CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Cevapla
huddamkuran
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 11
Kayıt: 16 Oca 2013, 12:55

CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen huddamkuran »

Resim

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لاَ أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَأُخْرِجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُواْ فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُواْ وَقُتِلُواْ لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ ثَوَابًا مِّن عِندِ اللّهِ وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

RABBleri de dualarına şöyle icabet buyurdu: her halde ben içinizden gerek erkek ve gerek dişi hiç bir hayr işleyenin işlediğini boşa gidermem, hep biribirinizdensiniz, benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye uğrıyanların, cihada gidenlerin ve bu uğurda katledilenlerin, kabahatlerini taraflarından keffaretleyeceğim, onları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacağım, tasavvur edemeyeceğiniz bir sevâb ile ALLAH tarafından müsâb olacaklar, sevâbın da en güzeli ALLAH indinde...

Âl-i İmrân 195


وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا


Hem siz neyinize çarpışmayasınız? ALLAH yolunda ve o zebun edilmiş erkekler, kadınlar, yavrular uğurunda ki «yâ RABBenâ, bizleri bu ahâlisi zâlim memleketten çıkar, tarafından bize bir sâhib gönder, tarafından bize bir yardımcı gönder!» diye yalvarıb duruyorlar.

Nisâ 75

الَّذِينَ آمَنُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُواْ أَوْلِيَاء الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا

îmân edenler ALLAH yolunda cenk ederler, küfredenler ise tagut'un yolunda cenk ederler, o halde siz şeytanın yârânını öldürmeğe bakın, her halde şeytanın hilesi çürüktür.

Âl-i İmrân 76


أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّواْ أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً وَقَالُواْ رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلا أَخَّرْتَنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ قُلْ مَتَاعُ الدَّنْيَا قَلِيلٌ وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَى وَلاَ تُظْلَمُونَ فَتِيلاً


Bakmaz mısın o: kendilerine ellerinizi çekin ve namaz kılın, zekât verin denilmiş olan kimselere? Şimdi üzerlerine kıtal yazılınca insanlardan ALLAHdan korkarcasına veya daha bile ziyade korkuyorlar ve şöyle dediler: «Ey bizim rabbımız! Niçin üzerimize bu kıtali yazdın! Nolurdu bizi yakın bir ecele tehir edeydin? De ki: Dünya zevkı ne olsa azdır, Ahıret ise ALLAHdan korkanlar için sırf hayırdır hem kıl kadar hakkınız yenmez

Âl-i İmrân 77


فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلاً

Onun için ALLAH yolunda çarpış. Ancak nefsinden başkasıyla yükümlü değilsin! Mü'minleri de çarpışmaya teşvik et; umulur ki ALLAH o küfretmekte bulunanların baskılarını defeder. ALLAH baskıca daha zorlu, azap vermek bakımından da daha şiddetlidir.

Nisâ 84


وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللّهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللّهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ


Onlara karşı gücünüzün yettiği her kuvvetten ve (cihâd için) bağlanıp beslenen atlardan (sürekli bakımı yapılan savaş vâsıtalarından) hazırlayın; bununla ALLAH’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin kendilerini bilmediğiniz, ALLAH’ın onları bildiği diğer (düşman) kimseleri korkutursunuz. Hem ALLAH yolunda her ne şey sarf ederseniz, karşılığı size tam olarak verilir ve siz (aslâ) haksızlığa uğratılmazsınız.

Enfal 60


قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ

Onlarla savaşın ki, ALLAH sizin ellerinizle onlara azâb etsin ve onları rezîl etsin, hem onlara karşı size yardım etsin ve mü’minlerden bir topluluğun gönüllerine şifâ versin!

Tevbe 14

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Siz, hacda su dağıtma ve Mescid-i Haramın onarılmasını, ALLAH'a ve âhiret gününe inanmakla, ALLAH yolunda mücadele etmekle bir mi tutuyorsunuz? Bunlar ALLAH'ın yanında eşit değillerdir. ALLAH zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Tevbe 19


قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ


De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size ALLAH’tan ve Rasulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise... O halde ALLAH emrini gönderinceye kadar bekleyin!ALLAH öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.

Tevbe 24


قَاتِلُواْ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلاَ يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلاَ يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُواْ الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ


Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, ALLAH’a da, âhiret gününe de iman etmeyen, ALLAH’ın ve Rasulünün haram kıldığını haram tanımayan, hak dinini din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar savaşın.

Tevbe 29

وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ

Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki ALLAH iyi davrananlarla beraberdir.

Ankebut 69

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ

Ey îmân edenler! Eğer (siz) ALLAH’a (dînine) yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar.

Muhammed 7

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

ALLAH’a ve Rasûlüne îmân edip, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz! Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.

Saff 11


Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen Gariban »

Yavaş dostum yavaş,
Sen hiç etme sakın telaş,
BİZ demeyiz asla Musa
[*],
Var git Rabbınla sen, savaş [**]

garibAN
05.06.2019
[/color]

[*] Aleyhis Selam
[**] Maide Suresi 24.ayet:

قَالُواْ يَا مُوسَى إِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا أَبَدًا مَّا دَامُواْ فِيهَا فَاذْهَبْ أَنتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ
Kâlû yâ mûsâ innâ len nedhulehâ ebeden mâ dâmû fîhâ fezheb ente ve rabbuke fe kâtilâ innâ hâhunâ kâıdûn(kâıdûne).

No Kelime Anlamı
1 kâlû yâ mûsâ: ey Mûsâ dediler
2 innâ len nedhule-hâ: muhakkak ki biz, oraya asla girmeyiz
3 ebeden: ebediyyen, hiç bir zaman
4 mâ dâmû fî-hâ: orada oldukça, olduğu sürece
5 fe izheb: artık git
6 ente ve rabbu-ke: sen ve senin Rabb'in
7 fe kâtilâ: ve böylece ikiniz savaşın
8 innâ hâhunâ: biz mutlaka burada
9 kâıdûne: oturup kalanlar

(Onlar); “Ey Mûsâ, muhakkak ki biz onlar orada olduğu sürece ebediyen, asla oraya girmeyiz. Artık Sen ve Rabbin gidin, böylece ikiniz savaşın, biz mutlaka burada otururuz” dediler.[/size][/b]
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen gullale »

Kıymetli Gariban kardeşim, bu ve benzeri âyetler var tabi... cihadı göğüsleyebilenler az oluyor...
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz zamânında da cihad farz olunduğunda tepkilerin nasıl olduğu bildirilmekte...

Îmân edenler-teslîm olanlar-tâbi olanlar ve itaat edenler için bu hitablar...

Sayıca az olunsa da, ALLAH yolunda savaşa niyyet ve azm edenleri ALLAH destekleyeceği va'dini veriyor...

Tâğut böylesine almış başını gidiyorken, Bâtıl dört nala atlılarını sürüyor ve zulüm âbâd oluyorken bazılarımızın konuyu ALLAHa havâle etmeleri, cehenneme gitmeleri için duâ etmeleri gibi pasif ve korkaklıkla ya da, kalem silahşörlüğü yaparak klavye başında esip gürlemesiyle âyetlerin hakkını vermiş olmuyoruz ALLAHın da'vetine icâbet etmiyoruz...

Günümüz cihadının topla tüfekle süngüyle göğüs göğüse mertce olmadığını da görüyoruz...

Artık aklımızı kullanarak ALLAH'dan yardım dileyerek Bâtıl ile savaşmanın ve HAKKı hâkim kılmanın mücâhidleri olmak mecbûriyetindeyiz...

Nasıl olmalıyı aynı saff'da olanlar tefekkür etmeli ve niyyet edib besmele çekip başlamalı... inşâALLAH
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Ablacığım Mademki GüL-Lale ile dedin o zaman HaYY de BiSMiLLAH HaYY de BRee SaLLa gelsin!.

Es Selâm ve sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen gullale »

Aleynâ ve aleyke es selâm Garibanım HAKK yolunun sâdığı ve sâbit kademi kardeşim, salldık geldik elhamdu lillah...

Yeni bir niyyet yeni bir hâl yeni bir azm u cehd ile...

Köşelerimiz yontulurken, sivriliklerimiz yuvarlanırken, dikenlerimiz yolunub pürüzlerimiz zımparalanırken...

Belimiz bükülüb kemiklerimiz çatırdarken...

Geçidlerden geçe geçe hamur misâli yuğrula yuğrula...

Zorun zorunda zârın zârında... dönen dönsün dönmem bu yoldan düstûrunca...

Kapı gezmeden, göz kaymadan. şekvâ etmeden...

Durduk has kapı niyyetine... uyduk mükerrem âyetlerine...

Geçitlerde inler iken cehde, cihada => da'vete destûr istedik...

Rağbetimiz ve gayretimiz HAKK'a...

Makbûl ve mebrûr ola ...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen Gariban »

اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذٖينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلَا رَسُولِهٖ وَلَا الْمُؤْمِنٖينَ وَلٖيجَةً وَاللّٰهُ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Em hasibtum en tutrekû ve lemmâ ya'lemillâhullezîne câhedû minkum ve lem yettehızû min dûnillâhi ve lâ resûlihî ve lâl mu'minîne velîceh (velîceten), vallâhu habîrun bi mâ ta'melûn (ta'melûne).:
Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır dostu edinmeyenleri Allah "bilip (ortaya) çıkarmadan" bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdârdır/bütün amellerinize habîrdir. [Tevbe Suresi (9/16) ]

Bu yukarıdaki ayette Tevbe suresinde cihad kelimesi için yer alıyor. CEHD CİHAD ve MÜCAHİD bu kelimelerdeki CHD ler ile Kıtal daki KTL arasında farklar olmalı. Kur'an meallerinde bunlara dikkat etmiyorlar kıtal kelimesi yerine cihad yazıyorlar fark anlaşılmıyor. Her kıtal cihad iken her cihad kıtal olmaya bilir. Cihad maddi ve manevi bir mücadeledir. Kıtal ise fiziksel çarpışma, muharebe gibi, biraz daha maddi kısma girmekte, kıtali şereflendiren ve manevileştiren içinde cihad olması, fisebilALLAH olmasıdır. Kıtal,inananlar için cihadın fiziksel taaruzun lazım ve layık olduğu yerdeki türevini , açılımını anlatan bir ifadedir. Kafirler içinse başka.

Mesela aşağıdaki ayette "size kıtal edenlerle" buyrulurken kıtal kelimesi müşriklerin ALLAH ve Resulüne iman edenlere karşı yaptığı fiziksel taarruz gibi kullanılmış ama burada "sizle cihad edenlerle" denmemiştir!...Demek ki kıtal her iki taraf içinde kullanılırken cihad kelimesi daha özel ve iman edenler için kullanılmıştır.

وَقَاتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ الَّذٖينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ
Ve katilu fi sebilillahillizine yukatilunekum ve la ta'tedu, innellahe la yuhibbul mu'tedîn.
Korunun da size kıtâl edenlerle fisebilillâh çarpışın, fakat haksız taarruz etmeyin çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez

Aşağıdaki ayette kıtal kelimesini iki taraf için kullanımını dahada spesifikleştirerek insan fıtratında mevcut olduğu belirtilmiş :
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسٰى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْپًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰى اَنْ تُحِبُّوا شَيْپًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Kutibe aleykumul kitalu ve huve kurhul lekum, ve asa en tekrahu şey'ev ve huve hayrul lekum, ve asa en tuhibbu şey'ev ve huve şerrul lekum, vallahu ya'lemu ve entum la ta'lemûn.
kıtal üzerinize yazıldı, gerçi o size hoş gelmez fakat olur ki siz bir şey'i hoşlanmazsınız halbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki bir şey'i severseniz halbuki hakkınızda o bir şerdir siz bilmezken Allah bilir

Bu ne demek ? Burada bakarsak kutibe kelimesi var ayette. Bu anlatımı ALLAH c.c. oruç üzerinize kutibe edildi yazıldı buyurduğu ayette de kullanmakta. Bunu orucun mevcudiyetiniz de var yani size yerleşik bu sistem ve bunu kullanın manasında algılıyoruz. Bu durumda kıtal da böyle demek ki. Bir mümin şefkat ve merhametinden dolayı kıtali sevmez, katletmeyi sevmez lakin bununda kullanılacağı yer vardır. Bir topluluğun yahut bir bireyin mevcudiyetini ALLAH için sürdürebilmesi için, yaşamnı devam ettirebilmesi için kıtal de lazım ve layık olduğu durumlarda bu fonksiyonu kullanırsınız diye üzerinize yazıldı.

Biri deseki cehaleti katletmek, zulmeti aydınlatmak için kalemle yapılan kıtal cihattır buda doğrudur derim. Cihad kelime olarak daha kapsayıcı, insanın tüm letaifleriyle ve özellikle aklı ve nakli kullanarak yaptığı bir eylem olabiliyor iken kıtalde bu letaifler daha bedeni daha maddi kısımda kalmakta.
Sen kelime köklerine daha hakimsin CiHaD kelimesindeki HD açılımlarına bir bakmak lazım. el-HaDi esmasıyla alakası olabilir mi? aHaD, VaHiD kelimelerindeki HD'lerle ilgileri var mı, HaD kelimeleriyle bir alakası olabilir mi?Mesela akılla yapılan bir cihad da karşıt fikirde olanlara karşı HuDud kazanmak, sınır genişletmek, had bildirmek, hakka ve hayra hidayet buldurmak için olabilir mi? En uçta daimiyet hakikatini cem etmek olabilir mi?
CiHAD ALLAH'a verilen AHDi yerine getirmek için gösterilen tüm mücadelelerin cemidir diye bilir miyiz ?

Başka bir yeden bakarsak Nefse karşı kıtal edilmez cihad edilir çünkü nefis tlevm edilir tezkiye edilir, bu uğurda yapılan çalışmaların hepsi cihaddır desem kulağa hoş geliyor değil mi? Üstelik destekleyici hadis te var mücahidin nefsine karşı cihad eden olduğunu anlatan hadis bilirsiniz.
Fakat Bakara Suresi 54.ayetteki (faktilu) ve Nisa Suresi 66.ayetlerdeki (enektilu) nefislerinizi katledin ifadelerini nereye oturturduk ? Katil kelimesi halk dilinde cinayet işleyerek birisini öldürmek manasında kullanılmaktadır. Taaruzda da öldürmek vardır ama taarruz öldürmek için mi yapılır yoksa kıtal esnasında insanlar ölürler mi ? KıTaL kelimesi katletmek kelimesinde öldürmek var mıdır ? KaT, KIT kelimelerinde lügatte kesmek fiili vardır. Müfessirler Bakara 54.ayeti tefsir ederken burada kullanılan faktilu kelimesini farklı farklı yorumlamışlardır. Kimisi ayette hakikaten öldürün kendinizi diye yazarken kimisi Musa (a.s)'ın ümmeti olmazsa kime peygamberlik edecek diyenler mevcut. KaTeLe kelimesinin öldürmek manasına kullanıldığını açık ve net olarak Kur'anda başka bir çok ayette de görüyoruz Davud'un Calut'u öldürmesi, Habil'in Kabil'i öldürmesi, İhramda iken öldürmeyin ayeti, Musa (a.s)'ın kazayla birisini öldürdüğünü ifade eden ayetlerde bu geçmekte.
KaTLde can ile beden arasını kesmek için yapılan bir kasıt var, bu HAYR için olsun ŞeRR için olsun bir eylem, biz bu eylemde fiilleri yaratanın ALLAH c.c. olduğunu da Enfat 17.ayetten biliyoruz. Onları siz katletmediniz Allah etti buyruluyor ayette. Buradan Derman hocamın ALLAH dostu derki V.deki katil ifadesine bakıyorum:

"Katil, öldürene verilen isimdir.
Dinde târifı şudur : Cesetten ruhu izale eden fiil-i müessirin müterakibi.
Bu şer’i tarifitir ki çok enterasandır.
Tekrar tekrar okunması lazımdır.
Kanım târif şudur : Gerek silah ve temsim ile gerek süver-i saire ile öldüren.
Bu târifler fıkıha göredir.
Fıkıh, bilmek demektir."

Münir Derman hocam burada "cesetten ruhu izale eden" şer'i tarfini verirken yukarıda demin ifade ettiğim can ile beden arasını KESMEK ifadesiyle bahsedilen aynı şeydir. KESMEK bağlantıyı koparmak izale etmek demektir. Fiili eylemi yaratan ALLAH c.c'dur , sorumluluk eylemi işleyenindir.
Burada katele de kesmek eylemi var, bu durumda Bakara 54.ayette Musa (a.s)'ın buzağıya tutulan kavmine enfüslerinizi katledin derken tevbe edin ve danayla olan bağlarınızı kesip koparın nefislerinizi izale edin , danaya La ilahe deyin diyor kanımca. Fiziksel olarak bedenlerinizi ruhlarınızdan ayırma manasında gidin kendinizi öldürün gibi algılamamak lazım diye düşünüyorum. Bu durumda katele kelimesinde bir kesmek fiili mevcut olabilr ve bu kelime manasıyla kullanıldığı yere göre farklılılk gösterile bilir. Bir yerde beden ve ruh arasını kesme eylemi iken diğer taraftan nefsin putlardan izalesi manasına da gelebilir.

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا اَنْفُسَكُمْ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ
Ve iz kale musa li kavmihi ya kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihazikumul icle fe tubu ila bariikum faktulu enfusekum, zalikum hayrul lekum inde bariikum, fe tabe aleykum, innehu huvet tevvabur rahîm.
Ve bir vakit Musa kavmine dedi ki: «Ey kavmim cidden siz o danaya tutulmanızla kendinize zulmettiniz gelin bârinize dönün, tevbe edin de nefislerinizi öldürün, böyle yapmanız bâriniz yanında sizin için hayırlıdır» bu suretle tevbenizi kabul buyurdu. Filhakika o, öyle tevvab öyle rahîmdir (Bakara 54)

Ne bileyim ablacım ALLAH en doğrusunu bilir.
Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen gullale »

Es selâmu aleyk Gariban, yazının ihtivâ ettiği fikirler ve bilgiler gayet geniş ve doğru temele dayalı.
Başlık altında zikredilen âyetler kesin cihad-cehd emri vermekte...

bu Cehd neleri ihtivâ ediyor buna geçmeden evvel kelimenin harfleri ve kökeni ile ilgili mefhûma temas etmek isterim.

Cim Ha ve Dal

Cim cem'... cümle... câmi'... cemaat... cum'a... kelimelerinde de göreceğimiz gibi kesrete ve zâhir âleme atfedilen bir kelime...

Ha ise hakîkate işâret ediyor geldiği yerde...

Dal daimiyyeti veriyor mânâ olarak...

Hakîkati Dâimî'nin Zâhir'de izhârı olarak tefekkür edebiliriz... ki, Hakîkatin sonsuzluğuna uzanan bir silsilesi olduğu anlaşılır...

Enfal 17. âyet ALLAH yolunda cehd edenlere ALLAHın doğrudan müdâhalesi hakkında fikir vermekte... Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize îtâ olan bir kudret ile birlikte mücâhidlere de bu kudretin atandığını ihtivâ ediyor...

Bunu ALLAHa yardım ediniz âyeti ile birlikte değerlendirirsek ALLAHın da yardımının kable'l-vukû olduğunu anlarız... Râdiyyeten - Mardiyyeten âyetinde olduğu gibi... Râzı olmuşdun ki o ân zâten olundun... ALLAH adına kılıcı eline aldıydın ki ALLAH senin elinle katletti...

Katl kelimesine Bakara 54 üzerinden bakarak diğer kullanılan âyetlerde de aynı mânâ ile yürümemiz mümkün....

Lâm doğrudan ALLAHa işâret eden bir harf kanımca... senliğinde ALLAHın KUDRETini izhâr etmek, yaşatmak, kullanmak... genişletilebilinir...

Nefsimi mi katledeceğim? yani, nefsim üzerinde ALLAHın KUDRETini işleteceğim... diyeceğim ki ey nefsim Kâdir-i Mutlak ALLAHdır... Ona tabi ol Ona itaat et Ona teslim ol... dördüncüsü artık KALBe taalluk eder o zaman da îman et ! ettim... söz konusu olur...

ALLAH yolunda azmettiğim her cihad için bu KTL kıtal katl mûcibince ALLAHın KUDRETini bâtıl üzerinde, nifak ve fesad üzerinde gereğince işletmem anlaşılabilir...

Şimdi asıl mesele şu ki, nerede ne şekilde cehd ederim?

Cevâb yazında belirttiğin gibi, yazarak ... evet !
nefsimi yola düzene koyarak... evet !!

peki... bunca İslâm iddiasında ülke var iken ve !müslüman! yazıyorken nüfus kayıtlarında ve !elhamdu lillah müslümanım! diye terennüm ediyorsa yüzbinler hatta milyonlar...

Bâtıl bunca zulme nasıl imkân buluyor? Dünyâ halkı farkında olmasa da Bâtıl'ın zulmü tüm insanlara ve bu halkın ALLAHa âit kurallar bütününden ( ahlak-örf-âdâb-edeb-îmân...) kopmaları yaradılış hamûlelerine ihânet içinde olmaları... hayvandan aşağı rütbede sefih ve sefîl sürünmeleri... kodlanmakda, dayatılmakda, uyutulmakda ve silinmekde....

O zaman İslâm dediğimizde kapsama alanına ALLAHın kulları girmekde...
Bâtıl dediğimizde de ALLAHa rağmen ve ALLAHa muhalif olmak niyyetli her tür taarruz tecessüs ve tecâvüz girmekde...

Öyle bir cehd etmeliyim ki, muhatabım çerez misâli şu örgüt bu ülke bu din bu kavim olmamalı... Tam merkezine köküne hamledebilmeli rüsvâ olarak sürmeliyim cehennemin yollarına...

Artık cehd: silahla değil... kalemle değil... klavye ile değil... çok daha yücelerde ve yücelerden...

Yüksek idrak ve irfan seviyesinden tefekkür ve tağutu imhâ edecek tedbirlerle mümeyyiz ve mücehhez olma mecbûriyyetinde mahkûmiyyetinde me!mûriyyetinde!yiz...

Bunun kademelerini Muhammedînur âilesi olarak bu konuya kalbi ile katılan, bu yarayı hisseden her üyemiz ile istişâre ederek rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin izini izleriz biiznillah...

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve rasûlike ve nebiyyi'l-ummiyyi ve alâ âlihi ve ashâbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim NAHNU YOLUmuz!.

Azîz CÂNLar;

Coşkun akan bir SEL gibi =>her şeyi SİLip Süpüren ve yok eden SANAL ÂLEM Safsatasındaki İNANç ve İNAt SAVAŞında;
MuhaMMedî bir Müslim-Mü’min’in unutmaması gereken İLâHî KURALLar, Kur'ÂN-ı Kerîmde baştan sona, TüMM ve TAMM YÖNLeriyLe BİLdirilmiştir..
İSLÂM DÎNimizin tüm Değer Yargılarını ayaklar altına alıp sonra da, üstüne bir İBLİS ELBİSEsi geçiren HİZBUŞŞEYTÂN UŞAKLarının Dandiline Oynayıp da onları, HİZBULLAH Sırat-ı Mustakîmi’ne getireceğini SANmak, hele bir de; bu Gaflet, Cehâlet, Dalalet hatta İhânet Çılgınlıklarına güyâ “CİHÂD Yapıyoruz!.” yakıştırması yapanlar için sâdece “ZAVALLıLar” diyebiliriz!.

MuhaMMedî MeLÂMet EhLi =>Kimsede eksik aramaz. Ancak =>Açıkça küfredenlerin ŞeytÂNLarına da uşaklık yapmaz!.

İLMuLLAHça Sonsuz ve Sınırsız Şükür ve Hamd-ü-SENÂLar OLsun RABbu’L- ÂLEMîNimİZ’e ki; EL ÂN, EL HAYy celle celâlihu dur ve İŞİ-nin BAŞında KÜLLî ŞEYy’i Her ÂN Yeniden YARATmakatdır..

İLMuLLAHça Sonsuz ve Sınırsız TeşekkürLer ve Hamd-ü-SENÂLar OLsun RAHMEten Li’L- ÂLEMîNimİZ’e ki; EL ÂN, HAYy sallallahu aleyhi vesellem dir ve İŞİ-nin BAŞında, Şeriat-ı GARRÂmızı Her ÂN Yeniden YAŞAtma RESÛLümüz ve RIZA REHBERimİZdir.

İLMuLLAHça Sonsuz ve Sınırsız Şükür ve Hamd-ü-SENÂLar OLsun ki; Yüce Kitâbımız Kur'ÂN-ı Kerîm, EhL-i Beyt aleyhumusselâm’ın VELÂYet KABLOsu İÇinde HATEMe’n- NEBîYyü’L-ÜMMî CÂN CERYÂNı OLarak her CÂN ve KÜLLî ŞEYy’e AKıp DURmaktadır.. BİLsinler ya da BİLmesinler.. Ki, zâten ÂDEM/İnsÂN oğlu da bu NOKTAda/bu HUSUSta KULLuk DENEmesindedir..

ELbette;

GÖREN’e =>Varr!..
KÖRE =>NE Varr?!.


Resim

KELÂMuLLAH’ın =>İRŞÂDı
RESÛLuLLAH’ın =>CİHÂDı
>MuhaMMedî KuL YOLudur
DUYmak>SAMEDu’L- AHAD’ı!.


Şu ÂN=>ŞE’ÂN.. KÛN feyeKÛN=>OL!.umuz
TEK NOKTA-dır=>AYAk->KANat->KOL-umuz
RESÛLuLLAH =>KELÂMuLLAH==>YOL-umuz
DÖNen=>DÖNsün=>BİZ DÖNmeyiz ERENLer!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..



HAKk’ta
ve HAYRr’da
BİZ =>BİR =>İZ!.


Şu ÂN =>ŞEHÂDette=>ŞE’ÂN ŞEHRİ-ni
GEÇtik =>TALUt İLe =>CALUt NEHRİ-ni
BÂTIN’dan Bî-HABeR=>ZÂHİR ZEHRİ-ni
=>ALAN ALsın =>BİZ ALmayız ERENLer!.


Resim

MUHLiS MÜ’MiN DUYar=>HUMÂ ÂVÂZI-nı
HÂLiS SALL’a DÖKer =>NÂZ =>NİYÂZ-ını
HASEd - KİBİR-KİNLe=>ŞEYytÂN SAZI-nı
=>ÇALAN ÇALsın>BİZ ÇALmayız ERENLer!.


Resim

EHL-i BEYt-i RESÛL ==>SÜRERiZ İZİ-n
NÛRunun IŞIğı =>MîM=>BİZ-BİR-İZ-in
İNSÂN NEFsin =>HEVÂ-HEVES DENİZİ-n
=>DALAN ALsın>BİZ DALmayız ERENLer!.


Resim

İBLİS’e =>ŞEYytÂN’a =>ŞERRe İNANıp
NİCe MÂSuM CÂNı =>KANDIRıp>KANıp
=>Şu YALAN DÜNYÂ’yı =->EBEDî SANıp
=>KALAN ALsın>BİZ KALmayız ERENLer!.


Resim

KUL İHVÂNi KITMÎR =>YÜCELsÎn SESin
RESÛLuLLAH ==>KELÂMuLLAH NEFESin
ŞEYytÂN UMMANı’na =>EN SoN NEFESin
=>SALAN ALsın>BİZ SALmayız ERENLer!.


11.06.19 02:33
brsbrsm..tktktrastekkmdylnzlkk….


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CEHD-CİHAD-MÜCÂHİD

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimDEe!.
BUYur!.
KUL İHVÂNim!..


MuhaMMedî MeLÂMet EhLi.:

MuhaMMedî MeLÂMet;

YÂR ADıyLa YANmaktır
HeR ÂN ADın ANmaktır
NÛRu>NÂRa SARmaktır
AŞKıyLa=>KINANmaktır!.


MuhaMMedî MeLÂMet;

Gerçek ve Samimî bir MuhaMMedî MeLÂMî için Karakucak, kafadan dolma bilgi sahibi HALkın =>“Bu kimseler İnanç ve Amellerinini fiilen yaşıyorlar. İyiliklerini halktan gizliyorlar. Kötülüklerini asla halktan gizlemiyorlar ne biçim insan bunlar!.” Diyerek KINAmasıdır..

MuhaMMedî MeLÂMî ise; Kendi nefsini =>Şahdamarından da/HabLi’l- VErîD’inden de, ÖZde AKRABa/AKREB/YAKîN OLan RABbu’L- ÂLEMîNimİZ’e karşı EMROLundoğu gibi Dosdoğru KULLuk Yapmasını ister ve UYANık OLur.. Eğer MünâfıkLık Yaparsa derhâl, NEFs-i EMMRÂREsini ŞİDDetle KINAyıp NEFs-i LEVVÂME İÇİne Çeker ve KALb KÂBESi KIBLesini gösterir ve’s- SELÂMmm!.

NEFs-i EMMRÂRE.: İÇinde BULunduğu her türlü VERİLer/DONELer sonUÇu HAYRı=>HİZBULLAH’ı veya ŞERri =>HİZBUŞŞEYTÂN’ı EMR EDeBİLen İkİ YÖNLü NEFs LetâFi.

NEFs-i LEVVÂME.: TEVhiDi Şehâdette YAŞAma HAYatında/ÂNında eğer ŞERri =>HİZBUŞŞEYTÂN’ı TERCİH edip de AKLını BAŞına ve KAFAsını İki ELLEri ARAsına ALıp da DÜŞÜNüp: “EYyVÂHh!. Ben ne yaptım diye NEFSini LEVM Eden/KINAyan ve HAKk’a ve HAYRa YÖNeLen NEFs LetâFi..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne LEVMete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu vallâhu vâsiun alîm (alîmun).: Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, o zaman Allah onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (Allah) onları sever ve onlar da O’nu (Allah’ı) severler. Mü’minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha izzetlidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). Allah’ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın KINAMAsından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip) verir. Allah Vâsi’dir (fazlı ve lütfu geniştir), Alîm’dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Mâide 5/54)



Resim

GEÇtik =>TALUt İLe =>CALUt NEHRİ-ni.:

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---"Fe lemmâ fesale tâlûtu bi’l- cunûdi, kâle innallâhe mubtelîkum bi neher (neherin), fe men şeribe minhu fe leyse minnî, ve men lem yat’amhu fe innehu minnî illâ menigterafe gurfeten bi yedih (yedihî), fe şeribû minhu illâ kalîlen minhum fe lemmâ câvezehu huve vellezîne âmenû meahu, kâlû lâ tâkate lenâ’l- yevme bi câlûte ve cunûdih (cunûdihî), kâlellezîne yezunnûne ennehum mulâkûllâhi, kem min fietin kalîletin galebet fieten kesîraten bi iznillâh (iznillâhi), vallâhu mea’s- sâbirîn (sâbirîne).: Böylece Talut, askerlerle (ordu ile) (Kudüs’ten) ayrıldığı zaman dedi ki: “Muhakkak ki Allah, sizi bir nehir ile imtihan edecek. Bundan sonra kim ondan içerse, artık (o kimse) benden değildir. Ve kim ondan (doyacak kadar) içmez ise sadece eliyle bir avuç avuçlayıp içen hariç, o taktirde muhakkak ki o bendendir.” Fakat onlardan ancak pek azı hariç, (o sudan doyasıya) içtiler. Nitekim o (Talut) ve îmân edenler birlikte (nehri) geçtikleri zaman: “Bugün bizim, Calut ve onun askerleri ile (ordusuyla) (savaşacak) takatimiz (gücümüz) yok.” dediler. O kendilerinin muhakkak Allah’a mülâki olacaklarını kesin olarak bilenler (yakîn hasıl edenler) ise şöyle dediler: “Nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle çok bir topluluğa gâlib gelmiştir. Ve Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/249)

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---"Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ve (Talut’un askerleri), Calut ve onun askerlerinin (ordusunun) karşısına çıktıkları zaman şöyle dediler: “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (düşman karşısında) sabit kıl ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” (Bakara 2/250)

فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاء وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الأَرْضُ وَلَكِنَّ اللّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---"Fe hezemûhum bi iznillâhi, ve katele dâvudu câlûte ve âtâhullâhu’l- mulke ve’l- hikmete ve allemehu mimmâ yeşâu, ve lev lâ def’ullâhin nâse, bâ’dahum bi ba’din le fesedeti’l- ardu ve lâkinnallâhe zû fadlin ale’-l âlemin (âlemîne).: Nihayet Allah’ın izniyle onları hezimete uğrattılar. Ve Dâvud, Calut’u öldürdü. Ve Allah ona (Dâvud’a), meliklik (hükümdarlık) ve hikmet verdi ve ona dilediği şeylerden öğretti. Ve eğer Allah’ın, insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı, yeryüzünde mutlaka fesat çıkardı (yeryüzünün düzeni bozulurdu). Lâkin Allah, âlemlerin üzerine fazl sahibidir.” (Bakara 2/251)


Resim

KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellemde CİHÂD.:

CiHÂD.: Arapça “CeHeDe” KÖKünden türer..

د-هـ-ج
Cim-He-Dal..
Ce-He-De..: DÂiMiYyet HÜVİyyetinde cÂN-CihÂN CEM’iYyeti…

CEHD: Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. Azim, gayret, fedakârlık. Tâkattır.
CÜHD.: Vüs’at. Kuvvet, tâkat, güc. Kudret, emek, çaba, gayret..


الَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ إِلاَّ جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ سَخِرَ اللّهُ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Ellezîne yelmizûne’l- muttavviîne mine’l- mu’minîne fî’s- sadakâti vellezîne lâ yecidûne illâ CUHDehum fe yesharûne minhum, sehirallâhu minhum, ve lehum azâbun elîm (elîmun).: Onlar (o kimseler), mü’minlerden zengin olanları (zekâttan fazla olarak gönüllü teberruda/ek bağışlarda bulunan kişileri) ve CEHDLerinden (emek ve çabalarından, imkanlarının elverdiğinden) başka bir şey bulamayanları, sadaka konusunda ayıplıyorlar. Böylece onlarla alay ediyorlar. Allah da onlarla alay etti. Ve onlar için elîm azap vardır.” (Tevbe 9/79)

CEHeDe.: Gayret ermek.
CEHeDe bihi.: Denemek, sınamak, imtihan etmek.
CEHeDe fî SeBiLİİLAH.: ALLAH celle celâlihu YOLUnda vuruşuş savaşmak.
CEHiDe.: Yaşayışı zor ve dar olmak.
İCTİHÂD.: Kudret ve kuvvetini tam kullanarak çalışmak. Gayret etmek. Çalışmak. Anlayış. Kanaat. Fık: Şeriatın fer'î mes'elelerine âit hükümleri, İslâm müctehidlerinin, usulüne uygun olarak, Kur'an ve Hadis-i Şeriflerden çıkarmaları ve bunun için tam gayret etmiş olmaları. Böyle ictihad eden zâtlara Müctehid denir.
MÜCTEHİD.: İctihad eden. İhtiyaç hâsıl olduğunda âyet ve hadislerden hüküm çıkarmış büyük İslâm Allâmeleri ve Önderleri. İmam-ı A'zam, İmam-ı Şâfiî... gibi
CİHAD.: Mukaddes Savaş.
CİHAD.: (Cehd. den) Düşman ile muharebe. İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek. ALLAH celle celâlihu yolunda muharebe. Din için çalışmak. Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek.
CİHAD; Şeriat-ı Garrâ'nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah'ı i'lâ, küfr-ü mutlakın ve küffarın fitnelerini def' ile hâkimiyet-i Hakkı te'min eylemektir.:


قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Resim---"Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve CİHÂDin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrihî, vallâhu lâ yehdî’l- kavme’l- fasikîn (fasikîne).: De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah’tan ve O’nun Resûl'ünden ve O’nun (Allah’ın) yolunda CİHÂD etmekten size daha sevgili ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.” (Tevbe 9/24)

Resim

CİHAD; KULun, Hâlis Sadakat ve Samimî İhlâs ile sadece ve sadece ALLAH celle celâlihu RIZAsı için SEBİLİLLAH ve LİVECHİLLAH MuhaMMEdî HASBî-HABİBî HiZMet DENEme TAHTAsıdır.:

İslâm Dininde gerçek bir CİHÂD ÖRNEği OLduğu için,


RESÛLULULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in TEBÜK SEFERİ/Gazvesi.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Hicretin dokuzuncu yılında, Şam'da toplanan kırkbin kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine'den Tebük'e kadar sevkettiği en son ve en güçlü askerî hareket.
Tebük, Arap yarımadasının kuzeyinde Medine ile Şam'ın ortasında bir yerin adıdır. Suyu ve hurmalığı olan bir yerdir. Bu savaş yolculuğunun son ucu burası olduğu için "Tebük Gazvesi" adı ile anılmıştır. Bu seferde savaş olmamış, fakat en güçlü bir İslâm ordusu techiz edilmiş, böylece askerî ve siyasî açıdan önemli bir zafer kazanılmıştır..

Çok çeşitli bu zorluklar sebebiyle bu gazveye;
Gazvetü’l- Usre.: Zorluk Gazvesi,
Ceyşü’l- Usre.: Zorluk Ordusu),
Sâatü’l- Usre.: Sıkıntı ve Güçlük ZamÂNı.. denilmiştir..

1-) Tebük Seferine Katılanlar.: ALLAH celle celâlihu Kur'ÂN-ı Kerîmde övmüştür;


لَكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ جَاهَدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---"Lâkini’r- resûlu vellezîne âmenû meahu câhedû bi emvâlihim ve enfusihim, ve ulâike lehumu’l- hayrâtu ve ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Ancak Resûl ve onunla birlikte olan mü'minler, malları ve nefsleri (canları) ile onunla beraber cihad ettiler. Ve işte onlar; (bütün) hayırlar, onlarındır. Ve işte onlar; onlar, felâha (kurtuluşa) erenlerdir.” (Tevbe 9/8)

Ashab-ı kiramın ağır davranması dikkati çekmişti. Bu yüzden ALLAH'u TeÂLÂ müminleri şöyle uyardı:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû mâ lekum izâ kîle lekumunfirû fî sebîlillâhissâkaltum ilâl ard(ardı), e radîtum bil hayâtid dunyâ minel âhirah(âhirati), fe mâ metâul hayâtid dunyâ fîl âhirati illâ kalîl(kalîlun).: Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.” (Tevbe 9/38)

İslâm Toplumu şu âyetle topluca cihada çağrıldı.:

انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً وَجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---"İnfirû hıfâfen ve sikâlen ve câhidû bi emvâlikum ve enfusikum fî sebîlillâh (sebîlillâhi), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn (ta'lemûne).: Hafif ve ağır (süvari ve piyade) olarak sefere çıkın ve mallarınızla ve canlarınızla (nefslerinizle) Allah yolunda cihad edin (savaşın). İşte bu, eğer bilmiş olsanız, sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe 9/41)

1-) Mâzeretliler: Bunlar, daha evvel âyet-i kerîmede beyân edilen kimseler olup çok istedikleri hâlde sefere iştirâk edemeyenlerdir.
Ashab-ı kiramdan meşrû özürleri yüzünden Tebük gazvesine katılamayanların, katılan askerlerin kazandığı tüm ecre ortak oldukları hadis-i şerifle sabittir..


Resim---Enes b. Mâlik radiyallahu anhu('den rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Tebük Seferi sırasında şöyle buyurmuştur: "Medine'de bir topluluk kalmıştır ki, biz bir dağ yolunda, bir vadide her yürüyüşümüzde, onlar da bizimle birliktedirler. Ashap: Yâ Resulullah, onlar nasıl bizimle birlikte olur?" diye sorunca da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onları burada bulunmaktan (hastalık, gücü yetmemek gibi) meşrû özürleri menetmiştir" buyurmuştur.
(Buhârî, Cihâd, 140, Temennî, 9, Menâkıbu'l-Ensâr, 1, 3, Megâzî, 56; Müslim, Zekât, 133, 136136; Tirmizî, Menâkıb, 65; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarîh, VIII, 299, 300).

Tebük Seferinde varlıklı sahabelerin yardımı ile ihtiyaçlı gaziler techiz ediliyor, fakat sayı çok fazla olduğu için bu yardım da yetişmiyordu. İslâm tarihinde "ağlayanlar" diye anılan yedi kişi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek, bu gazveye katılmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin bulunmadığını bildirdiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in kendilerine binit kalmadığını söylemesi üzerine bu 7 kahraman ağlayarak geri dönmüşlerdi. Bunlar; Salim b. Umeyr, Ulbe b. Zeyd, Ebû Leylâ el-Mâzinî, Seleme b. Sahr, Irbâd b. Sâriye; bir rivâyete Abdullah b. Muğaffel ve Ma'kıl b. Yesâr veya Amr b. Gunme (radiyallahu anhum)'dür.

Mâzeretlilerin bu hali, Kur'ÂN-ı Kerîm'de şöyle haber verilir;


وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّواْ وَّأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ
Resim---"Ve lâ alâllezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâ ahmilukum aleyhi tevellev ve a'yunuhum tefîdu mined dem'i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn (yunfikûne).: Onları taşıman (bindirip, sevketmen) için sana geldikleri zaman, senin: “Sizi üzerinde taşıyacak (bindirecek) bir şey bulamadım.” dediğin, infâk edecek bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek, gözlerinden kanlı yaşlar akarak dönen kimselere de (bir günah) yoktur.” (Tevbe 9/92)

2-) Münâfıklar.: Onlar için ALLAH celle celâlihu Kur'ÂN-ı Kerîmde;

وَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ إِنَّهُمْ لَمِنكُمْ وَمَا هُم مِّنكُمْ وَلَكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ
Resim---"Ve yahlifûne billâhi innehum le minkum, ve mâ hum minkum ve lâkinne hum kavmun yefrakûn (yefrakûne).: Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.” (Tevbe 9/56)

لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَأً أَوْ مَغَارَاتٍ أَوْ مُدَّخَلاً لَّوَلَّوْاْ إِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ
Resim---"Lev yecidûne melceen ev magârâtin ev muddehalen le vellev ileyhi ve hum yecmehûn (yecmehûne).: Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik bulsalardı, hemen koşarak oraya kaçarlardı.” (Tevbe 9/57)

وَجَاء الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---"Ve câe’l- muazzirûne mine’l- a’râbi lî yu’zene lehum ve kaadellezîne kezebûllâhe ve resûlehu, se yusîbullezîne keferû minhum azâbun elîm (elîmun).: Ve bedevî Araplar’dan onlara izin verilmesi için özür beyan edenler ve Allah’a ve O’nun Resûl’üne yalan söyleyerek oturup, (geri) kalan kimseler geldiler. Onlardan kâfir olanlara elîm (acı) azap isabet edecek.” (Tevbe 9/90)

فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلاَفَ رَسُولِ اللّهِ وَكَرِهُواْ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَقَالُواْ لاَ تَنفِرُواْ فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ
Resim---"Feriha’l- muhallefûne bi mak’adihim hılâfe resûlillâhi ve kerihû en yucâhidû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi ve kâlû lâ tenfirû fî’l- harr (harri), kul nâru cehenneme eşeddu harrâ (harran), lev kânû yefkahûn (yefkahûne).: Geri kalanlar (münafıklar), Allah’ın Resûl’üne muhalefet ederek (hilâfında olarak) kalıp oturmaları ile ferahladılar. Allah yolunda malları ve nefsleri (canları) ile cihad etmeyi kerih gördüler. Ve: “Sıcakta savaşa çıkmayın.” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha şiddetli sıcaktır.” Keşke idrak etmiş olsalardı.” (Tevbe 9/81)

يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Resim---"Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).: Onlara geri döndüğünüz zaman size mazeret (özür) beyan ederler. “Özür beyan etmeyin size asla inanmayız.” de. Allah, sizin haberlerinizi (durumunuzu) bana bildirmişti. Ve Allah ve O’nun Resûl’ü, sizin amellerinizi görecek. Sonra gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. Böylece yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.” (Tevbe 9/94)

سَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَكُمْ إِذَا انقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُواْ عَنْهُمْ فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Resim---"Se yahlifûne billâhi lekum izânkalebtum ileyhim li tu'ridû anhum, fe a'rıdû anhum, innehum ricsun ve me’vâhum cehennem (cehennemu), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).: Onlara döndüğünüz zaman onlardan yüz çevirirsiniz diye, size Allah’a karşı yemin edeceklerdir. Artık onlardan yüz çevirin! Çünkü onlar, murdardır ve kesbetmiş oldukları (kazanmış oldukları) şeyler sebebiyle barınacakları yer cehennemdir.” (Tevbe 9/95)

وَلَوْ أَرَادُواْ الْخُرُوجَ لأَعَدُّواْ لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللّهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُواْ مَعَ الْقَاعِدِينَ
Resim---"Ve lev erâdû’l- hurûce le eaddû lehû uddeten ve lâkin kerihallâhunbiâsehum fe sebbetahum ve kîlak'udû mea’l- kâidîn (kâidîne).: Ve eğer çıkmak isteselerdi onun (savaş) için elbette bir hazırlık yaparlardı. Ve fakat Allah, onların durumunu kerih gördü. Böylece onları alıkoydu ve onlara: “Geri kalanlarla (oturanlarla) beraber oturun.” dendi.” (Tevbe 9/46)

3-) Mâzeretsizler.: Bunlar, herhangi bir mâzeretleri bulunmadığı ve münâfıklardan da olmadıkları hâlde harbe katılmayanlardır. Ancak bu kimseler, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem henüz Tebük’ten dönmeden evvel hatâlarını anlayarak son derece pişmanoldular. Öyle ki, yaptıkları yanlış hareketin bir cezâsı olarak kendilerini câminin direklerine bağladılar ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çözmedikçe, bu şekilde bağlı kalacaklarına yemin ettiler.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem seferden dönüp de onların durumlarını öğrenince: “Ben de haklarında emir alıncaya kadar onları çözmeyeceğime yemin ederim!.” buyurdu.
Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:


وَآخَرُونَ اعْتَرَفُواْ بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُواْ عَمَلاً صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّهُ أَن يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve âharûne’terefû bi zunûbihim haletû amelen sâlihan ve âhara seyyiâ (seyyien), asâllâhu en yetûbe aleyhim, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve diğerleri (savaştan geri kalanların bir kısmı), günahlarını itiraf ettiler. Salih ameli, diğer kötü (amel)le karıştırdılar. Umulur ki; Allah, onların tövbelerini kabul eder, muhakkak ki; Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Tevbe 9/102)

Bu âyet-i kerîmenin nüzûlünden sonra Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem, pişmanlıklarından kendilerini direklere bağlayan bu sahâbîleri çözdü.

İhmalcilik Yüzünden gaflete düşüp Tebük Seferine Katılmayanlardan üçü, Kâ'b b. Mâlik, Mirâre b. Rabî' ve Hilâl b. Ümeyye (radiyallahu anhum) idi.
Bu üç sahâbî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile bütün gazvelere katıldıkları hâlde, sâdece bir gazveden geri kaldıkları için bu kadar ağır bir cezâya dûçâr oldular. Bu hâdise, mâzeretsiz bir şekilde emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münkerin ve ALLAH yolundaki Tevhîd Mücâdelesinin dışında kalanlara ne büyük bir îkazdır..

Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e bey'at etmiş, Bedir dışında tüm gazalara katılmıştı ancak Tebük Seferinde ihmalcilik yapmıştı.
Diğer iki sahabe Bedr’e de iştirâk etmişlerdi. Onlar da benzer ihmal içinde olup gecikmişler ve sefere katılmamışlardı. Ancak daha sonra bu üç sahabe ruhen çok daraldı ve dünya kendilerine dar geldi. Onların bu sıkıntısı Kur'ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:


وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Ve alâs selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimul ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (tövbeleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine Allah’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (tövbeleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (tövbeleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).” (Tevbe 9/118)

Verilen bu müjde üzerine Ka’b, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelirken, Talha bin Ubeydullâh hemen ona doğru koşup musâfaha yapmış ve onu tebrîk etmişti. Ka’b, onun bu samîmî davranışını ömrü boyunca unutmamıştır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ka’b bin Mâlik’e bu müjdeli haberi şöyle bildirmiştir:
“Seni, doğduğun günden beri geçirdiğin en hayırlı ve mesud bir günle müjdelerim!..”
Ka’b bin Mâlik de Allâh’ın bu yüce affına bir şükrâne olarak: “Yâ Resûlallah! Ben de Allah ve Resûlü’nün rızâsı için malımın hepsini sadaka etmek istiyorum!” dedi.
Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Malının bir kısmını kendin için alıkoy! Böylesi senin için daha hayırlıdır!” buyurdular.
Ka’b bin Mâlik: “Öyleyse Hayber’deki hissemi alıkorum. Yâ Resûlullah! Allâh beni bu bâdi¬reden yalnızca doğruluğum sebebiyle kurtardı. Artık ben bundan böyle, hayâtım boyunca doğrudan başka bir söz söylemeyeceğim!..” dedi.
Ka’b şöyle der: “Allah’a yemin ederim ki, İslâm ile şereflendirdikten sonra Cenâb-ı Hakk’ın bana verdiği en büyük nîmet, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzûrunda doğruyu söylemem, böylece yalan söyleyenlerle birlikte helâk olmaktan kurtulmamdır. Çünkü ALLAHu TeÂLÂ, Tebük Seferi’ne katılmayıp da (mâzeret uydurarak) yalan söyleyenler hakkında, hiç kimse için kullanmadığı ağır sözleri vahyederek şöyle buyurdu:


سَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَكُمْ إِذَا انقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُواْ عَنْهُمْ فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Resim---"Se yahlifûne billâhi lekum izânkalebtum ileyhim li tu'ridû anhum, fe a'rıdû anhum, innehum ricsun ve me’vâhum cehennem (cehennemu), cezâen bi mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Onlara döndüğünüz zaman onlardan yüz çevirirsiniz diye, size Allah’a karşı yemin edeceklerdir. Artık onlardan yüz çevirin! Çünkü onlar, murdardır ve kesbetmiş oldukları (kazanmış oldukları) şeyler sebebiyle barınacakları yer cehennemdir.” (Tevbe 9/95)
(Buhârî, Meğâzî 79, Vesâya 16, Cihâd 103; Müslim, Tevbe 53, Müsâfirîn 74)

Bu üç sahâbî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile bütün gazvelere katıldıkları hâlde, sâdece bir gazveden geri kaldıkları için bu kadar ağır bir cezâya dûçâr oldular. Bu hâdise, mâzeretsiz bir şekilde emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münkerin ve Allâh yolundaki tevhîd mücâdelesinin dışında kalanlara ne büyük bir îkazdır..

Resim

MÜCAHİD.: Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan. Fık: ALLAH celle celâlihu yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir.
ALLAHu zü’l- CELÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmde MÜCAHİDLeri yüceltmiştir;


وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---"Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le mea’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri ile ve Allah’ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza (Sıratı Mustakîmler’e) hidÂyet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah, mutlaka Muhsinlerle/ Allah'ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle beraberdir.” (Ankebût 29/69)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Tebük Seferinden dönüşte ashabına.: "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz." buyurmuştur.
(Fahreddin Razi, Tefsiri Kebir XXIII, 72; Beydavî, II, 97; Aclunî, I,424; Süyûtî, II, 73).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Küçük cihaddan büyük cihada döndük. Büyük cihad, nefisle mücadeledir” buyurmuştur.
(İmam Gazali, İhyâ-u Ulumiddîn; İmam Beyhakî).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hakiki mücâhid nefsine karşı cihad açan kimsedir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Cihâd, 2).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Mücahid nefsiyle cihâd edendir” buyurmuştur.
(Tirmizî, Feza’iü’l- cihâd,2).

Cihad, var gücüyle çalışmak, çabalamak demektir. Bu, geniş bir kavramdır. İçinde silahlı mücadeleyi, savaşı da içerir ama sadece savaş anlamına gelmez. Kur’ân’da savaş anlamına gelen kelime “kıtâl/mukâtele” dir. Cihad’ın sadece savaş anlamına gelmediğinin en büyük delili şu âyettir:

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا
Resim---"Fe lâ tutıı’l- kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.: Artık kâfirlere itaat etme ve O’nunla (Bu Kur’ân ile), onlarla büyük cihadla savaş!.” (Furkân 25/52)

Resim---Bir gün fakir biri Hz. Osman’a (r.a.) gelerek: “Ey mâl sahibi zenginler! Bütün hayrı alıp götürdünüz; malınızdan sadaka veriyor, köle âzâd ediyor, hacca gidiyor ve infakta bulunuyorsunuz!” dedi.
Hz. Osman (r.a.): “Siz gerçekten bize gıpta ediyor musunuz?” diye sordu.
O zât: “Evet, vallâhi size gıpta ediyoruz!” dedi.
Bu sefer Hz. Osman.: “Allah’a yemin ederim ki bir kimsenin zorluk çekerek infak ettiği bir dirhem, çok malın bir kısmından infak edilen on bin dirhemden daha hayırlıdır.”
buyurmuştur.
(Beyhakî, Şuab, III, 251; Ali el-Müttakî, VI, 612/17098).

Resim---Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre o: “Yâ Resûlallah! Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En faziletli sadaka, malı az olan kişinin imkanı nispetinde verdiği sadakadır. Vermeye, bakmakla yükümlü olduğun kişilerden başla!”
buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Zekât, 40/1677).

Resim---Enes bin Mâlik’in nakline göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ arzı yarattığı vakit, arz sarsılmaya başladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, dağları yaratarak yeryüzüne yerleştirdi ve onu istikrâra kavuşturdu. Melekler dağların kuvvetine hayran kaldılar.
"Ey Rabbimiz, dağlardan daha kuvvetli bir mahluk yarattın mı?" diye sordular.
Hak TeâLâ: "Evet, demiri yarattım" buyurdu.
"Ey Rabbimiz, demirden daha kuvvetli bir şey yarattın mı?" dediler.
Hak TeâLâ: "Evet, ateşi yarattım" buyurdu.
"Ey Rabbimiz, ateşten daha kuvvetli bir şey yarattın mı?" diye yine sordular.
Hak TeâLâ: "Evet, suyu yarattım!" buyurdu.
"Ey Rabbimiz, sudan daha kuvvetli bir şey yarattın mı?" dediler.
Hak TeâLâ: "Evet, rüzgârı yarattım" cevabını verdi.
"Ey Rabbimiz, rüzgârdan daha kuvvetli bir şey yarattın mı?" diye yine sordular.
Hak TeâLâ: "Evet insanoğlunu yarattım. Eğer o, sağ eliyle sadaka verir ve bunu da sol eli bilmeyecek şekilde gizlerse, (hepsinden daha kuvvetli olur)"
buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsîr, 113-114/3369; Beyhakî, Şuab, III, 244).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güneşin doğduğu her gün insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir. İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır. Bir kimseyi kaldırarak hayvanına binmesine yardımcı olman ve eşyasını ona yüklemen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyi kaldırman sadakadır." buyurmuştur.
(Müslim, Zekât, 56).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e: "Hangi sadaka en faziletlidir?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Malı az olanın gücüne göre verdiği (sadaka!)" buyurmuştur.
(Dârimî, Salât,135).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edene icâbet edin, size bir iyilik yapana karşılığını verin. Eğer onun karşılığını verecek bir şey bulamazsanız, karşılıkta bulunduğunuzu kanaat getirinceye kadar ona duâ edin." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Zekat, 38).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zâlim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et." buyurdu. Bunun üzerine birisi: "Yâ Resûlullah! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zâlimse ona nasıl yardım edeceğim?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır." buyurmuştur.
(Buharî, İkrah, 7).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz" buyurmuştur.
(Tırmizî, Sıfatü'l-kıyâme,59).

Resim---Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e: "Yâ Resûlullah! Hangi sadaka en faziletlidir?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sağlıklı olup, fakirlik endişesi ve zengin olma hırsı ile hareket ederken tasaddukta bulunabilmendir. (Sadaka vermeyi) can boğaza gelip de (son nefesini yaşadığın ana kadar) erteleme!." buyurmuştur.
(Buharî, Vesâtâ,7).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yoksula verilen sadaka bir, akrabaya verilen ise hem sadaka hem de sıla-ı rahim olmak üzere iki sadaka sayılır." buyurmuştur.
(Nesâî, Zekât,82).


YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihuu!.

Resim


Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâmet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet!. HAKk ve HAYRr CİHÂDIMIZda CEM’ et!. İnşae ALLAHu TeÂLÂ!..


Resim MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön