PIRILTILAR

Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

UMUT

Umutsuz yaşanır mı, şüphesiz ki yaşanmaz
Allah’tan umut kesme, mü’min umutsuz olmaz
Dua et niyaz eyle havale et Mevlâ’ya
Hayırlıysa O verir, mü’min umutsuz olmaz…


Resim

Bir şeyi belirleyip illâ olsun isteme
Hayır mı şer mi vardır israr edip dileme
Hayırlısını iste çok da acele etme
Zamanını O bilir, mü’min umutsuz olmaz…


Resim

Hayat umut demektir bir şeyler beklemektir
Hakk’tan gelen her şeyde güzelliği görmektir
Dua edip istemek Hakk’ı vekil etmektir
Kul ister Allah verir, mü’min umutsuz olmaz…


Resim

İnsanoğlu gafildir isteği aceledir
Sabırlı ol a dostum belki zamanı değil
Sen Mevlâ’ya bırak ki zamanıysa O verir
Dost Eminim diyor ki mü’min umutsuz olmaz…
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim


TEK

Nereden gelirsin nere gidersin
Menşein, menzilin elbet bilirsin
Geldiğin noktaya tekrar dönersin

Gördüğün rüyadır aldanma sakın
Aynıdır görünen dikkatli bakın…

Resim

Vahdet kesret olmuş çokluk görünür
Câhil için bunlar ayrı bilinir
Azalar birleşir vücud olunur

Gördüğün rüyadır aldanma sakın
Aynıdır görünen dikkatli bakın…

Resim

Her işte şekilde Onu görürsün
Cemȃlini görür hayran olursun
Celȃlinden korkar dona kalırsın

Gördüğün rüyadır aldanma sakın
Aynıdır görünen dikkatli bakın…

Resim

Ȃlemde var olan sadece Odur
Bȃtında Zȃhirde var olan Odur
Parlayan nurları sönmeyen Odur

Gördüğün rüyadır aldanma sakın
Aynıdır görünen dikkatli bakın…

Resim

Dost Eminim der ki Allah çok yakın
Huzurdayız her an gafletten sakın
Her işin sıfatın varlığı Hakkın

Gördüğün rüyadır aldanma sakın
Aynıdır görünen dikkatli bakın…
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim-O-nûn nûru

MÂSİVÂ

Tek Sen varsın ȃlemde mâsiva yok Sen varsın
Fail Sensin fiilde mâsiva yok Sen varsın
Sıfatta mevsuf Sensin mâsiva yok Sen varsın
Tek Sen varsın ȃlemde mâsiva yok Sen varsın

Resim

Fiilde fail Sensin her işi Sen yaparsın
Sonsuz esma görünür bilinen müsemmasın
Canlı cansız mahlukta her an ayrı şandasın
Lȃ fâile illâ Allah mâsiva yok Sen varsın

Resim

Başka yoktur ȃlemde mevsuf Sensin Sen varsın
Hayat, ilim, irade, kudret Sensin Sen varsın
Semi, basar, sıfatın kevni kelâm Sen varsın
Görünen görünmeyen mâsiva yok Sen varsın

Resim

Dost Emin Senden gelir mahlȗkat yok Sen varsın
Varlık Seni gösterir ezel, ebed Sen varsın
Eşyâ göze perdedir içte dışta Sen varsın
Ârif olanlar bilir mâsiva yok Sen varsın


Resim

Mâsiva: Ondan gayrısı. ALLAH'tan başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir. Dünyâ ile alâkalı şeyler.
Müsemmâ: İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. * Muayyen zaman. Belirli vakit.
Şa’n: Şe’en.. her AN yeniden yaratış OLuş..
Lȃ fâile illâ ALLAH: ALLAH'tan başka fâil yoktur. Amelleri de yaratan ALLAH celle celâluhudur.
Mevsuf: Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Kevni: Oluşa âit ve müteallik. Kâinat ilmine dâir. Varlıkla alâkalı.


Resim

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)


Resim

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nûrunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler verir. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

HASED

Kimini dost bildik meğer düşmanmış
Gizli gizli hased etmiş kıskanmış
Yüzünde görünen sahte suratmış
Hasedci hasedle tutuşup yanmış

Resim

İçi dışı aynı insan sandım ben
Anladım yalanmış doğru bildim ben
Nasıl da aldandım bilemedim ben
Dost bildiklerimden darbe yedim ben

Resim

Menfaati varken dostluk ederdi
Zannederdim safça beni severdi
Şimdi anladım ki hinoğlu hindi
Hasedci biriydi hased ederdi

Resim

Dost Eminim ALLAH seni korusun
Münâfıktan hasedciden korusun
Hasedcinin hasedinden korusun
Dost bildiğin düşmanlardan korusun


Resim
Hased: Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.
Hinoğlu: Zamanın adamı, açıkgöz, hilekâr kimse. İblis, şeytan, zamane, cin fikirli.
Münafık: İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. * Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan..
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen der-ya »

"Ne saadettir o kişiye ki, yoldaşı hased değildir." (Hz. Mevlânâ)


Cenâb-ı Hak insanı "ahsen-i takvîm", yâni en güzel bir yaratılış ile halketmiş, onu "kulluk" ile mükellef kılmıştır. Bu kulluk vazîfesini gerçekleştirebileceği vasıfları da lutfetmiştir.

Fakat dünyâ hayatındaki "imtihan" sırrından dolayı insana bu rahmânî vasıflarla birlikte, kulluk vazîfesine mânî olacak nefsânî temâyüller de vermiştir. Bu ilâhî imtihanda muvaffak olmak isteyen bir kul, nefsânî menfîlikleri, tıpkı buza gömülen bir yılan gibi hareketsizliğe mahkûm ederek bütün hâl ve davranışlarına rahmânî temâyülleri gâlip kılmak mecbûriyetindedir.

İnsanın dünyâ imtihanında bertaraf etmesi gereken en mel'un menfîliklerden biri de, kalbdeki bütün güzellikleri yakıp yok eden "hased" hastalığıdır.

Hased, ilâhî taksîm netîcesinde, başkalarına lutfedilen nîmetlere kalben îtirazdır. Kalblerde, nîmet sahiplerine karşı duyulan kıskançlıklar, hased hastalığının başladığını, hattâ ilerlediğini belirten ilk alâmetlerdendir ve aynı zamanda kadere isyân suçudur.

Hasedi, bir binâya benzetecek olursak onun en mühim yapı malzemeleri fesad ve nifaktır. Temelinde ise bencillik, baş olma sevdâsı, menfaat, ihtiraslar, kendini gösterme arzusu, kibir ve ucup gibi kaba ahlâksızlıklar yatar.

Hasedin kökleri, insanın iç âleminin derinliklerinde gizli olduğundan bazı nefsine esîr olmuş kişiler -hasedin içinde yüzdükleri hâlde- kendilerinde hased olmadığını sanırlar; uçurumların anaforunda dolandıklarının farkında bile değillerdir.

Kişide, hased illetinin mevcûdiyetini gösteren ilk alâmet, hased ettiği kimseden nîmetin zevâlini arzu etmek, nîmetin zevâlini gördüğünde ise kalb rahatlığı ve sevinç duyarak bir bayram havası içinde yaşamaktır.

Hasetçi, hased ettiği kimseye karşı, kin, hâinlik, intikam, hîle, ayıplama ve kötüleme gibi aşağılık hisler içinde çırpınır durur. Fânî ömrünü hülyâlar ve kuruntular içinde ziyân eder. Etrâfına zehir saçar.
Hazret-i Mevlânâ, insanın iç âlemindeki bu iğrenç ve helâk edici vasfı, müşahhas bir misâl ile şöyle hikâye eder:

Bir padişah, iki köle satın almıştı. Onların hâlet-i rûhiyelerini anlayabilmek için ilk önce birinci köle ile sohbete başladı. Padişahın sorularına, köle, öyle cevaplar veriyordu ki başkaları bu cevapları ancak uzun uzun düşündükten sonra verebilirdi. Padişah bu hizmetkârı anlayışlı, zeki ve tatlı dilli görünce memnûn oldu. Diğer köleyi de yanına çağırdı.

İkinci köle, padişahın huzuruna geldi. Kölenin rahatsızlıktan ağzı kokuyordu ve dişleri de bakımsızlıktan kapkara idi. Padişah, bu kölenin zâhirî durumundan pek hoşlanmamakla birlikte onun hakkında bilmediği hâl ve vasıfları öğrenmek ve onun sırlarına vâkıf olmak için kendisiyle sohbete başladı:

"-Bu kılıkla, bu rahatsız ağızla uzakta dur, fakat pek de uzağa gitme. Önce ağzının derdine bir şifâ bulalım; sen sevimli bir kişisin, biz de hünerli bir hekîmiz. Seni hor görmek ve gözden düşürmek bize yakışmaz. Şöyle otur, bir iki hikâye söyle de aklının derecesini anlayayım." dedi.

Padişah, daha önce konuştuğu ilk köleye dönerek:
"-Hadi! Sen de hamama git, bir güzelce yıkan." dedi.

Arkadaşı gittikten sonra, konuşturmak istediği ikinci köleye hitâben mahsus, denemek için:
"-Senden önce sohbet ettiğim arkadaşın, senin hakkında kötü şeyler söyledi. Görüyorum ki, sen onun söylediği gibi değilsin. O hasetçi, neredeyse bizi senden soğutuyordu. Arkadaşın senin hakkında "O hırsızdır, doğru adam değildir, kötülerle düşer kalkar, iffetsizdir." dedi. Sen onun hakkında ne dersin?"

İkinci köle bu sözler üzerine padişaha:

"-İyi düşünen, doğru söyleyen o arkadaşa, eğri diyemem. Bilakis onun sözleri sebebiyle kendimde böyle kusurların olabileceğini düşünüp hâlimi ıslâha çalışırım. Padişahım! Belki de o, bende bir çok ayıplar görmüştür ki, ben o ayıpların farkında bile değilim." diye cevap verdi.

Padişah köleye:

"-O senin kusurlarını anlattığı gibi, şimdi sen de onun kusurlarını anlat." deyince, köle, padişaha şunları söyledi:

"-Padişahım! O benim gerçekten hoş bir arkadaşım olmakla beraber kusurlarını söylememe benim gönül dünyam mânîdir. Onun için, ancak ben şunları söyleyebilirim ki; Onun kusûru, bence kusur değil, fazîlettir. O, sevgi, vefâ ve insanlık numûnesidir. Onun hâli; doğruluktur, zekâdır, dostluktur. Onun bir sıfatı da; cömertliktir, düşkünlere yardımda bulunuştur. O öyle cömerttir ki, gerekirse canını bile verir. Kader arkadaşımın bir vasfı da, kendini beğenen bir kişi olmamasıdır. O herkesle iyidir, fakat kendi nefsine karşı kötüdür."

Padişah bu cevap karşısında köleye:

"-Arkadaşını methetmede pek ileri gitme, onu överken de kendini övmeye kalkışma. Çünkü, ben onu imtihana çekerim de, sonra sen utanırsın." dedi.

Köle bunun üzerine:

"-Hayır. Onu övmekte ileri gitmedim. O dostumun bütün huyları, söylediklerimden kat kat daha fazladır. Kader arkadaşımın vasıfları hakkında, bildiklerimi söyledim. Fakat, ey kerem sâhibi padişahım! Söylediklerime sen inanmıyorsun, ben ne yapayım? İç dünyam, benim böyle söylememi îcâb ettiriyor." dedi.

Öbür köle hamamdan dönünce, padişah onu huzûruna çağırttı. Ona:
"-Sıhhatler olsun; eksilmeyen nîmetlere erişesin. Fakat, arkadaşının söylediği kötü huylar sende olmasaydı ne güzel olurdu? O zaman güzel yüzünü gören sevinir, neşelenirdi. Seni görmek, bütün dünya mülküne değerdi." dedi.

Köle dedi ki:
"-Padişahım! O densizin benim hakkımda anlattıklarından birazcığını lütfen söyle..."

Padişah:
"-O, önce senin iki yüzlülüğünü anlattı. Senin görünüşte devâ, hakîkatte belâ olduğundan bahsetti."
Arkadaşının kendi hakkındaki kötü sözlerini padişahtan dinleyen kölenin, öfke denizi kabardı, ağzı köpürdü, yüzü kızardı. Köle arkadaşını çekiştirme dalgası sınırı aştı.

Dedi ki:
"-O önceden bana dost idi, fakat ağzı bozuktu. Kıtlıkta kalmış köpek gibi, pek çok zaman pislik yerdi."
Arkadaşını çekiştirmek için, köle böyle çan çan ötmeye ve iç âlemindeki çirkinlikleri saklayamayıp ortaya dökmeye başladı. Bunun üzerine padişah; "Artık yetişir!" diyerek, elini onun ağzına götürdü ve ona hitâben şöyle dedi:

"-Bu imtihan sayesinde, ikinizin arasındaki farkı görmüş oldum. Onun sadece maddî bir rahatsızlıktan dolayı ağzı kokuyor fakat senin ise rûhun kokmuş! Ey rûhu kokmuş kişi, sen uzakta dur. Arkadaşın sana âmir olacak, sen de onun emrinde bulunacaksın. Ondan edeb, insanlık ve konuşmayı öğren! Onun fazîletinden ibret al. Hasedi terk et. Sen bu hased ile, beline taş bağlanmış bir zavallı kişisin; bu taşla ne yüzebilir ne de yürüyebilirsin."

Görüldüğü üzere davranışlar, kişinin iç dünyasını ve şahsiyetini yansıtan bir ayna hükmündedir. Bir menfaat avcılığı veya hased sebebiyle kişinin sürüklendiği menfî davranışlar, bir kalb grafiği gibi onun gönül âlemini sergiler.

Mevlânâ Hazretleri bu kıssadan lâyıkıyla hisse alabilmemizi arzulayarak şu nasihatlerde bulunur:
"İnsanın asıl hüviyeti, dilinin altında gizlidir. Şu dil, insanın iç âleminin sergisidir.

Bir rüzgâr perdeyi kaldırınca, evin içerisi görünür. Yâni, tanımadığımız bir kimse, durum îcâbı bir iki söz söyleyince, rûhunu örtmüş olan perde açılır da, onun iç yüzü, gönül âlemi âşikar olur ve onun nasıl bir şahsiyet ve karakter sâhibi olduğu sergilenir. O gönül âlemi inci ile mi yoksa buğdayla mı dolu? Orası, gönle ferahlık bahşeden bir gülistan mı yoksa sadece bir enkaz mezbeleliği mi? Orası bir mücevher hazînesi mi yoksa yılan ve akrep yuvası mı, meydana çıkar."

"Ey bu dünyaya râm olan, iç dünyasını ziyân eden gâfil! Bilmiyor musun ki, ölüm gününde bu duyguların hiç birisini düşünemezsin. O anda hasetlikten vazgeçsen bile bir işe yaramaz.

Mezarda bu gözlere toprak dolar. Ancak sen, temiz bir rûha sahip isen, gönlün sana yoldaş olur. Onun için kendine bir bak! Mezarını aydınlatacak rûhanî bir nûrun, feyiz taşan bir gönül gözün var mı? Sen, sana emanet edilen cevheri, yâni o ölümsüz rûhun cevherini elde etmeye çalış. Onun için fazîlet sahibi olmaya gayret edip ihtiras ve hasedden uzakta dur. Yine çokça hayır-hasenâtta ve amel-i sâlihlerde bulun ki o güzelliklerle Hakk'ın huzuruna varasın."

"Şunu iyi bil ki; gösterişli, güzel, iyi bir yüz, kötü huyla bir araya gelirse bir değer ifâde etmez. Yâni kötü bir iç dünya, yapmacık hareketlerle saklanamaz. O sîret, o sûretin bir maske olduğunu ortaya koyar.

Bir kimsenin sûretine değil sîretine, yâni gönül âlemine nazar et. Zîrâ, bir kimseyi zirveleştiren ancak onun güzel huyu ve yüksek ahlâkıdır.

Bilmiş ol ki, bu görülen maddî şekil, yâni beden yapısı fânîlik deryasında kaybolacak, güzelliği yok olup gidecektir. Fakat, mânâ âlemi ebedî kalır; ölümsüzdür. O, rûhunu terbiye etmiş fazîletli kişinin fânî cesedi toprak olduktan sonra da, o güzel hayatının hatıraları ile gönüllerde hayâtiyeti devam eder. Onlar mâzî de olmazlar."

"Ey insan, hasedinden dolayı başkalarına isnâd ettiğin huylar aslında senin kendi kötü huyunun aksetmesidir. O sensin, kendi aynanda gördüklerini karşısındakine izâfe ediyor, sen kendini anlatıyor ve yaralıyorsun; lânet ipliğini, kendine, kendin dokuyorsun."

Hakîkaten hased, hased edilenden çok hased edene zarar veren mânevî bir hastalıktır. Hattâ bu zarar, kişinin dînine taalluk edecek derecede fecî bir âkıbetle netîcelenebilir. Nitekim ilk zamanlar Mûsâ -aleyhisselâm-'dan sonra Tevrat'ı en iyi okuyan ve sâlih bir mü'min olan Kârun, âhir ömründe hasedi sebebiyle îmânını dahî kaybederek bu felâketin bâriz bir misâli olmuştur.

Zîrâ o sâhib olduğu servet ve saltanata mağrûr olup şımararak Hazret-i Mûsâ'nın mevkîine duyduğu hased netîcesinde ilâhî intikâma dûçâr oldu. O, güvendiği, sığındığı, dayandığı saray ve hazîneleriyle birlikte yerin dibine geçti. Ebedî âlemin fukarâsından oldu.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hased musîbet ve illetinin netîcesini bir hadîs-i şerîflerinde şöyle ifâde buyurmuşlardır:

"Size eski ümmetlerin hastalığı sirâyet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır (yok edicidir). Bilesiniz; kazıyıcı (yok edici) derken saçı kazır demiyorum. O dîni kazıyıcıdır (yok eder)�" (Tirmizî, Sıfatu'1-Kıyâme, 57)

Mevlânâ Hazretleri devamla der ki:
"O kötülüğü sen, kendi iç dünyanda göremiyorsun. Görecek olsaydın başkalarına değil, kendi nefsine candan ve gönülden düşman kesilirdin.

Eğer sen, Allâh nûru ile baksaydın, kötülük husûsunda başkasını ayıplar, başkasının kusurlarını görür de gaflete düşer mi idin?

Ey hüzün ve keder sahibi zavallı kişi, yavaş yavaş, azar azar, nûra yaklaş ki, nâr, yâni ateş olan nazarın nûra çevrilsin, başkalarında ayıp ve noksan göreceğin yerde kendi iç âlemini seyret. Kendini ihyâ et ki gönlün mezbeleliklerden temizlensin."

Hasedin başlangıç tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Ne kadar ibretlidir ki, en kıymetli kimseler tarih boyunca hasetçilerin hedefi olmuştur.

İlk hased ve kibir, şeytanın Âdem -aleyhisselâm- karşısında benliğe kapılıp Allâh'ın emrini icrâ etmemesiyle vukû bulmuştur. Ondan sonra Âdem -aleyhisselâm-'ın âsî oğlu Kâbil'in, takvâ sâhibi olan sâlih kardeşi Hâbil'i katletmesi, Yâ'kûb -aleyhisselâm-'ın kanlı gözyaşları dökmesine sebep olan Hazret-i Yûsuf'un kardeşleri tarafından kuyuya atılması ve buna benzer hadiseler, gönüllerde alevlenen hasedin bir netîcesi olmuştur.

Mahvolan âileler, toplumlar ve memleketlerin harâbeleri, hased sahneleri ile doludur. Hased, fertlerden başlayarak kademe kademe bütün bir millete kadar yayılan, yakan, yıkan, kurutan bir felâket ve musîbet sebebidir.

Hadîs-i şerîflerde:
"Sakın hased etmeyiniz! Zîrâ hased, ateşin odunu yediği gibi sevapları ve iyilikleri yer bitirir." (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İbni Mâce, Zühd, 22)

"İnsanlar, birbirlerine hased etmedikçe dâimî bir feyz ü bereket içinde bulunurlar."
"Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allâh'ın kulları, kardeş olunuz." (Buhârî, Edeb, 57) buyrulur.

Diğer taraftan, hasede mâruz kalan bir kimse de, kötülüğe kötülükle mukâbele etmemeli, üzülüp kızmak yerine, asıl hased edenin hâline acımalıdır. Ayrıca kendi mağdûriyet ve mazlûmiyetini, sabır, müsâmaha ve tahammül ile ecir kazanmaya vesîle addetmeli, bu durumdan bile kârlı çıkmaya çalışmalıdır.

Bu nükteyi Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, bir teşbîh ile ne güzel ifâde buyurur:

"Gül, o güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit. Bak o ne diyor: Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular sunma imkânına kavuştum..."

Cenâb-ı Hak, lutfettiği nîmetlere kanaat ederek hâline râzı olan, yüksek ahlâk sâhibi kullarının güzel hâllerinden gönüllerimize hisseler nasîb eylesin! Başkalarının elindeki nîmetlere göz dikerek, dünyânın yaldızlı oyuncaklarına, gelgeç sevdâlarına, avutan neşeli görüntülerine, ihtiras ve hasedin aldatıcı ikballerine gönül kaptıranların âkıbetinden ve hasetçilerin hasedinden bizleri muhâfaza buyursun!

Âmîn!..



alıntı
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »



ANLAYAN BERİ GELSİN

Hikmetlerin iç içedir anlayan beri gelsin
Evvel Âhir iç içedir anlayan beri gelsin
Zȃhir Bȃtın iç içedir anlayan beri gelsin
Kesret Vahdet iç içedir anlayan beri gelsin!..

Resim

Katre Sensin umman Sensin anlayan beri gelsin
Fail Sensin mevsuf Sensin anlayan beri gelsin
Mevcud olan vücud Sensin anlayan beri gelsin
Asıl Sensin gölge Sensin anlayan beri gelsin!..


Resim

Perdeleri kaldır da bak anlayan beri gelsin
Hakk görünür enfüs afak anlayan beri gelsin
Bilinen Hakk görünen Hakk anlayan beri gelsin
Mevcud olan Odur mutlak anlayan beri gelsin!..


Resim

Dost Eminim sen yok oldun anlayan beri gelsin
Hakkı gördün Hakkı buldun anlayan beri gelsin
Fail, mevsuf, mevcud oldun anlayan beri gelsin
Vahdet içre vücud buldun anlayan beri gelsin!..

***
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

MÜSLÜMAN-MİN

Şehâdette iman etti şâhid oldu Allah dedi
Muhammed
i Resûl bildi ilâhına Allah dedi

Kıyam, rüku, secde etti, namaz kıldı Allah dedi
Sağa döndü
, sola döndü selâm verdi Allah dedi

Susuz kaldı açlık çekti oruç tuttu Allah dedi
Fakirlere infak etti zekat verdi
Allah dedi

Beytullahı tavaf etti Hacca gitti Allah dedi
Her bir şarta kabul dedi teslim oldu
Allah dedi

İslam oldu dine girdi iman etti Allah dedi
Dost Eminim kulluk etti mabuduna
Allah dedi

Hem okudu hem dinledi Zikir etti Allah dedi
Tahkik ile iman etti mü
min oldu Allah dedi

Zȃhir Bȃtın Allah tekti varlık Birdi Allah dedi
Evvel Ahir hep O vardı benlik gitti
Allah dedi

Her şey Fȃni O Bȃkiydi gayrı bitti Allah dedi
Gölge gitti asıl geldi tevhid etti
Allah dedi

Her fiilde O faildi gördü bildi Allah dedi
Sıfatlarda mevsuf idi anladı da
Allah dedi

Ezel ebed mevcud olan vücud tekti Allah dedi
Mâsivâ yok varlık Bir
di Allah Birdi Allah dedi

Dost Emine Allah verdi aşka düştü Allah dedi
Âşık kendi Mâşuk kendi Zȃkir Mezkȗr
Allah dedi


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »



O İMİŞ…

İşte bildik her fiilde fail olan O imiş
İşte gördük her sıfatta mevsuf olan O imiş
İşte bulduk her mahlȗkta zuhur eden O imiş
İşte duyduk her zerrede zikir eden O imiş

Firkat çektik ayrı sandık canda canım O imiş
Aşka düştük Mâşuk diye, âşık mâşuk O imiş
Mâsivâyı ayrı gördük gayrı yokmuş O imiş
Çeşitleri kesret bildik kesret vahdet O imiş

Evvel Oydu el-An Odur, Evvel, Âhir O imiş
Gizli olan görünüyor Bȃtın, Zȃhir O imiş
Vahid olan kesret olmuş kesretteki O imiş
İkilik yok varlık Birmiş, Bir olan tek O imiş

Dost Eminim firkat çekme her an mevcud O imiş
Vuslat burda dâimidir seni seven O imiş
Birliktesin Mâşukunla sana âşık O imiş
Mirat olmuş kalbin Ona seyrÂN eden O imiş



Resim

Fâil: İşi yapan. Fiili işleyen. * Gr: Masdarın mânâsını meydana getirene denir.
Sıfat: Bir kimse veyâ şeyin hâl ve vasfı, keyfiyeti. * Suret, çehre, yüz. Nişan, alâmet. * Bir şeyin keyfiyetini îzah için kullanılan kelime.
Mevsuf: Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Mâşuk: Aşk ile sevilen, sevgili.
Mâsivâ: Ondan gayrısı. (ALLAH'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünyâ ile alâkalı şeyler.
Firkat: (Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
Mir’at: Âyine. Ayna.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

İNSAN

İnan hiçbir keramet bundan büyük olamaz
Bir katresin ummanda umman içinde gizli
Bütün dünya arasa böyle bir şey bulamaz
Bir katresin ummanda umman içinde gizli

Resim

Düşündün mü ey insan eşref-i mahlȗkatsın
Rabbin eylemiş ihsan küçük bir kȃinatsın
Kalb gözüyle bakarsan esrar-ı hakikatsin
Bir katresin ummanda umman içinde gizli

Resim

Sen “Ahsen-i Takvim”sin, Allah güzel yaratmış
Melekten ilerisin melekler secde yapmış
Şeytan uzağa gitsin Allah seni kutsamış
Bir katresin ummanda umman içinde gizli

Resim

Âdem ile Havva’yı Tanrı dünyaya attı
Cennet ile dünyayı dönüşümlü yarattı
Fȃni olan hayatı bekâya sınav yaptı
Bir katresin ummanda umman içinde gizli

Resim

Orada cennetteydin burayı da cennet yap
Orada Rabbinleydin burada da O’na tap
Aldattı seni nefsin şeytanı Müslüman yap
Bir katresin ummanda umman içinde gizli

Resim

Fikreyle akıl ile zikir eyle kalp ile
İbadet et meşk ile
kulluk eyle aşk ile
Halifesin burada
ömrün geçsin Hakk ile
Bir katresin ummanda
umman içinde gizli

Resim

Dost Eminim diyor ki sûreten insan olma
Sîretine bak sen ki
Hakk’tan ayrıyım sanma
Varlık sonsuz bir umman
sen de içinde nokta
Bir katresin ummanda
umman içinde gizli...
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »


BEKÂ

Vuslatta olduğun bilmeyen câhil
Firkatteyim diye ağlayıp durur…

Perdeyi açmayan nasıl görsün ki
Perdeli cühelâ perdeyi görür…

Lütfeder Padişah perde açılır
Esmâyı görenler şaşırır kalır…

Kenz-i Mahfi olur o an aşikȃr
Kamaşır gören göz Hȃlık’ı tanır..

Kemȃle erenler bulur vuslatı
Benliği yok eder hem fȃni olur…

Ayrı gayrı kalmaz vücud tek olur
Fenȃdan geçenler bekâyı bulur…

Dost Emin vahdeti kesrette görür
Fȃni olur belki bekâyı bulur…



Resim

MeşhurKüntü kenzen mahfîKudsî Hadisi..
ALLAH celle celâluhu:Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattımbuyurur.
(Aclunî,Keşfu'l-hafa II, 132)
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

Bu Hadis-i Şerifi bir çok kere okumuştum.
Amma şimdi bir kere daha okuyunca bira başka türlü anladım sanki,

Rabbi Teala'mızın "bilinmek istedim de mahlukatı yarattım demesi"

Mahlukatta kendimi seyretmek istedim, demesi gibi.
Bütün sonsuz Hakikatını, Hakikat Aynası olarak yarattığı Nur-u Muhammediye'nin Hakikatı ile seyretmesi için,
Nur-u Muhammediye'den muhabbet ile mahlukata yansıtması gibi.

İnsanın da kendisini görebilmesi için kendi gözü yetmez ya,
muhakkak bir akis edecek nesne lazımdır.

(Haşa, Rabbi Tealamız elbette bizim görmemiz gibi görmek halinde değil,
Cenab-ı Hakk, Zat'ı ancak kendisine malum olandır ,sonsuz bilmek ve görmek sahibidir elbette.)

Mahlukat da bir şekliyle Rabbimizin esma ve sıfatlar bakımından tecelli ettiği nesneler,
ve bu şekilde de sonsuz tecellilerinde Kendisini seyrettiği bir Kainat Aynası durumunda oluyor galiba.

Yoksa Rabbimiz kendisi kendisini elbette bilmekteydi,
bu Hadis-i şerifimizde anlatılandan anladığım,
bildiğini, seyretmek dilemesi.

bu şekilde düşününce, her zerrede tecelli eden Hakk'kı anlamak,
Mahlukatın Nur-u Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) den halk edilmesi daha kolay oldu.

Sistem içerisinde Hakk'tan, Hakk'la, Hakk'ta,Hakk'ka olmayan hiç bir zerre yok, demektir bu.
Sesli düşündüm sadece.

Allah razı olsun. Şiirleriniz bizim için açıklayıcı ve anlamamıza yardımcı birer vasıta misali,
teşekkür ederiz.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

MAHBȖB-İ HUDȂ

ALLAH celle celâluhuEn-Nurismi ile Hz. Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizde zuhur edip Muhammed’in nûru ile tüm kȃinâtı techiz etti, yarattı… Hiç bir mahluk o nurdan ayrı olmadığına göre sende de var bende de var…
Muhammed’in nûruyla yaratılmış, donatılmış güzel mü’min kardeşim, senden yansıyan da benden yansıyan da Muhammed’den bize intikal eden yüce ALLAH’ın nûru değil mi?
Ben ALLAH’ı seversem Muhammed’i, Muhammed’i seversem seni, seni seversem ALLAH’ı sevmiş olmuyor muyum?

Hadis-i şerifte ne diyor :
Mü’min olmadıkça cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mü’min olamazsınız..
Yâni ben mü’min isem mü’min kardeşimi severim ki ondaMuhammed-i Nurvardır, onda yüce RABBimizin zuhûru söz konusudur…

Bu vesîleyle ünlü dîvan şâirimiz Nȃbi’nin bir beyiti aklıma düştü de anlatayım dedim;
Nâbi Hacc'a gittiği zaman Medine’ye yakın bir noktada mola veriliyor ve Mescid-i Nebi ye yaklaştığı için heyecanlanıyor, kalbindeki Muhammed-i Nur, kalemini aydınlatıyor ve Ravza'ya yönelip şöylece başlayan bir nȃt yazıyor:

Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ'dır bu!
Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu!..

Sabah namazı için câmiye yöneldiklerinde müezzinin aynen bu beyti okuduğunu duyarak irkiliyor ve gidip soruyorlar. Müezzin:Gece rüyamda Rasûlullah’ı gördüm ve bana bunu okumamı söyledidiyor…

Sevgili mü’min kardeşim, Nȃbi Ravza-i Mutahhara’ya yaklaştığında ne gördü bilemem ama ben sendeMahbȗb-î Hudȃyı görüyorum, Nazargȃh-ı İlâhî ye bakıyorum…

Sende parlayan Muhammed-i Nur gözlerimi kamaştırıyor…
Ben seni seviyorum,
Mahbȗb-i Hudȃ yı seviyorum..
Ben sende Muhammed’i seviyorum,
Mahbȗb-i Hudȃyı seviyorum..
Ben Muhammed’de yüce ALLAH’ı seviyorum…


EDEB Yâ HU!..
Lȃ mevcûde illâ HU!..


Resim

HÜDÂ: f. RABB. Sâhib. Cenab-ı Hak. Hâlık.
Techiz: Donatma. Gereken şeyleri tamamlama. Cihazlanma. * Fık: Cenazenin yıkanmasından defnetmeğe kadar yapılması lâzım gelen şeyler ve bunları tedarik etme.
İntikal: Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. * Göçmek, geçmek. * Sirâyet. Bulaşmak. * Bir şeyin miras olarak kalması. * Bir mes'eleden diğer bir husûsu veyâ netîceyi anlamak.


Resim

لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Îman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olamazsınız.Buyurdu.
(Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.)


Resim

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yağfir lekum zunûbekum, vallâhu ğafûrun rahîm: (Rasûlum! ) De ki: Eğer ALLAH'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
(Âl-i İmrân 3/31)
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

Allah razı olsun kıymetli dostemin Can,
öyle güzel bir yazı ile hitab etmişsiniz ve
İlahi sevgiyi öylesine temiz ve saf halde bir Hakikat döngüsü olarak ifade etmişsiniz ki,

Bu sözleriniz kesinlikle hayatımda bir dönüm noktası teşkil etti, sonsuz teşekkürler ederim.
Böylesi samimi ve sadıkane bir dil ile Mahbub-ı Hüda'yı sevmenin İmanımızın çekirdeğini oluşturan
bu hakiki muhabbetin Biz'de ebeden yaşamasını,daima hayatımızı Hayy kılmasını dua ederim.

Mahbub-ı Hüda'yı sevmek, Mahbub-ı Hüda'yı sevenlerden başka nereden öğrenilebilir.

Bu öğrenme Rabbi Tealamızın Nimet-i İlahiyesinden başka ne olabilir.

Rabbülalemin'imize (Celle Celaluhu) sonsuz ve sınırsız hamd ve senalarımız olsun inşaallah.
Rahmeten lil alemin (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize kalbimizdeki bütün muhabbet bağımız ile salat ve selamlarımız daim olsun inşaallah.

Rabbim en sevdiği, kullarıyla haşr-u cem eylesin inşaallah. Amin ve ecmain.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

BEYTULLAH

En-Nur, Nûruyla Habîbi Muhammedin nûrunu var etti ve o nur ile tüm kȃinatı yarattı O nur, bir huzmeler demeti olarak, nur sütunu hâlinde yeryüzünde bir noktaya iner oldu O nur demetinden bir huzme Arafatda suya deydi, toprak balçığa döndü ve Âdem can buldu Âdemden Havva, ikisinden de diğer insanlar canlandı HAKKın nûru ve cemâli Muhammedde, onun nûru ve cemâli de insanoğlunda görünür oldu

Âdemoğlu yâni insanoğlu yakınlarında gökten yeryüzüne inen nur sütununu gördüğünde menşeini hatırladı da tanrısına kavuşmuş gibi oldu... Hz. Şit bu nurlu noktaya bir yapı kurdu buna “Beytullah” dediler, etrafında tavaf ettiler, namaz kılıp secde ettiler

Zamanla insanlar çoğaldı. Münkirlerin sayısı müminleri geçtiğinde nur görünmez oldu, daha doğrusu sâdece müminler görür oldu Beytullahın duvarları da zamanla yok oldu.
İbrâhîm Halîlullah geldiğinde Beytullahı yeniden inşâ etti ve Kȃbeyi tavaf etti, müminler sevindi, yeniden tevhid dîni İslâm geldi

Münkirler, müşrikler giderek azıttılar ve Kȃbeyi putlarına tapınma yerine çevirdiler. Nur gökten yere indi ve Hz. Muhammed nûruyla ışıttı yeryüzünü, şeref verdi, hoş geldi Putlardan temizlendi Kȃbe ve Müslümanlar ettiler secde Müminler Muhammedin nûruna koştular, saf saf halka oldular, namaza durdular, her biri ALLAH celle celâluhu nun huzûrunda Hz. Âdem oldular


***

Tevhîde girenler, kalb gözüyle bakanlar şunu görürler; Kȃbe bir taş yapıdır insanın inşâ ettiği, ancak o noktada gökten yere inen bir nur sütunu vardır ve etrafında dönüp haşrolanlar birer katre-i nurdur Müslüman, mümin kullar, yâni katre-i nurlar o nur sütunu etrafında halka halka saf olurlar, yeryüzünün her noktasından o halkalardan biri geçer ve merkezdeki nûra dönük yüzler HÂLIKına secde eder Gerçekte tam karşısında secde ettiği de kendisine doğru secde eder

***

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Ve lillâhi'l-meşriku ve'l-mağribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun):Doğu da ALLAH'ındır batı da. Nereye dönerseniz ALLAH'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz ALLAH'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.
(Bakara 2/115 )


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Allâhu nûru's-semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun):ALLAH, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fânus içindedir; o fânus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübârek bir ağaçtan, yâni zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. ALLAH dilediği kimseyi nûruna eriştirir. ALLAH insanlara (işte böyle) temsiller getirir. ALLAH her şeyi bilir.
(Nur 24/35 )


***

HAKKın rûhuyla, HAKKın nûruyla can bulan canlar, Kȃbe gönlünüzde, nur içinizdedir HAKK zâhir oldu, fâni Âdemde, Zât’ından Zâtına namaza durdu , kıyam, rüku, secde eyledi, O kendi nûrunda tavaf eyledi Tevhide girmeyen bunu bilmedi, bunu bilmedi
Resim

Huzme: Demet. Deste. Bir kucak şey. * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun hâlindeki şuâ.
Arafat: Mekke'nin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebelu'r-Rahme (Rahmet dağı)dır. Âdem (A.S.) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrâhîm Peygamber (A.S.) Cebrâil ile burada konuştu. Hz. Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden vedâ hutbesini burada okudu. İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyâya îlan etti.
Katre-i nur: Nur damlası.
Fâni: Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.


El Hâliku :
Resim

Resim

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH: "Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ I-265/827)
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

HEP O’nu GÖR!..
Her fiilde her sıfatta Zȃtı ile hep Onu gör
Kesret görüp şaşıp kalma Vahdete gir hep Onu gör...


Bir şey yokken en Evvelde tek O vardı ezelinde
Âhirinde gökte yerde yine O var hep Onu gör...


Mâdem O var sen de kimsin sen de Onun Zȃhirisin
Ondan gelip Ona dönen bir fȃnisin hep Onu gör...


Her nesneye iyice bak Kûn emriyle olmuşlar halk
Bȃtın iken Zȃhir olan Odur mutlak hep Onu gör...


Gördüğüne dikkat eyle canlı cansız harekette
Gelen gider bu ȃlemde her fiilde hep Onu gör...


Musavvir O şekil veren her mahlȗka sıfat veren
Ayrı gayrı sanma sakın mevsuf Odur hep Onu gör...


Kulağın aç iyi dinle tizde, peste, her bir seste
Söyleyen O dinleyen O her nefeste hep Onu gör...


Gözünü aç gör bak neyler sorma neden niçin eyler
Gerek görür öyle eyler hikmet Onun hep Onu gör...


İyi kötü deme sakın her oluşun hikmeti var
Emir neyse mahluk yapar her an şeânda hep Onu gör...


Gördüklerin genelinde Onu bildin Onu gördün
Şimdi dön de öz nefsinde kendinde de hep Onu gör...


Sen tevhide girdin ise dâim hakkı gördün ise
Hakikate erdin ise halifesin hep Onu gör...


Dost Eminim hep Onu gör ayrı gayrı kalmasın hiç
Hem Ondanız hem de Oyuz şaşırma hiç hep Onu gör...

Resim

Kesret: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk.
Vahdet: Birlik. Yalnızlık. Teklik.
Nesne: şey, herhangi bir şey.
Mutlak: Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest. * Kat'i. Şüphesiz. * Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek.
Musavvir: Tasvir eden. Şekil ve suret çizen. Her şeye güzel şekil ve suretler veren Allah (C.C.)
Mevsuf: Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Tiz: f. Keskin. * Çabuk, tez. * Sık.
Pes: Kalın. f. Arka, art, geri.
Mahluk: Yaratılmış. Yoktan var edilmiş olan.
Halife: Öncekinin yerine geçen.
Hikmet: İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim.

El Musavviru :
Resim



هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Huve’l- evvelu ve’l- âhiru ve’z- zâhiru ve’l- bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun): O, Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir, Bâtındır. O, her şeyi bilendir.
(Hadîd 57/3)


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

Ve iz kâle rabbuke li'l-melâiketi innî câilun fi'l-ardi halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku'd-dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne): Hani RABBin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (ALLAH:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.
(Bakara 2/30)


إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu): Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
(YâSîn 36/82)
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

BİLGİ ( İLİM )

Doğdun, işittin, gördün, yürüdün. Yap dediler yaptın, yapma dediler yapmadın. Farkında olmadan öğrendin, öğrenip büyüdün. Okula gittin, başka şeyler öğrettiler, o şeyleri de öğrendin, öğrenip büyüdün. Sokakta, çarşıda, sinemada gördün, duydun, öğrendin, öğrenip büyüdün

Dedin ki çok şey biliyorum hem benim kafam da çok çalışıyor, sınavlarda başarılı olan benim, büyüklerden aferin alan benim, herkes beni övüyor, ben neymişim be

Biri çıktı karşına sana bilmediğin yani önceden sana öğretilmemiş konulardan bahsetti, şaşırdın ve bazı şeyleri bilmediğini görünce kendini sorguladın. Ben neleri biliyor ve neleri bilmiyorum diye özeleştiriye başladın. Sana eğitim verenler kendi bildikleri kadarını sana vermişlerdi, daha fazlasını onlar da bilmiyorlardı

Bilmediklerini öğrenmek için araştırmalara geçmeliydin. Okuyarak, bilgisayardan yararlanarak bilenlerin konuşmalarını dinleyerek, televizyon izleyerek bilgini artırmalıydın. Bilgini, ilmini artırmaya devam ettin, somut ve soyut her türlü bilgiyi öğrenip duruyordun. Ama baktın ki ilmin de bilginin de öğrenmenin de sonu yoktu. Her zaman, her konuda senden daha çok bilen ilim sahibi olan bir bilgin vardı Senden üstün gördüğün o bilgin kişinin o bilgileri kimden öğrendiğini merak ettin Evet o bilgin kişinin üstünde daha bilgin bir başkası vardı ve bu zincir şeklinde her şeyi bilene doğru ulaşıyordu Yani bu görünen ve görünmeyen bütün ilimleri bilen ve bütün bu ilimleri ortaya koyanın El Alîm olduğunu anladın sanırım…

***

- Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır. ( 12-76 )

***

- O Allah ki Ondan başka tanrı yoktur. Görüneni de, görünmeyeni de O bilir. O Rahmândır, Rahîmdir. ( 59/22 )

***

İnsan olarak bedenini, çevreni inceliyor, maddenin küçük yapıtaşlarına iniyorsun, molekülleri, atomları inceliyorsun, atomun içine girip atom altı parçacıklarının fiziğini anlamaya çalışıyorsun. Bir yandan da öğrendiğin maddi ilimleri kullanarak hayatı kolaylaştıran , değiştiren teknolojiyi yaratıyorsun, hatta uzayda dolaşıyorsun Bu ilmin sahibini, seni de bu ilimleri de, yoktan var eden El Alîm i düşünüp titriyorsun

Ya hepsi bu mu diyerek bir de görünmeyen alemlerin sırlarını merak ediyorsun, iç dünyanı tanımaya, varlığın esrarını çözmeye çalışıyorsun Görüyorsun ki mȃnȃ alemlerinin bilginleri de derece derece, onların ilimleri ilm-i ledün Yine en üstte El Alîm var, Onun ilmi var

Hayretin aşka dönüşüyor, hayranlık içinde Zȃhir, Bȃtın her şeyin Ona ait olan tecellîler olduğunu anlıyor ve her fiilde failin, her sıfatta mevsufun, her varlıkta mevcudun O olduğunu görüyor tevhide giriyorsun

***

Bilgiye susamış bir insan, meraklı ve akıllı bir öğrenci, ancak ve ancak El Alîm in öğrettiği kadar bir bilgiye sahip olabilir Bu bilgi ise ummanda bir katredir

Ya Rabbim, El-Ȃlim sensin nice ilmin var, sen yarattın ilminle havsalamız almıyor senin nice ilmin var İşlettin ilmin ile genişlettin evreni, her an ayrı şandasın, bilemeyiz hikmeti İnsanoğlu bilemez hatta akıl edemez, ilmin ile çalışır bunca düzen, hikmeti sana ait insanlar düşünemez

Görünen şu âlemi insan anladım sanır, buldum diye övünür sonra bakar yanılır, yani insan aldanır

Bilimsel gerçek diye bildiğimiz bir nokta, El Alîmin ilmiyse sınırsız sonsuzlukta
Ol deyince Padişah, yaratıcı ol ilâh, yani yaratan Allah, o anda olur her şey, ilmiyle işler düzen, ilimsiz olmaz bir şey

Bir kırıntı kaptıysan El-Alîmin ilminden zȃhirde sen ȃlimsin uzaylarda gezersin

El-Alîmin ilmine insanın aklı yetmez, sıfatıyla müsemma Onun ilmi hiç bitmez

Dua edelim, Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi: “Allahım ilmimi artır. diyelim. Bize ilmi de bilgiyi de lutfedecek ve bizden işleyecek olan O dur
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim


HAKKlayız...

Bir ilahî dilimizde terennümü Hakklayız
O bizim ta içimizde Hakk bizimle Hakk
layız
Taht kurmuştur gönlümüzde enfüs âfak Hakk
layız
Fiil
, sıfat Ondan gelir Zât bilinir Hakklayız

Gören Odur görünen O esmasıyla Hakklayız
Hakk görünen bir aynayız Hakktan geldik Hakklayız...

Resim

Allah deriz dilimizle söyleyen O, Hakklayız
Daim zikir kalbimizde dinleyen O
, Hakklayız
Gece gündüz fikrimizde fikreden O
, Hakklayız
O
nun aşkı gönlümüzde aşk eden O, Hakklayız

Gören Odur görünen O, esmasıyla Hakklayız
Hakk görünen bir aynayız Hakktan geldik, Hakklayız...

Resim

Evvel Oydu Âhiri O, Hayyum Kayyum Hakklayız
Esması var ayrı ayrı müsemması Hakk
layız
Kesretten çık Vahdeti gör Vâhid olan Hakk
layız
Zȃhirinde Bȃtınında Bȃki olan Hakk
layız

Gören Odur görünen O esmasıyla Hakklayız
Hakk görünen bir aynayız Hakktan geldik Hakklayız...

Resim

Dost Emin der ayrı yoktur varlık Birdir Hakklayız
Fiil durmaz
, sıfat çoktur, fail mevsuf Hakklayız
Hem O
ndanız hem de Oyuz vücud Onun Hakklayız
Allah diye zikir eyle zȃkir Odur Hakklayız

Gören Odur görünen O esmasıyla Hakklayız
Hakk görünen bir aynayız Hakktan geldik Hakklayız...


Resim

Enfüs: Bir kimseye mahsus görüş ve düşünüş. Nefse, kendi hayatına aid, dâhile aid. (Subjektif) (Objektifin zıddı)
Âfak: Ufuklar. Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire. * Etraf. Cihetler. * Mc: Görüş ve dönüş sınırları. (Zıddı: Enfüs'dür.)
Kesret: Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk
Vahdet: Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
Mevsuf: Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Müsemma: İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. * Muayyen zaman. Belirli vakit.

El Hakku :
Resim

El Evvelü :
Resim

EL Âhiru :
Resim

El Hayy :
Resim

El Kayyûmü :
Resim

El Vâhidu :
Resim

Ez Zâhiru :
Resim

El Bâtinu :
Resim

El Bâkî :
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

YAKİN
Bilgi alıp öğrendin
Gözün açıp görmedin
Düşünüp de bilmedin
İlme’l- yakin olmuşsun...

Resim
Gördün onun şeklini
Boyasını rengini
Büyüklüğün dengini
Ayne’l- yakin olmuşsun...

Resim
Kalb gözünü açarsan
Hakikati seçersen
Sen kendinden geçersen
Hakke’l- yakin olmuşsun...

Resim
Bunu senden isterim
Hem Rahimsin hem Kerim
Hakke’l- yakin et derim
Candan ister olmuşsun...

Resim
Dost Eminim n'olmuşsun
Hakikatla dolmuşsun
Bir rüyadır görmüşsün
Dosta Yakin olmuşsun...
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim DUYdum&UYdum Resim

NAZAR ETTİ

Şükür gördüm bugün O’nu bana candan nazar etti
Ayrı sandım bunca zaman bana benden nazar etti
Altı yönden her eşyadan türlü türlü nazar etti
Canlı cansız mahlȗkattan ayrı ayrı nazar etti…

Resim

Ay’dan gün’den yıldızlardan semȃvattan nazar etti
Akan, donan, buhar olan sularından nazar etti
Toprağından, taşlarından, dağlarından nazar etti
Esen yelden, rüzgȃrından, fırtınadan nazar etti…

Resim

Sıcak soğuk ortamlardan, hararetten nazar etti
Madde ile enerjiden titreşimden nazar etti
Atomlarla molekülden her hücreden nazar etti
İri ufak nesnelerden hareketten nazar etti…

Resim

Her çiçeğin yaprağından, kokusundan nazar etti
Petekteki arılardan, ballarından nazar etti
“Cik! Cik!” öten kuşlarından uçanlardan nazar etti
Mahlȗkatın şereflisi İNSANlardan nazar etti…

Resim

Kulağıyla işitenden, seslenenden nazar etti
Sazdan sözden ezgilerden bestelerden nazar etti
Gören gözden, resimlerden renklerinden nazar etti
Gizli açık evrenlerden her ȂLEMden nazar etti…

Resim

Ayrı gayrı bir obje yok tek varlıktan nazar etti
Dikkat eyle göreceksin mahlȗkattan nazar etti
Görünse de her esmadan O Zȃt’ından nazar etti
Şükür buldum bugün O’nu Dost EMİNden nazar etti…
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

SÜLEYMAN DEDE

Ulus'ta Hacı Bayram Velî Hazretlerinin türbesini ziyârete gitmiş, namazdan sonra caminin arka tarafındaki çay bahçesinde bir çay içmek istemiştim.
2009 yılı Haziran ayı idi ve bahçe yeşillenmişti, çiçekler etrafı süslüyordu.
Çayımı içerken yan masada sohbet eden iki kişinin tasavvufî terimler kullanarak konuşması ister istemez dikkatimi çekmiş ve müsaade isteyerek yanaşıp konuşmalarını dinlemeye başlamıştım.
Daha ziyâde yaşlı olan konuşuyor biz dinliyorduk.
Daha sonra dost olacağım bu zât, muhterem bir insan, Alevi-Bektaşi Dedesi
Süleyman Dedeidi.

Süleyman Dede tasavvuf bilgisi, ve tevhid anlayışı bakımından gerçek bir derya idi…
70 yaşındaki Dedemin şimşek gibi bakan gözleri makineli tüfek gibi durmadan konuştuğu sözleri var idi…

Mânâ âleminin erlerinden ve de veliyyullahtan olduğuna şüphe yoktu.
Tanıştığımız günden bu yana Dedemle sohbetimiz tevhid üzerine, aşk üzerine, sevgi üzerine devam ediyor, görüşüyoruz, konuşuyoruz, bâzen araya cezbe dâhil oluyor…
ALLAH ona sağlıklı uzun ömürler versin inşallah..

Hâlen dostum büyüğüm güzel insan Süleyman Dedemin konuşmalarından bâzı cümleleri aşağıda not ediyorum, okuyup düşünmek için…


- İşin içinde sen varsan hiçbir şey kolay değildir. Sen çıkarsan aradan her şey kolaylaşır, yâni kendinden kendine olduğunu anlarsın…

- Ben gizli bir hazine idim Zât’ımı sıfat-ı sübutumda görmeyi murat ettim. Zât’ımdan Zât’ıma galebe çalarak Zât’ımı izhar eyledim ve Zâtımda Zâtımı müşâhede ettim…

- Hem Sevgiliden ayrı olacaksın hem de gülüp oynayacaksın ayıp olmaz mı?..

- Âşık yerini terk etmek istemez ama Mâşuk onu daha yakınına çekmek için onun rahatını bozar yanına çeker…

- Ölüysen gel beri, dirinin burada yok yeri…

- Her geceyiKadirher gördüğünüHızırbil her an huzurdayız unutma…

- Hızır'ın evi yurdu yok muhabbet edecek adam arıyor…

- Sen benden râzı isen, ALLAH benden râzıdır…

- Bu yol öyle bir yoldur ki; huzursuzlukta huzuru buldun mu, her an Hızır seninle beraberdir, makamın velî derdin ise ȃlidir…

- İnsan aynadır, etrafındaki haller sana senden akseder.

- Bizim gittiğimiz yol buz pateni gibidir elinde asân (mürşid) olmazsa düşmen mukadderdir.

- Er kişi odur ki derdini ALLAH'a dahi söylemez.

- Aşk ateşine düşmedikçe huzur bulma şansın yoktur.
Bȃrigȃh-ı güneş hangi kapta doğarsa onun adı Muhammed olur. Nur sûresinde olduğu gibi,
…bir kandildir yanar durur..yanan kandil aşktır, çıkan O’nun nurudur…

- Aşka düşmüş gönül mangalda külün altındaki köz ateşi gibidir. Bâzen rüzgâr eser de küller uçar ateş çıkar meydâne, konuşur HAKKın dili anlatır tâne tâne…

İşin başı Hakka iman
Odur veren canlıya can
Efal Ondan, sıfat Ondan
Görünen O her aynadan

Kulluk eyle Hakka inan
Görünensin burda Ondan
Kusur etme sen saygıdan
Senden sana saygı Ondan
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen simurg »

Ne güzel bir dostluk ki daima Hakk'ka ve Hayr'a sevketmekte insanı.
Lisan-ı hal ve lisan-ı kal, her surette hep hayrlara vesile olmakta.
Şu okuduklarımdan ben dahi pekçok istifadalere mazhar oldum,
çok teşekkür ederim.
Rabbim böylesi güzel Kullarının sayısını artırsın, Bizleride onlarla dost eylesin,
Sevdiklerine sevdirsin Bizi
ve sevdirsin sevdiklerini Bize inşaallah.
Amin.
Süleyman Dede'ye de manen selam eder ellerinden öperiz.
Allah Teala daima razı ve memnun olsun kendisinden ve cümle büyüklerimizden. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

MELȂMİ

Hazine var içimizde dışa vurmaz gizleriz
Sanma zâhid biz câhiliz biz Melȃmi meşrebiz
ALLAH, ALLAH!der dilimiz zikirdedir kalbimiz
Dâim HAKKla berâberiz biz Melȃmi meşrebiz

Resim

Her bir işte fâil Odur HAKKtandır fiilimiz
Her sıfatta mevsuf Odur Vücud Zâtın biliriz
Kesret Vahdet Bir biliriz bizler tevhid ehliyiz
Zȃhir olan Bȃtın biziz biz Melȃmi meşrebiz

Resim

Muhammedin ümmetiyiz Ali bizim velîmiz
Hakk yolunda melȃmiyiz Muhammed Nur pîrimiz
Dost Emin der varlık Birdir, ALLAH Birdir, biz Biriz
Fikrederiz zikrederiz biz Melȃmi meşrebiz
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

PIRILTILAR - X -

Resim

- Benim ilâhım sensin başka ilâh tanımam!
Benim silâhım sensin başka silâh taşımam.

- Üfleyen aynıdır her neyden ayrı ses çıkar
İşleyen aynıdır her esma başka iş yapar…

- Anayasayı yazan ve koruyan O, sen kendine göre yasalar yapmaya çalışıyorsun ama bakalım ki anayasaya uygun mu?

-Bazı insanlar çocuklarına ve sonra torunlarına hizmet ederek ömürlerini tüketiyorlar. Az sayıdaki bazı insanlar ise bütün insanları çocukları kabul ediyor onlar için hizmet üretiyorlar.

-O hem benimle idi hem her yerde idi. O’nun diğer hallerini güzelliklerini görmek izlemek zevk etmek için gezmeyi severim.

-Tüm yaratılanlar sonsuz esma ve sıfatların tezahürüdür. Bir insanda esmaların bir karışımı, bir demeti vardır, ancak bunlardan biri başat, birkaçı etkin diğerleri tedricen az etkilidir.
Sen de öyle bir tezahürsün. Hep O’nun varlığıdır tezahür eden ve iyi, kötü tüm göreceli, sıfatlar, fiiller O’ndandır. Şaşıran insanın aklıdır. Akıl bu varlığı düşünüp menşeini bulmak ve Tek olana, Allah’a kulluk etmekle görevlidir. Kendine ve mahlȗkata olan selam, sevgi ve saygı gerçekte O’nadır. İrade sadece O’nundur. Bizdeki irade ise duadır, dilektir, istektir buna dair eylemdir, tercihtir, davranıştır, ancak bu şekilde O’ndan istemektir ki O Rahman olarak rahmet eder verirse ne ala..Rehberimiz Rasûlullah, Habibullah, Rahmetenli’l- ȃlemin Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dir. Ona ümmet ol ona uy rahmet bul, kemâlata erenlerden, bizliğe girenlerden ol…

- İyice düşün, az konuş çok şey söyle, iyi dinle özümle..

- El- Musavvir boyaları karıştırıp senin için özel bir boya seçti, her mahlȗku da ayrı boyalarla boyadı ve benzersiz bir tablo çıktı ortaya.. Seyrine doyum olmaz…

- Atarsın oltayı denize balık ya gelir ya gelmez
Tutarsın bir balık o balık ya yenir ya yenmez
At denize oltayı vekil eyle Hüda’yı
Hayırlısı nedir bilinmez…

- Altın varaklara yazılı Kur’ân-ı Kerimi duvarlara asıp saklayacağına normal kağıtlara basılı Kur’ân-ı daima oku da gönlünün baş köşesine as…

- Denizden buhar oldun gittin, yağmur olup yere yağdın,süzülüp ırmak oldun ve denize aktın.Denize akarken tecrübeli bir denizci görürsen ona inan sözüne uy ki en kısa yoldan denize kavuşasın.Yalnız kısa yoldan denize giderken zor vadilerden geçmek, şelale olup düşmek de var..Üzülme sen çünkü en kısa yol en zor olanıdır…

- Her zerre tesbih eder, mezkur olan Allah’tır
Tesbihi tesbih yapan çekilen zikrullahtır…
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen der-ya »

[BBvideo 425,350][/BBvideo]
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: PIRILTILAR

Mesaj gönderen dostemin »

PIRILTILAR - X -

Resim

- Benim ilâhım sensin başka ilâh tanımam!
Benim silâhım sensin başka silâh taşımam.


- Üfleyen aynıdır her neyden ayrı ses çıkar
İşleyen aynıdır her esma başka iş yapar…


- Anayasayı yazan ve koruyan O, sen kendine göre yasalar yapmaya çalışıyorsun ama bakalım ki anayasaya uygun mu?

-Bazı insanlar çocuklarına ve sonra torunlarına hizmet ederek ömürlerini tüketiyorlar. Az sayıdaki bazı insanlar ise bütün insanları çocukları kabul ediyor onlar için hizmet üretiyorlar.

-O hem benimle idi hem her yerde idi. O’nun diğer hallerini güzelliklerini görmek izlemek zevk etmek için gezmeyi severim.

-Tüm yaratılanlar sonsuz esma ve sıfatların tezahürüdür. Bir insanda esmaların bir karışımı, bir demeti vardır, ancak bunlardan biri başat, birkaçı etkin diğerleri tedricen az etkilidir.
Sen de öyle bir tezahürsün. Hep O’nun varlığıdır tezahür eden ve iyi, kötü tüm göreceli, sıfatlar, fiiller O’ndandır. Şaşıran insanın aklıdır. Akıl bu varlığı düşünüp menşeini bulmak ve Tek olana, Allah’a kulluk etmekle görevlidir. Kendine ve mahlȗkata olan selam, sevgi ve saygı gerçekte O’nadır. İrade sadece O’nundur. Bizdeki irade ise duadır, dilektir, istektir buna dair eylemdir, tercihtir, davranıştır, ancak bu şekilde O’ndan istemektir ki O Rahman olarak rahmet eder verirse ne ala..Rehberimiz Rasûlullah, Habibullah, Rahmetenli’l- ȃlemin Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dir. Ona ümmet ol ona uy rahmet bul, kemâlata erenlerden, bizliğe girenlerden ol…


- İyice düşün, az konuş çok şey söyle, iyi dinle özümle..

- El- Musavvir boyaları karıştırıp senin için özel bir boya seçti, her mahlȗku da ayrı boyalarla boyadı ve benzersiz bir tablo çıktı ortaya.. Seyrine doyum olmaz…

- Atarsın oltayı denize balık ya gelir ya gelmez
Tutarsın bir balık o balık ya yenir ya yenmez
At denize oltayı vekil eyle Hüda’yı
Hayırlısı nedir bilinmez…


- Altın varaklara yazılı Kur’ân-ı Kerimi duvarlara asıp saklayacağına normal kağıtlara basılı Kur’ân-ı daima oku da gönlünün baş köşesine as…

- Denizden buhar oldun gittin, yağmur olup yere yağdın,süzülüp ırmak oldun ve denize aktın.Denize akarken tecrübeli bir denizci görürsen ona inan sözüne uy ki en kısa yoldan denize kavuşasın.Yalnız kısa yoldan denize giderken zor vadilerden geçmek, şelale olup düşmek de var..Üzülme sen çünkü en kısa yol en zor olanıdır…

- Her zerre tesbih eder, mezkur olan Allah’tır
Tesbihi tesbih yapan çekilen zikrullahtır…
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön