FÂTİHA SÛRESİ- Fahreddin Er Râzî Tefsiri
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5157
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
FÂTİHA SÛRESİ- Fahreddin Er Râzî Tefsiri
FAHRÛDDİN er-RÂZİ FÂTİHA SÛRESİ TEFSİRİ
FÂTİHA SÛRESİNİN İSİMLERİ
"Bu sûrenin birçok ismi vardır.
İsimlerin çokluğu da müsemmanın (isim sahibi varlığın) şerefine delâlet etmektedir"[1]
1) Fatihatu’l-Kitab
Mushaftar, talim ve namazda kıraat bu sûre ile başladığı için, "Fâtihatü'l-Kitâb" (Kitabın başlangıcı, girişi)
diye isimlendirilmiştir Veya hamd, ileride de anlatılacağı gibi, her sözün başı olduğu için, bu sûre, bu isimle isimlendirilmiştir.
Yahut da, semadan (bütün olarak) inen ilk sûre oLduğu için, ona bu ismin verildiği söylenmiştir[2]
2) Suretu’l-Hamd (Hamd Suresi)
Sûreye bu adın verilmesinin sebebi, başında "hamd" sözünün bulunmasıdır. [3]
3) Ümmü’l-Kur’an (Kur'ân'ın Anası, Aslı)
Bu ismin verilmesinin birçok sebebi vardır:
Birincisi: Bir şeyin anası, o şeyin aslı demektir. Bütün Kur'ân'ın maksadı dört hususu zihinlere yerleştirmektir. İlâhiyât (Cenâb-ı Hakk'ın zatı ve sıfatları ile ilgili konular), me'âd (ahiretle ilgili konular), nübüvvet (Peygamberlik müessesesi ile ilgili konular) ve Kaza ile Kaderin Allah Teâlâ'ya ait olduğunu bildirmektir. Buna göre Hakk Teâlâ'nın ayeti ilâhiyyâta; kaza ve kaderiyle olduğunu isbata;" ayeti de hem kazâ ve kaderin varlığına, hem de nübüvvetle ilgili meselelere delâlet eder. Bu konuların izahı derinlemesine ileride gelecektir. Kur'ân'ın en büyük gayesi, bu dört gaye olduğu ve Fatiha Sûresi de bu dört gayeyi ihtiva ettiği için, "Ümmü'l-Kur'an" lakabı ile lakablandırılmıştır.
Bu ismin verilmesinin ikinci sebebi: İlâhî kitabların tamamı üç gayeye yönelmiştir: Ya lisanla Allah Teâlâ'yı medh-ü sena, ya Allah'a hizmet ve ibadetle meşgul olmak veya mükâşefe ve müşahedeyi istemektir. Buna göre, ayetlerinin hepsi, Allah Teâlâ'yı medh-ü senadır Afi ayeti, Hakk Teâlâ'ya hizmet ve kullukla meşgul olmayı ifade eder. Ancak Cenab-ı Hak, önce (Sadece Sana ibadet ederiz) sözüyle başlamıştır ki bu kulluk hususunda çalışıp gayret göstermek gerektiğine işarettir. Bundan sonra (Sadece Senden yardım isteriz) buyurdu ki, bu da, kulun kendi güçsüzlüğünü, zilletini, yoksulluğunu ve her şeyinde Allah'a başvurduğunu itiraf etmesine işarettir. ayetine gelince, bu da, mükâşefe, müşahede ve her türlü hidayeti istemeyi ifade eder.
Bu sûreye Ümmü'l-Kur'an ve Ümmü'l-Kitab diye isim verilmesinin üçüncü sebebi şudur: Bütün ilimlerin gayesi ya rubûbiyyetin izzetini veya kulluğun zilletini tanımaktır. Buna göre ayetleri, Cenâb-ı Hakk'ın, bütün dünya ve ahiret hallerine hükümran olan ilâh olduğuna delâlet eder. Sonra, Cenâb-ı Hakk'ın den, sûrenin sonuna kadar olan ayetleri de kulluğun zilletine delâlet eder Zira bu ayetler, kulun görünen amellerinden ve batını mükâşefelerinden her hangi bir şeyin, ancak Allah'ın yardımı ve hidayetiyle tamamlanabileceğine delâlet eder.
Dördüncü sebeb: İnsanların ilimleri, ya Allah'ın zâtını, sıfatlarını ve fiillerini bilmeye yöneliktir, ki bu usûl ilmîdir; ya Allah'ın hükümlerini ve yüklediği mükellefiyetleri bilmeye yöneliktir ki, bu da furû ilmidir; veya insanın batınî temizleme, ruhanî nurların ve ilâhî mükâşefelerin ortaya çıkmasına yönelik ilimdir. Kur'ân'ın maksadı, bu üç çeşit ilmi açıklamaktır. Fatiha Sûresi de, bu üç gayeyi en mükemmel şekilde ihtiva etmektedir. Buna göre, ayeti usul ilmine işaret etmektedir. Çünkü Allah'ın varlığına delâlet eden, mahlûkatın varlığıdır, sözü ise, O'nun varlığını bilmenin ancak, O'nun âlemlerin Rabbi olduğunu bilmekle mümkün olduğuna işaret yerine geçmektedir. sözü ise, O'nun hamde müstehak olduğuna işarettir. Allah Teâlâ hamde, ancak bütün mümkinâta kadir olduğu ve bütün malûmatı bildiğinde müstehak olur. Sonra Allah Teâlâ kendisini, rahmetinin sonsuzluğu ile vasfetmiştır ki, bu da O'nun Rahman ve Rahîm olmasıdır. Yine O, kendisini kudretinin mükemmelliği ile vasfetmiştir ki, bu da, [ (O Allah) din gününün mâlikidir. ] ayetiyle ifade edilen husustur. Çünkü o ahiret gününde, Cenâb-ı Hakk, zulme uğramış kimselerin işlerini ihmal etmez, aksine haklarını zalimlerden tastamam alır. İşte burada Allah'ın zat ve sıfatlarını bilme hususundaki söz tamamlanmış olur ki, bu usul ilmidir. Cenâb-ı Hakk, bundan sonra furû ilmini beyan etmeye geçer. Bu ilim de, Allah'a hizmet ve kullukla meşgul olmaktır ki, bu da (Sadece Sana ibadet ederiz) ayetinde ifade edilen husustur. Sonra Allah Teali furû ilmini bir kere daha usul ilmiyle karıştırmıştır. Bu da şudur: Kulluk vazifelerini yerine getirmek ancak Allah'ın yardımı ile tamamlanır: ayetinde ifade edildiği gibi...) Daha sonra, Cenâb-ı Hakk, keşfin derecelerini açıklamaya başlamıştır. Çok olmalarına rağmen bu dereceler, üç kısımda ele alınır:
Birincisi, hidayet nurunun kalbte meydana gelmesidir (dosdoğru yoluna hidayet et) ayetinde kastedilen budur.
İkincisi, İlâhî cazibesi ve kudsî celâliyle kendilerine nimet verdiği kimselerden tertemiz seçkin kullarının mertebelerinin kula tecellî etmesidir. Öyle ki bu kulların kutsi ruhları, cilalanmış aynalar gibi olur da birinden diğerine manevî ışıklar yansır Bu Cenâb-ı Hakk'ın (Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet) ayetinin ifade ettiği manadır.
Üçüncüsü: Bu ruhların, şehvet kirlerinden korunmuş ve muhafaza edilmiş olmalarıdır ki, (Kendilerine gazab edilmiş olanların yoluna değil) ayeti bunu ifade' eder. Onlar şüphe günahlarından da korunmuşlardır. (Sapıtanların yoluna da değil) ayeti de bunu ifade eder. Böylece bu sûrenin, gayelerin en şereflisi olan bu yüce sırları ihtiva ettiği ortaya çıkar. Bundan ötürü, nasıl ki beyin bütün duyuların ve menfaatlerin merkezi olduğu için (Başın aslı) diye isimlendiriliyorsa, Fatiha Sûresi de "Ümmü'l-Kitab" olarak isimlendirilmiştir.
Beşinci sebeb: Sa'lebî, Ebu'l-Kâsım b. Hubeyb'den; O da Ebû Bekr el-Kaffâl'den; O da Ebû Bekr b. Dureyd'den, onun şöyle dediğini duymuştur/Arapların lisanında "el-Ümm" kelimesi, askerin diktiği sancak manasına gelir." Nitekim bu manada olmak üzere, Kays b, el-Hutaym şöyie demiştir:
"Bayrağımızı diktik de düşmanlarımız darmadağınık oldular. Birbirine tutkun bir topluluk iken, hastalıklı kimselere dönüverdiler."
Bu manada olmak üzere, Fatiha Sûresi, "Ümmü'l-Kur'ân" diye isimlendirilmiştir. Çünkü, nasıl askerlerin sığınağı sancakları ise, ehl-i imanın sığınağı da bu sûredir. Araplar toprağa da "Ümrn"(ana) demişlerdir. Çünkü, mahlukat, yaşarken de öldükten sonra da ona dönerler ve çünkü, bir kimse bir şeye yöneldiği zaman (filan kimse falancaya yöneldi) denilir. [4]
4) Seb’ül-Mesani (Çok Tekrarlanan Yedi Ayet)
Cenâb-ı Allah: "Andolsun ki, biz sana Sebu'l-Mesânî'yi verdik." (Hicr, 87) buyurmuştur Fatiha Sûresi'nin bu şekilde isimlendirilmesinin bir çok sebebi vardır.
Birincisi: Bu sûre, ikişerlidir. Yarısı, kulun Rabbini medh-ü senâsıdır, yarısı da Rabb Teâlâ'nın kuluna ihsanıdır. (Mesânî kelimesinde ikişer ikişer ve iki kısımlı manası da vardır.)
İkincisi: Fatiha, "mesânî" diye isimlendirilmiştir Çünkü namazın her rekatında tekrarlanır.
Üçüncüsü: Fatiha, "mesânî" diye isimlendirilmiştir, çünkü o, diğer semavî kitaplarda yoktur. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ne Tevrat'ta ne İncil'de, ne Zebur'da, ne de Furkân'da bu sûre gibisi indirilmedi. Bu sûre (Hicr 87 ayetindeki) es-Seb'ul-mesânî ve Kuran-ı Azimdir.”[5]
Dördüncüsü: Fatiha, "mesânî" diye isimlendirilmiştir. Çünkü, yedi ayetten meydana gelmektedir. Her ayetinin okunması, Kur'ân'ın yedide birinin okunmasına denktir. Binâenaleyh, Fatiha Sûresi'ni okuyan kimseye Kur'ân'ın tamamını okumuş olan kimsenin sevabı verilir.
Beşincisi: Bu sûrenin ayet sayısı, yedidir. Cehennemin kapıları da yedidir. Kim bu sûreyi okumaya başlarsa, bu yedi kapı ona kapanır. Bunun delili şudur: Rivayet edildiğine göre, Hz. Cebraîl Peygamber Efendimize şöyle demişti; Yâ Muhammedi Ümmetine, Cenâb-ı Hakk'ın azab edeceğinden korkardım. Ne zaman ki, Fatiha Sûresi nazil oldu, bu korkum kayboldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, niçin Ya Cibrîl? diye sordu. Cebraîl de, çünkü Cenâb-ı Hakk, "Şüphesiz onların hepsine va'dolunan yerdir cehennem. Onun yedi kapısı ve, o kapılardan her birinin ayrılmış bir nasibi vardır." (Her. 43-44) buyurmuştur. Fâtiha'nın ayetleri yedidir. Kim bu ayetleri okursa, bunlardan herbiri, cehennem kapılarından birini tutar. Böylece ümmetin oradan zarar görmeden geçer.
Altıncısı: Fatiha, "Mesânî" diye adlandırıldı. Çünkü bu sûre namazda okunur ve başka bir sûre ile (zamm-ı sure ile) ikilenir.
Yedincisi: Fatiha, "Mesânî" diye adlandırıldı. Zira bu sûre Allah Teâlâ'ya bir medh-ü senadır.
Sekizincisi: Fatiha, "Mesânî" diye adlandırıldı. Zira, Hakk Teâlâ bu sûreyi iki defa indirdi. Hıcr Süresindeki (Hicr 87) ayetini tefsir ederken, bununla ilgili meseleleri geniş geniş izah ettik, Sufyan b. Uyeyne, Fatiha Sûresi'ni bu isimle anardı. [6]
5) el-Vafiye (Tam Olan)
Salebi şöyle demiştir: Vafıyenın manası, bölünmeyi kabul etmeyendir. Görmez misin Kur'an'ın bütün sûrelerinin yarısını bir rekatta, diğer yarısını da ikinci rekatta okusan, kesinlikle caiz olur Halbuki bu sûrenin aynı şekilde bölünmesi caiz değildir. [7]
6) el-Kafiye (Kafi Olan, Yeten)
Fatiha Sûresi, bu isimle adlandırılmıştır. Zira bu sure, başka sûrelerin yerini tutar, ama başkaları bunun yerini tutamaz. Mahmûd b, Rebî', Ubade b. Sâmit (r.a.)'dan yeten) ismidir. Peygamberiz (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ümm-ül Kur'an (olan Fatiha), diğer sûrelerin yerini tutar. Fakat diğer sûreler onun yerini tutmaz." [8]
7) el-Esas (Temel, Esas)
Fâtiha'ya "esâs" ismi verilmesinde bazı hususlar vardır:
Birincisi: Bu sûre, Kur'ân-ı Kerîm sûrelerinin ilkidir. Bu sebeble sanki bir temel gibidir.
İkincisi: Bu sûre, yukarıda izah ettiğimiz gibi, gayelerin en şereflisini ihtiva eder. Ki bu da bir temel sayılır.
Üçüncüsü: İmandan sonra ibadetlerin en yücesi namazdır. Bu sûre de, hem namaz hem iman hususunda, ancak kendisiyle imanın ve namazın tamamlanacağı şeyleri ihtiva etmektedir. [9]
8 ) eş-Şifa
Ebu Sa'îd el-Hudrî(r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.)şöyle buyurmuştur: "Fatiha Sûresi, her türlü zehire karşı şifa (ilâç) tır.[10] Sahabeden bazıları, bayılmış bir adama rastladılar da birisi bu sûreyi adamın kulağına okudu. Bunun üzerine adam iyileşti. Sahabe bu hadiseyi Resûlullah (s.a.s.)'a anlatınca, O da: Ümmul-Kur'ân'dır ve O her türlü hastalığa şifadır."[11] buyurdu.
Ben diyorum ki: Hastalıkların küfrü olanı vardır, bedenî olan vardır. Bunun delili şudur: Allah Teâlâ küfrü hastalık diye adlandırıp "Onların kalblerinde hastalık vardır" (Bakara, 10) buyurmuştur. Bu sûre, usul, furû' ve mukâşefe bilgilerini ihtiva etmektedir. Bu sûre, gerçekte bu üç bilgi makamında şifanın meydana gelmesine sebebtir. [12]
9) es-Salat (Namaz)
Çünkü Hz.Peygamber (s.a.s.),Cenâb-ı Allah'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Salâtı, Benimle kulum arasında ikiye paylaştırdım."[13] Buradaki "Salât" kelimesinden maksad Fatiha Sûresi'dir. [14]
10) es-Sual (İstek, Taleb)
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Hakk Teâlâ'dan naklettiğine göre, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Beni zikretmesi, Benden bir şey istemesine engel olan kimseye, isteyenlere verdiğimin en iyisini veririm.[15] Halil İbrâhîm (a.s.) da böyle yaptı. Çünkü şöyle demişti:
"(O Rabb)ki beni yaratan ve bana hidayet edendir. Bana yedirip içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra beni diriltecek olan O'dur. Ceza gününde kusurlarımı affedeceğini umduğum da O'dur. Rabbim, bana hüküm ihsan et ve beni sâlihler (zümresine) kat." (Şuârâ, 78-83) Fatiha Sûresi'nde de Çenâb-ı Hakk'a medh-ü sena ile başlanılmıştır ki bu, den kadar olan ayetlerdir. Daha sonra ubûdiyyet zikredilmiştir ki bu da ayetidir. Daha sonra da hidayeti istemekle, sûre son bulmuştur'ki, bu gayetinde ifade edilendir. Bu durum, gayelerin en mükemmelinin, dinde hidayete ermek olduğuna ve marifet cennetinin, na'îm cennetinden daha hayırlı olduğuna delâlet eder. Çünkü Allah Teâlâ burada sûreyi, ... (Bize hidayet et...) diye bitirmiş, (Bizi cennetle rızıklandır.) dememiştir. [16]
11) Suretü’ş-Şükür (Şükür sûresi)
Çünkü bu sûre, Allah'a, fazlından, kereminden ve ihsanından dolayı hamd-ü sena etmektir. [17]
12) Suretu’d-Dua (Dua Sûresi)
Çünkü bu sûre, (bir dua olan) " ayetini ihtiva etmektedir Fatiha Sûresinin isimleri konusunda sözün hepsi budur. Allah en iyi bilir. [18]
[1] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/245.
[2] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/245.
[3] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/245.
[4] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/245-247.
[5] Tırmizı, Tefsır-ı Sûre 15, (5/297); Musned, 5/114.
[6] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/248-249.
[7] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/249.
[8] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/249.
[9] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/249.
[10] Bu hadisi Beyhakî ve Deylemî rivayet etmiştir (Keşfu't-Hafâ, 2/82).
[11] Benzeri bir hadis için bkz Buhârî. FedâJİü'l-Kur'an. 9 (6/103).
[12] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/249-250.
[13] Müshm, Salât, 38 (1/296); Tirmizî, tefsir. 2 (5/201).
[14] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/250.
[15] Tırmizi, Fedâilü'l-Kur'an, 25 (5/184). Dârımî, Fedâiiü'l-Kur'an. 6 (2/441).
[16] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/250.
[17] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/250.
[18] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/251.
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5157
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: FÂTİHA SÛRESİ- Fahreddin Er Râzî Tefsiri
Fatiha Suresinin Faziletleri
Sûrenin Nüzul Keyfiyeti
Bu sûrenin nüzûlu hakkında âlimler üç görüş zikretmişlerdir:
Birinci görüş: Bu sûre mekkîdır. Salebi, senedi ile, Hz. Ali’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Fatiha sûresi, Arşın altındaki hazinelerden inmiştir." Sa'lebî bunun peşi sıra âlimlerin çoğunun bu görüşte olduğunu söylemiştir. Yine Sa'lebî, senedi ile. Anu b. Şurahbil'ia şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Kur'ândan ilk nazil olan Fatiha Sûresı'dir." Bu böyledir, çünkü (vahyin başlangıcında) Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz Hatîce (r.a.)(ye gizlice şöyle dedi: "Bana bir şeyin karışmasından (yani aklıma bir hale! gelmesinden) endişeleniyorum." Bunun üzerine, Hz. Hatice, "O nedir?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dedi: "Yalnız kaldığımda, "oku" diye bir ses duyuyorum." Sonra Hz. Peygamber Varaka b. Nevfei'e gitti ve bu durumu ondan sordu da, O, Peygamber (s.a.s.)'e şöyle dedi: "Sana ses geldiğinde dur.' Böylece Cebrail (a.s.), Hz. Resûl'e geldi ve Sa'lebî, senedi ile birlikte, Ebu Sâlih'den, O'nun da İbn Abbas (r.a.)dan rivayet ettiğine göre, İbn Abbas (ra.) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.s.) kalktı ve hemen dedi. Bunun üzerine Kureyşliler, "Allah ağzını kırsın" dediler.
İkinci görüş: Bu sûre Medîne'de nazil olmuştur. Sa'lebî senedi ile birlikte, Mücâhıd'den, şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Fatiha Sûresi, Medîne'de nazil oldu."
El-Hüseyin b. El-Fadl şöyle demiştir: "Her âlimin bir hatası olur. Bu da Mücâhidin hatasıdır Zira âlimler bu görüşün aksini söylemiştir." Buna iki şey delâlet eder, Birincisi, Hicr Sûresi, ittifakla Mekkîdir. Fatiha Sûresi'ni gösteren ayeti de Hicr Sûresi'ndedir. (Ayet, 87). Bu da gösterir ki, Allah Teâlâ, Peygamberımız (s.a.s.)'e bu sûreyi Hicr Sûresi'nden önce vermiştir. İkincisi: Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Fatiha Sûresi olmaksızın, Mekke'de on küsur sene kaldığını söylemek doğruluktan uzak bir görüştür.
Üçüncü görüş: Bazı âlimler, bu sûrenin bir kere Mekke'de, bir kere de Medîne'de nazil olduğunu söylemişlerdir. Buna göre Fatiha Sûresi hem Mekkî, hem de Medenîdir. Bundan dolayı Cenâb-ı Allah, onu "Mesânî" diye isimlendirmiştir. Çünkü, bu sûreyi iki defa indirmiştir. Bu durum da ancak bu sûrenin ne kadar şerefli olduğunu gösterir. [19]
[19] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/252-253.
Sûrenin Nüzul Keyfiyeti
Bu sûrenin nüzûlu hakkında âlimler üç görüş zikretmişlerdir:
Birinci görüş: Bu sûre mekkîdır. Salebi, senedi ile, Hz. Ali’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Fatiha sûresi, Arşın altındaki hazinelerden inmiştir." Sa'lebî bunun peşi sıra âlimlerin çoğunun bu görüşte olduğunu söylemiştir. Yine Sa'lebî, senedi ile. Anu b. Şurahbil'ia şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Kur'ândan ilk nazil olan Fatiha Sûresı'dir." Bu böyledir, çünkü (vahyin başlangıcında) Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz Hatîce (r.a.)(ye gizlice şöyle dedi: "Bana bir şeyin karışmasından (yani aklıma bir hale! gelmesinden) endişeleniyorum." Bunun üzerine, Hz. Hatice, "O nedir?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dedi: "Yalnız kaldığımda, "oku" diye bir ses duyuyorum." Sonra Hz. Peygamber Varaka b. Nevfei'e gitti ve bu durumu ondan sordu da, O, Peygamber (s.a.s.)'e şöyle dedi: "Sana ses geldiğinde dur.' Böylece Cebrail (a.s.), Hz. Resûl'e geldi ve Sa'lebî, senedi ile birlikte, Ebu Sâlih'den, O'nun da İbn Abbas (r.a.)dan rivayet ettiğine göre, İbn Abbas (ra.) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.s.) kalktı ve hemen dedi. Bunun üzerine Kureyşliler, "Allah ağzını kırsın" dediler.
İkinci görüş: Bu sûre Medîne'de nazil olmuştur. Sa'lebî senedi ile birlikte, Mücâhıd'den, şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Fatiha Sûresi, Medîne'de nazil oldu."
El-Hüseyin b. El-Fadl şöyle demiştir: "Her âlimin bir hatası olur. Bu da Mücâhidin hatasıdır Zira âlimler bu görüşün aksini söylemiştir." Buna iki şey delâlet eder, Birincisi, Hicr Sûresi, ittifakla Mekkîdir. Fatiha Sûresi'ni gösteren ayeti de Hicr Sûresi'ndedir. (Ayet, 87). Bu da gösterir ki, Allah Teâlâ, Peygamberımız (s.a.s.)'e bu sûreyi Hicr Sûresi'nden önce vermiştir. İkincisi: Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Fatiha Sûresi olmaksızın, Mekke'de on küsur sene kaldığını söylemek doğruluktan uzak bir görüştür.
Üçüncü görüş: Bazı âlimler, bu sûrenin bir kere Mekke'de, bir kere de Medîne'de nazil olduğunu söylemişlerdir. Buna göre Fatiha Sûresi hem Mekkî, hem de Medenîdir. Bundan dolayı Cenâb-ı Allah, onu "Mesânî" diye isimlendirmiştir. Çünkü, bu sûreyi iki defa indirmiştir. Bu durum da ancak bu sûrenin ne kadar şerefli olduğunu gösterir. [19]
[19] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 1/252-253.