KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUL İHVANÎ MERYEM aleyhasselâm SÛRESİ SOHBETİ.:

Resim

ALLAHumme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve aLâ ÂLihi, EhL-i Beytihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-Selâmet İZZet-i İhsÂNınLa =>İSLÂM ÂLEMi'nin =>İffet, İsmet, İzzet TimSÂLi MERYEM aleyhasselâm ANNEmizin =>Şu ÂNda ŞE’ÂNuLLAHta ŞEFâatına =>MuhaMMedî Mü’min- Mü’minat CÜMMLemİZi NÂiL EYyLe =>HAKk ve HAYRda CEM’ et LûTFet Et YAŞAt!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..

ÂMiN!. Yâ MuîN!. Yâ RABBenâ!..


ResimMuhaMMedi MuhabbetlerimLe...


Resim

ÂDEM =>BaBasız AnAsız
AnAsız =>HAVVA AnAmız
AnA-BaBa OLanı =>AHMED
İSÂ İbn MeRYeM =>BaBasız..


ZEVK 7596

AKLın NAKLen ANLAdığı => DOst DivÂNın DEM bU DEMi
=>“MekÂNen KasıYyâ” SıRRı =>MÂRİFetin MîM MAHReMi

=>ANA RAHMİnden SESLenEN
=>BEŞİkte VAHy NEFESLenEN

=>İSÂ RÛHuLLAH =>ANNesi =>ÇeTiN ÇİLLEnin MeRYeMi!.

aleyhumu’s- selâm..

08.05.16 18:05
Brsbrsmm..tktktrstkkmdcvLÂNnn..



KuL İhvÂNim ->şU İşe BAKk!
KÛN feyeKÛN EYyLeyEN HAKk
“MuhaMMedî ->M â R i F e t”tir
AKLını ->NAKLeN YAŞA!..maKk!.


MERYEM aleyhasselâm’a Vahy.:

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---"Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ (aynen), fe immâ terayinne mine’l- beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu li’r- rahmâni savmen fe len ukellime’l- yevme insiyyâ (insiyyen).: Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, Rahmân’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.” (Meryem 19/26)

“MekÂNen KasıYyâ” SıRRı
MÂRİFetin MîM MAHReMi.:


فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Resim---"Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ (kasıyyen).: Böylece ona hamile kaldı. Bundan sonra onunla uzak-ıssız bir mekâna (yere) çekildi.” (Meryem 19/22)


->İSÂ RÛHuLLAH ->ANNesi
->ÇeTiN ÇİLLEnin MeRYeMi!.:


يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Resim---"Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ (begıyyan).: Ey Harun’un (kız) kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Ve senin annen de azgın (iffetsiz) değildi.” (Meryem 19/28)

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---"Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ (seriyyen).: O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “Rabbin, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).” (Meryem 19/24)

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Resim---"Kâle innî abdullâhi, âtâniye’l- kitâbe ve cealenî nebiyyâ (nebiyyen).: (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.” (Meryem 19/30)


Elhamdülillâhirabbiâlemîn!..


ResimMuhaMMedî
Kul İhvÂNi
ResimMuhaBBetLe..



Resim

MERYEM aleyhasselâm SÛRESİ FâZiLeti.:

ـ1ـ عن المغيرة بن شعبة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: )لَمَّا قَدِمْتُ نَجْرَانَ سَألُونِى وَقَالُوا إنَّكُمْ تَقْرَءُونَ: يَا أُخْتَ هرُونَ؛ وَمُوسى قَبْلَ عِيسَى بِكَذَا وَكَذَا. فَلَمَّا قَدِمْتُ عَلَى رسول اللّهِ # سَألْتُهُ عَنْ ذلِكَ. فَقَالَ: إنَّهُمْ كانُوا يَتَسمَّوْنَ بأنْبِيَائِهِمْ وَالصَّالِحِينَ قَبْلَهُمْ(. أخرجه مسلم والترمذى .

1. (702)- Mugîre İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Necrân'a gelince bana sordular: "Sizler şu âyeti okuyorsunuz: "Ey Harun'un kız kardeşi: Baban kötü bir kimse değildi..." (Meryem 28). Halbuki, Hz. Musâ, Hz. İsa (aleyhimâ'sselam)'dan yüzlerce yıl önce yaşamıştır. (Nasıl olur da Hz. İsa'nın annesi olan Hz. Meryem, Hz. Musâ'nın erkek kardeşi olan Hz. Hârun'un kız kardeşi olur?)" Ben Medine'ye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gelince, bu meseleyi ona sordum: "Onlar, kendilerinden önce yaşamış olan peygamberlerinin ve sâlih kişilerin isimleriyle isimleniyorlardı." buyurdu.
(Müslim, Adâb 9, (2135); Tirmizî, Tefsir, Meryem, (3154)

يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Resim---"Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ (begıyyan).: Ey Harun’un (kız) kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Ve senin annen de azgın (iffetsiz) değildi.” (Meryem 19/28)

AÇIKLAMA.:

1-) Âlimlerimiz büyük çoğunluğuyla, bu hadise dayanarak, peygamberlerin isimlerinin çocuklara verilebileceği görüşüne varmışlardır. Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de, oğluna İbrahîm adını koymuştur. Ashab arasında da pek çok kimse daha önceki peygamberlerin isimlerini taşıyorlardı. Bazı âlimler, meleklerin ismini çocuklara koymanın câiz olduğunu söylemiştir. İmam Mâlik gibi Cibril ve Yâsin isimlerinin verilmesini mekrûh addeden de olmuştur.
İsimle ilgili geniş açıklamayı ilgili bahiste yaptık, oraya bakılsın (113-120) hadisler.

2-) Hadiste geçen Necrân yer ismidir. Bu ismi taşıyan birden fazla yer mevcuttur: en-Nihâye'nin verdiği bilgiye göre Hicâz'la Şam ve Yemen arasında bir yerin adıdır. Yemen'de, Bahreyn'de, Dımeşk yakınlarında da Necrân adını taşıyan yerlerin bulunduğu belirtilir.
Necran ahâlisi Hıristiyandır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağlığında Medine'ye gönderdikleri bir heyetle Müslümanlarla sulh anlaşması yapmışlardır.
Bura ahâlisi Hıristiyan olduğu için Hz. Mugire'ye, Hz. Meryem'in Hz. Hârun'un kız kardeşi olamayacağını söyleyerek, "Kur'ân'da geçen "Ey Hârun'un kız kardeşi" tâbirine itirazî soru sorarlar. Rivâyetin Tirmizî'deki metninde şu ziyâde var: Hz. Mugire İbnu Şu'be der ki: "Ben bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemedim, dönüp durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e haber verdim..."
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Onlar kendilerinden önceki peygamberlerinin ve sâlihlerin adlarını koyarlardı" buyurarak, Hz. Meryem'in Hârun isminde bir kardeşi olduğunu haber veriyor. Yani, âyetteki: "Ey Hârun'un kız kardeşi" tabirinde geçen Hârun, Hz. Musâ (aleyhumussselam)'nın kardeşi olan, fesâhatiyle meşhur Hârun (aleyhisselam) değildir.
Bazı âlimler Kur’ÂN'ın bu tabirinden hareketle, Hz. Meryem'in, Hz. Musâ'nın kardeşi olan Hz. Harun'un neslinden olduğu kanaatine varmışlardır. Bu kanaatte olanlara göre, aradaki bu kan bağı sebebiyle Hz. Meryem'in cedd-i emced'i olan Hz. Hârun (aleyhisselam)'a nisbet edilerek "Hârun'un kızkardeşi" diye isimlendirilmesi câizdir. Çünkü, Arap örfünde, bir Temimli'ye, "Ey Temim'in kardeşi", Mudarlı'ya da "Ey Mudar'ın kardeşi" denmesi câizdir.
Hatta, bu hitabı yorumlayanlar arasında şöyle diyen de olmuştur: "Harun ismindeki bu zat belki de açıktan fısk işleyen birisi idi, bu sebeple Hz. Meryem'i ona nisbet ettiler."
En doğru te'vil, şüphesiz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan kaydedilen açıklamadır.


Resim

ـ2ـ وعن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قَرَأ سولُ اللّه #: وَأنْذِرْهُمْ
يَوْمَ الْحَسْرَةِ، وَقَالَ: يُؤْتَى بِالْمَوْتِ كَأنّهُ كَبْشٌ أمْلَحُ حَتَّى يُوقَفَ عَلَى السُّرورِ بَيْنَ الْجَنَّةِ والنَّارِ. فَيُقَالُ: يَا أهْلَ الجَنَّةِ فَيَشْرَئِبُّونَ، وَيُقَالُ: يَا أهْلَ النَّارِ فَيَشْرَئِبُّونَ. فَيُقَالُ هَلْ تَعْرِفُونَ هذَا؟ فَيَقُولُونَ: نَعَمْ، هَذَا الْمَوْتُ فَيُضْجَعُ وَيُذبَحُ، فَلَوَْ أنَّ اللّه قَضَى ‘هْلِ الْجَنَّةِ بِالْحَيَاةِ وَالْبَقَاءِ لَمَاتُوا فَرَحاً. وَلَوَْ أنَّ اللّهَ قَضَى ‘هْلِ النَّارِ بِالْحَيَاةِ وَالْبَقَاءِ لَمَاتُوا تَرَحاً(. أخرجه الترمذى وصححه.»ا‘مْلَحُ« الذى بياضه أكثر من سواده، وقيل: هو النقىُّ البياض.وقوله: »فَيَشْرَئِبُونَ« أي يرفعون رؤسهم لينظروا إليه. »وَالتَّرحُ« ضدّ الفرح، وهو الحزن .

2. (703)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) okudu: "Ey Muhammed!. Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, onları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar" (Meryem 19/39). Sonra dedi ki: "(Kıyâmet günü) ölüm alaca bir koç sûretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yer alan sur üzerinde durdurulur. Önce:
"- Ey cennet ahalisi!" diye bağırılır, onlar başlarını kaldırırlar. Sonra:
"- Ey cehennem ahâlisi!" diye bağırılır, onlar da başlarını kaldırırlar. Sonra sorulur:
"- Bunu tanıdınız mı, nedir bu?" Hepsi birden:
"- Evet tanıdık, derler. Bu ölümdür"
Koç yatırılır ve kesilir. Eğer, Allah cennet ahâlisi için hayâta hükmetmemiş olsaydı, neşeyle ölürlerdi. Cehennem ahalisi için de Allah hayata, bekaya hükmetmemiş olsaydı onlar da üzülerek ölürlerdi."

(Tirmizî, Tefsir, Meryem (3155)
Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadis biraz farklı şekilde de rivâyet edilmiştir. (Buhârî, Tefsîr, Meryem 2; Müslim, Sıfatu'n-Nâr; Tirmizî, Cennet 20, (2561).)

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Resim---"Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıye’l- emru, ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: Ve emrin yerine getirileceği hasret günüyle onları uyar. Ve onlar, gaflet içindeler ve onlar, mü’min değillerdir.” (Meryem 19/39)

AÇIKLAMA.:

Kurtubî'ye göre, hadiste ölümün koç şeklinde getirilip kesilme teşbihiyle, Hz. İbrahîm (aleyhisselam)'in oğlu İsmail'e koçun fidye kılınması gibi, koçla insanlara da fidye hasıl olduğuna bir işarette bulunulmuş olmaktadır. Yine Kurtubi'ye göre koçun, alacalı, yâni siyah beyaz olması, cennetlikleri de, cehennemlikleri de temsil etmesi sebebiyledir. Yani her iki taraftaki ahali için ölüm kaldırılmıştır, ebediyet başlamıştır.
Ölümün öldürülmesi meselesini ifade için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın başvurduğu latif teşbih, yani bir koç olarak herkesin gözünün önünde ölümün kesilmesi teşbihi hususunda âlimler farklı yorumlar yapmışlardır.
İbni'l-Arabî şunları söyler: "Bu hadis akla muhâlif olduğu için anlaşılması zorluk arz etmiştir. Çünkü ölüm, cevher değil, ârazdır. Ârazın cisme dönüşmesi (inkılabı) mümkün değildir, öyle ise onun kesilmesi mümkün değildir. Bu sebeple bazı âlimler bu hadisin sahih olmadığını ileri sürdüler. Bazıları da sıhhatini kabul edip, te'vil ettiler. Dediler ki: Bu bir temsildir, gerçek bir kesme söz konusu değildir. Bazıları da: Bilâkis, hakikatine uygun bir kesme mevzubahistir, kesilen şey ölümü üzerine alandır. Onu herkes tanır, çünkü ruhlarını kabzetme işini üzerine almıştı, demiştir.
Mâzirî der ki: "Bizce ölüm diğer ârazlar gibi bir ârazdır. Mutezile'ye göre, ölüm mâna değildir, aksine onun mânası hayatın yokluğudur. Ancak bu mülâhaza şu âyet mucibince hatalıdır: "Allah hayatı da ölümü de yaratmıştır"
(Mülk 2). Şu halde âyet, ölümün mahluk olduğunu kesinlikle ifade ediyor. Kaydettiğimiz iki görüşe göre ise onun koç olması da, cisim olması da mümkün olmaz, bundan maksad bir teşbih ve temsildir." Mâzirî devamla der ki: "Allah bu cismi yaratır, sonra kesilir, sonra bunu bir temsil yapar, çünkü ölüm artık âhiret ehline ârız olmaz."
Kurtubî, et-Tezkire'de şunu söyler: "Ölüm, mânadır. Mânalar cevhere dönüşemez, Allah amellerin sevabından (onları temsil eden) eşhâs yaratır. Ölüm de böyledir, (ona bedel) ölüm diye isimlendireceği bir koç yaratır ve hem cennetliklerin hem de cehennemliklerin kalplerine, ölümün kesilişini her iki tarafta da ebedî olacaklarına dair delil olarak atar."
Şöyle diyen de olmuştur: "Allah'ın arazlardan cesedler inşa edip, bunları arazlar için madde kılmasına bir mani yoktur. Nitekim, Müslim'de geldiği üzere, hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bakara ve Âl-i İmrân Sûrelerinin, iki bulut olarak geleceklerini beyan buyurmuştur. Hadislerde bu çeşit açıklamalar mevcuttur."


Resim

ـ3ـ وعن قتادة في قوله تعالى: )وَرَفَعْنَاهُ مَكاناً عليّاً. قال: قالَ أنَسٌ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ إنَّ النَّبىَّ # قَالَ: لَمَّا عُرِجَ بِى رَأيْتُ إدْرِيسَ في السَّمَاءِ الرَّابِعَةِ(. أخرجه الترمذى

3. (704)- Katâde (merhum), şu âyet hakkında: "Onu yüce bir yere yükselttik" (Meryem 57). Hz. Enes (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan şu rivâyeti yaptığını belirtir:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben Mirac'ta iken dödüncü kat semâda Hz. İdris (aleyhi'sselam)'i gördüm." buyurdu.

(Tirmizî, Tefsir, Meryem, (3156).)

وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
Resim---"Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ (aliyyen).: Ve onu, yüce bir mekâna (makama, cennete) yükselttik.” (Meryem 19/57)

AÇIKLAMA.:

Hz. İdris (aleyhisselam)'le alakalı olarak Meryem sûresinde: "Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, çok sâdık bir peygamberdi. Biz onu pek yüce bir yere yükselttik" buyurulur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu âyeti açıklama zımnında: "Ben Mi’rac'ta iken dördüncü kat semâda Hz. İdris'i gördüm" buyuruyor.
Hz. İdris (aleyhisselam)'in diğer peygamberler arasında mümtaz bir yeri vardır. Rivâyetlere göre, kendisine 30 sahifelik kitap gelmiştir. Bu beşerin medenî terakkisinde mühim bir merhale teşkil eder: Kendisinden önce insanlar hayvan postu giyerken, ilk defa elbise dikerek mamul elbise giymiştir. Bu sebeple terzilik sanatının pîri kabul edilir. Yazının ilk defa onun tarafından kullanıldığına dair rivâyetler de mevcuttur. İslâmî an'ane, yıldız ve hesap ilmini de onunla başlatır (Aleyhisselam).
Ayrıca Hz. İdris'in, aynen Hz. İsa gibi dünyevî cesedleriyle yaşamakta olduğuna da inanılır. Bunun hayat tabakası hakkında Bediüzzaman şu açıklamayı yapar:
"Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa (aleyhisselam)'nın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levâzımâtından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesbeder. Adetâ beden-i misalî letâfetine ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleri ile semâvatta bulunurlar..."


Resim

ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: )قال رسولُ اللّه # لِجِبْرِيلَ: مَا يَمْنَعُكَ أنْ تَزُورَنَا أكْثَر مِمَّا تَزُورَنَا فَنَزلتْ: وَمَا نَتَنَزَّلُ إّ بِأمْرِ رَبِّكَ اŒية(. أخرجه البخارى والترمذى .

4. (705)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Cibril (aleyhisselam)'e: "Bana, niye hâlen yapmakta olduğundan daha fazla ziyarette bulunmuyorsun?" diye sormuştu, şu âyet indi: "Cebrâil Muhammed'e şöyle dedi: "Biz ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz, geçmişimizi, geleceğimizi ve ikisinin arasındakileri bilmek O'na mahsustur. Rabbin unutkan değildir" (Meryem 64).
(Buhârî, Tefsir, Meryem 2, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhid 28; Tirmizî, Tefsir, Meryem, (3157).)


وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
Resim---"Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ (nesiyyen).: Ve biz (resûl melekler), Rabbinin emri olmaksızın inmeyiz. Bizim önümüzde, arkamızda ve bunların arasında olanlar, O’nundur. Ve senin Rabbin, (seni) unutmuş değildir.” (Meryem 19/64)

AÇIKLAMA.:

Bir rivâyet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, Cebrâil ile daha çok görüşme arzusu içerisinde bulunduğunu ve bu arzusunu da Hz. Cebrâil'e açtığını bildiriyor. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu talebi üzerine gelen vahiy gösteriyor ki, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in risâlet hayatına giren her mes'ele Cenâb-ı Hakk'ın tanzim ve takdiriyle cereyan etmekte, O'nun hikmetinin iktizasına göre, nübüvvet hayatının vukuatı husul bulmaktadır. Bunda ne Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in arzusu, ne diğer haricî sebepler müessir değillerdir. Risâletle ilgili her bir mesele hem öndeki âhiret hayatına, hem geçmişteki dünya hayatına baktığı için, bunlara müteallik meseleler ancak, bunların sâhibi Allah tarafından bilinebilir, bildirilebilir, ilmi sınırlı beşerin tedbiriyle yürüyemez.
Risâletin mahiyet ve mekanizmasını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e öğretici mahiyette, yukarıdakine benzeyen vahiylere, bilhassa risâlet hayatının bidâyetinde sıkca rastlanır. Müzzemmil, Abese, Müddessir sûreleri bu açıdan da değerlendirilebilir.

Resim

ـ5ـ وعن أم مبشر ا‘نصارية رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: )سَمِعْتُ رسولَ اللّه # يقول: َ يَدْخُلُ النَّارَ إنْ شَاءَ اللّهُ تعالَى مِنْ أصْحَابِ الشَّجَرَة أحَدٌ. فقَالتْ حَفْصَةُ رَضِىَ اللّهُ عَنْها: بَلَى يَا رَسولَ اللّهِ فَانْتَرَهَا. فَقالَتْ: وَإنْ مِنْكُمْ إَّ وَارِدُهَا.
فقَالَ رسولُ اللّهِ #: قَدْ قَالَ اللّهُ: ثُمَّ نُنَجّى الَّذِينَ اتَّقُوا اŒية(. أخرجه مسلم .

5. (706)- Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle buyurmuştu:"
(Hudeybiye biatına katılan) ashâbu'şşecere'den hiç kimse inşaallah cehenneme girmeyecektir."
Bunun üzerine Hafsa (radıyallahu anhâ) validemiz: "Hayır ey Allah'ın Resulü!" dediyse de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu azarladı.
Bunun üzerine Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ) şu âyeti okudu: "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin, yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür"
(Meryem 71).
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona şu cevâbı verdi: "Allah şöyle de buyurmaktadır: "Sora biz, Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zâlimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız"
(Meryem 72)
(Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 163, (2496).)


وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

Resim

ـ6ـ وعن السدى قال: سألتُ مُرَّةَ الْهَمَدَانِّى عَنْ قولِهِ تعالى: )وَإنْ مِنْكُمْ إَّ وَارِدُهَا. فَحَدَّثَنِى عن ابنِ مَسْعودٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. أنَّ النَّبىَّ # قالَ: يَرِدُ النَّاسُ النَّارَ ثُمَّ يَصْدُرُونَ عَنْهَا بِأَعْمَالِهِمْ. فَأوَّلُهُمْ: كَلَمْحِ الْبَرْقِ، ثُمَّ كالرِّيح، ثُمَّ كَحُضْرِ الْفَرَسِ، ثُمَّ كالرَّاكِبِ المُسْرِعِ، ثُمَّ كَشَدِّ الرَّجُلِ، ثُمَّ كَمَشْيِهِ(. أخرجه الترمذى.»الحضْرُ« بضم الحاء المهملة وسكون الضاد المعجمة: العدْوُ. »وَالشَّدُّ« أيضاً العدو .

6. (707)- Süddî anlatıyor: "Mürre el-Hemedânî'ye, "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur" (Meryem 71) âyetinden sordum. Bunun üzerine bana İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den rivâyet ettiği şu hadisi rivâyet etti: "İnsanlar ateşe girerler, sonra amellerine göre ondan çıkarlar: Onların ilk grubu şimşek hızıyla çıkar, ikinci grub rüzgâr gibi çıkar. Sonra at sür'atiyle, at binicisi süratiyle, sonra yaya koşusuyla, en sonra da yaya yürüyüşüyle çıkar."(Tirmizî, Tefsir, Meryem (3158).)

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

AÇIKLAMA.:

Âyette geçen vürud'la ne kastedildiği âlimler tarafından münâkaşa edilmiştir. Uğramak diye tercüme ettiğimiz bu kelime bazılarınca "girmek" demektir. Nitekim bu mânayı te'yid eden merfu bir rivâyeti Hz. Câbir (radıyallahu anh) nakletmektedir. Buna göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Vürud, dühul (girme) demektir. İyi ve kötü hiç kimse istisnâ edilmeden herkes cehenneme girecektir. Ancak mü'minlere serin ve selâmetli olacaktır" buyurmuştur.
Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) da şu açıklamayı yapmıştır: "Âyet, "cehenneme girerler" mânasını taşır. Ancak herkes, ameline göre oradan çabuk (veya geç) çıkar."
Vürûd'dan maksadın, "üzerinden geçme" olduğunu söyleyenler de olmuştur. Nitekim Ebû Hüreyre, Abdullah İbnu Mes'ud, Katâde ve Kâ'bu'l-Ahbâr'dan bu mânayı teyid eder rivâyetler gelmiştir.
Bazılarında şu ziyade mevcuttur:
"Sonra bir münâdi: "Ey cehennem sen kendi adamlarını tut, benimkileri bırak" diye nida eder. Böylece mü'minler daha bedenlerinin rutubeti kurumadan oradan çıkarlar."
Âyetin yorumuyla ilgili olarak gelen rivâyetlerin en sahihi bu iki görüştür. Aslında bunlar arasında fark da yoktur. Çünkü "vürud"dan girmeyi anlayan, geçmeyi de ifâde etmiş olur. Zira, sırat'ın yukarısından cehennemi geçen ona girmiş demektir. Ancak geçenlerin hepsi aynı vaziyette geçmez. Halleri, amel durumlarına göre farklılık arz eder. Amelce en üstün derecelere ulaşmış olanlar şimşek gibi sür'atli geçerler. Hayal sür'atiyle geçeceklerden bile söz edilebilir.
Nitekim bu yorumu te'yid eden bir rivâyet Müslim'den gelmiştir. Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Hudeybiye'de bey'ata katılanlardan hiç kimse ateşe girmeyecektir" demesi üzerine, şu âyeti hatırlatmıştı: "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür"
(Meryem 19/71). (Bu hadisi 706 numarada tam olarak kaydettik.)
Bu rivâyet esas alınınca, "cehenneme uğrama (vürud) küffâra hastır" diyenlerin; "vürudun mânası cehenneme yaklaşmaktır" diyenlerin; "bunun mânası cehenneme geriden nezâret etmektir" diyenlerin; "oraya vüruddan maksad, mü'mine dünyada gelen hummâdır (ateşli hastâlik)" diyenlerin sözlerindeki zayıflık anlaşılır.
Öyle ise, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "İnsanlar ateşe girerler" sözüyle, "İnsanlar, altında cehennem bulunan sırat köprüsünün üzerinden geçerler, ateşi müşâhede ederler, ateşle yüz yüze gelirler" demek istemiştir.
Türbüştî, "vürud" kelimesinin lügat olarak "suya gitmek" olduğunu, sonradan başka maksadla gitmeler için de kullanıldığını, âyette ise cehennem köprüsünü geçmek mânasına geldiğini belirtmiştir.
"Sonra amellerine göre ondan çıkarlar" tâbiri ateşten kurtulmayı ifade eder.
Tîbî der ki: "Sonra amellerine göre ondan çıkarlar" cümlesinde geçen "sonra" kelimesi, "Sonra biz, Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarırız..."
(Meryem 19/72)âyetindeki sonra kelimesinin bir mislidir. Buradaki sıralama zaman yönünden sıralamayı değil, rütbe yönünden sıralamayı ifade eder. Âyette, Cenab-ı Hakk, insanların ateşe girişi ile müttakilerin ondan kurtuluşları arasındaki farkı beyan etmiştir. Hadiste de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) aynı şekilde insanların ateşe girişi ile oradan çıkışları arasındaki farkı beyân etmektedir. Zira, hadiste geçen sudur (çıkış) kelimesi, insiraf (dönüş) manasına gelir.
Aliyyu'l-Kârî, açıklamaları şöyle özetler: "Elhasıl, insanlar girmeye başladıkları andan itibâren cehennemin korkusundan, manzarasının müşâhedesinden, alev ve dumanının değmesinden, çengellerinin takılmasından vs.'den sâlih amellerinin derecesine göre çok farklı sür'at ve ağırlıklarda kurtulup çıkarlar."
Hadis, ilk çıkanların şimşek sür'atinde olacaklarını, sonra çok hızlı koşan at sür'atinde, normal giden insan sür'atinde yol alarak cehennemin üzerinden geçeceklerini ifade etmektedir.


Resim

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Resim---"Summe nuneccîllezînettekav ve nezeru’z- zâlimîne fîhâ cisiyyâ (cisiyyen).: Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.” (Meryem 19/72)

Resim

ـ7ـ وعن خباب بن ا‘رَتِّ قال: )كُنْتُ قَيْناً في الجَاهِلِيَّةِ فََعَمِلْتُ لِلْعَاصِ ابنِ وَائِلِ السَّهْمِىِّ سَيْفاً فَجِئْتُ أتَقَاضَاهُ. فقَالَ: َ أُعْطِيكَ حَتَّى تَكْفُرَ بِمُحَمَّدٍ. فقُلتُ: َ أكْفُرُ حَتَّى يُمِيتَكَ
اللّه تعالى ثُمَّ تُبْعَثَ. قَالَ: وَإنِّى لَمَيِّتٌ ثُمَّ مَبْعُوثٌ؟ قُلْتُ: بَلََى. قَالَ: دَعْنِى حَتَّى أمُوتَ وَأبْعَثَ فَسَأُوتِى مَاً وََوَلداً فأقْضِيَكَ. فنزلَتْ: أفَرَأيْتَ الَّذِى كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ ‘وتَيَنَّ مَاً وَوَلداً اŒية(. أخرجه الشيخان والترمذى.»القين« الحدّاد .

7. (708)- Habbâb İbnu'l-Eret anlatıyor: "Cahiliye devrinde demirci idim. Âs İbnu Vâil es-Sehmi'ye bir kılıç yaptım. Ücretimi almaya gelmiştim.
- "Hayır, Muhammed'i inkâr etmedikçe vermeyeceğim" dedi. Kendisine:
- "Asla! Sen ölüp, Allah seni yeniden diriltinceye kadar ebediyyen onu inkâr etmeyeceğim" dedim.
- "Yani ben, öldükten sonra tekrar dirileceğim ha!" diye alaya aldı. Ben:
- "Bundan ne şüphe!" deyince:
- "Öyleyse bırak beni, öleyim de yeniden dirileyim. Bana bol mal ve evlât verilecek. O zaman sana olan borcumu eda ederim" dedi.
Bunun üzerine şu âyet indi: "Ey Muhammed!. Âyetlerimizi inkâr eden ve: "Bana elbette mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü? O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahmân katından bir söz mü almıştır? Hayır söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. Bahsettikleri şeyler bize kalacaktır. Kendisi bize tek başına gelecektir"
(Meryem 80).
(Buhârî, Tefsir, Meryem 3, 4, 6, İcâre 15, Husûmât 10, Büyû 29; Müslim, Münafikûn 35, (2795); Tirmizî, Tefsir, (3161).)

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا
Resim---"Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ (ferden).: Ve onun söylediği şeylere, Biz varis olacağız. Ve o, Bize fert olarak (tek başına, mal ve evlâdı olmaksızın) gelecek.” (Meryem 19/80)

AÇIKLAMA:

Habbâb İbnu'l-Eret'in yukarıdaki rivâyeti, ilk Müslümanların müşriklerden maruz kaldıkları istihzâ ve işkencelere bir örnek teşkil eder. Rivâyeti yapan Habbâb (radıyallahu anh) da bu işkencelere en ziyade mâruz kalan Müslümanlardan biridir.
Habbâb'ın diğerlerinden çok işkence çekmesi, onun Mekke'nin yerlisi olmayışından ileri gelir. Huzâî veya Temîmî oluşu hususunda ihtilaf edilmiştir. Arap asıllı bir köle olarak cahiliye devrinde Mekke'de satılmış idi. Efendisinin kim olduğu bile ihtilâflıdır.
Habbâb ilk Müslümanlardandır. Hattâ ilk altıdan altıncısı olduğu belirtilir.
Mücâhid'in bir rivâyetine göre İslam'ı ilk izhâr edenler şunlardır: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebû Bekir, Habbâb, Süheyb, Bilâl, Ammâr ve Sümeyye (radıyallahu anhüm ecmain).
Mücâhid, açıklamasına devamla Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in amcası Ebû Talib, Hz. Ebû Bekir'in de kavmi tarafından himaye edildiğini belirttikten sonra diğerlerine müşriklerin demir zırhlar giydirerek güneşe atmak sûretiyle işkenceler yaptıklarını, güneş ve demirin harareti altında yaktıklarını belirtir.
Habbâb her şeye sabredip, müşriklere boyun eğmeyenlerdendir. Sırtına kızgın demirler koyup derisini ve etini yakmışlardır.
Habbâb şunu anlatır: Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı üzerinde bürdesi, gölgede Kâbe'ye dayalı vaziyette gördük.
"- Bize yardım etmeyecek misin?" dedik. Hemen oturdu ve yüzü de kızarmış olarak şu cevâbı verdi:
- "Sizden önce, öyleleri vardı ki, inancı sebebiyle yere çukur açılır, sonra bir testere getirilip başının ortasına konulur, vücudu ikiye bölündüğü halde yine de dininden dönmezdi. Öyleleri de vardı ki, dininden dönmesi için vücudu demir taraklarla taranır, derisi, eti, kasları ne varsa taranır, yine de dininden dönmezlerdi. Sabredin, kasem olsun, Allah bu dini tamamlayacak hedefine ulaştıracaktır. Öyle ki, San'a'dan Hadramevt'e gitmek isteyen bir kimse Allah'tan başka hiç kimseden korkmaksızın emniyet içerisinde gidecektir, koyunu için de sâdece kurttan korkacaktır. Ne var ki, siz acele ediyorsunuz!"
Habbâb demirci idi, kılınç yapardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zaman zaman kendisine uğrardı. Bu durum, hanımefendisine ihbâr edildi. Hanımefendisi, kızgın demiri alarak onunla başını dağladı. Bu muameleyi Hz. Peygamber'e gidip şikâyet etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Rabbim Habbâb'a yardım et!" diye dua buyurdu. Hanımefendisi derhal başından ah vah etmeye başladı, ızdırabından köpekler gibi havlıyordu. Kendisine: "Başına dağ vurdur!" dediler. Habbâb (radıyallahu anh) kızgın demirle elleriyle zâlimenin başını dağladı.
Habbâb İbnu'l-Eret, Bedir, Uhud başta olmak üzere bütün gazvelere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'le birlikte katıldı.
Hz. Ömer (radıyallahu anh), müşriklerin kendisine neler yaptığını sorunca Habbâb (radıyallahu anh) sırtını gösterir. Hz. Ömer bakınca şöyle der: "Bugüne kadar böyle bir insan sırtı görmedim!" diye çığlık atar. Habbâb açıklar: "Yere ateş yakıldı. Üzerine beni yatırdılar. Ateşi söndüren sırtımdan eriyip akan yağlar olmuştur."
Habbâb İbnu'l-Eret, İslâm'ın ilk yıllarında çekilen ızdırapları anlatırken, "Öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamasaydı ölmeyi tercih ederdik!" der.
Bir seferinde vücuduna, eski işkencelerin kalıntısı sebebiyle yedi yerden dağ vurdurur.
Hastalığı sırasında kendisine "geçmiş olsun" ziyaretine gelen bir grub sahabi: "Ne mutlu sana, kardeşlerinle Kevser Havzı'nda buluşacaksın!" derler. Şu cevâbı verir:
"- Bana geçmiş kardeşlerimi hatırlattınız. Onlar hizmetlerine, çektiklerine mukabil dünyada hiç bir şey görmediler. Biz ise, arkada kaldık, çok dünyâliklara mazhar olduk. Bize bu gelenlerin, önceki hizmetlerimizin dünyada yenen, âhirete kalmayan ücreti olmasından korkuyoruz."
Bir gün, Habbab İbnu'l-Eret mescide uğrar, bir kenara sessiz sedasız oturur. Orada bulunan cemaat kendisine: Arkadaşların seni dinlemek için toplandılar, ya hadis rivâyet et, ya da hayırlar emret!" derler. Şu cevâbı verir:
"- Ne emredeyim onlara? Olur ki, kendi yapmadığım bir şeyi emrederim."
Habbâb İbnu'l-Eret, Kûfe'ye yerleşmiş ve orada yetmiş üç yaşında olduğu halde ölmüştür. Ölüm yılı hicri 37'dir. Habbâb'ın vefatına kadar herkes ölüsünü, evinin avlusuna, veya yakın bir yerine defnediyorlardı. İlk defa Habbâb, vasiyet ederek, cenazesini Kûfe'nin dışına gömdürür. Rivâyete göre Hz. Ali (radıyallahu anh) Sıffin dönüşü uğradığı Kûfe'nin giriş kısmında sağ kol üzerinde yedi aded kabir görür:
"- Bunlar da ne?" diye sorar. Kendisine açıklarlar:
"- Ey Mü'minlerin emiri! Sen Sıffin'e çıktıktan az sonra Habbâb vefat etti. Kûfe'nin dışına defnini vasiyet etti. Halk , onun buraya gömülmeyi vasiyet ettiğini görünce, başkaları da ölülerini buraya defnetti."
Hz. Ali bunun üzerine şunları söyler:
"- Allah Habbâb'a rahmetini bol kılsın. Kendi arzusu ile Müslüman oldu, itaat ederek hicret etti. Mücâhid olarak yaşadı. Bedenî işkenceler çekti. Allah iyi amelde bulunanın ücretini zâyi etmeyecektir!"
Habbab'ın, Hz. Ali ile birlikte Sıffin'e ve Nehrevan'a katıldığı, namazını Hz. Ali'nin kıldırdığı da söylenmiştir. Hz. Ömer zamanında 19. senede öldüğü de söylenmiştir.


Resim

ـ8ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: )قال رسولُ اللّه #: إذَا أحَبَّ اللّهُ عَبْداً نَادَى جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السّمُ: إنِّى قَدْ أحْبَبْتُ فَُناً فأحَبُّهُ، فَيُنَادِى في السَّمَاءِ ثُمَّ تَنْزِلُ لَهُ الْمَحَبَّةُ في أهْلِ ا‘رْضِ. فذلِكَ قولِه تعالى: إنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمنُ وُدّاً. وقَالَ في الْبُغْضِ مِثْلَ ذلِكَ(. أخرجه الترمذى .

8. (709)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Allah bir kulu sevdi mi, Cebrâil (aleyhisselam)'e şöyle seslenir: "Ben falanca kişiyi seviyorum, sen de sev!" Bunun üzerine semâda aynı şekilde nida edilir. Sonra, arz ehli arasına onun sevgisi indirilir. Bunu şu âyet ifade etmektedir: "İnanıp hayırlı iş işleyenleri Rahmân sevgili kılacaktır" (Meryem 96). "Allah bir kula buğzetti mi, Cibril (aleyhisselam)'e seslenir: Ben falancaya buğz ediyorum. Bu şekilde semâda nida edilir. Sonra, yeryüzüne onun hakkında buğz indirilir."
(Tirmizî, Tefsir, Meryem, (3160).)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا
Resim---"İnnellezîne âmenû ve amilu’s- sâlihâti se yec’alu lehumu’r- rahmânu vuddâ (vudden).: İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem 19/96)

AÇIKLAMA.:

Ulemâ şöyle demiştir: "Allah'ın kulunu sevmesi demek, onun için hayır ve hidâyet irâde etmesi, ona nimet vermesi ve rahmette bulunmasıdır. Allah'ın buğzu da, kulunu cezalandırmak istemesi, şekavetini irade etmesidir. Cebrâil'in ve meleklerin sevgisi ise iki ihtimal üzeredir:
1-) Onların kula istiğfarları (Cenab-ı Hakk'tan affedilmesini dilemeleri), övmeleri, duada bulunmaları;
2-) Muhabbetleri, mahlukatta mevcut ve herkesce bilinen zâhirî sevgidir. Bu da kalbin bir şeye meyli ve ona kavuşmak için duyduğu iştiyâktır. Şu halde meleğin kula karşı bu çeşitten bir sevgisinin sebebi, Allah Teâla'ya mutî olması ve Allah tarafından sevilmesidir."
İbnu Hacer der ki: Bu hadisin bir vechinde, söz konusu sevginin sebebi ve bundan maksadın ne olduğu açıklanmaktadır.
Sevbân'ın rivâyetinde geldiğine göre; kul, Allah'ın rızasını aramaya arâliksız devam eder de Allah sonunda şöyle buyurur: "Ey Cibril, falan kulum benim rızamı arıyor. Bilesin , ona benim rahmetim galebe çalmıştır." Cibril: "Allah'ın rahmeti falancanın üzerine olsun" der. Bunu Hamele-i Arş da söyler, aynı şeyi onların etrafındakiler de söyler. Böylece halka halka söyleme sırası yedi semâ ehline kadar gelir, en sonunda o kimse için (rahmet) arza indirilir."
Bu hadise Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin yaptığı şu rivâyet de destek olmaktadır: "...Kulum nafile ibadetlerle bana yaklaşmaya devam eder. Öyle ki ben onu severim de bir şey benden istese hemen veririm, bana dua etse derhal icabet ederim. Ben yaptıklarım arasında en çok bu kimsenin vefatında tereddüde düşerim. Çünkü o kulum ölümü sevmez, ben de onu incitmeyi sevmem..."
Nevevî, insanların kalbindeki sevgi ile ilgili olarak şunları söyler: "Kişiyi insanların sevmesi ve ondan razı olması kalblerin ona meyletmesi ve ondan razı olmasıdır."
İbnu Kesîr, buradaki sevgiden, sâlih amel işleyen kimseler için, salih kimselerin kalbindeki sevgiyi anlar ve der ki: "Cenab-ı Hakk haber veriyor ki, Şeriat-ı Muhammediye'ye uyduğu için Allah'ın razı olacağı amelleri işleyen kimse için, sâlihlerin kalbine sevgi ve muhabbet ekecektir. Bu husus va'd-i İlahîye binâen kesin ve kaçınılmaz bir keyfiyettir."
Bu hadisten şu husus da anlaşılmaktadır: İnsanlar tarafından gerçekten sevilmek isteyen kimse, öncelikle Allah'ın rızasını aramalı, ona sevgili olmaya çalışmalıdır. Bunda muvaffak olan kimse, yüryüzünde gerçek sevgiye mazhar olur. Başka şekilde kazanılan sevgi, sevgi değil, belki riyakârlıktır, sathidir, geçicidir. Mevki, makam, maddî imkânlar yoluyla kazanılan sevgi ve dostlukların riyâkarlık ve yapmacıklıktan ibâret olduğunu, "düşenin dostu olmaz" sözü teyid eder. Halbuki Allah için birbirini sevenlerin sevgisini hiç bir şey izâle edemez.
Bu sevginin de yolu, yine Kur’ÂN'ın ifadesiyle dindarlıktan geçer. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sünnetine uymaktan geçer: "De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder."
(Âl-i İmrân 31).
Şunu da belirtelim ki, Allah'ın bir kul hakkında hayır ve hidâyet irade etmesi ona nimet vermesi, rahmette bulunması demektir; buğzetmesi de cezalandırması, şekâvete uğratması demektir.
Rabbimiz! Hayrını diler, buğzundan rahmetine iltica ederiz!


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Es Selâmu aLeykum ve RahmetuLLAHi ve Berekâtuhu..

ALLAHumme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike ve
Nebiyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve aLâ ÂLihi, EhL-i Beytihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

SubhÂNeke ALLAHumme ve bî hamdike,
Eşhedu en Lâ İLâHe ente vahdeke Lâ şerike Leke estağfiruke ve etûbu İLeyke..


EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EL KERİM ellezi Lâ İLâHe İLLâ Huve’L- HAYyumu’L- KAYyum ve etûbu İLeyk ve Huve’r- RAHîMu’L- VEDÛD celle celâlihu!.


Ve’L- HaMDuLiLLAHi RABBu’L- ÂLEMîn!.


Çok şükür Yâ RABBunâ TeÂLÂ!.
Zâhirde, şükrümüz SANA.. Bâtında hamdımız SANA!.
Ey Yüceler Yücesi RABBımız TeÂLÂ; kusurumuza bakma, affet bağışla, merhametinde muamele et, adaletinle sana sığınırız!.
Biz Meryem sûresine girecektik Hakan.. Meryem aleyhasselam’ın çok iyi anlaşılması gerekir!.
Bu gır gır gır!. diye okunan Kur'ÂN-ı Kerîm’de değil de yüreği Kur'ÂN-ı Kerîm kesenlerin Kur'ÂN-ı Kerîmi..
Kur'ÂN-ı Kerîm BİZe =>Ekmek gibi, SU gibi geldi.. Hayatımız için geldi.. İşte bu inançta olanlardan bahsediyorum yâni!.
Yoksa ne acıdır, ne yürekler acısıdır ki, hiç mi hiç elini dahi değmeden, dilini dahi değmeden, iki üç tane sûreyi ne dediğini bilmeden okuyarak, bir ömür harcayıp bütün hayatını kendi hevâ hevesi.. Ya da, ondan bundan derlediği topladığı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ve Kur'ÂN-ı Kerîm’den bir haber bir hayat yaşayarak, ne için böyle oldu sorusunu sormadan bir yanlış içinde yürüdü İsLÂM ÂLeMi.. Geldiği yer ise, ortada ve bu bir gönül körlüğüdür.. ALLAH celle celâlihu kimseye vermesin!.
Kur’ÂN-ı Kerîm ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i anlamadan, dinlemeden, kulaktan dolma şeylerle bir takım yanlışları kendisine din kabul ederek ya da, onların öyle olduğunu zannederek!.
Halbuki İsLÂM, teknik bir dindir.. Tarik tekniktir yâni.. İsLÂMda herşey haktır!. Yalancı Dünyâ, yalancı Dünyâ!. Kime yalancı Dünyâ?. Yalancılara yalancı Dünyâ!. Hakikattekilere ise, Şehâdet Tarlası..
Pep böyle tersden gidilmiştir!. Evet Dünyâ’ya tapıldığı zaman, Sırat-ı Mustakîm’den Sapan Sapıklardan olunca Dünyâ bir KOKmuş LEŞtir!.


Resim“BELhum e DALLÛN EHLi”-ne
=>BATmışsa CÂHİL CEHLi-ne.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hâfâ, I, 409.)

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---“Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn (yerciûne).: SAĞIRdırlar, DİLsizdirler, KÖRdürler. Bundan dolayı dönmezler." (Bakara 2/18)

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Ve lekad zere’nâ li CeheNNeMe kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne): Ve andolsun ki; CeheNNeMi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalbleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Ve lekad zere’nâ li CeheNNeMe kesîran mine’l- cinni ve’l- insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike ke’l- en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humu’l- gâfilûn (gâfilûne): Ve andolsun ki; CeheNNeMi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalbleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)


Ancak, Dünyâda HAKk’a KULLuk yapıldığı zaman, Dünyâ bir CeNNettir. Aksi takdirde CeheNNeM’in Zümarasıdır.. Zâten kendi başına bir CeheNNeMdir.. İnsanlar; sözden uzaklaştı, gözden uzalaştı, gözden düştü yâni sözden de düştü, özden de düştü!. Bir garib halde yürüyor ama YOL nerde?.
MeLÂMet YoLu.. MeLÂMet dediğimiz şey; MeLÂnetle, lânetlenenlerle =>“Lâ İLâHe” gibi.. İnkârla =>Gübre gibi.. Yuh çekilenlerle böyle sıralayabilirsiniz.. tüm böyle bir takım.. ANA RAHMİ gelir, bakarsınız hepimiz doğduğu ANA RAHMİ’ne.. Beyinsiz insanlar onu, Şehvet Çukuru görür.. Ama Hakka ve Hayra inananlar ise ona, ALLAH celle celâlihu’nun er Rahîm Esmâsı’nın niçin isim olarak verildiğini düşünür de.: “İşte Şehâdet Şehrine Çıkış Kapımız!.” der. Bu kadar önemlidir, bu kadar doğrudur ve bu kadar haktır!. Bunlar bir araya getirilmediği sürece her şeyi yapan, fiilen yapan, konuşan, hayatının içinde tutan bir insan’a “gübre” dediğin zaman burnunu kvırıp “aaa!..”der.. Niye?!. Sen her şeyi yapıyorsun, her şeyi söylüyorsun ve fiilen uyguluyorsun!. Niye doğru söylemekten kaçınıyorsun ki!. Hayatın gerçeklerini neden anlamıyorsun ki!.
Bu hep böyle olmuştur!. “Zıtların Zevki” diye tâbir ettiğimiz “DIŞ DÜZEN” ve “İÇ DENGE”yi KURaBİLmek için.. iç ve dışı.. düzen ve dengeyi kurabilmek için.. İÇ ve DIŞı.. MERKEZ ve MUHİTi vicdÂNımızda.. DIŞta AKLımızı KAFAmızda.. İÇte NAKLimizi KALBimizde.. Akıl ve Nakili BİRLeştireBİLmek için doğru düşünmek durumundayız biz!. Nakil, NÛRLanmış AKıLdır..
İşte kendimiz, kaderimiz gereği sâdece İnşâe ALLAH LîVECHiLLAH ALLAH rızası için =>SeBîLiLLAH-ALLAH YoLunda RaSûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem’i ve KeLÂMuLLAH’ımızı =>BİLmeye =>BULmaya =>OLmaya =>YAŞA!.maya ve =>YAŞAT!.maya =>BİZ sâdece MuhaMMedî HASBî Hizmetçiyiz RABBımız TeÂLÂ’ya Hamdolsun!.
Sadece Hizmetli olarak bir gönül çabası yürütmekteyiz ve hiç kimseden ALLAHa hamd olsun alacağımız-vereceğimiz de olmadı, olmaz da İnşâe ALLAH!.

Acı olan şudur ki, Bu Cihanda cânlar cengi eksik olmaz.. Herkes Herşey ve Herkesle DENENeBİLmektedir!.

Meryem aleyhaselam’dan bahsediyoruz.. Meryem aleyhasselam, halkın zulmüne tahammül etmiştir!. Halkın zulmune tahammül etmiştir!. Öyle bir Hanım Efendi düşünün ki, anasının karnında “ALLAH Yolu”na adansın ve en akıllı insanın da aklının ermeyeceği bir hayat yaşasın!.
Her türlü iftiraya uğrasın bunları fiilen yaşasın ve halka tahammül etsin, beddua etmesin, karşı gelmesin!. Amma Jakka ve Hayra çıkışta da sabretsin!.
Demek ki sabır, onun bunun zulmüne sabır değil de, tahammül!. Bir adamın gücü yetiyor eşeğini dövüyor ve eşek mecburen tahammül ediyor, ne yapsın ki yâni!. Ya da bir zâlim, birisini kolay bulmuş dövüyor da dövüyor!. Yapacak bir şey yok!. O, tahammül ediyor sabretmiyor!.

İnsanlar, kuduz köpekler gibi, kuduz hayvanlar gibi, canavarlar gibi bitmez tükenmez bir hırs hased fesad kin kibir içinde bütün Dünyâyı yutacakçasına doyumsuz ve RABB’ısına güvenmeyen teslim olmamış, Kefîl ve Vekîl kabul etmemiş bir insan ki, bugün nerdeyse çoğu böyle olmaya başladı!. Yâni çok miktarda demek istiyorum. Ve bu doyumsuzluk bütün Dünyâsını yıktı gitti.. Yâni doğduğumuz topraklarda, insanların yerini şimdi aklımızın fikrimizin ermeyeceği hayatlar yaşanıyor ve kanımızı, tenimizi taşıyan insanların nasıl hebâ olup gittiğini gözlerimizle görüyoruz.. Kendimiz yaşıyoruz ALLAH celle celâlihu kimseye vermesin!.

Bunlar hep hayatın içinde görülüyor bu bozulma o kadar hızlı oluyor ki, o bizim eski dediğimiz atmışını yetmişini bulmuş insanları da kısa sürede kendilerine çevirip hatta onların liderleri oluyor, önlerine düşüyor.: “daha da yap!. haram mı, daha da yap!. yalan mı söyledin durmadan yap!.” böyle bir çılgınlık içinde gidiyorlar!. Bunu hepimiz görüyoruz bu bir gelişme değildir, değişme değildir aslına ihanettir!. Biz basit inanırız, bizim ALLAHımız celle celalehu; ne rüzgarı, ne bulutu, ne kâinâtı, ne de zerresi ne kürresi değişmemiştir!. Aynı minvâl üzere yürümektedir!. Kurt kurtluğunu yapıyor, koyun koyunluğunu yapıyor ve fıtrî işleri de buydu zâten!.

Mesele.: “Bizim kudurmuşlar ne olacak ve bu kudurmuşların içerisinden kudurmadan nasıl geçip gidilecek?.” Sorusudur.
Bunu doğru anlamanın yollarından birisi de Meryem aleyhisselam’ı çok iyi anlamaktır!. Biz MuhaMMedî MeLÂMette, neden bir terazinin eski teraziden bahsediyorum iki kefeli teraziden neden onun elle tutulan yeriyle, şundan dolayı zâhir ve bâtını tartar.. “Lâ İLâHe” burada da, “İLLâ ALLAH” ARŞ’ta olmaz.. Onu tartar SEVİYELer..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayağının altına girmez, omuzuna çıkmaz da arkasında safa geçeip.: “ALLAHu EKBER!.” Dedirtir, silkeler..
Bu ise çok basit şeyleri yapmak ya da yapmamakla ölçülü veriyor. Ne kader kalıyor ne öte kalıyor ne böte kalıyor!. Halbuki ALLAH celle celalehu Mutlak Muradını işliyor ve fiilen uyguluyor toplumlara da, millete de, kâinâta da!. Efendim işte mevsim değişiyor da, sular eriyor da, şöyle oluyor da, böyle oluyor da, ozon’dan oldu, bozandan oldu vs..
ALLAHu zü’L- CeLÂL, zü’L- İntikamdır, intikam alıcıdır!.


El Müntâkimü celle celâlihu.:
Resim

Yoksa bu yapılan bu azgınlıklar, zulümler sürmez!. Küfür sürer ancak zulümler sürmez!.
Küfür kalkarsa ortadan, herkes melek olur o zaman KuLLuk İmtihÂNına insan kalmaz.. Ancak zulüm ebedi değildir, bir yere gelir kendi kendini akrep gibi sokar öldürür!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NEdir RaCÛL?. NEdir NiSâ?
MuSâ KİMdir?. NEdir A’Sâ?
MuhaMMMed İBni AbduLLAH
->ANNesÎnin ->OĞLu ->İSÂ!..

..aLeyhumu’s-SeLâm…

ZEVK 7519

ELEStten MAHŞERe şU ÂN ->SıRRR-ı SIFıR SERÂNCaMı
YÂRım NEFes KULLuk İÇin Zu’R-RAHMEt Zu’L- İntiKâMı
EYy MuHeYMiNu’L- VeDÛD HAKk
->Ve EL HUVe Lâ YeMÛT ->HAKk
“MÂRifetin ->MERYEMi”ne ->ANA RAHMinde ->İKRâMı!.


18.03.16 01:16
brbrsmm..tktktrstkkkmdcvLÂNnn..


hER ÂSİYE’ye biR FiRAVÛN
KULLuk DEvrÂNı hER DEMde
ZITLar ZEVKidir ->bU OYUN
TEKe TEK ÇiLE ->MERYEM-de..

..aleyhunne’s-selâm…

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn (fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fî’l- cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî mine’l- kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."[/b] (Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Resim---"Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmran’ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kanitin olanlardan oldu.” (Tahrîm 66/12)


ReCÛL: Yetişkin erkekler. Bir işin ehli. Er kişi. Adam.
NiSâ: (C.: Nisvân) Kadınlar.
SERÂNCaM: f. Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. * Bir işin sonu. * Vak'a.


Zu’R-RAHMEt:


er Rahmân:
Resim

er RahîM:

Resim

Sekiz CeNNet NÂRıM ARŞi'stivâda...
Resim
Yedi CeheNNem NÛRuM tahte's-SERÂda!



AHd-ı MERYEM,
BAHt-ı MERYEM,
TAHt-ı CENNETt,
TAHt-ı MERYEM!.


Sonsuz SaLât u SeLâM OLsun!..

ELhamdüLiLLâHiRaBBiLâLemîn!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Resim

NEdir RaCÛL?. NEdir NiSâ?
MuSâ KİMdir?. NEdir A’Sâ?
MuhaMMMed İBni AbduLLAH
->ANNesÎnin ->OĞLu ->İSÂ!..

..aLeyhumu’s-SeLâm…


ZEVK 7519

ELEStten MAHŞERe şU ÂN ->SıRRR-ı SIFıR SERÂNCaMı
YÂRım NEFes KULLuk İÇin Zu’R-RAHMEt Zu’L- İntiKâMı
EYy MuHeYMiNu’L- VeDÛD HAKk
->Ve EL HUVe Lâ YeMÛT ->HAKk
“MÂRifetin ->MERYEMi”ne ->ANA RAHMinde ->İKRâMı!.


18.03.16 01:16
brbrsmm..tktktrstkkkmdcvLÂNnn..


hER ÂSİYE’ye biR FiRAVÛN
KULLuk DEvrÂNı hER DEMde
ZITLar ZEVKidir ->bU OYUN
TEKe TEK ÇiLE ->MERYEM-de..

..aleyhunne’s-selâm…


وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn (fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fî’l- cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî mine’l- kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Resim---"Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmran’ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kanitin olanlardan oldu.” (Tahrîm 66/12)

ReCÛL: Yetişkin erkekler. Bir işin ehli. Er kişi. Adam.
NiSâ: (C.: Nisvân) Kadınlar.
SERÂNCaM: f. Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. * Bir işin sonu. * Vak'a.


er Rahmân:
Resim

er RahîM:

Resim

Sekiz CeNNet NÂRıM ARŞi'stivâda...
Resim
Yedi CeheNNem NÛRuM tahte's-SERÂda!



AHd-ı MERYEM,
BAHt-ı MERYEM,
TAHt-ı CENNETt,
TAHt-ı MERYEM!.


Sonsuz SaLât u SeLâM OLsun!..

ELhamdüLiLLâHiRaBBiLâLemîn!..


Meryem aleyhisselâmda çok dikkat edilmesi gereken üç özellik vardır ve güzellik vardır..
Meryem aleyhisselâm, Mârifet-i MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâmdadır. benim gönlümce böyledir..


Şeriat-ı MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm,
Tarikat-ı MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm,
Mârifet-i MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm,
Hakikat-ı MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm..

Meryem aleyhisselâm bu KULLuk Kademelerini ana karnından başlayarak son nefesine kadar yaşamış ve fiilen BİLmiş BULmuş OLmuş ve YAŞAmıştır Hakan’ım!.
Çok iyi biliriz ki, bu hayatın olmazsa olmazı, en son hayatın varlığının devamı için en son ne gerekir dersen, BESLEN!.mek ve ÜRE!.mek gerekir bu kâinât beslenmek ve üremek üzere kurulmuştur. Yoksa sistem kurur bütün can taşıyanlar beslenmek ve üremek üzere dizayn edilmiştir ister biter. Bitki olsun, hayvan olsun isterse insan olsun fark etmez. Üremeyenler melekler vs. bizi ilgilendiren şeyler değildir. Beslenmeyenler de onlardırı gerektiği için söylüyorum. Biz Meryem Sûresini geçen de söyledim birkaç dakikanın içinde dırrıt diye geçeriz. Hiçbir harfini anlamadan hecesini anlamadan sabahtan akşama kadar gır gır gır nice hatim inen insanlar var ki, Meryem aleyhisselâm’ın “mim” inden “re” sinden “ye” sinden “me” sinden habersizdir. Hiç de ilgilendirmez onları. Ama hiç ilgilendirmez onu. Zâten hiçbir şey ilgilendirmez onu aslında hakikatta. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de ilgilendirmez, o kendi bildiğinin, kör alışkanlıklarının kuludur o..
Hayatıma Kur'ÂN-ı Kerîm ve Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’e göre bir çekidüzen vereyim diye bir derdi yoktur o kimsenin. Sadece ne gördüyse, atalarının dini üzeredir demek istiyorum. Atalarını kötülemek için söylemiyorum. Herkes kendi çağında kendi çilesi ile KemâLâta ve CemâLâta erer. Meryem aleyhisselâm Mânâya ana karnında adanmıştır. Annesi demiştir ki.:
“Hiç çocuğum olmuyordu böyle geç vakitte bana bir çocuk verdin ya, eğer bunu verirsen verdin değil verirsen senin yolunda adayacağım!.”
Ve olmayan şey olmuştur ve annesi daha yeni doğmuş bebeğini götürmüş ve kadınların önünden geçmesi bile imkansız olan Havraya teslim etmiştir.. Yahudilikte de öyledir hâlâ. Yahudilikte şimdi bile aybaşı/hayz hâli olmuş, ay hâli olmuş bir kadın, yemek yapamaz evde. Yenmez onun yemeği. Şimdi yapıyorlar mı bilmiyorum. Hayz olduğu zaman, o halleri geçene kadar ıssız yerlere çekilirler. Haaa zulüm etmişlerdir.. Onun için daha yeni doğmuş bir çocukken götürmüştür Zekeriyâ aleyhisselâma. Teyzesinin kocasıdır ve peygamberdir. “Ben bunu erkek diye doğurdum nerden bileyim ki kız olacağını.” âyet bunlar biliyorsunuz.
“Nerden bileymi ki kız olacağını. Amma yine de adını “Meryem” koydum." “Meryem” diye bir isim yoktu önce çünkü. Meryem, “hademe” demektir hizmetçi demektir. Bizim mesleğimizdir ki, MeLÂMet mesleğidir. Bizi, zâhirde bâtında taşa tutmayanda akıl yok demektir. Yâni en azından gülle taşlarlar demek istiyorum. Onun için de dönüp “bunlar ne yapıyorlar!?.” diye bakmak bizim için ar olmuştur. Meryem aleyhisselâm şeriatta denenmiş midir?. Evet denenmiştir. Kim söylüyor Kur’ÂN-ı Kerîm söylüyor, ne diyor?. Meryem şarka çekildi çocuğunu doğurdu. Şark Kudüs’ün şarkı, Kudüs'ün bağları dağları mı?. Yoksa, Kâbe’deki Rükn-ü Yemanî mi?. Yoksa!.sı Yokk. KüLLî ŞEYy’y’in Kadîr olan ALLAH celle celâlihu, Mârifet Makamı içinizde, hacca gidenler bilirler ki KÂBE’nin her tarafı tıklım tıklım doludur hacılarla. Ne zaman ki Hicr-i İsmâil’i geçip dönerken beraber Meryem Meydanı’na girersiniz. Orada bir felâh ve rahatlık vardır. Diğer taraftaki sıkış tıkışıklık kalkar Rükn-ü Yemanîye doğru bir ferahlık alır oh çekersiniz. Orasının öyle özellik ve güzelliği vardır. Ana karnında adanan Meryem’in kendi karnında ALLAH celle celâlihu’ya adanan Meryem’in kendi RAHMindeki oğlu İsâ aleyhisselâm konuşuyor.: “Üzülme!.” diyor. “Sen kuru hurma ağacına sarıl ben doğarım. kuru hurma ağacından ceninler/canlar döküldüğünü göreceksin!.” ve görüyor.
Neticede Kudüs’e kucağında çocuğuyla gelince ne diyor Kur’ÂN-ı Kerîm’de.. Şeriat Terazisinde hemen tartıveriyorlar.:
“Ey Meryem, senin annen iffetliydi, haysiyetli şerefli bir kadındı!.” Yâni bunun zıddı nedir kime söylüyorlar bunu?. Meryem aleyhasselâm’a!. “Sen bu çocuğu nerden peydahladın?.” Cevâp işaretle konuşuyor.: “Ben oruçluyum konuşma oruçlusuyum benim yerime bebek, mehdi beşikteki kehlen konuşacak!.” Ne oldu bu arada.. Bir şey oldu değil mi?. İnkâr ettiler küfrettiler ve küfürle suçladılar, müthiş bir “TEFRİD”e düştüler.. Şeriatta böyle taşlanmıştır Meryem aleyhasselâm!. ve “Sen bizimle eğleniyor musun dalga mı geçiyorsun beşikteki çocuk bizimle nazıl konuşur?.” deyince bebek çocuk ne diyor.: “Ben ALLAH’ın Rasûlullahıyım!.” dediği anda onlardan bir grup diyorlar ki.: “İşte ALLAH’ın oğlu geldi!.”Dediler ve onlarda “İFRAT”a geçiverdiler!. İsâ aleyhisselâm.: “Ben ALLAH’ın Rasûlullahıyım!.” diyor amma, onlar da diyorlar ki.: “Hayır sen ALLAH’ın oğlusun!. biz teslis yaparız!. ALLAH, Karısı Meryem oğlu İsâ!.” deriz” diyorlar ve hâlâ devam ediyor bu saçmalıkları..

Teslis.: Üçleme. Hristiyanların sonradan uydurdukları ve dinlerinin esâsında olmayan bir akidedir ki; bazılarının hâşâ, Cenâb-ı Hakk Üçdür, bazıları da Üçü birdir diyerek, ALLAH celle celâlihu'ya şerik ve ortak tanımaları. Cenâb-ı Hakk'ı Üç Unsurdur diye tevehhüm etmeleridir.

Meryem aleyhisselâm, işte böyle bir şeriat cenderesiden geçti. Bu yaptıkları zülme “sabır ediyor” demiyorum, çünkü SASBIR Hakkta ve Hayrda devamlı sabit kalışa yapılır.. Tahammül etti.. Yâni şeriattaki Meryem aleyhisselâm’ı bilmem tanıtabildim mi birazcık!. Kur’ÂN-ı Kerîm tanıtıyor siz de göreceksiniz ki geleceğiz oralara göreceksiniz böyle bir Meryem aleyhisselâmdan bahseiyoruz..
Tarikatta da denenmiştir. Tarikat-ı MuhaMMedîyede de denenmiştir YOLda.. Neydi YOLU? Anası doğurmuş Zekeriyâ aleyhisselâm’a teslim etmişti. O mâbedin içinde kadının girmesi ve gezmesi felân mümkün değildir.. Nasıl yaşadığı konusu hâlâ bir sırdır!. Yâni küçük bir yerde, bir Secdegâhta mihrâbı olan küçük bir alanda/yerde kalıyor hep.. Ne zaman ki Zekeriyâ aleyhisselâm, her ne zaman oraya girse her türlü yiyeceği önünde görüyor ki mevsimi felân yok!.
“Bu ne iştir Meryem?!.” diyor. “Bu ne biçim yoldur. Bunlar sana nerden geliyor?.” diyor Kur'ÂN-ı Kerîmde.. Ne buyuruyor.: esteiûzubillah bismillâhirrahmânirrahim. “Huve min indillah.:İşte bunlar ALLAH katından!.”
Şu Tarikat-ı MuhaMMedîye ye bakar mısınız!. Kime söylüyor?. ALLAH’ın peygamberi Zekeriyâ aleyhisselâm’a söylüyor ve fiilen yapıyor..

Zekeriyâ aleyhisselâm da.: Mâdem ki öyleyse ey RABBım ben çok yaşlandım benim arkamdan gelecek bir vârisim/kimse kalmadı neslimi yürütecek. Ben de bir oğlan çocuğu istiyorum!.” deyince zokayı yutmuştur. Yâni Yahyâ aleyhisselâm gelmiştir ve Yahyâ aleyhisselâm İsâ aleyhisselâm’dan önce olduğu için Meryem aleyhisselâm’ın karnında rahmindeki İsâ aleyhisselâm’ı mücdelemiştir. Teyze çocuklarıdır..

Bunlar düz kontak anlaşılacak şeyler değildir amma bilmek de güzel şeydir. Tarikatta da denenmiş değil mi?. Evet denenmiş..
“Hüve min indillah!.” ALLAH celle celâlihu, Sırat-ı Mustakîm YoLunu açtı mı, ne sağ kalır ne sol!. MuhaMMedî Mârifet de KüLLî ŞEYy’in Kadîr olan ALLAH celle celâlihu Meryem aleyhisselâm.. Kur’ÂN-ı Kerîm’de ki son Makamıdır.. Peygamber değildir.. Vahiy edilmiştir bir ÜMMeti olan peygamber değildir. Yâni peygamber değildir ama vahyedilmiştir kendisine, âyetler vardır. Ne buyuruyor buna sabretmiştir Meryem aleyhisselâm. “Hüve min indillah”a sabretmiştir. Canı üzüm mü çekti, hemen önünde.. Burada aklınıza ne geliyorsa önünde bütün bunlara sabretti, şükretti, hamdetti.. Hiç te bir ALLAH’ın kuluna ben buyum böyleyin bir harf hece dahi çıkarmadı bu özellik ve güzellikleri RABBı TeÂLÂ’dan bildi ve sabretti sabır hakka ve hayra yapılır.. Tahammül bâtıla ve şerre başka çâresi olmadığı için tahammül edilir. Biz de yanlış anlaşılmaktadır sabrediyorum felân yâni biri zulmediyor ona o da sabrediyorum tahammül ediyorum de işte bu ikili Zâhir ve Bâtın Lâ İLâHe İLLÂ ALLAH teşekkül ettiği için ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki.: “Ey Meryem sen âlemdeki kadınların en faziletlisin!.”
Dahası yok yâni ne geçmişte ne gelecekte ne şu ÂNda yok!. Bunun aksini düşünmek dahi küfürdür. Kur’ÂN-ı Kerîm’de bunu düşünürken elbette Hristiyanların düşündüğü gibi ahmakça, Meryem aleyhisselâmı rastgele bir kadın, kafası, eli, ayağı, şurası burası olan bir kadın gibi yahutta hayvanca düşünmenin üstünde ve ötesindedir..

Değerli kardeşlerim;
Bizim söylediğimiz şeyler dikkat etmek gerekiyor!. At gözlüklerini takmış, ana rahmiyle mezar taşı arasında hayvanlık oyunu oynayanlara değil bizim sözümüz!. SÖZümüz ve Sohbetimiz;

Şeriat-ı MuhaMMedîye,
Tarikat-ı MuhaMMedîye,
Mârifet-i MuhaMMedîye,
Hakikat-ı MuhaMMedîyeyi,
BİLip =>BULup =>OLup da =>YAŞA!.yanlaradır!.
Hamd Olsun RABBımız TeÂLÂ’ya!.

Bu tâbirleri biz uydurmuyoruz Kur’ÂN-ı Kerîmin kendisinde var zâten. Elbette MuhaMMedî Teknik Tasavvuf =>Zâhir ve Bâtını CEM’ eden Tasavvuf tur materyalist felsefe değildir!.

Gariban Barbaros katılamadı okumuşunuzdur sitede..
Aha Barbaros da geldi!. Tam “Gariban” derken geldi..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

ResimÂLEMLerin İNCİsi..


Meryem aleyhasselâm’ın Şahsında halktan gelene Şeriatte, ZAHMete TAHAMMÜLünü..
HAKk TeÂLÂ’dan gelen RAHMEt’e Tarikatta SABRını göreceğiz!.
Halkın Tefritte kalanların bir kısmı.: “Bu senin oğlun mudur?. Sen bunu birisinden peydahlamışsın -hâşâ- zinâ ettin!.” diyorlar!.
Söz Orucunda olan Meryem aleyhasselâm, çocuğunu işâret ediyor!. Mesih/ beşikteki çocuk/İsâ aleyhisselâm konuşunca halkın bir kısmı İfrat ediiyor ve.: “Aha işte bu çocuk beklediğimiz “ALLAH’ın oğlu!.” diyorlar!.
İşte böylece Tefrit ve İfrat Dârağacına çekilmiştir Meryem aleyhisselâmla İsâ aleyhisselâm halk katında!.
Halkın çillesi ağır bir tahammülü gerektirmiştir bu iş!.
Sabır demiyorum!. Sabır Kur'ÂN-ı Kerîmdeki.: “Ey Meryem sana bu yiyecekler nerden geliyor" dendiğinde.: “Hüve min inde ALLAH”.. ALLAH katından’tan geliyor!. Sırrına sabırdır..
Zekeriyâ aleyhisselâm’a ki, bir peygamber aleyhisselâm’a söylüyor bunu..
Çünkü onun makamı değil Meryem aleyhasselâm’ın MuhaBBet Makamı!.
Halkın anladığı alçaklık yükseklik meselesi değil bu HÂL!.
Yâni SÜNNetuLLAHtan habersiz birisi ahmaklığından.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de, çocuk doğursun!.” diyemez hâşâ!. Yâni zâhirdeki annelik!. Ayrı şeyler bunlar!. Ne alâkası var birisi.: “Ben tabanımla da görüyüm parmağımın ucuyla da görüyüm!.” dese..
“Oyun mu oynuyorsun ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Sünnetini kendi ham aklına uydurmaya mı çalışıyorsun!.” Der aklı başında birimiz..

İşte bu özellik ve güzellikleri çok iyi anladığımız zaman; Meryem aleyhisselâm’ın Şeriatı, Tarikatı ve Mârifeti'nde nasıl âlemlerin en faziletli kadını özellik ve güzelliği”ni görüyor ve yaşıyorsak!. Ve bunları dörtlü sistemler beşli sistemler bir sürü sistemlere dökebiliriz!.
Şimdi ben eski Şiir Defterlerimi yazıyorum. Çünkü hiçbir yerde yazılı değildi. Hayretler içinde kalıyorum yâni yıllar öncesinde RABB’imin yardımıyla bu konular çalışılmış. Bazıları değişmiş, değiştiriyorum. Bazıları orada donmuş kalmış ve gelişmemiş. Ama.: “Ne kadar fuzuli/boş şeylerle uğraşıyorsun ey Kul İhvani, ya da Gariban!.” diyebilirler. Yoo fuzuli şeylerle uğraşmıyoruz!. Teşekkür ediyorum Barbaros!. İşte gönderdim insanlara ibret olsun diye!. Başka dinden insanlar dahi kendileri bunu bilmiyorlar!. Bence hiç bilmiyorlar onlar hâlâ atalarının üç-dörtyüz, beş-altıyüz, bin ikiyüz incilden.. Onun bunun adına derledikleri şeylerden bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar, hiç alâkasız!. Yâni Atina tanrılarından farkı yok onların inançlarının!.

Onun için bu bir Hasbî Hizmetimizdir. Nerede lâzımsa ALLAH oraya onu ulaştırır!. Bu gün değilse, yarın ulaştırır!. Yeter ki sen candan yürekten Hasbî Hizmete katıl!. Bu bir ALLAH’a İbâdet Hizmeti.. Şeriat-ı Garra.. MuhaMMed aleyhisselâm’a Habîbî Hizmet Teslimiyeti için şarttır ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL’e Hasbî Hizmet İstikâmet İbâdetine erişebilelim.. Lâmı cimi yoktur!. Meryem aleyhasselâmda bu çok çok yaşanmıştır.. Fiilen yaşanmıştır!. ve SİZ de Meryemleşin!. Meryem =>siz, siz de=>Meryem OLun =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NEBÎ-lLğinde, NEBÎyyü’-l ÜMMî-Liğinde siz de MeryemLeşin!. Bu BÂTINîdir.. Bu bir ÖZELLik ve GÜZELLiktir!.

Ancak şimdi, ağzını sadece haramın girmesi ve yalanın çıkması için kullanan bir mahluktan da mahluk “belhum e dallun” birisi, ANA RAHMini, ŞEHVEt ÇUKURUna GİRİŞ KAPIsı bilip de, ŞEHÂDEt ŞEHRİne ÇIKış KAPIsı BİLmeyen BİLemeyenler elbette BİZi ANLAyamazLar!.

Meryem aleyhasselâm’a dikkat edin!.
Başlarken dedim ki, bu hayatın temeli bu sistem, BESLENmek ve ÜREmek üzere kurulmuştur netice olarak.. Meryem aleyhasselâm bunun ikisinde de suçlanmıştır!. Yâni beslenme hususunda ALLAH gökten bütün ni’metlerini indirmiştir bütün ni’metlerini ÜREme ki HAYy ZİNCİRİ için halk etmektedir. Meryem aleyhasselâm’ın ise başına gelmedik kalmamıştır!.
Anlayışsız insanlar o günde bu günde, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in tüm esmâlarını solda sıfıra alıvermişlerdir. Ne deyip ne ettiğini kendi de bilmemektedir. İşte böyle içi boş, mantıksız ve şuursuz bir din anlayışı almış gidiyor başını!.
“Benim oğlum okur okur, döner yine okur, bir daha okur, bir daha okur!. okur da okur!. Şakır da şakır!. Takır da takır!."
Yâni böyle anlatılmayacak bir rezâlet var cehâlet var!. Ama kime ne diyeceksin ki!. Yâni sen desen de, dinlenmezsin!. “Mal müşteriye satılır!.” derdi Anam rahmetlim.. Mal müşteriye satılır, adam domates arıyorsa sen ona altın satamazsın!. Altın arıyorsa domates satamazsın!. Alacağını da bulur satacağını da bulur..
Onun için İFRATa ya da TEFRİTe saplanmadan İ'TİDÂLde YÜRÜmek..
“İşte ben şöyle birisi olacağım!.” diyene “Kim için?.” sorusunun cevâbı yine açıkta.. “Bana o desin ki, şu desin ki, bu desin ki!.” Yokk!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’den, KeLÂMuLLAHtan, RASÛLULLAHtan ve ALLAH Dostlarından bir haber olduğu için kendi zannınca bir yol tutmaya çalışacaktır!. Siz de bakınız hayatımızda neler yaşadık ve yaşıyoruz!. Hayırlar olsun yaşayacağız da.. Her şey bu âlemde OLur!. OLmaz diyenler câhillerdir!. RABBım hayırlar versin!. Öyle de olur, böyle de olur, şöyle de olur!. Fakat şuna dikkat etmek gerekir ki, biz elimizden geldiği kadar =>KeLÂMuLLAHı DUYmaya =>RASÛLULLAHa UYmaya ve =>ALLAHu zü’L- CeLÂL’e YoL ALmaya ÇALIŞacağız!. PeygamberimİZ aleyhisselâm’a UYarak ve “ALLAHu EKBER!.”ine =>“ALLAHu EKBER!.” diyerek SILÂ SALLI/HAYyat Namazında BİZ BİR-İZde NAHNU SIRRInda!.
KULLuk böyle olur!. Yoksa böyle bir takım mürâyilikler, bir takım giysilerle felân feşmekan böyle şeylerle değil!. Onun içindir ki, MuhaMMedî MeLÂMette ÜRYÂN OLmak vardır!. Ve bu çok güzel bir şeydir..
Dünyânın her yerindeki insanlar ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Kuludur!. Âdem aleyhisselâm’ın zahrında Firavun da vardır Musâ aleyhisselâm da vardır!. Kıyamet Günü enson kişinin dahi tohumu oradan beri gelmektedir!. İlahî Sistemde tebdil değişikliği yoktur!. Bu sistemde Firavunluğunu Musâlık yapabiliyorsan, Şeytanını müslüman yapabiliyorsan sana, Cebrâil aleyhisselâm gibi hakk ve hayrı söyleyecektir bildirecektir!.


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslümÂN oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Ben şeytanımı MüslümÂN ettim, Rabbım’ın yardımıyla o bana iyiliği emreder.
Şeytan emrediyor iyiliği. Kim hangi şeytan?
MüslümÂN olmuş şeytÂN.
MüslümÂN olmuş Hizbuşeytanlık, Hizbullahlıktır.
MüslümÂN olmuş Firavun’un adı, yeri, Musâ aleyhi’s-selâm gibidir.
MüslümÂN olmuş Nemrud’un DUYuşu-UYuşu, İbrahîm aleyhi’s-selâm gibidir.
MuhaMMedî Teslimiyyet bu kadar önemlidir..


Ben şeytÂNımı müslümÂN ettim, ey ÜMMetim siz de müslümÂN edin kurtulursunuz!.
Yâni bilelim ki, bende ikilik kalmadı..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen-Tanıyan RABB’isini BİLir-Tanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Lâ İLâhe” İNKÂRımı => “İLLâ ALLAH” İKRÂRımla BULuşturdum =>Lâ İLâhe İLLâ ALLAH Sırat-ı Müstakîmim OLdu.. KALBimde =>MuhaMMedî TAHKiK İMÂNım budur..

Ama, CâhiLce Benliğine tapan adamın kendisi zâten firavunsa yapacak bir şey yoktur!. Yâni onu seçmişse onun kulluğunu yapıyorsa arada sırada bir şeyler yapıyorsa yapsın bakalım sonUÇ-una katlanacaktır elbette!.
MuhaMMedî ŞÛuR başka bir şeydir!. Şuur etmek, hakikatini öğrenmek!. İnsan bir işin ilmine vakıf olursa, rahat bir insandır ki, onu yapar ya da yapamaz!. Der ki.: “Bu böyledir kardeşim!. Ömür boyunca “a” mıdır “be” midir “ce” midir bitmez tükenmez bir kargaşa içerisinde bir ömrün tümünü harcıyor, şunun için bunun için!. Balon gibi havalarda uçuyor ancak bir tarafından bir toplu iğne batıversen “güm!.” diye patlayıp gidiyor, neden?!.
Çünkü zâten temeli yoktu, astarı yoktu inancının da amelinin de!.
İşte bunun için biz.: “MuhaMMedî MeLÂMette Hasbî-HabîBî Hizmette, NAHNU BİZ BİR-İZ İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.” Diyoruz..

Onun için de bu gün yine Meryem aleyhasselâm’ın önemini biraz daha anlatmayı uygun gördüm. Biz tabi ki, Meryem aleyhasselâm’a devâm edeceğiz, ederiz tabi.. Meryem aleyhasselâm’ı çok iyi anlamamız gerektiğini de çok iyi bilmemiz lâzım!.
Ben bu gün böyle düşünüyorum ki, bu konuda RABBımın lütfuna mazhar olmuşum..

Derûnumda Dost kOKUsu,
Dünyâmdaki DEM bu DEM’im
CELÂLİ CEMİL ÇİÇEĞİ’m!.
CeLâL’in CEMİL Çiçeğidir MERYEM aleyhasselâm!.
Ateşin içinden çıkan CeNNet Çiçeğidir!.


Sekiz CeNNeti CÂNında CÂNÂN CEM’i etmiş bir ANNEmizsin!.
Sıyırdın çıktın peçeni yüreğimin YÂR YıLDıZı!.
MuhaMMedî Kâmilin Kalbindeki “KÛN!.”um!.
Feye KÛN doğur beni artık MERYEMim Efendim!.

Bu İŞLer BöyLedir Kardeşim!.

Meryem aleyhasselâm, o Meşhur Mâbed’e adandı diye mübârek olmadı!. Mâbed, Meryem aleyhisselâm ile mübârekleşti!.
Bu kader Meryem aleyhisselâm’a yazılmadı!.
Kaderin üstüne Meryem aleyhisselâm yazıldı!.
Meryem aleyhisselâm’ın ibâdeti ÇİLLEsiydi!.
Rükû edenlerle rükû et!.
Gereğinin hepsini yaptı!. İyi dinle “namazı” demiyorum, “kulluğu” diyorum!.
Meryem aleyhisselâm ÇİLLEsi; öyle Şerefli, Haysiyetli, İzzetli İffetli Kudretli bir BEDEL elde etti ki YAŞAnmadan ANLAtılamaz!.


İşte böyle CEYLÂN Yürekli bir ANNEdir Meryem aleyhasselâm!.
AVuç İÇİnde kaç günlükken MERYEM MÂBEDi’ne TesLim edilmiş bir bebekti bilmiyorum!. HAKk’a adanan bir bebek!. Yâni yeni doğmuş bir bebek!. Ve o güne kadar bütün tarihler içerisinde ERLER MAKAMI-nda MuHABBEt Mihrâbı-nda SALL eden/Namaz KILan ÂLEMLerin TEKe TEKk FaziletLi KADINıdır.. OKUnan YAZInın adı MERYEM ÇİLLEsi değil!. ÇİLLEnin adı MERYEM OKUnuYOR!.
Ben de SIRR SEHERLerimde MERYEM ÇİLLEsi ZEVKLerimi NEFESLEdim SESLEdim çok Şükürler OLsun!.


Çünkü MERYEM aleyhasselâm da kadınlar içinde ER MEYDANInda, MUSTAFA aleyhisselâm gibi seçilmiştir!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, kadınların içinden Meryem aleyhasselâm’ı seçmiştir!.
“Ey Meryem âlemlerin faziletlisisin!.”
“ER” dediğimiz, hani erkek elbisesi/kisvesi içinde gezip gözükenler değildir!.


Son nefes SONUnda MUSALLa TAŞInda “ER KİŞİ” niyetine LÂYık OLANLardır!.

BİLiYORsunuz ki ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “RAHMETENLİ’L- ÂLEMİN”sin yâ MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem!.” buyurup SEÇmiştir!.
MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm=>KÂBEtü’r- RAHMÂN..
MERYEM aleyhasselâm=>KÂBEtü’r- RAHÎM..
“MUSTAFEYN”dirLer..


Onun için, Meryem aleyhasselâm’ın ilginçlikleri çoktur!.
Bütün kadınlar =>ŞEHVEtten =>ŞEHÂDEte!.
Şehveti Yaşamayarak =>Şehâdete Geçerek =>Şehvetsiz Şehâdetin Şâhidi OLmuştur Meryem aleyhasselâm!.
El MEVLÂ celle celâlehunun MERYEMidir!.
Bu sözlerin Kur’ÂN-ı Kerîm’de çok âyetleri vardır-meâlleri vardır!.
Çok şeyler OKUnaBİLir!.
Bizim söylediğimiz ZEVKLer-HAZZLar bAŞKadır!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

sohbet tarihi.: 16.10.2018
sohbeti yazan.: Hakan Ârif Yıldız..


كهيعص
Resim---“Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.: Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.” (Meryem 19/1)

Meryem Sûresi beş harfle başlar. Beş parmak gibidir. Onun için İmam Ali kerremallahu vechehu Efendimiz hadiste.: “Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd beni bağışla!.” buyurmuştur ve bağışlanmıştır.
Şifrelidir.. Beşli ve en uzun harf-i mukatta şifreli harfler
Meryem aleyhasselâm Sûresindedir. Bu o kadar muhteşem ve mübârektir ki..


ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا
Resim---“Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.: (Bu sure), senin Rabbinin, kulu Zekeriya (aleyhisselâm)'a rahmetinin zikridir (kıssasıdır).” (Meryem 19/2)

Bu zikir/sûre, senin RABB’inin Zekeriyâ kuluna olan rahmetinin zikridir/kıssası, anılmasıdır.. Zekeriyâ aleyhisselâm, zâhir ve bâtın yaşayış kevnîyyetinin ALLAH celle celâlihu adına sahibi olmuş, çilenin her türlüsünü yaşamış ve ihlâs ve duânın zirvesi bir peygamber aleyhisselâmdır.
Onun içinde
Meryem aleyhasselâm’ın kefîli olmuştur.. kura çekmek için fal okları atılmıştır. On atışta, on iki kere Zekeriyâ aleyhisselâma gelmiştir tek ok..


إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا
Resim---“İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).: O, gizlice seslenerek, Rabbine nidâ etmişti.” (Meryem 19/3)

Zekeriyâ aleyhisselâm, gizliyi açığı duyana duâ ediyordu ya açık ve gizliyi duyan RABB’ine duâ ediyordu ya.. Nefs-i Hafîyde.. Yâni en üst seviyedeki nefse, oraya yakın nefse.. O, RABBine gizlice duâ ettiğinde.. gizlice duâ ettiğinde açıkça duâ ettiğinde, gizliyi açığı duyan RABB’ine..
Gözüken yönüyle çoluk çocuk onun için hayal olmuş, yaşlanmış, Pîr-i Fâni olmuş, çocuk sahibi normal yolla olacak iş değil!.
Amma duâ ehli olduğu için,
ALLAH’ın kulu olduğu için..
ALLAHu zü’l- CeLÂLimiz, Kur'ÂN'ı Kerim'imizde;


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen).: De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

Buyruğunca duâ ve niyaz ediyor Zekeriyâ aleyhisselâm..
Bir şeye bakar mısınız, Zekeriyâ aleyhisselâm’ın duâ kapısının anahtarı Meryem aleyhasselâm.. O’nu bekliyor, nidâ ediyor, aslına çağırıyor.. yâni
“NAHNU=BİZ BİR-İZ” diyor.. Nerede?. Mihrabda.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, SALL-Namzda kıyamda Kur’ÂN-ı Kerîmi okumayı farz kılmıştır. Çünkü nidâdır.. candan çağrıdır.. Meryem aleyhasselâm sûresiyle beraber diğer sûrelerde de âyetler vardır.
Zekeriyâ aleyhisselâm’ı iyi anlarsak ki, onunla başlar sûre zâten.. Meryem aleyhasselâm’ı çok iyi anlamalıyız. Çünkü,
Meryem aleyhasselâm oradaki hahamlara teslim edilmemiştir. Haham deniliyor Yahudilerin din adamlarına. Hristiyanlıktaki papazlar, haham değil onlar..
Meryem aleyhasselâm bir peygambere teslim edilmiştir. Peygamber de tektir Zekeriyâ aleyhisselâmdır.. Ötekiler nasıl görüyorlarsa görsünler.. Yok efendim o da onlardandı bunlardandı boşşeyler Kur'ÂN-ı Kerîm karşısında..
Adam ifratta câhil ise soruyor.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanmıydı?.” Evet, insandı!. Herkes gibiydi!. Beşerî kısmı.. Abduhu..
“Herkes gibi değildi!.” Söylediğin Peygamberlik kısmı.. Resûlühu.. desen de anlamaz!. Onlarla uğraşacak zaaman yok!.


فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Fe nâdethu’l- melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn(sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyyâ aleyhisselâm) mihrabda kâim olarak namaz kılarken, melekler, "ALLAH'ın, onu, "ALLAH'tan bir kelimeyi (Hazreti İsâ'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, sâlihlerden "Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler).” (Âl-i İmrân 3/39)

Meryem aleyhasselâmla görüşen melekler ona şöyle nidâ ettiler ki.. ALLAH celle celâlihu, sana kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, seyyiden.. bir seyyid/efendi.. seyyid=>dâimîyeti zâhir bâtın yaşayış yaşatış senliği-ne denilir.. öyle uydur kaydırla olmaz bu iş..
Hani piyasada çokça var ya adamlar.:
“ben de seyyidim!.” diyor ya.. Kürttür, Türktür ne bileyim ben.. bir şeyler uydurmaya çalışıyor ki, oradan nemâlanmak için veya nefsî hevâ ve hevesini tatmin için!.
Halbuki ahmak adam bilmiyor ki =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in en yakınındaki öz amcası Ebu Leheb iki göbek farkı bile yoktur ama kâfirdir. Kur'ÂN-ı Kerîmde Leheb Sûresi inmiştir aleyhinde.. Boş konuşan dünyacı bunun farkında değildir.. Öyle olsa bile ne olacak inançsız olduktan sonra!. Ama anlamıyor!.

İşte Zekeriyâ aleyhisselâm mâbedde..
Meryem aleyhasselâm mâbedde.. İbâdet edilen HAkk’a kulluk edilen yerde.. İbâdet nedir ibâdet?. İbâdet, kulluk etmektir. ALLAH’ın kulu olmaktır..
Yâni Türkçesi namaz kılarken melekler ne diyorlar.:
“ALLAH sana kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici seyyid iffetli sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâyı müjdeler..”
Gizlice yapılan duânın cevâbı bu yâni..


قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا
Resim---“Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ (şakıyyen).: (Zekeriya aleyhisselâm): “Rabbim, gerçekten ben (zayıfladım) ve benim kemiklerim (de) zayıfladı ve başım (saçlarım) ağardı. Ve Rabbim, ben Sana duâ ederek şâkî olmadım.” dedi.” (Meryem 19/4)

Zekeriyâ aleyhisselâm.: “RABBim benim çökmüş bir vücudum var.. yâni zaman geçmiş yaşlanmışım, kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağırdı ve ben RABBim sana duâ sâyesinde hiç bedbaht olmadım!.” Diyor.
Bundan vazgeçmem duâdan, ben her ne kadar zayıf güçsüz kuvvetsiz dıştan baktığımda saçlarıma ak alevler yakmışsa içimde gözükmeyen kemiklerim eriyip gitmişse de dâima sen duâlarımıza icâbet edensin.. daha önceki zamanlarda aklen fikren düşündüğümde yâni hep yerine getirirdin bunu da getirirsin.. diyor işte
ALLAH’ın kelimesi İsâ aleyhisselâm’ı müjdeleyici/tebşir edici Yahyâ aleyhisselâm’ın babası Zekeriyâ aleyhisselâm peygamberimiz.. Meryemin çilesi Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm.. Oysa İsâ aleyhisselâm, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kelimesi Cebrâil aleyhisselâmın nefesi, Ruhu’l- Kuds nefesi, çilenin adı.. ve MeRyeM aleyhisselâm’ın doğurduğu daha doğrusu acının adı Meryem’in doğurduğu ÇİLE.. sanki Meryem aleyhasselâm anasının karnına erkek niyetiyle İsâ aleyhisselâm için düşen bir kadın oluvermiş..

O nasıl İsâ aleyhisselâmdır ki, anasını kadınların önünden bile geçmesi yasak/haram olan o mâbedde Erler Mâbedinde, rükû’ ettirmiş, secde ettirmiştir!.
O nasıl bir İsâ aleyhisselâmdır ki, halkın gözünde babasız doğan..
Onasıl bir İsâ aleyhisselâmdır ki, doğuranı âlemlerin en faziletlisi annesi kılan o nasıl güzel bir gözyaşıdır..
O nasıl bir İsâ aleyhisselâmdır ki, Annesinin taht’ından/rahminden can ırmakları fışkırtan..
İşte bu gözyaşının adı İsâ Suyu.. Yâni İsâ aleyhisselâm anasının rahminden akan gözyaşının şehadetidir.. Çilenin taa kendisidir!.
Meryem Çilesini biz uydurmadık!.
Hatırlarsanız Barbaros, yirmisekiz peygamberi.. O zamanlar ben bu zamanlarda çok şey olurdum yâni bunların üzerinde çok dururdum ve çok zevkler yazmışımdır..

ALLAH razı olsun Hakanım çoğunu yazdı, yazıyor da..
Ama ben onları bir daha elden geçireceğim alt notları felân oradaki kelimeler açılmadığı takdirde kapalı kalıyor..


Meryem aleyhasselâm Sûresini çok iyi okumamız gerekir. Bunlar böyle birbirine girmiş ilginçtir ki, yüreklendirmek için söylüyorum =>Şeriat-Tarikat-Mârifet’e girdin de, nereye girdin Barbaros!.
Ne yapıyor zamane şıhları.. işte kırk kere şunu çekeceğim, seksen kere bunu çekeceğim!. Ne olacak çekince.. çek bakalım!.
Yâni çekmeyle olacak iş değil bu..
Çekeceksen
Meryem Çilesini çek!. Yâni hep beraber demek istiyorum..
Zekeriyâ aleyhisselâm ki, yüreğini
Meryem aleyhisselâm’a verip mâbed yapmıştır ve Meryem aleyhasselâm’ı yâni İsâ aleyhisselâm’ı Zekeriyâ aleyhisselâm kendi yüreğinde bulmuştur pek çok âyette..


وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا
Resim---“Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke veliyyâ (veliyyen).: Ve gerçekten ben, arkamdan (benden sonra) vali olanlar (benim soyumdan gelenler benim gibi davranmazlar diye) korktum. Ve benim kadınım (artık) akir/kısır oldu. Bu sebeple bana, Senin katından bir velî (dost, yardımcı, evlât) bağışla.” (Meryem 19/5)

Doğrusu ben arkamdan iş başına geçecek yakınlarımın benim gibi velî olmayacağından endişe ediyorum.. yâni bunlar yolsuz olacaklar diye.. karım da kısır.. Sen benim yerime, Lütfullahı vücûda geçirecek birini bağışla..

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---“Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi).: Zekeriyya (aleyhisselâm), işte orada Rabbine duâ etti: "Rabbim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duâyı en iyi işitensin" dedi.” (Âl-i İmrân 3/38)

“Ey yüce RABBım bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla şüphesiz ki duâyı sen hakkıyla işitensin” dedi.
burada bir başka sûredede geçiyor.:


وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Resim---“Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne).: Ve Hz. Zekeriya, Rabbine (şöyle) nidâ etmişti: “Rabbim, beni tek başıma bırakma ve Sen, vârislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ 21/89)

Zekeriyâyı da an, zikret. Hani o RABBine şöyle niyaz etmişti.: “RABBim beni yalnız bırakma sen vârislerin en hayırlısısın..” diye duâ etmişti.

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا
Resim---“Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).: Bana ve Yâkub (aleyhisselâm)'ın ailesine vâris olsun. Ve Rabbim, onu (Senden) razı (olan) kıl.” (Meryem 19/6)

Yâ RABBi ki o, bana vâris olsun, benden önceki Ya’kûb Hanedânı’na da Ya’kûb Tevhidine de yâni İbrahîm aleyhisselâm’dan gelen Hanif Tevhidine de vâris olsun.. ve RABBim o’nu rızana lâyık kıl!.

Burada peygamber aleyhisselâtü vesselâm’e vârislikte, mal-mülkten ziyâde İLİM Verâsetini buyuruLuyor.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”Kim ilim taleb etme isteğiyle bir yol tutarsa ALLAH onun yolunu CeNNete ulaştırır. Melekler ilim tâlebesine, hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile. Âlimin âbide (ibadet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivayetlerde “dolunay halindeyken”) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki Âlimler Nebîlerin Vârisleridir (إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُالأَنْبِيَاءِ). Nebîler dinar veya dirhem miras bırakmazlar. Onlar sadece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasib almış demektir.” buyurdu.
(Ebu’d-Derdâ radiyallahu anhu’dan; Rivâyeti bu metinle İmam Tirmizî kaydetmiştir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefatından sonra hanımları, Hayber ve Fedek’teki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hisselerinden mirâslarını istemek için Hz. Osman’ı (ş. 35/656), Hz. Ebu Bekir’e gönderdiler. Bunun üzerine kendisi de Hz. Peygamberin eşlerinden birisi olmasına rağmen Hz. Âişe radiyallahu anha.: “ALLAH’tan korkmuyor musunuz? Sizler, Rasûlullah’ın (aleyhisselâm şu hadisini işitmediniz mi? “Biz (Peygamberler) mîrâs bırakmayız. Bizim bıraktıklarımız sadakadır.” buyurdu.
(İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1: 10)

Buharîde ilâveten;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu mallar, MuhaMMed’in ailesinin ânî ihtiyaçları ve misâfirler için sarf edilir. Ben öldükten sonra bu mallar, benden sonra iş başına geçen kimsenin tasarrufundadır.” buyurdu.
(Buhâri, Ferâiz, 3, İ’tisâm, 5)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in esas mirâsı; ÜMMetini Hakka ve Hayra yürütecek olan MuhaMMedî Hasbî Hizmettir!.

Meryem Sûresi muhteşem bir sûredir, hep söylüyorum..
İnşâe ALLAH..

Bir Meryem Çilesi ŞİİRim.. 04.01.2009 da aksaraydaymış.. nasılsa aksaraydaymış..


Resim


ÇÖL ÇİÇEĞİ..

ÖPmüşem MeRyeM ELini
>ZuHûRat ZEVKin TELini
>Es SeLâM SIRRIn GELini
YALVARış YAŞmağı>AKtır!.


*

RaHmâN Nefhası HAVAsı
SU-yu->Hıra-nın MAYÂsı
AT-EŞ-i==>İFFEt-HAYÂsı
MeRyeM ANAdır-TOPRAKtır!.


*

NÛRuLLAH ne? Kim NÛR-u MiM
CiSiM-CeSed-CÂN-CÂNÂN->CiM
MeRyeM-in SIRRın SORan>KiM?
=>OL-AN-La=>İSÂ OL!.maktır!.


*

NEdEN KuDSaNmış=>O DOĞum!
DENmez>GıRTLak Kırkbir BOĞum
TEk SÖZ İLe===>VARım-YOĞum
İSÂ HAKktır!.==>MeRyeM PÂKtır!.


*

Kul İHVANî=->SÖZüm sANa
ALıp<->SATma=>ONa BUNa
==>İKİ KAPILı==>BU HANa
GİRen HAKktır! ÇIKan HAKktır!.


01.04.09 18:20
a k s a r a y..


Adamın Kur'ÂN-ı Kerîmin mânâsından haberi yoksa.. İsâ aleyhisselâm’a hristiyanların peygamberi diyor.. benimle alâkası yok diyor..
Biliyorsunuz tüm peygamberler BİZim de peygamberimiz ve Anneleri de Annelerimizdir..


آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr: Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.” (Bakara 2/285)

Burada herkes kendi adına bir şeyler olmaktadır, Firavunluk yapan kendi adına Firavunluk yapmaktadır.. Musâ’lık yapan kendi adına yapmaktadır.. Onun için ALLAH’ın izni ve inâyetiyle biz böyle yavaş yavaş tıklayalım bakalım hayırlısıyla nereye kadar gidecek.. önümüzdeki haftada devâm edelim..
Evet Barbaros nasılsın iyisin
İnşâe ALLAH!.

Barbaros: çok şükür hocam iyiyim çalışıyorum..

Kulihvani.: Evet öyle işte ben onu defterlerde diyorum ya çok net görüyorum.. Yaa nasıl işlemişiz biz onu kısılmış kalmış yâni meselâ Ondördüncü defterin içerisine bakıyorsun.. zaman zaman böyle şeyler olmuş yâni.. o dönemlerde Teslimiyet İstikamet öyle işlenmiş ki, Teslimiyet nedir, İsLÂMiyet nedir?. Belki yüz tane zevkin içerisinde o yandan bu yandan işlenmiş.. Bunları yazarken bazılarına not düşmüşüm şöyle hadis var dikkat et diye.. bilgisayar yok.. ama tabi ki zaman da geçtiği için buna ne gerekir bunlarla ilgili âyet hadis var bir şey mi anlatıyor tak diye buluyorsun ve de kolay oluyor.. ve de çok güzel bir şey onun içinde..

Bağışla bizi yâ RABBi Sencileyin zikrimiz yok!.
Düştük Dünyânın eline fahri fakri fikrimiz yok!.
Fakrıyla fahreden fikrimiz yok!.
Emrin duyup muradın anlayamadık!.
Yâ Vedûd ALLAH celle celâlihu..
Senden razı olamadık sabrımız yok şükrümüz yok!.


İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem burada âyetlerde hadislerde ne buyuruyor..
“Fakrımla fahrederim!.” buyruğunu desen ne anlaşılır..
Haa fakir olmak iyidir!. Öyle demiyor, öyle demiyor..
KüLLî ŞEYy’in
ALLAH’ın olduğuna inanırım, ben de ALLAH’ın olduğuna inanırım..
Onun için de bunlara sahip çıkıp bunların köleliğini yapmam. Bunun için de o dediğiniz gibi geçmiş zaman içinde çok ilginç şeyler var. Ama güzel şeylerdir..
Başka nasıl olaydı ki Barbaros?!. Ne olaydı ki?. Reisicumhur olmak ister miydin bilmiyorum!. Ama ne olsan ne olurdu ki.. Ya da başka bir şey olsan ne olurdu ki..

Onun için zâten Hasbî Hizmet çok önemlidir.. İbâdet başka bir şeydir. İbâdet,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’eyapılır ve O’nun bileceği iştir.. Yâni biz onu bilemeyiz, herkesin yüreği kendi mâbedi..
Yüreğinde bir şey olmayan ya da sirke olan adamın yüreğine bal koysan da boşa gider, pekmez koysan da boşa gider.. Çünkü yüreğinde berbatlık var.. yüreksiz yâni.. yürek bozuk, imansız Türkçesi.. Yâni beklesen ne bekleyeceksin.. yâni o, riyâkârdır başka şeydir iman sağlam değil ki amel sağlam olsun.. Haa iman var da ameli yok. O da, yanlış bir şey!. Onu demiyorum oradaki Denge ve Düzenin çok iyi kurulması gerekiyor..
Ve bütün bunlar
İnşâe ALLAH ALLAH İNANCInın DENGEsi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem AMELİnin DÜZENidir.. yâni bunu bilmemiz lâzım dışta.. Çünkü ameli, ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolunda yapabilirsin.. Onun için de ona, öyle inanmamız gerekir ki;
Peki yarın siz yine işlerinize gideceksiniz
ALLAH celle celâlehu razı olsun güzel bir şey!. Ben inancımı söylüyorum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mutlaka ALLAH’ın izniyle memnun oluyordur ki, bir insan SeBîLiLLAH birisine yol açıyorsa, Hakka ve Hayra çağırıyorsa, ışıksa ve kendi hesabına yapmıyorsa; ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, KeLÂMuLLAH’ın ve RASÛLULLAH’ın Adına Hesabına Şanına Şerefine yapıyorsa ve,
BİZ bir denizin damlaları gibiyiz..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “BİZ BİR-İZ!.” buyuruyorsa mesele bitmiştir..

Yâni bu hayat kader ne ise öyle gelir geçer yapacak bir şey yok.
Ama hiç değilse boşa geçmez doğru geçer düzgün geçer her ne yaparsa düzgün geçer.. su içerse de düzgün içer.. idrar yaparsa da düzgün yapar.. İkisi de çok kıymetlidir, ikisi de lâzımdır ve lâyıktır..
Bunları doğru anlamak doğru yaşamak çok önemlidir..


Subhâneke ALLAHümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ala seydine MuhaMMedîn abdike ve nebiyyike ve resûlike ve nebîyyi’l- ÜMMiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve EHL-i BEYTihi ve ÜMMetihi..


ALLAHu zü’L- CeLÂL bize, yaşayanlarımıza, gelenlerimize bütün ÜMMet-i MuhaMMede merhamet etsin, rahmet etsin, hakkta, hayrda, rızasında kılsın!. Tahkik iman, sâlih amel ehli kılsın!.
Hayırlı İş, Helâl Aş, Sâlih-Sâliha Eş, Nesl-i Necib versin!.
MuhaMMedî Baş, MuhaMMedî Kalb versin bize İnşâe ALLAH!.
Bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in KeLÂMuLLAHımızı’n Hasbi Habibi Hizmetçisi Kılsın!.
Benlik Başlarımızı Çıkarmasın ve
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin o Derunî Deryâsında DamLaLar KILsın!. İnşâe ALLAH!.
Peygamber İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak RESÛLULLAH MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın arkasında Hayat Namazında “ALLAHu EKBER!.” deyip aynen İsâ aleyhisselâm gibi, Meryem aleyhisselâm gibi SÖZ ORUCU içinde geçirmek nâsib etsin, ona buna dalaşmadan-bulaşmadan ya da, işi karıştırmadan Hayr OLsun İnşâe ALLAH!.
Zâten ALLAHu zü’L- CeLÂL’in buyurduğu olacaktır!.
Ondan asla kaçış yoktur Kader
KADERULLAH Hayır OLsun İnşâe ALLAH!.
es SeLâMu aleykum ve rahmetullah..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

ResimMuhaMMedî
Kul İhvÂNi
ResimMuhaBBetLe..



Resim

MERYEM aleyhasselâm SÛRESİ.:

Resim

Es Selâmu aLeykum ve RahmetuLLAHi ve Berekâtuhu..

ALLAHumme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike ve
Nebiyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve aLâ ÂLihi, EhL-i Beytihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

SubhÂNeke ALLAHumme ve bî hamdike,
Eşhedu en Lâ İLâHe ente vahdeke Lâ şerike Leke estağfiruke ve etûbu İLeyke..


EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EstağfiruLLAH eL AZÎM!.
EL KERİM ellezi Lâ İLâHe İLLâ Huve’L- HAYyumu’L- KAYyum ve etûbu İLeyk ve Huve’r- RAHîMu’L- VEDÛD celle celâlihu!.


Ve’L- HaMDuLiLLAHi RABBu’L- ÂLEMîn!.


ALLAHu zü’L- CeLÂL’e sonsuz şükrümüz olsun, hamdimiz olsun, kusurumuza bakmasın, bizi affetsin, bağışlasın, merhametiyle muamele etsin!. İnşâe ALLAH!.
Bizi; KeLÂMuLLAHı DUYup, Rasûlullaha UYanlardan kılsın!. Ömrümüzü hebâya verenlerden etmesin!. Aklımızı naklimizi kafamızda ve kalbimizde BİZ BİR-İZ etsin!. Bizi NAHNU SIRRIna sarsın!. Bize güzellikler bahşetsin!.
Bizi yaşarken şâhid olunanlardan kılsın, şüpheli meçhul değil, raziyeten merdiyeten Razı yapsın Razı OLsun yapsın
ALLAHu zü’L- CeLÂL Lütf-i Kereminden İzzet-i Şerefinden bizi Rahmetenli’l- âlemîn MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize bağışlasın!.
RABBulâlemine ibâdet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize Hasbî-Habibî Hizmetçi kılsın, bizi yâr ve yâranı kılsın
İnşâe ALLAH!.
Bizi elektrik direkleri gibi
NÛRULLAHı taşıyan Tahkik ALLAH Dostlarıyla Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil ALLAH Dostlarıyla BİZi BİZ etsin!.
Yâni lambalarımız yansın, cân ceryanlarımız gelsin!. hayal içinde hayalin içinde geçmeyelim, bizzât yaşayarak, yaşamayı yaratan
EL HAYy RABBımızla beraber.. Yaşayan yaşatan NÛRuyla Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beraber ve OKUnsun, BİLinsin BULunsun OLunsun ve YAŞAnsın diye gelen KeLÂMuLLAHın hükümlerini icrâ edenlerden kılsın İnşâe ALLAH!.
ALLAH celle celâlihu yâr Yardımcımız OLsun!.

Biz, bir avuç insan MuhaMMedî MeLÂMet YOLUnda bir şeyler BİLmeyi BULmayı OLmayı ve YAŞAmayı AMAÇLAyan İnsÂNlarız.. Ama, dışardan ayrı değiliz.. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi, su içer idrar yaparız, beşerî münasebet, beşerî, rasulî ve abduhu-yu yaşarız!. “abduhu”yu biz de yaşarız beşer olarak yaşarız, bunda hiçbir sorun yok!. Çünkü bunun için geldik zâten. Beşer âleminde beşâreti duyup, müjdeyi duyup da, UYmak için geldik!. Bu köprüden geçilecek!. Geçerken de aşama aşama geçilecek, tıpkı ana karnına düşen cenin gibi!. Hani öyle olmuyor mu, iki aylıkken canlandı, karnı burnuna geldi.. ha bu gün ha yarın doğuracak.. haaa doğurdu.. işte şöyle oldu böyle oldu aşamaları geçirdi.. neticede karşımıza çıktı, Hakan diye bir BeBe..
Bu iş, mânevîyatta da böyledir.. Eğer öyle değilse, uyduruktur.. gelişmiyorsa, kördür.. yol almıyorsa, sağırdır.. summun, bukmun umyundur..


صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---“Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn (yerciûne).: SAĞIRdırlar, DİLsizdirler, KÖRdürler. Bundan dolayı dönmezler." (Bakara 2/18)

Yapacak bir şey yok!. Hep boş konuşmalar, boş dilekler, içi boş duâlar ne yaptığını bilmemezlikler; bu GAFLETten gelebilir, Cehâletten gelebilir, DALÂLetten gelebilir, İHANETten gelebilir!.
ALLAH celle celâlihu bunlardan bizi korusun ve kurtarsın ve bunun yerine MuhaMMedî bir EDEB İLİM İRFÂN ve ERKÂN içinde Radiyeten Merdiyeten sırrıyla, RABBı-yla BİZ BİR-İZ OLmuş NAHNU SIRRInı YAŞAyan kullarından eylesin âmin âmin!.
Âmin de, bunlar gereken şeyler
ALLAH celle celâlihu.: “Dostoğru ol!.” buyururken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şahsında.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hâşâ eğrimiydi de dostoğru olsun!. Bu bütün ÜMMetine GENEL bir HÜKÜMdür..
Bu KüLLî ŞEYy’ için geçerlidir, her şey de dostoğrudur zâten.. Ondandır ki hiçbir güvercine kartallık yaptıramazsınız.. Ya da ne bileyim ben sivrisineğe arılık yaptıramazsınız.. Kara sineğe arılık yaptıramazsınız.. Arıya da kara sineklik yaptıramazsınız!.
Dostoğruluklar Sistemi içerisinde zerreden kürreye her şey dosdoğrudur, yaratıldığı gibidir FITRÎdir/yaradılıştandır ve asla değişmez!.
Ancak İnsan =>aklından dolayı türlü türlü boyaklarla boyanır ve imtihan olur!. Bu hususu bizzât yaşamak bir şereftir!. Onun için nice insanlar vardır, nice kaderler ya da nice şeyler vardır ki, bu erdeme ermeden geçer gider bu dünyadan!.
Bunlar tıpkı muhteşem bir vâdiden geçerken muhteşem manzaraların seyredildiği bir ortamda, otobüste uyuyan kimse gibi, hiçbir şey görmez rüyâlarıyla, kendi samurdanmalarıyla, safsatalarıyla “ALLAH!.” dese de “yALLAH!.” dese de geçersiz hale gelir!.
Bu hususlara dikkat etmemiz icâb ediyor ve siz de dikkat ediyorsunuz ki, nereden nerelere gidiyoruz!. Ne bileyim ben bir siteye binlerce üye olabiliyor, yüzbinler olabiliyor, milyonlarca olabiliyor televizyonlarda görüyoruz!. İşte “şu kadar kişi takip ediyor beni” diyor bu kadar.. yâni bir türlü, her türlü hayat ortada.. “Görene var!. Köre ne var?.” Köre, körlükten başka bir şey yok!.

Onun içindir ki, MuhaMMedî MeLÂMet =>SeLÂMet Kapısıdır. Mutlaka SeLÂMet kapısıdır.. “MeLÂMetten kasıd nedir?” sorusuna cevâb çok basittir.:
“Halktan hiçbir şey beklemez, ummaz asla.. denizdeki bir damla gibidir.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında “ALLAHu EKBER!.” deyip namaz kılan birisi gibidir.. Kıyamet de kopsa, namazı terk etmez!. Hayat Namazında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e UYmayı asla terketmez!. Her ne yapacaksa onun içinde yapar!.”

Bu basit bir şey değildir!. İnsanların altını üstüne getiren, nevrini döndüren, ters düz eden bütün sıkıntılarının temelinde yatan =>Sadakatla Samimiyetle Sabırla SeLÂMet Duâsının dışında oluştur!.
Dünya Hayatını İlahlaştırmıştır o kişi artık!. İster duâ etsin, isterse bedduâ etsin hiç fark etmez!. Çünkü açık hükümler vardır.. Bu insanlar, saf insanlar değildir. Yâni saftan kastım Kargın Köyündeki Deli Anşa Bacım değildir. Ya da, Çoban Kilis de değildir.. Yâni aklı her şeye ermekte ve imkanları da vardır..
“24 saatın 24 saatını nerede kullanıyorum?!.” diye oturup düşünmekten âciz, zavallıdır efendim kalkıyor iki rekat ne bileyim ben namaz kılıyor felân.. Doğrudur.. Doğrudur da, vaktini bilmiyor!. VAKTini BİLmeyen kimse, kENDİni BİLemez!. KENDİni BİLmeyen bir kişi RABB’ini de BİLemez!.
İmza =>
MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâm!.


Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSini BİLdi/TANIdı, kesinlikle RABBını da BİLdi/TANIdı!.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ II/343 (2532)

VAKİT NEdir?. ALLAHu zü’l- CeLÂL’in sana verdiği “sen”lik “Hakan”lık “Ahmet”lik “Melek”lik diye var ya.. “Âdem”lik diye gidiyorsun.. Bu “sen”-liğin fiilen hayatta KÛN feyeKÛN OLuşu, ortaya çıkışı!.
“Bak görüyor musun benim adım Ahmet Çakır.. benim adım Hakan Ârif Yıldız..” gibi böyle fiilen ortaya çıkışıdır.. Çıkışının vücuda gelişidir yâni..
Bu böyledir.. VüCÛDa GELecek MevCÛD OLacak!. “Ben buradayım!.” Diyecek!.
“Eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH!.” diyecek "HİZBULLAH”ı seçecek!.
Ya da “Demiyorum!.” diyecek ve
"HİZBUŞŞEYTAN"ı seçecek!.
Yâni AKLı varsa mecbur buna!. İşte VAKİT böyle bir şeydir!.
Ne diyor Boncukcu Baba.:
“Vaktimi bildim=>RABBimi bildim!. Gerisi de hiç umurumda olmadı!.” diyor..
“Vaktimi bildim” derken.. yâni, ezân vaktini bildi.. ezân vaktini zâten biliyor.. vakit, ezân değildir!.

Her İŞin Bir VAKTi VARdır.:


وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِي
Resim---“Ve kezzebe bihî kavmuke ve huve’l- hakk (hakku),kul lestu aleykum bi vekîl (vekîlin).: Senin kavmin, O (Kur'ÂN) hak iken onu yalanladı. De ki: "Ben, üzerinize bir vekil değilim." (En’âm 6/66)

لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Likulli nebein mustekar (mustekarrun), ve sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Her bir haber için “kararlaştırılmış bir zaman (müstakar)” vardır. Siz de yakında bileceksiniz.” (En’âm 6/67)

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim---“Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr (mustekırrun).: Yalanladılar ve kendi hevâ (istek ve tutku)larına uydular; oysa her İŞ =>Sonunda kararlaştırılmış, belirlenmiş kendi amacına varıp (vaktinde) karar kılacaktır.” (Kamer 54/3)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azadlısı, dostu ve dostunun oğlu olan Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre o şöyle dedi.:
“Kızı (Zeyneb), Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz!.” diye haber gönderdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Alan da veren de ALLAH’tır. O’nun katında her şeyin belli bir VAKTi vardır. Sabretsin ve ecrini ALLAH’tan beklesin!.” buyurarak kızına selâm gönderdi.
Bunun üzerine Kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Ne olur, mutlaka gelsin!.” diye tekrar haber yolladı.
Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber aleyhisselâm’a verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Durumu gören Sa’d İbni Ubâde.: "Yâ Resûlullah! Bu ne haldir?" dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de.: “Bu, ALLAH’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur!.” buyurdu.
Hadisin bir başka rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu, dilediği kullarının kalbine ALLAH’ın koyduğu bir rahmettir. Zâten ALLAH ancak, merhametli kullarına rahmet eder!.”
buyurmuştur..

(Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk. Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim Es SeLÂMmm.:

Her işin vakti vardır. Elbette susadıysam, RABBımla su içerim.. İdrar yapacaksam RABBımla BİZ BİR-İZ iken CERYÂNLa ÂLEt gibi yaparım.. Başka yol yok çünkü!. Fırını yakar yandırırım, buzdolabını açar dondururum.. Ona ihtiyaç buna ihtiyaç bu âlem böyle bir şey!. Zıtlar içerisinde, zıtlıklar içerisinde RABBu’l- Âlemîn ile birlikte yaşamaktayız!. Buna dikkatinizi çekeriz!. Biz binlerce insan ve nerden nerelere geldik ve içimizden insanlar çok uzun yıllar yürüdüler ve sonra oldu işte!.

Ahmet Çakırcanım Hakkın ve Hayrın hizmetçisidir ALLAH razı olsun!.
Bütün bunlar hepsi hayr olarak karşımıza çıkacak. Bu gün değilse yarın çıkacak ve bunu göreceğiz hep birlikte.. Bu bir inançtır, hayatta oluş inancıdır, yaratan inancıdır!.
Bunun dışında bir hayat, hayvandan da aşağıya bir hayattır!. Aklına ihânet ettiği için, aklı yok saydığı için, aklını kullanmadığı için; Gafildir Câhildir Sapıktır ve Hâindir netice olarak. Kendi kendine bunları yapmaktadır.. Kötü olduğu için söylemiyorum!. Bu yol, kötü olduğu için söylüyorum. Onun içindir ki hep biz söylemiyoruz, ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur’ÂN-ı Kerîminde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o yüce ağzıyla buyuruyor Hasbî Hizmet ALLAH’a Habibî Hizmet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e o kadar önemli ki peygamber aleyhisselâtu vesselâm için ibâdet demiyorum bak sohbet için hizmet diyorum. Bu çok önemli bir şeydir çünkü kalblerin anahtarı KeLÂMuLLAH ve Rasûlullah sohbetiyle açılır allâme-yi cihân olsa kitaplar yazar alkışlanır, siyasetçiler gibi binlerce insan.. Demirel’in bir şapkası vardı “Baba!. Baba!.” herkes onun kızı oğluydu sanki!. Sonra yerin dibine gitti adam, ne baba kaldı ne oğul kız kaldı!.
İşte böyledir hayat, genetik kullanmaya bağlıdır. Ama bunun yanında bir Yunus Emre ya da ne bileyim ben bir Gaybi Baba bir Niyazi Mısri gibi zâtlar, gök yüzünde yıldız gibidir, parıl parıl parlıyorlar!. Efendim bunlar meşhur değil?!. Hangi mahşerde meşhur değil, hangi pazarda meşhur değil?. Hayvan pazarında mı, sebze pazarında mı?!. Hayvandan da aşağı olan İnsan pazarında mı?. Yoksa “ALLAH Dostlarının Pazarında” diyorsan merak etme!. Onlar, gökteki yıldızlar gibidir ALLAH’ın kıskançlık kubbesi altındaki gelinleridir onlar!.


Resim--- "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kudsî Hadisinde CeNâB-ı ALLAH buyuruyor.: "Evliyaî tahte kubabî la yârifühüm ğayri.: BENim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden başka kimseler BİLmez!." buyurdu..
NiYaZi MıSRî kaddesallahu sırrahu Hazretleri bu hadisi açıklamıştır.

Onlar ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şerefini, haysiyetini taşırlar!. Kendi adlarına, kendi hesaplarına ve kendileri için bir iğne ucu dahi istemeden ALLAH için İbâdeti, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için KeLÂMuLLAHı ve Hizmeti seçerler.. Ve ALLAH celle celâlihu, onların işlerini hiçbir yerde insanın aklının fikrinin ermeyeceği şekilde rastgetirir.. Yeterki rotayı düzeltsin!.

Bu gün böyle bir haber aldım ve hayretler içinde kaldım!. Dün konuşulup da bu gün böyle hayırlı bir netice almayı, böyle bir şeyi değil, şöyle olsun böyle olsun değil.. Konuşulan şuydu;


HasbunALLAHu ve ni’me’l- VEkîL.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL Vekîlimizdir
HasbunALLAHu ve ni’me’l- KEfîL.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL Kefîlimizdir
HasbunALLAHu ve ni’me’l- NASîR.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL YAEDIMcmızdır
HasbunALLAHu ve ni’me’l- MEVLâ.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL VeLîmizdir-DOStumuzdur..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, canımızdır ciğerimizdir.
KeLÂMuLLAH bizim, kanımızdır canımızdır. Biz ALLAH’ın izniyle bu yolda Sadakatla Samimiyetle Sabırla yürürsek SeLÂMet Anamızın ak sütü gibi avucumuzun içindedir ve ALLAHımızın vaadi vardır, Radıyeten Merdiyeten..


ALLAHU zü’L- CeLÂLimiz ise Kur'ÂN-ı Kerîmde;

كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ*
Resim---"Kellâ, lâ tutı’hu vescud vakterib.: Hayır! Ona itaat etme ve secde et ve (Allah’a) yakın ol!” (Secde Âyeti) (Alak 96/19)

Elbette SALÂt, her mü’minin mi’racıdır.. Nedir mi’rac?. RABBu’-L ÂLEMîNe rucû’ etmektir. Rucû’ etmek ne demektir?. Geldiği yere dönüştür..

RAZİYyetEN =>MERZİYyetEN RÜCÛ’.:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu.: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî.: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî.: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Cennetî.. Dünyâ CeNNetidir bu.. Âhiret CeNNetini âhirete gittimiz de görürürüz.. Burada eksiklikleri tamamlamak istemeyenler orada ne yapacaklarsa yapsınlar!.
Ama bizim bildiğimiz “mülk kimin diye sorarız” “Mülk Vâhidu’l- Kahhâr olan ALLAH’ındır!.”

Bu mülk için insanlar neler yapmadılar!. Ana oldular, baba oldular, çocuk oldular, yâr oldular, dost oldular, düşman oldular.. Birbirini öldürdüler!. Sonra aşama aşama nereye gittiler.. Mezar TAŞIna..
Güneşin ışığı güneşe gitti.. Yaratan ALLAH celle celâlihu böyle buyurmaktadır. Ve bunu asla unutmamız gerekiyor. Zorla bir insan, kendisini zorlayarak işte “şöyle yapayım böyle çatayım!.” “İşte benim Kur’ÂN-ı Kerîm’e ruhum fedâ olsun!.”
Biliyorsunuz ki, çok candan bir bütün, vücudumdan önemlidir demek istiyorum. Aklımdan fikrimden kıymetlidir. Bunun önemine kâniyim demek istiyorum. Ama bu Kur’ÂN-ı Kerîm, vırrt vırrt gırrt gırrt için gelmedi ey insanlar!. vırrt vırrt bir hatim.. fırrt fırrt bir hatim daha!. Ne hatimi!. Hatim matim yok ortada!. Ne hatimi!. Başlamadın ki, hatim olsun!.

“Bismillâhirrahmanirrahîm” demedin daha.. Yâni hakikatta “Bismillâhirrahmanirrahîm” ne demektir?. Aklın her şeye ererken “Bismillâhirrahmanirrahîm” ne demektir, kimdir Rahmân ve Rahîm olan ALLAH celle celâlihu.. Hakikaten O!nun adıyla mı başladın, O’nun adıyla mı bitirdin gerçekten!. Yoksa dalga mı geçiyorsun gibi!.
Basit bir hayat haa!. Ama öyle olursa, sırtımıza Keşiş Dağını sarıyorsun, Hasan Dağını sarıyorsun!. Haa o, bizim İsLÂM Dini değil!. O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’in İsLÂM Dini değil!.


إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---“İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı).: Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır (teslim dînidir). Kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah'ın âyetlerini örterse (inkâr ederse), o taktirde, muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.” (ÂL-i İmrân 3/19)

Bizim dinimiz bize iğne ucu kadar yük getirmez, şeref getirir, güzellik getirir, huzur getirir, rahat getirir, salâh falâh getirir ve YAŞAnır!.
Çünkü bizim dinimiz yaşanır!. Yaşanır!. Uydurulma kaydırılma olmaz!. ALLAH celle celâlihu DİNİni ona buna devretmez!. Yâni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem görevini devretmiş mi birine hâşâ!. ALLAHu zü’L- CeLÂL işini “al sen mi yap” demiş hâşâ!.
MuhaMMedî MeLÂMî “ALLAHu EKBER!.” der MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm; İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Muhammedî Mutlaktır o Mübârek, Muhteşem, Muazzam Mustafâ aleyhisselâm!.


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm..: Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile." (Fatiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---El hamdu lillâhi RABBi’l- âlemîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır." (Fatiha 1/2)

Derken SÖZ =>ALLAH celle celâlihu’nun.. SES =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’indir.. Bütün KÂİNÂT canlı cansız zannettiğimiz KüLLî ŞEYy’, atomun dönüşü gibi SALLât-NAMAZdadır!. Ancak ve ancak, AKLına ihânet edenler, AKLını HAKta ve HAYRda kullanmaktan imtina edenler, Şeytanlaşmışlar ve Şeytanlaştırmaya uğraşanlar kısaca =>Hizbuşşeytanlar bu imtihânda yenilmişlerdir!. Kendi kendilerini yenmişlerdir!. Yazık etmişlerdir!. Vız gelir tırıs gider sen ne dersen de, onlar DUYup Uyamazlar, kendi alışkanlılarından kendi ürettiği pisliklerden kurtulamazlar!. Çünkü onlar MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’a TESLİM OLmadılar ki, İsLÂM Olsunlar!. Onlar, MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın “Sırat-ı Mustakîm=ALLAH’a İstikamet YoLu”nda “ALLAHu EKBER!.” deyip arkasında SAFFa geçmediler ki =>İSTİKÂMET BULsunlar!.

Dikkat edin ki, bu çok acı gerçektir!. Bugün milyarları bulan İsLÂM Dünyâsının topunu birden yıkmıştır, diz çöktürmüştür en büyük düşmanlara!. Siyonistlerin önünde diz çöktürmüştür!.

Kimi?. Suud Kralını!. Hâşâ Hadim-i Harameyn, iki haram bölgesinin hizmeçisiymiş güya!. Şeytanın oğlu şeytan, kafirin oğlu kafir!. İsmi de ona yazık, cismi de ona yazık!. Ne bileyim ben Veliaht CartCurt ne yapıyor, Amerikanın emrinde, şuranın emrinde, buranın emrinde KÂBE’ye zulmetmeye devâm ediyor!. ALLAH celle celâlihu yerle bir edecektir ha bugün ha yarın!. ALLAH celle celâlihu, küfrü devâm ettirir ama zulmü devâm ettirmez!.

Bunu, şunun için söylüyorum İsLÂM ÂLeMinin ne kadar acı bir yere düştüğünü, Kur’ÂNdan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ayrıldığı zaman ne kadar yanlışa düştüğünü, TEVHİDden uzaklaştıkça saplandıkça saplanıp İBLis ELbisesi GİYmişlerdir!.

Sebe Sûresinde bir âyet vardır.:


وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).: Ve andolsun ki İblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.” (Sebe’ 34/20)

Mü’minlerin bir kısmı hariç saptırdı.. Mü’min olduğu halde.. Müslümanı bırak..
Bu gün böyle bir şey yaşamaktayız, toplumda ya da her tarafta!. Onun için de, bu kalıp içinde kaldık, yâni toplum kaldı!.

Bu arada bir şeyi düşündüm Ahmet can konuşmuştuk. Barbaros siz de çok ilgilendiğiniz için size söylüyorum bunu. Münir Derman hocamın torunu da anlattı bana bunu.. “ALLAH rızası için söylüyorum, internette hepsini inceledim. ALLAH rızası için Dede’me tek hizmet eden sizsiniz hocam” dedi. Hiçbir şey düşünmeden ben de dedim ki.: “Ben Hasbî Hizmeti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e yapıyorum!. Çünkü deden de öyleydi.. Biz el ele el, Rasûlullaha Rasûlullah ki ALLAH’a bağlıyız!.”

ALLAH yardımcımız olsun!. Çünkü bu yol, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e baş kaldırış yolu değildir, KeLÂMuLLAHa baş kaldırış yolu değildir!. ALLAH celle celâlihu’ya baş eğme yoludur, ALLAH’a ve RASÛLÜ’ne Yeslimiyet ve İstikamet YOLUdur!. Hiç birimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayağının altında değiliz!. Hâşâ başı üstğnde-tepesinde de değiliz!. Hepimiz bizzât “ALLAHu EKBER!.” Biz de.: “ALLAHu EKBER!.” Deriz Uyarız, nerede, nasılsak, kimsek fark etmez Hayat Namazı’ndayız demek istiyorum. Bunu anlamalıyız, SILAdayız SALLdayız!. Bu özellik ve güzelliği YAŞAmak YAŞATabilmek için!.
İnşâe ALLAH!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

AHd-ı MERYEM,
BAHt-ı MERYEM,
TAHt-ı CENNETt,
TAHt-ı MERYEM!.


Barboros.: Hocam ben bölüyorum. googlenin botları var hocam bunlar zamanla site içinde dolaşıyorlar bizim sitedeki konu başlıklarını şey yapıyorlar indeksliyorlar şu anda bizim sitenin indeksi googlenin elinde yok o yüzden biraz zaman da alabilir yâni biz onu açsak da hemen küt diye çıkmaya başlamaz o da biraz zaman alabilir ilerleyen zamanlarda olur onu ben bir araştırayım tamam tekrar değerlendirelm dediğiniz gibi..

Kulihvani.: İnşâe ALLAH evet şimdi bir şey var. Ben hep söylüyorum biz birbirimizin hocası değiliz. Öyle söylendiği için söylüyoruz hoca moca yok. Biz, birbirimizin İmamı değiliz, Mürşidi değiliz, Hocası değiliz..
Bu vasıfların tümü MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm'dadır!.
MuhaMMedî MeLÂMette tek kıble vardır, tek peygamber vardır, tek bir cemaat vardır!. İki yoktur!.
İKİLİK =>ŞEYTANlıktır!.
Onun için benim vaktim müsait ve zamanımı ALLAH celle celâlihu, böyle harcattığı içinde sonsuz şükür ederim! Hayatımı böyle bir neticeye böyle bir güzelliğe aktardığı için!. Belki de Dünyânın bir fabrikatörü yapardı kıbleyi bile bulamazdım!. Onun için de, bu çalışmalarımızda hepimizin dikkat etmemiz gerekir!. Evet Ahmet Coşkunda girdi.. Haa orada Gökhan var sitemizin ALLAH razı olsun kurucusu, ALLAH celle celâlihu ona merhamet etsin, yardım etsin o çok hizmet etti.. Çok şükürler ALLAH razı olsun!. Onun için de ALLAHıma şükrederim!. Yüce ALLAHım böyle yakın akrabalar verdi, KeLÂMuLLAHın ve RASÛLULLAHın Hasbî Hizmetçisi insanları verdi ve hepsiyle iftihar etmeyi bize nâsib etti!.

Biz peygamber aleyhisselâtu vesselâm’ın ELİnde, YOLUnda ve GÖNLünde Hasbî Hizmetçileriz. Hiç birimiz, zerre kadar ötekinden ayrı değildir hiç ama hepimiz birimiz!. Bir denizin damlaları gibiyiz!.
Bu Dünyânın bize verdiği gözüken şeyler, son nefeste soyunulacak şeylerdir!. Ayakkabılarımızla birlikte ayaklarımız da burada kalacak şeylerdir!.
Aklımızla ALLAH’ın huzurunda olacağız!. Ahmet Coşkun sesin geliyor buraya onu ayarla!. Biz Meryem Sûresine girdik.. Biliyorsunuz Meryem Sûresi kendine mahsustur. Nisâ Sûresi ve Meryem Sûresi İsLÂMda kadın anlatan iki önemli sûredir..

Meryem Sûresi, Mekke döneminde inmiştir, 98 âyettir besmelesiyle birlikte 99 âyettir. Bu da ilginçtir 99 esmâ var demek istiyorum.. Bu
Meryem Anamızın Sûresidir bütün âlemlerin kadınlardan üstün kılınan Meryem Anamızın İsâ aleyhumussselâmını ANmak ve ANLAmak için inmiştir..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nebîy-yi ÜMMîyyidir, yâni “ANA”dır Ana!.
Nûr-u MuhaMMed, bütün kâinâtın ANAsıdır, doğuranıdır, dokuyanıdır. Meryem aleyhasselâm Makamı =>Mârifet Makamıdır ve hitâbtır ve hakikatını doğurur ki, İsâ aleyhisselâm’ı!. Daha yukarısı olamaz İsâ aleyhisselâm yerine geçmez ve geçemez demek istiyorum yâni!.
Anlatım bakamından söylüyorum
MeRYeM =>MuhaMMedî Yaşayışın Rüşdüne MuhaMMedîce Ermektir!. Tıpkı Meryem aleyhasselâm gibi bu âleme vurduğunda.. Sanki tıpkı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in BUYURduğu Kur’ÂN-ı Kerîmin DUYURduğu gibi.. OLduğu halde gözükmeyen RABBu’l- ÂLeMîn’in Tevhidini, bir Meryem Ana gibi doğurmak, öyle bir değişim geçirmek, tıpkı kozadan çıkan bir ipek kelebeği gibi oluş!.
Bu bu aşamaları çok iyi anlamak gerekiyor!. Yâni
İNSÂNın ÖZÜndeki MuhaMMedî Hakikatı!.
Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamın hep söyleyip durduğu.: “MuhaMMedî Hakikatı”n iyeliğe geçişi, sana yüklenişi; data olarak, done olarak yüklenişi!. İşte sen bunun RÜŞDüne Eriyorsun!. Ve yumurta iken, sonra tırtıl oluyor, koza örüyor, şu oluyor, bu oluyor, içerden büyüyor!. İşte bu RÜŞDe ER-İŞİ =>bu Mâsivâ Hayatta =>MuhaMMedîce YAŞArsa buna =>HİZBULLAH deniyor!. Meryem Sûresinin birinci âyeti.:


كهيعص
Resim---“Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.: Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.” (Meryem 19/1)

Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd..
Beş harflidir. Bu beş Harf-i Mukatta’/ Kesilmiş, parçalanmış Harfler sadece Meryem Sûresinde vardır.. Şifre harfleri..
Harf-i Mukatta’lar; Birlisi var
"nun" gibi, ikilisi, üçlüsü, dörtlüsü var. Beş harflisi bir tanedir o da Meryem aleyhasselâm Sûresindedir.
Çünkü
Meryam aleyhasselâm, Mârifet Tarlasıdır!.


Resim---İbnu Mes’ud radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH’ın kitabından bir harf okursa, ona bir hasene verilir. Hasene ise, on katıyladır. “elif-lâm-mim” bir harftir demiyorum. Lâkin “elif” bir harftir, “lâm” bir harftir, “mim” bir harftir.” buyurdu.
(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur'ÂN, 16.)

Resim---İbn Mes'ûd ve Hülefâ-yı Râşidîn'den şu haber nakledilir.: “Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah onları bilmeyi kendine mahsus kılmıştır.” buyurdu.
(Reşid Rıza, Menâr Tefsiri, VIII, 302; Subhi Sâlih, Mebâhîs, s.236)

İmam Ali kerremallahu vechehu.: Her kitab için bir zübde/öz vardır. Bu kitâbın zübdesi de mukattaa harfleridir.”buyurmuştur.

Elmalı Hamdi Yazır’ın şu ifadeleri, diğer tefsirlerdeki bilgilerin kısa bir özeti gibidir.:


Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Ey!. Kâf!. Hâ!. Yâ!. Ayn!. Sâd!.’ın ALLAHu TeÂLÂ’’nın bir ismi olduğunu belirttiği ve “Ey!. Kâf!. Hâ!. Yâ!. Ayn!. Sâd!. Beni bağışla!.” diyerek duâ ettiği rivâyet edilmiştir..
(Taberî, Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, Zadu’l-Mesir, İbn Cüzay, Kurtubî, Alusî, ilgili âyetin tefsiri.)

Taberî =>Bu bilginin kaynağı olarak Hz. Fatıma aleyhasselâm’ı gösterir. (bk. Taberî, Alusî, ilgili yer.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd, Hâ-Mîm Ayn-Sîn-Kâf” diye duâ ettiği rivâyet edilir.

Ancak ism-i a'zam kesin olarak bilinmediğinden hurûf-ı mukattaadan nasıl bir ismin oluşturulacağı belli değildir.
(Taberî, I, 206; İbn Atıyye, I, 95; Fahreddin er-Râzî, II, 5-6; Süyûtî, el-İtḳān, III, 23-24).

İbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayete göre her harf ALLAH celle celâlihu’nun bir isim veya sıfatının sembolüdür. Meselâ; "Elif-Lâm-Mîm"in =>Elifi >ALLAH", Lâmı>LATÎF'i, Mîmi de =>MECÎD İsmine tekabül eder..
(Zerkeşî, I, 173)..

Özellikle Meryem Sûresinin başındaki “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd” harflerinden her birinin, onunla başlayan çeşitli İlâhî İsimleri sembolize ettiği şeklindeki rivâyetler İbn Abbas radiyallahu anhu'ya nisbet edilmiştir..
(Hâkim, II, 371-372; Süyûtî, el-İtḳān, III, 22-23)

Meryemin Sûresi, gözümüzün nurunun nuru, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gözümün nuru..
Ali kerremallahu vechehu, pirimiz, her şeyimiz EhL-i Beyt aleyhumusselâmımız böyle buyurmuşlardır. Meryemin Sûresinin önemi bu kadar muhteşemdir ve buna çok dikkat etmek lâzım.. Çünkü, şifre anlamlar içerir.. Böyle duâ etmişlerdir.. Beşli en uzun Harf-i Mukatta’ olduğunu söyledim..


كهيعص
Resim---“Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.: Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.” (Meryem 19/1)

ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا
Resim---“Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.: (Bu sure), senin Rabbinin, kulu Zekeriya (aleyhisselâm)'a rahmetinin zikridir (kıssasıdır/anılmasıdır.)" (Meryem 19/2)

Zikru Rahmeti RABBike abdehu Zekeriyyâ..
Bu nedir bu?. Burada ne anlatılacak, ne anlatılıyor, ne buyruluyor..
Senin
RABBiyin bir rahmetinin zikridir niçin abduhu Zekeriyâ.. O’nun kulu vardı ya Zekeriyâ peygamber aleyhisselâm.. İşte bu Zekeriyâ peygamber kuluna ALLAH’ın rahmetinin zikridir.. sana anlatıyor, zikrediyor.. Rububîyyet ve Rusûllîyet Kevniyetine seni sâhib kılacak!.
“Aaa!. Bak bak!.” dedirtecek yâni “anladım anladım!.” dedirtecek.
Zekeriyâ aleyhisselâm o kadar değerli, o kadar yüce ki, âyetlerde göreceğiz on iki kere ok atılmıştı, kundakta getirilen bebek için!. Kaç günlük olduğunu bilmiyorum yâni!. Bir zaman bunun peşine düşmüştüm ama Zekeriyâ ve Yahyâ aleyhisselâmla ilgili felân yakazalarım olmuştu bir zamanlar..
Burada RahmÂNîyyet ve Rahimîyyet esastır.. Zekeriyâ aleyhisselâm,
buyurdu. Meryem aleyhasselâm değildir.. Zekeriyâ aleyhisselâm, tohumdur..
Meryem aleyhasselâm, tarladır.. “Sen de tarla ol!. Sen de tohum ol!.” demek mümkün değildir demek istiyorum. Bunların uyum sağlayabilmeleri, işte ZITLARIN ZEVKİne EReBİLmeleri..
O Zekeriyâ aleyhisselâm ki; hayatındaki ihlâsı onu =>
buyurdu. Meryem aleyhasselâm’ın Kefîli ve Vekîli yapmıştır. O’nu Tefekkül etmiştir... İtiraz etmişlerdir “fal oklarını atacağız!.” deyip, 12 kere ok atılmıl boyalı tek ok her atışta Zekeriyâ aleyhisselâm’a gelmiştir..
buyurdu. Meryem aleyhasselâm ve MİHRÂBb.. Mihrâbda yaşamıştır.. Sokakta çocuklar gibi oynayarak değil!. O Havraya bir kadının girmesi değil, önünden bile geçmesi, hâlâ yahudilerde olduğu gibi haramdır ve şiddetle yasaktır..Bakınız tek Yahudi kadını göremezsiniz ağlama duvarlarında!.
Yahudilerde hâlâ, Ay hali/hayz olan kadınların ayrı yerleri vardır evlerinde.. Yemek yapamazlar, bir hizmet yapamazlar, elini bir şeye değemezler, pis sayılırlar ve daha bir sürü saçmalıklar vardır uydurgukları sistemleri öyledir..
Her halinde dahi
buyurdu. Meryem aleyhasselâm, Zekeriyâ aleyhisselâm’ın kanatları altında ergenliğe ermiştir buyurdu. Meryem aleyhasselâm.. Sadece bu âlem değil âlemlerin faziletli kadını buyurdu. Meryem aleyhasselâm, kulu Zekeriyâ aleyhisselâm’a ALLAH’ın bir rahmeti olarak bağışlanmıştır.: “Sen yetiştir!.” Buyurulmuştur, emânet edinmiştir..
Zekeriyâ aleyhisselâm ki, bu sûre, başka sûrelerle de diğer yerlerdeki âyetlerle bu sûrenin sonuna gelen âyetleriyle muhteşemdir.. Gelecek hepsi de
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Zekeriyâ aleyhisselâm ki;


إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا
Resim---“İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ (hafiyyen).: O, gizlice seslenerek, RABBine nida etmişti.” (Meryem 19/3)

RABBine öyle bir duâ etti ki, nidâ etti ki, içinden seslendi ki, nâza =>niyâz.. Öyle diz çöktü ki, içinde hafiyyâ.. Hani var ya nefsin Kemâlât Aşamalarını sayarken, Nefs-i Hafî.. En içtekinden önceki, Sırrının da ötesinde yâni Nefs-i SIRR’ın da ÖZünde ötesinde.. Çok yakınlık içerisinde.. Artık Teslimiyet ve istikâmetin en az milim olduğu yerde RABBisine!. “NAHNU.. BİZ BİR-İZ”de öyle bir içten nidâ etmiştirki.. Nefs-i Hafîyle yâni.. O ki ALLAHu zü’L- CeLÂL, gizli ve açığı da duyan idi her ÂN ve Her HÂLde!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim Es SeLÂMmm.:


Zekeriyâ aleyhisselâm, o zamana kadar pek çok çileler çekmişti. Kavmi çok dindâr gözüktüğü halde en dinsiz hali yaşamaktaydılar. Kendisi yaşlı ve herkes ondan sonra kimin peygamber olacağına çâre arıyordu, ya da yandaş topluyordu.
Zekeriyâ aleyhisselâm, PİRi FÂNi olmuştu, yıllar geçmiş çoluğunun çocuğunun olması ihtimali sıfırdı. Yâni gözükürde zâhirde bu yaşta bir insanın açıkca çıkıpta RABBısından “bir çocuk ver bana benim yolum zürriyetim”olsun.
Felân oğlu felân değil..
ALLAH’ın kulu, RASûLuLLAH’ın ÜMMeti ve KeLÂMuLLAHın Hizmetçisini isteyecek.. Ama insanlardan çekiniyor. Kendisinden sonra ALLAH’ın Kudsal Yolu Ocağının kapanması endişesiyle ümit ederek nâz niyâz içinde duâ ediyor..
Zekeriyâ aleyhisselâm hafiyya öyle içten duâ ediyor ki, içindekini içindekinden en içerden de yakîn olana arz ediyor. Öyle
BİR-BİZlik ki bu BİZ BİR-İZ’inde ötesinde demek istiyorum.
Nidâ, aslında bağırmaktır değil mi, Arapçada da öyledir.. Yâni duysun diye dağdan dağa nidâ edersin elbette.. Yoksa yanındakine nidâ etmezsin ya.. En kıymetli kıraat nerededir kâinâtta?. Salâttaki, kıyamdakidir ki, daha üstünde olamaz. Bir kişi namazda kıymadayken Kur’ÂNı okuyorsa daha ona söylenecek bir kelâm bulunamaz..


قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا
Resim---“Kâle rabbî innî ve hene’l- azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike RABBî şakıyyâ (şakıyyen).: (Zekeriya aleyhisselâm): “RABBim, gerçekten ben (zayıfladım) ve benim kemiklerim (de) zayıfladı ve başım (saçlarım) ağardı. Ve RABBim, ben Sana duâ ederek şâkî olmadım.” dedi.” (Meryem 19/4)

Zekeriyâ aleyhisselâm dedi ki.: RABBim Ben zayıfladım. Çöktüm. Kemiklerim eridi. kemiklerim etlerinden ayrıldı gitti.. Eskiden şukadar kiloydu şimdiyse eridi aktı yâni.. Saçlarım meşâle gibi yandı tutuştu yayıldı. Kar gibi yaptı renk menk komadı saçımda suratımda şuramda buramda.. Yâni duman etti başımı var ya!. Başımı ak alevle yaktı, çilelerle ağırarak bembeyaz yaptı bembeyaz!. Ey Yüce RABBım, ben asla SENin YOLunu kesen haydut şâkî /eşkiyâ olmadım!. Hem SANA duâ edeyim hem de ben şâkî olayım böyle bir şey olmadı!. Ben SANA duâ ettiğim ÂNda eşkiyâ olmadım, evliyâ oldum türkçesi bu!. SANA duâ ettiğimde şakıyyâ SANA eşkıyâlık yapıp ALLAH’ın YOLUnu kesenlerden olmadım buyuruyor..

Dikkat ediniz,
MUHİTte, DIŞIMda saçımı ak alevler yaktı öyle yaktı ki yangın beni sardı.. MERKEZde İÇİMde ise, beni taşıyan kemiklerim eridi gitti. SEN ise Yüce RABBim, ben ne zaman duâ ettiysem.: “Buyur ne istiyorsun?.” diye icâbet ettin. Hiç beni yalnız bırakmadın senin evliyân oldu, eşkıyân olmadım sâyende çok şükür!.
Zekeriyâ aleyhisselâm duâsına devamla ve yine istemekteyim ki..


وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا
Resim---“Ve innî hıftu’l- mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke velîyyâ (velîyyen).: Ve gerçekten ben, arkamdan (benden sonra) vâli olanlar (benim soyumdan gelenler benim gibi davranmazlar diye) korktum. Ve benim kadınım (artık) akir oldu. Bu sebeple bana, SENin katından bir velî (dost, yardımcı, evlât) bağışla.” (Meryem 19/5)

Ey Yüce ALLAH’ım RABBım!. Ve gerçekten ben, benden sonra vâli olanlar, benim soyumdan ve arkamdan gelenler, velîsi olduklarım, benim etrafımdakiler akrabalarım şunlar bunlar, benim gibi davranmazlar diye çok korktum!. Evet onlar benim ardımdan benden sonra gelecekler ama onlar hakka hayra değil de, bâtıla ve şerre giderler.. Ben ise böyle oldum işte göçtüm gittim.. Ve benim kadınım, karım, eşim var ya o da, âkir oldu kısır oldu yaşlandı çocuk doğurma özelliğini kaybetti. Ondan çocuk olması imkansız!.

feheb lî min ledunke velîyyâ..
Böyle olmasına rağmen, bundan sonra, bu sebeplerle, ben KULun OLarak hani SANA duâ edecektim ya, başka da bir sermayem, yapacak bir şeyim de yoktu ki, gereken bütün işleri yapsam da sonunda yine SANA duâ edecektim ya!.


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen):De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

“Duânız olmasa neye yarardınız!.”
“Namaz kılmasaydınız neye yarardınız!.” değil.
“Hacca gidip hacı olmasaydınız!." da değil!
İyi DİNLeyin
DUÂ DUÂ DUÂ..
Duâ=>ÖZümüzdeki Ayân-ı Sabitemizi/aynîyyetimizi VüCûD’a getirmek, MevCûD’a Çıkartmak!. OLduğun gibi YAŞAmak ALLAH’ın Lütf ü Keremini fiilen ALLAH’ın NÛRu OLarak YAŞAmak ve YAŞAtmak!.

Ey Yüce ALLAH’ım RABBım!. SEN bana bir hibe/bağış yap!. Bundan sonra SENden bir hibe bekliyorum, bağış, şöyle böyle değil yâni hibe et!.
Ben
SENin en yüce katından, akıl fikir ermeyen katından, fazlından kereminden, ihsanında, SENin katından, SENden bir velî/dost, yardımcı, evlâd diliyorum.. Benim arkamdan gelecekler, benim velîsi olduklarım var ya, bunların çoğu sıfıra çıktı, çoğu Hizbuşşeytan’a döndü!. Bunlardan umudumu kestim!. Ve SEN beni hiçbir zaman yalnız bırakmadın!.
Şimdi de
SENden DUÂ ile istiyorum ki Lütfen Keremen ne olur bana bir vâris hibe et, bağışla!. Şöyle yaptığım böyle yaptığımdan dolayı değil, SEN RABBımsın ben SENin duâcınım ya, bana hibe ediver ki, velîm olsun!.

VeLî NEdir?. İÇindeki
ALLAH’ın Lütfunu VüCûD’a getirip, MevCûD’a çıkarandır.. Hah damarından da yakın, AKREB/AKRABa olan RABBısının BİZ BİR-İZi OLANdır!.NAHNU NÛRu OLduğunu GÖSTERendir. Hayatın her Noktasında =>Her Yerinde, Her ZamÂNında, Her HÂLinde Her NEFesinde!. Öyle uyduruk kişilerin nefsî vıttırı zıttırı işlerini bırak, bırak!.
Saçlı sakallı adam ama geri zekalı =>su içerken çok şükür
Yâ RABBi!. Ama idrarını yapınca çok şükür değil!.
Niye?. Çünkü o
CâN CEryÂNı RABBısını hâşâ ayakkabısı gibi dışarda çıkarıyor!. Çünkü ANLAyamadı NAHNU BİZ BİR-İZliğini GÖZü put aramakta!.
Ona göre mutfaktaki ceryÂN kudsal ama, tuvâletteki ceryÂN değil!.
Ulan O Olmasa, sen onu görmesen de IŞIğı VAR ki, yoksa sen nerede ne yediğini ne dediğini bilmezsin!. Ama geri zekalı demek istiyorum!.
Bu hususa dikkat etmemiz için söylüyorum!.
Dikkat edin âyet-i celîlede iki şey söylüyor; doğurmasından umut kesilmiş kısır bir karım var hanımım var, ve ALLAH yolundan bana vâris olmalarından umudunu kestiğim yakınlarım var!.
Bu imkansızlık içinde
LÜTFuLLAHın VüCûD’a geLişi, MevCûD’a Çıkışı olan VELÎYuLLAHı bana bizzât katından hibe olarak ver!.
Bu zincir sonsuza giderken Zekeriyâ aleyhisselâm’ın iki eli de =>ALLAH’ın VELÎLerinin ELİnde OLsun zincirin halkalarından birisi OLsun!.
Ee Bursa!da mı olsun?!. Yok efendim Halepte mi olsun?.
Unutmayalım yer yurt YOk!. Orayı burayı kıyaslama!.

KUL/ÜMMet=>VELÎYuLLAH=>EHLULuLLAH=>EHL-i BEYt-i RESÛLuLLAH=>YED-i RESÛLuLLAH=>YEDuLLAH!. EL=>EL=>ELLer=>ALLAHa..

Başka sûrelerde de aynı Zekeriyâ aleyhisselâm’ın duâları var bu anlamda. Onları da yerlerine oturtmamız lâzım bu velî kimdir, kimmiş bu velî ben böyle dedim de;


هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---“Hunâlike deâ zekeriyyâ RABBeh (rabbehu), kâle RABBi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh (tayyibeten), inneke SEMÎu’d- duâ’(duâi).: Zekeriyya (aleyhisselâm), işte orada RABBine duâ etti: "RABBim, bana SENin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki SEN duayı en iyi işitensin." dedi.” (Âl-i İmrân 3/38)

Zekeriyya aleyhisselâm, işte ORAda RABBine duâ etti.. Hunâlike.. ORAda..
Nerede?. Mihrâbta.. Felân câminin mihrâbında..
ÖZün ÖZü mihrâbında.. Habli’l- Verîd mihrâbında..
Be adam, Şahdamarından da yakın mihrâbında!.
Güneş ve Işığının
BİZ BİR-İZ BİRLEŞtiği Nâz-NiYâZ NAHNu Mihrâbında RABBine duâ etti!. DEdi ki.: "RABBim, bana SENin Katından, SENin verebileceğin, ancak SENin imkanınla, SENinle mümkün olan zürriyeten ayıplardan arınmış hayırlı bir nesil bağışla!. Tayyib, bütün ayıplardan arınmış Hâlis Muhlis MuhaMMedî bir NESİL bağışla!.
Şeksiz Şüpesiz ki SEN DUÂyı hakkıyla DUYANsın İŞİTENsin!.” Buyuruyor.
Bunu açıklayıcı olarak söylüyorum başka sûrede de geçtiği için.
Bakınız Enbiyâ Sûresinin 89. âyetinde yine
ALLAHu zü’L- CeLÂL bildiriyor ki;


وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Resim---“Ve zekeriyyâ iz nâdâ RABBehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayru’l- vârisîn (vârisîne).: Ve Hz. Zekeriyâ, RABBine (şöyle) nidâ etmişti: “RABBim, beni tek başıma bırakma ve SEN, vârislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ 21/89)

Zekeriyâ aleyhisselâm RABB’ine nidâ ettiğinde.. Hani o nidâ ettiydi ya RABBısına.: “RABBim SEN beni tekbaşıma bırakma!.”
Ben SEN’in Nübüvvet-Şehâdet Zinciriyin bir halkasıyım, beni boşluğa çıkarma, beni bu kervandan koparma!. Beni fert olarak tek başıma bırakma!. Gerçekten SEN, KüLLî ŞEYy’in VÂRİSİsin, her şey SANA döner, ve SENin olur!. Vârislerin en hayırlısı SENsin!.
Ben mâdem ki,
SENin bu âlemine geldim, mâdem ki tüm duâlarım SANAdır!.
SEN RABBımsın, ben de abdinim-kulunum..
NAHNU.. BİZ BİR-İZ.. Beni SANA ULAŞtıracak vârisler kıl!.
Her şey sonunda
SENindir!. Çünkü bizim KULLuk İŞİmiz EL=>EL=>ELLer=>YEDuLLAH=>ALLAH celle celâlihu’ya..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim Es SeLÂMmm.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu âyetlerde de Zekeriyâ aleyhisselâm’ın o mübârek DUÂsını BUYURmaktadır.:

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا
Resim---“Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu RABBî radıyyâ (radıyyen).: Bana ve Yâkub (aleyhisselâm)'ın âilesine varis olsun. Ve RABBim, onu (SENden) razı (olan) kıl.” (Meryem 19/6)

Bana vâris olsun onlar. Ya’kûb aleyhisselâm’ın ailesine de vâris olsunlar. Çünkü o zincir kopmasın. Ya’kûb aleyhisselâm’dan gelen zincir bende kopmasın!. ve bu bana hibe edeceğin yüce nesil var ya o nesil de, SENden razı olanlardan olsun!. Razıyeten Merziyeten olanlardan. Yâni benim elimi SENin eline ulaştıracak o nesil de SENin rızandan ayrılmasın!. diye duâ ediyor Zekeriyâ aleyhisselâm bu âyette. Kendisinden önce kendisine kadar akıp gelen Ya’kûb aleyhisselâm peygamberlik âli kendisinden sonra da geleceğe vâris olsun dilemekte.
Ayrıca bu vârisin razi olması.. Redd olunmayan bir Rıza Sahibi OLması için..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de peygamberler de, ne altın ne de gümüş miras bıraktılar onlar ancak İLMULLAH İlim Mirası bıraktılar..:


Resim---Kesir bin Kays radiyallahu anhu şöyle anlatır: "Mescid-i Dimeşk/Şam'te Ebu Derda (radiyallahu anhu)'nın yanında oturuyordum.O sırada birisi geldi ve şöyle dedi:"Ya Ebu Derda, Hz. Peygamber (aleyhisselâm'in Medine'sinden geldim.Sebebi senin Hz. Peygamber (aleyhisselâm'den naklen anlattığın hadis-i şeriftir.Ben ticâret için ya da başka bir iş için gelmedim. Sadece bu hadis-i şerifi senden öğrenmeye geldim." dedi.
Ebu Derda radiyallahu anhu.: "Demek sadece bunun için geldin." dedi.
Sonra şöyle anlattı: “Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.:

"Bir kimse ilim öğrenmek için bir yola düşerse, ALLAHu zü’L- CeLÂL cennet yollarından birini ona kolaylaştırır. Melekler onun yaptığından hoşnut olurlar ve kanatlarını indirirler. Gökte ve yerde ne varsa, hatta su içindeki balıklar bile ilim talebesi için istiğfar ederler. Âlimin âbide nazaran üstünlüğü, mehtaplı gecede diğer yıldızlara nazaran ayın üstünlüğü gibidir.
Âlimler Peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler ne altın, ne gümüş ne de para miras bıraktılar; onlar ancak İLMİ miras bıraktılar. Bir kimse eğer bu İLMİ alırsa bol ni’mete kavuşmuştur."
buyurdu.
(Ebu Davûd, Tirmizî, Beyhakî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Biz miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır.”
buyurdu.
(Buhârî, Humus 1, II, 2926; Müslim, Cihâd, 49)

Bu.: “Çoluğumuza çocumuza bir şey bırakmıyoruz” değildir.
Biz ALLAH’ın İLMİni getirdik insanlara; EDEBİni, İLMİni, İRFÂNInı, ERKÂNInı getirdik ve bu ise, herkese aittir dağıtılır, verilir ve bu hadislerin arapçaları olmadığı için biz başkalarının tercümeleri ile yetiniyoruz ve arapçaları olan hadislerde ise çok daha gönlümüz huzur buluyor. Çünkü kelimeleri net gördüğümüz için evet vaktinizi alacağım az daha ama hiç değilse onda bırakalım diye bakın..
Aziz Kardeşlerim BAKınız
ALLAHu zü’L- CeLÂL.: Yâ Zekeriyâ!. Ey Zekeriyâ!.


يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا
Resim---“Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ (semiyyen).: Ey Zekeriya! Gerçekten BİZ seni, ismi Yahyâ olan bir oğlan çocuk ile müjdeliyoruz. Onunla (o isimle) daha önce bir kimseyi isimlendirmedik.” (Meryem 19/7)

Ey Zekeriyâ!. Biz seni Yahyâ isminde bir ğulamla, oğlan çocuğuyla yâni ğulamla müjdeliyoruz.. GuLaM-da MuhaMMedî RABBe sâhibliğin ğani oluşu vardır.. İsmi Yahyâ onun.. İsmi Yahyâ ile müjdeliyoruz. Yahyâ isminde erkek çocuğuyla oğlan çocuğuyla müjdeliyoruz.
Böyle bir isimle ondan öne hiçbir kimse isimlendirilmemiştir. Yâni
“Yahyâ” diye bir isim duyulmamıştır. MuhaMMed aleyhisselâm gibi.. Yok öyle bir isim yok.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, âyetle bunu bildiriyor.. “O’nun adını kimseye vermedik!.” buyuruyor..

Yahyâ aleyhisselâm ÇİLEsini de kimselere vermedi!.
Ey Yüce Peygamber Zekeriyâ aleyhisselâm SEN ki, yüreğini Meryem AnA’ma mâbed yapmışsın!.
SEN ki, o mâbedde ibâdet eden
ALLAH’a kulluğun şahını yapan sabrın zirvesinde Meryem aleyhasselâm’a.: “Nereden geliyor bunlar Meryem?.” “Hüve min indillah!."
Öyleyse ben de başımı yere kor. Ya da alnımı secdeye kor. Ya da mihrâb'da derim. Ben de karışmam şöyle yaşlıymışız, gençmişiz, şuymuş buymuş KüLLî ŞEYy’e Kadîr olan ALLAH’a DİLeğimi ARZEDerim!.
İşte Zekeriyâ aleyhisselâm Zevki nasıl bir DUÂya dönüşüyor, mübârek bir müjdeye dönüşüyor görüyor musunuz?. Zekeriyâ aleyhisselâm Zevki, duâya ve Muhteşem, Mübarek, Muazzam, Mustafa MuhaMMedî bir Müjdeye dönüşünü GÖRüyor musunuz!.
Yahyâ aleyhisselâm ki, Meryem aleyhasselâm’ın karnındaki kudsal kelimeyi müjdeleyen, Müsammâ Meryem müjdesi, Muhammâ Meryem müjdecisidir ve ilk şâhididir İsâ aleyhisselâm’ın, tek şâhididir!.

Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. YâHAYYâ=>YAHYÂ!. ya DÖNüşür. Hızlıca zikeredilidğinde Ebedi HAYy Yahyâ!..
Yâ HAYy!. Böylesi bir muhteşem bir zikirdir Hakan cânım!.
Geçmiş zaman içinde muhteşem bir ses bantı vardır, o RAHMetLide.. Böyle bir yakaza yaşamıştım!. Güllale kaydetmişmişti.. Harika bir şeydi yâni..

Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Bizzât O’nun zamanını gözlerimle bir flim televizyon izlercesine, o muhteşem SAHNEyi seyretmiştim!.
Şu ÂNda tüylerim diken diken oluyor!.

Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. YâHAYYâ=>YAHYÂ!.” Derken..
Yâ HAYy!. Öyle bir dönüyor öyle bir dönüyor ki, artıkYâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.” ÖZe İNiYOr ve, ne Zekeriyâ ne Yahyâ kalıyor!.

Öyle bir Zekeriyâ aleyhisselâm ki, evlât varisi istemekte ki!.
Rahmetli Hacı Osman Efendi kaddesallahu sırrahu da, öyle derdi Hakan!. Çok ciddi bir şey söyleyecekse ciddileşir ve sertçe.:
“Evlât iyi bak!.” der ve dikkatimizi TEK NOKtaya Toplardı..
Bakınız, ismini
RABBu’l- ÂLeMînin koyduğu bir Şehîdlerin Şehidi Şâhı Yahyâ aleyhisselâm’dan bahsediyoruz!. Mübârek başı babasına altın tepsiyle götürülen bir Yahyâ aleyhisselâm’dan bahsediyoruz!.
Yahyâ aleyhisselâm’ın mübârek başına vurulan ilk darbeyi çok uzaktaki dağlarda bütün kâinâtla birlikte duyan ve. “Yahyâ!. Yahyâ!. Yahyâ!.” diye inleyen bir baba!. Ve daha O’nu gidip o HÂLini görmeden, göremeden, bağrını açıp içine saklayan
CEVİZ Ağacıyla birlikte ve yukardan aşağı biçen HIZAR SESiyle BİRLikte Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.
BİÇen BİÇİLen ve CÜMMLe CihÂNLa NAHNU BİZ BİR-İZ’inde.: Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.
BİÇen ve BİÇİLenLe BİRLikte=>İÇiLen ŞEHÂDEt ŞARÂBı!.

Hızar, eskiden motorsuz çok büyük ve uzun bir testere ki her iki ucunda birer kişi olur ve insan boyu bir yükseğe yerleştirilen tomruğu biçip dilimlere ayırırlar..
Hakan, annen felân bilir bizim bağın üstenden su arkı geçerdi ve iki sıralı kavak ağaçları vardı ki, 1 mt. çapında felân çok kalın. Ve onların kesilip o arkın başına iskele kurulup tomruklar yapılıp bir kişi yukarıya çıkıyor oradaki iskelenin üzerine bir kişi aşağıda dev bir hızar var aşağıdaki ve yukarıdaki o kadar usta ki bu adamlar onları tahta yapmak için çekiyorlar “
Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.” Bu SESi öylesine bir duyarsınız ki, bütün bu ZİKRi, kâinât duyar yâni!.

İşte ben de ben
RABB TeÂLÂ’mızın Lütfiü Keremiyle bu ZİKRi DUYup UYarak YAŞAmışım ve kayda alınmıştır benden habersiz.. BULursam yayınlarım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
“Bu bant benim içimde ZÂTen var!.” demek istiyorum..

"Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!."işte böyle çekilmiştir.
Zekeriyâ aleyhisselâm’ı saklayan ağaç önce yukardan kesilip adam boyu kadar kalmıştır. “Bu ağaca saklandı!.” diyen ŞeytÂN Uşağı adamlarına.: “Hani burada yok!.” demiştir ki, onların ŞeytÂNları.:
“Hayır bu aacın içinde onu yukarıdan aşağıya ortasında kesin ikiye ayırın!.” Deyince ve,
Ne zaman ki HIZAR, Zekeriyâ aleyhisselâm’ın Başına değince Kıpkırmızı Kan ile birlikte dağ ataş, kâinât ZÂRi ZÂRi İNLemeye BAŞLıYOR ve Korkup kaçıyorlar..

O muhteşem
CEVİZ AĞACI.. KOZ AĞACı..
Ceviz deyip geçmeyin.. Cevizi yararsanız kafanızdaki beyni bulursunuz!. Yâni yapısıyla da, görünüşüye de, her şeyiyle de tıpkı bir insÂN BEYNine benzer!.

Onun için buyuruyor
Yûnus EMRE BaBamız kaddesallahu sırrahu..:

ÇIKtım ERİK DALIna,
ANda YEdim ÜZÜMü
BOstan ISSı Kakıdı,
Der>Ne YERsin KOZumu!.


"ERİK DALIna Çıktım=> ERİK DALIna ÜZÜM YEdim..
BOstan SÂHİBi çok Kızarak=> “Neden benim CEVİZimi Yemektesin!.”
der!.

İşte
CEVİZ AĞACI.. KOZ AĞACı.. Ne zaman ki o HIZAR, yukarıdan aşağıya karşılıklı çekilirken, Zekeriyâ aleyhisselâm’ın Başına ya!. değdiği ÂNda Bütün Kâinât TEK-BİR SESLe.: Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.
Ne Yahyâ aleyhisselâm kalıyor!. Ne Zekeriyâ aleyhisselâm kalıyor!.
Bütün
SİSTEMuLLAH’ın Söylediği ZİKRin HAŞYEtinden, çılgınlar gibi KAÇışıyorlar!.

Elbette, Bâtınî İŞLerdir bunlar!. İsteyen Meryem aleyhasselâm’ın BATNı'ndaki-RAHMindeki =>BÂTINı'ndaki =>
“Kudsal Kelime İsâ aleyhisselâm”ı müjdeleyen, ALLAH’ın isimlendirdiği ve müjdeci olarak yarattığı Yahyâ aleyhisselâm’a İNer ve.:
Yâ HAYy!. Yâ HAYy!. Yâ HAYy!.” ZİKRini Her NEFESte ÇEKer!.

Tercihiyle, isteyen de der ki: “
Vıttırı zıttırı!.” Yâni!.
Bakınız
Yüce Peygamberimiz Azîz Efendimiz, Rahmetenli’l- âLemîn OLANımız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne buyuruyor.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Bir anadan doğan herkes hata eder. Ya da onların hataları vardır. Yahyâ ibni Zekeriyâ böyle değildir.Hiç kimsenin.: “Ben, Yûnus b. Mettâ’dan daha hayırlıyım!.” demesi uygun düşmez.”
buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXI, 254)

Yûnus ibni Mettâ.: Mettâ oğlu Yûnus aleyhisselâm.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Her Âdemoğlu kıyâmet günü bir günahla gelir. Yahyâ b. Zekeriyâ hâriç. Sonra Hz. Peygamber yerden küçük bir bir dal parçası aldı ve şöyle dedi: “Her bir adamın bu dal parçacığı kadar bile olsa vardır, ama onun yoktur. Bu nedenle ALLAH onu hasûr (kadınlara ilgi duymayan) bir efendi ve sâlihlerden bir nebî olarak isimlendirdi.”
buyurdu.
(Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, IV, 1281)

Böyle bir Yahyâ aleyhisselâm’dan bahsediyoruz!.
Biliyorsun Barbaros, İnsanın
TEVHİD TEKEMMÜLÜ OKULLarında, 28 Öğretmen Peygamber aleyhumusselâm İle geçerek gidilir..
ÂDEmî.. İdrisî.. Yûsuf. ..İsevî.. MuhaMMedî.. gibi..

Yâni Gençlik Çağında bir güzele gönlünüzü kaptırıverdiğiniz de Yûsuf aleyhisselâm’ın Makamlarını Nefs-i Emmâreyi YAŞAyıVERirsiniz..
SEVdâ, tozunu havalarda savutturur yâni!.

İşte bütün bunları Yahyâ aleyhisselâmda bir makamdır. Zekeriyâ aleyhisselmada bir makamdır. Günü gelir ki, Halkın HIZARLlarıyla seni de biçerler, beni de biçerler!. Öyle bir biçerler ki “
Ah!.”ını kâinât duyar!..
YAŞAmayana YALAN GELse de!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا
Resim---“Kâle RABBî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu mine’l- kiberi ıtiyyâ (ıtiyyen).: (Zekeriyâ (aleyhisselâm) şöyle) dedi: “RABBim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve benim kadınım (artık) akir (kısır) oldu. Ben (de) yaşlanarak ihtiyarlığa ulaştım.” (Meryem 19/8)

Zekeriyâ aleyhisselâm, itiraz etmiyor der gibi ki.: “Ben bir akıl âleminde yaşıyorum etrafımda insanlar var. RABB'im benim nasıl oğlum olabilir ben herkes gibi bir insanım. Benim karım âkir-kısır oldu, çocuk doğurmadığını kırk senedir elli senedir bilmeyen yok. Ben varya ben açık seçik öyle bir yere geldim ki düştüğüm ihtiyarlıktan yaşlı, ihtiyarlamışım yaşım büyümüş en son noktaya gelmiş kiber olmuşum, artık işi bitirmişim yaşlanmışım, hatta öyle yaşlandım ki, itiyya beşer sınırını geçtim. Yâni normal bir insanın yaşayacağı hayatın dışına geçti benim hayatım.” diyor. “Ben bir bebek gibi oldum.” Diyor. “Nasıl olacak benden bu çocuk!.” diyor.

Bunlar diğer peygamber aleyhumusselâmda da vardır i’tiraz değildir. “Kalbin tatmîn olsun diye” buyurmuştur İbrahîm aleyhisselâm. “İnanmıyor musun benim yarattığıma?” “İnanıyorum da kalbim tatmîn olsun.” diye.. “Ölüleri nasıl diriltiyorsun?.” de var.

Bunlarda bir şey yok!. Yıllarca Kur'ÂN-ı Kerîme dokunma yanarsın aman ha!. Elini değme Kur’ÂNa yanarsın!.
İyi ama değmezsem ne olur?.
Ne olacak, ömür boyu kör sağır ve kalbsiz bir siyonist uşağı olarak yaşarsın!.

Zekeriyâ aleyhisselâm, bir insan olarak etrafındakileri insanları ve kendi halinin imkanları içerisinde bunlara şaşıyor!. “Nasıl çocuğum olacak ya
RABBim benim?.” diyor.
“Hayızdan kesileli yıllar olmuş kısırlığı herkesçe bilinen bir hanımım var benim.” Diyor. Kendisinde erkeklik özelliğinden eser kalmamış, açık seçik belli!. İmkansızlığın son sınırında nasıl olacak bu iş diyor. Ama inanmadığından değil. Şu içim bir tatmîn olsun!. Ben nasıl olacağını bileyim, inanayım. Can ciğer konuşmalar..
BİZ BİR-İZ konuşmaları..


قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا
Resim---“Kâle kezâlik (kezâlike), kâle RABBuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â (şey’en).: (Melek): “İşte böyle.” dedi. Senin RABBin: “O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, Ben yaratmıştım.” buyurdu.” (Meryem 19/9)

ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Sen kendin bile daha önce değilken seni, BEN yarattım: bu işi benim için çok kolaydır!.” buyuruyor. Şu ÂNda ŞE’ÂNULLAHta SÜNNetuLLAH üzere yaratıp durmakta ALLAH celle celâlihu..

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا
Resim---“Kâle rabbic’al lî âyeh (âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ (seviyyen).: (Zekeriyâ aleyhisselâm): “RABBim, bana bir delil (işâret) kıl (ver).” dedi. (ALLAHÛ TEALÂ şöyle) dedi: “Senin delilin (işâretin), insanlarla üç gece normal (sağlıklı) olduğun halde konuşamamandır.” (Meryem 19/10)

Zekeriyâ aleyhisselâm.: “RABBım bana bir delil ver işâret kıl ki, ben bir anlayayım ne yapacağımı bileyim.” Diyor. Yâni ben böyle bu yaşta çocuk babası olmadım ki, bu ben millete ne derim, ona ne derim, buna ne derim, kime ne derim. Ne yapacağımı bilemez haldeyim.. Bana bir âyet ver, bir delil ver bir işâret ver!. Ne yapacağımı bi de bakıyım.” diyor. RABBu’l- ÂLeMînde buyurdu ki.: “Senin işâretin, delilin, söyleyeceğin yapacağın şey, insanlara üç gün üç gece, arapçada öyle bir şey vardır pazartesi gecesi derler de, pazartesi günü demezler. Yâni gece, ana kabul edilir. Bayram gecesi derler biliyorsunuz. Cuma gecesi denir ve o günü de kapsar.
Üç gece hiçbir insanla konuşmamandır ve seviyya seviyende bir bozukluk yok iken, yâni seviyede iken normal düzgün her şey yerli yerinde iken, hiçbir sebepte yok iken, sana:” Eşiniz nasıl oldu da hamile kaldı diyecekler değil mi?. Sen de diyeceksin ki.: “Ben söz orucu tuttum.” Oruç, söz orucu. Konuşmamam diyor. ella tükellimen.. kelime söylemeyeceksin!.

Biz bunu bir de nerede gördük daha doğrusu göreceğiz. Söz orucunu
Meryem aleyhasselâmda göreceğiz..
Haa demek ki, bizim hepimizin dikkat etmesi gereken şeylerden birisi de o ki, bu yerlerde her şey lafa gelmiyor. Mârifette konuşursan boşa konuşursun!.
Adam domates almak istiyor ama sen ona altın satıyım diye uğraşıyorsun!. Bir yanlışlık var yâni, keşke domatesçi olsaydın anlaşırdınız. Ya da o bir şey arasaydı senle ilgili olan..

Mârifet Makamı çok ilginçtir çünkü, MeLÂMet Makamıdır aslında MeLÂMetin zirvesidir MuhaMMedî Mârifet. MuhaMMedî Hakikat, MuhaMMed aleyhisselâm’ın şahsıyla kâimdir. Kim ki MuhaMMed aleyhisselâmda yok olursa MuhaMMed Hakikatına ermiştir..
Olur mu?!. vALLAHi billahi olur!. Ee nasıl olur?. Nasıl olur ne demek..
“ALLAHu EKBER!.” dedi mi, namaza girdi mi, namazdan çıkmadı mı olur!. Başkası nasıl olacak peki. Yâni adamın içine iğne gibi sokacak mıyız, zerk mi edeceğiz hep!.
“Kafasıyla kalbiyle düşünmüyor tabanıyla düşünüyor” demek istiyorum. yanlış yanlış.. Mârifet, açık sahadır. “Ben nereden bileyim ya RABBi diyor değil mi zâhir bir işâreti olmazsa senin müjdeyin tecellî ettiği zamanı ne zaman gelmiş ben nereden bileceğim, nasıl bilebilirim” diyor. yâni
ALLAHu zü’L- CeLÂL ne buyuruyor. Hiçbir hastalığın sıkıntın derdin tasan olmadığı halde tevrat okuyabiliyorsun efendim ALLAHı zikredebiliyorsun her şey yerli yerinde ama, ne oluyor birden bire 3 gün hiç kimse ile konuşamaz hale geliyorsun. Yani dilsiz damaksız hep gezinmeye başlıyorsun..

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Lütfü Kereminden İzzeti Şerefinden bizi tüm peygamberlerin özellik ve güzelliklerini yaşayan ve yaşatanlardan kılsın!. Onların Hasbî ve Habibî Hizmetçileri kılsın!. Bizi kendi aklımızın kendi kafamızın kendi düşüncelerimizin uydur kaydırlarından korusun!. Yazık etmesin, ömrümüzü boşa geçirtmesin!.
Dünyânın telâş ve dertleri içerisinde
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şehâdet şehrini yanlışlara sokmasın!.
Bizim
Kefîlimiz Vekîlimiz KENDİsidir..

Her şeye Kadîr olan ALLAH celle celâlehu;
Yahyâ aleyhisselâm’ı yaratır, Zekeriyâ aleyhisselâm’ı yaratır. Bütün bunları böyle bize bir bâtın ni’metler olarak arzeder. Böyle Meryemleşir böyle Zekeriyâlaşır böyle Yahyâlaşır böyle MuhaMMedîleşir, bizim önümüze bütün sistemleri serer..
Bir şeye dikkatınızı çekmek istiyorum tekrar; hayat, çok sıkıntılı bir şeydir ve peşinde gelen dertler gibi, tasalar gibi, çileler gibi yağar da yağar da yağar!. Bindirir de bindirir!.
Bütün bunların içerisinde,
Vekîlimiz, Kefîlimiz, Nâsirimiz, Mevlâmız olan RABBımız ALLAH cella celâlehu, KüLLî ŞEYy’in Kadîr olan ALLAH korusun, yardım etsin, en güzellere ulaştırsın, dinimizde Dünyâmızda ve Âhiretimizde bizi kimselere mahcûb ve muhtaç etmesin!.
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İman ve AmeL DERYÂsında damlası kılsın ve biz kendimiz girmek için uğraşmayalım, sadece Hakk Yolumuzda Hasbî Hizmetçisi olalım!.

ALLAH celle celâlihu, bu konuda yâr ve yardımcımız olsun!.
Tekrar söylüyorum kimseye muhtaç etmesin mahcûb etmesin bize yar yardımcımız olsun!. Biz de elimizden gelen bütün imkanlarımızla bu güzel
KeLÂMuLLAH Yolumuzda yürüyelim, yürütelim, uyandıralım göreceğiz ki,
İnşâe ALLAH maddî mânevî bütün işlerin çok çok muhteşemleşeceğini
ALLAH’ın izni ve inâyetiyle göreceğiz!.
Yeter ki, teslmiyet düzgün olsun!.

ALLAH celle celâlihu Rızası için olsun!.
Ve peygamber aleyhisselâm’a ve Kur’ÂN-ı Kerîm’e olsun!.
Ve bu Güzellik ve Özelliklerle 10. uncu âyette kalalım!.

İnşâe ALLAHu’r- RahmÂN!.


Resim

HASBUNALLAHu ve ni’me’l- VEKîL.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL VeKîLimizdir..
Yâ RABBenâ!. Bî-İSMiLLAH =>MÂAZALLAH =>BİZe=>MâSİVÂ MELÂNEtini ,
BİLdir-KURTAR-ÇIKAR!.

HASBUNALLAHu ve ni’me’l- KEFîL.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL KeFîLimizdir..
Yâ RABBenâ!. LîVECHiLLAH =>SEBîLuLLAH =>BİZe=>MUHAMMEDî MELÂMEti,
BULdur-ULAŞTıR-ERİŞTiR!.

HASBUNALLAHu ve ni’me’l- NASîR.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL YARDIMcımızdır..
Yâ RABBenâ!. SUBHÂNALLAH =>ELHAMDüLİLLAH =>BİZim=> AKLımız NÛRLu NAKLin,
KIL-OLdur!.

HASBUNALLAHu ve ni’me’l- MEVLâ.. =>ALLAHu zü’L- CeLÂL VeLîmizdir-DOStumuzdur..
Yâ RABBenâ!. İNŞÂeALLAH =>MÂŞÂALLAH =>BİZe de=>EŞsiz Es SELÂM SELÂMEtini,
YAŞAt-YAŞAttır!.


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!.

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn!.
celle celâluhu!.




M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Resim

ALLAHumme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve aLâ ÂLihi, EhL-i Beytihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi HAMDike,
Eşhedü en Lâ İLâhe Ente Vahdeke Lâ şerike Leke Estağfiruke ve Etûbu iLeyke!.

SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi HAMDike,
Eşhedü en Lâ İLâhe Ente Vahdeke Lâ şerike Leke Estağfiruke ve Etûbu iLeyke!.

SUBHÂNeke ALLAHumme ve bi HAMDike,
Eşhedü en Lâ İLâhe Ente Vahdeke Lâ şerike Leke Estağfiruke ve Etûbu iLeyke!.


Aziz Kardeşlerimiz;
Biz sohbetlerimize bu
Tevbe-İstigfârla başlayıp bitiriyoruz biliyorsunuz.
Bu hadis-i şeriftir kim, bunu üç kere söylerse
ALLAH celle celâlihu, konuştuklarını eler eler de, yarayanlarını ALLAH celle celâlihu’ya çıkarır da diğerlerini affeder.. Onun için bunu büyüklerimiz yatarken hep okumuşlar okumamızı tavsiye etmişlerdir. Biz de insanız kim olursa olsun..

HAKk’a-ÖZümüze =>DÖNÜş DUÂmız OLan =>Tevbe-İstigfârımızın mesnedi-kaynağı çoktur ama kısaca bir göz atalım İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!.


ResimHAKk RIZA YOLU’n==>DUÂ-sı.:

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ DUÂukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen):De ki: "Sizin DUÂnız olmasaydı RABBim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır!." (Furkân 25/77)


KULLuğun=>HEPİsi TEVBE!.:

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---“Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: (Yâ MuhaMMed) Ve sen onların arasında iken; ALLAH, onları azâblandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) ALLAH, onları azâblandıran değildir.” (Enfâl 8/33)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû TÛBÛ İLÂLLÂHİ TEVBETEN NASÛHÂ (nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru, yevme lâ yuhzîllâhu’n- nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne RABBenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun).: ALLAH'A NASUH TÖVBESİ İLE TÖVBE EDİN! Umulur ki RABBiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün ALLAH, nebîleri ve O'nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “RABBimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.” (Tahrîm 66/8)

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ
Resim---“Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursili’s- semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn (mucrimîne).: Ey kavmim, RABBinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu günahkârlar olarak yüz çevirmeyin." (Hûd 11/52)


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellemdeResim TEVBE.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tevbe-i nasuh, günahkârın işlediği günahtan pişman olması, Allah’tan mağfiret dilemesi, bir daha böyle bir günah işlememesi demektir.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “…التَّائِبُ مِنْ الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ – .: Et tâibu mine’z-enbi kemen lâ zenbe lehu.: Günahından tam olarak dönüp tövbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, zühd 30; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 10/150)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “VALLAHi ben günde yetmiş defadan fazla ALLAH’dan beni bağışlamasını diler, TEVBE ederim.” buyurmuştur.
(Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de ALLAH’a günde yüz defa TEVBE-istiğfâr ediyorum” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir 41.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul bir günah işlediği vakit, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer TEVBE edip vazgeçer, af dilerse kalbi yine parlar. Ama tekrar günaha dönerse, o leke büyür, nihayet bütün kalbini ele geçirir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir, Mutaffifin.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “VALLAHi ben günde yetmiş defadan fazla ALLAH’dan beni bağışlamasını diler, TEVBE ederim.” buyurdu..
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan: Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey insanlar! ALLAH’a TEVBE edip ondan af dileyiniz. Zirâ ben ona günde yüz defa TEVBE ederim.” buyurdu..
(Egarr İbni Yesâr el-Müzenî radıyallahu anh’dan; Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kulunun TEVBE etmesinden dolayı ALLAHu TeÂLÂ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” buyurdu..
(Enes İbni Mâlik el-Ensârî radıyallahu anh’dan: Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin TEVBEsini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.” buyurdu..
(Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş’arî radıyallahu anh’dan: Müslim, Tevbe 31.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Güneş batıdan doğmadan önce kim TEVBE ederse, ALLAH onun tövbesini kabul eder.” buyurdu..
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan; Müslim, Zikir 43.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, ALLAHu TeÂLÂ onun TEVBEsini kabul eder.” buyurdu..
(Abdullah İbni Ömer radıyallahu anh’dan; Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama ALLAH, TEVBE edenin TEVBEsini kabul eder.” buyurdu.
(İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik radıyallahu anhüm’den; Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Günah işleyen, günahını kimseye söylemesin, onu örtsün ve TEVBE etsin!" buyurmuştur..
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Günahlar kalbi paslandırır, karartır. Kalblerin cilası ise istigfardır." buyurmuştur..
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Derdinizi ve devasını bildireyim. Derdiniz, günahlar, devası da istigfardır." buyurmuştur..
(Hâkim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki kalbime bazı tortular konur ki günde yüz defa TEVBE istiğfar ediyorum.” buyurmuştur..
(Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir, 26; Kenzu’l-ummal, 1/476/h. no: 2075.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar! ALLAH'a tevbe edin ve O’na istiğfâr edin! Muhakkak ki ben her gün yüz defa, hattâ yüzden daha fazla, ALLAH'a TEVBE ediyor ve O’na istiğfâr ediyorum.” buyurmuştur..
(Ahmed, IV, 261; Nesâî, Kübrâ, IX, 168; Krş. Müslim, Zikir, 42.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her sabaha çıktığımda mutlakâ ALLAHu TeÂLÂ’ya yüz defa istiğfâr ederim.” buyurmuştur..
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 57/29445; Nesâî, Kübrâ, IX, 167.)

Resim---Bir kimse, 2-3 defa.: “Vay günahlarım!.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHümme mağfiretüke evseu min zünubî ve rahmetüke ercâ’ indi min amelî” diye duâ et!.” buyurup, o kişiye üç defa tekrarlattıktan sonra.: “ALLAH seni affetti!.” buyurmuştur..
(Hâkim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:RABBim!. SENi noksan sıfatlardan tenzih ederim. Kötü işlerde bulundum. SENden başka günahımı affedecek yoktur. Beni affet!.” diyenin karıncalar sayısınca günahı olsa, ALLAHu TeÂLÂ affeder!.” buyurmuştur..
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂ .: “Ey kullarım, koruduklarım hariç, hepiniz günahkârsınız, benden mağfiret dileyeni bağışlarım. Mağfiret etmeye kadir olduğuma inananı affederim. ” buyurdu." buyurmuştur..
(Tirmizî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ RABBî!. İyilik edince müjdelenen, kötülük edince istigfar edenlerden eyle!. ” buyurmuştur..
(Buharî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yatağa girince, 3 defa "Estagfirullahe’l-azîm ellezi lâ ilâhe illâ huve’l- HAYye’l- KAYyume ve etûbü ileyh." diyenin günahları, deniz köpükleri kadar çok olsa da, affolur!.” buyurmuştur..
(Tirmizî.)

Peygamber aleyhisselâm Efendimiz gündü yüz kere istiğfar ediyorum buyururken sana bana ne olmuş ki!. Yâni zor mu geliyor.: “Estağfirullah-Tövbe!.” demek!.
Elbette her NEFsin KULLuk İmtihÂNı gereği, hata-yanlış-günah işlemek ve İstiğfar-Tövbe etmek üzere yaratılmıştır..
Zâten denenmekte OLduğumuz KULLukta ESAS OLAN İNKÂR YanLışına Tövbe edip İKRÂR GEÇmeyi TERCİH Etmemizdir.
Beni deneyen
ŞeytÂN da, CebrâiL aleyhisselâm gibi ALLAHu zü’L- CELÂL’in yarattığıdır. AKıL verilen her NEFS =>“Ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in istediği için denenmekteyim!.” BİLmeLi ve YAŞAmalıdır.
İsyan ettiğim için değil, isyan etmemek için denenmekteyim buna dikkat etmek gerekiyor!.

ALLAH cella celâlehu islâh etsin, iflâh etsin, güzellik ve özelliklerini yaşatsın!. Ve çoluk çocuk beslemekteyiz!.

GEÇmiş ALLAHu zü’L- CeLÂL’in GEÇmişi.. TEVBE etmeliyiz!.
Şu ÂN ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ŞE’ÂNuLLAHı.. RAZı OLacağız!.
GELecek ALLAHu zü’L- CeLÂL’in GELeceği.. DUÂ etmeliyiz!.

ALLAHu zü’L- CeLÂL =>ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâm’e =>HayırLı İŞ => HELÂL AŞ =>SÂLİH-SÂLİHA EŞ => MuhaMMedî Tahkik İMÂN ve SÂLİH AMEL Nâsib buyursun!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bu çok önemlidir ve bunların DENGE-DÜZEN İÇinde UYgun olması, ellerimiz gibi birbirini TAMMLaması TÜMMLemesi ve BİZi =>ALLAHu zü’L- CeLÂL’mizin =>KeLÂMuLLAH’ımızın ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in =>BUYurup, DUYURup da UYGULAdığı Sırat-ı Mustakîm'imize ÇEKmesi =>İÇimizdeki Şeytanî-İBLİSî AhâkLarın temizlenmesinde BirBirimİZe yardımcı OLmamız ne kadar harika, ne kadar önemlidir!.
Düşünün Karı Kocanın birbirini ve ÇocukLarını =>TAMMLaması TÜMMLemesi ve YARDIMcı Olması =>Şeytan’a uşaklık yapacaklarına =>
Peygamber aleyhisselâm Efendimizin Hasbî-Habibî Hizmetinde “BİZ BİR-İZ” OLmaları ve =>Bu konuda Kendilerini ve Çocuklarını KeLÂMuLLAH İle ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem SüNNetince yetiştirmeleri =>OLmazsa OLmaz ŞARttır!. Kulaktan duyma uydur kaydırlarla değil!.

İşte böyle diyorum kardeşim ben böyle anlıyorum derken.:
“Barbaros sen ne anlıyorsun?.” desek o da, diyecek ki.: “Hocam ben de şunları anlayorum!." Der ve eminim ki en az benim söylediğim kadar güzel şeyler söyleyecektir. Çünkü aynı zevkte, aynı neşede, aynı YOLda, aynı Peygamber aleyhisselâtü vesselâm’ın arkasında, aynı “ALLAHu EKBER!.” İle HaYat NaMaZı'ndayız!.
ALLAH celle calelehu BİZi Dâima Hasbî ve Habibî Hizmetinde KILsın!. KeLÂMuLLAH ve RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem İle İnşâe ALLAHu’r- RAHMÂN!.

HEPinize Hakk ve Hayr DUÂ Eder DUÂnızı BEKLer, GÖZLerinizden ÖPerim!.
Es SeLâMu aleyküm ve RaHMetuLLAH!.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Bismillâhirrahmanirrahim.
Es Selâmu aleyküm ve Rahmetullah ve Berekatuhu..

Söze, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e salâvâtla başlayalım salâvâtla bitirelim ki, duâlarımız bir kuşun kanadtları gibi çift kanatlı olsun ve RABBu’l- ÂLeMîne ulaşsın!.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yanında anıldığım kişi bana tam bir salât ü selâm getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim. ALLAH’ım! Benimle alâkasını devam ettirenle SEN de alâkanı devam ettir. Benimle alâkasını kesenle SEN de alâkanı kes.” buyurmuştur.
(Deylemî, el-Firdevs, III, 634)

Resim---Hazret-i Ömer radıyallâhu anhu.: “Duâ, semâ ile arz arasında durur. Rasûlullah’a salavât getirilmedikçe, ALLAH’a yükselmez.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Vitr, 21/486)

Resim---Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namazdan sonra ALLAH’a hamdetmeden ve O’nun Peygamberine salât ü selâm getirmeden duâ eden bir kimse gördü. Bunun üzerine.: “Bu adam acele etti.” buyurdu.
Sonra o adamı yanına çağırdı ve şöyle buyurdu.: “Biriniz duâ edeceği zaman önce ALLAH TeÂLÂ’ya hamd ü senâ etsin, sonra Peygamber’ine salât ü selâm getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde DUÂ etsin.”
buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 64/3477)

Onun için biz de bu gün İnşâe ALLAH büyük MuhaMMedî Mürşid Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin olan bir salâvâtla başlayalım. Rahmetli Siirtli Hocam’ın da, bütün sohbetlerini bu salâvâtla bitirirdi. Ben başkasını hiç duymadım böyle bitirirdi. Buna sebeb de kendisinin de şeyhi olan, önündeki Mürşidi olan, Şeyh Alaaddin kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin Bağıdır. Halepdeki İslâhiye Tepesinde imiş kabri şerifi oraya yayan çıktığını ve oradaki çok yaşlı görevlinin aşağıya inip karşıladığını, kendi ceddine saygı ve hurmet duyduğunu, Halidi Bağdadi Hazretlerinin Türbedârının, onun için aşağıya inip karşıladığını, Şeyh Alaaddin kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin kendi sesiyle çok boğuk sesiyle ben de dinlemiştim kasetten kendi sesinden.
Onun için çok büyük bir hatırası vardır..


ALLAHümme salli ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
Estağfirullah el azîm estağfirullah el azim estağfirullah el azim el kerim ellezi Lâ İLâHe illa hu hayyum kayyum ve etubu ileyk ve hüve rahimul vedud celle celâlehu..

El hamdulillahi RABBu’l- ÂLeMîn diyelim ve bir SALÂVÂTI ŞERİFEmizi de okuyalım..


MuhaMMedî Mürşid MevLâNâ HALİD-i BAGDADî HazretLerinin SALÂVÂtı

Nakşî Tarikatı kollarının kemâl kavşağı olan, Şam'da Salihiye Tepesinde medfûn bulunan ve maddî ve mânevî tahsilini Bağdad'da yaptığı için Bağdadî diye anılan Muhammedî Mürşid Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin salâvâtı:


Resim

TÜRKÇESİ.:
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîra.”
(Ücüncüsünde kesîran ile okunur)
Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”


MÂNÂSI.:
ALLAH'ım! Efendimiz MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ve Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine; dert çekenlerin (devâ dileyen çağırıcıların) ve devâ (çâre) lerinin tümü adedince salât-ü-selâm et. O'na ve onlara çok çok (çokça) bereket ver ve selâmlar et!.

ResimResimResim

Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin istigasesi
(ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e sığınması):


Resim

TÜRKÇESİ.:
Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Resim Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Resim Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedîn Sallallahu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü Resim Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Resim Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”Resim

MÂNÂSI.:
Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ ze'l-Celâlî ve'l-İkrâm! Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin kulun ve Resûlün Seyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesselleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim! ALLAH'ım! Yâ Rahmân yâ Rahîm Senden Azîm isimlerin, keremli meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendisine olan Resûlün ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum! (ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin, Bedir Ehlini bir lemhada (göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhametle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi; onların Senin üzerindeki (hatırı) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (imdat edişinle) bana da üfür ve hayat ver (meded kıl) Yâ RABBi!


Resim
Bedir veya tam adıyla Bedir Huneyn-Bedruayn Şehitliği..

Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretleri öyle bir zâttır ki, pek çok özellikle Nakşî Tarikat kollarının kemâlât kavşağındadır. Siirtli Hocam hem kadrî hem de nakşî idi. Aynı zamanda Melâmiydi de tabiki. Çok muhteşemdir kendisi.. Şimdilerde Sohbet Odası ne oldu bilmiyorum darmatak oldu oralar.. Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretleri, maddî mânevî tahsilini Bağdatta yaptığı için “Halidi Bağdadî” diye anılmıştır. Kendisine görevi vermek için Hindistanda Dehlevî Hazretleri mânen çağırmıştır. Yayan Bağdattan oraya gitmiştir. Oradan görevi almıştır ve bir müceddid-yenileyici-yapıcıdır. Yâni yıkıntıya dönmüş tarikatları dirilten bir zâttır. Çok ilginçtir bir vebâ salgınında kendisi, çocukları, torunları da dahil bir tek nesli kalmamıştır, hepsi şehîd olmuştur, kimse kalmamıştır..
Bu salâvâtı şerife kısacıktır, üç kere okunur ve sonunda “kesiran kesirâ” denir..


Euzubillahiimineşşeytanirracim,
Bismillâhirrahmânirrahîm..

“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîra.”
“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîra.”
“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salâtan tekunu rıdaen ve hakka edâen ya RABBu’l- ÂLeMîn ya erhanerrahîmîn!.


Kısacık olan bu salâvâtta ne buyurdu bakınız;
ALLAHümme SALLi.. ALLAHım SALLi salât et, bizi ulaştır.. SALL et SILAmıza, kavuştur sılamıza.. SILA, vatan.. Ana vatanımıza SALL et!. Seyyidinâ dinimizin sâhibi olan.. Seyyidinâ dinin sâhibi olan demektir. ALLAH celle celâlihu, DİNİnin Sâhibini, NÛRunun Sâhibi MuhaMMed aleyhisselâm kılmıştır.. Dinin Sâhibini de MuhaMMed aleyhisselâm’ı kılmıştır..
Kur’ÂN-ı Kerîm’de böyle buyuruyor.. “Rahmetenli’l- ÂLEMîNsin” buyuruyor. Yaratan ALLAH celle celâlihu böyle buyuruyor..
alâ seyyidinâ MuhaMMedin.. SALL et, bizi ulaştır. Önce bizim dinimizin sâhibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ki, O’na TESLİM OLursak, ALLAH celle celâlihu’ya İSTİKÂMET BULuruz da, “ALLAH katında din İsLÂMdır”a ULAŞırız. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Bunlara çok dikkat etmek gerek Hakan!.

“Siz, müslüman olduk demeyin müslüman oldunuz ama iman gırtlagınızdan kalbinize inmedi” âyeti vardır çok dikkat etmek gerekir..


قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kâleti’l- a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhuli’l- îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innALLÂHe GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Bedevîler, dedi ki: "İman ettik." De ki.: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalblerinize girmiş değildir. Eğer ALLAH'a ve RESÛLÜ'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.."” (Hucurât 49/14)

Uyduruk kaydırık şeyleri terk etmek gerekir. “Yaşayan-Yaşanılan DİN” demek istiyorum..
alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli seyyidinâ.. O, MuhaMMed aleyhisselâm’a olsun, Vuslâtımız, BİRLİğimiz, BİZ BİR-İzliğimiz, SEVgimiz, SAYgımız, HÜRmetimiz.. İstiyorsan sabaha kadar sayabilirsin mahzuru yok!.
Ve alâ âli seyyidinâ MuhaMMed’e ve O’nun yüce âilesine de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yüce Ehl-i Beytine ve Âilesine de ne kadar olsun?.
Bî adedi küllî dâin.. adedi kadar küllî-hepsinin adedi kadar.. dâin ne demek?.
“Dâin” iki mânâsı vardır. Bir nidâ eden çağıran. Bir de devâ dileyen.. İkisi de aynı şey dayen kendine dâvet eden..
“Ben yandım yetiş!.” diyen. İmdad dileyen, devâ dileyen.
Ya da, nidâ eden.: “Ey millet nere gidiyorsunuz. Ben yandım yetişin bana bir devâ getirin?!.” diyen..
Ve bârik.. Bu çağıranların yâni devâ dileyenlerin devâsı bereketi kadar. Ne kadar çâresi devâsı varsa o kadar. Çağırıcılarında hedefleri kadar.
Yâni nereye çağırıyorlarsa.. “Ey millet =>KELÂMuLLAH’a gelin!. =>RASÛLULLAH’a gelin!. =>ALLAH’a gelin!. Yoksa hapı yuttunuz!.”
Bu çağrıyla devâ dileyenlerin devâsı kadar, çağıranların da nidâsı kadar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, yer yüzünde ne kadar varsa, şimdi şu ÂNda onlar kadar bizim MuhaMMedî Muhabbetimizi, SıLa SALLımızı, Gönül BirLiğimizi, BİZ BİR-İZLiğimizi bağLa yâ RABBî!. SALL et yâ RABBî!. ve bârikk.. Bereketli kıl!. hep artsın!. Yâni bir kişii üç kişi değil, çoluğumuz var, çocuğumuz var, etrafımız var, dostumuz arkadaşımız var, çâresizler var, dağda bağda kalmış el ulaşamıyor ses varmıyor ALLAH celle celâlihu
oraya rahmet yağdırsın Rahmetenli’l- ÂLEMîNden!. diye duâ ederiz..
Bakın şimdi SALL ettik..
Ve SeLLim aleyhi.. Bizi O’na SiLm Akılla teslim olanlardan müslüman olanlardan kıl!.
Ve SeLLim aleyhi.. Bizim SeLLimiz, SiLm AkLımız, KemâLât BULan AkLımız, NAKLe ULAŞan AKLımız =>Kaynağını BULsun Bizim AKLımız!.

ALLAH celle celâlihu, Akıllı diyemezsiniz!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, AKLın Kaynağı =>NURu MuhaMMeddir, O’ndan sonra SELLime geçer..
Ve SeLLim aleyhi.. Bizim O’na TeSLim Olmamızı, BİZ BİR-İZ Olmamızı, DENİZe düşen bir DAMLA gibi, bizim O’na gark OLmamızı sağla yâ RABBî!.
Ve SeLLim aleyhi kesirâ.. Bu dediğimiz, bu söylediğimiz şey “kesiran kesirâ” çok çok çok çok olsun, bu bereketler bu selâmlarımız bu SeLÂMet DİLEyişlerimiz, bu TESLİMiyetLerimiz..
Aleyhim.. Onlara ki;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Ehl-i beyt aleyhisselâm’a, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in âilesine çok çok olsun bu bağlantılarımız..

Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretleri, yalvarışlarıyla da meşhurdur. Çok temiz yaşamış muhtaşem bir zâttır. Zâten Müceddiddir/Yenileyicidir. Yâni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in YOLUnu AÇANLardandır..
Onun için de ondan sonra, bütün tarikatlar oraya yamalanarak ya da bağlanarak sonra maalesef, maalesef istismar etmişlerdir. Bu da, çok acı bir gerçektir.
Yalnız bunun yanında SiirtLi Hocam gibi, bir toplu iğnenin ucu kadar dahi O Yüce YOLa leke getirmeden, o muhteşem güzelliği yaşayan ve yaşatanlar olmuştur.. Çok şükür hâlâ da vardır.
Ama onlar, gökyüzündeki bulutlar gibi, rüzgarlar gibi sessiz sâkindirler. Başkaları görse onlara “delinin teki” derler zâten..


Bismillâhirrahmânirrahîm..
“Yâ HAYyu Yâ KAYyûm!. Yâ Ze'l-CeLâLî ve'l-İkrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn SallALLAHu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü. ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!.”

Yâ HAYyu Yâ KAYyûm!. Ey HAYy olan, HAYyatı var eden ALLAH celle celâlihu!. Yâ KAYyûm, bu haylığı kâim olan, ebedî ve ezelî olan ALLAH celle celâlihu.. KüLLî ŞEYy’in çekirdeğinden, atomun çekirdeğinden bütün kâinât diye düşünsen de fark etmez Her ŞEYy HAYyum-KAYyûm BİZ BİR-İZliğin içindedir..
Yâ Ze'l-CeLâLî ve'l-İkrâm.. EYy CeLâLinden İkram eden ALLAH celle celâlihu.. Ne demek CeLâLinden İkram?..
vALLAH’a ALLAH celle celâlihu; CeheNNeMinden CeNNeti ikram eder, gübreden gülü ikram eder, afederseniz boktan bostanı çıkarır yedirir. Çünkü CeLâLinden İkram eder ALLAH celle celâlihu.. SüNNetuLLAH Sistemi-Kuralı böyledir, kanunu böyledir..
Bir anne düşünün ki, çocuğunu doğururken kıyametler koparır, yeminler eder.: “Bir daha doğurmayacağım. Vs.” der. Ama çocuğunu kucağına verdiğiniz zaman, onun İkram-ı Zü'l-CeLâL OLduğunu anlar ve dünyanın en büyük SEVgisiyle bağlanır, bağrına basar.. Çünkü ona, o şiddetten bu şehâdet ikram edilmiştir ki, Zü'l-CeLâLdır ALLAH celle celâlihu.. çünkü..
Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike..
Tahasentü.. Ey ALLAH, yâ ALLAH bike.. Ben sana ya RABBu’l- ÂLeMîn sana sığındım..
Tahasentü.. SENi siper edindim, kale edindim.. Bu âlemde, benim sığınacak bir yerim başka neresi olabilir?!. Çünkü her şeyi yaratan SENsin..
ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn SallALLAHu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.. Ve SENin kulun olan ve RASÛL’un olan, bizimde Dinimizin Sâhibi Seyyidinâ ve MevLâna, bizim VELÎmiz, efendimiz.. Yahutta, Dinimizin Sâhibi, Dinimizde Velîmiz.. Biz ona bir çocuğu gibi ona bağlıyız ve bizim gerçek VELÎ.. Yâni MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bizim dinimizin sâhibi bizim her hususta velîmiz olan, önümüz olan Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TESLİM olup, İMÂN Edip,Tâbi OLup İtâat Ederek ve yâni boyun eğerek..
Tahasentü.. Ben böyle sığındım.. yâni istecartü.. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çekimini istiyorum, CERRe Olmamı istiyorum.. Beni ÇEKsin, ALsın, götürsün, CERR etsin, KENDİSİne ÇEKsin!. Tıpkı, mıknatıs gibi çeksin-alsın diyelimmm..
İstecartü.. Bunu istiyorum ben.. Benim bütün arzum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e teslim olup boyun eğdim, beni çekmesini candan ve yürekten istiyorum..
istecartu ALLAHümme.. ALLAHım innî.. ben varya ben.. eselûke.. SENi istiyorum diliyorum..
ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu.. Ey RAHMÂN ve Ey RAHÎM olan ALLAH’ım, SENden istiyorum, duâ ediyorum.. esseluke.. SENden istiyorum, vermeni diliyorum..
bî esmâike'l-izâmi.. Azamet Esmâların hürmetine, Azîm Esmâların hürmetine..
ve melâiketike'l-kirâmi.. Kerîm Meleklerin yüzü suyu hürmetine..
Rusûlike aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi.. ve ben SENin Resûlün MuhaMMed aleyhisselâm’a sellama ve tüm peygamber aleyhumusselâm’a.. yâni Resûlike değil Rusûlike SENin tüm peygamberlerin, onların hepsinin ki, onlar en yüce en efdal/faziletli, en geçerli ve TEKk SILA’mıza kavuşmak, uLaşma istiyorum..
ve etemmü's-selâmi.. Es SeLâm’ın TAMM’ı, Tamamı ne ise, ondan istiyorum. Yâni ben bunları bilemem, sayamam, ne kadardır bu SeLÂMet ulaşım yolları.. Bilmem kaç peygamber var onu bilmem, ancak ben, tüm tümünün, onların hepsinin bağlantılarını kur bana..
ALLAH’ın Peygamberleri, Resûlleri ki.:


آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---“Âmene’r- resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve’l- mu’minûn (mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih (rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih (rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l- masîr (masîru).: Resûl, RABBinden kendisine indirilene îmân etti ve mü'minler de, hepsi ALLAH'a, O'nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O'nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana'dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.” (Bakara 2/285)

Biz onları birbirinden ayıracak değiliz. Hepsi bizim peygamberlerimiz ve hepsinin ayrı görevleri var. Hiçbir kimse, HaLiLî OLmadan, İbrahîmî OLmadan bu Dünyâ CeheNNeMinden=>CeNNetine geçemez..
Neden geçemez?. Çünkü HaLiLî-İbrahîmî OLanlara yapmıştır ALLAH berder Ateş CeheNNeMini Berden Selâmen CeNNeti..
Bu kadar açık seçiktir, ayırma-gayırma yoktur, öyledir bu iş!.

Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!
Yâ RABBenâ ALLAHımız celle celâlihu.! Hani, Bedir’de imtihân eden kullarını deniyici sınayıcı ALLAH celle celâlihu SENsin.. Yâni buna çok dikkat etmek lâzım..
Ente'l-mahnî.. Beni imtihâna sokan SENsin, beni imtihân eden SENsin, deneyen SENsin türlü türlü işler getirip başıma hadi bir daha göreyim deyip deneyen SENsin..


الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---“Ellezî halaka’l- mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- AZÎZu’l- GAFÛR (gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

Sizi dertten derde, belâdan belâya sokayım da, hanginiz ahSENi amel edecek, yoksa vırt zırt mı çıkacak görelim.. Bakalım bir, şöyle oldu böyle oldu da, yata düşecek mi, yoksa; her yerde, her zaman, her halde, her nefeste.: “ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!.” mı diyecek göreceğiz..
Merhamette, Muhabbette ve Hayatta deneyici SENsin!. SEN ki, o Bedir EhLini bir lemhada, yâni göz açıp kapayıncıya kadar.. Her tarafı düşmanlarca sarılmış Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Bedir EHLinin..
Ben Ümre Haccımızın birinde ALLAH celle celâlihu nâsib etti de gittim Bedir’e.. ALLAH celle celâlihu, nâsib etti çocuklarımı da aldım gittim.. Dağların arasında Bedir’e gittim.. ALLAH celle celâlihu, denkleştirdi..

Aksaray’daki Bedir Muhtar Mearlığında ki, Bedir Muhtar Hazretleri EhL-i Beyt aleyhumusselâmdır ve Manevi emirle geldiği rivâyet edilirr..

Ümredeyken, ALLAH celle celâlihu öyle bir şey dekleştirdi ki hiç yoktan yere birisi.: “Bedir’e gitmek istiyorum!.” dedi. “Ben de gitmek istiyordum ama gidecek arabaları bilmem, dolmuş yerlerini bilmem!.” dedim. “Ooo gel haydi, çocukları da al gel!.” dedi. Adam biliyor bu işi daha önce gitmiş.. Biz de atladık o zâtla. Bizi götürdü getirdi. Ve arabanın parasını vermek için epeyce cebelleştik yâni. Dedim ki.: “O zaman ben beleşe gidip gelirsem üzülürüm!.” Dedim. artık verdim biraz.. Sayesinde ben de BEDİR SAVAŞ Yerini, Şehidliğini, Kuyusun gördüm. Kasaba olmuş orası artık. Dağın yamacında Şehidlik..

Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Hazretleri, YALVARışında buyuruyor ki;
Müşriklerceetrafı sarılmış olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kumların üzerine diz çökmüş elerini açmış göğe göz yaşıyla öyle yalvarıyor ki, Ebu Bekir radiyallahu anhum diyor ki.: “Eellerini öyle kaldırdı öyle kaldır dı ki, koltuğunun altındaki beyazlığı gördüm ve dedim ki.: “Duydu RABBimiz ya Rasûlullah!.” dedim ağlayarak..
Hadis-i şerifi verelim.:


Resim---Hazret-i Ömer radıyallâhu anh.: “Bedir Günü Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem müşriklere baktı, onlar bin kişiydiler. Ashâbı ise 313 kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. RABBine sesli olarak şöyle yakarmaya başladı.: “Ey ALLAH’ım! Bana olan vaadini ihsân eyle! ALLAH’ım! Bana zafer nasîb et. Ey ALLAH’ım! Eğer ehl-i İslâm’ın bu topluluğunu helâk edersen, artık yeryüzünde SANA ibâdet edecek kimse kalmayacak!.”
Ellerini uzatmış vaziyette münâcâtına öyle devâm etti ki, ridâsı omuzundan düştü. Bunu gören Ebû Bekir radıyallâhu anh, yanına gelerek ridâsını aldı, omuzuna koydu ve yanına yaklaşıp.:
“Yâ Resûlullah!. RABB’ine olan yakarışın yeter. ALLAHu TeÂLÂ Sana olan vaadini mutlakâ yerine getirecektir!.” dedi.
O sırada ALLAHu zü’L- CELÂL şu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu:
“Hani siz Rabbinizden imdâd istiyordunuz, O da.: “Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdâd edeceğim.” diyerek duânızı kabul buyurmuştu..”
HAKk TeÂLÂ o gün mü’minlere melekleriyle yardım etti.”
buyurmuştur.
(Müslim, Cihâd, 58; Buhârî, Megâzî, 4)

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
Resim---“İz tESTEGÎSÛne RABBekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin mine’l- melâiketi murdifîn (murdifîne).: Hatırlayın ki, siz RABBinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duânızı kabul buyurdu.” (Enfâl 8/9)

Resim---İmam ALİ’nin kerremallahu vechehu rivâyetinde, Bedir Savaşı'nda; Müslümanlar Bedir'de geceleyin ince ince yağan bir yağmura tutulmuş, kalkan ve ağaçların altlarına siperlenmişler, hepsi de tatlı bir uykuya dalmışlardır. Yalnız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, geceyi ağacın altında hep namaz kılmak ve ağlamakla geçirmiştir. Diğer taraftan da şu şekilde dua etmeyi sürdürmüştür.:
“Ya RABBî, işte Kureyş! Kibir ve gurur ile geldi. Sana meydan okuyor, peygamberini de yalanlıyor!.” buyurup sonra ellerini kaldırarak duasını şöyle tamamlamıştır:
“Ya RABB! Peygamberlere nusret ahdini, bana da hususi olarak zafer vaadini yerine getirmeni SENden isterim. ALLAH'ım, eğer SEN şu bir avuç Müslüman'ın helâk olmasını diliyorsan, sonra SANA ibâdet eden bulunmayacaktır!.”
buyurmuştur.
(Zeynüddîn Ahmed ez-Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, çev. Kamil Miras, Ankara 1983, X, 146, VIII, 334; Köksal, II, 127,135-36)

ALLAHu zü’L- CELÂL’in Peygamberlere nusret ahdi Kur'ÂN-ı Kerîmde;

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdine’l- murselîn (murselîne).: Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir. (onlara söz vermiştik).: (Saffât 37/171)

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ
Resim---“İnnehum le humu’l- mensûrûn (mensûrûne).: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.” (Saffât 37/172)

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
Resim---“Ve inne cundenâ le humu’l- gâlibûn (gâlibûne).: Ve muhakkak ki gâlib gelecek olanlar, mutlaka BİZİM ordularımızdır.” (Meryem 19/26)(Saffât 37/173)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu DUÂsını, arkasından ridâsı düşünceye kadar ellerini kaldırarak tekrarladı. Ardından zafer müjdesini veren şu Âyet-i Kerime nâzil oldu.:

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
Resim---"Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura).: (Bedir'deki) bu topluluk yakında muhakkak hezimete uğrayacak ve onlar (Kureyş) arkalarına dönüp gidecekler” (Kamer 54/45)

Bir yağmur çiseledi.. Önce bir toz duman kalktı, bir yağmur çiseledi, bizi geçtikten sonra görünmez oldu.. Orası artık böyle bir toz fırtınası oldu ve baktım ki hepimiz uyumuşuz.. ya da uyuya kalmışız herkes olduğu yerde.. uyandığımızda karşı taraf darmadağın olmuştu. Savaş hali felân yok onların karargahları şunları bunları bozulmuş, bozguna uğramış, kaçmış gitmişler. Kalanlar orada kalmışlar. O zaman onlarla beraber olan Abbas radiyallahu ahnu da onların içindeydi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı savaşmaya gelmişti o zaman. diyor ki.: “Bu sizin içinizdeki siyah sarı başbağı bağlılar kimdi, atlılar kimdi, develere binmiş olan suvariler kimdi bunlar!.” Diyorlar.. Sahabeler ise.: “Biz hiçbir şey görmedik o zaman bir yağmur çiseledi..” âyetlerde var bununla ilgili.. “ve biz bir sekînet bulduk, sükunet içinde uyumuş kalmışız.. sonra da biliyorsunuz Âl-i İmrân ve diğer sûrelerde.: “üçbin”, bir yerde “beşbin redifli” tam teçhizâtlı giyinmiş kuşanmış askerlerle biz yardımcı olduk bedir de” diye âyetler vardır.

İşte onun için diyor ki Mevlâna Halidi Bağdadî kaddesallahu sırrahu Efendimiz.:
“Nasıl SEN Bedir Ehline göz açıp kapayıncaya kadar, yâni bir ufürüşle bir nefha ile “fuuuh!.” der gibi, merhametle hayat verişle yâni mahvolmaktan silinip yok olup gitmekten kurtardığın gibi, onların SENin üzerindeki hatırı hakları için, onlara olan rahmet üfürüşünle, imdad edişinle bana da bir üfür ve hayat ver, meded kıl yâ RABBî!.” diyor.

Ne güzel bir ne güzel bir yakarış bu
Zehra Kızım!.
Bunun üzerine daha laf söylenemez sağlam. Onun için bunu zaman zaman okumak çok çok önemlidir. Bu İstigase-Yalvarış senetlidir..



Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!.
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!.

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu!.


Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMede’r- RasûLuLLaH..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MERYEM SABIRı - TaHaMMüLü,
GÖKLerde=>YUVA ÖR!.mektir!.
GÜLdür==>ÖRdüren BÜLBÜLü,
GÖNüL GÖZÜyLe GÖR!.mektir!.


Bu salâvâtımız böyle muhteşem bir salâvâttır!.
Evet bizim Bursadaki Ahmet Çakır Cânımızın annesi rahatsızdı onun için gelemiyor.
Barbaros Cânımızın yabancı misâfirleri var da firmadan dolayı gelemiyor, selâmları var..

Biz de Meryem aleyhasselâm Sûremize geçeceğiz İnşâe ALLAH..
Bir şeyi hiç aklımızdan çıkarmıyoruz Hakan; Her Yerde, Her Zamanda, Her Halde, Her Nefeste çalışan bir âletin ceryânı gibi Şahdamarımızdan yakın/AKREB olan RABBımızı, asla uzak kabul edemeyiz!. Ne olduğunu, nasıl olduğunu yaptığıyla ANLAyaBİLiriz!. Sanki Elektirik/ceryÂN gibidir ne olduğunu anlayamazsın. İŞi yaptığı zaman.: “Aaa, ceryÂN bunu böyle yapıyor!.” Hayattaki olaylarda da.: “Aa niye böyle oluyor!?.” İşte yapan yapıyor kardeşim, etken yapıyor, içerdeki yapıyor. İşinin başındaki Sâhibi yapıyor.. Kendini BİLen RABBını BİLir!. Ama ne kendini biliyor ne RABBini BİLiyor!. Bir şey bildiği de yok!. Oysa İsLÂM DİNi diridir. HAYy olan din, fiilen yaşanan din..
ALLAH celle celâlihu, kendi hakk ve hayrından versin!.
Yoksa herkes kendi ham aklınca haklıdır. Bu âlemde kimseyi haksız bulamazsın!. Hırsız da haklıdır hırsızlık yaparken kendi aklınca!. Yoksa yapmaz..
Öteki de haklıdır, haksızlık yaparken de haklı olduğunu sanır. Çünkü niye yapsın yoksa, haklı olmadığına inansa..

Yâni bütün mesele kimin adına haklı?.
Kimi ŞeytÂN’ın adına şerri işlerken haklıyım sanır!.
Kimi ALLAH’ın adına Hayrı işlerken hakka inanır!.

“siz, HAYrı BİLen-BENden isteyin!.” HükmüLLAH..


كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kutibe aleykumu’l- kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir HAYIRdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir ŞERRdir. Ve (bütün bunları) ALLAH bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 2/216)

“Yâ RABBenâ!. Biz, SENin hakk ve hayrından hayrı istiyoruz İnşâe ALLAH!.” Deyiniz!.
Ama böyle deyip de, öyle yâni çocuğun bile yutmayacağı şekilde insanın kendi içinde fitne fücur hased fesad pisliklerini, yalıtkanlıklarını tüm içeri toplayacak, onun üstüne bir maske geçirecek, İblis Elbiselerini giyecek, onun üstüne de hâşâ “ALLAH” yazacak!.

Haydi yürü git İŞine!. Sende ceryÂN yok ceryÂN!.
Yürü, hangi markaysan, o markaya git!.
Seni Şeytan marka adam!. Çünkü AkıL Lamban yanmıyor, ceryÂN yok, çalışmıyor!.
Onun için dikkat etmek gerekiyor MuhaMMedî MeLÂMet bir oyun değil, bir oyuncak değildir. Sürekli diriliği ister!. Onun içindir ki MuhaMMedî MeLÂMette sohbet yapılacaksa;
=>ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle =>RASÛLULLAH =>KeLÂMuLLAH ve =>ALLAH için Lî-VECHİLLAH YAPıLır!.
Bundan sonrası;
=>EhL-i Beyt aleyhumusselâm’dan bu tarafa gelen =>ALLAH Dostlarıdır =>Münir Derman Hocam kaddesallahu sırrahu mu yapıyor =>Siirtli Sıddık Hocam kaddesallahu sırrahu mu yapıyor =>Ben mi yapıyorum mesele değildir..
“Aaaa!. Kendini yüceltiyor?!.” diyen olabilir!.
Biz zâten MuhaMMedîyiz =>Hamd Olsun Yüceyiz!. Niye alçalalım oğlum!.
ELLeri ALLAH’ın ELinde/YEDuLLAHta OLanLar..
Yâni =>VELîyuLLahın ELinde =>EhLuLLahın ELinde OLanLar =>EhL-i Beyt aleyhumusselâm ELinde OLanLar =>Rasûlullahın ELinde OLanLar =>ELLeri KeLÂMuLLAHta OLanLar =>ELLeri ALLAH’ta/YEDuLLAHta OLanLar..

Bunlar hâşâ neden alçakta olsunlar ki, onlar RESÛLî SEVİYEdedirLer, Bileşik Kaplar gibi.. BİZ BİR-İZ=NAHNU=>Parelel bağlıdırlar bunun lâmı cimi yoktur yâni..
Böyle değilse işte o zaman, alçaklık vardır yazık ki ne yazık!.
Ama cak cuk edecekler hep olacaktır..

Bitiriyorum, bu Hayat Treni’ne binmiş Allâme-i Cihân Amca, her şey tam tıkırında tam gaz gidiyor. Ona göre her şeyi yapıyor!. Aman bir yapıyor bir yapıyor ki sorma!. Ama bir şeyi unutuyor yalnız, dikkat ederseniz lütfen okuyun, “GizLi ŞiRK”i yazıyorum şu ÂNda sitemizde..
Günlerce uğraşıyorum âyet ve hadislerle “KeLÂMuLLAH ve RASÛLULLAHta GİZLİ ŞİRK
GİZLİ ŞİRK, o kadar tehlikeli, o kadar hâince ki, münâfık inkârda olan adamdır, iki yüzlüdür, yaptığının günah olduğunu bilir, sahtekârlık olduğunu bilir, müslüman yanında müslüman gözükür, kâfir yanında kâfirleşir!. İşte böylesi kimseler en ahlâksız ve en alçaktır..
Bu GİZLİ ŞİRK, öyle bir pisliktir ki, ahmakcasına kullanır câhil ve gâfil insanı, riyâya sokar, sum’aya/gizli riyakârlığa sokar, şuna sokar, buna sokar!. Yâni Sırat-ı Mustakîm YoL Makasını değiştirir Hakan’ım!.
“Nere gidiyon Hakan?.” “İnşâe ALLAH Medine’ye gidiyoruz Dayım, trenimizi görmüyon mu?.” “Görüyorum da dikkat et makası değiştirmesin çok kandırıcı ŞeytanLar!.”


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsuttekû RABBekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â (şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu’l- hayâtu’d- dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhi’l- garûr (garûru).: Ey insanlar, RABB'inizden korkup sakının ve öyle bir günün azabından çekinip korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz ALLAH'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi ALLAH ile aldatmasın.” (Lokmân 31/33)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu’l- hayâtu’d- dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhi’l- garûr (garûru).: Ey insanlar, hiç şüphesiz ALLAH'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) (garur/tagutlar) da, sizi ALLAH ile (ALLAH'ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fâtır 35/5)

Garûr.: Dünyada insana gurur veren herhangi bir şey. * Aldatıcı. * Allahı unutturan.Tagut..
Tagut.: İnsanları ALLAH celle celâlihu'ya karşı isyana sevkeden. İsyankâr. Her bâtıl mâbud. Şeytan. İslâmiyetten önce Kâbe'deki putlardan birinin ismi..

Makas değiştirmişler mi?. Makas değişmiş mi iyi bak!.
Şeytan Uşaklarının çağırdığı yer Medine de =>gittiğin yer Moskova!.
“Nasıl oldu Dayım bu?.”
"Nasıl olacak, GİZLİ ŞİRK budur işte!.”

Rasûlullah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in her savaşında en önde savaşan bir yiğit vardı ya.. hadis var bizde.. en son savaşların birisinde oldu çok ağır yaralandı her savaşta kahramandı işte şuydu buydu işte “CeNNette karşılanacak!” dedklerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzü ekşiyor ve buyuruyor ki.: “Hayıri hayır o CeheNNeM ehlidir!.” “Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her savaşa katıldı çok kahramanlıklar yaptı!.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Gidin sorun kendisine!.” Buyuruyor. Hadisi rivâyet eden zât sahabe, iki üç kişiyle koşuyor adam daha ölmemiş diyorlar ki.: “Ey felân sen bütün savaşlara katıldın ve çok yiğitlikler gösterdin de, sen niye savaştın!.” “Arabın en kahramanı desinler diye savaştım!.” diyor.

Gördün mü GİZLİ ŞİRKi?!. Normalde her ibâdet amellerini yapıyor tüm savaşlara katılıyor, canını da veriyormuş!. Ama ne diyormuş.: “benim için Arabın içinde bundan başka yiğidi yok!.” desinler diye savaştım!.” diyor..
Kim BİLeBİLiyor bunu?. Her şeyi BİLici ALLAH celle celâlihunun Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i BİLiyor ayân beyân BİLdiğini BİLdiriYOR!.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet günü hesâbı ilk görülecek kişi, şehid düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. ALLAHu TeÂLÂ, ona verdiği nîmetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu îtiraf eder.
Cenâb-ı HAKk.: “Peki bunlara karşı ne yaptın?” buyurur.
O kimse.: “Şehid düşünceye kadar Sen’in uğrunda cihâd ettim.” diye cevap verir.
Cenâb-ı HAKk.: “Yalan söylüyorsun. Sen, ne kahraman adam desinler diye savaştın, o da denildi.” buyurur.
Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’ân okumuş bir kişi huzûra getirilir. ALLAHu TeÂLÂ ona da verdiği nîmetleri hatırlatır. O da hatırlar ve îtirâf eder.
Ona da.: “Peki bu nîmetlere karşılık ne yaptın?” diye sorar.
O ise.: “İlim öğrendim, öğrettim ve Sen’in rızân için Kur’ân okudum.” cevâbını verir.
Cenâb-ı HAKk.: “Yalan söylüyorsun. Sen, âlim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel okuyor desinler diye Kur’ân okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.” buyurur.
Sonra emrolunur, o da yüzüstü cehenneme atılır.
(Daha sonra) ALLAH'ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. ALLAHu TeÂLÂ verdiği nîmetleri ona da hatırlatır. O da verilen nîmetleri hatırlar ve îtirâf eder.
Cenâb-ı HAKk.: “Peki ya sen bu nîmetlere karşılık ne yaptın?” buyurur.
O şahıs.: “Verilmesini SEVdiğin, râzı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece SEN’in RIZÂNı kazanmak için verdim, harcadım.” der.
HAKk TeÂLÂ.: “Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını "ne cömert adam!." desinler diye yaptın. Bu da senin için zâten söylendi.” buyurur. Emrolunur, bu da yüzüstü cehenneme atılır.”
buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallâhu anhu’dan; Müslim, İmâre, 152)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir adam insanların gözünde cennetliklerin amelini işler gözükür, hâlbuki o, cehennemliklerdendir. Cennete ancak gerçek Müslüman olanlar girecektir. Şüphesiz ALLAH bu dini fâcir/haktan sapan, haram ve günaha dalmış bir adamla da kuvvetlendirir.” buyurmuştur.
(Buharî)

MuhaMmedî KULLuk =>Tahkik İMÂN SâhibLerinin =>SÂlih AmeLLe-rini =>Sırf Rızâ-yı İlâhiyyeyi murad ederek, Nefsinin Hevâ-Heves Hislerinden bile TERTemiz-Pâk YAPmak =>İHLÂStır!.

ALLAHu zü’L- CELÂL’in HÜKmüdür ki;


إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Resim---“İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehu’d- dîn (dine).: (Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı sana hak olarak indirdik. O hâlde sen de, dîni sadece ALLAH’a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et!.” (Zümer 39/2)

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Resim---“Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehu’d- dîn (dîne).: De ki: "Muhakkak ki ben, ALLAH'a, dîni O'na halis kılarak/ihlâs sâhibi kul olmakla emrolundum." (Zümer 39/11)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalblerinize ve amellerinize bakar.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 34)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dîninde ihlâslı ol! Böyle yaparsan, az amel bile sana kâfî gelir.” buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek, IV, 341)

Cüneyd-i Bağdâdî kuddise sirruh.: “İhlâs =>ameli, mânevî bulanıklık-tan tasfiye etmektir/ARIndırmaktır..” buyurmuştur.

İSLâM DİNİnde “İHLÂS”ı ANLAmayış-Hafife Alışın bedeli çokk ağırdır Kur'ÂN-ı Kerîmimizde.:


فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Resim---“Fe veylun lil musallîn(musallîne).: Yazıklar olsun/vay haline o namaz kılanlara ki,” (Mâûn 107/4)

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---“Ellezîne hum an salâtihim sâhûn (sâhûne).: Onlar ki, namazlarından gâfil olanlar/ciddiye almayan yanılgıda olanlardır.” (Mâûn 107/5)

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Resim---“Ellezîne hum yurâûn (yurâûne).: Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır).” (Mâûn 107/6)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Azîz Kadeşlerim;
MuhaMMedî NAHNU BİZ BİR-İZLiği, ÖZümüzün ÖZÜndende yakın olan RABBu’l- ÂLeMîn Bu ÂLEMde CÂN CERYÂNımızdır dikkat etmemiz gerekiyor. Hülasai kelâm bunu unutmayalım unutmayalım vakit çok çabuk geçer. VAKtini ve RABBini BİLmeyenler hiçbir şey BİLmemişlerdir. İstedikleri havayı çalsınlar istedikleri gibi oynasınlar!. Hiç fark etmez rota yanlış ray başka yere gidiyor!. Sen ne hopluyorsun sen sen!. Esas tevhidi kaybediyorsun içteki tevihidi kaybediyorsun!. “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH”ı kaybediyorsun!. Başka şeyi sokuyorsun yerine ve.: “Tevihidin gereğini yapmam, ben öbürünü yapacağım!.” Diyorsun!.
Şeytânlıkları içeri sokuyorsun vesaire!.
Neyse BİZ, “bismillâhirrahmânirrahîm” deyip BİZ Azîz Annemiz Meryem Sûremizin 68. âyetinden devâm ediyoruz..
Orada ne buyuruyordu ALLAHu zü’L- CeLÂL;


فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا
Resim---“Fe ve RABBike le nahşurennehum ve’ş- şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ (cisiyyen).: RABBine andolsun ki, sonra da onları ve şeytânları, mutlaka haşredeceğiz (toplayacağız). Sonra onları, cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır kılacağız.” (Meryem 19/68)

Fe ve RABBike le nahşurennehum.. Andolsun ki, yemin olsun ki, kesinlikle, mutlaka senin RABBın, onları hasredecek. O tantana edenleri ve onların şeytânlarını da hasredecek, toplayacak..
summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ.. Bunların tümünü birden CeheNNeMin havlusuna yâni etrafına, diz üstü çökmüş olarak çâresiz bir şekilde diz çöktürecek.. ALLAH celle celâlehu, böyle buyuruyor onlara ve şeytânlaşmış şeytânlarına.. İnsan ya da başka şey kimi şeytân edinmişlerse =>Hizbuşşeytân..


ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا
Resim---“Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu ale’r- rahmâni ıtiyyâ (ıtiyyen).: Sonra bütün gruplardan onların hangisi, RAHMÂN'a karşı daha çok asi (azgın) olduysa, onları mutlaka ayıracağız.” (Meryem 19/69)

Sonra BİZ mutlaka ayıracağız o şiaları, grupları, fırkaları.. yâni aynı suçu işleyenleri.. Er RAHMÂN olan ALLAH’a karşı; azgınlık, isyankârlık, âsilik yapan kim varsa, hangisi daha şiddetliyse, şiddet derecesine göre onları ayıracağız!. Kim RAHMÂN'a karşı, RAHMÂN olan ALLAHu zü’L- CeLÂL’e karşı daha çok âsiyle, azgınsa onları mutlaka ayıracağız o gruplardan ve onları ayrıca gruplayacağız buyuruyor hepsini.. Haydi hep beraber yok yâni herkesin ceremesi =>suçu kadar cürümü kadar..

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا
Resim---“Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ (sıliyyen).: Sonra ona (cehenneme) ma’ruz kalmayı en çok hakedenleri, elbette en iyi BİZ biliriz.” (Meryem 19/70)

Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ.. Sonra BİZ var ya BİZ, muhakkak BİZ..
le nahnu.. BİZ mutlaka kesinlikle BİZ var ya BİZ BİLiriz ki, onlar kimler. O ateşi kendisine SILA edinenleri BİZ BİLiriz ki, buna kim uygun evlâ olduğunu çok çok iyi biliriz. CeheNNeM’e ma’ruz kalmayı en çok hak eden kim, oraya SALL eden kim, SILAsını/Ebedî Vatanını oraya çeviren kim?. HAYat Treninin rayını oraya kaydıran kim?. rüyâyla açıktan gizliden şundan bundan birinci bir ALLAH iki KeLÂMuLLAH üç Rasûlullah siz şöyle bi zahmet durun geç buraya, geç buraya.. dışarda da Biz tak tuk ederiz iblis elbisesini giydi ya tabi içerde başkaları ama dışarda ohooo gırla gidiyor namazlar şunlar bunlar buna dikkat etmek gerekiyor. Çok iyi biliriz ya girip de, böyle canını atan.: “Ben illâ oraya girmeceğim mutlaka girmeliyim benim sılam orası!.” diyenleri..
Bunların hangisinin daha evlâ daha çok uygun daha çok hak edenler OLduğunu BİZ biliriz, birinci sıraya sen geç, ikinci sıraya en geç felân gibi yâni herkes yerine buluverir..


وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---“Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ RABBike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin RABBinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

Ve in minkum illâ vâriduhâ.. Bu âyet- celîle bana göre çok çok önemli Kur’ÂN-ı Kerîm’de nâdir tek âyettir. Sizden var ya sizden, yâni şu bu değil tüm aklı olanlar, mükellef olanlar illâ varid olmasın, olmaması mümkün değil, mutlaka illâ muhakkak ona/oaraya/o CeheNNeMe varırlar..
kâne alâ RABBike hatmen makdıyyâ.. bu senin RABBiyin üzerine hatmolmuş, mühürlenmiş ve kazası kesin yerine gelmiş, değişmesi mümkün olmayan, kaderden de ötede bir mühürlenmiş bir hükümdür. Bu sizden hiçbiriniz hariç olmamak üzere, kâinâtta gelmiş geçmiş tüm imtihân ehli bu âleme Esfeli Sâfilîn’e gelmişse =>CeheNNeMin içindedir zâten.. Muhakkak o CeheNNeMe varacaksınız.. Üstünden geçeceğiz, altından geçeceğiz!. geçmeyeceksin geçmeyeceksin!. Sırat-ı Müstakîm, kıldan ince kılıçtan keskin!. Üstünde koça bindim de!. koçu bırak da, sen bir şuraya gel şuraya!. Şu CeheNNeMden İbrahîm aleyhisselâm gibi İbrahîmî olup da nasıl çıkacaksın hadi söyle!. Buradaki CeheNNeM, Âhirette CeheNNeM!. Ne olacak her şey burada, hac burada, namaz burada, oruç burada, şehâdet burada, kader burada, herşey burada!. Burada, burada ne diye öbür tarafa atıyorsun!. İş bura gelince dalga mı geçiyorun!. Bu CeheNNeMin içinden burada çıkmayıp da öbür tarafta çıkmayı neden hayal ediyorsun çalışmadan!. “Yâ RABBim! Şunları yap, bunları yapma!.“OLur!.” Sen çal oyna bakalım!. Şu ÂNda Bu Hayat Oyunu Cehennemine gelen herkes için geçerlidir ve bu senin RABBiyin üzerine aldığı, kendine farz kıldığı mutlaka kesinleşmiş bir hükmüdür, bunun başka yolu yoktur kim ki bu hale gelmişse hali hazır CeheNNeMin içerisindedir. Evet bunun öbür tarafı da vardır tâbi.. İmam-ı Azam Efendimiz de diyor ki.: “Benim Mezhebimde, İnanç-Amel Yolumda CeNNet =>Şu ÂNda yaratılmıştır!.” Diyor. Kim için yaratılmıştır?. O CeheNNeMi, CeNNete çevirenler için İbrahîmiler için, Hanif olanlar için, Hanif MuhaMMedîler için Hakan!.
Hanif, İçindeki NÛRun Hakikatine erenler.. İçindeki NÛR-u MuhaMMedîn Hakikatine ERENLer, şimdi O’nun İŞİni yapanlar!.
Efendim öbür tarafa gidince şöyle olacak, böyle olacak da.. Huri var, Gılman var, Köşk varmışş.. Şu Şehâdet ÂLEMi CeNNetine girelimde İnşâe ALLAH!.


ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Resim---“Summe nuneccîllezînettekav ve nezeru’z- zâlimîne fîhâ cisiyyâ (cisiyyen).: Sonra takvâ sâhiblerini kurtaracağız. Ve zâlimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.” (Meryem 19/72)

BİZ var ya BİZ necat vereceğiz, nâciye vereceğiz!. Fırka-i Nâciyecilere Hâlis, Muhlis, Sıddık ve Adl OLan MuhaMMedîlere kurturuş vereceğiz, kurtaracağız.. kim onlar..
Onlar Takvâ Sâhibleridir.. Nedir takvâ?. ALLAH’tan korkan!. Nerede korku kardeşim?!. Burada takvâ, korkmak mıdır, kavi olmak korkmak mıdır?. Niye kavi olarak yazmıyorsunuz!. ALLAH’a verdiği İLk SÖZde kavi/sağlam olanlar.. Yeryüzüne gelmeden ALLAH’a verdiği “Elestü bi RABBikum?.” “Kâlû=>BeLâ” Sözümün sâhibiyim İnşâe ALLAH..
“Burada bu CeheNNeMi CeNNete çevireceğim İbrahîm aleyhisselâm gibi, tüm Peygamberlerimizi İZliyeceğim.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkadasında ELi ELimde olacak ve ALLAH’ın ELinde olacak!.” demiyorsun da boş laflar..
O kavi olanları, sözünün eri olanları BİZ kurtaracağız Takvâ Sâhiblerini..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (habîrun).: Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki ALLAH'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok TAKVÂ sahibi olanınızdır. Muhakkak ki ALLAH, en iyi bilen ve haberdâr olandır.” (Hucurât 49/13)

Sizin en üstününüz takvâ sâhibi âyeti de vardır tâbi.. Kavi değilse sözünden dönen insandan ne çıkar ya çıkar mı bir şey.. İnsan bu, günah da işler sevâb da işler.. ama sözünün eri olur dönek olmaz.. Yâni insanların güvenmediği bir kimseye RABBım niye güvensin..
Onları kurtaracağız takvâ ehlini kavi olanları.. ve bırakacağız ez zâlimine zülmeden zâlimleri.. bak kâfir demiyor dikkat edin.. bakın zulüm, kıtaldan şiddetlidir, adam öldürmeden beterdir birine zulmetmek.. bu zâlimler kime zulmetmişler.. kendi nefslerine zulmetmiş, hiç kimseye etmemişse..
ALLAH celle celâlihu, onu halifesi olarak yaratmış, esmâların tümünü yüklemiş, bu yeryüzüne gelme şerefi vermiş, müslüman bir beldede müslüman çocuğu olarak doğmuş, aklı her şeye eriyor.. Ama tümüne zulmetmiş, ne olduğu belirsiz hale gelmiş, aklı her şeye ererken buraya geldi mi ikili üçlü oynuyor, Şeytânlık yapıyor, İblislik yapıyor!. Ne olacak onlar kendi tercihleri olduğu için ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki.: “O zâlimleri CeheNNeMlerlerinin içinde bırakırız.. O CeheNNeMlerinin içinde, o Cehâlet CeheNNeMlerinin içinde =>Gaflet, Cehâlet, Dalâlet, İhânet CeheNNeMlerinin içinde.." Nasıl?.
Cisiyyâ.. Yüz üstü çökmüş olarak.. Eyvah ki eyvah!. Saçını başını yolarak hemde böyle bırakılır son nefeslerine kadar!. Çünkü tercihleri öyleydi!. ALLAH celle celâlihu, kimseye böyle tercih yaptırmasın!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

ResimEMLikk..

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا
Resim---“Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyu’l- ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ (nediyyen).: Ve âyetlerimiz, onlara beyan edilerek okunduğu zaman, kâfirler imân edenlere dediler: “İki gruptan hangisi, makam bakımından daha hayırlı ve meclis bakımından daha güzel?” (Meryem 19/73)

Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ.. BİZim âyetlerimiz onlara beyinat olarak şunu alın anlayın aklınızı başınıza getirin şu âyetleri ALLAH’ın âyetleri okunsa onların kendine,
kâlellezîne keferû lillezîne âmenû.. şu küfür ehli var ya münâfıklar şudur budur hepsi, o iman edenlere derler ki,
eyyu’l- ferîkayni hayrun makâmen.. acaba sizce siz mi hayırlı bir makamdasınız sizin fırka mı yoksa hayırlı makam,
ve ahsenu nediyyâ.. yâni daha güzel bir toplantı yeri sizin cemaat mıdır yoksa BİZim cemaat mıdır. Hangisi daha hayırlıdır gelin bakalım derler. kim gibi?. Bütün hepsi şucular bucular içerde.. hani şucular bucular felân var ya.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hâşâ sollamış ALLAHı sollamış, kıyâfetler şekiller şemâller, benden olan muslüman olmayan şöyle.. fetöcüler vs. gitmişler bir de dönüp ne diyorlar.: “Esas hayırlı BİZiz!.” diyorlar yâni siz hangisi diye sorarlar bir de ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki.: “BİZim âyetlerimiz onlara beyan edilerek açık seçik okunduğu zaman o kâfirler inananlara derler ki iki gruptan hangisi daha hayırlıdır HizbuLLAH ve Hizbuşşeytân..”
Aslında da onlar “Hizbuşşeytân” olduğu halde.: “BİZ HizbuLLAHız” diyorlar bunun en güzel örneği “fetö”dür işte makam daha hayırlı âhiret bakımından meclis bakımından da güzel değil mi.. her şey ohoo ne ararsan var ALLAH korusun!.


وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا
Resim---“Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ(ri’yen).: Onlardan önce, mal ve görünüş bakımından daha güzel nice nesiller helâk ettik.” (Meryem 19/74)

Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ.. onlardan önce BİZ var ya BİZ, nice karınları, asırlar boyunca nice nesilleri, asırlarca gelenleri helâk ettik, nicelerini helâk ettik ki, onlar daha ansendi. yâni daha güzel daha iyi daha hoş.. esas olarak mal mülk şu bu olarak bunlardan daha iyiydi.. öyle mi?. evet öyle!. hâlâ daha Firavun’un pramidinin nasıl yapıldığını teknik bulamamıştır, bir sürü şeyler vardır çözülemeyen daha çok ileri şeyler yok onun ve riyâ ve riyâ bakımından gösteriş bakımından hem mal bakımından hem gösteriş bakımından nicelerini helâk ettik. nicee Firavunlar geçti böyle “Rabbım!. İlâhım!.” diyenler geçti. Nemrudlar şunlar bunlar geçti ne onlara uyanlar geçti yâni karn, karın geçti asır asır onlar gitti ötekiler geldi öyle öyle devâm edip gittiler..

قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
Resim---“Kul men kâne fî’d- dalâleti fe’l- yemdud lehu’r- rahmânu meddâ (medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne imme’l- azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ (cunden).: De ki: “Kim dalâlette ise o zaman onlar ya vaadolundukları azâbı veya o saati (kıyâmeti) görene kadar RAHMÂN, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerrli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.” (Meryem 19/75)

Kul men kâne fî’d- dalâleti.. kim delâlette ise şimdi şu ÂNda yaşıyor ya adamlar onlar bu sapıklıkta devâm ederek; sapıklık, kâfirlik, münâfıklık öte böte cehâletlik, felân feşmekan kısım dedi ya deminden grup grup hepiniz dizilin bakıyım, ayrılın şöyle dalâlette, sapıklıkta.. burada açıkca söylüyor zâten “dalâlet” diyor yâni doğrudan doğruya gaflet, cehâletten öte dalâlete girmiş. Yâni mârifeti kaybetmiş, mârifetsiz yâni boş.. bu taraf boş çalışıyor, ceryÂN yok, MuhaMMedî Nûr’dan yoksun demektir kim dalâlette ise.. o zaman onlara va’dolundukları cezâ ALLAH’ın vadettiği vardı ya; şöyle yapacağım dediği azâbı veya kıyameti görene kadar,
fe’l- yemdud lehu’r- rahmânu meddâ.. RahmÂN ona, o kişiye meddâ yâni müddet verir uzatır. yâni kıyamet gelinceye kadar..
hattâ izâ raev mâ yûadûne imme’l- azâbe ve immes sâah.. hatta o kadar ki, ALLAH ben sizin canınıza okurum dediğini işte Lût Gölü yerin dibine batırmıştır 394 metre yerin altındadır, deniz seviyesinin altındadır, pis kokudan giremezsin yanına.. azâb gelmiştir kıyamette gelmiştir gelecektir.
fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ.. işte o zaman bilecekler, yakında bilecekler ama çok yakında,
fe se.. çünkü çok uzamaz.. Bu diyor yâni “fe se” getiriyor “se” çok yakın demek yâni hemen olacakmış gibi yakında bilecekler.. kimin mekan bakımından daha şerli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu çok yakından bilecekler. burada mekan ve.
Cundâ.. ordu, yardımcı ordu kimin varmış yâni ya adam neyle bunları söylüyordu deminden işte mal mülkü gösterişiyle şunuyla bunuyla felân BİZe bak ulan Amerika gibi, ne diyordu her şeyiyle böyle kafa tutuyordu ama yakında bilecekler ki kimin böyle mekan olmuş şeyleri kendisine mekan bulmuş mal mülk çoluk çocuk cart curt bütün bunları kimin daha şerli olduğunu ve kimin yardımcı güçleri cund yerin ve göğün ordusu ALLAH’ındır âyetleri oradaki cunda budur cundu semâvâtı ve’l- ard kime ALLAH mânâ ve maddede yardımcı ordular gönderiyorsa kimin şerli kimin hayırlı olduğunu..
fe se ya’lemûne.. çok yakında bilecekler yâni görecekler ve bilecekler..


وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا
Resim---“Ve yezîdullâhullezînehtedev hudâ (huden), vel bâkıyâtu’s- sâlihâtu hayrun inde RABBike sevâben ve hayrun mereddâ (meredden).: Ve ALLAH, hidâyette (hidâyete ermiş) olanların hidâyetini arttırır. Bâki olan sâlih ameller, RABBinin indinde sevâb bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından (da) daha hayırlıdır.” (Meryem 19/76)

Ve yezîdullâhullezînehtedev hudâ.. ALLAH celle celâlehu kim ki hidâyete ermeye arzu ediyor ve hidâyet üzerinde bulunmak istiyor hidâyete yetişmek ermek istiyorsa onların hidâyetlerini erdirir ve artırır ziyâde eder. yezidu erdirir ve artırır başka,
vel bâkıyâtu’s- sâlihâtu hayrun inde RABBike sevâben ve hayrun mereddâ.. onların sâlih amelleri bâki olur, ebedî kalır ve ve kim ki RABBısının indinde BİZ BİR-İZliğinde sevâb bakımından ve geri dönen hayırlar bakamından kim daha sevâb işlemiş hayır işlemiş ya bu hayırlar kendisine redd olup geri dönecek ya.: “aaa ben felân gün birisine bir ekmek parası vermiştim bak görüyor musun nasıl geldi hayrım bana redd olup geli geldi yâni al senin verdiğin burada dedi bakiyatü’s- sâlihat olarak RABBının indinde buyur!.” Dedi.
ALLAH celle celâlihu, hiyadet edenleri böyle bir güzellikle müjdelemektedir..


أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا
Resim---“E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ (veleden).: Öyleyse (hâlâ) âyetlerimizi inkâr ederek: “Bana mutlaka mal ve evlâd verilecektir.” diyeni gördün mü?” (Meryem 19/77)

E fe raeytellezî.. sen gördün mü bütün bunlara rağmen gördün mü şuna bak şuna,
kefere bi âyâtinâ.. âyetlerimizi küfrediyor, yok sayıyor,
ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ.. diyor ki.: “bana bu âlemde çokça mal ve evlâd verilecek” diyor. Öyle söylüyor bu diyeni gördün mü diyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “şuna bak!.” diyor “bir de böyle söylüyor!.” Diyor.. ALLAH’ın Kur’ÂN-ı Kerîm’deki âyetlerini, Kâinât Âyetlerini, İnsan Âyetlerini, Kalb Âyetlerini, her türlü âyetlerini inkâr edenler.. yâni onlara başka kelime söylesen onlarda mahkemeye verirler ve kazanırlar yâni bir şeye benzetmek için desen ki yâni uygun kelieme bulamazsın böyle..


أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---“Ettalaa’l- gaybe emittehaze inde’r- rahmâni ahdâ (ahden).: O, gayba muttali mi oldu (o, gaybı görüp bildi mi, vakıf mı oldu)? Yoksa RAHMÂN'ın indinde (huzurunda) bir ahd mi aldı?” (Meryem 19/78)

Ettalaa’l- gaybe.. gaybe muttâli olmuş bunlar.: “yarın bana şunu verecek!.” Diyorlar. yarın olacaklardan görüp bilmişler mi bir müttali olmaları var Gaybî OLanın ALLAH celle celâlihu’nun elinde olan şeyler için..
emittehaze inde’r- rahmâni ahdâ.. yoksa RahmÂN olan ALLAH katından bir ahd mi almışlar, söz mü almışlar bunlar nasıl böyle konuşuyorlarmış!.
Dikkat edin İsLÂM Milletinin yanıltan şey şudur ki, kâfir dedin mi “BİZ değiliz ötekiler!.” derler. Bir dakika arkadaş öteki dediğin kim beriki dediğin kim farzet ki, Dünyâda hiç kimse yok ALLAH celle celâlihu hepimize bu âyetleri indiriyor. Bir kısmı işte diyor ki hayır bir kısmı şöyle bir kısmı böyle çok dikkat etmek gerekiyor. “Müslüman olduk deme daha iman gırtlagından aşağı inmedi” buyuruluyor.


قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innallâhe GAFÛRun RAHÎM(rahîmun).: Bedevîler, dedi ki.: "İman ettik." De ki.: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalblerinize girmiş değildir. Eğer ALLAH'a ve RESÛLÜ'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucurât 49/14)

İşte zerre kadar nifâk varsa içinde.. hased varsa, kin varsa, kibir varsa kime yaptıysan git ondan iste var âyetler var hadisler var çok çok.. bu iş hassas bir iş, sadakat isteyen bir iş, takvâ kavîlik isteyen bir iş alevere istemiyor..

كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
Resim---“Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu mine’l- azâbi meddâ (medden).: Hayır, öyle değil! Onun söylediklerini yazacağız. Ve ona, azâbı uzattıkça uzatacağız.” (Meryem 19/79)

Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu mine’l- azâbi meddâ..
ve bunlar hakikaten gayb’i görüp bildiler vakıf mı oldular da, ALLAH’ın ne yapacağını, yoksa RahmÂN katından bunlar bir ahd mı aldılar, söz mü aldılar da, “BİZe şunu verecek bunu verecek” diyorlar. Yaptıkları ortada Şeytânın Uşakları, İblisin Veledleri..
Kellâ.. Asla böyle değil hayır asla..
se nektubu mâ yekûlu.. Bunların bu söylediklerini yazacağız yazıyoruz. şu anda tık tık tık yazıyoruz..
ve nemuddu lehu mine’l- azâbi meddâ.. ona bir müddet vereceğiz bunun azâbını istiyorsa kendisi ya dönüp tövbe etsin, ya da bu azâbını daha da artırsın diye bir müddet, ona bir müddet vereceğiz uzatacağız.. yâni yoksa yazıyoruz aaaa ya adam şöyleydi böyleydi ee ne olmuş? çökmüş kalmış.. Kırkpınar’ın pehlivanıydı çökmüş.. tabi çökecek ne olacaktı yâni.. işte bu mesele yâni uzattı uzattı ama geri dönüş tevbe etmedi yoksa daha da Kâfirleşti, Şeytânlaştı, İblisleşti mi ona müddet tanırız buyuruyor.. kime?. burada açıkca inkârcılar için..


وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا
Resim---“Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ (ferden).: Ve onun söylediği şeylere, BİZ vâris olacağız. Ve o, BİZe ferd olarak (tek başına, mal ve evlâdı olmaksızın) gelecek.” (Meryem 19/80)

Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ.. haaa onun vârisi BİZiz. O konuşan var ya, sözünün de vârisi BİZiz, bedeninin de.. Bedenini BİZ yarattık, İşlerini BİZ yarattık, Fiillerini BİZ yarattık, Her şeyini BİZ yarattık.. neticede o, BİZe gelir, yâni vârisiyiz BİZ onun.. dediklerinin de vârisiyiz ve o BİZe çırılçıplak gelir, tek başına malı evlâdı şunu bunu hacılığı vesaireleri tümünü soyunur, çırılçıplak gelir tek başına ferd olarak gelir. “işte ben geldim der!.” ötekiler ötekiler zâten burada çıkardı ona dikkat etmek gerekiyor..

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا
Resim---“Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ (ızzen).: Ve onlar (putperestler), kendilerine izzet (şeref) olsun diye ALLAH'tan başka ilâhlar edindiler.” (Meryem 19/81)

kim bunlar ya kim bunlar?.
Vettehazû min dûnillâhi âliheten.. ALLAH ALLAH kim bunlar RABBu’l- ÂLeMîn böyle ferman ederken âyetler okunduğunda şöyle yapan yukardan beri anlatılan kim bunlar, kim bunlar?. kim olacak, ALLAH’ı bırakıp başka ilâhlar.. gizli ya da açık şirktir, riyadır, yalandır, haseddir, fesaddır, vicdÂNsızlıktır, merhametsizliktir, say da say attırıyor.. yâni adam gibi müslüman olmayı düşünmüyor..
Efendim işte kâfir deyince “ben felâna kâfir derim kardeşim!.” tamam ona dersin de, bir bak bakayım âyetleri oku kime söylüyor!. kim ki ALLAH’tan başka ilâh edinir gibi öyle bir şeye saplanmış ki ALLAH için saçının telini vermiyor, ona canını verecek yâni böyle bir saçmalık olamaz yâni yerler değişmiş.. bunu niçin yapmışlar, bunlar niye ilâh edinmişler, ilâh kabul etmişler, ilâh gibi adam şucular bucular baştakini ne yapmışlar?. İlâh gibi “yat!.” dedi mi yatıyor “kalk!.” dedi mi kalkıyor..
li yekûnû lehum ızzâ.. BİZe izzet veriyor diye yapıyorlarmış bunu.. “BİZe izzet veriyor, şeref veriyor, üstünlük veriyor, CeNNet veriyor, şunu veriyor, bunu veriyor!.” diye adamı kaldırmışlar!.
ALLAH için yapmayacağı şeyi onun için yapmaya başlamışlar, ilâh yerine koymuşlar şunu bunu her neyse!. Kini, öfkesi, hasedi ya da insan ya da eşyâ ya da şu bu ne sayarsan.. Fetö.: “tekbir ALLAHu EKBER!.” Derken.: “yâ RABBî! sen şöyle bir dur!” dercesine ŞeytÂNLıklar ve göz göre göre bir rezillik içerisinde..


كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا
Resim---“Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ (dıdden).: Hayır, öyle değil! (Putlar), onların ibadetlerini inkâr edecekler. Ve onlara, hasım (karşı) olacaklar.” (Meryem 19/82)

Kellâ.. asla kesinlikle böyle değil,
se yekfurûne bi ibâdetihim.. bunların taptıkları ister herhangi bir şey olsun; taştır, topraktır, maldır, mülktür, çoluk çocuktur, şıhtır, mıhtır vesaire kiminse.. ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki asla böyle değil bunlar inkâr edecekler, bunların yaptığı kulluğu bir gün inkâr edecekler,
ve yekûnûne aleyhim dıddâ.. ve bunların zıddı olacaktır diyelim ki adam malını ilâh edinmiş, hak hukuk dinlemiyor hiç!. hep bana topluyor oturmuş.. o ALLAH’ın yükünü, vicdÂNı felân sıfıra indirmiş.. ama bu mallar ilâh gibi yaptığı bu mallar ya da insanlar şıhı vs. bir gün gelecek ki inkâr edecek.: “Ben buna kulum ol!.” Demedim..
Bunların aleyhinde zıddı olacak, yâni hasmı olacak.. “nereden çıkardın gel sen bana kul mu ol!. dedim sen oldun ya.. bilmiyor muydun ALLAH’tan başkasına kulluk yapılmayacağını!.” diyecekler..
Biliyordu da işte yâni neyse dedikodu yapmayalım..


أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا
Resim---“E lem tere ennâ erselne’-ş şeyâtîne ale’l- kâfirîne teuzzuhum ezzâ (ezzen).: Onları, kışkırttıkça kışkırtan (tahrik eden) şeytânları, kâfirlerin üzerine nasıl gönderdiğimizi görmüyor musun?” (Meryem 19/83)

Bakın, dikkat edin!. ALLAH celle celâlihu kimseye zulmetmez kimseye küfürle yük yüklemez!. Şeytân bile.: “Ben RABBu’l- ÂLeMînden korkarım, bana bir görev vermiştir. ben de, RABBu’l- ÂLeMînden korkarım!. siz RABBınızı inkâr ettiniz benden uzak durun!.” diyecek kadar bir sisten içerisinde yaşıyoruz dikkat etmek gerekiyor!.

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ke meseli’ş- şeytâni iz kâle li’l- insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfULLÂHe RABBe’l- âlemin (âlemîne).: (Münâfıkların size vaadleri), şeytânın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol)!.” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin RABBi ALLAH'tan korkarım.” dedi.”
(Haşr 59/16)

E lem tere ennâ erselne’-ş şeyâtîne ale’l- kâfirîne teuzzuhum ezzâ.. görmedin mi, BİZ var ya BİZ nasıl gönderiyoruz gönderdik.. bu küfredenlerin şeytânlarını başlarına nasıl gönderiyoruz.. bunları mâdem ki çok istiyorlar. kışkırttıkça kışkırtsın diye körük atar gibi bunların şeytânlarını bunlar istiyorlar. Çünkü Hizbuşşeytân bunlar.. Çünkü.:
Hased yapma diyorsun =>yapıyor,
Fesad yapma diyorsun =>yapıyor,
Kibir yapma diyorsun =>yapıyor,
Ötekini yapma =>yapıyor,
Ona buna tapma =>“taparım!.” diyor..
Ondan sonra bir de İblis Elbisesi giyiyor üstüne yazmış işte.: “Ben de Müslümanım!.” Vs.. diye..
İçindeki Gizli Şirk duruyor!. eğer adamın Şeytânına dokunursan Hakan ananı ağlatır.. Onun Şeytânı sapıkaklınca öyle kudsaldır ki, ona dokunursan çok fenâ bozulur haa!. alınıverir hemen!.

Demez ki.: “İşte bu benim CeheNNeMimi CeNNet yapacak. İşte bu söz beni kurtaracak ALLAH’ın izniyle!.” demez, der mi..
Sen mi dokundun onun Şeytânı’na gösterir sana..
Ne buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Yâ MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem görmedin mi BİZ var ya BİZ inna BİZ gönderiyoruz göndeririz!.” üç kere BİZ buyuruyor ALLAH celle celâlihu, Şeriat Tarikat Mârifeti yüklüyor eş şeyâtîne ale’l- kâfirîne teuzzuhum ezzâ.. bu kâfirlerin üzerine şeytânlarını göndeririz. “Şeytânları onları kışkırttıkça kışkırtsın!.” diye onlarda kışkırttıkça kışkırtır..
Sen yalvarırsın.: “Yapma kardeşim, etme kardeşim!.”
o kişi de Hakan bilir “hoşkulluk” derlerdi BİZim köylerde hoşkulluk yapar, illâ köpürdükçe köpürür!. ALLAH celle celâlihu, kimseyi zorda koymasın!. Bunları neden söylüyoruz =>BİZ MuhaMMedî MeLÂMeti Eriyiz çok şükür..


فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا
Resim---“Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ (adden).: Artık onlar için acele etme. BİZ, sadece onlara (günlerini) saydıkça sayıyoruz.” (Meryem 19/84)

yâ MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem, ey Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ey Habibîm, ey sen var ya sen; onlar için acele etme!.
Fe lâ ta’cel aleyhim.. onlar için acele etme, acele etme bekle!.
innemâ neuddu lehum addâ.. Şüphesiz olan bir şey varsa nefeslerini sayıyoruz BİZ onların.. Acele etme coştukca coşsunlar onların kendi kendilerine kurşun sıktığını göreceksin sen beni biliyor musun biliyor musun diye tetiğe basacak kişinin.: “eyvah!.” kendimi vurdum diyeceği gün saymaktayız.. “Sen acele etme, BEN yaratıcıyım!.” buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
Resim---“yevme nahşuru’l- muttekîne ile’r- rahmâni vefdâ (vefden).: O gün muttakîleri (takvâ sâhiblerini), RAHMÂN'ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız).” (Meryem 19/85)

yevme nahşuru’l- muttekîne ile’r- rahmâni vefdâ..
Hani o gün var ya o gün.. o gün; ister bu gün de, ister âhiret de.. benim için âhiret bu gündür. hepsi şu ÂN nefesimdekidir, Şe’ÂNdır. şimdi şu ÂNdakidir.. “ALLAHu EKBER velîllahi’l- hamd. Eşhedu enLâ İLâHe illâLLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah.” desem attığım ok on ikiden vurmuşsa, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eli elimdeyse, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in eli elimdeyse, ben ALLAH Dostlarının bütün iğnelerinin içinden geçen bir iplik gibi yüreklerinden geçerek Habli’l- Verîd’de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşmışsam..
yevme nahşuru’l- muttekîne.. O gün sözünün eri olanlar muttakîler takvâ sâhiblerini hasrederiz..
ile’r- rahmâni vefdâ.. RahmÂN’da hasrederiz. El RahmÂN esmâsında cem’ ederiz.. vefdâ, vefd.. bir iş için giden heyet, önden gidenler, öncüler bana göre ise Hâlis Muhlis Sıddık ve Adil MuhaMMedîler.. hani onlar çöpcüydüler ya askerdeki istihkâm birliğiydi ya onlar, önde giderlerdi temizlik yapalım insanları çağıralım diye, ALLAH rızası için koşarlardı ya, onlar için CeheNNeM korkusu ve CeNNet sevgisinin ötesinde “BİZ BİR-İZ” CÂNıı vardı ya.. o gün onları RahmÂNın huzurunda.. RahmÂN’da cem’ ederiz.. bunlar konuk, yâni öncü konuk, bunlar öncü heyet, öncü gelenler.. ALLAH celle celâlihu; RahmÂNiyyette bu kullarını cem’ edeceğini buyuruyor, haşredeceğini cem edeceğini buyuruyor. öyledir zâten BİZ bunu biliyoruz ki..


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis," (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön." (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!." (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!." (Fecr 89/30)

Ben RABBımdan razıyım. O da, benden razı.. es selâmu aleyküm.. aleyküm selâm râdıyeten mardıyyeten.. kullarımın içine gir!.
İşte bu insanları cem’ ederiz, haşr ederiz, toplarız, bir araya getiririz, denizin içinde damla yaparız. denizin içinde Hakan’ın gözyaşı mı, benim gözyaşım mı, senin gözyaşın mı?. olmaz.. o denize şişeni atma yalnız şişen karışmaz ve her zaman ayrı olarak bulunur çünkü.. başka şey atma oraya RahmÂN’da cem olurlar.. nasıl oluyorlarmış?. konuk bunlar öncü.. yeni gelen konuklara izzet ve ikram verilerek, saygı gösterilerek karşılanan öncü heyet.. İşte ALLAH’ın kulları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetleri geliyor.. BİZ de, onların önünde yolu temizleyen hizmetçi gruptuk ya.. Yâ RABBenâ, bu Hasbî Hizmeti bir şey için yapmadık BİZ râdiyeten merdiyeten için yaptık..
Fedhulî fî ibâdî.. olduk ve..
Vedhulî cennetî.. “fîhi CeNNetî” değil.. meğer CeNNeti buymuş ya fihi yok CeNNetin içinde değil.. CeNNetine girdin buyuruyor.

Hulâsa-yı kelâm Hakan ben sana bir sır söyleyeyim.. Hakanım BİZim için CeNNet, MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın gönlüdür, nurunun kalbidir. yâni kalbinin Habli’l- Verîdi’nin içindekidir CeNNet.. onun için iki gözüm ALLAH yâr ve yardımcımız olsun, kusurumuza bakmasın, BİZi bağışlasın.. yâni bu âlemde şimdi herkes bir yerlerde kendi hayatını kaderlerini yaşamakta, şimdi şu ÂNda türlü türlü.. kimi doğmakta, kimi ölmekte kimi çalmakta oynamakta, kimi ağlamakta türlü türlü.. bugün harmandalı dönerken, aşağıda yağmurda yağıyordu ama bir koli gelmişte adres yanlış değilmiş sıkışıklıktanmış ama adamlar her türlü yalanı da söyleyebiliyorlar ona gideyim felân diye giderken yolda bir hiç görmediğim bir insan gördüm kafası kabak ilerden geliyor çöp sepetlerine bakarak geliyor arkasında bir torba var ama.. sonra karşılaştık selâmlaştık yâni ben küçüğüm selâm’ı vereyim dedim yâni “es selâmu aleyküm” deyince öyle bir selâm aldı ki, ben o kişiyi bin yıldır tanıyordum yâni.. hayret ve dehşet içinde kaldım.. hiç görmemiştim çünkü bir insan o kadar da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in güzelliğini ve özelliğini yüzüne taşıyabilir mi?. o tıpa tıp o emîn gülüşü o.. “ben basit bir oyun oynuyorum.. tiyatro oyunu oynuyorum” dercesine yâni hiç umurunda olmadan bir gösteri gerçek mi, ama ben fiilen gerçek gördüm seni nasıl görüyorsam öyle.. şunu söylemek istiyorum bu güler yüzlü, güzel yüzlü gözleri, özleri ve sözleri güzel insanlar.. ne mübârek insanlar o ÂNdan şu ÂNa kadar içimde böyle pır pır pır kelebekler uçuşuyor.. o zât bana öyle himmet etti ki.. hani üzülme ya da şöyle yapma ya da böyle yapma.. RABBımız hazır nazır, muhtaç değilsin, mahcûb değilsin sen Rasûlullah’a KeLÂMuLLAH’a Hizmet et, et, et ama durma et, hiç durma et.. kendi adına değil, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in adına, hesabına, şefâat şifasına, şehâdet şerefine; her yerde, her zaman, her halde ve her nefeste Beyefendi Baba gibi..
Hakan cân, durmadan çalış bakalım.. lambalar hep yansın Hakan çok uzaktakiler dahi burada bir şehir olduğunu görsünler, bu Şehâdet Şehrine gelsinler.. çünkü gittikleri yer bir serâb, susuz insanların koştuğu bir çöl, deniz var sanıyorlar.. Ben bunu yaşadım.. iki kere yaşadım Kerbelâ ÇÖLÜnde.. gerçekten deniz var sanıyorsun, su var sanıyorsun, gölün içine gireceğiz sanıyorsun.. fakat sen gittikçe o kaçıyor.. çünkü serâb, bir ışık oyunu çölde..
ALLAH celle celâlihu yâr ve yardımcımız olsun!
Bir şey sormak istiyorsanız sorun söyleriz
bismillâhirRahmÂNirrahim..
estağfirullah el azîm ve etubu ileyk estağfirullah el azîm ve etubu ileyk estağfirullah el azîm ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..

ALLAH!. ALLAH!. RABBî lâ uşriki bihi şey’in velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l- aliyyü’l- azîm..

Ey Yüce RABBımız bizi, hiçbir şeyle SANA şirk koşturma!.
BİZi şeytân ve şeytânlaşmışlardan uzak ve emîn kıl, onların şerlerinden BİZi emîn kıl!.
BİZi MuhaMMedü’l- Emîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in SÎNEsinde, kendi senliğimizi kendi benliğimizi mahvet o deryada BİZ, bir DaMLa olalım, gözyaşı gibi olalım, kimse görmesin, bulamasın, bilemesin ama, orada ebeden var olalım.. yalnız kalıp şeytana yem olmayalım, yazık olmasın!. demek istiyorum.
ALLAH celle celâlehu, coluk çocuğumuzun; İşini Hayra, Aşını Helâlda, Eşlerini sâlih-Sâliha, Başını ve Kalbini de Tahkik İmân ve Sâlih Amel de kılsın!. Hakk ve Hayr versin, rızasını versin!.
BİZi, yaşadığımız sürece Hakkta ve Hayrda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şefkât ve şefâatıyla İnşâe ALLAH!
MuhaMmedî Merhametine, MuhaMmedî Muhabbetine ve Hakikat-ı MuhaMMedîyesine, Şehâdet Şerefine, Şefâat Şifâsına, Habibî Hasbî Hizmetçisi kılsın ebedîyen Hakan!.
Bu zincir ALLAH’ın izniyle kıyamete kadar kopmasın el ele el YEDULLAH’a..
Ehl-i Beyt aleyhisselâtu vesselâm’ın o Muhteşem Mübârek Muazzam Mustafa Zinciri hiç kopmasın, gönülden gönüle aksın gitsin ALLAH’ın izniyle!.
ALLAH celle celâlihu eksiklerimizi tamamlasın, BİZi KeLÂMuLLAH ve RASÛLULLAH’a bağışlasın!. Yâr ve Yardımcımız olsun, güzelikler versin!.
Es Selâmu aleykim ve rahmetullahi ve berakatuhu..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Salât ve selâm =>Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in,
şahsında Fatmatü’z- Zehrâ SEVgisini BİLenlere ALİyyü’l- Mürtezâ AŞKını BULanlara MeRYeM MuHABBEtinde OLanlara OLsun. ALLAHu zü’L- CeLÂL onların yüce Şefâat ve Himmetlerini VARımız YÂRimiz etsin İnşâe ALLAHu’r- RahmÂN!.
Lâ İLâHe İLLâ ALLAHu’L- MeLiKu’L- HAKku’L- MuBîN. MuhaMMedin RASÛLULLAHı Saduku’l- Vâdu’l- EMÎN!.
Âmennâ ve Saddaknâ ve Şehîdnâ Yâ RABBu’l- ÂLeMîn!.


Hakan’a.: “Evlâd!.” dediğim doğru.
Hacı Osman Efendi kaddesallahu sırrahu öyle derdi. Ciddi bir şey konuşacaksa.: “Evlâd!. Evlâd!.” Derdi..
Siirtli Hocam kaddesallahu sırrahu da.: “Abdullâtif!. Abdullatif!.” derdi.
Oraya buraya bakıp gezme bana bak anlamında derdi..

Hakan’ım;
AŞksız bir insan, elektriksiz bir ev gibidir. AŞksız bir insan, rüzgarsız bir bulut gibidir ki, bir şey değildir!. Bir yere gidemez ve bir şey yapamaz!. AŞk, her şeyin ÖZüdür, ÖZetidir hayatta elbette..
MuhaMMed aleyhisselâm’ın Muhabbeti, SEVgi ve AŞkı CEM’ eder daha yücedir. Ancak bu; bir Lütf ü Keremdir, İzzet ü Şereftir.. O, sabredenlerin işidir.. Sadakati ve Samimiyeti geçecek, sabredecek ki o, MuHABBEt SeLÂMetini BULsun!
Bu İşin bedelini ödeyerek örnek OLan Kadınların en Faziletlisi Meryem aleyhasselâm’ın İŞidir.. Yâni herkes aklını başına alsa keşke. Keşke derken “keşke demeyin” diye hadis vardır.:


Resim

Resim---Ebu Hüreyre radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kuvvetli (iman, azim, teşebbüs kabiliyeti bakımından güçlü) mü’min, zayıf mü’minden ALLAH'a daha sevimlidir. Her birinde hayır vardır. Senin için (her iki dünyada) faydalı olan şeylere rağbet et; ALLAH 'tan yardım iste, âcizlik/tembellik gösterme! Şâyet başına bir musibet gelirse.: “Eğer şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu (veyâ; keşke şöyle yapsaydım, o zaman şöyle şöyle olurdu)” şeklinde bir şey söyleme! Bilâkis şöyle de.: “Bu ALLAH 'ın takdiridir, o neyi isterse onu yapar.” Çünkü, “LEV” (eğer, şayet, keşke) Kelimesi Şeytan’ın işine yarar/iş yapmasına kapı açar!.” buyurdu.
(Müslim, kader, 34; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/366, 370)

Duâ ederiz ki, bu âlemde her kim.: “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah!.” diyorsa bu muazzamlıklar, bu güzellik ve özellikleri fiilen yaşayarak.. Bu gün Ra’d Sûresini okuyordum orada CeNNet Melekleri diyor ki sizi kutlarız CeNNete girerken ne mutlu sabrettiğiniz için..

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ
Resim---“Adn CeNNetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler.” (Ra’d 23/23)

سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
Resim---“Sabretmenizden dolayı size selâm olsun. Dâr-ı dünyanın (dünya yurdunun) akıbeti (sonucu) ne güzel.” (Ra’d 23/24)

Neye sabretmişti bu kimseler, bu hayatın cak cuklarına boyun eğmemişlerdi. ALİ keremullahi veche gibi hayatı boyunca ALLAH’a ikramını keremîni ancak Lî-Vechillâh ALLAH’ın vechine göndermişti hiç başka yere baş eğmemişti. Onun için dedim AŞK ALİ İŞİdi, EHL-i BEYt İŞİdir. Aşk, güzel iştir uydur kaydır değildir. “Ey CeNNetçiler CeheNNeMciler şucular bucular canınız CeheNNeMe!.” desem bu olmaz. Demekte içimden geliyor tabi. Çünkü ayıkmadıkları için, üzüldüğüm için, yoksa kızdığım için değil. İstediği yere gitsin herkes!. Aşk başka bir şeydir Hakan!. Aşksız yapılan bir işte bir şey yoktur, içi boştur. Aşksız yapılan ibâdetler kimliği belirsiz ibadetlerdir. Bir çok âyet vardır kime yaptıysanız ona gidin meâlli.. Çünkü aşk yoktur yapılanlarda, gerçekten yoktur, aşk da değildir. Yâni onlar bir heykel gibi yapmaktadırlar, robot gibi yapmaktadırlar. Onların içinde o Muazzam Muhteşem Mustafa Aleyhisselâm’ın Aşkı yoktu, Muhabbeti yoktur.
Yâni MuhaMmedî Âşıkların-EBDÂL-EBRÂR-AHYÂR-AHRÂRlardır, hürlerdir onlar kimsenin kulu ve kölesi olmazlar, ALLAH celle celâlihu etmez!. Onlar için hüzün yoktur korku yoktur. Onlar gelecek için ümit edip korkmazlar ummazlar kı korksunlar onlar geçmiş için hüzünlenmezler Kur’ÂN-ı Kerîm’de pek çok âyet vardır “onlara hüzün ve korku yoktur”. Kim onlar?. Bu gün İslâm ÂLeminde ettiklerinin/amellerinin HESÂBı =>“âhirete gidince!.” Demekteler ve yaşamaktalar. Âhiretiniz başınıza geçsin!. Âhirete gidince, âhirete gidince!!. Buraya ne oldu?. Burada canavarlığa devâm mı!. Onun için dikkat etmemiz gerekiyor!.

Aşktan gidecektik.. Aşk başka bir şeydir onu anlatmaya çalışıyorum Hakan. Sevgili Babanız Hacı Mahmud çok iyi bilir ki, Annen de bilir.. Köyde Çolak Rasim Emmi vardı.. Çolak Rasim, müthiş bir insandı sığırtmaçlık yapardı, câminin üstüne çıkar.: “Hooo!. Hooo!. Sığırınızı, sıpanızı, ineğinizi, dananızı gölün başıana çıkarın yaymaya gidiyorum!.”
Ve arkasından her sabah.: “Ölüm var!. Mizân var!. Terazi var!. ALLAH’tan korkun!.” derdi.
O zamanlar köyde belki bin, yâni çok sığır vardı. Onları hep o güder ve akşam üstü getirirdi..
Biz çocuktuk câmide yapılan Kadirî halaka zikirlerine katılırdık Hacı Mahmud'la beraber zikir olduğu zaman arkaya çocukları almazlardı ama BİZ gerçekten zikir ettiğimiz için aralara girerdik de BİZi çıkarmazlardı çünkü BİZ yaramazlık yapmıyorduk. Öbürleri gürültü yapıyorlardı.
İşte o zikirlerde ben, Çolak Rasim Emminin nasıl pervâneler gibi döndüğünü, kolu doğuştan çolaktı. Kolunun biri askıda gibi böyle çenesine yakın dururdu. Felç miydi neydi bilmiyorum. Bâzen ağzından salyası akardı. Müthiş bir dik bakışı ve gözü vardı ben çocuk genç olmamıza rağmen onu gördüğüm zaman seyrederdim. Çünkü çok severdim. Çünkü hayrandım zikir edişine, havada uçardı. Bu tutkulu hâlim ona karşı hep olmuştur. Ve onun çocuklarına da hep muhabbet duymuşumdur..

“Efendin ne olmuş?.” diyorsan RABBimin huzurunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem huzurunda o güzellik ve özelliği anlatayım.
Hakan sen de, AŞkın ne olduğunu biraz daha anla da, yaptığın şeyleri aşkla yap!. Mutfakta da tuvâlette de aşkla yap!.
Her Yerde, Her Zaman, Her Halde, Her Nefeste Aşkla Yaşa!. “Aşksız şunu yaptım bunu yaptım!.” Deme!. Bir şey yapmadın!.

Yakaza HALLerimden birinde Medinede.. ALLAHuâlem ya Mekke ya Medine orayı tam ayıramıyorum.. Ama bir câmi içindeyiz bu câmi çok büyük değil yâni de ki BİZim ULu Câmi’den daha küçük, dikdörtgen bir câmi. Câminin içinde arkada sadece abdest olmak için küçük ufacık bir yer var. Ben arkaya yakın bir yerdeyim. Çolak Rasim Emminin sol kolu açık kolu çelmekli abdest almış gibi.. Sakalı biraz daha uzun ve Şemsî Tebrizî kaddesallahu sırrahu Hazretlerine benzeyen bir halde. Müezzin Çolak Rasim Emmi.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mihrâbda. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ayağa kalkınca Çolak Rasim Emmi arkadan aynı o eski sesiyle.: “AŞk Namazı kılınacak!. AŞk Namazı kılınacak!. AŞk Namazı kılınacak!.” diye 3 kere inletti gökleri!. Ben hayretle dehşet içinde kaldım!. AŞk Namazına kalkan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında birkaç kişi vardı o saftakiler hep oturuyordu diğer insanlar. Arkalara baktım orada da birkaç kişi daha kalktı!. En arkada Çolak Rasim Emmi vardı. Onun önünde ben vardım.. Ben.: “Neden insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in AŞk Namazıa kalkmadılar ki!?.” diye düşünürken. “ALLAHu EKBER!.” diyen Çolak Rasim Emmimizi yanımda gördüm. Ve iki eliyle tekbir aldığına hayret ettim.. Ki eskiden tek eliyle tekbir alırdı, öbür eli kalkmadığı için..
Ben buna şâhid oldum!. RABBım TeÂLÂ'nın Lütfü Keremi OLduğu için anlatıyorum!. Aşkın ne olduğunu anlatmak için anlatıyorum!.
Eyy CeNNetciler, CeheNNeMciler, narcılar, nurcular, şucular bucular hani nerede AŞk!.
Nerede BİZim Fatmatü’z- Zehrâ aleyhasselâm SEVgimiz?. Nerede BİZim ALİyyü’l- Mürtezâ kerremallahu vechehu AŞKımız!. Nerede BİZim MeRYeM MuHABBEtimiz!.
Nerede BİZim CEMMü’L- CEM’ AHMEDimiz, HAMÎDimiz, MAHMÛDumuz, MuHaMMeDîmiz sallallahu aleyhi ve sellem ecmâin!.

Bunu özellikle söylüyorum!. Evet ibâdetler edebiliriz, çeşitli ameller yapabiliriz!. Fakat CÂnda CÂNÂN ceryÂNLarımızı kesmemeye çalışalım diye söylüyorum!. Çok fazla vaktinizi almadan gireceğim sohbete ancak bu bugünün işi mi diye bakıyorum da!.
AŞk Defterleri yazıyorum şu ÂN 32. inci AŞk DEFterindeyim!.
Bu AŞk Defterlerimi öbür tarafa götürecek değilim ama, YAZILması lâzım..
Defterler duruyor.. 8 nisan 2004 de İstanbul Kadıköy, Yel değirmeni’nde bir zevk yazmışız BİZ..
“Sen nasıl Âşıksın söyle!. Aşkın bir mihengi var mı?!.”
“Âşığım” diyeceksin de Yaşamak nerde?. Yuh sana ve hemen bunun arkasından bir ben akıllı olmadığım için ya da aklım aklımı dinlemediği için;
Ben ya YAŞAdım=>YAZdım..
Ya da YAZdım da=>YAŞAttı RABBım TeÂLÂm!.
Doğrusu hiç pazara sürmedi rezil kepâze de etmedi.. Temel İşimiz MuhaMmedî Hasbî Hizmet hamd olsun, sonsuz şüküler olsun!.

Bir "HAYy DOStt!.” çekmişiz bunun arkasından;


GÜLL!.Resim

AĞLIYOR!.

RABBu’l- ÂLeMîne AZîZ ALLAH’a,
EfeNDim SâHiBim RASÛLULLAH’a,
CÂNım EHL-i BEYte PÎRimiz ŞÂH’a,
NiYÂZım AĞLıYOR NAZÎM AĞLIYOR!.

Resim

CeVR-i CiHÂN ÇaRk-ı ÇİLE ÇÖKÜNCE,
==>İÇİNDEKİ====>ACILARI SÖKÜNCE,
ATEŞ GİBİ->GÖZLERİMDEN DÖKÜNCE,
YÜREĞİM SIZLıYOR->SAZıM AĞRIYOR!.

Resim

YAZDIĞIM ÇİLEYİ KENDİM YAŞADIM,
ÇİLE ÇÖLLERİNDE DOST ADIM ADIM,
YÂRE ULAŞMADI HAKAN->FERYADIM,
ÖMRÜMÜN ÖZETİ=->ÖZÜM AĞLIYOR!.

Resim

YANarDAĞIM DOStum Kışım Bin BAHAR,
İÇİMDE=>KOR ALEVLİ NÂR İÇİNDE NÂR,
YÂR DERDİNE DÜŞÜRDÜ BİZİ BU EFKÂR
KENDİMde DEĞİLİM=>GÖZÜM AĞLIYOR!.

Resim

KUL İHVANİ SEFÎL=>YALNIZ YILDIZIM,
SONSUZ UZAKLARda>SÎNEMDE SIZIM,
=>SIRRI SIFIR SIRATI’nda=>YALNIZIM,
=>NEFESİM KESİLDİ->SÖZÜM AĞLIYOR!.


İşte böyle ağlamışım onu diyorum Hakanım.
Ağlamak.. İnsanlar çok şeye ağladılar bu güne kadar..

Ben.: “ağla demiyorum!.” ama ağlıyor yâni..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İşte böyle AŞk Hakan’ım!. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e duâ ederim ki, sevgili Şeyhinşah gibi yâni İrfân oluyor kendisi..
Sen de, AŞkı herkesin “Vah!. Vah!.” dediği yerde yaşarsın “Şah!. Şah!.” diye yaşarsınn!.
BİZ konuşursak ALLAH’ın izni ve inâyetiyle hak konuşuruz bu konularda!. Yoksa konuşmayız susarız!.
Bunlara sebeb İnşâe ALLAHu’r- RahmÂN ALLAH’ın izni inâyeti ve yardımıyla İrfân’ın bir Kudsal Yolculuğu olacak bunu da RABB'ımın yardımıyla ve bana sordu ben de dedim ki.: “Çok iyi olur!.” “Kaldırırmıyım?.” “Kaldırırsın, Şeyh Ahmed götürür seni Ahmed götürür Ahmed’in ismi Ahmed kendi Ahmed çünkü!. ALLAH yardımcın olsun ve ALLAH’a hamd u SENâ olsun ve ALLAH, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in o azîz muhteşem mübârek yardımlarını esirgemesin hakkta ve hayrda Hasbî Hizmette diye duâ ediyorum!."
Bende çok şey yaptı alevledi yâni içimi.. çünkü birine emânet edeceksen temiz birine etmelisin, emânet bir şey gönderiyorsan temiz biriyle göndermelisin, temizliğinden emîn olmalısın!.
Şeyhinşâh, soyulmuş çırılçıplak kalmış çok nâdir insanlardan birisi onun bir besmele çekişi vardır.. günde 6 kere.. ben saymıştım burada 2 saat arayla 2 sayfa Kur'ÂN-ı Kerîm okumak.. kendine mahsus okumasıyla Kur’ÂN'ı ve namazından başka sıhhı sebeblerden hiçbir şey yok!.
Ancak üç kişiden biridir, Şeyhinşâh’ımızdır gözümüzün nurudur, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emânetidir, ALLAH'ımızın emânetidir demek istiyorum.. Sevgilimizdir ve onun o güzellik ve özelliklerini ALLAHımdan RABBımdan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rasûlullah'ımdan duâ ediyorum ki, en güzele götürsün!.
BİZ BİR-İZ çünkü elimiz ayrı değil, dilimiz ayrı değil, gönlümüz ayrı değil BİZim neyimiz ayrı ki.. EHL-i BEYtimiz bir, Peygamberimiz bir, ALLAHımız TEK-BİR.. İçi boşbir “BİZ BİR-İZ” demekle olmuyor bu işler Hakan!. Olmuyor evlâdım olmuyor.. şundan dolayı, bundan dolayı hiç bir şeyden dolayı değil inandığım için böyle yapıyorum hiçbir şey için değil ALLAH için sözü bile başkasına söylense bir anlamı kalmaz LîVECHİLLAH deniyor onun için ALLAH’ın vecihi.. Nereye dönerseniz ALLAH’ın vechi oradadır çünkü siz bilirsiniz ki, ALLAH’ın SEVgilisisiniz, Rasûlullah'ın SEVgilisisiniz, KeLÂMuLLAH'ın SEVgilisisiniz, ALLAH Dostlarının SEVgilisisiniz!.

Onun içindir ki, Münir Derman Hocam kaddesallahu sırrahu, tüm eserlerini bir kişi için yazmıştır.. Bir kişi için yaşamıştır, bir kişiye el vermiştir, bir kişiye gönül vermiştir.. O’na gelen bütün Hakika-ı MuhaMMedîye Nûru’nu elden ele gönülden gönüle neşretmektedir insanlar.. “Bu gün ne yaptılar?.” sorusunun cevâbı.: “Çok şeyler yaptılar!.”
Ben de diyorum ki.: “Aşkla şevkle yapalım İnşâe ALLAH!." Meryem aleyhasselâm’ı çok iyi anlamamız gerekiyor. Meryem aleyhasselâm Muhabbet Makamı’ndadır. Meryem aleyhasselâm bambaşkadır, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Kur'ÂN-ı Kerîm’de övdüğüdür.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i nasıl “Rahmetenli’l- âleminsin” diye övmüşse, Meryem aleyhasselâm Annemizi de “SEN âlemlerin kadınlarının en faziletlisisin” Meryemisin. SEN Meryemsin ALLAH’ın HAKk’ın hademesi’sin.. SEN, Halka tahammülü, HAKka sabrı en iyi bilensin!. SEN MuHABBEte lâyıksın seçilmişsin!.
BİZe şefâatını duâ ederim!.

Meryem aleyhasselâm’a sonsuz SEVgimiz vardır. Evet “MERYEM ÇİLESİ”ni okuyanlar çok haklı olarak derler ki.: “Burada delinin biri!.” demezlerse zâten yuh olsun onlara!. Çünkü BİZim için o kadar önemlidir ONLAR! Kim ONLAR?. ONLAR; HATİCEtü’l- KÜBRÂlar, FÂTIMAtü’z- ZEHRÂlar, HACER annelerimiz, ASİYE annelerimiz MERYEM annemiz ALLAHu zü’L- CeLÂL'in Es SELÂMı üzerlerine OLsun!.
ONLAR BİZim için çok kıymetlidirler.. ONLARdır kâinâtın Rahmet Kapıları Özellik ve Güzellik Kapıları.. Bu gün İsLÂM Dini garip kaldı.. Garipten de garip kaldı!. İtildikçe itildi, tıkıldıkça tıkıldı!. ya çekip gittiler ya da kalanlar CeNNet için CeheNNeM için durmadan vıdı vıdı yapmakta ne dediğini kendi bile bilmemektedirler.
Yâni bunlardan uzak durmaya çalışalım ve kendimiz içimizdeki ALLAH celle celâlihu’nun Nûru'nun, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Nûru'nun tecellîsi olan İlâhi Aşkı asla kaybetmemeye çalışalım!.
Teke tek kalsak da ALLAH’ın izni ve inâyetiyle İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
İsteriz ki bütün ÜMMet-i MuhaMMed hep birden!. Bursa’nın bütün elektrikleri yansın!. BİZde hased fesad hâşâ yâni olamaz!. Olanlar da BİZden değildir!.
Evet efendim bu kadar tantanadan sonra Rasim Emmi kaddesallahu sırrahu’nun Aşk Namazı’ndan sonra..

Zekeriyâ aleyhisselâm Meryem aleyhasselâm’ın mihrâbında bakıyor ki ni’metlerin muhabbet mahşeri sofrası kurulmuş.. Yâni İsâ Sofrası ve Meryem Mahşeri kurulmuş.. Meryem Mahşerinin Rahmi’nde İsâ Sofrası var.. “Bu ne ni’metlerdir yâ Meryem, nereden geliyor?.” “Huve min indillâh” “ALLAH’ın kendinden geliyor.”
İşte bu Zekeriyâ aleyhisselâm’ı ateşleyiveriyor. Peygamber olduğu halde ateşleyiveriyor. Peygamber, herkes kendi makamında peygamberdir. Yâni her peygamber kendi görevlendirildiği işinde gücündedir. Herkes kendi işindedir. Bulut gibi, rüzgar gibi, güneşin ışığı gibi.. Onlarda.: “Şöyle de oluyum, böyle de oluyum, ışıklığı bırakayım biraz da rüzgarlık yapayım vs. yok!.”
Öyle şeyleri zâten câhiller ki, Meryem aleyhasselâm’ın bu güzellik ve özelliklerinden bir şey anlamayanlar düşünür.

Buna sebeb nedir?.
Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL, Zekeriyâ aleyhisselâm’ın Yüreğini, Kalbini, Sînesini Meryem aleyhasselâm’a “mâbed” yapmıştır ve o’na emânet etmiştir.. Meryem aleyhasselâm da teklifi kabul etmiştir, benim demiştir. Meryem’i olmuştur, her şeyi olmuştur, kızı olmuştur, ÖZü olmuştur, SÖZü olmuştur, BÂTINı OLmuştur..
Meryem aleyhasselâm =>Bâtınındaki, Özündeki, Rahmi’ndeki Kudsal Kelimeyi İsâ aleyhiselâm’ı.. İsmini ALLAHu zü’L- CeLÂL’in koyduğu Yahyâ aleyhisselâm’ı müjdelemiştir.. Tıpkı Meryem aleyhasselâm’ın ismini Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’L- CeLÂL’in koyduğu gibi celle celâlehu.. “Ebedî HAYy YaHYâ” koymuştur ve o Yahyâ aleyhisselâm ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Yahyâ aleyhisselâm’ın ismeti için BUYruğu;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir anadan doğan herkes hata eder. Ya da onların hataları vardır. Yahyâ b. Zekeriyyâ böyle değildir. Hiç kimsenin.: “Ben Yûnus b. Mettâ’dan daha hayırlıyım!.”demesi uygun düşmez.” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXI, 254.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her Âdemoğlu kıyâmet günü bir günahla gelir. Yahyâ b. Zekeriyâ hâriç.” Sonra Hz. Peygamber yerden küçük bir bir dal parçası aldı ve şöyle dedi: “Her bir adamın bu dal parçacığı kadar bile olsa vardır, ama onun yoktur. Bu nedenle Allah onu hasûr (kadınlara ilgi duymayan) bir Efendi ve Sâlihlerden bir Nebî olarak isimlendirdi.” buyurmuştur.
(Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, IV, 1281.)

Bu âlemde herkes günah işlemiştir yahut onu gönlünden geçirmiştir ama Yahyâ aleyhisselâm ne gönlünden geçirmiş ne yapmıştır.. buyurmuştur.. Peygamber aleyhisselâm’ın hadisidir..
Zekeriyâ aleyhisselâm.: “Yâ RABBî benim nasıl çocuğum olur. Bir oğlanla müjdeledin..” Çünkü Zekeriyâ aleyhisselâm istiyor. “Mâdem ki tüm ni’metleri veriyorsun, benim arkamdan hakk ve hayra vâris olacak birisi kalmayacak!.” diyor..
Aynı şeyler Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamda da var.. Hiç kimse bu kadar emek verdiği için değil, yürek verdiği için, can verdiği için bu yolun devâmını ister ve bu İlmî Emeği taşınsın ister!.
Yâni bu Hakikat-ı MuhaMmedîyye İLMİni taşıyacak direklerin =>Sadakat, Samimîyyet ve Sabır direkleri olması lâzım ki =>SELÂMete ULAŞsın ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâm..
Vıttırı zıttırı, o yana yatan kalkan direkler değil, karda kışta =>Her Zaman Her Yerde Her Halde Her Nefeste =>“ALLAHu EKBER!.” diye KIYÂMEt’e Kadar “KIYÂM”da DURan DİREKLer OLması gerekiyor Hakanım Koçum benim!. Bu nasıl olacak dediğin de;


قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا
Resim---“Kâle kezâlik (kezâlike), kâle RABBuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â (şey’en).: (Melek): “İşte böyle.” dedi. Senin RABB’in: “O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, BEN yaratmıştım.” buyurdu.” (Meryem 19/9)

Kâle kezâlik.. işte ALLAH böyle yapar.. Senin RABB’in dedi ki, o bana kolaydır daha önce SEN hiçbir şey değil iken, esâmen okunmazken seni de BEN yarattım bunda bir şey yok. oğlun Yahyâ’yı da yaratırım buyuruyor. Hanımıyla çeşitli rivâyetler var atmış yıl seksen yıl kısırmış.. Ben KüLLî ŞEYy’i yaratırım!." buyuruyor.


قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا
Resim---“Kâle RABB’ic’al lî âyeh (âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellime’n- nâse selâse leyâlin seviyyâ (seviyyen).: (Zekeriya aleyhisselâm): “RABB’im, bana bir delil (işâret) kıl (ver).” dedi. (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “Senin delilin (işâretin), insanlarla üç gece normal (sağlıklı) olduğun halde konuşamamandır.” (Meryem 19/10)

Yâ RABB’im bana bir âyet ver, bir delil ver bir şey ver nasıl olduğunu anlayayım. ALLAHu zü’L- CeLÂL buyurdu ki sen öyle bir zaman gelecek ki sapa sağlam olduğun halde her şeyin yerindeyken üç gün leyalin/gece diyor ama arapçada gün geceyle anılır pazartesi için “isneyn gecesi” denir cuma için cuma gecesi denir. yâni gecesiyle anasıyla anılır gündüzler. “Sapa sağlam olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşamayacaksın” buyurdu yâni “konuşmak istesen de konuşamayacaksın” anla ki o zaman Yahyâ aleyhisselâm geliyor..


فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Resim---“Fe harece alâ kavmihî mine’l- mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ (aşiyyen).: Bundan sonra mihrabdan kavmine (kavminin karşısına) çıktı. Böylece onlara, (ALLAH'ı) sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti (konuşmadan, iç sesi ile duyurdu).” (Meryem 19/11)

Fe.. Bu olaydan sonra mutakiben.. fe.. bundan sonra mihrâbda kavminin karşısına çıktı. Zekeriyâ aleyhisselâm, mihrâbından onlara vahyetti. Nasıl oldu bu iş konuşamıyordu hani dikkat etmek gerekiyor bu Meryem Sûresine.. fe evha.. diyor bakın vahyetti.. ALLAH celle celâlihu vahy eder biliriz idik.. Kendisi konuşamıyor ki, zâten nasıl oluyor bu vahiy hiç konuşmadan konuşuyor gibi herkes kendi içinde onun iç sesini duydular hiçbir şey söylemiyor, herkes şöyle söyle diyor içinden.. ve ne diye vahyetti onlara içlerinden ne dedi. yâni içinden onlara ne dedi.. hiçbir şey söylemeden. dedi ki sebbihu.. tesbih edin.. Bu ise tesbihi alıp tak tak tak şak şak şak çekin değil..
Sebbehâ.. her ÂN yeniden yaratan..
Şimdi şu anda KüLLî ŞEYy’i yeniden yeniden yeniden yüzer gibi yaratan ALLAH celle celâlihu.. Böyle anlayın bu işi yâni yapmış da, buraya bahçeyi kurmuş gitmiş etraftan bakıyor hâşâ.. Öyle bir şey felân yok..
Sebbihû bukreten ve aşiyyâ.. Bekr, bik, bekâr, sabah erken.. Yâni sabah erken ve aşiyya/ve gün yuvasına çekilirken, akşam günün sonunda günün erkeninde ve günün sonunda onlara dedi ki.: “Sebbihu ALLAHı sebbih edin ALLAH’ın hakikatıyla bileliğinizin SENliğini yaşayın..”

HAYy CERYÂNı BİZde de var.. Nediye lambayı yakmıyoruz BİZ ahmakmıyız!. Bu ondan bundan satın alınan bir şey değil ki ALLAH külli bütün kâinâtta KENDİ NÛRUyla yaratıp durmaktadır. Aradığın şey nedir, neyi arıyorsun o sendeki zâten.. Başka şeyleri aklını, fikrini, vicdÂNını peşkeş çektiğin için kendi içindekini BULamayıp, DUYamayıp UYamamanın verdiği bir İŞtir.. On ikinci âyette ALLAHu zü’L- CeLÂL, birden Yahyâ aleyhisselâm’a geçiyor.


يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا
Resim---“Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh(kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).: Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.” (Meryem 19/12)

Yâ Yahyâ.. Yahyâ ismini daha önceki âyetlerde başka sûrelerde ne buyuruyor bu ismi de BİZ verdik, müsemmâ kıldık yâni isimlendirdik Yahyâ diye “zâhir bâtın yaşayış hakikatının şu ÂNda yaşayışı”na denir. Bir insan madde ve mânâyı yâni sevgi ve aşkı muhabbetle birleştirdiyse MuhaMMedî Hakikatı yaşıyor demektir. Hakan segiyi ve aşkı muhabbette birleştirmişse MuhaMMedî Mârifeti yaşıyor demektir ki, bu Yahyâ sırrıdır demek. çünkü Yâ Yahyâ, kitabı yakala, kuvvetle, zâhir ve bâtın kudretiyle yakala, gözükenini gözükmeyeni her ÂN yaratmakta olan ALLAH’ın Azameti ve Kudretiyle yakala kitabı.. Haaa, hangi kitabı?. Kitab mı geldi Yahyâ aleyhisselâm’a!. Yok, BİZim bildiğimiz yok. Hangi kitabı?. KİTAB TEKti ki zâten, ayrı değildi ki.. Tüm kitablar ALLAH’ın Kitabı'ydı hepsi. Peygamberler, ALLAH’ın Peygamberleri.. Peygamberlerin birini birinden ayırmazdık. Ayıramayız KüLLî ŞEYy’in ve buyuruyor ki ALLAHu zü’L- CeLÂL BİZ ona hüküm verdik, hikmet verdik daha sübyandı. Yâni sabi idi, çocuktu.. İsâ aleyhisselâm’ın gelecek İncili’nin müjdesini veriyor.: “İşte geliyor!.” diyor. “İncil’i getiriyor!.” diyor ve veriyor İsâ aleyhisselâm’ın müjdecisi Yahyâ İsâ aleyhisselâm’dan birazcık daha büyüktür. Çünkü o, İsâ aleyhisselâm’ı anasının karnında müjdelemiştir.. “İşte geliyor İsâ” diye Kur’ÂNla sabittir..


وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا
Resim---“Ve hanânen min ledunnâ ve zekâh(zekâten), ve kâne tekıyyâ(tekıyyen).: Ve katımızdan ona, sevgi ve zekât (sevgi duyarlılığı ve temizlik-nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu.” (Meryem 19/13)

O öyle bir Yahyâ aleyhisselâm ki..
El Hanân ALLAH celle celâlihu.. Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahmân ve Rahîm olan ve çok merhametli olan ALLAH celle celâlihu..
Hanân”ın yerine ne koyacaksın kardeşim!. Sevgi desen de yetersiz kalır..
Hanân neymiş?. Merhametin muhabbete dercedilmesi, merhametin muhabbet doğurması Hanân..
Ve hanânen min ledunnâ.. ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki.: “O hannândır ve ona BİZ Hannânlık verdik.” buyuruyor.
Yâni O’nun Merhameti Muhabbeti MuhaMMedî Merhamete cem’ oldu.. BİZ, katımızdan verdik, O’na mahsus verdik.. Ve zekât verdik.. Ne zekâtı?. Davarı mı vardı da zekât verdik.. Yok efendim “zekâh” temizlik, Nefsin Tezkiyesi.. Nefsin bütün yanlış, eksik, hata, kusur ve sairelerden temizlenmesi.. Tertemiz nefis tezkiyesi yapmış birisi olarak doğdu zâten.. ve kâne tekıyyâ..Taki.: Kendini koruyan, saklayan. Takvâlı kimse. Günahtan çekinen.. ve o, takiyyâ idi..


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innALLÂHe ALÎMun HABÎR (habîrun).: Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki ALLAH'ın indinde en çok kerim olanınız (ikrâm olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takvâ sahibi olanınızdır. Muhakkak ki ALLAH, en iyi bilen ve haberdâr olandır.” (Hucurât 49/13)

Ey insanlar sizin üstünlüğünüz ancak takvâ iledir.. Takvâ, ALLAH’a karşı inancında kavi oluştur. Bu hususta ALLAH’tan korkmaktır. Takiyyâ.. Takvâ, kavi oluş, ALLAH’ın KuLu OLuşta kavi OLuş.. Şunu verirsen böyle yaparım, şuraya sokmazsan bunu yaparım değil!. Böyle OLduğu için böyle OLuş gerçek inanç.. Hakiki İnanç.. Hakikat-ı MuhaMMedîye İnancı tertemiz saygı duygusuyla.. Çünkü, zâhir ve bâtın Dünyâ ve Âhiret Hayatını, ALLAH’ın Kudretinde görür çünkü takiyydir.. Çünkü.: “ALLAHu zü’L- CeLÂL, KüLLî ŞEYy’in Kadîr OLandır” O’ndan Hak ve Hayr ister/DUÂ eder..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا
Resim---“Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).: Anne ve babasına karşı birr sâhibiydi. Ve o, asi, cebbâr değildi.” (Meryem 19/14)

Ve berren bi vâlideyhi.. Onu ebrâr yaptık berri yaptık.. ana babasına karşı ebrâr yaptık, onu doğuran dokuyan yeryüzüne getirenlere karşı ebrâr oldu. El Berru celle celâlihu Esmâsına mazhar oldu, birr-ü-berr oldu.. berre ne diyelim itaatkâr diyelim, güzel davranan iyidir hoştur diyelim. niye öyle diyon güzel kardeşim?. El Berru celle celâlihu ALLAH’ın ismidir ya.. RuBuBîyyet ve RasûLîyyet BİLELiğinin adına berr denir, birr denir, onlara da ebrâr denir. Bunu BİLen BULan OLan YAŞAyanlara da =>EBRÂR denir. Ebrâr Hakan ebrâr denir onlara.
Rüzgarın estiği, güneşin ışığını gönderdiği, akan sular Kimsenin umurunda olmaya bilir. Onların işi var başka işlerle uğraşıyorlar..
Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ.. O, öyle olduğu için, ebrâr olduğu için ana, baba ve tüm insanlığa karşı kâinâta karşı.. Kim vâlidesi?. Esas vâlidesi Nûr-u MuhaMMed aleyhisselâm, yâni NÛRuLLAH.. onlara karşı ebrârdır BİLELik içindedir hep.. sözünden dönmesi asla olmadı.. ne olmadı?. cebbâr olmadı, zorba yâni.: “astığımı astık, cebren ben yaparım, başka hiçbir şey dinlemiyorum, dediğim dedik!.” Demedi.
İşte burada Cebrâil aleyhisselâm Makamı devreye giriverir.. yâni asiyyâ.. asla isyankâr da olmadı ne isyan etti, ne de kimseyi zorladı. yâni ne kendi isyan etti ne de kimseye.: “zorla böyle yapacaksın!.” demedi..

El Berru celle celâlihu.:

Resim

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا
Resim---“Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).: Ve doğduğu günde de ve öleceği günde de ve canlı olarak beas edileceği (yeniden diriltileceği) günde de ona selâm olsun.” (Meryem 19/15)

Ebdal =>Ebrâr =>Ahyâr =>Ahrâr..
Yazıyor ya KUL İhvÂNi, estiriyor kestiriyor ya!. Ve ALLAH celle celâlehu MuhaMMedî Bâtın Lütuf Senliği.. yâni selâmla bak!. bir daha söylüyorum MuhaMMedî Hakikatın Lütfuna Sâhiblik Senliği ile, Türkçe söylüyorum kardeşim.: “BİZim sigortada ceryÂN var siz de alın!.” Diyor. Hasbî Hizmet yapıyor.. Ahmağın biri diyor ki.: “Bu senin mi, benim mi?.”
Benim senin değil, Kebân’ın ceryÂNı.. Taa oradan buraya kadar direkler taşıyor.. niye taşıdılar?. sen cebbârlık yap, isyankârlık, zorbalık yap diye değil!. “Hasbî Hizmet yap!.” diye Hakan..
Ve selâmun.. ALLAH celle celâlihu selâmlıyor, es selâmla selâmlıyor.. ALLAH’ın selâm’ı olsun!. Selâm olsun Yahyâ aleyhisselâm’a..
yevme vulide.. doğdu güne selâm olsun!.
ve yevme yemûtu.. öleceği güne de selâm olsun, öldüğü güne de selâm olsun!.
ve yevme yub’asu hayyâ.. Yahyâ.. hayya olduğu güne de, tekrar baas olup ben Yahyâyım deyim “Hayy ALLAH!.” diye kalktığında da yine selâm olsun!.
Yahyâ aleyhisselâm’a vurgun olduğum; isim, cisim, gönül, ruh birliğinde zevk ettiğim muhteşem bir Peygamberimiz aleyhisselâmdır.. O’nunla ilgili çok anılarım vardır Hakan. Yakazalarım vardır.. teybe kayıdları bildiğin birinde kaldı gitti, ondan onu almak lâzım. nasıl almak lâzım ne görüyorum ne biliyorum ne duyuyorum.. Yahyâ aleyhisselâm ve Zekeriyâ aleyhisselâm dıştan bakıldığında yürekler acısı.. İçten bakıldığında ise Meryem aleyhasselâm ve hepsi sabrın şahındadırlar.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem biraz önce Yahyâ aleyhisselâm’ı, Zekeriyâ aleyhisselâm’ı övdü öyle övdü ama altın ya da gümüş tepsinin içinde babası Zekeriyâ aleyhisselâm’a başını götürdüler dağlara.. Zekeriyâ aleyhisselâm’ı bir ceviz ağacı sarmaladı içine aldı.. adam boyu ağacı kestiler.. Kalan kütüğüne elhızarıyla biçmeye başladır. Testere başına geldiği ÂNda.: “Yahyâ!. Yahyâ!. Yahyâ!.” diye Zekeriyâ aleyhisselâm dağlar dolusu inlemeye başladı.. Biraz sonra hızlandı ve.: "Yahyâ!. Yahyâ!. =>yâ HAYy!. yâ HAYy!.” ya döndü..
ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki.: “yub’asu hayyâ”.. HAYy OLduğu gün b’as olduğu güne de selâm olsun, ALLAH’ın selâm’ı olsun!. Cümlemize de bu selâm olsun!.

İşte böyle muhteşem bir Yahyâ aleyhisselâm.. “Efendim BİZe ne Yahyâ aleyhisselâm’dan!.” Diyen varsa.. Haaa sen bir CeheNNemîn zümerâsına git başımızdan, sen bi uzak dur.. Sen bizden uzak dur!.
Çünkü hiçbir şey yok onda Kur’ÂN yok yâni ALLAH’ın selâm’ı doğduğu güne olsun, öldürüldüğü güne olsun, şehîd edildiği güne, hayy olarak dirildiği güne de olsun!. Baas, olmak dirilmektir. Hayya, o da dirilmektir. dirildiği güne dirildiğine de.. haah neden?. Çünkü kelimeleri Türkçeye çevirirken büyük sıkıntı çekiyoruz kısacık anlatmak zorundayız. dirilmek iki tane dirilmek demek zorunda kalıyor..
ve yevme yub’asu hayyâ.. Hayy/Canlı/Dirileceği baas olacağı güne selâm olsun.. HAYy!.. Dipdiri.. Hiç ölmedi ki dirilsin.. yâni ölmedi ki dirilsin!. Hep hep HAYy.. her Nefeste ÖLüp DİRİLen!. Hep HAYy!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL;


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Resim---“Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).: Kitab'ta Hz. Meryem'i zikret. Ailesinden ayrılıp, şark (doğu) tarafında bir yere çekilmişti.” (Meryem 19/16)

Vezkur fil kitâbı Meryem.. Buralarda öyle gariblikler var ki, bir insan şaşıp kalır burada. Yahyâ aleyhisselâm’a “kitabı sıkı tut!” derken millet de kıvırıp ya bu kitab hangi Kur’ÂN mı diyelim, İncil mi diyelim..
“Yahyâ aleyhisselâm’ın kitabı mı vardı?” Felân burada açık Türkçe söylüyor;
Vezkur fil kitâbı Meryem.. Kitab'ta Meryem aleyhasselâm'ı da zikret, an, hatırla!. ne demek?. ya neyi hatırlayım, neyi anıyım kardeşim zikretmek bu mudur?. Zikretmek insanın içindeki RuBuBîyyet ve RusûLîyyet Kevniyetine BİZzât ALLAH adına sâhib oluştur.
Ben, şu ÂN’da ALLAH’ın NÛRu olduğuma inanıyorum, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın NÛRu olduğuna inanıyorum, ALLAH’ın kulu olduğuma inanıyorumki, bunun dahası yok!.
“Şöyle olursa da inanırım böyle olsa da!.” Her ne olursa olsun bu kâinâtta yahut o âlemde fark etmez, işte böyle gerçek tam Hakikat-ı MuhaMMedîye’ye inanıyorum çünkü!.
Meryemi de an ey MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem!. Vezkur.: zikret!. Kime buyuruyor vezkur diye?. ALLAH celle celâlihu, Kur’ÂN-ı Kerîmi indirdiği Zât-ı Muhterem Muhteşem Muazzam Mustafa aleyhisselâtü vesselâm’a buyuruyor.. anlat, zikret, kitabte Meryemi de anlat yâ MuhaMMed!. Meryemini anlat, zikret!.
izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ.. çekilip gittiğinde, uzaklaştığında ehlinden uzaklaştığında. O’nun ehlinden anasından babasından vatanından yurdundan.. nereye gitti?.
mekânen şarkıyyâ.. şarkta bir mekâna gitti çekilip gittiğinde.. şarkta bir mekân.. ALLAH! ALLAH!. bu şarktaki mekân Kudüs’ün bağlarının bahçelerinin bittiği yer mi acaba?. çünkü Mescidi’l- Aksâ buyuruyor Kudüs’e ALLAH celle celâlihu Kur’ÂN-ı Kerîm’inde. Batıdaki uzaktaki mescid buyuruyor.. doğudaki da, ALLAH’ın Mescidi, KâBetuLLAH.. mekânen şarkıyyâ..

Onun için hep gittiğim de, oralara vardığım da Hakan, Hicr-i İsmâil’i geçtikten sonra “Muhabbet Meydanı” vardır Meryem aleyhasselâm’ın k,.: “ohh!.” Dersin. Diğer taraflarda hep böyle kalabalıktır insanlar sıkış tepiştir. oraya geşince, şöyle bir için açılır ALLAH şükür!. Hiç kimse yokmuş gibi işte oradaki Rukn-u Yemâni.. Boz Taş.. ALLAHım bilir yâni “mekânen şarkiyyâ”dır bence.. Benim gönlümdeki o dur yâni.. ve İsâ aleyhisselâm ALLAH’ın Kudsal Kelimesi, ALLAH’ın Beytinde, Mekânen Şarkiyyâ’da..
Meryem aleyhasselâm ki o, şarkta bir mekâna ki benim inanç gibi çok sağlam anlayışıma göre KâBetuLLAH yâni Mescid-i Şarkiyyâ..
Yâni bütün varını yoğunu terk edip tek başına ALLAH celle celâlehu emânetini, takdir olunan, tecellî olunan yerde doğurmuştur.. Güneş gibi.. Nasıl olmuş bu OLay..


فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Resim---“Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).: Sonra da onlardan (ayıran) bir perde çekti. O zaman ona Ruhumuz'u (Ruh'ûl Kudüs) gönderdik. Ona normal bir beşer suretinde (hüviyetinde) temessül etti (göründü).” (Meryem 19/17)

Fettehazet min dûnihim hicâben.. O, ittihaz etti yâni kendine bir şey yaptı hani koza örer gibi, perde çeker gibi..
min dûnihim.. Meryem aleyhasselâm’dan başk ahar kim var ise kendini göremeyecek gibi bir perde yaptı. Hicâb yaptı sanki koza ördü yâni kimsenin bilmesi görmesi duyması şâhid olması söz konusu değil ALLAH’tan başka.. Kendisine böyle hicâb/perde yaptı, böyle yaptı..
fe erselnâ ileyhâ rûhanâ.. BİZ irsal ettik, Rasûlümüzü gönderdik.. O’na BİZim RÛHumuzu gönderdik.. NEFSimizi değil dikkat edin, RÛHumuzu..
fe temessele lehâ beşeren seviyyâ.. Müteakiben BİZ, RÛHumuzu bir beşer sûretine bürünmüş olarak gönderdik, temessül etti yâni temsil etti, sûrete büründü, öyle göründü.. Yâni RÛHu’l- Kudûs.. Cebrâil aleyhisselâm mıydı?. Kardeşim Cebrâil aleyhisselâm idi veya değildi.. KüLLî ŞEYy’e Kadîr olan ALLAHu zü’L- CeLÂL böyle buyuruyor.
Sabır neredeydi?. Sabır, Hakka ve Hayra idi. Bâtılda ve Şerde tahammül vardı. Eşek gibi tahammül edersin kardeşim etmezsen de dayağı yersin!. Ama Hakkta ve Hayrda öyle değildir..


أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا
Resim---“Ulâike yuczevnel gurfete bi mâ SABERû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ(selâmen).: İşte onlar, SABIRlarından dolayı, (cennette) yüksek makamlarla mükâfatlandırılırlar. Ve orada tahiyyet (selâmet dilekleriyle) ve selâmla karşılanırlar.” (Furkân 25/75)

وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
Resim---“Vesîkallezînettekav rabbehum ilel cenneti zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ ve futihat ebvâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn(hâlidîne).: Rab'lerine karşı takva sahibi olanlar (cehennemi gördükten sonra) zümre zümre cennete sevkedilirler. Oraya (cennete) geldikleri zaman onun (cennetin) kapıları açılır. Ve onun (cennetin) bekçileri, onlara: "Selâmun aleykum, siz temize çıktınız (aklandınız) ve öyleyse ebedi olarak ona (cennete) girin" derler.” (Zümer 39/73)

tıbtum.. tayyib.. ayıplardan arındınız.. çünkü sabrettiniz..
O gün RÛHumuz nasıl geldi.. BİZim RÛHumuz.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, BİZim RÛHumuz buyuruyor. “BENim RÛHum” buyurumuyor dikkat edin!. NÛRuLLAH nasıl teşekkül etti NÛRuLLAH?!.
fe temessele lehâ beşeren seviyyâ.. öyle bir timsâl/sûret oldu, öyle bir hale büründü ki, o’na/Meryem aleyhasselâm’a karşı bereşen seviyyâ normal aynı bir insan gibi seviyeli, yâni bir beşer halinde görüldü.
BİZ, bu seviyeyi de biliyoruz değil mi..


الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---“Er- rahmânu alel arşistevâ.: Rahmân arşın üzerine istivâ etti.” (TâHâ 20/5)

Rasûlî Seviye’yi de çok iyi biliyoruz.. Efendim Rahmetli Hacı Osman Efendi ALLAH rahmet etsin öyle yetişmişti ki anlatırdı.: “Evlâd işte Meryem Annemiz suya girecekti de, çırıl çıplak olmuştu da, hiç kimse yoktu da, ALLAH onu koruyordu da, bir baktı karşısında bir erkek var.: “Uuff!.” dedi geri geri giderken kolunun arasından akıverdi..” diye ayağa kalkar anatırdı.. ve çok hoşuma giderdi öyle söylemesi.. çünkü o öyleydi.. yâni CâNdan yürektendi..
KüLLî ŞEYy’in Kadîr ALLAH celle celâlihu, BİZim anlayabileceğimiz şekile getiriyor..
Meryem aleyhasselâm, beşer seviyesinde birini böyle görünce..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim
Resim ANNe YÜREği.......

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Resim---“Kâlet innî eûzu bi’r- RAHMÂNi minke in kunte tekıyyâ (tekıyyen).: (Hz. Meryem şöyle) dedi: “Muhakkak ki ben, eğer sen takvâ sâhibi isen (bana bir zararın dokunmaz). Senden RAHMÂN'a sığınırım.” (Meryem 19/18)

Meryem aleyhasselâm.: “Ben var ya ben Er RahmÂN’a istiâze ederim, sığınırım.. ben senden Rahmâna sığınırım..” “euzubillah” demiyor “eûzu bi’r- RahmÂN” diyor.. Er RahmÂN’ı tanıyoruz.. RahmÂNîyyeti.. Baba tohumunu, ana tarlasını çok iyi tanıyoruz.. “RahmÂN’a sığınırım senden.. eğer ki sen takvâ sâhibiysen.. evet takvâ sâhibi isen, ALLAH’tan korkarsan.." ne ALLAH’tan korkması, korku nerede burada.. “kavi” isen ALLAH’ın sana verdiği yüklediği bu kadar esmâ.. halife oluşun.. ALLAH’ın şerefi ile şereflenmişsin.. ALLAH yeryüzünde seni halife kalmış özellik ve güzellikleriyle yaşıyorsun.. takvâ kaviysen ben, seni ve beni yaratan Er RahmÂN ALLAH celle celâlihu’ya sığınırım bu bana ağır gelir.” diyor.. sabrı görüyorsunuz değil mi, sabrı..

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا
Resim---“Kâle innemâ ene resûlu RABB’iki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ (zekiyyen).: “Ben sadece sana zeki (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için senin RABB’inin bir resûlüyüm.” dedi.” (Meryem 19/19)

Dedi ki.: “şüphesiz olan şey şu ki ben senin RABB’iyin Resulüyüm.. niçin geldim.. şunun için ki, sana hibe etmem için..” hibe etmek, hebe bildiğimiz hibe yâni, karşılıksız olarak sana vermek için hiç sana ALLAH’ın Lütfu keremi izzeti şerefi olarak hibe etmek için sana bir ğulam.. zekiyyâ nedir zekâ?. Zeki, ALLAH’ın KÛN feyeKÛN OLUŞunun, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına sâhib oluştur. O’nu net olarak BİZzât BİLİŞtir, DUYUŞtur tertemiz OLUŞtur bu konuya hazır oluştur.. “Şüphesiz ki ben senin RABB’iyin Elçisiyim niçin geldim..” şunun için ki, sana tertemiz bir erkek çocuğu hibe etmek için, bağışlamak için, lütfi kereme boğmak için sana ALLAH’ın RÛHu’ndan böyle bir güzellik getirdim.. diyor.. Ben ALLAH’ın Elçisiyim. Sen Er RahmÂN’a sığından ama, ben de senin RABB’iyin Elçisiyim..

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Resim---“Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ (bagıyyen).: (Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, azgın (iffetsiz) olmadım.” (Meryem 19/20)

Meryem aleyhasselâm dedi ki.: “Nasıl oluyormuş.. bu bana nasıl oluyormuş.. benim nasıl oluyor da bir erkek çocuğum olacakmış.. bana bir beşer temas etmedi ki.. bu yaşadığım Dünyâda, bir kadına bir erkek temas ederse çocuk olur, ben de böyle bir şey olmadı ki nasıl benim bir erkek çocuğum olacakmış.. ve ben asla bir azgın değilim, tuğyanda değilim, beğiyy değilim ben.."“Ben Meryemim.” kime diyor?. Ruhu’l- Kudüs’e diyor.. Efendim Cebrâil aleyhisselâm.. Meryem aleyhisselâtu vesselâm diyor ki.: “Bana bir beşer dokunmadı, temas etmedi ki, benim nasıl oğlum olacakmış, nasıl olacakmış bu..” diyor ve “ben tuğyanda değilim, azgın iffetsiz haysiyetsiz değilim, hayasız değilim bana bir erkek dokunmadı, nasıl benim bir çocuğum olacakmış, nasıl oluyor bu yâni?.”
Dikkat edin nerede deneniyor Meryem aleyhasselâm?. Tıpkı bir kadın gibi deneniyor değil mi?. Yâni hiçbir zaman âlemlerin seçilmiş tek kadını sana bir torpil yapalım sen her şeyden anla felân yok.. normal bir kadın gibi SABIRda denenmekte.. sabırda, sabırda.. tahammülde değil..
ve Ruhu’l- Kudüs’ ne diyor.:


قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Resim---“Kâle kezâlik (kezâliki), kâle RABBuki huve aleyye heyyin (heyyinun), ve li nec’alehû âyeten li’n- nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ (makdıyyen).: (Ruh'ûl Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin RABB’in: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mu’cize) ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).” (Meryem 19/21)

Kale kezâlik işte böyle dedi yâni bunun çâresi yok.. kale kezâlik kale RABBüki.. Senin RABBın var ya dedi ki RABBuki diyor bak dâima "ey Meryem senin RABB’in dedi ki.. hüve aleyye heyyin.. bu senin dediğin şey benim için çok kolay dedi senin RABB’in bir erkek dokunmamışta efendim yoksa çocuğu olurmuş da olmazmış da bunlar boşver diyor bu benim için çok kolaydır.. heyyin.. yâni hiçbir şey yâni yaptığım şey.. ve li nec'alehu âyet.. BİZ onu bir âyet kılacağız. Linnâsi.. insanlar için bir âyet bir mu’cize bir deneme tahtası yâni İsâ aleyhisselâm.. ve li nec'alehu âyet.. böyle yapmamızın sebebi onun bir deneme peygamberi oluşu.. ve li nec'alehu âyete’l- li’n-nâs.. insanlar için bir âyet bir Kur’ÂN denemesi olsun diye. ve rahmeten minnâ.. ve BİZim katımızdan bir rahmettir o rahmet olarak. ve kâne emren makdıyyâ.. ve emir kaza edildi, yerini buldu kardeşim yâni Meryem aleyhasselâm hamile kaldı..
21. âyet bu benim için çok kolay idi senin RABB’in diyor ki bu BENim için çok kolay ve ben bu senin doğuracağın çocuğu insanlara bir âyet bir mu’cize, efendim bir deneme aracı nitekim de öyle olmuştur. Bunlar anlatılacak gelecek önümüzdeki âyetlerde bir kısmı diyecek işte aaa bak Zekeriyâ'nın yetiştirdiği Yahyâ.. ALLAH’ın oğlu”nu aldı geldi." bunlar ifrata gidecekler küfredecekler.. Ötekiler diyecekler.: "yok yok çoban yusuftan yapmıştır dağda bu.” Onlar da tefrite gidecekler, zinâyla suçlayacaklar Meryem aleyhasselâm’ı onlarda güme gidecekler.
“Hayır hayır bütün bunlar KüLLî ŞEYy’e Kadîr olan ALLAH’ın Rasûlullahı İsâ aleyhisselâmdır.” diyecek hakk ve hayrı bilecek ve bildirecek..
Evet 21.âyette de kaldık. Bir şey soracaksanız cevâplarız sormayacaksanız bir duâ ederiz yarın herkesin işi gücü vardır.
Meryem aleyhasselâm masalımız, muhabbet masalımız da böyledir. Sevginin ve Aşkın Tarlası dâima kadındır. Bu hep böyledir. Hepsi BİZim anamızdır. Hatırlarsanız oyuncak için yapmadık Kâbe’nin sekiz köşesine sekiz anne yerleştirmiştik kafamıza öyle estiği için de yapmadık öyle olduğu için öyle yaptık.. Kâbe’nin her bir her bir taşının bir anlamı bir mânâsı vardır bir özellik ve güzelliği vardır RABBımın.. Yüce RABBımın o sonsuz lütfu keremine, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize sahib çıkışına söyleyecek söz bulamam. yâni hamd ederim o kadar..
Ve ben ben derken, “kohalmak” derlerdi köyde Kadriye felân bilir “kohalıyo” derlerdi.. övünmek yok.. övünmek yok efendim! öyle değil.. öyle olsaydı zâten onu vermezlerdi emîn olmayana MuhaMMedî Hakikat haramdır.. MuhaMMedü’l- Emînin Hakikatı haramdır.. çünkü o kişi emîn değil, ne idiğü belirsiz yâni ALLAH korusun!. Âmin de, biraz da BİZ koruyalım kendimizi ve dinimizi. fasık deniliyor ona değil mi neidiğü belirsizlere..
İşte bu tüm Kâbe’de olmuştur.. Söz verdiğim için bir Ramazan Ümresi yapmıştım ve orada her gün; Hacer-i Esved, Kâbe Kapısı, Zemzem Kuyusu, İbrahîm aleyhisselâm Makamı, Hicr-i İsmâil, Altın Oluk, Rukn-i yemânî.. Yedi tavaf.. her gün.. sıcak ve oruç.. “aaa!.” ne “aaa!.”sı kardeşim.. dilim kuruyup dönmüyor.. tavaflar bitip de zemzeme gelip de ağzımı çalkalayım, başımdaki Siirtli Hocamın takkesi"ni zemzeme sokup da tekrar tavafa diye.. çünkü dilin boğazın şişiyor, dilin ağzını kapatıyor kuruduğu için.. mesele o değil.. mesele şu..
“Anladın mı Kâbe’nin Kapısını?. Anladın mı Makam-ı İbrahîm’i anladın mı Hicr-i İsmâil neymiş, kimin hücresi?. Ayağıyın altında İsmâil aleyhisselâmla Hacer Annemiz yatıyor, üstünde tepinme!.” şudur budur.. bunlar yaşansın diye yapıldı, yaşayın diye yapıldı Hakan’ım!. Bu elleri Hakta Hayrda kullan diye yapıldı evlâdım! Bu gözler Hakan, gözlerini güzel kullan diye yapıldı.. gözsüz çok insan var.. hayatta duymayan çok.. Bu kulaklar duy diye verildi.. Bu Kâbe yaşayın diye verildi, “Hacı” olunmaya değil.. Şucu bucu olmaya değil, fiilen yaşayın diye, yaşatın diye geldi!.
“Nasıl olacak bu iş?!.” mi diyorsun ALLAH’a İBÂDEt çok kolaydır çocuk bile bilir yâni.. işte savm, salât, hac, zekât.. tamam doğru da ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Hasbî HİZMEt yürek ister yürek!. Onun içindir ki Hakan, sakın sakın yüreğini Dünyâ’ya taptırma!. Böyle hadisde vardır “Dünyâ bir leştir onun talibi küllabtır/köpeklerdir"..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir.”buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l- Hâfâ, I, 409)

Dünyâ için birbirini öldüren vuran kıran bu kelplere yüreğini yem etme!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in HASBÎ Hizmetine ALLAH’ın izni ve inâyetiyle devâm et!. çünkü o Lâ İLâHe İLLâ ALLAH ibâdetine seni ulaştıracaktır. Teslimiyetini =>İstikâmete çevirecektir!.
Hâşâ ALLAHu zü’L- CeLÂL sözünden dönmez.:


رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Resim---“RABBenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîh (fîhî), innALLÂHe lâ yuhlifu’l- mîâd (mîâde).: RABBimiz muhakkak ki insanları, hakkında şüphe olmayan günde toplayacak olan SEN'sin. Muhakkak ki ALLAH vaadinden dönmez.” (Âl-i İmrân 3/9)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünden dönmez EMîNdir!. ALLAH Dostları da sözlerinden dönmezler!.
Onlar ölmedi ki hâşâ dirilsinler, hep haydırlar!. Bakma etrafındaki uyuyan ölülerin samırdanmalarına, tepinmelerine şöyle böyle “ALLAH!. yALLAH!.” Demelerine!. Kaldı ki sen, onların müfettişi müftüsü değilsin!.
Sen MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın Hasbî Hizmetçisisin!. KeLÂMuLLAH’a ve RASÛLuLLAH’a sarıl!.


يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا
Resim---“Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh(kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).:
Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.”
(Meryem 19/12)

BİZim yok mu kitabımız, KeLÂMuLLAHımız ne güne duruyor.:

فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Festemsik billezî ûhıye ileyk (ileyke), inneke alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Artık SANA vahyedilene/Kur'ÂN-ı Kerîm’e sarıl/ sımsıkı tutun. Muhakkak ki SEN, Sıratı Mustakîm/ dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Zuhruf 43/43)

وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
Resim---“Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik (kavmike), ve sevfe tus’elûn (tus’elûne).: Muhakkak ki O (Kur'ân), SENin için ve SENin Kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.” (Zuhruf 43/44

Rasûlullahımız aleyhisselâm ne güne duruyor!. Ne yapıyoruz, ne yapmış olacaktık?!. Sen-ben-o->BİZ hepimiz kıblesini kaybetmiş, yoldan çıkmış, raydan çıkmış bu ÜMMet-i MuhaMMed!.
Artık âlimi zâlimi birbirine girmiş haldeyken, işler ta başından beri böyle!.
“Yok efendim şöylemidir böylemidir?”
vıttırı zıttırıynan.. Kur’ÂN mahluk mudur değil midir?.” Ne mahluku, ne şeyi?. ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Her ÂN her şeyyi yeniden yaratıp duruyorum!.” Buyuruyor!.
Açıklasan ya “KÛN feyeKÛN”u, Şe’ÂNı.:


ALLAHu zü’L- CeLÂL =>ŞE’ÂNda =>Her ÂN Yeniden Yaratma Halinde Kayyumdur.:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fi’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kulle yevmin huve fî ŞE’Nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir ŞE'N (ayrı bir tecellî, YENİ BİR OLuş) üzerindedir.” (Rahman 55/29)

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---ALLAHu lâ ilâhe illâ huve’l- HAYyu’l- KAYYUM (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard (ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- ALİYyu’l- AZÎM (azîmu).: ALLAH ki, O'ndan başka ilâh yoktu (Sadece O vardır). HAYy'dır KAYYUM'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sâhibtir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun lminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O ALÂ'dır (çok yücedir), AZÎM'dir (çok büyüktür).” (Bakara 2/255)

“Her ÂN işinin başında” derken niye oraları geçip gidiyorsun!. Gitmişsin Suud Kâfirleri gibi ALLAH’ı kullanıyorsun, Şeytân’a hizmet ediyorsun!.

Onun için çok dikkat etmemiz gerekiyor bunu hatırlatıyorum Hakan İnşâe ALLAH!. Koçum benim!. Hakan benim kahrımı çeker diye hep Hakan diyorum!. Ona istediğimi söyleyebiliyorum çünkü meydanı boş bulunca!. ALLAH celle celâlihu, cümlemizi BİZ BİR-İZ etsin!. BİZi BİZe ALLAH celle celâlehu, Fatmatü’z- Zehrâ aleyhasselâm Annemizin SEVgisini, Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm Annemizin AŞKını, Meryem aleyhasselâm Annemizin Muhabbetini Tevhid Tarlamız etsin!.
Ali keremullahi veche gibi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi, Rûhu’l- Kudüs gibi; BİZe, Kudsî BİRLikLer, BİZ BİR-İZLikLer nâsib ve kısmet etsin!. CeheNNeMimizi burada CeNNete çevirelim İbrahîm aleyhisselâm’ın EL’i, DİL’i Hasbî Hizmeti olalım!. BİZ BİR-İZliğimiz dâim ve kâim olsun ve bütün imkanlarımızla bu geçici Dünyâdan imkanlarımızın tümünü kullanarak vicdÂNlarımızdaki, gönüllerimizdeki MuhaMMedî ÖZELLik ve GÜZELLikleri ALLAH celle celâlihu rızası için ekelim, çalışalım çabalayalım, BİZden önceki Münir Derman’ların ve diğer ALLAH Dostlarının yaptığını BİZ de yapalım, aynı yoldan gidelim!. Çünkü o yol Emîn Yoldur, Dosdoğru Yoldur!.
Elbette Dünyâ İşleri de lâzımsa da, bu gün ayarı gayarı kaçmıştır!. İnsanlar çeşitli düşünceler için yaptıkları, ilgili gösterdikleri ve ayırdıkları zamanın birazını da RABBLarı’na ayıramaz hale gelmişlerdir!. Yaralanmışlardır, zilzurna bir uykuya dalmışlardır, uyur gezer olmuşlardır, zil zurna sarhoş olmuşlardır, uyandırılmaya ve ayıktırılmaya ihtiyaçları vardır!. BİZ onları uyandırıcı ayıkdırıcı değiliz, BİZ sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Sırat-ı Müstakîm, Rahmetenli’l- Âlemîn Yolu’nda Hasbî Hizmetçileriz!. ALLAH celle celâlehu BİZi berhudâr etsin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bu Hasbî ve Habibî Hizmetinde dâim ve kâim kılsın İnşâe ALLAH!.

Estağfirullah el azîm ve etubu ileyh estağfirullah el azîm ve etubu ileyh estağfirullah el azîm ve etubu ileyh Lâ İLâHe İLLâ ALLAHu vahdehu lâ şerike leh, lehu’l- mülki ve lehu’l- hamdu yuhyi ve yemit ve hüve hayyu’l- lâ yemut bî-yedihi’l- hayr ve hüve alâ KüLLî ŞEYy’in Kadîr!.

SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyke.
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyke.
SubhÂNeke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enLâ İLâHe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyke.

Elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîn..

NÛRU’ndan halk edildiğimiz şu ÂNda kullandığımız her zerremizin nurunda nurunu kullanmaktayız emâneten ve bütün esmâlarını kullanmaktayız ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Halifesi olarak emâneten kullanmaktayız.
BİZ ALLAH’ın NÛRU’ndan başka bir şey değiliz hamdu senâlar olsun!
Bu BİLinci =>BİLmeye =>BULmaya =>OLmaya ve =>YAŞAmaya =>ALLAHu zü’L- CeLÂL BİZi =>KeLÂMuLLAH ve RASÛLuLLAH Hürmetine lütfen nâil etsin, yaşayanlardan etsin, konuşanlardan değil yâni fiilen yaşayanlardan etsin İnşâe ALLAH!.
BİZLeri;
ZÂTı'na=>Hâlis, Muhlis, Sıddık ve Âdil İbâdette,
RASÛLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem’e Hasbî ve Habibî Hizmetçi Kılsın İnşâe ALLAH!.
EHL-i BEYt aleyhisselâm’a ve sonsuz ve sınırsız salâtı selâm’ımızı sunsun!. ÜMMEt-İ MuhaMMed’e Salâh ve Felâh nâsib ve kısmet eylesin İnşâe ALLAH!.
O günden bu güne BİZe NûR taşıyan ALLAH Dostları’nın tümünün ruhu şâd olsun, rahmetleri içinde olsunlar!. Yaşayan, konuşan birisi olarak candan yürekten toplu iğne ucu kadar kendimiz için bir şey istemeden onların yerinde olup onların hizmetini devâm ettirmenin yüce şerefiyle İnşâe ALLAH cümlemînize ALLAH’tan hakk ve hayr diliyorum DUÂ ediyorum ve BİZ BİR-İZ DUÂmnzı bekliyorum..
Es selâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Hay Baba Hakan’ım sen de bilirsin ki, ALLAH celle celâlihu öyle yüce yürekli insanlarla BİZ BİR-İZ olmak bu özellik ve güzelliğini BİZe yaşattı ki gerçekten insan hayret ve dehşet içinde kalır bu günleri sen bilmezsen de etrafındaki annen ve baban bilirler.. BİZ buna ne lâyıktık ne de bir şeydik ancak bir şey vardı taa ezelden ALLAH’ın bir kaderi vardı o kaderde diyordu ki hamd olsun.: “KeLÂMuLLAH’a ve Rasûlullah’a Hasbî Hizmetçi olacaksın!." İşte Dudu Ebem’in duâsı da oydu.: “Yâ RABB’i bu oğlumu Rasûlu Ekrem’e âşık edeceksin değil mi!.” diye anamın kendinden dinledim ben bunu.. Dudu Ebem, eline almış cuma ezânı selâ verilirken Hoca Amcam selâ veriyormuş.. “Bu oğlumu âşık edecek misin!.” Derken sesini duyan anam koşup.: “Deli karı öbürünü öldürdün bunu da mı öldüreceksin!.” diye saldırdım diye anamın kendisi anlatmıştı bana..
Ses bantı sizde de olan bir Hoca Amcam’ın bantı var orada da söyler.: “Yeğenim BİZim yediğimiz ekmek anamın yüzü suyu hürmetine.” diye yâni Dudu Ebemin..

Buradan şunu söylemek istiyorum BİZ onlarla şeref duyarız ama, esas şeref RaSûLuLLAH’a ve KeLÂMuLLAH’a Hasbî ve hizmet etmektir ve bunu her şeyin önüne alabilmektir, yolu bulmaktır sürekli kılmaktır, devâmlı kılmaktır.. Boş laflarla vıttırı zıttırı yapıp sonra başka şey değil!.
Her zaman, her yerde, her halde ve her nefeste yaşayan RABBu’l- ÂLeMînle ve yaşatan RABBu’l- ÂLeMînle. BİZ BİR-İZ/NAHNU Sırrı içinde olmak gerekiyor Hakan.. Gerekiyor evlâd benim önümdekiler bana yol gösterenler öyle yiğitlerdi ki, o kadar candandı ki, değil bende noksan aramak bir müfettişlik etmek bir şey sorgulamak felân yok!.
Rahmetli Hacı Osman Efendi dedi ki ağlayarak ayağa kalktı.: “Evlâd evlâd sen bütün tarikatlara gir, BİZimkini düşünme biz toprağın altında sa olsak ALLAH’ın izniyle vALLAHi çekeriz!. Yeter ki KeLÂMuLLAH’a ve Rasûlullah’a hizmet et!."
Buna Akdeniz şâhid Akdeniz Beydağları şâhid ALLAHu zü’L- CeLÂL şâhiddir şunu demek istiyorum Hasbî Hizmet ancak ve ancak KeLÂMuLLAH ile Rasûlullah’a yapılır. İbâdet ise ancak ve ancak ALLAHu zü’L- CeLÂL’e yapılır. Onun içindir ki ibâdete riyâ karışabilir, Hasbî Hizmette riyâ karışmaz.. Kim olsa der ki.: “Bu Hakan’da iğne ucu kadar akıl yok ha bire bir şeyler yazıyor yâni git başka işle uğraş, Dünyâda iş mi yok!. Para kazan!. Cart kazan curt kazan!. Hiç mi akıl yok sende!.” diyebilirler. En yakından en uzağına kadar ki, böyle olduğunu da biliyoruz!!..

Şimdi canım gireceğim Meryem aleyhasselâm’a Meryem ANAma da, şöyle basit bir gönül gezintisi içimden geçiverdi de.. Bunları kimdi bunlar?.
Hoca Amcam’a son zamanlarıydı sanıyorum dedim ki.: “Amca bana verecek hiçbir sırrın yok mu?.” Dedim. Öyle bir irkildi ki.: “VALLAHi yiğenim Latif Efendi, senden canımı esirgemem ama, benim sırrım sana yâr olmaz sen kendi sırrını kendin doğurur ve büyütürsün. Benim gözümü söksem senin gözünü çıkarsam ikimizde gözsüz kalırız!.” dedi. “Haa demek ki BİZ bunu yaşayarak elde edeceğiz!” dedim. “Evet!.” dedi..

Ricâli Gayb Sâlih Baba benim can dostumdu. sevdâlıydık birbirimize. O kadar yakîn bir muhabbetimiz vardı. Ricâl-i Gaybdi ve o kadar yüce bir insandı. Çilenin göbeğindeydi.. Çok sırlarını bilirdim ve sırlarımı bilirdi. Bir keresinde Ulu Câminin içinden çıktım ayakkabımı giyiyordum tesbih elimde doksan dokuzluk.. Sâlih Baba hiç erken çıkmazken geç çıkarken benim yanıma geldi elimdeki doksan dokuzluğu havada savurdu savurdu o bana “koç dölü” diye hitâb ederdi. “Koç dölü! Koç dölü!. Kötü kadınların ziynet gösterdiği gibi tesbihini gösterme sok cebine. Kalbinde olanı zikret!.” Dedi ve sonra boynuma sarıldı.: “Kusuruma bakma!.” dedi. Bir daha elimde doksan dokuzluk tesbihle zor görülmüşümdür. Böyle ufacık tefecik tesbihle kıytırık kıytırık geçerim.. Bu da bir nottur..

Hakanım!. Kalaycı Yahyâ Babayı çok iyi bilirsin. Kalaycı Yahyâ Baba’nın gözyaşlarına Aksaray sokakları şâhiddir geldim diye.. Kalaycı Çarşısı ayağa kalkardı sesinden.: “Kim gelmiş!. Nereden gelmiş!. Nasıl gelmiş!.” Diye haykırı ve o çamur göleklerin içerisinde harman dalı döner ve dizini göleğe vurur, kalkardı!.
Sebeb?. ALLAH celle celâlihu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve KeLÂMuLLAHtı.. “Ben değerliydim!.” demiyorum. Tam tersiydi belki ama öyleydi, yalnız hakikat buydu.. bana “Erenler” derdi..
Ağlayarak anlattı bunu bana Erenler.:
“Erenler, BİZim Yolumuz Rasûlullah’a =>Sadakat Yoludur.. Ben, 22 yaşında Kadiri Şeyhi Ahmedî Lütfü Hazretlerine bağlandım. Askerden yeni geldim. O zaman zikir etmek yasaktı, türkçe ezân oknuyordu iş karışıktı, Lâle Bağlarında bir müridin evinde zikir olacakmış. herkes oraya cuma akşamı geldiler, o siloların orada Sille Çayırında toplandık. O zaman batalık derler vardı gömük. Aralardan geçeceğiz. Kar kırcı yağıyor yağmur yağıyor. Şeyh Efendi dedi ki.: “Yahyâ önümüze geçte yolumuzu göster!.” Hiç gitmediğim Bir ihvanın bağ evinde zikir olacakmış. O zaman orada ev felân yok, bağ evleri var. Ama şeyhim emir verdi ya Teslim oldun ve hiç düşünmedim.: diyor. “BismillâhirRahmÂNirrahim!. Yâ ALLAH!. Yâ Rasûlullah!. Yâ Ali Şâh!. Yâ Abdulkadir Geylanî Pîrim! Yâ HAKk!.” dedim elimi bağladım, gözümü yumdum yürüdüm. VALLAHi Erenler hiçbir şey hatırlamıyorum. bir duydum ki.: “Oğlum Yahyâ, solladın gidiyorsun ev burada kaldı!.” deyince baktım ki eve gelmişiz!. Değil çamur hiç kimsenin ayağı bile ıslanmamıştı!.”

Bunu Kalaycı Babam kaddesallahu sırrahu’dan kendim dinledim RABBım şâhiddir!. Sana masal anlatıyorum Hakan!. Yaşın benden küçük olduğu için seversin masalı diye uydur gaydır anlatmıyorum!. Hazır ve nazır olan RABB'ımıza uyanmanı istiyorum!. Alevereden dalevereden vaz geçmeyi, fiilen yaşamayı istiyorum!.
Âhirette şunu yapacakmış da, yarında bunu yapacakmış da felân değil!. Şimdi yapmakta olan O, yaptıranda O, yapanda O dikkat etmeni recâ ediyorum!. Öyle derdi Hoca Amcam ricâ demez “recâ ediyorum” derdi.
İşte böyle bir Kalaycı Yahyâ Babaydı..

Hacı Osman Efendi’nin ömrünün son zamanları en çileli zamanlarımda hep Antalya’da geçerdi.. Öyle nâif bir insandı ki.. Bir keresinde eşim Fatma Hanım.: “Bu yatak hiç bozulmuyor üç gündür!.” dedi. Ben de.: “Hayrola Baba hiç yatmamışsın!." dedim. “Yok Erenler şöyle uzandım evlâd da!.” “Baba, geç geç orayı doğruyu söyle!.” dedim.
Öyle bir dizlerinin üzerine geliverdi ki.: “Evlâd evlâd bu yol öyle bir MuhaMMedî Sadakat Yolu ki, BİZden öncekiler yatarken dizlerini bükerler kendir bağlarlardı.. Uykuda rahatlayıp da şöyle gerneşince tekrar kalkar zikrederlerdi!. BİZ bu YOLU böyle bulduk ,böyle yürüyoruz!.” dedi..

MuhaMMed Sıddık Hazretleri ki, çok hâlleri ve hayatı birlikte yaşadık!. RABBımın ve benim bildiğim şeyleri “anlat bakalım!.” diyerek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bildiği şeyleri “anlat bakalım!.” diyerek ve hatta eksiklerimi tamamlayarak, birlikte yaşamış yaşatmış gibi.. Bir BİZ BİR-İZ Dostuydu. Birimiz kulak, birimiz göz gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bedeninde gibi, ayrısı gayrısı olmayan BİZ BİR-İZlik içerisindeydik.. Ondan da bir şey söylemek isterim şu ÂN’da yaşıyor. Zekeriyâ vardı Yaşar vardı.. Bu gün de aramıştı onlar da.. Sıddık Hocam öyle bir yiğitti öyle bir gerçek Hasbî Hizmetçiydi ki.: BİZi buluşturan RABBu’l- ÂLeMîne şükrederim!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e teşekkür ederim. Abdüllatif benden ne taleb ettii ne de ben onu dâvet ettim!.” Buyurdu sohbette herkese.
Ancak bunları anlatırken, sohbetten sonra evine giderken.. çift şeritli ve yolun ortasında anlatıyor ve trafik durmuş durumda, yanımızdaki insanlar biraz daha arkada.. Başka bir âlemde konuşuyor.. “Abdullatif!. Abdullatif!. Yedi MuhaMMed Sıddık’ın yedisine de sor cevâbını alacaksın İnşâe ALLAH!.” dedi ben o zaman anladım Yedi tane MuhaMMed Sıddık’ın, Yedi Nefiste olduğunu ve dolaştığını SEYRÂNInı..

Şunu söylemek istiyorum evlâd, Sevgili Hakanım, bu yol vıttırı zıttırı yol değildir!. Bu yol MeLÂMet Yoludur!. MeLÂMet Yolu, ALLAH’a İbâdet Yoludur. O ayrı bir konu insanlar RABB’ina ibâdet eder etmez ama, MuhaMMedî MeLÂMet Yolu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Hasbî Hizmet Etmek Yoludur evlâdım!. Hasbî Hizmette olmayanlar, MeLÂMetin “Me”sine hasret giderler. Onlara ne sormadan söylenir ne de istemeden verilir!. Onlar ne dâvet edilir ne de kovulur!. Onlar kendi iplerini kendileri keser, ipsiz-bağsız kalırlar!. ALLAH’tan hakk ve hayr duâ ederim herkese. Bunun örneklerini fiilen yaşamaktayız ve kulaklarımızla duymaktayız. MeLÂMet Yolunun nasıl terkedilip Lânet Yollarına düşüldüğünü ALLAH kimseye yaşatmasın!.

Onun içindir ki, MuhaMMedî MeLÂMet Yolu’nda dikkat gerekir!.
“Ben Nûh aleyhisselâm’ın oğluyum!.” Yoktur.
“Ben Nûh aleyhisselâm’ın karısıyım!.” Yoktur.
“Ben İbrahîm aleyhisselâm’ın babasıyım!." Yoktur.
“Ben Lût aleyhisselâm’ın karısıyım!." Yoktur.
Burada bütün perdelerini soyunup, elbiselerini çıkarıp, çırılçıplak.: Yâ Rasûlullah!. Ben de KeLÂMuLLAH’ın ve SEN’in Hasbî Hizmetindeyim!.” demek vardır..
“Kim için?” sorusunun cevâbı; yarın kimin ise onun için, sen alıcı ve satıcı değilsin.. Onun için de, özellikle BİZ; ALLAH'ımızın ve Rasûlullah'ımızın sâyesinde, onların yüce şerefine nâil olmuşuz!. Bu Hasbî Hizmetiyle, bu Habibî hizmetiyle görevlendirilmekle ve o gündür bu gündür yamulmadan, kırılmadan, kopmadan ALLAH’ın izniyle, onların lütf ü keremiyle yürütüyoruz.. demek istiyorum..

Beraber başlamıştıki beraber yürütüyoruz bakma insanlarasen. İnsanlar cuma günü “cumanız mübârek olsun”u unutabilirler ama, bereketsiz kalırlar ALLAH korusun!. Ama kalacaklardır bu Sünnetullah!. Başka yolu yoktur bunun!. Bir kişi elektirk sigortasını indirdikten sonra boşuna yalvarıyor ceryÂN gelsin diye!. Bir kişi vanasını kapatmış su için boşuna yalvarıyor!. Yâni başta ektiğini sonuçta biçiyor!.
Bunları Hakan’a söylüyorum tabi!. Çünkü Hakan meseleyi anlasın istiyorum!. Çünkü Hakan enâyi felân değili emek veriyor, emek veriyor!. Bu Hasbî Hizmet öyle bir şeydir ki güneş ve ışığı gibidir, insanlar güneşin kadrini kıymetini ancak ışığıyla anlarlar!. Güneş kıymeti, Güneşin ısı ve ışığındadır..
ALLAHu zü’L- CeLÂL =>Enâ/mutlak BEN olan ALLAH=>ZÂTULLAH celle celâlihu.. Ama “NAHNU/BİZ” dedi mi bütün yarattıkları=>NÛRu’ndan ortaya çıkıverir.. İşte orada Hasbî Hizmet başlar.. Halka Hasbî Hizmet başlar!. Tüm Kâinâta karşı orada başlar!. KüLLî ŞEYy’i azîz bilmek, kıymetli bilmek, değerli bilmek ALLAH’ın NÛRu bilmek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NÛRu bilmek. Noksan aramaktan ziyâde mükemmeli seyretmek ve insanları hakka ve hayra çağırmak, korku ve umut batağından kurtulup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hasbî Hizmet Hastahânesi'nde Hademe olmak ne yüce bir Meryemliktir.. hademe demektir Meryem aleyhasselâm’ın ismi.. Hatice aleyhasselâm olmak.. İkisi de ne güzel bir hademeliktir ne yücedir biliyor musunuz.. Biliyorsunuzdur birisine ALLAHu zü’L- CeLÂL.:


وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ MERYEMu innALLÂHastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemîn(âlemîne).: Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey MERYEM muhakkak ki ALLAH, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı." (Âl-i İmrân 3/42)

عَن عَلِيّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ يَقُولُ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلّىٰ اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ ‏
"‏ خَيْرُ نِسَائِهَا مَرْيَمُ ابْنَةُ عِمْرَانَ، وَخَيْرُ نِسَائِهَا خَدِيجَةُ ‏‏‏.
Resim---İmam Ali kerremallahu vechehu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendi zamanındaki yeryüzü kadınlarının en hayırlısı İmrân’ın kızı MERYEM’dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da HATİCE’dir.” buyurdu.
(Buhârî, Enbiyâ: 47 ; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe: 69.)

Resim---Sevgili Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hira Dağında iken Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimize gelmiş ve.: “Yâ Rasûlallah! İşte şu HATİCE'dir. Sana doğru geliyor. Ya¬nında bir kap var, içinde katık yâhud yiyecek şey yâhud şerbet var. HATÎCE sana geldiğinde ona RABB'inden ve BEN’den selâm söyle! Ve cennette inciden yapılmış bir sarayla müjdele ki, onun içinde gürültü patırtı yok, çalışmak çabalamak da yok!” buyurmuştur.
(Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 20.)

İsâ aleyhisselâm’ın Hasbî Hizmetçisi Annesi Meryem aleyhasselâm..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Habibî Hizmetçisi eşi HATİCE aleyhasselâm..
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in selâm’ı var sana! Sen EHL-i BEYt aleyhumusselâm’ın anasısın!.
Sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Müzemmil örtüsüsün, Müddesir örtüsüsün, içini dışını kaplayansın!.

Alavere dalavere yok Hakan!. Korku ve umudu at!. Yerine Hakkın ve Hayrın Hizmetçisi OL! KeLÂMuLLAH için, Rasûlullah için ve ALLAH celle celâlihu için!. Tabiki el ele ALLAH Dostları da var!.
Ben onun için bir şey demiyorum ama, oradan sayıyorum saydım..
Yâni bunlara saygı ve hürmeti öne çıkar ki, Hasbî Hizmet budur!.
O zaman göreceksin ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi RABB’inı görür gibi ibâdet edeceksin, yiğitçe edeceksin, erce edeceksin, ölüm korkusuyla ve CeheNNeM korkusuyla değil ebedî dirilik sevgisiyle ve aşkıyla ALLAH sevgisiyle, muhabbetiyle, hürmetiyle, saygısıyla!.

Bakme sen ağzıyla.: “ALLAHtan Kormarım!.” diyenlere. Korktuğu morktuğu yok fiiliyatta.. Korkmak ne demek?. Sen “RABB Kâbesi”sin.. “Sen RABBu’l- ÂLeMîn Kâbesi”sin. Şahdamarından yakîn olan RABBu’l- ÂLeMîn, her zaman hayydır ve hayırdadır. Bize emri de hayırdır, hayır işlenir.. Bu böyledir her zaman, her yerde, her halde ve her nefeste böylesin!. Daha sen ne hakla RABB’ini âhirete çekiyorsun.. “Geç karşıma bir sen ol, bir de ben oluyum. Ben senin kölen oluyum sen de benim kralım ol!.” gibi küfürlere niye düşüyorsun?. Neden BİZ BİR-İZi bilmiyorsun, NAHNU'yu bilmiyorsun!. Güneşle ışığı gibiyiz RABBım!. Ben bunları her nefeste alıp verirken, alıp veren SENsin, bende gözükmektesin. SENsin bu ışığı halk eden.. Herkes ışığa alkış çekiyor da güneşi gören yok!. artık yeni güneşler doğuyor!. Karanlık kalplilerin hallerinden, hayellerinden pisliklerinden ALLAH celle celâlihu korusun hülasa-yı kelâm!.

Coştum galiba ya!. Hatırlatmak istiyorum.. Çünkü Meryem aleyhasselâm benim için, benim için değil ALLAHu zü’L- CeLÂL için âlemlerin faziletlisidir. Mârifet Makamında olduğu için en faziletli seçilmiştir.. Her şeyiyle-haliyle seçilmiştir.. İnsanlara-Halka tahammülü ve HAKk’a sabrı muhteşem yaşamıştır, BİZzât yaşamıştır!. Uydur kaydır yoktur!.
Onun için ALLAH’ın izni ve inâyetiyle Hakan Oğulcân evlâd “emr olunduğun gibi dostoğru ol!” gıvırtıp çevirtme, ona buna yamanma, başka elbiseler giyme, soyun çırılçıplak MuhaMMedî MeLÂMî ol!. Hakın içerde, bokun dışarda olsun!. Bırak halk taşlasınlar!. Raşlasınlar ki, seni iyi tanısınlar!. İçine pisliğini hapsedip, dışına elbiselerini giyme!.
Kimsenin alkış ve yuk çekmesine aldırma!. Boşboğaz Halkla laf yarışı yapma!. Senide sigaya çekerler!. Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu gibi bir Molla Kasım gelir.: “Gel buraya bakıyım sen ne dedin ne yedin!.” derler.

Hülâsa-yı kelâm sözüm o ki Hakanoğul!. Bilirsin ben de sen gibi Hasbî Hizmete dâima vurgun bir insanım.. Münir Derman Hocam başta ki sonsuz rahmetler dilerim o ne yücedir ki.: “Tek kişi için yaşadım, tek kişi için yazdım!.” Yazmıştır eserlerine.. ve duâ etmiştir.. "O tek kişi Nûr-u MuhaMMedî, MuhaMMedî Hakikatı aktarsın bu zincirde benimle beraber.” demiştir. Ruhu şâd olsun!. ALLAH’ın izniyle hiçbir harfinden dünya menfaati temîn etmeden ve etmeyi hayalimizden dahi geçirmeden, aynen yaşıyormuşcasına onun özellik ve güzelliklerinin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şahsında onun şehâdet şerefine şefâat şifâsına ALLAH’ın HAKk’ın halkına, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ümmetine, EHL-i BEYt aleyhisselâm’ın Velîsi olduğu tüm insanlara, bütün kâinâta elimizin erdiği, dilimizin döndüğü kadar, son nefesimize kadar yürütürüz evlâd!.

MuhaMMedî MeLÂMet Yolu’ndan kimse kovulmaz ve kimsenin israrla dâvet edilmediği için.. ALLAH celle celâlihu’ya sığınırak söylüyorum..
MuhaMMedî MeLÂMet Yolu târif edilemez!. Bu yol başkadır, meşrebi başkadır, mezhebi başkadır, mesleği başkadır.
MuhaMMedî MeLÂMet Yolu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ait özel bir yoldur!.
MuhaMMedî MeLÂMet Yolu, Çile Yoludur ama Şikâyet Yolu değildir. Şükür ve Şehâdet Yoludur!. Çok dikkat etmek gerekir, gerekir, gerekir İnşâe ALLAH!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in izni ve inâyetiyle lütfü keremiyle devâm edelim..
Azîz annemiz Meryem aleyhasselâm annemiz çileyi öyle çetrefilli yaşamıştır ki onun yanında çile lafını etmek dahi gerçekten zordur!.

O annemiz ki ALLAHu zü’L- CeLÂL Kelâmı'nda buyuruyor hep bakın.. şöyle 19 dan 23 e kadar gidelim sonra geri döneriz.. Meryem Sûresi böyle tak tak tak gidilecek bir sûre değildir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا
Resim---“Kâle innemâ ene resûlu RABBiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ (zekiyyen).: “Ben sadece sana zekî (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için senin RABB’inin bir resûlüyüm.” dedi.” (Meryem 19/19)

Kâle innemâ ene resûlu RABBiki.. Beşer sûretinde gözüken, ALLAH’ın temsilcisiydi Rûhu’l- Kudüs Cebrâil aleyhisselâm idi.. KüLLî ŞEYy’ ALLAH’ın Nûru.. ALLAH celle celâlihu KüLLî ŞEYy’i yaratan.. Kim kime ne diyor ne diyordu.. şüphesiz olan bir şey varsa o sadece ve sadece.: “Ben RABB’inin bir rasûluyum”
Ben senin RABB’iyin bir elçisiyim, rasûlüyüm. Sana O’nun lütfunu SALL-SILA edecek olanım, aktaracak olanım ki.. açıklayacak zâten..
li ehebe leki gulâmen zekiyyâ.. Niçin böyleyim.. yâni ne için rasûlum.. şunun için ki, ALLAH’ın lutfunu sana hîbe etmek için.. ğulamen zekiyyâ.. bu lutuf nedir zeki bir ğulamdır erkek çocuğudur, zeki tezekkâ Bedenin terbiyesi, nefsin tezkiyesi vardı ya, tertemiz olmak, daha eşi benzeri olmayan temizlikte olmak, hiç kirlenmemiş olan bütün kirlerden arıtılmış olan İsâ aleyhisselâm annesinin rahminde konuşan ve hiçbir insanın tahammül edemeyeceği acılara söz orucundaki annesinin yerine mehdiyyâ beşikte.: “Ben ALLAH’ın Rasûlullahıyım!.” diyen ..


قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Resim---“Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ (bagıyyen).: (Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, azgın (iffetsiz) olmadım.” (Meryem 19/20)

Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun.. dedi ki Meryem aleyhasselâm nasıl oluyormuş da, bana ait çocuk nasıl olacakmış..
ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ.. bana hiçbir beşer temas etmedi, cinsi temas olmadı.. diyor.. ben böyle bir cinsi temas felân görmedim beşer bir insan bir beşer olarak hiç.. ve ben asla ve asla azgın değilim, iffetsiz şerefsiz değilim..
bagıyyâ.. azgın olmak.. “tağut” da buradan geliyor.. “azgın değilim”i kime diyor Rûhu’l- Kudüs’e diyor.. kudsal rûha diyor.. kimin rûhu bu.. efendim dedim ya Cebrâil aleyhisselâm’a ALLAH’ın Rûhu’na.. Rûh emrâlemîndendir âyetler..


Resim---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed'e ruh hakkında sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek şeyler işitirsiniz" diye aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu'l-Kâsım bize ruh'tan anlat, (ruh nedir?)" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir müddet sessiz durdu. Ben anladım ki kendisine vahiy inmektedir. Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki, ruh Allah'ın emrinden ibârettir. Size onun hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsrâ 17/85).
Bir rivâyette: "Onun hakkında az bir ilim verilmiştir" denmektedir. A'meş: "Bizim kıraatımızda böyledir"
demiştir..[/]
(Buhârî, İlm 47, Tefsir, Benû İsrâil 13, İ'tisâm 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münâfıkûn 32, (2794); Tirmizi, Tefsir (3140)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---"Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri RABBî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, RABBimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsrâ 17/85)

قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Resim---“Kâle kezâlik (kezâliki), kâle RABBuki huve aleyye heyyin (heyyinun), ve li nec’alehû âyeten li’n- nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ (makdıyyen).: (Rûhu’l -Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin RABBin.: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mucize) ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).” (Meryem 19/21)

Kâle kezâlik (kezâliki), kâle RABBuki huve aleyye heyyin.. dedi ki işte bu böyledir hiç uğraşma, senin RABB’in dedi ki.: "bu BENim için çok kolaydır." böyle olması bir erkeğin teması felân değil, bir erkek kadın adı bile anılmazken BEN yarattım bunları.. BENim için mesele değildir..
ve li nec’alehû âyeten li’n- nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ.. “bu niçin böyle oluyor?” diyorsan bu senin yükleneceğin yük hamile kalacağın “gulâmen zekiyyâ” var ya ALLAH yaratmak için, insanlara bir âyet kılmak için.. âyet nedir?. Âyet, bildiğimiz Kur’ÂN âyeti.. âyet kılmak için.. onun için İsâ aleyhisselâm’da evlenmek yoktur, baba yoktur, ev bark yoktur, hiçbir şey yoktur ve,
rahmeten minnâ”.. bir de BİZim katımızdan bir rahmet olarak..
İşte burada Rahmetenli’l- âlemîn MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın mârifetteki temsili İsâ aleyhisselâm çıkar karşına..
ve kâne emren makdıyyâ.. ve bu emir kaza olmuştur.. kader değil yâni şöyle mi olur böyle mi olur değil değişmeyen kader olmuştur, emir kaza edilmiştir..
ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ve derhal oluyor.. bunun çâresi hiç yoktur bunun acebâsı recebâsı yoktur..
Kader =>Kader-i Mubrem.: Mulaka olan de değişmez Kader
Kader => Kader-i Muallak.: Değişebilen Kader.. Meselâ sadaka ömrü uzatır.. halbuki “ömürler sabittir”diye âyet var..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır." buyurmuştur.
(Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, III/63)

Bu âyette burada öyle değil Muradullahta kaza yerini bulmuştur, iş bitmiştir.
ALLAH celle celâlihu, insanları böyle yaratmış.. sonradan da, ne bileyim ben gözlerini avucunun içine indirmiş?!. Böyle bir şey yok o kaza olmuştur, o bitmiştir.. kazayla kaderi karıştırmamak gerekiyor.. Kaza’da, mutlaka olması gereken olmuştur..


فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Resim---“Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ (kasıyyen).: Böylece ona hamile kaldı. Bundan sonra onunla uzak bir mekâna (yere) çekildi.” (Meryem 19/22)

Fe hamelethu.. Öyle olunca iş kaza bitmiş ya.. Hemen O’nu yükleniverdi, hammallık yaptı.. hamelethu.. yüklendi hamile kaldı.. kim O?. O, ALLAH’ın kelimesi ğulamen zekiyyâ vardı ya.. O’nu yükleniverdi, hamile kalıverdi.. o zaman neredeydi?. o zaman, kadınların önünden dahi geçemediği bir havrada’ydı.. yâni Yahudi ibâdet hânesindeydi..
fentebezet bihî.. onunla intibaz etti, aldı onu, rahmindeki hamile olduğunu aldı çekildi gitti.. nereye?.
mekânen kasıyyâ.. aksâ, ırak.. öyle aksâ bir mekâna.. şimdi neredesin Kudüstesin.. ne buyuruyor RABBımız “mekânen kasiyyâ”.. Peki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ne buyuruyor “Mescid-i Aksâ” diyor.. kasiyyâ, aksâ aynı kelime.. Mekke’deyken Mescid-i Aksâ nere=>Kudüs.. Kudüs’teyken “mekânen kasiyyâ nere?. =>Mekke..
Ben böyle anlarım.. ben böyle anlarım kardeşim, böyle anlarım.. oyun oynanmıyor, masal anlatılmıyor, fiilen yaşanıyor.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yarattığı ve yaşattığı gibi “mekânen kasiyyâ”.. yükünü yüklendi nerede oldu Kudüste.. Sonra, gitti “mekânen kasiyyâ”ya çekildi.. ALLAH celle celâlihu.: “o’nun kucağına çocuk verdik” demiyor bak, tıpkı bir kadın gibi yükleniyor, hamile kalıyor ve diyor ki.. “vahyettikâyeti gelecektir “Meryem’e vahyettik.”
Peygamber aleyhisselâmlar’a vahyettiği gibi “vahyettik, ne yapacağını BİZ söyledik” buyuruyor gelecek âyetlerde..
“mekânen kasiyyâ”.. kendisi düşündü düşündü de.: “çekiyim gideyim de, orada doğurayım.” Değil.. her şey ALLAH’ın.. herkeste de böyledir.. ayrıca onu da söyleyim herkes her saniye ALLAH’ın takdir ettiği kaderi Bizzât yaşar kâlem onundur yazar.. O’dur yaşatan.. sen işine gelir gelmez kendine göre seçersin..


فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
Resim---"Fe ecâe hel mehâdû ilâ ciz’ın nahleh (nahleti), kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ (mensiyyen).: Doğum sancısı onu, bir hurma ağacının gövdesine (sığınmaya) mecbur etti.: “Keşke ben bundan önce ölseydim, unutularak unutulmuşların (arasına karışsaydım).” dedi.” (Meryem 19/23)

of of of.. "fe" bundan sonra, mütakiben ne oldu diyorsan!.
Fe ecâe hel mehâdû.. Meryem’i mecbur etti.. O’na doğum sancısı geldi öyle bir doğum sancısı geldi ki, bunu ancak çocuk doğuranlar bilir, sezeryanla felân aldıranlar değil, çocuğu bizzât doğuranlar bilir işte onun için “rahîm”dir. Onun için Hakan; anayın rahmi, şehvet çukuru değil Tevhid Yuvasıdır koçum.. şehâdet yuvasıdır ALLAH’ın Tevhid Tarlasıdır.. Ana da, ana olacak ha Meryem aleyhasselâm gibi, Hatice aleyhasselâm gibi, Hacer aleyhasselâm gibi.. Ana da, ana olacak alevere dalevere yok Hakanım!.
ilâ ciz’ın nahleh.. O doğum sancısı onu nereye çekti.. bir hurma ağacının gövdesine.. bir hurma ağacının gövdesine sarıldı.. yâni doğum ettirecek ebesi yok yanında, kimse yok, hiçbir eşyâ yok, hiçbir imkan yok!. ama fiilen çocuk doğuruyor, rüyâ görmüyor.. yâni fiilen doğuruyor..
kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ.. "yâ RABB’i keşke keşke ah ah ben keşke ölmüş olsaydım.. bu başıma gelenler gelmeden önce ölmüş olsaydım, ölenler gibi olsaydım, ölmüşler gibi olsaydım da bunları görmeseydim!."
Siz yanlızlığı bilir misiniz!. Yanlızlığı öttürdüğüme bakma yalnızlık öyle bir CeheNNeM ki CeNNet doğurur.. Yalnızlık bir lütuftur.. Yalnızlık, Meryem aleyhasselâm’ın mesleğidir Hakan..
ve kuntu nesyen mensiyyâ.. keşke keşke ben ölüp gitseydim.. unutulmuş gitmiş olanlardan olsaydım.. yâni binlerce kadın ölüyordu bende onlarla ölseydim de bu olanlar başıma gelmeseydi, unutulsam gitseydim.. “bu nasıl iş böyle!.” dedi, içinden geçirdi değil söyledi..


فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---“Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale RABBuki tahteki seriyyâ (seriyyen).: O zaman onun (Hz. Meryem'in) alt yanından (Rahminden), ona.: “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “RABB’in, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).” (Meryem 19/24)

Fe nâdâhâ min tahtihâ.. Bakın dikkat edin o’na nidâ etti..
min tahtihâ.. O’nun rahmindeki, altındaki ona nidâ etti.. rahmindeki ona nidâ etti.. tahtihâ.. kardeşim altındaki üstündekini bırak basbayağı rahmindeki alt yanından..
tecrimen tahtiha’l enhar.” Cennetlerin altındaki nehirler.. aynı şey..
Araplar “taht/alt” derler.. İsâ aleyhisselâm doğmak üzere ona anlatıyor kardeşim..
Fe nâdâhâ min tahtihâ.. Altındaki O’na ne diyor, nidâ ediyor.:
kad ceale RABBuki tahteki seriyyâ.. sakın sakın hüzünlenme mahzun olma!. sakın hüzünlenme, bu çileyi çek.. Andolsun ki, kesinlikle ALLAH celle celâlihu and ediyor, yemîn ediyor senin RABB’in kılacak, yapacak, senin altından sonsuz bir MuhaMMedî Mârifet Irmağı akıtacak.. MuhaMMedî Mârifet ırmağı akıtacak.. İsâ aleyhisselâm’ın Irmağı geliyor, Nûru geliyor, akıyor MuhaMMedî Merhamet.. onun dini bunun dini şunun dini nerede?. Din=>“ALLAH’ın İslâm Dini!.
Ey dinsizler, nerede şucular bucular, ırkçılar tıkcılar cakcılar curtcular!. Bunlar emîn olun ki o kadar yanlış ve hatalı ki, insan oluşun şerefine, haysiyetine yazık yâni!.
Onun için Kur’ÂN-ı Kerîm yücedir, rehberdir, dostoğrudur ve yürekleri yüreklerindeki RABBlarıyla buluşturur, konuşturur..
Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale RABBuki tahteki seriyyâ..
“Üzülme anneciğim, üzülme hüzünlenme ALLAH senin altından ebedî bir Mârifet Irmağı fışkırtacak” diyor.. ben söylüyorum da işte böyle yapacak yapacak efendim altından bir ses ona seslendi.. kardeşim altında kim var? altında dediğin rahminde.. Rahminde İsâ aleyhisselâm var.. İsâ aleyhisselâm diyor ki.. Beşikte konuşmadı İsâ aleyhisselâm anasının rahminde konuştu.. yoksa çatlayacak, ölecek Meryem aleyhasselâm ya, yapa yalnız.. O çileler çekilir mi?. Nasıl çekecek ve sonrası.. bir halk ki, bugünden de beter.. şimdiki gibi zalım..


وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
Resim---“Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ (ceniyyen).: Ve hurma ağacının gövdesini üzerine silkele. Tâze hurmalar senin üzerine düşsün, (orada) toplansın.” (Meryem 19/25)

Devâm ediyor.. Ve huzzî ileyki.. onu kendine çek yakala salla ve silkele o kuru hurma ağacını.. nahleti.. Lütfullah hılkıyetin nuruna ulaşmaktır.. ALLAH var bi de ben varım.. ALLAH nasıl yaratıyor değil.. BİZi sırrına eriştir, NAHNU SIRRIna eriştir hallolmasıdır..
halidine fihâ” daki “hall” gibi bu iş halledilmiştir Hakan.. NAHNU SIRRI halledilmiştir..
ciz’ın.. ciz'i nedir.. ciz'i, onun kendi payına düşen Meryemlik, İsâlık, MuhaMMed aleyhisselâmlık, senlik, benlik gibi kendi yüzüne düşen, payına düşen.. kendi nâsibinde olanı yaşayacak.. burada kimse gösteri yapmıyor yaşıyor.. ciz’ın nahleti.. onu kendine salla bakıyım.. tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ.. sukut etsin, düşsün.. senin üzerine düşsün taptâze ceniyyâ.. ne diyelim şimdi ceniyyâ ya ne diyelim canım.. toplanmış devşirilmiş hazırlanmış gelmiş şudur budur.. “rutaben” bilelik tarafındaki RusûLîyyet Rüşdü ve RuBuBîyyet Rüşdü.. ceniyyâ olarak zâhir ve bâtını yaşayış nurunun cemiyeti olarak sana gelsin..
“Hakikatı bir gör!.” demiyor mu İbrahîm aleyhisselâm’a.. O’na melekut âlemîni seyrettirdik ki, öyle “aydan, güneşten, puttan RABB olmaz!.” desin diye “inanmıyor musun?.” diye soruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL âyette.. “Yâ RABB’i inanmaya inanıyorum da, şu içimdeki var ya nefsim, ikilikteki nefis mutmâin olsunda beni rahat bıraksın diye istiyorum!.” “O zaman dört dağdan dört kuş al.”
Birbirine bağlıdır Kur’ÂN-ı Kerîm âyetleri Hakan evlâd.. devâm ediyor yâni Hakanım.. şöyle oluyor ki, “oluyorrru” diyor ya BİZim dişçimiz göçmen..
Şöyle oluyor ki, herkes işine devâm edecek.. merak etme sen, ne için yaratıldıysa, yâni neyi tercih ettiyse ALLAH celle celâlihu onu yaratacak ona.. ALLAH korusun hırsızlığı tercih ediyorsa, hırsızlık yaptıracak.. kendi istiyecek yaptıracak ama boynundan tutacak. Kişi.: “Şu adamı öldürmek istiyorum!.” diyecek tam kararını verecek.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in “Öldürme!.” diye bir çok fermanı var ama.: “Öldüreceğim!.” diyorsa.. “öldür me işlemini yaratacak.” Ama ensesinden yakalayacak ihânet suçundan suçlayacak!.
Rasûlullah’a, KeLÂMuLLAH’a ve ALLAH’a ihânet SUÇundan..
“azâben muhinâ” ihânet azâbı..
Onun için ey canım evlâd, çok dikkat etmek lâzım hazır ve nazır NAHNU SIRRI’nda bir MuhaMMedî Melâmî olarak..
Öyle üç kağıtçılık yapıp böyle sahtekarlıkla mahtekarlıkla canı isteyince.: “Aman yâ RABB’i SENden çok korkarım!.”deyip de, sanki biraz sonra RABB’ısı çıkmış gitmiş de, ceryÂN kesilmiş de, o istediğini yapacakmış gibi öyle dalevere yok!. Her yerde, her zaman, her halde, her nefeste; mutfakta, tuvâlette hep böyledir.. Burası aklın imtihân sahasıdır.. hiçbir şeydir, rüyâ gibidir gidin mezar taşlarına bakın.: “benim rüyâm şudur, budur.” diye yazıyorlar.. ama, bir gerçek var yalnız hesinde.: “ruhuna fatiha!.” Yazıyorlar..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ MERYEM SÛRESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---“Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ (aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu li’r- rahmâni savmen fe len ukellime’l- yevme insiyyâ (insiyyen).: Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, RAHMÂN'a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.” (Meryem 19/26)

Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ.. Fe.. Bunlardan sonra, anlattıklarımdan sonra ye, beslen, iç ve gözün aydın olsun.. ne demek aydın.. karrî.. aydın demek.. ne aydını kardeşim, aydın lafı türkçe aydınlık olsun.. etme kardeşim ALLAH’ını seversen.. burada bir kişi; şahdamarından yakîn olan RABBısının, RuBuBîyyet ve RusûLîyyet Rüşdünün Kudretine ermişse bu kişi “KaRR” dır. işte bu kişi "KaRR"dır, bu kişi aydınlığı bulmuştur.. doğru aynen bulmuştur.. üstelik kendine fıtraten yüklenen esmâyı yaşayışını ALLAH’ın Nûru olarak isbat etmiştir ki, bu kişi “karrî aynâ” dir..
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ.. Anneciğim ye iç gözün aydın olsun!. İyi de evlâdım daha arkada bir şeyler var.. yâni millete ne diyeceğiz?!.
fe immâ terayinne minel beşeri ehaden.. Bundan sonra, bu işlerden sonraki zamanlarda, eğer bir insan görürsen, rastlarsan, bir insanla karşılaşırsan ki ,karşılaşacaksın hayal değilsin..
minel beşeri ehaden.. insanlardan birisiyle karşılaşırsan,
fe kûlî innî nezertu li’r- rahmâni savmen.. hemen söyle ona hemen söyle, de ki ben er RahmÂN olan RABB’ıma oruç adadım, söz orucu.. “Konuşmayacağım orucum ben!.” de. İşâret et işâret yerine geçecek bu.. ona işâret et diye.. yâni elini şehâdet parmağını ağzına götürüp de ki.: “ben oruçluyum konuşamam!.” De.. yâni söz orucu bu, konuşamam.. Aynı şey Zekeriyâ aleyhisselâmda da geçmişti.: “ben bu müjdeye işâret istiyorum!.” dediğinde ne buyruldu.: “Sen üç gün konuşamaz hale geleceksin, isteyeceksin ama konuşamayacaksın o zaman işâretle konuş ve anla ki Yahyâ geliyor.”
fe len ukellime’l- yevme insiyyâ.. “Ben oruçluyum Rahmân’a.. asla bir tek kelime tekemmül edemem, konuşamam, asla konuşamayacağım bu gün ins-insan ile.. cin demiyor bak.: “İnsan türünün hiç biriyle ben artık konuşamam, çünkü oruçluyum!.” diyor kim diyor?. Meryem aleyhasselâm’ın Rahmi'ndeki İsâ aleyhisselâm diyor..
Tekrar tekrar söylüyorum.. tekrar tekrar söylüyorum.: “Ana Rahmi’nin; bir Şehâdet Yuvası olduğunu, bir Şehâdet Şehri olduğunu, ve asla bir Şehvet Çukuru olmadığını!.” defalarca..
Er Rahîm ALLAH celle celâlihu’nun kadın üreme organına “Rahîm” ismini vermesi bundandır.. hayasızlıklar başka şeydir kötülükler başka şeydir..

"And olsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu (Âdem'in nesli olan) insanı sarp ve metin bir karargahta (rahimde) bir nutfe (zigot) yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) hâline getirdik, derken o alakayı mudga (bir çiğnem et) yaptık, o bir çiğnem eti kemik(lere) çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla inşa ettik (can verdik, konuşma verdik)..."
(Mü'minun 23/12-14).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her birinizin yaratılışı ANA RAHMİ’nde nutfe olarak 40 gün derlenip toparlanır. Sonra aynen öyle (40 gün daha) alaka (yapışan şey) olur. Sonra yine öyle (bir 40 gün daha) mudga (et parçası) hâlinde kalır. Ondan sonra melek gönderilir. Ona ruh üfler..." buyurmuştur.
(Mehmet Sofuoğlu, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, VIII/114.)

"Alaka" kelimesinin mânâlarından birisi "kan pıhtısı" diğeri de "yapışan" veya "asılıp tutunan şey"dir. "Yapışan şey" ceninin bu safhasına daha uygun düşmektedir..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nutfenin ANA RAHMİ’ne düşmesinin üzerinden kırk iki gün geçince ALLAH celle celâlihu ona bir melek gönderir, “mudğa”ya insan şekli verir, kulağını, gözünü yarıp ortaya çıkarır, cildini, etini ve kemiğini meydana getirir.” buyurmuştur.
(Müslim, Kader 3.277.)

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
Resim---“Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh (tahmiluhu), kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ (feriyyen).: Böylece onu taşıyarak kavmine getirdi. (Kavmindekiler) dediler ki: “Ey Meryem! Andolsun ki sen, acayip (kötü) bir şey yaptın.” (Meryem 19/27)

Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh.. Mekân-ı Aksâdan Mescid-i Aksâ'ya dönüş.. Mekân.ı Aksâdan diyelim ki Mekke’den, Kâbe’den, çocuğu doğurduğu yerden tekrar, böylece getirdi onu, doğurduğu çocuğunu, İsâ aleyhisselâm’ı kendi kavmine getirdi, taşıyarak kucağında çocuğunu taşıyarak kavmine geldi..
dokuz aysonra.. bilmiyorum ne kadar olduğunu.. aslında bilsem de söylemem.. kucağında çocuğuyla geldi, getirdi kavmine.. aha bir baktılar ki kucağında çocuk!.
kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ..
“Yâ Meryem sen, hiç görülmemiş acayip çirkin, kötü, hiç kimsenin başına gelmemiş bir şey getirdin BİZe!.” diyorlar.. “Bu kadar aydır yoktun.. ama getirdiğin şeye bir bak!.” peşin peşin söylüyorlar..
Ama ne güzel süflörü var değil mi Meryem aleyhasselâm’ın..
bu tiyatro oyununda anasının rahminden konuşan suflörü severim ben.. onun için Hakanım, Meryem aleyhasselâm’ın Tiyatrosu benim için her gün oynadığım bir OYUNdur.. haa.: “Dayım yalnızlık zevklerini oradan üfürüyor buradan üfürüyor!. Deme. DayınMeryem aleyhasselâm’ın yüreğinden üfürüyor Koçum!. Mârifet-i MuhaMMed aleyhisselâm’dan üfürüyor, kendi adına değil Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şehâdet Şerefi'ne ve Şefâaat Şifâsı'na üfürüyor ki, BİZim BİZim, benim değil!. NAHNU.. Ayrılma Şahdamarın’dan yakın olan RABB’indan, Habli’l- Verîdin olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den, alıp verdiğin nefeste ortak olan tüm Âdem aleyhisselâm’ın zürriyetinden ayrılma!. “İyilerine alkış değil aşk olsun!.” de Kötülerine merhamet dile İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Resim---“Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki begıyyâ (begıyyen).: Ey Harun'un (kız)kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Ve senin annen de azgın (iffetsiz) değildi.” (Meryem 19/28)

Ey Harûn’un kız kardeşi.. işte burada iş nereye bağlanıverdi.. Niye Musâ’nın kız kardeşi değil de Harân’un kız kardeşi.. Meryem aleyhasselâm’ın hiç bir kardeşinin olmadığı Kur'ÂN-ı Kerîm ile sabit ki, bütün çocuklar ölüyordu zâten ve de demişti ki annesi.: “Bir çocuğum olsun onu yedi günlük olmadan götürüp SEN’in ibâdet evine “hademe” yapacağım adını da “Meryem” koyacağım!.” demiş idi.. “amma nereden bileyim ben kız çocuğuğu doğuracağımı ki yâ RABB’im!.” diyor. Âyetleri biliyorsunuz.. “Ama yine de götürüyorum!.” diyor. Götürüyor..

Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in.. “Ey Harûn’un kız kardeşi Meryem aleyhasselâm senin baban kötü bir adam değildi, hiç öyle değildi..
ve mâ kânet ummuki begıyyâ.. Annen ise azgın bir kadın değildi, senin annen de hâşâ, azgın, iffetsiz, hayasız, şerefsiz bir kadın değildi.. âyet bunlar açık.. azgınlık yapan tuğyan eden değildi.. haah dedi mi.. herkes diyeceğini dedi.. cevâb bekliyor mu?. Bekliyor..


فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Resim---“Fe eşâret ileyh (ileyhi), kâlû keyfe nukellimu men kâne fî’l- mehdi sabiyyâ (sabiyyen).: Bunun üzerine, O’nu (çocuğu) işâret etti. (Onlar) dediler ki.: “Beşikte olan bir sabi (bebek) ile biz nasıl konuşuruz?” (Meryem 19/29)

Fe eşâret ileyh.. Çocuğa işâret etti.: “Bu konuşsun.” Dedi. Yâni.: C dedi. İsâ aleyhisselâm’ı gösterdi.: “Bu sâbi verecek cevâbınızı!.” işâret ediyor ve kendisi konuşmuyor..
kâlû keyfe nukellimu men kâne fî’l- mehdi sabiyyâ.. "ALLAH ALLAH!. BİZimle kelâm mı edecekmiş, kimmiş bu sâbi?. BİZimle konuşacakmış.. Beşikteki bir bebek, yâni sabiyy.. nasıl konuşacakmış beşikteki sabiyy çocuk.. BİZimle kelâm edecekmiş.. dalga mı geçiyorsun!.” diyorlar.. “BİZ nasıl konuşacakmışız, ona ne soru soracakmışız ne cevâb alacakmışız men kane fil mehdi sabiyyâ bu beşikte yapan bebekle sabiyle ne konuşacakmışız!.” Senin yaptıklarının hesabını o mu verecek konuş ya Meryem!. baban kötü değildi.. annen azgın değildi.. sen ne yaptın söyle bakalım!."
Ve beşikteki bebek!. O=> BİZ BİR-İZ Mârifetinin Muhteşem baş öğretmeni Azîz İsâ aleyhisselâm ALLAH’ın Rasûlullahı, ALLAH’ın Kelimesi..


قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Resim---“Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniye’l- kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).: (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah'ın kuluyum. Bana kitab verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.” (Meryem 19/30)

Kâle innî abdullâh.. Sabiyyâ İsâ aleyhisselâm dedi ki.: “Ben ABDULLAH’ım, ALLAH’ın Kuluyum!.
Bakın neyle başlıyor “innî abdullâh.: ben ALLAH’ın Kuluyum.”
âtâniye’l- kitâbe ve cealenî nebiyyâ.. Bana kitab verdi.. ALLAH celle celâlihu bana kitab verdi, İncili.. Ve ALLAH celle celâlihu beni Nebîyy-Peygamber kıldı.. Ve ben ABDULLAH'ım ama hepiniz gibi.. ABDULLAH'ım ama, ALLAH celle celâlihu bana Kitab-İncili verdi.. ve beni Nebîyy kıldı.. Rasûl buyurmuyor bakın!. NeBîyy kıldı.. BİLELik NÛRu kıldı, SİZDEKİni =>Size bağlayabilirim.. yâni ben sizi uyandırabilirim!. Ey zom uykudakiler, Uyur gezerler, Zilzurna sarhoşlar.. şunlar bunlar.. şucular bucular!.
ALLAH celle celâlihu’nun İsâ aleyhisselâm’ı bambaşka!.


وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
Resim---“Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu ve evsânî bi’s- salâti ve’z- zekâti mâ dumtu hayyâ (hayyen).: Ve beni nerede bulunursam bulunayım (bulunduğum her yerde) mübârek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece namazı ve zekâtı bana vasiyet etti (emretti).: (Meryem 19/31)

Mübâreken.. Mübârek.. hah deminde söyledim değilmi.: “Cumâ mübâreketi, bereketi kalmadı ALLAH korusun!.” diye. Ama bunu tekrar söylüyorum bu MeLÂMet Yolunda herkes kendi ektiğini biçer hiç kimse asalak değildir!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hizmet Sahasında herkes hizmetinin karşılığını görür, kim olursa olsun!.

Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu.. O, RABBu’l- ÂLeMîn ALLAH celle cellahu beni mübârek kıldı.. ben her nerede olursam olayım mübârek kıldı beni.. bakın dikkat edin “eyne mâ küntü” demin dediğim bu.. ben atmıyorum uydurmuyorum benim sözlerimi geri kafalı insanlar geri kafalı oldukları için kafalarının gerisiyle görüyorlar, anlayamıyorlar!.
Çünkü onlar onların RABB’ı mutfakta var, tuvâlette yok!. Onlar su içerken.: “Çok şükür ya RABBim!.” der. Ama idrar yaparken RABB'i yok hâşâ!.
Böyle saçmalıklarla, ben insanlarla uğraşmıyorum!. Ben Hakan’ın aydınlanmasını istiyorum..
ALLAH celle celâlihu, beni mübârek kıldı.. Nerede?. Her nerede olursam olayım; her yerde, her zaman, her halde, her nefeste..
ve evsânî bi’s- salâti ve’z- zekâti.. Namaz- salâtıve zekâtı bana vasiyet etti.. Vasiyet nedir?. Ne olacak NÛRuLLAHa Samedi Sâhib çıkıp, vücûda getirmeye vasiyet denir.. yâni insan nasıl Ahmed Çakır’ımm.. Ampul sağlamsa içindeki ceryÂNına-NûRuna Sâhib çıkıyor, vücûda getiriyor.. “alkış!.” diyoruz hem ceryÂNa hem Ampule alkış!.
Amma yanmıyorsa, bir arızası varsa, bağlantı kopukluğu varsa seyreyle gümbürtüyü!. Karanlıkta nere mutfak nere tuvâlet, kıble nere bildiği yok!. “ALLAHu EKBER!.” diyor salât SALLıyor. Neyi SALLadığı da meçhul!.
ve evsânî bi’s- salâti.. Bana salât-namazı vasiyet etti kardeşim!. Nedir namaz?. yat kalk yak kalk cak cuk “aleyküm selâm!.” mı?!.
Nedir namaz, SALL nedir kardeşim!. SALL nedir, SILÂ nedir?.
Zâhir/gözüken, bâtın/gözükmeyen, aklen, naklen =>Lütuf Sâhibliği Samedî Sâhiblik değil midir, ALLAH Adına ALLAH’ın Lütuflarına Sâhiblik değil midir?. Evet öyledir!. Öyle değilse o SALL değildir zâten.. O, bedensel bir cimlastiktir yâni..
ve evsânî bi’s- salâti.. Bana salâtı tavsiye etti, vasiyet etti, emretti.. ve’z- zekâti.. Ve zekâtı emretti.. zekâtı emretti, malının kırkta birini vereceksin.. buyurdu.. Zekât nedir?. Zekî nedir?. Temiz demek, pâk demek.. “Zekî Adam” diyorsun.. Zekâ nedir, Tezekkâ nedir?. Nefsin temizlenmesidir!. Peki nefis neylen temizlenir?!. Kırk tane davar vardı birini verdi.. Evet zâhiren doğrudur millet fâkir fukâradır, ALLAH’ın Kullarıyla yardımlaşmak şarttır, evet doğrudur!.
Peki senin kendindeki kirli NEFsiyin temizliği ne olacak!.
“KÛN fe ye KÛN” ZEKÂ’yı söylüyorum Barbaros!. KÛN feyeKÛN’a Peygamber aleyhisselâm adına sâhib çıkışlık ne olacak?!.
“Hâlis muhlis sıddık ve adil MuhaMMedîyim hamdolsun!.” da bu KEVNÎYyetine Sâhiblik Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Adına, Hesabına, Şerefine HASBî-HABİBî HİZMET nereye gitti!. Kendine, Âilene, Herkese ve bütün Hâinâta HASBî-HABİBî HİZMET nereye gitti!.
Ki, abdest almadan zâten SALL edemezsin!. Bir de onu söyleyeyim..
Onun için salât ve zekât 39 âyet-i Celîlede de geçmekte, çıkarmıştım.. Nama ve Zekât âyetlerde genellikle arka arkaya gelir.. Çünkü temizlenmeyen kişi, abdestsiz kişi namaza duramaz.. Ayrıca sidikle de abdest alınamaz onu da söyleyeyim!. Kibirle, riyayla, hasedle, fesadla da namaz kılınamaz!. “Başlarına çalarız!." diye açıkca hükümler de var!.
ve evsânî bi’s- salâti ve’z- zekâti mâ dumtu hayyâ..
İsâ aleyhisselâm kendisini takdim ediyor.: “Ben ALLAH’ın kuluyum, nebisiyim, beni ALLAH celle celâlihu her nerede olursam oluyum mübârek kıldı, bana SALLı ve ZEKÂy/SaLâtı ve Zekâtı emretti, vasyet etti." ALLAH’ın Vasiyeti emri yâni..
mâ dumtu hayyâ.. O şey ki, hayatta olduğum sürece, nefes alıp verdiğim sürece emretti..
Salât nedir?. Salât namazdır güzel.. Zekât nedir?. Abdest gibidir.. Bunun ikisi de ibadettir, ama bunun ikisini de yapabilmek için Hasbî Hizmete ERmek gerekir.. Sidikle abdest alınmaz, temiz suyla abdest alınır!. Temiz maldan zekât verilir haram maldan değil!. Buna çok dikkat etmek lâzım!. Ben zaman zaman söylüyorum ya “İblislik Elbisesi”ni soyunmayanlar, onun üzerine istediği elbiseyi giysinler!. Fark etmez onlar sarımsak gibi gittiği her yerde bellidirler!. Burnu koku alanlar.: “Bak şu hâine bak!. Sarımsağın üstüne efendim ben GÜL SUYU döktüm!.” diyor bağırıyor altındaki sarımsak.: “Ben varım, buradayım; hased, fesad, kin, kibir, garaz, riyâ vıttırı zıttırı!."
Onun için Hakan Koçum sana tavsiye ederim ki; çırılçıplak soyunduktan sonra sadece dış görüntü olarak renksiz bir bez sarıl yeter!. Seni görenler.: “Deli!.” desinler zâten.: “Akıllı!.” Diyeni de hiç görmedim ben de dahil onu da söyleyeyim haaa!.
Yâni pek akıllı sayılmazsın! Zâten öyle de Hadis-i Şerifler vardır.:


Resim---Ebu Said el-Hudri radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'ı öyle çok zikredin ki, ta -insanlar- size mecnûn/deli desinler.”
buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, 3/68; Hâkim, 1/499; Mecmau'z-Zevâid, 10/16.)buyurdu.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cennete gidenlerin büyük çoğunluğunu sâf olanlar teşkil eder.” buyurmuştur.
(İmâm-ı GazaLî, İhyâ..)

Sâf.: Katışıksız, berrâk, temiz. Halk içinde onlara uymayan =>zeki, derin düşünceli gözükmeyen..

Resim---Hasan-ı Basrâ radiyallahu anhu vaazları esnâsında.: “Biz öyle insanları gördük ki (gördüğü sâhabe ve büyük tabiini kastediyor), eğer siz onları görseydiniz,: “Bunlar mecnundu!.” diyecektiniz. Şâyet onlar sizi görseydi,: “Bunlar Şeytândır!.” diyeceklerdi." buyurmuştur.
(İmâm-ı GazaLî, İhyâ, 3/217.)
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön