ÂŞIK MAH TURNA

Aşıklarımız ve Aşıklarımızdan ilhamlar ve ilahiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim
DergÂH-ı Hacı Bektaşî Velî kaddesallahu sırrahu cem’i..

YAŞA-nAN
ÂN OLur ki cihÂN Değer!..


Resim

ÂŞIK MâH TURNA-ya..

KûN feyeKûN KerBe’yı
MecNûN çÖLünde Ley’yı
SeSin e SARdık -> SEVdâyı
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!..


*

cÂHil BiLmez ->NE-si Vardır!
cÂN KUŞUn -> KÂFesi Vardır!
>ŞÂH NEFesin ->SeSi Vardır!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

->HaCı BEKtaŞ DERHında
KâR ü Be-nın -> AH-ında!
AHDi -> HaYy ALİ ŞÂHında!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

HAMI YOZu -> HeVeSliyor!
Naz-Niyazın -> NEFesliyor!
-> SıRRSıFıRa >SeSliyor!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

Nûr-i AYNın ->NÂRine BaK!
ZâRi ->ZâRi -> ZÂRine BaK!
KâR ü Be -> KÂRine BaK!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

-> Esen YEL-e YUVA KURmuş!
DerGgÂH DESTûRuna DURmuş!
AV iken -> AVcısın -> VURmuş!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

MuhaBBetin mÂHİRi Dost!
Bâtını Dost! >zÂHİRi Dost!
-> KâR ü Be >ÂHİRi Dost!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

AL-EV-lemiş -> KÖZ-lerini!
GÖRememiş -> GÖZ-lerini!
SENsiz - BENsiz SÖZ-lerini!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

zÂHİR HaRAB.. >Bâtın SARay!
SÖZleri ->OK!. ->Yüreği YAY!
-> İMâM ALİ HaYyDÂRı ->HaY!
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

YERsiz YURTsuz GELdik-GEÇtik
AŞKTa HEPtik! mEŞKte HİÇ-tik!
-> SÎNE-sîN SUYU-nu -> İÇtik!.
MâH Turna’mın!. MâH Turna’mın!.


*

KâR-BeLÂ SıRRı -> SabAH-ın
-> EHL-i BeYT-i >ALİ ŞÂH-ın
gÖNlünü KOKladık -> MÂH-ın
MâH Turna’nın!. MâH Turna’nın!..


*

Kul ihvÂNi MâH TURNAm mEST!
TeKMiL TeVHiD BeZM ü ELeST!
MızRABı -> SAZı -> AŞKPeReST!
MâH Turna’nın!. MâH Turna’nın!..


23.08.13. 13:13
hnkrhcbktşvldrgh..âşkmâhtrnyla..dvnsyrndcvlndhyrnda…


Resim

Bir CUMÂ CEMmine HünkÂR Hacı Bektaş kaddesallahu sırrahu DERgÂHında KATılmayı çok isterdim..
Nasibim Kısmetim OLdu ki.. Oğlum-GELinim-ve Hasancanımla YOLa GİRdik, YOL bulduk şükür..
DERgÂHa yaklaştıkça bir ÂŞIK sesi artmaktaydı.. mERdivenlere oturmuş, ELinde kitabı BİZim ÂŞIK MÂH TURNA!..
Yanına vardık.. GÖZleri BeBeyken Kaybolmuştu.. Kulağıyla DUYardı..
oğlum Alper Vahide:
“Alper ben bu Kekliği AVlamaz mıyım?” dedim..
Sesimden tanıdı:
“Ahhhaah.. “bu kız beni ÖLdürecek!” gelmiş.. 12 yıl oldu nirelerdesin sen İhvânCANımız!” diye bağırdı.. ilk gördüğümde demiştim ona: “bu kız beni ÖLdürecek!” diye de sekre girmişti.. yıllar su gibi aktı gitti-gidiyor.. kitabını bastırmış.. "AL Aşk Yurdunda yayınla helâldir-hoştur!” dedi.. Sohbetler ettik.. Alper oğulcan aldı kayda.. Naz-Niyaz çektik .. Cumâ sonu veDÂlaştık..
“Burada evim var gel misafirimsin!. BircANIz!.” dedi amma yolumuz vardı.. adresi özel telefonuydu.. kitabının kapağına yazdırdığı.. her yerde her zaman ulaşalım diye..
Kitabını Derunî DEYiŞlerini ve sohbet videomuzu yayınlarız inşae ALLAH!..
ZÂTen Mâh Turna da, belki bir gün KUŞların Kanadını kuşanırmış.. o Ölmeden.. ben Ölmeden.. ÖLüşmeden.. ÇALıp SÖYlemeye GELirmiş BUrası BUrsaya.. HaYY Dost!.. HUuuu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

DİVÂN-ı ÂŞIK MAH TURNA

Resim

ÂŞIK MAH TURNA'nın HAYATı

2.1. Doğumu, Yetiştiği Ortam ve Âşıklığa Başlaması:

Âşık Mah Turna, 1951 yılının ocak ayında Diyarbakır'ın Bismil ilçesinin Türkmenhacı Köyünde dünyaya gelmiştir. Babası, köyün Horasan'dan göçle gelmiş ailelerinden olup çiftçilikle uğraşan Abdülsamed, annesi Hayriye'dir. Asıl adı Selime olan Mah Turna, ailenin ikinci çocuğudur. Kendinden dört yaş büyük ablası Hatice ile Zekiye, Hüsniye, Leyla, Bakır ve Murat adında beş kardeşi vardır.

Küçük Selime, bir yaşındayken babasının evde bulunmadığı bir sırada ağır bir göz rahatsızlığı geçirir. Gözlerinin şiddetli ağrısına rağmen annesinin bilinçsizliği nedeniyle doktora götürülmez ve yanlış tedavi sonucu gözlerini kaybeder. Bu nedenle okuma yazma öğrenemez.

Türkmenhacı, adından da anlaşılacağı gibi Türkmen ailelerinden oluşan bir köydür. Köyde oturan tüm aileler Alevî-Bektaşî inancına mensuptur. Âşık Mah Turna, çocukluğundan itibaren bir yandan Türk toplumunun bir parçası haline gelen Kopuz'un; Dede Korkut'tan beri asırlara meydan okuyan yolculuğunun tınılarına yüreğini ve belleğini açarken, öte yandan da mensup olduğu Alevî-Bektaşî inancının geleneksel değerleri ve derin felsefesiyle beslenir.

Çocukluk yıllarında annesiyle beraber cemlere, âşık toplantılarına ve her yıl Muharrem ayında yapılan; Hz. Hüseyin'in yaşamının ve Kerbelâ'da şehid edilişinin anlatıldığı Muharrem âyinlerine katılan Küçük Selime, Alevî- Bektaşî inancını ve âşıklık geleneğini ilk olarak buralarda tanır ve yaşamıyla bütünleştirmeye başlar. Özellikle "Yas-ı Muharrem" ya da "Mâtem-i Muharrem" adı verilen Kerbelâ şehidlerinin yasının tutulduğu âyinler, onu çok derinden etkiler. Nitekim bu âyinlerde okunan Fuzulî'nin Hadîkatü's-Sü'edâ'sına benzer mâtem kitaplarından dinlediği Kerbelâ vakası, onu öylesine etkiler ki, yaşamının her evresinde Kerbelâ'yı kendi iç âleminde yaşamaya devam eder.

Mah Turna'yım ta ezelden bahtım karadır benim
Dinleyin dostlar derdimi bitmez efkârım gamım
Gece gündüz Ehlibeyt'tir benim sohbetim demim
Kerbelâ'nın figanını ben canlı yaşıyorum
(313)

Öte yandan cemlerde âşıkların ve cem zâkirlerinin saz eşliğinde okudukları deyişler, duaz-ı imamlar, nefesler ve mersiyeler onun için ayrı birer ilham kaynağı olur. Büyük bir coşkuyla âşıkları ve zâkirleri dinler ve onlardan feyz alır.

Selime, sosyal anlamda da girişken bir çocuktur. Yetişkinlerin arasına girer, onlarla sohbet eder ve onlardan sürekli bir şeyler öğrenmeye çalışır. Yurdun çeşitli yörelerinden köylerine gelen öğretmen, hemşire ve askerlerle tanışır ve onlarla konuşmaktan çekinmez, zaman zaman da amcası saz çalar, kendisi de cemlerde öğrendiği deyişleri bu insanlara söyler.

Mah Turna, yaşının biraz daha ilerlediği yıllarda artık etrafında okuma yazma bilen çocuklara Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet'in deyişlerini okutur, büyük bir coşku ve heyecanla bu şiirleri dinler. Bazen çocuklar bu deyişleri okumaktan sıkılır, bazen de onun bu şiirlere bu kadar bağlı olmasına ve tekrar tekrar okutup dinlemesine anlam veremezler.

Çocukluğundan beri cemlere, sohbetlere katılan, âşıklarla, dervişlerle tanışan, onların sohbetini, sazını dinleyen Mah Turna'nın erenlere olan aşkı ve âşıklığa hevesi her geçen gün artar. Her dua edişinde Allah'tan, erenlere ve âşıklara verdiği aşkı kendisine de nasip etmesini niyaz eder. Nitekim 1967 yılının mart ayında bir gece kendi deyimiyle bâtın âleminde (rüyâsında) ismini açıklamak istemediği bir ermiş zat:"Gözlerini mi verelim yoksa âşıklığı mı istersin?" diye sorar. O da cevâben her ikisini de istediğini söyler ve erenler ona: "Biz gözlerini verirsek sen dünya âlemine dalarsın ama âşıklığı verirsek seni dünya âlem tanır, Hak ile Hak olursun." derler. Kendisinden bir tercih yapması istenen Mah Turna: "Ben âşıklığı istiyorum."der ve erenlerden "Sen en doğru ve en güzel yolu seçtin." cevabını alır. Bunun üzerine erenlere âşıklığı kendisine ne zaman vereceklerini sorar, on-lar da: "Senden daha önce bu makama gelenler var, senin üç ay daha beklemen gerek."derler. Nitekim aynı yılın haziran ayında da "Çaresizim yâreliyim" redifli ilk şiiri dilinden dökülür ve ÂŞIKlık yolundaki seyrÂNı başlar.

Ben kendime sahip oldum
Âşık oldum dostu buldum
Derdimden sararıp soldum
Çâresizim yâreliyim…

Bir yaşında aldın gözüm
Dertliyim çoğaldı sözüm
Geldim sana sürem yüzüm
Çâresizim yâreliyim..


……….

Türkmenhacı köyündenim
Diyarbakır İlindenim
Efkâr benim keder benim
Çâresizim yâreliyim…

Derdim çoktur nasıl coşum
Çileden kurtulmaz başım
Mah Turna'yım yok sırdaşım
Çâresizim yâreliyim…
(175)

Bu tarihten 1971 yılına kadar da herhangi bir mahlas kullanmaz ve şiirlerinin son mısralarında kendi ismini söylemeyi tercih eder.

1969 yılında Diyarbakır'ın Bismil ilçesinin Türkmen Alevî köylerinden Darlı'da Aşık Niyazi'ye misafir olur. On beş gün kadar yanında kaldığı Âşık Niyazi'den hece ölçüsünü öğrenir.

1971 yılında Diyarbakır'da yapılan âşıklar toplantısına katılan âşıklar, kendisini görmek için toplantıya davet ederler. Toplantıya katılan âşıklar arasında Âşık Mahzunî Şerif de vardır. Tüm bu âşıkların huzurunda Selime'yi dinleyen Mahzunî Şerif, ona “Mah Turna” mahlasını vererek plak yapması için yardımcı olacağını söyler. O, ilk başta bu mahlası istemez ve kendi adının aynı zamanda da mahlası olduğunu söyler. Bir gece rüyasında, Mahzunî ile birlikte yağmurlu bir günde arabayla yolculuk yaptıklarını görür. Arabanın önüne bir zat çıkar ve nereye gittiklerini sorar. Mahzunî Şerif: "Bu bacımıza plak yapmaya gidiyoruz." der. Mahzunî'ye: "Sen Allah'a, Mah Turna da sana emânet." der. Mah Turna zatın kim olduğunu sorunca Mahzunî, onun Hz. Muhammed (sav) olduğunu söyler ve arabadan inerek elini öper. Hz. Muhammed (sav), Mahzunî Şerif'e bir bâde verir, o da bâdenin yarısını içtikten sonra diğer yarısını Mah Turna'ya uzatır. Bunun üzerine Hz. Muhammed(sav): "Sen iç ben ona veririm." der. Mah Turna arabadan inip onun elini öpmek ister ama o buna müsaade etmez ve bir bâde doldurup kendisi ona götürür. O da Hz. Muhammed'in (sav) elini öper ve bâdeyi içer. Hz. Muhammed (sav) kaybolur ve yola devam ederken Mahzunî Şerif ona bir yüzük uzatır. Yüzük parmağına büyük gelir ve Mahzunî'ye geri verir. Bu rüyanın da etkisiyle artık “Mah Turna” mahlasıyla şiirlerini söylemeye başlar ve daha önce yazmış olduğu 50'ye yakın şiirinde geçen "Selime" mahlasını da "Mah Turna" olarak düzeltir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

2.2. Saz Çalmaya Başlaması

Âşık Mah Turna, daha önce de belirttiğimiz gibi çocukluğundan itibaren cem âyinlerinde ve çeşitli Alevî- Bektaşî toplantılarında âşıkların sazlarını ve deyişlerini dinleyerek büyümüştür. Nitekim o dönemde Türkmenhacı köyü ve Bismil dolaylarındaki diğer Türkmen-Alevî köyleri, bu tip cemlerin ve âşık toplantılarının sık sık yapıldığı yerlerdir. Öte yandan dedesinin saz çalması ve saz yapan bir usta olması onun için ayrı bir ilham kaynağı olur. Böylece çocukluk yıllarından itibaren onda saz çalma hevesi başlar.
Ailesinde, dedesi dışında amcası ve amcası oğulları da saz çalan Mah Turna'nın saz çalmaya merak sarmasıyla gideceği ilk yer amcasının yanı olur. Fakat amcası onun bu isteğini ciddiye almaz ve ona saz çalmayı öğretmez. Amcasının bu davranışı onun hevesini daha da arttırır. Artık saz çalmayı öğrenmek için her gün ağlayan Mah Turna'nın bu yakınmalarına dayanamayan Bektaş Atabay, 1971 yılında ona divân sazı çalmayı öğretir. Bu tarihten itibaren şiirlerini divân sazı eşliğinde söylemeye başlayan Mah Turna, 1993 yılına kadar da böyle devam eder. 1993 yılında Bektaş Atabay'ın amcası oğlu Hanifi Atabay'dan bir ay gibi kısa bir sürede "çöğür" (kısa bağlama) çalmasını öğrenir. Veysel düzeni adı da verilen çöğür, onun deyişlerini daha rahat çalıp söylemesini sağlar.

Resim
2.3. Gezip Gördüğü Yerler, Karşılaştığı Aşıklar ve Önemli Kişiler;

Âşık Mah Turna, 1971 yılından sonra yüreğine düşen Hak aşkının ateşiyle elinde sazı, annesinin de refakatiyle köy ve kasabaları gezmeye başlar. Âşığın ilk durağı Şanlıurfa'nın Kıssas köyü olur. Daha sonra Gaziantep, Adıyaman (Besni ilçesi), Adana, Kahramanmaraş ve Ankara'da bulunan Alevi-Bektaşi köylerinin ve dergâhlarının birçoğunu gezer, dolaşır. Bu arada 1972 de iki plak yapar ama bu plaklardan hiçbir fayda görmez. Aynı yıl Ankara'ya plaklarını dinleyerek tanıdığı Âşık Şah Turna'yı görmeye gider. İki âşığın bu karşılaşmalarında dillerinden karşılıklı şu dizeler dökülür:

Şah Turna:
Tanıştığma memnun oldum
Sen nereden geldin bacı
Sohbetine doyamadım
Sen nereden geldin bacı

Mah Turna:
Ben Diyarbakır'dan geldim
Ankara'da çok eğlendim
Şah Turna'yı görem dedim
Bismil'den gelmişim bacı


Şah Turna:
Gayet tatlıdır sözlerin
Ne zaman soldu gözlerin
Artık kalbine ver serin
Sen nereden geldin bacı

Mah Turna:
Bir yaşında iken soldu
Mevla'm kalbime aşk saldı
Görenler derdime yandı
Bismil'den gelmişim bacı
(144)

1979 yılında Pir Sultan Abdal'ın yaşadığı Sivas'ın Yıldızeli'ne bağlı Banaz köyüne gitmeye karar verir ve tek başına yola revan olur. Yıldızeli'ne gidebilmek için Tokat minibüslerine bindiğinde yanına birisi oturur ve ona nereye gittiğini sorar. O da Banaz'a gitmek istediğini söyler. Yanındaki adam ona Banaz'da İsmail Dede diye bir zattan bahseder, ama o sırada Anakara'da bulunduğunu söyler. Yıldızeli'ne varınca birkaç kişiye: "Pir Sultan'ın köyü Banaz nerededir?”diye sorar, ama kimse ona yardımcı olmaz. Yıldızeli'nde yarım saat kadar bekledikten sonra birisi ona nereye gittiğini sorar. Banaz'a gitmek istediğini öğrenince: "Ben Banazlıyım seni Banaz'a götürürüm." der. Mah Turna o anda onun İsmail Dede olduğunu düşünerek ona: "Sen İsmail Dede misin? Senin Ankara'da olduğunu söylediler." der. İsmail Dede: "Kızım sen bizi görmeye gelmedin mi? İşte biz de çıkıp geldik."diye cevap verir. Mah Turna üç gün üç gece Banaz'da misafir olur ve İsmail Dede'nin manevî rehberliğiyle Pir Sultan Abdal ile bâtın âleminde hasbihâl olur.

Ta Diyarbakır'dan Yıldızeli'ne
Senin için vardım pirim Pir Sultan
Gözyaşım karıştı bahar seline
Ben sana sarıldım pirim Pir Sultan

Yarım saat Yıldızeli'nde kaldım
Aşk ile çağırdım neslini buldum
Niyaz ettim ellerine sarıldım
Divânına durdum pirim Pir Sultan

Mah Turna'yım seni seven şad olmaz
Konan göçer dünya kimseye kalmaz
Hevesi olmayan aşkın savunmaz
Yandım da kavruldum pirim Pir Sultan
(252)

Pir Sultan'a kavuşmanın sevinciyle dilinden dökülen bu şiirini Banaz'a yazdığı şu dizeler takip eder:

Pir Sultan burda gezdi mi
Banaz köyü Banaz köyü
Elinde bâde süzdü mü
Banaz köyü Banaz köyü
(106)

1979 ve 1982 yılları arasında Kahramanmaraş'ın başta Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olmak üzere tüm Alevi Bektaşi köylerini gezer.
1980 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde yapılan Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma etkinliklerine düzenli olarak katılmaya başlar.

Ağustos ayının on altısında
Gelin hey erenler Hacı Bektaş'a
Buluşalım Pir'in has bohçasında
Gelin hey sevenler Hacı Bektaş'a
(243)

1984 yılında Hacıbektaş'a tekrar geldiğinde yöre abdallarından bir kadın yanına gelerek rüyasında Hacı Bekataş-ı Veli'nin onu kendilerine emânet etliğini söyler. Mah Turna annesiyle birlikte kadının annesinin evine misafir olur. 1993 yılına kadar da Hacıbektaş'a her yıl düzenli olarak gelip birkaç ay bu ailenin evinde kalır. Tüm hizmetleri aile bireyleri tarafından görülür. Mah Turna, 1993 yılında Hacıbektaş'tan bir ev alarak buraya yerleşir.

1985yılında yine bir Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma törenlerinde saz çalarken Hayriye adında bir Bektaşi Anası gelip yanına oturur. Tanışıp kısa bir sohbet ettikten sonra Mah Turna manevi sezişiyle Hayriye Ana'nın kendisinin mürşidi olduğunu anlar ve ona hitaben şu dizeleri okur:

İkrar verdik meydandadır serimiz
Seni çok seviyom Hayriye Ana
Çilehane'dir buluşma yerimiz
Seni çok seviyom Hayriye Ana

Oturdun yanıma çaldım sazımı
Felek kış eyledi benim yazımı
Senden başka çeken yoktur nazımı
Seni çok seviyom Hayriye Ana


………..

…………

Mah Turna da derki aşka yanansın
Gece gündüz Ehlibeyt'i anansın
Canımın içinde sen bir canansın
Seni çok seviyom Hayriye Ana
(258)

Kendi deyişiyle, Hayriye Ana'yı tanıyana kadar tasavvufî aşamalardan şeriat ve tarikatı tahsil etmiştir. Ona göre hakikat ve marifet kapıları kendisine Hayriye Ana sayesinde açılmış ve onun rehberliğinde kendini bulmuştur.

1989 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesine bağlı Tekke köyünde her yıl düzenlenen Abdal Musa'yı anma törenlerine katılır. 2000 yılına kadar da Abdal Musa Dergâhı'na hemen her yıl gitmeye devam eder.

Töreni var haziranda
Dediler Abdal Musa'nın
Nuru balkıyor alnında
Dediler Abdal Musa'nın
(113)

Yine 1989-2000 yılları arasında Hacıbektaş'ta Çilehane denilen ziyaretin başında Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhını ziyarete gelen insanları sazı ve sözüyle karşılar. Bugüne kadar hiç evlenmemiş olan Âşık Mah Turna, halen Hacıbektaş'ta ikamet etmekte olup Dergâh'a gelen "Hak mihmânlar"ını evinde konuk etmektedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim
2.4. Edebi Kişiliği

2.4.1. Şiirlerin Özellikleri :

Türk halk şiiri alanında çalışma yapan araştırmacıların halk şiirinde tür ve şekil kavramı ile ilgili bazı sorunlarla karşılaşmalarına rağmen günümüzde ortak bir noktada birleştiklerini görüyoruz. Halk şiirinde şekil, "dış yapı bilgisi" tür ise, "iç yapı bilgisizdir (Aslan, 2008: 107).
Âşık Mah Turna'nın şiirlerini özellikleri bakımından dış yapı ve iç yapı olmak üzere iki ana başlık adı altında inceleyebiliriz.

Resim
2.4.1.1. Şiirlerin Dış Yapısı:

Halk şiirinde dış yapı bilgileri; şiirin uyak sırası, hece, dize ve kıta sayısıdır. İç yapı bilgileri; şiirin konusu ve bazı türlerde ezgisidir (Aslan, 2008: 107).Buradan hareketle Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde dış yapı başlığı adı altında; uyak, ölçü, dil ve söyleyiş özelliklerini incelemeyi uygun gördük.

Resim
2.4.1.1.1. Ölçü:

Her şiir ait olduğu dilin yapısından doğar ve tamamen o dilin özelliklerinden oluşur. Türk halk şiirinin ölçüsü de Türk dilinin doğal ölçüsü olan hece ölçüsüdür. Türkçede hecelerin özel değerleri ve nitelikleri bulunmaz. Dolaysıyla hecelerin uzunluğu ya da kısalığı değil, sayıları dikkate alınır (Aslan, 2008: 102). Elimizde bulunan yazılı kaynaklardan Türk edebiyatının ilk dönemlerine ait şiir örneklerine baktığımızda hece ölçüsünün kullanıldığını görürüz. Bu da hecenin, Türk şiirinin milli ölçüsü olduğunu gösterir.

Hece ölçüsü, şiirin tüm dizelerindeki hece sayılarının birbirine eşit olmasına dayalı bir sistemdir. Şiirin dizelerinin hece sayısı, o şiirin ölçüsünü ve kalıbını gösterir. Örneğin dizeleri sekiz heceden oluşan bir şiirin kalıbı, sekizlidir.

Dizelerin belli bölüm veya bölümlere ayrılmasına "durgulama", bölündükleri yere "durak" denir. Durgulama, halk şiirinde tek düzeliği gidermek, belirli bir ritim ve ses uyumu sağlamak amacıyla yapılır (Aslan, 2008: 103).Örneğin 1 l'li heceyle yazılmış bir şiir 6 + 5 veya 4+4 + 3 şeklinde durgulanabilir.
Âşık Mah Turna, halk şiirimizde en sık rastladığımız 7, 8 ve 11'li hece kalıplarının yanı sıra 5'li ve 15'li hece kalıplarıyla da şiirler söylemiştir. Aruz ölçüsünü hiç öğrenmediğinden 15'li hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde aruz aramak anlamsızdır. Buna rağmen gazel tarzındaki bir şiiri de çok dikkat çekicidir:

Ey gönül bu aşka düşüp yanmayan bilmez bizi
Pir elinden dolu içip kanmayan bilmez bizi

Âşığın gözü yaşlıdır daim Hakk'ı zikreder
Gece gündüz Ehlibeyt'i anmayan bilmez bizi
(316)

Türk halk şiirinin en yaygın kullanılan ölçüleri 8 ve 11'li ölçülerdir. Birçok âşık gibi Mah Turna da şiirlerinin büyük çoğunluğunu bu kalıplarla söylemiştir. 11'li şiirlerinde zaman zaman aynı şiir içerisinde dizelerin farklı şekilde durgulandığını görmemiz mümkündür:

Muhammed Ali'ye / bağlıdır özüm
Zökir oldum / zikrederim / Ali'yi
Hasan Hüseyin'dir / sohbetim sözüm
Zâkir oldum / zikrederim / Ali'yi
(219)

Resim
2.4.1.1.2. Uyak Örgüsü:

Şiirde dizelerin sonlarında yer alan harfler arasındaki ses benzerliğine "uyak" denir. Türk halk şiirinin uyak kurgusunda sözlerin yazılışı değil söylenişi esas alınmıştır(Artun, 2004: 85).

Halk şiirindeki uyak anlayışı divân şiirindeki gibi sıkı kurallara bağlı değildir. Halk şâirleri, eski dönemlerden beri hafif bir ses benzerliğini uyak için yeterli saymışlardır. Bunun en büyük sebebi halk şâirlerinin çoğunluğunun okuma yazma bilmemeleri ve şiirlerini bir ön hazırlık olmaksızın doğaçlama (irticalen) söylemeleridir (Aslan, 2008: 103).
Saz şâirlerince "tecnis"diye adlandırılan"cinas"da önemli bir unsurdur (Aslan, 2007: 33). Halk şiirinde yazılışları aynı anlamlan farklı kelimelerle yapılan uyak türüne cinas adı verilir. Âşık Mah Turna'da da çok sık olmasa da tecnis örnekleri görmemiz mümkündür:

Tören zamanları yanıyor içim
Gönülden bağlıyım ben nasıl geçim
Aşkın dolusundan ver ben de içim
Beni ummanlara daldır efendim
(248)

Âşık Mah Turna, şiirlerinde uyak çeşitlerinin hemen hepsini kullanmıştır. Diğer saz şâirlerinde olduğu gibi onun şiirlerinde de en çok, tek ses benzeşmesiyle yapılan yarım uyak çeşidini görürüz:

Aşık olan mâşukuna kul olur
Aşk elinden yana yana kül olur
Sizi seven divân'olur del'olur
Gittiğiniz doğru yoldur efendim
(248)

Mah Turna'nın şiirlerinde sıkça rastlayabileceğimiz diğer bir uyak çeşidi, bir ünlü ve bir ünsüz benzeşmesine dayanan tam uyaktır:

Cemâlin cennet
Bize et himmet
El aman Mürvet
Medet ya Ali
(1)

Âşık Mah Turna'nın kullandığı diğer bir uyak çeşidi ise; üç ya da daha fazla sesin benzeşmesinden oluşan zengin uyaktır:

Gülenler sürer sefayı
Görür ahd ile vefayı
Dertliler çeker cefayı
Eller güler ben ağlarım
(174)

Mah Turna, şiirlerinde zengin uyak çeşidi olan tunç uyağı da zaman zaman kullanmıştır. Tunç uyak, kendi başına anlamı olan bir kelimenin bir başka kelime içerisinde yer almasıyla oluşan bir uyak çeşididir:

Hem evveli hem ahir
Hem bâtını hem zahir
Çeksem binlerce kahir
Hüseynî'yem Hüseynî
(21)

Resim
2.4.1.1.3.Dil ve Söyleyiş:

Aşığın yetiştiği yörenin kültürü ve dili şüphesiz şiirinin dili ve söyleyişi hususunda belirleyici unsurlardır. Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde de yöre kültürü ağır basmakla beraber bu iki unsurun da etkisini görmemiz mümkündür.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkmen ve Alevi- Bektaşi inancına mensup bir köyde doğup büyümesi onun âşıklık geleneğiyle küçük yaşlardan itibaren içli dışlı olmasını sağlamıştır. Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Şah Hatayi, Âşık Dertli gibi Alevi-Bektaşi saz şâirlerinin şiirleriyle yetişen âşığın bu halk şâirlerine olan meyli şiirlerindeki diline ve söyleyişine de ciddi bir biçimde yansımıştır. Dolaysıyla Mah Turna'nın dil ve söyleyişinde kendi yöresinden ziyade bu âşıkların etkisinin daha fazla olduğunu görürüz. Bilhassa Alevi-Bektaşi inancını konu edinen şiirlerinde bu etki çok açıktır.

Mah Turna söyler heman
Medet pirim el aman
Yetiş sahib-i zaman
Ya Muhammed ya Ali
(1 5)

Bazı şiirlerindeki yalvarışları, alçak gönüllülüğü vc kısa tümceleri bize Pir Sultan Abdal'ı ve Kul Himmet'i hatırlatır:

Noksanıma kalma benim
Mürvete geldim ya Ali
Yine himmetinim senin
Mürvete geldim ya Ali
(40)

Bununla beraber kendi köyünün ve çevresinin ağızını da şiirlerinde zaman zaman görmemiz mümkündür:

Dost bağında gül bitmiy mi
Dalında bülbül ötmiy mi
Bu kadar sordiy yetmiy mi
Bismil'den gelmişim bacı
(144)

Mah Turna, şiirlerinde kolay anlaşılır, düz ve kısa tümceleri kullanmayı tercih eder. Karmaşık, uzun ve ağdalı söyleyişlerden kaçar. Bu yüzden dili her zaman sâde ve açıktır. Türkiye'nin birçok yöresini gezip görmesi, Türkçeyi oldukça temiz ve sâde kullanmasını sağlayan en önemli etkenlerden biridir.

Şiirlerini her zaman halk diliyle söylemeyi tercih eden Mah Turna'nın yabancı kelime ve terkipleri mümkün olduğunca az kullandığını görürüz. Halk şâirlerine olan yoğun ilgisinin aksine divân şâirlerine özentisi görülmez. Şiirlerinde yer verdiği Arapça ve Farsça kelime ve terkipler, Alevi-Bektaşi inancının, tasavvufî tarikat yaşamının ve etkisinde kaldığı saz şâirlerinin izleridir. Özellikle dini ve tasavvufî şiirlerinde Alevi-Bektaşi inancına ait hemen tüm ad ve kavramlara yer verir. Şiirlerinde bu ad ve kavramların dışında Arapça ve Farsça sözcüklere neredeyse hiç rastlanmaz.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Aşk, sevgi, doğa, gurbet ve sosyal konulu şiirlerinin tamamında dili sade ve gayet anlaşılırdır:

Mah Turna'yım düştüm gurbet ellere
Derdimi destan eyledim dillere
Başıma geleni demem ellere
Gönül maksudunu bulmadı felek
(287)

Yine bir başka şiirinde temiz ve sade dilini, halk tarafından çok iyi bilinen meşhur Âşık Garip ve Şah Senem hikâyesiyle süsler:

Mah Turna düşünme derin
Kıymeti bilinir erin
Seveni sevene verin
Âşık Garip Senem gibi
(146)

Mah Turna'nın dilindeki bu sadelik ve netlik haliyle söyleyişine de etki eder. Kolay anlaşılır dili şiirlerindeki içtenliğinin ve doğallığının hemen fark edilmesini sağlar. Onda yalın olduğu kadar coşkun, duru olduğu kadar duygulu, derin ve manalı olduğu kadar da akıcı bir söyleyişle karşılaşırız. Kimi zaman pervasızca eleştiren, esirgemeden sözünü söyleyen, kimi zaman da coşkun sular gibi çağlayan Mah Turna, bir de bakarız Kerbelâ'nın yaşıyla karalara bürünür:

Gece gündüz ah çekerim yaşlar akar gözümden
Sıdk-ı candan seviyorum Ehlibeyt'i özümden
Aşık olan asla çıkmaz maşukunun sözünden
Kerbelâ'nın figanını ben canlı yaşıyorum
(313)

Mah Turna, yaşadıklarını da şiirlerinde ustaca dile getirir. Dizelerinden yaşanmışlığın kokusunu alırız. Bu durum şiirlerinde hayalden ziyade gerçekliğin ön plana çıkmasını sağlar.

Özellikle Alevi-Bektaşi inancını işlediği şiirlerindeki coşkun söyleyişinde Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'nin etkisi açıktır:

Bülbülüm de gül dalında öterim
Pirim Şah-ı Merdan Ali'dir
Ali Şahı sevmeyeni ben de niderim
Pirim Şah-ı Merdan Ali'dir Ali

Erenler ayrılmaz Ali yolundan
Muhabbet tatlıdır aşkın balından
Şahı sevmeyenler kalksın yanımdan
Pirim Şah-ı Merdan Ali'dir Ali
(200)

Bu şiirlerinin büyük bir kısmında heybetli ve kararlı bir söyleyiş göze çarpar:

Padişahlar verse katlime ferman
Yine geçmem ela gözlü şahımdan
Tabipler bulmazsa derdime derman
Yine geçmem ela gözlü şahımdan

Eşim dostum benden geri çekilse
Aksa gözüm yaşı yere dökülse
Zalim gurbet elde boynum bükülse
Yine geçmem ela gözlü şahımdan
(203)

Yine bir başka şiirinde Pir Sultan Abdal'ın söyleyişi tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkar:

Horasan elini gezen
Pir'im Bektaş-ı Veli'dir
Âşıklara bâde süzen
Ali'm Bektaş-ı Veli'dir


.........

Daman tutmuşum Hünkâr'dan
Ayrılmam demden didardan
Su getiren Akpınar'dan
Ali'm Bektaş-ı Veli'dir
(91)

Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi, Kul Himmet gibi âşıklarla olan bu dil ve söyleyiş benzerliğinin yanı sıra Yunus Emre'nin söyleyişine benzer şiirleriyle de karşılaşırız. Bu tür şiirlerin sayısı oldukça azdır:

Bu dünya yalan
Var mıdır kalan
Olursun talan
Bırakmaz seni
(4)

Aşık oldum Şah'a düştüm
Irmak gibi coştuk bugün
Pir elinden dolu içtim
Muhabbete koştuk bugün
(170)

Resim
2.4.1.2. Şiirlerin İç Yapısı
2.4.1.2.1. Din Konulu Şiirler:


Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde din konusunun âşıklık geleneğinden yetişmiş çoğu halk şairimize kıyasla daha geniş yer tuttuğunu görürüz. Şiirlerinin yarısından çoğunda din ve inanç konularını işlemiştir. Bunun âşıklık geleneğinde çok sık rastlanan bir durum olduğunu söyleyemeyiz.

Mah Turna'nın şiirlerindeki din anlayışı, Alevi-Bektaşi inancı ve yaşam felsefesidir. Alevi inancına mensup bir ailenin çocuğu olması ve gençlik yıllarından itibaren Bektaşi tarikatına girmesi bu durumun temelini oluşturur. Alevi-Bektaşi inancının esasları ve temel öğeleri şiirlerinde çok geniş bir yer tutar. Din dışı konuları işlediği şiirlerinde dahi Alevi-Bektaşi inancıyla ilgili ad ve kavramlara zaman zaman rastlamamız mümkündür.

Dini şiirlerinde Pir Sultan Abdal, Hatayı gibi Alevi- Bektaşi şairlerinin önemli ölçüde etkisini görürüz. Nitekim 20'ye yakın şiirini başta Pir Sultan Abdal olmak üzere birçok Alevi-Bektaşi halk şairine nazire olarak yazmıştır. Söz konusu bu nâzireleri, şiirlerin yer aldığı 3. bölümde belirteceğimizden burada birkaç örnek vermeyi uygun gördük.
Pir Sultan Abdal'a ait bir şiirin ilk iki kıtası:

Padişahlar katlime ferman dilese
Yine geçmem ala gözlü şahımdan
Cellâtlar karşımda satır bilese
Yine geçmem ala gözlü şahımdan

On yedi yerimden vursalar yara
Cerrahlar derdime kılmasa çare
Kemendi bend ile çekseler dâra
Yine geçmem ala gözlü şahımdan

(Gölpınarlı, Boratav, 1991: 82).

Mah Turna:
Padişahlar verse katlime ferman
Yine geçmem ela gözlü şahımdan
Tabipler bulmazsa derdime derman
Yine geçmem ela gözlü şahımdan

Eşim dostum benden geri çekilse
Aksa gözüm yaşı yere dökülse
Zalim gurbet elde boynum bükülse
Yine geçmem ela gözlü şahımdan
(203)

..........

Pir Sultan Abdal'a ait bir başka şiirin ilk dörtlüğü:

Erler himmet eyleri niyaz eyleyim
Zâkir oldum zikrederim Ali'yi
Fûrkan'ın okurum methin eylerim
Zâkir oldum zikrederim Ali'yi

(Bezirci,! 986: 225)

…………………………

Mah Turna:
Muhammed Ali'ye bağlıdır özüm
Zâkir oldum zikrederim Ali'yi
Hasan Hüseyin'dir sohbetim sözüm
Zâkir oldum zikrederim Ali'yi
(21 9)

1993 yılında vefat eden asrımızın önemli saz şairlerinden Muhlis Akarsu'ya ait bir şiirin ilk dörtlüğü:

Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil


........

Mah Turna:
Bülbül gibi ötsem de
Yine gönlüm hoş değil
Dertlerimi döksem de
Yine gönlüm hoş değil
(24)

Mah Turna'nın dini şiirlerinin başlıca içeriğini Alevi- Bektaşi inanç sisteminin temellendiği Allah-Muhammed- Ali üçlemesi ve On İki İmam sevgisi oluşturur:

Medet Allah ya Muhammed Mustafa
Günahım var ise mürvetim de var
Pirim Şah-ı Merdan Ali Mürteza
Günahım var ise mürvetim de var
(199)

.............

Ben size âşık olmuşum
On'ki imam Ali Ali
Hem gönülden bağlanmışım
On'ki İmam Ali Ali
(31)

Ehlibeyt'e olan bağlılığını şiirlerinde Kerbelâ vakasıy- la özleştirerek okuyucuyu derinden etkileyecek bir biçimde işler:

Rukiye Zeynel hem Sakine susuzluktan yanıyor
Ey müminler figan edin yası matem günüdür
Ehlibeytin yaraları ılgıt ılgıt kanıyor
Ey müminler figan edin yası matem günüdür
(310)

.........

Mah Turna'nın şiirlerinde başta Hz. Muhammed'in kızı Fatma olmak üzere birçok Ehlibeyt kadınından sevgi, hürmet ve bağlılıkla bahsettiğini görürüz. Bu konuda yazdığı şiirlerinin sayısı diğer Alevi-Bektaşi saz şairlerine oranla çok daha fazladır. Mah Turna'nın kadın olmasının ve Ehlibeyt kadınlarının onun için ideal kadın tipini oluşturmasının etkisi büyüktür:

Mah Turna'yım aşkı beni bitirir
Gören ayrılırsa aklın yitirir
Vadem yeter ise bir gün götürür
Fatımatu Zöhre anamı gördüm
(1 95)

Bağlı olduğu Bektaşi tarikatının piri Hacı Bektaş-ı Veii vc tarikattan yetişen Abdal Musa ve Pir Sultan Abdal gibi Alevi-Bektaşi inancında manevi değeri çok yüksek olan önemli kişilere yazdığı 50 civarında şiiri bulunmaktadır:

Horasan elinden zuhur eyledin
Kondun Rum eline Pir Hacı Bektaş
Yaktın ciğerimi büryan eyledin
Ay mısın gün müsün nur Hacı Bektaş
(234)

………………………….

Âşığım size
Pirim Pir Sultan
Himmet et bize
Pirim Pir Sultan
(3)

…………

Elmalı kazasının Tekke köyünde
Abdal Musa Sultan dedemi gördüm
Mihman ettim onu gönül evimde
Abdal Musa Sultan dedemi gördüm
(255)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

2.4.1.2.2. Aşk ve Sevgi Konulu Şiirler

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde aşkı hem ilahi hem de mecaz olarak işlediğini görürüz. Daha önce de belirttiğimiz gibi Bektaşi tarikatı mensubu olması şiirlerinde ilahi aşkın daha yoğun bir biçimde ön plana çıkmasına neden olmuştur:

Benden memnun muşuz ehli kâmiller
Genç yaşımda âşık oldum Mevla'ya
Başıma toplandı müminler pirler
Genç yaşımda âşık oldum Mevla'ya
(281)

Gönül, Tanrı'ın evi aynı zamanda aşkın kaynayıp geldiği yerdir. Bu tasavvufi düşünceyi ifade edişi bize Yunus Emre'yi hatırlatır:

Yunus Emre:
Gönül Çalab'ın tahtı Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise


Mah Turna:
Gönül aşkın dükkânı
Yaratanın mekânı
Erenler Mürvet kânı
Fatıma Zöhre anam
(5)

Mah Turna'da ilahi aşkın ifade edilişi, Allah'a bağlanmanın yanı sıra Allah aşkının "insan-ı kâmil" mertebesine ermiş Alevi-Bektaşi inanç önderlerinde tecelli etmesi şeklinde de karşımıza çıkar.

Ol Muhammed Mustafa'ya
Âşık oldum âşık oldum
Pirim Ali Mürteza'ya
Âşık oldum âşık oldum

Hatice ana Fatma'ya
Her can layık mı tapmaya
Ol Hasan ı Müctebâ'ya
Âşık oldum âşık oldum
(58)

…….

Mah Turna âşıktır sana
Sevdiğim kalma noksana
Aşkından oldum divana
Hacı Bektaş Hacı Bektaş
(95)

Özellikle Hz. Hüseyin'in ve Kerbelâ vakasının işlendiği şiirlerinde Hz. Hüseyin ve Ehlibeyt sevgisi vurgulanır:

Bülbülüm de soldu gülüm
Âşık olmuşam Hüseyn'e
Daima metheder dilim
Âşık olmuşam Hüseyn'e
(63)

Mah Turna, âşık olan kişinin durumunu da şiirlerinde kısa ve özlü ifadelerle dile getirmeyi başarmıştır:

Âşığın sinesi yara
Ta ezelden bahtı kara
Kavuşmak ister didara
Âşık olan âşık olan

…………

Âşığın özü dardadır
Daim sinesi nardadır
Meyili güzel yârdadır
Âşık olan âşık olan
(158)

Ona göre âşık olan kişinin derdi bitmez, yarası onmaz. İşi daima ah u zardır:

Âşığın bahtı karadır yaralıdır sinesi
Aşk elinden sararıp da solmayan bilmez bizi

Âşığın çilesi bitmez derde giriftar olur
Gönlünü ah u figana salmayan bilmez bizi

Âşık olan aşka düşer gece gündüz ah çeker
Dertli saza niyaz edip çalmayan bilmez bizi
(31 6)

Mah Turna, aşktan şikâyeti kabul etmez. Çünkü çile aşkın ilacıdır. Ona göre âşıkların sultanı olan Hz. Muhammed, miraca çilesinin en yoğun olduğu anda çıkmıştır:

Şikâyetçi olmayın
Aşık cefasız olmaz
Her bahçeye konmayın
Âşık cefasız olmaz

………

Çile aşkın ilacı
Aşk gönülün miracı
Çeken Güruhu Naci
Âşık cefasız olmaz
(22)

Âşık Mah Turna, şiirlerinde beşeri aşk ve sevgi konulularına da yer vermiştir. Bütün tekke edebiyatı saz şairlerimizde olduğu gibi burada da beşeri aşk, ilahi aşka giden yolun ilk merhalesi olarak karşımıza çıkar.

Sen Mecnun olmuşsun ben de bir Leyla
Acep ne olacak halimiz bizim
Leyla'nın içinde gizlidir Mevla
Tatlı muhabbettir balımız bizim
(275)

Mecnun'un aşkından çöllere düşmesini, Ferhat'ın dağları delmesini Hz. Ali ile özdeşleştirdiği dizeleri, ilahi aşk ve beşeri aşkın iç içe geçmişliğini açıkça yansıtır:

Mecnun figan eder çölde
Ağlar Ali Ali diye
Ah çekerek gurbet elde
Çağlar Ali Ali diye

Ferhat gezerdi dağları
Hem bahçeleri bağları
Aşk deli eder sağları
Dağlar Ali Ali diye
(54)

Yine son dizeleri "Leyla için" şeklinde biten bir şiirinin son kıtasını "Mevla için" diye bitirerek bunu güzel bir biçimde örnekler:

Mecnun geziyor çölleri
Leyla için Leyla için
Dolaşır gurbet elleri
Leyla için Leyla için

…..

Mah Turna'yım halim harap
Ben dostlara oldum türap
Muradımı vere ya rab
Mevla için Mevla için
(145)

Beşeri aşk konulu şiirlerinde halk hikâyelerimizin kahramanlarına sıkça telmih vardır. Özellikle Âşık Garip ve Şah Senem hikâyesi Mah Turna'yı çok etkilemiştir. Hikâyenin kahramanlarının kavuşması şiirlerinde sıkça rastladığımız bir motiftir. Mah Turna, bunu imrenerek dile getirir:

Hiç kimse murat almadı
Âşık Garip Senem gibi
Dünyada gülen olmadı
Âşık Garip Senem gibi

Kerem Aslı'yı mı aldı
Ferhat Şirin dağda kaldı
Mecnun Leyla'yı mı buldu
Âşık Garip Senem gibi
(146)

Kerem'i ateşe yakan Aslı, Mecnun'u çöle düşüren Leyla gibi onun da yarası yâr elindendir:

Aslı olmasaydı Kerem yanmazdı
Yâr elinden yarası var gönlümün
Mecnun Leyla için çölde kalmazdı
Yâr elinden yarası var gönlümün
(273)

Aşk elinden gül benzi solan, gözlerinden yaş yerine kanlar akan âşık, turnalardan sevdiğine selam götürmelerini ve onu halinden haberdar etmelerini ister:

Bu aşka düşeli gül benzim soldu
Ağlayan gözlerim kan ile doldu
Sevdiğim aklımı başımdan aldı
Benden yâre selam söyle turnalar
(278)

Şikâyet etmeyi pek sevmeyen Mah Turna'nın sevgilinin vefasızlığından zaman zaman üstü kapalı yakındığını görürüz:

urudu aşkımın bağı
Eridi sinemin yağı
Geçti güzelliğin çağı
Ne hayaldesin sevdiğim
(153)

Bütün âşıklarda olduğu gibi onun sevdiği de başka güzellerle kıyaslanamayacak derecede güzeldir. Kimi zaman bülbül avazlı kimi zaman kumru sesli, hak nefeslidir:

Kumruya benziyor sesi
İçime düştü hevesi
Daim Hak diyor nefesi
Benim sevdiğim başkadır

Sevdiğim eli sazlı
Ötüşü bülbül avazlı
Görmeyeli içim yaslı
Benim sevdiğim başkadır
(152)

Mah Turna'nın şiirlerinde sevgi kavramını aşkın ötesinde, daha genel anlamda işlediğini görürüz. Ona göre sevgi insanlar arasındaki en önemli bağdır. Birlik, beraberliktir.

Yalnız olmuyor muhabbet
Sen benimle ben seninle
Sensiz bensiz olmaz sohbet
Sen benimle ben seninle
(160)

Resim

2.4.1.2.3. Doğa Konulu Şiirler

Âşık Mah Turna, şiirlerinde doğayı genellikle yaşamıyla, inancıyla ve düşünceleriyle birleştirerek işler. Bunu yaparken de doğadaki varlıkları şiirlerinde büyük çoğunlukla benzetme unsuru olarak kullanır. Bazen de bu varlıkları özne olarak tasvir ettiğini görürüz.

Gül, bülbül, gonca, bağ ve bahçe birçok halk şairimizde olduğu gibi onun şiirlerinde de vazgeçilmez unsurlardır. Bu tür unsurların şiirlerinde çok geniş yer tuttuğunu görürüz.
Mah Turna, bülbülü gül ile muhabbete davet eder. Çünkü bülbülün yeri gülün yanı, işi gül ile muhabbettir.

Dost bağından geçme bülbül
Sular soğuk içme bülbül
Muhabbetten kaçma bülbül
Gel muhabbet yollarına
(42)

Mah Turna'nın şiirlerinde sıkça rastladığımız doğa varlıklarından biri de "turna"dır. Üç şiiri tamamen turnalar üzerine kuruludur. Alevi-Bektaşi inancında kutsal bir yeri olan turna, avazını Hz. Ali'den almıştır. Âşık Mahzuni Şerifin ona verdiği Mah Turna mahlasının da bunu çağrıştırdığı anlaşılmaktadır.

Mah Turna'nın öter sazı
Sevdiğine geçer nazı
Turnalardadır avazı
Dem demdedir Ali cemde
(36)

Turnaların sesini duyan âşık deliye döner. Onlardan medet umar ve gamlı gönlünü teskin etmek için halini erenlere bildirmelerini ister.

Sesinizi duydum döndüm deliye
Yaktınız bağrımı nara turnalar
Müracaat eyleyin Bektaş Veli'ye
Bulmadım derdime çare turnalar

Nesliniz Muhammed Ali soyunuz
Bektaş-ı Veli'ye benzer huyunuz
Feryat ediyorum işte duyunuz
Başlamayın ah u zara turnalar
(279)

Şiirlerinde yer alan önemli doğa unsurlarından biri de "dağ"dır. Dağlar, sevgilileri birbirine hasret bırakan, Ferhat'ın yolunu kesen, aşılması güç engellerdir. Sevgiliye kavuşmak onları aşmakla mümkündür.

Ferhat'tır dağları yıkan
Şirin için canı çıkan
Böylece kendini yakan
Pek az bulunur bulunur
(148)

Bir şiirinde de Sivas ilinin Yıldız Dağ'ını konu edinir. Yıldız Dağı, ona Pir Sultan Abdal'ı hatırlatır. Onun yaylası, yaşadığı yerdir. Yıldız Dağı heybetinin ardında Pir Sultan'ın sırlarını gizler.

Neden dumanlıdır başın
Kar mı çok yağıyor kışın
Söyle nedir bu telaşın
Yıldız Dağı Yıldız Dağı

….

Neden böyle heybetlisin
Yanımda çok kıymetlisin
Pir Sultan'a hürmetlisin
Yıldız Dağı Yıldız Dağı
(110)

Mah Turna'nın Yıldız Dağ'ına seslenişi bize Pir Sultan'ın aşağıdaki dizelerini hatırlatır:

Ben de bildim şu dağların şahısın
Gerçek erenlerin nazargâhısın
Abdal Pir Sultan'ın seyrangâhısın
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın


Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde "su" ve "çöl"ün bir arada çok sık kullanılması dikkati çeker. Bu iki unsuru Kerbelâ vakası konulu şiirlerinin hemen hepsinde bir arada görürüz. Özellikle Kerbelâ olayının kederi ve üzüntüsüyle Fırat nehrine seslendiği şiiri buna çok güzel bir örnektir:

Bu olanlar gidiyor mu hoşuna
Sevmem seni hiç yalvarma boşuna
Bundan sonra çal suyunu başına
Fırat suyu Kerbelâ'dan ne haber

Mah Turna Ehlibeyt almadı murat
Niçin su vermedin ey kanlı
Fırat Susuz çölde kalanlara yol uğrat
Fırat suyu Kerbelâ'dan ne haber
(231)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim
2.4.1.2.4. Aşıklar, Tanıştığı Kişiler ve Gezip Gördüğü Yerler İçin Yazdığı Şiirler:

Âşık Mah Turna, şiirlerinin 23 tanesini saz şairlerine hitaben yazmıştır. Bunların 15'inde yaşamından, düşüncesinden ve şiirlerinden çok etkilendiği Pir Sultan Abdal'ı konu edinir. Bu şiirlerinde Pir Sultan Abdal'a olan sevgi ve hayranlığının yanı sıra onun yaşamını ve manevi duruşunu ele aldığını görürüz.

Ta Diyarbakır'dan Yıldızeli'ne
Senin için vardım pirim Pir Sultan
Gözyaşım karıştı bahar seline
Ben sana sarıldım pirim Pir Sultan..
(252)

Diğer şiirlerinden üçünü, kendisine Mah Turna mahlasını veren Mahzun-i Şerif'e hitaben yazmıştır:

Mah Turna senin kuzundur
Yüreğindeki sizindir
Seni tanıtan sazındır
Şefkatli Mahzuni Baba...
(125)

Bunların dışında Mah Turna Âşık Veysel'e hitaben üç, Kul Himmet ve Ali Kızıltuğ'a hitaben de birer şiir yazmıştır. 1944 Sivas doğumlu çağımızın yaşayan âşıklarından Ali Kızıltuğ için yazdığı şiir diğerlerinin aksine taşlama türündedir:

Dikkat eyle sözlerine
Ali Kızıltuğ Kızıltuğ
Sonra vurma dizlerine
Ali Kızıltuğ Kızıltuğ...

………

Sen kimsin onu göresin
Karşında cevap veresin
Sanma o sırra eresin
Ali Kızıltuğ Kızıltuğ...
(132)

Âşık Mah Turna, manevi yolculuğunda kendisine rehber edindiği mürşidi Hayriye Ana için 9 şiir yazmıştır. Hayriye Ana'yla tanışması onun uzun yıllar süren arayış döneminin son bulmasını sağlamıştır. Onda kendini bulmuş; derdini, sırrını onunla paylaşmıştır:

Temennaya geldim size
Hayriy'Ana Hayriy'Ana
Himmet edesiniz bize
Hayriy'Ana Hayriy'Ana...
(118)

Yine bir başka şiirinde Hayriye Ana'ya olan sevgi ve bağlılığını şöyle dile getirir:

İkrar verdik meydandadır serimiz
Seni çok seviyom Hayriye Ana
Çilehane'dir buluşma yerimiz
Seni çok seviyom Hayriye Ana...
(258)

1989 yılından itibaren Hacıbektaş'ta "Çilehane" adı verilen ziyarete gelen insanlara saz çalıp söyleyen Mah Turna, burada zaman zaman çeşitli sıkıntılar yaşamıştır. Bazen görevliler bazen de ilçe kaymakamlığı onun Çilehâne'de çalıp söylemesini yasaklamıştır. O da bu durumdan kaynaklanan rahatsızlığını ilçeye değişik zamanlarda atanan kaymakamlara şiirle arz etmiştir:

Ne tarlam var ne de param
Nasıl sağalsın bu yaram
Gözüm yok kocaya varam
Sayın Reis Kaymakam Bey..

Mah Turna yardıma muhtaç
Nasıl uyusun karnı aç
Hep ak oldu simsiyah saç
Sayın Reis Kaymakam Bey..
(134)

Mah Turna'nın saz şairleri ve tanıştığı çeşitli insanlar için yazmış olduğu şiirlerinin dışında Atatürk için yazdığı 6 şiiri bulunmaktadır. Bu şiirlerinde Atatürk'e olan sevgi ve saygısının yanında ona olan düşünce ve fikir bağlılı-ğını da açıkça ifade ettiğini görürüz:

Mah Turna derki Atatürkçüyüm
Ne DDKD'ci ne de Kürtçüyüm
Halk partisindenim cumhuriyetçiyim
Duyanlar yok duymayanlar meydanda
(263)

Bazen de Atatürk'e manevi bir gözle baktığını görürüz. Hacı Bekaş-ı Veli ve Atatürk, farklı yüzyıllarda yaşa¬mış aynı kişiymiş gibi karşımıza çıkar. Onlar Anadolu üzerinden tüm dünyaya barışı yayan ve her zaman yaşa¬dıkları çağın çok daha ilerisini görebilen kişilerdir:

Ben de Türk'üm diyen Türklüğü seven
Hacı Bektaş Veli güzel Atatürk
Bu millete halka vermişti güven
Hacı Bektaş Veli güzel Atatürk...
(261)

Atatürk için yazdığı bir başka şiirinde ona olan sevgi ve saygısındaki içtenlik, dizelerinde açıkça kendini gösterir:

Mah Turna'dır Atatürk'ün kuzusu
Boşuna aldanıyormuş bazısı
Nasıl yüreğinden çıkar sızısı
Çıkaranlar beyan etsin kendini...
(265)

Âşık Mah Turna'nın ayrıca, karşılaştığı çeşitli kişilere, Alevi-Bektaşi önderlerine, akrabalarına, TRT'ye ve Kültür Bakanlığı'na yazdığı 13 şiiri vardır:

Sana derler Mehmet Çoban
Sevenleri al sürüye
Çok güzel dümdüzmüş yaylan
Sevenleri al sürüye...
(129)

Mah Turna'nın şiirlerinde zaman zaman sosyal eleştirilere yer verdiğini görürüz. Kültür Bakanlığı için yazmış olduğu şiirinde ozanların durumunu dile getirerek onlara sahip çıkılmasını ister:

Sayın kültür bakanlığı
Ozanlara sahip çıkın
Perişandır çoğunluğu
Ozanlara sahip çıkın..
(141)

Âşık Mah Turna, başta Diyarbakır'ın Bismil ilçesinin Türkmen-Alevi köyleri olmak üzere Ankara, Sivas'ın Banaz ilçesi, Yıldız Dağı, Antalya'nın Elmalı ilçesi, Hacı Bektaş ve Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesini gezip görmüş ve buralarla ilgili şiirler yazmıştır:

Elmalı kazasının Tekke köyünde
Abdal Musa Sultan dedemi gördüm
Mihman ettim onu gönül evimde
Abdal Musa Sultan dedemi gördüm..
(255)

Memleketi Diyarbakır için yazdığı şiirinde, şehrin ve yöre insanının kısa bir tasvirini buluruz:
……….
Halkın çok ekerdi bostan
Karpuzun dillere destan
Kadınlar giyerdi fistan
Diyarbakır Diyarbakır...

Yazın çok kaldırır ürün
Devletten alırlar pirim
Kavunun baldan da şirin
Diyarbakır Diyarbakır...
(189)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

2.4.1.2.5. Toplumsal Şiirler (Taşlamalar ve Nasihatler):

Âşık Mah Turna, 50'ye yakın şiirinde nasihat ve taşlama yoluyla kendi düşünce ve fikirlerini yansıtan toplumsal konuları işlemiştir.
Alevî-Bektaşi inancından hareketle ahlaki ve dini anlamda topluma seslendiği şiirlerinde her saz şairi gibi iyiyi, güzeli ve doğruyu överken kötü ve yanlış olanı sert bir dille eleştirmekten geri durmamıştır. İster kendi inancından, isterse başka inanca mensup olsun batıl düşünce ve hurafelerle insanların duygularını sömüren kişilere karşı çıkmıştır.

Anlarız yahşi yavuzu
Yıkılmaz Hakk'ın havuzu
Peri imiş kılavuzu
Asla ermemiştir Zöhre
(131)

Babasıyla beraber bir tren yolculuğu sırasında doğaçlama söylediği bir taşlaması çok dikkat çekicidir. Kendileriyle aynı kompartımanda yolculuk yapan bir imam, çevresindekilere kulaktan dolma yalan, yanlış şeyler anlatmaktadır. Bu durumu gören Mah Turna dayanamaz ve sazını eline alıp, iki dörtlüğünü aşağıya aldığımız taşlamasını söyler:

Müftü kulak ver söylediğim söze
Verdiğin fetvalar yanlıştır yanlış
Neden iftiralar edersin bize
Verdiğin fetvalar yanlıştır yanlış

*

Fakirler aç gezer zenginler toktur
Onun için benim üzüntüm çoktur
Mum söndürmek hiçbir millette yoktur
Verdiğin fetvalar yanlıştır yanlış
(301)

Mah Turna, insana yapılan her türlü zulüm ve hakaretin karşısındadır. İnsan incitmenin hiçbir din veya inanç sisteminde yeri olmadığını belirtir. 1993 yılında Sivas'ta 37 kişinin kaldıkları otelde yakılmalarını yobazlık olarak nitelendirir ve dizelerinde insan öldürmenin İslam diniyle hiçbir ilgisinin olmadığını dile getirir:

Pir Sultan'ın heykelini yıktılar
Zalim denen kanlı Sivas yobazı
Ozanları diri diri yaktılar
Zalim denen kanlı Sivas yobazı

*

Onlar sağ selim varmadı evine
Olanlar duyuldu Banaz köyüne
Bu iş yakışır mı İslam dinine
Zalim denen kanlı Sivas yobazı
(253)

O, toplumun ahlaki değerlerine önem vermiş, insan¬ları kendilerine ve yaşadıkları topluma zarar veren dav¬ranışları konusunda uyarmıştır:

Allah'ını seven vermesin faiz
Hakk'ın kullarına o değil caiz
Dönüşünde olur itten de uyuz
Faiz parasına heves etmeyin
(298)

Daha önce de belirttiğimiz gibi Alevî-Bektaşi inancına sıkı sıkıya bağlı olan Mah Turna, toplumun ahlaki değerlerine uymayan kişileri eleştirirken oldukça nesnel bir yaklaşım içerisindedir. Nitekim bir şiirinde kendi inancına mensup ama inancın gereğini yerine getirmeyen insanlara şöyle seslenmiştir:

Alevîlik doğruluktur
Yargılamak sorguluktur
Ehlibeyt'e bağlılıktır
Alevîlik ne arasın

…..

Tarikatı unuttular
Dini dünyaya sattılar
Paraya pula taptılar
Alevîlik ne arasın
(188)

Âşık Mah Turna, şiirlerinde okuma-yazma, yardımlaşma, çevre temizliği gibi medeni yaşam tarzının gereği olan konulara da yer vermiştir:

Mah Turna'yım nasihatim sizlere
Belki de güceniyorsuz bizlere
Okumayan köle olur beylere
Okuyup yazmayı öğrenin dostlar
(2.93)
…………..

Süpürge alın süpürün
Toplayın çöpe götürün
Eksikliğinizi bitirin
Buraları temiz tutun
(1 85)


Resim
2.4.1.2.6. Diğer Şiirler:

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde zaman zaman gurbet, ayrılık, özlem, yakınma, fakirlik ve ölüm gibi konuları da işlediğini görürüz. Fakat bunların sayıları diğer konularda yazmış olduğu şiirlerine kıyasla çok az olduğu için tamamını bir başlık altında incelemeyi uygun gördük.

Çilesi haddini aşan, dünyanın dertleriyle yorulan Mah Turna, henüz bir yaşında iken gözlerini kaybetmesinden dolayı feleğe olan sitemini şöyle dile getirir:

Dünyaya geleli çekiyor çile
Felek koymadı ki hiç yüzü güle
Dertlinin halından dertsiz ne bile
Kalmış bir köşede ağlar Mah Turna

*

Küçükten kaybetmiş iki gözünü
Erenler şahına vermiş özünü
Güldürmedi felek onun yüzünü
Derdini içinde saklar Mah Turna
(257)

Mah Turna, ayrılıktan ve gurbete düşmenin verdiği acıyla felekten yakınır:

Mah Turna'yım düştüm gurbet ellere
Derdimi destan eyledim dillere
Başıma geleni demem ellere
Gönül maksudunu bulmadı felek
(288)

Ayrılık ve özlem, çoğunlukla kendisi için manevi değeri olan insanları konu edindiği şiirlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu şiirlerinde onlardan ayrılmanın verdiği acıyı dile getirir.

Ayrılık hasreti yaktı sinemi
Seni çok özledim Hayriye Ana
Çoğaldı gönlümün efkârı gamı
Seni çok özledim Hayriye Ana
(260)

Mah Turna'nın şiirlerinde az sayıda örneğine rastladığımız konulardan biri de ölümdür. Ölüm Allah'ın emridir. Er ya da geç bu dünyaya gelen bir gün ölecektir.

Mah Turna'yım sözüme bak
Böyle emir eylemiş Hak
Eğer yakın eğer uzak
Ölüm yavaşça yavaşça
(171)

Hayatının çoğunu yoksullukla geçiren Mah Turna, şiirlerinde bu konulara fazla değinmez. Ancak hastalandığı bir sırada doktora gidecek parasının dahi olmamasını dizelerine şöyle yansıtmıştır:

Hasta da düştüm evimde
Ne zor imiş bu fakirlik
Param da yoktur cebimde
Ne zor imiş bu fakirlik

*

Doktorlar parasız bakmaz
Namertlerden hayır çıkmaz
Karnım aç kimse doyurmaz
Ne zor imiş bu fakirlik
(180)

Mah Turna, büyük saz şairimiz Âşık Veysel gibi derdini paylaştığı, gittiği her yere beraberinde götürdüğü sazına da üç şiir yazmıştır:

Sen olmasan benim halim nic'olur
Sanma ki dünyada gülmüşüm sazım
Derdimi dökemem içimde kalır
Bülbül gibi zara düşmüşüm sazım

*

Her nereye gitsem seni götürrüm
Bütün dertlerimi dile getirrim
Sen olmasan aklımı yitirrim
Bir güzele meyil vermişim sazım
(290)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

HALK EDEBİYATI MOTİFLERİ

Resim

3.1. Halk Hikâyesi Kahramanları:

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde halk hikâyesi kahramanlarından özellikle halk tarafından en çok tanınanlarına yer verdiğini ve telmihte bulunduğunu görürüz. Mah Turna, bu kahramanları bazen hikâyelerde üstlendikleri rolleriyle bazen de sembolik yanlarıyla ele alır. Özellikle aşkını, hasretini, çilesini ifade ederken halk hikâyesi kahramanlarıyla benzerlikler kurarak anlatımını güçlendirir.
Leyla ile Mecnun, Âşık Garip ile Şah Senem, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Ferhat, ile Şirin ve Emrah ile Selvi Han şiirlerinde adı geçen halk hikâyesi kahramanlarıdır.


Resim

3.1.1. Leyla ile Mecnun:

Leyla ile Mecnun, Mah Turna'nın aşk konulu şiirlerinde adları sıkça geçen halk hikâyesi kahramanlarındandır. Mah Turna, kendisini Leyla'ya, sevdiğini de Mecnun'a benzetir.

Sen Mecnun olmuşsun ben de bir Leyla
Acep ne olacak halimiz bizim
(275)

Sen Mecnunsun ben de Leyla
Ne zor imiş bu ayrılık
(247)

Sen Mecnunsun ben de Leyla
Unutmam seni sevdiğim
(154)

Yukarıdaki dizelerde de görüldüğü gibi pek çok yerde Leyla'nın adının yanında Mecnun'u görmek mümkündür. Mecnun'un, Leyla'nın aşkından çöllere düşmesi çoğu şairimize olduğu gibi Mah Turna'ya da ilham kaynağı olmuştur.

Mecnun'u çöllere salan Leyla mı
Kimse beni döndüremez aşkımdan
(277)

Mecnun figan eder çölde
Ağlar Ali Ali diye
(54)

Mecnun geziyor çölleri
Leyla için Leyla İçin
(145)

Mecnun Leyla için çölde kalmazdı
Yâr elinden yarası var gönlümün
(273)

Türk halkını derinden etkileyen halk hikâyelerinden Leyla ile Mecnun hikâyesi halk arasında "Mecnun'a dönmek, Mecnun olmak, Mecnun eylemek" gibi deyimlerin yaratılmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır:

Ben gönülden sevdim seni
Aşkın Mecnun etti
beni (92)

Mecnun olup Leyla bulan
Nasıl ayrılır ayrılır
(148)

Kimi Mecnun olmuş gezer
Kimisi canından bezer
(162)

Pirimin sevdası aklımı aldı
Beni Mecnun edip bu aşka saldı
(237)

Resim

3.1.2. Âşık Garip ve Şah Senem:

Âşık Garip ve Şah Senem, Mah Turna'nın şiirlerinde sıkça karşılaştığımız halk hikâyesi kahramanlarındandır. Bu iki âşık hikâyenin sonunda kavuşup evlenmiştir. Mah Turna'nın şiirlerinde de bu durum vurgulanmış ve evlenme (kavuşma) motifi olarak dizelere yansımıştır.

Hiç kimse murat almadı
Âşık Garip Senem gibi
(146)

Âşık Garip Şahsenem'i güldüren
Yâr elinden yarası var gönlümün
(273)

Aşka da düşmüşüm halim perişan
Aşık Garip gibi var mı kavuşan
(278)

Âşık Garip sevdiğine kavuştu
Benim bu derdime ortak kim olur
(291)

Resim

3.1.3. Ferhat ile Şirin:

Ferhat'ın Şirin'e kavuşmak için dağlan delmesi birçok saz şairimiz tarafından ele alınmıştır. Mah Turna da aşkın gücünü ve büyüklüğünü şiirlerinde Ferhat'ın bu yönüyle anlatmaya çalışmıştır.

Bu aşktır Ferhat'a dağı deldiren
Şirin'i kayadan atıp öldüren
(273)

Ferhat Şirin dağda kaldı
Mecnun Leyla'yı mı buldu
(146)

Ferhat'tır dağları yıkan
Şirin için canı çıkan
(148)

Ferhat arar nerde Şirin
Şah-ı Merdan'ı seversen
(39)

Ferhat gezerdi dağları
Hem bahçeleri bağları
(54)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


3.1.4. Kerem ile Aslı:

Aslı'nın uğruna yanıp kul olan Kerem, Mah Turna'nın şiirlerinde bu yönüyle karşımıza çıkar. Halk şairleri, aşklarının şiddetini anlatmak için şiirlerinde hep "Kerem gibi yanma" mecazını kullanmışlardır:

Kerem yandı Aslı nerde
Şah-ı Merdan'ı seversen
(39)

Kerem yandı Aslıhan'a
Dedi ben âşığım sana
(1 48)

Aslı olmasaydı Kerem yanmazdı
Yâr elinden yarası var gönlümün
(273)

Kerem Aslı için yandı tutuştu
Mecnun Leyla için dağlardan aştı
(291)

Mah Turna, aşkı ve âşıkların halini anlatırken de Kerem ile Aslı'nın isimlerini sıkça kullanır:

Kimi Kerem gibi yanar
Aşıkların âşıkların
(162)

Kerem yandı Aslı için
Aşkın elinden elinden
(168)

Aslı'nın peşinde çok gezdi Kerem
Felek koymadı ki murada erem
(279)

Kerem Aslı'nın peşinde
Hile yok idi işinde
(54)

Ben Aslı'yım sen de Kerem
Derdinden olmuşum verem
(150)

Resim

3.1.5. Arzu ile Kamber:

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde yer verdiği diğer iki halk hikâyesi kahramanı da Arzu ile Kamber'dir. Mah Turna, aşkın ıstırabını ve ayrılık acısını Arzu ile Kamber'i örnekleyerek anlatır:

Kamber Arzu'ya bakardı
Dertli sinesin yakardı
(54)

Kamber Arzu'yu mu gördü
Onun da çok idi derdi
(146)

Kimi yanar Arzu'suna
Düşmüş onun sevdasına
(162)

Arzu'yu Kamber'den nasıl ayırdı
Sevdiğini bütün halka duyurdu
(273)

Arzu nerde arar Kamber
Şah-ı Merdan'ı seversen
(39)

Resim

3.1.6. Emrah ile Selvi Han:

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde diğer halk hikâyesi kahramanlarının aksine bu iki kahramanın isimlerinin sadece bir kez anıldığını görürüz.

Emrah arar nerde Selvi
Şah-ı Merdan'ı seversen
(39)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

3.2. Bâde İçme (Rüya) Motifi:

Ensar Aslan, "Türk Halk Edebiyatı" adlı eserinde âşıklık geleneğinde çok önemli bir yeri olan rüya ve bâde olgusu konusunda önemli bilgiler verir:
"Âşık edebiyatında bâde içme; rüya, bâde ve pir motif kompleksi içerisinde aşamalı olarak gelişen, ilahi düşüncelerle yetenek kazanma pratik ve ritüelleridir. Âşıklığa geçişin başlangıç noktası olan ve hareketi sağlayan bâde içme motifi, âşığın yaşamının devamında da dikkati çeken önemli bir olgudur. Bâde sıvı bir içecek, herhangi bir yemiş, ulu bir kişinin söylediği öğüt-nasihat sözleri veya bir görüntü şeklinde olabilir. Rüyasında veya gaflet anında pirler, dervişler, erenler meclisinde değişik ritüellerie aşk (pir) bâdesi sunulan genç, saz çalma ve türkü söyleme yeteneği kazanır. Kendisini, resmini veya aynada gördüğü ve adını öğrendiği erişilmesi güç bir sevgiliye âşık olur. Pirler tarafından kendisine bir mahlas (takma isim) verilir" (Aslan, 2008: 179).

Âşık Mah Turna'ya 2002'de vefat eden çağımızın önemli saz şairlerinden Mahzuni Şerif tarafından mahlas verildiğini görürüz. Nitekim bu olaydan çok kısa bir süre sonra Mah Turna rüyasında Hz. Muhammed'in elinden bâde içtiğini anlatır.
Mah Turna, bir gece rüyasında, Mahzuni Şerif ile birlikte yağmurlu bir günde arabayla yolculuk yaptıklarını görür. Arabanın önüne bir zat çıkar ve nereye gittiklerini sorar. Mahzuni Şerif: "Bu bacımıza plak yapmaya gidiyoruz."der. Mahzuni'ye: "Sen Allah'a, Mah Turna da sana emanet."der. Mah Turna zatın kim olduğunusorunca Mahzuni, onun Hz. Muhammed olduğunu söyler ve arabadan inerek elini öper. Hz. Muhammed, Mahzuni Şerife bir bâde verir, o da bâdenin yarısını içtikten sonra diğer yarısını Mah Turna'ya uzatır. Bunun üzerine Hz. Muhammed: "Sen iç ben ona veririm." der. Mah Turna arabadan inip onun elini öpmek ister ama o buna müsaade etmez ve bir bâde doldurup ona verir. O da Hz. Muhammed'in elini öper ve badeyi içer. Hz. Muhammed kaybolur ve yola devam ederken Mahzuni Şerif ona bir yüzük uzatır. Yüzük parmağına büyük gelir ve Mahzuni'ye geri verir. Bu rüyanın da etkisiyle artık Mah Turna mahlasıyla şiirlerini söylemeye başlar ve daha önce yazmış olduğu 50'ye yakın şiirinde geçen"Selime" mahlasını da "Mah Turna"olarak düzeltir.

Eski ve yeni zamanlarda yaşayan âşıkların çoğunun bir rüya görme ve pir elinden bâde içme öyküsü vardır (Günay, 1986: 119)."Çünkü bâdeli âşıkların ilham kaynaklarının ilahi olduğuna inanılır ve bunlara "Hak Âşığı" denir. Birinci sınıf usta âşık olan Hak Âşıklarının toplumda, halk arasında saygın bir yeri vardır. Bu nedenle ikinci sınıf âşık durumunda olmak istemeyen âşıklar kendilerine bir bâde içme öyküsü hazırlarlar"(Aslan, 2008: 179-180).

Bâdeli âşıklardan olan Mah Turna'nın şiirlerinde "bâde içme" olgusuna geniş yer verdiği görülür.

Senin canımın cananı bâde içtim elinden
Aşığa gezmek mirastır ayrı düştüm elimden
(308)

.......

Aşığın gönlü gamlıdır her can fehmetmez bunu
Pir elinden dolu bâde almayan bilmez
b/z/ (31 6)

........

Dolu bâde aldım pirden
Ben Ali'yi gördüm sırdan
(42)

……..

Bir bâde içtim elinden
Hacı Bektaş Hacı Bektaş
(94)

….

Ben rüyamda bâde içtim
O zaman bu aşka düştüm
(144)
…..

Âşık olan aşka dalır
Pir elinden bâde alır
(159)
….

Rüyasında bâde içmiş
Aşkın elinden elinden
(168)

Resim

3.3. Formel Sayılar:

Tarihî, mitolojik ve dinsel dayanakları olan formel sayılar, halk edebiyatı ürünlerinde işlevsel olarak ele alınan unsurlardır.

Boratav, bu sayıların karakteristik yapısı hakkında bilgi verirken şu tespitlerde bulunmuştur:"Halk inanışında kimi sayılara özel bir anlam verildiği, onların sık sık kullanılmasından, tam ve gerçek rakam yerine, bildirilmek istenen miktarın böyle bir sayı ile gösterilmesinden de anlaşılır. 1, 3, 5, 7, 9, 12 gibi ilk sayılarla, 40, 70, 72, 99, 300, 360, 366, 1001, 18000 gibi daha yüksek sayılardan her biri kutluluk, hayırlılık ve uğurluluk anlamı taşırlar. Onların bu anlamları nasıl, nereden aldıkları sorusu çeşitli incelemelere konu olmuştur. Bunlar Türk geleneğine özgü sayılar değildir; onlara özel bir değer tanıma, ta en eski uygarlıklardan bu yana, birçok kavimlerin ortak geleneklerine girmiştir. Bir bölüğü eski Mısır geleneklerine, bir bölüğü Sümerlilerden başlayarak Mezopotamya'da gelişmiş yıldızlar ve gökyüzü bilgilerinin verilerine dayanır; gezegenlerin, burçların sayıları, yılın aylara, haftalara, günlere bölünmesi gibi. Bazıları da Yunan filozofu Pythagoras'ın sayılarla insanın türlü halleri, bedenlik ve ruhluk yaşamı arasında ilişkiler kurma düşüncesine çıkar. Bunların içinde Türklerin, islam öncesi çağlarında kendi günlük yaşam denemelerinin yahut da dinlerindeki işlemlerin sonucu olan değerlendirmelerin anlatımını taşıyanlar da olabilir" (Boratav 2003: 1 1 7-118).

Özellikle tek sayıların önemine dikkat çeken Boratav, bunların geleneksel yapının etkin olduğu toplumlarda, halk anlatılarında ve dinlerdeki önemine değinir:"3'ten başlayarak 5, 7, 9 a kadar varan tek sayılar, genel olarak uğurlu, olumlu sayılır; yıkanırken tek sayıda sabun sürmeye dikkat edilir; halk şairleri koşmalarını, destanlarını tek sayıda bentlerle bitirmeyi bir kural bilirler. Bu sayılara özel bir değer verildiğini din, mezhep ve tarikat geleneklerinde de görürüz"(Boratav, 2003:1 19).

"Türklerde sayıları iki ana grup halinde ele almak gerekmektedir. Müslüman olmayan ve eski Türk inanışlarını sürdüren toplulukların mitleri ve inanışlarında sayıların yeri, Müslüman Türk topluluklarının inanışlarında sayıların yeri... Sayıların tekrarlanması ve vurgulanması bakımından en zengin olan, Şamanizmle karışmış eski Türk kozmolojisidir" (Çoruhlu, 2000: 194).

"İnsanlar da çeşitli kozmolojik ve mitolojik unsurlar için kullandıkları sayıları, doğumları, yaşantıları, ölümleri, öldükten sonraki yaşamları, yaşadıkları coğrafya, hayvanlar v.b. için de kullanmışlardır. On iki gök katı, 12 burç, 12 hayvanlı Türk takvimi, 12 yıldız, 12 çadır, 12 oğul, 12 ayda doğma ve hatta 12 düğme v.b. nitelendirmeler rahatlıkla ortaya çıkabilir. Yine yukarıda belirttiğimiz gibi bir tanrının örneğin Ulgen'in belirli sayıda kızları ve oğulları varsa ya da çeşitli sayılarda gökte yazı sayan tanrı ya da ruh grupları varsa, buna izafeten insanların da oğulları ve kızları belirli sayı gruplarıyla a-nılmış olmalıdır. Hatta Türk coğrafyasının ve eski Türk metinlerinin çeşitli yerlerinde geçen 40 kız, bazen 3 kız, 7 kız, 9 kız, 30 yenge, 72 kadın, 40 yiğit bazen 30 yiğit, 30 oğul gibi nitelendirmeler de bu hususlara bağlanmalıdır" (Çoruhlu, 2000: 198-199).

Âşık Mah Turna'da Alevi-Bektaşi inancında önemli yeri olan 3, 5, 7, 12, 14, 17, 40, 72, gibi işlevsel sayıların kullanımlarını çokça görmemiz mümkündür. Nitekim bu işlevsel sayılar, diğer Alevi-Bektaşi şairlerince de çok yoğun kullanılmıştır.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

3.3.1. Üç Sayısı:

Üç sayısı, hemen bütün uluslarda ve inanç sistemlerinde çeşitli anlam ve semboller yüklenmiş, işlevsel olarak kullanılmış bir sayıdır (Sezer, 2007: 1 78).

Schımmel, 3 sayısının önemi ve yüklendiği değerler hakkında önemli bilgiler verir: Maddenin katı, sıvı, gaz olmak üzere 3 halden; yaratılan şeylerin mineraller, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere 3 gruptan ve bitkilerin kök, sap ve çiçek olmak üzere 3 bölümden oluştuğunu örnekler ve şöyle devam eder: "Güneş sabah, öğlen ve akşam farklı yön ve biçimlerde algılanır. Gerçekten de gördüğümüz ve yaşadığımız dünya 3 boyutlu olduğundan dolayı bütün deneyimlerimiz uzam (uzunluk, yükseklik, genişlik) ve zaman (geçmiş, şimdi ve gelecek) koordinatları içinde yer alır. Bütün yaşam başlangıç, orta ve sonun üç katlı özellikleri altında görülür, daha soyut terimlerle söylenirse oluş, varoluş ve yitiş; mükemmel bir bütün tez, antitez ve sentezle biçimlendirilebilir. 3 temel
renk vardır: Kırmızı, sarı ve mavi ve bunlar bütün renkleri verebilirler" (Schımmel, 1998: 70-71).

İslamiyet ve ona bağlı olan mezheplerden Şiilikte 3 sayısına yüklenen anlamlar üzerinde duran Schımmel, tasavvuf ve Hıristiyanlıktaki 3 ile ilgili unsurları karşılaştırır:

Üç sayısının İslam dinideki yerine baktığımızda daha ziyade Alevi-Bektaşi inancı ve İslam'ın tasavvufi yorumları içerisinde "Allah-Muhammed-Ali üçlemesi" ile işlevsellik kazandığını görmekteyiz. Bu üçleme Hıristiyanlıktaki "Teslis" inancından çok farklı bir yorumdur. Bu inanca göre, Allah'tan başka tanrı yoktur. Hz. Muhammed Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusu, Hz. Ali ise manevi duruşuyla peygambere en yakın kişi ve aynı zamanda yeryüzüne gelmiş ve gelecek tüm velîlerin (evliyaların) pîri ve imamıdır. Hz. Muhammed, velâyet (evliyalık) makamının imamı olarak Hz. Ali'yi işaret etmiş ve ona, "Şah-ı Merdan, Şah-ı Velâyet, Haydar-ı Kerrâr, Ebu'l- Turâb" gibi birçok övgü dolu sıfatı layık görmüştür. Nitekim Alevi-Bektaşi inancında da mürşid, Hz. Muhammed'i, rehber ise Hz. Ali'yi temsil eder. Rehber, tarikata girecek talibi mürşide götüren, ona yol gösteren (usûl ve erkân öğreten) kişidir. Mürşidlen sonraki makam, rehberindir. Bu temsili durum ilhamını peygamber'in "Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır." hadisinden almıştır.

Büyük İslam geleneğinde İslam (teslim olmak) ve imanın (inanç) Kur’ânik bölünmesi; ihsanın (iyilik etme) eklenmesiyle artmış ve böylece dinin üç parçalı niteliği netleşmiştir. Yasal kategoriler de üçün katları biçimindedir. Haram (yasaklanmış olan), helâl (yapılması caiz) ve müşebbih (şüpheli). Ölümlülerin yolunu şeriat (ilahî yasa), tarik (gizemli yol) ve hakikate (gerçek) bölen sufiler via purgativa (arınma yolu), via contemplate (tefekkür yolu) ve via illuminativa'den (aydınlanma yolu) bahseden Hıristiyan benzerleriyle karşılaştırılabilir. Ayrıca sufiler, Tanrı'yı ananla (zâkir) anılanın (mezkûr) en sonunda seven sevilenin bir araya getirici sevgi kavramında birleşesi gibi anma (zikr), ediminde bir araya geldiğini bilirler. Ayrıca kapsamlı 3, basit yuvarlak sayıya çevrilebilir. Yunus, balinanın karnında 3 gün geçirmiştir; Mısır'a çöken karanlık, 3 gün sürmüştür; yanan ocakta 3 adam vardır ve St. Paul din değiştirdikten 3 gün sonra hala vecdin sonuçlarını hisseder. Bu şekilde Kitab-ı Mukaddes ve diğer hem popüler hem de elit kaynaklarda bulunan 3'lü gruplar gizemli sayılardan çok yuvarlak sayılar olarak işlev görür: Âdem'in ve Nuh'un 3 oğlu, 3 en iyi şövalye, 3 en güçlü dev ya da 3 en iyi âşık" (Schımmel, 1998: 78-79-80).

Kur’ân'da "Bakara Sûresi"nin ilk ayetinin 3 harfle (E-lif-Lam-Mim) başlaması; Allah, Muhammed, Ali üçlemesi; Kutup ve İmameyn (İmam-ı Yemin ve İmam-ı Yesâr)'den oluşan "Üçler" inancı, Alevi-Bektaşi ürünlerinde de 3 sayısına işlevsellik kazandırmıştır. Mah Turna'nın şiirlerinde 3 sayısını bu yönleriyle görmemiz mümkündür.

Üçler Beşler Yediler
On ikiler On dörtler.. (14)

………..

Üçler Beş'ler hem Yedi'ler On İki'ler hazırdır
On Dört Masum-u Pâk On Yedi Kemerbest nazırdır.. (309)

………..


Bu yol Hak Muhammed Ali yoludur
Ne güzeldir Pîr'i ziyaret etmek.. (237)

……..

Hak Muhammed Ali mihman gönlümde
Sevdikçe sevesim geldi Pîr'imi.. (240)

………..

Çağırırım Hak Muhammed Ali'ye
Pîr'im Hünkâr Hacı Bektaş Velî'ye.. (240)

………..

Hak Muhammed Ali hem kıblegahı
Sevdikçe sevesim geldi Pîr'imi ..(240)

………..

Hak Muhammed Ali dardan kurtarır
Kötüleri seven yoktur dünyada.. (292)

3.3.2. Beş Sayısı:

Annemarie Schımmel, insanla bağlantılı olarak ele aldığı 5 sayısını yaşam ve sevgi başlığı altında anlatır (Topçu, 2008: 245). 5 sayısının çift ve tek birleşmesinden oluştuğu gibi insan da iyi ve kötünün birleşmesinden oluşur. Yine bu sayı dişi sayı olan 2 ile erkek sayı olan 3'ün birleşmesinden oluşur. İnsan kollarını ve bacaklarını açarak durduğunda geometrik şekillerden beşgeni oluşturur. Bundan dolayı 5 köşeli olan yıldız, yaşamı sembolize eder. 5 ana duyu, el ve ayaklardaki 5'er parmak insanla bağlantılı olarak işlevsel hale gelen 5 sayısının diğer özellikleridir. İslam'ın 5 şartı, Ehlibeyt'in 5 kişiden oluşması, 5 vakit namaz ve İslam hukukunun 5 grupta sınıflandırılması bu sayının İslam dininde de özel bir yeri olduğunu gösterir (Schımmel, 2000: 1 18-134).

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde diğer Alevi-Bektaşi şairlerinde olduğu gibi 5 sayısının Ehlibeyt'i işaret etme amaçlı kullanıldığını görürüz. Bu anlamda Alevi-Bektaşi şairlerince sık kullanılan "Pençe-i Ali Âba" terimi Ehlibeyt ve bir elin beş parmağının benzerliğini işaret eder.

Üçler Beşler Yediler
On ikiler On dörtler.. (1 4)

………..

Üçler Beşler hem Yedi'ler On İki'ler hazırdır
On Dört Masum-u Pâk On Yedi Kemerbest nazırdır.. (309)

………..

Beştaşı getiren şahit
Pîr'im Bektaş-ı Velî'dir.. (91)

………..

Dedebağı dolu hemide Beştaş
Güzel Pîr'im mihmanların gidiyor.. (247)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

3.3.3. Yedi Sayısı:

Halk edebiyatı ürünlerinde yaygın olarak yer alan 7 sayısının dinler tarihinden gelen bir kutsallığı vardır (Sezer, 2007: 186).

"Eski Ahit bu yedilerle doludur. Âdem'den sonraki yedinci kuşakta 777 yıl yaşayan ve 77 kere öcü alınacak olan Lamekin vardır (Tekvin 4: 24). Süleyman'ın tapınağına çıkan 7 basamak, Babil tapınaklarının 7 katına karşılık gelir. Nuh'un güvercini 7 gün uçar ve tufanın hazırlıkları 7 gün sürer, Fırat 7 kola bölünür." (Schımmel, 1998: 144-145-146).

Yedi sayısının Islami uygulamalarda ki kullanımlarına değinen Yaşar Çoruhlu, Kur’ân'daki sûrelerden örnekler vererek, tasavvufun 7'ye bakış açısını da irdeler: "Yedi sayısı, Islami inanışlarda yaygın olarak karşımıza çıkar. Allah göğü 7 katlı olarak yaratmıştır. Bakara Sûresi 29. ve Müminun Sûresi 17. ayette Allah'ın göğü 7 kat yarattığı belirtilir. Hac'da Kâbe 7 kez tavaf edilir. Safa ile Merve arasında 7 şart uygulanır, 7 gidiş dönüş yapılır ve 7'şer taşla üç kez Şeytan taşlanır. Tasavvufta bedenin ruhsal güçlerin toplandığı 7 noktasından söz edilir. Ayrıca dünyayı çevreleyen dokuz felekten 7 tanesi 7 gezegenin feleğidir. Tasavvufta 7 çeşit neftsen söz edilmiştir...7 sayısı en çok cehennem konusuyla ilgili olarak geçer. Kur’ân'da el-Hicr Sûresinin 44. ayetinde cehennemin muhtemel 7 kapısı olduğu beyan edilir. Öte yandan Ku-ran'ın 77 ayetinde cehennem konusunun yer alması da 7'nin katları olan bir sayı olması bakımından ilginçtir... Yedi sayısı Peygamberin Miraç hadisesiyle ilgili olarak da karşımıza çıkar. Minyatürlerde Peygamberin Burak üzerinde Tanrı katı sayılan arşın yer aldığı yedinci göğe çıktığını görürüz" (Çoruhlu, 2000: 202).

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde 7 sayısının Alevi-Bektaşi inancında önemli bir yer teşkil eden "Yediler" (7 kişiden oluşan ve her yüzyılda var olduğuna inanılan erenler topluluğu) kavramıyla işlendiğini görürüz.

Üçler Beşler Yediler
On ikiler On dörtler (14)

………..

Üçler Beş'ler hem Yediler On İki'ler hazırdır
On Dört Masum-u Pak On Yedi Kemerbest nazırdır (309)

3.3.4. On İki Sayısı:

On iki sayısının hemen tüm toplumlarda ve inanç sistemlerinde çeşitli anlam ve semboller yüklenerek işlevsel olarak kullanıldığını görürüz. 12 burç, 12 hayvanlı takvim, İsa'nın 12 havarisi, Alevilikteki 12 İmam bu sayının bilinen en yaygın kullanımlarıdır.

On iki sayısının İslam dinindeki önemi ise Alevi-Bektaşi inancıyla kendini gösterir. Alevi-Bektaşi inancında Hz. Ali ve onun soyundan gelen 1 1 kişinin imam olarak nitelendirildiğini görürüz. Bu imamların sonuncusu olan İmam Mehdi'nin Gaybet-i Kübra denilen büyük gizlenişiyle imamlık makamı da sır olmuştur. Böylece imamların sayısı 12'de tamam olmuştur.

On İki İmamlar, Alevi-Bektaşi inancında çok önemli bir yer teşkil ederler. Bu inanca göre 12 İmamlar, peygamberin velâyetini devam ettiren kişilerdir. Bu nedenle Alevi-Bektaşi edebiyatında en fazla karşılaştığımız sayılardan biri de 12'dir. Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde de bunun çok sayıda örneklerini görürüz.

Muhammed Ali'nin güzeldir yolu
On İki İmamı sevenlerdenim (215)

………..

Ben size âşık olmuşum
On'ki İmam Ali Ali (31)

………..

On İki İmam'ı sevmek kârındır
Hoş sefa geldiniz Hayriye Ana (259)

………..

On ikiler On dörtler
On yedi kemerbestler (14)

3.3.5. On Dört Sayısı:

On dört sayısı daha çok Arap-İslam kültürüne bağlı olarak ayın hareketleriyle ilişkilendirilip yorumlanmaya çalışılmıştır (Sezer, 2007: 193).

"Önemli aysal sayılar arsında 14 özellikle ilginçtir, çünkü yavaş yavaş yükselen ay 14 günde dolunay olarak mükemmelliğe ulaşır... Ay sembolizminin önemli rol oynadığı bir din olarak İslam'da 14'ün özel bir yer işgal etmesi doğaldır. 14, yalnızca aysal aşamaların ve Arap alfabesinin harflerinin sayısı olan 28'in yarısı değildir, aynı zamanda insan elinin on dört parçasının ve omurganın alt ve üst parçalarının her birisindeki 14 omurun sayısıdır. Arap alfabesinin 14 güneş harfi ve 1 4 ay harfinden oluşması; ya da 14 harfin fonetik işaretli olması ve 14'ün işaretsiz olması garip değil midir? Böyle sap-| tamalar, tıpkı on dördüncü yüzyılın sonlarında Hurufile-rin ayrıntılı bir şekilde yaptığı gibi gizemli yorumlarda önemli bir rol oynamıştır. Hurufiler, harf ve sayı gizemciliği ile insan yüzü ve bedenini bir araya getiriyorlardı, örneğin yed "el", vech "yüz" sözcüklerinin sayısal değeri 14'tür. Bu tür spekülasyonların Hz. Muhammed'e uygulanmaması şaşırtıcı olurdu. Gerçekten de adların birisi olan Taha'nın sayısal değeri 14'tür ve dolunay gibi ışıldayan Hazreti Muhammed'in bu dünyanın karanlık gecesinde gözükerek onu mükemmel ruhsal ve bedensel güzelliğiyle aydınlattığı gerçeği belirtilir. Bu gelenek 14 güzellikle de bağlantılıdır: 14 yaş genç güzel sevgilinin ideal yaşıdır, tertemiz yüzlü sevgili dolunayla karşılaştırılır, bir ortaçağ Arap şairi bunu şöyle belirtir:

7 artı 7 ay gibidir

Ve 7 iklim ve 7 göksel küre önünde saygıyla eğilir" (Sch.mmeM998: 233).

"Alevi inancına göre Muhammed ve kızı Fatıma ile Ali'nin soyundan gelen başta Hasan ve Hüseyin olmak üzere bir grup kişi on dört masum olarak kabul edilir" (Çoruhlu 2000: 203).

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde 14 sayısı, On dört Masum-u Pak adı da verilen bu kişileri işaret edecek anlamda kullanılmıştır:

On dört Masum-u pak çok çekti cefa
On yedi Kemerbest sürmedi sefa (21 9)

………..

On dört masum-u pak ayrılmaz Hak'tan
On yedi kemerbest sayılır kırktan (220)

………..

On Dört Masum-u Pak On Yedi Kemerbest nazırdır
Hu deyip semaha giren çark dönen Kırklar nurdur (309)

………..

On ikiler On dörtler
On yedi kemerbestler (14)

3.3.6. On Yedi Sayısı:

Tarih boyunca toplumlar tarafından işlevsel olarak kullanılan 17 sayısı, Islami gelenekte de önemli bir yer tutar.

Schımmel, 17 sayısının farklı ayırt edici bir özelliğini Şiilerin keşfettiğini söyler: "Rekâtların (günde beş defa yapılan dualara eşlik eden hareketler) hepsinin toplamı 1 7'yi verir ve dua zamanını hatırlatan sözcüklerin sayısı da 1 7'dir. Bazı sufiler Tanrı'nın en büyük adının 1 7 harften oluştuğunu düşünmüşler ve 737 yılında öldürülen Mughira ibn Said, dünyanın sonunu ilan edecek Meh-di'nin görünmesiyle ilk olarak 17 insanın dirileceğini ve bunların her birinin Tanrı'nın en büyük adının bir harfini alacağını ileri sürmüştür" (Schımmel, 2000: 241).

"İrene Melikoff'un gösterdiği gibi 17, Bektaşi Tarikatının geleneğinde çok sık ortaya çıkar. Tarikatın önde gelen dinsel şahsiyetlerinden Ali bin Ebu Talib'in 17 eşlikçisi vardı ve günde üç defa olmak üzere 1 7 defa dua ederlerdi. Bir de 17 Türk loncasının koruyucu evliyaları olarak 17 evliya vardır" (Schımmel.. 2000: 241).

"Ebu Müslüm ya da Melik Danişmend'in öyküleri gibi popüler Türk efsaneleri, antikitede olduğu gibi 17 savaştan söz eder ve çoğu kez 1 7 kahraman öldürülür ya da asıl kahraman 17 yara alır. Hatta, meşhur Türk Müslüman kahramanlarının çoğunun adlarının sayısal değerinin 17 olduğu bile kanıtlanmaya çalışılmıştır ama bu çok zorlama görünmektedir. Bununla birlikte başka sayı-bilimsel koşullar böyle spekülasyonları cesaretlendirmiştir: Muhammed'in (m = 40), Ali'nin (a —70) ve Selman'ın (s=50) adlarının ilk harflerinin toplamı 17'nin on katı olan 1 70'i verir. 17'nin üç katı olan 51 Şii geleneğinde de ortaya çıkar; örneğin Saflık Kardeşliği'nin risaleleri 51'er bölümden oluşurdu" (Schımmel, 2000: 241 -242).

Alevi-Bektaşi inancında Hz. Ali tarafından kemerleri bağlandığına inanılan Ehlibeyt'e bağlı on yedi kişi vardır. Bu nedenle 17 sayısının Alevi-Bektaşi edebiyatında ö-nemli bir yeri vardır. Mah Turna'da da bunun örneklerini görürüz.

On yedi kemerbestler
Ali'dendir Ali'den (14)

………..

On yedi Kemerbest sürmedi sefa
Aşk-ı niyazım var ulu dergâha (21 9)

………..

On yedi kemerbest sayılır kırktan
Bu canı canana vermişim çoktan (220)

………..

On Dört Masum-u Pak On Yedi Kemerbest nazırdır
Hu deyip semaha giren çark dönen Kırklar nurdur (309)

3.3.7. Kırk Sayısı:

Büyüleyici bir sayı olarak kabul edilen 40, özellikle Türk ve İran kültüründe İslamiyet öncesi dönemlerden itibaren geniş yer tutar. İslami gelenekte de aynı sıklıkta kullanımının devam ettiğini görürüz:

"Kırk sayısı, Muhammed'in 40 yaşında Allah'tan ilk vahyini alması, Allah'ın Âdem'in çamurunu 40 gün yo-ğurduğuna inanılması, Mehdi'nin dünyaya tekrar geldiğinde 40 yıl kalacak olması, diriliş esnasında göklerin 40 gün boyunca dumanla kaplanacağı ve dirilişin 40 yıl süreceğini ifade eder. Muhammed'in isminin başladığı ilk harf olan mim harfinin sayısal değeri 40'1ır... Doğum ve çocukla ilgili bir takım geleneklerin uygulanmasında, 40 günlük süre önemli sayılmıştır. Türk-İslam edebiyatının pek çok eserinde 40 sayısının simgeselliğine dayanılır" (Çoruhlu, 2000: 204).

Boratav, 40 sayısının hem mezheplerdeki önemine hem de halk inançlarında kullanılış şekline ve sağaltmadaki işlevlerine değinir:

"Kutlu kişiler arasındaki bu dereceleri kümelerden halkın geleneğinde en çok anılan Kırklar'dır. Herkese nasip olmayan bir mutluluğa erişen kimi insanların ölmediğine Kırklar'a karıştığına inanılır. Birçok sözlü anlatmalara göre ünlü hikâye kahramanı Köroğlu ölmemiş, Kırklar'a karışmıştır. 40 sayısı ayrıca kırklama, loğusanın kırkı, kırk gün beklemeyi gerektiren hastalıkların bulaşmamasını sağlayan korunma tedbirleri vb. hallerde ö-nem taşır; halk hekimliğinde ot, baharat vb. kırk çeşit nesneden yapılan ilaçlar, kimi törenlerde kırk çeşit yiyeceğin bulunması şartı, debdebeli düğünlerin, şenliklerin anlatılmasında (özellikle masallarda) kullanılan "kırk gün kırk gece" deyimi de bu sayının önemini belirten örneklerdir" (Boratav, 2003: 119).

Alevi-Bektaşi inancında Hz. Ali'nin liderliğini yaptığı kırk kişilik erenler topluluğuna "Kırklar Meclisi" adı verilir. 40 sayısı Mah Turna'nın şiirlerinde de Kırklar Meclisini işaret eder.

Semaha giren Kırklar
Hu deyip dönen çarklar (14)

………..

Sazın tellerine vuran
Kırkların darına duran (101)

………..

Benden selâm olsun Hacı Bektaş'a
Kırklar meydanına geldiği zaman (242)

………..

Hu deyip semaha giren çark dönen Kırklar nurdur
Âşığıyım ben onların gayretini çekerim (309)

………..

On yedi kemerbest sayılır kırktan
Bu canı canana vermişim çoktan (220)


3.3.8. Yetmiş İki (Yetmiş Üç) Sayısı:

Yetmiş iki sayısının hemen hemen tüm inanç ve geleneklerde işlevsel olarak kullanıldığını görmemiz mümkündür.

"İslami gelenekte 72'nin ya da bir fazlası 73'ün en bilinen kullanımı, içlerinden birisinin "kurtarılmış topluluk" olduğu 72 ya da 73 mezhebin olmasıdır. Bu kavram şiirde de çok sık karşımıza çıkar, örneğin Hafız, 72 mezhep arasındaki sürtüşmeye bir şarap şişesi kadar biie önem vermediğini söyler. Müslüman efsaneler, Davud'un, kutsanmış gırtlağından gelen 72 farklı sesle kuşları büyülediğini söyler" (Schımmel, 2000: 286). Yine Islami gelenekte Kerbelâ'da şehit edilen Hz. Hüseyin ve 72 yoldaşı (Hüseyin'le beraber 73 eder) önemli yer tutar. Alevi-Bektaşi edebiyatında da 72 ya da 73 sayılarının bu tür kullanımlarını görürüz.

Yetmiş iki şehitler
Hep okunan beyitler (14)

………..

Yetmiş üç şehitler için
Gecemi gündüz ederim (85)

………..

Yetmiş üç şehide canımız kurban
Balım Sultan Kızıldeli'den söyle (220)

………..

Yetmiş üç millete bir gözle baktın
Coşkun sular gibi engine aktın (260)

………..

Yetmiş üç Şehitler için geçerim bu canımdan
Aşığıyım ben onların gayretini çekerim (309)


3.4. Kalıp Sözler:


3.4.1. Deyimler:

Deyimlerin Âşık Mah Turna'nın şiirlerindeki kullanım yansımalarına geçmeden önce deyim kavramıyla ilgili tanım ve açıklamalara bakalım.

"Deyim, sözcük anlamıyla anlatıma akıcılık, çekicilik katan çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan, genellikle de birden çok sözcüklü dil öğesi, kalıplaşmış söz topluluğudur. Deyim, bir kavramı kendine özgü bir kalıp içinde, çekici ve hoş bir anlatımla dile getirir" (Püsküllüoğlu, 2004: 7).

Bir başka tanıma göre Deyim, "bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel anlatım kalıbıdır; genel kural niteliğinde bir söz değildir" (Aksoy, 1978: 39).

Doğan Aksan, deyimlerin halkbilimi açısından önemine değinirken şu tespitlerde bulunur: "Deyimler-bir başka ulusla olan kültür ilişkileri sonunda, -ondan çevrilme alınma değilse-bir dili konuşan toplumun dünya görüşünü, yaşam biçimini, çevre koşullarını, gelenek, görenek ve inançlarını, önem verdiği varlık ve kavramları kısacası maddi ve manevi kültürünü yansıtan, o toplumun düşünme biçimini, hatta nükte ve buluşlarını ortaya koyan dilbilim açısından olduğu kadar, yazın ve halkbilim açısından önemli sözlerdir" (Aksan, 2003: 89)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂŞIK MAH TURNA

Mesaj gönderen nur_umim »

Âşık Mah Turna'nın şiirlerinde geçen deyimlerden tespit ettiklerimiz alfabetik sırayla şöyledir:

Acı çekmek:

Çek Hak'tan gelen acıyı
Tanı Güruhu Naci'yi (182)

Ah çekmek:

Gece gündüz figan edip ağlarım
Ah çekip dertli sinemi dağlarım (228)

Ahı göklere erişmek:

Göklere erişti ahım
Ben sana âşık olmuşum (48)

Akı karadan seçmek:

Cahiller elinden bâde içemem
Sanmayın akı karadan seçemem (200)

Akıl ermek:

Akıl eremez işine
Hem hayaline düşüne (169)

Aklı kalmamak:

Hiç vicdan yok mudur sende
Akıl da kalmadı bende (1 47)

Aklına girmek:

Aklına da gireni seçesin
Hangi âşık geçsin senin yerine (267)

Aklını (başından) almak:

Sevdiğim aklımı başımdan aldı
Benden yâre selâm söyle turnalar (278)

Aklını yitirmek:

Mah Turna'yım aşkı beni bitirir
Gören ayrılırsa aklın yitirir (195)

Aktan okumak:

Mah Turna aktan okuyor
Dillerinden bal akıyor (117)

Alnı ak yüzü açık olmak:

Alnım ak açıktır yüzüm
Allah iyisine getire (191)

Altını pul etmek:

İnsanın iyisi makbul
Sarraf altını etmez pul (102)

Aşına ağu katmak:

Sorun neler geldi garip başıma
Felek ağu kattı tatlı aşıma (288)

Aşk atına binmek:

Aşk atına binen yorulmaz imiş
Gönüller coşunca durulmaz imiş (270)

Aşk deryasına dalmak:

Sazımı elime aldım
Aşkın deryasına daldım (52)

Aşka düşmek:

Bu aşka düşenler coşar
Karlı buzlu dağlar aşar (32)

Aşka gelmek:

Nasıl aşka gelmez bu sazı çalan
Var mıdır dünyada ebedi kalan (279)

Aşkın ateşine düşmek
:

Aşkın ateşine düşen nasıl sararıp solmaz
Muhabbet bahri ummandır dalmayan bilmez bizi (316)

Ayağına turab olmak:


Ayağının türabıyım
Mazlum İmam Hüseyin'in (71)

Bâde içmek:

Ne zaman bu aşka düştün
Rüyanda bâde mi içtin (144)

Bâde süzmek:

Elinde bâde süzüyor
Aşkı bağrımı eziyor (1 67)

Bağrı yanmak:

Mah Turna'yım bağrım yandı
Bu aşk beni derde saldı (63)

Bağrına taş basmak

Taş mı basmışsın bağrına
Ne hayaldesin sevdiğim (153)

Bağrını dağlamak:

Mah Turna ağlar
Bağrını dağlar (2)

Bağrını dövmek:

Herkes sevdiğini över
Kâmiller bağrını döver (181)

Bağrını ezmek:

Senin âşıkların gezer
Dinleyen bağrını ezer (32)

Baş koymak:

Başını koymuştun en doğru yola
Hangi zalim saldı seni bu hala (268)

Başına toplamak:

Halkı topladın başına
Doymamış idin yaşına (124)

Başından savmak:

Torpillileri alırsın
Beni başından savarsın (143)

Başını taşa vurmak:

Başını vururlar taşa
Kolun kanadın kırılır (108)

Beli bükülmek:

Fakirlik büktü belimi
Soldurdu gonca gülümü (179)

Benzi solmak:

Okumayı bilen tahsilli olur
Ne üzüntü çeker ne benzi solur (293)

Bin bir dona girmek:


Mah Turna tapıyor ona
Onlar girer bin bir dona (1 00)

Bir deri bir kemik kalmak:

Bir kemik kaldım bir deri
Sayın Paşa Hazretleri (140)

Bir gözle bakmak:

Yetmiş üç millete bir gözle baktın
Coşkun sular gibi engine aktın (260)

Bir kararda durmak:

Gece gündüz ben ibadet ederim
Yalvarırım bir kararda duramam (282)

Bire alıp beşe satmak:

Bir alıp beşe satmıyom
Ben onu buna çatmıyom (136)

Boynu bükülmek:

Zalim gurbet elde boynum bükülse
Yine geçmem elâ gözlü şahımdan (203)

Boyun eğmek:

Boyun eğdim kadere
Dayandım bu kedere (8)

Cana kıymak:

Âşık olan cana kıyar
Hünkâr Hacı Bektaş Velî (93)

Candan baştan geçmek:

Candan baştan geçtiniz mi
Banaz köyü Banaz köyü (1 06)

Canı çıkmak:

Ferhat'tır dağları yıkan
Şirin için canı çıkan (148)

Canından bezmek:

Kimi Mecnun olmuş gezer
Kimisi canından bezer (162)

Canından usanmak:

Canımdan usandım bile
Kimlere söyleyeyim ben (1 79)

Cansız ata binmek:

Cansız ata bindirdiler
Kabristana indirdiler (1 12)

Cefa çekmek:

Dertliler çeker cefayı
Eller güler ben ağlarım (1 74)

Cefa görmek:

Bu cihanda hiçbir kimse böyle cefa görmedi
Ey müminler figan edin yası matem günüdür (310)

Coşa gelmek:

Âşıklar seninle geliyor coşa
Gerçekler kendini üzer mi boşa (262)

Çıplak giydirip aç doyurmak:

Çıplak giydir doyur acı
Derviş olan giyer tacı (139)

Çile çekmek:

Yetmez mi çektiğim çile
Zulüm yavaşça yavaşça (171)

Dâra çekilmek:

Pîr Sultan çekildi dâra
Korkanlar âşık olmasın (1 65)

Dâra durmak:

Sazın tellerine vuran
Kırkların dârına duran (101)

Darlık çekmek:

Ozanlar halkın varlığı
Neden çekiyor darlığı (141)

Dem sürmek:

Hak'tan uzak olur kemler
Sürülmelidir demler (67)

Derde yanmak:

Görenler derdime yandı
Bismil'den gelmişim bacı (144)

Derdine ortak olmak:

Derdine ortak kim olur
Niçin evlenmezsin Nihat (122)

Derdini dökmek:

Derdini sazına döktün
Ağladın boynunu büktün (126)

Derdini yazmak:

Türkmenhacı köyüm Bismil'dir kazam
Yok gözüm elimle derdimi yazam (201)

Derin düşünmek:

N'olursun düşünme derin
Bilirim meydanda serin (39)

Dert üstüne dert eklemek:

Bahçıvan gülünü bekler
Hem dert üstüne dert ekler (35)

Dile destan olmak:

Bülbüller konmuş güllere
Destan olmuşum dillere (168)

Dile düşmek:

Âşık olan düşer dile
Mürvete geldim erenler (59)

Dilinden bal akmak:

Mah Turna aktan okuyor
Dillerinden bal akıyor (117)

Dizi kırılmak:

Dedi böyle deyip kırma dizimi
Dedim ben seni istemiyorum (283)
Resim
Cevapla

“►Aşıklar◄” sayfasına dön