ZİLZÂL SÛRESİ ZEVKi..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4966
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

ZİLZÂL SÛRESİ ZEVKi..

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

EL-ZİLZÂL SûReSi ZEVKi.:

Nisâ Sûresinden sonra Medine’de nâzil olmuştur.:


Resim

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا

Resim---"İzâ zulzileti'l- ardu zilzâlehâ.: Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı" (Zilzâl 99/1)


وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا

Resim---"Ve ahreceti'l- ardu eskâlehâ.: Yer, ağırlıklarını dışa atıp çıkardığı" (Zilzâl 99/2)


وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا

Resim---"Ve kâle'l- insânu mâ lehâ.: Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit," (Zilzâl 99/3)


يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا

Resim---"Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.: İşte o gün (yer) haberlerini anlatır," (Zilzâl 99/4)


بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا

Resim---"Bi enne RABBeke ehvâlehâ.: RABBinin ona bildirmesiyle." (Zilzâl 99/5)


يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ

Resim---"Yevme izin yasduru'n- nâsu eştâten li yurev a’mâlehum.: O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler." (Zilzâl 99/6)


فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ

Resim---"Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh (yerehu).: Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür." (Zilzâl 99/7)


وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Resim---"Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh (yerehu).: Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür." (Zilzâl 99/8)

Sadakallâhu'l-azîm


Biraz İRDELErsek.:

İzâ zulzileti'l- ardu zilzâlehâ.:
“Yer, kendisine ait bir ZeLZeLe ile ZeLZeLeye uğratıldığı zaman..” “in” (OLaBiLirlik) edâtı değil de “izâ” (kesinlik) edâtı kullanılarak ZeLZeLenin mutlaka olacağı buyuruluyor. “Zelle” =>Ayak sürçmesi iken, “ZeLZeLe” =>Şiddetli, büyük ve tekrar tekrar sarsıntı ve sallantıdır..

Ve ahreceti'l- ardu eskâlehâ.:
“Yer ağırlıklarını çıkardığı zaman”.. Eskâl =>Ağırlıklar veyâ Sırlardır.. Ve insÂN.: “Buna ne oluyor?” dediği zaman o gün Arz/yer =>Bütün haberlerini ANLAtacaktır..

Ve kâle'l- insânu mâ lehâ.: Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit
Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.: İşte o gün (yer) haberlerini anlatır
Bi enne RABBeke ehvâlehâ.: RABBinin ona bildirmesiyle
Yevme izin yasduru'n- nâsu eştâten li yurev a’mâlehum.: O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.
Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh (yerehu).: Kim zerre miktarı HAYR YAPmışsa onu (fe->hemen) GÖRür..
Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh (yerehu).: Kim de zerre miktarı ŞER İŞLEmişse onu (ve->biraz sonra) GÖRür..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Onun haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorunca,
Ashab.: ALLAH ve RESÛLÜ daha iyi bilir.” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "O’nun/Arzın haberleri erkek yahut kadın herbir kul hakkında üzerinde işlemiş olduğu amellere dâir tanıklık etmesi ve.: “Filan günü şunu şunu işledi!.” demesidir. İşte o’nun haberlerini bildirmesi budur." diye buyurdu.
(Tirmizî =>Bu hasen, sahih bir hadistir.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bir kulun eceli bir YERde ise ihtiyacı onu ORAya gitmesini sağlar. Nihâyet ulaşacağı en ileri noktaya vardı mı ALLAH onun RÛHunu kabzeder. Yer =>Kıyamet Gününde.: RABBim, işte SENin bana emânet olarak bıraktığın budur!.” diyecektir." buyurdu.
(İbn Mâce, Sünen)

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
“Ve yevme tekûmu’s- sâatu yevmeizin yeteferrakûn (yeteferrakûne).: Ve o saatin vukû’ bulduğu (kıyâmetin koptuğu) gün, izin günü onlar fırkalara ayrılırlar.” (Rûm 30/14)

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
“Fe ekim vecheke li’d- dîni’l- kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn (yassaddeûne).: Öyleyse ALLAH'ın onu geri döndürmeyeceği o gün (kıyâmet günü) gelmeden önce VECHini, KAYYÛm (ezelden ebede kadar devâm edecek) olan DÎN için ikâme et (kıyamda tut). İzin Günü onlar bölük bölük ayrılırlar.” (Rûm 30/43)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ey Ebu Bekir, Dünyâ’da görmüş olduğun bu nahoş (ikrah) şeyler =>Kötülük Zerresinin miktarlarıncadır. Ama ALLAH TeÂLÂ, senin için hayr miktar ve miskallerini geriye bırakmaktadır. Böylece sen onları, Kıyâmet Gününde tastamam elde edeceksin (sana ödeyecek).” buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummâl 2/4710)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Velev ki yarım hurma ile bile olsun, bunu tasadduk ederek, CeheNNem Ateşinden korununuz. Bunu bulamayan da (o dilenciyi) güzel söz söylemek sûretiyle başından savsın!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 51; Müslim, Zekât 66-68 (2/704))

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İzâ zülzilet Sûresi Kur’ÂN’ın dörtte birine denktir.” buyurmuştur.
(İbn Ebi Şeybe Merfuen ve Tirmizî)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Zilzâl Sûresi Rubu’l- Kur’ÂN, yani Kur’ÂN’ın dörtte birine muâdildir/eşittir, denktir. Zilzâl Sûresini dört defâ okuyan kişi, sanki Kur’ÂN’ın tamamını okumuş gibidir.” buyurmuştur.
(Beyzâvî)

Bir Sahâbî Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Huzuruna gelip “Kendisine Kur’ÂN okutmasını” istemiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "elif lâm râ'", "hâ mîm" veyâ Tesbih Kavramıyla başlayan Sûrelerden okumasını söylemiş, Sahâbî bunların her biri için.: "Yaşım ilerlemiş, kalbim sıkıntılı hale gelmiş, dilim de kalınlaşmış" şeklinde mâzeret beyân ederek kendisine özlü bir Sûre okutmasını taleb etmiştir. Resûl-i Ekrem aleyhisselâm, o’na Zilzâl Sûresini okutmuştur. Sahâbî okumasını bitirince.: "Seni Hak Peygamber olarak gönderen ALLAH'a yemin ederim ki hayatımın sonuna kadar buna başka bir şey ilâve etmeyeceğim!." demiş ve oradan ayrılmıştır.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bu Adam kurtuluş yolunu bulmuş, kurtuluş yolunu bulmuştur!." buyurmuştur.
(Müsned, II, 169; a.e. [Arnaût], XI, 139-141; Ebû Dâvûd, "Şehru ramazân", 9; İbrâhim Ali, s. 302-303, 360-361).

Abdullah b. Abbas'tan rivâyet edilen bir hadiste de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zilzâl Sûresinin Kur’ÂN'ın yarısına, İhlâs Sûresinin üçte birine, Kâfirûn Sûresinin de dörtte birine denk geldiğini söylemiştir. (Tirmizî, "Fezâʾilü'l-Ḳurʾân", 10; İbrâhim Ali, s. 360-363; Kâfirûn Sûresiyle ilgili beyânın sıhhati hakkında bk. DİA, XXIV, 149).

Zilzâl Sûresi yerin büyük bir sarsıntı ile sarsılacağı ve içindeki ağırlıkları (eskâl) dışarıya atacağı günü hatırlatılmakla başlar..
Diğer Âyetlerde SûR’a üfürülmekle vuku’ bulacağı ifâde edilen bu olay;

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
“Ve nufiha fî’s- sûri fe saıka men fî’s- semâvâti ve men fî’l- ardı illâ men şâallâh (şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn (yanzurûne).: Ve SûR'a üfürülmüş, ALLAH'ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar ölmüşlerdir. Sonra ona (SûR 'a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa kalkarak bakınırlar.” (Zümer 39/68)

Abdullah b. Ömer radiyallahu anhu'den nakledildiğine göre Zilzâl Sûresi nâzil olurken orada bulunan Ebû Bekir radiyallahu anhu ağlamaya başlamış, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunun sebebini sorunca, Sûrenin kendisini ağlattığını söylemiş, bunun üzerine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Siz hiç hata etmez, günah işlemez olsaydınız ALLAH TeALÂ sizden sonra hata edip günah işleyen bir ümmet yaratır ve -tövbe etmeleri üzerine- onları affederdi!" buyurmuştur.
(Vâhidî, s. 368; Heysemî, VII, 141).

Resûl-i Ekrem aleyhisselâm, yerin içinde sakladığı haberlerden bahseden 4. âyete atıfta bulunarak.: “Yerin sakladığı haberlerin ne olduğu?”nu sormuş, yanındakiler.: “Bunu ALLAH ve RESÛLÜnün BİLdiğini” söyleyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "YERin içinde barındırdığı haberler, ALLAH'ın her erkek ve kadın kulunun YER =>ÜZERİnde işlediği amellere şâhidlik edip şöyle demesidir.: “Benim Sırtım’da filân ve filân günde şu ve şu amelleri işledin!.” Evet yerin haberleri bundan ibârettir." buyurmuştur.
(Müsned, II, 347; Tirmizî, "Ṣıfatü'l-kıyâme", 7; "Tefsîrü'l-KurʾÂN", 99).

Azîz Kardeşlerim,

Kıyâmetin kopuşunu anlatan Zilzâl Sûresi toplayıcı ve câmiadır. Biz şu ÂNda hayattayız ve hamd olsun İŞin ASLını ANLAyacak AKIL ve yerine getirecek İmkÂNlara sâhibiz.
Tefsir değil de şöyle bir Tefekkür ve Zevk edelim birlikte.:

ULu Peygamberimiz, Efendimiz Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm.: “Men arefe nefsehu =>fekad arefe RABBehu.: Nefsini/Kendini TANıyan/BİLen =>RABB’ini TANır/BİLir.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ, II, 236.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mûtü kable en temûtü!: ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur.
(Keşfü’l-Ha’fâ II, 291, hadis 2669)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mutü kable en temutü.: ÖLmeden önce =>ÖLünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Hadis-i Şerîflerini düşünelim. İnsÂNın maddî- mânevî yapısına bir daha bakalım.:

İnsÂNoğlunun;
BEDEN ve NEFSi =>ARZ’a/Yeryüzüne dönüktür ve Arzî Unsurdur. Arzî =>Madde ve Kesif olan/Şeffaf olmayandır..
KALB =>Berzah/Ara kesit, geçit alanıdır.
RÛH ve Diğer Letâifler ise =>Gerçekten semâvî Unsurdur. Semâvî =>Mânâ ve Lâtif olandır..

İnsÂN Nefsi, başrolde oynarken sünger gibi ne bulursa emici bir yapıya sâhibdir. Hâl böyle iken bir MÜSLÜMÂNın =>Hâlisâne bir şekilde NEFSini/Kendini BİLmek, Rüşde ermek, Hesâbını Kitâbını bu ÂLEMde iken gözden geçirip çâresine bakmak ve =>RABB’ini BİLmek..
CehâLette->ÖLüp, KemâLâtta->DİRİLmek, HALkta->ÖLüp, HAKkta->DİRİLmek..

Kısacası; MuhaMMedî OLuş Şuûruna ULaŞma Gayreti DOĞarsa.. Temiz, Pâk ve Halis OLan Hüsn-i Niyyeti, Samimîyyeti ve Ciddîyyeti, Sistemîn Sâhibi SUBHÂN ALLAH TeÂLÂ İndinde kabul görürse NASRULLAH, FETHULLAH ve HİDÂYETULLAH=>İHSÂN EDİLirse..
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem=>MuHABBEten ve MeRHAMEten ŞİFÂ ve ŞEFÂat BUYURURsa..
ALLAH celle celâluhu DOStLarı ve RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in EHL-i BEYt aleyhumusselâm ve DOStları da =>HİMMEtlerini =>HAZIRda->HIZIR EDERLerse;
=>DURUM DEĞERLendirmesine, KuLLuk Makamında OTURur. KELÂMULLAHı =>SÂHİBİnden ve RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in SESİnden =>Tüm Hücreleri =>Hakkı ve Hayrı =>DUYarsa ve HüKM-ü HAKk’a UYarsa..:

ZÂHİRde =>AZEMETULLAHı =>İLim-İrade-İdraka =>Muhtaç ve Mecbur OLan =>ARZda/BEDENde ve NEFSte =>ZELZELE OLuşur.

BÂTINda =>KUDRETULLAHın Şuyûnuna İştiraka =>Me’mur ve Mahkûm KALan KALBde =>Sonsuz Sarsıntı BAŞLar..

Her KİŞİnin Parmak İzi gibi KADERİnde olan Zevk ZeLZeLesi İLGİnçtir.
Ben âcizâne İnşaat Yüksek Mühendisiyim =>Sismoloji ve Deprem İlmini oKUdum. Normal Yeryüzü/Dünyâ ZeLZeLesinde yerler yarılır ve pekçok şeyleri yutar ve içine gömer, bilirsiniz..

Nefsin Yuvası ve Makamı olan SADR.. ZeLZeLesinde ise “YER ağırlıklarını dışarı çıkardığında” buyurulması takdire şâyândır. Gerçekten =>Hidâyet, Şefâat, Himmet ve Gayret TEVHİDine ERen SADR =>SeLâmet SaLLantısından, Derunî Depremden ve Gizli Kalanların =>ZÂHİRî OLması ZeLZeLesinden dolayı içindeki tüm YEKÛNu DIŞarı ATAR.. “İnsÂN (aklı olan nefs), buna (kendi ve diğer elemânlarına) ne oluyor?” dediğinde.. Çünkü daha önceleri lâfla geçiştirmekte idi.

“Ateş YAKar” SÖZÜnü =>okumak, söylemek hatta ateşe yaklaşmak ile =>Ateşe elini sokmak yüzde yüz farklıdır.
Hayalden =>Hakikatin içine düşüveren NEFS =>Hayret ve Dehşet içinde kalmaktadır.

“Buna ne oluyor?” sorusunun cevâbı ise, İLÂHÎ TERBİYE ile Terbiye edilmiş olan ve fıtraten adilâne ve zorlaştırmadan görevlendirilen HER ORGAN (somut-soyut) =>Ne için halk edildiklerini, niçin bu âleme geldiklerini ve kendilerini nefsin kimin hesâbına ve adına kullandığını =>NEFSin kendisine, RABB’imizın Ezel ve Özel Bilgisiyle tek tek haber verirler.
ÖLümle DOĞumun Tevhid Gününde rüşde erip =>“Kendini ve RABB’isini BİLmek.” =>ÂNında ve Nassların Işığı altında SADRLardaki gizli açık ne varsa südûr edip (sadrolup) görülsün diye dönüp ortaya dökülür..
NEFS =>YAŞAMak için =>Yarım Nefese =>Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkûm iken =>Kendisine verilen KuLLuk Fırsatında ne işler işlemiş, ne ameller arz etmiş..
EhL-i Terörist mi?. EhL-i Tevhid mi?. Eşkiyâ mı?. EvLiyâ mı?.
Boş, safsata ve kuru lâfla değilde =>“Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz!” sözünce AMELLer DÖKÜLür.. Sandık ters çevirilir içindekiler saçılır. Mâliyet meydandadır. Hâkim de Savcı da =>Kendi AKLı ve VİCDÂNıdır. Suçlu mu suçsuz mu?
Karar verebilmek için =>Kesinlikle Basar ve Basîretle (zâten maddî ve mânevî şâhidlerdir) herkes (her nefs); MERKEZindeki HAKka/EMÂNETULLAHa sadık kalarak =>Hayat Sahnesindeki HAYRa/Nİ’METULLAHa =>Âdilâne (EMRULLAH ve MURADULLAH Mûcibince) koşup, ameller işleyip İŞTİRAK ettiyse ZERRE (güneş ışığındaki asılı tozcuk) ağırlığınca bile (sonsuz küçük soyut-somut hayr) olsa ONU GÖRecektir..
Tersine, ALLAH korusun ÖZÜnü =>BÂTILın Önderi ŞeytÂN işgal etmişse, NEFS =>Emânete İhâneti işlemişse ve kendisine aslında emânet olan hayat (imtihÂN) ni’metlerine zulm edip ŞeytÂNa peşkeş çektiyse mâalesef ZERRE ağırlığınca olan ŞERLerini de GÖRür..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön