GÖK YÜREKLi TARIk cÂNım!. ->kALB KAZan->KaFa TASInı
KaHHâR ALLAH >KALAYLasın!. ->VAR iSe -> PİSin -> PASını
GELir GEÇer GÖK KUŞ-AĞı!. ->KİMin AĞLatır!. KİMin OYNatır!.
->BİLirsÎN ki ->BİLirimm ->bENn!. ->“ANKARA’nın ->HAVA”sını!.
HAKka ÂŞıK ->YÜRüyENLer
POStun YÜZüp SÜRüyENLer
->“MUhaMMEDî MÂRİFet”-in
TÜMM ÖMRüne BÜRüyENLer!.
EL HAYy’a HAYy YÜRüyENLer!.
...HAYyy DOsttt!. celle celâlihu…
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 14 Şub 2016, 20:10
gönderen tamersah tarik
Can Hocam..
Ankara'nın bağlarına bir sis, bir pus çökmüştür..
Tek gerçekliğin “Biz Bir-İz”-lik olduğunu biliriz de yaşamaya geldi mi hep yalan yaşar gideriz.. Kendimden başka kimi kandırabilirim ki… Necip Fazıl şiirinde diyor ya: “Azap var mı âlemde fikir çilesine eş..” diye.. Önceleri anlamazdım bunu.. Şimdi ise, bu fikir çilesi içinde yitip gittiğimi hissetmekteyim.. Şu kirim, pasım bir türlü temizlenmez, kire battım mı daha da bir boş vermişlik hali kaplamakta.. Okuyup, dinlemekte olduklarıma çektiğim ahlar yalan, ve ben en büyük riyakâr…
Hem azığım tıka basa dolu olsun, hem her susadığım da içimi ferahlatan berrak sular hararetimi alsın, hem her nefesim ciğerlerimi Uludağ’ ın bahar tazeliğiyle doldursun isterim.. İsterim de, “yürek” nerde diye sorarlar!.
Bu yolda yürümek, postu yüzdürmekse, benlik postuysa yüzülecek, Ehl-i Beyt aleyhisselâm İZİyse sürülecek, şu izafî-sanal âlem ağır gelmekte, “veriyim postu” demekte gönül.. Ama, akıl vermemekte.. direnmekte…
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ipine sarılıp, şu dünya kargaşasından sıyrılıp, her hâlde, her yerde, her nefeste, her zaman bu Sekînet-i MuhaMMedîYyeyi yaşama arzusu; hem çok yakın, hem de çok uzak görünmekte.. Yaklaştığımı sandığım anda, fersah fersah uzaklaşmakta sanki.. Gelmiş-Geçmiş Ehl-i Beyt aleyhisselâm’ın, bu uğurda çektiği sıkıntılar, tüm âleme ibret olsun diye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Livâu’l- Hamd Sancağını düşürmemek için verdikleri mücadele aklıma geldikçe, ruhumu derin bir hüzün ve karamsarlık kaplamakta kendimden yana…
İnsan ne ederse kendine edermiş ya, kendime yazık etmekten korkuyorum!. Yazık derken; anlayamayış, boşa gelmiş geçmiş bir ömür, “nakil”e hasret kalan “akıl”…
Yapmamız gerekenleri yapmadan bunları demek de boş laf amma yine de, ümidimizi kaybetmiş değiliz şükür.. el-Latîf, el-Hâdî, el-Tevvâb, el-Vedûd olan cc.’ ya duâ eder, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem‘in şefâatini diler, Hak dostlarının himmetini bekleriz!.
Bu şekilde ilk defa yazdım size.. Belki bir iç dökme, belki “Can-oğul” demenizdeki sıcaklık ve samîmiyet Can Hocam.. Kusurumuza bakmayın n’olur.. Her dâim dua eder, sizin dualarınıza da “Âmin!.” derim.
ALLAH celle celâlihu bildiği hayrı versin İnşâeALLAH.. Ellerinizden öperim…
Sevgili TAMERŞÂHım, Sadakat-Samimiyyet-Sabır ve Selâmetle BİZ BİR-İZ ki, duygunu yaz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
BİLirsin ki, DOĞduk..ilk ezanımızı kulağımıza okuyan İsmimizi koydu.. YAŞAdık..ÖLdük.. ve ceNÂZemizi KILdılar.. ki Nasib-Kısmetse.. Bu İKİ AKLî SINIR ÇİZgisi ARASInı MuhaMMedî HasBî Hizmet ve HAKk TeÂLÂ'ya İbâdetle Geçiririz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
gÂHi EJdERha-gÂH ÂSÂsı.. NEFsim..
gÂH FiravÛN-gÂH MuSÂsı.. ve bEN..:
وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُواْ وَاشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ ---"Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâke’l- hacer (hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).:Ve Musa (a.s), kavmi için su istemişti. Bunun üzerine, “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.” (Bakara 2/60)
فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ ---"Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn (mubînun).:Bunun üzerine (Musa A.S) asasını atınca o (asa) açıkça bir yılan (ejderha) oldu.” (A’râf 7/107)
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى ---" Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ.: O sağ elindeki nedir, ey Musa?”(TâHâ 20/17)
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى ---"Kâle hiye asâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.: “O benim asamdır, ben ona dayanırım (yaslanırım). Ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim. Benim için onda, daha başka menfaatler (faydalar) da vardır.” dedi.” (TâHâ 20/18)
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى ---"Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.:Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden (koşan) bir yılan olmuştu.” (TâHâ 20/20)
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى ---"Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâ’l- ûlâ.: “Onu al ve korkma! Onu ilk suretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi.” (TâHâ 20/21)
bU ÂLeMde ->bEN->sEN->O ->BİZ
SONsuZz DAMLa ->“BEN”de DenİZ!.
NÛR-u MîM ÇOKk.. NÛRuLLAH TEKk!.
TEK-BİR ->GERÇEK ki ->BİZ BİR-İZ!.
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي --- “İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî:Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.” (TâHâ 20/14)
Sevgili TARIKCÂNım..
Bu İçten DUYgularını muhteşem SeYRe SERişinden mutlu oLdumm..
MuhaMMedî MeLÂMiYye YOLunda BiZ, YOLun HaSBî-HaBiBî LiVeCHiLLAH HiZmetçileriyİZ EL Hamdu LiLLahi’r- RaBBu’L- ÂLEMînn!.
Her YERde-hER ZamÂN-HER HÂLde-hER NEFEste BİZ BİR-İZ!.
Ve ASLa unutma ki DİLÂRÂ’nın BeBELerine MuhaMMedî İNCİLerdir bu Hasbî Hizmetler İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
tamersah tarik yazdı:
Es selâm Can Hocam;
“Hüsnü’s- suali nısfu’l- ilim” “Güzel soru, ilmin yarısıdır.” buyurmuş Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem.
Soru sormayı bilmek, eksikliliğinin nerde olduğunu bilmek anlamına gelir aslında. Eksikliğini bilen tümlemesini tamlamasını nasıl yapacağını öğrenmek için sorar istişâre eder akıl danışır.
Belki de bize zul gelen, nefsimizin bize soru sormayı engelleyen iç fısıltıları, engellemeleridir.
Soru sormak, câhilliğimizin su yüzüne çıkması algısından mı bize zor gelir?
Yoksa, utandığımız; eksikliğimizin nerde olduğunu bile bilememek ağırlığı mı?.
Tüm hayvanlar, bitkiler, rüzgârlar, yağmurlar sükûnet üzere Sünetullah üzere iş görürken, onlara imrenip zavallılığımıza yanmamız mı soru sormamızı engelleyen?.
Hayatı çok uzun sanıp sürkli ötelediğimiz bilinmezler sona yaklaştıkça denklemlerinin sayısını artırmakta ve 35 yaşında hâlâ alfabenin “a” harfini öğreneceğimiz günü beklemekteyiz. İsteriz ki, sihirli değnek parıldayan ucuyla bize dokunsun ve a’dan z’ ye tüm harfleri ve onlardan her dildeki kelimeleri öğrenmiş olalım… Hayal…
Hayal olduğunu biliriz ama, gerçeğin de ne olduğunu biliriz. Fakat hülyâlı hâller bize daha câzip gelir.. Biliriz ki “a” harfini öğrenen işin “ana”sını öğrenmiştir. Biz, “a” yı bilmeden “b” nin altını düşünürüz..
Ve şaşalı cümleler kurup, ötelerden ahkâmlar keseriz…
Buraya nerden geldim Canım Hocam, deyivereyim…
Yazdığınız âyetleri düşünsem mi, düşünmesem mi bilemedim.
Birkaç tefsire baktım anlamadım..
Aklıma gelen, gönlüme gelen mi, nefisimin dediği mi çözemedim.
Desem ki, Rabbülâlemin “O sağ elindeki nedir, ey Musa?” dediğinde, hâşâ “Hz. Musa aleyhisselâm’ın hangi elinde ne olduğunu bilmiyor mu?” diyesim geliyor. El-Alîm ALLAH celle celâlihu, olanın bilmemesi mümkün olmayacağına göre neden soruyor, bilmek için değil tâbi ki.. Hz. Musa aleyhisselâm’ın ne diyeceğini bilmek için. “Muhatap Hz. Musa aleyhisselâm nezdinde “Biz” de değil miyiz?.” Sorusu geliyor sonra.. Neden “sağ elindeki”… Sağ elimizde ne var ki?.
“O benim asamdır, ben ona dayanırım (yaslanırım). Ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim. Benim için onda, daha başka menfaatler (faydalar) da vardır.” dedi.”
Doğrusunu ALLAH celle celâlihu bilir elbet lâkin sâdece düşünüyorum. Eğrisi zâten düzeltilir inancındayım… Bu “a’sâ” ya nefis desek, biz de a’sâmıza dayanıp, bize yaptırdıklarını yapıyoruz. Rabbimizi unutup a’sâmıza dayandığımız anlar çoktur. “Esbaba tevessülü-Sebeblere sarılmayı” yanlış anlayıp, yapan çatanın HaKk celle celâlihu olduğunu unuttuğumuz da çoktur. Ahlar vahlar figânlar edip gizli isyânlar ettiğimiz de çoktur. Sebepleri yaratanı unutup, sonuçlara direndiğimiz de…
Bu esnâda, diğer ayeti düşündüğümüzde; ALLAH celle celâlihu: “Ey Musa, onu at!” dedi.” âyeti kerimesi karşımıza çıkıyor.
Anladığım o ki, (yanlışımdan Allah’ a sığınırım): “Ona dayanmayı bırakın.. Dayanacağınız şey “a’sâ”nız değildir. Sizi, fiilerinizi ve düşüncelerinizi, sebep ve sonuçlarıyla birlikte yaratan El-Halîk olan Allah’ a dayanın.”
Esbaba tevessül de odur ki, sebeplere, o sebepleri yaratana inanarak dayanın. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyuruyor ya, siz “a’sâ” nızı bilmeden ondan sağladığınız faydaları “asa” dan bilmeyin demekte sanki, ve o yüzden “at onu!.” hitâbına ma’ruz kalmaktayız.
Rabbulâlemin ile “BizBirİz” lik bağını kurunca ise,
“Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden (koşan) bir yılan olmuştu.”
Dayandığıklarımızı bıraktığımızda ise, işi sahibine havâle edip tevekkül ile Sadakat ve Samimiyetle Sabır gösterdiğimizde:
“Onu al ve korkma! Onu ilk sûretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi.”
Artık o sebeplerin sahibini ve sonuçların O’ nun muradı gereği olduğunu, dayandıklarımızın artık “a’sâ” değil “a’sâ” yı yaratan olduğu bilincinde olduğumuzu ve bize zarar vermeyeciğini anlıyorum âcizâne…
“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu. İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.“ âyetinin muhatabı oluyor sanki nefis…
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hüsnü’s- suâli nısfu’l- ilim: Güzel soru, ilmin yarısıdır.” buyurmuştur. (Şihâbu’l- Ahbâr, Mısırlı âlim ve devlet adamı Kuzâ’î-nin meşhur hadis eseri (ö: 454/1062)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”(Kaf 50/16)
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى ---" Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ.:O sağ elindeki nedir, ey Musa?”(TâHâ 20/17)
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى ---"Kâle hiye a’sâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.: “O benim asamdır, ben ona dayanırım (yaslanırım). Ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim. Benim için onda, daha başka menfaatler (faydalar) da vardır.” dedi.”(TâHâ 20/18)
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى ---“Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â. Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.:Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden (koşan) bir yılan olmuştu.”(TâHâ 20/20)
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى ---"Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâ’l- ûlâ.:“Onu al ve korkma! Onu ilk suretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi.”(TâHâ 20/21)
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu:Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً ---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي ---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”(Fecr 89/29)
وَادْخُلِي جَنَّتِي ---“Vedhulî cennetî:Ve cennetime gir!”(Fecr 89/30)
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 06 Şub 2017, 13:50
gönderen kulihvani
HAKkın Hak YOLu YEDuLLAH
>EL ->ELe ->EL ReSuLuLLAH
-->MuhaMMedî MeLÂMette
“TEK-BİR”in YOLu TAMERŞÂH..
ZEVK 7983
Sen de MeLÂMet Dilersen ->OL!.maLısın>HAKkLa HemHÂL
->HAKk-ta ->MuhaMMedî Hasbî HiZMet iLe ->Dest-i KemÂL
EL-in Ver ReSûLuLLAHa
EL >ELe >ELLer ALLAHa
->ZÂHiR ->ZuHuRat zİNCİRi ->HiMMet iLe ->Dest-i KemÂL!.
صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ ---“Sıbgatallâh (sıbgatallâhi) ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûn (âbidûne).:Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz.”(Bakara 2/138)
Ahsen: en hüsn, en güzel, en iyi, en doğru, en hak ve hayr..
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 07 Şub 2017, 14:00
gönderen tamersah tarik
Aklımızın kilidini açmak için cebimizde taşıdığımız binlerce anahtarı karanlıkta deneyip durmaktayız.
Cebimiz, boş ve yanılgılı bilgilerle doldurduğumuz bir anlayış birikintisi oysa, deliğe soktuğumuz ise heva ve hevesimizin bize tekrar tekrar aynısını uzattığı ve karanlıkta olduğumuz için (gözlerimizin açık olduğu halde göremediğimiz) anlayamadığımız olsun/olmasın anahtarları.
Hem doğru anahtarı bulmak isteriz hem de bir kibrit yakmayı düşünemeyiz. Akıl tutulmasında bir kısır döngü sürüp gitmekte.
Oysa kum saatinden tek tek dökülmekte olan taneler acımasızca bize kendini hissettirmez. Hep dolu tarafta olduğumuzu hisseder ve yavaş yavaş yitip gidenleri düşünmeyiz bile.
Her denediğimiz anahtar diğerinden farksız aslında ve her kilidi açma denememiz bize çabalıyor olmanın verdiği bir nefsani huzur hissettirmekte. Bu yüzden açmayacağını bilsek de deniyor olmak bizi kandırarak yetiyor hissi mi veriyor ne?
Bilsek ki bu anahtar dört dişli…Her bir diş kendi yuvasına oturunca çeviririz ve kilit açılıverir.
Bu dişlerin gireceği yuvalar kişinin fakriyet, acziyet, zillet ve illet yuvaları olsa, bu yuvalara ilim , irâde, idrak ve iştirâk dişlilerinden oluşan nakil anahtarını soksa uyuyan açık gözler uyanacak, gören gözün, işiten kulağın sahibiyle hem hal olacak.
Bu anahtarı yapan ele ulaşım ise Yedullah’a uzanan zincire bir halka olup bağlanmaktan geçmekte.
Rabbim o halkaya başını sonunu mühürleyip çözülmeyecek olan halkadan eylesin inşeAllah ki Sıbgatullah renginde olabilelim duasıyla esselam…
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 18 Nis 2017, 10:58
gönderen tamersah tarik
TEKe TEK-BİR TEKKemiz..
Gezerken aklım doruklarda, böcek gibi gelirken diğer beyinler, zekâmla böbürlenip caka satarken pazarda, bir karınca yere çaldı beni. Tonlarca ağırlığıyla yere çakılırken aklım, gördüğü, duyduğu, bildiği sandığı gerçekleri bir bir silerek kaybetti izleri. Saltanat kayığında süzülürken, çöl sıcağında sürünür oldum üryan. Kulağımdan zincirleyip fısıldarken gerçekleri kül olup savruldu bildiklerim. Ne adı kaldı eşyanın, ne tadı dünyanın…
Ararken kendimi sokaklarda, bir tekke görüldü sanalda. Sessiz, sözsüz, yazısız; Buyur eden… Dâvetsiz dâvet… Çorbası ilim, döşeği edeb, sohbeti irfan, hayatı erkân. Ne üstünlük – ne alçaklık; seviye… Ne fazla - ne az; i’tidal… Ne tarikat – ne cemaat; Muhammedi Tasavvuf… Mürşid-i Mutlak; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem… Silsile; el ele el Yedullaha...
Bir savaştır başladı Hak ile bâtılım arasında. Birer birer yıkılırken 6 yönümden putlarım, hakiki İslam anlayışının muhteşemliği sarmaya başladı her yanı.
Savaş devam etmekte… Sormadan öğrenilmeye başladı bilinmezler… Rabb sözü, Rasûl sesi, Kulİhvani nefesinde can buldukça Kur’ân, Hayy oluşu anlaşılmakta.
Haddim olmayan bu yazılanlardaki cesaretim ise gerçekten âcizliğimi bir nebze hissetmem, en câhilden daha câhilmişim gibi gelmem kendime ve bildiğimi sandığım şeylerin (fakat mutlak doğrudur) diyemediğim hususların sohbetlerimizle yerine oturması zevki.
Silinmiş belleğime yüklediğim ve açmasını umut ettiğim yeni idrak tohumları… İnsan bu denli câhilliğine sevinir ki baharın gelişiyle patlayacak olmalarını umut etsin…
KaLB KAZANı ->KaFa TASı ->KaDERin İÇer ->TAM-ERŞÂH!
>EMELLe-ECELL ORTAsı ->GüN GELir ->GEÇer TAM-ERŞÂH! “OLur!. OLmaz!.” DER de İnsÂN
->“ETTİĞİ-ni YER!.” de >İnsÂN Bu ÂLEM ->KULLUk TARLAsı ->EKtiğin ->BİÇer TAM-ERŞÂH!.
28.04.17 03:14
brsbrsmm..tktktrstkkmdecâncÂnÂn..
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 08 May 2017, 12:53
gönderen tamersah tarik
İslam coğrafyasında yaşanan sorunların tek sebebinin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i anlamamaktan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Oysa ki İslam’a daha ilk adımı atışta Kelime-i Şehâdet getirerek Allah’ın celle celâlihu el-İlâh olduğuna ve Muhammed aleyhisselâm’ın Abd ve Rasûl-Allah olduğuna şehâdet ettiğimizi ya da edeceğimizi ya da bu şehâdeti yaşayacağımızı ikrar etmekteyiz. Bir zamanlar neden Kelime-i Şehâdette “Abduhu” da diyoruz diye düşünürken zâhir ve bâtın yaşantımızın bir bütün olduğu, biri olmadan diğerinin hükmünün olamayacağı, nasıl tek kanatlı kuş uçma eylemini gerçekleştiremezse, insanlar olarak da madde ve mânâmızı, iç ve dış düzenimizi ayrılmaz bir bütün olarak düşünmek gerekir. Dış dengesi bozulan insan iç düzenini tesis edemez. Bir çiçeğin kokusunu duyabilmek için önce çiçeği yetiştirmemiz gerekir. Önce tohumu alırız, sonra dikeriz, sularız, gübre verip güneşten faydalanmasını sağlarız, börtü böcekten korur ve çiçeğini açmasını bekleriz. Çiçek açtıktan sonra ancak kokusunu içimize çekebilir ve görünüşündeki âhengi ruhumuzda hissedebiliriz. “Abduhu” da işte tam burada devreye girerek çiçeğin ekilmesinden, yetiştirilmesi ve kokusunu etrafa yayması aşamasına kadar geçen süreyi kapsamakta.
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪ٖيمٍ
“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin” (el-Kalem, 4)
Nitekim, Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” buyurmuştur. (D4682 Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)
Ahlak, toplumda insanların belirli kaide ve nizamlara uyarak huzur ve intizamla yaşamalarına olanak sağlayan ve yaratılış gereği fıtraten manevi huzur ve sükun getiren kurallar bütünüdür. Nitekim;
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İyilik güzel ahlâktır. Kötülük ise içini huzursuz eden ve başkalarının bilmesini istemediğin şeydir.” buyurmuştur. (M6516 Müslim, Birr, 14.)
Bu kuralları Allah cellecelâlihu Kurân-ı Kerim’de zikretmiş ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' de “Abduhu” olarak bizzat yaşamış ve yaşatmıştır. Böylece Hududullah çerçevesini bizlere çizerek sırat-ı müstakim yolunun en ince detaylarını nakletmiştir. Ali b. Ebû Tâlib'den rivayet edildiğine göre;
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaza kalktığında şöyle dua ederdi: “...(Allah'ım!) Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak yoktur!..” (M1812 Müslim, Müsâfirîn, 201)
Resûlullah (sav) bu hadisinden Bakara Suresinin 138 inci ayetinde geçen “Sıbgatallâh” ın “Güzel Ahlak” olabileceğini düşünebiliriz.
صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
“Sıbgatallâh (sıbgatallâhi) ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûn (âbidûne).: Allah'ın boyası...Allah (ın boyasın) dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz.” (Bakara 2/138)
Ebû Zerr'in rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!.” (T1987 Tirmizî, Birr, 55)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kadar bütün peygamberler toplumların cehâletlerini ve Allah’ın hududuna aykırı davranışlarını düzeltmek için uyarıcılar, duyurucular olarak gönderilmiş ve son olarak Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre;
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Ben, (başka değil, sadece) (iyi), güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.” buyruğunu görmekteyiz. (HM8939 İbn Hanbel, II, 381)
Diğer taraftan, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benim ve benden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşa eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hâle getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler: "Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı." İşte ben, o (yeri boş bırakılan) tuğlayım; ben peygamberlerin sonuncusuyum." buyurmaktadır. (B3535 Buhârî, Menâkıb, 18.)
Buradan da görüleceği üzere, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hateme'n- nebî oluşunu ve başı-sonu bağlayıcılığını, “Abduhu” ve “Rasûluhu” olarak zahirî ve batınî birbirine derc ve zerk edercesine dini tekemmül edişini anlayabiliriz.
Yukarıda anlatılanlar ışığında İslam coğrafyasında yaşanan toplumsal çöküntü ve deformasyonun içi boşaltılmış bir İslam anlayışından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i tam olarak anlayabilmiş ve genel nizamı İslami ahlak ve kurallar çerçevesinde yaşayan bir toplumun günümüzde olduğu gibi iç kargaşa ve çatışmaları bu denli zalimane yaşaması pek de mümkün görülmemekte. Zira Allah celle celâlihu Kurân-ı Kerim’de aşırılıkları ve hudutları çizmiş ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de sünneti ve hadisleriyle detaylandırmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kulun kalbi doğru oluncaya kadar imanı dosdoğru olmaz. Dili doğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine emin olmadığı kimse de cennete giremez.” buyurmuştur. (HM13079 İbn Hanbel, III, 199.)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyamet günü müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Muhakkak ki Allah söz ve fiilleri çirkin kimselere son derece öfkelenir.” buyurmuştur. (T2002 Tirmizî, Birr, 62.)
Muhakkak ki tüm bu yaşananların Allah celle celâlihu’nun takdiri ve muradı ile olduğu ve sınandığımız bilinciyle bize düşenin “Ahsen-i Takvim” üzere yaratılmışlığımızın hakkını verebilmek ve “Güzel Ahlâkın” ne olduğunu ve nasıl yaşanacağını bilmek ve hayatımıza tatbik etmek gayesi olduğunu acizâne paylaşmak istedim..
Es Selâm…
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 20 Tem 2017, 14:41
gönderen tamersah tarik
CÂN KUŞUm!.
Kanlı kafeste tutsaktır
Özgürlük ister can kuşum!.
Çırptıkça kanatları yarılır
Çaban boşunadır can kuşum!.
Gözün gördüğüne inanır
Sanma kafes sana dardır
İçin dışın BİR BİLsen
Mahpusluk sana yardır!.
Aklın sana perde olsa
Türlü türlü oyun etse
Naklin sana nâsib gelse
Kanatsız uçarsın can kuşum!.
Cânda CânÂn var bilmek gerek
Cânânın dalına tünemek gerek
Bülbül isen gül-i zâr gerek
Vakitsiz ötme can kuşum!.
Sen kuşluğunu yapmazsın
Hep sitemli ötersin
Kimden şikâyet edersin
Gülü küstürme can kuşum!.
tAMMeRŞÂH..
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 22 Ağu 2019, 15:01
gönderen kulihvani
AZGıN SELLE SAVAŞILmaz
ATLayıp=>HADDi AŞILmaz
MUHAMMEDî OLUŞ->ŞÛURu
TEVHiD TASIndan TAŞILmaz!.
ZEVK 9357
Şu ÂN FİTNe ZamÂNında=>ya Sus ya da=>HAk KELÂM Et!
=>SADAKAtLa =>SAMîMîYyet =>SABıR İLEdir =>SELÂMEt!
TEVHiD TARIK’ı>TAMERŞAH
Bî-İZNİLLAH>Lİ-VECHiLLAH
RASÛLULLAH NAHNUsu-nda=>HASBî HİZMEttir =>MELÂMEt!.
07.08.19 08:09
brsbrsmm..tktrstkkmdOL-ÂNnn
==>YARATILış SEBEBimİZ
EL HAKk’a HÂLıS KULLuktur!.
==->EHL-i BEYTî EDEBimİZ
HALK İÇİnde MEÇHULLuktur!. celle celâlihu.. sallallahu aleyhi vesellem..
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 15 Eki 2019, 14:14
gönderen tamersah tarik
Almış emri dünya, kendince döner gider. İnsan kendine meçhul, duymaz-uymaz yaşar gider. Hayatın sırrın arar, kendini bir kalıba sokar; hakikati bilen ise bir damla gözyaşına bakar.
İbadetmiş her işin, sadık isen eğer; ihanetmiş gerisi etmezmiş değer. Denenirmiş insan her varlığı ile, kimi zaman evlat, para ile… kimi zaman yâr, kimi zaman yara ile. Sanırmış ki çile ki ne çile… MuhaMMedî edebi takınan olmazmış mahzun, bilirmiş ki cilveleri Mâbudun.
Yolcu kendi diyârını götürür seyahatine, gören aynı ise gördüğü değişse ne?. Bak ki Mahsuni Şerife, bulduğu yine kendisinde...
2011 yılındaki bir sohbette Hocam'ı dinlerken,
Anlattıkları kafamda bu şekilde şekillenivermiş de çiziktirivermişim..
Arşiv taraması yaparken çıktı karşıma..
Aklıma bugünkü hâliyle gelen ise;
Uluhîyyetin =>"ELif", Zâhir ve Bâtın LütfuyLa =>Lâm antipodu. BiLeLikte =>"be" BİLELiği, Kesrette =>"mim" noktasıyla NÛR-u MuhaMMed OLarak ortaya çıkışı gibi...
.*....M.M.M.MuhaBBetLerimLe....*.
TAMERŞAHTARIK
Re: tAMMeRŞÂH ZEVKLerim!.
Gönderilme zamanı: 20 Eyl 2021, 12:10
gönderen tamersah tarik
40 YAŞ!.
40 devir devirmişiz, 40 çark çevirmişiz!.
Yaş kemâle ermiş de aklımızı bekletmişiz!.
Meyvesiz ağacı neyler çiftçi, 40 yıllık hatırı tüketmişiz!.
Haber verir aynalar saçtaki beyazdan, yüzdeki çizgiden; vaktidir, vakti!. Uyan uykudan.!.
Olaylar oyun, yaşananlar eğlence; tek gerçekse “Yaşanamayan”, çile!.
Rüyâlar bile uykuda, ruhum bedenime küs.!. Nefsime ağır, kalbimdeki güz.!.
“Ve vassayne'l- insâne bi vâlideyhi ihsânâ (ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ (kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ (şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî mine'l- muslimîn (muslimîne).”
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihâyet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki.: "RABBim! Bana ve ana-babama verdiğin ni'mete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım!.” (Ahkâf 46/15)