KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.


EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM


Sohbet kaydından yazan; Hakan

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!
Ve'l-HaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN!.

Ya RaBBulâlemin, ya Rasûllallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu!.
ALLAH! ALLAH! ALLAH! RaBBî lâ uşrike bî şeyin!
Ve Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billlahi'l- Aliyyi'l- Aziym!.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
!.

Resim
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

ALLAHümme ve salli ve sellim ve barik ala seydina muhammedin nuru zatı sırrı sarihi fil cemil vel esmâi vel sıfat biadedi ilmiken daimen kesiren mübâeken tayiben fiyh ya RaBBu' -Âlemîn!

Evet bir salâvât yapalım herhangi bir salâvât açalım Abdulkadir Geylanî kaddesALLAHu sırrahu Efendimizin salâvâtlarına bakalım.
Abdulkadir Geylanî kaddesALLAHu sırrahu birinin sırtından bir şey olmamıştır, kendi inancı, tercihi, kendi yiğitliğiyle ALLAHu zü’l- Celâl’in nasib ettiğini kısmet etmek bakımından ALLAHu zü’l- Celâl ona güzel bir kader yazmıştır. O da güzel kaderi kısmete çevirmiştir. Bu çok önemli bir şeydir ALLAH celle celâluhu yaratmış ya, rızkını da verir maddî mânevî her şeyi ortaya koyar. İmtihanı açık yapar akla bir özgürlük verir: “hadi bakalım sen ne yapacaksın görelim!” der. O da yapar. Kendileri yapıp yapıp RaBB’ımıza: “Sen ona şunu yaptın, bana bunu yaptın!” diyemezle.
ALLAHu zü’l- Celâl öyle bir iş yapmaz çünkü!. Bu bu kadar önemli bir şey ki, insan kendi yanlışlarını hatalarını bilemeden RaBB’ısına yükler, meseleyi iyice bilmediği için.. ALLAHu zü’l- Celâl’in esmâları ortadadır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in hayatı ortadadır.
ALLAHu zü’l- Celâl’in tek halifesi vardır o da, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.
Zâhirde ve bâtında da öyledir. Âdem aleyhi's-selâm insanın zâhiri teşekkülüdür. İnsan üremesinin başlamasıdır. Halbuki senin var oluşunda doğrudan doğruya Nûr-u MuhaMMedle, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ALLAHu zü’l- Celâl’in Rasûlullah’ıdır.

ALLAHa ve Rasûlullaha teslimiyetle İslâm başlar..

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ: Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! Haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin.” (Ahzab 33/56)

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyi
Şimdi saLL halindeler, ALLAHu zü’l- Celâl saLL halinde bağlantılı anlamında saLL melekleri de öyle.. Nebîsine, kendisinden haber getiriciye bağlı ne demek?.
Priz, sanki melekler kablo gibi ALLAHu zü’l- Celâl ve Rasûlullah arasında, yaratanla yaratılan arasında ALLAH bir tampon bölge kuruyor direk Kur'ân-ı Kerim'i eliyle ALLAHu zü’l- Celâl geldi de, eline teslim etti değil!
İşte bu, bu işte kısmet ve nasibi anlamaya bağlıdır..
Âyetler vardır “eğer sen bu görevi yerine getirmezsen!”

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke minen nâs(nâsi) innallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).: Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez.(Maide 5/67)

Tüm bunlar nedir Abdullah aleyhi's-selâm için de.. Kul olarak “tercih” ler var, imtihanlar var!. Bu imtihanları tercihin negatif oluşuyla geçersiz öyle geçersiz ki, Ebu Cehil ki, geçmişinde Ebu Hikem iken, Hikmet Sahibi iken, adı halk arasında çok güzel iken, şiirler yazan, güzel fikirleri olan, herkesin saygı duyduğu bir ağa, yani öyle görünen, bir kötülüğü de olmayan..
Ebu Leheb de öyle, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi en çok sevenlerden birisi ve amcası.. Ne zamana kadar?.
Rasûlullahım” buyuruncaya kadar.. Dediğin anda felaket başlıyor!.
Aynı şekilde Vahşi.. O kadar zıt ki paramparça ediyor Hamza radiyallahu anhuyu.. yerde can çekişirken ciğerini çiğniyor!.
Fakat dönüyor, tevbe edip Ebu Cehil iken Ebu kâmil oluyor!.
İsalmı Tercih ne kadar önemli bakınız!.
ALLAHu zü’l- Celâl Ebu Leheb’e, amcasına “sen düşman ol!”
Vahşi’ye de: “Sen git Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcısını öldür, gel de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme dost ol!”
Demez, böyle bir şey yok!. Bu imtihÂN kâğıdı ortadadır tercih yapmak!.
İşte, bir ırmak akıyor balıklar var içinde, bir sürü herkesin balığı geçiyor, kimse kimsenin balığını tutamıyor, mıknatıs gibi herkesin mıknatısı değişik, yani Barbaros yazıyor üzerinde.. Birisi diyor ki Barbaros’a: “Burada ırmağın kenarında beklerken balık gelmez, olta at!”diyor.. Kısmet Oltası at, bir çaba göster, sana EMRedileni yap ki, Muradullahı yakalayasın!.”
Çünkü nasib dediğimiz şey kazadır, Muradullahıdır ALLAHu zü’l- Celâl’in.. Hâşâ eksik, noksan, hatalı, yanlış, kasıtlı bir şeyi murad etmesini düşünmek İslâm dışıdır..
Onu öyle düşünüyorsa o zaman gitsin hani vardı ya İranlıların; iyi tanrı, kötü tanrı.. iki tanrısı olsun!.
Öyle bir şey yok ortada!. İnsanlar tercihlerin kullandılar, açıkça kullandılar, doğrudan doğruya tercihlerini kullandılar!.
Yani Vahşi’ye tercihini kullandıran ALLAHu zü’l- Celâl..
Ebu Leheb’e kullandıran Şeytan değil.. İkisi de tercihlerini yaptı, ALLAH celle celâluhu da yarattı..
Elbette imkÂNla İmtihÂN Engellerini koydu.. ALLAH celle celâluhu önlerine çeldiricilerini kpydu.. Tek kelimeyle herkes Şeytanın üzerine yüklenirken, Şeytan ne diyor: “Ben hangisinin eli ayağı oldum ki, hangisinin tepesine dikilip de yap dedim ki, ben ne yaptım ki onlara, uymasalardı bana, onların RaBBları ilân etmişti “aduvvu’n- mübin” demişti hani..

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).: "Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" (YâSîn 36/60)

Ama Sebe Sûresinde ne diyor ALLAHu zü’l- Celâl tek âyette şeytan davasında haklı çıktı:

Müslimden de öte Mü’minlerin bazısı hariç olarak ŞEYtÂN davasında haklı çıkmıştır:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan mine'l-mûminîn(mûminîne): Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.”
(Sebe 34/20)

Çoğunuzu yoldan çıkardı” demiyor mu?.
Diyor şimdi de öyle değil mi?. Şimdi de öyle yarın da öyle olacak!.
Her şeyi tercih eden insan, bu inancına gelince işin kolayına kaçıyor ne diyor:“RaBB’im kader yazmış, ve de yaşattı, şeytan da geldi beni kandırdı!.”
Oooh çıktı dışarıya kurtuldu sanki..
Hangi konuda?. İnançta..
Diğer konularda öyle değil, mahkemeye gidiyor.. Adam öldürüyor ve öyle bir savunuyor ki kendini, akıl fikir duruyor!.

Ben şunu söylemek istiyorum ALLAHu zü’l- Celâl’in SALLı, AKIL-ladır!.
En büyük “EMÂNETAKILdır.. Akl-ı küll MuhaMMed aleyhi's-selâmın NûRudur. Kâlemdir, kaderdir, lehvi mahfuzdur, arştır, kürsîdir..

Resim---Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)’dan: “Ya Resûlullah (SALLallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ya Câbir! eşYadan önce, kendi nurundan (Nurullah) senin Peygamberinin nurunu yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kâlem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh’i yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nurunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nurunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nurunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....”
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Yaratandır, yaratılandır tüm akıl içindedir..
Akıl böyle bir hava gibi aranmamalıdır.. O, olmazsa olmaz çünkü böyle iken insanların bunu kullanmayışı nasib ve kısmetlerini elbette kader içinde arayacak!.
Ama şimdi bana bir çay geldi bardak içinde, bu bardağı ben kıracaksam kader içinde kazada ALLAHu zü’l- Celâl’in, Kaza Kader İrade ve Meşiyetinde bu varsa ben kırarım, bundan kaçamam!. Ama kaldırır duvara çarparsam bardağa yazık, duvara yazık, bana da yazık olu!. Kasıt var, suçlu olurum!.
Ne bileyim ben şimdi ayaklarımı üstüste atarken bir anda, masa sallandı, bardak düştü, düşebilir ne yapayım, üzülebiliriz ve deriz ki: “kaza oldu Türkçe de de kaza kullanılıyor kaza ve kader yerleri yanlış!.
Yaşanan, kaderdir kaza değildir!. Kaza arkada belirsiz olan Kudretullahtır!. Bunu biz bilemiyiz, ne zaman öleceğimi bilmiyorum ki yarın ne yaşayacağımı bileyim, bunu bilemiz!. Bize taksim edilir hayat, biz tercih yaparız, hayır dersin şer var, şer dersiniz hayır var, ALLAH celle celâluhu ya bırakın!.
Tüm bunlar insana yol gösterici noktalardır!.
Aynı şekilde çeldiriciler de vardır.. ben bir zaman yazdıydım daha eksik, “Aklın Çeldiriciler” i diye.. Aklın Çeldiricileri daha akılsız insanlarda akıllarının çeldiricilerdir..
Üç tane âyet vardır dikkat edin:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, Rabb'inizden korkup sakının ve öyle bir günün azabından çekinip korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokmân 31/33)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---''Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.(Fâtır 35/5)

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu).: (Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadîd 57/14)

billahi’l- garur: ALLAH ile de kandırır şeytan..”
Şeytan sizi ALLAH diye diye de kandırır demiyor ki.. “billâhi'l- garûr”.. O, ALLAH ile kandırır o gurura sokucu!.
Eee biz buna şeytan diyelim dedik de..
Bizim şeytanlar ne olacak?.
ALLAH ile kandıranlar ne olacak?.
Şeytanın uşakları ne olacak?. şeytanlaşmışlar ne olacak?.
Bunu neden aklımız anlamaz?.

Her şeyi anlayan aklımız.. İslam Âlemi gölgeyi taşlamayı dâimâ seçmiştir, anlamadığı karanlık gördüğü yeri taşa tutmuştur, çok açıktır bunlar!.
Aklı anlamamıştır, reddetmiştir.. Bunu en büyükleri bile reddetmiştir!.
Açın hz. Mevlânâ’yı:
“ey gözü bağlı akıl eşeği sırtına bindim sahile kadar getirdin, gözlerinden öperim teşekkür ederim, seni bırakıyorum git otla!. ben yeni bir binek buldum “aşk” diye onunla açılıyorum Aşk Deryâsına!” derken bunu AKILla söylüyor!.
“Haydi otla!.” dediği akılla söylüyor bunu!.
Aklı çektiğiniz zaman; ne kalbi var, ne kanı var, ne canı var, ne imanı var!. Bunu Kur'ÂN-ı Kerim’e göre söylüyorum:

Kur’ÂN-ı Kerîm'imiz şöyle buyurmamaktadır;
Onlar akletmeyen rics (murdar pislik)lerdir”.

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne): İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler-akledemezler!.(Bakara 2/171)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »


Onlar akletmeyen necislerdir pisliklerdir, murdarlardır!.
Neden ölçü Kur’ÂN-ı Kerim ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem?. Değilse, burada değilse öbür tarafta.. bu akıl kendi şeytanlığını başına geçirtir adamın kim olursa olsun!. öyle şey mi olur, öyle şey olmazsa şeytan âyetlerimi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme hiçbir peygamber yok ki şeytanın saldırısına uğramamış olsun diye âyetler var!.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Resim---Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn: Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak.” (En’âm 6/112)

Vahiy konusunda dahi şeytan bir varlık gibi atla geziip tek tek kapıları çalmıyor.. Her insanın aklında mıknatıs gibi bir İKİ-lik ŞEY-t-ÂNlığı vardır..
Münir Derman Hocamın İnsanı İNSAN İnsan eder!” buyurduğu..
Ne var bunda?.
Mâdem mıknatıs gibi hallederiz!.
Ette görelim hadi.. okutuverdik, yazı verdik, biliverdik!.
Neyi BİLiverdik?.
BULmak nerde, peki OLmak nerde, YAŞAmak nerde?.
Hani “YAŞAnmayan yalan!”dı.. Yaşanmamış bir şehadetin hakikatı olur mu?.
Öyle garib şeyler var ki İslâm âleminde canına okumuştur!.

Onun için akıl herkese açık olandır, kafir Müslim, herkese açık olan Kur'ÂN-ı Kerim, İlmullah.. İnansın, inanmasın heryerde aç oku!.
Kilisede oku, meyhânede oku, Mekke’de oku serbest!.
Kur’ÂN-ı Kerim ortadadır.. Ama temiz olmayanlar temas etmesin var ya, ne demek?.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---Lâ yemessuhû illel mutahherûn: Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.” (Vâkıa 56/79)

Edebsizler değmesin.. İblis çünkü onlari değmesinler!.
Ama edebi nerden alâlim, edeb sebze pazarında satılsaydı eğer sebze pazarı kalmazdı, ağalar toplayıverirlerdi, karaborsaya binerdi!.
O zaman nerde olur bu?
Tarikatta bulunur!. işte şimdi tam bulduk.. Ehl-i Beytte bulunur!. Hemen simsarlar kolları sıvar ve o zaman din imparatorluğu kurarlar ki, bütün İslâm âlemi oraya gelmezse dinden çıkıyor şekline getirir.. o zaman derler ki Ehl-i Beyt doğru ya da yanlış, zâlim olsun âlim olsun!.
Bakın nereye geliyor hani ALLAHu zü’l- Celâl, insan kılığında aklı olan, hür olan, rüşde eren, aklen ve bedenen rüşde eren bir kişi, tebliği duyan bir kişi, kendisi hür ve özgür olarak İslâmı seçecek, hiçbir etken olmadan, isterse dünyanın en günahkar insanı olsun, dünyanın bir numaralı en kötü kadını olsun, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kapısını çaldığı anda Fatmatü’z- Zehrâ ya da Ali kerremullahi veche gibi açılır!.
Kapı kirliyse yıkanır, açsa doyurulur, şu olur, bu olur!.
Sünnet-i Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem da aynen yaşanmıştır!.
Sünnet-i Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmda ise, dâimâ ikilidir.. KÂR ü BeLÂ.. Onun için buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’ân. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’ân; semadan yeryüzüne uzâtılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habîr olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’ân’la ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed Müsned 111 17;V 182;Tabarânî el-Mu’cemu’l-Kebir V 154 (No:4922 4923); Tirmizî Menâkıb 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivâyet)

Geride kalanlara, size iki şey bırakıyorum biri Kur’ÂN-ı Kerim mânâda.. Diğeri tatbikatta Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm..
Kim Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm; bir iğne ucu kadar fire vermeden, kendi adına, hesabına.. İblise, şeytana, şuna buna peşkeş çekmeden, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in şeriatta İNANÇını, tarikat diye nitelendirilen tatbikatta ÂMELini, anlayış idrak noktası olarak, mârifet noktası olarak AHLÂKını ve hakikatta fiilen iştirak gerektiren bunun uygulaması ahlâkın beraber uygulaması haller.. yani derisini yüzsen dahi değişmeyen HÂLler ahlâktan öte.. çünkü ahlâk bu gün vardır yarın olmayabilir ama hâl, hâl tamamen müstesnâdır.. İşte bu sistem ve akıl nakle bağlıdır..
Akıl eğer “” yı BİLseydi “ilâhe”yi BULsaydı..
bir kere şeytanını inkar etseydi kendi de dahil.. bir kere inkar etseydi yaratılandan “ilâh” olmazı anlasaydı, kendini bilmiş olur da “illâ” derdi..
Ya da “illâ” diyeni duyardı da, ''ALLAH''a uyardı.. nakil o zaman gelirdi işte akıl nakilleşirdi!.
O telefonlar verici alıcı uygunlaşırdı seviyelişirdi, şah damarından yakın olanın sözünü halifesinin sesinden duyardı!.
O zaman sokaklar varisü’l- enbiyâ hepsi Allame-yi cihan, peygamberin varisi..
Ama Hasbî Hizmet Hizmetçisi yok!. Hepsi kral!.
Onun için biz kıtmirliği şeref sayarız becerebilirsek, sözümüzün eriysek, söylediğimiz gibi yapıyorsak biz şeref saymayız kendimize de Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem şeref sayar dediğimiz gibiysek!.
Değilsek, bırak gitsin gittiği yere kadar ne de söylenecek söz var bunları neden dedim..
Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu, gerçekten anne ve babadan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm çifttir, yani hem şeriftir hem seyiddir.. ama bu özelliklerinden dolayı başka yok muydu?.
Çoktu değil kendisinin RaBB’ımızın takdirindeki nasibi, en mükemmel şekilde hakikate çevirmiştir, benzerleri çoktur..
Torunlarından Şeyhü’l- Hazin kaddesallahu sırrahu.. Bir çıkmıştır Siirt’ten aradan yıllar geçmiştir.. dağlarda şurda burda ilim tahsili.. Hep hayatı öyle geçmiştir.. Döndüğünde ise herşeyin yerinde yeller esmiş kalacak bir odası yoktu.. Bende dedim ki ismi şuanda aklımda değil vardı sitelerde okuyorsunuz.. orada bir tarla vardı..
Oraya bostan dikeriz ben bir çardak kurayım!” deyip, çıkış o çıkış dağın başına tahtadan bir çardak kurdu..
Orada başladı MuhaMMedî Memet Neş’esi..
Orada hiç kimse Erenköy holdingleri kurmadı..
Bu işi Narcı, Nurcu patronluğunda, baronluğunda, derebeyliğini de kurmadı..
İslam dinini kurtaracağız, şu bu!..
ALLAHu zü’l- Celâl işinin başında ve kimse, kimseyi kurtarmıyor!.
Önce kendini kurtar?. Ne çâre ki böyle bir darboğazda İslâm âlemi!.
Onun için söylüyorum kendi çıkmazında, yani kendi çıkmazında “negatif yöne gittiği için kuyudan çıkmaya çalışıyorum” diyor..
Kuyunun ağzını dibinde sanıyor, sanmıyor öylesi hoşuna gidiyor!.

İşte budur şeytan halbuki, kuyunun iki tane ağzı olmaz!.
Yani Abdulkadir Geylanî Efendimiz en çok istismar edilen ALLAH dostlarından birisidir, Muhiddin Arabî gibi, Şems gibi Hallac gibi..
Uç fikirleri insanların felâket noktaları olmuştur.
Felâket insanlar tarafından, zahmet insanları tarafından rahmeti zahmete çevrilmiştir.. Ortadaki eserlerini çocukken Lisedeyken getirmiştim ilk defâ Adana’dan “İlahî Armağan”ı “fettu’r- RaBBanî” yani ismi.. içindeki sohbetleri tarihi bellidir.. aynen bizim şiirler gibi.. şu tarihte şu câmideki va’azıdır diye harf harf bellidir.. Minyetü’t- tâlibin.. İki eseri vardır..
Bir bak piyasaya bakıyım neler var yazıyor..
Abdulkadir Geylanî efendimiz hakkında anlatınlar yazılanlar akıl fikir erecek gibi değildir, sıhhatlerini bilmiyoruz..
Onun meşhur oluşunu insanlar bu tarafa yoruyor..
Haa bana soruyorsanız, ben biliyorsunuz aykırı olduğumdan değil doğruyu böyle gördüğümden, şu anda belki Aksaray da kırkbin ellibin Kadirî vardır güya, buraya gelince parmaklar kadar zor bulurum, kendi ölçüsünde diyorum.. Evet böyle bir haldeyiz BİLirsek, BULuruz BULursak, OLuruz OLursak, inşâe ALLAH YAŞArız!. Emredilen de budur zâten..
Muradullahı BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmaktır..
Muradullah, Emrullah budur.. maksadı vardır Muradullahtır..
Emrin bu âlem beden ve nefis âlemidir adı arz dır; ayn, ra ve dad’dır..
"Ard" dır "ard" yani rızanın AYN'a gelişidir.. ALLAHın rızası burada arza gelmiştir, arz edilmiştir.. İnsanlara ve burda ALLAHtan razı olmak istenmiştir.. Razıyeten Merziyyetenin birinci ayağıdır burası..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---'' İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Burası bu Dünyada, burda ALLAHtan razı olunur ve ALLAHtan razı olan kullarının arasına girilir.. hani vardı ya elleri ellerinde olan.. işte haa onların arasına girilir.. böyle oluş büyüklük değildir.. böyle olmayış alçaklıktır, Hizbuşşeytanlıktır.. yani bir insan görevini yapınca harika bir şey niye yapmasın, yaptı diye biz göklere mi çıkaracağız..
Ama yapmazsa, yapmazsa şeytanlık olur, ihânet olur..
Azaben muhinâ, ihânet azabına uğrarsınız.. akla ihânet..
Neden?.
Nakli bulmadı, nakli nerde bulacaktı ki kardeşim nakli..
Nakli mi bir defâ kendini bilecekti.. keçi kadar aklı mı yok.. kuşlar kadar aklı mı yok.. ağaçlar kadar aklı mı yok.. onlar ne yapacaklarını çok iyi biliyor da..
Bir damla iken bu neden azgınlık yapıyor, kabir kapısı mı kapanmış, yarım nefeslik nefesi mi kalmış!. Muhtaç mı değil, mecbur mu değil, me’mur mu değil, mahkum mu değil!.
Ne olmuş da kendini bilmiyor?.
Bu bir iş!. Bu ilimi edebe çevir, edeble bulma yoluna!.
Edeb ne demektir?.
Edeb, bilelik dâimiyetinin “en” liğidir.. en, Be SıRRı ile dâimiyete “en” liktir, Türkçede “en” var ya “en” oluştur, “dahası yok” demektir..
Edeb budur.. Halkı, HaKK’a bağlamayan bir bağa edeb denilir mi edebsizlik denilir..
ALLAHu zü’l- Celâl’in zâhiri ilmini bâtını ilme bağlamıyorsa, zâhir de var olan insan.. nasıl bir insan bu, bâtınsız bir insan kör ayna..
Yarın sabahleyin pencereleri dıştan boyayın herhangi bir ışığı engelleyici ile boyayın içeriye girin bütün camlar ayna olur, siz de çalın oynayın “dünya yok” diye.. “Sizden başka kimse yok” diye bu bir câhilliktir, bu gaflettir cehâlettir, büyürse bu dert dalalettir, sonucu varırsa ihânettir..
Çünkü bir emânet var üzerinizde yazmış Hâlimcan!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.(Mülk 67/2)

O ALLAHu zü’l- CeLÂL ki, sizi bir güzel imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı ki hanginiz Ahsen, en iyi, en doğru, en güzel, en hüsn olan ameli yapar.. iş işler.. Ölümü ve hayatı yarattı.. Doğumu buyurmuyor bakın ölümü ve hayatı yarattı.. çünkü ölüm, mevt yani hayatın sonudur.. sondan kasdım mevt oluşudur.. yani labil hale geçiştir kullanılamaz hale gelişidir.. Adam kendi fişini kırıyor, sonra diyor ki “pirize takamıyorum!”
Neyini takacaksın?. yani hayalen taksam olmaz mı?.
Olur rüyada tak rüyada hacca git gel, rüyada evlen çoluk çocuğun olsun ne bileyim ben saçmala yani!.
Tüm bunlar nedir çökmüş bir İslâm, çökmüş bir Müslümandır.
Çünkü kendini bilmiyor, eğer edeb bulsaydı, eğer edeb bulsaydı o zaman Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı İzlerdi.. Çünkü edebin kâmili onlardaydı..
Kur'ân-ı Kerimi bırakmak, mânâda maddede Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı EDEBini bırakmak!. Benim kanımı, canımı ve dinimi taşıyan, şerefimi taşıyanlardır ve aslı budur..
Davul döğüp, zurna çalıp ondan sonra milletin başına belâ olanlar değildir.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin kendisinin, hâşâ yapmadığı şeyi onların yapmasını nasıl düşünürüz!.
Alevî Vakıfları vs.. başındaki kişiden duydum televizyonda, kendisinden bir röportajda: “Biz yazları çalışır kışları cem’ evlerinde ibâdetimizi yaparız!” 60 yaş üzerinde yaşamışlardır, Hz. Hüseyin, Hz. Hasan Hz. Ali kerremullahi veche.. Bir tek ALLAHın kulu çıkıpta “namaz kılmadı!” diyen olmuş mudur?. “Kur'ân-ı Kerim dışında hayatları vardı!” diyen olmuşmudur?. “Birisinden bir kuruş aldılar!” olmuşmudur!.
Haramdır Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma sadaka almak!.
Nerede bu günkü mefaatçiler!.
Ki bu bizim Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm değil bu haylazların dedikleri uydurmadır!. Bu bir tefrid..
Bu tarafa geçiverdin mi İfrata.. Yüzyıl küfredilmiştir Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma câmilerde cumâ hutblerinde hâşâ!.
Emevîlerde, Ömer bin Abdulaziz’e gelinceye kadar küfredilmiştir, ALLAH korusun!. Lânetle anarız onları!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin “gözümün nuru, canım ciğerim buyurduğu yavrularına!”
Başka şeytanlık mı olur?.
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm hadislerini aktaramamışlardır.. Kütübi sitte’ye bakın İmam Huseyn aleyhi's-selâm’dan gelen kaç hadis bulabilirsiniz 61 yıl yaşamış.. İmamlarımız korkularından yazamamışlardır.. İmam Nesaî yazmıştır.. “Fazileti İmam Ali” diye de Şamda döve döve öldü diye bırakmışlar.. Sevenleri kaçırıyorlar, Mekke’ye ulaşamamıştır ve yolda şehid olmuştur..
Genç yaşında katl edilen bu muhteşem insan neden öldürüldü..
Ebu süfyan, çağırmış “sen mi yazdım bu kitabı?”
Ben yazdım!.” “O zaman benim için de yazacaksın!” dediğinde ne diyor “Valla ben senin için bir tek hadis biliyorum o da seni çağırmıştı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, “Yemek yiyorum!” demişsin.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de: “Doymayasıcaaa!” buyurmuştur..
Ve bu acılar, tüm bunlar neydi?.
Hepsinin aklı vardı müthiş zeki insanlardı.. içlerindeki kir!.

Akıl pozitif ve negatiflerinden, Hizbullah ve hizbuşşeytan İKİliğinden birini seçtiler!.
Ne diyor hz. Hasan aleyhi's-selâmın en sevdiği eşine ne diyor: “O halife olamaz, ben ise oldum gitti.. onu zehirlersen ben seni nikah altına alırım!” Can cana ten tene iken zehir içirmiştir ve şehit edilmiştir..
Böyle bir tefrit ve ifrat arasında neden hadisleri alamıyorlar?.
Gökyüzünde mi yaşamış Hüseyin aleyhi's-selâm Efendimiz!.
61 sene hiç mi bir şey dememiş?.
Demiş de yüzlerce yıl kaç hadisi duyuldu?.

Şia tehlikesi vardır almayın!” kuralı yürüdü gitti maalesef!.
Alınmaya mecbur kalınanlar ya da kendi lehine olunca alınanlar ise gülünç sayıdadır..
Diğer taraftan, İran’a şimdi git "Ebu Hureyre bir yalancıdır" derler ve bir tek hadisini bulamazsınız!.
Tefrit ve İfrata bakın!.
Halbuki bize ne bunlardan!.
Bize gerçek sadece İslâm lâzım değilmiydi?
İrandaki hadislerin tümü yanlış mı? Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm hiçbir hadis şöylememiş mi?
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem devrinde İki buçuk sene müslümanlığı olan Ebu Hüreyre’nin en çok hadis varken, 61 sene yaşayan Hüseyin aleyhi's-selâmdan gelen kaç hadis var?.. De ki 4 tane hadisi var.. diğerinden 2 bin küsur tane..
Bir adamın ağzını kilitleseniz dahi dörtten fazla söyler!..

Şunu demek istiyorum ne acı günler geçirmişiz değil mi?.
Neden biz Ümmet-i MuhaMMede Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve Kur'ÂN-ı Kerim bırakılmıştır!. Bunu düşünmeyelim mi?

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’ân. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’ân; semadan yeryüzüne uzâtılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habîr olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’ân’la ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed Müsned 111 17;V 182;Tabarânî el-Mu’cemu’l-Kebir V 154 (No:4922 4923); Tirmizî Menâkıb 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivâyet)

Geride kalanlara, size iki şey bırakıyorum biri Kur’ÂN-ı Kerim mânâda.. Diğeri tatbikatta Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm..

Bizim neden göbeğimiz çatlıyor?.
Bırakalım onu bunu şunu da ALLAHu zü’l- Celâl’in Kur’ÂN-ı Kerimine bir bakalım ne buyuruluyor.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Ne buyurmuş bir bakalım!.
Ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm nasıl yaşamışlar!.
Ve ne yaşatıyor ALLAHu zü’l- Celâl, güneşi doğdurduğu gibi, bulutlarla sularımızı taşıdığı gibi, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm da Mehdi aleyhi's-selâma kadar taşır İslam NAKLini..
İnsanlar istedikleri kadar ne yaparsa yapsınlar, ne güneşi durdurabilirler, ne bulutları durdurabilirler, ne rüzgarı kesebilirler ne de Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm YOLunu kesebilirler!.
Kendi hayellerindeki kendi putları haline getirdikleriyle oyunlarını oynarlar kukla gibi!.
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ne Arap ne de Fars Irkçılarının istismar oyunu değildir hâşâ!.

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve bu dünyâ hayâtı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki âhiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.(Ankebût 39/64)

Oyun ve eğlence bahçelerinde biraz debelensinler..
Tüm bunlar nedir?.
Akladır.. “İslâm, akıl ve mantık dinidir” diyor herif değil mi?
Bu söz eksik ve yanlış!. İslâm senin, benim, onun aklının mantıkını dini değildir, öyle olsaydı o kadar din olurdu!.
İslâm, ALLAHın AKIL ve NAKİL DİNİdir!. Akılla anlaşılan NAKİL DİNİdir..
Akla yüklenen esmâ-yi hüsnanın sıfata dönüşmesidir nakil, zâta dönüşmesidir!.
Bunun Türkçesi nedir?.
Şah damarından yakın OLANdan almıştır Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sözü ve mübârek bir hoparlör gibi buyurmuştur sesinden!..

Onun için buyuruyor: “ALLAHa ve Rasulüne teslim olun da Müslüman olun!” diye!.
Onun için buyuruyor: “ALLAH’a ve Rasulüne iman edinde mü’min olun!” diye!.
Onun için buyuruyor: “ALLAH ve Rasulüne tâbi olun da dostları olun!” diye!. Onun için buyuruyor: “ALLAHa ve Rasulüne itaat edin ki ehlullah olun, ehlişeytan olmayın Hizbullah olun hizbuşeytan olmayın!” diye!. Kur'ÂN-ı Kerim’imizdeyse buyurunuz;

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!: (Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)
2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!: (A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)
3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!: (Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)
4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12
Âyetlerinde geçmektedir.

İllâ tersi olacağım!” dersen hadi ol bakalım!.
ALLAH celle celâluhunun yemini var zâten “insanlarla cehennemi dolduracağım” diye sende git koş!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Ne acı!.. İşte Şah Geylanî kaddesallahu sırrahu bunları görendir okuyun Sohbetlerini bakın ne kadar serttir.
Ahmedi Rufaî kaddesallahu sırrahu Efendimizi okuyun daha da serttir.. Siirtli Hocamın olmadığı bir günde Ahmedi Rufaî Efendimizin bir küçük kitabını getirip sohbet odasında ordan bir bölüm okuduğum için, ordak bulunan biri ki, yıllardır Siirtli Hocamın sohbetine katılmış, her şeyi bildiği söylenen bir zât “burada böyle kitaplar okunamaz” dedi. yâni bana söylüyor bunu. Bana yâni Siirtli Hocamın dâima bir numarasına söylüyor, “dört âlemde bir numaram!” dediğine söylüyor.. Hiçbir şey söylemedim o gün bıraktım okumayı..
Bir gün sonra kitap yanımda dedim ki:“Hocam dün siz yoktunuz ya biz şunu okuduk, kitabın adını söylemiyorum bir pasaj okuyacağım size!”dedim.
Buyur Abdullatif oku!” ben başlarken dedim ki: “Ahmedi Rufaî Efendimizin eserleri burda okunamaz mı?” dedim. “Şu arkadaşımız böyle söylüyor Hocam olsa okutmazdı diyor, siz okutmaz mısınız, ben dâima açık oynarım kusura bakmasınlar!” dedim.
Ne dedi? Desen ya yıllarım boşa geçmiş, ben hep diyorum da siz anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz Ahmedi Rufaî Efendimiz, hâşâ leş kargası değil ki zümrütü anka kuşu.. fark bu, fark bu.. Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu aziz babası annesi böyle olduğu için bu noktada değil ki, yüreği böyle olduğu için, yüreği MuhaMMedî olduğu için burada!.”
Burnunun doğrultusunda ve nefsinin emrinde olanlar ise yine anlamamaışlardı ve çok üzmüşlerdi rahmetli hocamı..

Aziz kardeşlerim,
Biz tabiki kendi aramızda da sohbetler yapıyoruz, yolda sokakta şurda burda bantlara alıyoruz.. çünkü bazı konuların bazı zamanlarda bulunduğumuz yere göre açılımı oluyor ve güzel oluyor.. sonra unutuyoruz unutmamak için âletler kullanıyoruz birkaç gün önce Yol, Yolcu Yolluk ve Yoldaş Tevhittir.. Bu seyr-ü sülük tevhididir.. yolunumuz sırat-ı müstakim.. Ne var ki her vicdan kendine sormalı elbette:”Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin ALLAHu zü’l- Celâl’i irsal ettiği yol mu? emin misiniz?
siz gerçekten o yolda yolcumusunuz,
oyuncu musunuz?
gabirun musunuz?
yoksa kıtmir misiniz nesiniz siz bu yolda?
nasıl bir yolcusunuz?
size güvenilir mi?”

ALLAH celle celâluhu el Mü’mindir. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem el Emîndir, güvenilir.. güvenmek değil, VARlığın her zerresini yaratan ALLAH celle celâluhudur..
YOLLUĞunuz var mı, SÖZünüz var mı, SOHBETiniz var mı, ZEVKiniz var mı, HAZZınız varmı, YÜREĞiniz var mı?
Sadakatte Samimiyette Sabır ve SeLÂMette nasılsınız,
kendinize güveniniz var mı?.
YOLLUKunuz ve sizin bir YOLDAŞınız varmı?.
Sakın yok demeyin!.
Yoldaşı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olmayanın yoldaşı şeytÂNdır!.

Onun için buyuruyor ALLAH celle celâluhu:
Zîrâ biz dünyada nefsin varlığı ile varız ve imtihÂN işlerinde baş sorumlu olan NEFSle imtihÂN oluruz.
İlimsiz, Edebsiz, İrfânsız ve Erkânsız insanlar ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in şu fermanını iyi okusunlar:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---''İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Fedhulî fî 'ibadî” şerefini taşıyan kullarımın içine gir hadi!”
Yoldaş budur işte!. Milyonlarca insan Haccda, “ALLAHuekber!” dedi mi Arafat’ta Cumâ CEM’i kılınıyor!. Beş milyon insan “ALLAHuekber!” dedimi tümünün belleri, dizleri ve elleri.. “mim” harfi gibi eğiverirler başlarını dizleri üzerine “subane RaBBiye’l- Azîm ve bihamdihi!” diye!.
ALLAHuekber!” dediği anda secdeye kapanırlar TÜMMü birden bir kişi gibi..
YOLDAŞ budur, “BİZ BİR-İZ” budur!. Bu bir oyun değil, bir eğlence değil!. Oyun çabuk biter, tiyatro değil bu!. Ebedî bir hayatın oyunudur oyunsa eğer!.
HükmuLLAH açık ki ahmaklar bile azıcık AKLıyla anlayabilirler:

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî hâlakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

Bu kâinâtı Yaratanın sözüdür.. Bu Muazzamlığı, Muhteşemliği, Mukaddesliği, Mubarekliği bize taşıyan ve ALLAHu zü’l- Celâl’in SÖZü ve de görevlendirdiği Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin SESidir, Kur'ân-ı Kerimimizdir.
Rasûl nedir?.
Sıla rüşdüne erdirendir.. sendeki Lütfullah Sılasına seni ULAŞtırandır-SALL ettirendir.. seni rüşde erdirendir.. rızayı buldurandır, rüyete çıkarındır..
İşte budur “ALLAHülCelâl’in Şâhidi ŞÂHLar” denilendir..
Yerin dibinde mi, gökler de mi şâhid olacaksın, Ez Zâhir olan ALLAHu zü’l- Celâl’in âleminde her şeyi yapacaksın, zâhiren yiyip içeceksin, eğleneceksin her şeyi yapacaksın da..
Sıra şehâdetine gelince mi Mânâ Âlemine kaçıyorsun?.
Put mu arıyorsun sen?.
senden benden iyi put mu olur o zaman?.

akıl öyle diyor zâten: “lâ ilâhe” hiçbir şey ilâh olmaz!”
Ne yapalım o zaman?” dediğinde diyor ki edebsiz nefs-i emmâre: “Benden olur ilâh!”
Sen: “Hayır illâ ALLAH- ALLAH’tan başka el İLÂH yoktur!” dediğinde ne diyor?.
Nerde peki nerde, çıksın ortaya!” diyor!.
Tıpkı Hristiyanlar gibi ben de bir çizeyim şeklini, resmini vs.”

Kısacası vicdÂNında DUYar/UYar:“İÇerde şahdamarından yakınmış, DIŞardaysa hava gibi yutmuş meğer YARATANı!”

Ben âcizâne İslâmın hâlini anlatmaya çalışıyorum ki, nerden nereye geldi!.
Hepsinin Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin güyâ tâbilerinin de, ötekinin de.. nerde kudsal değerler varsa ne hâle geldi..
Ki, insanlar neyin peşindeler durmadan asit içmiş gibi su arıyorlar.. buldukları her şeyi içiyorlar ama, asit içiyorlar..
Çok yıllar önceydi hatırlamıyorum belki otuz kırk sene önce çok önceydi.. Koçhisar ile Ankara arasında bir gece yağmur altında asit tankeriyle bir otobüs çarpışmıştı.. öyle kötü çarpıştılar ki tanker patlamış, tankerdeki asit yolun iki şarampolündeki su göletlerine dökülmüş, otobüsün içindeki insanlar yanan otobüsten, yangından çıkamadığı için camları kırıp da çıktıklarında.. yanan insanlar, su diye asitin yol kenarındaki asitli göletlerin içine atladılar.. ve ne acı ki, sadece kemikleri toplandı.. yangınımızı söndürsün su diye atladılar.. ama bilmiyorlardı ki su değildi o, içinde asit vardı!. ne acı..

Onun için MuhaMMedî MeLÂMette Hasbî Hizmetçiler, bizim bildiğimiz “Eğridir Komondo Taburu” gibi yetiştirilir.. anasından emdiği burnundan gelir gelir amma, betona çakarsan beton çivisi gibi de betona geçerler!.
Yalınız sonunda gerçek MuhaMMedî olur inşae ALLAHu Teâlâ!
Onlar bu gelgeç-gölge izafî HAYyatı anlar ve anlatır!.
Nuru anlatır!. Ben, sen demiyorum BİZden bahsediyorum!
Ben kaderimce-Kadarımca doğruyu diyorum “doğrusu budur” diyorum!.
İşte bunlar Şah Geylanîler, Şah Ahmedî Bedevîler, Ahmedî Rufaîler, Ahmedî Kuddusî Babalar kaddesallahu sırrahum..
Hepsi de bunlar Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamda kendince öyledir.. Yunus Emre kaddesallahu sırrahu de öyledir.. ve benzerleri MuhaMMedî Hasbî Hizmetçilerin TÜMMüde öyledir..
Hakk’tan başkasına baş eğmeyenler, kral sofrasına oturmayanlar, çoban yürekliler..
Bunlar şeref çıralı insanlardır, önlerinin ışğı yürek mumlarından yanar MuM gibi kendileri Erir ancak ÜMMet-i MuhaMMede NÛN âlâ NUR IŞIĞI Olurlar!.

İşte böyle bir güzellik ve özellik içerisindedir Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimiz..
Elbette onun Salâvâtı da, Sıla Türküsü de BİZimdir ezel-ebed inşae ALLAH!.
Hani benim çocukluğumda vardı deve katarları YUVA Köyüne un öğütmeye giderdi gece yarıları geçerken yeri-göğü deve çanı sesi kaplardı.. KervÂN geçerken..
Biz gittik o yolları hamdolsun!. KervÂNcılar develeri belli bir ritimde yürütmek için asırlardır bir türkü tutturup söylüyorlar ya..
KervÂN Türküleri” vardır Arapların ona başladılar mı, deve âdeta sarhoş oluyor ve iki kat daha hızlı yürüyor.. ama ritmik yürüyor sanki dans ediyor.. devamlı öyle oluyor.. kesersen kendi başına herkes, her deve kendince yürüyor.. güzel bir şey bu!.

İşte bu büyüklerimizin salâvâtları da bize, kervÂNdaki benim gibi böyle kervÂN develeri için, kervÂN hayvanları için, Kıtmirim için, KIRATım için, NEFES DEVEm için böyledir hep inşae ALLAH!.

Nedir bu salâvâtlar özü-yararı?.
Bu zor ve Sınırlı-Sorumlu Hayat Yolunda bir “KervÂN Marşı”dır uygun adım yürüyüşüdür.. mümkün olduğu kadar hızlı gidiş ve başarıya ulaşma YOLUdur ve bu şekilde OLunursa muhakkak ki ALLAHu zü’l- Celâl’in ceNNeti YAŞAnacaktır!..

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Dikkat ediniz ki, Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine.. KULlarımın İçine gir iken;
Vedhulî cennetî: Gir cennetime!. cennetimin “içine” değil!. Doğrudan ceNNetime gir.. yâni DENİZe Düşen DAMMla artık DENİZin içinde değil DENİZdedir-DENİZdendir düşün biraz!.
CeNNetim” budur!. ne buyuruyor, ne varmış CeNNetinde Rabbımızın:

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).: Rahîm olan Rab'ten "selâm" sözü (vardır).” (YâSîn 36/58)

Rahîm olan Rab'ten bir seLÂM vardır!. Es seLÂM vardır ve kavlendir bu seLÂM..
Kavl nedir?
KaVL; Anlaşma, Sözleşme. Konuşulan söz. Söz cümlesi. İtikad, delâlettir.

Kavl görünüş de söz demektir ama, içeri bakarsanız maddî manevî vüCûDa geliş lütfunun Kudretullah yansıması cür’eti-cesâretidir.. kavl.. ben nerden bileyim sen karnından konuşuyorsun, ne konuşuyorsun?.
Nerden bileyim ben içindekini dışarıya çıkar da söyle..
ben duyarım seni Hâlim can diyor ki: “Hocam başım ağrıyor!”
ben de: “Hahh anladım bak, başı ağrıyormuş!” derim. Yoksa, ne bileyim ben..
Yâni zâhir, bâtına çıkmış olacak ki, kavl budur!.
Bezm-i Elesteki: “elestü bi RaBBüküm ve “kâlû belâ!”

Ve orda VERilen SÖZ ve burada bu İmkÂNla İmtihÂN DÜNyasındaki fiilen TATbikatı:
OLumLusu:

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).: Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler.” (Bakara 2/285)

OLumSUzu:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).: Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!(Bakara 2/93)

İtâat ettik ya da isyan ettikis.. bunun farkı yaşayışta KULLUK İmtihanıdır, tercih imtihanıdır..
Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimiz, mutlak SILAyı bilir elbette.. Yâni kolay değil iş, başa gelmeden anlaşılma!. kolay gelir dışardan maval okumak amma, iş başa geldi mi -> “ateş yakarmış!” diyorlarmış, mış mış mış.. dersin güzel, yazarsın, çizersin, konuşursun!
Ne var ki, bu bilmektir ateşi!.
Gördün mü bak, gürül gürül soba yanıyor.. onu bulmaktır “ısınayım!” derken..
Bu benim başıma gelmiştir, pantolon yanma derecesinde gevremiş çekiverdiğim anda pantolon derimi soydu.. ben sobaya değmeden gevertmişti.. bu ateşle olmaktır.. ama bir de yaşamak vardır ki, sobanın içine atılan gül gibi, gübre gibi.. gübreciler, gülcüler ateşten haberiniz yok!.
“Gül müsün?. Gübre misin?” kavgasındakiler ateşten haberiniz yok!.
Kim geçecek bu ateşten?.

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahîm'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiyâ 21/69)

İbrahim aleyhi's-selâm gibi elbette İbrahimî-ler geçecek Nemrut-lar mı geçecek?.
Ateş Memrut’tur zâten ateşin kendi Nemrut, nâmertlikir.. yâni o tercihinden dolayı nâmerttir..
Yoksa ateşin gözünü seveyim, ateşin doğurduğu ceNNettir.. otuz yedi derecede-İ’tidâlde insan vüCÛDu ceNNettedir..
ateş olmazsa bu hayatı nerde buluruz?.
İndir bakayım otuzyedi dereceyi otuz dereceye-tefride, yirmi dereceye o zaman sıtmayı bir gör!.
çık bakayım kırk iki dereceye-ifrada, beş derece on derece çıkıver bakayım bi ne oluyor?. gözleri yalaktan fırlar ateşten!.
Ama otuz yedi derecede Cennetu’l- âlâdır, ateşsizlik değildir!.
CeheNNem olan, seviyesizliktir, seviyesizlik çok kötüdür biliyorsunuz!. Alçaklıktır, şeytÂNlıktır!. ister fazla-Maximum olsun ister eksik-Minumum olsun yokluk ve çokluktur şeytÂNlık!.
SEVİYEdeki-Optimum olan “TEK”liktir!.
Seviyedeki İnsanî, Ehl-i beytî, MuhaMMedî, yâni Kur'ânî..
Yâni ALLAHî-İlahî, RaBBanîdir..
Bir SEVİYE-lenme sistemidir Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin İrfÂN Âlemi ki, burada olanlar ancak İŞTİRAK bakımından ALLAHu zü’l- Celâl’in erkÂNını yaşarlar, rükünlerini ki, namazın iç şartları gibidir rükünleri, bâtın âlemini zâhirde yaşatır!.
Çünkü bunlar neydi?.
Kıyam, kıraat, rukû’, sücud.. beş taneydi değil mi?.
Kıyam da duracaksın, kıyametin kopacak namaz kılıyorsan kardeşim!. Ayakta duracaksın ayakta.. ayakta durmakla bitmez bu iş.. yatarak da kılınır namaz!. kıyamı ayakta durarak alabilrisen al.. ayakta bitiremezsen rahatsızsan..âyetler vardır yanları üzerinde zikrederler ALLAHı diye ve hadisler de vardır:

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde (vicdanları temiz) ülül'elbab için/temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.”(ÂL-i İmrân 3/190)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).: Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (ÂL-i İmrân 3/191)

Resim---İbn Abbas radiyallahu anhu: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gecenin sonuna doğru kalktı. Dışarı çıktı, gökyüzüne baktı, sonra Âl-i İmrân Sûresi'nin şu iki âyetini okudu: "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken, Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve Şöyle derler: Rabbimiz! sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ve tenzih ederiz. Bizi cehennem ateşinden koru" (Âlu İmrân, 3/190-191). Sonra eve döndü. Dişlerini misvakladı ve abdest aldı. Ayağa kalkarak namaz kıldı, sonra yanüstü yattı. Sonra yeniden kalkarak dışarı çıktı, gökyüzüne bakarak, aynı âyetleri tekrar okudu, sonra dönerek yine dişlerini misvakla temizledi, abdest aldı, sonra kalktı ve namaz kıldı" demiştir.
(Müslim, Tahâre, 47, MüŞâfirin, 183,191; Ebû Dâvud, Tahâre, 30; Ahmed b. Hanbel, I, 275, 350, V, 312).

Kalkamıyorsan yerinden, o da yoksa ÖZünle kıl, içinle kıl!
Kıl ayakta dursan ne, otursan ne, çekicilik değil ki o.. çok gariptir yâni..
İslâmda MuhaMMedî MeLÂMeti anlamak zordur!.
Anlamaktan kastımız, kuş gibi ezberlemek yâni muhabbet kuşu gibi bir şeyi ezberlemek, söylemek değildir!.
ÂN”ı yakalamaktır!. ŞE’ÂNuLLAH ki şu“ÂN”a İŞTİRAKtir!. Şe’N-e iştiraktir, teşekkürdür!.
Laptoptaki elektriğe dikkat et!.
Laptopun gösterdiği şekillere, yazılara, çizgilere, resimlere takılıp kalma ham AKLınla!
FİŞ ÇEKilirse, elektrik gidiverir de avucunu yalarsın!.
İKİ Uçlu ŞeY-t-ÂN AKLınla etrafta gel-geç-gölge-izafî pil arama, akü arama, jeneratör arama ALLAHtan kork!.
ALLAH’ın Kebanı güneş gibi ortada.. Onun için,

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyen kimseleredir’!.” buyurdu.”
(Enes bin Mâlik radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud 4739; Tirmizî)

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem en büyük şefaatim en büyük günah işleyenlere buyurmuştur..
Böyle de yiğittir ki, tıpkı bir ana gibidir.. Ana, en tehlikedeki çocuğuna koşar, onu ateşten kurtarmak için..
Bîsmihi.. Bîsmihu.. Huve-Huu ismiyle ki..
Subhânehu, çünkü o SubhÂNdır..
ne demek subhÂN?.
Subh, ÂNdır.. subh sabah demektir.. yüzmek demektir..
ÂN da, ve de Şe’ÂNda şu ÂNda şimdi olmak” demektir..
“Şimdi BİLmek BULmak OLmak ve YAŞA!”mak demektir..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı, hep sürecek her AN yeniden Yaratılanlarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..

Şimdi, şu ÂN da, yerde ve gökte gördüğümüz “küllî şey” sebbaha yapmakta, sebbaha içindeki “Hu hüviyeti”nin zâhir ve bâtın BİLEliğinin “sen”de OLuşu-Oluşumudur!.
Öyleyse bu değirmen döner artık!
Çünkü Ezel-Ebed CERyÂNı BAĞLandı, geldi ya ne gamm!
Makinadada arıza yoksa, o zaman iki BİLElik bir aradadır!.
EzeLî-Ebedî DURmadan DÖNüş ya da Yeniden YARATI “seBBaha”mız başlasın o zamÂN!.
ZÂTen ve hatta;

سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Resim---Selâmun, hiye hattâ matlaı’l- fecr(fecri).: Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selâm, selâmettir) o.” (Kadr 97/5)

Matlai’l- fecr” olur.. feCERR İÇ ÇeKiş doğar!.
Öylesine bir tuluğ eder ki melekler ve RÛH.. Ruh ki EMR Âleminden.. o ki RaBBu’l- Âlemîn celle celâluhu.. tâaa fecre kadar..
El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:


Resim
TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim salâte zâtîke alâ hazrati sıfâtikel câmi'in liküllil kemâlil muttasıfi bi sıfâtil celâlî vel cemâl Men tenezzehe anil mahlûkine fil misâli Yenmu'il mâarifir rabbânîyyeti Ve hîtatil esrâril illâhiyyeti Gâyeti müntehessâilin Ve delili küllü hâirin minessâkilin Muhammedinil Mahmudi bil evsâfi vezzât Ve Ahmede men medâ ve men hüve âtin Ve sellim teslimen bidâyetel ezeli Ve gâyetel ebedî hatta la yahsuruhu adedun Vela yunhîhi emedun verdâ an tevvâbiihi fişşerîati vettarikati vel hakikati minel ashâbi vel ulemâi vel ehlittarîkati Vec'alnâ yâ Mevlânâ minhum hakikaten âmine yâ muîn
Yâ Kâmillezzât Yâ cemîlessıfât Yâ müntehal gayât Yâ nûrel hakk Yâ sırâcel avâlim Yâ Muhammedu yâ Ahmedu yâ ebel Kâsım Celle kemâluke an yuabbire anhu lisânun Ve azze cemâlüke en yekune mudriken li insânin Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin Sallallahu Subhânehu ve Tealâ aleyke yâ Resûlallah!


MÂNÂSI: ALLAH'ım! Tüm kemâl (kemâlâtların cümlesi) için Cemâl ve Celâl sıfatlarınla sıfatlanan, sıfatlarıyın câmi' olan hazretine (huzurda hazır duranına) Zâtıyın selâmıyla salât-ü-selâm et! Misâl Âleminde yâratılmışlık noksanlık ve kusurlarından korunup uzak kılınan; Rabbaniyet mârifetiyin menbağ'ı (lâzım, lâyık, gereği, münâsibi, kaynağı) olan; esrâr-i ilâhiyye (ilâhi sırlar) nin iklimi (tecellî diyârı, ümid ülkesi); sâilin (teslimiyet isteyenlerin Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ulaşım ve vuslât dileyenlerin) gâyelerinin (maksadlarının) nihâyeti (son ucu); sâliklerden (ilâhî istikamette süluk eden ve gidenlerden) hayrette kalıp şaşıranların delili (kemâlât kılavuzu, rıza rehberi); Zât ve sıfatlarıyla Mahmud (hamd makamı, Mahmudîyyet merkezi, senâ ve övgüye lâyık ve lâzım) Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem); geçmiş ve gelecek kimselerden en Ahmed'e (ilk ve tek hamdedici, Ahadiyyetin Ahmedîyyet tecellîsi olana); ezelin başlangıcından beri, ebedîn gâyesince ve hatta sayılamayacak kadar tam bir selâmla (teslimiyetle) selâm eyle (selâmımızı ulaştır) ! Ve (o selâmın) nihâyeti olmasın! Ve ashabından, âlimlerden ve tarikat (Kadîrî) ehlinden olup, Hakikatta, Tarikatta ve Şerîatta O'na tâbi' olanlardan razı ol! Ey Sahibimiz ALLAH (celle celâluhu) bizi gerçekten onlardan olanlardan kıl! Kabul eyle YÂ MUÎN (yârdım edicimiz) Celle Celâlehu!
Salâvât-ı şerîfe aslında burada bitmiştir. İlaveler Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i övücü gönül dosdlarının gönül güzellikleri olup mânâsı şöyledir :
Sen ki Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Ey Kâmil Zât! Ey Cemîl Sıfat! Ey gâyelerin nihâyeti! Ey EL HAKK Celle Celâluhu'nun Nûru! Ey Âlemlerin kemâlât kandili! Yâ Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Ahmed Sallallahu (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Eba'l-Kasım (sallallahu aleyhi ve sellem)! Kemâlin, lisanın ta'birinden (yorumundan) münezzehtir! Cemâlîn, insanın idrak ettiğinden de azîzdir (kadri yüce ve şereflidir) ! Celâlîn, kalbdeki seçkin (gözde) oluşundan da büyüktür! ALLAH Subhânehu Tealâ senin üzerine salât etsin (ulaşımımıza izin, inâyet ve hidâyet eylesin) Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)!



ALLAHümme salli.. ALLAHım, SALL et, her yönüyle, her yönümüzle Lütfullah ve Lütf-u Rasûlullah Merkezlerine bizi Samedî Sahiblerden kıl! Onun içinde bir cüz’ olalım, Kevser’ine dökülen bir yudum su da biz olalım!
ÖyleceSEVmiş, BİLmiş, BULmuş, OLmuş ve fiilen YAŞAmış OLalım, BİZi kimse ayıramasın oradan!. BİZ de: “KevserdeyİZ, ama Kevser değiliz!” diyelim. “Ne AYRı ne gAYRıyız!” diyelim, tıpkı Akdenizdeki bir damla gibi!. “Nerdesin?” desen.. bütün Akdeniz diyor ki: “Burda BİZ varız! bAŞKa kimse yok ki bu denizde!”
BİZ BİR-İZ bu denizde!. Bu anasının karnına çekmek bütün çocukları, ordan çıkmadılar mı hepsi!. Enterkollekte sistem.. HaVva Vâlidemizin ana rahminden doğmadılar mı?. Habili, Kabili, ötesi bötesi.. demin okuduğumuz “elestü” başında ne buyuruyor: “Âdem’in zürriyetini” buyuruyor, zahrından-belkemiğinden çektik çıkardık ve ona sorduk.. yâni ilk çekirdeğe sorduk.. kıyamete kadar gelenler de onun içindeydi zâten.. “gelenler ondan zahr-zâhir-zuhurat-kemiğinden, belinden!.” buyuruyor.

ALLAH'ım! Tüm kemâl (kemâlâtların cümlesi) için Cemâl ve Celâl sıfatlarınla sıfatlanan, sıfatlarıyın câmi' olan hazretine (huzurda hazır duranına) Zâtıyın selâmıyla salât-ü-selâm et!
ALLAHümme salli ve sellim! bizim sılamıza seLÂM eyle sellam sallim teslimiyetimizi sağla!. salaten öyle bir salatla ki, zâtîke senin zâtıyın alâ Hazratike (huzurda hazır duranına)..

sıfâtike'-l câmi'in likülli'l- kemâli'l- muttasıfi bi sıfâti'l- celâlî vel cemâli
ALLAHım, celâl de ve cemâl de Senin.. yâni pozitif ve negatif gözükmekte değil mi?.. celâl de ve cemâl de Senin sıfatlarınla.. Kemâl sıfatlarınla sıfatlanmış.. Senin sıfatlarınla sıfatlanmış.. Zâtının özellikleri, sıfatlarının özelliklerini hatta esmâyın özelliklerini o anlamda söylüyorum.. çünkü Celâl ve Cemâl esmâlarının tecellî edeceği bütün sıfatlarda, huzurunda hazır drumunda olan yâni sıfatlarıyın câmi’si olan, her ÂN böyle olan, Zâtıyın seLÂMıyla Zâtını seLÂMlarım!.
İşte bunu bize her ÂN İLETen, böyle bir Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e SALÂVÂT-ULAŞım-Yaklaşım için de;

Men tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli
Misal Âleminde..
Nedir Misal Âlemi?
bir üst makam.. Oradan bu Dünyaya, buraya geliverdin mi OLAY oluyor, beş dakika yok arası..
sonra yok öyle bir olay.. iki tane araç geliyor, görüyorsunuz kameralarda türkü çağırarak geliyorlar Olacaklardan habersiz.. ama bir dakika sonra havalarda uçuşuyorlar, bir dakika öncesi Misal Âlemidir!..
Bizler, tasavvufta önemli bir şey olmasın arağmen bunun üzerinde hiç durmuyoruz, çünkü bizim tasavvuf tarzımız ve anlayışımız gelişmeye bağlıdır, doğmatik bilgiye bağlı değildir, misal âlemi zor iş.. biz Eşya Âlemini anlatamadık ki OLAY Âlemini anlatalım!. Olayı anlatamadık ki, ZAMAN Âleminin boyutunu anlatalım, Zamanı anlatamadık ki insan âleminin ZANN Batağını anlatalım!.
Ya da ondan NAKİLLe kurtuluşundan sonraki ZÂT Makamını anlatalım!.
Onun için piyasadaki DİLLİ Düdükler kendince-keyfince ötüp duruyorlar!.

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrehu ne buyuruyor bakın “Men tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli
men” o kimse ki “tenezzehe” tenzih edilmiş “ani’l- mahlûkine fi’l- misâli” misal içinde bir mahluk olmaktan tenzih edilir.

Yenmu'il mâarifi'r- Rabbânîyyeti
Çünkü o senin RaBBaniyetinin RaBB oluşuyun irfÂNla bilinmesinin menbağıdır, lâzımı lâyıkı gerçeği, gereği, münâsibi, kaynağı, anası, aslı, astarı, mahsusu, mazharı, mastarı, zuhur yeri, suhur yeri, aynası, astarı aynı ve hep “O” dur.. O, öyle bir ZÂTtır ki.. Ve o kimse, yâni

Ve hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti
O senin esrarı ilâhiyeyin ilâhi sırlarının iklimi, tecellî diyârı, ümit ülkesi olandır!. Çünkü her şey, onda zuhur etmeden bu âleme gelemez.. bu âleme gelen Musa aleyhi's-selâm ALLAHın Nuru olarak doğar.. Firavun’da öyle doğar!. On sekiz yaşına kadar ikisi de NÛRuLLAH gelir!.
Demin saydığımız RÜŞDe erdimi, birisi çıkar câhilce-Firavunca: “ben sizin RaBBinizim!” der!. Birisi ise: “Öyle şey mi olur kardeşim, RaBBimiz ALLAH!” der.. Musa aleyhi's-selâm olur!. Demesinler mi yâni, demiyorlar mı?. Tabiki demesinler, tabikii demesinler, neden deniyorlar..
Ölüm Kapısı mı kapandı mı?.
Hesap mı kalktı ortadan?.
İnsanlar ışınlanıyor mu?.

İşte bu gündü sanırım, Hakanın anlattığı “eşşek gibi ölürsün!.”
Biz Ortaköy’e gitmiştik.. Adliyedeki Rahim can var.. İşte bunlar bir bahçe kuruyorlar.. Çok güzel insanlar arkadaşlar, çok değerli insanlar aile de temiz bir aile.. yâni çoluk çocuk hepsi melek insanlar.. İşte orda bizim Rahimin abisi Taha Bey anlatıyor: “Efendim, işte burada bir ağa vardı ismini söylemişti her neyse, işte şu ağa.. O kadar şımarıktı ki parası çok olur.. O zaman posta arabaları vardı.. İşte şehre gider, çaka çaka dolu insanlar.. ama parası var hemen onun yeri hazırlanır, ayrılır.. Bu adam dönüşte şımarıkça: “Ulan parası olan adam ölür mü? Garibanlar ölecek bu hep böyle!” demiş.. Derviş Hâlil Emmi diye de bir zât dayanamamış demiş ki: “Onlar da ölür!” Kibirli Ağa: “Nasıl ölür?” deyince.. “Ölür ağa ölür! eşşek gibi ölür!” demiş.. sonra da Taha dedi ki: “Efendim gerçekten de öyle öldü! Tıpkı eşşek gibi anıra anıra öldü!.” dedi..

Yâni “ve hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti” İlâhi Sırların hitası yâni taraf hakikatı oluşu, ancak o iklimde bulunuşu.. dağlarda her bitkinin yetişeceği bir kot vardır.. hele Akdeniz Sahillerinde Beydağlarına doğu çıkıyorsanız belli bir kota kadar her yer incir, zeytin, maki vardır.. bir yerde şah keser, başka bir çam vardır.. bir yerde ladin başlar.. bir yerde bu ağaç biter yoktur artık.. dağın etrafını çevirirseniz.. çember çizersiniz o bölgede olur.. iklim iklim yetişme tarzına göre Esrar-ı İlâhiyenin hitası, Nur-u Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..

gâyeti müntehe’s- sâilin
Gâyelerin amaçların müntehasıdır.. kim için sâilin için dilenci, isteyici ve sorucu için bütün maksatların gâyelerin, nihâyeti neticede bir insan olarak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de biter.. Evet Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme bize göre yâni ulaşım ve vuslat dileyenlerden bahsediyoruz..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi atlayıp da ALLAHu Zü’l- Celâle gidiyorum!” diyenler hizbuşşeytÂNlardır neden?.
ALLAHa ve Rasûlune teslim olunuz, iman ediniz?.
Görmüyorlar bu âyetleri görmüyorlar, onlar hatta diyorlar ki“bize gel biz götürürüz sizi cennete!”sanki Ümreye götürüyor gibi..
Sen duyma ben sana söylerim!. Sen görme ben gördüğümü sana anlatırım!.”
Peki benim gözüm neden var!.
Benim RaBB’ım sende kiralık mı?.
Peki yok mu bende neden bunlar neden?.


Ve delili küllü hâirin minessâlikin
salik seyr-u sülûk yapan kişidir seyr seyrÂNda olur, devr dönmeye başladı mı seyrÂNda seyredilir, sülûk kalbin Rahim ve RahmÂN kapısı arasındaki berzah geçişinin adıdır.. Seyr-ü sülüğü tamamlayan kişi Radiyeten, Merdiyeten “fedhuli fî ibadi” ye kadar gider.. Artık erenler içine girer Salihler sülûk edenler İlâhî Sırat-ı Müstakîm İstikâmetinde yürüyenlerdir.. Bunlar ne yapıyor, eğer bunlar “hayrun” diyor.. hayrette kalıp şaşırırlarsa, onların delili Kemâlat Kılavuzu, Rıza
Rehberi kim?.
İşte bu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir evet.. O öyle bir Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dir ki;

Muhammedini'l- Mahmudi bil evsâfi ve'z- Zât
O, öyle bir Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir ki, MuhaMMedîyeti Mahmudîyeti Zâtî Sıfatıyladır.. ALLAHu zü’l- Celâl’in Zât Sıfatıyladır.. Mahmud Makamı.. Mahmud Aklın hamd ettiği makamıdır.. Mahmudîyyet Merkezi, senâ, övgü, lâyık olma, lâzım olma, aklın kendisinin lâzım olduğunu ve lâyık olmaya yürüdüğün lâyık olan NAKLe ulaşması gerektiğini anladığı ve ham ettiği makamdır!..

İşte Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme üç vasfı yüklenmesi Şeriat- Tarikat- Mârifet ve Hakikat.. Geçmiş, Şu an ve Gelecek gibi.. İnsan için yaratılan zaman mefhumlarının tümünü üç yönlü yakalayışı.. ve devam ediyor tabi şeyler birbirine bağlı..

Ve AhMede men medâ ve men hüve âtin
O, Ahmed aleyhi's-selâmdır ki, aynı zamanda biliyorsunuz BİZ de bunu burada açıklayacağız..
BİZim Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin ABDike MuhaMMedîyeti, NEBÎYYike Mahmudiyeti, RASÛLuke AhMediyeti, Nebîyyü’l- ÜMMüyyeti.. HaBiBiyyeti, yâni tüm aşama, aşama şeyleleri kendi içinde yaşayışları BİLBULOLYAŞAyış Sistemindeki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in Götürüş Noktasındaki Röper Noktaları, Dönemeçleri Makam ve Mevkileri ve o Ahadiyetin AhMediyet Tecellîsi olan AhMed’e “ilk ve tek olan hamd edici” demektir.. ezelin başlangıcından beri ebedîn gâyesince ve nihâyeti olmasın demektir..

Ve Ahmede men medâ ve men hüve âtin.. Ve sellim teslimen bidâyete'l- ezeli.. Ve gâyete'l- ebedî hatta lâ yahsuruhu adedun
Başından beri teslimiyet ve seLÂM olsun!. Gâye ne ise hatta “lâ yahsuruhu adedun” sayısızca olsun, ne kadar?. ebedde gâye ne ise tüm bunun yani niçin yâratılmış bu dünya, ne için imtihan olacakmış, sonuçta maksat Maksadullah ne ise, bunların tümünü kapsayacak şekilde ve sayılamayacak kadar, tam bir seLÂMla teslimiyet ve seLÂM eyle!.

Ya RaBBi sılamızı seLÂMmızı ulaştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

"Velâ yunhîhi emedun verdâ an tevvâbiihi fişşerîati vettarikati ve'l- hakikati mine'l- ashâbi ve'l- ulemâi ve'l- ehlittarîkati.."

yine dört âlemi saymakta.. evet ashabından, âlimlerden, tarikat ehlinden olup da, hakikatta onlarda olanlardan kıl! Hakikatta, Mârifette, Tarikatta ve Şeriatta ona tâbi olanlardan razı ol! dört âlemi sayıyor ve onlardan olmayı diliyor!.

"Vec'alnâ yâ Mevlânâ minhum hakikaten Âmine yâ Muîn!"
Ey yârdım eden el Muîn bizi emin kıl!.
Muîn: Yardımcı. Muâvin. İâne eden. Meded edip gerekeni karşılıksız veren.

"Yâ Kâmile'z- zât!"
kemâlatı tamamlayıcı olan ve gERçek tAMm ve tÜMm..
olgunluğu, bütünlüğü, mükemmelliği –mükemmel olan- ve mükemmilliği -–mükemmel eden- Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in iki ana özelliğidir.. kendisi mükemmildir mükemmel yapar..
insanı İNSAN İNSAN eder!”in tercümesidir Münir Hocamın dediği..
mükemmil değilse mükemmel yapamaz kendisi de kimseyi..

"Yâ cemîle's- sıfât!"
sıfatların en güzeli ki, cemîl olanı..

El Cemîlü :
Resim

"Yâ münteha'l- gayât!"
ey gâyelerin-maksadların, kasdedilenlerin, neticelerin, son-UÇların nihâyeti..

"Yâ Nûre'l- Hakk!"
Eyy Hakk’ın Nûru.. eyy NÛRuLLah.. eyy NÛR-u MîM.. MâSiVÂnın ÜMMü..

En Nûr :
Resim

El Hakku:
Resim

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH celle celâluhu: "Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)


"Yâ sırâce'l- avâlim!"
Eyy âlemlerin siracı-IŞIK ve ŞEVK verip NÛR SAÇanı..
ayrıca da “Rahmetenli’l- âlemîn” olduğunu biliyoruz ki,

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Onun için yâ MuhaMMedu! Yâ MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem.. Pek çok tekrar tekrar övülmüş, medhedilmiş ve el ÂN dahi Şe’ÂNuLLaHta Rabbımıza HaMD etemkte olan MuhaMmed aleyhi's-selâm..
Yâ Ahmedu.. Ey el AHAD ALLAH celle celâluhu AHMEDi sallallahu aleyhi ve sellem..:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn: Hani Meryem’in oğlu Îsâ:“Ey İsrâiloğulları, ben size gönderilen Allah’ın Rasulüyüm. Önümdeki kitapta yazılı ve şifahi bilgileri, sünneti içeren Tevrat’a ait olanları tasdik ediyor ve benden sonra gelecek Ahmed adındaki peygamberi (MuhaMMedi) müjdeliyorum.” demişti. Fakat o, MuhaMMed kendilerine açık seçik deliller, mûcizelerle gelince getirdiği Kur’ân’a:“Bu, apaçık büyüleyerek aklı etki altına alan bir söz.” dediler.(Saff 61/6)

"Yâ ebel Kâsım!" Ey Kasım aleyhi's-selâmın babası AhMed aleyhi's-selâm ve ey MuhaMMed aleyhi's-selâm..

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BUYrukları:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim ismimle isimlenin, ama künyemle künyelenmeyin." Buyurmuştur.
(Müslim, Edeb 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ensar'a iyilikte bulunun. Elbette ismimi alın, ama künyemi almayın." Buyurmuştur.
(Müslim, Adâb 6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İsmimi alan künyemi almasın, künyemi alan da ismimi almasın." Buyurmuştur.
(Beyhakî, es-Sünenü'1-kübra, IX/309)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "MuhaMMed adını koyduklarınıza vurmayın ve onları iyilikten mahrum etmeyin",
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "çocuğa Muhammed adını koyduğunuzda ona iyi davranın, meclisi onun için açın, ona yüz ekşitmeyin." Buyurmuştur.
(Hindî, Kenz, XVI/48, Suyutî, el-Camiu's-sağir (Feyzu'1-Kadîr ile), I/35)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Üç oğlu olupta birisine MuhaMMed adını koymayan câhillik etmiştir." Buyurmuştur.
(Hindî, Kenz, (Taberani'den), XVI/419)

"Celle kemâluke an yuabbire anhu lisânun!"
Cemâlin lisan idrakinden de azîzdir, yücedir ve AYNen BiRRu’r- BeRRdir..

El Berru:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Tâbi böyle tercüme edebiliriz.. "celle kemâlike.." Senin kemâli yücedir..
Sen yücesin bitti mi kelime?.
yâni “an yuabbire anhu lisânun!” bu tâbirleri lisan tâbirlerini, işin garip tarafına bakın ki alttakı tercüme bana aittir.. bana aittir ama, öyle dersin değil mi?. neden diyorum başka diyemediğim için diyorum!. bakın “celle” tâbiri var orda “celle” teCELLÎ kökünü yerinde kullanamıyorum insanlardan korktuğum için..
neden?.
çünkü insanların gözünde o “celle celâlehu” çok yücedir de.. “peki yücedir nedir?” diye sorsanız..
neye yücedersiniz siz?.
beşyüz metre yüksekte olana mı yüce dersiniz? yoksa bin metre mi, neye göre ölçersiniz siz neyin-şeyin yüceliğini?. bu tecellî.. tecellî orada bak!. celle köküne bak!. ALLAH celle celâluhu neyi tecellî ediyorsa o.. onun tecellîsi.. kağıt üzerinde doğurmuyor anneler çocuklarını!. “tecellî” var ya kucağına alıyor göğsüne bastığı zaman bütün kâinâtı doldursanız o sevgiyi alamaz elinden ki tecellî odur.. ALLAH celle celâluhu nurundan hâlk ediyor yerleri gökleri ve İçindekileri kısacası KÂİNÂTını.. celle yapıyor.. celle kökü var orada.. “kemâlike” senin kemâlin, tecellî yeridir..
yuabbire anhu lisânun” onun ibârelerini, insan aklı fikri, o kadar kadri yüce ZAÂTuLLAH ki bunu akıl, kendi içinde hazmedemez NAKLi Bulmadan!.
yâni insan tâbirinden, ibâresinden, yorumundan münezzehtir bu tecellî!. kemâlatın tecellî yeri oluşundandır bu insÂNın.. ondandır ki diyoruz ki, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i BİLip-BULmamış kişi, Rasûlunu bulmamış da ALLAH celle celâluhu’ya KOŞuyor şaşkınca.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi ki -> “Rasûl->ALLAH”ı.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi atlayarak nasıl gidiyor ki bu gerçek Kur'ân-ı Kerim gerçeği:

1-“ALLAH ve REsûlune TeSLİm OLunuz!”
2-“ALLAH ve REsûlune İMAN EDiniz!”
3-“ALLAH ve REsûlune TÂBİ OLunuz!”
4-“ALLAH ve REsûlune İTÂAT EDiniz!” âyetlerini vermiştik muhammedinur sitemizde..

Bu ortada.. bir tek Rasûl vardır HATMinde..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme uğramadan başıboş giden “ALLAH ile kandırılmışlardandır:

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---
Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum BİLLÂHİ’L- GARÛR: Onlara seslenirler: “Biz, sizinle beraber olmadık mı?” (Onlar): “Evet, fakat siz kendinizi fitneye düşürdünüz, beklediniz ve şüphe ettiniz. Allah'ın emri (ölüm emri) gelinceye kadar emaniyye sizi aldattı. Ve garur (aldatanlar, şeytan ve avaneleri), sizi Allah ile (Allah “Gafur'dur, Rahîm'dir, sizi affeder.” diyerek) aldattı.” dediler.." (Hadid 57/14)

İnsanlar ki daha çok ilmine gururlananlar, bunu anlamıyorlar, “Rasûlullah”ı bir kelime sanıyorlar!. Rasûl; irsal edici, götürücü, ALLAHa ULAŞtırıcı ki SILAsına SALL edici demektir!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, hem de “irsaliye-yol geçiş kâğıdı- kesmiş gibi yâni, yazar orda kimden DOĞmuşsa –Ölünce!.-
KİMseye babasının adıyla telikin-ölü gömüldükten sonra ölüye,imam tarafından söylenen yardım için söylenen söz- verilmez biliyorsunuz babasının adıyla!.
Neden?.
Çünkü gerçek babasını ancak ALLAH celle celâluhu ve ANAsı bilir ancak ANAsı kesin beLLidir bu âlemde o doğurdu açıkça..
AYRıca, bu ÂLEMde herkes yaşar erkeklik taslar amma, öldüğü zaman onun telkinini veren imam sorar ve “anasının adını bir söyleyin bana der!”
Çünkü anası garantidir, kesindir anası.. babasınıysa ALLAH bilir, annesi bilir.. onun için ne diyor imam: “Ayşe’den doğma Mehmetten Olma "felan kişi" kalk bakalım öteki ÂLEMe geçtin!.”

Evet.. Aksarayda 1970 lerde Şükrü Hoca vardı Şükrü Hoca sanki yaşayan Nasreddin Hocaydı..
Bana diyor telkin ver!” dediler diyor!. “Anasının adı Denizmiş babasının adı da Kayaymış!. eee ne diyeceğim: “Kalk ulan DENİZ'den Doğma Kaya'dan olma Cenk Bey!”
Tepem atıverdi: “Ulan alın Kaya’nızı Deniz’inizi, Cenk’iniz siz kaldırın bu adamı! Hiç mi İslâm ismi bulamadınız bir NESİL boyunca!” dedim çektim gittim mezarlıktan.. amma ardından tayinimi de çıkardılar der pispis gülerdi azîz hocam!.

"Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin
Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!."
Çünkü insanlar isim koyarken İslam Dinini ve kabir ve ahret hayatını hiç ama hiç düşünmüyorlar ki zâten!.
Oysa ilahî kemâlat tâbirleri, tüm tâbirlerden, insanlık tâbirlerinden münezzehtir..

Ve azze cemâlüke en yekune mudriken li insânin
Hakk’ıncemâli ise “ve azze cemâlüke” Senin Cemâlin azîzdir..

en yekune mudriken lî insânin
Buna insan aklının idraki, asla olamaz ki, o kadar azîzdir Cemâlin!.
CemâLuLLAH nedir CeLâLuLLAH nedir ki?.
Celâl Lütfullah ve Lütfu’r- Rasûllah CEM’idir biz İnsÂNlar için..
İnsÂNoğlu bu ŞeHÂDEt ÂLEMinde eğer Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi DUYmazsa ALLAHa UYamaz!.
İşte o zaman CemâLdeki Lütfullah, CeLâLe çarpar da ALLAH celle celâluhu korusun LÂnete dönüşür, celâlle!..
Bunun için KULLukta bu risk hep vardır ve KULLuğun ASLI ASTARI da budur âcizâne fikrimce..
Çünkü KULLukta tercih vardır!.
CeNNet CeheNNem her zaman oluşur CeLâLde!.
CemâLdeyse dâimâ MuhaMMedî Lütfiyet CEM’idir ki, Lânet ve bedduâ olamaz İzniLLaH dışında..

O’nun Cemâlini insan idraki normalde idrak edemez asla!.

Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin
Çok zor tâbi ANLAyıVERmekk..
Ve teazame" muazzamdır.. “Celâluke” Senin Celâl’in.. “en yâhtura fi cenânin” SubhÂN ALLAH çok zor yâni!. bakın ne kadar ilginç ve “teazzeme” muazzamlığı müthişdir Celâl’in.. Senin Celâl’in, şu hususta ki “en yâhtura fi cenânin” burdaki “cenân”i “cennet” diye tercüme etmiştik o zaman “fî cenneti” diyordu ya, o şekilde tercüme ettik..
peki burdaki “hatıra” nedir?. “en yâhtura fi cenânin” “fi cenânin” içindeki hatıra nedir?. bu nasıl bir cennettir ki içinde hatırlanacak her şey var yâni!. GEÇmişten bir hatıra var bir hatıradan-hatırlamaktan bahsediliyor!.
Antiparentez burcakta cenân:insÂNın EZELden EBEDe yol haritası ve YOLcusunun ANA KARTı Gönlü, Kalbi, Canı kıasaca Ruhu olduğunu da DÜŞünelim lutfenn!.

Biz Muhtara, seçkin, gözde oluş gibi şeyler söylemiştik amma, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin bir ismi de “Muhtar”dır..
Muhtar: “İhtiyar eden. Seçilmiş olan. Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür ve Yaratanca seçilmiş!.” demektir

İşte Celâl’in içinde Cemâldir HaYyat..
Her gübrenin içinde bir gül, her ceheNNemin DÖNüştüğü bir ceNNet vardır ->İbrahimî MuhaMMedî Mü’minler için ->hamdolsun ALLAH celle celâluhumuza!..

Onun içinde Kur'ân-ı Kerimde âyet vardır “hepiniz cehenneme uğrayacaksınız” diye.. Peygamberler aleyhumu's-selâmlar da dahil HEPimİZ ceheNNeme uğrayacağız ki ->zâten şu ANda içindeyiz ki!..

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---
''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ : Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrıyacakdır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kazaa etdiği (bir şey) dir.(Meryem 19/71)

Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!.”
ALLAHın seLÂMı ve subhÂNlığı sana olsun ve ala aleyke ya Rasûlullah onun salatı senin üzerine olsun ALLAHu Teala Subhânehu o ALLAH ki subhÂNdır şu ANda “sebbaha” YAPtırandır, atomu yarattığından beridir DÖNdürendir, kâinâtı döndürendir.. bütün vücudumuzdaki her zerrenin terbiyesini verip hangi zaman hangi işi yapacağını otomatik bir makine gibi yüklemiştir O ALLAH celle celâluhu!.
mevsimleri geldiğinde; çocuk doğar, genç olur, büyür, küçülür, ölür kalır gider ancak ANA KARındaki-GENETİğindeki “âlâ” vasfını, nicelik-nitelik vasfını, Uluhiyete Ubidiyyet Vasfını dâimâ yaşatır ZüRRiYyet zİNCİrinde ve’s- SeLÂM...
tüm bu es- SeLÂM SeLÂMeti Sekîneti Senin üzerine ki BİZe olsun Yâ Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem!

Azîz cÂNLarımız;
Zor bir salâvât, fakat üzerinde kelime kelime çalışılması gereken bir salâvât.. ama güzel bir salâvât, ben de elden gönülden GELdiğince SALLadık GİTti sanıyorum!.
SeVgili MuhaMMed SıdDDIk kaddesallahu sırrahu Hocamın hatırası..
Üç dört tane vardı o zaman daha vardı Hocamın elinde..
Bunlardan toparlayabildiğimiz böyle olmuştu ve..
Evet salâvât kitabı çıkaralım diye uğraşırdık..
Şükür sonra bir kısmını yayınladık biliyorsunuz elhamdulillahirabbilâlemîn..

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön