ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER

Cevapla
Kullanıcı avatarı
dedekorkut1
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 208
Kayıt: 18 Ara 2007, 02:00

ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER

Mesaj gönderen dedekorkut1 »

ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER
SELİM GÜRBÜZER
Dünyaya gelen yavrunun anne karnında geçirdiği tüm aşamaların yer aldığı bölümler leğen kemiği (pelvis) bölgesi sınırları dâhilinde karın boşluğunda gerçekleşmektedir. Bilindiği üzere dişi üreme organları; dişi gamet hücresi ovumu üreten (yumurtayı üreten ) ovaryumlar (yumurtalıklar) ile yumurtanın döllendiği ve akabinde oluşan canlı taslağı embriyonun fetüse evrilip gelişim kaydetmesiyle doğuma hazır hale gelen bebeğin dışarıya çıkarılacağı kanallar sisteminden müteşekkil bir yapıdır.
Hele bu yapı içerisinde ovaryum bizatihi anne rahminde bebeğin oluşumunda yumurtayı üreten organ olarak katkı sunarken, oviduct, uterus (kornus uteri, korpus uteri ve serviks uteri), vajina ve vulvadan oluşan kanallar sistemi ise bebeğin dışarıya çıkarılmasında daha çok katkı sunmaktadır. Malum dişi üreme organları sağlı sollu iki boynuz kısımlarda konumlanmışlardır. Nitekim boynuz kısmın bir tarafında yer alan ovaryum (yumurtalık) çocuğun oluşumu için yumurta ve gebelik hormonu üretimi misyonu yüklenmiş olarak konumlanırken, boynuzun diğer bir tarafında oviduktan (yumurta kanalından) müteşekkil organlar sistemi ise hem fertilizasyon (döllenme) olayının gerçekleşmesine yataklık yapmak hem de çocuğun anne rahminden dışarı çıkması yönünde misyon yüklenmiş olarak konumlanmış olur. Ve bu sistem üzerine kurulu yapıda doğacak olan bebeğin cenin ya da fetüs haldeyken konumlanacağı mekânsa malum daha çok kendisinden rahim veya döl yatağı olarak söz edilen uterustan başkası değildir elbet. Hatta burası vajina bölgesinden tamamen apayrı bir alanı kapsayan kendine özgü içten dışa üç tabaka halde sıralanmış endometriyum (rahmin iç yüzeyini kaplayan tabaka) myometriyum (rahmin orta kalın tabakası) ve perimetriyum (rahmin dışında tunika seroza tabakası) katmanlarından oluşmuş bir yapı olarakta dikkat çeken bir bölümdür. Hem nasıl dikkat çekmesin ki, baksanıza bebek için burası bir konaklama mekânı olmanın ötesinde doğum zamanı gelip çattığında kendine özgü kas refleksleri yapısıyla yavrunun dünyaya gelmesini sağlayacak ana rahmi bir mekândır. Sıradan bir mekân olmadığı şundan besbellidir ki; kornu uteri, korpus uteri ve serviks uteri denen üçlü sacayağı üzerine kurulmuş barınma otağının ta kendisi bir mekândır burası. Kelimenin tam anlamıyla böylesi donanımlı boynuz yapı görünümünde ana rahim otağı içerisinde konumlanmış olarak yer alan:
-Kornu uteri (tuba uterina) bir taraftan sağlı sollu çift kanallı bir sistem olarak dikkat çekerken diğer taraftan da ovidukttan kendisine gelen embriyonun tutunmasına destek çıkması sayesinde uterus duvarına implante olabilmesini ve anneden besin desteği almanın şartlarının oluştuğu bir bölüm olarak dikkat çeker.
-Korpus uteri de malum spermatozoonların taşınmasında, korpus luteum hormonunun işlevinin düzenlenmesinde, implantasyon, gebelik ve doğumun başlatılmasında son derece öneme haiz rahimin en geniş ve en büyük bölümü olarak, yani ana rahmin tam orta bölümde yer alan pelvis ve karın bölgesine bağlı bir birim olarak dikkat çeker.
-Rahimin bir diğer öğesi serviks uteri ise rahim ağzı olarak bilinen korpus uteri ve vajina arasında, yani rahmin alt bölümünde yer alan mukus salgılayarak sperm hücrelerinin geçişine imkân sağlayan son derece öneme haiz hindi boynu yapıda adeta bariyer sistemi vazifesi üstlenmiş bir birim olarak dikkat çeker.
Anlaşılan o ki, anne karnında bebek iç içe geçmiş hangi bölümlerde soluklarsa soluklasın ve hangi karanlık odalarda konaklarsa konaklasın sonuçta dokuz aylık bir sürecin ardından varacağı yer bu kez karanlık odalar değil bilakis aydınlık dünya konaklarında gözünü açmak olacaktır. Nitekim Yüce Allah (c.c) bu hususta “O sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini de var etmiştir; hayvanlardan da sizin için eş lütfetti. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde türlü yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır, İşte bu yaratıcı, rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen olup da hakikatten uzaklaşabiliyorsunuz?” (Zümer, 6) diye beyan buyurduğu ayetiyle insan embriyonunun geçirdiği üç karanlık konaklama safhalarının varlığına işaret eder. Zira işaret edilen embriyonik karanlık safhaların temelleri 23’er kromozomlu yarı anne ve yarı babadan gelen gamet hücrelerinin (n+n) birleşmesiyle oluşan 46 kromozomluk zigot (2n) oluşumuna dayanır. Malumunuz başlangıçta sperm ve ovum hücresinin izdivacıyla zigot oluşumu gerçekleşir. Ardından ise zigotu takiben embriyolojik oluşum ve fetüsün anne rahminde kalacağı süreç içerisinde kat ettiği karanlık aşamalar vuku bulur. Derken dokuz aylık bir sürecin akabinde dünyaya nur topu bir bebeğin doğuşuna ve gelişine şahit oluruz.
Aslında embriyoloji derslerinde öğrendiğimiz kadarıyla bebeğin daha dünyaya gelmeden önce anne rahmindeyken şahit olacağımız bir dizi hadiseler zincirini şu şekilde özetlediğimizde:
-Sperm ve yumurta hücresinin birleşmesiyle oluşan zigotun mitoz bölünme neticesinde 2, 4, 6, 8, 16 dilimli hücreler oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan bu hücrelerin her biri ana hücreden devr aldıkları bilgi kodları sayesinde dönüşüm ve başkalaşım safhalarından geçerekten dokuları oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan dokuların bir araya gelip organları oluşturduğu bir tabloyla,
-Organların bir araya gelip tüm insan bedenini oluşturduğu bir tabloyla karşılaşacağımız bir özet olacaktır. Öyle ki karşılaşacağımız bu tablo artık günümüz teknolojilerinden ultrason cihazıyla da çok rahatlıkla izlenebilir hale gelmiş durumdadır. Derken izleyeceğimiz bu tabloda anne karnında karanlıktan aydınlığa yürüyüş diyebileceğimiz noktada cereyan edecek olan bir dizi embriyolojik gelişim safhaları bize aynı zamanda yukarıda zikredilen ayette geçen üç karanlık safhalarını da hatırlatmış olacaktır. Hem nasıl bize hatırlatmasın ki, baksanıza embriyoloji bilim dalının önümüze koyduğu tabloda karanlık evrelerin birinci aşamasının hücre oluşumları, ikinci aşamasının doku oluşumları, üçüncü aşamanın ise tüm organları kapsayan ete kemiğe bürünmüş vücut oluşumuna yönelik aşamalar olduğunu bize göstermektedir. Üstelik bu sıraladığımız aşamalara ilaveten bizim daha nice bilmediğimiz her bir aşamanın kendi içinde kat etmesi gereken bir dizi aşamaların varlığı da söz konusudur. Nasıl mı? Mesela embriyonik hücrelerin mikroskobik oluşumuna baktığımızda “endoderm, mezoderm, ektoderm” olarak aşama aşama gelişim kaydedip, daha sonra bunlar insan bedenini oluşturacak değişik tipte doku ve organlara çevrilebilecek bir yapı olarak sahne aldıklarını görürüz. Böylece kat edilen bu dönüşümler sayesinde insana ait tüm biyolojik kodlar tamamlanmış olur.
İşte görüyorsunuz embriyolojik süreçte A’dan Z’ye gerçekleşen tüm bu oluşumlar başlangıçta köken itibariyle aynı zigotun birer unsurlarıyken, embriyolojik gelişimin ilerleyen safhalarında bir bakıyorsun bir anda birbirinden farklı fonksiyonlar icra eden organlar olarak sahne almaktalar. Derken bu sayede teşekkül eden her bir oluşumdan bir bakıyorsun kulak işitmek için, göz görmek için, dil tatmak için, sinir iletişim için, iskelet sistemi vücuda dayanıklılık sağlamak için, mide sindirim yapmak için yaratılmış olduğunun idrakine varmış oluruz. Hem nasıl idrakine varmış olmayalım ki, Yüce Allah (c.c) bizatihi bu hususta yarattığı kullarına “Ben bir kulumu sevdim mi gören gözü, işiten kulağı tutan eli olurum” diye beyan buyurarak bu gerçeği idraklerimize sunmuştur. Her ne kader idraklerimize sunulan bu hadis-i kutsi daha çok Yüce Allah’ın sevdiği kullar üzerinde zatı sıfatının tecellisi manasına yorumlansa da, aynı zamanda bu hadis-i kutsiyi “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar” hadis-i şerifin mana ve ruhu çerçevesinde de yorumlamak pekâlâ mümkün. Zira embriyonun geçirdiği evreler başlı başına Yüce Allah’ın doğacak olan çocuğun fıtratıyla ilahi tecellisinin bir neticesi olarak karşımıza çıkmakta. Her ne kadar Tıp dünyası şimdiye kadar bu işin daha çok zahiri kısmıyla alakadar olsa da ama bu demek değildir ki bu işin manevi tarafı hiç yoktur. Nitekim gerek Dini ilimlere gerekse Fenni ilimlere hem zahiri açıdan hem de batıni açıdan baktığımızda her iki ilminde kaynağının da Yüce yaratıcı kudret sahibinin bizatihi Allah (c.c) olduğunun idrakine varmış olacağız demektir. Öyle ya madem ilim, Âlim olan Allah'ın sıfatıdır, o halde ilmin iç ve dış sırlarına vakıf olma gayretinin bir gereği olarak kâinatta var oluş ve yok oluş hadiselerinin her birine hem zahiren hem manevi yönden bakış açısı geliştirmemiz gerekir. Belli ki dünya döndükçe ilmin her iki kanalı da kendi yatağında bir su misali akıp gelişim kaydedecektir. Ancak bizim için öncelikli olan Yaradana teslim olmak kaydıyla ilim yolunda ilerlemek esas olmalıdır. Baksanıza Tıp camiası her dönemde embriyonik gelişim evrelerinin her bir halkasının sırlarını çözmek için yıllarını verip ömür tüketmişler biler, hala da ömür tüketmeye devam ediyorlar da. İlim öyle ya, Âlim olan Allah’ın sıfatı olduğuna göre, o halde daha ne duruyoruz ilmin sırlarına vakıf olma gayreti gereği bu yolda durmak gerekmez bilakis yola devam gerektirir. Zaten dünya döndükçe ilminde kendi içinde devranı dönecek demektir, burada önemli olan her devirde ilmin sırlarına vakıf oldukça tabiatta olan biteni ilahi idrak penceresinden okuyabilmek çok mühimdir. Bunun dışında okumalar Yüce Allah’ın Kur’an’da; “Tevrat’la yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerini yalan sayan kavmin misali ne kötü! Allah zalimler topluluğu doğru yola çıkamaz” (Cuma suresi,5) diye beyan buyurduğu veçhiyle aynen kitap yüklü merkep misali sırat-ı müstakimden uzak kuru yük bilgilenme olmaktan öte anlam ifade etmeyecektir.
Bilindiği üzere insan programının tüm şifrelerini bağrında taşıyan ilk nüve zigottur. Ancak zigot ikiye bölünüp 2 blastomerli yapı oluşturmakla iş bitmiş olmuyor, bikere yukarıda da belirttiğimiz üzere zigot oluşumunun hemen ardından başkalaşım ve dönüşüm geçirecek olan birçok embriyolojik evrelerin oluşumları sahne alacaktır. Nitekim bu sahne alışta zigot sonrası oluşan her bir blastomer tekrardan ikiye bölünerek ikinin katları şeklinde 4-8-16-32…blastomerlerden oluşmuş hücre topluluğunu beraberinde taşır ki, bu hücre topluluğu morula olarak adlandırılır. Derken morulanın oluşmasıyla birlikte blastula, gastrula, embriyo veya fetüs (cenin) gibi birbiri ardı sıra dizilen tüm hücre bölünme aşamalarının gelişim ve dönüşümlerinin yaşandığı bir süreç başlar. Ki, doğum öncesi birbiri ardına yaşanan tüm bu safhaları kapsayan bu sürece prenatal devre denmektedir. Böylece prenetal dönemin en erken evrelerinden morula safhasında döllenmiş olan hücre bir bakıyorsun 16-64 hücreler yığını şeklinde artık rahimde dut görünümünde bir yapıyla kendine yurt edinmiş olur da. Ve bu yurt edinme moruladaki hücrelerin kenarlara göç etmesiyle yerini içi boş top şeklinde blastula safhasına bırakacaktır. Tabii içi boş derken hepten de içi boş manasına bir boşluk değil elbet, geçici olarak içi sıvı dolu boşluktur bu. Bu yüzden kendisine blastula boşluğu (blastosöl) denmektedir. Neyse ki bu boşluk gelişme evrelerinde kaybolup taşlı yüzük biçimi bir şekle bürünerekten trofoblast adını alacaktır. Bu arada taşlı yüzüğün içi ise embriyoblast ismiyle karşılık bulur. Kelimenin tam anlamıyla ister adına blastula boşluğu diyelim ister trofoblast yüzük diyelim, sonuçta blastula safhasındaki değişik isimlerle sahne alan her bir hücre oluşumu ve dönüşümleri çevreyle olan irtibatını kesmeksizin dönüşümünü gerçekleştirip gaz alış verişinde bulunur da. Çevreyle olan irtibatta sadece gaz alış verişinde mi bulunulur, bu haldeki embriyo bu arada blastula safhasında rahime tutunmaya hazır hale gelip blastosite dönüşümünü gerçekleştirecektir. Derken rahime tutunma işlemlerinin tamamlanmasını akabinde implantasyon (gömülme) işlemi gerçekleşip bu safhadaki embriyo “embriyonal kök hücre” olarak anlam kazanacaktır. Blastula oluşumunun akabinde ise malum embriyonun alt ünitelerindeki hücreler blastula boşluğuna doğru bir girinti oluşturmasıyla birlikte yerini gastrulasyon safhasına bırakıp bu safhadaki embriyo gastrula olarak isimlendirilir. Ve bu isimlendirmeyle embriyonun yeni bir çehreye kavuştuğu gastrulasyon safhasındaki girintili çıkıntılı hali ise embriyonun üst katmandaki hücre tabakasıyla birleşene kadar devam edecektir. Tabii bu arada unutmayalım ki, rahime tutunma işleminde flolikül hücrelerinin de katkı payı çok büyüktür, bu yüzden hakkını yememek gerekir, çünkü tutunmada bu hücreler birinci derecede rol sahibidirler. Öyle ki; söz konusu hücreler daha önceden yumurta hücresinin etrafını sarıp sarmalayıp korpus luteuma dönüştükten sonra en nihayetinde hormon salgılayan bez haline gelmek için var oluşlarını göstereceklerdir. Böylece gösterime giren bu bez oluşumu sayesinde hem blastulanın rahime tutunması için progesteron hormonu salgılanır, hem de yeni yumurta oluşumlarına geçit vermeyecek fonksiyonlar için östrojen hormonu salgılanır. Hâsılı bu safhanın en dikkat çeken bir başka dikkat çeken en önemli özelliği de trofoblastın embriyonun beslenmesinde plasenta imal ediyor bir konumda damgasını vuracak olmasıdır.
Her neyse kaldığımız yerden devam edecek olursak embriyonun yeni bir çehreye büründüğü gastrulasyon safhasının başlamasıyla birlikte yukarıda geçici içi boş yapıda diye belirttiğimiz embriyonun boşluk hali sona erip bu kez kalıcı yapı olarak adına ilk sindirim boşluğu veya ilk bağırsak boşluğu denen “gastrula boşluğu” dönüşümüne yerini bırakacaktır. Malumunuz bu yapıda yerini alan gastrulanın dışa açılan penceresi diyebileceğimiz blastoporun gelişim kaydetmesiyle birlikte sindirim kanalı dönüşümü vuku bulacaktır. Gastrulanın içe açılan penceresi diyebileceğimiz alanda ise içten dışa hücre tabakalarının oluşumu gerçekleşip içteki tabaka endoderm olarak dışta ki tabakada ektoderm anlam kazanacaktır. Devamında ise malum gastrula safhasının başlangıcında blastula yüzeyinden ayrılan hücreler vardı ya, onların bir kısmı da bu gelişmelere kayıtsız kalmayıp girintinin her iki yanında mezenşim hücrelerinin oluşumunu gerçekleştireceklerdir. Böylece mezenşim hücreleri de endoderm ve ektoderm tabakaları arasında çoğalaraktan kendi dönüşümünü gerçekleştirip mezoderm adını alır.
Tabii anne rahminde gerçekleşen tüm bu oluşumlar bize şunu gösteriyor ki bu gösterimde nihayetinde varılacak nokta bebeğin tepeden tırnağa adeta sistematiğini oluşturacak bir iç hücre küme taslağı şeklinde yapılanma olacaktır. Nitekim yukarıda da değindiğimiz gibi hamileliğin sekizinci gününün gösteriminde embriyoblastlar ektoderm ve endoderme dönüşümüyle sahne alıp üçüncü haftanın başına gelindiğinde ise her iki tabaka arasında mezoderm tabakasının teşekkül etmesiyle birlikte blastula safhası sona erip gastrula safhasının gösterimine geçiş yapılmış olacaktır. Ve ardından üçüncü haftanın sonuna gelindiğinde de embriyo devresinin teşekkülü gerçekleşir. Derken dördüncü ayın bitimi gösteriminde ise bütün safhaların sona erdiğinin göstergesi diyebileceğimiz bebek oluşumu gerçekleşir ki, oluşan bu yavru embriyoloji dilinde ‘fetüs’ olarak addedilir. Böylece fetüs oluşumuyla birlikte Kur’an’ın işaret ettiği bu üç karanlık safha nihayet tamamlanmış olup 9 aylık bir yolculuğun akabinde anne karnından nur topu canlının doğuşunun gösterimi vuku bulur. Anlaşılan o ki, embriyolojik gelişim an be an planlı ve programlı bir ilahi kudretin devreye girmesiyle vuku bulan bir mucizevî hadisenin ta kendisi bir gösterimdir bu. Zira Resul-i Ekrem (s.a.v) bu hususta “Her birinizin yaratılış mayası ana rahminde nutfe olarak 40 gün derlenip toplanır. Sonra aynen öyle (40 gün daha) kan pıhtısı (aleka) olur. Sonra yine öyle (40 gün daha) et parçası (mudğa) halinde kalır. Ondan sonra melek gönderilir. Ona ruh üfler ve dört kelimeyi yazar: rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını” diye beyan buyurmakla bu gerçeği işaret etmişlerdir. İşte Allah Resulünün beyan buyurduğu bu müthiş hadis-i şerifin mana ve ruhundan da anlaşılacağı üzere onuncu haftanın sonunda alaka safhası (aşılanmış yumurta safhası) bitip on dördüncü haftanın sonuna kadar tamamlanacak olan mudğa (et parçası) dönemi başlayacaktır. Derken birbiri ardına gösterime giren bu süreçlerin akabinde insan şeklini alan bir cenin oluşumu vuku bulup böylece anne karnında dokuz aylık bir konaklamanın ardından dünyaya adım atmış olunacaktır.
Vesselam.
https://www.enpolitik.com/yazar/selim-g ... ose-yazisi
Resim
Cevapla

“İlim” sayfasına dön