PIRILTILAR

Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen MINA »

dostemin yazdı:
-Yüksekdağlarınzirvelerindebembeyazbirtaçgibibirkarörtüsüvardır.

Beydağlarındabumanzarayıgördüğümdeönceliklebugüzelliğiyaratanaşükrettim,zevkleseyrettim.

Sonraşöyledüşündüm;faraziolarakdağlargöklereyükseldikçeyüceMevlâ'yayakınlığıartanKamilİnsanlargibialtkısımdakilerdenfarklıolarakİlâhîrahmetveyetkinlikledonanmayısimgelemeküzeretaçlandırılmışgibi...

Dağnekadaryükseksekarvebuzdantacıokadarkalınvegörkemlioluyortıpkıvelîlernebilergibi
neHOŞtefekkürler...
YüreğinizeSELÂMet...


Resim

Buresimayderyaylası...Karyağmışeteklerine...

Sonrabahargelmişte,İÇimizehuzursaçmışgüzellikleriyle...Tıpkıvelilergibi...
VelilerinyüzlerineBAKmakbileibadetmişyahani...

İştebahargüzelliğyleayderyaylası...




Resim


Resim

Resim

Resim

Gitmedimayderyaylasına...Resimleriinternettenbuldum...
BugüzelyerlerigörmeyihamdolsunCANdüşürdüaklımıza..:)
Onungönlühasandağıçekermiş...
Derya'ydı..zıtlarınzevkiydiAYN'ıydıderken...
Böylebirmuhabbetsırasındaayder'debuldukkendimizi...
Hayrola...HAYderdiyebildiksonrasında...

*


İnsandiyorum,GÖRmediğinideÖZlermiymiş
BİRSEVDAkiANlatılmaz,herzerreyeNAKŞedilmiş
ESerlerinböyleakılALmazGÜZELikenAllah'ım..(c.c)
AklımbinBİRparça,SANAOLanÖZlemimSENdenmiş...

*
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen hamdolsun »

heyy gidi bizim oralar bu nasıl bi güzelliktir ya elhamdülillah (: sevgili mina can resmleri şahane seçmişssin nefes almak geldi yine aklıma unutuyorum hep nefes alıyor olduğumu hıııııııımmmmmmmmssssfuuuuuuuuu köyüme gidince ilk iş dut yaprağı yiycem kafaya koydum BİR kere ...bal filmi var oda bizim orda çekildi bir gazeteci diyorki ben diyor karadenize gittim hiç etkilenmedim salak(bu tabir kendilerine ait) gibi baktım oralara ama filmden sonra müthiş bir karadeniz gidip görme isteği duydum çünküü bir üçüncü göz gerek görenedir görene köre ne ?yani bir üst bakış veliyullahın yaptığıda bu değil mi bir üst bakış


-Usta, şaşı olan çırağına; “Yürü, var, o şişeyi evden getir.” dedi. Şaşı, “O iki şişeden hangisini getireyim Usta, Açıkça söyle?” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma!” Şaşı, “Usta, beni paylama. Şişe iki tane.” dedi. Usta dedi ki: “Öyleyse o iki şişenin birini kır!” Çırak birini kırınca ikisi de gözden kayboldu.
hz mevlana k.s

''Sadece görmek bile insanı ürpertiyor''....demiştinn....
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen MINA »

evet hamdolsun CANımm...
Gönlün var Olsun...

Güzellikleri görmemize çektiği resimlerle vesile olan her kim ise, tefekkürlere vesile olduğu için Rabbim Onuda SEVGİ SELine katsın...amin..: ) CUMA GÜNÜ HÜRMETİNE...

Mevla alemi ne güzel donatmış...
Resme BAKıp, RESSAMI GÖRmek İÇİnn...

hamdolsunn...
En son MINA tarafından 08 Eki 2010, 14:55 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

http://www.muhammedinur.com/photos/gall ... 0amp;h=406

işte en pırıl pırıl bir manzara

inşallah açılır resim


Resim

...
Peygamberimizin türbesi Yeşil Kubbe`nin altında bulunuyor.Peygamberimiz ziyaret için Medine`ye gidenler,Peygamberimizin huzurunda dururlar. Ona salat ü selam okurlar. Baktıklarında gördükleri `Şebeke-i Saadet` olarak bilinen Peygamberimizin türbesinin önündeki altın rengindeki parmaklıklardır.
Parmaklıklardan biraz içeri doğru baktıklarında ise Hücre-i Saadetin dış kısmında yukarıdan aşağı doğru sarkıtılmış olan Kelime-i Tevhid motifli yeşil bir örtü görürler.
Bu örtü Hücre-i Saadetin üç cephesinden de görülür.Bundan başka bir şey görmek mümkün değildir.
Hücre-i Saadete girmek için doğu tarafında küçük bir kapı vardır. Bu kapı sürekli kapalıdır. Buranın anahtarı özel görevlilerde bulunur, onlar da ara sıra oranın tozunu almak için girerler. Başka bir şekilde hiç kimsenin girmesine izin verilmez.
Şu anda Peygamberimizin, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer`in metfun bulunduğu mekân Hz. Aişe Validemizin
yaşadığı kendi odasıydı. Hz. Ömer`in defninden sonra, Hz. Aişe mezarlarla arasına bir duvar örüyor.
Mezarlar şöyle sıralanıyor. En önde Peygamberimizin mezarı, Peygamberimizin mübarek ayak hizasındanbiraz geride Hz. Ebu Bekir`in mezarı, onun ayakucu hizasından biraz geride de Hz. Ömer`in mezarı yer alıyor.
Hz. ¬işe, Efendimizin kabrinin üzerine yağmur damlası ve bir parça da güneş girmesi amacıyla üstten
bir pencere açtırıyor.
Emevi Halifelerinden Ömer bin Abdülaziz döneminde bir sel geliyor ve duvarı yıkılıyor. Halife, mezarların
etrafını taş duvarla kapatıyor, üstteki pencereyi de muhafaza ediyor.
Peygamberimizin mübarek cesedini kaçırmak için Medine`ye gelen iki yabancının faaliyetlerini haber
alan Selçuklu Atabeklerinden Nureddin Mahmud Zengî,her üç mezarın çevresine çok yüksek bir duvar örüyor,temeline de kurşun döktürerek sağlamlaştırıyor.
Daha sonra Memluk Sultanlarından Kayıtbay Hücre-i Saadetin üzerine mavi renkte bir kubbe yaptırıyor.
İleriki yıllarda Osmanlılar döneminde kubbede görülen çatlamalar üzerine Sultan II. Mahmud, kubbeyi yeniden tamirden geçiriyor ve yeşile boyatıyor. O günden bugüne kubbe yeşil olarak korunuyor. Kubbenin üzerindeki küçük pencere bu esnada da korunuyor.
Otuz yıldır Medine-i Münevvere`de yaşayan, Medine hakkında geniş araştırmaları bulunan yakın bir
dostumdan aldığım bilgiye göre, Osmanlılardan sonra 20. yüzyılın başlarında Yeşil Kubbe temizlenirken, o küçük pencereden aşağıya bir güvercinin ölüp düştüğü fark ediliyor.
O sıralar çok zayıf Sudanlı âma bir zatı o pencereden iple aşağıya olduğu sarkıtıyorlar. Bu zat
aşağı iniyor, güvercin ölüsünü alıp çıkartıyor.
Daha sonra bu zatın, Hücre-i Saadet`in bakımı ile görevli ağavatlardan 120 yaşında vefat eden Şeyh Abdüsselam`ın ve 400 sene kadar Mescid-i Nebevî`nin müezzinliğini yapan ailenin temsilcilerinden, geçen sene vefat eden `yanık sesli müezzin` olarak bilinen Abdülaziz el-Buharî`nin de teyit ettiği bilgilere göre, Peygamberimizin ve diğer iki sahabinin mezarlarının etrafı bir karış kadar yüksekliğinde taşlarla çevrili, üzerleri de kırmızı renkte kumla kaplı olarak bulunuyor.
Ama mezarların olduğu yere hiçbir şekilde girmek mümkün değil. Çünkü dört bir tarafı duvarla örülü olduğu için herhangi bir kapısı bulunmuyor.
Bütün bu bilgilerle birlikte gerçek anlamda o mübarek mekanın şekli ve mahiyeti bir sır olarak muhafaza
ediliyor.


Dolayısıyla farklı yerlerde görülen ve Peygamberimize ait olduğu söylenen o sanduka şeklindeki renkli
mezarın Peygamberimizin mezarı ve türbesiyle bir ilgisinin olmadığını belirtelim

...alıntıdır...
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

Doğan Pur CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE
RAVZA-İ MUTAHHARA

Doğan Pur
Ravza-i Mutahhara

Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v.) bir Hadîs-i Şerîflerinde “Kabrim ve minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmuşlardır. Ravza ismi de bu Hadîs-i Şerîf’de geçen ve bahçe mânâsına gelen “Ravza” kelimesinden gelmektedir. Burada yapılan ibâdet ve duâlar, cennet bahçelerinden birinde edâ edilmiş gibidir. Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Nebevî’nin içinde yer almakta olup Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) mihrâbı, minberi ve mübârek kabr-i şerîflerinin bulunduğu alana denilmektedir. Uzunluğu 22 metre, genişliği 15 metre olup 230 m2’dir. Günümüzde Ravza alanını Mescid-i Nebevî’nin diğer bölümlerinden belirginleştirmek için açık yeşil halı döşenmiştir. Diğer kısımların halıları ise kırmızı renktedir.

Hücre-i Saâdet

İki Cihân Sultânı Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.) Efendimiz hicretin on birinci yılında (milâdî 632) Rebî-ül-evvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel Hazret-i Âişe’ye (r.anhâ) ait odada âhirete irtihâl eyledi. Ashâb-ı Kirâm, Peygamberimizin mübârek kabrinin kazılması husûsunda Hazret-i Ebû Bekr’in (r.a.) hatırlattığı şu Hadîs-i Şerîf’e uymuşlardır: “Peygamberler, rûhlarını teslim ettikleri yerde defn olunurlar.” Böylece Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mescid-i Nebevî’nin yanında bulunan zevcesi Hazret-i Âişe’ye (r.anhâ) ait olan evin odasına defnedildi. İnsanlar, Resûlullah’ın (s.a.v.) vefâtından bir müddet sonra şifâ ve bereket umudu ile mübârek kabr-i şerîflerinden toprak almaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Âişe (r.anhâ) vâlidemiz kabr-i şerîfin etrâfını duvar ile çevirttirdi. Daha sonraki yıllarda aynı hücreye Hazret-i Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a.) ve Hazret-i Ömer el-Fâruk (r.a.) Efendilerimiz de defnedildiler.
Resûlullah Efendimizin torunu Hazret-i Hasan (r.a.) H.49/M.669 senesinde Medîne-i Münevvere’de vefât ettikleri vakit, vasiyeti üzerine kardeşi Hazret-i Hüseyîn (r.a.) tarafından ilk önce Hücre-i Saâdet’e götürüldü. Ancak Hazret-i Hasan’ın (r.a.) buraya defnedileceğini zanneden bazı kişiler itirâz ettiler. Büyüyen tartışmalar, araya giren kimseler tarafından yatıştırıldı ve cenâze Cennetü’l-Bâkî kabristanına götürüldü. Bir daha böyle hâdiselerin yaşanmaması için de Hücre-i Saâdet’in kapısı örülerek tamamen kapatıldı.
Altıncı Emevî halîfesi Velîd bin Abdülmelik, Medîne vâlisi iken duvarı yükseltti ve üzerini küçük bir kubbe ile kapattırdı. Üç kabir, dışardan görülemez ve içeriye girilemez hâle geldi. Ömer bin Abdülazîz, Medîne-i Münevvere vâlisi iken duvarın etrâfına Kâ’be-i Muâzzama’ya benzememesi için beş köşeli ve kapısız olan ikinci bir duvar çektirdi. Irak’da Zengîlerin idâre ettiği Atabegler Devleti’nin veziri ve Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin amcasının oğlu olan Cemâleddîn-i İsfehânî H.585/M.1189 senesinde Hücre-i Saâdet’in dış duvarı çevresine sandal ve abanoz ağaçlarından mescidin tavanına kadar yükselen bir parmaklık yaptırdı. Fakat H.688/M.1289’daki yangında parmaklık yanınca, yerine demirden bir parmaklık yapılarak yeşile boyandı. Bu parmaklığa Şebeke-i Saâdet denir. Şebeke-i Saâdet’in kıble tarafına Muvâcehe-i Saâdet, doğu tarafına Kadem-i Saâdet, batı tarafına Ravza-i Mutahhara, kuzey tarafına ise Hücre-i Fâtıma denir. Peygamber-i Zişân Efendimizin (s.a.v.) ve iki halîfesinin mübârek kabirlerini barındıran ve Hücre-i Saâdet ismi ile anılan bölüm duvarla çevrilidir. Bu duvarın dışıda perde ile çevrilidir. Perdenin dışında ise şebekeler vardır. Ziyâret ancak şebekelerin önünden gerçekleştirebilmektedir. Sultân II.Mahmûd Hân, Selçuklu Hükümdârı Sultân Mahmûd Zengî zamanında meydâna gelen ve Hz.Peygamberin (s.a.v.) mübârek cüsselerini çalma teşebbüsünün tekrarlanmaması için kabr-i şerîfin etrâfına derin bir hendek kazdırıp içine kurşun döktürmüştür. Mescid-i Saâdet’in tâmir ve tezyîni (süslemesi) için Osmânlı pâdişâhlarından Sultân Abdülmecîd Hân pek çok harcamalar yapmıştır. İstanbul’daki Koca Mustafâ Paşa Hânkâh-ı Şerîf’i (Sünbül Efendi Dergâhı) ser-zâkiri (baş zâkir) Dervîş Ahmed Peşkârî H.1206/M.1791 senesinde Medîne-i Münevvere’yi ziyâret eder ve hâtıralarını “Tayyîbetü’l-Ezkâr” (Tatlı Hâtıralar) adlı risâlede anlatır. Ahmed Efendi Hücre-i Şerîf’i şöyle târif etmektedir: “…Malûmunuz olsun ki, Hücre-i Şerif’in kapısı 4 adettir. Biri Bab-ı Fatımatü’z-Zehra’dır. Biri Bab-ı Şâmi’dır, Biri Bab-ı Ravza-i mutahhare’dir. Buna Bab-ı Tövbe, Bab-ı Vekur dahi denir. Biri Bab-ı Muvacehe veya Bab-ı İcabe’dir. Hücre-i Şerif’in etrafını çeviren parmaklıkların içine giren kimse “Arş’tan ve Kürsi’den şerefli olan yere girdim” diye yemin etse doğrudur. Zira, 4 hak mezhepte de Hücre-i Saadet’in içi Arş’tan ve Kürsi’den yücedir diye fetva verilmiştir. 70 kandil vardır ki, şebike derununda (parmaklık içinde) yanar. İki büyük altun şamdan vardır. Biri Efendimizin baş tarafında, biri mübarek ayakları tarafında her gece yanar…”


Kabr-i Şerîf Örtüleri

Rivâyete göre kabr-i şerîfe ilk örtüyü Abbâsî halîfelerinden Hârûn Reşîd’in annesi Hayzaran’ın koymuştur. Daha sonra Mısır Sultânı Hüseyîn bin Ebi el-Hice’e üzerinde Yâ-Sîn sûresinin yazılı olduğu bir örtü örtmüştür. Böylece örtü değiştirme bir gelenek hâline dönüşmüştür. Osmânlı dönemine ait olan ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mübârek kabr-i şerîfi üzerinde yer alan siyâh kadife örtüde sarı klaptanla Ahzâb sûresinin “Muhammed, sizin erkeklerinizinden birinin babası değil, fakat Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin hâtemidir. Allah her şeyi bilendir.” meâlindeki 40.âyet-i kerîmesi işlenmiştir. Yine Osmânlı dönemine ait olan ve siyâh renk kadife üzerine sarı klaptanla Arapça olarak “Kerâmetle taçlanan bulutla gölgelenen, Allah O’na, o’nun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eylesin” ibâresi işlenmiştir. Söz konusu örtüler günümüzde Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmektedir.

Kisve-i Şerîf

Hücre-i Saâdet’in beş köşeli duvarları ile birlikte üzerlerine Kubbetü’n-Nûr adı verilen küçük bir kubbe de yapılmıştı. Osmânlı pâdişâhlarının gönderdikleri Kisve-i Şerîf bu kubbe üzerine örtülmekteydi. Osmânlı Devleti zamanında Hücre-i Şerîf’in duvarlarına asılan ve Kisve-i Şerîf diye adlandırılan örtüler, yeşil renk zemin üzerine zig-zag şeklinde olup yazılar açık sarı renktedir. Yukarıdan aşağıya doğru: Muhammed, sizin erkeklerinizinden birinin babası değil, fakat Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin hâtemidir. Allah her şeyi bilendir.” meâlindeki Ahzâb sûresinin 40.âyet-i kerîmesi / Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullah / Allahümme salli alâ Muhammed ve âlihi sahbihi ve sellim (Salavât-ı Şerîfe) / Allah’ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin) meâlindeki Ahzâb sûresinin 56.âyet-i kerîmesi yazılıdır.

Kabr-i Şerîf’in kokulanması

Hücre-i Saâdet ilk kez Hârûn Reşîd’in annesi Hayzaran tarafından kokulanmıştır. Daha sonra bir gelenek hâlini alarak günümüze kadar gelmiştir.

Cevher-i Saâdet

Cevher-i Saâdet Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mübârek kabr-i şerîfini çevreleyen hücre-i saâdetin dışına asılı olan perdenin değiştirilmesi esnâsında toplanırdı. Otuz-kırk senede bir değiştirilen bu perdelerin yenilenmesi sırasında Harem-i Şerîf hademelerinden en ihtiyarı ve sâlih olanları vazife alırdı. Hademeler tarafından belli zamanlarda Hücre-i Şerîf’e girilir ve süpürülen tozlar dahi ziyân edilmezdi. Kabr-i Şerîfin temizliği sırasında kullanılan süngerlerden biri günümüzde Hırka-i Şerîf Câmii Kolleksiyoner Odasında sergilenmektedir.

Altın Şamdanlar

Pâdişâh Sultân Abdülmecîd Hân zamanında Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) kabr-i şerîflerinin baş ve ayak taraflarında iki adet altın şamdan bulunmakta idi. Bizzat Sultân Abdülmecîd Hân tarafından hediye edilen bu altın şamdanların her biri 48’er kilogram olup üzerlerinde binlerce pırlanta bulunmaktaydı. Bugün bu sanat şâheseri şamdanlar Topkapı Sarayı’ndadır.

Kevkeb-i Dürri Elması

Hazret-i Resûlullah’ın (s.a.v.) Muvâcehe-i Şerîf diye yâd edilen çehreleri karşısında kabr-i şerîfin örtüsüne asılmakta idi. Yuvarlak altın bir levhâ üzerinde yer alan biri 52, diğeri 48 kırat büyüklüğündeki Sultân I.Ahmed Hân tarafından vakfedilen elmaslara Kevkeb-i Dürri adı verilmekte idi. Sultân III.Mehmed Hân’ın yüzük olarak taşımakta olduğu bu değerli elmas oğlu Sultân I.Ahmed Hân’a intikâl edince, o da elmasları altın bir levhâ üzerine yerleştirip Medîne-i Münevvere’ye göndermiştir. Bu değerli elmaslar bugün Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmektedir.

Muvâcehe-i Şerîf

Maksûre’nin Ravza-i Mutahhara’ya bakan duvarlarına “Muvâcehe-i Şerîf” denilmektedir. Muvâcehe-i Şerîf’in altın parmaklıkları (şebeke) üzerinde üç adet levhâ asılı bulunmaktadır. Altın çerçeveli yeşil renk zemin üzerine altınla Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler yer almaktadır. Soldan sağa doğru birincisinde; “Muhammed, sizin erkeklerinizinden birinin babası değil, fakat Allah’ın Elçisi ve peygamberlerin hâtemidir. Allah her şeyi bilendir.” meâlindeki Ahzâb sûresinin, 40.âyet-i kerîmesi yazılıdır. İkinci levhâda (burası Hz.Peygamberin (s.a.v.), Hz.Ebû Bekr’in (r.a.) ve Hz.Ömer’in (r.a.) medfûn bulundukları Hücre-i Şerîf’in içine bakılan küçük deliklerin bulunduğu yerdir): “Ey inanlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.,”, meâlindeki Hucurât sûresinin 2.âyet-i kerîmesi yazılıdır. Son olarak üçüncü levhâda ise yine Hucurât sûresinin: “Allah’ın Elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, öyle kimselerdir ki Allah, onların kalplerini, takva için imtihan etmiş (onların takvaya ehil olduklarını anlamış)tır. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” meâlindeki 3.âyet-i kerîmesi yazılıdır.
İki kolon arasındaki Muvâcehe-i Şerîf’in 6 adet kanatdan oluşan parmaklıklarının her birinde birer hilâl bulunmaktadır. Bu hilâllerin altında
“Yâ Allah-Yâ Muhammed” yazısı hemen altında ise dört satır hâlinde “Lâ ilâhe illâllah Melîkü’l-Hakki’l-Mübîn, Muhammedün Resûlullah sâdıkü’l-va’di’l-emîn” yazısı işlenmiştir. İki direk arasındaki şebekede (burası Hz.Peygamberin (s.a.v.), Hz.Ebû Bekr’in (r.a.) ve Hz.Ömer’in (r.a.) medfûn bulundukları Hücre-i Şerîf’in içine bakılan küçük deliklerin bulunduğu yerdir) bir kapı bulunmaktadır ki, bu kapının üzerinde de yine “Lâ ilâhe illâllah Melîkü’l-Hakki’l-Mübîn, Muhammedün Resûlullah sâdıkü’l-va’di’l-emîn” yazısı vardır. Soldan sağa doğru; büyük delikten bakıldığında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kabr-i şerîfleri, diğer iki küçük delikten bakıldığında ise Hz.Ebû Bekr (r.a.) ve Hz.Ömer’in (r.a.) kabirleri görülebilmektedir. Muvâcehe-i Şerîf’in kolon ve direkleri arasında muhtelif desenlerde çiniler bulunmaktadır. Muvâcehe-i Şerîf’in önündeki yerler mermerdendir.

Kubbetü’l-Hadrâ

Mescid-i Nebevî’nin büyük yeşil kubbesine Kubbetü’l-Hadrâ (Yeşil Kubbe) denir. Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) vefâtından sonra yapılan kabr-i şerîfleri üzerinde kubbe yoktu. Kabrin tavanı ağaçtan idi. Hücre-i Saâdet’in üzerine ilk kubbe Hicrî 7.asırda yapılmıştır. H.678/M.1279 yılında Memlûk Sultânı Mansûr Kalavun Sâlihî kabrin üzerine alt kısmı dörtgen, üst kısmı sekizgen ahşap bir kubbe inşâ ettirdi. Ancak Mescid-i Nebevî ikinci kez yanınca H.892/M.1486 senesinde Sultân Kayıtbay tarafından yeni bir kubbe yaptırıldı. 18 zira’a yüksekliğindeki bu kubbede zamanla çatlaklar oluştu. H.974/M.1566 senesinde Kanûnî Sultân Süleymân Hân kubbenin kurşunlarını yenileterek üzerine bir hilâl koydurdu. Direklerin fazla sağlam olmaması sebebiyle Osmânlı Pâdişâhı Sultân II.Mahmûd Hân kubbenin onarılması yerine yıkılıp, yeni bir kubbenin yapılmasını emretti. H.1233/M.1817 yılında eski mavi renkli kubbe yıkılarak yerine günümüzdeki yeşil kubbe inşâ edilmiştir. Böylece Kubbetü’l-Hadrâ diye meşhûr olmuştur. Bundan önce ise Beyza ve Zerka (Beyaz ve Mavi) kubbe diye bilinirdi. Bunların yanı sıra Yüce Kubbe mânâsına gelen Kubbetü’l-Feyha denildiğide olmuştur. H.1289/M.1872’de Sultân Abdülazîz Hân’ın emri üzerine kubbe yeniden yeşil renge boyanmıştır.

Hücre-i Saâdet’in Etrâfındaki Direkler

Serîr Direği:
Muvâcehe-i Şerîf parmaklıkları arasında yer almaktadır. Üzerinde Arapça olarak: “Hâzâ Ustuvânet es-Serîr” yazılıdır. Hz.Peygamberin (s.a.v.) kabrinin batı duvarına bitişiktir.
Muharras Direği (Alî bin Ebû Tâlib Direği):
Kabr-i Şerîf’in parmaklıkları arasında yer alır. Üzerinde Arapça olarak: “Hâzâ Ustuvânet el-Muharras” yazısı vardır.
Vufud Direği (Heyetler Direği):
Kabr-i Şerîf’in parmaklıkları arasındadır. Üzerinde Arapça olarak: “Hâzâ Ustuvânet el-Vufuud” yazısı bulunmaktadır.



Kaynaklar:
Kur’ân-ı Kerîm’in Yüce Meâli, Hazırlayan: Prof.Dr.Süleyman Ateş, Şura Yayınları, İstanbul, tarihsiz
Ahmed Şaban Halebî, Medine-i Münevvere Tarihi ve Gelişimi, Tercüme: Ali Nar, Sefine, İstanbul, 2002
Aydın, Hilmi, Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler, Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004
Derviş Ahmed Peşkârî, Tayyibetü’l-Ezkâr (Medine Hâtıraları), Sadeleştiren: Ubeydullah Küçük, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1979
Özbek, Yusuf, Mekke, Medine ve Hicaz Rehberi, Ocak Yayıncılık, İstanbul, 2004
Sevgili Peygamberim, Türkiye Gazetesi Yayınları, Cild 2, İstanbul, 2004
Süleyman, Mihr Ali, Kutlu Şehir Medîne-i Münevvere, Nil Yayınları, İzmir, 2002
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

Kenan Rıfâî hazretleri¸ Ehl-i Beyt-i Mustafa âşığı bir zat imiş. Dergâhında Muharrem ayında mu’tâd olarak¸ Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Süedâ’sı okunurmuş. Zaten sohbetlerinden ne kadar kuvvetli bir Ehl-i Beyt muhibbi olduğu anlaşılıyor. Bir gün ona¸ “Neden Yezid’e lanet etmiyorsunuz?” diye sorduklarında¸ “Ben içimdeki Yezid’le meşgûlüm.” demiş. Bu¸ Hz. Hüseyin’in yolunun bağlısı olmanın getirdiği bir edep ve ahlâktır; kendi yolunun muhabbetiyle hareket etmek¸ daima cemâl ve hayır üzere bulunmak. Bunu ancak Muhsinler yapar. Zaten ihsan mertebesi¸ Hz. Hüseyin’in makâmlarındandır. Biliyorsunuz babası Hz. Ali’ye¸ “Sen hiç Allah’ı gördün mü?” diye soruyorlar¸ İhsan makamının zirvelerinde dolaşarak “Ben¸ görmediğime iman etmem.” buyuruyor…

Biz de içimizdeki ıslah olmaz Yezid’le meşgul iken daldık uykuya, sırr-ı manay-ı Habibi Kibriyanın gülbahçesine girmekliğimiz niyetine…

Bir merhaleden güneşle deryâ görünür,
Bir merhaleden her iki dünyâ görünür.
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki, sürer;
Geçmiş gelecek cümlesi rü’yâ görünür!..

Uyumak niçin huzur verir zannedersiniz? Akıldan, hesaptan, kitaptan âzad edildiğimiz için olsa gerek.

Sanki yok mahkuma zindan uykuda, Saltanatsız sanki sultan, uykuda.
Yok uyurken kar ziyan endişesi, Yok falan yahut filan endişesi.

“Bu ayrılık oduna cânım nice bir yâne” figanı ile uyandırdılar ve düştük yola aziz dostlar, bu haftaki Cuma mektubunu biraz erkence göndermemiz de bundandır. Andıkça yandığımız sevgilinin şehrine, Habib-i Kibriya’nın cennet bahçesine, Medinetü’n Nebi’ye gidiyoruz. Daha bu satırların başında ismini duyar duymaz gözünüzde yaş, gönlünüzde tatlı bir hüzün ve elbette acı bir hasret belirdiyse Şebeke-i Saadeti’ne varıp Resul-u Mücteba aleyhi ekmelittehaya hazretlerine siz güzelim canların selamlarını arz eyleyince ferahfeza bir huzur kaplayacaktır ikliminizi.

Madem gönülden gönüle ince bir yol vardır; sezilir, bekleriz efendim bu tarafa yollayın merhamet dilendiğimiz kelimelerin gölgesinde içinizin yankısını, arz-ı muhabbetlerinizi, kalbi meveddetlerinizi, binler ecir ile aks û seda bulacaktır.

Saklarım sinemde aşkın nur-ı imanım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i canım gibi

Dünyadaki bütün mutlulukların sebebi kavuşmaktır erenler; bütün üzüntülerin sebebi de ayrılık. Sadece birbirini seven canların kavuşması değil eşyadan ayrılmak dahi bizi üzer. Bir toplu iğnemiz kaybolsa ayrılık acısı ile toplu iğne kadar üzülüyoruz. Ancak beden vesvesesinden kurtulup can olabilirsek insanın bedenden ibaret olmadığını, bedenin insana ait bir alet olduğunu idrak edebilirsek, işte o zaman hiçbir şeyin ayrılık acısını duymayız. Çünkü yar ister yanında ister yadında olsun; “yar ile berabersen” üzüntüye gerek yoktur. Eğer ille yanımda olsun diyorsak o sevdiğimiz bir “zan” dan ibarettir ve “yar” değildir. Orda menfaat vardır. Yâr ister yanımda ister yâdımda da olsun “ben” le ise ayrılık yoktur.

Uzakta göründüğü halde nebevi iklimden esintilerle bir hoş gönüllere selam olsun..

Sabır ve çileyle geçen günlerimizde aşkından yaşaran gözler adedince ve aşkından bihaber dünyaya katlanan nefesler adedince selam olsun sana ey Nebi…

Yâ Rabbî! Merhametin bütün tezâhürleri, gönül hayâtımızın tükenmez hazînesi olsun da Habibine sevdâlı gönüllerden kalplerimize lutfunla bir şebnem ihsân eyle! Onun velâdetindeki esrârı bizler için bir rahmet ve bereket vesîlesi kılarak hakîkat-i Muhammediye’den hisse alabilmeyi nasîb eyle! Bizleri muhabbetin cevheri ve menbaı olan Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefaat-i uzmâsına nâil eyle! Sonsuz salât ü selâmlar O’nun üzerine olsun!..

Şefaat-i Habib-i Kibriya,
Muhabbet-i Ehli beyti Mustafa
Sırrı Mânayı Şehid-i Kerbala üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, Aleme bayram olan Cuma,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler


Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

ÖZ

Doğdun büyüdün bir perde ördün
Özü kapattın dışını gördün
Gördüğün bildin benliğe girdin
Benlik tozuyla özünü örttün..

Perdeyi kaldır özün parlasın
Özünü tanı, özde aynasın
Pasları sil ki, Cemâl yansısın
Benliği öldür, özün yaşasın…

Ölmeden öl sen gözünü kapa
Topluma kanma kulağı tıka
Sahte yargılar tuzaktır sana
Özünde olan yeter insana…

Özüne in sen, özünde Hakk var
Özün aynadır, surette Hakk var
Benliği öldür kalbinde Hakk var
Dost Emin diyor, özünde Hakk var!..


***

Ölmeden öl sen, benliği yok et
Aynanı parlat görünsün suret
Özünde gördüğün esma-i Hakk’tır
Kaldır perdeleri benliği yok et!..


***
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen MINA »

Olduğum gibi kim görebilir beni
Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım

Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim
Yürüyüp giden de ben
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz


İki dünya da yok oldu gitti bende
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne o dünyadan
Sen bizim aynımızsın dedim ey can!
Amma yaptın dedi, o da ne demek
Şu gördüklerin hep benim
Yoksa dedim sen O musun?
"Hey, kendine gel! Sus!" dedi.
"Benim ne olduğum dile gelmez"
Öyleyse dedim sana işte dilsiz, dudaksız konuşan biri
Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi
İşte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri
"Böyle koşup durmak," dedi bir ses, "senin nene gerek?"
Bak bana, apaçık ortadayım da gene gizliyim
Sen beni gör asıl beni!
Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum
Eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben
Tebrizli Şems'i gördüm göreli

HZ. MEVLANA
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

GÖRDÜM

O ki bir güzel gördüm
İnan Ben Sen’i gördüm..


*

Didârın şekil olmuş
Güzel Cemâl’in gördüm..


*

Türlü çeşit güzellik
Kesrette Vahdet gördüm..


*

Ayna olmuş yeryüzü
Seyreden Sen’i gördüm..


*

O anda aşka düştüm
Mâşuku canda gördüm..


*

Akıl gitti başımdan
Ben Bende Sen’i gördüm..


*

Âşık Mâşuk BİR olmuş
Vuslat zevkini gördüm..


*

Dost Emin'dim Hiç oldum
Hiç-likte varlık gördüm!..
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

DER ALLAH! ALLAH!

Bir hal oldu bana inşallah bitmez
Her uzvum dillendi der
Allah Allah
Allah’tan geldi zevk inşallah gitmez
Her nefeste dilim der
Allah Allah…

Resim

Allah demeden kalb, hiç atabilmez
Nefesim zikirsiz soluyabilmez
Gördüğüm Cemâl’dir göz başka görmez
Göz dahi dillenir der
Allah Allah…

Resim

Dervişler zikreder der Allah Allah
Tevhidi fikreder der Allah Allah
Târifsiz zevkeder der Allah Allah
Her uzuv dil olur der Allah Allah

Resim

Dost Emin başka söz hiç diyebilmez
Allah der daima başka söz bilmez
Allah’tan ayrı şey düşünebilmez
Hem dilim hem kalbim der
Allah Allah…

***
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

OLDU

Ben yönümü kaybettim her yön bana BİR oldu
Hakk’ın himmeti geldi içim dışım nur oldu
Her fiilin faili sadece Allah oldu
Beliren her sıfatın sahibi Zât’ı oldu…

*

Allah gönüle girdi dilimde zikir oldu
Vahdet gördüm kesreti bâtınım zâhir oldu
Allah dedikçe diller evvelim âhir oldu
Dost Emin nere gitti BİR den geldi BİR oldu…

***

Varlık BİR’dir Allah BİR sen de gel tevhide gir
Diyelim "Allah! Allah! Lâ ilâhe illallah!"
Ayrı görme hepsi BİR, budur hakiki zikir
Diyelim “Allah! Allah! Lâ ilâhe illallah!..”

***
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

AŞK

Aşk insanı kör eder baksa bile göremez
Belki de sağır eder işitse de duyamaz
Her yerde Mâşuk arar içindedir bulamaz
Aşk insanı del eder onda akıl kalamaz…


*

Aşk sarhoşu aranır gördüğün Mâşuk sanır
Mâşuğu kalbde bulur O’nu ezelden tanır
Vuslatta halvet olur Mâşuk ile BİR olur
Her şey biter âlemde ilahî bir aşk kalır…


*

Dost Eminim bu ne iş her âşıkta aşk başka
Türlü çeşit âşıkta Mâşuk geliyor aşka
Aşk denilen heyula görünür başka başka
Mâşuk âşık hepsi BİR, aşk olayı çok başka...


***
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5157
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen Gul »

Resim

...
Biz sevdik âşık olduk,

Sevildik mâşuk olduk.
Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası.
...


YUNUS EMRE
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »



İNSAN

Toprağa su eklenmiş çamurdandır heykeli
Ateşte pişmiş çamur hava canın nefesi
Anȃsır-ı erbaa şu insanın bedeni
İçinde ruh olmasa olur muydu önemi


Lütuf kerem O’ndandır Allah verir kemȃli
İnsan olarak hiç-sin bekliyorsun zevȃli…

*

Hamd-ü senâ O’nadır ruhundan ruh üfledi
O’ndan geldiği için insan oldu değerli
O verdi emâneti hem halife eyledi
Kendini bil ey insan O’ndan iste kemȃli


Lütuf kerem O’ndandır Allah verir kemȃli
İnsan olarak hiç-sin bekliyorsun zevȃli…

*

Şu hayatı incele kim işliyor fiili
Bende bir şey var sanma düşünme sakın şirki
Sıfatlanmış burada idrȃk eyle tevhidi
Varlık birdir efendim kesrette gör vahdeti


Lütuf kerem O’ndandır Allah verir kemȃli
İnsan olarak hiçsin bekliyorsun zevȃli…

*

İnsan denilen mahluk hem ȃlâdır hem deni
Kȃh hayvandan aşağı kȃh melekten ileri
Allaha kul olursan lütuf eder kemȃli
Kȃmil insan olanlar olur Hakkın zâhiri


Lütuf kerem O’ndandır Allah verir kemȃli
İnsan olarak hiçsin bekliyorsun zevȃli…

*

Dost Eminim diyor ki düşün de bil kendini
Ömür gelip geçmeden tanı yüce Rabbini
Hiç olduğun unutma zikir kulun görevi
Zikrullahla aşka gir yaşa gerçek tevhidi


Lütuf kerem O’ndandır Allah verir kemȃli
İnsan olarak hiçsin bekliyorsun zevȃli…


***
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

“ULU ZÂT”

Aklım erdi ereli duyup, dinlemiş ve merak etmiştim.
Bir “Ulu ZâT” varmış, çölde bir vahâda yaşarmış.
Vahâ bir cennet gibiymiş, sular akar, yeşillikler mis kokulu çiçeklerle her yanı kaplarmış ve bu vahânın tek sâhibi işte o “Ulu Zât” imiş…
Yok yok imiş yâni her bir şey var imiş bu vahâda, olan biten her şey ise “Ulu Zât” istediği içinmiş, “Ol” dediği o AN-da OL-urmuş…

Öyle şeyler anlatırlar ki bu “Ulu Zât” hakkında insanın havsalası almaz; zamana bağlı olmadan her mekȃnda bulunabilir, sonsuz evrende veya görülemeyen âlemlerde her ANda her İŞte ve OLuştaymış…
Türlü çeşitli görüntülerde hep o varmış ama gören görür, göremeyen bilemez imiş…

İsterse yeryüzünde istediği yerde istediği bitkileri istediği kadar üretir, gerekli olan yağmurları yağdırır, güneşle ısıtırmış toprağı…
Envâi çeşit bitkiyle ve kendi cinsleriyle beslenen hayvan türleri yaratır, çoğaltır ve yeryüzüne salarmış…

Nedendir bilinmez bu “Ulu Zât” var ettiği nesneleri zaman zaman değişik vesîle ve vâsıtalarla yok edermiş…
Yaptığı işler hiç durmadan devam ederken nedenini niçini kendi bilirmiş, yâni irâde hep O’nunmuş…

Bütün bunlardan ayrı yetkin ve yetkili kıldığı bâzı insanları görevli kılar BİZ-leri uyarırmış…
Bu kişilerden bâzıları özel izinle mûcizeler gösterirler ve “Ulu Zât” ın isteklerini biz insanlara anlatırlarmış…
Bu söylentilerden bâzılarını akla sığmaz şeyler olarak anlatmışlardı; bir denizi iki yana ayırıp ortasından geçici bir süre için yol açılması, bir ölünün diriltilmesi ve gökteki ayın bir komutla iki şak olarak ayrılıp sonraki komutla birleşmesi gibi…

Daha neler neler dinlemiştim de bu “Ulu Zât”ı pek çok merak eder olmuştum.
O’nu görmek tanımak istiyordum, O’na nasıl ulaşabileceğimi merakla araştırıyordum.
Sorup soruştururken O’nu görenlerin olduğunu öğrendim.
O’nu tanımış olanlar gerçekte çok az sayıdaki şanslı kişilerdi ve benim gibi meraklı olanlara rehberlik ediyorlardı…
Bu kişiler sâdece vahâya giden tur otobüsleri işletiyor ve yolcularını “Ulu Zât” a ulaştırıyorlardı…
Doğrusu heyecanla bu firmaları araştırmaya başladım ve sonunda bir firmayı belirledim, biletimi aldım…

Otobüse bindiğimde kalbim merakla küt küt atıyordu.
Bu özel tasarlanmış bir otobüstü.
İçi genişti ve her oturanın yüzü diğerlerini görecek şekilde koltuklar kenarlarda bir bir dizilmiş orta alan boş bırakılmıştı.
İlginç olan sürücü koltuğu da önde ve içeri bakıyordu.
Ancak sürücünün dışarıyı görmesi için bâzı özel aynaları ve otobüsü kullanması için bir takım âletleri sürücü koltuğunun ön ve yanına yerleştirilmişti…

Merakla izliyordum.
Her gelen yolcu büyük bir saygı ve sevgi ile içeridekileri selâmlıyor ve yerine oturuyordu. Sürücü geldiğinde yolcular onu ayakta saygıyla karşıladılar, öyle ya hepimizi hedefe götürecek yetkin kişi o idi…
Otobüsün hareket ettiğini sürücünün davranışlarından anlamıştım.
İçerdeki yolcular sürücünün hareket ve sözlerini takip ediyor onunla bir şeyler mırıldanıyordu…
Benim görebildiğim herkesin yüzünde büyük bir mutluluk ve huzur vardı…
Dışarıyı görememiştim zîra bulunduğum kısımda perdeler kapalıydı…

Ne kadar zaman geçti bilemiyorum, otobüs durdu ve yolcular neşe içinde indiler…
Ben en sona kalmıştım.
İlginç bir yolculuktu benim için.
İndiğimde şaşkınlığım daha da arttı, âdeta şok oldum…
Otobüs hiç gitmemişti ve biz başlangıç noktasında idik…
Yetkiliye koştum:
- Hani bizi vahâya götürecektiniz? dedim.
Gülümsedi:
- Dostum vahâ burası, dedi.
- Baksana etrâfına işte her taraf cennetten bir köşe sanki…
- Peki, dedim, ”Ulu Zât” nerede ben onu görmeye gidiyordum?
- Anlaşılan senin aynan yok dostum, dedi.
Anlamsız bakışlarla ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum.
- Bak yol arkadaşların “Ulu Zât”’la birlikteler, dedi.
Etraftaki yolcu arkadaşlara dönüp baktığımda bir kere daha şaşırdım, her biri elindeki küçük el aynalarına bakıp tebessüm ediyorlardı…
- Nasıl olur, ben O’muyum yâni?..
- Herkes ne kadar O ise sen de o kadar, dedi
- O halde O’ndan ayrı yok desene, dedim.
- Evet, dedi. Her gördüğün O’ndandır, O başlangıcı ve sonu olmayan hem görünen hem görünmeyen tek varlıktır…

Bir şeyleri anlar gibi olmuştum…
O her yerde idi, her oluşta her işte yapan çatan hep O idi…
Her gördüğümüz, duyup, etkilendiğimiz sıfatlar O’nundu…
Yâni tek O vardı ve varlık hep O’nun kudreti ile kâimdi…
O gören gözlerin önünde, burada açıkta idi…
Göremeyenler O’nu çölde vahâda yaşar sanıyorlardı ve O’nu görebilmek için de bâzen göklere bakıyorlardı…
Oysa “Ulu Zât” hep bizimleydi…

Yepyeni bir mutluluk kaplamıştı üzerimi ve etrâfıma başka nazarlarla bakar olmuştum…
Yan tarafta iki kişinin konuşması ister istemez ilgimi çekmişti.
Bir şiir fısıldıyordu biri, kulak kesildim…



Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş
Burhân arardım aslıma aslım bana burhân imiş

Sağı solu gözler idim dost yüzünü görsem deyû
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş

Öyle sanırdım ayrıyam dost gayrıdır ben gayrıyam
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş

Savm-u salâtu hac ile sanma ki biter zâhid işin
İnsan-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş

Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş

Mürşid gerektir bildire HAKK’ı sana hakka’l-yakîn
Mürşîdi olmayanların bildikleri gümân imiş

Her mürşîde dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşîdi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş

Anla hemen bir sözdürür yokuş değil düzdürür
Âlem kamu bir yüzdürür gören onu hayrân imiş

İşit Niyâzi’nin sözün bir nesne örtmez HAKK yüzün
HAKK’tan âyân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş...

Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

DİKEN

Hangi güle el attıysam elime battı diken
Acımadan elim kolum bir gülü koklamadım
Gülistanda bahçıvanken her güle su verirken
Çizilmeden şu ellerim bir gülü koklamadım…


*

Bedelini ödemeden pazarda mal satmazlar
Dikenini batırmadan bir gülü koklatmazlar
İlahî bir kanundur bu vermeden aldırmazlar
Batmadan dikenleri bir gülü koklatmazlar…


*

Halvet olur çile çeker velîler felah için
Ham olanlar pişer yanar fenaya varmak için
Diken miken hep gül olur Allah’a varan için
Nefsin sinip uslanmadan gerçek gül koklatmazlar…


*

Dost Eminim dikkat eyle gül dikensiz olamaz
Gül dikensiz olmaz ama tevhid ehli ayırmaz
Sen nefsini temizlersen diken sana batamaz
Kokladığı hep gül olan gülden ayrı kalamaz…


***


*
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim"Dünya zalim ve gaddardır; bir üzüm tanesi yedirir, bin tokat vurur.Bir gül koklatır, insanın bağrına bin diken batırır."İnşallah, cennette tokatsız meyveler, dikensiz güller nasib olsun.
Siz güzel gönüllü Hakk (CC)sevdalılarına....
Dilerim Rabb'im Allah (cc) dan....
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

HȂL

Bir nazarda aklımı aldı baştan
Elli beş yıl kül oldu hayat başladı baştan
..

Bir lütuf ki akıl ermez iş oldu
Akıl makıl yürümez bildiklerim boş oldu
..

Aşka düşen anlar bizi Mâşuk cana bedeldir
Her an O
nunla olmak anlatılmaz bir zevktir..

Hem dilde hem gönülde her an ismi anılır
Hem O
nunla yatılır hem Onunla kalkılır..

Başka şey düşünemem Mâşuk her an kalbimde
Çağırsa tȃ Fizan
a duramam ben yerimde..

İşte böyle dostlarım yaşım oldu altmış üç
Kendimi ayrı görmem
, görebilmem olur suç..

Mâbudum zuhur etmiş hem dışarda hem içte
Gayrısı yok varlıkta yer etmiş bu bilinçte
..

Her an ayrı şandadır fail Odur fiilde
Şekil sıfat O
ndandır mevsuf Odur zâhirde..

Varlık Bir dir tek O var
Batın
, Zâhir tek O var..


Benliği yok edelim
Ölmeden biz ölelim
..

Hȃlde tevhid edelim
Allah, Allah diyelim..

Tek O kalsın fikirde
Tek O olsun zikirde
..

Allah, Allah Evveli
Allah, Allah Âhiri..

Hȃl budur, Allah, Allah
Var Odur Allah, Allah..

Dost Eminim der Allah
Şükür Elhamdülillah...

22-10-2010


*
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misali


Bedri Rahmi Eyüboğlu
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »




KERBELȂ

Yâ Hüseyin! SU-SU-z kaldın orada
SU içilmez Kerbelȃ’da belki şerbet içilir
Şehid olmak büyük şeref yüce Allah yolunda
SU içilmez Kerbelȃ’da belki şerbet içilir…

Şehadetin şerbetidir besmeleyle içilir
Sırat biter Kerbelȃ’da cennetlere geçilir
Hakk yolunda şehit olan velâyete seçilir
SU içilmez Kerbelȃ’da belki şerbet içilir…

Dost Eminim şehid olmak hem şereftir hem şandır
Ehl-i Beyt’in Hüseyin’i gönlümüzde SULTANdır
Hakk uğrunda şehadetin mükȃfatı HAKK’tandır
SU içilmez KERBELȂ’da belki şerbet içilir…


***
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

FAİL

Bakan gözün görmez ise kulağın da mı duymaz
Olan biten şu fiiller fail olmadan olmaz
Bir sebebe dayanmadan netice hasıl olmaz
Olan biten şu fiiller fail olmadan olmaz…

*

Her eşyayı hem insanı âlet gibi kullanan
Tasarımı O’na ait kullanır zaman zaman
Senden benden işleyen O, O’dur zaten yaratan
Olan biten şu fiiller fail olmadan olmaz…

*

Her fiilde gerek olan âletleri kullanır
Biter işi o âletin ortalıktan kaldırır
Başka âlet düşünürse “Ol” emriyle yaratır
Olan biten şu fiiller fail olmadan olmaz…

*

Dost Emin der iyi düşün âlet fânidir kalmaz
Bâki olan Yaratan’dır fiil boş yere olmaz
Her fiilde fail Allah bunu bilenler kanmaz
Olan biten şu fiiller fail olmadan olmaz…

***

Her fiilin faili Hakk, Lâ ilâhe illallah
“Ol” der ise olur mutlak, Lâ ilâhe illallah
Sana düşen görmek duymak, Lâ ilâhe illallah
“LÂ FAİLE İLLALLAH” de, Lâ ilâhe illallah

***


*
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

VARLIK BİRDİR

İlâh tektir O da Allah
Varlık birdir olmaz iki
Sûret, gölge, aslındandır
Varlık birdir olmaz iki…


*

Hem Evvel O hem de Âhir
Hem Batın’da hem de Zâhir
Hem Kesrette hem Vahdet’dir
Varlık birdir olmaz iki…


*

Tüm zerreler eder zikir
Sen de durma eyle zikir

Allah, Allah dâim zikir
Varlık birdir olmaz iki…


*

Tüm fiiller fiilullah
Her bir sıfat sıfatullah
Mevcud olan vücudullah
Varlık birdir olmaz iki…


*

Dost Eminim Hakk’a Âşık
Güzel eyler güzel Mâşuk
Nurlar parlar Işık Işık
Varlık birdir olmaz iki…


***


*
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

OLMAZ

Her gördüğün bir canlıdır
Her canlıda fiil vardır
Sen var mısın, fail misin
Olmayanda fiil olmaz…


*

Beş duyun var algılarsın
Şekil, şemâl sıfatlısın
Mevsuf olan sen misin ki
Olmayanda sıfat olmaz…


*

Düşün dostum bizler kimiz
Sen de ben de birer hiçiz
Vücud burada mevcud olmuş
Olmayanın Zâtı olmaz…


*

Dost Eminim sen de kimsin
Zâhirdeki görünensin
Hakk’tan ayrı zuhurat yok
Hakk’tan gayrı bir şey olmaz…


*
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

HU ALLAH

Güzel yoktur çirkin yoktur, Hu Allah
Ayrı yoktur gayrı yoktur, Hu Allah
İyi yoktur kötü yoktur, Hu Allah
Ayrı yoktur gayrı yoktur, Hu Allah

*

Farklı farklı yaratandır, Hu Allah
Her bir sıfat O’ndan sadır, Hu Allah
Subhânallah noksansızdır, Hu Allah
Ayrı yoktur gayrı yoktur, Hu Allah

*

Acı olan tatlı olan, Hu Allah
Sana göre iyi olan, Hu Allah
Bana göre güzel olan, Hu Allah
Ayrı yoktur gayrı yoktur, Hu Allah

*

Dost Eminim gönülden gör, Hu Allah
Gönülden duy O’nu işit, Hu Allah
Her şey O’ndan Subhânallah, Hu Allah
Ayrı yoktur gayrı yoktur, Hu Allah


*
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 532
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

HȂLIK


Evvel O’dur Âhir O’ndan
Bȃtın
O’dur Zȃhir O’ndan
Yaratan
O varlık O’ndan
Hȃlık
O’dur mahluk O’ndan

En şerefli mahlukuyuz
O Padişah biz kuluyuz
Hem
O’ndanız hem de O’yuz
Hȃlık
O’dur mahluk O’ndan

Fail O’dur fiil O’ndan
Mevsuf
O’dur sıfat O’ndan
Mevcud olan pak
ZâT’INDAN
Hȃlık
O’dur mahluk O’ndan

Dost Emin der takdir O’ndan
Kullar aciz kudret
O’ndan
Varlık
Bir’dir hilkat O’ndan
Hȃlık
O’dur mahluk O’ndan

***

Hȃlık böyle istemiş zâhir âlem halk olmuş
Yüce Allah
Ol demiş topraktan insan olmuş
Kimi topraktan gelmiş bir Hünkȃr Bektaş olmuş
Kimisi katılaşmış kabristanda taş olmuş…


(03-10-2010 Hacıbektaş)


*
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön