Kul İhvÂNi KUREYŞ Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi KUREYŞ Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

KUREYŞ SÛRESİ SOHBETİ

SoHBeTi yapan; KUL İHVÂNİ

SoHBeT Tarihi;
SoHBeTi yazan;Hakan


ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke


Esselâtü vesselâmı aleyke Ya Rasulallah Sallallahu Aleyhi vesellem istecartü

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''

Resim

SaLât.. SaLâvât.. SaLL.. celâldan başlayan yüreğimize kadar inen bir ipin adıdır bağlantının adıdır anlatabilmek için Keban’’ı buraya bağlayan kablonun adı “SaLL” dır.. Bu var ise, buraya cereyan gelir arızasızsa, tüm bağlantısı tamamsa, ara bağlantıları tamamsa, buradaki prizde bir sorun yoksa ve, âlette sorun yoksa burada elektrik yanar şimdi!.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

Şimdi, şu anda ALLAH celle celâlihu ve melekleri, peygamberine salât ü selâm ediyor
Ne demek?.yâni Keban’daki şartel indi.. “yâ eyyuhâllezîne âmenû” ey iman edenler.. yâni iman işlerindeki Nurullahı, NûR-u MuhaMMedi çevirip onu fiiliyata getiren insan iman etmiştir..
ey iman edenler” şimdi siz de “sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ” şimdi siz de peygamberinize taMM teslim olun, canı gönülden teslim olun.. Ve iman edin, SaLL edin SaLât edin.. SaLL, Lütfullahın Lütf-u MuhaMMedîyeye çevrilip, bize kadar, bizim sahib olacağımız yâni kullanma yetkisi olduğumuz alana gelmesidir bir anlamda..
Sanki cereyanı biz kullanacaksak hale geçiyorsak, orda otuzbin volttur, burada ikiyüzyirmi volttur.. bu tevhidi biliyorsa buna SaLL denir..
Bu, vird olarak çekilen zikirlerde de böyledir..
Avara kasnak gibi olmaz!.çünkü geleceğe bir şey yoktur ciddiye almaz kasnak çevirme gibi SaLL olmuştur irsal olmuştur ….
Mal gibi hale gelmiştir, fiilen kullanılıyor bin yıl âletlerle doldursan.. ve durmadan Kur'ÂN-ı Kerîm okusa, yalvarsa, yakarsa..

O zaman bir salâvat-ı şerife okuyalım İnşâe ALLAH!.

Ebubekir radiyallahu anhunun rivâyet ettiği bir salâvât-ı şerifedir.. Resûllullah SALLallahi ve SELLemin buyurduğunu buyurmuştur.. Hadisi getiren Ebubekir radiyallahu anhudur fakat hadis Resûllullah SALLallahi ve SELLeme aittir..



6. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Ebu Bekir (radiyallahu anhu)’nun rivâyet ettiği
Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:
Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebiyyîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-meleil alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn.

MÂNÂSI:
ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Sonraki nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Peygamberler içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Resûller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde
(mele'i-a'lâ içinde),
her vakit ve her zamanda
Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!



Resim


Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin
Allahümme salli.. Allahım SaLL et!. Resûllullah SALLallahi ve SELLemi BİZe BİLdir BULdur OLdur ve YAŞAt ve.. seLLim.. teslim olarak.. ona islâm olarak.. “alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin” bütün geçmiş zamanı kapsayacak şekilde, evvelinde, salâtımızı, sılamızı sağla ve SaLLi et ve SeLLim teslim olarak..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn
alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ ve MuhaMMedin
.. MuhaMMed SALLallahi ve SELLem Efendimize âhirinde de saLL et ya Rabbu’l âlemin..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebiyyîn..
Resûllullah SALLallahi ve SELLeme bütün nebîler içinde, ALLAHu zü’L CeLâLden bize nur taşıyan nebîler içerisinde, Resûllullah SALLallahi ve SELLem Efendimize salâtu selâm et..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn
İrsal edici risal ediciler, peygamberler, melekler, kitaplar kim bir haber getiriyorsa, Resûllullah SALLallahi ve SELLemden ve ALLAHu zü’L CeLâLden bizim irsal âlemimize, kulluk âlemimize.. onlara da saLL et ve saLLi ve seLLim bağla ve teslim olmamızı sağla..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- melei’l- alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn
.”
Melei’l- alâ da Resûllullah SALLallahi ve SELLeme saLLımızı sağla.. Evet “fi'l- melei’l- alâ ilâ yevmeddîn” insanların kıyamet gününe kadar yüce toplanma yerinde cem’ olacak halde iken, bu zamana kadar her vakit ve her zamana Resûllullah SALLallahi ve SELLeme saLLımızı sağla yâ Rabbi!. “Vefi küllü vaktin ve hîn.” ve hîn, bu o zamanda şimdi de bütün zaman dilimlerini kapsayacak şekilde olsun İnşâe ALLAH celle celâlihu!.
Evet bu gün şöyle bakmadığımız namaz sûrelerine bakalım diye düşünüyoruz..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KUREYŞ Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »



لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ
Resim---Li îlâfi kureyş(kureyşin).: (Hiç değilse kendilerini) Kureyş'i 'bir araya getirip anlaştırdığı,(Kureyş 106/1)

Li îlâfi kureyş” li, için.. iylafi, ülfet için. Kureyşın itibâr ettiği ülfet gösterdiği varlık gösterebilmesi için mecbur olduğu, bir insanın yemek yemesi, su içmesi, hava alması gibi ana ihtiyacı ülfetleridir.. bunlar kesildiği zaman diğer özelliklerini kaybederler.. güçlü bir pehlivân yürüyemez hale gelir.. kudretli bir padişah da olsa, kralda olsa, yerinden kalkamaz hale gelir aç susuz kalınca.. bütün ülfeti canın ülfeti-iltifat ettiği tek şey beslenmedir. beslenmeye bağlıdır.. hava almaya, su içmeye bağlıdır.. işte Kureyşin ülfeti, için hakkı için.. Li iylafi kurayşın kureyşin ülfet ettikleri şey için..

إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ
Resim---Îlâfihim rıhlete’ş- şitâi ve’s- sayf (sayfi).: onları ülfet ettirdi, emin ve rahat olmalarını sağladı(Kureyş 106/2)

İylafihim onların ülfeti şuydu ki, onlar yaz ve kış seyahâtleri yaparlardı ki bununla hayatlarını sürdüyorlardı.. işte bunun hakkı için ve bu seyahatler onlara sağlandığı için.. yollar imkanlar vs. ler için şöyle bir gidelim..

فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
Resim---Fel ya’budû rabbe hâze’l- beyt (beyti).: Artık bu Beyt’in (Kâbe’nin) Rabbine kul olsunlar.(Kureyş 106/3)

Felya'büdu.. hemen kulluk etsinler, ibâdet etsinler RaBB’e.. Rabbe hâze’l- beyt.. şu beytin Kâbe’nin RaBBine kulluk etsinler..
neden?.
onlara bu ülfet sağlandığı için, RaBBleri sağlandığı için..

الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ
Resim---Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf (havfin).: Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.(Kureyş 106/4)

Ellezî, o Rabb ki, at’amehum min cûın, açlıktan taam ettirdi onları.. cûin, açlıklarından taam ettirdi .. ve âmenehum min havf korkularından emin kıldı, emniyette kıldı ve karınlarındaki açlığı giderdi kalblerindeki korkuyu giderdi.
Kureyş Resûllullah SALLallahi ve SELLemin içinde bulunduğu Mekke’deki toplumun adı ve bu Kureyşliler çeşitli kollara ayrılıyor. Haşimî kolundan Resûllullah SALLallahi ve SELLem ve diğer kollardan insanlar geliyor ve tüm bunlar İbrahim aleyhi's-selâmdan beri hiçbir geçim imkanı olmayan tarım yapılamayan işte, hacca gidenlerimizin gördüğü gibi taşların, kumların içerisinde bir yer.. Hayat tarzları sadece ticârete bağlı dışardan gelen insanlara bağlı..
Onun içinde ALLAHu zü’L-CeLÂL, oraya İbrahim aleyhi's-selâmdan bu tarafa bir düzen vermiştir, bir ni’met yağdırmaktadır.. Milyonlarca insan hacca gitmekte, âdeta orası, Kâbesi CeNNete dönmekte.. O diyâr çok büyük ni’metlere kavuşmakta.. Bütün bunlar o zamanda, islâm gelmeden önce de ticâretle yapılan şeylerdi.. bunların ülfetlerinin tamamı ticârete bağlıydı neden?. Çünkü onlar kış geldi mi Yemen tarafına, yaz geldi mi Şam tarafına Yük Kervan taşırlar, ticâret yaparlar ve bununla geçinirlerdi.. Ülfetleri buydu, bu hilaf, ülfet, hilf-yardımlaşma, öyle bir şey ki o işi sever peşinden ayrılmaz ünsiyet eder ve onsuz yaşayamaz..

Ülfet: Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma..

Ülfet, çok özel bir kelimedir.. kesintiye uğramamsı gerekir mutlaka sürdürülmesi gerekir ve olmadığı hal olmaz.. Kesilirse, ceryan gibidir..
Ülfet, mutlaka olması gereken bir bağ kelimedir ve bağlantısı sürekli olandır..

Onun için dir ki, ALLAHu zü’L-CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmimizde;
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn (tehtedûne).: ALLAH'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve ALLAH'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalblerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, ALLAH, size ayetlerini böyle açıklar.(Âl-i İmrân 3/103)

وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fî’l- ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm (hakîmun).: Ve onların kalblerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalblerini uzlaştıramazdın. Ama ALLAH, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.(Enfâl 8/63)

Âyetlerinde ALLAHu zü’L-CeLÂL, onların arasına ülfeti verdi yine, kalblerinizin arasına ülfeti verdi de onun ni’meti sayesinde kardeş oluverdiniz..
Kardeş olmanıza sebep bu ülfetten dolayıydı.. Öyle ki, bir babanın üç beş çocuğu var, bir kısmı aralarında MuhaMMedî ülfeti buldular ve bazı insanlarla beraber bir tesbih gibi dizilip ülfet içinde birleştiler.. Diğerleri ne şekilde kaldıysa onlar da o şekilde helâk olup gittiler..
Yâni o kadar önemli bir şey ülfet ve iki kere tekrar edilmekte biliyorsunuz..
Li iylafi kurayşin.. Kureyş'in ülfeti için, kış ve yaz rıhleleri için.. Rahle üzerinde Kur'ÂN-ı Kerîm okunan küçük sehpalara da denir.. Çünkü ni’met taşıyıcıdır, kitabın üzerinde okunduğu şeydir..
Onların da hayatları o seyahatlerin üzerinde okunuyor.. ticaret olmadığı zaman hayatları duruyor.. Çünkü burada kış ve yaz seferleri bizim hayatımızdaki olumlu olumsuz zaman dilimlerindeki dengeyi kurma bakımından da önemli bir yer tutar..
Şu Beyt’in Rabbine ibâdet etsinler.. Felya'büdu hemen ibâdet etsinler Rabbe haz e’l-beyt.. RaBBe ibâdet etsinler ve şu beytin.. Hazâ, Arapçada insanın görerek söylediği bir şeye denir.. Haulai, uzaktaki bir şeye söylenir yâni görünmeyen bir şeydeki.. hazihi ise hemen elinizle uzanırsanız dokunacak kadar yakında olmanız gerekir.. Şu beytin RaBBine..
Ve burada büyüklerimizde tefsirlerde çok çeşitli şeyler vermişlerdi ve demişlerdir..
Haulai olan beyt, Kâbe’deki beyttir.. Hazihi’l- beyt ise Şah damarından da yakın olan RaBBısını taşıyan insanın kendisi gibi gözükmektedir..
Yâni o da doğrudur Kâbe’deki de evet Kâbe de ama buradaki doğru değil midir?.Evet bu da doğrudur oradaki ALLAHın evi de, buradaki ALLAHın evi değil mi?
Şah damarından yakın olan Akrabası RaBBısını barındırıyor..
Bizler ibâdet ederken felyabudu yaparken hemen şimdi ibâdete kalksak “ALLAHuekber!” dediğimiz de hâşâ ALLAHımız RaBBımız Kâbenin içinde de orda da, bizim içimizde bir şey mi yok yoksa.. biz orda olduğu için durmuyoruz.. onu demek istiyorum..
O, beden kıblesidir, cisim kıblesi, kalbin ruhun kıblesi kendi şah damarından yakın olan RaBBısınadır, RaBBısıyladır daha doğrusu onun için buyrulmakta “Fel ya’budû rabbe hâze’l- beyt Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf” açlıktan taam ettiriyor neyi hili ve amenehüm emin kılıyor min havf korkudan.. neyi? Kalbi..

Burada dikkat etmemiz gerekiyor, neye?. iki şey anlatılıyor bir mide bir de kalb anlatılıyor.. Bizim dediğimiz kalb, yüreğimiz değildir.. yâni şu etli kanlı olan değildir.. akılla ruh arasındaki iletişimi sağlayan geçittir, berzahdır.. maneviyattaki budur.. işte maddenin merkezi olan mide, mânânın merkezi olan kalb, nasıl burada şah damarımızdan yakın olana bağlanıveriyor buyuruyor ki ALLAHu zü’L-CeLÂL: “O öyle bir RaBBtır ki ona ibâdet edin!.” Bütün yazınız kışınız herşeyiniz ülfetiniz de yerine gelse bütün bunların sebebi nedir?. Midelerinizdeki taamı giderecek açlığı giderecek olan o RaBBtır.
Maddiyatın tümünün temeli olan bu maneviyat dediğimiz kalb korkularımızın, kalblerimizdeki umutsuzlukların ya da umudun umutsuzlukları.. yâni korkudan emniyete varan ve umudu yerine bırakan yâni bir yerde gece varsa sizin yapacağınız tek şey oraya güneşi doğurmaktır.. Bir yerde karanlık varsa tek yapacağınız iş karanlıktan emin olmak için ışığı getirmenizdir ışığı getirdiğiniz zaman karanlıktan eser kalmayacaktır..
Onun için de zâten buyurmaktadır ki “Midenizdeki açlığı giderir üzerinizdeki korkuyu emin kılar” o RaBB ki.. Burda dikkat edilmesi gereken bir şey ve burada..

Bir daha dönersek Li iylafi kurayşın.. kureşyin ülfeti için İylafihim ki onların ülfetleri can damarı yaşama şartlarının tümünü içeren varlıklarını temin edin bir aç insan.. aç bırakın susuz bırakın bir müddet sonra hiçbir manevî değeri kalmayacaktır.. Tümünü yapamaz hale gelecektir, terk edecektir çünkü birbirine bağlıdır, ölüm ise dahi buna bağlıdır.. iylafihim rihleteş öyle bir rıhledir ki bu rıhle nedemektir hall oluş rızasıdır ortaya çıkışıdır halloluşun.. şitai insanın özündekini şehâdete çıkışıdır.. ve’s- sayf içindekine sayf oluşudur.. geriden gelelim kim ki içindeki ve’s- sayfına sahib olur onun şehâdete çıkarır.. save hallelletmiş olursa ülfeti elde etmiş demektir yâni bu açık bir şeydir ve içeri giriyorsunuz giriyorsunuz giriyorsunuz Resûllullah SALLallahi ve SELLem buyuruyor ki: “Şah damarınızdan yakın olan RaBBınız var!.” diyor o halde Şah Damarımızdan Yakın-Akraba olan RaBBımız: “Fel ya’budû rabbe hâze’l- beyt” buyurdu ya “hadi şu beytin sahibine ibâdet edin”..
Hangi beytin?. Şu gözüken; ben, sen, o beytinin… ne var burada, vessayf var.. yâni içindekine fiye sahiblik var fi içindeki nedir?Rabbu'l-âlemindir ne demek sahib olmak muradını DUYmak ve emirlerine UYmak vardır muradını DUYmak ve emirlerine UYmak vardır.. sahiblik budur Rabbu'l-âleminin sahib çıkışı ise radiyeten merdiyetendir bundan dolayı felyabudu hazel beytillezi o zaman sizin dış düzeninizi kabınızı maddiyatınızı bedeninizi o taam ettirir.. ne demek taam?. herkeste olan MuhaMMedîyyetin aynı taraf olarak çıkışıdır herkesin kendinde halk edilen MuhaMMedî ayan-ı sabiteyi MuhaMMedî OLuş şuurunu nurunu kendinin kullanmasıdır.. bu tıpkı yüreğini kullanması gibi, aklını kullanması gibidir.. daha doğrusu yüreğini kullanması gibi çok açık bir şeydir.. onu kullanması gerekir.. cuin ayniyet CEM’idir.. kişinin neyi varsa; yiyeceği rızıklar, basacağı topraklar, maddiyatla ilgili bütün ana programı ayân-ı sabite programlarının tümünü ALLAHu zü’L-CeLÂL MuhaMMedî Ayniyet Sahnesinde YAŞAtacaktır ona..

Zâten neden MuhaMMedî diyoruz?. çünkü halk edilişi Nur-u MuhaMMed aleyhisselâtı ve's-selâmdan halk edildiği için bütün madde.. İşte bundan ALLAHu zü’L-CeLÂL taam ettirir ve amenehum nedir amene emin kılmak emin nedir?İman etmek iman eden kişi emindir.. iman nedir?.Nurullahın NûR-u MîM olarak insana yansımasıdır.. yâni ne bileyim ben otuzbin voltluk KebÂN enerjisini getiriyorsun burada 220 volta düşürüyorsun sanayi ceryanı verseniz 350 volt bütün ampülleri ya da âletleri duman eder çünkü zararlıdır o özeldir makinalarda kullanılır 220 ye getirdiniz mi hiç düşünmezsiniz ne yapacak diye herkesi çalıştırır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KUREYŞ Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Demek istiyorum ki Nurullah, Nur-u Mim’e aktarıldığında Nur-u Mim de bizlerin kullanılacağı kapasitelere getirildiğinde, emindir..
En kıymetli âletlerimize Saniyi ceryanı verirsek emin değildir, duman eder, yok eder..

Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf (havfin).”
Emniyette kılar.. min havf.. korkudan.. nedir korku?. İnsanın kendi içine yerleştirilmiş olan hilkattır korku, hep bundan gelir ve bunun için kulluk yapılır..
takvâ nedir?. kavi olmak.. ALLAHu zü’L-CeLÂL’e kavi olmaktan kasıt nedir, ALLAHu zü’L-CeLÂLin neyinden korkacaksın, korkacağız?.
ALLAHu zü’L-CeLÂLin havfı, ALLAHu zü’L-CeLÂLin içimize koyduğu, içimize sürdüğü, akıllarımızın ortasına koyduğu nakillerdir!.
Başka bir şey var mı, ALLAHu zü’L-CeLÂL buraya hakimler mi gönderiyor ya da, bizi idam mı ediyor?.
Hayır!. akıllarımızın ortasına nasıl indiriyor Kur'ÂN-ı Kerîmi..
HüKüMLer getiriyor, böyle yaparsanız böyle yaparız!. yeminler ediyor intikam alırız diyor.. Şerri tercih ederseniz sapıtırız ed Darr esmamız çalışır.. el mani ile engel oluruz, enfal sağlatmayız ..
ALLAHu zü’L-CeLÂL sürekli olarak takvâyı, ALLAHtan korkuyu önümüze koymaktadır..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (habîrun).: Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah’ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.(Hucurât 49/13)

Sizin en üstünüz ALLAH’tan korkanlardır.. en fazilatli insan takva sahibi olandır.. hele bu bir de, eğer şeyle beraber olursa, birri takvâ olursa daha da muhteşem olur, daha da muazzam olur, daha da harika olur..
Ancak bedeli de büyükççedir Kur'ÂN-ı Kerîmde;

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---Len tenâlûl birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn (tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (Allah için vermedikçe), asla Birr'e nail olamazsınız. (Allah'ın size verdiklerinden, Allah için) bir şey infâk ettiğiniz zaman muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.(Âl-i İmrân 3/92)
el birre: birr (üst seviyede zekat)..

Çünkü takvâ, azamet gereğidir..
Birr-i takvâ, Kudretullahı ve Azametullahı birlikte getirir..
Azametullah, insan aklının anlayabileceği şeylerdir genellikle..
Ama Kudretullah, potansiyeldir ancak nakille bildirilenlerdir.. kıyamet kopacak gibi.. bunu AKLen tahayyül etmek bile mümkün değildir.. çünkü akıl bunu kavrayamaz.. Her AN yENiden VAR OLuşu kavrayamadığı gibi.. YOK OLuşu da kavrayamaz!.
İşte bunun için “Li îlâfi kureyş

إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ
Resim---Îlâfihim rıhlete’ş- şitâi ve’s- sayf (sayfi).: onları ülfet ettirdi, emin ve rahat olmalarını sağladı (Kureyş 106/2)

Kim bu Kureyşler?.. Şe’nullah rüyetinin kahharı olarak görebilen insan grubudur bunlar.. bunların ülfeti için bağlandıkları, mecbur oldukları, ayrılamayacakları, ekmek-su-hava gibi ulfet ettikleri, dostluk kurdukları, bağlı kaldıkları şeyler için..
Nedir “Îlâfihim rıhlete’ş- şitâi ve’s- sayf
Bunlar yaz kış rıhletlerine, ulfet ederler..
Rıhlet: Geçmek. Göç etmek, göçmek. Ölmektir Arapçada..
Ulfe’e, ilaf’a bir daha bakalım.. ilaf nedir?. içerde “fi” var dışarda “de” var.. insanın kendi içindeki Lütuf Dağıdır insan dâimâ özünde.. bunu duyar ona itibâr eder..
Bir kişi Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellemi bilmiyorsa kimi bulduracaksınız?. Biliyorsatanıyorsa bulmak istiyordur.. olmuyorsa, beraber olamıyorsa, kimi yaşatacaksınız Hakkta ve Hyarda..
Hep bunlar birbirini takip eden olmazsa olmazlardır.. yâni tıpkı bir çocuk gibi, bebek gibi doğacak.. diyelim ki;
15 yaşına kadar BİLdi..
20 yaşına kadar BULacak
30 yaşına kadar OLacak
40 yaşından sonra 40 a kadar da YAŞAyacak bir aşama getirmektir işte “ulfet” dediğimiz şey..
Bu içerdeki Lütfullahı ortaya çıkarmak bağıdır bir yerde.. Rıhle, hallolmasıdır rızanın, yolculuktur, o işin yapılması fiilen yapılmasıdır..

Eş- şitâi ve’s- sayf
Deminde söylemiştim safy, insanın yaz seyaheti.. şitâ ise kış seyahati demek..
Ama şöyle de bakabiliriz ki sayf insanın kendi özündekine sahib çıkmasıdır ve muhteşemdir bu nedir bu şah damarından yakın olan RaBB’ısına Sahibliktir.. İnsan şah damarından yakın olan RaBB’ısına sahib çıkar mı?. Tabi çıkar.. RaBB’ısı da ona sahib çıkar, RaBBÂNî Sahabe olurlar..
İnsan Resûlullah SALLALLAHu aleyhi veselleme sahib çıkar mı?. Tabi çıkar.. Çıkarsa Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellemde ona sahib çıkar ve Sahebe-yi Güzîninden olur..
İyi de, olmazsa?!. Olmasın!. o günde olmadı bu günde olmaz.. o günde bu günde Ebu Cehiller, Cehâlet Babaları sahib çıkmadı, sahabesi olamadı..
ya da Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellem, Ebu Talib’e sahib çıktı.. Ancak o,RESÛLOLuşuna sahib çıkmadı, sahabesi olamadı!.
Bu günde biz Resûlullah SALLALLAHu aleyhi veselleme sahib çıkarsak Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellemde bize sahib çıkarsa sahebesi oluruz, ashabı oluruz, sahibleştiği kişilerden oluruz..
Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellem Efendimizin sahib çıktığı ve sahiblendiği kişilerden oluruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bu ne demektir?. bu basit anlatımla, benim elimde bir fiş var ve görüyorum ki, burada bir de priz var.. bunlar nasıl birbirine sahib çıkarlar?. Basit.. fiş ile prizi uyuşturabilirsem, ceryanı da alabilirsem sahib çıkmışlardır..
“Bana Keban’ın elektriğini vereceklerdi Efendim amma, fişim prize girmiyor?.”
Bu ne fark eder?. diyelim ki fiş kalın girmiyor!. ne oldu?.
SON-uç ceryan yok, ya da tersi hiç fark etmez.. ikisine de sahib çıkmasının önemini anlatmak için söylüyorum.. biri bir “İÇ DENGE”nin kurulması Lâyık.. Eş- şitâi ve’s- sayf” da “DIŞ DÜZEN”in kurulması Lâzım!.

dış düzenin kurulması lâzım.. bu neye benzemekte?.
bir anlamda namazın şartları ve rükünleri gibi dış şartları vardır.. evet nedir hocam?. hadesten taharet, necasetten taharet, setrü’l- avret, istikbal-i kıble, vakit, niyet.. yâni önce, dışın tertemiz olacak, elbisen temiz olacak setrü’l- avret olacak.. örtüneceksin.. kıbleye döneceksin.. vakit girmiş olacak.. ve niyet etmiş olacaksın.. bunlar dış şartlarıdır..“DIŞ DÜZEN”dir.. dış rükünleridir.. çünkü ama, içindeki rükünleri ana oluş rızasına geçtiğin anda.. ne demek “ALLAHuekber!.”
“devreye girdim!.” Demek, makine çalışıyor demektir, hazırlıklar bitti demektir.. orada; Kıyam, Kıraat, Rükû’, Sücûd ve Şehâdet mktarı OTURuş var..Tekbir var başta “ALLAHuekber!.”
Kıyam, Kıraat, Rükû’, Sücûd evet bu da İÇ DENGEsidir..

DIŞ DÜZENden İÇ DENGEye girersin ve ikisi birleştiği zaman namaz olur!. Sanki birisi FİŞ birisi PRİZ gibi birleştiği zaman ne olur?.
Ne olacak şah damarından yakın olan RaBBu’l- Âlemin kendi namazını kendisi, bu Bu BEDEN KÂBEsinde kılar.. yâni kıldırır..
Aksi takdirde ne olur?. Hiçbir ŞEYy olmaz!. Onun için Münir Derman kaddeSALLahu sırrahu Hocam durmadan “abdest, abdes al, abdestli ol!” buyurur..
Yâni dış düzeni çok iyi kurun anlamında “ÂB-Dest”.. Farsça “SU ALmak-tutmak”
ÂB, sudur.. dest, almaktır.. “su alın!” dır..
Abdest eli yüzü suya sokmak değildir.. yâni bir damla sudan yaratılan insanın bir damla suyla paklanmasıdır.. kendine gelmesidir..
yâni İlahî İlimle ve MuhaMMedî Edebin BİRleştirmesidir..
Ve bu hazırlıktır.. çünkü burada da görüyoruzki, “ve’s- sayf”
İÇ DENGE gibi.. “Eş- şitâi” ise DIŞ DÜZEN gibi olmakta..
evet bu dest aslında..
Putperest diyoruz put eli tutmak gibi..
Onu demek istiyorum ki, almaktan kasıt budur.. putperest diyoruz.. ateş perest, ateş eli tutmak gibi..
birdeBİZim EL TUTuşumuz vardır Resûlullah SALLallahu aleyhi vesellem ELİnde YEDuLLAHımızı;

->EL >EL’e >ELLer ->ALLAH’a:


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

Buradaki de EL TUTmaktır.. SALLdır kısacası.. abd abd SALLı-ULAŞımıdır SILAsına.. yâni neyi SALL edeceği ilk halk edildiği suyu yakalamaktırişş.. bir damla sudan halk edilen bir canlının abdest ile ilk halk edildiği paklığı temizliği yakalamasıdır dest.. şu andaki mevcut dışta gözüken düzen suyunun özündeki halk ediliş Nur-u MiM-MuhaMMed olan bir damla suya ulaşımıdır..
hep nereye geliyoriş?.
Dâimâ İnsan Bedeninden Nefsinden Kalbinden Ruhundan girerek içeriye SıRRa girerek, kendi RaBB’ısıyla; BİLişmeye BULuşmaya OLuşmaya ve ve cÂN-cÂNÂN BİZ BİR-İZ YAŞAmaya geliyor şu BİZim;

Li îlâfi kureyşin
Îlâfihim rıhleteş şitâi ves sayf..
Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt..
Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf
..

Bu yaz ve kış, böyle doğum ve ölüm arasındaki insanların, durmadan çırpınışları, yaşamak için gayretleri bir üflettir.. işte bu ülfetleri hatırı için doğuş, hayatta oluş.. yâni bu güzellikler için, ülfet için, çok çeşitli düşünebiliriz.. Fe’l- ya’budû .. ibâdet etsinler, abd olsunlar da, kime?
RaBB’e!. burada çok dikkat etmek lâzım ki harf-i târifli er RaBB değildir ve bu da çok ilginçtir.. ben buna hep hayret etmişimdir.. çünkü buyurulan RaBB’dır.. yalınız yâni bu beytin sahibi.. harf-i tarifli de olsa, harf-i tarifsiz de olsa RaBB’tır.. fakat biz biliriz ki ALLAH Esması dışındaki diğer bütün esmalar harf-i tarif ile gelir..
Kadir deseniz bu dediğiniz herhangi bir kadirdir..Ancak “El Kâdir” derseniz bu ALLAH celle celâlihudur..
ALLAHa ait olsun diye başına “el” alır.. buradaki er RAB değil..
Rabbe hâze’l- beyt tir çünkü..
Çokluktan değil bir anlatım tarzıdır..
ALLAHu zü’L-CeLÂL bir anlatım tarzı kullanmaktadır..
Ben zaman zaman söylüyorum ki bende, şah damarımdan yakın bir RaBB’ım var.. Hacı Mahmud’a da soyuroyrum burada.. “Sende de var değil mi?.”
Ozaman, bir sende bir de bende RaBB’ mı var?.. Çokmu RABBımız?.
Bir bakalım.. ama nerde “BİR”leşir AKILlardaki RABB..
Bunlar öyle kardeşlerdir ki, öyle ülfetleri, MuhaMMedi ülfetleri olmuştur ki bir evdeki makinalar gibi aynı ceryana bağlıdır.. kimisi ısıtıcı ufo gibi, kimi dondurucu buzdolabı gibi, kimisi ampul gib.
Fakat Emin Hocam da diyor ki “bunların ikisi de elektrik, sigortadaki elektriği kullanıyorlar.. makinesi bize göredir..”
Yâni ALLAHuâlem buradaki er RaBB’ın harfi tarifsiz gelişi insanlara bir kolaylık getiriyor bence.. şimdi burada bir Er RaBB olsaydı biz böyle rahat konuşamazdık derdik ki “Hacı Mahmud sende bir şah damarından yakın RaBB’ın var.. bende de var.. şükür biz de zâten ayrı ayrı işler yapıyoruz.. ayrı ayrı hayatlar yaşıyoruz.. demek ki?..”
gibi aklın yanlışa kaçmasını önlemek için Er RaBB sizin bildiğiniz RaBB yâni siz ne diyorsanız o şekildeki hakikat Er RaBB’dır.. İşte burada insanların “RaBBu’l- âlemîn”lerinin “TEK-BİR”lenmesinde, “Rahmetenli’l- âlemîn “ bağı, ülfet olarak da gösterilmektedir.. Er RaBBhazalbeytelellezi at'amehüm min cuiv ve amenehüm min havf

şimdi deminde söyledim Fe’l- ya’budû .. fe.. hemen.. bu anlatılanlardan fe burada müteakib.. derhal, hemence, hiç beklemeden.. bunlar anlaşıldıysa eğer.. neden ülfet etmemiz gerekiyor.. doğuyoruz yaşıyoruz bir sürü imkanlar sağlanıyor bu muazzam sistemi kullanıyoruz.. yaz kış yâni zâhir batın maddî manevî bütün bu bağlarımız kullanılıyor hayatımız devam ediyor.. bir varlık gösteriyoruz ve bunu da kaybetmemek için de, akla gelecek bütün yolları deniyoruz.. öyle ki, insanları öldürüyoruz hayvanları öldürüyoruz.. kendimiz bütün çabaları gösteriyoruz ülfetlerimizle..
Tüm ülfetlerin temeli YAŞAmak içindir.. Hayyatın AN İLKEsi El HAYY ALLAH celle celâlihu DİRİliği ve Elbette ÜREMEdir.. Şehvetten ŞeHÂdete.. Gübreden GÜLe ULAŞmdır HaYyat..

Bütün bunların hatırı için o zaman “Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt
Şu şah damarlarından AKRABA-yakın olan RaBB’ları var ya..
Rabbe hâze’l- Beyt” şu beytin RaBB’ına.. haulai beyt değil.. yâni o da doğrudur bir şey demiyorum da o da O’nundur.. her şeyin O’nun olduğu gibi.. fakat hâze, hâzihi ; Arapçada hemen önündeolan şeye söylenir.. ben de diyorum ki :“Bana en yakın ev RaBB’ımın evi benim için!. O ev benim Bedenim KÂB KÂBEsi RABBıma.. ZÂTen O’dur ibâdet edecek olan daben DUYup UYucuym!.”
Her insan, her akıl “Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt” hemence ibâdet etsinler şu Evin Sahibine, beytin sahibine!.
Beyt nedir?. içerdeki “te” nedir?. “sen”liktir.. yâni ikinci şahıstır ki, “muhatab-seni” dir.
Kim onlar muhatab olanlar?. Bütün varlık muhatabdır.. çünkü kim “elestu bi RaBBikum?”e olumsuz sorusuna evet-hayırsız: “BELÂ-BİLÂkis Rabbımızsın!.”diye cevab vermiş ise, hepsi de bu ikinci şahıs kişilik seni olmuşlardır.. RaBB’ımızın karşısında sen olmuşlardır..
O değil de sen..Karşı karşıya..

İşte BİZim Barbaros; bu te, beyit derken eğer araya “ye” yi alırsa, bunu yaşayışa çekmişse.. yâni ortaya almışsa, hayalî bir çocuk değil de doğmuş bir çocuk gibi çıkarsa.. ve bunu BİZliğe aktardığı zaman, BİLEliğe aktardığı zaman, hayat içine çektiği zaman o YÜREKk Beytü’r RABBdir artık!.
Benimle biledir, ben onun içinde olurum.. benim benliğim, kimliğim, kişiliğim bunun içinde olur.. benim, bana ait şimdi..
Ben hiç meselâ duymadım ve görmedim ki, çok büyük insanlarla da yaşadım.. birisi demesin ki bana sen.. yâni hep ben diye hitap ettiler.. nasıl gözüküyorsam kim isem.. hiç birisi meselâ “senin şah damarının içinde RaBB’ım var ona selâm söylüyorum, O’na haber veriyorum, O’nu seviyorum!.” ya da şu, bu denmez..
Çünkü herkes şu EVe bakar..
Kâbe’de de öyledir Kâbe’de de o sarılıp ağlayan insanlara deseniz ki: “Niçin ağlıyorsunuz?.” Şaşar kalır.. O kişi MuhaMMedî ÂŞIK değilse anlatılan ve duyduğu Kâbe’ye ağlamaktadır. çünkü kendi şah damarından yakın olandan habersizdir.. ve DİRİ olandan habersizdir.. Hâşâ oradaki ölü demiyorum oradakini bilmiyorum ben çünkü.. “Kâbe’nin içinde RaBB’ınız vardır” diye bir hadis âyet bilmiyorum.. vardır yâni ama şu var:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’im ->“EnALLAH!. (MUHİTte)”:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.(TâHâ 20/14)

Şah damarından yakın olan RaBB’ınız.. her CÂN öyle bir Kâbe iken..
İnsan öyle bir Beytu’r- RABB iken bundan habersiz olduğu zaman; DIŞ DÜZENin KıBLesi olan Muhitteki-MEKKe’deki Kâbe ile
İÇ DENGEnin KıBLesi olan Meerkezdeki-Şahdamarımızdan da yakın-AKRABA olan RaBB’ımızdır..
Bir dürbin gibi baktığımızda, Ruhumuzla baktığımız da.. o Objektifle baktığımızda, Okülerden Kâbe’yi görmemizdir, namazdaki KıBLe aslında.. BAKtıran, BAKıLan BAKan da O’dur..
Kulun yapacağı tek şey TeSLiM OLmaktır ve İstikamet yapmaktır..
yâni adam gibi dürbünü Kâbe’ye doğru tutmaktır..
ne biyelim ben, Moskava’ya çevirecek değil ya ahmaklık edip de..
Çevirirse ne olur?.. SALL olmaz da, DALL olur.. SILA olmaz, ziyan olur, hasar olur ve bir ömür boşa gider.. yer, içer, tepinir, geberir de bir gün geçer gider milyarlarca gidenler gibi toprağın altına..

Tersi de olur.. SALL eder, SILa bulur, seLÂMette Dâru’s- SeLâM olur inşâe ALLAHu TeÂLÂ..
bu şekilde de çok güzel anlatılmaktadır..
yâni “Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt” kim bu ellezi o ki, bu beytin RaBB’i öyle bir RaBB’tır ki, et amehum onları taam ettiriyor min cuin açlıktan kurtarıyor, açlıktan doyuruyor ve amenehum min havf, korkudan emin kılıyor.. burada bakın yukarıda tekrar ettiğimiz şeyin açık tekrarını görüyoruz..
İçerde-MâNânın Merkezde Kalbdeki korku ve emniyeti..
Dışarda-Muhitte-Maddenin Merkezi Midedeki açlık ve doyurulmasını sağlıyor..
Bir anlamda dıştaki düzenin ve içteki dengenin tesviyesi-SEViyeLenmesi anlatılıyor ki işte böyle bir RaBB’tır..
Hani zevk için girdiğimizde görüyoruz ki insanın içindeki var olan hilketten gelen korkuyu emniyete imanla götürür ki amenehum budur..
“Âmin!.” diyoruz ne demek?. Emin kıl, imanımızı tam kıl..
İman ne ki?. İman baştaki en ince ayardır, ekberin işidir yâni emenehum burada da amenehum diyor.. ama içerdeki mim ve nun bildiğimiz bir şey bizim şahdamarımızdan da yakın OLANdan aldığımız Nurullahın, Nur-u MuhaMMed olarak bize Aktarılışıdır, iman budur..
İman ALLAHu zü’l- CeLâL’den aldığımız Nurun, MuhaMMed Aleyhisselâm olarak bize gelmesidir.. çok basit ve anlaşılır miSALLe ne bileyim ben, Keban’daki yüz bin volt diyelim ya da elli bin volt ceryanın, böyle bir şeyin Resûlullah SALLALLAHu aleyhi vesellemle gelip bizim kapımızda 220 volt olup: “Buyur kardeşim GÜLe GÜLe KULLan!” demek gibi bir şeydir iman.. Emniyet de budur.. aksi takdirde deminde söyledim, bırakın onu ne bileyim ben 350 voltluk sanayi ceryanını bağlayın şehir ceryanı yerine tüm Âletleri duman eder.. şehrin tüm makinalarını duman eder..çünkü kapasitelreidışı ve emin değildir.. çünkü neden emin değildir?.
İiç dengeyi bozmama emniyeti yoktur, büyük bir korku vardır..

yâni onun için öyle bir RaBBtır ki;
Sizin Mân Âleminizde DENGEnizi kurar..
Sizin MâaDde Âleminizde DÜZENinizi kurar..
Siz bu arada ne dersiniz?. “Lâ İlâhe illallah!.”
Yâni dışarda gözüken bütün bunlardan İlâh olmaz.. ancak ve ancak şahdamarımızdan yakın-Akraba olanın kendi şehâdeti haktır.. bizim muhteşem surelerimizden bir tanesidir Kureyş Sûremiz hamd Olsun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KUREYŞ Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön