Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

FÂTİHA SÛRESİ SÛRESİ SOHBETİ
Kul İhvÂNi-
Sohbeti Yazan;Hakan


EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

ResimEs-Selâmualeyküm ve rahmetullahi,
subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmu aleyke Yâ Rasulallah Sallallahu Aleyhi vesellem istecertü!
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

İyilik izâfi, görece, görsel yâni kabule dayanan şey ve insanların kendi halleriyle direk bağlantılı ağlayan birisini güldüremezsiniz gülen birini de ağlatamazsınız! Yâni birisinin cenâzesi varsa onu oynatamazsınız!.
Çünkü “Siz, dişi sızlayan bir insanı gülümsese dahi güldüremezsiniz!” demek istiyorum.
Şükür ve şikayet ikisi de, insanın kendi merkezli kordinatlıdır, kordinatları kendi merkezine bağlıdır!.
Nerede, Ne zaman, Nasıllı dış düzen ve iç dengesi SEVİYElenmediği sürece ya gizler ya da olduğu gibi yansıtır!. “Gel!” dersiniz bu sözü üç halde söylersiniz ya çok sert “Gel!” dersiniz, ya böyle gülerek hatta yalvararak “Gel!” dersiniz, ya da normal “Gel!” dersiniz!.
İşte tüm bunlar sizin yüzünüzdeki haritadan anlaşılır.
Sesinizin haritasından yüzünüzün haritasından anlaşılır.
Onun için de “nasılsınız?” sorucunun cevabı hangi kelimeyle verilirse verilsin, o kişinin yüz haritasının, ses analizinin yapılmasıyla belli olur ne niyetle sorduğu ve ne niyetle cevab aldığı da..

Ama şu var ki MuhaMMedî MeLÂMette SıRRı sıfır seviyesinde bir insan için olmuş ve olacak derdi kapmışsa ve şu anda “OL-ÂN ->Hükm-ü Hakk” ise..
Ki bu, kolay bir iş değildir!.
OLmuşun kalkması için arkalarındaki seddin yıkılması lâzım.
OLacağın yükünün kalkması için önlerindeki seddin yıkılması lâzım:

وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Resim---Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn: Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.” (YâSîn 36/9)

Ve şu ÂNı-OLÂNı anlayabilmesi için de başlarındaki Gaflet ZANNı Torbasının çıkarılması gerekir!.:

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
Resim---İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn: Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.” (YâSîn 36/98)

O zaman Ham Akıl ->İlahî Nakle dönüşür kul, O’nun kudretini yaşar:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

ALLÂHU NÛRU’s SEMÂVÂTİ VE’l- ARD” der!.
Artık ne gübre kalır ne gül kalır! Bahçıvanın, bağbanın canıyla bağın canı birleşir de “BİZ BİR-İZ” oluverir!.

Evet Âşık Nesimî’nin bir şarkısı var biliyorsunuz:

gâh çıkarım gökyüzüne ->seyrederim âlemi,
->gâh inarem âleme ->seyreder âlem beni!..




Çok sevdiğim bir şarkıdır ve insan böyledir bâzen demin dediğim buydu!
Hiç çocuğu olmamış, tek umut olan bir evin bir çocuğunun olmayan çocuğu bir gün oluverince onun sevincini bütün insanlarla paylaşmak ne mümkün?
Siz o haldeyken, bütün insanlar neden gülmüyorlar eğlenmiyorlar şeklinde bir psikoloji içerisinde ruh hali içerisinde olursunuz elbette..
Tersi böyle bir çocuğunu kaybeden bir âile ise, bütün kâinâtın gam yas içinde olmasını bekler!.
İşler bu âlemde böyledir!. Nice Nesimî’er geldi geçti de derisini yüzdüler “böyle mi dedin küfür ettin yüzün dersin!”
Nice Hallaçlar geldi geçti “Ene’l- HaKK” dedi diye kanını helâl kıldılar sanki HaKk değil de bâtıldı!.
Nice Şemsler kaddesallahu sırrahu geldi-geçti, yedi bıçakla yedi damla kan döktüler insanlar KONy’anın bir SEHERinde Hayy dost!.
İnsanlara işte burada bunda succeden harra vardır Kur'ân-ı Kerimde farzı ayındır orada secdelerin yapılması..

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ*
Resim---''İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ “harrû succeden” “ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn”: Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder.” (Secde 32/15)

Kur'ân-ı Kerimdeki “HARR”.. yâni kızgın sac üzerine dökülen bir avuç suyun zıplaya zıplaya her kızgın saca değişinde tekrar “Rücu’-UrucMi’racı yaparak, MuhaMMedî MuhaBBet Mi’racını SECDEyle tamamlayarak, son NEFesi bitinceye kadar.. koskoca büyük TEK damla gözüken SUyum, küçüle küçüle artık yok olup gider!.

Sanırım Lise yıllarımdı anam örtmede ekmek yapmış bana kavurga kavurmuştu.. sac, tandırdaydı.. aklıma geldi bir tas suyu kıpkızıl sacın üstüne gelhay ettim anam kızdı amma: “Dur ana seyret SUyun DANsını!” dedim.. anam da “ALLAH kullarına akıl dağıtırken siz nerdeydinizki!”dedi homurdanarak.. oysa ben Hararetteki-sıcaklıktaki-MuhaBBetteki RaBB ve de RASÛLî RAKSa tanıktım!..

İşte buna “HaRRa” denir, hararet de burdan gelir!.
Ve böylesien ATEŞ DERVİŞLer, böylesine ERENler ve yiğit insanlar yaşamışlardır!
Ve böyle insanların kaderleri kızgın sac ile aralarında bir perde olmaksızın bir dAMMLacı SU yun “harrû succeden” “ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn” secdesi ve ŞeÂNuLLahta her ÂN yENiden yaratılış masSALLıdır ANLAyana ki “Görene var!. KÖRe ne var?:”

O İlahî-MuhaMMedî Hakk ÂŞIKLar “harrû succeden” yaparlar!
Bunlar çift dikiş bir secde hayatı yaşarlar hayatlarını.. Dünyave ÂHİreti DİN ARA KESitinde YAŞArlar..
Bu iş dünyaya tapmış başkaları için masal hikaye gibi gelir onlar ki mezarlıklar bunlarla doludur gidin bakın okuyun mezar taşlarını bakalım!.
Oysa MuhaMMedî Hakk ÂŞIKLar için ise, bir şehâdet yaşayışıdır.. Biz de Fâtiha ve Bakara Sûremizin başından başlayıp şöyle yavaş yavaş cumartesi günleri gidelim İnşâe ALLAH!.
Ola ki Bakara Sûresinden bir şeyler anlarız: “Kur'ân-ı Kerim yedi vech üzere gelmiştir!” diye buyurmuş Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Kur’an Yedi Harf üzere indirilmiştir”.

Resim---Bunun delili, İbn-i Abbas’ın -Allah ondan râzı olsun- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivâyet ettiği şu hadistir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Cebrail, beni tek harf üzere okutuyordu. Bunu artırmasını istedim ve artırdı. Artırmayı istemeye devam ettim ve artırdı, ta ki, yedi harf oluncaya kadar." Buyurdu.
(Abdullah İbn-i Abbas’dan; Buhârî; hadis no:3047. Müslim, hadis no: 819)

“Harfler” ne anlama gelir?
Bu hususta söylenenlerin en güzeli; “lafızları ayrı da olsa, anlam itibariyle aynı olan yedi vecih”tir. Anlam itibariyle ayrılsa bile, bu ayrılık çeşitlilik ve zenginlik babındandır. Yoksa, zıtlık ve karşıtlık babında değildir.
“Harf”in lügat manası; vecih (yani yön)’dir.
Nitekim ALLAHu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
Resim---Ve minen nâsi men ya’budullâhe alâ harf(harfın), fe in asâbehu hayrunıtmeenne bih(bihî), ve in asâbethu fitnetuninkalebe alâ vechihî, hasired dunyâ vel âhıreh(âhırete), zâlike huvel husrânul mubîn: İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.” (Hacc 22/11)

alâ harfin: bir ucundan, az, gönülsüz..

"Harfler’den maksat, Arapların lüğatlarıdır.
Resim---Bu ise, Ömer b. Hattâb radiyallahu anhu:
"Hişâm b. Hakîm’in, Furkan sûresini, başka bir şekilde okuduğunu duydum. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu sûreyi bana okumuştu. Az kalsın kendisine çıkışacaktım, ama okumasını bitirinceye kadar sabrettim. Sonra yakasına yapışıp, onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdim ve dedim ki: “Yâ Rasûlullah! Bu adamı, Kur’ân’ı, senin okuyuşundan başka bir şekilde okurken işittim.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oku!” buyurdu. O da ondan duyduğum okuyuşu okudu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Böylece indirildi!” buyurdu. Sonra bana: “Oku!” dedi ve okudum.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: Böylece indirildi. Bu Kur’ân, yedi harf üzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun" buyurdu.
(Buhârî; hadis no: 2287. Müslim; hadis no: 818)..

İnsanlar da ülkemizde, yedi makam, raks makamı nihavent makamı, şu makamı, bu makamı zannetmişlerdir.. oysa yedi yöndendir ve yedinci yön Rabbî yöndür. Bir kürrenin bütün noktalarından merkeze giden sonsuz yarı çaplar gibi sonsuz dönüş bir noktada birleşen yönler gibi yedinci yön vardır..
Vechullah, vechu’r- rabb, vechul-mevsu’l- zât gibi çeşitli isimlerle anabileceğimiz, söyleyebileceğimiz özdeki yutucu, tutucu, sabit ,

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---''Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn: Onların sözleri ancak: «Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret- sağlamlaştır, kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!» demekten ibaretti.” (Âl-i İmrân 3/147)

sebbit akdâmenâ” dediğimiz çocuklar ana karnında başları yukarda yaşarlar dokuz ay boyunca. ancaki doğacakları zaman fıtrî bir hareketle ne anne ne de herhangi bir insan müdahele etmeden başlar aşağıya çevrilir ve baştan doğar, ayaklar içerde kalır en son çıkar.
sebbit akdâmenâ” yı “Rahimiyette ayaklarımız sabit kalsın!” anlamında anlıyorum ben ve mezara da başlar girer ilk önce..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Bolu Şehrinde yaşarken yazılan bir şiiri okuyalım da ondan sonra başlayalım inşaALLAH Barbaros!
Gelen gitti ne kaldı?” diye..
3 Eylül 2002 de Bolu’da yazılmiş bir şiir okuyalım!

Ne kaldı geriye aceba?
Her şey geldi her şey gitti çok şeyler, zamanlar, olaylar, insanlar geldi gitti! Ahmaklar geldi gitti, âşıklar geldi gitti herkes geldi gitti ne kaldı?.

Âşıklar ÂLeme baktı
Aşkla mâsivâsını yaktı
ERidi -> YÂR-ine aktı
Arkasında >ARKı kaLdı!.


Her aşığın arkasında İlahî AŞK akan bir ark kaldı ki, gerçek âşıksa!

Kulluk bazarın girmenin
Zıtlar zevkin eğirmenin
Dönen devrân değirmenin
Çile ÖĞüten >çARKı kaLdı!.


*

İnsan yoLun seçti aMma
Rüzgar gibi geçti aMma
->ECeLini -> içti aMma
İyİ - kötü -> fARKı kaLdı!.


herkes ecel içti amma.. iyi kötü farkı hâlâ duruyor!
Kimisi RaHMetle kimisi zAHMETle anılıyor..

Ben diye geLİŞi bitti
->Kendini biLişi bitti
->IrmakLarın İŞi bitti
Aşk deryasının >gARKı kaldı!.


Nice ırmaklar çağladı “tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ
Ne çağlayanlar yaptılar, sonra her birisi bir denizde “BİZ BİR-İZ” olan bir denizde sükunete erdiler damlaları bile kalmadı derya yuttu hepsini!.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
Resim---Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn: İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.” (Ankebût 29/58)

HaLLac Hakk dedi üzüLdü
Sözü >süzgeçten süzüLdü
->NeSiMî sırrı -> yüzüLdü
->DiLLerde bir >şARKı kaldı!.


Bu şiiri yazmama sebeb bu şarkı işte..:
“gâh çıkaram gök yüzüne seyrederim âlemi,
gâh inerem yer yüzüne seyreder âlem beni!.”
Bu şarkı ki, Nesimî’nin Sırrı derisinde yüzülünce dillerde bu şarkısı kaldı..



Kimisi hak yoLdan saptı
->Hevâ - hevesine taptı
->Sâde soytarıLık yaptı
Hokkobazın ->sİRKi kaLdı!.


Kimisi de sirk hokkabazı gibi kendi kendine alevere dalevere yaptı onların da geride bir sahteKÂRLık Sirki kaldı!.

Değişmez Hakkın yasası
Aşkın >Ejderha A’sâ-sı
->AHde VEFAkâr ESası
Firavun’un ->şİRKi kaLdı!.


Kur'ân-ı Kerim’in kendisi anlatmakta biliyorsunuz ve göreceğiz ki, nedir? “Elindeki nedir?” ->“Bu benim A’sâ-mdır!”
“Ne yaparsın onunla” ->“Koyunlarıma yaprak çırparım, ona dayanarak yürürüm daha da neler yaparım ben onunla!”
“Onu bırak yere!” bıraktığı zaman “korkma o bir ejderha değildir”.. tuttuğun anda eski haline gelecek boğazından sıkı tut o “NEFS”in..
Musâ aleyhi's-selâm makamında bu kadar açık anlatılmıştır bir yüzü ejderha bir yüzü A’sâ-baston gibi..

وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى
Resim---Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ.: "Sağ elindeki nedir ey Musa?" (TâHâ 20/17)

قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى
Resim---Kâle hiye asây (asâye), etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.: Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var." (tâHâ 20/18)

قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى
Resim---Kâle elkıhâ yâ mûsâ.: Dedi ki: "Onu at, ey Musa." (tâHâ 20/19)

فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى
Resim---Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.: Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).” (tâHâ 20/20)

قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى
Resim---Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehe’l- ûlâ.: Dedi ki: "Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz." (tâHâ 20/21)

Vücûd Şuhûdun BiLmeze
Şâhid sücûdun BiLmeze
Haddin hudûdun BiLmeze
EBeDî -> bir KoRKu KALdı!.


Eğer bir kişi;
Vahdet-i MevCÛDu BİLmiyorsa, gerek görmüyorsa,
Vahdet-i VüCÛDu BULmiyorsa
Vahdet-i SüCÛD’da OLmuyorsa ve,
Vahdet-i UHÛDu YAŞAmıyorsa,
Haddi, hududu, uhudu bilmiyorsa ebedî bir korku kaldı!.

KuLLuk bir garib oyundu
Nefis kurt değiL koyundu
ÂŞıKLar >burda soyundu
Geride ->bir KüRKü KALdı!.


Âşıklar kurtluk derilerini burada soyundular.. çünkü onların ASILları koyundu, kurtluk bu sahnede, bu tiyatro sahnesinde giydirilmiş bir maskeydi.. çoğu bu maskeye kulluğa kalkıştı.. bu maskeyi devamlı zannetti.. yâni Barbaros’u tiyatroda Roma İmparatoru yaptık ya!. giydirdiğimiz basit bir giysiyken, sokakta da diyor ki:“ben artık Roma İmparatoruyum!.”
Durduramadık o ELBİSEyi GİYince.. yâni o İblislik Elbisesi.. yâni Telbis Elbisesi bunun sonu oldu!. Çünkü, kendini bilemedi o elbise içinde.. onun ne kul ne kral olmadığını, yâni ne kul ne kral olmadığını HaKk’ın Kulu olduğunu göremedi!.

Hakk Âşık avazı ile
Hakk’a niyaz nazı ile
->İhvÂNimin sazı ile
Ezel -ebed türkü KALdı!.


Bu KuL İhvÂNi, hepsiyle, sazıyla-sözüyle ezel ebed türküsü çalmıştır!
Hiçbir özel önemi yoktur, bütün insanlar alkış çekse de, yuh çekseler de gökteki yıldızlar katılmayacaktır ikisine de!.
Ondan diyorum Münir Hocam: “Ormanda dev bir ağaç kesildi, çınar yere devrildi, gürültüsü gökleri kapladı.. fakar ormanda hiçbir ağaç duymadı! belki bir kuş sürüsü kalktı!.”Onun için zâten zom uykuda uyuyanlar, uyurgezerler ve sarhoşlar uyandırılmaya ve ayıkdırılmaya muhtaçtırlar, mecburdurlar UYANdırılmaya!.
Biz ise Mecburuz-Me’muruz bu akılları uyandırmaya ve sarhoşları ayıktırmaya mecburuz!. Onlar ise muhtaçlar..
Ama bizde Mecburuz-Me’muruz, emredilmişizdir..
Hatta Mahkumuz çünkü, MuhaMMedîyiz yapmak zorundayız demek istiyorum!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Bir âşıklama daha okuyayım ondan sonra sohbete gireriz inşâe ALLAH..
âşıklamalar bir sebebten dolayı arka arkasına gelen, belli ayaklarla arıyorum, tarıyorum, eriyorum gibi belli bir ayak üzere yürürler.. anlatılmak istenilen şey hazırlanmamıştır kendisi ne gelirse o gelir..

Tevhid çözer düğümü
Eller iLe ->ördüğümü
GönüL gözLe gördüğümü
Gece gündüz arıyorum!.


Çünkü kelle gözümle görmek istiyorum gönül gözümle gördüğümü.. gece gündüz kalb gözümle gördüğümü, kafa gözümle arıyorum..

ALLAH LiLLah Lehu ve huu
Lâ ilâhe İLLâ ALLAH bu
Toprak ateş hava iLe su
KaLbim tekne karıyorum!.


Dışta İZLediklerimi İçte Kalb teknemde karıyorum..

Rehberim Hakkın Habibi
Tecellî Tevhid Tabibi
Dönüyorum Çıkrık gibi
AkLa - Kara sarıyorum!.


Ben de dönen bir çıkrık gibi gece ile gündüzü, ip bükercesine bir siyah bir beyaz ipi bükercesine, bu Çile Çıkrığında büküp duruyorum, sarıyorum yâni..

Önceden saLdım GÖÇümü
İ'tiraf ettim ->SUÇumu
Kar gibi beyaz SAÇımı
Yedi RENKLe tarıyorum!.

YoLu çiLe sıLa çiLe
YoLcusuyuz biLe biLe
SaLât ü saLâvât iLe
Yavaş yavaş varıyorum!.

ÖzLedim züLfü karamı
DağLar ayırdı aramı
Kanı dinmez aşk yaramı
TevhidiyLe yarıyorum!.

Nefs ruhuma zahmet etti
Tevhidime töhmet etti
RasûLuLLah rahmete etti
RahmetiyLe eriyorum!.

Şu BoLu’nun büLbüLLerin
Sıyırdım tevhid tüLLerin
Ravzada açan güLLerin
Seher seyrin geriyorum!.

ŞeenuLLah şer’isini
SöyLeyemem gerisini
Nefsim benLik derisini
Aşk kasnağın geriyorum!.

HaLvette uzLete çöktüm
Çöp sepeti kaLbin söktüm
Varımı yoğumu döktüm
Seyrengâha seriyorum!.

Bir gece yarısı bir seherde 2 rekat namaz kılıp gözünüzden özünüzün çöpünü dökerseniz, çöp sepeti gibi kalbinizi boşaltırsanız, içinden ne ateşler ne barutlar çıkacaktır ve yan yana iç içe yaşayıpdurduğunuz bir ömür “OLsun!. OLmasın!.”larınız!.

Nefsin kaLesini yıktım
Canevin ceNNetin çıktım
Cihan cünbüşünden bıktım
Koşun ->beLeş veriyorum!.


cihan cünbüşü cevricihan çarkı çile bir cümbüş amma alan varsa beleş veriyorum

MuhaMMedî dergâhında
Tevhid teceLLigâhında
ZıtLarın zevk tezgâhında
->ERiş arkaç kırıyorum!.


Biliyorsunuz eriş, halıların dikey olan esas ana iplerine denir.. arkaç ise, onların aralarından geçerek taraklarla sıkıştırılan yatay iplerdir.. bu arada da nakış ipleri atılarak arkaç geçilir işte bunlar yatay ve dikey ipler kırıldığı zaman tezgâh ayakta kalsa da bir önemi yoktur..

Herkes emrindedir özün
Duyan kuLak gören gözün
CahiLLer yüzünden sözün
“HAKİKAT”ın SIRıyorum!.


Söylemek istediğim şeyleri cahiller yüzünden sırıyorum, saklamıyorum da anlamaları için çabaları gerekecek şekle sokuyorum..

ALLAH>RasûL>AkıL>ÂLem
İşte hayat ve Dem bu Dem
Herkes biLiyorsa >mÂDEM
“İmtihan ne?”->soruyorum!.

Başta akıL küpü iLe
Yedi nefsim tipi iLe
Gece gündüz ipiyLe
Kader ağını örüyorum!.

Yârim yok ise duramam
YerLeşik düzen kuramam
“Her yerde oLan”ı aramam
>Enfus - Afâk görüyorum!.

Şu cihana geLmecesin
AğLamaca güLmecesin
Hakkın tevhid biLmecesin
Çözmek için duruyorum!.

GönLüm verdim güzeLine
FırLattı ->gurbet eLine
Sevda sazımızın teLine
DeLi veLî vuruyorum!.

Nefsimin benLik pusuna
Ateş buLdum susuzuna
Attım Kevser Havuzuna
->Defterini dürüyorum!.

İhvanım aşk mir’atıyız
->Müstakim-i sıratıyız
“MuhaMMedî Kırat”ıyız
>SebiLiLLah sürüyorum!.


biz Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin sıratındaki kıratlarıyız.. Sebilillah, ALLAHın yoludur, herkes o yolda nefis atını sürmektedir.. mecburen tav’en ya da kerhen.. kimisi ters binse de o tarafa gitmekte.. ata ters bindiği için gitmediğini sanmaktadır.. ALLAH celle celâluhu lütf u kereminden bizi doğru bindirip doğru göndersin inşALLAHu TeâLâ..
İşte böyle bir zamanlarda Bolu’da esmişiz..
Kaderimizi sürüklediği yerlerde.. oralarda bunları böyle, şu anda da olduğu gibi, ya da her yerde olduğu gibi, durmadan yazıp çizerek, geriden gelecek âşıklara bir armağan olsun diye İZ olsun işâret olsun diye inşeALLAH yaşadıklarımız not ederiz..
Yazıcılık okuyuculuk MuhaMMedî Sistemde budur..

Sall insanın kendi özünden kaynaklı merkez Keban’ından yâni KÛN Kebanından kaynaklı gözüken zâhir ve gözükmeyen bâtın lütufların sâhibliğidir..
“Bedenine sahibim, bedene can veren cana da sahibim, ben tenime ve canıma sahibim” demenin Türkçesi bunlar.. Geçici, iğreti, izâfi belli bir roll için bana verilmiş şeyler.. “ben” dediğim dahi benim değildir.. “Ben sahibim” derken “Rabbime sahibim” tabii ki.. Rabbim de bana sâhib.. BİZ BİR-İZ.. Biz sahabeden de öte de akrabayız sâhib çıkıştan da ötede akrabayız.. Akreb AKRAb, AKRaba budur..

bir “BEN” Vardır “ben”de ->“ben”den -> İÇErüü!..:
ŞÂHDAMARdan AKRABa RABBım (MeRKEZde):

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

EnALLAH!. (MUHİTte)”:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.” (TâHâ 20/14)

Şimdi -SeBbeHa ->Şe’ ÂNdayım..:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı, hep sürecek her AN yeniden Yaratılanlarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..

Sahabelik kul ile Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem arasında.. Akrabalık kul ile RABBIsı arasındadır..
İkisinin arasındaki fark çok önemlidir.. Akraba odur ki, aynı ana karnında yatanlar akrabadır.. hiçbir anne karnındaki çocuğa “sâhib çıkıyorum” sözüyle anlatamaz akrabalığı.. hiç kimse diyemez ki “sanki ayağıma sâhib çıkıyorum” diyemez çünkü ayağı kendisidir.. akrabalık, böyle bir şeydir..

Onun için de ALLAHu zü’l- CeLâL bizzât ZÂTuLLAHtır..
Rabbu'l-Âlemin olarak biz sıfatıyla yâni RuBuBiyyet Sıfatıyla;

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABB-inin İSMiyle oku!”
(Alak 96/1)

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.”
(A’raf 7/172)

“Biz ona şah damarından da yakınız/Akrabayız” buyururken RaBB Sıfatını kullanmaktadır.. Yakın için akraba kelimesini kullanmaktadır..
Onun için de salat, SALL insanın mâsivânın zâhir ve bâtınıyla SALLikten SeLLiğe geçişidir.. yâni salat dediğimiz şey, arada bir yol var demektir.. sılaya çıkıştır.. SeLLi ise o sılanın sen oluşudur.. senin sıla oluşudur.. öyle bir iştir ki, elinizdeki elma ağzınıza gelinceye kadar sall eder, ama ağzında “Dâru’s- Selâm”dır.. hadi diyelim ki midenize gitti, sindirdiniz, sesinizde es salamdır vücudunuzdaki ısı da es-selamdır gözünüzden çıkan ışında es Selâm dır.. bizim aklımızda es Selâmdır..
Hülâsa: “ALLAHümme ente es Selâm ve minke es Selâmdır: ALLAHım SEN Selâmsın, ve Selâm SENdendir.”
Lâ Hüve iLLâ Hu!”dur.. her Şey ALLAH celle celâluhu NÛRudur son-UÇta..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim
Din budur akıl budur varlık bunun için var edilmiştir.
Bunu anlayış BİLBULOLuş ve YAŞAyış MuhaMMedî bir SEVİYEdir..
Sanki dört mercekli bir dürbün gibi, sanki bir atış tüfeği gibi, gez göz arpacık hedef.. ve dördünü bir araya getirip on ikiden vuruş gibi -> “ İLâhe iLLâ ALLAH!.”
Ama bu dörtlü kolay gelmez bir araya, zor!.
Çünkü insanın dört tane eli yoktur onun için “MuhaMMedu’r- RasûLullah” vardır..
MuhaMMed > “Lâ İlâhe” Cem’ eder..
RasûLullah >“iLLa ALLAH!.”ı şüphesiz Cem’ eder..
Onun için bize yakın olan “MuhaMMede’r- RasûLullah”tır.
Biz MuhaMMedî Mahviyette Mahvolduğumuz zaman RasûLullah, “MuhaMMede’r- RasûLullah”tır!.
Fetih Sûresinin son âyitidir biliyorsunuz..
MuhaMMedu’r- Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---Muhammedun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât (tevrâti), ve meseluhum fîl incîl (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.” (Fetih48/29)

Bunu niye söylüyorum çünkü inancın temeli gaybîdir..
Gayb ise, BİLElik sırrının yaşayışının galibiyeti ganiliğidir..
Yitiktir bilinemez bulunamaz kaybolmuş değil.. kayb değil.. ZÂTen gaibtir..
Gaib: Olduğu HALde gözükmeyen, ancak ettiği ile belli olandır..
Bu doğrudur, gaib gibi gözüken elektriği kullanan ampül..
Basit bir kolla şarteli indirdiğiniz anda, bir şehrinin tümünün cereyanlarını kesersiniz. Oysa bir hayvanı bile o kadar çabuk kesemezsiniz.. bir saniye bile sürmeden tümünü kesersiniz!. Çünkü gaybi kaldırıyorsunuz, ganiliği kaldırıyorsunuz, galibiyeti kaldırıyorsunuz.. Bütün cesetleri geride bırakıyorsunuz..
Onun için Kur'ân-ı Kerim daha başlarken onlar gaybe iman ederler ile başlar!.

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara 2/3)

Fâtiha Sûresinin kendine mahsusluğu vardır.. Fâtiha Sûresi Cem’-i Kur'ân-ı Kerimdir..
Fâtiha Sûresinde; Uluhiyyet, Rububiyyet, Merhamiyet ve Mâlikiyet, Mülkiyet ve Ubidiyyet..
Yâni “Uluhiyyet-İLÂHLık-ALLAHlık” Vasıflarıdır bunlar..
İlâh olabilmenin ki tek olan el İlâh celle celâluhu OLaBİLmenin şartı;
Mülkün sahibi olmak,
Merhamet sahibi olmak,
Rububiyyet sahibi olmak ve
Uluhiyet sahibi olmak ile mümkündür!.
Başkasının mülkünde, başkasının merhametini ortak kabul ederek ve küllî Şey’in var edilmesi, terbiye edilmesi, yaşatılması ve derc edilmesi, geri toplanması, yok edilmesi Mürebbiyesi Rabbanî Rububiyyeti.. yâni RuBuBiyyet işleminin yansıması ortaklaşa yapılamaz!.
Uluhiyet küllî şeyin O’nun oluşu!.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûru’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu’l- emsâle li’n- nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

ALLAHunuru’s-semavatı v’e-l ard” OLuşu kolay anlaşılır bir iş değildir!.
Amma mutlaka anlaşılması gerekir ki, bütün bunlar anlaşıldıktan sonra insan nefsi;

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn (nestaînu).: (Allah'ım!) Yalınız sana ibâdet (kulluk) ederiz, yalınız senden yardım isteriz.” (Fâtiha1/5)

İyyâke na’budu
Nağbudu.. biz kim biz?. küllî şey!. Biz, “abd”iz biz..
yâni her ne ki var ise şu kâinâtta ve EZELde “elestu biRabbukum?” sorusuna “kâlû ->beLÂ!.” Dediler küllî Şey’ ki mevCÛD OLaBİLdi bu ÂLEMde..
Bir kısmı değil, keyfi değil.. tümü birden var olabilmek için.. varlık buna bağlı çünkü.. keyfi değildir, seçime tâbi değildir..

Besmeleye hiç girmiyoruz biliyorsunuz.. çok girdik El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn!.
Hamd âlemlerin Rabbına mahsustur.. yâni Uluhiyet ve Rububiyyete mahsustur..
Şükür neye mahsustur?.
Er rahmâni’r- rahîm. Mâliki yevmi’d- dîn
Kim ki,bu âlemde Küllî ŞEY’in ALLAHu zü’l- CeLÂL’in NÛRu Olduğunu, ALLAHın malı olduğunu anlamışsa,
ve Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet SıRRLarına ERmişse ŞÜKRETmesi gerekir!.

Er rahmâni’r- rahîm. Mâliki yevmi’d- dîn” dedi mi?.
Dedi.. “Bu sÖZü ÖZüne geçti mi?”..Geçti!.
O zaman “iyyâke” yalnız ve yalnız SANA!. İyya, eyyuha sınır, limitte yâni başka yok!. “ke” sen.. “iyyana” denseydi “biz yalnız biz” olurdu.. “iyya” ben.. iyya, sen.. iyyahu iyyaha, o.. diyebilirdi..
iyyâke” yalnız sana “na’budu” -abede- “abd-kul”luk yaparız ki, dâimiyet BİLEliğini AYNen YAŞArız!. “A’yân-ı sabit”le yaşarız!. Bize verdiğin sınırlar içerisinde fiilen yaşarız!.
Her şey gibi!. Nasıl yarasa yarasalık yapıyorsa, kartal kartallık yapıyorsa, penguan da penguanlık yapıyorsa!. Her şey herşeylik yapıyorsa kendi sınırları içerisinde mutlaka yapıyorsa.. ve asla başka bir “şey”lik yapamıyorsa biz de böyle olduğunu anladık, “İyyâke na’budu” ancak SANA abdlik yapacağız; BEDENen ve NEFSen!.
Bedenen ve nefsen yaşayanlar hayvanlardır biliyorsunuz!.
Hadi diyelim ki onlardır.. Yâni çünkü, varsa kalbleri ve ruhları biz bilemiyoruz hâl-i hazırda..çünkü bizim ki gibi değil!.
Çünkü de, ama da, insanlardan daha vefâlı güvercinler var ki BİZ BİR-İZ TEKeTEK TEKKemizde BİLenler bİLmekte..
İnsanlardan daha vefâlı güvercinler.. daha doğrusu bakınız aynen izlediğim.. can eşi hasta olduğu için onun yanında, karşı çatıda buruşuk bir şekilde durup döktüğüm buğdaya dönüp bakmayan gelmeyen ak güvercinim var çok üzgün ve eşinin başında.. sonra biraz iyileşince birlikte geldiler yemeye..

Şunu demek istiyorum, onlardaki duygu miktarlarının ölçülerini biz bilemiyoruz!. ama bildiğimiz bir şey var ki, bütün EsmâuLLAH İnsan aklınaa yüklendiği için ya da akıl o olduğu için..
sınırsız akla göre sınırsız insan, sınırsız özellik taşıyan, güzellik taşıyan, esneklik taşıyan, kıvam taşıyan, alışkanlık ve akışkanlık-kıvam taşıyan, taşıyan bir yapıdadır ki Kur'ân-ı KerimimİZz;

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad halakne’l- insâne fî ahseni takvîm (takvîmin).: Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.” (Tîn 95/4)

ahsen: husn sahibi, ihsÂNa ayna, Sîn Hakikatı sahibi..
takvîm: kıvam, akışkanlık ULAŞaBİLirlik takvimi, proğramı, zaman ve mekÂNı ve İşleyeceği İŞLerin Lâzım ve LÂyıkı kendine YÜKLenmiş ham AKIL ki NAKLen TAMM AKıL EDeBİLmek İnsÂNlik hüneri..


Şu ne didiği belirsizlerle dolu şu günümüzde ve güya tasavvuf ortamında daikkat edilecek husus;
ALLAH tan korkmayan bir düşünce içinde: “Yardımı mürşidimizden bekleriz!” diyenlerin sapıklık ve küfürlerinden uzak durmaktır!.

Yâni ben sadece bu işin şaşkınlığını anlatmak için söylüyorum!.
Yoksa zâten herkes Ya Şahdamarından Yakın/Akraba RABBısını BULur!.
Ya da kendi İlâhını yapar ve de tapar!..
Bize Düşen İş Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi ve Hakk Dostlarını İZlemek ve BİZLemektir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn (nestaînu).: Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.” (Fâtiha 1/5)

ALLAH celle celâluhu Kur'ân-ı Kerimde her gün okuduğumuz Fâtihada “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
Ancak SANA kulluk ederiz ve SENden isteriz” derken şaşkın adam oraya parantez içinde yazmış “mürşidimizin kim olduğunu öğrenmek için özel yardım isteriz” diyor!.
Ne yapmakta bu beyinsiz, “peygamber aleyhi's-selâmdan bile özel yardım isteriz” demek burada küfürdür.. ALLAH’tan istenmektir “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
Ama sapıklığın sınırı mı var!. İşte demin demek istediğim bu.. Akıl bu uca gitti mi “Hizbuşşeytan” olur, öbür uca gittimi “Hizbullah” olur tabi ki, “şeytanını Müslüman ederse iyiliği emreder” den kasıt daireyi tamamlar da her noktası “ALLAH” keser..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan, Müslim)

Çünkü RasûLullahtır O, yarı çapı RasûL yarı çapıdır herkes için aynıdır oraya giren ondan olur buldun mu Barbaros?.

Barbaros :Buldum hocam hayret bunu nasıl görmemişim bu kadar kaç ne zamandır kullanıyoruz bunu, dikkatli bakmadığımız için zâten imam İskender Mihrali birincide veriyor onlar..

Kul ihvani: ama iyi bir hizmet bu Kur'ân-ı Kerim verisi olarak topluca kendileri hariç.. biliyorsun yâni sapıklıklarını bildiğimiz için bize bir şey yapmıyor Arapçası güzel biliyorsun ve ben Arapçasını bundan almıştım. Bunların üniversitesinden çok bir hanımdır o “arapça öğreniyorum” diye videoları vardır çok bilgili bir hanımdır güzel öğretir.
Başlarken ve sonunda “Efendimizin yardımıyla” der.
ALLAHın değil, “Efendimizin sayesinde yardımıyla yaşıyoruz, Efendimizin sayesinde bu günkü dersimizi yaptık, gelecek dersimize Efendimizin sayesinde geliriz!” gibi sapıkça şeyler söyler.. ve bunu safça söyler ama ben o başı ve sonunu kırpar aradaki arapça bilgisini alırdım!. Şimdi çoktan beri girmiyorum üç seneliğini indirmiştim.. onun arapça öğreniyorum kısmı arapça fakültesinin yâni “ünüversite of ALLAH” ismi Barbaros Amerika’da bir şey türtçesi var diploma veriyorlar yâni..

Barbaros: Türkiye de de var hocam tâbi merkez türkiye de ALLAHın üniversitesi diye kendi üniversiteleri var.

Kulihvani: Doğrudur ben bilmiyordum ama ben öbürünü biliyorum ondan aldım Arapçalarını çünkü şimdi var mı bilmiyorum, devâm ediyorlar mı bende olmayan arapça kısımları var mı varsa faydalı bir bilgiydi çünkü takip etmek lâzım, bakarız belki bir gün İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Düşmanda olsa yahutta “ALLAH dinine kafirlerle de yardım eder” hükümleri vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Muhakkak ki, Allah (dilerse) bu Dini facir (bir) adamla da te’yid ve takviye edip kuvvetlendirir” buyurmuştur.
(Buharî, Cihad böl. 181; Müslim İman Böl. 178)

Hadis-i Şerif'i de bu gerçeğe işaret etmektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah bu dini facirlerin/fasıkların eliyle de güçlendirir” buyurmuştur.
(Mecmaüz-Zevâhid 5-303; Hadis Hafızı Heysemî, Taberanî’nin Amr b. Numan’dan yaptığı rivayetin sahih olduğunu söylemiştir.)

Böyle işte her ne ise, “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” ancak ve ancak SANA biz abd oluruz ve SENden istiâne ederiz..
ist” arapça bir kelimenin önüne geldi mi.. “ist-ida” dava etmek.. “istifa” fani olmak demek, bırakmak ve kimin başına geliyorsa.. isticab hicabını kelimelerin bir baş ekidir ki, başa geldiği zaman o işi istemeyi dilemeyi getirir.. “iâne” yardımdır biliyorsunuz iâne çok kullanılan bir tâbirdi Osmanlı döneminde felân imdat yardım için istenen toplanan şey hin-i hacette çâresiz kaldığında, “bana iâne yapıyor, karşılıksız olarak veriyor” denir. geri dönmeyecek yâni ve bunu isteyen kişi de fert, fert değil bir imdat sesine gönderiliyor anlamında iâne öyle bir şeydir.. “istiâne” ise yardım istiyoruz yardım diliyoruz diye türçeleştiriliyor..
Burada bir şey var benim belirtmeye çalıştığım istiânenin temelindeki “iâne”de ALLAHın Nurunun yaşayışını aynen almaktır.. halbuki “abd” da, dâimiyet bileliğini almaktır. “abd” ise kul, bedenen yapılır namaz kılıcaksa, abdest alacaksa eliyle ayağıyla yapılır.. eli ayağı olmayan birisi elini ayağını yıkayarak abdest alamaz yâni.. ya da birisi “ben rüyamda abdest aldım namaz kıldım” diyemez ..
Abdlik-Kulluk bu âlemde fiilen yapılan iştir; bedenen yapılan, nefsen yapılan bir iştir.. ama istiâne kalbî ve ruhîdir.. bir başka anlamda, hani şöyle kısmen belki benzetilebilir ki, ara kablonuz var da, kablonun ucundaki fiş, pirizin içine girecek, piriz ile fiş “BİZ BİR-İZ” yapacak ve ondaki nuru aynen size aktaracak.. kontak montak yapmadan böyle bir kalbî ve ruhî BAĞlılık vardır istianâne de..
Bir anlamda Zâhirî ve Bâtınî KULLuk TAMMlığı vardır..
İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” burada olur istedik..

Şimdi istiâneyi açıyor ALLAHu-zü’l CeLâLimİzz..

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
Resim---İhdinâs sırâte’l- mustakîm (mustakîme): Hidayet eyle bizi doğru yola(Fâtiha 1/6)

Bize lutfettiğin bu iânen ile bizi SIRATI MUSTAKÎMine hidayet et ulaştır yâ El Hâdî ALLAH celle celâluhu..
Resim

İhdinâ, bizi hidayet et, ulaştır.. El Hâdî olan ALLAH celle celâluhu, dâimiyet hüviyetinin sahibi olan ALLAH celle celâluhu, o hüviyeti, kendimizi bilmeyi, aslında kendimizden kasıt RABBımızı bilmektir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsine ârif olan-tanıyan RABBine ârif olup-tanır!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Ampuldaki cereyâni bilmekten maksad, Keban’ı bilmek demektir..
Bendeki canı bilmekten maksad, canın kaynağını BİLmektir, canı yaratanı BULmaktır.. Bunun nasıl olacağını anlamak için bütün esmâları yüklü olduğu mekanizmamızın ayarı kayarı tam yapıldığı zaman, ihdinâ dâimiyet hüviyeti kazanır.. eee kazandı, kazandı da AKIL iki uçludur.. “Ben Rabb bilmem, benim Rabb!. Benim nefsim Rabb, ruhum da ilâh!”dedi mi, hevâsını da ilâh yapı verdi mi, Hizbuşşeytanlık dediğimiz negatif yüklemeye kaçar ki, ASLında HALİFetuLLAH olacakken, muhalif olur..

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) : Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) iLâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkân 25/43)

İhdinâ” öbür tarafa götürür.. onun için ihdinâ, bize hidayet et ulaştır.. “nereye ulaştırayım?”ın cevâbını hemen veririz biz: sırâte’l- mustakîm mustakîm olan “ist” yine var burada “mustakîm”de “mim” i kaldırın “ist”i kaldırım “kâim” vardır, kıyam vardır.. MuhaMMedî yaşayış kudretine eriş vardır.. Mâsivâya yüklenen bir kudret vardır ki ALLAH celle celâluhu El Kayyûm ve El Kayyûmdur.

El Kâimü:
Resim

El Kayyûmü:
Resim

Bu ne demek kardeşim “atomlar dâim-kâim dönecek!” demek?.
Hangi atomlar tümü nasıl olur dâimen kâimen DÖNüş...
İşte bu mâsivâya bu kudret yüklendi daha ne diyorsun, ebediyen dönecekler yâni başkası var mı bunun?. Bütün gök yüzünde ve vüCÛDunda gördüğün bütün bu zerreler, kürreler dönüyorlar dönecekler nedeni niçini yok!. Bu kudreti halk eden El Kadîr, El Kâdir, El Muhtedir ALLAH Celle Celâlehu bunu böyle kıyam etti.. Hayyul Kayyum ALLAHu zü’l- CeLâL böyle yapmakta her ÂN ŞeÂNuLLAHta Yeniden YARATarak!..

İşte bizi bu Ahsen-i Takvîm-en doğru Kıvam üzere, kıyam üzere, bu kıyamı isteyen MuhaMMedîlerin sıratında kıl!
MuhaMMedî” deyip duruyoruz amma, MuhaMMedîyetin temelinde “mâsivâ” vardır değil mi?. Kötü değildir, eksik de değildir MuhaMMedî cÂNı gibi Bilir ki, KüLLî Şey ALLAH NÛRuudur:

şeytan bile kötü değildir, KULLukta İmthÂN ARACıdır.. ki nasıl kötü olur, MüslümÂN OLUnca, İKİLik TEK likte TEVHÎD BULunca, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme iyiliği emrediyor!.
Müslüman olunca dost olurken.. Olmayınca ne oluyor aduvvun Mübin oluyor:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budû’ş- şeytân (şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn (mubînun).: "Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" (YâSîn 36/60)

Mübîn ne ki?.
Mübîn, açık ve anlaşılabilir olan, gerçekleri açıklayan anlamında Kur’ân terimi. imam-ı mubîn olunca ne oluyor aduvvun mübîn olunca ne oluyor?.
Senin ve benim düşmanım diyor Kur'ân-ı Kerimde senin ve bizim düşmanımız kim?.
Herkesin bir şeytanı var mıdır?.
Vardır herkesin bir şeytanı..
Herkesin bir meleği var mıdır?.
Vardır!.
O halde bu melekiyyet ve şeytaniyyet nedir?.
Bunu çok doğru çözmemiz gerekiyor..
Onun için de “İhdinâs sırâte’l- mustakîm”..
Bizi öyle bir sırata ki, yola haydi yol diyelim.. sırat da zor anlaşılan bir iştir “” dan dolayı zor anlaşılan bir iştir yâni.. taraftır, tayftır, tavaftır.. “” zor kelimedir “” giyiniktir çünkü.. yâni gerçek tarfın, tarafın, RuBuBiyyet sahibliğine kaymasıyla ancak sırat olur.. ve mustakîm istikamet bulmuş bir sırattır teslimiyet.. bana ait istikamet Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e ait diyorum.. onun için “BİZ” diyoruz artık.. ALLAHu-zü’l- CeLâL NAHNu-BİZ” buyuruyor.. bir şey söylüyorum ben ben aklımın erdiğini, vicdanımın erdiğini ki, gönlüme gelini söylüyorum.. bu âlemde benden başka kimse yok!. tek miyim tekim..
başka tek olan kim var?.
VALLAHi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem var çünkü, ALLAHu-zü’l- CeLâLa buyuruyor ki: “Bana ve RasûLume teslim ol!” buyuruyor..
Biz üç tâne TEKe TEKiz ve BİZ BİR-İZ.. “ben onlara teslim olacağım!” derken, ben teslim olacağım ama istikameti veren kim?.
Sıratın sahibi yâni RasûL yâni ALLAH.. RasûLALLAH ve “ALLAH ve RasûLüne teslim ol!”
istikamet ne olacak?.
İstikamet çıkıyor işte ortaya.. RasûL ALLAH sırat-ı müstakîm, dosdoğru yol!. dosdoğrudan kasd ne?. yâni su terazisine mi tuttu?.
hayır hayır Kayyum olan Hayyu’l- Kayyum ALLAH ->sırat da Hayyum ve İstikamette Kayyum..
Ölülerin teslimiyeti görülmüş mü?.
Neyin teslimiyeti doğacak?.
Çocukların teslimiyeti mi olur?.

Es Salat hayy işidir!. Zâten El Hayyumu’l- Kayyum gibidir “sırâte’l- mustakîm”...
Onun için bize “ihdinâ” bize hidayet et, yardım et, ulaştır, hidayet ver, dâimiyet hüviyetini kazandır!..
Eee geldik şuraya.. ne bileyim ben, on sene, kırk sene, atmış sene şu dediler bu dediler, sonra ne dediler ve götürdüler mezara soktular, kafataslarına toprak doldurdular, mezar taşı diktiler!.
Böyle “ben”lik mi olur!.
Bizim Ulu Dağ.. Keşiş Dağı.. Keşiş Dağı bile binlerce yıldır duruyor, duracak daha yâni eğer yaşamaksa!.

İhdinâs sırâte’l- mustakîm”..
İstiâne ettiğimiz şey dediğimiz, dilediğimiz şey bu “sırâte’l- mustakîm”.. olur.. nasıl olur bu?.

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
Resim---Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayri’l- magdûbi aleyhim ve lâ’d- dâllîn (dâllîne).: O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (sapmışların-Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.” (Fâtiha 1/7)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Sırat, yol.. “ellezîne” öyle bir yol ki “ellezîne en’amte aleyhim” sen onlara enâm ettin.. enâm önümüze çok gelecek.. faydalanılan hayvanlara davarlara sığırlara vs. enâm denilir.. Enâm Sûresi vardır ama enâm ALLAHın nimetleridir mâsivâyı aynen nur olarak kullanmaktır ki, bunun farkına varmaktır “ellezîne en’amte” sen onları nimetlendirdin, nimet verdin.. aleyhim onların üzerine, bizzât kendilerine nimet kıldın öyle ki, “gayri’l- magdûbi aleyhim” onlar gayrıdır, onlar kimden gayrıdır mağbudi, gazaba uğrayanlardan.. “el magdûbi aleyhim” üzerlerine gazap yağanlardan.. “ve lâ’d- dâllîn” bunlar dallin-sapık değiller.. arapça arkadan öne doğru tercüme edilir.. onlar dallin değil yaa saLLin.. onlar hizbuşşeytan’a doğru dallin değil.. dad ve sad aynı harftir dad üzerine bir noktadır..
nun, la, be aynı harftir be alta aldığı anda noktasını yaratılanın yaratana bileliğini, üste aldığı zaman yaratanın vahdetliğini nurundan halk edişine götürü verir..
Hemen yine ile , ayn ile gayn, sad ile dad da böyle incelikleri olan harflerdir.. ama biz bunlara girdiğimiz zaman ve doğru dürüst girmeliyiz ki şu anda gerek yok zâten.. ama hiç değilse azıcık bilebiliriz.. daLLin sapıklıktır.. saLLin ise tam tersidir, ULAŞIMdır bunu biliyoruz.. ed Dalâl esmâsı var.. ama es Salâl esmâsı yok, bunun yerine o kadar çok esmâ var ki.. çünkü bir başka anlamda 99 esmânın yedi sekiz tânesi felân negatif esmâlardır, geri kalan tüm pozitiftir ve bunlarda açıktır.. yâni zâhirde saLLetmeyip daLL edenler bâtında ise, gazaba uğrayanlar.. bakın GadaB-da da aynı şey vardır BİLElik dâimiyetinin zâyi edilişi vardır.. ve Gani, Galib oluşu vardır gazabda.. halbuki gazabdaki “be”nin yanındaki “sa” olsaydı “be” ye sâhib çıkış olurdu.. ama zâyi ediş, ziyâ etmeyip de zâyi ediş-kaybediş, Zât'taki ziyâ ve zâyi ediş aynı şeydir.. siz şu anda her şeyi net görüyorsunuz.. masanın üzerinde bir çok şeyler var.. şu anda o kadar çok şeyler var ki, su var, bardak var yâni şöyle hiç birini dökmüyorum şu anda.. çünkü hepsini görüyorum.. bir saniye elektrik gittiği anda tümü zâyi edebilirim.. ziyâ kaybolduğunda zâyi başlayacaktır.. saLL bittiği anda geri dönmüşüm demektir daLLin başlamıştır.. yâni onun için diyorum Kâbe’ye giden bir kişi Kâbe’ye sırtını dayasa “ALLAHu ekber!” dese bu daLLindir.. çünkü alnını dayaması lâzım Kâbe’ye çünkü kuzey kutbundaki adam Kâbe’ye dönse “ALLAHu ekber!” dese saLLindir aradaki mesafenin hiçbir önemi yoktur, önemli olan kıbledir, kabuldür, kabliyettir.. yâni belâ kudretine, kâlû belâ kudretine, kahhariyetine yüklenmektir, yürümektir, vech etmektir..
Burada şunu söylemek istiyorum daLLin ve gazabda, zâhir ve bâtın hep bunlar.. ne bileyim ben istiâne ettiğindeki ve gazaba uğramamak tüm bunlar yine çifter çifter birbirleriyle eştirler.. sırat ve istikamet de böyledir yâni burada “efendim bunlar yahudidir, bunlar hristiyandır, bunlar Müslümandır felân.. yaşasın türk milleti ya da ne bileyim ben yaşasın ben şu..”gibi saçma-sapanlığa gider iş.. esas olan bendeki ne olacak benim akıl bazında bana yüklenen pozitif ve negatifliklerin nasıl “seviye”lenip de “şeytanımı Müslüman ederim, İKİLiğimi VAHDET ederim de, bana iyiliği emreder” mesele o bunu buyuruyor zâten.. “gayri’l- magdûbi aleyhim” “Şeytanını Müslüman et!” buyuruyor orada.. BİZ de edelim yâni bize ilham et bunu..
o zaman ne olur?.
bize de “en âmte” etmiş olursun, nimet vermiş olursun.. böyle bir yola getirmekle, arkadan geri döndüğümüz zaman onu söylüyorum.. zâhirde biz daLLindik, bâtında gazaba uğrayanlardandık bizi İKİliğe sürükleyen şeytanımızı Müslüman ettiğin zaman bize de nimet vermiş oluyorsun..
İşte böyle bir Hayyum Kayyum.. yâni sırate’l- mustakîm üzere bize Dâimiyet Hüviyeti giydir.. bir anlamda üzerimizdeki bu sahte krallık elbisesini soy, çırılçıplak kalalım ÂŞIK Nesimî BaBa gibi.. O zaman üryan Âdem Babamız ile Havva ANAmız gibi.. çırılçıplak oldukları zaman şeytan çıkıyor ortaya.. zâten o zamana kadar çırılçıplaktılar ancak bunun bir önemi yoktu.. ne zaman ki Şeceretü’l- Zavk Ağacına meyletip, ŞEHVET ağına düştüler.. hatta ondan yeyince üreme organlarını görüyorlar da cennetin varaklarıyla-yapraklarıyla önlerini arkalarını kapamaya çalışıyorlar..
halbuki ondan biraz önce elbiseleri mi vardı?.
Ve şeytan nerdeydi?.
o zaman oradaki çıplaklık bizim anladığımız çıplaklı mı?.

Aynı şey Fâtihanın kendi içinde vardır.. Aynı şey Rahmâniyet ve Rahîmîyettir Fâtihanın İçinde.. buralar tüm insanlıkla ilgili bölgelerdir tesliyimette böyledir istikamette böyledir.. Rahîmiyette teslim olunur Rahmâniyette istikamet bulunur..
Fâtihayı biliyorsunuz biz epey bi inceledik, ama yine döner döner inceleriz ki, namzalarda günde 40 kerre okuyoruz ve okumamız çok iyidir.. çünkü biz zâhirde daLLin bâtında mağdubin olmaktan kurtulur da, böyle bir nimete erersek RABBımız bize Sırat-ı Mustakîm Teslimiyet İstikameti nasib ederse..
Teslimiyet nerde oluyor?.
daLLin yok!.
Kuzey Kutbuna gitmeyeceğim Mekke’ye dönüyorum!”
Döndü, teslim oldu mu, islam oldu.. ama “mü’min oldum!” deme, neden?. Mü’min olanlar sıratı mustakîme itina edenlerdir.. abd olduk, olduk da istiâne nerde?. İstiâneyibiz şöyle mi anlamaktayız: “Karpuz ver, kavun ver, ekmek ver, sıhat ver, şunu ver, bunu ver!.”
“Oldu başka ne var emriniz?.” bu mu?.. oluşuma iştirak gerek görmüyor mu?.
Türkiye’nin her yerindeki buzdolabı Keban’a Elektiriğe ihtiyaç hissetmiyor mu?
Keban’la beraber değil mi?.

Keban’ı BİLmesi, BULması, OLması ve YAŞAması mahsuru mu var?.
Evet mahsuru var?.
kim için?.

Hasan Dağındaki Çoban Kilis için mahsuru var ve de gereksiz!. Çünkü: “Ben dönerim hocam, “ALLAHu ekber!” derim bir Fâtiha bilirim onu da tam bilmem bildiğim kadarıyla yatar yatar kalkarım, ama hiç gece gündüz bırakmam!” diyor.. “iş bitti. Ben ötekileri bilmem!” diyor.. bilmiyor, bilemiyor ama bildiğini tam biliyor ve yapıyor sürekli..
“öyle bazıları gibi, bizim davarın sidiği değmiş, yok efendim şusu pusu değmiş, onlar umurumuzda değil efendim bizim.. çünkü akşama kadar onun içindeyiz biz onlar kirlendiremez, ama kimsenin malını çalmayız kimseye de bir şey söylemeyiz hiç!.” Diyor..
“karışmayız ne halkın ne Hakk’ın işine karışmayız!..
İşte “ihdina sırate’l- mustakîm”.. petrol yeşili giyip her renkte yakasız gömlekte en lüks televizyon şeylerinde bin bir kılıkta sırıtış tarzlarında öyle ahkam kesmeler değil işimiz.. Çoban Kilis gibi “ALLAH!” dediğinde ALLAH orda olmaktır.. fişi pirizi taktığında Keban: “lebbeyk ben buradayım, emrin mi var?”.. “ışıt!”.. “Işıtıyorum!.” Demektir, çalıştırıyorum demektir.. “çalıştır bizi!” demektir.. Ampulle Keban’ın BİZ BİR-İZliği bu fiilen böyledir..

SU yun TESTİsi BUZdan..

Resim---Allahü nurus semavati vel ard……: Allah, göklerin ve yerin nurudur….” (Nur 24/35)

ALLAHu zü’l- CeLÂL zâhirdir.. çünkü ALLAHu zü’l- CeLÂL hayal değildir.. batın zâtınlık hayal değildir.. gayb da, olduğu halde gözükmeyendir.. gayb, yitik değildir..
Fâtiha da böyle bir güzel özellik vardır, bir hoşluk vardır.. evet Fâtihaya da bir daha göz atmış olduk inşALLAH evet Hümeyra ne diyorsun Fâtihaya sen?.

Hümeyra: Teşekkür ederim hocam Fâtiha Sûresi insanın arkadaşı gibi bir sûre onu ne zaman okursak her türlü sıkıntımızı bizden alıveriyor şifâ için okuyoruz nazar için hemen onu okuyoruz eee bütün her şeyin özeti deniliyor zâten onu biliyoruz Kur’ÂN-ı Kerimin özeti Fâtiha-yı şeriftir deniliyor ve Fâtiha-yı şerifeyi ismindeki keşfetmek kendi özümüzdeki mânâmızı keşfetmek için sırları olan, derinlikleri olan bir sûre olduğunu biliyoruz.. ama tâbi siz şimdi böyle açıklayınca çok daha te’sir etti bana.. içerisinde her iki yolu da, yönü de.. çünkü dünya hani her ikilik üzerine kurulmuştu ya, daLLinler ve saLLinler.. ee hangi tarafta olmayı isteyip hangi tarafta olursak korkmayız ve ALLAHa sığınmalıyız.. bunları da tâbi bizler okurken bunları da düşünerek okuduğumuzda inşALLAH bize fethedip içine alabilir mânâsı.. çünkü biz Çoban Kilis gibi o kadar bilmiyor olduğumuz halde özümüzü Hakk’a yakın etmiş olmadığımız için, işte bildikçe biraz biraz bize tesirlerini yaşadıkça daha kendimizi iyi hissediyoruz inşallah!. ALLAHu zü’l- CeLÂL, bizi hep iyilerden ve saLLinlerden etsin Fâtiha-yı şerifi anlattığınız için çok teşekkür ederim çok güzel oldu, öğrendiklerimizin daha ötesinde oldu çok teşekkür ediyorum!.

Kulihvani: Biz de çok teşekkür ediyoruz Şükürler olsun Rabbımizâ Fâtiha günde kırk kere okuduğumuz bir süredir.. Namaz Kur’ÂN okumak farzdır.. Fâtihayı okumak vaciptir.. iki kere okumamak da vacibdir ve zammı süre olarak da koşulamaz..
Namazda Fâtiha Hadis-i Şeriflerine BAKıVEReLim İnşâe ALLAHu TeÂLÂ:

Resim---Aişe radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem namaza tekbir ile; kıraate ise الْحَمْد لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (Fâtiha Sûresi) ile başlardı.” buyurmuştur.
(Müslim (498); Ebu Davud (783)…)

Resim---Ubâde İbn es-Sâmit radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Fâtihatu’l- Kitâb’ı (Fâtiha Sûresini) okumayan bir kimsenin namazı olmaz.” buyurmuştur.
(Buhari, (756); Müslim (394)…)

Resim---Yine Ubade İbn es-Sâmit radîyallâhu anh’dan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Biz sabah namazında Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in arkasında (ona iktida etmiş) idik. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem (Kur’ân) okudu. (Fakat Kur’ân) Okumak kendisine, ağır gelmeye başladı. (Namazı) Bitirince: “Siz imamınızın arkasında okuyorsunuz” buyurdu. Bize de: “Evet, Yâ Rasûlullâh! (biz de okuyoruz)’ dedik. “(Bunu) Yapmayın, sadece Fâtihâtu’l- Kitâb’ı okuyun. (Zîrâ) Muhakkak ki onu okumayan kimsenin namazı yoktur” buyurdu.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd (823); Tirmizî (311)…)

(Hadîs-i şerîf Sahih’tir. Hadîsi Tirmizî ve Beyhakî, hasen olarak değerlendirmiş ise de hadîs bu konudaki şahitleriyle -li gayrihi- sahîh derecesindedir. Nitekim İbn Hibban’ın onu “Sahih” inde rivâyet etmiş, orada “isnâdı kavi” olarak zikredilmiştir.)

Resim---Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Her kim içinde Ümmü’l- Kur’ân’ı okumadan bir namaz kılarsa o namaz noksandır, noksandır, noksandır; tamâm değildir.” buyurmuştur.
(Müslim (395); Ebu Davud (821)…)

Resim---Aişe radîyallâhu anhâ ile Ebu Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “İçinde Ümmü’l- Kitâb okunmayan her namaz noksandır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce (840); Ahmed (7901)…)

Resim---Ebû Saîd el Hudrî radîyallâhu anh’dan: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Biz (namaz¬ kılarken) Fâtiha ile (beraber Kur’ân’dan) kolay geleni okumak ile emrolunduk.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd (818); Ahmed (10998)…)

Resim---Abdullâh bin Amr bin el-As radîyallâhu anhum’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “İçinde Fâtiha okunmayan her namaz noksandır, her namaz noksandır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce (841); Müsned (9898)…)

Resim---Ebû Saîd el-Hudrî radîyallâhu anh’dan: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Farz ve onun dışındaki tüm namazlarda Fâtiha okumayanın namazı olmaz, daha fazla okursa (onun için hayırlıdır).” buyurmuştur.
(Tirmizi (238); İbn Mace (839)…)

Kısacası Fâtiha, Namazda mutlak ve bir kere okunur.. bir rekat namazda arka arkaya okursak iki kere sehiv secde yapmamız gerekir.. Fâtiha bir kere okunur ve her rekatta mutlaka okunur bunun sırrı çok büyüktür.. çünkü burda Fâtihanın yedi âyetine bütün Kur’ÂN-ı Kerim yedi koldan akar ki, demin başta söylediğim yedi vech dediğim budur..

İnsanın daLLin yönü yok mudur..“hayır insanlar tuvalete gitmeyecekler çok kötü bir şeydir!” yok öyle bir şey!. ne bileyim ben insanlar şunu yapmayacaklar çok ayıptır yok öyle bir şey ALLAHın sünnetinde o vardır.. dallin vardır.. vardır tâbi ALLAHta gübre vardır ki gül yetişsin.. gübre vardır da, gübreyi yemek ve koklamak yoktur, gül yetiştirmek vardır ki, sorun orada.. Adam:” ben gübreyi yiyeceğim ve koklayacağım!” derse daLLindir zâten.. ama derse ki: “Bu gübrenin içerisinden bal baklava olan bostanlar, çiçekler, ballar yetiştireceğim!” derse.. “Bu gübreyi bala çevireceğim!”derse kesinlikle çiçek tarlası kuruyordur ve kurmalıdır da..
Zâten doksan dokuz esmâyla ki, güzellik ve özellik burda ve anlayış yaşayışa geçtiği zaman, iman amele geçtiği zaman marifete geçer.. Lafta kalan bir iş katiyyen sonuç vermez.. Dâima aşk işten geçer değil mi?.
ALLAH gençlerimize hayrlı iş versin, helâl aş versin, salih-saliha eşler versin ki MuhaMMedî başlar olsun!. üç noktadan bir düzlem geçer ve üç nokta dâima dengededir teknikte.. en yakın denge üç noktada kurulur.. gerisi artı birdir hep.. dört ayaklı masa dört nokta üçer üçer kendi aralarında dörtkere daha dengelidir.. bir üçgenden, beşgen daha çok üçgen meydana getirdiği için daha dengeli olabilir.. ama en az asgari üçgen olandır..
O kimdir?.KUL ki, ben, sen ove Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve da ALLAH celle celâlihudur. ALLAHu zü’l- CeLâL ile Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin arasındaki bağlantıya Kur’ÂN-ı Kerim diyoruz, evet öyle diyoruz.. Bizimle Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem arasındaki bağa ilham dedin, üç dedin bizimle ALLAH arasında bir bağ var tâbii ki.. işte o, söylenemezler.. o bu integral türev gavurcası daha şeydir bunların daha kolaydır.. anlayışı biz bi de yâni yokluk çokluk gibi gidiş gelişleri anlatma bakımından ya da limitte nötr nokta ara kesitte buluşmalarda söylenebilir değil mi Barbaros?. Ne diyorsun senin fikirlerin ne Fâtiha için canım?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Barbaros:Evet hocam. İştirak hususundan bahsettiğinizde orda benim aklıma şey geldi bizim Kolin bir rüya görmüş diyor ki rüyamda diyor eve gidiyoruz diyor rüyada.. bu gece görmüş böyle Amerikalı ya o Amerika ya diyor gidiyoruz diyor fakat Kanada üzerinden bir aradan geçeceğiz diyor orası diyor çok soğuk yâni diyor yükseğe diyor tırmanıyoruz diyor yol diyor çok tehlikeli bir yol diyor eğer şey yaparsan ayağın kayarsa buzun üzerinde ordan diyor şeye düşüyoruz bir göl var aşağıda o göle düşüyor insanlar diyor evimiz diyor o şeyin bir diyara varmaya uğraşıyoruz diyor o diyarın çıkmak oraya gitmek çok zorumuş diyor insanlar diyor oraya çıkınca diyor baktım ki vardık diyor yâni oraya tepeye o beldeye gelince diyor o beldede diyor o beldenin bir yerlisi var diyor o yerli o beldedeki kaynakları fissebil kullanılmasına diyor gelenlere diyor izin veriyor diyor fakat diyor ben diyor şaşırdım diyor dedim ki diyor ben diyor şeyden değilim diyor yâni buranın yerlisi değilim diyor sadece diyor oranın yerlisi kullanabiliyor kaynakları diyor aynı zamanda diyor o yerlileri tanıyanlarla diyor tanıyanlarla bir bağı olanlar kullanabiliyor diyor bende diyor habire söyleyip duruyorum diyor şey değilim diyor buranın yerlisi değilim diyorum diyor öyle dememe rağmen diyor yok yok diyorlar diyor her şeyi kullanmama izin veriyorlar diyor o hesap bende düşündüm neyin nesidir diye sonradan aklıma geldi şimdi insanlar Din-i İslamın içerisine girdikleri zaman ilk başta kendileri şehâdet edince biz bir kuluz burada sistemin içerisinde hepimiz bir hizmetle çalışmaya azmetmişiz hamd olsun ve öyle bir belde ile bağlı yer altı bağlılığımız var ve herkesi o gönlü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Gönlü içinde sayıyoruz bizle birlikte bilelik yaşamaya çalışanların fakat insanlar yeni yeri gelince aramıza girdikleri zaman veya şehâdet edip de islamı kabul ettikleri zaman biz onları kendimizden kabul ediyoruz kaynaklarda fisebil açılıyor insanlara onlarda şaşıyorlar ondan sonra diyorlar ki ya bu bakıyorlar hallerine ya biz bir şey yapmıyoruz ki yâni kendilerini bir an şey yapamıyorlar o şeyin içerisinde göremiyorlar çalışanların bazılarının hallerine bakıyor meselâ birisi diyor şiir yazıyor öbürüsü başka bir şey yapıyor falan başka bir şey yapıyor ben ne yapıyorum ki diye kendi kendilerini sorguluyor akıl fakat bilmiyor ki RasûLullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi..
“ALLAH ve RasûLune teslim oL!”muşlar artık bu teslimiyetten dolayı artık yavaş yavaş iştirake geçip sadece yapmaları gereken uygulamaya başlamaları o kaynakları kullanmaları.
Yâni korkmadan o kaynakları kullanmaları aklıma o geldi, bir de dün değil evvelsi ki gün bana bir soru soruldu da, o kızcağız soruyu “Rububiyyet ve Ubudiyyet arasındaki fark?” sorusunu sordu..
“İki tâne dâire varmış diyor birisi Rububiyyet diğeri Ubudiyyet dâiresi” diyor.. bu iki dâire arasındaki ilişkiyi diyor, en güzelini diyor nerede görebilirim?” diyor. “Nere de anlatılabilir görebileceğim bir okuma var mıdır?” diyor.
Ben de dedim ki: “vardır okuma, hem de dedim çok güzel okuma vardır Fâtiha Sûresini okuyun!” dedim..
“Yarısına ki “İyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn.” ya gelinceye kadar Rububiyyet dâiresindesiniz” dedim.. “ondan sonra Ubudiyyet kısmına geçiyorsunuz, hadisi şerif var, ben Fâtihayı kulumla aramızda ikiye böldüm diye hadisi şerif var” dedim.. o hadis-i şerif:


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAHu zu'l-Celâl buyurdu ki: “Namazı (kıraatı) kulumla kendi aramda ikiye böldüm. Kuluma istediği verilecektir.” Bir rivâyette; “Onun yarısı benim, yarısı da kulumundur.”
Kul: “Elhamdu lillâhi RABBi'l-Âlemîn” (Her türlü övgü ALLAH'a mahsustur) deyince ALLAHu Teâlâ: “Kulum beni övdü.” buyurur.
Kul: “Er-rahmâni'r-rahîm.” (Esirgeyen ve bağışlayan) deyince ALLAHu Teâlâ: “Kulum beni övdü.” buyurur.
Kul: “Mâliki yevmi'd-dîn.” (Din gününün sâhibi) deyince ALLAHu Teâlâ:“Kulum beni yüceltti.” buyurur.
Kul: “İyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn.” (Ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz) deyince, ALLAHu Teâlâ: “Bu benimle kulum arasındadır. Kuluma istediği verilecektir.” buyurur.
Kul: “İhdine's-sırata'l-mustakîm. Sırâtallezine en amte aleyhim ğayri'l-mağdubi aleyhim vele'd-dâllin.” (Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazâbına uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil) deyince, ALLAHu Teâlâ şöyle buyurur: “Bu kulum içindir. Kuluma istediği verilecektir.”

(Ebu Hureyre radıyallâhu anh'dan; Müslim)

Elhamdulillâhi RABBu'l-âlemîn..
“Yâni merkezden yukarı doğru çıkarken Rububiyyet’e gidiyorsunuz” dedim “ordan geriye döndüğünüz zamanda Rububiyyetten Ubudiyyete doğru tekrar geri geliyorsunuz” dedim.. “bunu günde kırk kere okuyoruz namazlarımızda, bundan daha güzeli olur mu?” dedim..
“Muhammedinur sitemizde tasavvuf içinde vardır, ararsanız bulursunuz ama benim diyebileceğim bu kadar!” dedim..
Hakikaten onu öyle görüyorum yâni burda iki dâire yapar gibi yâni..


Kulihvani: Burda bir şey var bizim de çok iyi anlamamız gereken bir dâire çizdiğini düşün en küçük dâireyi hablel verid dâiresini çizdiğini düşün artık çizemiyorsun merkezde bir nokta var onun RuBuBiyyet olduğu kesin en dıştaki dâireye varlığı tümüyle sıkıştırırsan kalu “belâ” diyenleri bu da Ubudiyyet olduğu kesin.. ben diyorum ki aradaki her noktanın yarı yapı R dir ve RasûLullahtır bunu başka izâh etmek zor.. ve de diyorum ki Rusuliyet öyle bir iştir ki bu tarafı esmâ iken öbür tarafı sıfattır başka hiçbir şeyde bu yarı çapta olur ancak yoksa Rabb insanlar ortaya çıkar ama Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, Rabb değildir RasûLullah.. işte onu koruyan RasûLluğudur.. RasûLluğudur.. işte onu çok iyi anlamamız lâzım bildiğimiz hani “r” yarı çapını şeyler koymuştur batılılar sanırım ne demek nerden geliyordu ama bize çok uygundur harf daha doğrusu “Radius”tan geliyor açıdan geliyor esas değil mi?. herhalde açı kenarı demek mi nedir radyan felân varya..
işte onlardan felân çıktı bilmem anlatabiliyor muyum?.
Ubudiyyet sorulan soru doğru bir soru.. en küçük dâirenin adı Ubudiyyettir, Kulluk Dâiresidir, merkezdeki RuBuBiyyettir.. ama bunu ona bağlayan bir yarıçap var.. herkeste eşit olan yarı çap.. herkeste bir yarı çap vardır.. sonsuz bir nokta gibi sonsuz yarı çap vardır.. işte burası Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem vardır.. “küllî şey”in, Nurundan yaratılması budur zâten.. ALLAHın Nuru tektir.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Nuru çoktur. işte bunun SEVİYElenmesi akıl için “fenâfillah” lafları felân boş laflardır ve kelimelerde kalır.. çünkü ama, anlayış bakımından doğru anlayabiliriz, doğru anlayabiliriz..
yâni aya gidilebilir mi?.
çok zor ama gidilebilir biliyoruz.. şu anda biz yapamıyoruz diye gidilmiyor değil ki biz yapamadığımız için.. olduğu zaman, oluyor tay-yi mekÂN mümkün mü? Mümkün.. hadi yapalım!. “hadi yapalım” la olmuyor işte!. o şartlar yerine geldiği zaman, tedbir olduğu zaman, bedeli olduğu zaman değil mi yâni!. Keban’dan Kuzey Kutbuna hat çekebiliriz fakat Keban’dakilerde karanlıkta kalabilir!. bir karış kablo bulamadığı için, bir direk bulamadığı için, Keban’daki de karanlıkta kalabilir!. ama diyelim ki 1000 km, 10.000 km öteye de çekebiliriz.. burdaki imkan mekÂN tek koordinattır onu demek istiyorum.. kâinâtta hiç koordinat felân yoktur ve tektir koordinat “KÛN feyeKÛN-OL-ÂN” dır mekÂNdır mekÂNmim”den ibarettir ve mâsivâdır.. Yâni geri kalan ondan doğan şeylerdir.. İşte burada iki akıl vardır Akıl Bazarında, aklın bir ucunda RuBuBiyyet vardır oraya döndü mü Hizbullah oraya arkasını döndü mü de, HizbuşşeytÂN.. Demin söylediğim buydu Kâbe’ye kadar varnmış adam, Kâbe’ye sırtını dönmüş dayamış sırtını “ALLAHuekber!” diyor.. Oysa en uzak yer olan Kuzey Kutbundaki kimse ise “Kıble”ye dönmüş “ALLAHuekber!” diyor.. İşte bu “SaLL”indir ve dosdoğrusudur.. bunu anlamak lâzım.. yâni limite çektin mi dini “merkez”ine, RuBuBiyyetine oturursun ve sabittir dönmez.. Çünkü O, döndürür CÜMMLeyi.. bir “r” yarı çapı çizebilirsin ancak, minimum limitte.. dahası yoktur yaratıklar için.. işte o çizdiğin o son çemberin adıdır Ubudiyyet.. Sırtını merkeze döner de “muhit”e “ALLAHuekber!” derse hizbuşşeytan olur.. İki şeyliğin arasında aklı “İKİLİK”te kalır, TEVHİD yapamaz, “ ilâhe illâ ALLAH!” diyemez!. “Lâ ilâhe ->iLLâ ben!” der..
Ve Nefs, kendini gizli İLÂH kabul eder:

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) :Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) iLâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?(Furkân 25/43)

Yâni “benden başka ilâh yok!” der. Nefsinin hevâsından başkası ona İLÂH olamaz.. vekil olamaz Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. “sen vekil değilsin ona” onun yarı çapı, “habli’l- verid yarı çapı” değil!. o kendi yarı çapını kendi çiziyor.. ve o teslim olmuyor.. fakat şu anda her insan her nefeste 1600 km/saat hızla ölüme koşuyor.. kim koşuyor?. hiç kimse koşmuyor hiç kimse!.
Bu sözüme ölüler gülüyor sadece değil mi?.
Çünkü “Dünya dönmüyor ki dönen güneş!.” der câhil ham akıllı akmaklar!. Bilmez ki, sistem böyle kurulmuştur! Ve dönmeyen NE var/kim var bu âlemde.. DÖNmeyeneler sadece diriyken “ÖLÜ”ler.. ALLAH celle celâlihu esmâlarıyla böyle kurmuştur bu EŞY BÂZÂRımızı.. ve bu onu bu şekilde yazmak lâzım aslında.. yâni bunun bu şekilde izâhı doğru bir izâh olmalıdır..
Limit izâh diyelim hadi.. Teknik olarak da bu böyledir çünkü bir pergeli alırsınız kapatırsınız ve dayanır, daha kapatamazsınız.. artık kapattığınız bu en son haliyle o anda pergelin bir ucunu sabit bir noktaya batırın çevirin “kalemin ucunun çizebildiği kadar çizersiniz daha çizemiyorum”dersiniz artık.. çünkü yarı çap yok başka.. yâni en küçük dâireyi çiziyorsunuz..
İşte onun yarı çapıdır Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, ALLAH celle celâlihu ile insan arasındaki aracı değildir, araçtır, gereçtir ve gereklidir ki, varlığı buna bağlıdır.. çünkü o da, O’ndandır..
Hemen itirazı patlatır ahmak adam: “O’ndan olur mu biz “SU”yla “BUZ”un farkını bilmiyor muyuz?” der!.
Dediğini biliyorsun “H2O” yu bilmiyorsun!.
Bildiğin şey putperestlik değil mi?.
Bildiğin şey “SU akıyor, BUZ akmıyor, SUya her şeyi yapıyorum da, BUZa bir şey yapamıyorum, buzu kırarım, ezerim şunu yaparım da SUyu ezemiyorum, kıramıyorum, yakamıyorum uçup gidiyor, hiçbir şey yapamıyorum!.” Der dururur artık!.

SUya hiçbir şey yapılamaz zâten sıkıştırılamaz zâten sıkıştırılamayan tek sıvı sudur!. bir damla SUyu katiyen kesemezsiniz, hiçbir şey yapamazsınız ama SUyun ASLı “H2O ” dur..
BUZa ise fiziksel pek çok şeyi yaparsınız.. oysa yaptığınız sadece şekline dir.. ASLındaysa yine bir şey yapamazsınız.. Çünkü BUZ da o da “H2O ” dur..

Yâni demek istiyorum ki, Her NEFS/İnsÂN ->bu ÂLeMde ->”BUZ->SU ->BUHAR ->BULUT” gibi dört âlemi aynı şekilde yaşar.. halbuki ne zaman âlemleri birleştirir bunlar Dâru’s- SeLâm dediğimiz “H2O” da BULur.. Halbuki “H2O” da “İKİLİK”tir.. Atom ağırlığı 18 dir.. 2 si hidrojen Rahmâniyeti ki erkektir.. 16 sı Oksijen Rahîmiyetidir kadındır.. yâni oksijeni küllî şey bilir.. açık gizli tüm yanmalar oksijenle olur.. bütün yanmalar oksijenle olur bu âlemde.. halbuki güneşteki Müthiş yanma, hidrojen yanmasıdır.. İki Hidrojen birlerişimidir.. Helyumu doğururken ısı, ışık vs.. verir BİZe durmadan.. feye KÛN.. basbayağı yanmaktan bahsediyorum.. ateş toplarını biliyorsungüneşte.. top halindedir oksijensiz yanma güneşte vardırki, dirilik kaynağı oluşudur bu tüm gıdaların temeli bitki kökkenli ve bitkiler ise fotosentezi ancak Güneş Işığıyla gelen her ne ise DİRİLik şifre ZARFı.. üstelik İKİ hidrojende yanarak helyum meydana gelir.. çok ilginç şeyler vardır Rahmâniyetin Zuhurunda.. onun için Rahmâna geliniz..

Şimdi RahmÂN celle celâlihu’ya geliniz!.:

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---''İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).: Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir.” (Meryem 19/93)

Rabb celle celâlihu
’ya rücu’ ediniz!.:

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İRCİÎ ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!” (Fecr 89/28)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’e firar ediniz, fırlayınız!.:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)

Yâni firar ediniz!. öyle hayalle mayalle olacak iş değil bunlar..
Onun için gerkenler açık seçik Kur'ÂN-ı Kerîmde;

ALLAHa ve RasûLullaha TESlim OL!
ALLAHa ve RasûLullaha İmÂN Et!
ALLAHa ve RasûLullaha Tâbi OL!
ALLAHa ve RasûLullaha İtâat Et!

KULLuk Muhtaçlığı-Mecburluğu-Me’murluğu, Mahkumluğu var!.
Onu demek istiyorum.. şimdi burda teknikteki gördüğümüz bu hidrojenin helyumlaşma, yâni o arada hayatın tümünün DİRİliğini sağlayan ne gönderiyorsa bence enerji değil o, fotosentezin temelinde yatan enerji değil.. güneş ışınlarında alınan şeyher ne ise, başka ışıklardan asla alınamamakta.. çünkü iLLâ güneş ışığı olacak.. yerin dibindeki mantarlar dahi bu katmanları geçebilen bir şey almakta güneş ışığyla gelen..
DİRİLİK ÇEKİRDEĞİ, gıdalarımızın ANAsı” dediğim şey.. BU IŞIK ambalajının içerisinde bir şey var, enerjinin ötesinde bir şey var!.
Bence bütün hayat bu oksijenle hidrojenin marifetidir.. hidrokarbon diye bir sistem var biliyorsunuz, organiklerin temelindeki hidrokarbon ayrı bir âlemdir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Yâni 114 Sûre ve kâinâtta 114 element.. Madde ve Mânâ, gerçek Teknik ve Tasavvuf tümü de eşdeğerdir ve birbirleriyle ciddi ilişkileri vardır.. Kolin mi gördü dedin rüyayı Barbaros?.

Barbaros: Evet Hocam..

kuL ihvÂNi: O kızcağız kendi başına gayret gösteriyor ve haliyle yetiştiği ortam kendisinin aynen Shela’da da var biliyorsunuz.. Çok şey yapamadığını, yapıp yapmamayla ilgili olduğunu sanıyor.. Halbuki ona daha çok ikram edildiği bir gerçek.. Bu teslimiyeti tamamladığı anda sıfırdan tamamlıyor.. halbuki kırk yaşına kadar bütün günahları işlemiş olsa dahi sıfırdan başlıyor İslam DİNİni seçmekle.. sıfır km. den başlıyor ki, bu müthiş bir avantaj.. Yâni gerçekten o kaynaklar ona bahşedilmiş kaynaklardır.. O kaynakların sahibleri için problem vardır ve halbuki, onun için problem yoktur.. Ona bir hibe gibidir.. Yâni açıkça ALLAH celle celâlihu’nun lütf ü keremidir, güzelliğidir..

Biz buraya kadar Fâtihayı şöyle bir gözden geçirdik Bakara Sûremize tam giremesek de Fâtihayı gözden geçirdik Kur’ÂN-ı Kerimi en azından.. Vakta ki, yerleştirirken de ALLAHu âlem yedi katman halinde yerleştirilmiş… İniş sıraları değişik olmasına rağmen ve en uzun süre en başa alınarak çok rahat anlaşılması kola.. Oysa, az kelimede çok şey ifâde eden şiir gibi çok mânâyı yüklenenkısa ve Özet ÖZü Sûreler son kısımdadırlar meselâ;

الْحَاقَّةُ
Resim---El hâkkah (hâkkatu).: 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet).” (Hâkka 69/1)

مَا الْحَاقَّةُ
Resim---Me’-l hâkkah (hâkkatu).: Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?(Hâkka 69/2)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ
Resim---Ve mâ edrâke me’l- hâkkah (hâkkatu).: O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?(Hâkka 69/3)

Bir İnfitâr Sûresi, bir Beled Sûresi, bir Hâkka ve diğerleri.. Zilzâl Sûresi.. Bakar mısınız şu zelzeleye ki, içindekini dışarı atıyor ve insan diyor ki: “buna ne oluyor buna?!.” Diyor.. Çünkü bu âlemdeki zelzeleler, tüm dışındakini içine yutarken, bu Sûrede dışarıya atıyor.. Ve insanın yaptığı her işi hep görüyor.. zerre kadar hayrını ve şerrini görüyor.. bunlar hakikat süreleridir ve sona gelmiştir..
Ama Bakara gibi iman sûreleri, İslâmın teslimiyet sûresi.. 286 âyetle ve Musa alehi's-selâm konularını daha çok işleyen.. yâni, insanın beden ve nefsini çok daha geniş işleyen, teslimiyeti sağlayan konuları içerir.. ve Kur’ÂN-ı Kerimin bu şekilde tanzimine hayran kalmamak mümkün değildir.. Buralardan haz alarak giden insanlar mânâ itibariyle sonunu daha rahat özümlerler ve çözümlerler.. Hazm ederler, kullanır hale geçerler.. yaşanır hale geçerler.. iştirak haline geçerler.. aksi takdirde içi boş olarak anlamadan; oku, oku yine oku!. Okur, okur yine okur!.
Bir kelimesini bir harfini bile bilmeden ve ANLAmadan “bin kere hatmettim!.”diyen adam gibi hatmetmek.. Güzel de, kim dedi ki: “Seksen sene hatmedip de, bir harfini öğrenme!.” Diyen mi oldu!.
Bunu nerden çıkardın?.
Ben bir eksik olarak söylemedim Barboros.. Sen bizim Hasan Dağdaçoban Kilis’i tanıdığın için söyledim.. Kilis 60 yıldır çobanlık yapmaktaymış belki okuyup-anlama imkanı bulamamıştır.. Belki bu imkanı bulsa idi yapacaktı.. Ama bulamamıştır..
Her türlü imkanı bulan insan, aklı fikri yerinde, her şeyi bilebilen bir insan neden nasıl olur da günde kırk kere okuduğu Fâtiha’nın anlamını, mânâsını bilerek kullanmıyor?. Her dili bilen bir insan, elindeki ilacın yedi dilde açıklaması var da, niye bir kere okumadan içiyor?.
Bunlar niye yazılıyor?.
Niye yazılacak, “beş tâne alırsan şöyle yapar, şunu şöyle yaparsan şöyle yapar”diye yazılıyor.. yâni usulünü yazıyor vüsul için.. bir yere varamayış yolu bilemeyiştendir.. yolu bildin ama bulamadıysan, ama yine bulamayış bilemeyiştendir.. orada olamayış bulamayıştandır.. o HÂLi yaşamayış, orada olamayıştandır.. Bunlar hep birbirini gösteren şeylerdir.. Hani var ya; Yol lâzım, Yolcu lâzım, Yolluk lâzım ama YOLU BİLen REHBER Yoldaş da lâzım ve en yüce Yoldaş Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..
RasûL ->ALLAH”tır.. Bir benzetme olarak söylemiyorum, inanç olarak söylüyorum ki, gerçekten de, herkesin yarı çapı gibidir merkezi.. “Rahmetenli’l- âlemîn” bu anlamdadır.. Âlemlerin Rahmeti, âlemlerin yarı çapıdır gerçekten.. Bizi insanlar anlamayabilir.. Ama anlamaları hiç önemli değil.. Onlar “Rahmetenli’l- âlemîn” âyetlerine hiç bakmadılar.. çünkü “âlemlere rahmet” dediler geçtiler.. “Rahmet nedir?” dediğinde anlamadılar.. Zâten yağan yağmurun küllî şey için su RAHMeti olduğunu bilemediler.. göz yaşları bile tuzlu Sudur.. Halbuki insanların SUdan yaratıldığını, rahmetten, NÛR-u MuhaMMed’den yaratıldığını anlayamadılar küllî şeyin.. ALLAH celle celâlihu, Nur Sûresinde buyuruyor ki, “her debeleneni sudan yarattık” “mâe” den yarattık.

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): ALLAH , her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. ALLAH, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz ALLAH, her şeye güç yetirendir.” (Nûr 24/45)

Şimdi ben, önümdeki masanın üzerine bir damla su koyup: “ALLAH celle celâlihu bundan yarattı, bir avuç toprak koyup bundan yarattı, güneş ışığı koyup bundan yarattı bir de, üfürüp bundan yarattı” mı desem.. Bu işin en ucu.. bu en ucu böyle bir şeydir ki, birisi önüne bir ceviz koyuyor, tetir cevizi, kabuklu cevizi, yeşil kabuklu cevizi ve: “İşte ceviz budur!.”Diyor.. ama bir başkası geliyor, yeşil kabuk elbisesini çıkarıyor ve: “bak görüyor musun?. sen bunu yeseydin zehir zıkkım yerdin, şimdi bunu ye!.”diyor!. Sen ise, ağzını burnunu kanatarak kabuk yiyorsun!. başka birisi sert kabuğu da kırıyor: “bunu ye!.”diyor!. başka birisi hemen saldırıyor: “Dur bunun zarı acıdır zarını da soyalım şimdi ye!.” diyor..
Hakikata erdin say!. Çünkü şimdi ye!. Şimdi Özünü-Diriliğini yedin!.
Onun diriliği sana fedâ oldu, kesilen kurbanlar gibi..
Bu sistemdeki muhteşemlik ve güzellik.. Bize yansıyan, insan aklına yansıyan harika bir özelliktir.. ÂLEMlerde ne var ise, ÂDEMde de o vardır!.
Eğer Âdemde akıl varsa.. Tâbi akıl varsa, kadir ve kıymetini BİLirse..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Onun için “Euzubillâhimineşşeytânirracim!”
Euzu.. iâze, istiâze.. isterim ALLAHtan, euzubillâhi benim.. iâzem sâhiblik ayniyetini aynı.. hâni diyorum ya; elim, ayağım, fikrim, düşüncem ben var ya ben.. “Barbaros Sertim!.” diyorsun ya.. Sert de olsan, Yumuşak da olsan, başka bir şeyde olsan bir “sâhiblik”ten bahsediyorsun.. bu ayniyet sâhibliğin “ALLAH iLe”dir.. bunu anladığın zaman “SUyun TESTİsi BUZdanmış Hocam!.” dediğin zaman.. Senin testin ve suyun bizi ilgilendirmez.. çünkü SEVİYEde “H2O ” olduğunu anlamışsın!.
Kimse fark etmez, “euzubillâhi” bu demektir zâten..
Bu ancak ALLAH celle celâlihu ile mümkündür.. “euzubiRabb” değildir o sıfattır ZÂTuLLAH değildir..

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---''Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).: Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.” '' (Nisâ 4/126)

Yemin olsun ki ALLAH her şeyi yutmuştur, her şeyi muhittir yani hava gibi yutmuştur dışarıdan.
İçerden ise şah damarımızdan da yakındır.
ALLAH celle celâlihu her şeyine muhit.. dahası şâhidlik için başkasına gerek yok.. Uluhiyyeti târifsiz “ALLAH”lığıyla ortadadır..
“Bu Mutlak sâhibliği benim her şeyimin ve ruhumun sâhiblinin ALLAH celle celâlihu olduğunu anladım” diyor..
Da.. kimden endişesi?.
Şey-t-ÂNdan..ama kendi aklındaki İKİ ŞEYLİK-Şey-t-ÂN-Lık ne olmuş?.
Ne olmuş, şeytÂN ne edilmiş?. yâni er recm edilmiş!.
recm neyimiş ki?.

yâni MuhaMMedî YAŞAyış mâsivâ yaşayış Cemiyetinin Rabbi ve RasûLi rüşde erişidir recm.. onun için, lâzımdır Şey-t-ÂN.. Zâten ALLAH celle celâlihu, ZÂTından başka bir şey yaratmasaydı biz de Şey-t-ÂN-Lıktan kurtuluverirdik.. Olur, olur!. Hâni demiş ya eski bir milli eğitim bakanı: “şu öğrenciler olmasa ben bu milli eğitimi bir günde rayına otururturum!”diyor.. Ah öğrenciler olmasa!. çok güzel aynı şey yine söylenir biliyorsunuz.. Napolyon baş komutanına soruyor: “Her şey yerinde mi, hazırlık tamam mı?” Paşası cevab veriyor: “Herşey tamam ancak barut yok!” diyor savaşta.. her şey yerinde ancak barut yok!.
Ben de aynı şey söylüyorum.. muhteşem bir dünya kurulmuş ama ceryÂN yok.. binlerce insan yaşıyor ama, cÂNından habersiz.. bütün âletler suskun, zom uykuda, uyurgezer ya da sarhoş.. çünkü Merkezden-Keban’dan habersiz..
Kim bunların düğmelerine basacak?.
Şimdi bizim Teras Tekkesi çok yüksek bir yer, tâbi yedi kat.. ama aşağısı da yedi kat.. belki daha aşağısı da vardır.. onun içinde her taraf burdan gözükür.. şimdi sabah namazı oldu mu, burası kapkaranlık olur.. herkes yatar, çünkü lambalarını söndürürler.. Şmdi bakınız, yüzlerce pencerede ışık var ama bir iki saat sonra hepsi kapanır..
Ama sabahleyin ne olur?.
EzÂN okunacağı sırada karşı apartmanda, aşağıdaki apartmanda oturanlar hemen uzak değil yakın, tek tek lambalar yanmaya başlar.. aradan bir hafta on gün geçti mi, hangi apartmanların hangi lambalarının yandığını siz takip etmeden gözününüz âşinâ olur.. çünkü onlar sabah namazı için kalktılar.. o evler lambalarını yakarlar “biz sabah namazını kılıyoruz!”diye.. işte böyledir Nur-u MuhaMMede kavuşan kalbler!. Nerede olurlarsa olsunlar ışık vermeye başlarlar!.
Ben basit bir köy çocuğuyum.. Köydeki evimiz iki katlıydı.. Altında âhir vardı ve, sabah namazı olmadan horozların öttüğü gibi aşağıdaki hayvanlar inekler öküzler böğürmeye başlar, atlar eşekler kişnemeye, ayaklarını vurmaya başlar “sabah oldu!”diye.. Amma yem mi istiyor gem mi istiyor onlar bilmiyor!.

Rahmetli Hacı Osman Efendi Babam kaddesallahu sırrahu: “Hayranım şu tilki ye evlat!. Kırk yıl davar güttüm çölde, düzde, ovada, dağda ne zaman ezÂN okunurken bu tilkileri görürsen arkaya ayaklarının üzerine kalkar iki ellerini duâ eder gibi kafasına yanaştırır ezÂN bitinceye kadar ezÂNın okunduğu tarafa döner bekler.. Bu hayvanlar, köpekler bile öyledir sabah ezÂNında ulurlar köpekler.. yatsı ezÂNı okununca başka ezÂNda bir tek kere ulumaz!..
Amma bir çok köpekler vardır ki, bir zamanların mekanı Gölbaşındaki sitemiz Gökkuşağı’nın da vardı bir köpeği ki, sabah ezÂNı okunurken mahalleyi ayağa kaldıracak kadar ulurdu.. ezÂN bitinceye kadar.. onlar da selâ verir.. onlara, onlara “köpek” denişi aklın köpekliğindendir.. akıl öyle söyler.. akıl kıyas yapar.. oysa onlar o işi o kadar iyi yaparlar ki.. şimdi çatıdaki, dün evvelsi gün çok iyi fark ettim güvercin gugultusundan uyandım-kalktım sabah.. teybe alabilirsiniz arada beton var..

İşte “şeytânıracim”leri yok!. “euzu billâhi”leri yok!.
Onlar sadece “güvercinlik” ile imtihan oluyorlar.. güvercinlik yapıyorlar, kartalllık ya da elmalık yapmıyorlar elma ağaçlarının elmalık yaptığı gibi.. Bulutun bulutluk yaptığı gibi.. şunun şunluk yaptığı gibi.. bunun bunluk yaptığı gibi.. İnsanın insanlık yaptığı gibi, ya da yapamadığı gibi..
Neden yetmez “euzubillâhimineşşeytânirracim bismillâhirRahmânirRahîm!.” De.. lâzım “ezu billâhi”.. “bism”i kaldırın yine “billahi” bu ismi nedir ki?. bismillahi oldu.. nedir “euzu-bism” ile “euzu”nun alâkası ne?.
nedir ism?.

ism; günah demektir aynı zaman da isim demektir.. ama aslı astarı bir “bism” dir.. mâsivâ senliği, mâsivâ sÎnliği, mâsivâ insanlığı, yâni ALLAHtan gayrılığı en net anlayacak şekilde yüklenmiş bir yük var insanda.. bunu mutlaka bilmek zorunda.. çünkü kendisene öyle bir emânet yüklenmiştir ki, dağlara taşlara verilmiştir de dağlar haşyetinden erir diye kabul etmemiştir..

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---Lev enzelnâ hâze’l- kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh (haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.(Haşr 59/21)

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---İnnâ aradnâl emânete alâ’s- semâvâti ve’l- ardı ve’l- cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hameleha’l- insân (insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ (cehûlen).: Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zâlim, çok câhildir.(Ahzâb 33/72)

Eğer EMÂNeti, dağların üzerine inzal etseydik biz, bu Kur’ÂNı, ALLAHın haşyetinden dağları tereyağ gibi eriyor görürdünüz.. Sizin bu yalçın grânit gibi dağlara teklif ettik bu emâneti yüklenmemiştir.. insanoğlu “zalûmen cehûlâ” câhilce ve zâlimce kabul etti..
ne zaman?. işte taa Elest Bezminde.. yâni o zaman o mecliste insanın bedeni, aklı, fikri vardı da düşündü, taşındı da ”ben kabul ediyorum!” mu dedi?.
Neyi vardı ki?.

Onun için diyorum ben “geçmiş gelecek şu ÂNda” diye..
Elesti de, Mahşeri de şu ÂNda yaşıyoruz, onun şâhidiyiz zâten.. şu ÂNın şâhidiyiz.. dünkü şâhidlik dünde kaldı.. yarın gelmedi.. şimdi Şe'ÂNda şu Ânda: “Eşhedu en Lâ iLâhe iLLa ALLaH!” diyeceğim de.. önce bir “eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLAH!” demem gerekiyor!. yâni anladım kapının kilidi kitli de, şu anahtarı bî-zahmet kullansak ya.. dilimizi mi sokacağız, elimizi mi sokacağız anahtarın yerine.. hâni şu dört dişli anahtar var ya şifreli.. işte bu “Eşhedu en Lâ iLâhe iLLa ALLaH” dan önce “eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLAH!” Teslimiyeti “RasûLî SEVİYE”lenmesi olacak ki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in sesinde, nefesinde ve neşesinde “Eşhedu en Lâ iLâhe iLLa ALLaH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLAH” dahası da var.. çünkü dahası da var Dâru’s- SeLâm, es SeLâm’a kadar MuhaMMedîyettir …. Varlık onunla kâimdir.. Rahmetenli’l- âlemin ->Rabbu’l- âleminde kaybalocaktır.. Rahmetenli’l- âlemin ile Rabbu’l- âleminin ara kesiti “âlemin”dir.. O tarafda “Rabbu’l- âlemin” bu tarafta Rahmetenli’l- âlemindir..
Rahmet, Rabbımızda nedir?.
elhamdulillâhirrabbul âlemin er RahmânirRahîm..
Âlem nere gitti?. Âlem ne ki?.
Nur-u MuhaMMed fASLından ibârettir.. ALLAHunurussemavatı vel art
Nur-u MuhaMMed, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Nurudur.. Hâşâ “ALLAH tır” diyecek değiliz ya sapıtarak!
ALLAH ta ALLAHtır demiyor zâten demez akıl olduğu için demiyor onun için “Fenâfillah olduk!” deyip NAKLe Ermemiş Rüşde hasret hamm aklında fenâ olanlar, akıllarına iyi baksınlar.. pisse pis kokarlar.. misse mis kokarlar.. fenâ olacakları akıllarına iyi baksınlar!. onun için zâten ben en iyisi Akl-ı KüLL de Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de BİZ BİR-İZ Olayım, ARAyı bir bulayım, o Kevser Havuzunda damla olayım da!. Bırakayım şu pisi misi, hasın hası olayım..
Kur'ÂN-ı Kerîmde de bu emredilmiştir insana;

ALLAH ve RasûLune Teslim Olunuz!
ALLAH ve RasûLune İMÂN Ediniz!
ALLAH ve RasûLune TâBi oLunuz!
ALLAH ve RasûLune İTâat Ediniz!.

Kısacası ALLAH ve RasûLune; İLİMLe Teslimiyyeti, İRÂDeyLe İMÂN Edişi, İDRakLe TâBi Oluşu ve İştirakLe İTâat Edişi YAŞAyştır
neşesinde “Eşhedu en Lâ iLâhe iLLâ ALLaH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLAH
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ALLAH ve RasûLune Tâbi olunuz oldunuz mu?.”
“Olduk!.”..Güzel o zaman, “ALLAH ve RasûLune itâat”ı yaşayınız!. O zaman İlim-İrade-İdrak ve İştirak tamamlansın!. “ iLâhe iLLâ ALLAH” işte o zaman TÜMMdür..
O zamandır “bism ALLAH er-rahmân er-Rahîm “ iLâhe iLLâ ALLAH”tır.. Tersten gel yine öyledir, Rahîmiyetten, Rahmâniyete ve Uluhiyete geçersin-anlarsın!. Bütün bunları söyleyen senin aklındır.. bu “bism”dir!.
“Yok hocam ben ALLAHta fâni oldum da konuşuyorum!.”
O zaman, ALLAH celle celâlihu konuşur, sen niye konuşuyorsun!.”

Bunlar boş laftır.. zâten boştur.. aklın boşa çıkması lâzım, illâ çıkacaktır bir gün.. Onun için buyuruyor Ali kerremallahu vechehu: Bütün Kur’ÂN-ı Kerim Fâtihadır.. Fâtihanın cem’ini yaparsanız, besmeledir.. besmeleyi çekerseniz ÖZün ÖZeti ÖZüne “be” ye gelirsiniz ki, altındaki NOKTA benim!..”
İlim Şehri kapısı benim.. bâbu’ş- şah.. Alidir.. Neyimiş hocam bu Ali düldülü ve zülfükâri olan Ali neyimiş?. Hayret bir şey.. Ali kerremallahu vechehu ŞÂHtır.. “Edeb edeb edeb usül usül usül” denilen şey işte o.. ALLAH celle celâlihu, akıllarımızı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e bağışlasın!. Bunun için ALLAH dostlarının EhL-i Beyt aleyhumu's-selâm, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, Kur’ÂN-ı Kerimin ve ALLAHu zü’l- CeLâLin kadir kıymetini bilmemiz gerekiyor.. Bütün bunları bilebilmek için de kendi nefsimizin kadir ve kıymetini ALLAHın takdir ettiği kadir ve kıymet içinde şartlar, nerelerde nasılsa, doğrularımız eğrilerimiz tamlarımız, her ne varsa bütün bunlara rağmen yaşadığımız sürece özümüz, sözümüz her şeyimizle “El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” diyebilmeliyiz.. demeliyiz, aklımız buna inanmalı ve demeli İnşâeALLAH..

الم
Resim---Elif, lâm, mim.: Elif, Lâm, Mim.” (Bakara 2/1)

Biliyorsunuz biz Ayşe ile çok harika çalışmalar yapmıştık.. Kur'ÂN-ı Kerîmin 14 Sûre başı Harf-i Mukattalarıyla ilgili yedi renk güllere boyamıştık, çiçeklere boyamıştık.. harf-i târifler.. bir gün muhakkak onların meraklıları göreceklerdir..
Harf-i Mukatta kaç yerde geçiyor?.
neden öyle geçiyor?.

tesadüfen değil çünkü bunlar.. hangi sûrelerin başında geçiyor neden 14 Sûrede harf-i târif var.. ve neden Kur’ÂN-ı Kerimde 14 sûrede secde vardır? bütün bunların hiç biri tesadüfen değildir.. bu lâm nasıl bir lâmdır ki hiç bitmiyor “es selâm”da da aynen vardır.. bu lâm nasıl bir lâmdır ki, elif, lâm mim.. Elifin Uluhiyeti, Mim’in MuhaMMedîyeti ve aradaki lâm RuBuBiyyeti..
Nedir letâif?.
ALLAH celle celâlihu ile MuhaMMed aleyhi's-selâm arasındaki bu MuhaMMedî Mâsivâ diyelim, MuhaMMedî Mim diyelim, tüm MevCÛDat diyelim Rahmetenli’l- âlemin bütün âlemleri tek noktaya toplayalım, yaratanla yaratılan arasındaki bütün bu letaifleri, bu incelik anlaşılamayan.. AKLın, yeterince incelmediği için anlayamayışı, akışkan olmadığı için, buzluğu bırakmadığı için, şeffaflaşamadığı için bunu anlayamayışı.. yâni ne yapacak şimdi Barbaros Bedelya’ya?. ne yapsın ki, Bedelya çocuk ve Bedelya’ca kadar anlıyor.. “ne yapsın?” değil, kızını adam gibi yetiştirsin!. Yetişince bir gün Barbaros’tan daha iyi anlayacağını görecektir..

İşte bu MuhaMMedî İman Öğretimi ve Amel Eğitimi, Sırat-ı Mustakîm YOLUnda Sadrdan sadra, Kalbden kalbe geçen bir SIRRdır veYOLcuları MuhaMMedî Hasbî Hizmetçilerdir.. bu yoksa, İblis gibi ilim toplayıp toplayıp ondan sonra kendisine kul aramaya çalışmak başlar.. kendi kulluğunu bilmeden kullar aramaya kalkışmalar, riyakârlıklar, gösterişler nefsin şuha kalkışı, şahlanışı..

فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَأَطِيعُوا وَأَنفِقُوا خَيْرًا لِّأَنفُسِكُمْ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayren li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil tutkularından korunursa; işte onlar, felah bulanlardır.” (Tegâbun 64/16)

Nefsin şuhhasından/cimriliğinden kendinizi koruyunuz onu cimrilikle açıklayamazsın şuhhayı.. cimrilğin adı vardır arapça da.. bütün tefsirlere bakıyorsun nefsin cimriliğindenbahsedir. cimrilik yok mu başka kelime yok mu var..onu öyle tercüme ediyorsun açıkça bildiğimiz cimrilikten farkı vardır..
Şuhha, kendi nefsinin hevâsını-hevesini ve ilâhlığına şâhidliğidir..:

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ (vekîlen).: Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?(Furkân 25/43)

Kur'ÂN-ı Kerîm en ağır âyetlerdendirler..
İşte elif, lâm böyle bir şeydir öyle buruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ben size elif, lam, mim bir hecedir demiyorum elif ayrıdır lam ayrıdır mim ayrıdır diyor.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Kur’ân–ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevâbı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevâbdır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” buyurdu.
(İbni Mes’ûd radıyallahu anh‘den, Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 16)

ALLAHın lütfu MuhaMMed aleyhi's-selâm desem yolumdur ve doğrudur ALLAH küllî şeyin nurdur ve en Ucu Nûr-u MuhaMMeddir. Kaînâtı da ondan var etti. Ana çekirdek o dur.. ÜMMî o dur.. bilelik nurunu bağlayan nebî ümmî odur.. doğrudur ama elif lâm bir şifredir.. hakikatı, hakikatu’l- Hakk haktadır.
Onun için de Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem buralarda açıklamalara girmemiştir.. Harf-ı târifler, harf-i mukatta, kati olarak kesik harflerdir, bilenemez harflerdir.. Bilinen sadece zevklerdir, ben böyle zevk ediyorum..

ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Resim---Zâlike’l- kitâbu lâ reybe fîh (fîhi), huden li’l- muttekîn (muttekîne).: Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitabdır.” (Bakara 2/2)

İşte bu kitab, iyelik senliğinin kevniyete geçişi, ilelik senliğini kevniyete gelişi, bir milyar tâne âlet koyduk hepsine “sen” diye isimler verdik, markalar verdik, işler verdik.. yandırıcı, dondurucu, söndürücü, şucu-bucu bir sürü âletlerimiz var.. herkesin üzerine senlik verdik kevniyet yok, cereyan yok, kûn fe yekûn yok olduğu anda kitabdır okursun.. bana buzdolabı derler içime girersen donarsın.. ben fırınım içime girdin mi yanarsın.. her kes okur.. ben yılanım sokarım!. ben koyunum süt veririm.. türlü türlü kitabları okursun “Zâlike’l- kitâbu lâ reybe fîh” onun içinde asla kitabın içinde Kur’ÂN-ı Kerimin içinde Kâinât Kur’ÂN-ı Kerimin içinde.. kendi Kur’ÂNın, kalb Kur’ÂNın.. bütün okuyabileceğin kıtabın içinde.. ALLAHın âyetlerinin olduğu sistemin tümünde vardır “lâ reybe fîh”.. asla onun içinde “rayb-şüphe” yoktur.. “huden li’l- muttekîn” o bir hudendir dâimiyet hüviyetini taşıyıcı bir ana bağlantıdır, kim için?.müttakiynler için, takva sâhibleri için, kavi olanlar için, vücuda geliş kudretinin hikmetini anlayanlar için..

Bir kişi: “bu şehri boşaltın diyor boşaltın!” diyor işgal edilen ülkeler gibi.. “Kimsin kardeşim sen?”diyorsun.. ne diyor?. “Ben, Bursa valisiyim!” diyor “Böyle bir gücün var mı?” “Evet böyle bir gücüm var, ben Türkiye Cumhuriyeti dına konuşuyorum!.”Derse..
el Kavi.. Kavi kudret sahibi.. işte muttakiynler, takva sâhibleri , kudret sahibine bağlılar.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin kavi oluşu ALLAHa olandan bundan dolayı dır.. hâşâ Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kendi başına ALLAH El Kavi değildir.. ALLAH celle celâlihunun RasûLullâhıdır, rasûLudur.. SALL YOLUdur, getirici çıkış ve dönüş yoludur, halidir her şeyidir..

El Kavîyyü:
Resim

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem i çetiğiniz anda“ALLAH vardır yoktur”diyemezsiniz, bir kelime konuşamazsınız “Vahudu’l- Kahhar” olur ALLAH konuşulamaz hali olur, Ahadiyete geçer..

El-KAHHAR (Kahredici, gücü ile helâk edici, yok edici) olan ALLAHU Zu’l-CELÂL:

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni'l-mulku'l-yevm(yevme), lillâhi'l-vâhidi'l-kahhâr(kahhâri) :O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH kıyâmet günü arzı (yer tabakalarını) Kudret eline alır (kabzeder) semâyı (gök tabakalarını) da sağ eline (içine) dürüp büker, sonra (mahşer ehline) MELİK BENİM (Kâinâtın Mâlikiyim)! Nerede yeryüzünün melikleri (kralları?)” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Mukaddime, 192; Buhârî, Zümer Sûresi tefsiri; Müslim, Sıfatü’l-Kıyâme babı)

El Vâhidu:
Resim
El Kahhâru:
Resim

İşte bu kitabda rayb yoktur.. hiçbir zerre kendi kendiliği, ile bileliği ile Rabblığa kalkışamaz.. ne atom Firavunluk yapabilir, ne de kâinât İlâhlık..
Ayni yapıda tırnakla diş.. Dişe:“Uzamayacaksın kardeşim, senin adın diş!.” “Baş üstüne!.”
Tırnağa “Her gün uzayacaksın!.” Tırnak da: “Baş üstüne!.”Kirpiklere: “Sakın burdan öteye uzama!.” “Baş üstüne!.”
Hemen bir parmak ötesindeki saç, sakala: “Durmadan uza!” “Baş üstüne!.”
Her şey “bilelik yaşantısı”nı özündeki Rabbdan alır.. İşte insan buna sâhib çıktı mı, o zaman: “Ben de inandım Musa’nın ve Harun’un rabbına!” dese de: “Sen çok geç kaldın, bu secde bize değil!” buyrulur..

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لا إِلِهَ إِلاَّ الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَاْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---Ve câveznâ bi benî isrâîle’l- bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ (adven), hattâ izâ edrakehu’l- garaku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illâllezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene mine’l- muslimîn (muslimîne).: Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.” (Yûnus 10/90)

İngiltere de sanıyorum o hali secdeyi net olarak da bu çöküş bize değil.. çünkü ALLAHu zü’l- CeLâL, bu âlemde her şey ciddidir.. doğum da ciddidir ölüm de ciddidir.. bir nefesle doğulur bir nefesle ölünür.. bir sözle islama girilir, bir sözle islamdan çıkılır.. “ İLâhe İLLâ ALLAH!” evet..” tamam Müslümanım”.. yada “hayır değilim” dedi mi iş bitmiştir..
Bir sözle baş kesilir, bir sözle baş kurtulur.. hiçbir küllî şeyin tümünde rayb göremezsiniz, şüphe şirk vs kelimeleriyle istediğin kadar tercüme etmeye çalış raybi.. o rüşdü kendinden bilir “ben kazandım, ben yaptım, benim ben ben!.” Der..
Ampul diyor ki:“Benim ampul!. Biz Kebanla seni aydınlatıyoruz biz!.”Diyor. Buz dolabı diyor ki: “Biz Kebanla birlikte sana soğuk su veriyoruz!.” “Teşekkür ediyoruz ikinize de!.”
Bu ne biçim dolaptır ki: “Ben soğutuyorum!”diyor!. Sen nasıl soğutuyorsun ki, sen ölüsün, fişini çektin mi seni çöpe atmaya bile para isterler!.
Ve bunu anlayış vicdanlarımızda “Zâlike’l- kitâbu lâ reybe fîh. huden li’l- muttekîn
Şu kitab var ya şu kitab, senin Barbaros dediğin şu geçmişini, geleceğini, şu anını, Elestini, Mahşerini, Cem’ini, Tümünü bu MuhaMMedîyet Kılıfı içinde, şu anda en Muhteşem en Mükemmel ve Mükemmil biçimde toplanmış halin var yao kitabı okuyor musun?. Hiç içinde bir rayb görebiliyor musun, şuraya eksik yapmış diyebiliyor musun?.
Hayır o kavidir, gerçektir.. kavi olmayan akılların çiğliği ve yozluğudur.. SİLMe ulaşamamış, HİLMe ulaşamamış, akıllar selâma ulaşamamış, kelâma ulaşamamış.. Sâlim nedir bilmiyor, hâlim nedir bilmiyor, bilecek de değil..
Neden?.
Çünkü başka yerlere kaydı başka yerlere çünkü.. onun için zâten insanlar, akıl taslarına toprak doluncaya kadar..

Kur’ÂN-ı Kerim, en ağır kelimeleri insanlar için kullanır, nankörler hâinler, kâfirler, zâilimler tüm.. ALLAH celle celâlihu, kendi yaratıp kendi böyle buyuruyor.. kapıların tümü size açıktır tekrarı.. Denmiştir biz onu el kerim olarak yaptık, biz onun doğum yere “Rahîm” ismimizi verdik.. ve Rahim Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ismidir..
Tüm bunlar MuhaMMedî Muttaki Mü’minleriçindir yoksa,
ALLAH celle celâlihu, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme: “İnsanlara, kendi nefsinin hevâsına uyana sen mi kefil olacaksın, sen mi kefilsin!” buyurur:

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh (hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ (vekîlen).: Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?(Furkân 25/43)

Burdaki sorun şu, varlık; varlığı var eden ALLAH celle celâlihunun yerine kendini koyduğundan dolayı..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi ve yukîmûne’s- salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara 2/3)

Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi
Onların imanları rayb-şüpheye değil gayb-olduğu HÂLde Nakilsiz AKLa gözükmeyendedir.. onlar bilelik iyeliğini, İYElik dediğimiz tâbir vardır Türkçede “İYElik” fiilen onu yaşayıştır, ona sâhibliği yaşayıştır.. Arabistan’a gidip: “Ben İstanbul Vâlisiyim!.” demenin mantığı yoktur.. Almanya da: “Ben Ankara Vâlisiyim!.” Deseniz.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım deseniz de o ülkede hükmünüz geçersizdir!. Hava alanında pasaportunuzu elinizden alırlar !.

İYElik: en yalın haliyel “ben” liktir. Temel türkçede “İS” Is-sın-aklın anlayabildiği mâlikiyyet sınırında “ben”.. onun için İSsız: ıssız sahibsiz-metruk demektir.

Her halde bana ait oluşu anlatan en kısa “ben-benim” lik: EV.. ev-iM.. ev-İN.. ev-İ.. ev-İMİZ.. ev-İNİZ.. ev-Leri.. ben, sen, o demeden kime âitliği bildiren en kısa iyelik ekleridir..



Ama bu bilelik, gâniyet ve galibiyeti geçti mi var ya!.
Yâni buzluk senin başına dert getirir ama, bir kerre eridin mi, Akdenize karıştın mı, Akdeniz gaybiyeti vardır.. Olduğu halde gözükmeyen damla oluşunuz vardır..
Eee Hocam, demin bir bardak su döktük AKDEnize!.
döktük de, nere gitti?.
AKDeniz oldu.. AKDeniz içinde değil, deniz oldu!.
Hâni nerde yok yok mu?.
vALLAHi var ama, deniz oldu DENİzde var, kendi BENliği Mahv oldu yok oldu artık!.
Bunu demek istiyorum.. Gayb, öyle bir şeydir ki, var ama gözükmeyendir.. Yitik-kayıp değildir, tıpkı cereyan gibidir.. “Ne idiği AKLen belirsiz ancak ettiğiyle bellidir”
Yâni “ne idiği bellisizdir ama ettiğiyle bellidir..”
Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi
Birinci esas ne imiş?.
Gayb”e inanırlar, iman ederler.. Orada bir teslimeyet geçti, yukarıda:
Zâlike’l- kitâbu lâ reybe fîh. huden li’l- muttekîn
Dâimiyet hüveyitende kaviy olarlar, teslim olanlardır!.
Zâten kimmiş bunlar?.
İşte bu teslimiyet üzerine yapılır bunlar.. Şeriatın içinde Şeriatın üstüne yapılır, Tarikat üstüne yapılır, Mârifet üstüne yapılır, Hakikat , yâni iç içe geçer bunlar!. O olmadan, Şeriat olmadan Tarikat nedir?. Ne olacak zındıklıktır, dinsizliktir!. yâni başka ne olacaktı!.
Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi
Gaybe iman ederler.. “yu’minûne” kıyam ederler, es salâh SaLLarını kıyam ederler.. Sırat-ı Mustakîm vardı ya.. buradaki de yine aynıdır.. İstikamet ,kayyim!.. ordaki kayyimiyet yine buradaki kayyimiyettir.. kıyama durmaktır.. tüm aynı köktür bunlar.. “kâme” köküdür.. İkâm ederler, kıyam ederler, namaz kılarlar, duâ ederler en ucuzu.. çünkü SaLL etmekle SILÂYa ULAŞImla iSÂLeyle alâkalıdır..
ve yukîmûne’s- salâte
Cereyanlar kesilmez.. SaLLarı dâima kıyamdadır.. Zikr-i Dâim, Fikr-i Dâim, Şükr-ü Dâim ve Sabr-ı Dâimdirler.. es SaLLât’a dâimdirler.. Onlar, hiç durmayan kalb gibidirler!.

Dikkat ederseniz herkes öyledir.. Rarkında oluş-olmayış başka şeydir!. KüLLî ŞEYy bÖYLedir ve’s SeLÂMm!.
ve yukîmûne’s- salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn
ALLAHu zü’l- CeLâL’in rızkından da infak ederler.. Nafaka verirler. Beslerler Geçindirirrler. Harcayıp tüketirler..
Şimdi şu kadarcık yerde; teslimiyet, İman Ediş,
''yukîmûne’s- salâte'' Tâbi OLuş,
ve mimmâ razaknâhum yunfikûn da İtaat EDiş iştirak ı
Doğrudan doğruya giriş ALLAHu zü’l- CeLâL’in rızkından infak ederler!.
İşte böyle infak ederler..
Basildon’dan Barbaros elini uzatır.. adalardan ülkelerden burayı görür.. burada, şurayı görür.. eller tıpkı bir enterkollekte gibi.. ALLAHın rızkını infak ederler.. infak ederler, nefeka yaparlar.. nafaka yaparlar.. iştirak içindedirler..
kimin iştirakı içindedirler?. Keban’ın!.
Şu ÂNda Türkiye deki bütün âletler akrabadır, Keban’dan dolayı.. Fiilen infaktadırlar ve ALLAH uzü’l- CeLâL’in rızkını kullanmaktadırlar.. AYNen böyledir.. Zâhirde olan Bâtındadır.. Âlemde olan Akıldadır.. Nakil de Akıl da AYNı ŞEYdir eğer AKIL CeryÂNı BİLip-BULup-OLup YAŞAmaktaysa..
Demek istiyorum ki bakın şu iki âyette Teslimiyet, İman Ediş, Tâbi OLuş, İtât Ediş.. İlim İrade İdrak İştirak Aklınıza ne geliyorsa..
Bütün DÖRTLÜLerimİZi vurun buraya, oturtuvereceksiniz!. Bunlar böylelerdir..

Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi
Onların imanları “BiLeLik gaybiyeti”ndedirler.. gaybhânelerindedirler.. yâni asla Keban elektrikleri kesilmez.. Onlar dâima Gâniy ve Galibdirler..
Bu, bunun olmazsa olmazıdır kardeşim!.
Adamın kalbi çalışıyor, adam ölmedi varmı diyeceğin?.
Henüz ölmedi yâni.. yâni dirilik.. işte “DİRİLİK “diye buna denilir gerçekte..

والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Resim---Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik (kablike) ve bi’l- âhireti hum yûkınûn (yûkınûne).: Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.(Bakara 2/4)

Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike ve bi’l- âhireti hum yûkınûn

Bunların imanları neden dolayıdır, bunlar neden dolayı iman ediyorlar ?.
Onlar ki, iman ediyorlar, ederler. “bi mâ” bi ile mâ o şey ile ki ederler.. bi ile mâ o şey ile ki, mâ ile mâsivânın tüMM”sını toplar.. o şey ile ki.. nedir o?. “unzile min kablike” sana inzâl olanla.. “ve mâ ünzile min kablike”, senden önce de inzâl edilenlere “ve bi’l- âhireti hum yûkınûn” ve senden sonra buyurmuyor bakınız.. Âhirde gelenlerin tümüne..
Niye senden sonra değil?.
Çünkü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemden sonra peygamber yoktur “vemâ unzile bin âhirike” buyurmuyor.. sana ve senden öncekilere..
Peygamber aleyhi's-selâmdan öncekiler vardı zâten.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de var belli.. Ancak O’ndan sonrakiler yok..
İşte onun için diyorum durmadan: “Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bizim için bu denli esas ve önemli” diye.. “ve bil âhiretike” senden sonra değil çünkü âhiret AhMed aleyhi's-selâm dır..
ve bi’l- âhireti hum yûkınûn
Onlar için âhiret de yakîndir zâten.. onların yakînidir,kesinkes, mutlaka yakîni.. istediğini söyle.. KÛN feyeKÛN KEVNiyyet YAKÎNLiği.. kısacası onların rükünleri kabb olmuştur, KÛN olmuştur.. NÛRuLLAH Kevniyyet Keremi İkram AZmaeti, Kudrete dönüşmüştür KÛN feyeKÛN, KÛN olmuştur.. NÛR Kudretine ulaşmıştır, yakîn olmuştur..
Bu öyle bir şeydir ki, elektrik tellerine konmuş bir karga şarkısıdır ki, otuz bin volt karganın üzerinden geçer de kargaaya zarar vermez çünkü o tAMM TeSLİM OLmuştur.. Ona yakîndir.. bir insanda oraya tutabilse iki eliyle, konsa hiçbir şey olmaz.. Ama aşağıya-yere bir saç teli kadar dokunsa, hile yapsa ve tedlimiyyetine şirk etse, o yakinlik SeLÂMeti felâketi oluverir.. yakîn öyle bir şeydir ki, Küllî Teslimiyet ve İstikametin sonucudur ve Hayyatın EMRedilen SONUÇudur.:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyeke’l- yakîn (yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a KULLuğa ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol-ibâdet et!(Hicr 15/99)

Buradada üç menzil anlatılmaktadır, geçmiş şu ÂN ve gelecek..
Tüm bunlar Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de toplanmıştır.. Dikkat ediniz “bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike ve bi’l- âhireti hum yûkınûn
Artık onların âhireti yakindir..

Evet böylece Bakara Sûremizden dört âyeti görmüş olduk.. Biz kendi çapımızda, kendi kafamızda, aklımızda, vicdanımızda Bakara Sûresini anlamaya çalışıyoruz.. Yoksa tefsirler elimizde çok, bakarız geçeriz!.
Yâni okuruz ve faydalı şeylerdir.. Ancak biz biraz daha anlamaya bakmaya çalışıyoruz..

Barbaros: “Şey der gibi hocam hâni şey vardır ya miladdan sonra miladdan önce İsâ aleyhisselâmdan sonra İsâ aleyhisselâmdan önce diye kabul eder ya hep.. böyle târifleri ve çizelgeyi Cenâb-ı ALLAH da orda buyuruyor ki “senden önce ve senden sonra” buyuruyor derken aynen O’nu şey kabul ediyor yâni Merkez Noktası gibi”

Kulihvâni: Gerçekten öyle çünkü artık “ALLAH indinde din islamdır” ve tamamlanmıştır bitmiştir, gelişim kendi içindedir artık..

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---İnne’d- dîne indâllâhi’l- islâm (islâmu), ve mâhtelefellezîne ûtû’l- kitâbe illâ min ba’di mâ câehumu’l- ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîu’l- hısâb (hısâbı).: Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.(ÂL-i İmrÂN 3/19)

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Hurrimet aleykumu’l- meytetu ve’d- demu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alân nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), el yevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevni, el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Mâide 5/3)

Yâni bu oluş, insan aklı bakımından böyledir.. Akıl serüveni Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde tAMMlanmıştır ve tÜMMlenmek için kendi içinde olgunlaşacaktır..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 911 Resim

''İyyake na’büdü ve iyyakenestein ''” Teslim olmak
''“İhdinas siratal müstekiym''” İstikamet bulmak
İstikamet Sırlarını göster bize Yâ MuhaMMed! (sav)
İslam-İman İlmini ver! Aşkla DUYmak Aşkla UYmak!...


12.09.1991 19:59

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
“Resim---''İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn. İhdinas siratal müstekiym : (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster.”'' (fatiha 1/5-6)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Onun içinde zâten Kur’ÂN-ı Kerimi, istediğin teknikle tercüme et, istediğin teknikle bin yıl sonra, yüz bin yıl sonra bu işi yapsan Kur’ÂN-ı Kerimin içinde kalırsın, çıkamazsın dışarıya ki, akıl ve fikir son-UÇu budur insanoğlu için bu ÂLEMde…
Şu formüller felân bunlar basit kalır.. biz anlamadığımız için, anladığımız zaman gerçekten bize ancak hizmet ederler.. onlar değil dinde şüpheye düşürmek, tam tersine bir çok insanın inancını kolaylaştırır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ Barbaros canım!.
Evet sekizde başlayıp onda felân bırakalım diyorduk İnşâe ALLAH öyle yapalım.. bir sorusu olan varmı hâlim geldi galiba.. hâlim can bir şeyler söyleyecekse buyursun ya da sorusu olanlar sorsun.. sonra da son verelim inşâALLAH.. Buyur hâlim can nasılsın iyisin İnşâe ALLAH!

Hâlim: Şükür Hocam uğraşıyoruz hayat içinde.. sohbeti dinleyemedim misâfir vardı da.. sekizde başlamış, dokuzda sanıyordum da.. demek öyle bir saat da kaçırdık.. iş koşturması içinde yeni bir şeye başlayacağım İnşâe ALLAH.. onun bir telâşı var bir yandan.. o tarafa hazzetmeye çalışıyoruz.. bir yandan da.. hâni yeni düzende nasıl olur ibâdetler felân.. iş ortamını gördüm ona imkan olacak mı olmayacak mı?. sevinsem mi üzülsem mi öyle karma karışığım hocam!. Bu hafta ALLAH düze çıkarsın hayra çıkarsın İnşâe ALLAH!.. öyle Hocam işte sohbeti de dinleyemedim ALLAH razı olsun İnşâe ALLAH yine görüşürüz sohbette Hocam.

Kulihvâni: Bize, Antalya’ya bir telefon geldi dediler ki: “Hacı Osman Efendi kalb krizi geçirmiş iki gündür komada yatıyor hastâne de komada!.” dediler.. Bizde Antalya’dan o zamanlar onu tanıyan insanlar, heyecanlı işte doktorlar, avukatlar, beyler, paşalar atladık bir arabaya: “Osman Baba ölmeden önce yüzünü görürüz ya da konuşuruz!.” diye geldik hastaneye.. Evet gerçekten bir odaya almışlar ne kadar âlet edevât var orasına burasına yapıştırmışlar, üstünde hafif bir örtü var.. sürekli grafikler alınıyor baygın bir vaziyette yatıyor, çıt çıkarmıyorlar..ben durur muyum takılmadan hemence dedim ki: “ya Huuu!. taa Antalya’dan buraya misâfiri geliyor, adam burada yatmış keyfine bakıyor!. heeç ses sedâsı yok!.” felân diyorum!. etrafımdakiler de bana: “Yapma, etme çok ezgin!.” felân diyorlar.. Amma biz de dinleyecek hâl yok!. Derkenn BaBa uyandı.. şöööyle bir salâvât çekerek uyanır gibi yaptı!..
“Yok, yok iyi, bir şeyi yok MâşeALLAH!.” dedim.. Onlara döndüm: “Öyle kükremeyin, yâni kendinizi alevlendirmeyin!.” dedim.. “Yâni baba ölecekse kendinden önce ölenler gibi ölür!.” dedim irticâlenn..
BaBa sesimi duyunca kafayı bir kaldırdı: “Amanınn Antalya’dan misâfirler gelecek, biz de burada böyle yatacağız haaa!” diye kükredi..

Etraftan bağrış-çağrış: “Aman Baba kalbin var!. Etme Baba!.” felân derken Baba: “hemen doktor Mehmet Ali’yi bulun!.” dedi.. Doktor Mehmet Ali Mersinli iç hastalıkları uzmanı, dâhiliyeci çok değerli bir insan..Babanın uzun yıllır sadık müridi, çok değerli bir insan!. Koşun, koşuşturun derken koşarak geldi: “Yapma, aman Baba! Şöyle olur.. Böyle bir sıkıntı var!.” derken Osman Baba: “Evlât şu âletlerini bir topla!. Eğer ölüm gelirse, biz onu helvâ ekmek gibi yeriz!.” dedi ve göğsüne yapıştırılan âletleri yolup yolup attı.. Çâresiz giydirdiler.. dosdoğru dergâha tâbi!.

Herkes aynı akıl SEVİYEsinde değil elbette bu ÂLEMde..
İnsanlar bana kızıp: “İşte bu iyi olmadı şimdi!. Şöyle olur, böyle olur!.” felân diyorlar..
Ve her zaman olduğu gibi biz günah keçisiyiz tâbi yine!.
Ben de: “Benim yüzümden yoğun BAKımdan çıktı!. Kalktı geldi DERgÂHa!.” diyorum tâbi!. Haklılar ve böyle düşünebiliyor insanlar!.
Ama ben de işi kendisine ki ALLAHu zü’L- CeLÂLe bırakıyorum yâni!. Laf olsun diye Babaya: “Yatman lâzımdı.. Kalbin arizâlıydı.. Bak şimdi bir şey olacak.. bENi suçlu bulacaklar!.” diyorum herkes duyacak şekilde..
Baba da diyor ki: “Evlât sen bize bir imam ol da akşam namazına, beni birde imamalıkta yorma!.” deyip kendisi, kendi imama cübbesini bana giydirdi.. kendi sarığını kendi elleriyle başıma sardı.. dahası ben sarık sarılırken kan ter içinde kaldım..ilk defâ Osman Babaya İmam olacağım, ulan ben ne okuyacağım zammı sûrede.” diyorum içimden..
Şuydu buydu felân düştünce bastı mı beni derinden.. Ancak ben öne geçerken arkadan bana: “ SaLLa GİTsin oğuLcÂN!.” Dedi..
Haah işte yol açıldı!. Gözlerimi bir kapadım, bir eûzu besmele, bir subhâneke, arkadan Fâtihaya bir girdim ki.. arkamda bir sadece arı uğultusu gibi.. yâni hıçkırık ve arı uğultusu yâni.. böyle çok muhteşem bir namaz kıldık.. es selâmu aleyküm.. aleyküm es selâm!.
Osman Baba: “Evlât iki gündür bizi niye orda yatırıp durduruyorsunuz siz.. biz misâfirsizlikten yattık oraya!.”dedi hıçkırarak!.

Aaradan yıllar geçti.. çok sonra Osman Babam kaddesallahu sırrahu 1996 da Cidde’de kaldı biliyorsunuz!.
ALLAHU Zü'L CeLÂL RahmetLer YAĞdırsın RÛHuna İNşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Şunu demek istiyorum, ibâdet şartlara bağlıdır..Abdest alamazsanız, teyemmüm ederseniz.. Ayakta kılamazsanız, oturarak kılarsınız.. oturarak kılamazsanız, yanlarınız üzere yatarak kılarsınız!.

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا
Resim---Fe izâ kadaytumu’s- salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmu’s- salât (salâte), inne’s- salâte kânet alâ’l- mu’minîne kitâben mevkûtâ (mevkûten).: Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.(Nisâ 4/103)

Yâni ALLAH Küllî Şey için kolaylıklar yaratmıştır islam dininde.. ve onlar hiç düşünülecek şeyler değildir.. Bunun içinde olmak o şekilde yaşamak Sadakatla Saminmiyetle o MuhaMMedî Merkezde KALış.. ALLAH celle celâlihu onun bereketlerini ve o niyetleri yerine getirir, kolaylıklarını sağlar İnşâe ALLAH!.
Bizde duâ ediyoruz hep beraber hepimiz de BİZ BİR-İZ zâten Hâlim canımız!.
Rabbımız TeÂLÂ; Hayırlı iş versin, helâl aş versin, sâlih-sâliha eş versin, nesl-i NecÎB versi ve MuhaMMedî Baş versin ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâma..
Bunlarla Müslim-Mü’min insanlarımızı imtahan etmesin!.
Yâni İşiyle, Aşıyla, Eşiyle ve Başıyla derte sokmasın!.
Bunların dördüyle MuhaMMedî SEVİYEde kılsın!.

ALLAHu zü’l- CeLâL; bizim geçmişimizi bağışlasın, Rahmetine gark etsin! Rahmetenli’l- âlemîn Ravzasında BİZ BİR-İZ kılsın!. Geleceğimizi Kur’ÂN-ı Kerim’in ki, ALLAHu zü’l- CeLâLin demek istiyorum İbRahîm aleyhisselâm, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve TüMM Peygamber aleyhumu’s- selâm’ların duâlarında ve EhL-i Beyt aleyhumusselâm’ın el ÂN devâm etmekte olan duâlarında ve ALLAH Dostlarının HÂLLerinde ve DUÂLarında kılsın!.
Hakkı ve Hayrı kalblerimize ilham ettirsin!.
Razı olacağımız işlerde, RasûLullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin rizâsında BİZ BİR-İZ kılsın!.
Nefislerimizin hoşuna gider, ya da gitmez emellerimiz, ecelde boğulur bir gün!. yâni emeller ecele dönüşür!. Mimler, Cimleşir!. yâni cisim ara kesitinde, nötr bölgede ikisi de kalmaz !.
İşte orada “Eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLah!”-larımız ->“Eşhedu en Lâ iLâhe iLLaLLaH!.” larımıza dönüşsün cem’ÂN BİZim!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “BİZ” liğinde bizimde..
Sesinde, Nefesinde, Neş’esinde İnşâe ALLAH: “Eşhedu en Lâ iLâhe iLLaLLaH ve Eşhedu enne MuhaMMede’r- RasûLuLLAH!.” Şifâsı-Şefâatı Şerefimiz olsun!.
“DÂRu’s- SeLÂM”lar -> es SeLÂMLara dönüşsün!.
ALLAHu ente’s- SeLÂMu ve minke’s- SeLÂM olsun, dönüşsün İnşâe ALLAH!.
ALLAHu zü’l- CeLâL Lütf-ü-Kereminden, İzzet-ü- Şerefinden hepimizi Hasbî ve Habibî Hizmette kılsın, hazmını versin, şaşkınlık ve taşkınlıktan korusun!.
MuhaMMedî RasûLullah AŞKında, AŞKını AŞK eylesin İnşâe ALLAH!.
Bizim MuhaMMedî Neş’eyi Meşk etmemizde ALLAHu zü’l- CeLâL ->Hakkı ve Hayrı kalblerimize ilham etsin!.
ALLAHu TeÂLÂ’nın İzni ve İnânetiyle, birbirlerimizin gaybi duâcıları olalım!. Bir insanı diriltmek tüm insanları diriltmiş gibi ve öldürmek öldürmüş gibi âyetlerini unutmayalım!.

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne).: Bu nedenle, İsrailoğullarına (tevratta) şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.(Mâide 5/32)

İçindeyaşadığımız bu devir insanların; fikren esir alındığı, fikren öldürüldüğü, fikren yok edildiği devirdir, fikren şirke sokulduğu devirdir, Fikir Putlarına tapılan devirdir!.
ALLAHuzü’l- CeLâL’in; Zikrinde, Fikrinde, Şükründe ve Sabrında, MuhaMMedî Merkezde, Kur’ÂNı ve RaBBâni Şuur ve Nur içerisinde İnşâe ALLAH Hasbî hizmetçiler olalım!.
Ellerimizden ve gönüllerimizden geldiğince RasûLullah sallallahu aleyhi ve sellem e vakfedilmiş; Beden, Nefis, Kalb ve Ruh İnancıyla ve gerçekten yedi telli, yedi dilli, yedi renkli “MuhaMMedînur YOLU”muza, bir göz atış ışığı her zaman olmaya çalışalım İnşâe ALLAH!.
Ve bunu RasûLullah sallallahu aleyhi ve sellem Adına, Hesabına ve Şerefine yapalım İnşâe ALLAHu’r- Rahmân!. Bunu BİZ BİR-İZ içinde yapalım!.Elbette, herkesin ses tonu, ses frekansı farklı ve bnlar bir güzellik ve özelliktir!. Herkes gönlünce kabınca kaderince İnşâe ALLAH!.

Bir kelimeden ve bir harften dahi bir insan ışık alıp yürüse bu, o binâda bir taş gibidir, yerine oturmuştur ve MuhaMMedî bir iştir bu, fiildir, ameldir İnşâe ALLAHu zü’l- CeLâLin Kelâmı es Selâmı cÜMMLemize olsun!.
Es Selâmu aleyküm ve Rahmetullahi ebeden-dâimen İnşâe ALLAHu teÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FÂTİHA Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen nur-ye »

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 2et#p56491

Nûrullah’ı kendi içinde kendine malederek latif olarak görenler “lâin” dir.
Kendi benliğini, hevâsını ilâh kabul edenler “lâin” dir.
Bunu gönül dünyâmıza yazalım inşaallah.
O zaman Fâtiha'yı bir daha okuyalım.
Bir daha okuyalım, biz dışarda duralım.
İki gözümüzle, ikilik gözümüz ile, ikilik kulağımız, ikilik burnumuz, ikilik dilimizle, müslüman olmamış, teslim olmamış aklımızla okuyalım.


B-ismillah i'r-Rahman i'r- Rahîm diyor Nefs-i Emmâre.
Elhamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn diyor Nefs-i Levvâme.
Er-Rahman Er-Rahiym diyor Nefs-i Mülhime
Mâliki yevmi'd-dîn Nefs-i Mutmainne
Iyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn Nefs-i Râdiyye
Ihdina's-sırâte'l-mustakîm-Sırâtellezîne enamte aleyhim . diyor Nefs-i Mardiyye

Hani nimet verdiklerin var ya.
Sana uyanlar var ya, mü’min olup da ancak bir fırka ona uymuştu ya ALLAHu zu'l celâle ve birileri de geride kalmıştı, onlardan etme bizleri!

Ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-Dâllîn diyor Nefs-i Sâfiyye
Çünkü onlar kimler?
Gazâbına uğramış oldular ve DÂLLin oldular.



Fâtiha'yı bir daha okumalı!.
İÇten DIŞa..
Okuyalım mı?

Eûzubillahi min e'ş-şeytâni'r-racîm deyin.
Yâni; şeytanınızı müslüman edin.
Onun için En En En, An An An, En ÂN şu ÂN!...
Şe’EN de, Şu AN’dan başka EN AN yok.
Şu ÂN’dan başka bir ÂN yok.
Ben bu yaşa geldim, neler yaşadım neler gördüm neler ettim, Şeytanla arkadaş oldum,RABBu'l-âlemîn'le dost oldum.
Ama sana bir şey dedim, dedim ki B Sırrının ASLı, yoksa şah damarımızdan yakın olan NOKTA mıdır?
Neden diyorum?
Çünkü bir insan müslüman oluyor, kurtulamıyor daha, mü’min oluyor kurtulamıyor, ancak veliyyullah olursa kurtulacak.
Bende diyorum ki Veliyyullah olmak için Ali’nin eli gerekir.
Ehlullah olabilmek için Ehl-i Beyt diyorsun.
ALLAH ALLAH‘dır,
ALLAH sıfatlarıyla ALLAH’tır,
Esmâsıyla ve Eşyâsıyla ALLAH’tır.
B Sırrına ereceğim diye laflar konuşmanın, şeytan adına konuşmanın bir yararı yok.
Sen, Sen, bir gün kör olacak gözlerini dürbün gibi doğruya döndür. Eûzu besmeleni doğru çek, şeytanını müslüman et! “Eûzu billâhi min e'ş-şeytâni'r-racîm” demeyle kurtulamam, öyle diyorum ama hâlen onun kulluğunu yapıyorsam.
Yalan söylüyorsam, iftirâ ediyorsam, düpedüz Hizbu'ş-şeytan iken Hizbu'llah gibi hareket ediyorsamALLAH korusun!
Kendime söylüyorum!

Hiç şaşmaz, şarttır, bu bir bâtın kânunudur.
Bâtın babası gibidir Ali çünkü.
Ebû Turab’dır ama, Ebû Turâb'ı anlamadın daha, toprağa yattığı için Ebû Turab değildir.
Tüm toprağın babasıdır, Topraktan yarattık Âdem'i ile AN-la bakalım Ebû Turabî ne imiş?
Rastgele mi buyurmuş Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem?
O’na “Ebû Turab” diye.
Kalk toprağın oğlu kalk!” heee.
Hepimizin babasıdır, mânâda, hepimizin akıllarını doğuran doğurtanın babası.
Adam gibi adam olacaksak, ALLAHu Zu'l-Celâl'in Kur’ân da yazdığı gibi mü’min olacaksak, Veliyyullah ve Ehlullah olacaksak, Munir Hocam’ın bir sözü var:
Ben bütün yazdıklarımı bir kişi için yazdım” diyor.
Onun için yazdım” diyor.
Ben de konuştuklarımı ancak onun için konuşuyorum.
Bunun için söylüyorum, yoksa sokağa dökerim herkes duyar, ne gereği var ki yazık olur, ben bir propagandacı değilim, ben bir çağırıcı değilim.
Ben ilânat versem kimse beni Ali Efendimizin yanına sokmaz ya.
Önüme binlerce insan geçer yâni.
Biz varken sana ne oldu?diye.
Bizim derdimiz o değil, bizim derdimiz şu:
Ey millet, Kebanın elektriğini alıyorsanız
ALLAH aşkına şu fişi şu prize sokun. “Onun bunun prizine parmağınızı sokmayın ananızı ağlatır!” diyoruz.
Başka bir laf yok, işte burada, ikinci resimde bunun bir yenisini yapacağımızda, 7 Letâif Şeması'nın katlarında bâtını fâtiha dediğimiz de akdes’e, hani kendimizi bildik ya, dedik ya Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem varmış ya?
He var!.
Ku’rân varmış ya.
Var!.
Birde canlı Kur’ân varmış ya Ali diye onu da bildik.
Ebû Turab'mış, mış mış... mış mış ama;
İşte onu onun edebiyle edeblendiğin anda, Senin bildiğin artık İblis bilgisi değildir.
Ali bilgisidir, Kur’ân bilgisidir, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem bilgisidir,ALLAH celle celâluhu bilgisidir, dosdoğrudur, Kur’ân-ı kâfir de okur, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem de okudu.
Okumak değil mesele.
İşte o zaman kendini bildiği zaman neyi bilir?
RABBını bilirdi ya hani, kim bildirdi?
Onun bunun Ali’si değil, Ali nedir?
Lûtfullah’ın Aynen gelişidir.
Lûtfullah’ın Aynen gelişidir aynen, ona buna uğramadan dosdoğru, Keban’dan ceryanın dosdoğru geldiği gibi gelişidir.
Öyle lafınan sözünen yok.
Konuşma, düğmeye bas, lambada elektrik var mı yok mu?
Konuşacaksan git Şeytan'ınla konuş.
İşte bu.
Bu anlayış içinde iken, akdesde yazıcaksın akdeste ki RABB u'l-âlemin diyecek ki:
-Eûzu bi'llâhi min e'ş-şeytâni'r-racîm- sözüne sâdık ol!.
Ondan sonra başla!.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön