ASLım ALLAH, Âşık neslim Muhammed Ali Türabî
Meşrebimiz muhabbettir, melâmet hâli harabî
Cevr-i cihan çark-ı çile, erdirdi HİÇliğe şükür
Viran etti varlığımız, İhvânim IŞKın şarabi
Meyhâne meyi muhabbet, Mecnûna Leylâ olmuştur
Sıfırdan sonsuza sevgi, bir kara sevdâ olmuştur
Kopar zevk zincirin, zevk et! Seven - sevilen meşkinde
Âşığa hergün aşure, her yer Kerbelâ olmuştur
Ben bir hiçim dedi gözlerine. Ayna susuyordu, düşünüyordu. HİÇ olduğunu iddia eden iki aynı kişi, iki ayrı bedende. Biri aynanın dışında ki beden de, diğeri aynanın içinde.
İÇBEN sebep sordu?
DIŞBEN yanıtladı: Düşlerimin anahtarlarını yuttum. Düş sandığım kaydı düştü ellerimden. Oysa yeni bestelenmiş nice düşler vardı içinde kilitli tuttuğum. Artık düşler ülkesinden de kovuldum.
Bir an da oldu her şey. Kaydı düştü ellerimden, belki de tutmak için hiçbir çaba sarf etmediğimdendir düşüşler. Parmaklarımın arasından İncinmesin diye titreyen avuçlarımın arasından
İÇBEN: Öyle titrek titrek tutulmaz ki düşler. Cesur olmak lazım. Bazen aptal da olmak lazım. Ya dört elle sarılırsın düşlerine ya da dörtnala kaçarsın düşlerinden. Ama şimdiye kadar da düşlerinden kaçan hiçbir firari görülmemiştir yeryüzünde. Büyük ihtimalle sen ilk olursun Bence düşlerinin anahtarlarını kusmalısın, hava da asılı kalmış düş sandığını bulmalısın.
Belki insan gerçek bildikleri yüzünden; kendisini mutlu edeceğini bildiği gerçek dışı şeylerle arasına düş geçirmez bir duvar örer. Öyle ya mutluluk alışılmış bir şey olmadığından korkutur insanı, şaşırtır.
Bu duvarı ben ördüm, en sağlam malzemeden derken ne kadar güvende ve guruludur kişi.(Harcına düşleri sıkı sıkı tutma kabiliyeti ekmeyi unutmuş).
Hayır! Hayır! Seni dinleyemem. Düş ağrıları bana göre değil, diş ağrılarını tercih ederim. İstersen KORKAK! De. Ayaklarım yere basmalı benim. Kuytu köşelerde biriken düşler bana göre değil(kuytular şeytan kaynar).
Özdemir Asafın dediği gibi, RÜYALARIN AĞINA TAKILMAMAK UYANIKLIĞI İÇİNDEKİ UYKUYU YAŞAMANIN ZORLUĞU dur tüm iç hesaplaşmalarım ve kurduğum ikinci el düşler.
Allahü teâlâ, kendini aramak arzûsunu artdırsın. Ona kavuşmağa mâni olan şeylerden sakınmak nasîb eylesin! Lutf etdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Allahü teâlâyı istemekde, Onun için yanıp yakılmakda olduğunuzu bildirdiği için, çok hoşa gitdi. Çünki, istemek, kavuşmanın müjdecisidir.
Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demekdir. Büyüklerden biri buyuruyor ki, (Vermek istemeseydi, istek vermezdi). İstek nimetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebeb olacak şeylerden sakınmalıdır. İsteğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmelidir.
Bu nimetin elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna şükr etmekdir. Çünki, sûre-i İbrâhîm yedinci âyetinde meâlen, (Nimetlerime şükr ederseniz, elbette artdırırım) buyuruldu. Hem şükr etmek, hem de, Ona sığınmak ve başka birşeyi sevmemek için ağlamak yalvarmak lâzımdır. İçden, ağlamak, yalvarmak gelmezse, kendini zorlamalıdır.
(Ağlamazsanız kendinizi ağlatınız!) demişlerdir. Kâmil ve mükemmil bir zâtı [yanî yetişmiş ve yetişdirebileni] buluncıya kadar, bu isteği, bütün sıcaklığı ile kalbinizde saklamak lâzımdır. Böyle birisi ele geçerse, bütün arzûları, istekleri, onun eline bırakmalı, ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi olmalıdır.
"Vaktiyle Hz. Süleyman, kuvvet ve haşmetiyle yolda giderken bir alay karıncaya rast geldi. Karıncaların hepsi, tazim etmek üzere huzuruna koştular. Bir an içinde binlerce, hatta daha da fazla karınca huzura vardı.
Fakat bir karınca, hemencecik huzura gelmedi. Yuvasının önünde bir toprak tepe vardı. O tepeyi düzeltmek için yel gibi toprak zerrelerini birer birer taşımaktaydı.
Süleyman, bu karıncayı yanına çağırıp dedi ki:
Ey karınca! Görüyorum ki pek güçlü sayılmazsın. Nuhun ömrüyle Eyyûbun sabrına sahip olsan yine bu tepeyi kaldırmaya güç yetiremezsin. Böyle bir iş, senin gibisinin kol kuvvetiyle yapılamaz. Bu tepeyi sen kaldıramazsın.
Karınca dile geldi:
Padişahım! dedi, bu yolda ancak himmetle yürünebilir. Sen benim yaratılışıma bakma. Himmetimdeki yüceliğe bak. Benden ayrı bir karınca var. Göremiyorum onu. Fakat beni aşk tuzağına çekti. Bana dedi ki: Sen şu toprak tepeyi dümdüz yol yaparsan ben de senin yolundan bu hicran kayasını kaldırır, seninle düşer kalkarım. Hemen şimdi ben de bu işe bel bağladım. Bu toprağı taşımaktan başka çarem yok. Bu toprağı kaldırır, tepeyi dümdüz bir hale getirirsem onun vuslatını elde edebileceğim. Bu hususta çalışıp çabalarken ölebilirim, ama hiç olmazsa yalan yere bir davaya kalkışmış sayılmam ya!
"Huvel'evvelu vel'ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey'in 'aliymun: Odur, evvel-ü âhir ve zâhir-ü bâtın, hem o her şey'e alîmdir. O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir. ( Hadîd 57/3)
Allahın ismi şeriflerinden birisi de El-Fettâh olup, anlamı; kapalı olan her şeyi inayetiyle açan, her zorluğu hidayetiyle gideren İlâhi Zât demektir.
Zamanların Fâtihisin
Lutfile nusret edensin
Mümini cihanda muhsin
Seçen sensin Yâ Fettâh c.c
(Musa Tektaş)
Yâ Fettâh c.c,
Ey büyük Allahım,
Sabahın ılık rüzgarı, hanemize koşarken, uzaklara hicret eden ak mintanlı gün, tepelerin üzerinden aşarken, vadilerin üzerinden devrile devrile akan berrak sular ırmağından taşarken ben ellerimi açtım, sana geldim. Kapına geldim. Üzerime kapanmış sandığım ihsan kapına geldim. Hüznün sarkacında asılı duran kederli yüreğimi sana getirdim. Yüreğim senin inayetinle durulmak ister. Sen merhametinin sığınağına geldim, uyumaya, durulmaya ve yeniden doğrulmaya... Ağır ağır yükleri taşıtmayan, belalı sulara girdiğimde boğulmama geçit vermeyen sensin. Kalbimi onaran sen.Tüm hüzünlerimi bıraktım zehrin avuçlarına, geldim. Kalbim, anahtarı sen de olan huzur kapısından içeri girmek diler. Bütün pişmanlığım, bütün kederim ve sana olan aşkımla geldiğim kapını, engin lütfunla aç Rabbim. Aç ki senin ikliminin sırrına ereyim, senin ateşinle yanayım.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Bize bütün kapıları
Açan sensin Yâ Fettâh c.c
Zaferlerin ayetlerde
Geçen sensin Yâ Fettâh c.c
Ey sevgililer sevgilisi,
Ey gönüller Fatihi,
Yâ Fettâh c.c,
Beni mahzun koyan, beni kesretin zincirlerine vuran, beni zehriyle uyutan kıskanç zamanın ellerinden düşüp sana iltica etmişim... Mülteciyim kapında Ey Sevgili... Dilenciyim, gönül gözü topal. Aşkına dilenciyim, mahzun koyma Yâ Fettâh... Beni kapıların arkasında bırakma. Hayırlı kapıların açılsın yüzüme, taze günlerin avucunda bir sarmaşık olayım her dem sana açılan, her dem seni zikreden. Bir kapıyı kapatıp bin kapıyı açan Allahım. Bir şerri, musibeti, bin hayra bağlayan, ummadıklarımı, düşünemediklerimi, bilemediklerimi esrarınla kalbime düşüren Rabbim. Mültecinim kapında, uzak seferlerden gelmişim, kabul buyur, aç nurlu ikliminin kapılarını sonuna kadar. Aç ki bir gül gibi katmerleşip açayım her seherde Hu Hu, diyerek.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun.
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Sultanım,
En sevgili,
Ey Sevgili,
Şimdi vakitlerden tan vaktidir. Camilerde sabah ezan-ı şerif okunuyor. Ezanın kutlu sesi açıyor yüreğimin perdesini. Esrarlı bir saba açıyor gönlümün kapısını, sızıyor ta derinlere. Ürperiyor ve sana uyanıyorum. Bir el dokunmuş yüreğime saba tadında. Gözlerim buğulanıp yağıyor nisana inat. Hiçliklere inat. Menekşeler, ıtırlar boy veriyor yüreğimin bahari toprağında. Kimselerin ayak basmadığı gönlümün sessiz kırlarında, bin kır çiçeği açıyor her dem seni anan... Kokular getiriyor, saba rüzgarı çok uzaklardan el değmemiş... Kelebek kanatlı bir düş görüyorum ve düşüyorum peşine. Beni sana getiriyor. Düşlerimi hayra yor Rabbim. Asrın cehenneminden iltica ediyorum rahmetinin saadet kapısına. Çalıyorum, çalıyorum, bir daha çalıyorum... Mültecinim diyorum kapınızda ey Sevgili... Ve bana açılıyor ümidimin kapıları... Giriyorum ardıma hiç bakmadan.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Tutunduk Hakk dallarına
Düştük cihad yollarına
Nimetini kullarına
Saçan sensin Yâ Fettâh c.c
Ey Ulu Allahım,
Sultanım,
Yâ Fettâh c.c,
Yâ Rezzak c.c,
Nurun, şefkatin ve merhametinle içi kararmış, ruhu daralmış müminin kalbini aç. Yeniden fethet... Yeniden fethet insanlığı Rabbim. Unutulmuş ve unuttuğumuz ne varsa, hepsini yeni baştan düşür yüreğimize. Cihat aşkı, taşısın bizi asrı saadet ülkesine. Dilde, elde, fikirde, zikirde bir fetih süruru yakalasın bizi. Zamanın kifayetsizliği yetmezmiş gibi, çağa yenik düşmüş kalplere, cihetsiz kalmış aşklara, şehnaz faslına dönüşmüş hayatlara ummanından bir katre düşür. Vaktin elinde umarsız, aşksız, imarsız kalmış gönüllere, hislere inşirah ver. Mevsimlerin üzerine düşmüş hastalıklı güz şarkılarını yarıda kes Allahım. Baharlar gelsin, yeşilden bir zümrüt insin dallarımıza. Kara kışın karsız geçen kasvetinde kaçırdık ruhlarımızın gül mevsimini. Açsın gönlümüzde yine peygamber kokuşlu İstanbul gülleri. Şirazesi kaçmış gül mevsimlerine, kara gözlü menekşelere, yasemin kokulu günlere inşirah ver Allahım...
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Fethi mübin inancıyla
Coşturup iman gücüyle
Küfrü fethin kılıcıyla
Biçen sensin Yâ Fettâh c.c
Yâ Fettâh c.c,
Yâ Rezzak c.c,
Ey Hünkâr-ı ezel,
Feth-i Mübin duygusunu kattığın yürek şehirleri şimdi zulmün elinde biçâre. Hicret ve niyetimiz senin için, senin ikliminin ellerine varmak için. Dünya ki bir zindan-ı bela, çah-ı gam u mihnettir. Bizi geçir bu dünya dehlizlerinden Rabbim. Bize, hayırlı kapılar aç, girelim asr-ı saadet bahçesine. Bir ashap şenliği başlasın gönlümüzde. Bize hayırlı günler nasip et Rabbim, erelim nice haftalara, aylara, senelere. Bize hayırlı rızklar bahşet yüce ihsanınla, derelim başakları rahmet dolu tarlalarımızı. İhsanını bizden esirgeme Allahım. Senin İhsan denizinde bir mâhi gibiyiz. Bize varlığımızı hatırlat Rabbim. Bizi bize unutturma. Aklımızı, ruhumuzu, fikrimizi aç Allahım.
A çalımlı fettan nefsim, vazgeç artık AÇ sın işte,
DİRİ lik VAR BİR liğinde DİRİye muhtaçsın işte,
ŞEEnleriyle şenlenip, aldanışın sana perde,
O kapattı PERDE leri, FETTAH Odur açsın işte.
AÇ' ım YÂR...
AÇI' m YÂR...
Allah razı olsun Zahid Canım...
AÇ' lık ancak O' na OL-AN ÖZ' lemdir...
AÇsan AÇacaktır...
ÖZlenen ÖZ'leyenin ÖZ' ündedir...
Gel Allah Allah diyelim, Hakka verdiğimiz ahdi güdelim
Gel yâne yâne dönelim, aşk şerabın kane kane içelim
Yoldaşım gel, Allah Allah diyelim
Hakka verdiğimiz ahdi güdelim
Allah adın daima zikredelim
Her iş Allahtandır ânı bilelim
Kimseyi hor görme aybın söyleme
Kaç yalandan Hakka hiç şirk eyleme
Hem gönül kırma ki bir fahreyleme
Kalpte asla bir fenalık gizleme
Dervişim gel, yâne yâne dönelim
Aşk şerabın kane kane içelim
Elele Kenan tutup seyredelim
Dost cemalin aşk ile tavaf edelim
Bu yolda, cezaya uğrama korkusu da mükafata varma arzusu da
menfaatperestliktir, çıkarcılıktır. Dervişe lazım olanTakvayı Allahın rızasını kaybetme,
hoşnutluğundan uzak düşme endişesi ile doğru yaşamaktır.
Bunu yaparken de doğruları kendimiz tayin etmeden festakim kema umirte fermanınca emrolunduğumuz gibi
istikamet sahibi olmak gerek
Bu istikamet üzre yaşarken himmet ve hasret kaynaşır da
Hakka varan yolda, yol almamıza bir adım daha ileri gitmemize
vesile olur niyazıyla,
Ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim
Ümit AKDEMİR
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.
Zamanın birinde bir padişah yaşarmış.Padişah avlanmayı çok seversıksık avlanırmış.Padişahın aklı-selim "Herşeyin hayırlısı her şeyde bir hayır vardır." cümlesini dilinden düşürmeyen bir de veziri varmış.
Padişahın başına birşey gelse vezir hep ;"Padişahım üzülmeyin herşeyde bir hayır vardır." dermiş.Padişahda vezire bu yüzden çok kızarmış.Yine birgün padişah vezirine "bugün ava nereye gidelim "diye sormuşvezir bir yer tarif etmiş.
Oraya gitmişler fakat avlanırken padişah elinden yaralanmış eli kanamış ve elinin yarasını sarmışlar.Padişah vezirine kızmış"senin yüzünden oldu" demiş.Vezir yine aynı cevabı vermiş ;"Her işte bir hayır vardır padişahım üzülmeyin."demiş.Bunun üzerine padişah vezire çok kızıpben elimi kesiyorumsen bana "Her işte bir hayır vardır" diyorsun deyip veziri zindan attırmış
.Vezir zindana giderken yine "Her işte bir hayır vardır" deyip gitmiş.Padişah yine öfkelenmiş"adamı zindana attırıyorum adam yine aynı şeyi söylüyor" demiş.Padişah avlanmak için az bir adamla başka insan ayağı değmemiş bir yere gitmişavlanırken oranın yerlileri bunları faka bastırıpesir etmişler.Yerliler hergün bir esiri kendi inançları gereği kurban ediyorlarmışsıra padişaha gelmiş ama onu serbest bırakmışlar.
Çünkü yerlilerin inanacına göre sakat veya bir yeri yaralı admdan kurban olmazmış.Padişah vezirini düşünüp ona hak vermiş.Hemen ülkesine dönüp vezirini serbes bıraktırmış.Ama yine soruyu sormuş; "Hadi benim elimin kesilmesini anladıkpeki senin zindana girmendeki "hayır" nedir demiş.
Vezirde bende zindana girmeyip sizinle gelseydimyerliler şimdi diğerleri gibi benide kurban etmiş olacaklardı demiş.
Ders alıpöğüt çıkaran ne mutlu.