İKİNCİ EMANET
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Amin. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin bıraktığı iki amenete uyanların (Kur'an-ı Kerim ve Ehl-i Beytim yani sünnetleri), inancında, amelinde, hallerinde ve yaşantısında sadık ve samimi olanlara selam olsun.
Allah cc ya mahcup olmamak için özen gösteren, Rasulullah sav. e ümmetlik ve sevgililik manasında mahcubiyet yaşamamak için çaba sarf edenlere selam olsun...
Vel hasılı tüm canlara selam olsun...
Allah cc ya mahcup olmamak için özen gösteren, Rasulullah sav. e ümmetlik ve sevgililik manasında mahcubiyet yaşamamak için çaba sarf edenlere selam olsun...
Vel hasılı tüm canlara selam olsun...
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
aminn...
****
Allah ve Rasulü için hiç birşey gözetmeden bir birlerini sevenlere
SELAM OLSUN
Kitabullahı sünnet-i seniyeyi kendine rehber edinenler
SELAM OLSUN
Doğruluk dürüstlükle ilerleyenlere,Hak yolda olanlara SELAM OLSUN
Rasul-i Ekremin ahlakkını ve davranışlarını örnek alarak yaşayanlara
SELAM OLSUN
Her şeyden önce Rabbinin ve peygamberinin emirlerini ve yasakladıklarına uyanlara
SELAM OLSUN
Rabbim Allah peygamberim muhammed mustafa(s.a.v)deyip yoluna can verenlere
SELAM OLSUN
Allah Rasulünü, anasından, babasından,eşinden,evladından, kendi canından çok sevenlere
SELAM OLSUN
Her türlü engellere karşı Hak din islamı anlatmaya yaşamaya çalışanlara
SELAM OLSUN
Hayatın kıymetini bilip dünya ahiretin tarlasıdır.Dünyada ne ekersen ahirette onu toplarsın gerçegini bilip,saadet yolunu bulanlara
SELAM OLSUN
Geceleri göz yaşlarıyla huzuru dergaha durup son vuslt duragını(kabrini)Nurlandıranlara
SELAM OLSUN
Kalbini kuranı okuyarak ve çokça zikrederek kalbine cila çekenlere nur ile parlatanlara
SELAM OLSUN
Kendi nefsi için istediğini mümin kardeşin içinde isteyelere
SELAM OLSUN
Öğrendigi ilmin Allah veRasulünün rızası için paylaşanlara
SELAM OLSUN
Dostunu rezil etmek için değil, vezir etmek için çalışanlara
SELAM OLSUN
Selam ların en güzeli Allah (c.c)nün Selamı
Bakiyi faniye tercih eden ebedi saadete ulaşacak olanlara
SELAM OLSUN
Selam Ona Onun yolunda yürüyene,Selam (Kişi sevdiği ile beraberdir )Hadis-i şerifin müjdesine erenlere
SELAM OLSUN
GÜL yüzünüz hiç solmasın
Selam ve Dua ile
****
Allah ve Rasulü için hiç birşey gözetmeden bir birlerini sevenlere
SELAM OLSUN
Kitabullahı sünnet-i seniyeyi kendine rehber edinenler
SELAM OLSUN
Doğruluk dürüstlükle ilerleyenlere,Hak yolda olanlara SELAM OLSUN
Rasul-i Ekremin ahlakkını ve davranışlarını örnek alarak yaşayanlara
SELAM OLSUN
Her şeyden önce Rabbinin ve peygamberinin emirlerini ve yasakladıklarına uyanlara
SELAM OLSUN
Rabbim Allah peygamberim muhammed mustafa(s.a.v)deyip yoluna can verenlere
SELAM OLSUN
Allah Rasulünü, anasından, babasından,eşinden,evladından, kendi canından çok sevenlere
SELAM OLSUN
Her türlü engellere karşı Hak din islamı anlatmaya yaşamaya çalışanlara
SELAM OLSUN
Hayatın kıymetini bilip dünya ahiretin tarlasıdır.Dünyada ne ekersen ahirette onu toplarsın gerçegini bilip,saadet yolunu bulanlara
SELAM OLSUN
Geceleri göz yaşlarıyla huzuru dergaha durup son vuslt duragını(kabrini)Nurlandıranlara
SELAM OLSUN
Kalbini kuranı okuyarak ve çokça zikrederek kalbine cila çekenlere nur ile parlatanlara
SELAM OLSUN
Kendi nefsi için istediğini mümin kardeşin içinde isteyelere
SELAM OLSUN
Öğrendigi ilmin Allah veRasulünün rızası için paylaşanlara
SELAM OLSUN
Dostunu rezil etmek için değil, vezir etmek için çalışanlara
SELAM OLSUN
Selam ların en güzeli Allah (c.c)nün Selamı
Bakiyi faniye tercih eden ebedi saadete ulaşacak olanlara
SELAM OLSUN
Selam Ona Onun yolunda yürüyene,Selam (Kişi sevdiği ile beraberdir )Hadis-i şerifin müjdesine erenlere
SELAM OLSUN
GÜL yüzünüz hiç solmasın
Selam ve Dua ile
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- meryemnur
- Özel Üye
- Mesajlar: 943
- Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00
Gelseydin
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medinene uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...
:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
Dinlemek isteyenlere:
http://ilahidinleizle.blogspot.com/2008 ... eydin.html
Selam olsun Muhammed-i bir edayla SEVenlere...
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Bir defasında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Bir müslüman dua eder de, günah bir şeyi istemez veya akrabası ile alâkasını kesmeyi arzu etmezse, Allah ona şu üç şeyden birini mutlaka lutfeder: Ya dileğini hemen yerine getirir, ya isteğini onun için âhirete saklar veya duası nisbetinde bazı kötülükleri ondan uzaklaştırır buyurmuştu. Efendimizin bu sözü üzerine, orada bulunanlardan biri:
O takdirde biz Allahtan çok şey isteriz deyince Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Allahın lûtfu, sizin istediğiniz şeylerden daha çok ve geniştir buyurdu.
(Ahmed, III, 18; Tirmizî, Deavât, 115/3573; 9/3381)
Bir müslüman dua eder de, günah bir şeyi istemez veya akrabası ile alâkasını kesmeyi arzu etmezse, Allah ona şu üç şeyden birini mutlaka lutfeder: Ya dileğini hemen yerine getirir, ya isteğini onun için âhirete saklar veya duası nisbetinde bazı kötülükleri ondan uzaklaştırır buyurmuştu. Efendimizin bu sözü üzerine, orada bulunanlardan biri:
O takdirde biz Allahtan çok şey isteriz deyince Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Allahın lûtfu, sizin istediğiniz şeylerden daha çok ve geniştir buyurdu.
(Ahmed, III, 18; Tirmizî, Deavât, 115/3573; 9/3381)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolda giderken bir grup insana rastlamıştı. Bunlar binek hayvanlarının üzerinde oldukları hâlde durmuş (muhabbet ediyorlardı.) Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onlara şöyle buyurdu:
Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakıp istirahat ettirin! Onları, yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durup muhabbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâyı ondan daha çok zikretmektedir.
(Ahmed, III, 439)
Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakıp istirahat ettirin! Onları, yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durup muhabbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâyı ondan daha çok zikretmektedir.
(Ahmed, III, 439)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz de bir defasında Hz. Âişe (ranhâ)ya şöyle buyurmuştur:
Ey Âişe! Allâh Rafîktır (rıfk sâhibidir), rıfkla (yumuşaklıkla) muâmeleyi sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevâbı, rıfkla muâmeleye verir. (Müslim, Birr, 77)
Hz. Âişe (ranhâ) vâlidemiz buyururlar:
-Uhud Savaşından daha fazla daraldığın bir gün oldu mu yâ Rasûlallâh? diye Hz. Peygambere sordum.
Şöyle buyurdular:
Evet, senin kavminden çok kötülük gördüm. Bu kötülüklerin en fenâsı, onların bana Akabe günü yaptığıdır. Ayrıca Tâifli Abdükülâlin oğlu İbn-i Abdiyâlîle sığınmak istemiştim de, beni kabûl etmemişti. (Aksine beni ayak takımına taşlatarak her tarafımı kan revân içinde bırakmış, yapmadık eziyet bırakmamıştı.) Ben de geri dönmüş, derin kederler içinde yürüyüp gidiyordum. Karnüs-Seâlib mevkiine varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Cebrâîl (as)ı fark ettim. Bana:
Allâh Teâlâ kavminin Sana ne söylediğini ve Seni himâye etmeyi nasıl reddettiğini duymuştur. Onlara dilediğini yapması için de Sana Dağlar Meleğini göndermiştir. diye seslendi.
Bunun üzerine Dağlar Meleği bana seslenerek selâm verdi. Sonra da:
Ey Muhammed! Kavminin Sana ne dediğini Cenâb-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleğiyim. Ne emredersen yapmam için Allâh Teâlâ beni Sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim. dedi.
O zaman:
Hayır, ben Cenâb-ı Hakkın onların soylarından sâdece Allâha ibâdet edecek ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim. dedim. (Buhârî, Bedül-Halk, 7; Müslim, Cihâd, 111)
Ey Âişe! Allâh Rafîktır (rıfk sâhibidir), rıfkla (yumuşaklıkla) muâmeleyi sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevâbı, rıfkla muâmeleye verir. (Müslim, Birr, 77)
Hz. Âişe (ranhâ) vâlidemiz buyururlar:
-Uhud Savaşından daha fazla daraldığın bir gün oldu mu yâ Rasûlallâh? diye Hz. Peygambere sordum.
Şöyle buyurdular:
Evet, senin kavminden çok kötülük gördüm. Bu kötülüklerin en fenâsı, onların bana Akabe günü yaptığıdır. Ayrıca Tâifli Abdükülâlin oğlu İbn-i Abdiyâlîle sığınmak istemiştim de, beni kabûl etmemişti. (Aksine beni ayak takımına taşlatarak her tarafımı kan revân içinde bırakmış, yapmadık eziyet bırakmamıştı.) Ben de geri dönmüş, derin kederler içinde yürüyüp gidiyordum. Karnüs-Seâlib mevkiine varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Cebrâîl (as)ı fark ettim. Bana:
Allâh Teâlâ kavminin Sana ne söylediğini ve Seni himâye etmeyi nasıl reddettiğini duymuştur. Onlara dilediğini yapması için de Sana Dağlar Meleğini göndermiştir. diye seslendi.
Bunun üzerine Dağlar Meleği bana seslenerek selâm verdi. Sonra da:
Ey Muhammed! Kavminin Sana ne dediğini Cenâb-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleğiyim. Ne emredersen yapmam için Allâh Teâlâ beni Sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim. dedi.
O zaman:
Hayır, ben Cenâb-ı Hakkın onların soylarından sâdece Allâha ibâdet edecek ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim. dedim. (Buhârî, Bedül-Halk, 7; Müslim, Cihâd, 111)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Peygamber (sav) arkadaşları ile oturduğu bir sırada bir bulut geldi.
Rasûlullah (göğe işaret ederek): -üstünüzdeki nedir, biliyor musunuz? dedi.
Onlar; -Allah ve Rasûlü bizden daha iyi bilir diye cevap verdiler.
Peygamber dedi ki; -O, korunmuş bir tavan ve taşmaktan alıkonulup tutulan bir dalga olan dünya göğüdür. Sonra onlara; -Sizinle o gök arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu biliyor musunuz diye sordu.
Onlar; -Allah ve Rasûlü bilir dediler.
O da buyurdu ki; -Sizinle onun arasında 500 yıllık mesafe vardır.
-O göğün ötesinde ne var, biliyor musunuz dedi.
-Allah ve Rasûlü bilir dediler.
Dedi ki; -Onun ötesinde araları 500 yıl olan iki gök daha vardır.
Bu şekilde yerle gök arasında olduğu gibi iki gök arasında aynı mesafeler bulunduğunu, söyleyerek yedi gök saydı.
-Yedinci göğün ötesinde ne olduğunu, biliyor musunuz diye sordu.
Onlar -Allah ve Rasûlü bilir dediler.
Dedi ki; -Onun da üstünde iki gök arası mesafe uzaklığınca bir mesafede olan Arş vardır. (Timizî Tefsîr, 57,1; Ahmed, Müsned, II,370)
Rasûlullah (göğe işaret ederek): -üstünüzdeki nedir, biliyor musunuz? dedi.
Onlar; -Allah ve Rasûlü bizden daha iyi bilir diye cevap verdiler.
Peygamber dedi ki; -O, korunmuş bir tavan ve taşmaktan alıkonulup tutulan bir dalga olan dünya göğüdür. Sonra onlara; -Sizinle o gök arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu biliyor musunuz diye sordu.
Onlar; -Allah ve Rasûlü bilir dediler.
O da buyurdu ki; -Sizinle onun arasında 500 yıllık mesafe vardır.
-O göğün ötesinde ne var, biliyor musunuz dedi.
-Allah ve Rasûlü bilir dediler.
Dedi ki; -Onun ötesinde araları 500 yıl olan iki gök daha vardır.
Bu şekilde yerle gök arasında olduğu gibi iki gök arasında aynı mesafeler bulunduğunu, söyleyerek yedi gök saydı.
-Yedinci göğün ötesinde ne olduğunu, biliyor musunuz diye sordu.
Onlar -Allah ve Rasûlü bilir dediler.
Dedi ki; -Onun da üstünde iki gök arası mesafe uzaklığınca bir mesafede olan Arş vardır. (Timizî Tefsîr, 57,1; Ahmed, Müsned, II,370)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiin en çok beğendiği
renk beyaz idi. O bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Elbiselerinizin en hayırlısı beyaz olanıdır. Öyleyse beyaz
giyinin ve ölülerinizi onunla kefenleyin." Ebû Dâvûd, "Tıb", 14; "Libâs", 13; Tirmizî, "Cenâiz", 18; "Edeb", 46;
Nesâi, "Cenâiz", 38; "Zinet", 97.
renk beyaz idi. O bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Elbiselerinizin en hayırlısı beyaz olanıdır. Öyleyse beyaz
giyinin ve ölülerinizi onunla kefenleyin." Ebû Dâvûd, "Tıb", 14; "Libâs", 13; Tirmizî, "Cenâiz", 18; "Edeb", 46;
Nesâi, "Cenâiz", 38; "Zinet", 97.
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kalbinde hardal tanesi ağırlığında kibir bulunan kimse cennete giremez. Kalbinde hardal tanesi ağırlığında iman bulunan kimse de cehenneme girmez."
Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Elçisi! Doğrusu ben, elbisemin
ve ayakkabımın güzel olmasını severim. Bu da kibir
midir?" diye sordu.
Hz. Peygamber cevaben:
"Hayır! Allah güzeldir ve güzelliği sever. Kibir ise, hakkı kabullenmemek
ve insanları küçümsemektir." Müslim, "İmân", 148, 149.
"Kalbinde hardal tanesi ağırlığında kibir bulunan kimse cennete giremez. Kalbinde hardal tanesi ağırlığında iman bulunan kimse de cehenneme girmez."
Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Elçisi! Doğrusu ben, elbisemin
ve ayakkabımın güzel olmasını severim. Bu da kibir
midir?" diye sordu.
Hz. Peygamber cevaben:
"Hayır! Allah güzeldir ve güzelliği sever. Kibir ise, hakkı kabullenmemek
ve insanları küçümsemektir." Müslim, "İmân", 148, 149.
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde (ra) şöyle dedi:
-Ey Allahın Rasûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim.
-Allaha iman ve Allah yolunda cihaddır buyurdu. Ben:
-Hangi (esir veya) köle (yi âzad etmek) daha faziletlidir? dedim.
-Sahiplerine göre en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı buyurdu.
-(Cihad ve köle âzâdını) yapamazsam? dedim.
-(Bir) iş yapana yardım edersin veya işini beceremeyenin işini görürsün buyurdu.
-Ey Allahın Rasûlü! Bunlardan hiçbirini yapamazsam? dedim.
-İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine iyilik etmen demektir. buyurdu. (Buhârî, Itk 2; Müslim, Îmân 136)
-Ey Allahın Rasûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim.
-Allaha iman ve Allah yolunda cihaddır buyurdu. Ben:
-Hangi (esir veya) köle (yi âzad etmek) daha faziletlidir? dedim.
-Sahiplerine göre en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı buyurdu.
-(Cihad ve köle âzâdını) yapamazsam? dedim.
-(Bir) iş yapana yardım edersin veya işini beceremeyenin işini görürsün buyurdu.
-Ey Allahın Rasûlü! Bunlardan hiçbirini yapamazsam? dedim.
-İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine iyilik etmen demektir. buyurdu. (Buhârî, Itk 2; Müslim, Îmân 136)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz, Hz. Fâtımanın evinde kaldığı bir gün, torunları olan Hasan ve Hüseyin efendilerimiz su istediler. Hz. Peygamber (sav), önce Hz. Hasana su verdi. Hz. Fâtıma (ranhâ), Efendimizin Hasanı daha çok sevdiği hükmüne vardı.
Efendimiz de buyurdu:
Hayır! İlk defa Hasan istedi. buyurdular ve sonra da şöyle ilâve ettiler:
Bağış ve ihsanlarınızla çocuklarınıza müsâvî (eşit) muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım. (İbn-i Hanbel, I, 101; İbn-i Hacer, el-Metalibul-Âliye, IV, 69; Heysemî, IV, 153)
Efendimiz de buyurdu:
Hayır! İlk defa Hasan istedi. buyurdular ve sonra da şöyle ilâve ettiler:
Bağış ve ihsanlarınızla çocuklarınıza müsâvî (eşit) muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım. (İbn-i Hanbel, I, 101; İbn-i Hacer, el-Metalibul-Âliye, IV, 69; Heysemî, IV, 153)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Hz. Câbir (ra) anlatıyor:
Hudeybiye günü insanlar susadı ve Efendimize geldiler. Rasûlullâh (sav)in önünde deriden îmâl edilmiş bir su kabı vardı. Efendimiz abdest aldı. Halk ona doğru sokuldu. Bunun üzerine:
-Neyiniz var? diye sordu.
-Abdest almak ve içmek için önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı. dediler.
Allâh Rasûlü derhâl ellerini kaba koydu. Derken parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı pınarların kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik ve abdest aldık.
Hz. Câbire:
-O gün kaç kişiydiniz? diye soruldu:
-Eğer yüz bin kişi de olsak su yetecekti, fakat biz, bin beş yüz kişi idik! cevâbını verdi. (Buhârî, Menâkıb, 25)
Hudeybiye günü insanlar susadı ve Efendimize geldiler. Rasûlullâh (sav)in önünde deriden îmâl edilmiş bir su kabı vardı. Efendimiz abdest aldı. Halk ona doğru sokuldu. Bunun üzerine:
-Neyiniz var? diye sordu.
-Abdest almak ve içmek için önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı. dediler.
Allâh Rasûlü derhâl ellerini kaba koydu. Derken parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı pınarların kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik ve abdest aldık.
Hz. Câbire:
-O gün kaç kişiydiniz? diye soruldu:
-Eğer yüz bin kişi de olsak su yetecekti, fakat biz, bin beş yüz kişi idik! cevâbını verdi. (Buhârî, Menâkıb, 25)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. Ey Cebrâil! Bunlar da kim? diye sordum:
"Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." (Ebû Dâvud, Edeb 40, (4878, 4879))
Ebû Hureyre (ra)ın rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz ashâbına şöyle sormuşlardır:
- Gıybet nedir bilir misiniz?
Ashâb-ı kirâm:
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir! dediler.
Bunun üzerine Allah Rasûlü:
- Gıybet, Müslüman kardeşinin hoşlanmadığı şeylerle arkasından çekiştirmendir. buyurdular.
Denildi ki:
- Ya Rasûlallâh! Arkasından söylediğim o fenâ şey, ya kardeşimde varsa
Cevâben:
- Söylediğin şey, onda varsa gıybet etmiş olursun; eğer yoksa ona iftira ve bühtanda bulunmuş olursun!.. (Müslim, Birr 70; Ebu Davud, Edeb 40/4874)
Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. Ey Cebrâil! Bunlar da kim? diye sordum:
"Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." (Ebû Dâvud, Edeb 40, (4878, 4879))
Ebû Hureyre (ra)ın rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz ashâbına şöyle sormuşlardır:
- Gıybet nedir bilir misiniz?
Ashâb-ı kirâm:
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir! dediler.
Bunun üzerine Allah Rasûlü:
- Gıybet, Müslüman kardeşinin hoşlanmadığı şeylerle arkasından çekiştirmendir. buyurdular.
Denildi ki:
- Ya Rasûlallâh! Arkasından söylediğim o fenâ şey, ya kardeşimde varsa
Cevâben:
- Söylediğin şey, onda varsa gıybet etmiş olursun; eğer yoksa ona iftira ve bühtanda bulunmuş olursun!.. (Müslim, Birr 70; Ebu Davud, Edeb 40/4874)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
(Âhiretin) en hayırlı kadını Meryem bint-i İmrândır. (Dünyânın) en hayırlı kadını ise Hatîce bint-i Huveyliddir. buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıbul-Ensâr, 20; Müslim, Fedâilus-Sahâbe, 69)
Hatice annemizin fedakârlığına Cebrâil (as) bile hayrandı. Bu vahiy meleği birgün Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizle sohbet ediyordu. Hz. Haticenin elinde bir kapla gelmekte olduğunu haber verdi. Sonra da şunları söyledi:
-Hatice yanına geldiği zaman, ona Rabbinden ve benden selâm söyle! Ona cennette inciden yapılmış bir saray verileceğini müjdele! (Buhârî, Menâkıbül-ensâr 20). (Riyazüs Salihin, 2. Cilt, Sayfa: 505, Erkam Yay.)
(Âhiretin) en hayırlı kadını Meryem bint-i İmrândır. (Dünyânın) en hayırlı kadını ise Hatîce bint-i Huveyliddir. buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıbul-Ensâr, 20; Müslim, Fedâilus-Sahâbe, 69)
Hatice annemizin fedakârlığına Cebrâil (as) bile hayrandı. Bu vahiy meleği birgün Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizle sohbet ediyordu. Hz. Haticenin elinde bir kapla gelmekte olduğunu haber verdi. Sonra da şunları söyledi:
-Hatice yanına geldiği zaman, ona Rabbinden ve benden selâm söyle! Ona cennette inciden yapılmış bir saray verileceğini müjdele! (Buhârî, Menâkıbül-ensâr 20). (Riyazüs Salihin, 2. Cilt, Sayfa: 505, Erkam Yay.)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
Sizden biri abdest alır ve bunu güzelce yapar da namaz için çıkarsa, sağ ayağını her kaldırdığında Allâh Teâlâ onun için bir hasene yazar, sol ayağını her koyduğunda da bir kötülüğünü siler, câmiye ister yakın olsun ister uzak. Câmiye gelir cemaatle namaz kılarsa günahları affedilir. Şâyet câmiye geldiğinde namazın bir kısmını kılmışlarsa onlara uyar ve sonra da kaçırdığı rekâtları tamamlarsa yine aynı hüküm geçerlidir. Şâyet câmiye geldiğinde cemaat namazı kılıp bitirmiş olur, bu kimse de namazını kendi başına kılarsa, yine aynı hüküm geçerlidir. (Ebû Dâvûd, Salât, 50/563)
Sizden biri abdest alır ve bunu güzelce yapar da namaz için çıkarsa, sağ ayağını her kaldırdığında Allâh Teâlâ onun için bir hasene yazar, sol ayağını her koyduğunda da bir kötülüğünü siler, câmiye ister yakın olsun ister uzak. Câmiye gelir cemaatle namaz kılarsa günahları affedilir. Şâyet câmiye geldiğinde namazın bir kısmını kılmışlarsa onlara uyar ve sonra da kaçırdığı rekâtları tamamlarsa yine aynı hüküm geçerlidir. Şâyet câmiye geldiğinde cemaat namazı kılıp bitirmiş olur, bu kimse de namazını kendi başına kılarsa, yine aynı hüküm geçerlidir. (Ebû Dâvûd, Salât, 50/563)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Misver b. Mahreme (ra)'den:
Ömer b. Hattab hançerlendikten sonra yanına geldim. Oradakilere:
-Durumu nasıl? dedim.
-Gördüğün gibi, diye cevap verdiler.
-Namazı hatırlatarak onu uyandırın. Namazdan daha önemli dahi olsa, başka bir şeyi hatırlatarak onu uyandıramazsınız, dedim.
-Ey mü'minlerin emiri, namaz vakti geldi, dediler.
-"Ha! Peki kalkayım" dedi.
İslâm'da namazı terk edenin durumunu düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı. (Taberani, Hayat'üs-Sahabe)
Ömer b. Hattab hançerlendikten sonra yanına geldim. Oradakilere:
-Durumu nasıl? dedim.
-Gördüğün gibi, diye cevap verdiler.
-Namazı hatırlatarak onu uyandırın. Namazdan daha önemli dahi olsa, başka bir şeyi hatırlatarak onu uyandıramazsınız, dedim.
-Ey mü'minlerin emiri, namaz vakti geldi, dediler.
-"Ha! Peki kalkayım" dedi.
İslâm'da namazı terk edenin durumunu düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı. (Taberani, Hayat'üs-Sahabe)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana Bunlar Mûsânın ümmetidir, sen ufka bak! dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır dediler.
(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber (sav) kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır derken, kimileri, Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber (sav) çıkageldi.
-Ne hakkında konuşuyorsunuz? diye sordu.
- Hesapsız azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Nebi (sav):
-Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir buyurdu.
Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:
- Beni de onlardan kılması için Allaha dua et (Yâ Rasûlullah)! dedi.
Peygamber (sav) da:
-Sen onlardansın! buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:
- Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi.
Peygamber (sav) bu defa:
-Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı buyurdu. (Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, Îmân 374.)
(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana Bunlar Mûsânın ümmetidir, sen ufka bak! dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır dediler.
(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber (sav) kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır derken, kimileri, Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber (sav) çıkageldi.
-Ne hakkında konuşuyorsunuz? diye sordu.
- Hesapsız azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Nebi (sav):
-Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir buyurdu.
Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:
- Beni de onlardan kılması için Allaha dua et (Yâ Rasûlullah)! dedi.
Peygamber (sav) da:
-Sen onlardansın! buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:
- Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi.
Peygamber (sav) bu defa:
-Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı buyurdu. (Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, Îmân 374.)
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
وعن أبى ذر: جُندب بن جُنادةَ الغِفارىِّ رضى اللّه عنه أن النبى # قال: ]أتانى جبريلُ عليهِ السم فبشَّرَنى أنهُ مَنْ مَاتَ مِنْ أُمَّتِكَ يُشْرِكُ باللّهِ شيئاً دخلَ الجَنَّةَ. قُلتُ: وَإنْ زَنَى وإنْ سرَق؟ قال: وإن زنى وإن سرَق. قُلتُ: وإن زنى وإن سرَق؟ قال: وإن زنى وإن سرَق. ثم قال في الرابعةِ: على رَغم أنف أبى ذرّ[ أخرجه الشيخان والترمذى.»الرغم« الذل والهوان.
Ebu Zerr (Cündeb ibnu Cünâde el-Gıfârî) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bana Cebrâil aleyhisselam gelerek "Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle)
"zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum.
"Hırsızlık da etse, zina da yapsa" cevabını verdi. Ben tekrar:
"Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!" dedim.
"Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü keresinde ilâve etti:
"Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir."
Buhârî, Tevhid: 33; Müslim, İman: 153, (94); Tirmizî, İman: 18, (2646); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/205-206.
Ebu Zerr (Cündeb ibnu Cünâde el-Gıfârî) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bana Cebrâil aleyhisselam gelerek "Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle)
"zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum.
"Hırsızlık da etse, zina da yapsa" cevabını verdi. Ben tekrar:
"Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!" dedim.
"Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü keresinde ilâve etti:
"Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir."
Buhârî, Tevhid: 33; Müslim, İman: 153, (94); Tirmizî, İman: 18, (2646); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/205-206.
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00