Hem Barbaros ben MUHABBET konusunda tam da yaralıyken sordun sen bu soruyu... biraz işkillendim yani... Haa niye dersen;
Şimdi bak... belki biliyorsundur... Hocamın bir kuşu var...
Adı EFE'ymiş...
Kulihvani yazdı:
ZEVK 3374
Çökmüş kalmıştık SAHİLe! Duygularım Duyuruşum!
Nasıl da değişti birden! Delice Durgun Duruşum!
SEHER Seyretsin Yâ-Sîni! Kuş Dilinde AŞK Sesini!
BİZim Eve EFEm geldi! cAN YOldaş - Kanarya Kuşum!..
03.11.08 22:46
Lârâ - A N t a l Y A
Aha işte bu resimdeki kuş... Allah aşkına duruşuna baksana... Sanki saçlara fön çektirmiş... Ben de diyordum ki; Bu kuş niye bu kadar kasılıyor.... E tabi anladım sonra ama...
Neyse işte Hocam da oradaki dörtlüğü yazmış EFE'sine...
Şimdi Hocam yazınca ben de aşka geldim yazdım...
halimkok yazdı:
GÜL kim ola, BÜLBÜL kimdir, EFENDİMe AŞIK EFE,
Niye düştük ARAFATa müjde olsun MÜZDELİFE,
HAKK HACCımız MEBRÛR etsin, ANAmızdan doğmuş gibi,
DİKENler batmaz CANıma, GÜLle gidilir ELİFe
aha gördün mü işte bu dörtlüğü de ben yazdım...
Şimdi ben bu dörtlüğü yazdığımdan beri Hocam benimle selamı sabahı kesti... Sebeb?
Ben orada Hocamın EFE'sine BÜLBÜL demişim... Halbuki EFE MUHABBET KUŞUYMUŞ... Ya ben ona bülbül demedim ki... ; BÜLBÜL'ü biliyor musun diye sordum... Hem bilmiyor diye de bir şey demedim...
Ya bir kuş kadar kıymetimiz yokmuş şu yalan dünyada...
Sevgili 786 kardesim bende bir kac gundur bazi yazilari kacirmaktayim forum hizla akmakta. Bir sure once boyle bir kisim acalim dedik cocuklarimiz icin ilerde okuyacaklari guzel bir seyler cikar hemde bizler acizane halimizle Hakk'tan gelenleri paylasiriz dedik. Kardeslerimiz cok guzel katkilarda bulundular cok sukur.
Sevgili Zehra ,
Bir gun insaallah makarna yapip ailecek hep birlikte yeriz insaallah. Sende cubuklu yap cok guzel oluyor masaalah.
Halim canim Muhabbet degisik yerlere geldi sagolasin ama bunu ingilizceye cevirmek bir sorun. Sana kisa bir paragraf olsun sozluk kismina kelime manasi ekleyecegiz dedik destan yazmisin masaallah. Allah razi olsun kardesim.
Kul dostum,
Aleykummeselam guzel satirlar icin ALLAH razi olsun.
Dediğin dinledi eFeM, sana da selâm söyledi
Papaganken neler demiş! dedi de sitem eyledi
Ben diyemem kendin git de! dedim, ama dinlemedi
Bülbülün çektiği tesbih! Ben de çekerim! dedi
19.11.08 01:09
L a r a
Can-dost Hâlimce..
Bence-sence...
Kusura kalma,
Alınma -alma
Ben de iki ara üç derede,
Kaldım nerede.
Baktım pencerede,
Kuş ya bu
Yemle-su..
şaştım doğrusu..
Gagasıyla yediği,
Öyle dediği,
Yaprağa yazdı ya.
Bana da kızdı ya..
Sözüm ona kanarya..
Papganmış var ya!!!..
Her ne şeyse
Bize ne Neyse
Olursa olsun ötsün de dedim
Posta aradı, karıncayı gösterdim.
Önce şaştılar
Sonra anlaştılar..
Engelleri aştılar..
Benden duymuş ol..
Uzun yol..
Yola çıktı
Akşam vaktı
Sabaha varır belki
Barboros da duydu bil ki..
Filim bitmiş..
Baktım ki eFeM gitmiş..
Uyumuş
Edeceği buyumuş..
İnan ki can..
Halim SultAN
En son kulihvani tarafından 19 Kas 2008, 01:34 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Eyvallah Hocam... Biliyorum sizin yoğunluğunuzu...
Bu aralar ben de öyleyim biraz... Ondan ciddi şeyler düşünemez oldum da biraz tebessümlere yöneldim BİZ-lerin hoşgörüsüne sığınarak...
EVVELinde BATINdır O, AHİRde çıktı ZAHİRe,
HABİBİnin HABBEsiyle KESRET oldu BİRden BİRe,
İLİM TEK BİR NOKTA idi, Onu cahiller çoğalttı,
BİZler AN-cak BİR oluruz, kim VAR aramıza gire
Ne fönü ne kargasi ne diyorsun Halim can'im ben yukarda senin yazinda papagandan baska bir sey gormuyorum. EFEM' nereye gitti?
Demisin ki :
"Ben orada Hocamın EFE'sine BÜLBÜL demişim... Halbuki EFE MUHABBET KUŞUYMUŞ... Ya ben ona bülbül demedim ki... ; BÜLBÜL'ü biliyor musun diye sordum... Hem bilmiyor diye de bir şey demedim...
Ya bir kuş kadar kıymetimiz yokmuş şu yalan dünyada.."
Muhabbet kusu derken guzelim EFEMi papagan yapmisin sen bak neredeyse deve kusunu koyacakmisin EFEM yerine , al simdi EFEM darilmis sana. Bedelya'nin devekusu bile sana teessuf ediyor.
Ya ne bileyim Barbaros Canım... Bukelemun gibi bir şey bu her kılığa giriyor...
Ben baktığımda orada fiyakalı kasıntı bir şey vardı... Saçlarını öne dökmüş... Bir de yan yan bakıyor...
Valla ben Hocamın hatırına ona öyle şiirler yazdım...
Yoksa duruşu hiç hoşuma gitmediydi...
Sanki engin dağları o yaratmış...
Hayır neyine böbürleniyorsun...
Ne yani altı üstü bir kuş değil mi...
Şimdi Hocamdan da desteği aldım ya
bi iyice içimi dökeyim şu deve kuşu muhabbet kanarya bülbülüne...
üstelik bir de papağanlık ta yapıyor... on parmağında on marifet diyeceğim de parmağı var mı ki...
iyice baksaydım fotoğrafa bari... Ama baksan ne ki habirem değişiyor... Acayip...
En iyisi ilişmememek neme lazım... Ben kuşları severim...
Tamam mı Efe.. Bak yüzün diye demiyorum...
hayır yüzünü de bilmiyorum ki...
Biz daha bir kuşu ayırt edemiyoruz bir de kalkmışız X/0 yüksek matematik formülleri çözüyoruz...
Belki de buna bozulmuştur...
Bırak bununla uğraşmaya değmez diye bana sinir olmuştur...
Tam da gece vakti uçup ta buraya gelir mi...
Şimdik te Deve kuşu olmuş baksana... Tepeler beni...
Neyse biz sanki birşey yokmuş gibi yapalım...
En son halimkok tarafından 19 Kas 2008, 13:50 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Barbaros Can , Halim Can kuş paradoksunun içine biz de daldık sonunda.
Hocamızın deve kuşu konusunda söylediğini bir hatırlatalım madem sırası gelmişken.
Deve kuşu öyle bir kuştur ki: Yük taşı dersin ben kuşum der ; öt dersin ben deveyim der. Ne devedir ne kuştur. (Burada El HALIK olan Allah CC nun yarattığı deve kuşlarını tenzih ederiz.)
Rabim Ümmet-i Muhammedi tarafı belli olmayanlardan esirgesin .
Deve KUŞU şu NEFSim, başın KUM'a sokuyor
Yük! desem, Kuşum! diyor! Uç! desem, BEN Deveyim!
DIŞta Derviş Dâvası, İÇim KİBİR kokuyor
İki ARAda bir DEREde, Bilemedim BEN de NEYim?...
Eyvallah Nurullah Can... Yeri gelince deve, yeri gelince kuş olan deve kuşlarının durumu bana bir ayeti hatırlattı;
Bakara Suresi 14:Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: «İnandık» derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: «Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz.» derler.
Kimliği-kişiliği İKİ-li olan aslında kimliksiz-kişiliksiz olandır...
Şimdi bunları yazarken Sevgili ANKA, Ali Kardeşimiz aklıma geldi...
Hani bir yandan derslerle meşgulken kafası bir yandan da kendi kendine mırıldanışları vardı ya O'nun...
.....
Azîz kardeşim, ne yazık ki bizler alışkanlıklarımıza köle olduk.
Bir şeyleri hep dışarda aradık da kendimizde aramadık...
İki oğlum ve bir kızım üniversitede okuyordu.
1994'tü sanıyorum.
Antalya yazın çok sıcaktır.
Biz de deniz kenarındaki obada kalıyoruz.
Çocuklar biraz staj düşünüyor, birazda aylak aylak gezmeyi...
Bir gün hepsini topladım:
"Sizler yakında evlenirsiniz, ayrılır gidersiniz.
Oğlum birinin kocası, kızım da birinin karısı olur...
Bu yaz buradayız...
İzinlerimi topluca alacağım.
Oturup Elmalılı Hamdi Yazır Hz.lerinin 10 ciltlik "Hak dini Kur'ân dili" tefsirini birlikte hatmedeceğiz...
Sıkıcı gelecektir, ama tasavvufî gözlükle okuyacağız...
Buna mecburum, sorumluyum ve ben bir babayım, sizin üzerimde bu hakkınız var.
Benim de boynumda vebâlim var, anlayış gösterin her gün birkaç saat çalışırız.
İsterseniz okul arkadaşlarınız da gelebilir...
Bir başlayalım sonra yine değerlendiririz..." dedim.
Ben çocuklarıma çok yakın oldum.
Adetâ arkadaş gibi.
İlkokul 4 ten sonra birlikte, evde ben imâm onlar cemâat olurdu, müezzinlik yaparlardı sırayla ve selâmla birlikte kahkaha atıp yan odaya kaçarlardı...
Delikanlılar kabul etti. Kızım Ahsen'in İlâhîyatta okuyan bir kız arkadaşı ve komşuların çoçuklarından birkaç genç daha oldu başladık...
Önce sıkıcıydı gerçekten...
Sonraları ALLAH (celle celâluhu)'nun izni ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in lûtfüyla açıldıkça açıldı.
Şen şakrak ve hoş sohbetler...
Araf 7/40 âyetine gelince : " Deve iğne deliğine girinceye kadar..." kısmında sordum çocuklara sırayla:
"Deve iğne deliğinden geçer mi?" cevâblar hep benzerdi
"Olur mu öyle şey, asla!..." gibiydi...
Sıra Ahsen kızıma geldiğinde baktım ki rengi sararmış gözleri sulanmıştı: "Evet, sen söyle Ahsen; deve iğne deliğinden geçer mi?" deyince, gözlerinden yaşlar süzüldü:
"Geçer babacığım geçer... Kendinden ve benliğinden vaz geçerse geçer... damla damla erirse geçer!..." dedi...
Tüylerim diken diken oldu: "Şimdi teneffüs 1 saat!..." dedim...
Ve kendi kızımdan bana bir hikmet öğreten RABB'ıma iki rekat şükür namazı kıldım...
Mesele anlayıştır.
İçi boş ibâdetler, alışkanlık hareketleri ve yanılgıdır.
Kafa gözü basardır.
Basar ile bu madde âlemi görülür.
Mânâ âlemine bu gözle geçiş yoktur...
--- "Basar (gözler) onu göremez (idrak edemez); hâlbuki O, basarları görür. Ve O Lâtifü'l-Hâbirdir. Halkettiği herşeyden haberdâr ve lûtfedicidir. En ince detayları dahi bilicidir." (En'âm 6/103)
Hemen arkasından gelen kalb gözü (basîret) âyetine bakalım:
--- "(Doğrusu) RABB'iniz tarafından size basîretler (mânâyı idrak kabiliyetleri ve melekeleri) verilmiştir. Artık kim (hakkı ve hayrı) görürse kendi lehine, kim de a'mâlık yaparsa, körlüğü seçerse (o, da) kendi âleyhine (zararına) dır. Ben üzerinize bekçi (muhafız) değilim!..." (En'âm 6/104)
Bu âyetin son kısmıyla ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, kulunu aklıyla başbaşa bırakıp "Gerekli âleti, edevâtı, aklı, fikri verdim. Maddeyi basarınla, mânâyı basîretinle görecek şekilde donattım...
Seçeneğini yap; hayrı seçersen lehine, şerri seçersen aleyhine, kararını ver ve uygula!...
Seçtiğin seçeneğini halkedeceğim, sonuç sanadır!..." buyurur gibi anlıyorum....
Basar; deveyi delikten geçiremezken, basîret; değil deveyi, buz dağlarını delikten geçirebiliyor...
Mesele şuûr, şuûr, yine şuûr...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ümmet-i Muhammedî islâh etsin, iflâh etsin, şuûr versin, hakkı ve hayrı kalblerimize ilhâm etsin, uygulamamızda mûinimiz olsun.
Sonunda hüsn-i hatimeyle tevhid ehli, Muhammedîlerinden kılsın!
Âmin...
Akşam olmuş, işten gelmişim, kafamda bir sürü sebep sonuç döngüleri devran etmekte. Bugün benim bulaşık yıkama günümü diye düşünmekteyim, içimde hiç istekte yok ama laptopun kulaklığını takıp tezgahın yanına koydum mu derman hocamdan bir sohbet dinlerken bulaşıkta sorun değil doğrusu.
Bakıyorum, hanım bizim Bedelyaya sayıları yazmasını öğretiyor. Bizimki yazamadımı yaygarayı basıyor, hemen umudunu yitirmekte, hevesi çok çabuk kırılmakta, hemen teşvik gerekiyor, harika yazıyorsun kızım, baban annende senin gibi böyle başta zorlandı, zamanla alışacak elin v.s. Çocuklarda teşvik önemlidir, gereklidir ama büyüklerde övgü bazen sorun çıkarır. Imam-i Gazali Ihyasındakardeşine yaptığın övgü onun suratına ustura çekmek gibidirder. Tabi bu da her büyük için geçerli değildir. Unutma ki sende kemalat yolunda hizmet eden elektirik direkleri için bir çocuksun. O yüzden arada medh etmekteler. Onların yanında çocuk olduğunu bile biliyorsan bu medh seni de teşvik eder.
Gözlerim eskilere gidiyor, 6 yaşındayım ilk okul birinci sınıftayım, bir gece elektrikler kesik yine, ve annem mum ışığında bana hece kitabından heceleri öğretmekte, ikili üçlü hece kurmayı göstermekte. Bense yapamıyorum diye ağlıyorum bazen. Arada dersi kaynatıp abimle ellerimizi şekilden şekle sokup duvarda gölgeleri seyrediyoruz. Böyle dedim ya şimdiGüneşe arkasını dönen gölgesini takip edersözü geldi aklıma. Neyse annem sabırla beklemekte, oyun bitsede tekrar başlasak derse diye. Ah anneler, Er-Rahim çeşmeleri anneler. Toplum yetiştiricileri, millet kuran anneler.
O devir elektrik çok kesilirdi bizim semtte. Su kuyrukları olurdu istanbulda, sokaklarda çeşmeler olurdu, millet oyle olunca güğümünü alıp mahalle çeşmelerine gider tek sıra olurdu, artık o çeşmeleride iptal ettiler, üzerlerinden asfalt geçmekte. Derman hocamın dediği gibi suya hürmette kalmadı. Çeşmeye demiyorum bakın suya demekteyim. Çeşmeye suyun sahibi hürmetine hürmet gösterilir. Güzelim mermerden yapılı hayratların içlerine toz toprak dolmuş şimdi, bir çoğuda yok olmuş gitmiş. Bu da bir işaret, edepli ilim sahiplerinin azaldığına işaret etmekte.
Neyse annelere gel yine, hanım sabahtan akşama kadar bunalmış çocuklarla evin içinde, küçük Selinin yatmasi lazım, bırak diyorum ben gösteririm sayıları , sen git çocuğu yatır.
Gariban:Bedelya kızım hadi önce şu dergideki küme olmuş güvercinleri sayalım sonra toplamını suraya yazalım. Bedelya:Tamam ama baba bu cok geniş bir küme sayması cok zor.
Gariban:Yok kızım, deneyelim birlikte hadi başlayalım.
Bedelya: Peki, bir, iki, üc, dort, beş, altı, yedi, sekiz, on, on bir.. Gariban:Dokuz ne oldu? Dokuzuncu güvercini yedin mi?Yine pembe yanaklar ve sıcak gözleri gülümsüyor.
Bedelya: Tamam dokuz, on, on bir, on iki on beş. Gariban: Peki o zaman on beşi nasıl yazarız? Bir ve beş diye değil mi? Hadi yaz bakalım bir ve beş yan yana. Bedelya:Tamam dada (dada, baba demektir, bizim ki halen dada demekte), bu biiir.
Gariban:Peki kızım sana şoyle sorsam, en kolay oğrenip yaza bildiğin rakam hangisi diye ne dersin?
Bedelya:Dada içlerindeBİRen kolayi!
Gariban:Vah kızım büyüyünce belki göreceksin ki çoğu büyüklerin BİR demekte güçlük çekmekte, bazısıda bunu inkarda etmekte, ve diyenlerde yaşamakta zorluk çekmekte diye içimden geçirmekteyim. Peki hadi yanına BEŞ koy bakalım.
Bedelya:İşte beş.
Gariban:Bu beş olmadı,İKİye benzemekte. Bir daha dene bu BEŞi, beş çok önemli ilerde göreceksin çok önemli kızım.
Kızıyor hemen. Yapamadı mı, kendisine yapamadığı söylenince hemen küplere biner. Başarısızlığa tahammül edemez. Neredeyse yazıyı bırakacak, kalemi atacak.
Gariban:Hadi yapabilirsin bak silelim bu İKİyi. BİRin yanına buİKİ gitmedi şimdi.
Bedelya:İşte çizdim BEŞ.
Gariban:Ya kızım bilsen ki buBEŞte çok önemli bir rakam. Demin dediğim büyüklerinin dışında, saymayı bilen BIR diyen ama bu BİRle BEŞi birleştiremeyen BEŞi yapamayan büyüklerinde var. Ama sen böyle olmazsın inşaallah bak öğreniyorsun yaptın sonuçta, sen büyüyünce BİRin yanina BEŞi koyarsın inşaallah
Gariban can dost, masum dimağdan gelen güzellikeri BİZlerler paylaşımınız ne hoş, Allah razı olsun... bizim de kızımız olursa ileride daha fazla katkımız olabilir inşaallah. Selam ve dua ile...
Ağladığımda
Doğduğum günkü halimle
Güldüğümde ise
Öleceğim günkü halimle
Bakmaya çalışıyorum hayata
İkisinin arasında geçen kısmın ise ne olduğunu bugüne kadar anlamış değilim
Kırklı yaşlarda olanlar bilirler Komiser Kolombo diye bir dizi film oynardı televizyonlarda
O filmi o kadar dikkatli izlerdim ki
Ancak ona rağmen bir türlü bulamazdım suçlu kişinin kim olduğunu
Tahminlerim olurdu haline, tavırlarına ve kendime göre delil kabul ettiğim şeylere bakarak
Ancak filmin sonunda Kolombo
Bir kenarda hiç dikkatimi çekmeyen, belki de en masum diyebileceğim
kişinin suçlu olduğunu ortaya koyardı delilleriyle
Filmleri izlerken gösterdiğimiz dikkatin nedeni nedir
Biliriz ki Filmde hiçbir şey boşuna oluyor değildir
Mutlaka filmin konusu ile bir bağlantısı vardır
O nedenle filmin ne anlattığını anlamak istiyorsak
Veya Kolombo dizisindeki gibi suçluyu bulmak istiyorsak hiçbir detayı gözden kaçırmamaya dikkat ederiz
Peki Hayat Filmi nin kurgusu, senaryosu
İzlediğimiz bir filmin senaryosundan daha mı basittir
Hayata aynı dikkatle bakabiliyor muyuz? Her olana
Her olaya Her ANa
Bunu yapamıyoruz veya yapmıyoruz
En azından ben kendi adıma böyle olduğumu söyleyebilirim
Bu konuda çeşitli şekillerde uyarı almaktayım
Hayretim had safhaya varmakta
Ancak sonradan yine kendi iç dünyama çekilmekten dışarıda olanları kaçırmaktayım
Daldığımı bile fark etmediğim bir zamanda dalgın dalgın düşünürken;
- Ne düşünüyorsun baba? Dedi küçük kızım İrem
- Halletmem gereken bir takım şeyler var kızım... Onları düşünüyorum dedim
Neymiş o halletmen gereken şeyler deseydi ne diyecek ne anlatacaktım
bilmiyorum ama öyle bir şey söyledi ki dilim tutuldu
- Dervişler derdim yok diye ağlarmış Sen de derdim var diye mi ağlıyorsun baba? Dedi
- Kızım sen nerden biliyorsun bu sözü Kimden duydun Falan dedim ama
- E sen beni ne sanıyorsun ki Çocuk mu?
- Yok, kızım olur mu? Sen aklı başında bir genç kızsın dedim Kendisi henüz 10 yaşında
Ben camiye giderken İrem de benimle birlikte gelmek ister
Sık sık ta yapar bunu
Fakat daha önce de yazdığım gibi Camide öyle insanlar var ki bazen
onların yüzüne ben dahi gitmek istemiyorum Camiye Birkaç kere İrem i
götürdüm ama hep sıkıntı oldu bu kişilerle
Bir şey diyen olmasa dahi Bir kız çocuğunu camide görenlerin yüzündeki
ifadeyi görmek benim için yeteri kadar can sıkıcı
Bu nedenle dedim ki İrem e ;
- Kızım seni götürdüğüm zaman problem oluyor Yaşlı amcalar rahatsız oluyorlar
- Tamam, baba sen git
Sen bu şekilde sevap kazandığını sanıyorsun ama nasıl bir günah işlediğinin farkında değilsin
Dedi
E hadi bakalım Git te gönül huzuru içinde kıl o namazı Bu sefer içime sinmedi;
Tamam, haydi gel Boş ver ihtiyar amcaları Onlar çocuk olmuşlar
zaten Sen onlardan daha büyüksün Gel kim ne derse desin
Dedim.
Aklım kendi dertlerinin peşinde Kendi filmine dalmış Ancak Hayat o
kadar çok boyutlu bir film ki Daha doğrusu sınırsız boyutlu Sınırsız
sayıda film
Ve molası da yok Arada çıkıp ta hava alalım
Her an bir şey anlatmakta insana Anlatanın kim olduğunu GÖRDÜĞÜNÜ
BİLDİĞİNİ ZAN eden insana sık sık yanıldığı hatırlatılmakta Tıpkı
Komiser Kolombo Filmini ilerken suçlu kişiyi bulmakta yanıldığım gibi
Hayat Filminde de çoğu zaman aynı yanılgıyı yaşamaktayım Veya
yaşamaktayız İyi dediklerimiz kötü Kötü dediklerimiz ise iyi
olabilmekte Ancak nasıl ki filmde iyi olan da kötü olan da kendisine
yüklenen rolü yapmakta ise Gerçek hayatta da öyle
Evet, herkes bir ROL de Ama herkes YÖNETMEN in emrinde
İyi ya da kötü olan kişinin-oyuncunun kendisi değil Yaptığı iş Ancak o
kişi o işi yaparken yalnızca kendisine yükleneni yapmakta
Oyuncuyu görüp te yönetmeni unutmak bilmem ki ne derece doğru olur
SAV Efendimiz doğduğu, büyüdüğü Mekke şehrini terk etti Hicret diyoruz
buna
Yunus (as) da doğduğu büyüdüğü yeri terk etti Uzaklara gitti
SAV Efendimiz yaptığı şeyi Allah ın emri ile yaptı Yunus (as) ise KENDİ
AKLININ KARARINI UYGULADI
Sonuç bellidir
Hz. İbrahim Efendimiz Hacer Ana mızı ve oğlu İsmail (sa) i o zaman
ıssız bir çöl olan bugünkü Kâbe nin bulunduğu yere bırakıp giderken
Hacer Anamız sordu;
- Beni burada bırakmanı sana kim söyledi?
- Rabbim Dedi
- Tamam, o zaman Güle güle git
Camiye giderken İrem i geride bıraktığımda bana bunu yapmamı kim
söylemişti
Eğer hayatın her anında yaptığımız şeyleri söyleyen Allah CC. ise filmin
sonunda KOMİSER bizi suçlu ilan etmez Değilse Nasıl ki ROL dahi olsa
filmde her suçlunun yakasına yapışılıyorsa Hayat Filminde de öyle
Filmin sonunda Hesap Günü yakamıza yapışılır
- Baba teşekkür getirirsem naparsın? - Teşekkür ederim - Takdir getirirsem..? - O zaman seni takdir ederim. - Başka - Daha başka ne olsun kızım? - Ne bileyim belki bir hediye almak istersin - Meselâ? - Meselâ cep telefonu olabilir - Tamam 25 yaşına geldiğinde alacağım söz - Oooooooooo - Ne o?... çok mu uzak - Pes yani baba Ben daha on yaşındayım 25 yaşıma kaç yıl var daha - İyi kısaltalım o zaman 7 yaşına geldiğinde alayım - Babaaaa!... 7 yaşına gelmem imkansız çoktan geçtim ben yediyi - İyi işte o zaman yaşadığın AN ın kıymetini bil Gelecek çok uzak olsa da yaşayan için gelecektir birgün Oysa geçmiş bir gün bile geriye gitmiyor Şu anın da yarın geçmiş olacak ve asla geri gelmeyecek O yüzden bekleyerek geçirme - Babaaaa!!! mantıklı mantıklı konuşarak benim canımı sıkma Ben şimdi onları düşünmek istemiyorum Cep telefonu istiyorum Alacak mısın almayacak mısın sen onu söyle - İstediğin olmayınca canın sıkılıyor değil mi? - Tebrik ederim baba - Peki kızım bu hayatta en önemli şey senin isteklerin mi senin için... Senin üzerinde hakkı olanların istekleri önemli değil mi? - Onlar da önemli de sen şimdi yine Allah konusuna getireceksin Biliyorum ben Bak o zaman ben de sana mantıklı bir şey söyleyeyim Dört meleğin baş hartleri ile CAMİ kelimesi oluyor - Biliyorum ben onu duymuştum - Olsun bir de benden duy - İyi söyle bakalım hangileriymiş o dört melek.. - Cebrail Bu melek Allah tan aldığını peygambere getiren melek Sonra - Allah nerde ki? - Her yerde Ne oldu beklemiyordun herhalde ben de mantıklı mıymışım? - Mantıklısın da Söyle bakalım o zaman Allah madem her yerde Cebrail o zaman nerden alıp nereye getiriyormuş - Nasıl yani - E sen dedin ya Dört meleği sayarken; Cebrail Allah tan aldığını peygambere getiriyormuş diye - Evet - E Allah her yerde ise Cebrail nerden nereye gidip geliyor - Iııı.. valla onu hiç düşünmediydim - Düşün işte Cep telefonu düşüneceğine bunu düşün Niye öyle gereksiz bir şeyi düşünmeye vakit-enerji harcıyosun da bizim için bu kadar önemli olan bir şeyi düşünmüyorsun - *** İrem hanım düşünedursun
Ben de düşünmekteyim Kızımla aramızda geçen sohbeti
Allah nazarında kulun durumu da bir nevi böyle gibi sanki
Söyleyecek çok şey var ama Sanırım herkesin kendi düşünmesi daha güzel olur
Ah Halim Hocam bu fakîri ağlattınız.
Bu fakîr 18'ine bu sene girdi.
Hayatında en istediği şeylerden biri, sünnete uygun bir âile kurmak...
Hele zamanında gönül kaptırdıklarının dînin sokağından bile geçmemesi gönlünüz yakıyor.
Allahu Teâlâ Kızınızın ayağını sâbit kılsın.
Ülkemiz yavrularımız için çok tehlikeli.
Ben bir lisedeyim.
Burada olanları anlatsam herhâlde site banlanır.
Okullar sanki kızlarımızı bozan yerler olmuş.
Bir kız, âilesi dindâr kendide dindar.
Okula gidiyor, 1 yıl sonra eteği kısalıyor, eve giderken uzuyor, artık erkeklerle hem sinsi gibi konuşmağa başlamış.
Bir yıl sonra daha.
Eteği yiyice kısalmış, yüzü makyajdan gözükmez olmuş, sanki nasıl pantolon parçalarım diye dar pantolonlar giymeğe başlamış, eve giderken başına örtümüdür nedir belli olmayan birşey örtüyor, namazları bırakmış, artık erkeklerle hem cinsindende yakın konuşuyor, yanlarında attığı kahkahaları 100 metre öteden duyuluyor, onu sevenin kalbine gam ateşini düşürüyor.
Bir yıl sonra.....
Bu dediklerim kendi başımda geçen olaylar hocam, gördüklerim.
Allahu Teâlâ hepmize yardım etsin,
Afv Eyle bizi Rabbim Afv Eyle
Sevgili Kuloğlan
Hocam hitabına muhatab olacak bir ilim sahibi değilim
Ben de senin gibi bu yolun bir öğrencisiyim
Ve senin gibi bir zamanlar o sıraların da öğrencisiydim
Ve senin gibi bakıyordum gördüklerime
Ve senin gibiydi hayallerim
Şimdi üzerinden neredeyse 25 sene geçti
Üç aşağı beş yukarı herşey aynı
Üç günde bir sevgili değiştirenlere bakıp ta kendi kendime; Nasıl evlenilir bu ortamda diye
Çok düşünmüşüdür kara kara
İlk zamanlar yüzümüze bakarken yüzü kızaran kızlar bir zaman sonra ben erkek olduğum halde yapamayacağım tekliflerle geliyorlardı Var git yoluna dedik
Biliyor musun bir söz vardır; Dağına göre kış derler .
Allah CC. Kimseye kaldıramayacağı bir yük yüklemez
Allah CC. Adildir
Şartlar ne kadar olumsuz ise iman, edeb o kadar makbuldür o ortamda Allah CC. için
Hani bir kıssa vardır Zamanın birinde bir çoban varmış, dağlarda hayvanları otlatarak yaşarmış, köye hiç inmezmiş. Hiçbir şeyi yokmuş bu çobanın tek bildiği ibadet etmek, hayvan otlatmakmış. Dağda kücücük bir kulübede yaşarmış. Hayvanların sütünü sağar, koyacak birşey bulamadığı için örtüye koyarmış. Öyle iyi niyetli saf ve temiz yürekliymiş ki bu delikanlı, örtüye sağdığı süt, hiç akmadan, onu alacak kişi gelene kadar dururmuş.
Tek gördüğü insan yüzü de o gelen kişiymiş.
Onun inancı ve imanı güçlü olduğu için, herkes çok şaşırırmış bu duruma. Bez örtüye sağdığı süt hiç dökülmediği için, onun ermiş olduğunu düşünürlermiş.
Bir gün, sütü almaya gelmemişler, o da
"hadi bu seferlik köye ineyim de, sütü ben götüreyim" demiş.
Sütü sağmış yine bez örtünün içine. Ve yavaş yavaş dağdan bayırdan inmiş köye.
Gitmiş kahvede oturan adamı bulmuş sütü vermek ve karşılığında yiyecek almak için.
Tam kahveye girecekmiş ki, bir de ne görsün, karşıdan dünya güzeli bir köylü kız geliyor.
Birden onu görünce, aşık olmuş kıza. Aklından onunla evlenmek geçmiş... Ve örtüdeki süt yere dökülmüş.
Kahvedekiler bunu görmüşler, ve çobana
"ee" demişler. "Dağda ermek kolay".
"Kolaysa, insan içinde insanlarla birlikteyken ermektir"....
Evet sevgili Kuloğlan
İnsanların ne olduğu biraz da içinde bulunduğu ortama göre belli olmakta
Kimbilir belki de o kızların çoğu içlerinde tertemizdir Ama yalnız kalmamak için çoğunluğa uyar gibi görünmektedirler
Bugün yaptıkları iş kötüdür belki ama bilemeyiz ki yarın birgün belki de çok ihlaslı kullar olurlar Nefes alıp verildiği sürece insan için umut vardır
Biz kızlardan bahsediyoruz ama kızların o hale gelmesinde erkeklerin hiç kusuru yok mu
Evlenmek vaadi ile bir çok kızı kandıran erkekler yüzüne değil mi kızların da erkeklere aynı şekilde bakışı
Ama bizler bir elmanın iki yarısıyız Bir arada yaşamak durumundayız Kaçamayız saklanamayız İçinde bulunduğumuz ortama da sürekli kötü gözle bakarsak kendimize kötülük ederiz İçimiz kararır da herkes öyle sanarız
İçini karartma biraz farklı pencereden bak Bak göreceksin o ortamda da nice güzel insanlar vardır İmanlı ihlas sahibi
Çirkin olanı kalbinle reddet Ama güzel olanı görmek için de daha fazla gayret sarfet derim bir abin olarak
Neyi arıyorsan osun sen denmiş ya
Güzeli ara Sen güzeli ararsan güzel de seni arar bulur
Elbette herşey Allahın takdiri iledir
Allah yazmışsa bu ahir zaman şartları içinde ateşten yakıcı olan bu ortamın içine atlarız Güle döndürürüz Biz bu ateşi söndürürüz Kuloğlan Başka kim yapacak
Bir akşam, bir ziyarete gideceğiz...Bekliyoruz eşim gelsin diye.....
Kızım dedi.ki=Anne biz gidelim, babam sonra oraya gelsin...Olmaz desem de gidelim diye ısrar ediyor...
Dedimki, (onu vazgeçirmek için,) tamam hadi gidelim ama bak akşam heryer karanlık..giderken de kaybolalım..istermisin...
Anne dedi sen ne diyorsun...Allah dediklerini duyuyor..Ve sen böyle istedin diye de şimdi bizi gönderir...ondan sonrada kayboluruz...
Deme böyle dedi..(6,5 yaşında..)
Allah her şeyi işitir
İşitmek Yüce Allah'ın sıfatlarından biridir. Allah her şeyi işitir. Ancak onun işitmesi başka varlıklarınkine benzemez. Çünkü diğer varlıklar, işitmek için kulağa veya başka araçlara ihtiyaç duyar. Oysa Allah'ın işitmek için herhangi bir alete veya organa ihtiyacı yoktur. Gizli açık, fısıltı halinde, yavaş sesle, yüksek sesle ne söylenirse hepsini işitir. Kur'an'da "Bilin ki Allah işitir ve bilir"( Bakara suresi ayet 181) buyrulur.
Bela söze bağlıdır. (Keşfül Hafa: 1/926).
Olumsuz konuşmalar, menfi sözler insanın başına çok işler açar.
Çocuğun eline verilen kıymetli bir şeyi muhafaza etmesini tembih ederken:
-Dikkat et kaybolmasın! Dediğimizde, bu sözümüz belki onun kaybolmasına zemin hazırlayabilir.
Fakat çocuğa:
-Dikkat et kaybetmeyesin! Denilirse bu söz dua yerine geçer ve kaybolma belasını önler.
Bu ince düşünceler, zarif ifadeler insanın korunmasına sebeptir. Atalarımız güzel söylemiş:
Sana senden gelir her ne olursa
Başın rahat olur dilin durursa.
**************** sevgiyle inşaallah..
inşa eden Allah...(c.c.)