KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLÂHta ve RESÛLuLLAHta
SÂLİH ERKEK, SÂLİHA KADIN ve SÂLiH AMEL.:


HAYy DOStt!.

YUSEBBihu SIRR SANAtı
=>YAŞA!dıLar=>KÂiNÂtı
=>SÂLİHAsın=>SÂLiHAtı

ELESt BELÂsı-nı =>DELip
RABBına =>RÜKû’ EĞİLip
VAKtin BİLip RABBın BİLip

KÛN feyeKÛN OYUNduLar
KURt İDİLer KOYUN-duLar
İBLİs ELBİSe SOYUNduLar

HAKk’ın=>SÂLİH-SÂLİHası
TAMMLayan TÜMLeyenTASı
Bir DAMLAcık İNSÂN OĞLun
OLsun!.. OLmasın!.. ORTAsı!.


ZEVK 8894


TESLİMîYyet =>İSTİKÂMet =>HAKk’a KULLuktaki TEMEL
RABBen DUYmak NEFSen UYmak YÜCe ALLLAHa RASÛLüne
KELÂMuLLAH =>RESÛLuLLAH =>TAHKiK İMÂN>SÂLiH AMeL
CÂNda>CÂNÂN=>TENLe>RÛHu =>SARıLMış TEVHiD TÜLüne!.


10.06.18 21:54
brsbrsm..tktktrstkkmdyârlyleyikadriii...


MERYEM GiBi =>SÂLİHAtı
=>ÇİLLe ÇÖLÜnün KIRAtı
CeheNNeM CeNNeti CEM’de
HeR CÂNın=>CÂNı=>SIRAtı!.

SIRR-ı SIFIR =>SÂLİH AMEL
=>İĞNE DELİği-nde=>CEMEL
=>UYAN GAFLet UYKUsundan
HAKk SÖZÜn DUY HAYRına GEL

KuL İhvÂNim DOStun DİNLe
HABLi’L- VERîD DOSt SENinLe
RESÛLLer-in GÖR =>GÖZünLe
=>Es SÂLiH RASÛLü-n=>ÜNLE!..



Resim


ALLAHu zü’L- CeLÂL OLan Yüce RABBımız TeÂLÂ Bu ÂLEMi YARatıp İÇİnede HALİFEsini HaLk etmiştir.
ÂDEM aleyhisselâm BaBamızı RAHMÂNîYYet Nûrundan TEVHiD TOHumu..
HAVVA aleyhasselâm ANAmızı da NEFsinin NEFsinden RAHîMîYYet Nûrundan TEVHiD TARLAsı OLarak yarattı.. SILÂ-yı RAHîm GÖBEK BAĞı İLe EL HAYy DİRİLİK ZİNCİRi Kıyamete kadar SÜRmektedir..

ASLında Temelinde-BEZM-i ELEStinde TOHUM TAMMLayan TARLa TÜMMLeyen iken,
fASLIna İnince Şu Şehâdet ÂLeMinde TOHUM TÜMMLeyen TARLa TAMMLayan OLdu.
Ve de ZITLar ZEVKi BÂZÂRı KURuLdu..
BESLENmek ve ÜREMek esaslı, KüLLî Şey/Mâ..
Ve de, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, tüm ESMÂULLAHını ki, KULLuk EmÂNetini ki, AKLı YükLeyip, Halifesi kılıp, “RABBına KULLuk AHDİ” alıp; BESLENmesi ve ÜREMesinin sonUÇunu son nefeste, KULLuk Tevhidindeki MuhaMMedî Şehâdet Şerefine ve MuhaMMedî Şefâat Şifâsına BAĞladığı BİZ KULLarı/MEN..
İKİLik-HizBuŞŞeyTANLık-Cehenneminden, İbrahîm ATAmız aleyhisselâm gibi ŞeytÂNımızı MüslümÂN,CeheNNemimizi HizbuLAH CeNNeti YAPmak İmtihÂNımızda ZITLarın ZEVKini Yaşarız..
SANki İÇi İÇe KAVUŞturulduğunda BİReBİR ÖRTüşen/Antipot, ama ne AYNı ve GAYrı OLmayan ELLerimiz Gibi ZEVC, ZEVCe, EZVÂC OLuşLarımız..


وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---"Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Ve Biz, herşeyden ikili-çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz-öğüt alır düşünürsünüz.” (Zâriyât 51/49)

Bu Tohum-Tarla ikilisi, BİRi BİRinin OLmazsa OLmazıdır ki, ASLında Sanal Varlıklar, ZITLıklarıyla Kâim ve ZüRRiYyet Zincirinin Halakaları devâm için BİRi BİRine; Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum yaratılmaktadır.
Kâinat TARLa OLsa TEK TOHUMsuz BOŞuna..
Kâinat TOHUM OLsa, Bir AVuç TARLAsız BOŞuna ve’s- SELÂMm!.

ASLında KÜLLî ŞeYy her ATOMun TEKLiği gibidir..
Bu KULLuk İmtihÂNı ÇÖLÜndeyse, mutlaka BİRi BİRine BAĞLanmak SiSTeMuLLAH’ın Gereği ve de Şarttır..:


سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne).: Arzın yetiştirdiği herşeyden, onların nefslerinden ve bilmedikleri şeylerden çiftler (eşler) yaratan, O (İslâm), Sübhan’dır (herşeyden münezzeh).” (Yâsîn 36/36)

ALLAH celle celâlihu, Es Subhândır Şe’ÂNULLAHta KüLLî ŞEYyi her ÂN Yeniden Yaratmaktadır.:

YuSEBBih..:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim--- "Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder. (Cumâ 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..

Bütün mahlûkat, BİRi BİRini NOKsanLıklarından dOLAYı, TÜMMLeyen TAMMLayan OLarak, EZVÂC-ÇİFT OLmak ÖZeLLiği bakımından BİRi BİRilerine; Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum yaratılmaktadır. BABAm ANAM.. EZVÂC..
BİZ BİR-İZ “NAHNu BÜTÜNLüğü CeNNeti” de budur MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLara Hamd OLsun Rabbımız TeÂLÂ’ya!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîz Efendimiz RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem BUYURuğunda;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kadınlar erkeklerin, diğer yarısıdır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82)

İsLÂM DİNinde Âdem Baba Tohum.. TAMMLAyan..
İsLÂM DİNinde HAVVa ANA TARLa..TÜMMLeyen..
ZITLarın ZEVKi ŞEHÂDet ÂLEMinde OLmazsa OLMazLar..

Bundan dOLayı ANA ÜREme Organına Rahîm ve Kan-Can Bağı olan, Göbek Bağlarımızın bağlı olduğu AKRABALarımızın Yaşamakta Olduğu ANA VATanımıza “Sılâ” deriz. ARAdaki en SAĞLam Bağa da “SILÂ-yı Rahîm” DERiz..
SILÂ-yı Rahîm; Kişinin Göbak Bağını İZLeyerek ANA-BABA VATANInı ziyâreti ve BİZ BİR-İZ-LikYenilmesi o kadar önemlidir ki;


ResimALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde SILÂ-yı Rahîm;

الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Resim---"Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh (mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fî’l- ard (ardı) ulâike humu’l- hâsirûn (hâsirûne).: O fâsıklar ki, Allah’ın (ezelde iman ve itaat etmelerine dâir) kendilerinden aldığı sözü sağlama bağladıktan sonra, O’nun ahdini bozarlar ve Allah’ın vaslını emrettiği şeyi (yakınlık ve iman bağlarını) keserler, yeryüzünde fesad ve bozgunculuk yaparlar. İşte bunlar, (ebedî olarak cehenneme düşüp) ziyânda kalanlardır.” (Bakara 2/27)

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
Resim---"Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni ve’l- câri zi’l- kurbâ ve’l- câri’l- cunubi ve’s- sâhıbi bil cenbi vebnis sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ (fehûran).: Ve Allah'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve elinizin altında sahib olduklarınıza (köleye, câriyeye, işçilere) ihsanla davranın. Muhakkak ki Allah, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ 4/36)

وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Vellezîne âmenû min ba'du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ûlû’l- erhâmi ba'duhum evlâ biba'dın fî kitâbillâh (kitâbillâhi), innallâhe bi kulli şey'in alîm (alîmun).: O kimseler ki, sonradan iman getirdiler ve hicret edip sizinle beraber mücâhede yaptılar, bunlarda sizdendir. Akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, Allah’ın hükmüne göre mirasta birbirine daha yakındır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilendir.” (Enfâl 8/75)

وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
Resim---"Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fî’l- ardı ulâike lehumu’l- la’netu ve lehum sûud dâr (dâri).: Amma (ezelde) Allah’ın tevhîd ahdini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah’ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler (var ya), işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü cehennem de onlara...” (Ra’d13/25)

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا
Resim---"Ve âti ze’l- kurbâ hakkahu ve’l- miskîne vebne’s- sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ (tebzîren).: Akrabaya, miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara) ve yolda olanlara hakkını ver! Ve savurarak, israf etme!” (İsrâ 17/26)

وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
Resim---"Ve kîle’l- yevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn (nâsırîne).: Ve (onlara): “Bugün sizi unutacağız, tıpkı sizin “bugününüze kavuşmayı” unuttuğunuz gibi. Ve sizin mevânız (kalacağınız yer), ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur.” denildi.” (Câsiye 45/34)


ResimRASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Hadis-i Şeriflerinde SILÂ-yı Rahîm;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim, rızkının genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.” buyurmuştur.
(Buharî, Edeb 78/12 (VII, 72)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yoksula bir şey vermek sadakadır. Akrabaya bir şey vermenin ise iki sevabı vardır. Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı görüp gözetme sevabıdır” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zekât, 5/ 26 ( III, 47)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabalarıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremez!” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 78/11(VII, 72)

Resim---Bir seferinde bedevinin birisi Peygamberimizin önüne geçip bindiği devenin yularını tuttuktan sonra: “Yâ Resûlullah, beni cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber verir misiniz?” dedi. Orada bulunanlar: “Buna ne oluyor, buna ne oluyor!” demeye başladılar. Peygamberimiz: “Ne olacak, ihtiyacı var ki soruyor!” dedikten sonra Bedeviye şu cevabı verdi: “Allah’a ibâdet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaz, namazı doğru kılar, zekâtı verir, yakınlarını ziyâret edersin. Adam uzaklaşınca Peygamber aleyhisselâm; Emrolunduğu şeyleri yaparsa cennete girer.” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 12/4 (I, 43)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabadan gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam manasıyla akrabasına sıla etmiş değildir. Gerçek sıla, kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir.” buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 78/15 (VII, 73)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah, mahlûkatı yaratıp bunların takdiratını tamamlayınca, akrabalık ayağa kalkarak: “(Ya Rabbî!) Burası, akrabalık müâsebetlerini kesmekten sana sığınanların makamıdır.” dedi. Cenâb-ı HAKk: “Evet. Sana sıla yapana benim de sıla yapmama; senden alâkayı kesenlerden benim de kesmeme razı olmaz mısın?” buyurdu. Akrabalık: “Evet” diye cevap verdi. Yüce Allah: “Bu sana verilmiştir” buyurdu. Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İsterseniz şu âyetleri okuyunuz buyurdu: “Geri dönerseniz hemen yeryüzünde fesatçıkaracak, akrabalık bağlarınızı keseceksiniz, öyle mi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah onları lânetlemiş, sağırlaştırmış ve gözlerini kör etmiştir. Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalblerinde kilitler mi var? (Muhammed, 47/22-23)” buyurdu.
(Buharî, Edeb, 78/13 (VII, 72)

فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ
Resim---"Fe hel aseytum in tevelleytum en tufsidû fî’l- ardı ve tukattıû erhâmekum.: Yeryüzünde fesat çıkarmaya dönmeniz ve birbirinizi öldürmeniz mi, yoksa sizden beklenen bu mu olmalıydı?” (Muhammed 47/22)

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
Resim---"Ulâikellezîne leanehumullâhu fe esammehum ve a’mâ ebsârahum: İşte onlar, Allah’ın kendilerine lânet ettikleridir. Bu sebeple onların (nefslerinin) işitme hassalarını sağır ve görme hassalarını kör yaptı.” (Muhammed 47/23)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim AKRABALIK BAĞI SILA-yı RAHİMi,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’imiz, Kur'ÂN-ı Kerîmimizde.:


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim---"Yâ eyyuhân nâsuttekû RABBekumullezî halâkakum min nefsin vâhidetin ve halâka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ (nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve’l- erhâm (erhâme). İnnAllahe kâne aleykum rakîbâ (rakîben).: Ey insanlar, RABBiniz'e karşı takva sahibi olun. O ki, sizi bir tek nefsten (Âdem aleyhis selâm’dan) yarattı. Ve ondan zevcesini yarattı ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yaydı. Ve O’nunla (O’nun adı ile) birbirinize dilekte bulunduğunuz İslâm’a karşı takva sahibi olun ve rahîmlerden (akrabalık haklarından, akrabalık bağlarını kesmekten) sakının. Muhakkak ki İslâm, sizin üzerinizde murakıbtır (sizi kontrol edendir).” (Nisâ 4/1)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Sılâ-yi Rahîmde bulunan kullarını Kur'ÂN-ı Kerîmde şöyle medhetmektedir:

الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ
Resim---"Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk (misâka).: Onlar İslâm'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.” (Ra’d /21)

وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الحِسَابِ
Resim---"Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).: Ve onlar İslâm'ın ulaştırılmasını-vasıl edilmesini emrettiği şeyi ulaştırırlar (Sılâ-yi Rahîmde bulunurlar). Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.” (Ra’d /22)

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ
Resim---"Cennâtu adnin yedhulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedhulûne aleyhim min kulli bâb(bâbin).: Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler.” (Ra’d /23)

سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
Resim---"Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukbed dâr(dâri).: Sabretmenizden dolayı size selâm olsun. Dar-ı dünyanın (dünya yurdunun) akıbeti (sonucu) ne güzel.” (Ra’d /24)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in de, önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman müslümanların CeNNete girmelerine sebep olacağını haber verdiği Sılâ-yi Rahîm; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir. Sılâ-yi Rahîmin; gerek âyetlerde, gerek hadislerde, namaz, zekât gibi farz ibâdetlerden hemen sonra zikredilmesi, islâmdaki önemini göstermektedir. Âlimler Sılâ-yi Rahîmde bulunmanın farz olduğu görüşündedirler. Bunun, terk edilmesi yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günah sayılmıştır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ, mahlûkatı yaratıp bunların takdiratını tamamlayınca, “AKRABALIK” ayağa kalkarak: “Ya RABB! Burası, akrabalık münâsebetlerini kesmekten sana sığınanların makamıdır’ dedi.
ALLAHu TeÂLÂ: “Evet, sana SILÂ yapana BENim de SILÂ yapmama; senden alâkayı kesenlerden BENim de alâkayı kesmeme razı olmaz mısın?” buyurdu.
Akrabalık: “Evet” diye cevap verdi.
ALLAHu TeÂLÂ: “Bu sana verilmiştir” buyurdu.
Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İsterseniz şu âyetleri okuyunuz!” buyurdu.:


فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ
Resim---"Fe hel aseytum in tevelleytum en tufsidû fîl ardı ve tukattıû erhâmekum.: Yeryüzünde fesat çıkarmaya dönmeniz ve birbirinizi öldürmeniz mi, yoksa sizden beklenen bu mu olmalıydı?” (MuhaMMed 47/22)

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
Resim---"Ulâikellezîne leanehumullâhu fe esammehum ve a’mâ ebsârahum.: İşte onlar, İslâm’ın kendilerine lânet ettikleridri. Bu sebeple onların (nefslerinin) işitme hassalarını sağır ve görme hassalarını kör yaptı.” (MuhaMMed 47/23)

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا
Resim---"E fe lâ yetedebberûne’l- kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.: Hâlâ Kur’ân’ı tefekkür etmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?” (MuhaMMed 47/24)

buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim.)

SILÂ.: Kavuşmak, ulaşmak, vuslat. Âşıkın mâşukuna kavuşması. Doğduğu yeri, hısım akrabayı gidip görme. Göbek Bağı Akrabalığı..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “RAHİM, ARŞa asılmış der ki: “Beni gözeteni ALLAH gözetsin, beni terk edeni ALLAH terk etsin!.” buyurdu.
(Aişe radiyallahu anha Annemizden; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Fâkirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama zî-rahm'a (yani akrabaya) yapılan ikidir: Biri Sılâ-yi Rahîm, diğeri sadaka." buyurmuştur.
(Selmân İbnu Âmir radıyallahu anhu’dan; Nesaî, Zekât 82, (5, 92); Tirmizî, Zekât 26, (658); İbnu Mâce, Zekât 28, (1844.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez!.” buyurdur.
(Cubeyr bin Mut’im radiyallahu anhu’dan; Buharî; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Herkim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa Sılâ-yi Rahîm yapsın!” buyurdu.
(Enes bin Mâlik radiyallahu anhu’dan; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sılâ-yi Rahîm yapan, karşılık veren değildir. Esas Sılâ-yi Rahîm, karşı taraf alâkasını kestiği halde onu ziyaret edendir!” buyurdu.
(Abdullah bin Amr radiyallahu anhu’dan; Müslim; Tirmizî.)

Resim---Ebu Eyyub el-Ensarî radiyallahu anhu: “Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek: “Ya Resûlullah, beni Cennete sokacak bir ibâdet söyler misiniz?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İslâm’a ibâdet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve Sılâ-yi Rahîm yaparsın!.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH’a ve âhiret gününe iman eden kimse Sılâ-yi Rahîm yapsın.” buyurdu.
(Buharî, Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey insanlar! Birbirinize selâm verin, Sılâ-yi Rahîm yapın, yemek yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz.” buyurdu.
(Tirmizî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “…ALLAH’a ve âhiret gününe îmân eden kimse, akrabasına iyilik etsin!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alâkayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd, Zekât, 45; Tirmizî, Birr, 10.)


SıLâ-yi Rahîmin sonUÇunda,
TemeLde, BİZ BİR-İZLik MuHABBeti Yatmaktır ki, AkrabaLar BİRLik-DİRLik KuRsunLar.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Biribirinize kin tutmayın, biribirinizle hasedleşmeyin, biribirinizden sırt çevirmeyin. Ey ALLAH’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir müslümanın din kardeşine küsüp, üç günden fazla ayrı durması helal değildir” buyurdu.
(Enes bin Mâlik radiyallahu anhu’dan; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sû-i zandan çekininiz. Çünkü Su-i zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız. Birbirinizin özel hayatını araştırmayınız. Menfaatte bencillik yapmayınız. Hasedleşmeyiniz. Birbirinize nefret etmeyiniz. Birbirinize arka dönmeyiniz. Ey ALLAH’ın kulları! Hepiniz kardeşler olunuz!.” buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir müslümanın din kardeşine üç günden fazla küsüp ayrı durması helal olmaz. Birbirleriyle karşılaştıklarında birisi yüzünü şu tarafa çevirir, öbürüsü de öte tarafa çevirir. Hâlbuki bunların en hayırlısı önce selam vermeye başlayandır." buyurdu.
(Ebu Eyyub el-Ensarî radiyallahu anhu’dan; Müslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Harcamaya kendinden başla! Artanı çoluk-çocuğuna sarf et. Âilenden bir şey artarsa, bunu da Akrabana-yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver!.” buyurmuştur.
(Nesâî, Zekât 60, Büyûʻ 84; Müslim, Zekât 41.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabaya yapılan infak için, hem sadaka hem de akrabayı koruyup gözetme sevâbı vardır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zekât, 26.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 12, Büyûʻ 13; Müslim, Birr 20, 21.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âhirette cezâsını ayrıca vermekle beraber, dünyada ALLAH Teâlâ’nın çabucak cezâlandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabayı ihmâl etmektir.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 43; Tirmizî, Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ÖMRüM!.


Resim KUR'ÂN-ı KERÎMde SÂLiHLer.:

Bakara 2/130; Âl-i İmrân 3/39; Âl-i İmrân 3/46; Âl-i İmrân 3/114; Nisâ 4/69; En'âm 6/85; A’râf 7/196; Yûsuf 10/101; Nahl 16/122; İsrâ 17/25; Kehf 18/46; Meryem 19/76; Enbiyâ 21/72; Enbiyâ 21/75; Enbiyâ 21/86; Enbiyâ 21/105; Nûr 24/32; Şuarâ 26/83; Neml 27/19; Kasas 28/27; Ankebût 29/9; Ankebût 29/27; Sâffât 37/100; Sâffât 37/112; Münâfikûn 63/10; Tahrîm 66/4; Tahrîm 66/10; Cinn 72/11..

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
Resim---"Ve men yutiıllâhe ve’r- resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ve’s- sıddîkîne veş şuhedâi ve’s- sâlihîn (sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ (rafîkan).: Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ 4/69)

إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ
Resim---"İnne veliyyiyallâhullezî nezzele’l- kitâbe ve huve yetevelle’s- sâlihîn (sâlihîne).: Muhakkak ki; Kitab'ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indiren Allah benim dostumdur. Ve O, salihlere velîlik yapar (dosttur).” (A’râf 7/196)

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ
Resim---"Vellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti le nudhılennehum fî’s- sâlihîn (sâlihîne).: İman edip salih amellerde bulunanlar ise; elbette onları salihlerin arasına katacağız.” (Ankebût 29/9)


Resim KUR'ÂN-ı KERÎMde Amilu’s- Sâlihati.:

Bakara 2/25,82,277; Âl-i İmrân 3/57; Nisâ 4/57,122,173; Mâide 6/9,93; A’râf 7/42; Yûnus 10/4,9; Hûd 11/11,23; Ra’d 13/29; İbrahîm 14/23; İsrâ 17/9; Kehf 18/2,30,107; Meryem 19/96; TâHâ 20/75; Enbiyâ 21/94; Hacc 22/14,23,50,56; Şuarâ 26/227; Ankebût 29/7,9,58; Rûm 30/15,45; Lokmân 31/8; Secde 32/19; Fâtır 35/7; Sâd 38/24,28; Mü’min 40/58; Fusssilet 41/8; Şûrâ 42/22,23,26; Câsiye 45/21,30; MuhaMMed 47/2,12; Fetih 48/29; Talâk 65/11; İnşikak 84/25; Bürûc 85/11; Tîn 95/6; Beyyine 98/7; Asr 103/3..

أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---"Emmâllezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti fe lehum cennâtu’l- me’vâ nuzulen bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: İman eden ve salih amellerde bulunanlar ise, artık onlar için, yaptıklarına karşılık olmak üzere, bir ağırlanma konağı olarak barınma cennetleri vardır.” (Secde 32/19)

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
Resim---"Vellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huve’l- hakku min rabbihim keffera anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.: İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'an)a -ki o Rablerinden bir haktır- İman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir.” (MuhaMMed 47/2)

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ
Resim---"İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru, vellezîne keferû yetemetteûne ve ye’kulûne kemâ te’kulu’l- en’âmu ve’n- nâru mesven lehum.: Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir.” (MuhaMMed 47/12)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Resim---"İllâllezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabrı.: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr 103/3)


Resim KUR'ÂN-ı KERÎMde Sâliha Kadınlar.:

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا
Resim---"Er ricâlu kavvâmûne alâ’n- nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. Fe’s- sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun li’l- gaybi bi mâ hafizallâh (hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fî’l- medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ (sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ (kebîran).: Erkekler, mallarından (kadınlar için mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyle ve Allah’ın, onların bir kısmını, diğerlerine üstün kılmasından dolayı, kadınların üzerinde daha çok kâimdirler (koruyup gözetici, idare edicidirler). Bu bakımdan salih amel (nefs tezkiyesi) yapan kadınlar itaatkârdırlar, Allah’ın (onların haklarını ve iffetlerini) korumasıyla, onlar da gaybde (kocalarının yokluğunda hem kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) koruyucudurlar. İtaatsizliklerinden (baş kaldırmalarından) korktuğunuz (kadınlara) ise (önce) nasihat ediniz. Ve (sonra da) yataklarında yalnız bırakınız. Ve (hâlâ itaat etmezlerse) onlara vurunuz. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah Âli’dir (yücedir), Kebîr'dir (büyüktür).” (Nisâ 4/34)

وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيرًا
Resim---"Ve men ya’mel mine’s- sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûne’l- cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ (nakîran).: Ve erkeklerden veya kadınlardan mü’min olarak, kim salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa o taktirde, işte onlar, cennete girerler ve onlara hurma çekirdeğinin lifi kadar (zerre kadar) bile zulmedilmez.” (Nisâ 4/124)


Resim KUR'ÂN-ı KERÎMde Bakiyatü's- Sâlihatü.:

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
Resim---"El mâlu ve’l- benûne zînetu’l- hayâti’d- dunyâ, ve’l- bâkıyâtu’s- sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun emelâ (emelen).: Mal ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir (süsüdür). Bâki (kalıcı) olan salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller), sevap olarak ve emel (ümit) olarak, Rabbinin katında daha hayırlıdır.” (Kehf 18/46)

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا
Resim---"Ve yezîdullâhullezînehtedev huden, ve’l- bâkıyâtu’s- sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ (meradden).: Ve Allah, hidayette (hidayete ermiş) olanların hidayetini arttırır. Bâki olan salih ameller, Rabbinin indinde sevap bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından (da) daha hayırlıdır.” (Meryem 19/76)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim YÜZ KARAsı!.

ZuLüm İSLÂM KADınına
=>ŞEYtÂNLarı-nın ADına!.
EL Müntakim ALLAH ALsın
ASİYE’sinin =>MURADına!.

celle celâlihu..

EL Müntakim: Suçluları, adaleti ile hak ettikleri cezâya çarptıran, kendisine isyan edenleri, âsileri, canîleri, azgınları şiddetle cezâlandıran. Kulun hak ettiği cezâ ne ise onun cezâsını tam olarak veren demektir. Zarar verenin yaptığının karşılığıyla ödeştiren..

El Müntâkimü:

Resim

ResimALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde SÂLİHa KADINLarımız;

İSLÂM DİNimizde, Erkek BaBadaki RAHMÂNîYyet TAMMLığını, Kadın ANNedeki RAHÎMîYyetLe TÜMMLeyen KADINLarımız.;

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
Resim---"Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemin (âlemîne).: Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki ALLAH, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı.” (Âl-i İmrân 3/42)

وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---"Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d (ba’dın). Li’r- ricâli nasîbun mimmâktesebû ve li’n- nisâi nasîbun mimmâktesebn (mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Ve ALLAH'ın bazınızı, bazınıza üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin (istemeyin). Erkekler için, kazandıklarından bir nâsib vardır ve kadınlar için de, kazandıklarından bir nâsib vardır. Ve ALLAH'tan, O'nun fazlından isteyin. Muhakkak ki ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Nisâ 4/32)

وَعَدَ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ أَكْبَرُ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Vaadallâhul mu’minîne ve’l- mu’minâti cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adnin, ve rıdvânun minallâhi ekber (ekberu), zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: ALLAH, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara orada ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vaadetti. Adn cennetlerinde güzel meskenler (vardır). Ve (bunların) en büyüğü, ALLAH’tan bir rızadır (ALLAH’ın razı olmasıdır). İşte o, fevz-ül azîmdir (en büyük kurtuluştur).” (Tevbe 9/72)

الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
Resim---"El habîsâtu li’l- habîsîne ve’l- habîsûne li’l- habîsât (habîsâti), ve’t- tayyibâtu li’t- tayyibîne ve’t- tayyibûne lit tayyibâti, ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn (yekûlûne), lehum magfiratun ve rızkun kerîm (kerîmun).: Kötü kadınlar, kötü erkekler içindir. Kötü erkekler, kötü kadınlar içindir. Temiz kadınlar, temiz erkekler içindir. Temiz erkekler, temiz kadınlar içindir. İşte onlar, (kendileri haklarında) söylenenlerden berî (uzak) olanlardır. Onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) ve kerim (ALLAH’tan ikram edilen) rızık vardır.” (Nûr 24/26)

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"İnne’l- muslimîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti ve’l- kânitîne ve’l- kânitâti ve’-s sâdikîne ve’s- sâdikâti ve’s- sâbirîne ve’s- sâbirâti ve’l- hâşiîne ve’l- hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ve’s- sâimîne ve’s- sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum ve’l- hâfızâti ve’z- zâkirînallâhe kesîran ve’z- zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ (azîmen).: Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (ALLAH'a) itaat eden erkekler ve gönülden (ALLAH'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (ALLAH'tan) korkan erkekler ve saygıyla (ALLAH'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, ALLAH'ı çokca zikreden erkekler ve (ALLAH'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için ALLAH bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (Ahzâb 33/35)

فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ
Resim---"Fîhinne hayrâtun hisân (hisânun).: Onlarda (cennetlerde), hayırlı güzel kadınlar vardır.” (Rahmân 55/70)



Hayrâtun.: hayırlı olanlar, şükür ve hamde vesile olanlar.
Hisânun.: güzel olanlar, güzeller, güzel kadınlar.


Ve MuhaMMedî Müsli-Mü’mince Kur'ÂN-ı Kerîm DUÂmız;

رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا
Resim---"Rabbigfirlî ve li vâlideyye ve li men dehale beytiye mu’minen ve li’l- mu’minîne ve’l- mu’minât (mu’minâti) ve lâ tezidi’z- zâlimîne illâ tebârâ (tebâran).: Rabbim, beni, annemi, babamı ve evime mü’min olarak girenleri ve mü’min kadınları ve mü’min erkekleri mağfiret et. Zalimlere helâkından başka bir şeyi artırma.” (Nûh 71/28)



ResimRASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Hadis-i Şeriflerinde SâLiHa KaDıNLaR.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Sâliha Kadının İslâm Dîninde yerini BUYurmuştur.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bana dünyanızdan, kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nûru kılındı.” buyurdu.
(Nesâî, İşretü’n- Nisâ, 10; İ. Ahmed, III, 128, 199)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cennet annelerin ayakları altındadır!” buyurdu.
(Nesâî, Cihâd, 6; İ. Ahmed, III, 429; Süyûtî, I, 125)

Sâliha Kadının üç vasfı vardır.: Sevgi, itaat ve sadakat..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya (başlı başına) bir faydalanma (imkanı) dır. Dünyanın en hayırlı ni’meti de sâliha kadındır." buyurdu..
(Abdullah b. Amr (b. el-Âs) radıyallahı anh'den; Müslim, rada' 64; Nesaî, nikah 15; Ahmed b. Hanbel, II, l68; Abd bin Humeyd Müsned hadis no: 327;Beğai, Şerhus Sünne hadis no: 2241; Ebi Nuaym, Hilyetü’l- Evliya hadis no: 4364.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü'min, takvâdan sonra, sâliha bir eş kadar hiçbir hayır ve mutluluktan yararlanmış değildir. Sâliha kadın, kocası kendisine bir şey emrettiği zaman itaat eder, yüzüne baktığında onu sevince gark eder, hakkında yemin etse, onu yerine getirir, bırakıp bir yere gidecek olsa nefsi ve malı hakkında hiç bir endişe duymaz, emin olur.” buyurdu..
(Ebu Umame radıyallahı anh'den;İbn Mace, Sünen nikah 5 hadis no: 1857; Mişkatu'l- Mesabih, hds. no:3095. İbn Hacer, Mekasidu’l- Hasene: zâif ama hadisin şâhidi var dedi.)

Resim---Sevban radiyallahu anhu: "Altın ve gümüşü biriktirenler âyet-i kerimesi nâzil olduğunda, biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yolculukta bulunuyorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sahabilerinden bazıları: "Altın ve gümüş hakkında bu hüküm indi. Hangi malın daha hayırlı olacağını bilsek te onu mal edinsek." dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bunların en hayırlısı, zikreden dil, şükreden kalb ve kocasının imânına (dinine) yardımcı olan mü’min bir eş." buyurdu.
(Tirmizî; Tefsir: 9/9 hadis no: 3094; İmam Ahmed, Zühd hadis no: 139. Tirmizî: hadis hasendir demiştir.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran mine’l- ahbâri ve’r- ruhbâni le ye'kulûne emvâle’n- nâsi bi’l- bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh (sebîlillâhi), vellezîne yeknizûne’z- zehebe ve’l- fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm (elîmin).: Ey iman edenler! Muhakkak ki; ahbarlardan (yahudi âlimlerden) ve ruhbanlardan (rahiblerden) çoğu, mutlaka insanların mallarını bâtılla (boş yere, haksız olarak) yerler ve ALLAH’ın yolundan engellerler (mâni olurlar). Ve altın ve gümüşü biriktiren ve onu ALLAH yolunda infâk etmeyen kimseler; artık onlara elîm azabı haber ver.” (Tevbe 9/34)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dört şey kime verilmişse dünya ve âhiret hayırları ona verilmiştir: Lisan-ı Zâkir (Zikreden dil), Kalb-i Şâkir (Şükreden kalb), Belâya sabreden Beden, nefsine hıyanetlik etmeyen, efendisinin malını canı gibi muhafaza edip dininde ona yardımcı olan sâliha kadın“ buyurdu..
(İbni Abbas radiyallahu anhuma'dan; Taberanî, Mucemü’l- Evsat hadis no: 7212; Ehadisu’l- Muhtar hadis no: 3817; Şecerî, Emali’l- Humeysiyeh hadis no: 862; Hafız Münzirî, Tergibde; Taberanînin hadisi iki isnadla rivâyet ettiğini birinin isnadının ceyyid olduğu bildirmiştir ve hadisi an tariki ile zikretmiştir.)

Resim---İbni Abbas radiyallahu anhuma dedi ki: “Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Size sahib olabilceğiniz en değerli hazineyi haber vereyyim mi: "Kişi sâliha bir kadınla evlenmekten daha büyük bir hayra nail olmamıştır. Sâliha kadın; ona baktığın zaman içini rahatlatan, emrettiğin zaman itaat eden, yanında olmadığın zaman namusunu ve malını koruyan kadındır." buyurdu.
(Hakim Müstedrek hadis no: 1418; ve 3210. Hakim dedi ki hadis sahihtir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH kime sâliha bir eş nâsib etmişse, dininin yarısına (yarısını korumasına) yardım etmiş demektir. O halde o da dininin değer yarısını korumada ALLAH’tan korksun!." buyurdu.
(Taberanî, Mucemü’l- Evsat hadis no: 972; Hakim Müstedrek; Beyhakî, Şuabu’l- İman hadis no: 5072; Heysemî, Mecmauz- Zevâid, h. no: 7434; İbn Hacer, Metalibu’l- Aliye hadis no: 2268. Elbanî Sahihu’l- Terğibte hadisi hakkında hasen li ğayrihidir dedi. Hakim ise, sahihtir dedi.)

Beyhakînin rivâyeti ise şöyle: “Kul evlendiği zaman dininin yarısını korumuştur diğer yarısında ise ALLAHtan korksun" şeklindedir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Bu ÂLemde Milletler, sâlih erkekler ve sâliha hanımlarla âbâd olur. Bundan dolayı dinin, vatanın ve milletin selâmeti, ancak hayırlı nesiller yetiştirmeye bağlıdır.
Toplumlarda erkeksiz ilerleme olamayacağı gibi kadınsız bir ilerlemeden de söz edilemez. Çünkü kadın, kemâliyle toplumu yüceltir. Kadının alçalması ise, toplumu bir mezbelelik hâline getirir; hayat yollarını can-camı kırıkları ile doldurur.
Kadın ve erkek, birbirini TÜMMLeyen-TAMMLayan iki engin ÂLEM gibidir. Ancak bu TÜMMLeyen-TAMMLayan OYUNunda; RahimîyyetTeceellîsi Mazharı Kadın Merkezde, Rahmânîyyet Teceellîsi Mazharı Erkek Muhite geçmiştir bu Hayatta.. Kadın, gelecek nesillerin ANA DİLidir ve Öğretim ve Eğitim Öğretmenidir.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kadın ya zenginliği, ya soyluluğu, ya güzelliği, ya da dindarlığı/ahlâklı olması sebebiyle alınır. Siz dindâr/ahlâklı olanı tercih edin ki elleriniz dert görmesin.” buyurmuştur..
(Buharî nikah, 15; Ebu Davûd, Nikah,.2; Nesaî, Nikah 13)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.” buyurmuştur..
(Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

Onun için, Hatice Vâlidemiza radiyallahu anha, Sâliha Anne tasavvurunun zirve bir misâlidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, tebliğine başladığında kendisine ilk ve en büyük destek, Hatice radiyallahu anha Vâlidemizdir.
Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hirâ’dan telâş içinde dönüp:
“Yâ Hatice! Bana kim inanır?” dediği zaman, Hatice Annemiz: “ALLAH’a yemin ederim ki, ALLAH celle celâlihu hiçbir vakit Sen’i utandırmaz (mahrum etmez). Çünkü Sen, akrabanı himâye edersin. İşini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fâkire infâk eder, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak yolunda zuhûr eden hâdiselerde (halka) yardımda bulunursun!.
Yâ Resûlullah! Sen’i ben kabûl eder, tasdîk ederim. ALLAH celle celâlihu yoluna önce beni dâvet et!” buyurmuş ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile olan hayatı boyunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in İslâm dâvâsında sâdık bir müşâviri, dert ortağı, tesellî ve huzur kaynağı olmuştur..


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de, engin vefâsı ve yardımları sebebiyle hanımını ömür boyu unutmamıştır..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ilk eşi olan Hatice radiyallahu anha, asaleti, güzelliği, zekâsı, yumuşak huyluluğu ve serveti ile Kureyş kadınlarından üstün bir durumda idi. Kendisini câhiliye döneminde bile muhafaza etmiş, asil ve faziletli bir hanımefendi olan Hatice radiyallahu anha Vâlidemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile evlendikten sonra tüm servetini İslâm’ın yayılması için harcayıp tüketmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ilk hanımı, ilk iman eden hür hanım ve mü’minlerin annelerindendir. Kureyş kabilesinin kibar ve asil bir âilesine mensubdur. Babasının adı Huveylid, annesinin adı Fatıma’dır. Nesebi; Hatice binti Huveylid bin Esad bin Abdüluzza bin Kusay bin Kilab’tır. Peygamber Efendimizle baba tarafından Kusay, anne tarafından Lüey sülalesiyle birleşmektedir. Cahiliye devrinde lakabı Tahire idi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH’a yemin ederim ki bana Hatice’den daha hayırlı bir hanım verilmemiştir. İnsanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana malıyla sahip çıktı. Allah beni ondan, diğer hanımlara nasib olmayan çocuklarla rızıklandırdı.” buyurdu..
(Taberanî, el-Mu’cemu’l- Kebir, XXIII, 13.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bir âile sohbetinde, Hazret-i Hatice Vâlidemizi uzun uzun anlatarak bazı hâtıraları yeniden nakletmiş ve geçmiş günleri yâd etmişti.
Hazret-i Âişe vâlidemiz hayret ifâde eden bir üslubla: “Yâ Rasûlâllah, senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp yâd etmekte ne fayda var? ALLAH, size, ondan daha genç ve güzelini ihsân etmiş; ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyar kadın yerine daha gencini vermiştir.”
dedi.
(Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20.)

Âişe Vâlidemizin bu sözlerine karşı ALLAH Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yâ Âişe! Seneler geçtiği hâlde Hatice’yi unutmayışım, onun dış güzelliğinden değildir. Herkes beni red ve inkâr ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti. Etrafımdaki müşrikler bana, “yalancısın” dediği zaman; Hatice bana; “Doğru söylüyorsun, asla çekinme!” dedi.
İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, bütün servetini önüme sererek: “Bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin.” dedi. Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatice benden asla geri kalmadı: “Bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takib edecektir.” dedi.
İşte ben, Hatice’yi, bu fedâkârlıkları için unutmuyorum!”


Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kapısına kadar gelmiş olan yaşlı bir kadın, içeri kabul edilmesini istemişti.
Ashâb-ı kirâm: “Yâ Rasûlâllah, kim olduğunu bilmediğimiz ihtiyar bir kadın, zâtınızı görmek istiyor.” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Müsaade edin, gelsin.” buyurdu.
İhtiyarlıktan âdeta iki büklüm olmuş olan kadıncağız, hurma dalından edindiği asâsına dayana dayana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in bulunduğu odanın kapısından içeri girdi. Bir iki adım ilerlemişti ki, kendisini tanıyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hemen ayağa kalktı. Altlarındaki içi hurma lifi dolu minderlerini göstererek oturmasını istedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in bu kadına gösterdiği hürmet ve alâka, orada hazır bulunan Hazret-i Ömer’in çok dikkatini çekti. Hattâ kim olduğunu merak ettiği yaşlı kadına gösterilen bu ikrâmı, biraz da fazla bulduğu içindir ki, o yaşlı hanım kalkıp gittikten sonra: “Yâ Rasûlâllah, bu kadın kimdi ki, kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi verecek kadar alâka gösteriniz.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in cevabı tek cümleden ibâretti:
“Bu kadın, bizim Hatice’nin dostlarındandı!”


Bu hâdise Hatice Vâlidemizin Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme fedâkârâne desteklerinden dolayı, vefâtlarından sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in ona duymuş olduğu muhabbet ve vefâsının ne güzel bir tezâhürüdür..

Yine bu vefâ duygusu sebebiyledir ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Hatice vâlidemizin vefât ettiği seneyi “Hüzün Senesi” ismiyle yâd etmiştir.
Vefâ MENBAğı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Vefâ; peygamberlere, velîlere ve fazîlet sâhibi mü’minlere has bir vasıf olarak beşerî hayatı taçlandıran mânevî bir sıfattır.
Vefâ; solmayan bir güldür. Vefânın sonbaharı yoktur..
Gönüllerini vefâ menba’ından nâsiblendiren mü’minler, iç alemlerini gül bahçesi hâline getirenlerdir.
Öyle bir gül bahçesi ki; içinde zikir goncaları, tesbih bülbülleri, amel-i sâlih pınarları, îman, irfan ve ilâhî lutuf çiçekleri vardır. Böyle bir gönlün mükâfâtı Cennet-i âLâ ve Cemâlullah’tır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin vefâ duygusu bizler için bir fazîlet örneği olmalıdır.
İşte Peygamber Efendimiz’in gönlü Hatice radiyallahu anha Vâlidemize karşı böylesine yüksek vefâ hisleriyle doluydu.

Bununla birlikte Hazret-i Âişe Vlidemiz de, sâhib olduğu yüksek zekâ ve basîret dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e her işinde yardımcı olmaya gayret göstermiştir. Nitekim o, ilmî dehâsı sâyesinde zamanının yedi müctehidinden biri olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’den öğrendiği ilmi, ÜMMete intikal ettirmiş ve dînin anlaşılmasında yardımcı olmuştur. Husûsiyle hanımlara ait fıkıh, onunla devam etmiştir.

Âişe Sıddîka'nın radıyallahü anhâ fazîletleri, üstünlükleri sayılamıyacak kadar çoktur. Eshâb-ı kirâmın fıkıh âlimlerindendi. Çok fasîh ve beliğ/güzel konuşurdu. Eshâb-ı kirâma fetvâ verirdi. Âlimlerin çoğuna göre, fıkıh bilgilerinin dörtte birini hazret-i Âişe haber vermiştir. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Âişe'ye Hümeyrâ derdi.
(Abdülhak-ı Dehlevî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mânevî yoğunluk dünyâsından soyutlandıktan sonra Âişe vâlidemize hitâben: “Kellimînî yâ Hümeyrâ/konuş benimle ey Âişe!.” buyururdu..
(Münâvî, Feyzu’l-kadîr, V, 228.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Dininizin üçte birini Humeyrâ'dan alınız/öğreniniz.." buyurmuştur..
(Deylemî, el Firdevs II, 165. R. 2828.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Erkeklerden üstün çok kişi vardır. Fakat kadınlardan Firavunun âilesi Âsiye, İmrân kızı Meryem ve Âişe’den başka üstün kadın yoktur. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirid’in diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur..
(Buharî.)

Tirid.: Et suyuna kızartılmış ekmek doğrayarak yapılan yemek.


Yine ezvâc-ı tâhirâttan Ümmü Seleme Vâlidemizin, Hudeybiye günü keskin firâsetiyle bulmuş olduğu çözüm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in mahzun gönlünü ferahlatırken, mühim bir meseleyi de çözüme kavuşturmuştur.

Velhâsıl ezvâc-ı tâhirat vâlidelerimiz, hayatları boyunca Peygamber Efendimiz’e ayrı ayrı birer destek olmuşlardır. Bugünün hanımlarının da, o güzîde ve Sâliha Annelerimizin mânevi husûsiyetlerinden hisse alma gayreti içinde olabilmeleri zarûrîdir ki “Sâliha Kadın” fazîletine erebilsinler.

İslâm Şâiri Muhammed İkbal bir şiirinde, kendisine iki Fâtımâ’yı örnek almasını isteyerek müslüman kadına şöyle seslenir:

“Ey örtüsü namusumuzun perdesi olan Müslüman Kadını! Senin yüzündeki nur, îman kandilimizin sermâyesidir. Yaratılışındaki saflık; Hak’tan bize rahmettir, dînimizin kuvvetidir, ümmetimizin varlık esâsıdır. Evlâdımız sütten kesilir kesilmez, ona kelime-i tevhîdi ilk öğreten sensin. Senin muhabbetin, bizim hâlimizi, fikrimizi, sözümüzü, işimizi tanzîm eder.
Toplum fidanının Âb-ı Hayatı sensin. ÜMMetin emânetini koruyan muhafız sensin. Fıtratındaki ulvî hasletleri aklınla keşfet. Hazret-i Fâtıma, senin için bir numûnedir; ondan gözünü ve gönlünü ayırma. Tâ ki, senin dalın da bir Hüseyin Meyvesi versin; gülistan, eski mevsimi getirsin!.”
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta SÂLİH SALİHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İşte müslüman kadının örnek alacağı Birinci Fâtıma, İnsân Sûresi’nin 8-11leri arasında fazîleti, Cenâb-ı Hak tarafından bildirilen Fâtıma aleyhasselâm ANNemizdir..

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا
Resim---"Ve yut’imûne’t- taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ (esîran).: Ve sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler.” (İnsân 76/8)

إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُورًا
Resim---"İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ (şukûran).: Biz sadece Allah’ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz.” (İnsân 76/9)

إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا
Resim---"İnnâ nehâfu min rabbinâ yevmen abûsen kamtarîrâ (kamtarîran).: Muhakkak ki biz, yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabbimizden korkuyoruz.” (İnsân 76/10)

فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا
Resim---"Fe vekâhumullâhu şerra zâlike’l- yevmi ve lakkâhum nadraten ve surûrâ (surûran).: Oysa Allah, onları işte böyle bir günün şerrinden korudu. Ve onları, pırıl pırıl bir yüze ve surura (sevince) kavuşturdu.” (İnsân 76/11)

Bir gün Hz. Hasan ve Hüseyin aleyhumusselâm hastalanmıştı. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma aleyhumusselâm, sevgili yavruları iyileşirse Allah rızası için üç gün oruç tutmayı adadılar. Cenâb-ı Hak yavrulara sıhhat ve afiyet verince, adaklarını yerine getirmek üzere oruca başladılar.
Hz. Alî kerremallahu vechehu, Hayberli Şem’un isminde bir yahûdîden üç gün iftar edebilmek için ödünç olarak üç çömlek arpa aldı. Hz. Fâtıma radiyallahu anha, arpanın bir çömleğini öğütüp kendi âdetleri kadar, yâni beş tanecik ekmek yaptı. Akşam olmuş, iftar vakti gelmişti. O sırada kapıda bir yetim belirdi. Ekmeği ona verip kendileri suyla iftar ettiler.
Ertesi gün, oruçlarına devam ettiler. Fâtımâ radiyallahu anha, o gün de, arpanın ikinci çömleğini ekmek yaptı. Akşam yaklaşınca, ekmeği sofraya koydular. İftarı beklemeye başladılar. Derken kapıya bir yetîm geldi:
Onlar da, ekmeklerini bu yetîme ikrâm ettiler ve yine suyla iftâr ederek o akşam da aç yattılar.

Fâtımâ radiyallahu anha, üçüncü çömlekteki arpayı ekmek yaptı. Akşam olunca yine sofrayı önlerine koydukları sırada, bu sefer de kapıya fakir bir esir geldi. Bunlar da, sofralarındaki yiyeceği, bu sefer de esire ikrâm ettiler. Tekrar suyla iftâr etmek zorunda kaldılar.
Sabah olunca yavrularını da alarak Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin huzuruna gittiler. Renklerinin solgunluğu Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin dikkatini çekti: “Yâ Ali!. Hâliniz nedir?.” buyurdu.
Hz. Ali kerremallahu vechehu, başlarından geçen hadiseyi anlattı. Derken Cebrâil aleyhisselâm gel¬di ve İnsân Sûresi‘nin şu mealdeki 5-10lerini vahyetti:

“İyiler, şüphesiz güzel kokulu ve serin kâfur dolu bir kadehten içerler. O bir pınardır ki, ancak ondan Allah’ın veli kulları içer. Onu nereye isterlerse peşlerinden akıtırlar, fışkırtırlar. Onlar adaklarını yerine getirirler. Şerri yaygın olan günden korkarlar. Yemeğe olan sevgi ve iştihalarına rağmen fakiri, yetimi, esiri doyururlar. Biz size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür istemeyiz. Çünkü biz Rabb’imizden ve yüzlerin ekşiyeceği o çetin günden korkarız, derler.”

Peygamber Efendimiz, gelen bu vahyi kendilerine bildirdiğinde o kadar çok sevindiler ki, üç günlük açlığın verdiği bitkinliği unuttular..

(İbn-i Abbas radiyallahu anhu’dan; Üsdü’l-Gàbe, 5: 530-531; Tefsîrü’l-Kebîr, 30: 244)

Resim İkinci Fâtıma da, Hazret-i Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in canına kastetmeyi isteyip, büyük bir cinâyet işlemeye giden Ömer bin Hattab’a mânî olarak, onu hidâyete sevk eden Fâtıma radiyallahu anha’dır..

Hz. Ömer radiyallahu anhu'n Kız Kardeşi olan Fatıma binti Hattab radiyallahu anha..
Hazreti Fâtıma, asil bir ailede yetişmiş ve senelerce, Hazreti Ömer gibi dalalette de hidâyette de toplumdan hep saygı gören önemli bir şahsiyetle aynı evde yaşamıştı. Müslüman olduktan sonra da her türlü zorluğa sabırla katlanmış Mekke müşriklerinin onca işkencelerine metânetle karşı koymuştu.
Fâtıma binti Hattab, Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Said bin Zeyd’in eşi, Hazreti Ömer’in kız kardeşidir. İslam’ı eşiyle birlikte kabul etmiş, Müslüman kadınların ilklerinden biri olmuştur.

(İbn’ül Esir, 2/70)

Fatıma binti Hattab radiyallahu anha’nın Ağabeyi Hz. Ömer’in İslam’ı kabul etmesinde de etkisi büyüktür..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, peygamberlikle görevlendirilmiş, insanları gizlice İslam’a davet ediyordu. Erkam’ın evine her gün onlarca genç insan gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in çağrısına kulak veriyor, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’nün yanından hidâyet nuruyla ayrılıyordu. Çok geçmeden Said bin Zeyd de iman eden Müslümanlar arasına girmişti. O, İslam’ı kabul edince eşi Fâtıma binti Hattab’ı da yeni dine davet etmiş, o da Müslümanlar arasına katılmıştı.
Mekke müşriklerinin baskısından dolayı sahabiler, Peygamberimizle gizlice bir araya geldikleri Darul Erkam’da, inen yeni âyetleri mütalaa ediyor, anlamadıkları kısımları ondan dinliyorlardı. Oraya gelemeyenler için de âyetler sayfalara yazılıp gönderiliyordu. Her yeni âyet indiğinde Said bin Zeyd ve eşi Fâtıma’ya yazılı sayfalar götürüp okuyan sahabi, Habbab bin Eret’ti.
Habbab radiyallahu anhu, âyetleri okurken Fâtıma Vâlidemiz ve eşi büyük bir coşkuyla dinliyor, daha sonraları da okumak için sayfaları evlerinde muhafaza ediyordu. Câhiliye kadınları ilim ve irfanla pek ilgilenmezken Hz. Fâtıma, ilim öğrenme konusunda oldukça şevkliydi. Ancak o dönemlerde büyük bir sıkıntısı vardı. O da ağabeyi Ömer’in İslam’a ve Peygamberimize karşı düşmanca tutumuydu.

(M. Asım Köksal, 4/220)

Müslümanlara yapılan işkencelerin dozu her geçen gün biraz daha artıyordu. Mekke müşrikleri, sosyal açıdan güçsüz buldukları Müslümanların yanında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı da baskı ve işkencelerini artırmıştı. Alay ve hakaretlerle onu daha fazla incitiyorlardı. Müşriklerin en acımasızları ise Ebu Cehil, Ukbe bin Muayt, As bin Vail, Velid bin Mugire gibi nâsibsizlerdi. Fâtıma Vâlidemizin ağabeyi Ömer bin Hattab da henüz onlardan biriydi.
Ağabeyinin kendilerine zarar vermesinden korkan Hattab’ın kızı, eşiyle birlikte ibâdetlerini gizlice yapıyor, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e inen yeni âyetleri de yine gizlice öğreniyordu. Bir süre bu şekilde devam ettikleri halde Ömer’in bu durumdan haberi olmamıştı. Ömer bin Hattab ise çoğu zaman, Peygamberimizi ortadan kaldırma planları kuran Ebu Cehil ve diğer Mekke eşrafıyla oturup bu planlarına destek olma sözü veriyordu. Bir toplantıda Cehâletin Babası Ebu Cehil bir teklif sundu:
“Ey Kureyş cemaati! Muhammed ilâhlarınıza dil uzattı. Akıllarınızı, akılsızlık saydı. Sizden önce gelip geçmiş olan baba ve atalarınızın, cehennemde azap gördüklerini söyledi. Haberiniz olsun ki; içinizden Muhammed’i kim öldürürse ona, yüz kızıl deve ve istediği kadar para vereceğim!”
Bu çirkin teklif orada bulunan müşriklere çok cazib gelmişti. Ancak hiçbirisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i öldürme görevini üzerine almaya cesaret edemiyordu. Bütün gözler bir anda Ömer bin Hattab’a çevrilmişti; çünkü orada bulunanların en cesuru oydu. Bunun üzerine Ömer ayağa kalkıp:
“Ben buna talibim” dedi.
(M. Asım Köksal, 4/224)

Sımsıcak bir Mekke günü… Ömer, evvelâ evine gidip kılıcını kuşandı. Ardından hiddetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın bulunduğu evin yolunu tuttu. Onu o halde gören Nuaym bin Abdullah nereye gittiğini sorunca:
“Şu dinden çıkıp Kureyşli’lerin düzenini bozan, akıllarını yenen, dinlerini kötüleyen, tanrılarına küfreden Muhammed’e gidiyorum. Onu öldüreceğim” cevabını verdi.

(İbni Kesir, 3/119)

Bir süre önce Nuaym da İslam’ı kabul etmişti, ancak Ömer’e bunu sezdirmemeye çalışıyordu. Ömer’in, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ne zarar vermesinden de endişelendiğinden onu oyalamak için kız kardeşi Fâtıma’yla eşi Said’i öne sürerek:
“Vallahi ey Ömer! Nefsin seni aldatmıştır. Muhammed’i öldürürsen Abdi Menaf oğullarının seni sağ bırakacaklarını mı sanıyorsun? Sen önce kendi ailene git, onları düzelt. Onlar da Muhammed’in dinine tabi olmuş!.” dedi.
Bunları duyan Ömer, büyük bir şaşkınlıkla:
“Ailemden kim Müslüman olmuş” diye sordu.
Nuaym: “Kız kardeşin Fâtıma ile eşi Said bin Zeyd!.” cevabını verdi.
Bunun üzerine daha da hiddetlenen Ömer, bu kez kız kardeşinin evine döndü. Onlar pürdikkat Habbab’ın radiyallahu anhu kendilerine okuduğu âyetleri dinleyip öğrenmeye çalışıyorlardı. O sırada Ömer’in kapıyı çalmasıyla irkilip ellerindeki âyetlerin yazılı olduğu kâğıtları saklamaya başladılar. Habbab bin Eret de evin bir köşesine gizlendi. İçeri giren Ömer, kız kardeşi Fâtıma’ya dönerek:
“Dışarıdan duyduğum o okunan şey ne idi” diye sordu.
Fâtıma korkuyla yanıt verdi: “Bir şey duymadın, yanılıyorsun!.”
Bunun üzerine daha da kızan Ömer: “Vallahi ben sizin Muhammed’e ve onun dinine inandığınızı haber aldım” deyip Said bin Zeyd’in yakasına sarılıp hırpalamaya başladı. O sırada Fâtıma, kocasını ağabeyinin elinden almak için hareket edince Ömer ona çok sert bir tokat atıverdi. Yanağına inen tokadın etkisiyle yere yığılan Hz. Fâtıma’nın yüzü kanlar içinde kalmıştı.
O halde ağabeyine dönüp: “Evet, Müslüman olduk! Allah’a ve Rasûlü’ne iman ettik! Elinden ne gelirse yap!” dedi.
Kız kardeşinin yüzünden akan kanları gören Ömer ise bir anda yumuşamış, yaptığına pişman olmuştu. Ona yaklaşarak: “Az önce okuduğunuz o sayfaları bana verin de Muhammed’in getirdiği şeyin ne olduğuna bir bakayım!.” dedi. Fâtıma Vâlidemiz yanıt verdi: “Biz senin o sayfalara zarar vermenden korkuyoruz!.”
“Korkma!.” dedi Hz. Ömer. Okuduktan sonra geri vereceğine dair söz verdi.
Fâtıma, hiç beklemediği bir anda bu kadar yumuşayan ağabeyinin İslam’ı kabul edeceğinden umutlanmıştı. Bu duygularla konuştu: “Ey kardeşim sen, puta taptığın sürece pis sayılıyorsun. Hâlbuki o sayfalara ancak temiz olanlar el sürebilir.”
Bunun üzerine Hz. Ömer kalkıp gusül abdesti aldı. Ardından kardeşinin verdiği sayfalarda yazan âyetleri dikkatle okumaya başladı.
Okumasını bitirince Hz. Fâtıma’ya dönerek: “Bu ne güzel, ne şerefli bir kelamdır” deyiverdi. Çok geçmeden de iman ettiğini bildirmek üzere Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın bulunduğu Darul Erkam’ın yolunu tuttu.
(İbni Hişam, 1/459–461)

Resim

Hz. Ömer radiyallahu anhu, sert bir mizaca sahip olup, İslâma karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran Muhammed aleyhisselâm'ı öldürmeye karar vermişti. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu. Tarihçilerin ittifâkla naklettikleri rivâyete göre, Ömer radiyallahu anhu'in müslüman oluşu söyle gerçekleşmişti: Ömer, Resulullah aleyhisselâm'ı öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym ona, böyle öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed aleyhisselâm'ı öldürmeye gittiğini söylemişti. Nuaym, Ömer'in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kız kardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu öğrenen Ömer radiyallahu anhu, öfkeyle eniştesinin evine yöneldi. Kapıya geldiğinde içerde Kur'an okunmaktaydı. Kapıyı çalınca, içerdekiler okumayı kesip, Kur'an sayfalarını sakladılar. içeri giren Ömer radiyallahu anhu, eniştesini dövmeye başlamış, araya giren kız kardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı. Kız kardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyerek kararlılığını bildirmesi üzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti. Kendisine verilen sahifelerden Kur'an âyetlerini okuyan Ömer radiyallahu anhu, hemen orada imân etti ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in'in nerede olduğunu sordu. O sıralarda müslümanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkam radiyallahu anhu'in evinde gizlice toplanıp ibâdet ediyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Daru'l- Erkam'da olduğunu öğrenen Ömer radiyallahu anhu, doğruca oraya gitti. Kapıyı çaldığında gelenin Ömer olduğunu öğrenen sahabiler endişelenmeye başladılar. Zira Ömer silâhlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu. Hz. Hamza: "Bu Ömer'dir. iyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu öldürmek bizim için kolaydır" diyerek kapıyı açtırdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ömer radiyallahu anhu'in iki yakasını tutarak: "Müslüman ol ya İbn Hattab! ALLAHım ona hidâyet ver!." dediğinde, Ömer radiyallahu anhu, hemen Kelime-i şehâdet getirerek imân ettiğini açıkladı.
(İbn Sa'd, Tabakatu'l Kübra, II, 268-269; Üsdül-gâbe, IV, 148-149; Suyûtî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 124 vd.)

Rivâyetlere göre Ömer radiyallahu anhu'un müslüman oluşu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yapmış olduğu: “ALLAHım! İslâmi Ömer b. el-Hattab veya Amr b. Hişam (Ebû Cehil) ile yücelt!." şeklinde bir duanın sonucu olarak gerçekleşmişti.
(İbnul-Hacer el-Askalânî, el-isâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bagdat t.y., II, 518; Ibn Sa'd, ayni yer; Suyûtî, a.g.e., 125)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön