"SIDK" HAKİKATİ

İmam-ı Gazalî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

"SIDK" HAKİKATİ

Mesaj gönderen aNKa »

SIDK HAKİKATİ

Ey Salih kişi!
Sen bil ki. "SIDK", "İHLAS"a yakındır. "SIDK"ın derecesi büyüktür.
Bir kişi "SIDK"ın en üst noktasına,
"KEMÂL"ine erişse o "SIDDIK" olur.
HAKK TEÂLÂ "SIDDIK" olanları övmüş ve şöyle buyurmuştur:

"Onlar o kişilerdir ki, HAKK TEÂLÂ'ya olan antlarında "SÂDIK"tırlar." (Ahzâb Sûresi: 23).

HAKK TEÂLÂ yine "SIDDIK"lar hakkında şöyle buyurdu:

"HAKK TEÂLÂ o "SIDDIK"lardan "SIDK"ını sorar." (Ahzâb Sûresi: 8).

RASÛLULLAH EFENDİMİZ’e şöyle sordular:
— "KEMÂL" nedir, ya Resûlullah?."
O da şöyle buyurdu:
—"Hak (doğru) söylemek ve "SIDK" île amel etmektir!"

"SIDK"ın mânâsı doğruluktur.
Bu "SIDK" (doğruluk)
ALTI YOLda "KEMÂL"ine erişir:

BİRİNCİ "SIDK": Dilde olan "SIDK"tır.
Ne geçmiş günlerden, ne halden bahsederken, ne de gelecekte yapmayı vaad ettiği şeylerde yalan söylememektir.
Gönlü dille sıfat tutunur.
Sözü eğri söylemekten gönül eğri olur, doğru söylemekten de doğru olur.

Dildeki "SIDK"ın "KEMÂL"i de iki şeyle vücut bulur:


1-Tariz ve imalardan sakınmaktır..
Tariz diye o söze derler ki, kişinin kendisi doğruyu söylerken, kimi kişi ondan başka mânâ çıkartır.
Ama kimi yer olur ki, doğru söylemek olmaz.
Nitekim savaş günlerinde veya erkekle kadın arasında, ya da Müslüman kişileri barıştırmakta doğruyu söylememeğe izin vardır.
Lâkin bu gibi yerlerde de târizli söz söylemeli, açık yalandan kaçınmalıdır.
Eğer yalan söylerse "SIDK"ta ve niyette
HAKK TEÂLÂ için söylemiş olur ki, "SÂDIK"lar derecesini bulur.
Bir maslahattan ötürü de söylerse yine "SIDK" derecesinde aşağı düşmez.


2— Bu da "KEMÂL" derecesinde olan "SIDK"tır ki, HAKK TEÂLÂ'ya münâcatta dosdoğru olmayı dilemektir.
Meselâ:

"Yüzümü, yeri ve gökleri yaratan ALLAH'a döndürdüm." (En'am Sûresi: 79) dediği zaman, kişinin kalbi dünyaya dönük ise yalan söylemiş olur ve:

"Yalnız senin kulunuz, yalnız sana ibâdet ederiz." (Fatiha Sûresi: 5) dediği zaman ise dünyaya vurgun ve dünya şehvetlerinin yolunda olursa yine yalan söylemiş olur.
Bundan ötürü o kişi, kime bağlanmış ise onun kuludur.

RASÛLULLAH (S.A.V.):
— "Altın ve gümüşün kulları helak oldu!"
diye buyurmuştur.

Altın ve gümüşün kulu da dünyaya bağlananlar, onu sevenlerdir.
Şu halde, dünya ile ilgisini kesmeyen kişiler
HAKK TEÂLÂ'nın kulu olmazlar.
ALLAH (C.C.)'nun kulu olunca o kişi dünyadan da azal olur.
Bu kurtuluşun, hürriyete kavuşmanın tamamı, insanlardan kurtuluşa erdiği gibi, kendi kendinden de azat olmakla olur.
Öyle ki, kişinin kendinde irade (isteme) gücü kalmamalı, belki
ALLAH (C.C.)'nun rızasından başka bir şey dilenmemedir.
ALLAH (C.C.)'dan gelen her şeye rıza göstermelidir.
Bu derecedeki "SIDK", tam "SIDDIK"lar derecesidir.
Bu dereceye gelmeyen kişiye "SIDDIK", hatta "SÂDIK" bile denilemez
.

İKİNCİ "SIDK": Niyetteki "SIDK"tır.
Tâat ve ibadet, yalnız
ALLAH (C.C.) murad edilerek yapılır.
Ona başka niyet ve düşünceler karıştırılmaz.
Bu, "İHLÂS" olur. Bu "İHLÂS"a da "SIDK" denir.
Eğer bir kimsenin ibâdetinin içinde
ALLAH (C.C.)'ya yaklaşmaktan başka bir niyet ve düşünce varsa o kişi ibâdetinde yalancı sayılır.

ÜÇÜNCÜ "SIDK": Azmetmekteki "SIDK"tır.
Bir kişi, bir yere vali olsa; adaletle iş görmeye, eğer malı olursa sadaka vermeye, yönetmede kendisinden daha lâyık bir kişi varsa ona idareyi teslim etmeğe azmeder.
Bu azim de kimi kez kuvvetli, kimi kez de zayıf ve tereddüt içinde olur.
Güçlü ve tereddütsüz olana "SIDK-I AZM" (azim doğruluğu) denir.
"SIDDIK", daima hayırlara her zaman azme kuvvet bulan kişidir.
Nitekim
Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun) şöyle demiştir:

- "Ebû Bekir'in (Allah ondan razı olsun) içinde bulunduğu kimselere emir olmaktansa, boynumun vurulmasını daha çok severim!"

Çünkü Hazret-İ Ömer, kendisinde bu yolda kuvvetli azim bulmuştu.
Oysa herhangi bir kişiyi, kendisini veya
Ebû Bekir'i öldürmek arasında hür bıraksalar, kendi hayatlarını seçerler.
Şu halde bu kişiler ile
Hz. Ömer arasında, yâni Ebû Bekir üstüne emir olmamak için ölümü tercih eden arasında büyük fark vardır.

DÖRDÜNCÜ "SIDK": Bu da azme vefa etmektir.
Çünkü azmi kuvvetli olan, savaşta canını feda eder.
Yine azmi kuvvetli olan, kendisinden daha üstünü ortaya çıkınca başkanlığı ona teslim eder.
Bu yolda şöyle duyurulmuştur:


"Onlar, müminler arasında ALLAH'a verdikleri sözde "SADAKAT" gösterenlerdir." (Ahzâb Sûresi: 23)

Mallarını feda etmeye azmedip sözlerinde durmayanlar hakkında da ALLAH (C.C.) şöyle buyurmuştur:

"Onların içinde: "ALLAH bol nimetlerden verirse mutlaka zekâtını verecek ve mutlaka İyi kişilerden olacağız!" dediler." (Tevbe Sûresi: 75).

Ve yüce ALLAH aynı sûrede azminden dönenler hakkında şöyle buyuruyor:

"ALLAHÜ TEÂLÂ, kedilerine bol nimetler ihsan edince de cimrilik gösterdiler ve dönek kişilerden oldular!"

BEŞİNCİ "SIDK": Kişi zahirde gösterdiği amelden kalbinde de bir sual alır.
Bir kişi ağır ağır yürür, fakat kalbinde bu vakar olmazsa o kişi "SÂDIK" olamaz.
Bu "SIDK", gizli ve alenî olanı doğru tutmakla kazanılır.
Bu, kalbin ve ruhun, ikisinin de eşit olduğunda olabilir.

RASÛLULLAH (S.A.V.):

-"Ey Allah'ım, benim bâtınımı zahirimden ve zahirimi de bâtınımdan daha güzel kıl!"
diye buyurmuştur.

Bir kişi bu sıfatta bulunmaz ve zahir ile bâtınına delâlet etmezse o kişi yalancı olur.
"SIDK" mertebesinden düşer. Hattâ maksadı riya olmasa bile!


ALTINCI "SIDK": Dinî makamlarda, din derecelerinde "SIDK"ın "HAKİKAT"ini kendinden istemelidir.
Zühd, muhabbet, tevekkül, korku, umud, rızâ ve şevk gibi hallerin zayıf derecesiyle kanaat edilmemelidir.
Çünkü bu haller her müminde zaten bulunur. Onlardan uzak değildir.
Fakat kendisinde bu haller zayıf bulunan kişi "SIDK"ta da zayıf olur.
Her kim bu hallerde kavi olursa o kimse "SÂDIK"lardandır.
Nitekim
ALLAHÜ TEÂLÂ şöyle buyurmuştur:

"Müminler ancak o kişilerdir ki, ALLAH'a ve RESÛLüne imân ederler ve sonra imânlarından kuşkulanmayıp ALLAH yolunda malları ve canları ile savaş yaparlar. İşte bu kişiler İmânlarına "SÂDIK" kişilerdir." (Hucûrat Sûresi: 15).

Şu halde, ALLAHÜ TEÂLÂ imânı tam olanı "SÂDIK" diye buyurdu.
Bunun misâli şudur:

Bir kimse bir şeyden korku duysa, bu korkunun alameti, o kişinin tir tir titremesi, yüzünün sararması, yemek yiyememesi, su içememesidir.
O kişi
ALLAH'tan böyle korkunca bu korkuya "SIDK" denir.

-"Günahtan korkarım!" der de ondan el çekmezse ona kâzip (yalancı) denir.
Bütün makamlarda bunun gibi farklar çoktur.
Şu halde bu
ALTI YOLda doğru olan kişi "SÂDIK" olsa, "SIDK"ın en üst derecesinde bulunur.
Bundan ötürü ona "SIDDIK" denir.
Bunlardan bazısında "SÂDIK" olan kişiye "SIDDIK" denmez..
Lâkin onun da derecesi "SIDK"ına göre olur.


---İmam Gazali “Kimya-yı Saadet”---
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

değerli anka can,

Hakk c.c. hizmetlerinizi görmektedir.
BİZ i Sadakat ve Adalet sahibi kılsın inşaallah.

SIDK ve ADL, ALLAH TEÂLÂ'nın Kelâmında :


وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

“Ve temmet kelimetü rabbike sidkav ve adla la mübeddile li kelimatih ve hüves semiul alim : Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır (kemâlindedir.). O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.” (En’âm 6/115)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

BUGÜN KARNELER GÜNÜYD܅
ÖĞRENCİLER BİR DÖNEMİ BİTİRİP KARNELERİNİ ALACAKLARDI…
HER SINIF KENDİ REHBER ÖĞRETMENİ İLE BERABER..
BÜTÜN OKUL TOPLANDI…
ÖĞRENCİLERİN HEPSİ MERAK İÇİNDE BEKLİYOR…
BAZILARINDA KORKULU BEKLEYİŞ VE TEDİRGİNLİK…
BAZILARI SEVİNÇLİ GİBİ AMA HEYECANLI BEKLEYİŞ…
ARTIK SÖZ MÜDÜR DE…
OKULUN BAŞINDA HER ÖĞRENCİYE SÖYLENMİŞTİ Kİ;
---"SİZLER ÖĞRENCİSİNİZ BENDE MÜDÜR'ÜM…"
HERKES BUNU ONAYLAMIŞTI…
HERKES ÖĞRENCİLİĞİNE "SADAKAT GÖSTERECEKTİ…
---"OKUL BAŞLADIĞINDA REHBER ÖĞRETMENLERİNİZ SİZE OKUL KİTAPLARINIZI DAĞITMIŞTI…
GÖREVİNİZ; ÖĞRETMENİNİZİ DİNLEYEREK, ONA UYARAK VE DERS KITABINIZI İYİ OKUYUP ÇALIŞMANIZDI…
HATTA ÇOĞU KEZ DE UYARILDINIZ…
BAZILARINIZ BU UYARILARI DİKKATE ALMADI…
BAZILARINIZ DA, BU ÖĞRENCİLİK GÖREVİNİ HAKKIYLA YERİNE GETİRDİ…
ŞİMDİ İSE KARNE BEKLİYORSUNUZ…
KARNENİZİN YANINDA, ÖĞRENCİLİĞİNE-REHBER ÖĞRETMENİNE-MÜDÜRÜNE "SADIK" OLANLAR HAKETTİKLERİ İÇİN TAKDİR EDİLECEK…
BAZI HAKEDENLER İSE KARNESİNDEKİ ZAYIFLARI GÖRÜP, VAH… VAH…LARLA SADAKATSİZLİĞİNİ ANLAYIP KAHROLACAK…
HERKESE "ADELET"LE HÜKMEDİLDİ VE HAKETTİĞİNİ ALDI…"---
VE KARNELER DAĞITILIYOR…
İSİMLER OKUNUYOR…
HERKES KARNELERİNE BAKIYOR…
BİR DÖNEMİN TABLOSU SANKİ GÖZLERİNİN ÖNÜNDEN FİLM ŞERİDİ GİBİ GEÇİYOR…
SEVİNÇLER – ÜZÜNTÜLER…
ALKIŞLAR – AĞLAMALAR…
ÖDÜLLENENLER REHBER ÖĞRETMENLERİNİN YANLARINA KOŞUYOR…
GÜZEL HATIRALAR KONUŞULUYOR…
DİĞER TARAFTAN ZAYIFLARLA CEZALANDIRILANLAR…
BAŞI ÖNLERİNE EĞİK…
UTANIYORLAR…
VELHASILI KELAM; HASAD ZAMANIYDI, HERKES EKDİĞİNİ BİÇTİ…


ÇOK DEĞERLİ NUR-U MİM CANIMIZ...
ACİZANE HİZMETİMİZ EFENDİMİZ RASULULLAH (S.A.V.) ADINA, ŞEREFİNE LAYIK VE O (S.A.V.)'İN HÜRMETİNE, HESABINA OLSUN...
ÇİĞ SÜT EMMİŞ NEFSİME ZERRE MİKTAR YÜKLENMESİN İNŞAALLAH...

RABBİM BİZİ İLK SÖZÜMÜZE SADIK VE VERDİĞİ NİMETLERE ADİL KILSIN İNŞAALLAH...

ALLAH(C.C.)'NUN DİLEMESİNE, YARDIMINA, İNAYETİNE, HİDAYETİNE MUHTACIZ VE ONUN İÇİN DUAMIZA AMİN YA MUİN(C.C.)...

HAKİKATEN ALLAH(C.C.)'NUN VAR'INDAN VAR ETTİĞİ BU ALEMDE VE SİSTEMDE, HERŞEY SIDK VE ADL ÜZERE OLMAK ZORUNDADIR...

BUNA MECBURUZ, MAHKUMUZ, MEMURUZ VE BİZİM İÇİN LAZIM VE LAYIKTIR...


MUHAMMEDİ MUHABBETLERİMİZ OLSUN İNŞAALLAH…
Resim
Cevapla

“►İmam-ı Gazali◄” sayfasına dön