ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK-Bawa Muhyiddin ks.

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 8.Kısım olarak yer alan kısım:

Resim


BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ

HAKİKİ İMAN HÂLİNDE NASIL ÖLÜNÜR?


Çevirmen: Barbaros Sert

8.Kısım

Soru: Ne zaman öleceğinizi anladığınız da, en uygun ölüş biçimi ne dir? Kati, kesin ve istikrarlı bir iman hali ile nasıl ölürsünüz?

Bawa Muhyiddin (K.S): Ölen şey toprak, ateş, su, hava ve esir olan beş unsurdan oluşmuş[1] olan vücûddur. Esas olarak vücûd ruh için etrafına sarılarak sûretlenmiş bir örtü gibidir, fakat şimdi çözülüp toprağa geri döner, ve onun ayrı alt bölümlerine dağılır. Tekrar şekillendiği zaman, yeni bir doğum [2] geçirir.

[1] Burada toprak , ateş , su ve havaya anâsır denilir ve esir ise bunların fevkinde tutulur.

[2] BS: Burada bahsedilen tekrar şekillenme; tenasuh (re-enkarnasyon) ile bahsedilen tekrar doğum değildir, bu başka bir insanın doğumunda beş unsurun farklı kombinasyonda tekrar bir araya gelmesidir. Ne yeni vücûd bir öncekiyle aynıdır ne de içindeki şahıs aynı kişidir. Bawa Muhyiddin, bu kitabın diğer bölümlerinde tenasuh anlayışını açık bir dille reddetmektedir. Bu açıklamayı yazının çarpıtılmaması için uygun gördüm.


Adem A.S topraktır, Mikail A.S sudur, Azrail A.S ateş, İsrafil A.S hava (havâ-yı nesîmî, nefes, üfleme v.b.) ve akıl esirdir. Vücûd yere yatırıldığında , unsurların her biri ona ait olan şeyi emer (çeker). Toprak toprağa ait olanı, su suyu emer, ateş ateşi emer, ve hava havayı emer. Temel arzuları (nefs) içeren akıl, nurlar, ve parıltılar esir tarafından alınırlar. İşte böyle unsurlar kendilerine Hak olanları geri alırlar. Bu sürekli (devam eden) bir iştir. Unsurlar ayrılır (unsurlara ayrışım olur) ve çekilirler (emilir, alınırlar) ve sonra başka bir vücûd şekilendirmek için tekrar bir araya gelirler. Unsurlardan şekillenen vücûd, unsurlardan beslenir ve sonunda unsurlar tarafından emilir.

Soru: Zannederim gerçekten sormak istediğim şey , bundan nasıl kurtulursunuz (kaçış yokmu)? Biliyorsunuz ki bu olacak, bu yüzden bu bütün süreçten bir kaçış yokmu?

Bawa Muhyiddin (K.S): Vücûdun unsurları ölmezler. Onların ebedi hayatları vardır, ölümsüzdürler. Duyularda asla ölmezler, bunun yanında onlar da ebedi yaşarlar. Kendilerini unsurlara dönüştürürler ve sonra bir kez daha bir diğer vücûd şekilendirmek için birleşirler. Bu süreç devamlıdır. Vücûd ile ilgili olan şey budur, fakat ruh , irfan ve nur Allah’a bağlıdır. Onlar O’nun mülküdür.

Ölüm meleği geldiği zaman, sanki bir kişiye kloroform verilmiş gibi olur. Ölü değildir. Halen kulakların normalde işittiği bütün sesleri işitebilir, hissetme ve bilinçlilik algılaması halen mevcuttur, ve beyin halen çalışmaya devam eder. Bütün bunlar işlev göstermeye devam ederler, ve vücûd ne olduğunun farkındadır, fakat kişi konuşamaz.

Bütün şeytanlar (iblis, kötü ruhlar,cin, ifrit…) ve hayaletler bağırıp feryat ediyor olacaklar. Onun daha önce olmuş bütün kan bağları
“Gel! Gel!” diyerek onu çağıracaktır. Baba ve anne gelecektir. Kan bağlarının bütün ruhları bir araya gelip : ”Oğlum! Efendim! Babam!” diye onu çağıracaklardır. Topraktan yaratılmış bütün bağlar onun etrafında olacaktır. Bu dünyadan servet, toprak, ve altın gelecektir. Bütün bu olanların bilincinde olacaktır, fakat ağzını açamayacak ve konuşamayacaktır. Kloroformun etkisi yüzünden gözlerini açamayacak ve göremeyecektir.

Çevirmen (Tamilceden İngilizceye çeviren):O zaman vücûd henüz ölmedi?

Bawa Muhyiddin (K.S): Hayır, o anestezi altında. Mezar sorgusu bitene kadar canlı kalır.

Soru: Bawa , kloroform ile onu ilaçladıkları gibi bir şeyimi kastediyor?

Bawa Muhyiddin (K.S): Hayır. Ölüm meleğinin enjeksiyonu yüzünden sanki kloroform verilmiş gibi. Bu enjeksiyon verilene kadar : ”Ah benim malım mülküm! Babam geliyor. Bu geliyor, su geliyor!” diye bağırıyordu. Ölüm meleği duyuların sebep olduğu bütün bu dış sesleri keser. Kloroform verildiği zaman, bütün bu hisler dışarı sürülür ve onun dışında dans etmeye başlarlar. Kan bağları ve 5 unsur tarafından idare edilen vücûdun bütün işlevleri vücûdun dışında durur ve bağırır. “Benim mülküm!”, “Benim akrabalarım!” diye bağıran bütün bu şeyler artık durdu, ve şimdi onlar artık etrafta inliyor ve bağırıp duruyorlar. Sadece yedi bilinç seviyesi içerde kalır:
1.Hissetme
2. Uyanıklık (bilinçlilik)
3. Zekâ,
4. Muhakeme (hüküm verme)
5. Latif İrfan
6. İlâhî analitik irfan
7.İlâhî nurlanmış irfan ya da Nur

Onlar dışarıdaki hisleri seyrederler ve olan herşeyi işitirler. Fakat kişi konuşamaz. Konuşma gücü kayıptır (gitmiştir). Sadece irfan nuru halen yaşıyordur.

Bunun gibi , kişi mezarlığa götürüldüğünde, bütün bu olanların hepsinin bilincindedir. Gömülme işlemi tamamlanınca, iki melek, Münker ve Nekir (A.S) sorgulamak için geleceklerdir. Onlar mezarda kişiye
“Uyan!” diyeceklerdir. Kloroform bu noktaya kadar sürer. Sonra kişi kalkar ve sorgulama başlar. Vücûddaki alfabenin 28 harfi konuşurlar. Her bir harfe , ” Sen ne yaptın? Sen ne yaptın?” diye sorulur. Ruh bu sorgulama bitene kadar vücûdda kalır.

Resim

Şeytan ölü yakma ateşini (Müslümanlıkta olmayan ve dünyada çok yayılma gösteren öldükten sonra cesedi yakma merasimi) bir kişiyi daha bu sorgulaması bitmeden önce cehenneme göndermek maksadı ile çıkardı. Ceset yakıldığı zaman, sorgulama artık mümkün değildir. Ceset yakıldığı zaman erimeye başlar. Ateş göğüs seviyesine gelene kadar vücûd öyle durur, ve bu noktaya ulaşınca ruh vücûdu acele ile oturtturur (belden yukarısı fırlayarak oturma pozisyonu alır). Bu sebeple ölü yakma merasimlerinde vücûdun üst kısmına bunu engellemek için kütük yerleştirmek adet olmuştur. Bunun yanı sıra ruh ateş tarafından yakılamaz ve sûreti olmadığı için dokunulmaz bir şekilde kalır. Ateş kişinin beynine ulaştığı zaman , kafatası patlayarak açılır. Beyin patlar patlamaz, irfan gitmiştir. Kalb (yürek) patladığı zaman ruh gitmiştir.
Öyle ise insanda Allah’ın hükümranlığı nerededir? O kalbdedir. Bu cennettir. Allah ordadır. Kalb Allah’ın durağıdır. Bu, Allah’ın ruhun, ve irfan nurunun var olduğu yerdir. Bu yer, atom içinde atom, kalb içinde kalb olarak şekillenmiş olan Allah’ın mescididir. O içindekinin içindedir. 5 unsur tarafından yok edilemez. Bunu anlamalısınız. O asla yok edilemez.
Maya ya da illüzyon da , bunun yanında asla yok edilemeyen bir şeydir. Ruh gibi o da asla ölmez. Maya, gelecek doğuma ait olan şeydir. O değişmeye, tekrar ve tekrar belirmeye devam eder. Fakat ruh gelip giden bir şey değildir. Bir kere nur olduğu zaman Nur’dur. Siz nur olan bu bölüm üzerinde odaklanmalısınız.Tanrıyı tanrı olarak görür görmez, o zaman Tanrıyı gören şey Tanrı’dır.


Soru: Ya bir kişi Münker ve Nekir (A.S)’i kale almadıysa ve sadece kelimeyi (Lâ ilâhe illallahu) söylediyse? Ya kişi sadece kelimeyi söyleyip Allah hakkında düşünerek bu iki meleği tanımayı redd ettiyse?

Bawa Muhyiddin (K.S): Nuru parlattığınız anda karanlık yok olur. Karanlık sadece orada nur olduktan önce vardır.

Soru: Fakat benim sorum bu, bu zamanda ne yaparsınız?

Bawa Muhyiddin (K.S): Nur hakkında hiç bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Nur nurdur.

Soru: Birini ya da diğerini seçmek zorundasınız ama . Değil mi?

Çevirmen (Tamilceden İngilizceye çeviren): Seçimini önceden yapmıştın değilmi?

Bawa Muhyiddin (K.S): Sadece eğer karanlık ve pislik var ise orada zorluk olur. Eğer orada pislik ya da karanlık yok ise, sadece Nur vardır. Nurun örtülü olmasını engellemek için sürekli temizlemeye ve tozunu almaya devam etmek zorundasınız. Toz gelip Nur üzerine konmaya çalışır. Temizlemelisiniz.

24 Mart 1974
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 10.Kısım olarak yer alan kısım:
HESAP VERME GÜNÜ NEDÌR?
BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ


Çevirmen : Barbaros Sert

Soru: Yıkım günü ve "kıyamet" arasındaki fark nedir?

Bawa Muhyiddin(K.S): Yıkım günü ve kıyamet, hesap günü, ikisi de kendimizdedir. Her insan kendi yıkım gününü getirir. Bir insan kendi içindeki tohumu uygun bir şekilde kullanmayıp bunun yerine onu yıkıcı yönde kullandığı her seferinde, bu onun yıkım günüdür. İnsanın kendi hayatını tamamlama yolu(şekli, gittiği yön) onun kıyametini belirler. Onun ölümü onun kıyametidir.

İnsanlar bir başka kıyametten, hesap verme gününden konuşurlar. Bunu son 50 milyon yıldır söylüyorlar. Böyle değil. Doğumlar ve ölümler sürekli bu zamana kadar devam etti ve ediyor. İnsan’ın hesap verme günü kendi
hayatının sonundadır. İşte o gün sorular sorulacak ve hesaplar alınacaktır.
Her bireyin öldüğü gün onun kendi hesap günüdür. Sorgulanacak ve sonra
cevaplarına bağlı olarak, uygun cezaya karar verilecektir.

Kıyamet günlük konuşmada genel bir şekilde kullanılan bir sözcüktür.
Kur'an
"kıyamet" sözcüğünden bahseder yada kıyamet gününden ve insanlar onu bir çok yönlerde yorumlarlar. Bununla birlikte, Muhammed SAV’e
"Sizinle tekrar ne zaman buluşacağız?" diye sorulduğunda, cevap verdi : "
Siratul Müstakim denilen köprünün yanında bulusabiliriz, benimle adalet
terazisinin ayağında buluşabilirsiniz. Bu, iyi ve kötüyü tartan terazidir.
Ben bu terazinin ayağında duruyor olacağım, tam iyi ve kötünün tartıldığı
noktada. Senin kıyametinin yer alacağı yer işte burasıdır ve beni orada
görebilirsin. Doğruyu ve yanlışı ayırabildiğin zaman, sadece doğruyu
aldığın zaman beni bu yerde göreceksin, senin iyi ve kötü arasındaki farkı
anlayıp onları ayırdığın yer."
Onun anlamı budur iste.

Sizin iyi ve kötünüz, öldükten sonra gittiğiniz, mesafeli(uzakta) ve ayrı bir yerde tartılmaz. Siz kendiniz, doğruyu yanlıştan ayırmak için irfanınızı
kullanmalı ve iyi ve kötüyü irfan ile tarttığınız bu yerde hakikati
göreceksiniz. Bu hakikat, terazidir. O Resul SAV'dir. Resul SAV, hakikat,
terazi üzerindeki ibredir. Bu nedenle orada görülebileceğini söyledi.

Peygamberimiz SAV dünyadan dönüşüm için ayrılmak üzereyken, onun sahabeleri sordular,
"Dünya ne zaman sonlanacak?" O tek parmağını kaldırarak(göstererek) cevap verdi. İnsanlar bunu çeşitli şekillerde yorumladılar. Bazısı on milyon yıl dediler. Bazıları yüz bin yıl dediler. Bazıları bin yıl dediler ve digerleri de yüz yıl dediler. Fakat Ebu Bekir (R.A) , "Onu tek bilen BİR olan Allah’tır" dedi. Sadece BiR'in bildiğini göstermek için bir parmağını kaldırdı- bu BİR, Allah’tır. Bu zamana kadar diğerlerinin yapmış olduğu bütün hesaplamalar kenara atıldılar ve "BİR" e
dayalı olan açıklama kabul gördü.

Benzer bir şekilde, Allah’ın hazinesinden indirilen Kur'an da ki surelerin
anlam ve tevilleri sadece bu servetin sahibi olan tarafından bilinebilir.
Onların hakiki manalarını sadece o anlayabilir. Diğerleri anlamları değişik
yönlerde tevil edecekler ve bu nedenle
"kıyamet" i bir çok yönde yorumlayacaklar, fakat bu hakikat yerine ulaştıkları ve baktıkları zaman
bilecekler.

Üzerinden geçmek zorunda olduğumuz cehennem ateşi ile temel tutkularımızın
(nefsani tutkularımızın) ateşi ile ihtiras ve arzularımızın ateşi ile doludur. Sadece ateş üzerinde, kanalların en rezili olan doğum kanalı [1]
üzerinde yürüdüğümüz zaman adalet terazisinin diğer kıyısında göreceğiz.Söyledikleri bu. Oraya gidip görmüş olsaydım, bilirdim ve size onun hakkında söyleyebilirdim. Fakat henüz oraya gitmedim, bu yüzden ben sadece söylenmiş olanı tekrar edebilirim.

[1] BS: Sevgili okuyucu kardeşim, doğum kanalı diye bahsedilen şeyi ana rahminden açılan kanal ile karıştırmayalım. Bawa Baba’nın bahsettiği doğum kanalı nefsimizin şehvani isteklerinin sürekli doğup ölmesinden dolayı bu isteklerin ve arzuların kendilerini doğurduğu yollar olarak düşünürsek bunun manasını böylece oturtturabiliriz. Kısaca şeytanın nefsimize vesvese vermek için kullandığı yolların hepsine genel olarak nefsani arzularımızın doğum kanalı diyebiliriz. Şehvet, öfke, cimrilik, oburluk v.s gibi. Bu kısmın tafsili durduğunuz noktadan bakışınıza gore degisir. Dünya -Beden-Nefs-Şeytan ekseninde Nefsin Dünya
yönüne çekilmesini sağlayan, nefsi masivaya yönelten arzu ve isteklerin
tekrar tekrar doğdukları yolların tümüne doğum kanalı diyebiliriz.


Cehennemi "On Mistik deneyim" [2] adlı kitapta zaten tanımlamıştım. Onun nasıl olduğunu size nasıl söyleyebilirim? Cehennemi kendi gözlerimle
gördüm. Üzerinden uçarken, yedi cehennemlerin her birini görebiliyordum.
Sonunda, cehennem ateşini gördüm. Bunun yanında cehenneme düsen farklı varlıkları gördüm. Onlar artık insan gibi görünmüyorlardı, dilleri ve
burunları ya kayıp yada ezilmiş olan, köpeklerin suretinde ve çeşitli diğer
hayvanların suretindeydiler. Bütün bunları, yedi cehennem üzerinden uçarken kendi gözlerimle gördüm.Hatta şimdi, düşündüğüm zaman, korkudan tir tir titriyorum.


[2] BS: “On Mistik Deneyim” isimli bu kitabı ileride çeviririz insaallah, 1950 yılında basılmış fakat henüz BMF derneği tarafından İngilizcesi basılmamış. Bu kitaptan olan 6 deneyim “Mistik bir seyahat” isimli kitapta yazılı bu kitapta kendisine rahmetli Lex Hixon(Şeyh Nur El- Enver Cerrahi)’un radyoda yönelttiği “siz bunları deneyim ettiniz mi yoksa bunlar hikayemi” sorusuna, Bawa ”bunlar benim bizzat kendi deneyimlerimden hikaye değildir, yaşanmıştır fakat bunlar vücudun unsurları ile görülecek bir olay değildir, insanlar ve tarih gerçektir yaşanmıştır, irfan ile yapılan deneyimlerdir.” Diyerek cevap veriyor.

Cehennem denilen böyle bir şey vardır. Bununla birlikte, bu bizde var olan cehennemi Allah’ın bize dışarıda göstermesidir. Eğer bunun üstesinden burada gelebilirsek, o zaman orada da gelmiş olacağız. Bu dünyada bunun üstesinden gelemeyenler orada da bunu halledemezler. Orada, burada bulunmayan bir cehennem yok. Sadece Allah bizi kurtarabilir.

Cehennem de; koca bir silindir tekerlek var, bu tıpkı kaldırımlı yollar
üzerindeki taşları ezerek yassılaştıran silindir gibi. Bu tekerlek iki yüz
ve elli mil uzunluğunda ve bunun tutma kolu da aynıl uzunlukta. Birisi bu
kolun yanında, elinde oldukça uzun bir kamçı ile duruyor ve insanları yere
uzanmaları için zorluyor, tıpkı yola saçılan taslar gibi.

İki yüz ile iki yüz elli kadar insanda bu tutma koluna zincirlenmişler ve yerde uzanan insanların üzerine bu silindiri çekmeye zorlanıyorlar. Kolu çekenler çığlık atıyorlar ve ezilen insanlarda bunun yanında çığlık atıp ağlıyorlar. Her yere kan akıyor. Bu sabahtan geceye kadar devam ediyor. Sonra bütün bu ezilmiş olanlar tekrar şekilleniyor ve yeniden yatırılıp bir kez daha eziliyorlar. Sonra dağ gibi yükseklikte yanan ateşin üzerine yığılıyorlar. Bunu gördüm.

Farklı insanlar gördüm orada: keçileri kesmiş bir adam, davarı kesmiş bir adam ve hayvanların etini tartıp satmış bir adam. Onlara ne yapmış olduklarını sordum ve bana söylediler. Bütün bunları kendi gözlerimle gördüm ve bazısını
“On Mistik Deneyim” de anlattım. Böyle iki yüz bin deneyimim oldu, fakat sadece 10 tanesi kaydedildi. Onların çoğunu unuttum çünkü çok uzun zaman geçti.

26 Temmuz 1977
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 5.Kısım olarak yer alan kısım:

Resim

BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ

HAYATIN ÜÇ CÜZÜ (Bileşeni)


Çevirmen : Barbaros Sert

5.Kısım

Resim

Bawa Muhyiddin: Sperm yumurtaya katıldığı ve cenin anne rahmine düştüğünde, olan şeye “anma” denilir. Sonra toprak, ateş, su ve hava “anma” yı bir et ve deri suretiyle örterler.

Soru: ”Anma” nın manası nedir?

Bawa Muhyiddin: “Anma” hislerin özüdür. Vücudu şekillendiren toprağın, ateşin ve suyun özüdür. İlk ayda, ceninin rahme düşmesinden 3 gün sonra, elementlerin özü olan , “anma” diye bilinen kuvvet cenin ile birleşir. Sonra cenin kıpırdamaya başlar. İkinci ayda, “avi” buna girer. Bu saf ruh ya da buhardır. Üçüncü ayın sonuna kadar, bu saf ruha can gönderilir ve ceninin hareketi çoğalır. Doksan günde, saf ruh canı(ruhu) yukarıdan iter ve hayat fetüste aşikâr olur.

Böylece, üç ayın sonunda, üç kısım ya da kuvvet vardır, bunlar

• Elementlerin özü olan ruh
• Saf ruh(saf buhar)
• Can (Ruh, nur ve ya hayat)

Onlardan genelde(halk dilinde) bir tek şey olarak bahsedilir, fakat bu üçü birbirinden farklı şeylerdir ve bunların her biri cenine farklı zamanlarda girerler. İlk olarak elementlerin özü olan
”anma” gelir, ikinci olarak saf ruh olan “avi” gelir ve üçüncü olarak can(ruh) , nur gelir. Üçüncü aya kadar “fetüs” bu büyüme noktasına ulaşmıştır, can saf ruh tarafından itilmiştir ve cenine inmiştir.

Bir insan öldüğünde bu üçü geldikleri gibi aynı sırada ayrılırlar. İlk olarak bir çırpınma, sonra nefes kesilmesi olur, daha sonra gözler yukarı bakar ve aşağı düşerler. Hayatın bu üç kuvveti bu üç yönde ayrılırlar, hepsi aynı anda vücuttan ayrılmazlar. İlk olarak elementlerin özü olan
“anma” , ayak parmaklarından başlayıp kalbe kadar devam ederek, işlevini keser ve ölür. Göğüsteki hırıltının olmasına sebep “anma” nın ölümüdür. “Anma” hava, safra ve balgamdan doğru işlev görür.

BS: "Avi" ve "Anma" ile ilgili Internette İngilizce sozluklerden bulduklarim
Avi: Tamilce de nefes, İbranicede hava demektir.
Anma: Tamilce’de anma bireysel ruh vücut ve onun özü demektir. Kişisel ruh ve ya benlik gibi tarifleri de var.


“Avi” , saf ruh, can (ve ya ruh) ile işlev gösterir. Vücut ölürken, ısı ve saf ruhun kuvveti diner(azalır). İlk olarak “anma” , ya da elementlerin özü ölür ve sonra ikinci olarak “avi” diner(azalır). “Anma” öldüğü zaman, hırıltı sesi azalır ve sadece kıpırdama kalır. Sonra kıpırdama azalır ve sadece “avi” nin sıcaklığı kalır. Daha sonra saf ruhun sıcaklığı azalır ve sonra son olarak hayat, nur yani ruh ayrılır. Kişi bir an için gözlerini açar ve bir şimşek çakması anında nur, hayat gitmiştir artık.

Bu yüzden insan da üç hayat kısmı bulunur. Birisi beş elementin kuvveti olan
“anma” , duyuların özüdür. Hava, safra ve balgam ile çalışır ki bunlar elementlerle bağlantıdadır. İkincisi “avi” dir, saf ruhtur ki o ısı yolu ile cana bağlıdır. Ve üçüncüsü ise canın kendisi, ruhtur ki o nur yolu ile kudret (kuvvet) ile çalışır.

Soru: Can vücudun her yerinde midir yoksa sadece bir yerde midir?

Bawa Muhyiddin: Tarif edilemez. Her yere yayılmıştır. Her üçü de vücudun her yerinde işlev gösterirler. Siz “anma” nın ve “avi” nin şiddetini ya da miktarını tahmin edebilirsiniz fakat canın(ruhun) ikamet yerini kestiremezsiniz(takdir edemezsiniz). Birisi nerede ikamet ettiğini bilmez. Hiç kimse onun ne olduğunu ve nerede olduğunu bilemez. “Anma” ya da elementlerin özü değerlendirilebilir(kestirilebilir, takdir edilebilir). O hava, safra ve balgam yolu ile işlev görür. Isı, saf buhar olan “avi” de bunun yanında değerlendirilebilir, fakat Allah’a bağlı olan can(Nur) sınanamaz(değerlendirilemez). Cebrail (A.S), ”Avi” olarak ve Âdem(A.S), “anma” olarak tahkik edilebilir(belirlenip tespit edilebilir) fakat ruh tahkik edilemez. Onun ne olduğunu belirleyemezsiniz.

Vücutta 16 çeşit yaşam olduğu söylenir. Vücutta toprak yaşamı,
ateş yaşamı, su yaşamı, hava yaşamı ve esir yaşamı bulunur. Sonra elementlerin özü olan
“anma”, saf buhar olan “avi”, ve “can” ya da “nur yaşamı” bulunur. Bunlar sekiz cennet ya da sekiz yer (mevki)dir. Sadece bu sekizi anladıktan sonra “ruh” un nerede olduğunu bilebiliriz.

Ruhun gölgesi yoktur. Allah’ın gölgesi yoktur, biçimi yoktur, şekli yoktur. Allah bir kudrettir(güçtür). Bunu sadece
“Kutbiyat Nuru” , ilahi irfan nuru anlayıp bilebilir. Bir nur gitmek ve diğer bir nura dönüşmek zorundadır. Kutbiyat’in nuru nur hayata dokunduğu zaman bir manyetik kuvvet onları bir birlerine doğru çeker. İşte bu noktada ruh anlaşılabilir. Orada bu iki nuru birbirine doğru çeken bir kuvvet vardır. Bu Allah’tır. Bunlar üç kısım her yaşamda vardır. Toprak yaşamları, hayvan yaşamları, su yaşamları ve hava yaşamları da bu üç kısma sahiptirler. Solucanlar, kuşlar, her yaşam bu üç kısma sahiptir.

Soru: Nefs (temel arzular) bu üç kısmın hangisindedir?

Bawa Muhyiddin: Onlar “anma” ile bağlantıdadır. “anma” vücudun özüdür. Vücuttan ve beş elementten temel arzular, ”nefs” gelir. Bu elementlerden süzülen öze “anma” denilir. Nefs, beş elementten gelir.

Soru: Eğer birisi hakiki INSAN olmayı başaramazsa ne olur? Nefs bu dünyaya geri gelir mi?

Bawa Muhyiddin: Nefs ve “anma” geride, dünyada kalırlar. Bir el fenerinde onu örten bir cam, bir lamba bulunur ve gövdesinin içinde pil bulunur. Akım pilin içindedir ve biz düğmeye bastığımız zaman ışık gelir. Biz düğmeyi kapattığımız zaman ise ışık söner, akım pile geri döner ve ışık artık görünmez. Düğme açıkken akım belirdi ve ışık görüldü. Düğme kapatıldığı zaman, ne ışık görülebildi ne de ışığı üreten akım görülebildi. Fakat biz halen pili, lambayı, camı ve düğmeyi görebiliyoruz.

Ruh’ta böyledir. Allah’ın kudreti ondadır ve onda işlev gösterir. Allah’ın kudreti açıldığı zaman ruh parlar. Bu kudret kapatıldığı zaman ruh O’na geri döner. Siz halen toprağı, nefsi, vücudu ve insanın canlı iken yaptığı ne şey varsa hepsini görebilirsiniz. Tıpkı halen ışığı, camı, düğmeyi, pili, yayları ve lambayı görebildiğiniz gibi. Bunların hepsi görülebilir fakat ruh görülemez. Ruh Allah’a aittir. Akım, ışığı açığa çıkaran kudret görünmez, fakat orda pildedir.

İnsan vücudun bütün kısımlarını görebilir. Onların hepsi buradadır, fakat
“can(ruh)” kısmı Allah’ın sahip olduğu düğme ile işlev görür. O, düğmeyi açarsa Ruh varlığa gelir. Düğmeyi kapatırsa ruh ona geri döner. Bundan başka her şey geride kalır, fakat bu ruh geride kalmaz. O Allah’ta kaybolur.

Nur yaşamını diğer elementsel yaşamlar ile bir tutamazsınız, onlar dünyaya aittir, ruh ise Allah’a aittir. Pil, alüminyum kap(el fenerinin pil koyulan gövdesi), lamba, cam, yaylar, metal parçalar ve düğme görünen şeylerdir. Duyular ve burada gördüğümüz şeyler bir el fenerinin parçaları gibidir. Ruh bunlarda tutulur. Düğme açıldığında gelir. Düğme kapandığında gider. Görülemez. Düğme yardımı ile çalışır. Bu ruh’tur.
Elementlerin özü olan
“anma” havanın, safra ve balgam sureti ile işlev görür. O kalp atışı ile belirlenebilir. Isı ya da “avi” , saf buhar da kalp atışı ile belirlenebilir, ruh belirlenemez. Onun varlığı tespit edilemez.

Not: fiziksel, kimyasal, teknolojik, deney v.s yolları ile onu tespit etmeniz, görmeniz, keşfetmeniz mümkün değildir denmek istenmiştir(BS).

Yeryüzünün belirli yerlerinde manyetik akım vardır. Bıçak gibi ya da balta gibi demirden yapılmış bir nesne, böyle bir noktaya düşerse, yerdeki akım onu çekecek ve onu hızla tutacaktır. Nesne zemine yapışacaktır. Bu nesneyi çektiğinizde ayrılmayacaktır. Hatta demir nesne oraya düşene kadar hiç kimse yeryüzündeki bu manyetik kuvvetin varlığının farkında bile değildi.

Benzer bir şekilde, ruhun kuvveti vücutta mevcuttur(vardır). İrfan ruha dokunduğu zaman, ruh ona yapışır. Sonra ruhun var olduğunu bilirsiniz. İşte o zaman, ruhun bu mıknatıstakine benzer bir kuvvete sahip olduğunu bilirsiniz. Ruh vücutta tıpkı manyetik kuvvetin yeryüzünde yayıldığı gibi yayılmıştır. Fakat ilk olarak, ona uygun şey onun üzerine düşmelidir ve sadece o zaman ruhun kuvvetini fark edebilirsiniz.

20 Haziran 1973
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 9.Kısım olarak yer alan kısım:

9.Bölüm ( yukarıdaki İkinci Bölüm soru ve cevaplar kısmındaki Ölüm Meleği baslıklı 5.Bölümdü bir daha çevirmeye gerek görmedik)


Barboros SERT
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 11.Kısım olarak yer alan kısım:

BİRİSİ CEHENNEMDEN VE TEKRAR DOĞUMDAN KACABİLİRMİ?

BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ



Çevirmen: Barbaros Sert


Soru: Siz "bazı insanlar cehenneme giderler " demiştiniz. Bir kere bir kişi cehenneme giderse, oradan hiç kaçış ya da serbest bırakılma olabilir mi?

Bawa Muhyiddin(K.S): Eğer burada bu dünyada iken cehennemden kaçabilirsek, o zaman bu cehennemden kendimizi serbest bırakmış olacağız. Fakat kendimizi burada özgür kılamazsak, orada nasıl serbest bırakılabiliriz? Eğer kendimizi birazcık bile bu dünyevi cehennemden özgür kılabilirsek, bu cehennemden serbest bırakılmış olacağız.

Soru: Bawa, farz et ki birisi cehenneme gitti, daha sonra artık oradan kaçabilirmi? Diğer bir söyleyişle, bir kişiye cehennemden kaçmak için bir fırsat daha verilirmi?

Bawa Muhyiddin(K.S): Küçük kardeşim, mesele şu : Neden cehenneme gidiyorsun ki?

Soruyu soran: Öyle ki, şayet kayarım da ya da hata yaparım diye?

Bawa Muhyiddin(K.S): Hata yaparsan mı? Altın bir bozuk parayı düşün. Bozuk para saflık ve değerini gösteren bir sembol ile damgalanır. Kimse bunu ret edemez. Saf altındır ve iyi bir değeri vardır. 140 rupiye satılabilir.

Șimdi, bu altın parayı bir kuyumcuya götürsen, kuyumcu:
“Güzel, bunu eritip güzel bir parça ziynet eşyasına dönüştürürsen daha da güzel olacak” diyebilir. Fakat bunu yapmak için, onu dövülebilir(şekil verilebilir) hale getirmek için ona biraz bakır eklemek zorundadır. Sonra kuyumcu:

”Altını dövmeli ve ziyneti çukurlu hale getirmeliyim. Sonra bu çukuru biraz reçineli sıvı ya da kırmızı reçine ile doldurmak zorunda olacağım. Onu yassılaştırıp, şekillendirip, sündüreceğim. Bu işi yaparken dört ya da beş birim altın tozu kaybolacak. Bu yüzden, ziynetin tıpkı eski orijinal altın para halindeki ağırlığıyla aynı ağırlıkta olması için, biraz daha bakır ve reçine eklemek zorunda kalacağım, fakat bitirdiğim zaman çok güzel bir parça ziynetin olacak.” diyecektir.
Bununla birlikte altına, biraz reçine sıvısı ve bakır karıştırıldığından dolayı, eski saf altın olma halini kaybetmiştir. Güzel bir ziynet olmasına rağmen, ona artık saf denilemez. Değişmiştir.

Benzer bir şekilde,
“Eğer bu hayatta fırsatımızı kaybedersek, ne zaman diğer bir fırsata sahip olacağız? Eğer bu doğumda bu fırsatı yitirirsek, ne zaman bir kez daha doğacağız Allah'ım?” denilmişti. Bu insan doğumu, içinde altıncı bilinç seviyesi [1] olan ilahi tahlili irfan bulunan insan doğumudur. Bu irfan bizim doğru ile yanlış arasında ayırım yapmamıza imkân verir. Şöyle denilmiştir, ”irfan sahibi bir insan olarak doğmak şerefli ve ender bir haldir. Erkek olarak doğmak hatta daha enderdir. İyi gören gözler ve iyi işiten kulaklar ile doğmak hatta daha bile enderdir. İlahi sıfatlarla bezenmiş bir insan (Manu-isan)[2] olarak doğmak hatta daha enderdir. Hatta daha da enderi bilge bir kişi olarak doğmaktır, halen daha enderi nurlanmış bir şair olarak doğmaktır ve bundan da enderi bir sultan olarak doğmaktır. Hepsinden daha ender olanı ise kâmil insan olarak (İnsan-ı Kamil), bir marifet ehli olarak doğmaktır.”

[1] Bilinç seviyeleri sıralanışı icin önceki bölümlere (örneğin bölüm 8)bakınız.

[2]Manu-isan:Halife olan insan, Allah’ın sıfatlarıyla bezenmiş, yaptığı fiiller ve islerinden Allah’ın sıfatları görülen kişidir.


Bir insan hayatı ölür ve tekrar doğarsa, hatta bir kere bile olsa onun değeri azalır. Altıncı seviye bilinci ve ayırım yapma kabiliyeti azalır ve bir sonraki doğumda bir kişi beş bilinç seviyesine sahip olacaktır. Bazı öğrenmiş insanlar vardır, onlar sadece bu beş seviyeye sahiptir. Onlar dini yazıtları çalışmışlardır ve bu alanda yüksek diploma sahibidirler. Fakat o kadar fazla çalışmalarına rağmen, neyin yanlış ve neyin iyi olduğu hakkında bir ayırım yapamazlar. Neyin haram ve neyin helal olduğu ile ilgili bir ayırım yapamazlar ya da neyin hayır ve şer olduğunu ayırt edemezler. Diğer yaşamlara kendi yaşamları gibi saygı göstermeyi öğrenemediler. Ne de bilinçli olarak, bütün hayatların bir yaşam olduğunu, bütün yaşamların tek bir aile olduğunu ve bütün çocukların aynı aileden olduğunu kavrayamadılar.

Bu öğrenmiş insanlar beş seviye bilinçleriyle çok incelediler, fakat onlar neye sahipler ki? Onlar dünyanın güçlerine sahipler ve dünyanın dört yüz trilyon on bin enerjisini incelediler(üzerinde durarak bu konularla ilgili ilimleri öğrendiler).
Onlar bunun yanında bu dünyevi güçlerde bulunan havanın kuvvetlerini ve temel arzuların güçlerini tetkik ettiler.
Yaratıklar ve suyun kuvvetleri hakkında araştırmalar yaptılar.
Öfke, kibir, gurur, intikam ve haset ateşine sahip oldular.
Ay’ın, güneşin, dinlerin ve ırkların renkleri ve parıltılarına tutundular.
Onların beş seviye bilinçlilik ile sahip oldukları şeyler bunlardır işte, bu yüzden onlar için bu enerjiler çalışır(işlev gösterirler).

Onların, Allah'tan başka hiç bir şey mevcut olmadığını belirlemelerine, ayırt etmelerine ve fark etmelerine imkân verecek olan ilahi tahlili irfanları yoktur. Onlar, Allah’ın doğmaktan, ölmekten, yok edilmekten ve görünmekten münezzeh olduğunu, sübhan olduğunu ve bir suretinin olmadığını, O’nun
TEK BİR olduğunu ve daima (bizlerde ) var olan TEK servet olduğunu
bir türlü fark etmiyorlar. Bunun hiç birini fark etmiyorlar. Tetkik eden ve açıklayan bir irfanları yok. Böyle bir kişiye her ne kadar çok vaaz etseniz de, her ne kadar çok ona öğretseniz de, onun kalbi kitlidir(mühürlüdür). Belirleyen ve emen bir irfana sahip değildir. Tıpkı yankı gibi, ona doğru giden ses ona girmeden geri döner. Sözcükler emilmeden geri dönerler, çünkü o ilahi tahlili irfandan noksandır. Hatta cehennemde olduğu halde, onu olduğu gibi görmez, onu beşinci irfan seviyesine göre algılar.

Böylece, eğer birisi bu doğumda Allah’ı fark etme fırsatını kaçırırsa ve ölürse, o sadece beş seviye bilinçlilikle doğar. Fakat hatta öyle bile olsa onu değerlendirmelidir. O zaman en azından bu seviyeyi hak eden bir durağa gele bilir. O yedi kez beş bilinçlilik seviyesi ve insan yüzü ile doğacaktır. Zahirde insan suretine sahip olacaktır, fakat içeriye bakarsanız farklı bir suret göreceksiniz. İçerde farklı kuvvetler işlev göstermektedir ve eğer bir kişi bu fırsatı da yitirirse, sadece dört seviye bilinçlilikle tekrar doğacaktır. Eğer burada sıkı çalışırsa, en azından bu seviyede bulunanlara verilmiş bu konumda yer edine bilir. En azından bunun için çaba sarf etmelidir. Bu dördüncü seviyede yedi kez doğacaktır ve eğer bu seviyenin maksimum çaba oranını elde edemezse üçüncü seviye bilinçle tekrar doğacaktır. Yedi kere bu seviyede doğacaktır ve eğer bu hale uygun olarak yasayamazsa o zaman ikinci seviyede bilinçle tekrar doğacaktır, Bundan sonra, sadece tek seviye bilinçle doğacaktır. Bu doğumda, en azından bu seviye bilincinde olanlara verilen konumda tutunmaya gayret etmelidir. Eğer yaparsa, o zaman bir ağaç, çalı, çiçek soğanı ya da çiçek olarak doğabilir.


Soru: Bawa, bir ağaç, çalı, çimen ya da çiçek olacağını diyorsunuz. Bunun anlamı bilinç artışımıdır?

Bawa Muhyiddin(K.S): Hayır, azalıyor, irfan azalır.

Soru: Sonunda taş mı olacak?

Bawa Muhyiddin(K.S): Hayır kömür olmaz, solucan(kurtçuk) olur. Bir solucan olur ve cehenneme gider. Cehennem solucanların yaşadığı yerdir.

(BS: Solu+Can =Belki de Türkçede Solucan kelimesinin kökenini yani cani solmuş, kendisindeki Hayy tecellisini yitire yitire solmuş iyicene manasını yakaladık, kim bilir?)

Soru: Fakat Bawa, cehennemden o asla salınmaz mı?

Bawa Muhyiddin (K.S): Salınmak mı? Hürriyet mi? Cehennem bir solucan icin rahat bir yerdir, bu yüzden orada özgürdür. Onun serbest bırakılması bu dur. Onun cehenneme ihtiyacı var. Solucan orada başka hiç bir şey istemez.
Solucanların yaşadığı yerde bir yer edinmiştir. Bu nedenle, bir solucan için orada gidip yaşamak hürriyettir. O solucan yeridir. Cehenneme gider ve oraya ne gelirse onu yer.


Soru: Bir kişi solucanlıktan geri dönebilirmi?

Bawa Muhyiddin(K.S): Hayır, o artık fırsatını kaybetmiştir.

Soru: O zaman, eğer biri belli bir yere sonunda gidecekse neden çaba göstersin ki?

Bawa Muhyiddin (K.S): Simdi, sen onun cehennem olduğunu biliyorsun. O solucanlar için bir yerdir. Cehennemde pilav yiyemezsin, orada farklı yiyecekler vardır. Aşağı düşer düşmez, o cehennemdir.

Soru: Bu erkeklere ve kadınların her ikisine de olur mu? Erkek dişi suretinde dogmazmı?

Bawa Muhyiddin (K.S): Soruyu soran işittiği eski Tamilce bir şarkıdan bahsediyor. Fakat dişi kim ve erkek kim? Herkes dişidir. Sadece BİR erkektir. Bu Allah’tır (BS: Erkek kelimesine doğurmazlık yönünden bakın cinsiyet olarak değil). Herkes O'nu sever. Tek erkek O’dur. Biz hepimiz dişiyiz, öyle degil mi? Erkekliği ve disiliği gosteren bu insan sureti değildir. Şarkı, Allah'tan ve ruh'tan bahsediyordu. Ruh nurdur. O Allah'a aittir ve Allah'a ibadet eder. Ruh ne erkektir ne de dişidir. O'nun sureti yoktur. O'nun tohumu(dölü) yoktur. O'nun şehveti yoktur. O'nun kızgınlığı yoktur. O'nun açlığı, hastalığı, doğumu ve ölümü yoktur. O'nun "Ben" ve "Sen" ayrımları yoktur. O bunların hiç biri değildir, o tıpkı Allah ile aynı haldedir. O, bu nur, ruhtur Allah'a varan. Gerisi sadece toprak, ateş, su, hava ve esirden oluşan beş unsurdur. Hepsi göz aldatmacasıdır, vehimdir(maya) ya da şehvettir. Bir erkek ve kadın bir ev inşa ederler, onda yaşarlar ve dünya yaratırlar. Bu aklın ve arzunun ikamet ettiği kooperatif dükkânıdır. Hadi bunu arkada bırakalım ve geldiğimiz yere dönelim.

Soru Soran: Bawa, doğduğumuz da saf bir altın ziynet gibiyiz dediniz. Sonra büyüdüğümüz sırada, bazı hatalar yaparız ve kuyumcu elinde dövülen ve biçimlenen altın gibi oluruz.

Bawa Muhyiddin(K.S): Mesele şu, " bu işi halen burada iken yapmalısınız". Bu hayatta bunu yapmalısınız (BS: yani ahrete bırakmayın, geri dönüp tekrar düzeltme şansınız yok denmek isteniyor. Sevgili okuyucu, 12.bölümde bu, tekrar doğumdan ne kastedildiği bunun tenasuhla(ruh göçü) ilgisinin olmadığı net bir şekilde açıklanmıştır. ).

Soru: Değişebilirmiyiz?

Bawa Muhyiddin(K.S): Halen burada iken değişmelisiniz.

İngilizceye Çeviren çevirmen: Ölmeden önce mi?

Bawa Muhyiddin (K.S): Evet işte bu!

Soru: Kuyumcuya gittikten sonra halen degişebilirmiyiz?

Bawa Muhyiddin(K.S): Kuyumcuya henüz gitmediniz! Kendinizi şimdi değiştirin! Eğer bir hata yaparsanız, birisine vurursanız, "Allah'ım. Ona vurdum. Lütfen affet beni. Bunu bir daha asla tekrar etmemeliyim. Lütfen benden razı ol(tövbemi kabul et gibi)." Yanlış bir şey yapmış olduğunuzu fark eder etmez Allah'a affetmesi için tövbe etmelisiniz ve asla aynı hatayı tekrar etmemelisiniz.

Șimdi Allah’ı arayın. Her bir nefeste ne söylerseniz, gelecek nefeste O'nun affını aramalısınız. Sonra o(hatanız) itilir (mağfiret olunur).


Soru: Ya kuyumcu ne olacak?

Bawa Muhyiddin (K.S): Bu daha sonra gelir, eğer fırsatı bu doğumunda kaybettiysen ve tekrar doğarsan. Fakat işi simdi yapmalısın.Șimdi sorulan sorulara, şimdi cevap vermek zorundasın. Sınav kâğıdınızı şimdi doldurmak zorundasınız. Sınavınızı şimdi geçmek zorundasınız.

Soru: Testi geçersek ne olur?

Bawa Muhyiddin (K.S): Hakiki insan olursun.

Soru: Bunu tek doğumda yapmak çok zor degilmi?

Bawa Muhyiddin(K.S): Araştırmanız gereken yer budur. Bu hazine sadece bu doğumda bulunabilir. Bu ev sadece bu doğumda var olur. Eğer bu doğumda bu fırsatı kaçırırsanız, altı daha yaşamınız olur, fakat sadece yüzünüz insan suretinde olacaktır. Geriniz bir maymun ya da eşek olacaktır. Sadece bu doğumda hakiki bir insan olabilirsiniz. Eğer bu doğumu kaçırırsanız, o zaman astrolojik işaretlere göre doğarsınız. Bu işaretler Koç, Yay, Başak, Terazi, Akrep, Aslan ya da Boğa 'dır. Fakat astroloji hakiki bir insana tatbik edemez.

Soru: Bawa, kimin ne seviyede olduğunu, kimin 6 seviye, beş seviye, dört seviye v.s bilinçlilik ile geriye geldiğini bildiginizi mi soyluyorsunuz? Her birinin kim olduğunu biliyormuşsunuz? Bunu bile bilirmiyiz?

Bawa Muhyiddin(K.S): Bunun için bu gözlere ihtiyacın var ve bu irfana; irfan gözüne ihtiyacın var. Șimdi, biliyorum. Benim yanımdan geçtiğiniz zaman ve içinize baktığımda, 4 bacaklı bir şey görebilirim, bir yılan görebilirim, bir aslan, kaplan, iblis, bir inek, bir at, bir eşek ya da bir yengeç görebilirim. İçeriye baktığımda, bunu bileceğim. Bunu görürüm.

4 Mayıs 1974

ÖNEMLİ BİR NOT:

TENASÜH…

Sevgili Barboros can, iznin ile bir hususa açıklık getirmeliyiz.
Bawa haretleri geçek bir Muhammedi Hakk Dostudur. Kendince bir erğinliği ve anlatım tarzı vardır. Sözleri: Arapçadan Tamilceye, İngilizceye ve Türkçeye çevrilirken çok şey kaybetmektedir ve bu da kaçınılmazdır.
Oysa Şeriat-ı Gara tektir ve sözlerimiz, yorum bile olsa Hududullahı asla delemez.
Sizin de belirttiğiniz gibi tenasüh, ölüp dirilip yeniden kimlik ve kişilik kazanmak İslam Dini inancı değildir.
Bu yazıyı okuyan birisi doğrudan tenasüh çağrışımı bulabilir.
Bu nedenle yine Bawa Hazretlerinin 7 bilinç dediği 7 Nefs aşamasını iyi anlamamız ve anlatmamız gerekmektedir.
İslam İnancında bir NEFS, bir tek özel kimlik ve kişilik “BEN”liğiyle doğar.
Muradullahı anlar, Emrullahı Resûllah sav den duyar ve uyar ki Kulluk İmtihanını yaşasın ve inancın temeli ve sonucu olan Sistemi yaratanın Uluhiyetine-Allahlığına şahid olarak hesaba çekilsin.

Bawa Hazretlerinin 7 bilinci:
1. Hissetme
2. Uyanıklık
3. Zekâ,
4. Muhakeme (hüküm verme)
5. Latif İrfan
6. İlâhî analitik irfan
7. İlâhî nurlanmış irfan ya da Nur idi..


Yeni doğmuş bir çocukta İlahî Proğram yüklüdür, akıl verilmiştir.
Tüm sistem hizmetinde yaratılmıştır.
Bedenen de rüşde erdiğinde Kulluk İmtihanı sorumluluğu başlayacaktır.
Baş rolde kendiliği olan NEFSi vardır.

Nefs ise yücelmek ve alçalmak tercihini yapacak şekilde özgür kılınmıştır.
Allahu zülcelâl tüm insanlara ve cinlere, Hakkı ve Hayrı seçip Tevhid BİRliğinde Resûlullah sav’i duyup uymayı Hizbullah içinde kalmayı emretmiştir.
Yine Allahu zülcelâl, Yaratış Muradı ve Kulluk İmtihanı gereği, Bâtılı ve şerri seçip İkilik-Şeytanlığında İblis’i duyup uymayı ve Hizbüşşeytan içinde kalmayı yasaklamıştır.

Kısaca arz edersek:
İnsan Nefsi Yücelmeyi ve Muradullaha ulaşmayı seçmekte ve Resûlullah sav’i izlemekte 7 aşama geçirmektedir.

1- Nefs-i Emmâre
2- Nefs-i Levvâme
3- Nefs-i Mülhime
4- Nefs-i Mutmâinne
5- Nefs-i Radiyye
6- Nefs-i Merdiyye
7- Nefs-i Sâfiye-Kâmile


Ve sonuncu sonsuzluk:
8- Nefs-i Akdes… Nurun alâ Nurda nur oluş şu’yunu…

İnsan Nefsi Alçalmayı ve Muradullaha ters düşmeyi seçmekte ve İblis’i’i izlemekte 7 aşama geçirmektedir.
Mesele isimler vs olmayıp anlayış olduğu için Bizce 7 aşama inmektedir:

1- Nefs-i Emmâre
2- Nefs-i Gaflet
3- Nefs-i Cehâlet
4- Nefs-i Hayvanat
5- Nefs-i Dalalet
6- Nefs-i İhanet
7- Nefs-i Lânet…


Ve sonuncu sonsuzluk:
8- Nefs-i Hacr.. Ölüp dirilemeyen ebedi cehennem taşları…

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
“Fe illem tef'alu ve len tef'alu fettekun naralleti vekudühen nasü vel hicarah, üiddet lil kafirin : Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.” (Bakara 2/24)


Nefsin bu işlemleri için Tasavvuf İlmi ve Edebi, Resûlullah sav’den beri el ele, gönül gönüle ve diriden diriye elektirik direkleri gibi, Resûlullah sav’i adına ve hesabına sadece Allah cc için aktarılıp gelmekte Muhammedi Melâmette..

Resûlullah sav’in :
--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

--- Hadîs-i Kudsi: “Küntü kenzen mahfîyyen fe ahbebtü in u'refe ve hallaktü'l-halke li yu'ref : Ben gizli bir hazineydim, sevgimden tanınmayı istedim, bundan ötürü halkı halkettim.” buyurulmuştur.

--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mutü kalbe en temutü : Ölmeden önce ölünüz!”


Bu buyruklardan İlahî İlim öğretimi ve Muhammedî Edeb eğitimini Hakk Erenler sözünde ve izinde almış bir Akl-ı Selim ne anlar?

Emredilen çok açık;
Bir insan kendisi olan nefsini, Hayvanlar gibi iç güdüsü gereği sadece bedensel iştahının emrine verirse..
Veya akıllı oluşundan ötürü daha da korkunç kullanacak şekilde geliştirirse..
Kısacası, iyi- güzel-doğru-hak-hayr olan kemâlâtta ölüp beterin beteri kötü-çirkin-eğri-bâtıl-şerr olan cehâlette dirilirse!!…
Esfeli sâfilinde cehenem taşı olacaktır.
Bu bildirilen sonuç, Hükmullahtır..

Bize emredilen ise;
Hakk cc dan gayrı emirlerden kurtulmuş, cehâlette ölüp kemâlatta dirilmiş bir NEFS ise, sonuçta İlliyyinle müjdelenmiştir.

Bakınız ki Kelâmullahta, Nefs-i emârenin Halktan Hakk’a dönüş işine;
Her bakımdan tatmin olmuş ve şek ve şüphesi kalmadan,
Sistemi Kuran ve yöneten Rabbül âlemin olan Allahu zülcelâl’e şahid ve O’ndan razı olmuş, razı olunmuş Nefs lerin ölüp dirilerek BİZ kulları içine peşin girişi ve sonuçta CENNETİne söz verişine!…

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
وَادْخُلِي جَنَّتِي

---“Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü.. İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy. Vedhuliy cennetiy. : Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr 89/27-30)

BİZ, her insanın Alın Yazısı ve Parmak İzi TEKtir, çok kişilik imkansızlık ve yoktur şeklinde anlıyoruz…

Muhammedi muhabbetle…

Latif YILDIZ



Orijinal kitapta 2003 yılı basımında 12.Kısım olarak yer alan kısım:


TEKRAR DOĞUM NEDÌR?
BAWA MUHYİDDİN (ks) HAZRETLERİ

Çevirmen: Barbaros Sert

Soruyu Soran: Bawa dedi ki eğer bunu bu hayatta yapamazsak, ilk doğumumuzda yapamazsak, sonra tekrar doğacağız. Fakat benim İslami kaynaklardan anladığım kadarı ile biz oluruz, mezara gideriz, orada sorgulanırız ve surun üfürüleceği son kıyamet gününü bekleriz. Bu yüzden, bizim dünyaya geriye dönmek zorunda olduğumuz ve tekrar düşük düşük irfan seviyelerinde doğmak durumunda oluşumuz, sonunda cehennemde bir solucan olarak sonlanmamıza ne zaman karar verilir?

Bawa Muhyiddin (K.S): Evet, bunun hakkında çok defa konuştum. Şu bir şeyi anlamak zorundasınız. Bütün bu deneyim edilen 105 milyon kere tekrar doğum evreleri, siz bu dünyada yaşıyorken, bu yaşamda olur. Her gün, tekrar doğarsınız. Her yeni nitelik gerçekte tekrar bir doğuştur. Her yeni fiil bir tekrar doğuştur. Bütün bu doğumları bu hayatta geçirirsiniz.

Örneğin bir kişinin yüzüne bak. Bazen yüzü bir kaplanınki gibi çok kızgın bir yüzdür. Başka bir zaman şeytanın karanlık yüzü gibidir. Ve bir diğer zaman, açık ve rahat olan yüz ansızın büzülmüş ve sıkılmıştır. Bu yüzden bir yüzde bir suru yüz buyur ve zuhur eder. Mutluluk olsun, acı olsun, kızgınlık olsun, hınç olsun ve kişinin aldığı diğer haller olsun, kalp ve yüz kişinin halini açığa vurur. Bunların her biri kişinin belli bir zamanda aldığı suretlerdir. Bu yönde, hatta kişi kendisi bilincinde olmaksızın, hayatı boyunca farklı suretlerde tekrar doğar. Kişi uyusun ya da uyanık olsun, düşünsün ya da rüya görüyor olsun, bu hep olmaktadır.

Bu doğumda yapılan her fiil ya iyidir ya kötüdür, ya doğrudur ya da yanlıştır. Kabrimize gittiğimizde, sorgulanacağız ve hareketlerimizin hesabı alınacak. İyi yapan iyilik bulacak ve kötülük yapanlar cezalarını görecekler. Herkes kazandığını alacak.

Kıyamette sur, hava meleği olan İsrafil(A.S) tarafından üfürülecek ve herkes uyanacak. Bu hava, İsrafil(A.S) tarafından üfürüldüğünde kişi, bu dünyada ki amel ve niteliklerindeki değişmelere göre özel bir surette tekrar doğacaktır(dirilecektir). İşte yalnız o zaman bu suret tahayyun edecek. O bir köpek, bir kedi, bir fare, ya da bir diğer varlık suretini alabilir ve bu surette iken ona nihayet sorular sorulur ve fiilleri için hesap vermek zorundadır.

Bu son sorgulama nedir? ...


Devam edecek inşaallah...


BS:Konuyu pekistirmek icin ornek hadis:
Muaz b. Cebel Radîyâllahû Anh Peygamber Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem’e sual etti:
Ya Rasûlellah! İsrafil Aleyhisselâm Sur’a üfledikten sonra, ölüler yerlerinden kalkacaklar. O günde haller ne olur?
Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem o mübarek gözlerinden yaşlar akıtıp buyurdular ki:
“Ya Muaz! O gün kabrinden kalkıp, muhtelif cemeatler halinde bir yere varırsınız, o yerin adı Sahire’dir. Benim ümmetim on bölük olur. Her bir bölük sür’atle Mahşer yerine gelir. Kiminin yüzü Bedir halindeki ayın parlaklığı gibi parlar, nurlu olur. Kimi maymun, kimi hınzır sûretinde, kimi baş aşağı, kimi yüz üzerine sürünerek gelir. Kimisi dillerini çiğneye çiğneye ve göğüsleri üzerine sarkmış olarak gelirler. Ağızlarından irinler akar. Kiminin elleri, ayakları ateşten ağaçlara asılmış olarak gelir. Kimisi it ölüsünden daha çirkin ve pis kokarlar. Kimi katrandan cübbeler giyerek, kimisi de sağır olarak gelir”.
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Emeği geçenlerden Allah razı olsun harikasınız......
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Soru: Bir kişi solucanlıktan geri dönebilir mi?

Bawa Muhyiddin(K.S): Hayır, o artık fırsatını kaybetmiştir.

Allah'ın verdiği fırsatı değerlendirenlerden olalım.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
garani
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 11
Kayıt: 21 May 2011, 14:09

Re: ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK-Bawa Muhyiddin ks.

Mesaj gönderen garani »

İhvanım yolun açık gönlük pak olsun
yazdıkların hak kalemin nur olsun
arayan herkes senin gibi bir dost bulsun
bu zamanda dost bulmakta zormuş!

Resim

yazmışsın kuran 6666 ayettir okuna
okurken de ne olur gerçeklere bakına
oku birkez daha ne olur ayetlerde sayıla
bu zamanda senin gibi dost bulmak zormuş!

Resim

garani de der bende kuran okudum
her harfine bir mana dokudum
bende kuranda 6236 ayet buldum
bu zamanda dost bulmak zormuş!


Ey can doğrusu sizdedir. Mutlaka ALLAH sizlerin yardımcısı olsun Kur'an-ı Kerim zamahşeriye göre 6666 ayet olarak geçmekte. Türkiye'de ki Kur'an-ı Kerim ise küfelilere göre 6236 ayet olarak geçer ve Türkiye'de bulunan Kur'an-ı Kerimlerde böyledir. Kurban olduğum mevlam herkesin yardımcısı olsun İnşaallah
Bu fakiri aydınlatırsanız sevinirim. Yüceler yücesine emanet olun.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK-Bawa Muhyiddin ks.

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili garani kardeşimiz, dualarınıza amin diyoruz, ALLAH razı olsun.
Okuduklarımdan anladığım kadarıyle ayetlerin sayısı sayış şekline göre değişir fakat Kur'an bütünlüğü açısından Bir dir. Bu hususta bazı alimler sayarken sure başlarındaki besmeleleride birer ayet olarak saymış, şafş alimleri besmeleleri sayarken ayrı ayet olarak dahil etmemiş, diğerleri besmelelere ek olarak harf-i mukattaları birer ayet gibi numaralandırmış, kimisi uzun ayetleri bölerek iki ayet gibi almış kimisi tek ayet olarak saymış, bu sebepten ötürü değişik sayılarda tesbitler yapılmış. Islam alimlerinden Zemahşeri'nin, Bediüzzeman'ın ve Ibni Hüzeyme'nin 6666 olduğu ile ilgili görüşü vardır denilmekte kaynağı nedir bilemiyorum, aşağıdaki linkte bu açıklanmıştır:


http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-36.html

Bunu internette bazı kişiler kurcalamış ki çok forumlarda ingilizce ve türkçe olarak tartışmalar yapılmış, ve okurken çok komik yorumlara rastlamaktayım, kimi kahramanlık yapıp islami yanlışlıklardan temizleme adına inkar etme yoluna gitmiş, bilir bilmez herkes bir şey söylemiş. 19 rakamcıları kendi sayı metoduna çekip doğru olan budur diğerleri hatalıdır diye hemen burdan bir pay çıkarmış, her zaman ki gibi ortalık velveleye verilmiş. Bazı alimlerin sayış sistemlerine de saygı göstermek lazım, bakınız bir hadisi şerif var Kur'an okumanın sevabı ile ilgili duydunuz mu bilmem :

“Bir kimsenin Allah’ın kitabından bir harf okuması bir hasenedir. Hasene de on misli sevap (mükâfat)la karşılanır. Ben size, ‘Elif-Lam-Mim’ bir harftir demiyorum. Belki “Elif” (başlı başına) bir harf, “Lam” da bir harf, “Mim” de bir harftir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 16)

Şimdi bu hadisin derin manaları vardır muhakkak, fakat bakınız bu hadiste görüyorsunuz ki Resul-i Ekrem Efendimizin Bakara suresinin başındaki bu üçlü harf-i mukattayı örnek verirken belli bir sayış ifadesi vardır. Onları ayrı ayrı değerlendirmiştir!..

Bawa Muhyiddin (k.s)'in ise bu hususta açıklamasını aşağıdaki linkteki dokümanın başında okuyabilirsiniz:
http://www.muhammedinur.com/EVVEL_DE_RU ... YF802.html
Bawa baba burada 6666 görüşünün Hz.Ayşe (r.a) dan geldiğini rivayet ediyor fakat bu bilgiyi nereden aldığını bilemiyorum.

Es Selam ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
garani
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 11
Kayıt: 21 May 2011, 14:09

Re: ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK-Bawa Muhyiddin ks.

Mesaj gönderen garani »

selamün aleyküm kardeşim açıklamalarınız için teşekür ediyorum. Biz siz hepimiz okuduklarımızın ve duyduklarımızın yalancısıyız. Bizleri yaratan mevlam kurban olduğum ALLAH'ın en doğrusunu bilendir inşallah. Bizleri doğru yoldan, kuran yolundan, islam yolundan, muhammedimin yolundan, ehlibeyitimin yolundan, ashabın yolundan imandan ayırmasın inşallah. ALLAH sizden razı olsun bizler sizleri sevdik ama sizlerle görüşmekte diler bu gönül inşallah a.e.o
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK-Bawa Muhyiddin ks.

Mesaj gönderen Gariban »

Ve Aleykummes Selam Ve Rahmetullahi Ve Berekatuhu, biz teŞekkur ederiz Garani Kardeşim,
Allah elbette en doğrusunu bilendir. Dualarınıza amin diyoruz inşaallah. Allah cümlemizden razı olsun kardeşim. Bizim belli bir yerde toplandığımız bir dergâhımız yoktur ki, her birimiz değişik şehirlerde yaşamaktayız. Sitemiz hepimiz için buluşma-kaynaşma yeridir. Biz de sitede buluşmaktayız sevgili Garani kardeşim. İnsan sevdiğiyledir inşaallah.


Es Selam ve sevgiyle
garibAN
Resim
Cevapla

“►Bawa Muhyiddin◄” sayfasına dön