Kul İhvÂNi KAF Sûresi Sohbeti

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KAF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
Resim---“Mâ yubeddelu’l- kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin li’l- abîd (abîdi).: “Katımda söz değiştirilmez. Ve BEN, kullarıma zulmedici değilim.” (Kâf 50/29)

Asla BENim yarattığım kullarımın maddî manevî yaşayışlarında, dâimiyetinde bir Lütfumdur. Kesinlikle benim sözüm tebdil edilemez, değiştirilemez. Hâşâ, BEN kullarıma zülm edici değilim. Onlar kendi nefislerine zulmettiler. O ikisi varya nefis ve akıl hadi öyle diyelim o ikisi burada bu işi bitirdiler, kendilerine zâten zulmettiler. ALLAH celle celâlihu sözünden caymış değil, söz değiştirmiş değil öyle bir şey yok..


يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ
Resim---“Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.: O gün cehenneme.: “Doldun mu?” deriz. Ve o.: “Daha fazlası var mı?” der.” (Kâf 50/30)

CeheNNeme o gün varya gün.. Yevm, gece ve gündüz değil. Yevm, yaşayış vüCÛDunun MuhaMMedî olarak meydana çıkışıdır. Çünkü bu âlemde KÜLLî ŞEYy, ALLAH’ın NÛRU'ndan ve MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâmın NÛRU'ndanyaratılmıştır. Bunda bir sorun yoktur ne zaman bizim sahamıza geldiği zaman ceryÂN geliyor. Ahmet Çakırın sigortasından eve veriliyor şimdi soru şu?. Ahmet bunu narda mı kullanacak nurda mı kullanacak?. İşte onu bilemiyiz ki tercih hakkı sadeceona aittir. Ama ona gerçekten 220 volt ceryÂN verildi. İşte burada tercih çıkıyor.
O gün CeheNNeme deriz ki.: “doldun mu?.” ve o ne diyor.: “daha daha çoğu var mı daha ziyâdesi var mı mezid ziyâdesi varmı çoğu varmı fazlası var mı?.” Yâni CeheNNemîn dolması mümkün değildir.
Cehâlet böyledir. Akıl Gehâleti aklı olduğu halde onu kullanmayış cehâleti..


وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
Resim---“Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttekîne gayre baîdin.: Ve cennet, takvâ sâhibleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.” (Kâf 50/31)

Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttekîne.. Şimdi geçti sağ tarafa. Zülüf buradan geliyor yakınlık. Yâr zülüfü diyoruz ya. Zülfü yüze yakınlığı CEMÂLULLAH’a yakınlığı buradan gelmiştir. LeyLânın Zülfü budur CeNNet uzlet edilir yaklaştırılırdı. Takvâ Sâhibleri için CeNNet yaklaştırılır..
gayre baîdin.. Asla uzak olmayacak şekilde, ayrı değil yâni.. Ben buradan ne anlarım Türkçe şunu anlarım CÂNla CÂNÂNı anlarım, BİZ BİR-İZ-Liği anlarım Şahdamarından da yakın olan AKRABAmı anlarım.
gayre baîdin.. OLanı anların çünkü ben buradan müttakî olduğuma inanırım ve de.: “öyleyim çok şükür.” derim.. Bu sözüm söz bundan dönmem. Onun için CeNNet yaklaştırılır.
CeNNet de CeheNNem de kişinin CÂNından ibârettir. O Nefs, gelen ceryÂNı şerre kullanırsa CeheNNem yapar, hayra kullanırsa CeNNet yapar ÖMRünü.. şunu söylemek istiyorum sürekli kendimizin dışında, her şeyin dışında bilerek bir yere varamayız ki, zâten küfürdür o. ALLAH celle celâlihu benden ayrı.” demek küfürdür. “Ben, ALLAHım!.” demek de küfürdür. BİZ BİR-İZ.. ALLAH celle celâlihu ben değil ki.. Şey değil ki şeyi yaratandır.. Yâni güneşin ışığı.: “ben güneşim!.” mi diyecek!. ne kadar anlamsız şey!. Ya da güneş.: “Ben ışığım, güneş değilim!.” mi diyecek!.
Böyle bir şey yok şimdi benim lamba.: “Keban yok!” diyecek mi!. “Bu lambadaki ışık benim değil!.” böyle bir şey yok!. Kim bunu konuşur?. Işığı olmayanlar, karanlıkta kalanlar, cak cuk yapanlar ötekiler..
Biz, bunu konuşmaya bile gerek duymaz.: “BİZBİR-İZ!.” der bitiriverirler.
Onu demek istiyorum. Onlara CeNNet yakîn kılındı. Ne zaman?. “âhirette!.” Hay sizin âhiretinize.. Senin kendi âhirinden haberin yok ki âhiretten haberin olsun!. Şu ÂN’da alıp verdiğin nefesden birinin EZEL birinin EBED birinin ÂHİR birinin ZÂHİR olduğundan farkında değilsiniz!.

Günümüz İnsanları olarak, bir şeylerin peşine düşmüş gidiyoruz kör kuyunun içinde yahutta böyle bir sarmal içinde, kısır döngü içindeyiz!. Onu diyorum halbuki böyle değildir!. Her nefes bizi Yaratan, nefislerimizi, nefeslerimizi ve düşüncelerimizi dahi yaratan ALLAHu zü’L- CeLÂL, şu ÂN’da YARATmaktadır.. Yarın yaratacak değildir, dün yaratacak değildir.. Yarın ve dün insân aklının iki yüzüdür.. ALLAH celle celâlihu, zamandan münezzehtir, ÂN dediğimiz bir mefhum vardır “Şe’ÂN” diyoruz şu ÂN’da yaratış halinde oluştur bunda ne var.. Başka ne olacaktı.. Keban sürekli yeniden ceryÂN vermese biz ne yapacaktık ceryÂNı!. yâni “al kardeşim” deyip de bana elma mı gönderecekti.. Bunun için de, insânı sıkmayan yormayan muhteşem bir İslâm Dini vardır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in buyurduğu gibi.: 8 saat uyurum 8 saat işime bakarım 8 saat da çoluk çocuğumla uğraşırım ailemle uğraşırım..

İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Peygamber (aleyhisselâm.) günlük zamanını üçe taksim ediyordu. Bir kısmını namaz kılmak ve Kur’ÂN okumak gibi ALLAH TEALÂ’ya ibâdete ayırıyordu. İkinci kısmını âile fertleriyle alâkadar olmaya ayırıyordu; günlük ev işlerini yapıyor, ev ihtiyaçlarından kendisine düşenleri yerine getiriyordu. Üçüncü kısımda ise, istirahat buyuruyordu. Ancak istirahat zamanını da ikiye böler ve bunun bir kısmında ashabın ileri gelenlerini huzuruna kabul ederek onlara gerekli bilgileri öğretir, onlar da huzurundan çıkınca öğrendiklerini ashabın bütününe öğretirlerdi.” buyurur.

İslâm budur yâni gerisi gerisi İslâmın dışındadır..
İslamın Kuralları bellidir, yapmazsan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Bizden değilsin!." buyurur sana bizden değilsin!.

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ
Resim---“Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz (hafîzin).: İşte size vaad olunan şey budur (cennettir). Bütün evvâb (ruhu ALLAH'a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar için.” (Kâf 50/32)

Hâzâ mâ tûadûne.. işte bu varya size anlattığım şeyler, size vaad edilen şeyler budur..
li kulli evvâbin hafîz.. kim için bu külli?. tüm evvâblar için ve hafîzler içindir. evvâb nedir?. tevbe edendir, sığınandır.. hafîz hakkın hayrın hıfzıdır ve bütün bunlar vaad edilen şeyler, size vaad olunandır.. Evvâb, gönülden yürekten ALLAH’a dönüp yönelenlerdir ve İslâmın hakk ve hayr hükümlerini koruyanlar içindir, hafîz olanlardır. yâni bir defâ kalbi bâtıl ve şerden arınmış olacak, hakk ve hayra inanmış olacak ve bunu muhafaza edecek. Nefsi de, inandığını amele çevirecek bunu da muhafaza edecek!.
İşte size vaad olunanlar bunlardır, size vaat olunan CeNNet budur. Yâni hani köşkler vardı möşkler vardı şu vardı bu vardı?. Var var da sen orada buranın devamını istiyorsun da ondan kafan onlarda.. Bırtak orayı burayı. Orası burası yok, şurayı bir halledelim önce!.
Kim onlar, bu CeNNet Ehli CÂNda CÂNÂN CeNNet edenler kim?. Şahdamarından yakîn RABBını tanıyanlar kim?.


Resim---Sevgili Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz.: “Men arefe nefsehu fekad arefe RABBehu.: Nefsini Bilen/Tanıyan, RABBini BİLirTanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefsini tanımış RABB’ını tanımış.. Kim onlar ve kim tanıtmış onlara kendini/nefsini ve RABB’ını?.
Bir elimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde.. Bir elimiz de Kelâmullahta.. kim bunlar kardeşim..


مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---“Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.: Gaybda RAHMÂN'a huşû duyanlar ve munîb (ALLAH'a ulaşmayı dileyen) bir kalble (ALLAH'ın huzuruna) gelenler (için).” (Kâf 50/33)

Bunlar RahmÂNa huşû duyarlar, haşyet duyarlar.. huşûnun ne farkı var sevgiden?. Huşû; sevgiden ötedir, korkudan ötedir saygı gibidir yâni ne diyeyim hakkını verebilmektir, onun hakkı budur diye eksi artı demeden ara kesittir yâni..
Gayb.. OLduğu halde ortaya çıkıp bir şeyler olmadığı için, şeyleri yaratan RahmÂNa karşı..OLduğu halde ortaya çıkmayan, kayıp değil var ama gözükmüyor yaptığıyla ortada.. yâni BİLELik gaybi..

Barbaros: YâSîn Sûresindeki âyette “haşiyeti’r -RahmÂNi fe beşiretü’l- bi mağfireti” âyetinde de haşyet..

Kulihvani: Doğru Barbaros aynen orada da RahmÂNdan haşyet duymak huşû duymak neden?. RahmÂN=>tohum.. Rahim =>tarla gibidir.. RahmÂNiyette nefha veriş vardır dirilik veriş vardır.
Rahimîyyette ise o dirilişi ayağa kaldırış vardır..
RahmÂNiyet Âdem Babamızın dölünde.. Rahimîyyette ise Havva Anamızın tarlasındadır.. Onun için kadın üreme yatağına “rahim” demiştir Efendim..
RahmÂNiyet ve Rahimîyyet böyledir gerçekten.. Onun için “RahmÂN nefhası üfürülmüştür” derken,Meryem’e üfürdük” derken “nefha üfürdük” derken;
İnsânlar kadınların rahimlerini Şehvet Çukuru sandığı sürece, Şehâdet Şehri olduğunu anlamadığı sürece, hayvanlıklarının devamı için öbür tarafta 70 bin huri ne bileyim ben şu kadar oğlan çocuğu arayacaktır.. Çünkü Şeytânın uşağıdırlar.. Kur’ÂN-ı Kerîm’e zâten elini süremez, temâs edemezler ki, reddeder Kur’ÂN-ı Kerîm onları zâten..
ALLAH korusun!. da biraz da biz koruyalım!.
Herkes.: ALLAH’ım nefsimizi Şeytândan koru!.” Diyor.. İyi de sen hiç korumuyorsun!.

Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.. ğaybi.. OLduğu halde gözükmeyen RahmÂNa karşı bir huşû ve haşyet duyanlar, ürperenler yâni çekinenler, saygı duyanlar..
Bunlar hep yaşanmıştır.. Çobanlar çok iyi bilir ki bizim oralarda “Malaklı” vardır Aksaray Malaklısı/Aslanı.. Kırmaları çoktur. Yaylalarda sıpa gibi köpektir, 7-8 köpeği parçalamadan bırakmaz. Fakat evin çocuğu elinde küçük bir sopayla bir yaşında iki yaşında üç yaşında çocuk vurur da vurur, çeniler fakat saldırmaz, haşyet duyar!. Çünkü huşû duyar ve o bilir ki Sâhibinin çocuğudur ona karşı bir saldırıya geçmez!.

Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi.. Kim bunlar kardeşim?. unlar onlar ki, CÂNda CÂNÂN CeNNetine ulaşanlar.. Şeytâni Şehvetinde kıç atanlar değil!. CÂNda CÂNÂN şahdamarından yakîn RABBu’l- ÂLemînle TANIşıp BİLişip BULuşup OLUŞanlar varya işte haah onlar RahmÂNa haşyet duyanlar, gaybî RahmÂN’a..
ve câe bi kalbin munîbin.. Munîb bir kalb ile dönenler, gelenler.. Neyle geliyorlar?. Öyle bir kalble geliyorlar ki munîb, inâbe etmiş/ günahlarını terk ile HAKk’a dönmüş, Kâbeye dönmüş yâni Kıbleye dönmüş, Hakka ve Hayra dönmüş.. Bu İmtihan Şehrinde Âlemînde Şehrinde, burada imtihanını veriş tercihini yapmış ve ispat etmiş.. İmanını amele çevirmiş bir kalbten bahsediyoruz, munîb bir kalbten.. Kalbi Selim, Kalbi Munîb.. Bunlar hep kalbin aşamaları.. Kur’ÂN-ı Kerîmde de geçer.. İncelemek istemiştim ama belki birgün incelerim İnşâe ALLAH..

MUNîB.:


إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
Resim---“İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun MUNÎB (munîbun).: Muhakkak ki İbrâhîm (aleyhisselâm), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyan (yalvaran)dır, ALLAH'a yönelmiş bir kimsedir.” (Hûd 11/75)

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“MUNÎBîne ileyhi vettekûhu ve ekîmû’s- salâte ve lâ tekûnû mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Namaza devam edin ve müşrilerden olmayın.” (Rûm 30/31)

أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
Resim---“E fe lem yerev ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi ve’l- ard (ardı), in neşe’nahsif bihimu’l- arda ev nuskıt aleyhim kisefen mine’s- semâ (semâi), inne fî zâlike le âyeten li kulli abdin MUNÎB (munîbin).: Yerin ve göklerin önlerinde ve arkalarında olan (kesimlerini) hâlâ görmüyorlar mı? Eğer dilersek, onları yerin dibine geçiririz veya gökten onların üzerine parçalar düşürürüz. Muhakkak ki bunda, MUNÎB olan (ALLAH'a yönelen ve O'na ulaşmayı dileyerek böylece O'na) kul olan herkes için ayet (ibret) vardır.” (Sebe' 34/9)

وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِّنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِن قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلَّ عَن سَبِيلِهِ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
Resim---“Ve izâ messe’l- insâne durrun deâ RABBehu MUNÎBen ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi endâden li yudılle an sebîlih (sebîlihi), kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbin nâr (nâri).: Ve insana bir zarar dokunduğu zaman, RABB’ine yönelerek ona DUÂ eder. Sonra (ALLAH) kendinden bir ni'met lütfettiği zaman daha önce ona dua ettiğini (yalvardığını) unutur. O'nun (ALLAH'ın) Yolundan saptırmak için ALLAH'a eşler kılar. De ki.: "Küfrün ile biraz daha metâ’lan(faydalan). Muhakkakki sen, cehennem ehlindensin" (Zümer 39/8)

SELîM.:


إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
Resim---“İllâ men etâllâhe bi KALBİN SELÎM (selîmin).: ALLAH'a selîm (selâmete ermiş) kalble gelenler hariç.” (Şu’arâ 26/89)

إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
Resim---“İz câe RABBehu bi KALBİN SELÎM (selîmin).: O, RABBine selîm bir kalb ile gelmişti.” (Sâffât 37/84)

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ
Resim---“Meselu’l- cennetilletî vuide’l- muttekûn (muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin (âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh (ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin li’ş- şâribîn (şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ (musaffen), ve lehum fîhâ min kulli’s- semerâti ve magfiretun min RABBihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.: Takvâ sâhiblerine vaadedilen CENNetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) RABB'lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?” (MuhaMMed 47/15)

Munîb =>Günahları terk etmiş yâni bâtıl ve şerri terk etmiş, hakka dönmüş hayrı işlemiş, fâni dünyâdan bâki hakka yünelmiş kişiye denir.. yâni munîb, inâbe temeline dayanır.. bunu da istismar etmiştir inşanlar.: “İllâ birindin/bir şeyten inâbe alman lâzım!.” “kimden alayım!.” "Bizim mürşid bir tanedir eşsizdir vs!.”
“İyi kardeşimde bizim “Mürşid-i Mutlak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz” ne olacak!.” desek;
“O, öldü gitti!.” derler gibi.. Böylesi bir sapıklık, yanlışlık ve bir yanılgı içindedirler!. ALLAH korusun!.


ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
Resim---“Udhulûhâ bi selâm (selâmin), zâlike yevmu’l- hulûd (hulûdi).: Oraya selâmla (selâmetle) girin. İşte bu ebedîyyet (sonsuzluk) günüdür.” (Kâf 50/34)

Udhulûhâ bi selâm.. Girin, dahil olun CeNNet'e bir selâmla girin.. Yok işte öbür dünyâ.. öbür dünyâ neresi?. Öleceksiniz kalkacaksınız.. anladım da, biz burada ne yapacağız, biz burada hiç elektrik kullanmayacak mıyız?. Yâni şehâdet burada, bu dünyada, her türlü imtihan burada, ben selâmete öbür tarafta mı ereceğim?!. Burada ermezsem, orada nerde ereceğim, nasıl ereceğim!.
Neden okumuyorum Kur’ÂN-ı Kerîmimiz'i..
Udhulûhâ bi selâm.. onu diyorum selâmla girin selâmetle girin.. nereye girin?.
Kendi özünün özünde şahdamarından yakın akrabası RABBu’l- ÂLemîn ile tanışmak istemiyorsa, bu ne biçim ampül ki.: “Kebanla buluşmam!.” diye diretiyor!. "Yahu kardeşim buluşmazsan, nursuz kalırsın, aklın nurlanmaz nakil olmaz sen hapı yutarsın!.” desek,
“Ben ömür tarafta bu işi hallederim öbür tarafta!.” derse seyret..
Udhul.. dâimiyet hulûkunun halk ediş halidir, halledilmiş halidir ebediyettir, sonsuzluktur ve işte budur MuhaMMedî vüCÛDa gelişin fiilen yaşayışı!. ALLAH celle celâlihu TEK-BİR dir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde TEK-BİR dir..
RASÛL-ALLAHtır =>ALLAHsız RASÛL, RASÛLsuz ALLAH yoktur İslam Dininde..
Bizim işimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde biter, biz ötesini bilmeyiz! Biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in CÂNında CEM’ oluruz ki hulûk budur bizim için.. Halledilmiş Hâlimiz budur.. Gerisi MuhaMMedî vüCÛDa geliş yaşayışıdır, şu ÂN’da kullandığımız.. Ancak yaşayış vüCÛDunu kaybetti mi mâsivâda, nereye dönüşür?. NÛR-u MuhaMMed ve =>NÛRULLAH’a dönüşür!. Güneş, ışığını geri çeker!. demek istiyorum. Teknik konudur anlaşılacağını sanıyoruz, anlıyorsunuzdur, ANLAyaBİLecek durumdayız.. demek istiyorum..


لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
Resim---“Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun.: Onlar için orada diledikleri herşey vardır. Ve katımızda daha fazlası vardır.” (Kâf 50/35)

Lehum mâ yeşâûne fîhâ.. Onlar için neyi diliyorlarsa onlar için vardır orada, f onun içinde ve,
ve ledeynâ mezîdun.. hatta BİZim Katımızda.. bak “BİZim katımızda..” BİZim buyuruyor.. “BENim katımda..” demiyor..
mezîdun.. ziyâdesi vardır..
Ama adamın gözü sürekli RABBu’l- ÂLemînlik'teyse, RABBı kaldırıp Rab olmakta, Firavunlukta.. ya da ALLAH'lığı kaldırıp, ilâhlıkta, Nemrudluk'ta!.
Yahu kardeşim bu ne biçim ampuldür ki, Keban’ı sollamaya çalışıyor!. Ne işin var sağla solla şu bizim ORTA YOL’a/Sırat-ı Müstakîm’e gelsen ya bir!. Şöyle bir ışık görsek NÛR görsek, aklımız NÛRlansa! Işık/NÛR yoksa, mutfakla tuvâleti karıştırıyoruz karanlıkta!.
Geçende gözlüğün üstüne bastım halbuki on gün önce yaptırmıştık, sapını aldım eline yine gittim ustaya.: “senin paran benim çebimde kalmış şunu bir daha yap!.” “ne oldu Hocam!.” dedi. “Bırak ne olduğunu karanlıkta bastım kırdım!.”
Şu NÛR yok mu bir ışık.. Biz buraya müfettişliğe müftülüğe mi geldik imtihan olmaya mı geldik!. neyin imtihanı?. yâni ben bir türlü anlamıyorum imtihan; bütün akılda, vicdanda olan şeydir!. bütün bunlar pıtı pıtılarla çıtı çıtılarla değildir demek istiyorum. Bunlar lâyıktır lâzımdır doğrudur, haddince hududuncadır anlamak her şeyin ötesindedir..
Lehum mâ yeşâûne fîhâ.. Ne diliyorlarsa onlar için vardır, onlar korkusuzdur hüzünsüzdür, onlar için her şey vardır.. Nefisini bildi RABBını tanıdı.. kim tanıttı kardeşim?. Rasûlullah ve Kelâmullah!. Kelâmullah, şu ÂN’da bir harfini okuduğumda gökyüzünden inen yağmur gibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gönlünden gönlümüze yağmaktadır!. Ben buna inanıyorum, inanmaktayız!.
Onun uçin ben “MuhaMMedîyim” zâten sen “MuhaMMedî”sin biz “MuhaMMedî”yiz..
Onun için geri zekâlılar; MuhaMMed-Rasûlullah’ı ve Kelâmullah’ı dışlıyor neden?!. Çünki, adamın gözü dışarda.. Adam Nemrudun teki seçmiş onu bir defâ!. Kötülemek için söylemiyorum, yazık diye söylüyorum.. Ne yapalım maalesef, bir müslümanı posta oturtmakla.: “Bana bağlandın!.” demekle olmaz bu iş!.

Bakın iş bir yere toparlanmaktadır..
Yâ RABBî!. Şöyle şöyle olsaydı, ben böyle yapardım, şöyle şöyle olsaydı şöyle yapardım!.” demekte..
Her yerde, her zaman, her halde ve her nefeste yapman gereken neydi!
DUYman gereken neydi?. Kur’ÂN-ı Kerîm idi !.
UYman gereken kim idi?. Rasûlullah idi..
Rasûlullah=>Rasûl->ALLAHtır.. ALLAH’ın RASÛLÜ’dür..
Kur'ÂN-ı Kerîm de;
ALLAH ve RASÛLÜ’ne TesLim OLun,
ALLAH ve RASÛLÜ’ne İmÂN Edin,
ALLAH ve RASÛLÜ’ne Tâbi OLun,
ALLAH ve RASÛLÜ’ne İtâat Edin!.

Kur'ÂN-ı Kerîmde EMRULLAH bu iken başıboş AKLınla nere gidiyorsun ve neyi terk ediyorsun, sigortayı söküyorsun, telleri topluyorsun sonra da, ceryÂN bekliyorsun!. Kimin ceryÂNı, ALLAH celle celâlihu seni gibi eşyâ mı hâşâ!. şey mi!. anlamak mümkün değil.. yâni aracı mıdır.. ne aracısı, arası kardeşim, ananla baban senin aracın mı oluyor, dedenle aracın mı yâni anlamak mümkün değil!. Bunlar bir kısmı belki gafletten cehâletten geliyor ama, bir kısmı da dalâletten hıyânetten geliyor!. İnsân, birazcık kendi aklını NÛRlandırmak için biraz çaba göstermeli.. İnşâe ALLAHurRahmÂN!.
Evet 45. âyette kalalım bitiyor zâten, bir sohbet daha yaparız önümüzdiik hafta.. Kâf’ı bitiririz.. boş zamanlarınız olursa birde siz okuyun meâllerden.. Kâf.. Kudretullahtır biliyorsunuz.. Kelâmullah Sûresidir Kur’ÂN-ı Kerîmde.. En son-UÇta anlatılır.. İnsân kendi CÂNını CÂNÂNı bulur CeNNet eder..
Eğer Hakk YOLu bulamazsa CeheNNem eder CÂNını..
Bu anlatılmaktadır biliyorsunuz.. ben ser-ü-seri olduğum için, iki tarafı da serdiğim için, çeşitli şiirler yazar bırakırım durmadan..
Bir şeyle, Kur’ÂN-ı Kerîm’i ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i anlatmak için göbek çatlatırım ve ben buna inanıyorum!.
İnsânlar bunu anlamadıkları sürece, ya geçmişe ya da geleceğe yükleyecekler. halbuki gerçek MuhaMMedî Mü’min için geçmiş ve gelecek şu ÂN’dadırr.. Çünkü her şey buradadır. Şehâdet Şehrindeyiz şu ÂN’da, her şeyi KÜLLî ŞEYyi kullanmak ve tercih yapmak durumundayız!.
Tövbe edip HAKk’a dönmeden.: “ALLAH Gafûrdur!.” der. ALLAH Gafûr'dur da, niye âhirette Gafûr oluyor!. Burada Gafûr değil mi yâni!. “ALLAH affeder!.” de, sen bunları bütün iki boyutlu insân aklına anlatılırken anlatılan şeyleri ben onları yok var felân uğraşmıyorum biz burayı bir halledelim kardeşim.: “Eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah..” diyelim ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den=>“Eşhedu enLâ İLÂHe İLLâllah”ı DUYalım ve Uyalım, şidi şu ÂNda Şe’Â’da, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e şâhid olmayan birisi, RASÛLü’ne şâhid olmayan birisi, ALLAH celle celâlihu’ya nasıl “eşhedu” çekecek.. yâni ne irtibatı var, ne alâkası var.. Bu o kadar garib bir şey ki, ne demek RASÛL-ALLAH.. Güneş ve Işığı demek KÜLLî ŞEYy NÛRundan/Işığından yaratılmıştır..

Onun içinde Kâf Sûresi Kur’ÂN-ı Kerîmin; Mecîd Sûresidir, Kâinât Sûresi yâni Kudretullah Sûresidir.. defâlarca okunmasında defâlarca herkesi şaşırtan hayrete düşüren hallerdir..
Bu pazardan, BURSA PAZARI'nda ne trilyonerler gelip-geçmiştir ama, yerle bir olmuştur!. arkalarından “şöyle olmuş böylü olmuş”tur..
Yâni mesele bu âlemîn tümü seninle olsa da boştur.. hiçbir şeyin olmasa da boştur..
Yeter ki sen ARA-ORta Yoldan/Sırat-ı Müstakîmden yürü MeLâmet Yolundan yürü!.
Ne Melânetin içinde saplan kalıp, pislik borusu ya da kuyusu olma, “selâmetin içindeyiz” diye de havalarda uçma, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in İZİ’nde “ALLLAHu EKBER!.” de İmam-ı Mutlak’a UY!. Sesini kes “HAYat Namazındayız!.” de ve yürü MeLâmet YoLu’nda..
Yok başka başka ise istediğin çek git o zaman git oyna!. lehvun ve lâibun/oyun ve eğlence sahasına çık!. CÂN verinceye kadar oyna!. Yâni çal oyna yapacak bir şey yok! Bakalım ne kadar oynayacaksın!. Senden öncekiler ne kadar oynamışsa sende o kadar oynarsın!.
Yâni bu âlem çok zâlim gördü, çok âlim gördü, çok ahmak gördü çok ârif-âşık gördü.. Onun içinde biz hepimiz ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle..

Bakınız Kâf Süremizi son âyetine bir bakalım nasıl bitmekte..
ALLAHu zü’L- CeLÂL;


نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
Resim---“Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bi’l- Kur’ÂNi men yehâfu vaîdi.: Onların ne söylediklerini, en iyi BİZ biliriz. Ve Sen onların üzerine, cabbâr (zorlayıcı- İslâm’ı kabul ettirmeye me’mur-diktatör) değilsin. Öyleyse EN’im vaadimden (vaadettiğim cezâdan, azâbdan) korkanları KUR'ÂN ile ikâz et.” (Kâf 50/45)

Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne.. Onların ne dediklerini BİZ biliriz.
ve mâ ente aleyhim bi cebbârin.. Sen onların üzerine cebbar bir cebbâr değilsin, öyle zorlayıcı, “Yatın!. Kalkın!.” diyecek cebbâr değilsin!.
fe zekkir bi’l- Kur’ÂNi men yehâfu vaîdi.. Onları BİR CEM’ine sokamazsın.. Sen onları uyar!. neyle uyaracak?. Kur’ÂN-ı Kerîm ile uyar!. BENim vaîd ettiklerimle.. yâni “vaad” değil, “vaîd” yine.: “Cezâ veririm, azâb ederim, CeheNNeme sokarım, şunu yaparım bunu yaparım!.”
Korkanları, havf edenleri havfaya çıkanları.. hani vardı ya Sır, hâfi, Ahfâ..
“Şahdamarımdan yakın olan RABBım’a karşı yanlış yapamam ben, çünkü haşyet duyarım ben O’na!.”
Haşyet duymak.. Bunun misâli.. Doksan yaşındaki Dedesi’nin, Kırkpınar Pehlivanın sopayla kafasını gözünü parçalaması gibi.. Dedesi’ne karşı bir haşyet bir sevgi bir muhabbeti olduğu için eli kalkamaz, yoksa gücü yetmediğinden değil yâni!.
İşte bu Haşyet-i RahmÂNla.. Haşyet-i RahmÂNî Bağı nedir?.
RahmÂNî Bağ insânın TOHUMUdur.. RahmÂNîyyet, TOHUMdur.. yâni senin RÛHun’dur bir anlamda.. Onu söylemek istiyorum..
Rahimîyyet nedir?. Beden TARLASIdır.. O nedir?. ANAn’dır Tarlandır.. yâni öteki de BABANdnır TOHUMun’dur..
Yâni ben bunu diyorum RahmÂNa hâfi oluş, RahmÂNa yakışır Bâtın OLuş!. Zâhir OLuş da Rahim’e yakışır.. Bu tarlada; yedi başlı başak açacak, yedi başlı nefis çıkacak ortaya.
Kimmiş bakalım; Hakan Ârif Yıldız mıdır?. ârifine ârif midir, târif midir HAY BABA mıdır göreceğiz!. yoksa değil mi?..
İşte bütün bunlar bizi bilinçli Müslüman etem ekicindir..
İşte mesele bundan ibâret..

Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..

velhamdulillâhiRABBulâlemîn..


Şimdi şu ÂN’da, Şe’ÂNullahta “yusebbuhu” yeniden halk ediş halinde olan, durmadan halk eden, durmadan alternatif akım gibi aç-kapa aynı ceryÂNın gelişi gibi aç-kapa.. aç kapa.. yâni 1-2.. 1-2.. yâni İKİLi Sistem demek istiyorum!. NÛRULLAH-NÛR-u MuhaMMed.. NÛRULLAH-NÛR-u MuhaMMed.. NÛRULLAH-NÛR-u MuhaMMed.. Netice olarak işte bu bu muhteşemliğe şâhid olabiliyor musun, fiilen yaşıyabiliyor musun!. “Yaşıyorum!.” Aşk olsun!.
Bu ise, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in YÜREĞİnde yapılır!. O zaman anlar kendisinin de NÛR-u MuhaMMed OLduğunu..

ALLAHu zü’L- CeLÂL, şu ÂN’da Subhân ALLAH, sebbaha yapıp duran ALLAH, yeniden yaratıp duran ALLAH..
Subhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enLâ İLÂHe İLLâ ente vahdeşe lâ şerike leke estağfirullah ve etubu ileyk..
Gerçekten SEN’in TEK-BİR ALLAH OLduğunu biliyorum, inanıyorum!.
“Nerden biliyorsun?!.”
Kelâmullah’tan DUYdum BİLiyorum!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e UYdum BİLiyorum!. İnandım yâni.. BİLdim BULdum OLdum ve Şehâdet getiriyor ve YAŞamaktayım Hamd OLsun!.”

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in İZİ’nde HAYat NAMAZI’na “ALLAHu EKBER!.” Deyip DURduk SIRAT-ı MÜSTAKîM’e..
RESÛLî SEVİYe’ye ERENLer, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “ALLAHu EKBER!.” ine iştirakle “ALLAHu EKBER!” der ellerimi herkes gibi göbek bağı üstüne.. kadınlar da ilk besin süt pınarı göğsü üstüne bağlarım.. susarım, dinlerim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den Kur'ÂN-ı Kerîmi DUYarım ve UYarım!.
Çünkü Namazdayım!. İşte budur HAYat NAMAZI!.

ALLAHümme salli ve sellim ala seydine MuhaMMedîn abdike ve nebiyyike ve rasûluke nebiyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i BEYtihi ve ümmetihi..

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Lütfi Keremînden İzzeti Şerefinden İnşâe ALLAH bizi affetsin, bağışlasın!.
Böylesine karışık, karmaşık bir hayat içinde ÜMMet-i MuhaMMed’in cümlesiyle beraber, çoluk çocuğumuza; hayrlı işler versin, helâl aşlar versin, sâlih-sâliha eşler versin, nesl-i necîb versin, kalb dolu imanlar ve MuhaMMedî Başlar versin!. Bizi; Her Yerde, Her Zamanda, Her Halde, Her Nefeste Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Merhameti, Muhabbeti ve Hakikat-ı MuhaMMedîyye Gayretiyle Hasbî- Habîbî Hizmetçisi kılsın!.
Münir Derman Hocamın dilinden düşürmediği hepimizin netice olarak sonucunda iğnenin ucu gibi noktamız Hakikat-ı MuhaMMedîyyemiz vardır ki biz, bu yüzden “MuhaMMedî” oluruz zâten.. Bu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Kalbi’ne giriş noktası gibidir.. Ya da Kalbi’nden-Fuadı’ndan =>RABBu’l- ÂLemîne.: “es SeLâMu aleyke!.” deyişi gibidir..
Bir damlanın denizi, ışığının güneşi selâmlaması gibidir, cem’ olmuş hâlde demek istiyorum.. Bütün bu özellik ve güzellikleri biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefaat Şifâsı olarak ben sizinle sohbet ediyorum, bir kişi olmuş, bin kişi olmuş hiç bir önemi yok!..

Münir Derman Hocam.: “Bir tek kişi için yazdım!.” diyor değil mi?. “Tek bir kişi için ömrüm boyunca bir kişi için yazdım!.” diyor. tek bir kişi için neden bir kişi için Hocam?. Çünkü o bir kişi, Keban Hattıdır ki, kıyamete kadar gelecek hatların trafosudur, devrinin-çağının çilenin çağrısıdır, Münir Dermanı’dır.. gerisi boş laf yo efendim.: Münir Derman şöyleymiş böyleymiş!.” Münir Derman Hocamı Tanımıyor ki aklı dünyada!.
Münir Derman kaddesallahu sırrahu; Hâlis, Muhlis, Sıddık ve Âdil bir MuhaMMedî idi!. Hepsi bu!. Neden hayatında bir kuruş bıçak parası/gizlice amaliyat ücreti almamış,, neden büro açıp dotor var burda, yeri bursası diye levha takmamış.. “Ben de iyi doktorum!.” dememiş..

Ki ben, Eskişehirdeki Hastahâne'de o zamanki baş hemşiresinden duydum.. “Halk “Deli doktor” derdi, adını bilen bile olmazdı!.” dedi..
Yine ben, Antalya’da otururken üst daireye kiracı geldi elli yaşında, oğlunu vurmuşlardı teröristler.: “Eskişehir'den geldim bunaldım çıktım” diyen Eskişehir’in bir numaralı terzisiymiş geldi..
“Eskişehir’de Münir Derman Hocam yaşamış..” deyince..
“Aaaa ben onu çok iyi tanırım. İşte şimdi tek kalan küçük oğlumun her tarafını yara sardı.. İstanbul’a götürdüm, ora bura götürdüm, netice çâre bulamadık!. Sonra birisi.: “Burada bir cerrah var, “deli doktor” diyorlar adını bilmiyom bir de ona git!.” dedi..
Gittim Hastaneye adı ne adını bilmiyorum oraya vardım mecburen.: “Deli Doktoru arıyorum!.” dedim.. Hemşire güldü.: “Deli Doktoru mu arıyorsun, haaaa!” dedi.
Ve köylü gibi yürüyerek geçen birine.: “Derman Hocam bak, Deli Doktor'u arıyorum!.” diyor dedi..
Sertçe.: “Sen ne arıyorsun, kimi arıyorsun kardeşim!.” dedi.
“Valla Hocam adını bulamadık Deli Doktor diyorlar kusura bakma!.” dedim.
“Benim oi işte benim o. ne var?.” dedi. Gösterdim “bu çocuk bak kafası” derken..
Çocuğu hemşire odasına çekti sargıyı açtı.. yedi renk yara.. ulmuş,, irin cerahat.. “of of eğ başını ulan!.” eğdi.. “tüü tüü tüü tüühh!." diyerek her yerine tükürdü. “Ne yapmışınız bu çocuğu böyle!.” dedi.. çok kızdı.. dedim ki.: “Efendim krem mirem verdi doktorlar!.” Hemişreye.: “Bu alışmış kremei şuna bir yara kremi yazım bakayım kızlar.” dedi..
Bir hafta içinde yara kurudu.. saçlar yeniden çıkmaya başladı..
Toptan Tüccar Terziydim.. en büyük mağaza benimdi.. en zengin insânların elbiselerini dikerdim.. öyle halka felân eğilmek imkanım yoktu!.
Çocuğumun iyi olması beni mest etti, en meşhur altın yıldız kumaşlarından, İngiliz kumaşlarından parçalar kataloğunu aldım Hastanede buldum, çok sert konuşan bir inşandı.: “Nasıl oldu çocuk geçti mi!.” dedi.. “Sâyenizde geçti doktorum!.” dedim. Birden fırladı.: “ALLAH’ımızın şifâsı sâyesinde beni sebeb kıldı.. ben buna şükrederim hamd ederim!.” diye bağırdı..
Ben süklüm püklüm.: “Efendim, müsâade buyurursanız şurada ölçünüzü alayım, boyunuzun ölçüsünü size bir elbise yapmak istiyorum. siz zahmet etmeyin bizim mağazaya ben buraya getirir provasını yaparım!.” der demez bizim Deli Doktor yine fırlayıverdi ayağa.: “Ulan bizim boyumuzun ölçüsü ezelde alındı.. kefenimizin dikildi.. hatta giydik bile sen görmüyor musun üstümdeki gömleği, onun için Deli Doktor diyorlar.. Çok mu istiyorsun bana elbise dikmeyi.. çok istiyorsun.. seni kırmayalım.. güzel bir pazarlık edelim.. kaç liralık bir elbise yapılır bana oğlum.. bin liralık kumaş gider.. sen bunu bir ağaya yapsan kaça yaparsın.. iki bine yaparsın.. kaç lira oldu üç bin lira.. çok güzel.. şimdi sen var ya evet sen, git buradan.. halka elini hiç açmayan fakat HAKk'a elini açıp da rahmet bekleyen adamlara üç bin lira ver!. Benim hayrıma olmasın, senin hayrına olsun!. Türkçe anladın mı?. anladın emînim!. ve bir daha da buraya gelme!.” dedi diyor..

Ben bunu bizzât çocuğun babasından duydum.. Niçin bunu yapıyor!. Üç gün sürmedi diyor bir hafta sonra da diyor tekrar saç çıkmaya başladı başından üç gün yara kurudu bir hafta sonra da saçlar vurdu çıktı diyor tarladan ekin çıkar gibi yaşıyor oğlum hâlâ yaşıyor..
Biz Baş Komser oğlumuzun şehid olmasına, oğlumuzun acısına hanımla dayanamadık dedik ki.: “Tanıdıklar da var Antalya’da yorulduk zâten çalışacak hal kalmadı.. gidelim antalya’da bir ev tutalım şöyle bir orada akrabalar var tanıdık Antalya'da orada deniz kenarında dalgaları dinleriz felân diye geldik buraya..”
dedi..

Kim bu =>Deli Doktor.: “İnsânı =>İNSÂN=>İNSÂN eder!.” Vardı ya, haah işte O =>İNSÂN-ı KÂMiL MÜNiR DERMÂN kaddesallahu sırrahu..

Onun için TEKE-TEK ALLAH celle celâlihu’ya şükür hepimiz, Teketek geldik, Teketekteyiz, Teketek gideriz!. DUÂ-larınızı beklerim DUÂ-lar ederim!.
Es Selâmu aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu.. derim..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KAF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Ben ömrümce köşe bucak; bir rüzgar gibi, bulut gibi bir MeLâmî aradım bir ALLAH Dostu aradım!. İnsânların çoğunu ifratta ve tefritte gördüm ve çok üzüldüm, niye üzüldüm!. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adına hesabına ve şerefine üzüldüm!. Şefâat Şifâsına daha çokk hizmet etmemiz gerektiğini anladım.. Askeri birlikler gibi, çıkın Fatih’e (İstanbul) usturaya vurulmuş her gün vurulmuş çünkü bir milim uzamıyor saçları kabak kafaların, göbeklerine kadar inen rastgele inen jilet görmemiş sakallarının, aynı kumaştan dikilmiş elbiselerinin ve hiçbir insâna selâm vermeden gidişlerinin, karşılaştıklarında iki sağa bir sola şak şak şak boyundan öpüşlerini ve karşısından gelen insânı ister sakallı olsun isterse ALLAH’ın en Sevgilisi OLsun dönüp bakmadığını, selâm vermediğini dehşet ve hayret içinde gördüm ve yaşadım!.
Kaça kaça da bir hal oldum!. Burada daha mı iyi?!.
Bursa’nın ayrıcalığı var kardeşim!. Bursa ->Şehâdetin 5.inci Başşehridir.. Bursa’yı, Bursalılar yapmamıştır.. Eş Şehîd ALLAH celle celâlihu baş şehir yapmıştır!. Eş Şâhid Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Başşehir yapmıştır!.
ALLAH ve Rasûlü’ne Teslim OLan,
ALLAH ve Rasûlü’ne İmân Eden,
ALLAH ve Rasûlü’ne Tâbi OLan,
ALLAH ve Rasûlü’ne İtâat Edenler dâima olacaktır kıyamete kadar.
İşte bu BURSA’da =>belhum edallun de vardır, Firanvun da vardır Mûsâ da vardır. Bunu söylüyorum..
Onun içindir ki hiç dışarı çıkamıyorum biliyorsunuz yürüyemiyorum. Çünkü, şuraya gidip dönüyorum, gidip dönüyorum. İnsân göremiyorum. Kardeşlerim gelmişlerdi, onlarda gideli 15 gün oldu sanıyorum. Ama hiç umurumda değil.. Neden?. Çünkü bana mutluluk veren şey kumrular güvercinler kuşlar ve dağlar.. Bunlar bana insândan daha yakın akrabalar.. insânlardan ki, Bursa’nın insânı ->çok iyidir hamd olsun!. Ben daha bu şehirde kavga görmedim, dedi kodu görmedim. Ben göremedim, benim imkanım yok çünkü ALLAH’a şükür!. varsa da bilmiyorum, biz buralarda görmedik!. Bir muhabbet, bir sevgi, saygı vardır, bir güzeliik ve özellik vardır. Alanın da satının da, tüccarın da bakkalın da çakkalın da..

İşte bütün bu anlattığım şeylerin tümünü görüş gözlüğü MuhaMMedî MeLâmet gözlüğü olan görür.. MuhaMMedî MeLâmî ->burnunun doğrultusuna gitmez..
MuhaMMedî MeLâmîLer, Askerlikteki İstikam Bölüğü gibidir ->ÖNden gider ARKAdan gelir!. Savaşa önden gider, bütün köprüleri yapar, bütün imkanları hazırlar, alnının çatında da kurşun yer şehîd olur biliyorsunuz. Dâima hazırdır.. Geri dönüyorsa o zaman da yaptıkları köprüleri yıkar ki, düşman tâkibe gelmesin diye yaptıklarını temizleyerek ve de tuzaklar kurarak geri döner düşman gelmesin diye..
Onun içinde MuhaMMedî MeLâmet çok ucuzdur ama, çok pahalıdır.. İnsân gönlü kime ne diyebilir ki adam.: “Birine kul olmak istiyorum” derse.. yahut.: “Ben daha iyi yaşayabilirim!.” diyorsa.. CeheNNemîn zımarasına girer ki, zâten çıkacakta değil.. bırak yaşasın mı?. yaşasın tâbi.. Çünkü onun tercihi ve zor kullanmak bizim işimiz değil. Biz müfettiş değiliz müftü değiliz!.
Ben Hakan Ârif Yıldız/HAY BaBa oğlum bunu öğrensin diye konuşmuyorum!. Hakan, benim CÂNım ciğerimdir ALLAH’a şükür gerçekten öyledir. Yiğit bir insandır. Rasûli MuhaMMedî bir insândır gerçekten tanıyanlarınız dersiniz ki.: "İşte budur Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in adamı!." dersiniz. Ama bunun bedelini ödemektedir ve de ödeyecektir İnşâe ALLAH.. Bizim MuhaMMedî Tevhid Çağrımız onun oğlu Hüseyin Latif’ten doğacak çocuklaradır.. Çünkü hani dolu vuruyor ya meyveleri, dolu vurdu mu yara yapar, iz bırakır biliyorsun Ahmet Çakırcân'ım armudu elmayı şöyle olgunlaşmadan dolu yerse yara bere içinde kalır.. BİZ de yaralıyız umarım ki doğacak çocuklarımız yarasız doğar!. İşte o zaman onlar; bu MeLânet Gübresinden =>SeLâmet GüLünü MeLâmetin sağ ve sol gözüyle görür ve =>TEKkler.. Gübrenin de GüLün de Yaratanına.: “es SeLâmu aleykum ve rahmetullah!.” der es Selâmı çakar, başını eğer!.

Dün oğlum Alper Vahi Yıldız ki, o sürekli okumakla meşgul.. onda da öyle gitmektedir şu ÂN’da SiStem.. ALLAH’a şükrediyorum oğlum olduğu için de şükrediyorum, doğru yolda olduğu için de RABBıma sonsuz şükrediyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme teşekkür ediyorum..
O A’râf Sûresini okurken diyor ki.: “Ben bir şeye çok şaşıyorum!.”
“Kime şaşıyorsun Alper!.” "A’râf Ehline şaşıyorum CeNNet Ehline diyorlar ki.: “Selâmun aleyküm, ne güzel yerdesiniz.. vs.. CeheNNem Ehline diyorlar ki.: “Selâmun aleyküm!. Yazık olmuş size!." diyorlar baba.. Gelen birisi oturana selâm verir, bunlar nereye gidiyorlar. A’râftakiler niye CeNNete atlamıyorlar, nereye gidiyorlar bunlar!!.”

Haaaa işte budur MeLâmet bunların Kıblesinde CeNNet ve CeheNNem yoktur, “uyûn”un vardır. Uyûn.. A’yan-ı sâbiteleri’nde CeNNet CeheNNem yoktur =>CEMÂLULLAH vardır..
A’yan-ı sâbite.: Tas: İlm-i İlâhi’de eşyânın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudât-ı ilmîyyedir..
Güneş vardır.. Güneş Aslı vardır.. Kur’ÂN-ı Kerîm'i doğru okurlar ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ÖZÜ’nden dosdoğru ANLArLar.. ÖZÜnden okurlar da SÖZÜnden anlarlar, dosdoğru ->EMROLunduğu gibi..
BİZ bu İMÂNımızı, hayatımıza sokmadığımız sürece, bir boş lakırtı olur. Bu ise çok acı olur!. Hakan Ârif Yıldız diyor ki.: “Dayı fırına gittim bana ekmek vermediler, felân yere gittim şunu vermediler!.” Ben de soruyorum.: “Oğlum paran mı yoktu!. Heee ya oğlum paran yoksa bu gün verirler yarın vermezler oğlum!.”
Çünkü biz bir âlemde yaşıyoruz ki ->her şeyin Bedeli vardır, Kıyası vardır, Şartı vardır ve, Sebebi vardır ve biz bununla imtihÂN olmaktayız son UÇta.: “Lâ İLÂHe İLLâ ALLAH” demekteyiz. Ondandır ki hiç kimseye söyleyemeyeceğimiz kadar, yaşamayanın anlayamayacağı kadar ÇİLELerimizi ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle İLELiğe ve BİLELiğe çevirmişizdir, en yakın akrabamız olmuştur..
Bir söz ALLAH’ın İzniyle bir kere söylenir, ALLAH’ın İzniyle öyle olmuştur.. Ahmet Çakırcân'ım da öyledir sizler de..
Sizler hepiniz MuhaMMedî MeLâmet Terbiyesi gördünüz..

Demek istiyorum ki, Alper oğlumla Mustafa oğlum ikisi konuşuyor!. İstanbul’daki Şükür Çilelerim.. Ben son kemoterapiyi yemişim, ayağa kalkamıyorum, sendeliyorum ve düşüyorum duman etti beni.. Ben Bursa'ya gitmek istiyorum!. Beni ameliyat eden Prof Doktor Abdullah İgci de Alper’e diyor ki.: “Bak oğlum siz Hocamı Bursa’ya götürün bırakın!. Bu bizim yaptıklarımızın yüzde ellisinden fazladır, size anlatabilmek için, moraldir!.” deyim. “Ama Efendim!.” “Aması maması yok!." diyor Abdullah İgci..
Mustafa, Alper’e diyor ki.: “İİyi de, kim bakacak Bursa'da Abi!. Özbekistan’dan bir hemşire bulduk, diplomalı, tanıyoruz, şöyledir böyledir, gitsin baksın iki üç ay!.” Alper ne diyor.: “Mustafa niye kafanı yoruyorsun. kafasız kardeşim, Babam’a RABB’ı bakar!.”

Doğru mu?. VALLAHi doğru Billâhi TALLAHi doğru!. Haah ne güzel bir şey değil mi!. En yakın akrabamızdan da akrabamız ki, biz buradaki analığı-babalığı erkekliği-kadınlığı şunluğu-bunluğu daha mezâra varmadan soyunacağız!. Hiçbir CeNNet âyetinde bana ana baba çoluk çocuk ev bark gösteremezsiniz!. Ve ne zaman ki dangalakların oraya.: “Yetmiş bin huri” şey karısı gibi târif etmeleri, “gılmanı” da, Lût Kavminin oğlanları gibi târif etmeleri pisliklerinden başka, Şeytânlarından başka bir şey yoktur ve alâkası sıfırdır..
Böyle böyle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den kopmuştur bu millet!. Böyle böyle ALLAH’tan ve Kur’ÂN-ı Kerîmi’nden kopmuştur. Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Adı’na üzülüyorum! Bu acı soytarılığın ne âlemi vardı?!.
Neden kuşlar gibi, esen yeller gibi, güneşin ışığı gibi, emr olunduğumuz gibi dosdoğru, dosdoğru kalenderce ALLAH’ın kulu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ÜMMeti olup, ALLAH’a ve Rasûlullah’a Teslim OLup, İmân Edip, Tâbi OLup, İtâat Etmedik, edemedik?. Zor muydu ne istiyordu bizden!. “Sabaha kadar namaz kılın!.” mı diyordu. “Akşama kadar oruç tutun!.” mu diyordu..
Anlamadan dinlemeden kimi Köle kimi Kral.. Şeytânlara söylüyorum.: “Kim köle, kim kral =>BİZBİR-İZlik nerde!. NAHNU-Luk yok, yok!.” ALLAH hayr versin!.

Benim için belki içinizden diyorsunuzdur.: “Hocam bu yaşta başta herhalde kafayı yemiş ki durmadan durmadan durmadan yazıyor.. Bir şey yazıyor, bir şey söylüyor da ne diyor?.”
Ne mi diyor kardeşim, eğer zahmet edersen altında Âyetini-Hadisi görmen gerekir, yoksa boş konuşuyor!.
Bu insânlar ne zaman Kur’ÂN-ı Kerîm OKUyacaklar ANLAyacaklar!. CeheNNeme girince mi?!. İçindeler zâten!. Onun için beni bağışlayın kendi düşüncelerim sizden farklı değil, sizde benden farklı değilsiniz. BİZBİR-İZ üç günlük Sanal Dünyânın fitne fücur oyununda ayrılacak değiliz İnşâe ALLAH!. Her Yerde Her Zaman Her Halde Her Nefeste ALLAH’ın İzniyle şahdamarımızdan yakın, şahdamarımız dediğimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ki, O’ndan da ÖZ-Akrabamız olan RABBu’l-ÂLEMîn.. Bizim RABB’ımıza Rehberimiz, Akrabamız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir.. Ben hep söylüyorum bu Dünyâdaki bu oyun, Âdemlik-Havvalık Oyunu mezârın kapısında kalır!. Bu imtihÂN Salonu’nun oyunudur bu..
İmtihÂN Sahasından çıktığın zaman gerçekle yüz yüze kalırsın!. Tiyatro oynuyorsun, sahneden aşağıya indiğin zaman, artık ne bileyim ben rolün gereği Bizans Kralı felân değilsin, orada rolün öyleydi senin.. Muhteşem Süleymân da değilsin, ben de senin kölen felân değilim!. Tiyatro oynuyorduk, Hürrem Sultan diye birisi yoktu o, felânın kızı felândı.. Onun için gerçekleri anlamanızda yarar görüyorum İnşâe ALLAH!. Doğru mu söylüyorum Tarık CÂNım sence!. “Doğru söylüyorsun diyeceksin de gerçek mi sence yâni!.”

Tarık.: Estağfirullah Hocam tâbi ki doğru anlattıklarınızı idrak edip yaşamaya geçirebilmek konusunda galiba sıkıntı yaşıyoruz!. İnşâe ALLAH idrak konusunda ALLAHu zü’L- CeLÂLin lütfunu diliyoruz!.

Kulihvani.: Evet ben de onu bildiğim için sohbetlerin seviyesini daha da yukarıya çekmeye çalışıyorum. Çünkü MuhaMMedî MeLâmet'te hiç kimsenin cebi yoktur, ölü gibi çırılçıplaktır, saklayacak bir yeri yoktur!. Orasına burasına sokacak değil!. Böyle bir yolculuktur bu!. Sıfıra sıfır yolculuğudur ve burada tek akraba vardır o da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve son-UÇta RABBu’l- ÂLemîndir!. BİZ BİR-İZ.. NAHNU.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir ve ALLAH celle celâlihudur.."BİZ-BİR-İZ” dediğin anda “Rasûl-ALLAH”tır.. BİZ.. sen ben şu bu İZİ’nde yürüyoruz ALLAH’a şükür!.
Ne yapalım yâni CÂNım ben, "Hakikat"ı söylemeye çalışıyorum. Hepimiz için zamanların boşa geçmesini istemiyorum. Biz tekemmülünü etmeyen/edemeyen her Nefse ve her Nefese çok yazıktır!.

Çok kıymetli bir tohumunuz vardır, tarlaya ekmiyorsanız, üretmiyorsanız ona yazık olmuştur yâni!. Size de yazık olmuştur, tarlaya da yazık olmuştur, o kadere da yazık olmuştur!. Asla böyle kötü bir tercih yapılmamalıydı!. Bu aklını kullanmayışın, ahmaklığın bedeli çok ağırdır!.
Bu demek değil ki.: “Hocam, kanat takıp uçalım mı?!." Niye uçalım biz karga mıyız, güvercin miyiz, adam gibi adam olalım ABDULLAH sallallahu aleyhi vesellem gibi İNSÂN olalım, normal insân olalım kardeşim!.
Ne buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu taraftakiler/tefrittekiler benden değil başlarında Şeytânları var!. Bu taraftakiler/ifrattakiler de benden değil başılarında Şeytânları var!. Ben burada yürürüm İ’tidal üzere giderim!.”

İNSÂNoğLU;
=>ALLAHu zü’L- CELÂL’in =>EZELde=>BEZM-i ELEStte=>ZÂTI’na HALİFe KILıp =>TÜMM ESMÂsını AKıL ki =>ANA Kart OLarak her NEFSe YÜKLediğinden dolayı =>EN/TEk AKILLı YARAtığıdır İNSÂNn!.

AKLın bu ANA-ASIL SÜNNEtuLLAH Gerçeğini;
=>KELÂMULLAH’tan DUY!.uş =>İLİMi/TÂLİMi/ÖĞRENimi,
=> RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e UY!.uş =>EDEBi/TERBİYEsi/EĞİTİMi İLe ANLAYış ve,
=>ABDULLAH/ALLAH’ın KULu OL!.uş DENEMEsini BAŞARış =>İ’TiDÂL ÜZERe-OPTiMuM KULLuktur..
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’ya ŞÂHiD OLuştur.

Bu Yüce AKIL EMÂNEtine İhânet edip NANKÖR OLuş ise;
=>ALLAH-MURADuLLAH-EMRULLAH- KELÂMULLAH-RESÛLULLAH-hatta ABDULLAH/ALLAH’ın KuLu OLuşunu Hafife-eğlenceye ALıp =>TEFRİT’te-MİNUMUM’da KALış ve böylece YAŞAyıştır!.
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’yu yokk sayıştır.

=>ALLAH-MURADuLLAH-EMRULLAH- KELÂMULLAH-RESÛLULLAH-hatta ABDULLAH/ALLAHın KuLu OLuşunda, HüKMuLLAH’ı DUYuş ve UYuşta Sınırı tanımayıp daha çok âhiret için tüm dünyasını ve hukukları terkedip ÇİĞNEyerek =>İFRATa-MAXİMUMa GEÇiş ve böylece YAŞAyıştır!.
Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’nun EMİRLerini yetersiz BULuştur.

İSLÂM DİNinin ESaSLarı =>HeR YeRde, HeR ZamÂN, HeR HâL ve HeR NEFEste;
İFRatsız, TEFRitsiz SIRAT-ı Mustakîm OLan =>İ’TİDAL Orta YoLu..
İÇte-İMÂNda =>DENge.. DIŞta-AMELde =>Düzen =>SIRAT-ı Mustakîmi..

TEVHİDuLLAHı =>TeBLiğ =>TeNZir =>TeBŞir =>TeŞHidden ibârettir =>RASÛLÎ SEVİYE..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kumu düzleyip âsâsı ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve.: “Bu ALLAH'ın YoLudur!.” buyurdu. Sonra, o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve.: “Bunlar yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulanan bir Şeytân vardır!.” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu.: "Şüphesiz bu Benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zirâ o yollar sizi ALLAH’ın YOLU’ndan ayırır. İşte sakınmazın için ALLAH size bunları emretti!.” buyurdu.
(İbni Kesîr, 2/190)

Resim---İbn. Mes’ud radiyallahu anhu.: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve.: “Bu RÜŞD YOLUdur.” dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi.: “Bunlar da bir takım yollardır ki herbirinde bir Şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!.” buyurdu ve En’âm 6/151-153 âyetlerini okudu." dedi..
(Buhârî, Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; İbn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî, Mukaddime 23)

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---“Kul teâlev etlu mâ harreme RABBukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak (imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebû’l- fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan (batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremALLÂHu illâ bi’l- hakk (hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).: De ki: “Gelin, RABBinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fâkirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız BİZ rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu ALLAH haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.” (En’âm 6/151)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrebû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi AHDİLLÂHi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. ALLAH'ın AHDİni yerine getirin (ifâ edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (ALLAH) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En’âm 6/152)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh (fettebiûhu), ve lâ tettebiû’s- subule fe teferreka bikum an sebîlih (sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, BENim MUSTAKÎM olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, O’nun (ALLAH’ın) YOLUndan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti (emretti). Umulur ki böylece siz takvâ sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)

HeR KULa DÜŞen ANA GÖREV ise;
=>RASÛLÎ SEVİYE’yi: =>BİL-ip =>BUL-up =>OL-up da =>YAŞAyıp =>ŞÂHİDi OLmaktır!. İNŞÂe ALLAHu TeÂLÂ!.

İLAHî ve MUTLak GERçek bu iken =>Bu DÜNYÂ HAYatında İnsÂNoğLunun TEVHiD TERCİHİnde DENENmesi SEBeB-SonUÇunda;
=> BÂTıL-ŞERRin ve ŞEYTÂN İŞLerinde =>HİZBUŞŞEYTANLık,
=>HAKk-HAYRın ALLAH İŞLerinde =>HİZBULLAKLık YAŞAnmaktadır!.

Öyle alevere dalevere yok İnşâe ALLAH!.
Bizim kusurumuza bakmasın RABBu’l- ÂLemîn!.
Kaf Sûresi “Lâ İLÂHe İLLâ ALLAH” Sûresidir.. İnkâr-İkrâr Sûresidir.. Hizbu’ş-Şeytân-HizbuLLAH Sûresidir.. yâni insânların CeNNet Ehli CeheNNem Ehli olarak ayrılmasının sebebi..
31. Âyete kadar biz nerden geldik Hizbu’ş-Şeytân =>Nefsinin hevâsını ve hevesini ilâh edinen, Şeytâna uşaklık yapan neticede CeheNNemi yaşayan ve yaşayacak olan bir zumre anlatıldı..
31. Âyette ise döndü bu tarafa.. ALLAHu zü’L- CeLÂL..


وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
Resim---“Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttekîne gayre baîdin.: Ve cennet, takvâ sâhibleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.” (Kâf 50/31)

Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttekîne gayre baîdin..
zelefe.. içindeki Lütfullaha Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adına hesabına ve şerefine sâhib oluş zülfüdür, yakınlığıdır.. Güzellerin yüzünde zülfü olur ya işte öyle bir yakınlıktır.. et tırnak gibidir yâni.. o zülüflerin her bir teli Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinden kan alır, CÂN alır, imân alır!. Doğru olmak lâzım.. li’l- muttekîne.. kim için böyle olurmuş.. bu müttakînler için böyle olurmuş.. kim muttakîn?. Takvâ sâhibleri.. Takvâ ne demek?. Kavi olmak demek. Kavi ne demek?. VüCÛDa geliş Kudretini NÛR-u MuhaMMedden ve NÛRULLAHtan BİLiştir.. Bunu iyi ANLAmaktır..
Yoksa ne bileyim ben nerden geldin?. Bunu bilinceye kadar git, nere gidersen git!. Hiç bir şey sebepsiz var olmazken, sen bu sistemîn sebepsiz var olduğunu, kimsesiz mi var olduğunu söylüyorsun git işine!. gayre baîdin.. ne diyor gayra, değiller.. baîd.. boyut olarak onlar uzak değiller. Bunu uzak olmayanı nasıl anlatırız.. Boyut dediğimde siz ne anlıyorsunuz.. Başka boyutta değil.. gayre baîdin.. başka boyutta değil Ahmet Çakır.. Ahmet Çakır bedeninde demek, Tarık için Tarık bedeninde, Âdem için Âdem bedeninde, Hakan için Hakan bedeninde demek “bu bedenin içinde” sistem.. Bunun içinde muttakî olunur, bunun içindedir CeNNet CeheNNem, bunun içindedir RABBu’l- ÂLemîn!. “Bunun içindedir!.” derken yer belirtmek için söylemiyorum!. Bunun içindedir HAYy olan MuhaMMed aleyhisselâtu ve’s-selâm!. Zâten ALLAH’ın ve RASÛLLAH’ın NÛRundan yaratılmışım!.
Bunu BİLe ANLAsa insân =>gayre baîdin OLduğunu, başka boyutta OLmadığını ANLAR!.

Ne yaptılar o amaliyatlarra girerken!. Benimle konuşuyorlardı işte.: “Vallahi Hocam size şaşıyoruz nerdeyse zil takıp oynayacaksınız!.” diyorlardı.. Halbuki bana kırk dokuz dikiş atılmıştı çıktığımda!.
Girerken böyle konuşurken sonra bir iğne vurdular ben konuşuyordum ne konuştuğumu bilmiyorum.. Sonra uyandığımda yatıyordum ve karnım yarılmıştı.. saatler geçmiş..
Şunu demek istiyorum bunlar tüm aklı ayık insânlar içindir. Zom uykuda uyuyan, uyur gezer ve zil zurna sarhoşlar için değildir!. Ayıklar içindir ki, kim onlar ->muttakîndirler ->takvâ sâhibleridirler.. Takvâ için hemence.: “ALLAHtan korkmak.” derler. Ne ALLAHtan korkması be, anladım ALLAH’tan korkarlar da yılandan mı korkuyorsun, kimden korkuyorsun.. “korkmak” ne demek.. “kavi olmak.” ne demek.. “sözünün eri olmak.” ne demek!. =>“e lestü bi RABBukum =>kalû ->belâ.” demek ne demek.. Anladım “belâ” deyince türkçeye sokmuşsun kötü şeylere denir.. Hayır, öyle denmez Arapçada, olumsuz soruya verilen cavaptır..
“Hakan gelmiyor musun?.” diyorum. Hakan.: “evet.” diyor.
“evet gelmiyorum!.” mu diyor. Yoksa.: “hayır geliyorum!.”mu diyor Arapçada ne diyecek.: “belâ->bilâkis geliyorum!.” diyor. Olumsuz soruya verilen olumlu cevaptır. Çünkü belâ o kadar muhteşemdir ki, Kur’ÂN-ı Kerîmce, HAKkça, ALLAHca!. Tüm bunlar için =>RASÛLULLAHçayı BİLmek lâzım!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in GÖZÜnden->GÖNLÜne GİRiş.. GÖZÜnden->ÖZÜne İNiş.. BİZBİR-İZ.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e SÂHİB ÇIKış ve SÂHİB ÇIKILIŞtır!. Oyun oynamaya hiç hacet yoktur!.
Ben ALLAH’a sığınırım, ALLAH yardım etsin, bir zerre kadar ve yanıtmasın!. Kesinlikle ALLAHu zü’L- CeLÂLe sığınırım!. Fakat hakikatı hak olarak söylemek mecbureyitendeyiz!. Hiç kimse hayal kurarak öyle atmaca.: “Ben âhirette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Kevser’in başında buluşacağım!.” Nerde Kevser kardeşim!. Kevser. burada burada!.
Hakan HAY Babam Kevser =>Kaf Sûresinde eğer zom uykuda, uyur gezer ve sarhoş değilsen, ayıksan buyur kadeh kadeh iç, afiyet olsun!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sesi’ndendir Kevser!. RahmÂN Nefesi’ndendir kevser!.
KuL İhvanî’ye sen ne bakıyorsun!. KuL İhvanî-Kırat-Kıtmir.. İttir, Attır teper de kapar da!. ama unutma ki->Onların itidir, atıdır ve asla MuhaMmedî EDEBsiz değildir!. Onu söylüyorum İnşâe ALLAH tepmeyi kapmayı yapmaz=>KüLlî ŞEYy’e!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KAF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ
Resim---“Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz (hafîzin).: İşte size vaad olunan şey budur (cennettir). Bütün evvâb (ruhu ALLAH'a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar için.” (Kâf 50/32)

Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz..
İşte bu var ya bu CeNNet ALLAH’ın vâdidir.. ALLAH vaadinden hilaf etmez, vaz geçmez.. bütün evvâblar için ve hafîz olanlar için.. ne harika.. evvâb nedir?. CÂNdan gönülden tevbe edenler.. Evvâb nedir?. Evvâb =>"ÖZümdeki RABB ve RASÛL BİLELiğini =>Zâhir-Bâtın vüCÛDa çıkarıştır.. “ALLAH’ın NÛRunu ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in NÛRunu taşıyorum.” demek Şerefidir Şefaat Şifâsıdır ki, buna TEVBE denir..
Anam yörük bilgesiydi.. ne diyordu.: “gGt anam işine it boka tevbe mi eder!” diyordu.. “İt boka tevbe mi eder. Bu gün yemezse yarın yer!” diyordu.. İşte bu bu şekilde TEVBE değil bu dediğim!.
TEVBE =>ALLAH’a dönüştür.
ALLAH hayr versin neler yaşar insanoğlu neler yaşar neler. öyle şeyler yaşar ki taşa tutmadık kalmaz ve yine yolundan dönmez ALLAH’ın izniyle!. Çünkü kaderini kendi yazmaz ALLAH yazar!.
O; her yerde, her zaman, her halde, her nefeste ne yapar =>"Yâ RABBî SENin hayrından hayr ver!” der. Kendi kafasından geçeni değil ki, buna hafîz olanlar, muhafaza edenler, RABBlarının sözünü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in nefesinden duyarlar. MuhaMMedî bir Ses olarak..
Bismillâhirrahmânirrahîm.. Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz.. “Hafîz Hakan, aklıyın özüne bunu sok!.” der.
Kim içinmiş CeNNet?. ALLAH celle celâlihu, onu Evvâb ve Hafîz olanlar için.. Ne kadar varsa tümüne vadetmiştir.. budur CeNNet dediğin..
Ne diyordu kaba sofu adam.: “Orada yetmiş bin huri var seksen bin gılman var!.” öte böte var.. olur, olur!. Buradaki eksiklerini-şeytânlığını orada tamamla!.


مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---“Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.: Gaybda RAHMÂN'a huşû duyanlar ve munîb (ALLAH'a ulaşmayı dileyen) bir kalble (ALLAH'ın huzuruna) gelenler (için).” (Kâf 50/33)

Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin..
O kimseler öyledir ki bu CeNNet içinde yaşayanlar, şimdi şu ÂN’da elân CeNNette olanlar..
“Efendim mahşere gittiğimizde CeNNet..”
Bir dakika kardeşim mahşere gittiğimizde mahşer CeNNetine de gireriz merak etme!. Şimdu şu ÂN CeNNetini bir halledelim!. Şimdi şu ÂN CÂNda CÂNÂN CeNNetini bir halledelim!.
CÂNda Şeytân CeheNNemini de, bir halledelim!.
Bir dakika, bunu bir çözelim!.
Bir taraftan Nefsiyin Hevâsı ->İlâh olacak, Hevesi ->Şeytânın olacak, sen onlara kulluk edeceksin, ondan sonra da diyeceksin ki.: “ALLAH!. yALLAH!.” Geç orayı geç!.
Men haşiye’r- RAHMÂNe bi’l- gaybi.. Onlar gaybî RahmÂNdan haşyet duyarlar.. haşyet, huşû nedir ->şehâdet hılkıyatine fiilen iştiraktir.. öyle değil midir?. Güneşin Işığının bu ucundan tutsam beni Güneşe götürmüştür. Her hangi ampule dokunsam beni Kebana götürmez!. Elektiriğini Kebandan alıyorsa, eğer sahtekâr değilse, birinin trafosundan gelmiyorsa, pilden gelmiyorsa, aküden gelmiyorsa başkasının trafosundan gelmiyorsa =>RahmÂNdan haşyet duyarlar!. O RahmÂN gaybîdir ki, O RahmÂN olduğu halde ceryÂN gibi gözükmemektedir, ama vardır, yitik değil, kayıp değildir.. gaîbdir.. gaîb BİLELik Gaîbi kesindir..
Yâni Adam, lambanın yandığını görüyor da hâlâ diyor ki.: “Bu ceryÂN da lamba da benim.” var mı!.

RahmÂN nefhasından yaratılış.. Ruhlar oradan geliyor el ÂN..
Elektirik kesikse..Âletler susar.. gelince çalışır buzdolabı ve fırının..
RahmÂN Nefhasını üfürdük.. Âdem aleyhisselâm’a..
Âdemoğlu’na da RÛHî CeryÂN/NÛR geldi.. çok şükür, ceryÂN geldi. işte öyle bir şey “bi’l- gaybi”..
ve câe bi kalbin munîb.. Onlar HAKk'ın huzuruna ->bu BİZBİR-İZliği BULmaya munîb bir kalble geliyorlarmış..
MuNîB ->İnâbe etmiş, BİLELik NÛRuna ALLAH Adı’na sâhib olmuş kişiye denir.. Yâni Türkçesi kuzum kardeşim benim laptoptaki, ampuldaki elektrik Keban adına hesabına şerefine O’nun NÛRu'nu kullanıyor Munîb yâni..


ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
Resim---“Udhulûhâ bi selâm (selâmin), zâlike yevmu’l- hulûd (hulûdi).: Oraya selâmla (selâmetle) girin. İşte bu ebedîyyet (sonsuzluk) günüdür.” (Kâf 50/34)

Udhulûhâ bi selâm, zâlike yevmu’l- hulûd..
Buyurun, dahil olun CeNNete girin!. Ne zaman girelim?. Öleceğiz de kalkacağız da.. İyi de şimdi girmeyelim mi yâni!?. Şimdi CeheNNemde mi kalalım.. Çünkü z şimdi, şu ÂN =>Hulud Günüdür ->Ebedîlik/Ebedîliğe ulaşım günüdür..
ANLAyış Günüdür.. Bana gam yok korku ve hüzün yok ben Güneşin Işığıyım, ben NÛRu MuhaMMedden ve NÛRULLAHtan yaratılmışım ALLAH’ın kaderini Her ÂN yaşamaktayım.. Bir nefestende daha kısa sürede yok edilip var edilmekteyiz.. Sebbeha HAYy Zincirindeyim.. Atomlar gibi dönmekteyim.. ne doğum ne ölüm.. ve bu bedenin, toprak bedenin masallarına inanacak birisi değilim!.
Çünkü ->benim aklım NÛRlandı da ->Nakil oldu..
Diyen birisi için =>“Buyurun selâmetle girin Dârü’s-SeLâM’a, es SeLâMLa girin, esenlikle girin, barışla girin!.
Sen kimin savaşından barışından bahsediyorsun kardeşim!.
Nedir selâm MuhaMMedî Lütfullahın Sen'liğidir türkçesini söyler misin söylerim tâbi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gibi oluştur gibi de azdır hatta ee nasıl olacaktı peki bir o birde sen mi olacaktın öyle şey mi olur benim bir damla göz yaşım düşmüşse Marmara’ya ben oraya şişe mi atmışım yâni, taş mı attım!. Göz yaşı döktüm BİZBİR-İZ olduk!.
İşte selâm budur selâmet budur bu Her ÂN yaşayıştır, zor da değildir!. Zâten böyle yaşıyorsan ne güzel!. İstersen yok de, boşa zahmet çekersin kendi kendini zora sokarsın!.


لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
Resim---“Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun.: Onlar için orada diledikleri herşey vardır. Ve katımızda daha fazlası vardır.” (Kâf 50/35)

İşte onlar için böyle bu vasıfları taşıyan CeNNet insânları için ki Ahmet Çakır CÂN ceNNet bir inşandır!.
“Nerden biliyorsun Hocam?.”
Çünküm CÂNda CÂNÂNı, “akraba” biliyor ve böyle yaşıyor, haramsız yalansız, yiğitçe mertçe yaşıyor, dosdoğru yaşıyor, olduğu gibi yaşıyor!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Günde yetmiş defâ istiğfar ederim!” buyururken o da edebilir, olabilir!. Kimse buraya ALLAHlık yapmaya RABB-lık yapmaya gelmedi!.
Çünkü;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, ALLAH TeÂLÂ Hazretleri sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tövbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” buyurmuştur.
(Ebu Eyyûb radıyallahu anh’dan; Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefsim Kudret Elinde olan ZÂT'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, ALLAH sizi toptan helâk eder; günah işleyen, arkadan da istiğfâr eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”buyurmuştur.
(Ebu Hüreyre'nin radıyallahu anh’dan; Müslim, Tevbe 9, (2748))

Rezîn şu ziyâdede bulundu.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefsim elinde bulunan ZÂT-ı zü’l- CeLâL'e yemin olsun ki, günah işlemediğiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb'e düşeceğinizden korkarım."buyurmuştur.
(Bu rivayet, Münzirî'nin et-Terğîb ve't-Terhîb'inde kaydedilmiştir (4, 20))

Ucb.: (Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek..

Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun..
Onlar için ne dilerlerse var İnşâe ALLAH diyoruz ya ne dilerlerse onların emrindedir, onlar korkusuz ve hüzünsüzdürler, onları ne geçmiş hüzünlendirir ne de gelecek korkutur!.
Onlar.: “CeNNeti kaybederiz.” diye üzülüp, “CeheNNeme gireriz.” diye korkmazlar.. A’râf’tan geçer giderler CEMÂLULLAH’a!. Onları şununla bununla durduramazsın..
fîhâ ve ledeynâ mezîdun.. o’nun içinde, o CeNNetin içinde onlar ne istiyorsa verlir..

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i bir insân gibi sevmekten çok RÛHumdan ayrı bilmiyorum, NAHNU BİLiyorum ki, bunda ALLAH’a sonsuz şükür olsun; Tenimiz, Kanımız CÂNımız ve İmânımız’ın BİZBİR-İZliği vardır.. Bu yüce vasıftar, bu meziyetler sokağa sürülecek işler değildir!. Sâhib çıkana AŞKk olsun!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sahabesi olana sonsuz salâtu selâm olsun!. Açık kapıdır sokak köpekleri de girseler ÂŞıKk olur!. Ben de Kıtmiri OLarak onlardan birisiyim çok şükür!.

Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun..
Ledeynâ.. BİZİM KATIMIZda/Yanımızda.. NÛRULLAH dâimiyetinin lütfuna ulaşım..
MuhaMMedî Mârifette zevk etmek.. Söz->Sohbeti->Zevke çevirebilmek->Hazza çevirebilmek.. misin hazzı haz edebilecek mi hali Hazz=>Hazırda Hızırca YAŞAyaBİLmek..
Bunu Hakanıma somak gerek.. Bitlis’te sürgünde.. ÇİLLEsini bir bitirsin bakalım.. yâni şöyle bir ağzını burnunu bilye gibi bir tıraşlasın!. Zar gibi tek tök dönmesin! saymasın “bir iki üç dört beş altı” diye!
6 yüzü 8 köşesi 12 ayrıtı vardır KÂBE’nin.. Amma bizim ÇİLLe ZARı, BİLYE gibidir, her noktası ALLAH çeker!. Ayağı da ALLAHtır!. Başı da ALLAHtır!. Her noktası “VECHULLAH”tır bilye gibi!.


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme VECHULLAH (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da ALLAH’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, ALLAH’ın Vechi (ZÂT’ı) işte oradadır. Muhakkak ki ALLAH VÂSİ’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)

ve ledeynâ mezîdun.. Budur işte BİZim MuhaMMedî Dâimiyet MuhaMMedî NÛR oldu.. onu demek istiyorum.. Dâimiyet MuhaMMedînur zimmetine geçti.. O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde MuhaMMedî oldu... “MuhaMMedî” sözünü ben kullanıyorum.. Çünkü günümüzde.: “Kadrîyim!. Nakşîyim!. Uşşak îyim!.” Diyorlar. ya da öyle sanıyorlar!. Şeyhini dilinden düşürmezken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i başka pşanlara attığının farkında bile değiller ne acı!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KAF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ
Resim---“Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nakkabû fîl bilâd(bilâdi), hel min mahîsin.: Ve onlardan önce, yakıp yıkmak ve şiddet bakımından, onlardan daha kuvvetli nice nesilleri helâk ettik. Oysaki beldelerde (helâk olmaktan kurtulmak için) gezip dolaştılar, yer araştırdılar. Kaçıp kurtulacak bir yer var mı ki ?” (Kâf 50/36)

Ve kem ehleknâ kablehum.. BİZ, onlardan önce nice nesilleri yıkıma uğrattık, helâk ettik yâni ve nicelerini helâk, nice karınları karındaşları asırlarca yaşayanlar gibi..
hum eşeddu minhum batşen.. ki onlar varya daha şiddetli daha kendine güvenirdi, bunlardan daha kendine güvenirdi ->yakmak yıkmak konusunda.. Hâni diyor ya.: “Vurdummu şöyle yaparım vurdum mu böyle yaparım beni biliyor musun, şöyle yaparım asarım keserim!.” derken nefesi yukarıdan mı alacak aşağıdan mı alacak yarım nefes çıkmasa ne diyor!. Yığıla kalıyor yığıla kalıyor ya!.
fe nakkabû fîl bilâd.. Onlar diyâr diyâr yer aradılar.. niçin aramışlar?. hel min mahîsin.. bir kaçış deliği var mı acaba diye, bir mahzen var mı, bir kaçış-kurtuluş kapısı var mı, bir kaçacak bir delik var mı bir yer var mı diye yer aradılar.. Halbuki bunlardan daha kuvvetliydiler, dünyâda hükümdardılar, şöyleydiler-böyleydiler, Hitler gibiydiler ama kaçacak delik aradılar sonunda.. Kendisine çok aşırı güvenenler nice nesilleri biz yerle bir ettik, bu âlemden ne Neron’lar geçti Roma’yı ateşe verenler.. Ne bileyim ben Hitler geçti nice şunlar geçti nice bunlar geçti!.


إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
Resim---“İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâ’s- sem’a ve huve şehîdun.: Muhakkak ki bunda kalbleri olan ve ilkâ edilenleri işitebilen ve (kalb gözleri ile ALLAH'a) şâhid olan kişiler için mutlaka ibret vardır.” (Kâf 50/37)

İnne fî zâlike le zikrâ.. Şu sözlerde şu âyet-i celîlelerde vardır, şüphesiz vardır ki zalike le zikra bunun içinde fi zalike işte bu âyetlerin içinde muhakkak bir zikir vardır, bir hatırlatma, bir hikmet ve ibret dersi alın diye ->zikre çağrı vardır..
li men kâne lehu kalbun.. lkimin için, o kimseler ki onlar kalblerinin varlığından haberdâr olanlardır..
ev elkâ’s- sem’a ve huve şehîdun.. kulaklarının içine sesi duyar gibi değil kasına iğne vururcasına kulaklarına yerleşti yâni ilka’ oldu kavice, mutlak kavi oldu ve o şâhid olarak hiç şüphesiz kesinlikle bu âyet-i celîlerde..
HizbuLLAH ve Hizbu’ş-Şeytânı anlatan bu âyette kalbi olan ve hayata şâhid olan olaylara..
EŞYÂ=>OLAY=>ZAMAN ve =>ZANN içinde yaşayıp şâhid olarak kulak veren bir kimse için elbette bir öğüt var dır, zikir vardır.. ALLAH’ı hatırlatma vardır.. ALLAH’tan haşyet duyuş vardır Haşiye’r-RahmÂN vardır..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ
Resim---“Ve lekad halakne’s- semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin ve mâ messenâ min lugûb (lugûbin).: Ve andolsun ki, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattık. Ve Bize (hiç)bir yorgunluk dokunmadı.” (Kâf 50/38)

Ve lekad halakne’s- semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ.. Ve.. yemîn olsun ki,
le.. tekrar yemîn olsun ki,
kad.. kesinlikle yemîn olsun ki.. Üç kere yemîn..
halakne’s- semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ.. Biz gökleri ve yeri yarattık ve içinde ne varsa onları da yarattık göğün ve yerin arasındakileri,
fî sitteti eyyâmin ve mâ messenâ min lugûb.. Altı günde ve ma messenâ asla bize temâs etmedi, bir lağablık, luğubluk, usanmak-bıkmak, yorulmak-yorgunluk felân katiyyen olmadı.. BİZim için olmaz!. Çünkü BİZ bir şey değiliz!. “Her Şey”i ->YARATANız andolsun ki BİZ, gökleri yeri altı günde yarattık bize bir yorgunluk insânlarda olan yorgunluk gibi bir yorgunluk asla ve kata ulaşamaz olamaz mümkün değil çünkü imkansız!."


فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ
Resim---“Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi RABBike kable tulûı’ş- şemsi ve kable’l- gurûb (gurûbi).: Öyleyse (artık) onların söyledikleri şeylere sabret. Ve RABBini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından evvel, hamd ile tesbih et (zikret).” (Kâf 50/39)

Yâ MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâm!. Sen öyleyse,
Fasbir alâ mâ yekûlûne.. Sana söylenen şeylere, onların söylediklerine sabret!.
Akla grlrn her şeyi derler, delinin tekidir derler vs.
ve sebbih bi hamdi RABBike.. Sen hamd ile RABBini tesbih et, "sebbaha"sına katıl!. Yâni atomun döndüğü gibi döndüğünü unutma!. Her ÂN ALLAH’ın yeniden yarattığını, yeniden yarattığını, yeniden yarattığını ANLA!.
Ölüm korkusundan ve doğum sevincinden vaz geç!. Sen şu gerçek rüzgara RÛHunu bir aç BEDENini şöyle bir rahatla!. Yâni hüzünsüz ve korkusuz hale geç!.
kable tulûı’ş- şemsi.. Güneş doğmadan önce sen bir tesbih et, sabah namazı kıl RABBini hamd ile!.
ve kable’l- gurûb.. Gurub olmadan, akşam güneşin batışından önce akşam namazı kıl!. Hamd ile tesbih et, zikir et, sebbahaya katıl öyleyse sen onların dediklerine kulak asma!. RABBinin sözünü güneşin doğuşundan önce batışından önce hamd ile tashih et!. Hamd ile tesbih etmek için..
Hep söylüyorum;
Önce MuhaMMedî OLman Lâzım,
Sonra MahMudî OLman Lâzım,
Sonra HaMidî OLman Lâzım ki,
Sonra AhMedî OLman Lâzım ki,
Hamd ile “TESBİH” edebilirsin!.
Bu ise zor değildir =>Aklını fikrini vicdanını MuhaMMedîleştirmektir. Şeytânlığı bir tarafa bırakıp =>Şeytânını müslüman etmek!.
Yâni iki ata binen ne yapar!. “Yürü!.” dedin mi bacağının biri bir tarafta biri bir tarafta kalır!. yok iki ata binmek, tek yük vardır..

Fâcia ve Felâket OLan ise, kişinin kendini kandırıp inandırması,
=>ALLAH’a ve RESÛLÜ’ne İçi boş kelimelerle TESLiM OLup İSLÂM OLduk demekLe=>MÜ’MiN OLduğu/OLacağı HayaL BATağında BOĞuşup-BOĞuLmak başka,
=>KâMiL MÜSLiM ve MuhaMMedî MÜ’MiN OLup İmÂN ve AmeLen YAŞAmak başka.:


قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).: Bedevî Araplar.: "İman ettik." dediler. (Onlara) de ki: “Siz imân etmediniz). Fakat.: “Teslim olduk.” deyin. Henüz KaLBLerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer ALLAH'a ve O'nun RESÛLÜ'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur, RAHÎM'dir.” (Hucurât 49/14)

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ
Resim---“Ve mine’l- leyli fe sebbihhu ve edbâre’s- sucûdi.: Ve artık gecenin bir kısmında ve secdelerin arkasından O'nu tesbih et.” (Kâf 50/40)

Ve mine’l- leyli fe sebbihhu ve edbâre’s- sucûdi.. Ve bir de güneşin doğuşundan batışından önce.. Bir de geceden bir kısım, gecenin bir bölümünde yâni O’nu tesbih et!. Yine tesbih et!. Ve arkasından secdeler yap!. Secdelerin arkasından da O’nu tesbih et!. Gecelerin bir yarısında da, secdelerin arkasından da O’nu tesbih et, “sebbaha”sına katıl!. Yâni “akraba”yız, CÂNda CÂNÂNız ya.. İÇ-İÇEyiz, BİZBİR-İZ! Sen Ham Aklınla, “yu sebbuhu” sebbahasına katılsan da katılmasan da, yüzündeki moleküller, atomlar zâten tebihe=>HeR ÂN yeniden TARATıŞa katılıyorlar!. Bir tek katılmayan =>AKIL, AKIL, AKIL!.
AKLın yüzünden insân =>İNSÂNdır ve,
AKLın yüzünden insân =>imtihÂN olmaktadır!.
Yoksa herhangi bir şey olsaydı ->o şeylikte devam eder giderdi..
Bir şey yoktu yâni güvercinse güvercinlikte, ne yapacaksa kendisine öğretilmişti, güvercin kartallığa kalkışmazdı, katiyyen serçeliğe kalkışmazdı güvercinlik yapardı!.
Ama insân aklından dolayı =>Şeytânlaşmadan tutun da =>ALLAH’ın Halifeliği’ne kadar yolu vardır!.
Onun için de.: “Sabah akşam sabahtan önce akşamdan önce gecenin belli bir bölümünde de tesbih et!.” Emri ve secde et tesbihlerinin arkasından edbarından/dübüründen/arkasından/bitiminden RUBUBÎYyet BİLELiğinin Dâimiyeti demektir..


وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
Resim---“Vestemi’ yevme yunâdi’l- munâdi min mekânin karîb (karîbin).: Ve münadinin yakın bir yerden seslendiği gün ona kulak ver.” (Kâf 50/41)

Vestemi’.. kulak ver iyi dinle, işit ve duy!.
Yevme.. Leyl-ü-nehar gece-gündüz buyrulmuyor. Bakınız “yevm” buyruluyor.. Yevme =>MuhaMMedî YAŞAyışın vüCÛDa gelişidir..
“Bak ceryÂN geldi Hakan!. Ben şimdi evin her yerindeki her şeyi n bulurum.” Ama ceryÂN kesildi.. “Ben şimdi neyi bulacağım!. Yerimden kalkarsam bardak mı kıracağım cardak mı kıracağım!.”
Vestemi’ yevme yunâdi’l- munâdi.. Kulak ver iyi duy ki uyasın yevme yunadil munadi bir nidâ edici var ki, nidâ edecek, seslenecek çağıran BİRİsi var!. Duyacaksın şahdamarından AKREB/Yakın =>CÂNda CÂNÂNın =>CÂN Nefesinden =>CÂNÂN’ın SESİ’ni DUYacaksın =>Şimdi =>Şu ÂN’da =>ŞE’ÂNuLLAH’ta =>ALLAHu zü’L- CeLÂL’in SÖZÜ =>RAHMETENLİ’L- ALEMÎN’in SESİ OLanı NEFESLenmekteyiz!. Kur’ÂN-ı Kerîm Adıyla şu ÂN yağan bir RAHMEt/YAĞMUR gibi yeniden yağmakta!.

Vestemi’ yevme yunâdi’l- munâdi min mekânin karîb..
Nereden duyacaksın?. Öyle bir mekandan duyacaksın ki =>Akraba/Karîb MekÂNı’ndan DUYacaksın!.
Ben Türkçe söylüyorum, RABBu’l- ÂLEMÎN’in NİDÂSInı DUYacaksın!. Bu SÖZ O’nundur değil mi?.
SÖZ =>O’nundur.
Nefes =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’indir.
Ses de =>SENin’dir Kardeşim!.
Bunun Türkçesi Arapçası yok!.
min mekânin karîb.. En yakın mekandan duyacaksın!.
Benim için en yakın mekanım =>şahdamarımdan da yakîn olandır.. AKREB/AKRABa.. KARÎB buyuruyor zâten.. Orada da “karîb”i kullanıyor ki, bu iki âyet birbirini tamamlamaktadır Kaf Sûresinin 16.ncı ve 41. İnci âyetleri birbirini TAMAMLamaktadır!.:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min habli’l- verîdi.: Ve andolsun ki insanı BİZ yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve BİZ, ona şah damarından daha YAKINız.” (Kâf 50/16)

وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
Resim---“Vestemi’ yevme yunâdi’l- munâdi min mekânin karîb (karîbin).: Ve münadinin yakın bir yerden seslendiği gün ona kulak ver.” (Kâf 50/41)

Ne mutlu bu güzellikleri ve muhteşemliği yaşayanlara AŞKk OLsun!.
Onlar hakikaten ALLAH’ın DOSTLarıdırlar..


يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
Resim---“Yevme yesmeûne’s- sayhate bi’l- hakk (hakkı), zâlike yevmu’l- hurûci.: O gün hak olan sayhayı işitirler. İşte bu (ölümden sonra topraktan), çıkış günüdür.” (Kâf 50/42)

Yevme yesmeûne’s- sayhate bi’l- hakk, zâlike yevmu’l- hurûci..
İşte o gün var ya, onlar işitirler.. Sayha, çığlık, bir ses dalgası, şöyle müthiş bir ses duyarlar..
bi’l- hakk.. Hakk olan bir ses duyarlar!. Kimse.: “Bu ses, ondan mı çıkıyor, bundan mı çıkıyor, itfaiye sesi mi?.” demez. Yer-gök bütün sistem duyar o sesi..
zâlike yevmu’l- hurûci.. Bu gün Huruc Günüdür. Bu gün Çıkış Günüdür.. Nereye çıkış?!.
Hemence=>Mezârdan çıkış!. Doğrudur!.
Ancah hâl-i hazırda zâten içinde olduğun BEDENiyin mezârdan farkı yok!. Zâten ÖLÜsün!. Çıksan keşke içinden!. İÇi Çürük Tohum gibi, toprakta kalmasan keşke!. Çünkü o, ölüme taktı kafayı!.
Ham aklınca, nefsinin hevâ-hevesiyle burada çalıp oynayacak sonra, öbür tarafta eksiği tamamlayacak, bir de.: Yâ RABBî!. SENin Yap-Yapma EMİRLERİNi DUYup-UYmasam da =>Beni ateşe sokma!.” Diyecek!. Hâşâ RABBu’l- ÂLemîn de =>“Baş üstüne!.” diyecek.. “CeNNetine sok!.” Ona da =>“Baş üstüne!.” Diyecek!.
Bir dakika bir dakika!. Burada KİM->kimin akrabası?!. KİM ->kimin CÂN’da ->CÂNÂNı.. NAHNU.. BİZBİR-İZ.. nere gitti!.
Kur’ÂN-ı Kerîm masal kitabı mı hâşâ!.


إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ
Resim---“İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileyne’l masîru.: Muhakkak ki BİZ; BİZ diriltiriz ve BİZ öldürürüz. Ve dönüş BİZe'dir.” (Kâf 50/43)

NahNu=>BİZ.. Bir âyette 4 defa geçemektedir..

İnnâ.. BİZ var ya BİZ.. iki tane..
Nahnu.. Üçüncü BİZ..
Nuhyî.. BİZ diriltiriz.. Dördüncü BİZ..
Numîtu.. BİZ öldürürüz. Beşinci BİZ..

İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu..
BİZ var ya BİZ, BİZ diriltiriz.. ve BİZ mevta ederiz, öldürürüz..
ve ileyne’l masîru.. ve bize döner siğirterek ki, siğirtmek Yörükçede koşarak demektir..
masîr.. dönüş yeri.. öyle sallana sallana gidiş değil, yuvarlanıp koşarak değil, koşmayla yürümenin arası siğirterek varmaktır..
Hiç durmadan koşar gibi, koşmanın biraz ilerisi.. Hacca gidenler SAYdaki yeşil ışık arasında “masîr” yapılır ki, nedir o?. Çalımlı bir şekilde koşar gibi yürümektir.. ağır ağır gitmek değil, koşmak da değil..

BİZ var ya BİZ, BİZ diriltiriz. BİZ var ederiz. BİZ yok ederiz. BİZ hayy ederiz. BİZ mevtâ ederizi yok ederiz, öldürürüz!.
Hayatı BİZ veririz ve NÛRu da BİZ keseriz, mevtâ yaparız!.
ve ileyne’l masîru.. Küllî ŞEYy, Güneşin Işığı ->Güneşe döner ve hayat söner.. bunu unutmayalım..


يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ
Resim---“Yevme teşakkaku’l- ardu anhum sirââ (sirâan), zâlike haşrun aleynâ yesîrun.: O gün arz (toprak) yarılıp onlardan hızla ayrılır (onlar topraktan çıkarak yükselirler). İşte bu haşr (topraktan çıkararak insanları Mahşer Meydanı'nda toplamak), Bizim için kolaydır.” (Kâf 50/44)

Yevme teşakkaku’l- ardu.. İşte o gün şak şak olur yâni şak şak çatlar ayrılır yer yüzü ve onlardan seri olarak, semâlardan hızla ayrılır.. Yâni onların toprakla bir alâkaları kalmaz, ok gibi bu Toprak Hayatından.. Hani toprak elbise giydilerdi ya beden.. Dünyâ hayatı.. Göklerden, yeryüzündekilerin tümünden, buradaki anadır babadır çoluktur çocuktur, şu imtihÂN oyunlarının tümü =>Aksesuvar, Tiyatro Elbiselerinin tümünü soyunur Ahmet Çakır CÂNım!. Bildiğimiz çırılçıplak ok gibi =>başka bir âleme “vırrıt!.” Yapar.. Bunu da, seri olarak yapar İsrâ Sûresindeki seri.. Gecenin bile hiç haberi olmaz!. SEHERde böyledir ibâdetler “sirâân” yapılır..
zâlike haşrun aleynâ yesîrun..
İşte haşr budur.. Haşr =>topraktan çıkarak Mahşer Meydanında toplamak/ toplanmak.. ya da;
HaŞR =>İÇindeki =>RUSÛLÎYyet ve RUBUBÎYyete Şâhidlik Hakikatı’na ULAŞımdır!!
HaŞR =>ALLAHu zü’L- CeLÂL’in KÜLLî ŞEYyine ŞE’ÂNULLAHta Şâhidlik!..
HaŞR =>Şahdamarından yakın olan RABBına habli’l- verîd olan Rasûlullahı’na şâhidlik Hakikatıne Eriş..
zâlike haşrun aleynâ yesîrun.. BİZim üzerimize çok kolaydır HAŞR..
yesîr.. sırdır.. yâni yaşatıveririz.. RABBu’l- ÂLemîn bunu yapmak BİZim için çok kolaydır.. buyuruyor..
AYNAnın arkasındaki SIRR silinince.. aynadaki ben gözüken izâfi benlik yok olur!.

"Rabbî yessir velâ tuassir!. Rabbî temmim bi'l-hayr.: RABBım kolaylaştır, zorlaştırma!. RABBım hayırla sonuçlandır/Hayrımı tamamala."
İnşâe ALLAHu’r-RahmÂN!.
Kafa Gözü =>Gönül Gözü =>DÜZen-DENgede=>DOSt Dürbünü OLur.. Buradan baksa =>Mahşeri ve Elesti görüyor.. çünkü =>fiilen yaşıyor!. ALLAH’a şükür OLsun!. son âyetimizde İnşâe ALLAH!.


نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
Resim---“Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bi’l- kur’ÂNi men yehâfu vaîdi.: Onların ne söylediklerini, en iyi BİZ biliriz. Ve sen onların üzerine, cabbâr (zorlayıcı) değilsin. Öyleyse Benim vaadimden (vaadettiğim cezâdan, azâbtan) korkanları Kur'ÂN ile ikâz et.” (Kâf 50/45)

Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne..
En iyi BİZ BİLiriz/biliyoruz onların ne dediklerini..
Bu âlemde, imtihÂN âlemînde herkes bir şey söyleyecek kimi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adına konuşacak kimi Hizbu’ş-Şeytân adına konuşacaktır ya sen onlara aldırma!.

ve mâ ente aleyhim bi cebbârin.. Sen onların üzerine bir cebredici cebbâr zorlayıcı zorba değilsin!.
fe zekkir bi’l- kur’ÂNi men yehâfu vaîdi.. Bundan sonra, mütâkiben, hemence zikret, onlara anlat, Kur’ÂN-ı Kerîm ile uyar.: “Yanlış yapmayın!.” de..
Kaf Sûresi =>Kudret ve Kur’ÂN-ı Kerîm Sûresidir..
Kur’ÂN-ı Kerîm ile zikret nedir?.
ZiKiR.. İçindeki RUBUBÎYyet Kevvnîyetinin OLuş Sâhibliğini ALLAH Adına kullanıştır..
“Türçesi nedir Hocam?.”
Gâyet basittir.. Kebanın elektriğini Ahmet Çakır adına kullanıştır kardeşim!.
“Haa iyi Hocam ben ozaman herkesi bu ceryÂNa çaptırırım!.”
“Yok yok Hocam ben öyle yapar mıyım!. Ben MuhaMMedî MeLâmîyim herkese ışık olurum, ışık veririm, CÂN veririm!. Fırında yandırırım, Buzdolabında dondururum, elini ayağını öperim helâlı hoş olsun!.” demek KULLuk TERCiHidir..

fe zekkir bi’l- kur’ÂNi men yehâfu vaîdi..
“Kim için böyle yap?.”
Kim ki kork havf ederse, korkarsa, İÇİndeki Hılkîyyet Sâhibi’nin =>ALLAH olduğunu =>RABBu’l- ÂLemîn olduğunu..
Bütün bu ni’metleri verenin, bu ceryÂNları verenin Keban Merkezi olduğunu bilir, buna karşı bir hürmet duyarsa, saygı duyarsa.: “Teşekkür ederim!.” derse.
“Alçalarak yükselerek değil SEVİYELENerek BİZBİR-İZliği anladım, ben Güneşin Işığıyım, SEN GÜNEŞsin!. BİZBİR-İZ =>bEN ->GÜNEŞ değilim!. SEN de =>Işık değilsin!. ama BİZBİR-İZ!.” diyorum anla..

fe zekkir bi’l- kur’ÂNi men yehâfu vaîdi..

Vaad.: Cennet mükâfât için..
Vaad.: Dâimiyet Aynîyyetinin vüCÛDa gelişini ALLAH celle celâlihudan BİLiş..
Vaîd.: Cehennem-tehdit için..

ALLAHu zü’l-CeLÂL’in’ın vaadettiği =>CeNNettir..
ALLAHu zü’l-CeLÂL’in’ın vaîdettiği => CeheNNemdir..

men yehâfu vaîdi.. Haa kim ki benim tehdidimden korkarsa onları Kur'ÂN-ı Kerîm İLe uyar- ikâz et!.
ALLAHu zü’l-CeLÂL’in’ın bu vaîdine kim hürmet duyarsa RABBu’l- ÂLemîn’in dediğini yapar!.
“Eee yapıyor zâten görüp duruyoruz!.” derse o zaman bu bir tehdit değildir.. Ne buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL kardeşim.: “İnsânların bir kısmını yakacağım, bir kısmını da CeheNNeme sokacağım.. yiyin için!.” mi?..
Öyle bir şey yok, çok basit bir şey bu, herkes bir ampul gibidir Kebandan Işığını al =>Dârü’s-SELÂM’a gir!.
Başka bir şey yok!. Ama Ahmaksa ve derse ki.: “Yok ben bu dünyâda peşinen Dârü’s-SELÂM’a girmeyeceğim, karanlıkta kalacağım, mutfak nere tuvâlet neresi bilmeyeceğim, aş diye ne yiyeceksem yiyeceğim, felân feşmekan!.”
Git işine ALLAH’ını seversen!. O zaman sana bu AKIL yazık oldu, AKLa günah oldu!.
Şu AKLını NÛRlandırsan, şuna bir elektrik çeksen de elini ayağını öpsek biz de senin!. Değil mi yâni İnşâe ALLAH!.

Böylece Kaf Sûremiz bitti çok şükür!. Tam becerememiş olabiliriz ama biz gönlümüzden geldiği gibi konuştuğumuz için önemli olan dikkat ederseniz ->ANLAmaya çalışmaya yükleniyorum =>ANLAyışımızı =>YAŞAyışa ÇEKmeye çabaladım bî İzniLLAH Hamd OLsun.
Ee BİLdim ->BULdum ->OLdum =>sonra yata düştüm!!!.
YOKk öyle şey!. =>YAŞA DÎNini!.
“YAŞAnmayan =>YALAN!.” YAŞA Eş ŞEHîD ALLAH celle celâlihu’ya ŞÂHİD OL!.

Bitlis için 100 cilt kitab yazmış-okumuş!.
Oturduğun yerde yazma git Bitlis’e gör!. Daha 3 metre kar varmış Hakan’ım orada sürügünde şu ÂNda!. Sen neden bahsediyorsun!. Bu ÂLEMde tek YALAN vardır, o da =>YAŞAmayandır!.
Fiilen YAŞAmaktır =>ŞeHâDet..
Zâten GÜL yetiştireceksen =>bu GÜBRE TaRLaSı’nda yetiştireceksin! SELÂMet GÜLÜnün BAĞBÂNı da MuhaMMedî MeLâmî OLmak Lâzım ve de Lâyıktır!.
Nalbant olmaz yâni değil mi?. Bir hayvandan da OLmaz!. Hayvandan aşağılardan ise hiç OLmaz!.
ANcak ve ANcak MuhaMMedî MeLâmî OLur ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle, Halis Muhlis Sıddık ve Âdil OLur HAKAN CÂNım HAY BaBaM!.
Sormak istediğiniz bir şey var mı, sizin zamanlarınızı biraz geçtik ama kusura bakmayın!.

Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..


Bize şahdamarımızdan yakın olan RABBımızın Huzurunda,
Bize emrolunduğu gibi Hakk ve Hakikatı kendi VicdÂNlarımızda- Nefislerimizle BİRLikte BİZBİR-İZ kardeşlerimize =>BİZBİR-İZlikle BİRLikte paylaştık ve bu normal bir şeydir!.
Benim elim ister ki, ayağım benden ayrılmasın!
Benim ayağım isterki elim benden ayrılmasın!
Çünkü BİZBİR-İZ Ahmet, Hakan, Barbaros, Tarık, Âdem, Kulihvani diye birisi yok!.
BİZ =>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in MuhaMMedî MuHABBet Deryâsında =>damlalarız Türkçesi bu!.
BİZ =>O’nun NÛRundan halk edildik.. ALLAH’ın NÛRundan..
Neden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem araya mı giriyor?.
Hayıri araya girmiyor!. NÛR-u MuhaMMed =>NÛRULLAH’tan..
ALLAHu zü’L- CeLÂL öyle takdir etmiş, seçmiş yaratmış!.
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme sonsuz SaLât-ü-SeLâM OLsun!.

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidinâ MuhaMMedîn NÛRu’z-Zâti, Sırr-ı Sari’i fi’l- cemi’i’l- Esmâi ve’s-Sıfati bî adedi ilmiken dâimen kesiran mübâreken tayyiben fîhi..

ALLAHu zü’L- CeLÂL;
=>İŞLerinizi hayrlı kılsın!
=>AŞLarınızı helâl kılsın!.
=>EŞLerinizi sâlih kılsın, sâliha kılsın!.
=>Çocuklarınızı EHL-i BEYtî-MuhaMMedî-Kur’ÂN-ı Kerîmî ve RABBÂNî kılsın!. İnşâe ALLAH!.
Kalblerinizi ve Kafalarınızı =>Halis Muhlis Sıddık ve Âdil MuhaMMedî Muhabbet ve Merhametle doldursun ki,
=>BİZLer de RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Hasbî ve Habibî Hizmetçileri olalım!. Şehâdet Şerefine =>Şefaat Şifâsı OL!.alım!.
Hem kendimiz için!. Hem bütün ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâm için!. İbrâhim aleyhisselâm’ın MiLLeti için İnşâe ALLAHu’r-RahmÂN!.
Size Gaybî DUÂ ediyorum ALLAH’ın izniyle!. Sizd e bana Gaybî DUÂ edin!.
Biz birbirimizin Gaybî DUÂlarıyla VARız!.
Çünkü;
DÂVA =>TEVHiD DÂVAsıdır ALLAHu zü’L- CeLÂL’e âiddir..
DÂVEt => TEVHiD DÂVETidir RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e âiddir..
DUÂ=> sonUÇta TEVHiD DUÂ sıdır ve TÜMM ÜMMet-i MuhaMMed’e ki=>BİZ’e âiddir..
ALLAH celle celâlihu Yâr-Yardımcımız olsun!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem BİZBİR-İZimiz olsun!.
Es Selâmu aleykum ve Rahmetullah!.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim HAy BaBaResim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön