KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

26.12.2017 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..


subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.


ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..


elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..

ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.

Şeytân Düğünü vardır Anadolu'da yâni hortum.. Şeytân Düğünü derler ona. O, böyle döne döne gelir özellikle eskiden tarlalardan buğdaylar tophanır böyle harmanlar yapılır sabahlara kadar döven döner sürülürdü.
Ekinder biçilir, daha tarlada iken deste iken yığınlar yapıldığında değil mi Hacı Mahumud!. Hortum gelir kimin tarlasına gelirse desteleri param parça dağıtır dağlara bağlara yâni duman ederdi..
İşte böyle bir ortamda yaşıyoruz şimdi Dünyâda ya da Şehirlerde ya da Evlerimizde ya da Vicdânlarımızda böyle bir sıkıntı içindeyiz.. Buna Şeytân Düğünü derlerdi bu anafora.. yâni gördüğümüz hortum yâni karadaki hortum çok olur yazın sıcak günlerde ve çok büyük zararlar verir. çünkü tekrar tırmıklarla felân toplamak lâzım kayalara taşlara saçardı..
Âdeta bu günkü İslâm Âleminin düzeni, müslümânların düzeni ve hepimizin düzeni böyle bir fırtınanın içinde…
Âyetler de vardır “sâdece içinizden günahkârlara gelmeyecek gazâbımızda hepiniz de varsınız..” gibi.. İçinizdeki günahkârları ayıklamak için değil.. böyle hadisler de vardır..
“Yâ Rasûlullah onlar ne yaptılar ki?!”
“Onlar çok iyiydi ancak öbürlerine iyiliği emredip kötülükleri yasaklamıyorlardı..”
Kendileri çok iyiydi amma etrafına akrabasını çoluğunu çocuğunu kötülüklerden şerr ve Şeytânlıklardan uzaklaştırıp hakk ve hayra çağırmıyorlardı yâni ma’rufu emretmiyorlardı ALLAH’ın Emrettiğini emretmiyorlardı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Emrettiğini emretmiyorlardı münkeri inkâr edilmesi gerekenleri de reddettirmiyorlardı ve onlar alevereci dalevereci insânlardı bir bakıma yâni.. bu gün o durumdayız!.
Buna insânların kendisi de sebeb değil ortam sebeb, medya sebeb çeşitli şeyler var. Bu gün it izi kurt izine karışmış durumda.. insânlar “ben şöyleyim” demekle kurtulamazlar her şey birbirine karışmış durumda..
Onun içinde böyle bir ortamda en CÂNını kurtarmak açısından değil MuhaMMedî MeLÂMette İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Şehâdet Şerefine Şefâat Şifâsına Hasbî Habibî Hizmetçi olup her eve elektrik çeker gibi BİZ BİR-İZ İlâhi AşkıMuhaMMedî Meşkini insânların vicdânlarına ulaştırdığı zaman..
Biz bu günün insânların Politikacıların Tarikatçıların Siyâsetçilerin ve benzerlerin.: “bana gel, bana gel!.” şeklinde değil hat çekerek bulut gibi rüzgar gibi güneşin ışığı gibi herkese açık umumî bir hat çekerek yâni ve bu çok önemli bir şeydir Hakkın Hizmetçisi olmak Hayrın Hasbî Hizmetçisi olmak, Kelâmullahın Hidâyet Hizmetçisi olmak, Rasûlullah’ın Habibî Hizmetçisi olmak her yüreğin kaldıracağı bir şey değildir!.
Bunun bir BEDELİ yoktur,
Bunun bir KIYASI yoktur,
Bunun bir ŞARTI yoktur,
Bunun bir SEBEBİ yoktur,
Bunun TEKk BİR bir SONUCU vardır..
Sonuçta da ancak ALLAH celle celâlihu vardır VÂHİDu’L- KAHHÂR ALLAH vardır! KÜLLî ŞEYy’i yok edip.: “Kim var?.” Dediğinde.. Cevâb veren olmadığı zaman olacaktır ki, o ÂN olacaktır ki kendi cevâb verir VÂHiDu’l-KAHHÂR ALLAH..

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
“Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni’l- mulku’l- yevm (yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr (kahhâri).: O gün onlar (bütün bu olaylar ve yaratılış sırları) orta yere çıkacaklardır. Onlardan hiçbir şey ALLAH’a karşı gizli kalmayacaktır. (Ve ALLAH soracaktır:) "Bugün mülk ve hükümranlık kimindir? (Herkes ve her şey şöyle cevap verip haykıracaklardır:) BİR olan, KAHHÂR olan ALLAH’ındır. (Hüküm ve egemenlik sadece O’nun hakkıdır.)” (Mü’min 40/16)

Onun içindir ki bize geçici verilen Beden Nefis Kalb Ruh gibi hepsi emânet olan ki tümü emanettir, akılda toplanır bunlar AKILda bir EMÂNETtir. Tüm mesele Esmâü’l- Hüsnânın ÖZÜdür akıl.. Bana göre esmâ akıldır insân aklının şu kadarını kullanıyor bu kadarını kullanıyor beyninin şu kadarı kullanılıyor kullanılmıyor felân.. Teknik gidebilir istediği kadar gitsin yâni ALLAH’ın üstüne çıkacak değil ya!. EMRuLLAHın dışına çıkamaz demek istiyorum. Bir yerde yorulacaktır.. kaldığı yer kadar ondan sonra başkası gelir başkası gider felân.. onun içindir ki ALLAHu zü’L-CELÂL’i anlamaya çalışmak güzel şeydir amma o bir ahmaklıkdır neden çünkü o böyle bir safsatadır ki daha oraya varmadan önce Abdullahın kim olduğunu bilmek gerekiyor!. Abdullah, Abdullah =>ALLAH’ın kulu!.
Kimdir?. “men arefe nefsehu”yu BİLmek gerekiyor BULmak gerekiyor OLmak ve Yaşamak gerekiyor!. İnsân olduğunu bilmek gerekiyor.. belhum e dallun.. hayvandan da aşağı hayvan hayvanlık yapıyor!.
Amma köpek köpeklik, koyun koyunluk yapıyor!. Hiçbir zaman koyun kurtluk yapmıyor ya da bir güvercin kartallık yapmaya kalkışmıyor kendi işini yapıyor, İlahî Sistemde ne öğretilmişse onu mutlaka yapıyor, illâ yapıyor başka yapmıyor ve onu da adam gibi yapıyor yâni tam yapıyor değil mi?.
Benim burada bir siyah beyaz gelinim var daha kapıyı açmadan.: “Ben buradayım, artık bir avuç yemimi ver yiyeceğim!” diyor hemen sâhib çıkıyor bana, ben de ona sâhib çıkıyorum.. öbürleri bir sürü güvercin var onlar gelmiyorlar diyorlar ki.: “Bunlar birbirine sâhabe yâni şey olmuşlar BİZ BİR-İZ olmuşlar!.”
Bu güzel bir iletişim tıpkı RABBımızda da böyle “men arefe nefsehu fakat arefe RABBehu”
Ee bir söz vardır “kör ALLAH’a nasıl bakarsa ALLAH da ona öyle bakar.” yâni kör gözle baktığında göreceği körlüktür onun içindir ki biz hepimiz doğru, dosdoğru olmamız gerekir bunun içinde MuhaMMedî MeLÂMette dâimâ bunu söylüyorum MuhaMMedî MeLÂMette asla bir BeDeL düşünülmez!. Zâten düşünülse de boşa düşünülür onu da söyleyim KÜLLî ŞEYy’in Sâhibi ALLAH’ın karşısında.: “Bu benim!” demek kadar ahmaklıktır, olamaz!.
Haa her Şeyyin Musahhar kılındığı, bana verildiği doğrudur, Halifesi olduğum da doğrudur ama, bir doğru daha var ki =>”hayvandan da aşağı inebileceğim de doğrudur!.”
yalnız İLLîYyİn benim ama Esfelînde de yaşamaktayım, “CeheNNemîn içindesiniz” âyeti vardır.. Necm Sûresinde evet CÂN cehenmemînin içindeyiz gerçekten oradayız burası en ağır şeyler Şeytân meytan solda sıfıra kalır.. “Şeytân küfrü emreder, insânlar emrine uydu mu, ben senden uzağım âlemlerin RABBinden korkarım.” âyeti vardır.. der ama, adam bunu demez akıllı olduğu için alevere dalevere yapar münâfıklık yapar başka işler yapar kendi aklına yalan söyler yanlışa düşer böyle bir çabayla uğraşmak MuhaMMedî MeLÂMette ahmaklıktır çünkü MuhaMMedî MeLÂMette gerçek olmayan hiçbir şey yoktur.. “YAŞAnmayan =>YALAN”dır..
”YALAN =>YAŞAnmayan”dır

Günah da işlenmiştir işlemiştir çeşitli şeyler olmuştur olabilir ama geçmişi MuhaMMedî bir MeLâMî tek kelimeyle mühürler ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Nefesiyle Sesiyle “Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk.” der mühürler.: “Yâ RABBî!. ben bilerek bilmeyerek her ne ettiysem ettim SEN de biliyorsun, hayır dememin banası da yok!.
Ben şimdi aklım inandığı için Kelâmullah ve Rasûlullah’ın yanında Abdullahım bu kadar bunun için bir BEDEL versem;
CÂNımı sen yaratıyorsun yâni bir bedel yok!. KIYAS yapmam da söz konusu değil neyle/kimle kıyaslayım!.
Yâni “ALLAH Büyüktür” desem.. ALLAH celle celâlihu, neye göre büyüktür.. Hâşâ Keşiş Dağından mı büyüktür!. Kıyas yapmak gerekir buradaki o değil ki evet “büyük” diyorsun “kebir”e ama KEBİR o değil ki =>BİRRin Kevnîyyetidir Rusûlîyyet ve Rububîyyet BİLELiğinin vücûda gelişidir sende..
Kebândaki elektriğin senin evinde yanmasıdır, yüreğinde yanmasıdır bunda ne var, ne abesi acayip mi bu acayip mi.. daha acayibi nedir? daha acayibi şudur.: “Kebân da kim oluyormuş yahu parasını ödüyorum bu benim!.” dediği ÂN’da şirkte o zamanda “belhum e dallun” olur hayvanlar öyle demezler, çünkü hayvanlar güzeldir, kendi işlerine bakarlar!. MuhaMMedî MeLÂMîler de kendi işine bakar onlar Her Yerde Her Zaman Her Halde ve Her Nefeste ancak ve ancak LİVECHİLLÂH için, ALLAH Dostları için başımız ayaklarının altındadır, onlar bizim elektrik direklerimizdir, CÂN ciğerdir ceryÂNlarımızdır.. doğrudur ama EHL-i Beyt aleyhisselâm’a geldi mi =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in =>Teni, Kan, Cânı ve İmânı kıyamete kadar o hatta.. o telin içinde Rububîyyet Telinin içinde Velâyet Telinin içinde Nübüvvet akar. Çünkü Nübüvvet durmaz Rusûlîyyet durur.. Nübüvvet BİLELik NÛRudur devâmlı bu sistemîn dönmesi için mutlaka NÛRULLAH NÛR-u MuhaMMed CeryÂNı gerekir duramaz ancak, Nübüvvet NÛRu geliş tarzı/YoLu da EHL-i Beyt aleyhisselâmdır..
Bu böyledir EHL-i Beyt NÛHun Gemisi gibidir binenler emniyettedir, binmeyenler helâk olmuştur..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
اِنََّمَا مَثَلُ اَهْلِ بَيْتِى فِيكُمْ مَثَلُ ثَفِينَةِ نُوحٍ فىِ قَوْمِهِ مَنْ رَكِبَهَا نَجَى وَ مَنْ تَخَلَّفَ عَنْهَا غَرِقَ.
“Hiç şüphesiz içinizde benim Ehl-i Beytimin misali, Nûh’un Kavmi içerisindeki “Gemisi”ne benzer, ona binenler kurtulmuş, ondan kaçanların hepsi boğulmuştur.” buyurmuştur.
(Müstedreku’l Hâkim, c.3 s.151; Yenabi’ul Mevedde, s.370, Es-Sevaik’ul Muhrika, İbni Hacer, s.184-370, Tarih’ul Hulefa, Suyuti, s.124)

bunlar böyleDİR. övmek ve sövmek MuhaMMedî MeLÂMette haramdır toprak saçın gözüne demiştir ama “İZZEt” başka şeydir onların “Şefâat Şifâsını- Şehâdet Şerefini” gökyüzüne kaldırmak bizim ana görevimizdir!. ama bunu kendi adımıza yapmayız hâinlik yapmayız!. bu DOSTDergahı bize bağışlansa bile Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin =>Hasbî Habibî Hidâyet Hizmetine yaşarız, bu işi O’nun için yaparız!. Son UÇta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem alnınn çatından öper ve.: “Oğlum Hasbî Habibî Hidâyet Hizmeti böyle yapılır!.” Diye tebrik eder inşâ ALLAH..
Ayırmadan kayırmadan işte hizmet budur.. ALLAH razı olsun bizim Kerem Kâlemimizdir HAY BaBamız.. ALLAH razı olsun Hakan’ın on parmağına ALLAH on Güzellik katsın!, Özelilk versin, güzellik versin, NÛR versin!.
Çünkü hârika yazar, on parmağıyla yazar güzel yazar çabuk yazar..

Bunlar bu gün Kâlem Sûresini yazarken insânım unuttum gidiyorum orada.. Halbuki, meselâ Dalgakıran.. ben bunları fiilen yaşamış bir inşanım.. bir inşanı seyredin ki => Karnındaki yarıktan dışarıya çıkmış bağırsaklarını o karnının içerisine yine kendisinin nasıl soktuğunu gözümle görmüşümdür!. Ve yanında yarımı içilmiş şarap şişesiyle.. zor konuşan bir sesiyle.: “Ekmek Ekmek!.”
Küçük ve tarihi Halk Pazarının karşısında yanayana bitişik Meyhaneler vsrdı..
O zamanda da bugün gibiydim yâni aynıydım demek istiyorum ben.. her sabah Balbey Câmisine Sabah Namazına birlikte gider. Dönüşte de Küpeli Fırından tava ekmemeği alırdık.Çok meşhurdu..
Kayınpederim takvâ sâhibiydi o öyle görüyordu çünkü.: “Şarapçı Meyhâneci bunlara ekmek de olsa vermek doğru değildir.” diyordu.

Patlasa da, çatlasa da.. her neyse bu kişi elden ayaktan düşmüş bir miskindi.. miskin kimdir?. Hiçbir şeyini bilmediğin ekmeğe muhtaç kişi miskindir dini donu ötesi mötesi olmaz hayvan bile miskindir.. hayvan.. hayvan sürünen bir hayvana su vermen onun hakkıdır, sana farzdır.. mesakin ehline ekmek vermen farzdır.. Her bir CÂN =>ALLAH’ın CÂNıdır. YARATANdır o Ceryânın Sâhibi..


bu çok ilginç bir şeydir kopmuş parmaklara bizim lafımız yoktur, onlar murdar pisliklerdir CeheNNemîn zümarasına kadar gitsinler kıyamete kadar.. ben onlara bir şey demiyorum o pisliklere demiyorum hasedi fesadı fitnesi fucuru içinde böyle çaka çaka doldurup CeheNNemîn zümarasına gitsin zâten orada.. ben ona bir şey demiyorum benim dediğim Evlâd Ahmed CÂNım, güneşin ışığı gibi rüzgar gibi açık seçik bulut gibi yiğit yüreklere diyorum, yiğit yüreklere.. yüreği Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinde olanlara diyorum. ALLAH’ın elinde olanlara YEDULLAHta olanlara diyorum. MuhaMMedî MeLÂMet böyle yüce bir Meslektir Mezhebdir. Veyin mezhebidir?. MuhaMMed aleyhisselâm’ın Mezhebidir, onun bunun değil!.
Onun içindir ki bizim yolumuzda Hasbî Hizmet çok çok değerlidir hepimiz çeşitli kaderler yaşıyoruz, yaşarız da anamızdan emdiğimiz burnumuzdan geliyor. Gelebilir helâl olsun RABBımızdan gelen baş üstüne her yeniden yaratılmaktayız. Felân gün doğmuşuz felân gün ölmüşüz o bizim bedenimiz ben yüzyıl önce de birilerinin bedenindeydim vardım, ama birilerinin bedenimdeydim. Yüz yıl sonra Torunumun bedeninde olacağım ama bu CÂN kesilmeyecektir gelecek nesliyin ALLAH korusun!. Küfür Nesli =>Zahmet ya da Rahmet Nesli olması bu günün insânların elindedir bu günün, bu günün.. Çocuk yetiştiriyoruz, hepimiz çocuk yetiştiriyoruz ve bu gün ektiğimizi yarın biçeceğiz biçiyoruz da.. Onun için bunları bir gün yaşayacağız. Onun için nefsimizi pışpışlayıp.: “Ahmed Çakır CÂNım, sen değerli bir inşansın, şöylesin böylesin!” felân feşmekân o da tek cevâb verir.: “Hocam ben hamdolsun Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil MuhaMMedîyim, geri kalanları benim elbiselerim gibi, ayakkabılarım gibi bunları çıkarır söker atarım ve çırılçıplak iğne gibi kalır.: “Ben MuhaMMedîyim kardeşim! Ben MeLâMîyim, RABBâniyim, ben ALLAH’a inanan bir insânım aklımla inanan bir inşanım, naklen inanan bir insânım uydur kaydır değil!.”

Haa öyle olmuşta şöyle yok CÂNım bunlar uyduruk şeyler bunlar bunlarla vâkit bile geçirmeye gerek kalmaz onu demek istiyorum.. evet yakîn gelinceye kadar kulluğa devâm edeceğiz, su içeceğiz idrar yapacağız, bizim için ikisi de kudsaldır.Bbirisi salah, birisi felâhtır!.
Hârika her yerde her zaman her nefeste “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH” şerefini taşımak şifâsında yaşamak muhteşem bir şeydir geri kalanı laftır, istediğin kadar vıdı vıdı vıdı!.
“Ne yapıyorsun?” “Kur’ÂN’ okuyorum!.” ya da “ibâdet ediyorum!” öyle demiyor mu.:
Benim oğlum kelâm okur, döner döner yine okur!.”
Ama aynı tas aynı hamam, vur çal oynasın!.
Böyle bir şey olmaz, bu bir hâinliktir kendisine bu bir zulümdür kendisine.. öyle âyetler vardır “ALLAH nefislerinize zulmetmez fakat siz kendinize zulmedersiniz.” ALLAH öyle yarattı hâşâ zulmetmez!.
Hepimiz hayatlarımızda deneniyoruz ben şimdi.: “Sabah kalkıp da hangi işe gideceğim?” mi diyeceğim. Ama Barbaros’un işi var!. Yarın gitmese.: “Barbaros sen nerde kaldın?” derler. Çünkü ona işi farz, çoluğuna çocuğunun rızkını hakta ve hayrda helâlından kazanmak farz.. Namaz kılmaktan da farz, çok farz.. AŞı olmayan bir insân hayırlı bir İŞi olmayan bir insân nasıl helâl bir AŞ kazanacakmış!. Nasıl sâliha sâlih bir EŞ olacakmış! Nasıl EHL-i Beytî, Kur’ÂN’î, MuhaMMedî ve RABBânî bir NESİL olacakmış!. Yok bunlar öbür tarafta öyle saçma şey mi olur!.
Haa evet gübreden gül çıkar, boktan bostan çıkar da o bir dafa çıkar, o bir defâ çıkar! İnkârdan ikrâr bir kere çıkar!. İnkâr et, ikrâr et, inkâr et, durmadan ikrâr et!.
Öyle bir oyun yok, öyle bir düzen yok!. İnsân bir kere görür gerçeği!. Gerçeği bilen birisine nasıl anlatabilirsin!.
Garibana anlatırsın, okumuşsun bir yerden bir daha anlatırsın! Sen bana ebcetini söyle ebcetini!.
Ne BİLmekt

İşte MuhaMMedî MeLÂMet böyle bir Muhteşemliktir onu anti parantez söylemek istiyorum!. İşte böyle Dalgakıran’lar gördük ki o şehrin ilk ve tek ehliyetli şoförüymüş.. ama öyle kader çatmış ki, öyle İmtihÂNdan geçmiş ki alkolük olmuş, sürünmüş de öyle yürüyemez de!. Zâten birileri bir şey getirip koyuyor birisi getirip bir şişe şarap veriyor, birisi ekmek veriyor böyle bir şey!. Haa bir gün yâni ben oradan geçerken Kayınpederim beni bırakmadı ki ekmek vereyim!.
Çünkü o konuşur böyle şeyde CÂNımı sıkar diye.. o köşeyi dönsün de ben ona ekmek vereyim, ekmeğin birini vereceğim.. Kayınpederim.: “ O sarhoşa verme hoca hoca!.” felân diyor.. Dalgakıran ise.: “Bana niye ekmek vermiyon!.” diye şey yapıyor.. yâni bende koşarak ekmeği vereceğim.. bir de baktım ki Kayınpeder köşeye gelmiş bana bakıyor ve veriştiriyor.: “Siz böylesi âhir zaman hocalarısınız.. felân siz vır vır vır ya..
“Size düşmez ama bize düşer!.” diyorum Kayınpedere ama adamcağız çok sert bir adam yâni biliyorsun oldukça sert yâni.. “Evet size düşmez bunlara bir şey vermek!. Ama bize zekât vermekte düşer, ekmek vermekte düşer, her şey düşer!. dedim. Adamcağız aç, dinini donunu bırak adam MİSKİN ve acından ölüyor!. Yâni böyle bir şey yok bu MuhaMMedî Mehamettir ve böyledir!. Çünkü lâzım ve lâyık olduğu yerdedir!.

Ancak öyle yılanı çiyanı yiyip de adı Hacı Baba olmaz. yâni her şeyi lop lop at ondan sonra da adı Hacı Baba ne Hacı Babası hacı baba hacı baba hacı değil geç oraları geç diyeceksin ve ALLAHu zü’L-CELÂL, Yüce RABBımız ampuldeki ceryÂN gibi eksik.. ondan da yakın AKRABAmız.. kerabbağımız bilelik Kevnîyyetini ondan alıyoruz demek istiorum. şu ÂNda onun NÛRundan yarılmaktayız yeniden yeniden yeniden her ÂN yeniden yaratılmaktayız.. o bir şey değil ki anlatalım.. o KÜLLî ŞEYy kendisinden ayrı değil güneşin ışığı gibi felân feşmekân diyorum, KÛN feyeKÛNu anlatmaya çalışıyorum. Ben anlatmaya çalışıyorum çünkü benim işim bu benim.. benim MuhaMMedî Mezhebim bu Mesleğim bu Mecrağım bu Mesleğim bu her şeyim bu..
Ben böyle devraldım Barbaros!. Sen çok iyi biliyorsun, en iyi bilen sensin!. ALLAH şâhid sen de şâhidsin, Münir Derman da şâhid, ben de şâhidim!. Ben Münir Derman konusunda çok konuşan bir insân değilim ama emîn ol ki, ALLAH’ın izniyle senin kadar bilmekteyim, daha da yakın bilmekteyim fakat şudur biz önümüzdeki direğin işini onu reklam yaparak onun omuzuna basmayız. çünkü onu omuzumuzda taşımak bize farz-ı ayndır. o da bir başkasını omuzunda taşımıştır o kendisinin işidir bu böyle bir şeydir.. onun için diyor “tek kişi için yazdım”.. kimdir o tek kişi? O tek kişi Muhteşem Süleymân mıymış?. Yoo yooo o öyle bir kişi ki.: “Bütün insânlar CeheNNeme girecek bir kişi girmeyecek!.” deseler “İşte o benim!” diyecek kadar ALLAH’tan umudu olandır..
Tersini söyleseler.: “Bir kişi CeheNNeme girecek!”deseler “işte o benim” diye öne çıkacak birisidir.. bu nedemektir?. ifrat ve tefriti A’râf üzerinde i’tidalda Lâ İLâHe İLLâ ALLAH yapmıştır. Ne çıkmıştır ne çıkacak gübreden =>gül CÂNı çıkmıştır.. kıyamete kadar gelecek ve gülecek güller o zincirin, hay zincirinin içinde hayatta “yâ HAYy! yâ HUuu!” çekmektedir. Bunu seherde.: “şimdi seher vakti bitti” diyor “imsak başladı” diyor.. ondan on onbeş dakika önce seher vaktidir, açık sahadır, seyr-i sahadır, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sahasıdır. Çünkü çok zordur! İnsânların sıkıntıları var, çalışmaları var, işleri var, güçleri var!. Herkes benim gibi çalıp oynamıyor ki!. İşte o zaman kapının açık olduğu zamanda içinde Şeytânlık barındırmayanlar, Şeytânlarını müslümân edenler.: “gel kardeşim çek “eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” TEKLik Şehâdetini!.
ikilik kalktı çok şükür “lâ ilâhe ilALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” diyenler.. yüzlerce şiirler vardır seherde istiğfar edenler, seherde şehâdet getirenler diye.. seherde şükür edenler yüzlerce şiir yazmaktayız.. laf olsun diye yazmayız biz yazarız öyle bunların müşterisi var.. şunu demek istiyorum o zamanlarda her şeyin açık seçik ortaya döküleceği zamanlarda çıkış kapıları herkese açıktır, ondan diyorum ben..
Şiirlerim var göreceksiniz seherde gelip kapımı çalıp uyandıran uyuz köpekler benim MÜRŞİDimdir. Çünkü, seherde gelip benim zilime basıp uyandırıyor!. ben onun Köpeklik Elbisesiyle felân uğraşacak hâlim yok!. bu âlemde elbisesini soyunup gitmeyen kim kalmış?. var mı ey İblis elbisesinin kulları! çıkarın çıkarın çırılçıplak kalın kalın ki başbaşa olun ampul gibi laptop gibi BİZ BİR-İZ olun Kebânla hiç konuşmadan güneşin ışığı gibi sizi ALLAH’ın NÛRu, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in NÛRu, kalbindeki Abdullah NÛRu aydınlatsın bütün Kâinâtı!. Kalksın karanlıklar, zulümler, kendi nefislerine zâlimlikler bitsin İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN diye DUÂ ediyorum!
DUÂ ediyorum ve DUÂ bekliyorum Tarık Cânım!.
Hepimizden, BİZ BİR-İZ BİZ BİR-İZliğimizden en sağlam kaynağımız DUÂdır. “ALLAH’ım bizim geçmişlerimizi affet” derken hepimize DUÂ ediyoruz. Ama senin geçmişini en iyi bilen sensin ve istiğfar etmen lâzım, ben de senin istiğfarına DUÂ ediyorum kabul olsun diye..
Geleceği ALLAH yazmakta hayr yazsın, hakk yazsın!. Ama şimdi şimdi DUÂ Zamanı, Rıza Zamanı, şimde raziyeten merziyeten Zamanı.. Şimdi el ele el ALLAH’a Zamanı. Hadi şimdi el ele el ALLAH’a bu şekilde bir şeydir. Bunu yüreği yalıtkan olanlar nasıl anlayıp da iletken olacaklarmış. Bu yalıtkanlık Şeytânını nasıl iletkenliğe çevireceklermiş bir anlatsın! Söylermisiniz bana KÂBEnin içine keçiyi kapatsam, yine keçi olarak kalır. Ne yapsın hayvan, yâni aslan mı olacak, başka bir şey mi olacak! yok yok!

"Deve hacı olmaz ->gitmekle Mekke'ye ,
Eşek derviş olmaz ->su çekmekle tekkeye..

Deve gitti ->deve geldi.. deve gitti deve geldi giderken de deveydi geldi yine deve.. yâni “deve inadı var bunda” diyor..
Nelere şâhid olduk çok şükür.. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Ravzasında dayanarak üzere oradaki görevliler ayakta yedi gün, YâSîN okumama müsaade etmişlerdir ve getirmişlerdir.. Sen gördün mü Hocam evet oraya varıp oraya giriyordum ve oradaki görevli büyükleri diyordu ki.: “getir Kitabı, oradan kitabı getir.” Ve okuyordum..
Halbuki orası Cennet Bahçesi ve orada Kur’ÂN’ felân okumazlar ki çok kalabalıktır..
Bunlar bütün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ni’metidir!.
Şu ne idiği belirsiz insânların sözlerine inanıp onlardan bir vefâ beklerken, Kâinâtın bir Rahmet Kâlemi olarak NÛRundan yaratıldığı bir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bir şey görmemek çok yanlış bir şeydir ki, ben onu demek istiyorum..

Yanlış şeydir böyle bir ahmaklık olamaz, bunu açıkca bu nerden geliyor ben bunu bir atayım bir kurtulayım ya RABBi şöyle bir oh be diyeyim yâni ne ölsem ne olacak kalsam kazık mı çakacağım böyle bir şey yok.. bütün mesele nereye geliyor =>Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil Bir MuhaMMedî OLmaya geliyor Hakan yazan çizen.. ALLAH okutan.. ALLAH okuyan.. ALLAH KÜLLî ŞEYyi Yaratan ve ondandır.. Ama O’nu dışarda görmek kadar büyük küfür yoktur.. içerde görmek tâbi o yaşanmadan anlaşılmayan bir şeydir.. eğer anlamak istiyorsan Kur’ÂN-ı Kerîm’i oku, yaşamak istiyorsan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi oku, göreceksin göreceksin ve bu bugün bizim en büyük açmazımız oldu İslâm Milleti olarak ALLAH yardım etsin şu ÂNda binlerce sâbiler, babalar, analar, paramparça âileler, hastalar ne bileyim ben şunlar bunlar.. hep böyle.. paçavralar gibi dağıldı mahvoldu kan revân içinde kaldı herkes bunu artık bir yerde kullanıyor ALLAH yardım etsin diye DUÂ etmek hepimizin boynuna borç İnşâe ALLAH!.

Bu girizgahtan sonra A’râf Sûresinin 110. Âyetinde kaldık onu söyleyim ve biz bu A’râfı 28 Peygamberle yaşarız kendi hayatımızda. bunların aşamaları nefis aşamaları felân geçer. nasıl geçer? bunların hepsi çeşitli kademelerde herkesin kendi kabı kaderi kadar, geçer mi geçer. bir tek şeyi vardır özelliği ve güzelliği vardır rotayı tutturamayan Atlantik dahi olsa Buz Dağlarına çarpar rotayı tutturan ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle tek yelkenli kayık da olsa hedefi bulur denge ve düzenini.. Kur’ÂN’ demek istiyorum onun içindir ki denge ve düzen bu gün için bizim için Kelâmullah ve Rasûlullah’tır.. Ana hedefimiz budur büyüklerimizin sözlerini alırız şeylerini alırız kendimiz bir şeyler vızıldarız fısıldarız renklendiririz ben seviyorum böyle oynak bir insân olduğum için çingenelik de var Âdem Atamızdan beri akrabayız severim de çingene pembesini de biliyorsunuz. Bu güzel bir şeydir âhengle renkle mengle yorulmuş çökmüş bitmiş umutsuz yâni geberik adamı sevmiyorum.. sevmiyorum, arkadaş öleceksen yiğitçe öl, kalacaksan yiğitçe kal!. Saçmalıkları sevmiyorum hepimiz buna mecburuz Ahmed Çakır Meriçi, Meriçin seviyesine inip Babasıdır.. Meriçi Annesinin yerine koyup Babası olamaz, doğru değildir..
İslâm da böyledir ve SEVİYElenmek budur..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
أَنـزلُوا النَّاسَ مَنَازِلَهُمْ
“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.” buyurmuştur.
(Ebû Davud, Edeb, 20; Münâvî, Feyzü'l-Kadir, 3/75)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
إنّا معاشرَ الأنبياء أُمرْنا أن نُكلّم الناسَ على قَدر عُقُولهم
“Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk." buyurmuştur.
(Zebidî, İthaf'u Sade, 2/65)

İnsanlarla akılları kadar konuşunuz buyurmaktadır Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. akılları kadar konuşuyoruz..
BİZim ömrümüzün büyük bir bölümü birlikte geçiyor onun içindirde bizim Hasbî Hizmetten anladığımız budur. Habibî hizmetten anladığımız Rasûlullah Hizmetidir Hasbî hizmetten anladığımız ancak el Hasib ALLAH içindir, livechillâh içindir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ki de odur zâten “Rasûl-ALLAH”tır yâni Rasûl =>ALLAH’a götüren demektir. Ulaştıran BİZ BİR-İZ-lik yapan demektir.. NÛRU’ndan yaratıldık onu demek istiyorum ve bunu dâimâ diri tutmak zorundayız bunları Mahmud Hocam.. Biz biliyoruz ben de biliyorum sen de biliyorsun.. ama bir daha söylüyorum belki de Kadriye unutmuştur unutmuşsa hatırlasın diye söylüyorum.. hiç kimse kolay değildir hiç kimse kolay değildir. hele arınmamış insânlara yarasına dokunduğunda içindeki o dilli düdük Şeytân ötmeye başlar.. Şeytânlık bana dokunuyorlar hemen hırla dırla çık höt pöt de felân yok kardeşim, yok!.
Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah diyeceksin Peygamber aleyhisselâm’ın buyurduğu gibi müslümân olacaksın bana iyiliği emredeceksin ey gözünü öptüğüm Şeytân diyeceksin bak buraya gel bakayım bi gel buraya Cebrâil gibi olacaksın!..

وَجَاء السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالْواْ إِنَّ لَنَا لأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
“Ve câes seharatu fir’avne kâlû inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).: Ve sihirbazlar firavuna geldiler. “Eğer gâlip gelenler biz olursak muhakkak bize bir ecir (mükâfat) vardır.” dediler.” (A’râf 7/113)

Sihirbazlar Firavun’a.: “Biz muhakkak galip geleceğiz gelmeye geleceğiz de sen biz galip gelirsek muhakkak mize bir ecir vereceksin yâni vardır dediler senin bize bir ücretin bir ecrin vardır biz bunu dinlermiyiz dediler o ne diyor.. bu gün için çok iyi dinleyin bu gün aynısı oynanmaktadır bu oyunun..

قَالَ نَعَمْ وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
“Kâle ne’am ve innekum le minel mukarrebîn(mukarrebîne).: (Firavun) şöyle dedi: “Evet ve siz mutlaka en yakın olanlardan (olacaksınız).” (A’râf 7/114)

Bak bak “size altın vereceğim şunu vereceğim” felân demiyor şüphesiz ki siz varya siz le muhakkak üç kere tekid ediyor bunu minel mukarrebin.. benim en kariblerimiz olacaksınız en yakındakilerimız siz olacaksınız etrafındakiler Firavun değil de Firavun gibi olanlar yâni üst tabaka, elit tabaka, dokunulamaz tabaka haram da yiyebilir yalan da söyleyebilir her şeyi yapabilir fakat kılıfı geçiriverirler. Kimin kılıfını? Firavunun kılıfını mukarrebun çünkü onlar o sahada ALLAH korusun yine korusun evet var şüphesiz var siz kesinlikle ama mutlaka siz benim en yandaşlarım olacaksınız, yakındaşlarım olacaksınız altın felân vereceğim geç onları diyorlar onlardan daha kıymetlisini teklif ediyor onlara zâten böyle havaya girmiş şişmiş balon gibi olan bu sihirbazlar diyorlar ki;

قَالُواْ يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ
“Kâlû yâ Mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne nahnul mulkîn(mulkîne).: “Ya Mûsâ, sen mi (önce) atacaksın (ve de) yoksa biz mi atacağız (atanlar olacağız)?” dediler.” (A’râf 7/115)

Kalu ya Mûsâ immâ.. ey Mûsâ şöyle mi olacak böyle mi olacak immâ o şeyki mâdem en tülkiye, sen mi atacaksın yoksa ve ve immâ en nekûne nahnul mulkîn.. yoksa atanlar atacak olanlar biz mi atacağız atanlar biz mi olacağız yâni neyi atacaklar ilkâ yapacaklar ilkâ nedir ilkâ iğneyi zerk edersin ya, şırıngaya ilacı basarsın ya işte ona ilkâ denir işte onu oraya iğneyi vücûda saplayıp da vurduktan sonra o ilacı tamamen çıkarıyım diyemezsin ama bilmiyorum emer memer çıkarır ama dağılır yâni vücûdu işgal eder. diyor ki burada bir şey olacak ya biz ikinizi mahvedeceğiz ya da sizin attığınız bütün bu sihri emirleri altına alacak onlara dönecek kim atacak sihiri kim gösterecek hadi bakalım görelim diyorlar..

قَالَ أَلْقُوْاْ فَلَمَّا أَلْقَوْاْ سَحَرُواْ أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ
“Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).: (Mûsâ aleyhisselâm): “Atın!” dedi. (Sihirbazlar) attıkları zaman insanların gözlerini büyülediler ve onları korkuttular ve büyük bir sihirle geldiler.” (A’râf 7/116)

Mûsâ aleyhisselâm ne diyor Kale elku buyurun siz atın gösterin ne yapacaksanız fe lemma ne zaman ki elka attılar elkav seharu sihirlerini gösterdiler insânların gözlerni sihre soktular sihir yaptılar yâni ve bunlar rehabeye katıldılar korkunun çok ötesinde yâni korkudan tir tir tirrer hale geldiler gördükleri karşısında böyle etkilendiler a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sihrin aziym böyle büyük bir sihirle geldiler yâni hiç halkın görmediği duymadığı çünkü en büyük sihirle gelmek durumundalar karşısındakileri tarttılar çünkü rasgele birileri değil bunlar yâni bizim sihirler bunlara ve herkes bu iş bitti nazarıyla görüyor diyorlar ki tamam böyle bir şey olmadı şimdiye kadar diyorlar


وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
“Ve evhaynâ ilâ mûsâ, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn (ye’fikûne).:
Ve Mûsâ (aleyhisselâm)'ya asasını atmasını vahyettik. Attığı zaman o, (onların) uydurdukları (sihirle yaptıkları) şeyleri yuttu.” (A’râf 7/117)

Ve evhayna ila Mûsâ.. Mûsâya vahyettik ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor Mûsâya vahyettik ki..
en elkı asâke.. asanı ilkâ et diye bırak asanı atmasını yâni at asanı at diye vahyettik..
fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn.. ne zaman ki onların bütün sihirlerini yutan uydurdukları şeylerin tümünü yuttu, iftira gibi yalan uyduruk başkasının gözünü boyamak ifk yâni aslında ifk, iftira yalanı gerçek gibi gösteriyor inandırıyor yâni kandırmak başka inandırmak başka en kötü yalan da inandırarak kandırmaktır, bu korkunç bir hatadır.. işte bu fetöcülerin metöcülerin çoğu inandırılarak kandırıldı yazık ki inandırılarak kandırmak çok kötü bir kandırmaktır yazık.. yâni çâresi yok ALLAH kimseyi böyle bir kötü inanca saptırmasın yâni Kelâmullah ve Rasûlullah inancından bahsediyorum.. ne zaman ki Mûsâ asasını atmasını vahyettik ve attığı zaman onların uydurdukları yâni sihirle ortaya çıkardıkları her ne varsa tümünü ilkâ ettik.. yuttu yok etti ne varsa toplayıverdi asâ, çünkü asâ yılana dönüştü biliyorsunuz bu ya da başka âyetlerde söyleyecek hiç kimsenin görmediği korkunç bir ejderha şeklinde yılana dönüştüğünü söyleyecek o şekle dönüştüğünü..

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Böylece hak (gerçek) vuku buldu (ortaya çıktı). Ve onların yapmış oldukları şeyler bâtıl oldu (yok oldu).” (A’râf 7/118)

Fe vakaal hakku.. böylece vuku buldu hakk gerçek böyle vuku buldu ortaya çıktı vâki oldu herkesin gözünün önünde..
ve betale ma kanu ya'melun.. onların yaptıkları işlerin tümü böylece iptal oldu bâtıl oldu yok oldu yâni hakk olmadığı ortaya çıktı çünkü neyi yapmışlardı şöyle yapmışlardı böyle yapmışlardı asa birden dirildi ejderha halinde sildi süpürüverdi yâni hayatlarımızda böyle olmakta yalnız milletlerin hayatlarında da böyle olmaktadır kurtuluşlar da böyle olmaktadır batışlar da..

فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ
“Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn (sâgırîne).: Böylece orada yenildiler ve zelil olarak geri döndüler.” (A’râf 7/119)

Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn.. Fe işte böylece mütakiben bundan sonra orada onlara galip gelindi yâni Mûsâ galip geldi öbürlerine onlar nasıl inkilab ettiler geriye nasıl döndüler sağirin alçalmış küçük düşen zelil olmuş mahvolmuş halde dönmekte. yapacak bir şey yok çünkü o gün için yâni füze yok ki füzeyle vuruyum diyecek uçak yok ki yâni yapacak son şey kullanılmıştır. peki ne oldu peki sihirbazlar rastgele insânlar değil çok zekî insânlar ahmak değiller yâni bilgili insânlar bu işi yapmak için de çaba sarf etmişler, öğrenmişler tatbikat yapmışlar işleri bilen hepsi de Firavunun yanında kelle kesen değil yâni bakan çakan değil demek istiyorum hepsi orada burada ama onun davulunu döve bilir fakat zekî insanlar..


فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ
“Ve ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).: Ve sihirbazlar atılarak secde ettiler (edenler oldular).” (A’râf 7/120)

Ne yapmışlardı daha önce “ulki”yi nerde kullanmıştı sihirlerini gösterirken at diyolardı Mûsâ ulki at diyorlardı yine aynı fiili kullanıyor bak… Ve ulkıyes seharatu sâcidîn sihirbazlar atıldılar nasıl atıldılar yere kapanarak secde ettiler.. sâcidin secde eden kimseler olarak sihirbazlar secdeye kapandılar ve sihirbazlar atılarak yâni böyle yavaş yavaş atarak değil kendilerini yüz üstü secdeye atarak secdeye kapandılar.. böyle “harru succude”nler gelecek hemen çene kemiklerinin üzerine burun kemiklerinin üzerine secdeye kapanan öyle auuuvvv vauuuuv böyle secdeye yata düşmek değil yâni kemiğin üzerine atlamak. O secdeler nasıl yapılıyor ben bilmiyorum, zor demek istiyorum.. Bütün zerrelerinizle secde edin Teke Tek Teras Tekkesi var ya oraya Kadriye bir kova SUyu döküyor bir dakika sonra yere değmeyen bir damla SU bulamıyorsun. bir teneke SU bir dakikanın içerisinde her damla dağılıyor ve yere secde ediyor öpüyor “ALLAHu Ekber!.” çekiyor böyle bir secde vardır burada..

قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَ
“Kâlû âmennâ bi RABBi’l- âlemî n(âlemîne).: “Âlemlerin RABBine biz îmân ettik.” dediler.” (A’râf 7/121)

Dediler ki.: “Biz âlemlerim RABBine imân ettik!” Burada ya da başka yerde gelecek “Sabah Firavun yandaşı olanlar akşama şehîd oldular.” diye hadisler ve âyetler vardır..

رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
“RABBi mûsâ ve hârûn (hârûne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'ın ve Harun (aleyhisselâm)'ın RABBine.” (A’râf 7/122)

Mûsânın ve Harûnun RABBına.. “Biz Mûsânın ve Harûnun RABBı olan RABBu’l- ÂLemîne secde ettik” dediler yâni secde ediyoruz, ederiz.

Barbaros.:
Burada bir şey var galiba Hocam burada niye sâdece “Mûsânın RABBı” demiyor, “Harûnun RABB”ı demiyor da “Mûsâ ve Harûn RABBına” diyor ikisini niye ayırmıyor Hocam? Burada bir şey var yâni bir de hadi şeyi ayırdı diyelim meselâ normal herkesin bir RABB anlayışı vardır o RABB da belki o kelimede o zaman kullanılıyordu insânlar her birinin belli bir inancı vardır biz nasıl söylüyorum MuhaMMed aleyhisselâm’ın inandığı gibi inanıyoruz diye orada da onlar ikisinin RABBını normal insânların RABBından ayırıyor insânların diğer inançlarından diğer şeylerinden ayırıyor bir kere o ayırmayı yaptı ikincisinde “Mûsânın va Harûnun RABBı” diyor bunun b ir sebebi olmalı yâni Hocam..

KulİhvÂNi:
Evet CÂNım gerçekten çok güzel gördün ve açtın konuyu çok güzel gördüğün bir defâ kesin. Çünkü dikkat edersen 28 Peygamberin içerisinde hiçbir iki peyamberi böyle iç içe aynı ÂN’da tebliğci olarak aynı zamanda tebliğci olarak evet “İsmâil aleyhisselâm İbrahîm aleyhisselâm beraberdir amma İsmâil aleyhisselâm, İbrahîm aleyhisselâm Peygamberken Peygamberlik yaptı” diyemezsin, devamında var o fakat burada o şekilde değil birbirini tamlayan tümleyen şekilde yanında fetası var derken o meşhur gidişte feta kimdir dediğinde açıkta kalmıştır kim bu yardımcısı dediğin ÂN’da Harûn desen şimdi iş karışacak demesen yav kardeşim kimdi felân feşmekân.. yine burada biraz önce yine geçti biliyorsun yardımcı olarak yine geçti şimdi burada açıkca söylüyor “Harûn ve Mûsânın RABBına” Ben diyorum ki şahsen anladığımı söylüyorum hâni 28 Peygamber insân nefsinin kademelerinde baş öğretmenlikler yapar öğretmenlikler yapar insândır bu bâzen gelir Yûsufî olur o da onu hapse attırır benim gibi felân feşmekân.. ya da şöyle olur böyle olur derde düşer Eyyûb aleyhisselâm gibi meletir gökten indirir felân feşmekân aşamaları insânın hayatında geçiyor.. sende sence bende bence ,Mûsâ aleyhisselâmda ise nefsi bakımından hiçbir Peygamberde olmayan özellikler taşır ki, adam öldürmeye kadar vardır, her şey vardır içinde sürgünlük vardır, Firavunun büyütmesi vardır analık babalık yapması vardır, Firavunun Karısının İslâm oluşu vardır ki, o muhteşemdir.. yâni otursan da bir desen ki “Mûsâ aleyhisselâm Harûn aleyhisselâm” kitabı yazsan karşına beden ve nefsin beden ve nefsin dikkat edin Harûn aleyhisselâm dâimâ ikinci planda kalmaktadır. Mûsâ aleyhisselâm kendisi tura gitmektedir beden olarak onu geri bırakmaktadır. yâni beden ve nefsi iki kademeyi birden kavrayan bir şey görüyorum orada Barbaros.. Beden ve nefsin kullandığı tek âlet nedir “BEDEN”dir bedeni kendi malı gibi kullanmaktadır, kendi gibi kullanmaktadır ama beden de bir özellik güzellik taşır yâni sen bedeni öküze taptırırsan Mûsâ aleyhisselâmda TÛR’dan gelince şaşa kalır!. “Yahu ne oldu?!” diye.. işte bu bu bu öküze tapmayı bırak öküze daha aşağı hayvanlara tapma hayvandan da aşağı tapmaya başlar onu demek istiyorum. Burada ikisinin de kademesinde ya da nefis kademesinde bizim için sanki Harûn aleyhisselâm “bedenimiz”le ilgili güzellik ve özellik öğretmeniymiş de, nefsin baş öğretmeni Mûsâ aleyhisselâm gibi hoşluk var, güzellik var.. Attıkları “AS” da benim anlayabildiğimi söylüyorum bana göre bal gibi “AKIL”dır. Hangi akıldır ceryÂN bulmuş akıldır, nakle ulaşmış akıldır.. “vahyettik” diyor. Bağlayıverdik ceryÂNı bütün Bursa pırıl pırıl yanmaya başladı, gündüz gibi oldu, bütün âletler çalışmaya başladı baka kaldı “ne oluyor oğlum?!” diye..
Şimdi muazzam bir şey var burada vahiy var vahiy direk RABBu’l- ÂLemîn kendi NÛRunun hayata geçişi var dolayısıyla dediğin çok doğru ikisi birlikte olmaktadır, birlikte olmuştur ama Kur’ÂN-ı Kerîm burada bir hayatlarının hikâyelerini anlatmaktan ziyâde sende bende seninde benimde Firavunum da var, Nemrudum da var, nelerim var nelerim var!. Çünkü insân “İKİLİK” üzere yaratılmıştır ikilik üzere yaratılmıştır ikilikten kasdımız aslında Şeytânı bir tarafa bırak Havva Vâlidemiz çıktığında ortaya çıkmıştır.. Haa Şeytân onların birbirini tanımasıdır tanıyınca.: “Vay be gördünmü sende şu var bende bu var, hadi ÜREyelim TÜREyelim felân feşmekân şi “ŞEHVET” dediğimiz şeyi ateşleyivermiştir. CeheNNemi olmasaydı ne olurdu olmasaydı?. ALLAH bu CeheNNemi yaratmıştır içindeyiz İbrahîm aleyhisselâm gibi çıkmaya çalışıyoruz!.
Başka bir şey var mı?. CeNNete çevirmeye çalışıyoruz öyle diyor; inkârımızı ->ikrâr yapmamız gerekiyor, gübremizden ->gül yetiştirmemiz gerekiyor =>zincirin devâm etmesi gerekiyor.. Senden sonrakinin Hizbu’ş-Şeytânda Şeytân çocuğu değil de =>HİZBULLAH çocuğu olmasını emrediyor, ricâ ediyor yalvarıyor hatta yalvaran âyetler vardır..
Yâni “Leallekum.: umulurki beklenirki böyle yapmazsınız!” diye diye akıllanırsınız diye.. bunlar Mûsâ aleyhisselâm’a.: “Ne yaparsın sen bu ASÂyla?.” diyor ne diyor.: “Ben onunla ağaçlardan hayvanlarıma çoluğuma çocuğuma şuna buna ağaç yaprakları çırparım yoplarım onula..”
O ağacı bana söyler misin neymiş o?!. Sakın bu ağaç CeNNetteki ŞECERE AĞACI olmasın yâni açıkca bunlar hep ortada şeylerdir, amma güzeldir. Biliyorsunuz MuhaMMedî MeLÂMet MuHABBet üzere yürür =>MeLÂNetten =>MeLÂMete MeLÂMetten =>MuhaMMedî SELÂMEte =>Ancak MuhaMMedî MuHABBetle geçilir.. Şeytânî MuHABBetle geçilmez, geçemezsin böyle bir şey yok!. Çünkü uçurumdur ALLAH korusun doğru söylüyorsun Barbaros, ben de aynen senin gibi düşünüyorum onun özelliği vardır rast gele değil gerçekten çok güzel..
Hacı Mahmud da diyor ki.: “ASÂyı Şuayb aleyhisselâmdan çoban durduğunda aldı” diyor nereye Şuayb aleyhisselâma mı gelmiş emânet olarak.. şimdi tâbi bu şeylerde herkes kendi şeyine göre çeşitli şeyler anlatıyor ama bana göre AKIL HATTIdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKLI olmayanın dini de yoktur.” buyurmuştur.
(Tirmizî; Aclûnî, 2/362)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AHDi olmayanın (sözünde durmayanın) =>Dini yoktur.” buyurmuştur.
(Münavî, Kunuzu’l-hakaik-el-Camiu’s-sağir’le birlikte-, 2/498)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi =>İlmi ve AKLI sayesinde kurtulur.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKILLı kimse =>Kurtuluşa ermiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKIL =>İmandandır.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH İndinde en kıymetliniz =>AKILca en üstün olanınızdır.” buyurmuştur.
(İ. Gazâlî)

AKIL =>Esmâü’l- Hüsnâ yığınıdır, CEM’idir.. AKLı kullanıp kullanmamak onu işe dökmek onu kullanabilmek MuhaMMedî Mârifet ister, öyle düğmesine basmak için bilek ister bilek, temiz el ister, temiz ağız ister, temiz kalb ister!. Efendim şunu yapmış bunu yapmış kardeşim yapmış olabilir yâni ALLAH öyle bir kader yazmıştır öyle yapmıştır, nerden tercihimidir değil midir niye orayla uğraşıyorsun!
Afedersin bokuyla uğraşacağına AKLIyla Bostanıyla uğraş ne bileyim ben daha güzel hakka ve hayra çağır demek istiyorum. İblis gibi çökeceğine başına onun, Nefretle değil de MuHABBetle yol göste!. MuhaMMedî MeLÂMet böyledir!. Çünkü yol göster muhakka MuhaMMedî MeLÂMet vardır.. MuHABBetteki HABBe =>Tohum demektir. Tohumun temeli nedir insân oğlu için ESMÂdır esmâdır. Sıfat mı taşıyacaktı ALLAH’ın sıfatını hâşâ!. Ee onun temeli nedir =>AKILdır. Neden AKILdır çünkü AKLı olmayanın hiçbir şeyi yoktur ne ALLAH’ı vardır ne yALLAH’ı vardır. AKLı olmayanın hiçbir şeyi yoktur, hayvan bile değildir. Kuzu gibi görüyorsun AKLI olmayan erkek çocukları felân görüyoruz. Ben gördüm İstanbul’da “38 yaşında” dedi babası. Torunum Hasan küçüktü.. “Tıpkı Hasan gibi 3 AKLı 3 yaşında!” dedi. Muazzam bir insândı o meşhur lalelerin olduğu yer Emirgan lale bahçelerinde görmüştüm, muhteşem insândı yâni ben hayatta öyle terbiye edilmiş ALLAH’ın kaza ve kaderine boynunu eğmiş, RABBını ciğeri gibi CÂNdan ciğerden yakında bulmuş ve hiç üzülmeden gücenmeden şikâyet etmeden “BİZ BİR-İZ”i yaşayan insânları çok az gördüm öyle..
“Yâni biz de böyle deneniyoruz Efendim!” dedi. “Çok güzel bazarınız var!” dedim. “Biz razıyız RABBımızdan güzel oluyor!.” dedi çocuk da onu aynen tasdik ediyor “evet!” diyor. “İşte böyle yapar, tasdik eder.” Dedi..
Yâni bunlar yaşanabilir ALLAH hayır versin diye DUÂ ediyoruz onlarla biz müfettiş müftü değiliz yâni bunlar geçer Muhteşem Süleymânlık da geçer Kölelikte geçer mezarları yanyana..
Bu da geçer geçmeyen bir şey olmaz elbet yahu yeter ki hakk ve hayr geçsin diye DUÂ ederiz..

Tarık.:
Önceki âyetti önce “Âlemlerin RABBine imân” ettik deyip sonra “Mûsâ ve Harûnun RABBi” diyor sanki burada bir tümden gelim önce bâtınen sonra zâhiren imân ettik anlaşılabilir mi..

KulİhvÂNi.:
Aynen öyle anlaşılır şu ÂNlaşılır esasında aşağıdan çıkarsak “Harûnun RABBine imân ettik =>Mûsânın RABBine imân ettik =>Âlemlerin RABBinâ imân ettik!. değil mi kim imân etti?. Tarık imân etti. Tarık şeriatta bir inşandır, Tarikatta diyelim ki “Harûnun RABBinâ imân etti” Mârifette “Mûsânın RABBına imân etti” Hakikatte =>“Ben âlemlerin RABBine imân ettim!”
Yâni dört aşamayı görüyorsun orada demek istiyorum Tarık.. Aynen senin gördüğün gibi Tarık diyor ki Hocam ben şimdi şu ÂNda Şeenullahta yaşayan bir ALLAH’ın kuluyum burada diyor ki âyette aşağıdan yukarıya saymakta Arapça tersden gelen bir dildir Harûnun RABBinâ imân ettim Mûsânın RABBına imân ettim açıyor o RABB Mûsânın RABBı o RABB kimdir diye tekrar sorarsan diyor âlemlerin RABBine şeriatta Tarık konuşuyor Tarikatta yol olarak ben yol olarak Harûnun yolundan gitmek durumundayım ama Mârifette Mûsânın yolundayım hak”ikatte ise RABBu’l- ÂLemîn yanındayım, cÂNındayım “BİZ BİR-İZ diyor çok güzel ve dediğin çok doğru dedim ya Tarık bunlar İnşâe ALLAH!.

Önümüzdeki hayırlısıyla zaman içinde bu sürelerde o kadar bunları yakın göreceğiz ki sizlerde anlayın anlamaya çalışın biz palavra sıkmıyoruz ya da uydurmuyoruz biz duyduğumuzu ve uyduğumuzu söylüyoruz daha da gelieşecektir daha da iyi anlarız ama doğru anlarız doğru yaşarız bu bir dindir bizim bedenimizden aklımızdan fikrimizden Kâinâttan da gerçek olan şeydir biz bu gerçeği burada BİLip BULup OLup ŞÂHİD OLmak YAŞAmak için gelmiş insânlarız.
“Eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH” budur öldükten sonra değildir yâni orada bitmiş onu göreceğiz yâni dediğiniz çok doğru bu teşekkür ederim. Onun için ben hep söylüyorum birlikte daha şeyler yapalım güzellikler yapalım diye ama sizin zamanınızı da çok alıp sizi şey yapmak istemiyorum..
Evet Firavun ne diyor?.



قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَن آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُواْ مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
“Kâle fir’avnu âmentum bihî kable en âzene lekum, inne hâzâ le mekrun mekertumûhu fîl medîneti li tuhricû minhâ ehlehâ, fe sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Firavun şöyle dedi: “Benim size izin vermemden önce ona îmân (mı) ettiniz? Muhakkak ki bu, şehirde onun halkını oradan çıkarmanız için kurduğunuz bir hiledir (tuzaktır). Artık yakında (A’râf 7/123)


Firavun dedi ki “haa demek öyle mi benim size izin vermemden önce ona imân ettiniz haa!” Firavun diyor ki.: “Benim size izin vermemden önce ona imân ettiniz demek öyle mi?”
Muhakkak ki bu sihirbazlarını suçluyor bak şimdi bak bak şehirde onun halkını benim zulmümden kurtarmanız çıkarmanız için sizin birlikte kurduğunuz hile tuzağıdır bu siz ona daha sizin Hocanız bu en büyüğünüz bu diyecek ama şimdi ne diyor siz bana böyle bir Mekir Tuzağı kurmuşsunuz ki Hile Tuzağı mekretmişsiniz ki siz onun ehlini tüm beni İsrâilin yâni bu şehirde benim pençemin altından kurtarmak için siz böyle mekri birlikte yapmışsınız demek siz size bana bir şey söyledemeden benden izin almadan tak diye geçtiniz imân ettiğiniz öyle mi demek ki bana mekr yaptınız tuzak kurdunuz..
fe sevfe ta’lemûn.. yakında bileceksiniz en yakın zamanda artık çok yakın zamanda.. daha der demez daha kapıda bulursun hemen ÂNında gelir.. o ne yapacakmış;



لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
“Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin summe le usallibennekum ecmaîn (ecmaîne).: Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı karşılıklı (çapraz) keseceğim. Sonra mutlaka (hepsini) hepinizi asacağım.” (A’râf 7/124)

Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin.. ellerinizi ve ayaklarınızı hilaf olarak birbirine çapraz yâni sağ eliniz sol ayağınız çapraz.. yâni sağ sağ değil sol sol değil bir sağ bir soldan çapraz keseceğim..
summe le usallibennekum ecmaîn sonra sizi sallandıracağım mutlaka le muhakkak sizi sallandıracağım asacağım ecmain hepinizi topunuzu duman edeceğim diyor. yâni “önce böyle işkenceler yapacağım sonra hepinizi sallandıracağım!.”
Onlar ne diyorlar onlar hile mi yapıyorlar da imân mı ediyorlar dı şimdi göreceğiz bunu yapan Firavun kesin yapacak zâten


قَالُواْ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
“Kâlû innâ ilâ RABBinâ munkalibûn (munkalibûne).: “Muhakkak biz, RABBimize dönmüş kimseleriz (dönenleriz).” dediler.” (A’râf 7/125)

Biz var ya biz RABBimize münkalibun inkilab edeceğiz.. “biz o kimseleriz ki RABBimize dönmüş kimseleriz biz” diyorlar döneceğiz değil döndük diyorlar dönmüş olanlarız. “Sen neden bahsediyorsun” diyorlar “biz secdeye kapandık biz RABBımıza döndük” diyorlar senin ne yapacağın ne edeceğin hiç umurlarında bile değil bu kadar işte.. hadiste böyle zâten en sağlam imân sihirbazların imânıdır ve en kısa imânda onların imânıdır sabah kâfirdiler akşam şehîd oldu şeklinde hadisi şerifler var benzeri âyetler var ne kadar ilginç işte tahkik imân budur..

وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءتْنَا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
“Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti RABBinâ lemmâ câetnâ, RABBenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn (muslimîne).: RABBimizin âyetleri bize geldiği zaman, O'na îmân ettik diye bizden intikam alıyorsun. RABBim, bize sabır yağdır ve bizi teslim olmuş (ruhumuz, fizik vücudumuz, nefsimiz ve irademiz) olarak öldür (vefât ettir).” (A’râf 7/126)

Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti RABBinâ.. sen varya sen ancak ve ancak bizden intikam alıyorsun, niye? RABBimizin âyetlerine imân ettik diye sen bizden intikam alıyorsun..
lemmâ câetnâ, RABBenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn.. bizden intikam almana sebeb ancak ve ancak şudur, RABBimizin âyetleri bizi inandırıacak şekilde önümüze gelmiş, biz de bunu görmüşüz CÂNdan yürekten imân etmişiz. sen biz böyle imân ettik diye bizden intikam almak istiyorsun.. ne diyor sonra ne diyor.. “RABBenâ RABBımıza efriğ boşalt yağdır yağmurunu gökten yağdır aleyna üzerimize ey RABBımız gökten üzerimize sabırlar yağdır..
sabren ve teveffenâ muslimîn.. bizi müslümânlar olarak vefât ettir bizi müslümân olarak bu âlemden çıkar yâni başımıza sabır yağdır.. bunu yapacak bunlar.. bunun bedeli bu işte şehâdetin bedeli bu vazgeçmek bedeninden..


وَقَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَونَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ
“Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn (kâhirûne).: Ve firavunun kavminden ileri gelenler şöyle dedi.: “Mûsâ (aleyhisselâm)'ı ve onun kavmini, yeryüzünde fesad çıkarsınlar ve seni ve ilâhlarını terketsinler diye bırakacak mısın?” (Firavun).: “Onların oğullarını keseceğiz (öldüreceğiz) ve kadınlarını sağ (canlı) bırakacağız.” Ve muhakkak ki; biz onların üstünde kahharız (onlara güç kullanacak, tutup yakalayacak kuvvetteyiz).” dedi.” (A’râf 7/127)

Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı.. Firavnun Kavminin ileri gelenleri, kelek kesenleri dediler ki.: “sen bunu geriye mi bırakacaksın Mûsâyı ve kavmini bir şey yapmayacak mısın?!. yer yüzünü fesada uğratsınlar bozsunlar diye, bozgunculuk yapsınlar diye.. bunlara hiçbir şey yapmayacak mısın, geriye mi bırakacaksın..
ve dahası ve senin ilâhlarını onlar.. aslında ilâhı kim onların ve yezereke ve âliheteke.. Firavuna diyor ki.: “seni ve ilâhlarını terketsinler diye ilâhlığını yâni tamamen terketsinler diye onları serbest mi bırakacaksın bırakacak mısın?” diye soruyorlar..
dedi ki onlara.: “yok yok!” ne yapacak mış?. “kesinlikle katledeceğim oğullarını ve hanımlarını diri bırakacağım, hay bırakacağım şüphesiz ki biz onları kahredecek güçteyiz.” diyor ben onları mahvedecek kahredeceğim!.
Kimdi Kahredici?. Vâhidu’l-KAHHÂR ALLAHtı.. “ben diyor kâhirim kahrederim onların üzerine kahrederim!” onları nasıl cezâlandıracağım diyor “oğullarını öldüreceğim hanımlarını size bırakacağım öyle serbest salacağımı sanmayın!” diyor. yâni şu ÂNda da aynı şeyler ALLAH korusun yaşanmıştır, işitmiştir yapmıştır bunları yok efendim Yezid mezid diye hâinler kız çocuklarını kadınları köle pazarında cariye kabul edip köle gibi satmışlardır.. Kimlere?. uslara Amerikalılara şunlara bunlara bunlar çok vahşi şeylerdir yanlış şeylerdir, haramdır ALLAH’ın kullarına yâni kim dinini donunu bırak bunlar yaşanmakta ALLAH esirgesin ALLAH korusun İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN..


قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
“Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), vel âkıbetu lil muttekîn (muttekîne).: Mûsâ (aleyhisselâm) kavmine şöyle dedi.: “ALLAH'tan yardım isteyin ve sabredin! Şüphesiz yeryüzü ALLAH'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Ve sonuç (zafer) takvâ sahiplerinindir.” (A’râf 7/128)

Mûsâ aleyhisselâm ne diyor?. Mûsâ Kavmi, bunları duyuyorlar ALLAH’tan yâni yürekten isteyin, özel herkes açsın kalb ellerini beden nefis ve kalb ellerini herkes açsın, yâni CÂNdan yürekten esteuzu billâh var ya isteğ aynı şeydir.. isteînû billâhi.. ALLAH’tan istesin vasbîru sabredin innel erda lillâh.. ALLAH şüphesiz ki arzında kimi vâris kılmıştır kimleri vâris kılmıştır.. kullarından dilediğini yer yüzüne vâris kılmıştır yâni beden olsun maddî mânevî şu olsun bu olsun ALLAH dilediğini dilediğine vâris kılmıştır..
vel âkıbetu lil muttekîn.. ve muhakkak şunu iyice bilin ki akibet kimmiş sonuç yâni zafer müttakîyn kim müttakî takvâ sâhibleridir ne demek takvâ sâhibi, kardeşim kavî olmaktır ALLAHu zü’L-CELÂL’e “elestü bi RABBukum =>kâlû belâ!.” “RABBim sensin” dediydi ya bu sözünde kavî olmaktır Kudreti ALLAH’tan bilmektir maddî mânevî Kudreti vucuda geliş kudretini ALLAH’tan bilmektir. Her Şeyyi yaratan ALLAH’ı başka bir şey bilmemektir=>NAHNU=> BİZ BİR-İZ bilmektir. ALLAH’ı bir şeye benzetmemek gerekir. ALLAH, her şeyi yaratandır insân aklıyla ALLAH’ı zaptetmeye onu anlayıp da kafası içine hapsetmek yoktur. Onun için de buyurmuştur ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAH’ı zâtını düşünmeyin küfre düşersiniz..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'ın yarattıkları hakkında düşünün, O'nun ZÂT’ı hakkında düşünmeyin” buyurmuştur.
(Beyhakī, s. 360; İbn Hacer el-Askalânî, XIII, 383)

ALLAH’ın ZÂT’ı ı =>O’nun Hakikati demektir. Onun Hakikati hiçbir hakikate benzemez.. (İbn Hacer,13/382-383)
“Allah’ın yarattıklarını / sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” anlamına gelen hadisler vardır. Farklı ifadelerle gelen bu hadis rivayetlerini Ebu Nuaym, Taberani, İbn Ebi Şeybe, Isfahani, Beyhakî, Ebu’ş-şeyh gibi bir çok hadis âlimi riâayet etmiştir.. (bk. Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ, I/357-358, 449)

Âyetler ve hadislerden anladığımızı söylüyoruz.. Sıfatlarını Esmâlarını zâten yaşıyoruz.. Biliyoruz bilmeye çalışıyoruz.. onlarda dertli tâbi dediler ki;

قَالُواْ أُوذِينَا مِن قَبْلِ أَن تَأْتِينَا وَمِن بَعْدِ مَا جِئْتَنَا قَالَ عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
“Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ ve min ba’di mâ ci’tenâ, kâle asâ RABBukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn (ta’melûne).: Şöyle dediler.: “Sen, bize gelmeden önce de ve bize getirdiğin şeyden sonra da bize eziyet edildi, (Hz. Mûsâ da) dedi ki.: “Umulur ki; RABBiniz sizin düşmanınızı helâk eder (yok eder) ve yeryüzünde sizleri halifeler yapar (onların yerine hakim kılar). Böylece nasıl amel edeceğinize (davranacağınıza) bakar.” (A’râf 7/129)

Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ.. sen bize gelmeden senin bize gelmenden çok önce de eziyetler edildi yeni değil bu eziyetler.. ve min ba’di mâ ci’tenâ.. sen geldikten sonra da bu eziyetler oldu yâni senin bize getirdiğinden sonra da oldu. ne getirdi?. ALLAH’ın Dinini getirdi. Hakk Peygamberden bahsediyoruz, Hakk Yahudulikten bahsediyoruz ,uyduruktan değil.. o zaman o yeni değildi yâni senden önce bir şeyler yapıyorlardı ama sen bir şey getirdin şimdi de yaptılar diyorlar, dertleniyorlar.
kâle asâ RABBukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn.. evet umulur ki olur ki olacaktır ki belki hemen şart değil sizin RABBınız muhakkak ki helâk eder düşmanlarınızı sizi halifeler kılar, onların yerine geçirir yâni onlara yer halifesi yapar yer yüzünde sizi onların üzerine çıkarır bakalım siz nasıl amel edeceksiniz, yâni şükür mü edeceksiniz şikâyet mi edeceksiniz.. öylede olmuştur İsrâil şu ÂNda o CeheNNemi başına geçirecektir zâten çünkü uyduruk..

وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
“Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bi’s- sinîne ve naksın mine’s- semerâti leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ve andolsun ki; Firavunun âilesini yıllarca ürünlerden kıtlığa uğrattık. Böylece onlar tezekkür etsinler diye.” (A’râf 7/130)

Ve le kad.. üç kere yemîn olsun ki.. ve le kad.. hepsi bunların yemîndir tek tek yemîndir vallahi gibi ve de öyledir “kad” da öyledir.. ehaza yakalamaktır, uğratmaktır, Firavun Âilesini senelerce seneler ile yâni çok noksanlıkla kıtlıkla eksiltmeyle bütün ürünlerde her türlü üründen noksanlaştıracak kıtlıkla eksiltmeyle.. umulur ki onlar zikrederler, anlarlar tezekkür ederler, şükrederler ve “bunlar niye oluyor?” derler. ama burada bir de ne vardır şu vardır yâni öyle biz onların bunlara bakarak ibret almasını akıllarını başlarına almasını bunlar oldu yine olur diye kuraklık kıtlık gibi böyle çok ağır öğüt alıp düşünsünler ya bunlar ibret alsınlar diye düşünülmüş şeylerdi ve bütün bunlar zikretsinler yâni hatirlasınlar ansınlar diyeydi ama maalesef olmadı gibi diye bir serzeniş vardır burada evet kıtlığa uğrattık doğru hepsini yaşattık ama netice ne oldu bu oldu.. bunların hepsini malettiler “RABBu’l- ÂLemîn benim” deyince heee aynen şak şak şak “sensin Firavunsun” onun için ALLAH hepimizi şerden ve Şeytânlıklardan korusun, hakta ve hayırda ulaştırsın İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN..
Sormak istediğiniz bir şey varsa lütfen sorun bismillâhirrahmânirrahîm
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk bu antivirüstür biliyorsunuz hepimiz için
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk

esselâmu aleyke ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve rasûlike ve nebîyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi
ALLAHu zü’L-CELÂL hakkta hayrda rızasında kılsın affetsin bağışlasın. ÜMMet-i MuhaMMede merhamet etsin hele bu günlerdeki bu korkunç zulümlerden bir sürü ma’sum mazlum yavruları ma’sum insânları çok acılar yaşanmakta akıl fikir ermeyecek şeyler yaşanmakta buradaki yaşananlarda sanki biz hiç oraya gelmeyecekmiş gibi gelir gelir buyarada gelir oraya da gelir orayı ALLAH ters çeviri verir Lût Gölüne çevirir Amerikasını şurasını burasını.. bu gün değilse yarın bir deli çıkar öbür akıllıyı gider yerine gömer ne kadar deli olduğunu görür her şey olur bu âlemde ama biz DUÂ etmeliyiz ÜMMet-i MuhaMMede DUÂ etmemiz farzdır. yâni RABBım bizi BİZ BİR-İZ etsin!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kelâmullah ve Rasûlullahla İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN!
ALLAHu zü’L-CELÂL’e DUÂ ederiz ki bütün ÜMMet-i MuhaMMedi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çoluk çocuğumuza sizleer hepimize hayırlı işler versin helâl aşlar versin, sâlih sâliha eşler versin, nesl’i- necîbler versin!
Takkik imân, sâlih amel nâsib etsin!. Bizi RABBu’l- ÂLemîn kimselere mahcup ve muhtaç etmesin! Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Kerem Kapısında yâni Habibullah Dergahında Teketekinde demek istiyorum..
Daha doğrusu İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN her yerde her zaman her halde her nefeste onun MuhaMMedî bir gayretle ALLAH’ın izni ve inâyetiyle MuhaMMedî Merhamette MuhaMMedî MuHABBete MuhaMMedî Hakikate İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Hasbî ve Habibî hizmetçiler olarak itimizde atımızda CÂNımızda CÂNÂNımızda BİZ BİR-İZlik içerisinde İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Kelâmullah ve Rasûlulahta hademe olmayı hadim olmayı İnşâe ALLAH!.
Ve bizden sonra gelecek nesillerimiz de zincirin halkaları gibi en son nefese kadar lâ ilâhe illâLLAH MuhaMMeden Rasûlullah Şehâdet Şerefini ve Şefâat Şifâsının DUÂcısı olur diye DUÂ ediyoruz! Gaybî DUÂlar edelim birbirimize!.
İçimizdeki HİZBULLAHta olmayan ALLAH’ın Hizbinde olmayan Kelâmullah ve Rasûlullah’ta olmayan bu pislikleri tutmayalım! Onlar olabilir hepimizde hastalıkta olabilir bulaşıkta olabilir yakınımızdan da gelebilir amma şunu unutmayalım ki bunların çocukları bilir ki bunlar buraya uygun değildir, doğru değildir ikilik olmaz yâni her şey olur ama HİZBULLAH içinde olur yâni bu burada olur günahta işlenebilir şöyle de olur ama burada olur gidip İblis Bazarında olmaz!. DUÂ da edilir bir şeyler yapılır orada iki yerde oynanamaz yâni bu yolda iki ata binilemez ki, iki ata binenler parçalanır zâten. onun için teke tek Kelâmullah ve Rasûlullah İnşâe ALLAHé. Es selâmu aleykum ve rahmetullah..
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

02.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..


subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.


ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..


elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..

subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.

Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
Yâ RABBenâ!. SubhÂN olan SENdin bütün şu ÂNda sebbeha yaptıran zerreyi kürreyi döndüren yaratan yeniden yaratan her ne oluyorsa maddî mânevî gözüken gözükmeyen her şeyin sâhibi SENin elinde SEN yapıyorsun SENsin yapan!.
“Bir tek iğne ucu” desen günahtır yâni o kadar net yapmaktadır güneş gibi ışığının oyunlarını bir tarafa bırakacaksın tek teke tek Subhâneke ALLAHümme!. ALLAH’ım SEN SubhÂNsın ve bihamdike bunu hamd ile söylüyorum anlayarak şuurlu olarak söylüyorum. Şükürden de daha özel olarak söylüyorum aklımla vicdânımla nakle ulaşmış AKLımla.:
Eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke.. kesinlikle tek olan Vahdâniyet sâhibi olan Vâhid olan ALLAHsın!
Estağfiruku ve etubu ileyk.. ben SENin hiçbir şerikin ortağın yokken akıl sahasında yer yüzünde bana verdiğin bu geçici benliği gerçek benlik zannederek pek çok hususlarda SANA şerikler koşmuş olabilirim!. yâni SENin yerine başkasını oturtmuş olabilirim çeşitli hallerde olaylar karşısında ya da ne bileyim ben..
Dünyâ geçim işleri, gönül oyunları gibi bütün bu oyunlar vs. leri oyunlarının içerisinde insân dâimâ RABBısına gizli şirk dediğimiz her zaman her yerde her halde her nefeste “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlülullah” olması gerekirken bâzen bunlar hayatın meşgalesi içerisinde insân olduğumuz için mutlaka olacaktır olmak zorundadır olmazsa zâten insân değildir. “O zaman sizi yok eder mahvederdim sizin yerinize başkalarını yaratırdım onlar günah işlerlerdi tevbe istiğfar ederler..” diye âyetler vardır bunlar neyi göstermektedir insânlık kendi seyrinde takib eder güvercinlik güvercinlikte takib eder efendim elma ağacı elma ağaçlığında her şey her şeyliğinde takib ederken, insânlık çığırığında gider ama bu çığır çok geniş yelpazededir çok özeldir ve güzeldir. Ve kendi şu ÂNda RABBım türlü türlü sonsuz esmâlarının tecellîlerini zuhur ettirirler ve birbirleriyle denenirler..

Eee İmtihÂN Sahasıdır birbirlerinin onun için insânın en yakın sahası eşidir, sonra çocuklarıdır, sonra mallarıdır sonra akrabalarıdır sonra arkadaşlarıdır sanki bir suya atılan taş gibi dışarıya doğru gittikçe dağılan dalgalar halindedir bu bunun içine giren sizi etkiler hiçbir zaman şu ÂNda sizi Hakan Bitlis’te Bitlis’teki bir adam sizin bu dalganıza giremez uzakta olduğu için ama Hakanda şu ÂN da Bursadaki bir Baltacının niye köşede beklediğina giremez. yâni ama Hacı Mahmudla Kadriye, Baltacıyı köşkte yakalarlar. Bütün bunlar nedir bir sistemdir bir sürü ceviz yüklemiş görüyor oradan görmüşler ceviz ben arkadan geldim baktım orada “seni bekliyorum” “iyi ne yapıyorsun” “ceviz kırıyorum” dedi ben de ceviz odunu kırdı zannettim.. “la ceviz odunu olur mu yo la dedi şey dedi bu ceviz verdiler de ceviz kırıyorum dişte yok!.” dedi böyle uğraşıyorum muğraşıyorum sonra geldiydim meğer Baltacı’yı gördün mü gördüm onlar ceviz vermişler konuşmuşlar felân feşmekân sonra ben arkadan gelince benimle de konuştu bakın işler nasıl garib bir şekilde yürüyor nerden nereye gidiyor ne alınıyor ne veriliyor ne olaylar oluyor bütün bunlar bir program dahilinde olmaktadır.
Kendi başına tesadüfen olmamaktadır, tesadüfen olmamaktadır hiçbir şey yâni ee bir çocuk doğmuş da diyelim ki Osman doğmuş doğmuş da bu çocuk nasıl doğmuş yazı turayla doğmamış annesi babası vardır.. Eee bir çiçek yetiştirmek için SAKSI vardır, TOPRAK vardır, HAVA vardır, güneş vardır ISI vardır, SU vardır değil mi?. Yâni bir şeyler vardır bütün bunlar küllî şeyin “sebâba” halinde yürümektedir bunu demek istiyorum. Elbette Güneş Takvimi doğru bir takvimdir gezmeyen bir takvimdir sabit bir takvimdir. Ay Takvimi on gün süreyle taradığı için bir insân vakti olursa eğer ömrü yeterse her gün doğum gününü kutlayabilir tâbi üçyüz altmışbeş sene yaşarsa, yaşasaydı her gün bütün yıldaki doğum gününü Kameri Takvimde kutluyabilirdi. Güneş Takvimi neyse git gel maraş 46 çakarsın üçüncü ayın biri diye orada kutlarsın yâni işte bütün bunlar bir tecellîdir onu demek istiyorum.
Bir yıl daha normal olarak takvimleri geriye devirdik ALLAHu zü’L-CELÂL bize ve ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâme demek istiyorum. Hakkı BİLmeyi, Hayrı BULmayı nâsib etsin, affetsin bağışlasın merhamet etsin!.
Bir sürü çoluk çocuk yaşlı hasta yerinden yurdundan olmuş oluk gibi müslümân kanını müslümân çocuklarına döktürtmektedirler. ALLAH adına ALLAH’a küfrettirmektedirler “ALLAH!.” diye diye kandırılmışlardır. Çünkü öyle üç âyet vardır “billâhi'l- garur” diye..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“Yâ eyyuhe’n- nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu’l- hayâtu’d- dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhi’l- garûr (garûru).: Ey insanlar, hiç şüphesiz ALLAH’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’ÂN’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi ALLAH İLE ALDATMASIN!. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)” (Fâtır 35/5)

“Dikkat edin bu İKİLik Şeytânı sizi “ALLAH!.” diye diye de küfrettirir, kâfir yapar!” diye âyetler vardır. İşte böyle olmaktadır Deaş meaş ötekisi vuruyor bötekisi vuruyor, kendisi seyrediyor kenarda sonra da hürriyetten adâletten bahsediyor. Bunlar hep bir Şeytân Tuzağıdır, Siyonist Tuzağıdır ve böyle oyuncak kovboylar buluyor sürüyor öbürleri de arkasından akışıyor!. Hiçbir şey değişmiyor, Şeytân aynıdır ister Amerikanın başındaki Şeytân olsun ister zulmün başındaki Şeytân bunlar Şeytânla birbirinin kardeştirler mü’minler gibi “mü’minler birbirinin kardeşidir” amma, Şeytânlar da kardeştir yalnız onların sınırları vardır. mü’minlikte sınır yoktur. SEVgide sınır yoktur nefrette sınır vardır. SEVgi sonsuzdur. Çünkü mü’minin kardeşliği sonsuzdur ebedîdir onların ki isi köpek yavruları gibi bir leş için döğüşürler, leşin başında da döğüşürler azaldıkça da döğüşürler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sâhabesiyle birlikte giderken yolda birbirleriyle oynaşan işte bayağı büyümüş köpek yavruları göryorlar diyorlar ki.: “Yâ Rasûlullah şunların MuHABBetine bak ne güzel sarmaş dolaş oynuyorlar!."
Gittikleri yerden dönerken o gittikleri yerde koyun yemişler et yemişler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu kalan parçaları alın da geçerken hâni o köpeklere atalım yesinler kemikleri, atında seyredin onları!.” Sahabi de getirip atınca nasil birbirine saldırmışlar..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İşte Dünyâya tapıcı insânların da sonucu böyledir!.”
Onlar bir leş peşinde bir menfaatle birbirine sevdikleri için sarmaş dolaş olmuşlarsa da bir leş parçası bir et parçasını gördüklerinde CÂN ciğer sevişirken CÂN ciğer döğüşmeye başlarlar!.

ALLAH celle celâlihu, Ümmeti MuheMMede İnşâe ALLAH MuhaMMedî Şuur versin, MuhaMMedî NÛR versin, MuhaMMedî SÜRÛR versin ve MuhaMMedî oNÛR versin, Şeref ve Haysiyet versin Şehâdet Şerefi versin.
Bütün bunları Şefâat Şifâsıyla yapmak nâsib etsin ve bizleri dâimâ Hakta Hayırda Rızasında kılsın!. Her yerde her zaman her halde ve her nefeste Kelâmullah ve Rasûlullahın yâni ALLAHu zü’L-CELÂL’in Hasbî Habibî Hizmetçisi kılsın!. Yaratılan birisinin adına hesabına değil ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hesabına ki ALLAH Adına Rasûlullah demek bu demektir.
ALLAH adına hesabına İnşâe ALLAH!. Livechillâh sâdece ALLAH Rızası için. ALLAH’ın Rızası dediğimiz şey nedir bizden razı olacak CeNNete sokacak felân anladım onu da buraya gel buraya CeNNeti felân da anladım öbür tarafa gidecek felân.. Bunu anladım şimdi burada ne yapacak, bize ne lâzım ALLAH’ın Rızası olursa ne olur “Kâinât =>CeNNet” olur, KALBimiz CeNNet olur KÂBE olur.. Şah damarımızdan yakın evi olur bedenimiz, nefsimiz MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın nefsi gibi olur, dahası gider ALLAH’ın nefsi gibi olur. Kalbimiz gerçekten KÂBEtullah olur hakikaten olur Rahmâniyet ve Rahîmiyet kalbimiz gibi olur.. RÛHumuz zâten Emir Âlemindedir katiyyen asla değişmez "RÛH =>Emir Âlemindendir" âyet bunlar..

Şunu demek istiyorum ki bizim inancımız da olan ALLAH inancı, başka inançlarda öyle değildir. Başka inançta ALLAH’ı dâimâ ayırırlar onun önünde secde ederler. Bizde ise ALLAH ayıracak bir şey değildir, kablodaki ceryÂN gibi, bizim içimizdeki CÂN gibi Şahdamarımızdan yakın BİZ BİR-İZ olandır. bizim anlamamız gereken O’nun ne olduğu değildir bizim ne olduğumuz ve nerede olduğumuzdur. Yâni bundandır ki pek çok insân görürsünüz görürüz câmiye girerken süt dökmüş kedi gibi böyle huşuyla girer gözyaşı döker istiğfar eder çıkarken de yedi başlı ejderha gibi çıkar.
Bunlar nedir?. Şuursuzluktur, doğruyu anlamayıştır keşke doğruyu anlasaydı da mutfakta da tuvâlette de BİZ BİR-İZi anlasaydı ikisindede “elhamdulillâh” derdi “çok şükür” derdi. “Bir bardak su içtim yarım bardak idrar yaptım çok şükür ya RABBi sâyende SENin BİZ BİR-İZ!” derdi. Bu bütün bu özellik ve güzellikleri yaşamak “MeLÂMet”tir. Ötekileri ben bilemem onlarla uğraşacak onların ben müfettiş ve müftüsü değilim zâten ilgilenmiyorum da doğrusunu söylemek gerekirse.
Çünkü biliyorum ki, en çok bilenine dahi bunu anlatmak mümkün değildir. Çünkü onlar hayal perestlerdir, onlar “BİLip BULup OLup YAŞA!.”mak Ehli değildirler. onlar bilirdikleri o noktada kazık gibi çakılırlar artık. Kendi bilgilerinin Firavunu olurlar Nemrudu olurlar, bazıları da hadi bulur ona buna kerâmet satmaya çalışırlar.: “Ben şöyle büyüğüm şöyle büyüğüm!” Şeytânlığını daha da güçlendirir bu da korkunç bir hatadır. Hatta bazıları olur fiilen olur bunu hazmedemez ya alttan çıkarır ya üsten çıkarır çünkü, hazmedemiyor kendine yâr edemiyor. öyle oluşun şeref ve haysiyetini taşıyamıyor.. Adama bak adam baba oldu çocuğu kaldırıp yere vuruyor.. adam baba olunca çocuk yere mi vurulur!. Adam adam değil çünkü adam barbar bir şey yâni kabak desen kabaklar diyecek ki.: “biz şeker gibi kabağız alıp verirken Dünyanın parasını veriyorsun niye benzetiyorsun bunu bize!.” der.
O hergeleye yâni “biz böylemiyiz?” derler. yâni onlarda i’tiraz ederler.

Biliyorsunuz ben kızdığım birisine.: “Köpek!.” dedim de Manevî Mahkemeye çıkarmışlardı beni Antalya’ da. Mahkemeye çıkardılardı da ALLAH’a çok şükür Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağışladılar köpeklerde kurtultuydum. birine kızdım da “Köpek!.” dedim de bu böyle toplanıverdiler.: “Bizi nasıl o yaramaz adama benzetirsin biz kime ne yaptık da bizi ona benzetirsin hayvandan da aşağı siz misiniz biz miyiz!.” diye baka kaldım, apıştım kaldım yâni ne zaman ki.: “KulİhvÂNi suçludur!.” derken neyse ALLAH’tan bir tanesi çıktı dedi ki.: “Sâhibine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağışladık!.” biz böyle bir olay yaşadık!.
Yâni şundandır ki bizim kimseyi hakir görecek bir hâlimiz yok ancak şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki biz şu ÂNda neysek oyuz yâni ben.: “Hakan Dünyanın en güvenilir inşanı!.” diyorum Hakan da diyor ki.: “Vay Dayım vay!. Oysa ben hırsızın tekiyim!.” Hakan kendini biliyor ya ya da hep berâber diyoruz ki.: “Hakan varya Hakan!. Kadriye senin Hakan varya çok hırsız bir adam, bütün Kâinât hırsız!.” Diyor. O da diyor ki.: “ALLAH’a çok şükür RABBım biliyor Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem biliyor ki ben asla hırsız değilim!” Bu kadar emîn bir MuhaMMedî Emniyet içerisinde emînlik içerisinde bunu söyleyebiliyor. Çünkü emîn, yâni MuhaMMedü’l- Emîn yâni O’nun gönlünden konuştuğu için söylüyorum. İşte böyle yaşayış esastır, alevere dalevere değil!. Her insân yakîn gelinceye kadar ibâdet edecektir!. İbâdet, durmadan vıdı vıdı vıdı anlamadan Kur’ÂN’ okumak ya da yat kalk yat kalk kırk kıldım, doksan kıldım!. bu ne demektir Hakan?. bizim kapının önüne durmuşsun elinde bir tane anahtar var ya da bin tane anahtar var o yana kıvıttırıyorsun bu yana kıvıttırıyorsun ula elinde anahtar kapının kilidini açamıyor!. “seksen kere uğraştım doksan kere uğraştım!.” ula kardeşim şöyle adam gibi dur besmele çek şöyle bir ortala bu anahtar bu kilidin girme yeri vardır şifre gibi dişleri vardır “şık” diye girer “Bismillâhirrahmânirrahîm” dedin mi “tık” diye açılır. “esselâmu aleykum ve rahmetullah.” der girersin içeriye.. işte sana iki rekat seher namazı!.
vıdı vıdı vıdı vıdı carttır curttur değil demek istiyorum!.
İşin esası var, ben şu çay değil mi.. çay nasıli çilir.. “bir çay içtim bir çay içtim bak içiyorum” felân Kadriye de bakıyor.: “Abi ne zaman içtin, çay yerinde duruyor, çay öyle içilmez bak bismillâhirrahmânirrahîm hiç konuşmana gerek yok!”
Bal gibi içtim artık çay bende oldu ben de çay oldum, bu çay benden çıkmaz artık iğne ucu kadar zerresi yine bende kalacaktır! Çünkü “BİZ BİR-İZ” olduk!.

Şunu söylemek istiyorum 01.01.2018 yılı, İbrahîm aleyhisselâm’ın Milletine ÜMMet-i MuhaMMede MuhaMMed aleyhisselâm’ın ümmetine Hânif Dîni ÜMMet-i MuhaMMede ALLAHu zü’L-CELÂL’in kullarına hakkı bilmeyi bulmayı hayrda olmayı ve yaşamayı nâsib etsin! RABBımızla BİZ BİR-İZ halinde demek istiyorum NAHNUda yâni bu çok önemli bir husustur hakk ve hayr getirsin!. ÜMMet-i MuhaMMede DUÂ edelim..
Ççünkü biz bu her şey çığırından çıktığı için her şey İslâm Dînini bile çığrından çıkardıkları için kendi kafalarına göre dinler doğurdukları için, öyle saçmalıklar olmaktadır ki hayret ve dehşet içinde kalmaktasınız!. Öyle âyetler vardır ki ULU Câminin önünde okusan alıp seni hapse atabilirler ya da ULU Câmidekiler yuh çekebilirler âyet olduğunu bilmiyor!. Çünkü bu kadar Kelâmullahdan ve Rasûlullah’tan uzak bir İslâm içine düştük ALLAH hepimize yardım etsin!.
ALLAHu zü’L-CELÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm’deki hiçbir noktayı ve harfi hâşâ yanlışlıkla koymamıştır her şey bir yeri vardır hali vardır o odur o odur Kur’ÂN-ı Kerîm inanan insânlar içindir, yaşayan insânlar içindir. Kur’ÂN-ı Kerîm yaşamak için gelmiştir! Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaşamak ve yaşatmak için gelmiştir! Kelâmullah dâimâ inanmak için ANA REHBERdir, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de örneklerini yaşamıştır. Kur’ÂN-ı Kerîm “urvetü’l- vuska=>tek örnek” odur. ALLAH’ın ahlâkıyla ahlaklanmıştır, Kelâmullah ahlâkıyla ahlaklanmıştır!. “O’nun izini izleyin!” felân hep bunlar basit gibi görülebilir!. Görülebilir de, alttaraf bağlar gazeli çekiyor yalnız!. ondan sonra çetele dutmaya başlıyorsun bu ay da şu kadar kadın öldürüldü öbür ayda şu kadar erkek öldürüldü, bu ayda şu kadar bin kişi boğuştu coştu taştı yokluktan felân değil çok küfürden böyle bir salgın halde geliyor ALLAH hepimizi bağışlasın diye DUÂ ediyoruz ve DUÂ edelim!.
“ben şunu yaptım bunu yaptım!” diyebiliriz, dememiz de lâzım bütün sebeblere baş vurmamız lâzım ama bir şeyi unutmamamız lâzım gözükür gözükmez soyut somut maddî mânevî bütün âlemleri yaratıcı bir ALLAH celle celâlihu var “yaratmış” demiyorum bakın “yaratmakta olan”.. “yaratacak” da demiyorum “fiilen yaratıyor” diyorum, şimdi şu ÂNda!. MuhaMMedî MeLÂMette tek zaman vardır o da VÂKİTtir şu ÂNdır şu ÂNı biliştir vâkit ne diyor Ahmedle geçenlerde gittik çoluk çocuk her berâber orada buluştuk ne diyor basit gibi gözükür Boncukçu sıradan bir adam gibi gözükür ama ne diyor.: “Vaktimi bildim RABBimi bildim yetti!” diyor. “Ben vaktimi bildim RABBimi bildim!” öteki de diyor ki.: “Bursa benimdi!” diyor ama, başında mezâr koyacak yer yok orada tapu mapu lâzım şey bütün bunlar.. şunu demek istiyorum her şeyin en güzeli bize lâyıktır lâzımdır ne kadar hududlar içerisinde hududlar Kelâmullah Rasûlullah ve ALLAH hududları içerisinde lâzımdır. Her şeyi yaparız çalarız da oynarız da yâni ne var bunda hiçbir şey yok işte şimdi meselâ sohbet bitince Hacı Mahmudla çalalım oynayalım ne var bunda! yâni güleriz de ya da zamanı geldiğimizde ağlarız da ya da geliyorsa tüm bunlar insânlık içindir. Ama, sınırlar içindedir Teketek Terâs Tekkesinde oynamak var da aşağıya atlamak yok küfürdür çünkü yanlıştır doğru olan nedir bu sınırlar içerisinde ne yapacaksan yap!.
Onun için işte Nasreddin Hocaya.: “Hocam çözemediğimiz bir sorun var!” demişler. “Nedir sorunuz!” “Arkadaşlarla biz tuvâlette sakız çiğnenir mi diye iddialaştık! Sen ne dersin?.” Nasreddin Hoca düşünmüş düşünmüş demiş ki.: “Valla bence hiç bir mahsuru yok ama, çıkarken birisi görürse bir bok yiyorsunuz sanır!.” demiş.. Tamam mı bence hiçbir mahsuru yok diyor ama diyor sakız çiğneyerek çıkarsanız sizi de birisi görürse bir halt yiyor derler uyarıyım sizi diyor yâni halbuki hiçbir mahsuru yok çünkü ora bir şey yeyip içme yeri değil ondan diyor mutfağın içinde sakız çiğnese patlatsa bile bir şey değil.. Aha sakız aha Kadriye istersen patlat yâni ALLAH hepimize hakk ve hayr versin sayılı günlerimiz geçmeyecek, sandığımız zaman mutlaka geçmekte olan büyük bir hızla geçmekte olan 1600 km/saat hızıyla dönen bir Dünyanın üzerinde bir uzay gemisi gibi gemideki zamana doğru akmaktayız, sonumuza doğru herkes her CÂNlı KÜLLî ŞEYy’ böyledir ve biz insân olarak aklımıza bunu bizi bilmek bulmak olmak yaşamak olarak bunu yaratıldığımız için bizim anlamamız lâzım..
Ben şimdi çıkayım da.: “Ey güvercinler 1600 km ölüme koşuyoruz!.” desem bana kahkahayla gülerler.: “Öyle şey mi olur?.” derler.
Siz işinize gidin o güvercinlikte yok, o hayvanlıkta var!.

Haa Hocam insânlıkta yok ki hayvandan da aşağı insânlar var!. “-İyi CÂNım biz onların müfettişi değiliz müftüsü değiliz RABBısı değiliz ne yapalım yâni onlarla dedikodu mu yapalım işimize gücümüze bakıyoruz İnşâe ALLAH!.” deyip biz A’râfımıza geçelim.. A’râf 130 âyette kalmıştık Kur’ÂN-ı Kerîm öyle bir şeydir ki Âdem Cânım, fişe soktuğun ÂN’da o sana anlatır ne anlatacaksın ve yanan bir lâmba gibi çalışan bir âlet gibi çalışmaya başlar, o sana okur ve sen onu okursan o sana anlatır sen onu anlarsan BİLmediğini BİLdirir, BULmadığını BULdurur, OLmadığını OLdurur ve YAŞAmadığını YAŞAtır Kur’ÂN-ı Kerîm!. Kelâmullah.. ALLAHu zü’L-CELÂL’in her aklı olana hazır bir prizi vardır kaderince kadarınca ALLAH oraya nakletmiştir ama adam “yok!.” diye inkâr ediyorsa ya da umursamıyorsa ya da onun yerine başka şeyler o prizin üzerine başka şeyler asmışsa körlemişse kâfirlik etmişse onun kendi bileceği iş ne yapalım yâni!. Elimizden geldiğince yazıyoruz çiziyoruz niye Hasbî Hizmet.. Bunun için işte elinden geldiğince bir Pazar açmışsın buraya tenezzül edenler burada her derdin çâresini bulur İnşâe ALLAH!. Kelâmullah, Rasûlullah her şey burada beleş ALLAH’ın izniyle!.

وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
“Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bi’s- sinîne ve naksın mine’s- semerâti leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ve andolsun ki; firavunun âilesini yıllarca ürünlerden kıtlığa uğrattık. Böylece onlar tezekkür etsinler diye.” (A’râf 7/130)

Firavunun âilesi ona uyanlar yâni onun yolunda birlik olanlar.. Firavun âilesinin meşhur zulümlerini ALLAH anlatıyor ve biz andolsun ki üç yemîn yine bak “ve le kad” ahezna aldık yakaladık uğrattık Firavun âilesini senelerce noksanlık yâni eksiltme kıtlık.. semerât nedir.. semerât, elde edilen üründür düşünce ürünü olsun tarla ürünü olsun bağ bahçe olsun yiyecek içecek olsun semârat semâra yeni neticede umulur ki tezekkür ederler yâni haa “bu işleri yapan ALLAH vardır” diye zikrederler yıllarca bu onlara çektirdik ki onlar aklını başına alır diye..



فَإِذَا جَاءتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُواْ لَنَا هَذِهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُواْ بِمُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَلا إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
“Fe izâ câethumu’l- hasenetu kâlû lenâ hâzih (hâzihî), ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah (meahu), e lâ innemâ tâiruhum indALLAHi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Artık onlara bir hasene geldiği zaman.: “Bu bizim(hakkımız)dır.” dediler. Ve onlara bir kötülük isâbet edince (onu) Mûsâ (aleyhisselâm) ve berâberindekilerin uğursuzluğu sayıyorlar. Fakat onların uğursuzluğu ALLAH tarafından değil mi? Ve lâkin onların çoğu bilmiyorlar.” (A’râf 7/131)

Fe izâ câethumu’l- hasenetu kâlû lenâ.. Onlar ne diyorlar onlara bir husn geldiği zaman güzel hoş iyi bir şey hüsn yâni hasan hüseyin ahsen hep bunlar “husn” kökündendir hasenede böyledir güzellik bir güzellik geldi mi ne diyorlar, “bunu biz yaptık” diyorlar, sâhib çıkıyorlar, lenâ.. bu bizimdir diyorlar..
ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah.. eğer onlara bir seyie bir eğrilik çirkinlik hasenenin zıddı isâbet ederse başlarına gelirse o zaman nediyorlar “bu Mûsânın tayyırıdır” tayyır, uçmaktır aslında onun uçarak getirdiği gözükmeyen uğursuzluğu yâni bunu Mûsâ getirdi başımıza bütün kötülükleri uğğrsuzlukları o getirdi ve hatta sâde Mûsâ da değil onun Kavmi ona arka çıkanlar da kötülükler getidi bize iyilikler bizim ama kötülükler ondan geldi..
e lâ innemâ tâiruhum indALLAHi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn.. e lâ.. dikkat edin fakat bir dakika.. onların tayrı, uğursuzluğu indeALLAH ALLAH katındandır Mûsâdan akrabadan felân değil ve lâkinne ekserâhüm la ya'lemun fakat bunu içlerinde bilecek çoğu bilmez yâni bilecek yok inkâr ediyorlar..

وَقَالُواْ مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِن آيَةٍ لِّتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
“Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn (mu’minîne).: Ve şöyle dediler: “Onunla bizi büyülemek için bize âyetlerden (mu’cizelerden) ne getirsen gene de biz sana inanacak değiliz.” (A’râf 7/132)

Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn.. her ne getirirsen getir.. Mûsâ aleyhisselâm’a.: “Bize ne getirdiysen getir bihi getirdiğin neyse onu getir buraya âyetler mu’cizeler ne getirdiysen.. li tesharanâ.. bize sihir etmek için bize sihir yapmak için ne getidiysen, bize getirdiğin sihirlerle gözümüzü boyamak için ne getirdiysen getir.. fe mâ nahnu leke bi mu’minîn.. sen anlat anlat anlat biz sonunda sana ne deriz biliyor musun.. ne dersiniz.. “biz sana inaanacak değiliz” deriz. sen istediğini söyle..
O gün öyle idi de bu gün öyle değil mi?. Bu gün öyle değil mi ilâhiyat fakültesinindaki ordunaryüs profosörlar dahil adam öyle konuşuyor bâzen burada adam konuşuyor konuşuyor sonra diyor ki ben ilâhiyat fakültesinde profosörüm diyor ben şaşa kalıyorum, adam hangi kuşaklarını kuşandı.. kara kuşakları felân kuşanıyor hâni o kara kuşak var ya karetecilerde birinci derece kara kuşak kuşanıyor.. Bir dakika kardeşim bu kuşağı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bile kuşanmadı da tenezzül ve tevâzu’yla konuştu insânlarla.. Bu dangalak adam coşur coşuyor ondan sonra da diyor ki vaaz kürsüsünden.: “Ey millet şuraya şunu yapıyoruz buraya bunu yapıyoruz câmi yaptırıyoruz, şimdi diyeceksiniz diyor daha geçen gün bunlar korkarak geliyorsunuz cumaya diyor para isteyecekler diye!..
Peki yirmiüç sene içerisinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir kere bir kere hutbeden.: “Ey millet atmış tane benim açım var, ashâbı suffam var!.” bir kere hutbede “para verin!”dediğini duydunuz mu.. hatta bir hadisinde.: birisi yüksek sesle.: “ey millet devem kayboldu gören var mı?”. dediğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hiç bedDUÂ etmezken ona.: “Devesini bulamayasıca çık dışarda sor!.” diyor “devesini hiç bulamayasıca çık dışarda sor câminin içinde konuşma!” Ama şimdi rezillik böyle de olmaz ki..

فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
“Fe erselnâ aleyhimu’t- tûfâne ve’l- cerâde ve’l- kummele ve’d- dafâdia ve’d- deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn (mucrimîne).: Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) mu’cizeler, tufan, çekirge (âfeti), bit (âfeti), kurbağa (âfeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular.”(A’râf 7/133)

Fe erselnâ.. Biz irsâl ettik gönderdik Peygamber Rasûlle aynı kök, biz gönderdik görevli gönderdik .. onların üzerine tufanı gönderdik tufan geldi mi geldi. nedir tufan sel yağmur işte bildiğimiz şey.. vel cerâde.. çekirge âfetlerini verdik onlar ektiler tam biçecekken çekirge sürüleri yerle bir etti hiç biçecek bir şey bulamadı. Bunu Arabistanda çekirgeleri gördüm böyle gittiğimizde hangi yılsa Medinede Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mescidinde insânlar basacak yer bulamıyorlar da makinalarla süpürüyorlardı iri iri çekirgeler gökten her yerimize çekirgeler yağıyor, çölden gelmiş evet.. Ve’l- kummele kurbağalarla denedik kurbağalarla.. ve’d- dafâdia.. bit Türkçe yâni bildiğimiz bit bunlar bitler yâni buğday biti vardır yünleri yiyen güve dediğimiz o da bir türdür. İnsânın kanını emen bizim çocukluğumuzda yakinen bildiğimiz değil mi Hacı Mahmud bitler vardır eskiden DTTyi basardı anam dDDTte sâdece bizde olurdu başkasında olmazdı. Dedem muhtar olduğu için verirmiş dağıtırlarmış.. İşte bu tufanla çekirgeyle bitle kurbayla felâketle üzerlerine yağdırdık.. ve’d- deme âyâtin mufassalâtin.. bir de kanla içtikleri sular kana çevriliveriyordu.. âyet olarak mu’cize olarak inanmaları için açıkca ayrı fasıla fasıla yâni ayrı ayrı böyle arka arkaya değil yâni zaman içinde fasıl fasıl geldi..
festekberû ve kânû kavmen mucrimîn.. kibirlendiler ve onlar buna rağmen kibirlendiler yâni o belâlar geçti hemen günahkâr suçlu mücrim bir kavim oluverdiler. hâni zâlim insânlar vardır başına belâ geldi mi saçını yolat böyle.: “ALLAH’ım ALLAH’ım ALLAH’ım!” şey gibi işte burada hangi yıldır bilmiyorum denizin kenarına geldiler benim çok değerli bir orada komşum var Kadir Abi bir de Birsen karısının adı işte kadıncağız yüzkırk kilo yüz elli kilo iyi komşuydu da böyle biz orada oturuyoruz çıktı.: “Gidip paraları Araplara yediriyorlar!.” Diye bağırıyor!. o yana dönüyor bu yana.. “hasbunALLAHi veni’me’l- vekîl” biz de hacdan döndük mi gidecektik galiba “yâ RABBi sabır ver!.”
KADİR ABİ hârika bir insân ama Birsen Hanım almış gidiyor o yana bu yana komşularla konuşuyor felân.. Derken birkaç saat geçmedi günlük güneşlikken Akdenizin üzerinde bir iki on üç tane şimşeği saydım ben, denizin üzerine düşüyor ama geliyor!. Biraz sonra yer göğe kapandı arabaya kadar insânlar gidemez hale geldi. öyle içeriye yağmur girsin girmesin değil aldığını götürüyor!. Birsen Hanım çıkıverdi kapının önüne.: “Latif Hocam’ın RABBısı!. Latif Hocam’ın RABBısı sana sığınıyorum!.” gel bana sığın dediği için demiyorum ama şuna bak biraz önce ne yapıyordu, İslâmiyete vuruyordu güyâ ileri geri konuşuyordu şimdi de bıraktı da “Latif Hocam’ın RABBısı sana sığınıyoruz!.” Diyor!.
İnsânız hepimiz böyleyiz yalnız zaman gelir böyle ama böyle olmamak gerekiyor.. yâni felâket geldiği zaman vah demek ki aklınızı başınıza alınız demek gerekirken ne yapılıyor bâzen oluyor ki o insânlar geçince hiç olmamış gibi..


وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُواْ يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ لَئِن كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ
“Ve lemmâ vakaa aleyhimu’r- riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ RABBeke bi mâ ahide indek (indeke), le in keşefte anne’r- ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl (isrâîle).: Ve azâb üzerlerine geldiği (vuku bulduğu) zaman.: “Ya Mûsâ (ALLAH'ın) seni sahip kıldığı ahd (nübüvvet ahdi) sebebiyle bizim için RABBine DUÂ et. Eğer bizden azâbı kaldırırsan, biz sana mutlaka inanırız ve mutlaka İsrâiloğullarını seninle berâber göndeririz.” dediler.” (A’râf 7/134)

Onların üzerine vâki olduğu zaman geldiği zaman ricz, insânı rezil kepaze eden azâb yâni içinden çıkamayacağı bir bataklık yâni ne diyorlar.: yâ mûsed’u lenâ RABBeke bi mâ ahide indek..” bizim için RABBine DUÂ et, şeyden dolayı çünkü ahid yapmışsınız siz anlaşmışsınız o demişki sana.: “sen benim rasûlmsün” demiş sende.: “benim RABBımsın!” “git kullarıma anlat” demiş ahdettiniz ya bunun hakki için bize yardım et!” diyorlar bize DUÂ et!.
le in keşefte anne’r- ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl.. eğer başımızdan bu felâketi kaldırırsan.. riczi bizi mahveden alçaklaştıran bu şeyi kaldırırsan kesinlikle sana inacağız ve Beni İsrâil senin kavmin beni İsrâili de müsaade edeceğiz çekip gideceksiniz!” diyor yâni söz diyorlar şu belâyı başımızdan bir kaldırıver..

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ إِلَى أَجَلٍ هُم بَالِغُوهُ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
“Fe lemmâ keşefnâ anhumu’r- ricze ilâ ecelin hum bâligûhu izâ hum yenkusûn (yenkusûne).: Böylece onlar, o ecele (sona) ulaşana kadar onlardan azâbı kaldırdığımız (açtığımız) zaman, onlar sözlerini nakzediyorlar (sözlerinden dönüyorlar).” (A’râf 7/135)

“Fe lemmâ keşefnâ anhumu’r- ricze ilâ ecelin.. belli bir zaman ecel ecel sonu olan bir zamanda askerlik gibi onu ALLAH biliyor belli bir zaman için onların üzerinden rizcı belâyı kaldırdık keşefna keşfettik aldık açtık yâni kaldırdık ..
hum bâligûhu izâ hum yenkusûn..ne diyor felâmma ne zaman ki keşefna anhümür ricze onların üzerindeki bu belâları kaldırdık ne zaman ila ecelin hüm baliğuhü bizim onlara takdir ettiğimiz yer nere ora o şeyler İstiklal Savaşını biliyorsunuz nasıl geçtiğini bu gün İstiklal Savaşında at pisliklerinin içinden arpayı ayırıp da yiyen kişilerin çocukları, şu ÂNda ekmeği köpeğe bile atmaya tenezzül etmiyorlar çöpe atıyorlar!. ecele bak ecele nasıl geliyor ayağıyla geliyor o işte hüm baliğuhü bu belli olunca ulaşınca sınırı taşınca kap taşacak hale gelince iza hüm yenküsün onlar oraya geldiler mi sözlerini neksediyorlar sözlerinden dönüyorlar yerle bir ediyorlar sözleri kalmıyor artık daha önce verdikleri sözleri vardı ya eser kalmıyor eser.. çok acı..
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön