Maide sofrası nedir?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kariyb
Üye
Üye
Mesajlar: 36
Kayıt: 04 Ağu 2007, 02:00

Maide sofrası nedir?

Mesaj gönderen kariyb »

Maide sofrası nedir?



Maide, sofra demektir. Yani teslimiyeti olanlara indirilen Kur'an ı Kerim'in ilmi ledün diye bahsettiği manevi bir sofradır. Sır ilimlerini öğrenmek anlamına gelmektedir.

M: Muhammed
A: Allah
İ: İlim
D: Dünya (her an tecelli eden mazharlar)
E: Hakkın emirlerini ifade eder

Hadis-i Kutsi, Küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü en unefe fe halektel halka li uref (Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı halk eyledim ki bilineyim.) buyurulmuştur.
Zatından sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak fiillerine zuhur edip, asarlarıyla kendini ilan etmiştir.

Hz. İsa (A.S.) ın havarileri bu tecelli sırrını bilmediği için peygamberleri olan Hz. İsa (A.S.) a -Maide suresi 112- Ey İsa senin Rabbin gökten bir sofra indirmeye kadir olur mu? dediler. Bizim Rabbimizden iste demediler. Çünkü onların Rabbi buna kadir olamazdı. Hz. İsa (A.S.) da eğer Allah'a inanıyor ve müminler iseniz Allah benim dileğimi reddetmez dedi.

İşte bir salik de, zamanın İsa sı olan Mürşidi Kamilinden Ehadiyet sırlarının bu mukayyet varlıklara tecellilerinden istifade etmek istiyorsa, maide sofrasını istemelidir.

Yalnız kamilinin resminden tecelli eden o Hakikat sırlarına inanmalı, sevgisinde, edebinde, teslimiyetinde zerre miktarı eksiklik olmamalı, tam inanmalıdır. İşte o zaman arzu edilen sofra iki bulut arasından yani kamilin iki dudağının arasından ilmi ledün olarak inmeye başlar. Yoksa inanç ve itikadında eksiklik olanlar bu sofradan yeterli faydalanamazlar.

Hz. İsa (A.S.) duayı yaptığında iki bulut arasından bir tepsi içinde örtülü vaziyette sofra indiriliyor. Hz. İsa (A.S.) besmele ile örtüyü kaldırıyor.

Bakıyor ki tepsi içinde kızartılmış bir balık, başucunda tuz, balığın kuyruk tarafında sirke, ayrıca 5 yufka ve her bir yufkanın üzerinde 1-Yağ 2-Bal 3-Zeytin 4-Piyaz 5-Pastırma var. Bütün buna inanıyoruz diyenleri buyur etti. Böylece 40 gün sofra, bir gün indi, bir gün inmedi. 40 günün sonunda da Hz . İsa (A.S.) a vahiy geldi. Vahiyde Allah, Bu sofradan fakirler yiyecek zenginler yemiyecek demekteydi. Bu emri duyan zenginler isyan ettiler. Bu açık bir sihirdir demelerinden Allah da onları helak etti.

İşte bu sofra inanan mümin kardeşlerimize her zaman inip durmaktadır. Bu sofra kâmilin iki dudağı arasından indirilen ilmi ledün dediğimiz Tevhid ilmidir. Kızartılmış olan balık senin Hakk’a dönmüş olan sevgi ve aşkındır. Çiğ olmuş olsa idi balık yenmezdi. Balığın başındaki tuz iştahı geliştiren kamilin sana telkin ettiği daimi zikirdir. Balığın kuyruk tarafındaki sirke de Tevhidi idrak ettikten sonraki zevkidir.

Bu Tevhid sofrasında Meratib-i İlahiye tahsilinde Adem de, alemde Hakkın tecellisi olan efal, sıfat ve Zatın idrakından sonra, kendimin diye bildiği bu varlıkların Hakkın olduğunu müşahede edince, manevi varlık tam olarak zuhur etmiş olur.

Salik 5 zahir 5 batın 10 duygusu ile dördüncü mertebe olan Vahdaniyet mertebesine kadar ikilikten ari olamayacağı için, 40 gün fakir de zengin de bu sofradan yer. Fakat Vahdaniyet mertebesinde Mürşidin telkinatı gereği, bu suretten sirete geçildiği için kesafette olanların, letafetteki tecellileri müşahede etmeleri mümkün değildir. Kendi kuyularından sularını çıkaramadıkları için zevk edemezler.

Onun için 40 gün sonra Hz. İsa (A.S.) a zenginler yemeyecek fakirler yiyecek emri, hal ve idrak lisaniyle tecelli etmiş olur. Zenginler dediğimiz kendi varlığından geçemeyenler, diğer kardeşlerimiz bu zevklere sahip oldular da biz neden olamadık, diye asi olurlar. İnkara kalkıp isyan ederlerse Allah da onları bu Tevhid yolundan uzaklaştırmak suretiyle helak eder. Allah bizleri onlardan eylemesin. Amin.

İşte fakirleşmiş olanlar da Mürşidinin himmetiyle gönül semasından sıfatlar arzına, yağ şifresiyle bildirilen Efal, sıfat ve Zat zevki, bal olan tatlılık Cemalullah seyri, zeytin olan fark denilen tahkiki Şeriat zevki, piyaz denilen de Celal ve Cemal tecellilerinin iç içe kemalat ve Tevhid zevki ve pastırma da kokması, bozulması olmayan Ahadiyet sır zevkinin zuhur etmesinden ibaret olsa gerektir.

Bir mümin kendi varlıklarından ihtiyari olarak geçip vücudunda Hakk'ı tecelli ettirip edep ve güzel ahlakla ahlaklanırsa; imanı taklitten imanı tahkike geçmiş olur. Şeriat idrakı de, taklitten mutmain olmuş olan tahkiki şeriata geçmiş olur.

Şeriat ikidir:

1- Şeriatı evvel (Taklit şeriat)
2- Şeriat saniye (Hakiki şeriat)

Bizler de bu manevi sofradan istifade etmek istiyorsak bu nefis deryası olan unsuriyet idrakından geçip, Ruh deryası olan Ruhullah'ı müşahede etmemiz gerekmektedir.

Ahmet Efendi


http://yorumsuzblog.wordpress.com/2007/ ... asi-nedir/
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Teşekkürler ederim güzel bir açılım olmuş Ahmet Efendiyi netten araştırdım kendisi hakkında bilgi bulamadım. Başka yazıları varmıdır acaba kardeşim.. Bilgilendirirseniz sevinirim...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Ahd yemin etme söz verme bir şeyi korumak anlamına gelmektedir. Dini literatürde “Ahd-ü Misak” şeklinde geçer. Vefa ise verilen söze uymak ve gereğini yapmak demektir. Verilen söze uymamak ise vefasızlıktır. Vefalı davranan kimseye “vefakâr” denir.

Ahde vefanın en önemlisi ve en birincisi “Bezm-i Elestte” Allah’a verilen “Sen bizim Rabbimizsin biz de senin kullarınız” diye verilen “kulluk” ahdidir. (’râf 7:172) En büyük vefakârlık ise Allah’ı tanımak ve Allah’a verilen iman ve ibadet sözünü ifa etmektir.

En büyük nankörlük kulun rabbini inkâr etmesidir. Yüce Allah Benî İsrail’in şahsında bütün insanlığa “Bana verdiğiniz sözde durun ki size verdiğim sözde durayım” (Bakara 2:40) buyurur. Sözler karşılıklı anlaşmadır. Anlaşmayı bozan taraf karşıdan verilen sözün tutulmasını bekleyemez. İman ve ihlâs Allah ile yapılan ahit ve akittir. İhlâsını bozan Allah’a karşı verdiği sözü ve yaptığı akdi bozmuş olur.


Yüce Allah Mâide Suresine “Ey İman edenler! Sözlerine bağlı kalın” (Mâide 5:1) ayeti ile başlar. Mâide maddi ve manevi nimetlerin envaını camî ilâhî sofra demektir. İnsanın Allah'ın rahmet sofrasından istifade etmesinin “Ahde vefa ve söze bağlılık ile sıkı ilişkisini yüce Allah böyle ifade etmiştir. İnsanın bezm-i elestte Allah’a verdiği sözü ifa etmesi ancak gönderdiği elçilerine uymak ve onlara tabi olarak Allah’a itaat etmesi iledir. Yüce Allah bu hususu “Allah’a verdiğiniz sözü yerine getiriniz” (En’âm 6:152) ayeti ile insanlardan ister. Mü’minlerin vasıflarını sayarken “Onlar emanetlere riayet ederler ve ahitlerini ifa ederler” (Mü’minûn 23:8) buyurur.


Ahd ile yemin arasında fark vardır. Bir kimse yemini bozarsa kefaret ile bunu telafi edebilir; ama ahdi bozmanın kefareti yoktur. (İbn-i Arabî Ahkâmu’l-Kur’ân 3:1174) Çünkü ahde vefasızlık kefaret ile telafi edilemeyecek derecede büyük bir vebaldir. “Ahd bir sorumluluk gerektirir.” (İsra 17:34) Bu sorumluluğu yerine getirmemek insana asla yakışmaz.

İnananların peygambere olan ahdi ve biatı doğrudan Allah’a olan ahiddir. “Peygambere biat doğrudan Allah’adır. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. Kim bunu bozarsa kendi zararına bozmuş olur; kim de buna uyarsa Allah ona mutlaka çok büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48:10)

Yüce Allah kullarından bezm-i ezelde insan olarak yaratmış olmakla fıtrî olarak büyük bir söz almıştır. Diğer varlıklar da fıtratları gereği Allah ile sözleşme yapışlardır ve onlar verdikleri sözlerine fıtratlarının gereğini yapmakla uymaktadırlar.

İnsanın da fıtratı gereği Allah’a verdiği söz ve yaptığı anlaşma “İman ve salih ameldir.” İnsan “Nisyandan alındığı için” bu sözünü nefsani arzuları peşinde koşmakla unutmakta ve şeytan da onlara dünyayı hoş göstermekle bu sözlerini unutturmaktadır. Bu sebeple yüce Allah rahmeti gereği peygamberleri ve kitapları ile insanlara sözlerini hatırlatmakta ve dünya için oyun ve eğlence için yaratılmadıklarını hatırlatma gereği duymaktadır.

Bu husus “Ey Âdemoğuları! ‘Şeytana tapmayın o sizin en açık ve en büyük düşmanınızdır. Bana ibadet edin. Sizi doğruya götürecek yol budur’ diye ben sizinle ahitleşmedim mi?” (Yasin 36:60) ayeti ile sabittir.

Ahde vefa göstermek imanın gereğidir. Nitekim peygamberimiz (sav) “Ahde vefası olmayanın imanı ve dini olmaz” (Beyhakî Sünenü'l-Kübrâ 9:231; Zehebî Kebâir 108) buyurmuşlardır.

Vefa görülen iyiliği unutmamak ve iyilik yapana teşekkür etmekle kalmayıp minnet duymaktır. Allah'ın âdemi Ahsen-i takvim” üzere “insan” olarak yaratması ve ona insaniyet nimeti yanında “iman ve İslâmiyet” nimeti ile dünya ve ahiretin bütün nimet sofralarını önüne açması karşısında elbette bütün bu nimetlere aczi ve fakrı ile karşılık veremeyeceğinin şuurunda olarak imana ve Kur’âna sahip çıkması vefakârlığın gereğidir.

Bunun zıddı ise “Nankörlük”tür ki gerçekten “İnsan Rabbine karşı nankördür” (Adiyat 100:6) bu nimetlerin değerine göre asla vefakârlık gösteremez ve hakkı ile şükredemez. Hiç olmazsa imana sahip çıkarak bu konudaki iyi niyetini göstertmesi gerekir. Allah'ın da kulundan istediği asgari şey “İmandır” İmanın gereği ise verilen sözün tutulması ve yapılan ahit ve anlaşmalara uyulmasıdır. Ahde vefasızlık nifak alametidir. Kişinin kalben iman etmediğinin delilidir. (Tirmizi İman 14)

Devletin halkı ile münasebetlerinde de yapılan anlaşmalara riayet etmesi çok mühimdir. Peygamberimiz (sav) “Bir kavim ahdinden dönerse Allah onlara düşmanları musallat eder” (Muvatta Cihad 26) buyurarak buna dikkatimizi çekmiştir. Yine peygamberimiz (sav) “Beş şey toplumda yaygın hale gelirse artık o toplumda hiçbir hayır kalmamıştır. Bunlar: Zinanın yaygın olması Ölçü ve tartıda hile yapılması Zekât ile yardım edilmemesi Ahitlerin ifa edilmemesi Allah'ın kitabı ile adalet üzere hükmedilmemesi” (Kütüb-ü Sitte Şerhi 17:540) buyurur.

Yüce Allah ahirette üç sınıf insana asla merhamet etmeyeceğini ve onlara rahmet nazarı ile bakmayacağını bize haber verir. Bunlar “Allah'ın adı ile verdiği sözün gereğini yerine getirmeyen-- hür insanı köle gibi satan --çalıştırdığı işçinin ücretini vermeyen..” (Tecrit Şerhi 6:535) Bu hadis-i şerifte her üç davranışın da vefasızlık ile sıkı münasebeti olduğu açıktır.

M.ALİ KAYA
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: Maide sofrası nedir?

Mesaj gönderen MINA »

Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön