KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta SEBîLİLLAH..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta SEBîLİLLAH..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta,
=>SEBîLİLLAH =>SIRatMuSTaKîM..


=>ALLAHu zü'L- CELÂL'in YOLu!.

HAKktan HAKk’a SEBîLİLLAH,
->KELÂMuLLAH-RESÛLuLLAH,
Zât->SIFAt->ESMÂ ve=>İNSÂN,
=>SELÂMet İPi =>HABLuLLAH!.


ZEVK 9737

ŞE’ÂNuLLAH =>SÜNNETuLLAH =>HAKk’ın EMRi=>ABDULLAH’a,
HÜKMüLLAH==>KUR'ÂN-I KERÎM====>TEBLİğ-i RASÛLULLAH’a,
SIRat-ı MuSTaKîM=>HAKk YOLu,
=>ORTA YOLda==>SAĞı<->SOLu,
MuhaMMedî =>İMÂN<->AMEL===>EL=>EL’e=>ELLer=>ALLAH’a!.


01.09.2020. 03:04
Resim 13. mHRRm. 1442
brsbrsmd..tktktrstkkmd..

DOĞum İLe BAŞLar =>EMEL,
PEŞİndedir===>ÖLüm-ECEL,
SIRat-ı MuSTaKîM==-> YOLu,
MURADuLLAH=->EBED-EZEL!.

Resim
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün eline iki çakıl taşı aldı ve bunlardan birisini yakına, diğerini uzağa attı ve.: “Bu neyi temsil ediyor, biliyor musunuz?” buyurdu. Sahabe-yi Güzîn: “ALLAH ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu uzağa düşen EMEL, şu yakına düşen de ECELdir” buyurdu.
(Tirmizî, Emsâl, 7)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün yere çubukla kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra ortasından bir hat çekti. Onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasındaki hatta istinâden birçok küçük hatlar çekti. Sonra Peygamberimiz aleyhisselâm;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunu şöyle açıkladı.: “Şu ortadaki çizgi İNSÂNdır. Şu onu kuşatan şey ise ECELidir. Şu dışarıdaki uzanan çizgiler ise o insanın EMELidir. Bu çizgiyi kesen şu küçük çizgiler ise insanın başına gelecek olan MUSîBETlerdir. Bu musîbetlerden birinden kurtulsa diğerine değer, ondan da kurtulsa eceli onu bırakmaz!.” buyurdu.
(Buharî, Rikak, 4; Tirmizî, Kıyamet, 22; Zühs, 25; İbn-i Mâce, Zühd, 27)

Resim---İnsanın EMEL ile ECEL arasında takip edeceği yolu da Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle açıklamıştır.: “Dünyada garib bir yolcu gibi ol. Akşama erdin mi sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı iken hastalığın için, hayatta iken ölümün için hazırlık yap!. Kendini kabir ehlinden say, namazını da son kılacağın namaz gibi kıl!.” buyurdu.
(Buharî, Rikak, 2; Müslim, Zühd, 25)

İnsan hayatı boyunca pek çok farklı durumlarla karşılaşır, başına her çeşit hayır ve sıkıntı gelebilir, pek çok şerli ve hayırlı insanlarla konuşur. Ölümlere ve doğumlara/dirilmelere şâhid olur. Bütün bunlar onun aklını başına getirir ve ibret almasına, uyanmasına, gerçekleri görmesine sebep olur. Nitekim Peygamberimiz aleyhisselâm;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH bir insanın ECELini altmış yaşına kadar uzatmış ise ondan her çeşit özürü ve bahâneyi kaldırmıştır!.” buyurdu.
(Buharî, Rikak, 4; Tirmizî, Daavat, 113; Zühd, 23; İbn-i Mâce, Zühd, 27)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, getirilen iki tane taşlardan birini var gücüyle atıyor.: “İşte emelleriniz nereye düştüyse!.”
Birini de ayaklarının ucuna koyuyor ki.: “Bu da eceliniz!.” buyuruyor.
İşte hayat budur!. Buyurun ayağınızın ucundaki eceliniz gözünüzün erdiği yerdeki emelleriniz..
Ecellerle emellerimizi seviyelememiz lâzım.. İkisi de lâzım emellerde bizimdir ecel de!. Emelleri olmayan insanlar ölülerdir.. Emelleri olacak ki insan seviyeli olacak.. Ecelden bakınca emeli göreceğiz!. Yoksa dışarı çıkarsa bizi yutar, izini unutturur!.

İsLâM DÎNİmizde.. ARDımızda ECELimiz.. ÖNÜmüzde EMELLerimiz.. Her NEFESte SÜRen Bu SÜRekLi ÖMüR KOŞu YOLumuz,
=>SEBîLİLLAH=> SIRatMuSTaKîM..

Resim

ALLAHu zü’L- CELÂL’in Yarattığı Tümm CÂNLıLarda,
=>Bitki-HayvÂN-İNsÂN için SUBHÂNî HAYat Sistemi Maddî-Manevî;
=>ÜREmek=>BESLENMek<=ÜREmek.. ESASına dayanır..

MeseLâ HayvÂNLarda =>SÜNNEtuLLAH gereği, Kendilerine Tahsis edilen Ni’metlerle DENENmeyen ve kendilerine fıtraten yüklenen ve asla dışına çıkamayackları hayat palan ve proğramları olan içgüdüleri vardır. Ceylâna kaçmanın ve Aslana koşmanın gerek ve gereçlerinin ezelden verilişi asla değişmez.. makinalı tüfek verseniz Aslan, Ceylan Avcısı olamaz, ceylana kanat taksanız uçamaz!.
Bu yüzden HayvÂNLarın; hiçbir zaman kadıları-mahkemeleri, doktorları-hastahâneleri, telefon-telsiz-postahâneleri yoktu-yoktur ve de olmayacak-olamayacaktır!.

İNSÂNoğLU ise,
=>ALLAHu zü’L- CELÂL’in =>EZELde=>BEZM-i ELEStte=>ZÂTI’na HALİFe KILıp =>TÜMM ESMÂsını AKıL ki =>ANA Kart OLarak her NEFSe YÜKLediğinden dolayı =>EN/TEk AKILLı YARAtığıdır İNSÂNn!.

AKLın bu ANA-ASIL SÜNNEtuLLAH Gerçeğini;
=>KELÂMULLAH’tan DUY!.uş =>İLİMi/TÂLİMi/ÖĞRENimi,
=> RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e UY!.uş =>EDEBi/TERBİYEsi/EĞİTİMi İLe ANLAYış ve,
=>ABDULLAH/ALLAH’ın KULu OL!.uş DENEMEsini BAŞARış =>İ’TiDÂL ÜZERe-OPTiMuM KULLuktur..
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’ya ŞÂHiD OLuştur.

Bu Yüce AKIL EMÂNEtine İhânet edip NANKÖR OLuş ise;
=>ALLAH-MURADuLLAH-EMRULLAH- KELÂMULLAH-RESÛLULLAH-hatta ABDULLAH/ALLAH’ın KuLu OLuşunu Hafife-eğlenceye ALıp =>TEFRİT’te-MİNUMUM’da KALış ve böylece YAŞAyıştır!.
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’yu yokk sayıştır.

=>ALLAH-MURADuLLAH-EMRULLAH- KELÂMULLAH-RESÛLULLAH-hatta ABDULLAH/ALLAHın KuLu OLuşunda, HüKMuLLAH’ı DUYuş ve UYuşta Sınırı tanımayıp daha çok âhiret için tüm dünyasını ve hukukları terkedip ÇİĞNEyerek =>İFRATa-MAXİMUMa GEÇiş ve böylece YAŞAyıştır!.
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’nun EMİRLerini yetersiz BULuştur.

İSLÂM DİNinin ESaSLarı =>HeR YeRde, HeR ZamÂN, HeR HâL ve HeR NEFEste;
İFRatsız, TEFRitsiz SIRAT-ı Mustakîm OLan =>İ’TİDAL Orta YoLu..
İÇte-İMÂNda =>DENge.. DIŞta-AMELde =>Düzen =>SIRAT-ı Mustakîmi..

TEVHİDuLLAHı =>TeBLiğ =>TeNZir =>TeBŞir =>TeŞHidden ibârettir =>RASÛLÎ SEVİYE..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kumu düzleyip âsâsı ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve.: “Bu ALLAH'ın YoLudur!.” buyurdu. Sonra, o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve.: “Bunlar yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulanan bir Şeytân vardır!.” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu.: "Şüphesiz bu Benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zirâ o yollar sizi ALLAH’ın YOLU’ndan ayırır. İşte sakınmazın için ALLAH size bunları emretti!.” buyurdu.
(İbni Kesîr, 2/190)

Resim---İbn. Mes’ud radiyallahu anhu.: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve.: “Bu RÜŞD YOLUdur.” dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi.: “Bunlar da bir takım yollardır ki herbirinde bir Şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!.” buyurdu ve En’âm 6/151-153 âyetlerini okudu." dedi..
(Buhârî, Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; İbn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî, Mukaddime 23)

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---“Kul teâlev etlu mâ harreme RABBukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak (imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebû’l- fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan (batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremALLÂHu illâ bi’l- hakk (hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).: De ki: “Gelin, RABBinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fâkirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız BİZ rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu ALLAH haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.” (En’âm 6/151)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi AHDİLLÂHi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. ALLAH'ın AHDİni yerine getirin (ifâ edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (ALLAH) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En’âm 6/152)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh (fettebiûhu), ve lâ tettebiû’s- subule fe teferreka bikum an sebîlih (sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, BENim MUSTAKÎM olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, O’nun (ALLAH’ın) YOLUndan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti (emretti). Umulur ki böylece siz takvâ sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)

HeR KULa DÜŞen ANA GÖREV ise;
=>RASÛLÎ SEVİYE’yi: =>BİL-ip =>BUL-up =>OL-up da =>YAŞAyıp =>ŞÂHİDi OLmaktır!. İNŞÂe ALLAHu TeÂLÂ!.

İLAHî ve MUTLak GERçek bu iken =>Bu DÜNYÂ HAYatında İnsÂNoğLunun TEVHiD TERCİHİnde DENENmesi SEBeB-SonUÇunda;
=> BÂTıL-ŞERRin ve ŞEYTÂN İŞLerinde =>HİZBUŞŞEYTANLık,
=>HAKk-HAYRın ALLAH İŞLerinde =>HİZBULLAKLık YAŞAnmaktadır!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta SEBîLİLLAH..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SIRAt KöPRüSü..

Sözlükte “anayol; doğru ve apaçık yol” mânalarına gelen “sırât” ile “dengeli ve dosdoğru” anlamındaki “müstakîm” kelimelerinden oluşan “Sırât-ı Müstakîm.: apaçık, dosdoğru ve hak ve hakikat yolu..” demektir. (el-Müfredât, “kvm” md.).

Sırât-ı Müstakîm terkibi 33 âyette yer almaktadır. Ayrıca sırât 2 âyette “müstakîm” mânasındaki “seviy” ve aynı anlamdaki “sevâ’” (sevâü’s-sebîl) kelimesiyle kullanılır.
Sırât-ı Müstakîm Terkib;
Geçtiği âyetlerin bir kısmında ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Doğru Yol ve İstikâmet Üzere OLduğunu.:


وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Vallâhu yed'û ilâ dâri’s- selâm (selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin).: ALLAH sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri doğru, muhkem, güvenli yola, İslâmî hayata sevkederken, insanları hukukun üstün, hakkın ve adâletin belirleyici güç, barışın hakim olduğu, güvenli bir dünyaya, selâmet yurduna, cennete davet ediyor.” (Yûnus 10/25)

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“İnnî tevekkeltu alâllâhi RABBî ve RABBikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne RABBî alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Muhakkak ki ben, benim ve sizin RABBiniz olan ALLAH'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (ALLAHû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim RABBim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü ALLAH'tadır).” (Hûd 11/56)

وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Resim---“Ve innehu le ilmun li’s- sâati, fe lâ temterunne bihâ vettebiûni, hâzâ sırâtun mustekîm (mustekîmun).: Ve muhakkak ki o, gerçekten o saat (kıyâmetin zamanı) için bir ilimdir (bilgidir). Öyleyse ondan sakın şüphe etmeyin! Ve Bana (ALLAH'a) tâbî olun! İşte bu, Sıratı Mustakîm'dir.” (Zuhrûf 43/61)

Resûl-i Ekrem aleyhisselâm’in İnsanları Doğru Yola Dâvet Ettiği.: Âl-i İmrân 3/51; En‘âm 6/153; Mü’minûn 23/73; Şûrâ 42/52..

إِنَّ اللّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Resim---“İnnallâhe RABBî ve RABBikum fa’budûh (fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm (mustakîmun).: Muhakkak ki ALLAH, benim de RABBim ve sizin de RABBiniz'dir. O halde O'na kul olun. (İşte) bu “Sırâtı Mustakîm'dir (ALLAH'a ulaştıran yoldur).” (Âl-i İmrân 3/51)

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve le’l- îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidâyete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidâyet ediyorsun (ulaştırıyorsun).” (Şûrâ 42/52)


ResimKur'ÂN-ı Kerîm’in İnsanı Doğru Yola İlettiği.:

يَهْدِي بِهِ اللّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلاَمِ وَيُخْرِجُهُم مِّنِ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subule’s- selâmi ve yuhricuhum mine’z- zulumâti ilâ’n- nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: ALLAH, o kitapla, Kur’ân’la, rızasına ulaşma mertebesini gözetenlere, hukukun üstün, hakkın ve adaletin belirleyici güç, barışın hâkim olduğu güvenli bir dünya düzenine, selâmet yurduna, cennete götüren yolları gösterir. Onları iradesiyle bilgilendirerek inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve ilim aydınlığına, nura çıkarır ve onlara doğru, muhkem, güvenli yolu, İslâmî hayatı gösterir.” (Mâide 5/16)

Şeytan’ın Doğru Yola Girilmesine Engel Olmaya Çalıştığı.:

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Resim---“Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâteke’l-mustekîm (mustekîme).: (İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.” (A‘râf 7/16)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in İpine Sımsıkı Sarılma.:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn (tehtedûne).: Ve hepiniz, ALLAH'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve ALLAH'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalblerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (ALLAH'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte ALLAH, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidâyete erersiniz.” (Âl-i İmrân 3/103)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in BUYRUKLarında.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem teheccüd namazına başlarken yaptığı duada ALLAH celle celâlihu’ya.: “Sen dilediğini sırât-ı müstakîme erdirirsin!” buyurmuştur.
(Müslim, Müsâfirîn, 200).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kumu düzleyip asası ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLAH’ın YOLUdur” buyurdu. Sonra o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulunan bir ŞEYTÂN vardır!” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153) “buyurmuştur.
(İbni Kesir 2/190)

İSTİKÂMET.:
Sözlükte “doğru, düzgün, dengeli, sabit ve kararlı olma” gibi anlamlara gelen “kavm” kökünden masdar olan istikâmet.: “doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama” demektir.
Arapça sözlüklerde istikâmet kelimesiyle ilgili olarak genellikle “dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, ALLAH celle celâlihu’ya itaat edip Muhammed aleyhisselâm’ın sünnetine uyma” şeklinde özetlenebilecek açıklamalar yapılmıştır
Bazı âyet ve hadislerde geçen “kayyim/kayyime” kelimesinin “istikâmet” anlamında olduğu ifade edilmektedir.
Buna göre “ed-Dînü’l-Kayyim”.: “Herhangi bir eğrilik, yanlışlık içermeyen, haktan ayrı bir yönü bulunmayan doğru (müstakîm) din” anlamındadır.:


مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim---“Mâ ta’budûne min dûnihî illâ esmâen semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân (sultânin), ini’l- hukmu illâ lillâh (lillâhi), emere ellâ ta’budû illâ iyyâh (iyyâhu), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Sizin ondan başka taptıklarınız, ALLAH'ın kendilerine bir delil indirmediği, sadece siz ve babalarınızın onu isimlendirdiğiniz (putlardan) başka bir şey değildir. Hüküm ise ancak ALLAH'a aittir. Sizin O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte bu kayyum (Âdem aleyhisselâm)'tan kıyâmete kadar devam edecek olan) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf 12/40)

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ (hanîfen), fıtratallâhilletî fatara’n- nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh (halkıllâhi), zâlike’d- dînul kayyimu ve lâkinne eksere’n- nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Artık hanîf olarak kendini (vechini) dîn için ikâme et, ALLAH'ın hanîf fıtratıyla ki; ALLAH, insanları onun üzerine (hanîf fıtratıyla) yaratmıştır. ALLAH'ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kâim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.” (Rûm 30/30)

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
Resim---“Fe ekim vecheke li’d- dîni’l- kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn (yassaddeûne).: Öyleyse ALLAH'ın onu geri döndürmeyeceği o gün (kıyâmet günü) gelmeden önce vechini, kayyum (ezelden ebede kadar devam edecek) olan dîn için ikâme et (kıyamda tut). İzin günü onlar bölük bölük ayrılırlar.” (Rûm 30/43)

“Kütübün Kayyime” tâbiri de.: “Doğruyu yanlıştan ayıran hak (müstakîm) kitaplar” mânasındadır.:

فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ
Resim---“Fîhâ kutubun kayyimeh (kayyimetun).: (O sayfalar) içinde temel, değişmez hükümler yazılı olan kitaplardır.” (Beyyine 98/3)

ALLAHu zü’L- CeLÂL=> “RABBimiz ALLAH’tır” dedikten sonra istikâmet sahibi olanları övmüştür.:

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---“İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimu’l- melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bi’l- cennetilletî kuntum tûadûn (tûadûne).: Muhakkak ki: “RABBimiz ALLAH'tır.” deyip, sonra (da) istikâmet üzere olanlara (ALLAH'a yönelip dîni ikâme edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).” (Fussılet 41/30)

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“İnnellezîne kâlû RABBunALLÂHu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki onlar “RABBimiz ALLAH'tır.” dediler. Sonra onlar (ALLAH'a) istikâmet üzere oldular. Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.” (Ahkāf 46/13)

“İstikâmet” kelimesi tefsir kitaplarında.: “Samimî ve kararlı bir imanla hak ve hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürme.” şeklinde açıklanmaktadır..

Resim---Ebu Amr Süfyan İbn-i Abdullah radıyallahü anh şöyle dedi: “Ya Rasulallah! Bana İslam’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim.” dedim. Rasulüllah sallallahü aleyhi ve sellem: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.
(Müslim, İmân 62; Müsned, III, 413; IV, 385)

Resim---Fahreddin er-Râzî kaddesallahu sırrahu.: “Her kim imanla ölürse işte o istikâmet sahibi olanlardandır.” Bütün iyi davranışların vazgeçilmez şartı, ifrat ve tefrite sapmadan istikrarlı ve dengeli bir şekilde orta i’tidâl yolunu takip etmektir. “Böylece sizi orta bir ümmet yaptık” (el-Bakara 2/143); “Bizi dosdoğru yola ilet” (el-Fâtiha 1/6) meâlindeki âyetlerde olduğu gibi bu âyetteki “istikâmet sahibi olanlar” ifadesinde de bu husus dile getirilmiştir..
(Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXVII, 121-122; XXVIII, 12)

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran/istikâmet üzere ol. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)

İbn Hacer el-Askalânî’nin kanaatine göre istikâmet kelimesinin bu âyetteki kullanımına dayanarak Huzeyfe b. Yemân kārîlere (hâfız) sorumluluklarını hatırlatırken.: “İstikâmet sahibi olunuz, o zaman herkesten önde bulunursunuz; eğer sağa sola yalbalarsanız tam bir dalâlete saptınız demektir” şeklinde uyarıda bulunmuştur (Buhârî, “İʿtiṣâm”, 2).
Bu rivayetteki istikâmeti İbn Hacer “fiil ve terk olarak ALLAH’ın emrine sımsıkı sarılmak” (Fetḥu’l-bârî, XXVIII, 15); Aynî, “ALLAH’ın kitabına ve Peygamber’in sünnetine sarılıp bunlardan kopmadan yaşamak” (ʿUmdetü’l-ḳārî, XX, 208) diye açıklamışlardır.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” buyurmuştur..
(İbn-i Hanbel, Müsned, III, 198)

İstikâmet; İ’tidalli, istikrarlı, aşırılığın her türüne kapalı, kıvamında yürüyüş… Ölçüyü kendi nefsinde, sağında solunda değil, Kur'ÂN-ı Kerîm ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden öğrenip uygulamaktır..

Maximum=>İfrat.. Aşırlık..
Minumum=>Tefrit.. Yetersizlik..
Optimum=>İ’tidal.. Orta Emîn YOL..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Siz gücünüzün yeteceği amellere bakın! Çünkü siz usanmadıkça ALLAH usanmaz.” buyurmuştur..
(Buhâri, îmân, 32; Müslim, Müsâfırîn, 215, 22)


قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh (vestagfirûhu), ve veylun li’l-muşrikîn (muşrikîne).: (Habîbim) De ki.: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O'na yönelin (O'na doğru istikâmet alın) ve O'ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussılet 41/6)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tam anlamıyla başaramazsınız ya, siz (yine de) dosdoğru olun!” buyurmuştur..
(İbn Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta’, Tahâret 36)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” buyurmuştur..
(Enes ibn Mâlik radiyallahu anhu'dan; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Dikkat edin! Vücudda öyle bir et parçası vardır ki o iyi/doğru/ düzgün olursa bütün vücud iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalbdir." buyurmuştur..
(Buharî, iman, 39.)

Hadis İmamlarımızdan Hakim Tirmizî, hem Kur'ÂN-ı Kerîm'de hem de hadislerde geçen “Kalb, Fuad/gönül, Lübb, Sad/göğüs” kelimelerini ve aralarındaki farkları izâh etmek için müstakil bir kitab kaleme almış ve bu kitabda “Kalbi =>Kâbetullah'a” ve “Sadrı da =>Kalbin Harem Bölgesi”ne benzetmiştir. SultÂNın asıl görevi Haremi’ne mâsivâyı sokmamaktır..
(Hakim Tirmizî, Beyanu’l-Fark, s. 4-5.)


Resim---Şehr ibn Havşeb der ki.: “Bir heyet olarak Ümmü SelemeVâlidemize giderek.: "Ey müminlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem senin yanında iken en çok yaptığı DUÂ ne idi?" diye sorduk. O da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in en çok yaptığı DUÂ’nın şöyle bir dua olduğunu söyledi.: "Ey Kalbleri bir halden diğer bir hale çeviren RABBim, benim kalbimi senin dinin üzere sabit kıl!."
Ben kendisine.: "Yâ Resûlullah! Neden bu DUÂ yı çokça yapıyorsun?" diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hiç kimse yoktur ki onun kalbi ALLAH'ın parmakları arasında olmasın, dileyenin kalbini düzeltir, doğru yola kor, dileyenin de kalbini kaydırır, yoldan çıkar!." buyurdu.
Sonra şu âyeti okurdu.: "Ey RABBimiz bizi hidâyete erdirdikten sonra kalblerimizi saptırma! Katından bize rahmet bahşet! Şüphesiz sen bağışı en çok olansın."
buyurdu.

(Tirmizî, Da'avat, 89)

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Resim---“RABBenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh (rahmeten), inneke ente’l- VEHHÂB (vehhâbu).: RABBimiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra, kalplerimizi saptırma. Senin katından bize vehbi olarak rahmet bağışla. Muhakkak ki sen, VEHHÂB'sın (vehbî olarak bağışlayansın).” (Âl-i İmrân 3/8)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her sabah bütün organların dil’e hitaben.: “Bizim hakkımızda ALLAH’dan kork. Biz sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğriliriz!.” dedikleri bildirilmiştir.
(Nevevî, Riyazü's- Salihin 1524. hadis)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz” buyurmuştur..
(Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ın yasaklarından kaçının; emrettiklerini de gücünüz yettiğince yerine getiriniz.” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kendisine yöneltilen.: “Yâ Rasulullah, bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki o hususta senden başka hiç kimseye soru sormayayım..” sorusuna.: “ALLAH’a inandım.” de, sonra istikâmet üzere ol!.” buyurmuştur..
(Müslim)

Hadisin şerhinde ise İmam Nevevî.: “Bu hadis kısa olmakla beraber, soran kişi için İslâm’ın temel esaslarını iki kelimede toplamış olmaktadır; onlar da “İMAN ve İSTİKÂMet”tir. Bilindiği üzere İslâm, Tevhid ve Taatten ibârettir. Bunlardan Tevhid.: “ALLAH’a inandım.” demekle, Taat ise istikâmetle meydana gelir..” (el-Vâfi fi Şerhi’l-Erbaîn en-Nevevî)

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---“İnnellezîne kâlû RABBunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimu’l-melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bi’l-cennetilletî kuntum tûadûn (tûadûne).: Muhakkak ki: “RABBimiz ALLAH'tır.” deyip, sonra (da) istikâmet üzere olanlara (ALLAH'a yönelip dîni ikâme edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).” (Fussılet 41/30)

Hadis İmamlarımızdan Sülemî, bu âyetin tefsirinde.: “Denildi ki; sözde dosdoğru oldukları gibi işlerde de dosdoğru oldular; halk arasında dosdoğru oldukları gibi, yalnız başlarına kaldıklarında da dosdoğru oldular; dıştan dosdoğru oldukları gibi içten de dosdoğru oldular. Muhakkak ki dosdoğru olmanın temel esprisi karardan sonra ikrar değil, ikrardan sonra karardır. Yani İslâm’ın hükümlerini, devam ve sebattan sonra tasdik etmek değil, tasdik ettikten sonra devam ve sebat göstermektir.”
(Sülemi, Hakâiku’t-Tefsîr)

Kalbin istikâmeti.: İstikâmetin aslı, kalbi Tevhid Akidesinde sabit tutmaktır. Tevhid kişiye, mârifet, haşyet, tevekkül, muhabbet gibi manevi kazanımlar sağlar. Kalb bu güzel hasletler üzere müstakîm olursa diğer uzuvlar da ona itaat hususunda müstakîm olurlar. Bir hadis-i şerifte bu duruma işâretle;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dikkat edin! Muhakkak ki vücutta bir et parçası vardır. O salah bulduğu vakit bütün vücut salah bulur. O bozulduğu vakit bütün vücut bozulur. Dikkat edin o, kalbtir.” buyurmuştur..
(Buharî)

Görüldüğü üzere imanı istikâmette tutmak kalbin, kalbi istikâmette tutmaksa dilin istikâmetine bağlıdır. Belki de o yüzden;

Resim---Süfyan es-Sekafî radiyallahu anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir?” dediğinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendi mübârek dilini tutarak.: “İşte budur.” buyurmuştur..
(Tirmizî)

Gözün haramlardan sakındırılması bu mânâda çok önemlidir. Çünkü harama bakmak kalbin günaha doğru meyletmesine sebebiyet verir. Bu da kalbin istikâmetini zedeler. O yüzden kudsî bir hadiste şöyle buyrulur.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Nazar (bakış), şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşvesi ve tatlılığı atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar.” buyurmuştur..
(Taberânî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta SEBîLİLLAH..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de SıRat-ı Mustakîm.:

Fâtiha 1/6; Bakara 2/142,213; Âl-i İmrân 3/51,101; Nisâ 4/68,175; Mâide 5/16; En'âm 6/39,87,126,161; A'râf 7/16; Yûnus 10/25; Hûd 11/56; Nahl 16/76,121; Meryem 19/36; Hac 22/54; Mü'minûn 23/73; Nûr 24/46; Sâffât 37/118; Yâsîn 25/4,61; Şûrâ 42/52,53; Zuhrûf 43/43,61,64; Fetih 48/2,20; MülK 67/22..

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
Resim---“İhdina’s- sırâte’l-mustakîm (mustakîme).: Bizi sırat-ı müstakime (Hakikate erdiren yola) hidâyet et.” (Fâtiha 1/6)

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.” (Mü'minûn 23/73)

أَفَمَن يَمْشِي مُكِبًّا عَلَى وَجْهِهِ أَهْدَى أَمَّن يَمْشِي سَوِيًّا عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Öyleyse yüzüstü sürünerek yürüyen kimse mi daha çok hidâyete ermiştir, yoksa Sıratı Mustakîm üzerinde düzgün (dimdik, seviyeli) yürüyen mi?” (MülK 67/22)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de Sırati’l- AZîZi’l- HaMîD.:

الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilen nûri bi izni RABBihim ilâ sırâtı’l-AZÎZi’l-HAMÎD (hamîdi).: Elif lâm râ. Rab'lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; AZÎZ, HAMÎD olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitabtır.” (İbrâhim 14/1)

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Resim---“Ve yerellezîne ûtû’l-ılmellezî unzile ileyke min RABBike huve’l-hakka ve yehdî ilâ sırâtı’l-AZÎZi’l-HAMÎD (hamîdi).: Kendilerine ilim verilmiş olanlar görüyorlar ki, RABBinden sana indirilen Kur'ân, hakkın kendisidir. O, gücüne nihayet olmayan, her hamde lâyık bulunan ALLAH'ın yolunu gösteriyor.: Kendilerine ilim verilen, sorumluluk sahibi âlimler, dinî ilimler uzmanları, âdil objektif düşünen ilim adamları, RABBinden sana indirilenin, Kur’ân’ın gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak bir kitab olduğunu görürler, bilirler. Kur’ân’ın, kudretli, hükümran övgüye, şükre lâyık olan ALLAH’ın yolunu, birlikte nezâket içinde yaşama kurallarına, sevgiye dayalı kardeşliğe, hasedi, hilesi, dalâveresi, nefreti, düşmanlığı olmayan örnek hayat tarzına götüren ALLAH’ın yolunu, İslâm’ın yolunu aydınlattığını da bilirler.” (Sebe' 34/6)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de SıRati’L- HaMîd.:

وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ
Resim---“Ve hudû ilet tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sırâtı’l- HAMÎD (hamîdi).: Hem sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, hem de övülmeye lâyık (olan ALLAH'ın) yoluna eriştirilmişlerdir.: Onlara, sözün güzeline, Kelime-i Şehâdet’e, ALLAH Kelâmına, Kur’ân’a giden yol aydınlatılmıştır. Onlara, övgüye ve şükre lâyık olan ALLAH’ın Yolu, birlikte nezaket içinde yaşama kurallarına, sevgiye dayalı kardeşliğe, hasedi, hilesi, dalaveresi, nefreti, düşmanlığı olmayan örnek hayat tarzına götüren ALLAH Yolu, İslâm’ın yolu aydınlatılmıştır.: Onlara, sözün güzeline, Kelime-i Şehâdet’e, ALLAH kelâmına, Kur’ân’a giden yol aydınlatılmıştır. Onlara, övgüye ve şükre lâyık olan ALLAH’ın Yolu, birlikte nezâket içinde yaşama kurallarına, sevgiye dayalı kardeşliğe, hasedi, hilesi, dalaveresi, nefreti, düşmanlığı olmayan örnek hayat tarzına götüren ALLAH Yolu, İslâm’ın Yolu aydınlatılmıştır. (Hac 22/24)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de Sevâi’s- SıRât.:

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
Resim---“İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bi’l-hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâi’s- sırât (sırâtı).: Dâvud (aleyhisselâm)'ın yanına girdikleri zaman (Dâvud aleyhisselâm) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davâcıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır.” (Sâd 38/22)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de SiratiLLahiLLezi.:

صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ
Resim---“Sırâtıllâhillezî lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l-ard(ardı), e lâ ilâllâhi tesîru’l-umûr (umûru).: O ALLAH'ın yolu ki, göklerde ve yerde ne varsa Kendisinindir. (Bütün) emirler (işler) ALLAH'a seyreder (döner), değil mi?” (Şûrâ 42/53)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de SebîLiLLahi.:

وَلاَ تَقْعُدُواْ بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاذْكُرُواْ إِذْ كُنتُمْ قَلِيلاً فَكَثَّرَكُمْ وَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ
Resim---“Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûnehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetu’l-mufsidîn (mufsidîne).: Tehdid (vaad ederek) ederek her yola (üstüne) oturmayın. Ve O'na (ALLAH'a) iman eden kimseleri ALLAH'ın yolundan men’ etmeyin. Ve onda (ALLAH'ın yolunda) bir eğrilik istiyorsunuz. Ve hatırlayın! Siz az idiniz, sizi çoğalttı. Ve bakın, fesad çıkaranların sonları nasıl oldu.” (A'râf 7/86)

Resim

Bu KULluk İmtihÂNı SAHRAsında HizbuLLAH’ın Sırat-ı Mustakîm YOLunu Tercih etmeyip de, HizbuşşeytÂN’ın Sırati’l- Câhîm YOLunu Tercih edenler ise;

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de Sirati’l- Câhîm.:

مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ
Resim---“Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtı’l-cahîm (cahîmi).: ALLAH'tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennemin) yoluna yöneltip götürün." (Sâffât 37/23)

Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de Ashabi’l- Cahîm.:

Bakara 2/119; Mâide 5/10,86; Tevbe 9/113; Hac 22/51..

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike ashâbu’l- cehîm (cehîmi).: Ve âyetlerimiz hakkında onları aciz bırakma gayretinde olanlar, işte onlar, ashabı cehîm (cehennem ehli)dir.” (Hac 22/51)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta SEBîLİLLAH..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SEBîLİLLAH =>ALLAH YOLU..

NÛR-u MîM==>YÜREk YAPIsı
===>KALBİMin==>İKİ KAPIsı
HABLuLLAH Mustakîm SIRat
TEK-BiR’in =>TEVHİD TAPIsı!.


ZEVK 9457

=>ANA RAHMi==>MeZÂR TAŞı==>ARARSInda=>SEBîLİLLAH
==>İKİ ELde==>KILAVUZu===->KELÂMuLLAH-RESÛLuLLAH
HABLun min MESeD=>HİZBu’Ş- ŞEYTÂN
===>HABLi’L- VERÎD’i====>HİZBuLLAH
SİLM AKIL>NÛR-u MUHAMMED=>CÂN TEVHiD İPi HABLuLLAH!.


02.11.19 02:12
brsbrsmmm.. tktktrstkkmdhyrÂNnn..


=>KUL İHVÂNİm=>İKİ ELinLe
KELÂMuLLAH=>RESÛLuLLAH
SAĞa-SOLa BAKma===>YÜRü
Fe SEbbit AKDem HABLuLLAH!.



Resim KALBimin İKİ KAPISI.:
KALBin =>Bâtına BAKan RahmÂNîYyet FUAD Kapısı..
KALBin =>Zâhire BAKan RahîmîYyet KALB Kapısı..


Enfüs ise dıştaki Kâinâttan Bedene YöneLdiğimizde ÖZ –İÇ ÂLeMimİZdir..
Beden-Sadr-KaLb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, HabL’iL-Verîd ve de AKDES..
Ama ULaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’L-ÂLEMin celle celâluhu..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum.: Ey iman edenler! Eğer siz ALLAH'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (MuhaMMed 47/7)

لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"Lâ yestevî’l- kâıdûne minel mu’minîne gayru ulîd darari ve’l- mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim. Faddalallâhu’l- mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alâ’l- kâidîne dereceh (dereceten). Ve kullen vaadallâhu’l- husnâ. Ve faddalallâhu’l- mucâhidîne alâ’l- kâıdîne ecran azîmâ (azîmen).: Özür sahibi olmayan mü'minlerden (savaşa gitmeyip) oturanlar ile ALLAH’ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir (eşit) değildir. ALLAH, mallarıyla ve canlarıyla cihâd edenleri derece bakımından, oturanların üstünde faziletli kıldı ve ALLAH hepsine “Hüsnâ”yı vaadetti. Ve ALLAH mücahidleri, oturup kalanlar üzerine “büyük ecir” ile üstün kıldı.” (Nisâ 4/95)

==>SebîliLLAH SEVgi YOLu
BAŞı SEVgi==->SEVgi SONu
KÛN'da İ’TiDAL>SAğı-SOLu
=>feyeKÛN=>SEVgi OYUNu..

KÛNfeyeKÛN>SÜNNETuLLAH,
RIZAuLLAH==>Lî-VECHiLLAH,
MUTLak İMÂM->RASÛLULLAH,
DUYup->UYmak=>SEBîLiLLAH!.


Resim

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

=>“EHL-i BEYt==>EDEBi İZİ”-nde,
SIRR-ı NAHNU===>BİZ BİR-İZ-inde,
İMÂM-ı MUTLAk====>MUHAMMED,
=>DAMLAsı-yız=>“D E N İ Z i”-nde!.

HASBî HİZMETLe =>Lî-VECHiLLAH,
==>Bî-iZNiLLAH====>SEBîLiLLAH,
==>KELÂMuLLAH==>RESÛLuLLAH,
=>DÂiM<->KÂiM===>
İNŞâe ALLAH!.

celle celâlihu..
aleyhmusselâm..


SeBİL.: Açık ve büyük YOL. Büyük cadde. ALLAH celle celâluhu rızası için su dağıtılan yer. Fırka-yı NÂCİyye..
SebîliLLAH.: SîN-SeN-deki.. SîNedeki HeP AK-ÂN, hİÇ YAK-ÂN, SıRR DİLE-liğimiz ve de BiLE-liğimiz ResûLL sallallahu aleyhi ve sellem SıRRında SıRR-L-ÂNmak İnşâe ALLAH!..


وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ
Resim---“Ve in tutı’ eksere men fî’l- ardı yudıllûke an SEBÎLİLLÂH (sebîlillâhi), in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn (yahrusûne).: Ve yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat edersen, seni ALLAH'ın YOLUndan saptırırlar. Onlar, ancak zanna tâbî olurlar. Ve onlar, ancak yalan uydururlar.” (En’âm 6/116)

وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir (câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn (ecmaîne).: Doğru yolu göstermek ALLAH'a aittir. Onun eğrisi de vardır. ALLAH dileseydi, sizin hepinizi hidâyete erdirirdi.” (Nahl 16/9)

SebîLiLLAH =>SeBîL-i RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem.:

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: Rasûlüm.: “İşte bu benim yolumdur, İslamî hayat tarzıdır. Ben, önümü görerek bilinçli bir şekilde ALLAH’a dâvet ediyorum. Ben ve bana, benim sünnetime tâbi olanlar, kesinlikle emin ve aydınlık bir yol üzerindeyiz. ALLAH’ı tesbih ve tenzih ederim, ben ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ALLAH’a ortak koşanlardan, gizli şirke düşüp başka otoriteler de kabul edenlerden değilim.” de.” (Yûsuf 12/108)

Resim
SebîLiLLaHi.: Bakara 2/154,190,195,217,218,244,246,261,262,273; Âl-i İmrân 3/13,99,146,157,167,169,195; Nisâ 4/15,74,76,84,88,89,93,95,100,160,167; Mâide 5/54; En'âm 6/116, 153; A'râf 7/45,86; Enfâl 8/36,47,60,72,74; Tevbe 9/38,41,60,81,111,120; Hûd 11/19; İbrâhim 14/3; Nahl 16/9,88,94; Lokmân 31/6; Sâd 38/26; Muhammed 47/1,4,32,34,38; Hucurât 49/15..

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لاَ أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَأُخْرِجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُواْ فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُواْ وَقُتِلُواْ لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ ثَوَابًا مِّن عِندِ اللّهِ وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ
Resim---“Festecâbe lehum RABBuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min ba’d (ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî SEBÎLÎ ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâr (enhâru), sevâben min indillâh (indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi).: O zaman RABB'leri, onların dualarına icabet etti. (Şöyle buyurdu): Sizden erkek veya kadın amel edenin amelini, Ben kesinlikle zayi etmem. Siz birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, BEN'İM YOLUMda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin seyyiatlarını mutlaka örteceğim. Ve onları mutlaka, altlarından nehirler akan cennetlere sokacağım, Allah'ın katından bir mükâfat olarak. Ve ALLAH, O'nun katında mükâfatların en güzelidir.” (Âl-i İmrân 3/195)

الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُوْلَئِكَ فِي ضَلاَلٍ بَعِيدٍ
Resim---“Ellezîne yestehıbbûne’l- hayâte’d- dunyâ ale’l- âhıreti ve yasuddûne an SEBÎLİLLÂHi ve yebgûnehâ ivecâ (ivecen), ulâike fî dalâlin baîd (baîdin).: Onlar, dünya hayatını âhiret hayatına tercih ederler. Ve ALLAH'ın yolundan alıkoyarlar. Ve onu eğriltmek isterler. İşte onlar, uzak bir dalâlet içindedirler.” (İbrâhim 14/3)

الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ
Resim---“Ellezîne keferû ve saddû an SEBÎLİLLÂHİ edalle a’mâlehum.: İnkâr edenlerin ve (insanları) ALLAH'ın yolundan men edenlerin amellerini (ALLAH) boşa çıkardı.” (Muhammed 47/1)

Resim
SebîLihi.: Mâide 5/35; Tevbe 9/9,24; Yûnus 10/88; İbrâhim 14/30; Nahl 16/125; Hac 22/9,25,58; Nûr 24/22; Furkân 25/57; Ahzâb 33/4; Mü'min 40/7; Necm 53/30..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhi’l- vesîlete ve câhidû fî SEBÎLİHİ leallekum tuflihûn(tuflihûne).: Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'NUN YOLUnda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.// Ey iman edenler, ALLAH’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azabdan korunun. O’na yakın olmaya vesile olacak her yola başvurun, her türlü iyiliği ve ibadeti yapın, ihtiyaçlarınızı ona arzedin. O’NUN YOLUnda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin ki, kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa eresiniz.” (Mâide 5/35)

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---“Ud’u ilâ sebîli RABBike bi’l- hikmeti ve’l- mev’ızati’l- haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen(ahsenu), inne RABBeke huve a’lemu bi men dalle an SEBÎLİHÎ ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: RABBinin YOLUna (ALLAH'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e) hikmetle ve güzel (pozitif dereceler kazandıracak) öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Muhakkak ki senin RABBin, O'nun yolundan (Sıratı Mustakîm'den) sapanları (dalâlete düşenleri) ve hidayete erenleri bilir.” (Nahl 16/125)

ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى
Resim---“Zâlike mebleguhum mine’l- ilm (ilmi), inne RABBeke huve a’lemu bi men dalle an SEBÎLİHÎ ve huve a’lemu bi menihtedâ.: İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin RABBin; KENDİ YOLUndan sapanı en iyi bilen O'dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O'dur.” (Necm 53/30)

Resim
Sevae’s- sebîL.: Mâide 5/12,60,7; Kasas 28/22..

قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ اللّهِ مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَاناً وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ
Resim---“Kul hel unebbiukum bi şerrin min zâlike mesûbeten ındallâh (ındallâhi) men leanehullâhu ve gadıbe aleyhi ve ceale min humu’l- kıredete ve’l- hanâzîre ve abedet tâgût (tâgûte) ulâike şerrun mekânen ve edallu an SEVÂİ’S- SEBÎL (sebîli)..: De ki; "Bundan daha şerli olup, ALLAH'ın katında kesinleşmiş olan cezayı, size haber vereyim mi? Onlar, ALLAH'ın lanetlediği ve gadap duyduğu ve onlardan maymunlar, domuzlar yaptığı ve tâguta kul ettiği kimselerdir. İşte onlar, mekânı en kötü olanlar ve SEVVÂ EDİLMİŞ (ALLAH'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) YOLdan en çok sapanlardır.” (Mâide 5/60)

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ
Resim---“Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ RABBî en yehdiyenî SEVÂE’S- SEBÎL (sebîli).: Ve (Musâ aleyhisselâm), Medyen (şehri) tarafına döndüğü zaman "RABBimin beni SEVVÂ EDİLMİŞ (dizayn edilmiş) YOLa hidâyet etmesini (ulaştırmasını) umarım." dedi.” (Kasas 28/22)

Resim

Bu KULLuk İmtihÂNı SAHRAsında “Sevae’s- sebîL” tercih edenLer olduğu gibi “Sae sebîLa” tercih edenLer de OLacaktır.:

Resim
Sae sebîla.: Nisâ 4/22..

وَلاَ تَنكِحُواْ مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاء سَبِيلاً
Resim---“Ve lâ tenkihû mâ nekaha âbâukum mine’n- nisâi, illâ mâ kad selef (selefe). İnnehu kâne fâhışeten ve maktâ (maktan). Ve SÂE SEBÎLÂ (sebîlen).: Ve babalarınızın nikâhladığı (evlendiği) kadınlarla nikâhlanmayın. Geçmişte olanlar hariç. Muhakkak ki o, bir fuhuştur ve iğrenç bir şeydir. Ve KÖTÜ BİR YOLdur.” (Nisâ 4/22)

Resim
EdaLLü sebîLa.: İsrâ 17/72; Furkân 25/34,42; Ahzâb 33/67; Furkân 25/44..

وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim---“Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fî’l- âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ (sebîlen).: Ve burada (bu dünyada), kim kör ise artık o âhirette de kördür. Ve yoldan daha çok sapmıştır.” (İsrâ 17/72)

أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Resim---“Em tahsebu enne ekserehum yesmeûne ev ya’kılûn(ya’kılûne), in hum illâ ke’l- en’âmi bel hum EDALLU SEBÎLÂ (sebîlen).: Yoksa onların çoğunun, işittiğini veya (böylece) akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidir. Hayır, onlar sebîlden (YOLdan) daha çok sapanlardır.” (Furkân 25/44)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“KİM-inle konuştuğunuzu bilseydiniz, namazdan hiç ayrılmazdınız!.”buyurmuştur..

(Müttakī el-Hindî', Kenzu'l-Ummal, h. no: 18923)


ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


Resim

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.


Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön