İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Rasulullah (sav) Efendimizin örnek kişiliği, hayatı ve davranışları.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim


İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET
PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ
HZ. MUHAMMED
sallallahualeyhi vesellem.

Mustafa Âsım KÖKSAL,
(1913-1998)
Siyer çalışmalarıyla tanınan tarihçi..


Resim
*
**
****


Yâ RABBenâ!.

BEDELsiz MuhaMMedî ABDÂLLarın DİLİ-nce,
KIYASsız MahMudî EBRÂRLarın HÂLİ-nce,
ŞARTsız HAMİDî AHYÂRLarın MîM MİLİ-nce,
SEBEBsiz AHMEDî AHRÂRLarın MENZİL-ince,
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e
İLMULLAHça SALLât u SeLâM OLsun!.

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..



وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

ALLAHümme saLLi ve seLLim ve bârik aLâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike, ve
RasüLûke ve
Nebîyyi’L-ÜMMîyyi ve aLâ âLihi, EhlL-i Beytihi ve’s- Sahbihi ve ÜMMetihi...

ALLAH'ım =>BİZi NAHNU=MuhaMMedî OLuş Şuûruna ULAŞtır:

AkvâL-i MuhaMMed'e =>İ'tikad ve Söz =>Şerîat-ı MuhaMMed'ine,
AmâL-i MuhaMMed'e =>FiiL ve SüNNet-i Seniyye =>Tarikat-ı MuhaMMed’ine,
AhLâk-ı MuhaMMed'e =>HuLuku'L- Azîm ve HuLûkuLLah =>Mârifet-i MuhaMMed’ine,
AhvâL-i MuhaMMed'e =>Söze GeLmez HâLLer =>HaKikat-ı MuhaMMed'ine ULAŞtırıp Gark Et!.

İnşâe ALLAHu TeâLâ!.


Resim

ÂMiNn yâ Latîf ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Rahîm ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ VeDÛD ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Vehhâb ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Fettâh ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ Settâr ALLAH celle celâluhu
Âmin yâ ALLAH!. yâ ALLAH celle celâluhu!..

ÂMiNe Yâ MuÎN!.
Yâ RaBBu’L-ÂLeMîn!.
Yâ RAHMetenLi’L- ÂLeMîn!.
Ve'L- HaMduLiLLÂhiRABBu’L-ÂLeMînnn!.


*
**
****


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim Ş... AHMET...


Resim

HZ. PEYGAMBERİN DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU ve GENÇLİĞİ.:

MuhaMMed (aleyhisselâm)ın Soyu ve Pak SoyLuLuğu.:

MuhaMMed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan..[1]
Bütün kaynaklar MuhaMMed (aleyhisselâm)ın, Adnan'a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi,[2] Adnan'ın da İsmâil (aleyhisselâm) b. İbrahîm (aleyhisselâm)ın öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler..[3]

MuhaMMed (aleyhisselâm)ın ondokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsâ (aleyhisselâm)ın muasırı idi..[4]
İsâ (aleyhisselâm) ile
MuhaMMed (aleyhisselâm) arasındaki fetret devrinin 600 yıl oluşu da,[5] bunu ayrıca doğrular.
Maadd, babası Adnan'ın vefâtından sonra, Kâbe hizmetini üzerine almış, ve Mekke Hareminden hiç ayrılmamıştır..
[6]
Adnan da; babası Üded'in vefâtından sonra Kâbe hizmetini üzerine almış, Kâbe'ye meşinden örtü örttürmüş,
[7] Mekke Hareminin yıkılan sınır taşlarını da dikmişti..[8]

Mekke halkının Kureyş diye anılması, MuhaMMed (aleyhisselâm)ın onikinci kuşakta yer alan ve ilk kez Kureyş lakabıyla anılan atası Nadr b. Kinâne'den dolayıdır..[9] Ve Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre, kendileri, İbrahîm (aleyhisselâm)ın soyundan gelme torunlarıdır..[10] MuhaMMed (aleyhisselâm) da, onların arasından seçilerek, onlara peygamber gönderilmiştir..[11]
MuhaMMed (aleyhisselâm); Kureyş Kabilesi içinde, gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir âileye mensuptur. Bunu, bizzat hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamışlardır:
"Yüce ALLAH; İbrahîm oğullarından, İsmâil'i seçti..[12]
İsmâil oğullarından, Kinâne oğullarını seçti.
Kinâne oğullarından, Kureyş'i seçti.
Kureyş'ten, Hâşim oğullarını seçti.
Hâşim oğullarından da, beni seçti."
[13]
"Ben, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'im!
Yüce ALLAH; mahlukatı yarattı, ve beni, onların en hayırlı fırkasının içinde bulundurdu!
Sonra, onları iki fırkaya ayırdı ve beni, en hayırlı olan fırkanın içinde bulundurdu.
Sonra, onları kabilelere ayırdı ve beni, en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu.
Sonra, onları âilelere ayırdı ve beni, onların en hayırlısı içinde bulundurdu.
Ben, sizin âile yönünden de en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım!."
[14]
"Ben, Âdem oğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devre, âileden âileye geçe geçe, nihayet, şu içinde bulunduğum âileden vücuda getirildim!."[15]

"Ben, MuhaMMed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Malik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar'ım! Halk, ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, ALLAH beni onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben, Cahiliye devrinin kötülüklerinden hiçbir şey bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim.
Ben, tâ Âdem'den babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsulü olarak meydana geldim, asla zinâdan meydana gelmedim!.
Ben, sizin nefis yönünden de en hayırlınızım, baba soyu yönünden de en hayırlınızım!."
[16]
Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm)ın annesi Âmine binti Vehb, b. Abdi Menaf, b. Zühre, b. Kilab, b. Mürre'dir..[17]
Zühre; Hâşim oğullarının ataları olan Kilab oğlu Kusayy'ın kardeşi olduğuna göre, Hz. Âmine'nin soyu, kocası Hz. Abdullah b. Abdulmuttalib'in soyu ile Mürre b. Kilab'da birleşir.
İbn Sa'd; Ensar bilginlerinden MuhaMMed b. Sâib'e dayanarak,
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin.: "Peygamber (aleyhisselâm)ın beşyüz annesini tesbit ve kayd etmeye muvaffak oldum. Hiçbirinde, ne zinâya, ne de Cahiliye çağında işlene gelen kötü işlerden hiçbir şeye rastlamadım!" dediğini de nakleder..[18]
Bunun içindir ki, büyük bilgin İbn Haldun.:
"MuhaMMed (aleyhisselâm)'dan başka, hiçbir kulun, ilahî ikram olarak ne soyunun bu derece mazbut olduğunun, ne de Âdem (aleyhisselâm)'dan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediği"ni bildirir.. [19]


PEYGAMBERİmiz (aleyhisselâm)ın İSİMLeri ve KÜNYEsi.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm):
"Benim birtakım isimlerim vardır.:
Ben MuhaMMed'im!
Ben Ahmed'im!
Ben Mâhî'yim ki, Yüce ALLAH, küfrü benimle yok edecektir!
Ben Hâşır'ım ki, insanlar, Kıyamet günü benim izimce haşr olunacaklardır!
Ben Âkıb'ım ki, benden sonra peygamber yoktur!."
[20]
"Ben rahmet peygamberiyim!."[21]
"Ben savaşlar peygamberiyim!" buyurmuşlardır..[22]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Kur'ân-ı Kerîm'de dört kere MuhaMMed ismi ile,[23] bir kere de AHMED ismi ile anılır..[24]
MuhaMMed.: övülmeye layık hasletleri çok olan,
AHMEDise: en çok övülen veya en çok hamd ve şükür eden, ya da, bu hasletlerle anılan zât mânâlarına gelir..[25]

Peygamberimiz (aleyhisselâm); en çok MuhaMMed ismi ile anılmış, MuhaMMed ismini kullanmıştır.
Medine'de bulunan Mekkeli ve Medineli Müslümanlarla Yahudileri ve her iki tarafın
müttefiklerini ilgilendiren muameleler hakkında yazdırdığı yazıda
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın MuhaMMed ismi yer alır..[26]
Ebu Süfyan b. Hâris'in Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı hicveden şiirine karşı, Hassân b. Sâbit, söylediği uzunca şiirde: "Demek, sen MuhaMMed'i hicvettin ha?!" der..[27]

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Hicretin altıncı yılında Hudeybiye muahedesinde/Karşılıklı yeminleşme, ahidleşme-andlaşma'da Kureyş müşrikleriyle yaptığı muahedenin yazısını yazdırmak isteyip.: "Yâ Ali!. Bu, MuhaMMed Resûlullah'ın, Süheyl b. Amr ile üzerinde anlaşıp sulh oldukları[28] ve gereğinin yerine getirilmesini kararlaştırıp imzaladığı maddelerdir"
buyurunca,
[29] Süheyl b. Amr Hz. Ali'nin elini tuttu.[30]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: "Vallahi, biz senin gerçekten peygamber olduğunu tanımış olsaydık, Beytullahı ziyaretten seni alıkoymaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık![31] En iyisi, sen, muahedenameye bizim bildiğimiz şeyi yaz!" dedi..[32]

Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Ya nasıl yazalım?" diye sordu..[33]
Süheyl b. Amr: "MuhaMMed b. Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz!" dedi..[34]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Bu da güzeldir. Öyle yazınız!.[35]
Ben, hem Abdullah'ın oğluyum, hem de ALLAH'ın Resûlüyüm!.[36]
Vallahi, siz beni yalanlasanız da, ben yine, hiç şüphesiz, ALLAH'ın Resûlüyüm!.[37]
Kendi ismimi ve babamın ismini yazdırmak, benim peygamberliğimi gidermez!" buyurdu..[38]
Hükümdarlara gönderilen İslâmiyete davet mektuplarında da, MuhaMMed ismi yazılı, MuhaMMed Resûlullah mührü basılı idi..[39]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, hadis-i şeriflerinde açıkladıkları isimlerinden başka, Kur'ân-ı Kerîm'de ve daha önceki peygamberlere indirilmiş olan ilahî kitaplarda geçen daha birçok isimleri vardır. İsimlerin çokluğu ise, isim sahibinin şerefinin üstünlüğünü gösterir..[40]

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Hz. Hatice'den ilk doğan oğlu Hz. Kasım'dan dolayı “Ebu'l Kasım=Kasım'ın Babası” diye künyelenmişti..[41]
Medineli Ensardan bir zât, doğan oğluna "MuhaMMed" ismini koymak istemiş ve bunda bir sakınca olup olmadığını Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan sormuştu..[42]
Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Benim ismimi takınınız! Amma, künyemi takmayınız!" buyurmuştur..[43]
Hz. Ali de.: "Yâ Rasûlallah! Senden sonra doğacak çocuğuma senin ismini ve künyeni takmamı uygun görür müsün?" diye sormuş; Peygamberimiz (aleyhisselâm) ona: "Evet!" buyurmuştur..[44]


*
**
****

DiP NOTLAR.:


[1]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1-4, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 55-56, Mus'abuz-Zübeyrî, Nesebi, Kureyş, s. 3-17, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 238, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 51-52, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 12-92, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 118, Taberî, Târîh, c. 2, s. 191; İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 249, Mes'ûdî, Mürûcu'z-zeheb, c. 2, s. 272, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 179, İbn Hazm, Cevâmiu's-sîre, s. 2, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 25, İbn Asâkir, Târîh, c. 1, s. 279, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1,s. 76-77, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 20, Nevevî, Tehzîbul-esmâ, c. 1, s. 21, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 21-22, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 17, İbn Haldun, Târîh, c. 2, s. 2, s. 4; c. 2, ks. 1, s. 323-330, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 16, s. 301-303, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 7, s. 123-125, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 18-19.
[2]-) İbn Kuteybe, Maârif, s. 51, Taberî, Târîh, c. 2, s. 191, İbn Hazm, Cevâmiu's-sîre, s. 2, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 180, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead,c. 1, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 22, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1, s.298, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 16, s. 303, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 19.
[3]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 8, İbn Hazm, Cevâmiu's-sîre, s. 2, Cemhere, c. 1, s. 7 İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 22, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 17, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1, s. 241, 298.
[4]-) İbn Sa'd.Tabakât, c. 1, s. 57, İbn Asâkir, Târîh, c. 1, s. 280, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 17, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 1, s. 392.
[5]-) Buhârî, Sahîh, c. 4, s.270.
[6]-) Yâkubî, Târîh, c. 1, s.223.
[7]-) Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 15, Yâkubî, Târîh, c. 1, s. 223.
[8]-) Yâkubî, Târîh, c. 1, s. 223, Ebu't-Tayyib, Ikdu's-sâmîn, c. 1, s. 37.
[9]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 96, İbn Sa'd.Tabakât, c. 1, s. 72, Yâkubî, Târîh, c. 1, s. 232, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1, s. 324.
[10]-) Hacc: 78.
[11]-) Bakara: 129, 151.
[12]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 20, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 107, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 583.
[13]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 20, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 107, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1782, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 583, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 165, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 26, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 22, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 255-256.
[14]-) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 210, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 584, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 2, s. 173, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 77-78, İbn Esîr, Câ imi u'l-usûl, c. 9, s. 397, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 256.
[15]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 373, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 166, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 175, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 77, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 256.
[16]-) Hâkim, M. Ulûmi'I-hadîs, s. 170-171, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 174-175, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 255-256, Suyûtî, Câmiu's-sağîr, c. 1, s. 107, Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 11, s. 401.
[17]-) İbn Sa'd,Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 59.
[18]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 59-60, İbn Asâkir, Târîh, c. 1, s. 288-291, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 11.
[19]-) İbn Haldun. Târîh. c. 1. s. 115. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/15-18.
[20]-) Malik, Muvatta, c. 2, s. 1004, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 105, Buhârî,Sahih, c. 4, s. 162, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1828, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 135, Dârimî, Sünen, c. 2, s.225.
[21]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.1O5, Ahmed b. Hanbel, Müsned.c.5, s. 405, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1821. 22.
[22]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 105, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 405.
[23]-) Âl-i İmrân: 144, Ahzâb: 40, Muhammed: 2, Feth: 29.
[24]-) Saf: 6.
[25]-) Râgıb, Müfredâtü'l-Kur'ân, s.131.
[26]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 147-150, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 291 -292.
[27]-) Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1936.
[28]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sıre, c. 3, s. 332, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 611, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 97, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 342, c. 4, s. 325.
[29]-) Ebu Yûsuf, Kitâbu'l-harac, s. 210, Aüdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 337, 338, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 232, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 181, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1410, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 155.
[30]-) Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 4, s. 87.
[31]-) Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 338, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 233, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 181.
[32]-) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 87, Taberî, Tefsîr, c. 26, s.94.
[33]-) Ebu Yûsuf, Kitâbu'l-harac, s. 210.
[34]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 332, Ebu Yûsuf, Kitâbu'l-harac, s. 210, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 61 0, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 268, Müslim , Sahîh, c. 3, s. 1 411.
[35]-) Ebu Yûsuf, Kitâbu'l-harac, s. 210.
[36]-) Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl , s. 232, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 155.
[37]-) Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 375, Buhârî, Sahîh, c. 3, s.181.
[38]-) Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 54.
[39]-) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 58, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 24, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1657, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 69-70.
[40]-) Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 236, 239.
[41]-) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 1 33, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 396, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 50, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 377, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 40, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294.
[42]-) Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 05.
[43]-) Abdurrezzak, Musannef, c. 11, s. 44, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 106-107, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 248, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 163, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 136, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 123.
[44]-) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 95, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c. 1, s. 106. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/18-21.
En son ahmet tarafından 23 Mar 2020, 11:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: Peygamberler Peygamberi Muhammed Aleyhisselam

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)dan ÖNCE KİMLERE ve NE İÇİN MUHAMMED İSMİNİ KOYDUKLARI.:

Tabiîn bilginlerinin büyüklerinden Saîd b. Müseyyeb der ki: "Araplar, kendilerinden, Muhammed isminde bir peygamber gönderileceğini, Kitab Ehli olan (Yahudi ve Hıristiyan)larla kâhinlerden işitmişlerdi. Bunu işiten Araplardan bazıları peygamber olması ümidiyle oğullarına Muhammed ismini vermişlerdi.:

1-) Benî Temimlerden Süfyan b. Mücaşi', Şam'a gidip bir rahibin evine inmişti. Süfyan, kendisinin Mudarlardan olduğunu söyleyince, rahib.: "Araplar içinde bir peygamber gönderilecek, kendisine Muhammed denilecektir!" dedi.[45]
Bunun üzerine, Süfyan, doğan oğluna Muhammed ismini verdi.[46]
Muhammed b. Süfyan, büyüyünce, Hıristiyan papazı oldu.[47]

2-) Benî Süleymlerin Zekvan oğullarından[48] Muhammed b. Huzâî'ye,[49]
Muhammed ismi, peygamber olması ümidiyle verilmiştir.
Ebrehe bu Muhammed b. Huzâî'yi Yemen'e götürmüş, o da orada Ebrehe'yle birlikte bulunmuş ve Hıristiyanlık dininde ölmüş;[50]
Ebrehe'nin emriyle, Kabe yerine, San'a'daki Kulleys kilisesine haccetmeleri için propaganda yaparken, Huzeyl'lerden Urve b. Hıyad tarafından bir okla vurulup öldürülmüştür.[51]

3-)Benî Süleymlerden Muhammedü'l-Cüşemî'ye,
4-)Muhammedü'l-Useydî'ye,
5-)Muhammedü'l-Fukaymî'ye,[52]
6-)Muhammed b. Berrü'l-Kinanî'ye,
7-)Muhammed b. Humran b. Malikü'l-Cu'fî'ye,
8-.)Benî Cahcabalardan Muhammed b. Ukbetü'l-Cülahu'l-Evsî'ye.[53]
9-)Muhammed b. Hırmazü't-Temim'e,[54]
10-) Evsîlerden Muhammed b. Meslemetü'l-Ensarî'ye...[55] hep, peygamber olması maksat ve ümidiyle Muhammed ismi konulmuştur.[56]


PEYGAMBERİMİZ (ALEYHİSSELÂM)in BABASI HZ. ABDULLAH'ın VEFÂTI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın babası Hz. Abdullah, Hz. Âmine ile evlendikten kısa bir müddet sonra,[57] Kureyşlilerin ticaret malları yüklü kafilelerinden bir kafileye katılarak Şam'a, Gazze'ye gitmişti. Satacaklarını satıp alacaklarını aldıktan sonra, oradan geri dönüldüğü sırada,[58] yolda hastalandı.
Medine'ye gelince,[59] arkadaşlarına: "Ben, burada dayılarım Adiyy b. Neccar oğullarının yanında biraz kalayım" dedi ve hasta olarak onların yanında bir ay kaldı.
Kafile arkadaşları, yollarına devam edip Mekke'ye geldiler.
Abdulmuttalib, onlardan, oğlunun nerede kaldığını sordu. Onlar da.: "Onu gerimizde, dayıları Adiyy b. Neccar oğullarının yanında bıraktık. Kendisi hastadır" dediler.
Bunun üzerine, Abdulmuttalib, büyük oğlu Hâris'i acele Medine'ye yolladı. Haris Medine'ye vardığı zaman, Hz. Abdullah'ı vefât etmiş ve Adiyy b. Neccarlardan Nâbiga'nın evine gömülmüş buldu.
Hz. Abdullah'ın kabri Nâbiga'nın evinin içine girilince sol tarafa düşen küçük evindedir.
Dayıları; Abdullah'ın nasıl hastalandığını, olanca çabalarına rağmen kendisini
kurtaramadıklarını ve Nâbiga'nın evine gömdüklerini Hâris'e anlattılar.
Haris, acele Mekke'ye dönüp babasına acı haberi verince, Abdulmuttalib de, Abdulmuttalib'in bütün oğulları ve kızları da son derece ağladılar.[60]
Hz. Abdullah, vefât ettiği zaman 25 yaşında idi.[61]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, daha annesinden doğmamıştı.[62]


HZ. ÂMİNE'nin Hz. ABDULLAH HAKKINDAKİ MERSİYESİ.:

Hz. Âmine, kocası Hz. Abdullah için söylediği mersiyede şöyle dedi.: "Artık, Mekke'nin Batha tarafı, Hâşim oğullarından boşaldı.
O, ölümün dâvetine uyarak, evinden örtüler ve kefenler içinde çıkıp kabre gitti!
Fakat, ölüm insanlar arasında Hâşim oğlu gibi bir yiğit bulup onun boşluğunu dolduramaz.
Bütün dostları ve arkadaşları, onun tabutunu taşımak için üşüşmekte ve elden ele almakta idiler.
Ne yazık ki, ecel hiç beklenmedik bir zamanda onu alıp götürdü!
Halbuki, o, cömert ve çok merhametli bir insandı ."[63]


HZ. ABDULLAH'ın TERİKESİ.:

Hz. Abdullah'ın, miras olarak bıraktığı;
Ümmü Eymen (Bereke) adında bir köle kadın,
Beş adet deve,
Birkaç davar,[64]
Bir adet kılıç,
Bir miktar gümüş paradan ibaretti..[65]


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın DOĞUMU, DOĞUM TARİHİ ve DOĞUM YERİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Fil yılında, Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi günü,[66] tanyeri ağarırken,[67] Şı'b'daki evlerinde doğdu.[68]
Riyaziyecilere göre; doğum tarihi şemsî aylardan Nisan ayının yirmisine rastlamış,[69]
Mısırlı Mahmud Felekî Paşa da, bunun Milâdî 571 yılı 20 Nisan Pazartesi gününe rastladığını hesapla doğrulamıştır.[70]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın doğduğu ev: Şı'b'da, Hâşim'den Abdulmuttalib'e kalan, ondan da Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın babası Hz. Abdullah'ın hissesine düşen ev olup, "Mevlid Sokağı" diye anılan Ebu Talib Şı'b'ı caddesinde, Leyl sokağında idi.[71]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın doğumu gecesinde, Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifa Hatun da hazır bulunup ebelik etmiştir.[72]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan üç yaş büyük olan amcası Hz. Abbas da; Hz. Âmine'nin bir oğlan çocuğu doğurduğu haber verilince, annesinin sabahleyin kendisini elinden tutup oraya götürdüğünü, Peygamber (aleyhisselâm)ın evlerinin ortasında yattığı yerde döşeğine ayağıyla vurduğunu hâlâ görür gibi olduğunu ve orada bulunan kadınların kendisini onun üzerine çekip "Öp kardeşini!" dediklerini bildirir.[73]


DOĞUM GECESİNDE VUKU’ BULAN ÖNEMLİ HADİSELERDEN BAZILARI.:


1-) Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre;
Mekke'de, ticaretle uğraşan bir Yahudi Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın doğduğu gece, doğuşuna alâmet olan yıldızın doğduğunu görmüş, katıldığı Kureyş meclislerinden bir mecliste.:
"Ey Kureyş cemaatı! İçinizden, bu gece çocuğu doğan oldu mu?" diye sormuştur.
"Vallahi, bilmiyoruz!" dediler.
Bunun üzerine, Yahudi: "Ey Kureyş cemaatı! Size söylediğim şeyi ezberleyiniz! Bu gece, bu âhir zaman ümmetinin peygamberi doğmuştur! Onun iki küreği arasında, üzerinde tüyler bulunan kırmızımtırak bir ben de vardır!" dedi.
Meclistekiler, Yahudi'nin sözlerinden hayrette kalarak meclisten dağıldılar. Onlardan her biri, evlerine varınca, Yahudi'nin söylediklerini ailelerine haber verdiler.
Bazılarına, aileleri: "Abdullah b. Abdulmuttalib'in bir oğlu doğdu. Kendisine, Muhammed ismini verdiler." dediler.
Onlar, o günden sonra, Yahudi'nin evine gidip: "Bizim içimizde bir çocuk doğduğunu duydun mu, öğrendin mi?" dediler.[74]
Yahudi: "Ben size onun doğduğunu haber verdiktien sonra mı, yoksa önce mi doğdu?" diye sordu.
"Önce doğdu!" dediler.[75]
Dileği üzerine, kendisini Hz. Âmine'nin evine götürdüler.
Yahudi, Hz. Âmine'den, oğlunu yanına çıkarmasını istedi; çıkarıldı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın arkasındaki peygamberlik hâtemini görünce, Yahudi bayıldı. Ayıldığı zaman, kendisine "Yazıklar olsun sana! Ne oldu sana?" dediler.
Yahudi: "Vallahi, artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti![76]
Ellerinden Kitap da gitti! Bu, İsrail oğullarının öldürüleceklerine ve bilginlerinin de itibarlarının kalmayacağına verilmiş bir hükümdür! Araplar, peygamberlikle, büyük bir izzet ve şerefe erecekler![77]
Ey Kureyş cemaatı! Sevininiz! Vallahi, siz; haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir atılım ve yenme gücüyle güçleneceksiniz!" dedi.[78]

2-) Medineli Müslümanlardan şair Hassan b. Sabit der ki.:
"Ben, yedi sekiz yaşlarında, duyduklarımı kavrayabilecek, boylu boslu bir çocuktum. Bir gün, Yesrib'de (Medine'de) bir Yahudi'nin köşk üzerinden en yüksek sesle: “Ey Yahudi cemaatı!' diyerek bağırdığını işittim.
Yahudiler, etrafına toplanınca, ona: “Allah cezanı versin! Ne oldu sana?” dediler.
O da: “Ahmed'in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu!” dedi.[79]
İbn İshak: "Hassan b. Sâbit'in torunu Saîd b. Abdurrahman'a: “Resûlullah (aleyhisselâm) Medine'ye geldiği zaman Hassan b. Sabit kaç yaşında idi?” diye sordum.
Saîd: “Hassan, altmış yaşında idi. Resûlullah (aleyhisselâm) da, elli üç yaşında iken Medine'ye geldi.” dedi.
Demek ki, Hassan, o Yahudinin söylediğini yedi yaşında iken işitmiş" demiştir.[80]

3-) Hz. Âmine'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a, ne hamileliği sırasında, ne de onu dünyaya getirirken hiçbir zahmet çekmemiş ve o doğarken de, doğu ile batı arasını aydınlatan bir nurun kendisinden onunla birlikte çıktığını görmüştür.[81]

4-) Peygamberimiz (aleyhisselâm), doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur.[82]

5-) Muhammed (aleyhisselâm) doğunca, geleneğe göre sabaha kadar üzerine kapatılan çanağın yarılarak, yarığından kendisinin gözlerini semaya diktiği görülmüştür.[83] "Doğrusu,biz bunun gibi bir çocuk görmedik!" denilmiştir.[84]

6-) Şeytan; hayatında koparacağı dört çığlıktan birisini, bu kutlu doğum gecesinde koparmıştır.[85]

7-) İran başkadısı ve din adamı Mubezan, rüyasında; birtakım serkeş develerin bir sürü yürük atları önlerine katarak Dicle ırmağını geçtiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür.

8-.) Save* gölünün suyu çekilmiştir.
9-) Semave* vâdisini su basmıştır.
10-) Kisra'nın sarayından 14 şerefe yıkılmıştır.
11-)İranlıların 1000 yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşgedeleri sönüvermiştir![86]


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)IN KÂBE'YE GÖTÜRÜLÜP DUA EDİLİŞİ.:

Hz. Âmine;
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı dünyaya getirdiği zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dedesi Abdulmuttalib'e: "Bir oğlan torunun doğdu.[87] Gel de, gör onu!" diye haber saldı.[88]
Abdulmuttalib, o sırada Kabe'nin yanında, Hicr'de, oğlu, ve kavminden bazı kimselerle birlikte oturuyordu.
Müjdeci, ona: "Âmine bir oğlan çocuğu doğurdu!" diye haber verince Abdulmuttalib çok sevindi ve hemen ayağa kalkıp yanındakilere birlikte Hz. Âmine'yi görmeye geldi .[89]
Torununa baktı.[90]
Hz. Âmine hamile iken düşünde gördüğü şeyleri; kendisine neler söylendiğini ve koyacağı isim hakkında ne emir verildiğini Abdulmuttalib'e anlattı .[91]
Abdulmuttalib torununu bir kumaş parçasına sarılmış olduğu halde[92] kucağına alıp Kabe'ye girdi.
Orada, Allah'a dua ve ihsanından dolayı şükranını arz ettikten sonra, onu annesine gönderdi.[93] Oğlu Ebu Talib'e de: "Bu, benim sana, yanında bulundurup üzerine kanat gereceğin emanetimdir. Muhakkak, bu oğlumun hal ve şânı yüce olacaktır!" dedi.[94]


*
**
****

DiP NOTLAR.:


[45] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 169.
[46] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130.
[47] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 169, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.169.
[49] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130.
[50] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.169.
[51] Taberî, Tefsîr, c. 30, s. 300. M. Asım Köksal, İslamTarihi, Köksal Yayınları: 1/21-22.
[52] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.169.
[53] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 538.
[54] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130.
[55] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 130, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 538.
[56] İbn Sa'd. Tabakât. c.1.S.169.
[57] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 167.
[58] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 99, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 26.
[59] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 99, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 92, Taberî, Târih, c. 2, s. 130-131,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 20, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 26, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 263.
[60] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 99, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 26, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 2, s. 263.
[61] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 99, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 92, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c 1, s. 197.
[62] İbn İshak, İbn Hişam,Sîre, c. 1, s. 1 67, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 100, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 92, Taberî, Târîh, c. 2, s. 130, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 605, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 10, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 25, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 263, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 187. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları:1/22-23.
[63] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 100, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 92, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 27, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 187. M. Asım Köksal, İslam Tarihi,Köksal Yayınları: 1/23..2, s.263, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 197.
[64] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 1 00, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 96, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve,
c. 1, s. 121, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 21, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s.187.
[65] Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 96, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 21.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları:1/24.
[66] İbn İshak, İbn Hişam ,Sîre, c. 1, s. 167, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 101, Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 4, s. 215, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 589, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.92, Taberî, Târih, c. 2, s. 125, Hâkim, Müstedrek.c. 2, s. 603, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 1, s. 30, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 90, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 26, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 23, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 2, s. 261, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 4.
[67] Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 25, 26, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 34.
[68] Taberî, Târîh, c. 2, s.1 25, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 90.
[69] Süheyli, Ravdu'l-ünüf,c. 2, s. 159, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 27, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 2, s. 261, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 34.
[70] Mahmud Felekf Paşa'dan naklen Şiblî, Sîretü'n-Nebî, c. 1, s. 189-1 90.
[71] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.2, s. 198.
[72] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 103.
[73] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 320.
[74] İbn Sa'd, Tabakât, c.1 ,s. 162-163, Hâkim, Müstedrek, c. 22, s. 601-602, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 108, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 267.
[75] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.163.
[76] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 108-109.Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 34-35.
[77] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.163.
[78] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.109, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 267.
[79] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s.1 68, Ebu Nuaym .Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 75, Hâkim , Müstedrek,c. 3, s. 486, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 110.
[80] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 168, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 110.
[81] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 102, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 11 3,136, Zehebî, Târihiu'l-İslâm, s. 47.Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2,5.264.
[82] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.1O2, Taberî, Târîh, c. 2, s. 128, Beyhakî, Delâil, c.1, s. 113, Zehebî,Târîhu'l-İslâm, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 266.
[83] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 1 02, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 138, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 113, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s.266.
[84] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 113.
[85] Süheyli, Ravdu'l-ünüf,c. 2, s. 149, İ bn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 27, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 2, s. 266-267. Sâve, Hemedan ile Kum arasında, eni, boyu altıfersahlıktan fazla olup, "Gemi" diye anılırdı. Gölün suyu çekilince, yerine Sâve şehri kuruldu (Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 200). Semave, Küte ileŞam arasında, Kelb arazisinden, taşsız bir çöldür. (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c.3, s. 245, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 200).
[86] Taberî, Târîh, c. 2, s.131-132, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c.2,s. 29-30. Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 139-140, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.126-127, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 97-100, Muhyiddin b. Arabf, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 2, s. 66-68, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 28-29,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 35-39, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2,s.268-269, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 200-201.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları:1/25-28.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 168, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 81, Taberî, Târih, c. 2,
s. 125, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 459, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 29.
[88] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 168, Taberî, Târîh, c. 2, s. 125, İbn Esîr Kâmil, c. 1, s. 459,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1,s.29.
[89] İbn Sa'd, Tabakât, c.1,s.1O3, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1.S.99.
[90] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 168, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 81, Taberî, Târîh, c. 2,s. 125, İbn Esîr, Kâmil, c.1, s. 459, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 29.
[91] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 103, Taberî, Târîh, c. 2, s. 125, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, e I-Vefâ, c. 1, s.95,96, İbn Esîr, Kâmil, c.1, s. 459, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 29.
[92] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 81.
[93] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1 68, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 103, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,c. 1, s. 81 , Taberî, Târîh, c. 2, s. 126, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 96, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 29-30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 264.
[94] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 138.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları:1/28-29.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: Peygamberler Peygamberi Muhammed Aleyhisselam

Mesaj gönderen ahmet »

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın Hz. ÂMİNE ve SÜVEYBE HATUN TARAFINDAN KISA BİR MÜDDET EMZİRİLİŞİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı; önce annesi Hz. Amine,[95] üç gün veya yedi gün emzirdi.[96] Bundan sonra, Süveybe Hatun, oğlu Mesruh ile birlikte, günlerce emzirdi.[97] Süveybe Hatun, daha önce Hz. Hamza'yı, sonra da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la birlikte, Ebu Seleme b. Abdulesed'i de emzirmişti. Bunun için, Hz. Hamza ile Ebu Seleme, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın süt kardeşi idiler.[98]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Mekke'de iken, Süveybe Hatuna harçlık verir, Hz. Hatice de ona ikramda bulunurdu. Süveybe Hatun; Ebu Leheb'in cariyesi idi.
Hz. Hatice onu azâd etmek, kölelikten kurtarmak için Ebu Leheb'den satın almak istemişse de, Ebu Leheb yanaşmamıştı. Peygamberimiz (aleyhisselâm) Medine'ye hicret ettiği zaman, Ebu Leheb onu kendiliğinden azâd etmişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm), Süveybe Hatuna Medine'den de harçlık ve elbise gönderirdi. Hicretin yedinci yılında, Hayber seferinden dönerken, onun vefat etmiş olduğunu haber alınca "Oğlu Mesruh ne yapıyor?" diye sormuş; "Annesinden önce, o da vefat etti!" denilmişti. Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm) "Onların akrabalarından sağ kalan kim var?" diye sormuş; "Hiçbir kimse yok!" demişlerdir.[99]


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın DOĞUMUNDAN DOLAYI HALKA ZİYÂFET ÇEKİLİŞİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın doğumunun yedinci günü, dedesi Abdulmuttalib.[100] develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç kez yemek yedirmesini, oğlu Ebu Talib'e emretti. Ayrıca, Mekke mahallelerinden her mahallede develer kesilerek bırakıldı. Onlardan insanların, kurtarın, kuşların yararlanmalarına engel olunmadı.[101]
Kureyşliler, ziyâfetten sonra.: "Ey Abdulmuttalib! Doğumu sebebiyle bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim taktın?" diye sordular. Abdulmuttalib.: "MuhaMMed ismini taktım!" dedi. Kureyşliler.: "Ne için, aile halkının, atalarının isimlerinden birini takmaya özen göstermedin de, MuhaMMed ismini taktın?" diye sordular. Abdulmuttalib.: "Gökte ALLAH'ın, yerde de halkın onu övmelerini istedim!" dedi.[102]


YENİ DOĞAN ÇOCUKLARIN SÜTANNELERE VERİLMESİ ÂDETİ.:

Yeni doğan çocuklarını sütannelerine vermek, Kureyş ve diğer Arap eşrafının âdetleri idi. Bu da; kadınların kocalarıyla daha rahat meşgul olmalarını ve çocukların da[103] kırda yaşayan Araplar içinde,[104] özellikle havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yaşayan şerefli kabileler arasında[105] sağlam vücutlu, sıkı etli, cesâretli yetişmelerini ve düzgün ve pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi. Emevî halifelerinden Abdulmelik b. Mervan.: "Velid'i sevmek, bize zarar verdi!" derdi. Velid; annesinin yanından ayrılmadığı için, konuşurken hep gramer hatası yapardı. Kardeşi Süleyman ise, çok düzgün ve pürüzsüz konuşurdu. Çünkü, Süleyman ve öteki kardeşleri, kırda otururlardı. Arapça'yı açık, pürüzsüz ve düzgün konuşmayı orada öğrenmişlerdi.[106] Umumiyetle Araplar için tek lügat vardı. Benî Sa'd b. Bekr'lerin ise lügatları yedi idi. Benî Sa'd b. Bekr b. Hevazin'ler; Arap kabileleri içinde, dil bakımından en fesahatli olanı, en açık, en düzgün ve en pürüzsüz konuşanı idi.[107] Benî Sa'd b. Bekr kabilesi; Arap kabileleri arasında cömertlikleri ve şereflilikleri ile de tanınmış bir kabile idi.[108] Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden sütannesi olanlar, her yıl, iki kez, yaz ve güz mevsimlerinde Mekke'ye gelerek, yeni doğan çocukları-ücretle emzirmek üzere-alıp yurtlarına götürürlerdi.[109]

SÜTANNESİ HALİME HATUNUN PEYGAMBERİMİZ (ALEYHİSSELÂM)I EMZİRİŞİ VE BÜYÜTÜŞÜ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı; Süveybe Hatundan sonra, Benî Sa'd b. Bekrkabilesinden sütannesi Halime Hatun götürüp emzirdi.[110]
Halime Hatun; Kays b. Aylan'lardan Ebu Züeyb Abdullah b. Hâris'in kızı [111] ve Sa'd b. Bekr b. Hevazin'lerden Haris b. Abduluzza'nın da zevcesi idi. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın bu sütanne ve babadan kardeşleri de, Abdullah b. Haris, Üneyse binti Haris ve Şeyma binti Haris idi.
Halime Hatun; yanında, kocası ve memedeki küçük oğlu ve Benî Sa'd b. Bekr kadınlarından dal[112] on kadın olduğu halde,[113] emdirilecek oğlan çocuğu arayıp bulmak üzere, yurtlarından yola çıktılar.[114] Mekke'ye geldiler. [115]
Halime Hatun der ki: "İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında, hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim. Yanımızda yaşlı bir devemiz de bulunuyordu. Vallahi, o bize bir damla bile süt vermiyordu. Fakat, biz, bir yağmura kavuşmayı, darlıktan kurtulmayı umup duruyorduk. Üzerinde bulunduğum arık ve zayıf merkebimin yürüyüşünün ağırlığı, arkadaşların canını sıkacak dereceye varmıştı. Nihayet, Mekke'ye varıp, emzirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizde hiçbir kadın yoktu ki, o ona arz ve teklif edilsin de, 'Yetimdir!' denilince onu almaktan kaçınmış olmasın! Çünkü, bizler, emzireceğimiz çocuğun babasından bahşişe kavuşmayı umuyor, ve onun [Peygamber (aleyhisselâm)ın] hakkında da: 'Yetimdir. Annesi ve dedesi, bize ne ihsan yapabilecek?' diyorduk. Bunun için, hepimiz, onu emzirmek üzere almak istememiştik. Benimle gelmiş olan kadınlardan, emzirilecek çocuk almayan, benden başka, kalmamıştı."[116] O sırada, Abdulmuttalib, Peygamberimiz (aleyhisselâm) için sütannesi arayıp duruyordu.[117]
Halime Hatun der ki.: "Abdulmuttalib, benimle karşılaşınca: 'Sen, kimsin?' diye sordu. “Ben, Benî Sa'd'lardan bir kadınım!” dedim. “İsmin nedir?” diye sordu. “Halime” dedim. Abdulmuttalib gülümsedi.: “Ne güzel! Ne güzel! Sa'd ve hilm iki güzel haslettir ki, dünyanın hayrı da, ebediyetin izzet ve şerefi de bunlardadır. Ey Halime! Benim yanımda yetim bir çocuk vardır ki, onu Benî Sa'd kadınlarına teklif ettim. “Biz, götüreceğimiz çocuklardan yararlanmayı, onların babalarından ikram görmeyi umuyoruz” diyerek, almaya yanaşmadılar. Onu emzirmeyi, sen üzerine alır mısın? Belki onun yüzünden saadete, mutluluğa erersin” dedi. Ben de: “Bana biraz müsaade et de, kocama bir danışayım” dedim. Hemen, kocamın yanına dönüp durumu ona haber verdim [118] ve: “Mekke'de, bu yetim çocuktan başka, emzirilecek çocuk yoktur! O çocuğu almamızı uygun görür müsün? Ben yurdumuza eli boş dönmemizi hoş bulmuyorum.[119]
Vallahi, ben, arkadaşlarım arasında, emzirilecek bir çocuk almadan geri dönmeyi istemiyorum. Vallahi, o yetime gideceğim. Ben de onu alacağım!' dedim. Kocam: “Bunu yapmanda bir sakınca yok. Belki, Allah onun yüzünden bereket ve bolluk ihsan eder.[120] Ey Halime![121] Git, al onu!”dedi.[122]
Döndüğüm zaman, Abdulmuttalib'i oturmuş, beni bekliyor bir halde buldum. Kendisine: “Haydi, çocuğu getir!” deyince, yüzünde sevinç belirdi ve beni hemen Âmine'nin evine götürdü. Âmine, bana “Hoş geldin! Safa geldin!” dedi. Beni Muhammed (aleyhisselâm)ın bulunduğu odaya koydu.[123]
Odaya girdiğim zaman, o, sütten daha ak bir yün kumaşa sarılmış, kendisinin altına da yeşil ipekten bir sergi serilmişti. Sırtüstü yatırılmış, mışıl mışıl uyuyor, kendisinden misk kokusu geliyordu! Sevimliliğine ve yüzünün güzelliğine hayran oldum. Kendisini uykudan uyandırmaya kıyamadım. Ellerimi göğsünün üstüne yavaşça koyduğum zaman, gülümsedi ve bana bakmak için gözlerini açtı. Hemen, iki gözünün arasından öptüm ve kucağıma aldım."[124]
Hz. Âmine:
"Bana, üç gece: “Oğlunu, Benî Sa'd b. Bekr'lerde Ebu'z-Züeyb ailesi içinde emzireceksin!” denildi" dedi. Halime Hatun: "İşte, bu kucağımdaki çocuğun sütbabası Ebu'z-Züeyb'dir. O benim babamdır" dedi. Hz. Âmine gerek hamilelik, gerek doğum sırasında gördüklerini haber verip "Oğlumu iyi koru!" diyerek Halime Hatuna sıkı sıkı tenbihatta bulundu. Halime Hatunun içi son derecede ferahladı, işittiği şeyler kendisini sevindirdi.[125]


HALİME HATUN'UN AİLESİNİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) YÜZÜNDEN HAYRA VE GEÇİM BOLLUĞUNA KAVUŞMASI.:

Halime Hatun, hatıralarını anlatmaya devamla derki: "Ben onu, ancak başkasını bulamadığım için almıştım. Binitimin ve yolculuk eşyalarımın yanına döndüğüm ve kucağıma alıp emzirmek istediğim zaman, ona, memelerimden, dilediği kadar süt geldi! O da, onunla birlikte sütkardeşi de, kanasıya emdiler ve uyudular* Halbuki, bundan önce, bizim çocuk, kendisiyle birlikte bizi de hiç uyutmam işti. Kocam, kalkıp o yaşlı ve sütsüz devemizin yanına vardığı zaman, onun da memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Kendisi, ondan, içeceği kadar süt sağıp içti. Kendisiyle birlikte, ben de içtim. Her ikimiz de süte kandık ve doyduk! Bambaşka ve hayırlı bir gece geçirdik. Sabaha çıktığımız zaman, kocam, bana: Vallahi, ey Halime! İyi bil ki, sen mübarek bir çocuk almış bulunuyorsun1 dedi. “Vallahi, ben de böyle olmasını umuyor ve diliyordum1 dedim. Sonra, hayvanıma bindim. Çocuğu da kucağıma aldım."[126]
Haris ise yaşlı devesinin üzerine bindi; Sirer vadisinde yol arkadaşlarına yetiştiler. "Kadınlar “Ey Halime! Ne yaptın” diye sordular. “Vallahi, hayır ve bereketi en büyük olan bir çocuğu görüp aldım.” “Yoksa, o kucağındaki, Abdulmuttalib'in oğlu [torunu] mu?” dediler. “Evet!” dedim. Kadınlarımızdan bazılarının kıskandıklarını gördüm.[127]
Vallahi, benim merkebim öyle hızlı gidiyordu ki, hepsinin önüne geçti. Kafiledekilerin merkeplerinden hiçbirisi ona yetişemediler. Nihayet, kadın arkadaşlarım, bana: “Ey Ebu Züeyb'in kızı! Yazıklar olsun sana! Biraz durup bizi beklesen a? Gelirken üzerine binmiş olduğun merkep bu değil miydi?” diyerek sesleniyorlar; ben de onlara: “Evet! Vallahi, işte o merkeptir” diyordum. Şaşırıyorlar ve: “Vallahi, buna şaşılacak birşey olmuş!” diyorlardı. Nihayet, Benî Sa'd yurtlarındaki evlerimize geldik. Ben; Allah'ın yarattığı yerlerden, Benî Sa'd yurdundan daha kurak bir yer bulunduğunu bilmiyorum. Fakat, çocuğu yanımıza getirdiğimizden beri, davarlarımız akşamları karınları tok ve memeleri sütlü olarak dönüyor ve biz de onlardan süt sağıp içiyorduk. Halbuki, hiç kimse, davarlarından sağıp içecek bir damla süt bulamıyordu. Hatta, kavmimizden, çevremizde bulunanlar, çobanlarına: “Yazıklar olsun size! Ebu Züeyb'in kızının çobanı nerede yayıyor, otlatıyorsa, siz de onunla birlikte yaysanız ya' diyerek çıkışmakta idiler. Fakat, onların davarları akşamlan karınlan aç, memelerinde bir damla bile süt sızmaz bir halde dönerlerken, bizim davarların karınları tok, memeleri sufle dolu olarak dönerlerdi! Yüce Allah, bize, onun [Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın] yüzünden hayır ve bereketi arttırdı durdu. Onun büyüyüp yetişmesi de başka çocuklara benzemiyordu."[128] *
Peygamberimiz (aleyhisselâm), daima, sütannesinin memesinden birisini emmekle yetinip diğerini emmekten kaçınır; onu, süt ortağı, sütkardeşi Abdullah'a bırakırdı.[129]


*
**
****

DiP NOTLAR.:


[95] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 9.
[96] Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 222, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 143,
[97] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 08, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 94, Yâkubî, c. 2, s. 9, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 113, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 25, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c, 1, s. 107, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 459.
[98] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 108-110, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 291 .Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 125, Müslim , Sahîh, c. 2, s. 1072, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 222, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 624, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 9, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 453, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 28, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 459.
[99] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 108-109, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95-96, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 28, İbn Esîr, Kâmil, c.1, s. 459. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/29-30.
[100] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 113, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 266, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu'l-uyûn c. 1, s. 128.
[101] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 138.
[102] Beyhakî, Delâil.c.1, s. 113, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 266, Diyarbekrî, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1.S.128. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/30.
[103] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 67, Diyarbekrî, Hamîs, s. 1, s. 223.
[104] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 67.
[105] Diyarbekrî, Hamîs, c. 2, s. 167.
[106] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 67-1 68.
[107] İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 251 .
[108] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1,s.223.
[109] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 223, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 141-142. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/31.
[110] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 108, Tabenrî, Târih, c. 2, s. 126, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s.459,İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 1, s.32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 272.
[111] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 1 , s. 1 69-1 70, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 110, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 91, Taberî, Târih, c. 1, s. 22, İbn Esir, Kâmil, c. 1, s. 459460, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 273.
[112] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 171, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s.93,Taberî, Târih,c. 2,s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 33.
[113] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 110, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 155, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 273.
[114] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 111, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 93, Taberî, Târih, c. 2, s. 126, İbn E ar, Kâmil, c. 1 , s. 460.
[115] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 0, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 155, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 1, s. 133, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 33, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 46, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 273.
[116] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 171-172, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 93, Taberî, Târih, c. 2, s. 126-127, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 155-156, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 133, Ebu'lFerec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 108, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 460, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 33, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 46, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 273-274.
[117] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 169, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 92, Taberî, Târih, c. 2, s. 126.
[118] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 47.
[119] İbn Sa'd Tabakât, c. 1, s. 111.
[120] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 172, Taberî, Târih, c. 2, s. 127, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 133-134, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 108, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 460, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274.
[121] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 147.
[122] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 111, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 47.
[123] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 147.
[124] Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 36, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 223, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 47, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 1 43.
[125] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1. s. 111.113. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/32-35.
[126] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 196, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 34.
[127] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 111, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 1, s. 1 56. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 172-173, Taberî, Târih, c. 2, s. 127, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 134, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 108-109, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 461 , İ bn Seyyi d, U yünu'l -eser, c. 1 , s. 33, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 46, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274.
[128] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 172-173, Taberî, Târih, c. 2, s. 127, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 134, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 108-109, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 461 , İbn Seyyid, Uyünu'l eser, c. 1 , s. 33, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 46, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274.
[129] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/35-37.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın BÜYÜMESİNDEKİ BAŞKALIK.:

Başka çocukların bir aydaki büyümelerini o bir günde büyüyor, başka çocukların bir yıldaki büyümelerini o bir ayda büyüyordu!.[130] Peygamberimiz (aleyhisselâm); daha iki aylık iken, her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu. Üç aylık olunca, ayağa kalkıp day duruyordu! Dört aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu! Beş aylık olunca, bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu!. Altı ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı. Yedi aylık iken, konuşuyor, her tarafa gidip geliyordu. Sekiz aylık iken, konuşuyor, konuşulanı anlıyordu. Dokuz aylık iken, açık ve düzgün konuşmaya başlamıştı. On aylık iken, çocuklarla ok atıyordu.. [131]


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın SÜTTEN KESİLİŞİ ve ANNESİNE GÖTÜRÜLÜŞÜ.:


Halime Hatun der ki.: "İki yıl geçince, onu sütten kestim.[132]Kendisi, iki yılı doldurduğu zaman, oldukça iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu. Onu annesine götürdük, ama biz, onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, kendisini yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk."[133]

HABEŞ HIRİSTİYANLARININ PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın HALİME HATUN’un ELİNDEN ALMAYA KALKIŞMALARI.:

Sütannesi Halime Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Medine'ye, annesine götürürken,[134] Siner Vâdisinde[135]Habeş Hıristiyanlarından bazı kimselere rastlamıştı. [136] Hıristiyanlar, Halime Hatun’a nereye gittiğini sordular.[137] Sonra da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a dikkatli dikkatli baktılar.[138] Arkasını döndürüp[139] onun iki kürek kemiği arasındaki peygamberlik hâtemine ve gözlerinin beyazındaki kırmızılığa baktılar. Kırmızılık hakkında.: "Gözlerinden bir şikâyeti, hastalığı var mı?" diye sordular. Halime Hatun.: "Hayır! Bu kırmızılık gözlerinden hiç ayrılmaz" dedi.[140] Hıristiyanlar.: "Biz, bunu kralımıza, ülkemize götüreceğiz. Çünkü, bunun bizimle ilgili hali, şanı vardır. Biz, onun işini biliyoruz." dediler.[141] Hıristiyanlar, Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında o kadar baskı yaptılar ki, Halime Hatun onu zorla elinden alacaklarından korkmaya başladı. Fakat, Yüce ALLAH onu onlardan korudu.[142] Halime Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı onların ellerinden güçlükle kurtarıp[143]Hz. Âmine'nin yanına götürebildi. [144] Hz. Âmine'ye, Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında bilgi verdi. Onun uğurluluğu yüzünden gördükleri hayır ve bereketi anlattı. Habeş Hıristiyanlarının yaptıklarını da haber verdi.. [145]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın BENÎ SA'D YURDUNA TEKRAR GÖTÜRÜLÜŞÜ.:

Halime Hatun der ki.: "Âmine'ye.: “Oğulcuğumu, iyice büyüyünceye kadar benim yanımda bıraksan iyi olur. Çünkü, ben onun Mekke Vebâsına yakalanmasından korkuyorum!.” dedim. Bu hususta o kadar ısrar ettim ki, nihayet, Âmine onu yanımızda bırakmaya razı oldu, [146] ve.: “Oğlumla birlikte yurduna dön! Ben de onun Mekke Vebâsına tutulmasından korkuyorum. VALLAHi, onun hali, şanı büyük olacak!.” dedi."[147]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ATLATTIĞI İKİNCİ TEHLİK.:

Halime Hatun; yurtlarına uğrayan bir Yahudi cemaatına.:
"Siz, bu oğlum hakkında bana bir şey söylemeyecek misiniz?" deyip, Hz. Âmine'nin kendisine anlattığı gibi.: "Ben ona hamile iken şöyle şöyle, onu doğurduğumda şöyle, rüyâda da şöyle gördüm" diyerek görülenleri anlatınca, Yahudiler birbirlerine.: "Onu öldürünüz!." dediler. Halime Hatuna da.: "O, yetim midir?" diye sordular. Halime Hatun.: "Hayır! Şu, onun babasıdır. Ben de annesiyim." dedi. Yahudiler.: "Eğer yetim olsaydı, onu muhakkak öldürürdük!." dediler. [148]Halime Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı hemen oradan götürüp kendi kendine.: "Az kalsın emânetimi harap edecektim!." dedi.[149]

HABEŞ HIRİSTİYANLARININ PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın GÖĞSÜNÜN MELEKLER TARAFINDAN YARILIŞI ve TARTILIŞI.:

Sütannesi Halime Hatun yemin ederek der ki.: "...(MuhaMMed (aleyhisselâm)), sütkardeşi (Abdullah) ile birlikte evlerimizin arkasında küçük kuzularımızın yanında bulundukları sırada, sütkardeşi telaş ve heyecanla koşarak bize geldi. Bana ve babasına.: "Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, o Kureyşî Kardeşimi tutup yere yatırdılar, kendisinin karnını yardılar! Şimdi, onun içini karıştırıyorlar!.” dedi. Ben ve babası, hemen ona doğru vardık. Kendisini, ayakta ve yüzü sararmış bir halde bulduk. Ben, hemen tutup onu bağrıma bastım. Babası da bağrına bastı. “Sana ne oldu yavrucuğum?” diye sorduk. “Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam gelip beni yatırdılar, karnımı yardılar. Karnımda, bilemediğim birşey aradılar!” dedi. Birlikte, çadırımıza döndük. Sütbabası Haris.: “Ey Halime! Ben, bu çocuğun başına bir felâket gelmesinden korkuyorum! Sen, başına bir felâket gelmeden önce, onu hemen ailesine götürüp teslim et!.” dedi." [150]Bu hadise, bazı kaynaklara göre, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dört-beş yaşlarında bulunduğu sırada vuku’ bulmuştur. [151]Peygamberimiz (aleyhisselâm) da bu hususta şu açıklamada bulunmuşlardır.: "Ben, Sa'd b. Bekrler'de emzirilip büyütüldüm. O sıralarda, sütkardeşimle birlikte evlerimizin arkasında kendimize ait küçük kuzuları yayıyor, otlatıyorduk. Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, içi kar dolu, altından bir leğen ile yanıma geldi. Beni tutup karnımı yardılar. Kalbimi çıkardılar. Onu da yardılar. Kalbimin içinden, kara, pıhtılaşmış bir kan parçası çıkarıp attılar. Sonra, kalbimi, karnımı, o karla iyice yıkayıp temizlediler. Sonra da, onlardan birisi, arkadaşına.: “Onu, üMMetinden on kişi ile tart!.” dedi. Beni onlarla tarttı. Ben onlardan ağır geldim. “Onu üMMetinden yüz kişi ile tart!” dedi. Beni onlarla tarttı. Ben yine onlardan ağır geldim. “Onu üMMetinden bin kişi ile tart!” dedi. Beni onlarla tarttı. Ben onlardan da ağır geldim. Bunun üzerine.: “Artık onu tartmayı bırak! VALLAHi, onu bütün üMMeti ile tartacak olsan, yine de o ağır gelir!.” dedi." [152]

HALİME HATUN'un PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın MEKKE'de KAYBEDİŞİ.:

Sütannesi Halime Hatun; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı[153] beş yaşında iken,[154] annesine teslim etmek üzere Mekke'ye getirdiği sırada.[155] Mekke'nin yukarı tarafında[156] kalabalık arasında kaybetti.[157] Halime Hatun, bunu şöyle anlatır.: "Hayvanıma bindim. Sütoğlumu da önüme aldım. Mekke'ye giriş kapılarından büyük kapıya kadar vardım. Orada toplanmış bir cemaat bulunuyordu. İhtiyacımı gidermek ve üstümü başımı düzeltmek için, sütoğlumu orada bırakıp ayrıldım. Şiddetli bir gürültü işitip döndüğüm zaman, kendisini orada göremedim.: “Ey insanlar cemaatı! Çocuk nerede?” diye sordum. “Hangi çocuk?” dediler. “MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib!” dedim. “ALLAH'ın, onu büyütmek sebebiyle yüzümü güldüreceği, ev halkımı zengin kılacağı, açlığımı gidereceği ve onu annesine götürüp teslim ederek emânetimden çıkaracağım, sevincime ve umduğuma kavuşacağım sırada, önümden kaptılar kaçtılar!. Lât ve Uzza'ya andolsun ki, onu göremeyecek olursam, kendimi şu dağın tepesinden atacağım, parçalanacağım!.” dedim. “Biz, bir şey görmedik” dediler. Beni ye'se düşürdükleri zaman, elimi başıma koyup.: “Vah MuhaMMed'ciğim! Vah oğulcuğum!.” diyerek ağlamaya başladım. Kadınları ve erkekleri, ağıtımla ağlattım. Orada bulunan halk da, benimle birlikte feryad ederek ağlaştılar, yanıp yakıldılar.[158] Kaybolma haberinin Abdulmuttalib'e benden önce erişmesinden korktum. Hemen gidip Abdulmuttalib'in yanına vardım. Bana bakınca.: “Başına mutluluk mu, yoksa yaramazlık mı geldi?.” diye sordu. “Belki de, yaramazlığın en büyüğü!” dedim. Maksadımı hemen anladı. “Belki de, oğlum senin yanından kaybolmuştur” dedi. “Evet![159]Bu gece, MuhaMMed'i getirmiştim. Mekke'nin yukarı tarafında bulunduğum sırada, kaybettim. VALLAHi, şimdi o nerededir, bilmiyorum. [160] Belki de, Kureyşîler hâinlik, düşmanlık edip onu öldürmüşlerdir!.” dedim. Abdulmuttalib kızdı ve hemen kılıcını sıyırdı. Kızdığı zaman, hiç kimse onun kızgınlığını durduramazdı. [161]Bana.: “Ey Halime! Sen otur!” dedikten sonra, Safa tepeciğine çıktı. [162]“Yâ Âl-i Gâlib!”* diyerek seslendi.[163] Bütün Kureyşliler toplanıp geldiler.: “Ey Hâris'in babası! Ne haber var?[164] Söyle, sana icâbet edelim?” dediler.[165] Abdulmuttalib.: “Oğlum MuhaMMed kayboldu!” dedi. Kureyşliler.: “Sen hayvanına atla! Biz de seninle birlikte hayvanlarımıza atlayalım.[166] Sen bizi harekete geçir! Sen denize dalarsan, biz de seninle birlikte dalarız” dediler.[167] Abdulmuttalib hemen hayvanına bindi. Öteki Kureyşîler de hayvanlarına bindiler. Mekke'nin yukarı tarafına vardılar. Oradan da, Mekke'nin aşağısına indiler. Bir şey göremeyince, Abdulmuttalib, halkı kendi haline bırakıp Beyt-i Harama geldi. İhrama girip, Kâbe'yi yedi kere tavaf etti.: [168] “Yâ RABB! Kavmimin hepsi toplandı ise de, MuhaMMed bulunamadı!.” diyerek ALLAH'tan yardım diledi.[169] Havadan, bir seslenicinin.: “Ey cemaat! Feryad etmeyiniz! Hiç şüphesiz, MuhaMMed'in RABBi vardır. Onu yardımsız bırakmaz ve zayi etmez!” diyerek seslendiğini işittik. Abdulmuttalib.: “Ey seslenici! Bize, onun nerede bulunduğunu da haber ver!” dedi. “O, Tihame Vâdisinde, sağdaki ağacın yanındadır” diye haber verdi. Abdulmuttalib, hemen o tarafa doğru gitti. [170]Yolun bir kısmında Varaka b. Nevfel'e rastladı. Birlikte yollarına devam ettiler. [171]
O sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir ağacın altında ayakta duruyor, ağacın dallarını çekip yaprağı ile oynuyordu.
[172]Abdulmuttalib, ona.: “Ey çocuk! Sen kimsin?” diye sordu. “Ben, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'im” cevabını alınca, Abdulmuttalib.: "Canım sana fedâ olsun! Ben, senin deden Abdulmuttalib'im” dedi. Onu öptü, kucakladı, bağrına bastı. Hemen, hayvanının önüne bindirip Mekke'ye getirdi. [173]Boynuna bindirip Kâbe'yi yedi kere tavaf ve onu her türlü tehlike ve kötülükten koruması için ALLAH'a dua etti. [174]Sonra da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, Hz. Âmine'ye gönderdi. [175]Duhâ Sûresinin.: "Seni (çocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?" mealli 7. âyetinin bu hadiseye işaret ettiği rivayet edilir.[176]


وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---“Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Ve seni dalâlette(şaşırmış- yol bilmez) buldu sonra hidâyete erdirdi.” (Duhâ 93/7)


*
**
****

DiP NOTLAR.:


Dip Notler
[130] İbn Asâkir, Târîh, c. 1, s. 287, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 109, Zehebî, Târîhu'l -İslâm, s. 47.
[131] Maâricü'n-nübüvve'den naklen Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 225, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 148 M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/37.
[132] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 173, Taberî, Târîh, c. 2, s. 127, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 461, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s.34.
[133] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1 73, Taberî, Târîh, c. 2, s. 127, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 109, İbn Esîr, Kâm il, c. 1, s. 461, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 34, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/37-38.
[134] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 173, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c.2, s. 277, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 157.
[135] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160.
[136] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 157.
[137] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 144. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/37.
[138] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Suyûtî, Hasâisü'lkübrâ, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. s. 157.
[139] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277, Suyûtî, Hasâisü'lkübrâ, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. s. 157.
[140] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 157.
[141] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1 77, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 157.
[142] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160.
[143] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1 77, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 177, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 157.
[144] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 157.
[145] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/38-39.
[146] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 173, Taberî, Târih, c. 2, s. 127, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s 135, Ebu'l-Ferec İbn Cevzi, el-Vefâ, c. 1, s. 1 09, İbn Esir, Kâmil, c. 1, s. 461, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 34, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274.
[147] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 2, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 160. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/39.
[148] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 2, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 155-156.
[149] İbn Sa'd Tabakât. c. 1. s. 11 3. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/39-40.
[150] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 173-174, Taberî, Târih, c. 2, s. 127, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 135, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 109-112, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 461462, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 34, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 274-275.
[151] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 112, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 281, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 161, Ebu'l- Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 110, İbn E ar, Kâmil, c. 1, s. 462, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 36, Zehebî, Târîh, s. 47.
[152] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 175-176, Taberî, Târih, c. 2, s. 130, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 135,145-146, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 111 -112, Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 132-133, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 35, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 275. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/40-41.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.d, s. 176, İtan Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 94.
[154] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 94, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 29, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 179, İbn Esir, Kâmil, c. 1, s. 462.
[155] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 ,s. 176, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 2, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95.
[156] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 154.
[157] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 176, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 112.
[158] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 142-143, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 115-11 6, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 377-378.
[159] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144.
[160] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 176, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 154.
[161] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144.
[162] Diyarbekrî, Hamis, c. 1,s.227. * Cahiliye devrinde davet parolası böyle idi. (Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 116).
[163] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 116, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 227.
[164] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 227.
[165] Diyarbekrî, Hamis, c. 1,s.227.
[166] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. s. 11 6. İbn Asâkir, Târih, c. 1 , s. 378-379, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 227.
[167] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 66.
[168] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 116, İbn Asâkir, Târîh, c. 1, s. 379, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 228.
[169] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 144, İbn Asâkir Târih, c. 1, s. 379.
[170] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 144, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 116, Kurtubf, Tefsîr, c. 20, s. 98, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 228, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 154, Zürkâni, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 149.
[171] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 144, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 228, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 149.
[172] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 144, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 116, Kurtubf, Tefsîr, c. 20, s. 98.
[173] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 144, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 54.
[174] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 277.
[175] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 176, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277.
[176] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95, Zemahşerî, Keşşaf, c. 4, s. 264-265. Kurtubî, Tefsîr, c. 20, s. 97-98,



Yâ RaBBu’L-ÂLeMîn!.
Yâ RAHMetenLi’L- ÂLeMîn!.
Ve'L- HaMduLiLLÂhiRABBu’L-ÂLeMînnn!.


*
**
****


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim Ş... AHMET...
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

BİR KÂHİNİN PEYGAMBERİMİZ ÜZERİNDEKİ TEŞHİSİ VE KORKUNÇ TEKLİFİ.:


Peygamberimiz (aleyhisselâm), beş yaşında bulunduğu ve dedesi Abdulmuttalib'e teslim edildiği sırada, Mekke'ye bir kâhin gelmişti. Kâhin Abdulmuttalib'in yanında Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görünce, ona dikkatli dikkatli bakıp.:
"Ey Kureyş cemaatı! Şu çocuğu öldürünüz! Çünkü, o sizi bölecek, öldürecek!" dedi. Abdulmuttalib, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı hemen oradan kaçırdı.[177]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ANNESİNE TESLİM EDİLİŞİ.:

Halime Hatun der ki.:
"Sütoğlumu annesine götürdüğümüz zaman.: “Onu ne diye getirdin ey sütannesi? Halbuki, yanında kalması için ne kadar ısrar etmiş durmuştun?” dedi. “ALLAH oğlumu büyüttü. Ben artık üzerime düşen vazifeyi yerine getirmiş bulunuyorum. Doğrusu, kendisinin başına birşeyler gelmesinden de korktum. Şimdi, onu, istediğin gibi, sana teslim ediyorum” dedim. “Sen bu halde değildin. Bana doğrusunu haber ver?” dedi. Kendisine her şeyi haber vermedikçe beni bırakmadı, ve.: “Yoksa, sen ona şeytanın musallat olduğundan mı korktun?” dedi. “Evet” dedim. “Hayır! VALLAHi, şeytan için, ona musallat olmaya, sataşmaya asla yol yoktur. Hiç şüphesiz, benim oğlum için büyük bir hal ve şan vardır. Ben sana onun haberini bildireyim mi?” dedi. “Evet! Bildir” dedim. “Ben ona hamile olduğum zaman, Şam topraklarından Busra'nın köşklerini[178] bana aydınlatıp gösteren bir nurun benden çıktığını gördüm. Ona hamileliğimde de, vALLAHi, bana hamilelikten daha hafif, daha kolay gelen bir şey görmedim. Doğurduğum zaman, o, başka çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip, ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur. Şimdi, sen onu bana bırakıp doğruca yurduna gidebilirsin artık” dedi."[179]

MEKKELİLERE ZİYÂFET ÇEKİLİŞİ ve HALİME HATUNUN İKRAMLARA GARK EDİLİŞİ.:

Halime Hatun der ki.:
"Kureyşliler ve sâir halk sakinleştikleri zaman, Abdulmuttalib, yirmi deve[180] ve ayrıca, davar ve sığır da kestirip Mekke halkına yemek yedirdi.[181] Fâkirlere sadaka olarak da, 50 ratl[182]altın dağıttı.[183] Sonra da, benim için hazırlanacak herşeyi en güzel bir şekilde hazırlatıp beni yurduma döndürdü. Ben, yurduma, târif edemeyeceğim her dünyalık hayırla döndüm! MuhaMMed, dedesinin yanında kaldı. Abdulmuttalib'e, onun bütün haberlerini anlattım. Abdulmuttalib onu bağrına basıp ağladı. “Ey Halime! Hiç şüphesiz, bu oğlum için büyük bir hal ve şan vardır. Ben, o zamana erişmeyi ne kadar arzu ederdim!” dedi."[184]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın HALİME HATUNA SEVGİ ve SAYGISI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), Halime Hatunu gördükçe.:
"Benim annem, annem! Benim annem!" der, kendisine candan sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur,[185] bir dileği varsa hemen yerine getirirdi.[186] Halime Hatun, bir gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görmek için Mekke'ye gelmişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm), o zaman, Hz. Hatice ile evli bulunuyordu. [187] Halime Hatunu konukladılar ve ağırladılar.[188] Halime Hatun; yurtlarında hüküm süren kuraklık ve kıtlıktan, hayvanlarının kırıldığından dert yandı. Peygamberimiz (aleyhisselâm), bu hususta Hz. Hatice ile konuştu. Hz. Hatice, ona kırk koyun ile, binmek ve yüklerini taşımak üzere, bir de deve verdi.[189] Peygamberimiz (aleyhisselâm); Mekke'nin fethinde Ebtah Mevkiinde bulunduğu sırada, Halime Hatunun kızkardeşi, görümcesi (kocasının kızkardeşi) ile birlikte, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı ziyâret ve bir dağarcık içinde keş peyniri (çökelek) ve yoğurt kurusu ile eritilmiş yağ hediye etmişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm), ona hemen Halime Hatun’u sordu. Vefât etmiş olduğu söylenince, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın gözleri yaşla doldu. Onun, geride kimlerinin kaldığını da sorup bilgi aldı. Bu Sütannenin kardeşine elbise giydirilmesini, bir deveye bindirilmesini, kendisine ayrıca 200 dirhem gümüş para da verilmesini emretti. Kadıncağız sevinerek yurduna dönerken.: "Sen, küçük iken de, büyüdükten sonra da ne güzel kefil olunansın, bakılansın!" demekte idi.[190] Hevâzin temsilcileri içinde Medine'ye gelen ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)a sütannesi dolayısıyla amca düşen Ebu Servan da.: "Yâ Rasûlallah! Biz seni süt emer olarak gördük. Fakat senden daha hayırlı süt emenini görmedik! Biz seni sütten kesilmiş olarak gördük. Fakat senden daha hayırlı sütten kesilenini görmedik! Biz seni genç iken de gördük. Fakat senden daha hayırlı genç görmedik!." demiştir..[191]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ANNESİYLE BİRLİKTE MEDİNE'YE GİDİŞİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Mekke'de, Annesi Hz. Amine ile Dedesi Abdulmuttalib b. Hâşim'in yanında, Yüce ALLAH'ın himâyesinde yaşıyor; Yüce ALLAH, onu, peygamberlikle şereflendireceği için, bir nebat, bir gül gibi güzelce büyütüyordu.
[192] Peygamberimiz (aleyhisselâm), altı yaşında iken; annesi Hz. Âmine, kocası Hz. Abdullah'ın Medine'deki Benî Adiyy b. Neccarlardan olan dayılarını ziyâret ettirmek üzere.[193] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı dadısı Ümmü Eymen ile birlikte iki deve üzerinde Medine'ye götürdü ve Nâbiga'nın evine indi.[194] Rivâyete göre; Hz. Âmine'nin Medine'ye gidişi, özellikle, kocası Hz. Abdullah'ın kabrini ziyâret içindi.[195] Zaten, Hz. Âmine her yıl Medine'ye gidip kocasının kabrini ziyâret ederdi. [196] Kendisinin aynı maksatla, kayınpederi Abdulmuttalib ve dadı Ümmü Eymen'le birlikte Medine'ye gittiği de rivâyet edilir. [197] Neccar Oğullarının dayılıkları, Abdulmuttalib'in dayısı olmalarından dolayı idi.[198] Hâşim b. Abdi Menaf, Medine'de Benî Neccarlardan Amr'ın kızı Selma Hatunla evlenmiş; Abdulmuttalib, Selma Hatundan doğmuştu.[199]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın MEDİNE ZİYÂRETİNE AİT BAZI HATIRALARI ve YAHUDİLERİN O’NUN ÜZERİNDEKİ TEŞHİSLERİ.:

Konuklar; Medine'deki dayılarının evinde bir ay oturdular.
[200] Peygamberimiz (aleyhisselâm); Medine'de geçen bir aylık ikâmetleri sırasında olanlardan birçok şeyler hatırlıyordu. Nitekim, Medine'ye hicret edip geldiği zaman, Adiyy b. Neccar Oğullarının köşklerini görür görmez tanımışı[201] ve.: "Çocukluğumda, bu köşkün damında Ensar kızlarından Enise ile oynardım. Dayılarımın oğullarından bazıları da yanımda bulunurlardı." demiştir. Nâbiga'nın evine bakınca da.: "Oraya da, beni annem konuk olarak indirmişti. Babam Abdullah b. Abdulmuttalib'in kabri de bu evin içindedir. Suda yüzmeyi de, Adiyy b. Neccarların kuyusunda öğrenmiştim. [202] Yahudilerden birtakım kimseler, yanıma gelirler, bana bakar dururlardı. [203] Bir gün, Yahudilerden bir adam da, bana dikkatli dikkatli bakıp durduktan sonra, dönüp gitti. Yalnız bulunduğum bir günde, tekrar yanıma gelip.: “Ey çocuk! Senin ismin nedir?” diye sordu. “Ahmed!” dedim. Sırtıma bakınca.: “Bu, bu ümmetin peygamberidir!” dedi. Dayılarım da durumu anneme anlatınca, annem benim hayatım hakkında korkmaya başladı. Mekke'ye dönmek üzere, Medine'den acele yola çıktık."[204] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen de, bu husustaki hatırasını şöyle anlatır.: "Bir gün, gündüzün ortalandığı sırada, Medine Yahudilerinden iki kişi gelip.: “Ahmed'i yanımıza çıkar da, bir bakalım?” dediler. Kendisini onların yanına çıkardım. Uzun uzun süzdüler, evirdiler, çevirdiler.[205] Hatta, onun edeb yerine bile baktılar![206] Onlardan birisi diğerine.: “Bu, bu ümmetin peygamberidir. Burası da, onun hicret yurdudur. Bu şehirde de, öldürme ve sürgün etme gibi birtakım büyük hadiseler vuku’ bulacaktır” dedi.[207] Ben, ondan bu hususta işittiğim sözlerin hepsini ezberlemişimdir."[208]

Hz. ÂMİNE'nin EBVA'da VEFÂT EDİŞİ ve PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ÜMMÜ EYMEN TARAFINDAN MEKKE'ye GÖTÜRÜLÜP DEDESİNE TESLİM EDİLİŞİ.:

Hz. Amine, Medine'deki Neccar Oğullarından olan dayılarını ziyâret ettirdikten sonra Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Mekke'ye getirirken,
[209] yolda hastalanıp Ebva Köyü’nde durakladı.[210] Başucunda duran ciğerpâresinin yüzüne baktı. Sonra da, ona şöyle hitap etti.: "Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, ALLAH'ın lutfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zâtın oğlu! ALLAH, seni mübârek ve devâmlı kılsın! Eğer rüyâda gördüklerim doğru çıkarsa, sen Celâl ve İkram Sahibi tarafından Âdem oğullarına helâl ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! ALLAH, seni, milletlerle birlikte devâm edip gelen putlardan, putperestlikten de esirgeyecek, alıkoyacaktır! Her canlı varlık ölür. Her yeni eskir. Her yaşlanan, kocayan, zevâl bulur, yok olur. Ben de öleceğim. Fakat, temelli anılacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurmuş, arkamda hayırlı bir andaç bırakmış bulunuyorum!."[211] Hz. Âmine, Ebva'da vefât etti.[212] Oraya da gömüldü.[213] Hz. Âmine vefât ettiği zaman otuz yaşında idi.[214] Ebv'a; Mekke ile Medine arasında bir köy olup[215] Medine'ye Mekke'den daha yakındır.[216] Medine'ye 23 mil,[217] yani beş günlük uzaklıktadır.[218] Hz. Âmine'nin Ebva'da vefâtı üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, dadısı Ümmü Eymen (Bereke) bağrına bastı. Mekke'den binip gelmiş oldukları iki deveden[219] birisine bindi. Ötekini yedeği ne alarak, beş günde, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Mekke'ye getirip dedesine kavuşturdu.[220] Dünyada böylece babasız ve annesiz kalan Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, Yüce ALLAH hâmisiz bırakmadı. Önce dedesinin, sonra da amcası Ebu Talib'in bağrına bastırdı.[221] Duhâ sûresinin 6. âyetinde.: "RABBin, seni yetim bulup da barındırmadı mı?" buyurularak bu gerçek hatırlatılır.[222]

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---“E lem yecidke yetîmen fe âvâ.: Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni) (himaye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?” (Duhâ 93/6)


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın DADISI ÜMMÜ EYMEN'e SEVGİ ve SAYGISI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen'in asıl adı Beneke'dir. Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hz. Hatice ile evlendiği zaman, Bereke de Hazreclilerin Haris oğullarından Ubeyd b. Zeyd ile evlenmiş, kendisinden Eymen doğmuştu.
Eymen, Huneyn Gazasında şehid olmuştur. Ümmü Eymen; Ubeyd'den sonra, Zeyd b. Harise ile evlenmiş, Üsâme adındaki oğlu dünyaya gelmiştir.
[223] Peygamberimiz (aleyhisselâm) bu dadısını sık sık ziyâret[224] ve kendisine.: "Ey Anne!" diye hitap eder.:[225] "Annemden sonra, annem!." diyerek sevgi ve saygı gösterir,[226] ona baktıkça.: "Bu, benim ev halkımdan sağ kalanıdır!." buyururdu.[227]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın Hz. ÂMİNE'nin KABRİNİ ZİYÂRET EDİŞİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Hudeybiye Umresi’ne giderken, Ebva Köyü’ne uğramıştı.
[228] Annesi Hz. Âmine'nin kabrini ziyâret için Yüce ALLAH'tan izin istemiş, izin verilince de[229] gidip kabrin üzerini eliyle düzlemiş,[230] ağlamış, yanındakileri de ağlatmıştı.[231] Ne için ağladığı sorulunca.: "Rahmet duygusu beni rikkate getirdi de ağladım!" buyurmuştur.[232]

ABDULMUTTALİB DEDEnin PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ÜZERİNE KANAT GERİŞİ.:

Abdulmuttalib Dede; babasız ve anasız kalan torununu yanına alıp şefkatle bağrına bastı. Oğullarından hiçbirine göstermediği şefkati ona gösterdi. Onun üzerine kanat gerdi, titredi durdu.
[233] Abdulmuttalib Dedenin; uyurken veya odasında yalnız iken, yanına hiç kimse giremez,[234]Kâbe'nin Hicr'inde serili minderine de, kendisinden başkası oturamazdı.[235] Fakat, Peygamberimiz (aleyhisselâm) Dedesinin yanından hiç ayrılmaz; odasında yalnız olduğu, uyuduğu sırada bile, Dedesinin yanına serbestçe girer çıkardı.[236] Kâbe'nin gölgesinde serili minderin üzerine-babalarına tâzim ve saygılarından dolayı-oğullarından hiçbiri oturmaz, çevresinde dururlarken; Peygamberimiz (aleyhisselâm) gelip Dedesinin minderine serbestçe otururdu. Amcalarının, kendisini minderden çekmek için tuttuklarını gördüğü zaman, Abdulmuttalib.: "Bırakınız oğlumu![237] VALLAHi, onun büyük bir hal ve şanı vardır!" der, minderinin üzerinde yanına oturtup sırtını eliyle sıvazlar, o ne yapsa hoşuna giderdi.[238] Peygamberimiz (aleyhisselâm), yine bir gün, Dedesinin Hicr'de serili minderinin üzerine oturmuş, bir adam çekip kendisini minderden kaldırınca, ağlamaya başlamıştır. Abdulmuttalib.: "Oğlum ne için ağlıyor?" diye sordu. "Mindere oturma isteğine engel olundu!" dediler.[239] Abdulmuttalib.: "Bırakınız oğlumu! Minderin üzerine otursun! Herhalde o, kendisinde bir şeref duyuyor. Onun ne kendisinden önce geçmiş, ne de sonradan gelecek hiçbir Arab'ın erişemeyeceği bir şerefe ereceğini umuyorum!" dedi.[240] Abdulmuttalib Dede bu sevgili torununu yanına almadıkça yemek yemez.: "Oğlumu yanıma getiriniz!" der, yanına getirtirdi.[241] Yemeği getirildiği zaman da onu yanına alır, bazan da dizine oturtup yemeğin en nefisini hep ona yedirir,[242] o gelmedikçe yemeklere el sürmez, onun gelmesini bekler, sırtını sıvazlar, başını ve ağzını öper, sözleri ve hareketleri hep hoşuna giderdi. Edep ve terbiyesine de çok dikkat ederdi.[243]Peygamberimiz (aleyhisselâm), sekiz yaşına kadar, yani Abdulmuttalib Dedesinin vefâtına kadar, onun yanında kaldı.[244]

YEMEN HÜKÜMDARI Seyf b. Zî Yezen'in YANINDA SAKLADIĞI BİR KİTAPTA PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDA YAZILI HABERLERİ ABDULMUTTALİB'e AÇIKLAYIŞI.:



Seyf b. Zî Yezen; Kisrâ tarafından Yemen hükümdarlığına tayin edilip
[245] tahta oturduktan sonra her taraftan Arap heyetleri gelip kendisini tebrik ettikleri sırada,[246] Mekke'den gelen on kişilik tebrik heyetinin başında Abdulmuttalib b. Hâşim bulunuyordu.[247] Abdulmuttalib ve arkadaşları, hükümdarı, hükümdar selâmıyla* selâmladılar. Abdulmuttalib, temsilci olarak hükümdarın önünde, ayakta durdu.[248] Konuşmak için, hükümdardan izin istedi.[249] Seyf b. Zî Yezen.: "Eğer krallar önünde konuşabilir kişilerden isen, sana izin verilmiştir.[250] Konuş bakalım!" dedi.[251]
Abdulmuttalib; Seyf b. Zî Yezen'in bulunduğu makama liyâkatini, asaletini, babasının çok hayırlı bir hükümdar, kendisinin de onun hayırlı bir halefi olduğunu, belirttikten sonra.: "Ey hükümdar! Bizler, ALLAH'ın dokunulmaz kıldığı Harem'inin halkı ve Beyt'inin (Kâbe'sinin) hadimleri olup, zaferini tebrik heyetiyiz; ziyâretçi heyet değiliz!" dedi. Hükümdar Seyf.: "Ey konuşan kişi! Sen kimsin?" diye sordu. Abdulmuttalib.: "Ben, Abdulmuttalib b. Hâşim'im" dedi. Hükümdar.: "Demek, sen kızkardeşimizin oğlusun ha!" dedi* Abdulmuttalib.: "Evet!" deyince, hükümdar.: "Yakınıma gel!" dedi. Yaklaşınca, hem ona, hem arkadaşlarına.:[252] "Demek, sizler, Kureyşü'l-Ebâtıh'sınız?" dedi. "Evet!" diye cevâp verdiler.[253]Hükümdar.: "Hoş geldiniz, safa geldiniz! Sizler, yanında emniyet ve huzur bulacağınız, bol bol ihsanlar veren bir kralın yanına geldiniz! Kral ilk konuşmanızdaki sözlerinizi dinledi ve akraba olduğunuzu anladı, ziyâret vesilenizi kabul etti. Sizler burada oturduğunuz müddetçe, gece ve gündüz sohbet edilmeye, oturulup konuşulmaya,[254] övülmeye,[255] ağırlanmaya, ayrılıp giderken de ihsan olunmaya layık,[256]şerefli,[257] şanlı[258] kişilersiniz!" dedikten sonra, mâiyetine onların konuk ve elçiler konağına götürülüp misafir edilmelerini emretti. Emri yerine getirildi. Orada bir ay oturdular. Hükümdar, bir gün, Abdulmuttalib'e haber salıp.:[259] "Arkadaşlarının arasından bir tek sen benim yanıma gel!" dedi. Abdulmuttalib, hükümdarın huzuruna vardığı zaman, onu yalnız bir halde buldu. Yanında hiç kimse yoktu. Hükümdar Abdulmuttalib'i yanına yaklaştırdı, tahtında onunla birlikte oturdu.[260] "Merhaba! Hoş geldin, safa geldin!" dedikten sonra;[261] "Ey Abdulmuttalib! Ben sana bildiğim bir işin sırrını emânet edeceğim ki, o sırrı, senin yerinde başkası olsaydı, açmazdım! Fakat, ben, onun madenini sende gördüm. Bunun için, onu sana açıklayacağım! Yüce ALLAH bu hususta izin verinceye kadar, bu sır senin yanında masun ve mahfuz kalsın! Şüphesiz ki, ALLAH emrini yerine getirir. Ben, gizli Kitab'da, kendimize tahsis edip başkasına kapalı tuttuğumuz ilimde; yaşamanın şerefi, ölmenin fazileti bulunan, genellikle bütün insanları ve heyet arkadaşlarını, özellikle de seni ilgilendiren çok büyük, çok şanlı bir haber buldum!" dedi.[262] Abdulmuttalib.: "Ey hükümdar! Bütün göçebe halkı ardarda sana fedâ olsun! Nedir o büyük ve şanlı haber?" diye sordu. Hükümdar.: "Tihâme Bölgesinde bir çocuk doğacak. Alâmet olarak, onun iki küreği arasında bir ben bulunacak![263] Kıyamet gününe kadar, kendisinde imamlık, sizde de seyyidlik olacak!" dedi.[264] Abdulmuttalib.: "Zât-ı Devletinden, lânet ve nefreti mucib haller sâdır olmasın!" diyerek onu hükümdar selâm ve duasıyla selâmlayıp.: "Eğer hükümdarlık makamının heybetini, ululuğunu göz önünde tutmak zorunluluğu olmasaydı, sevincimi arttıracak beşâreti biraz daha açıklamak lütfunda da bulunmalarını kendilerinden dilerdim!" dedi. Bunun üzerine, hükümdar.: "Bu zaman, onun doğacağı zamandır. Hatta, belki de doğmuştur! Onun ismi MuhaMMed; babası ve annesi ölmüş olacak! Kendisinin bakımını, dedesi ve amcası üzerlerine alacak! ALLAH, onu apaçık tebligat yapan peygamber gönderecek! Bizden, ona Ensar (yardımcılar) yapacak!
Dostlarını onlarla aziz, düşmanlarını da onlarla zelil kılacak! O, arzın en kıymetli yerlerini fethedecek! Onun doğumu ile, ateşgede sönecek! Bir olan Rahmân'a ibâdet edilecek! Küfür ve taşkınlıklar yasaklanacak! Putlar kırılacak! Şeytan recmolunacak, taşlanacak! Onun sözü hak ile bâtıl arasını ayırıcı, hükmü sırf adalet, tam ve dosdoğru hüküm olacak! O daima iyiliği buyuracak ve işleyecek, kötülükten de sakındıracak ve onları ortadan kaldıracaktır!"
dedi. Abdulmuttalib.: "Ömrün uzun, saltanatın sürekli, şan ve şerefin yüce olsun! Acaba hükümdar bu hususta beni sevindirecek bazı açıklamalar daha yapmak lutfunda bulunurlar mı?" dedi. Hükümdar Seyf.: "Örtülerle örtülü Beytullah'a, mucizelere ve semavî kitablara andolsun ki, ey Abdulmuttalib! Hiç hilaf yok, muhakkak ki sen onun atasısın!" deyince, Abdulmuttalib sevincinden yere kapandı. Hükümdar.: "Başını yerden kaldır! Kalbin ferahladı. Ömrün uzadı. İşin yükseldi! Sana, anlattıklarımdan, idrak ettiğin, kavuştuğun birşey var mı?" dedi. Abdulmuttalib.: "Evet ey hükümdar! Benim çok sevgili, üzerine titrediğim bir oğlum vardı. Onu senin kavminin şereflilerinden birinin kızı olan Âmine birli Vehb b. Abdi Menaf ile evlendirin iştim. Âmine, dünyaya bir çocuk getirdi.[265]Onun ismini MuhaMMed koydum.[266] İki küreğinin arasında da bir ben vardır! Anlattığın alâmetlerin hepsi de kendisinde mevcuttur.[267] Onun babası ve annesi de vefât etmiştir. Kendisinin bakımını, ben ve amcası, üzerimize almış bulunuyoruz" dedi. Bunun üzerine, hükümdar Seyf.: "Onun hakkında sana söylediklerim, senin söylediğin gibidir. Oğlunu iyi koru! Onun hakkında Yahudilerden sakın! Çünkü, Yahudiler ona düşmandırlar! Fakat, ALLAH onlara bu hususta yol ve fırsat vermeyecektir. Yanındaki heyet arkadaşlarından, yalnız sana açmış olduğum şeyleri, onlara da dürülü tut! Sakın açayım deme! Sizde bulunacak reisliği, onların ve oğullarının da kıskanıp onun başına gaileler çıkarmayacaklarından emin değilim. Eğer onun peygamber olarak gönderileceğinden önce ölmeyeceğimi bilseydim, süvarilerim ve piyadelerimle birlikte gider,[268] Yesrib'i (Medine'yi) hicret yurdu,[269] devletime başkent yapardım ![270] Ben, Nâtık Kitab'da ve Sabık İlimde buldum ki.: Yesrib onun hicret ve nusret yurdu,[271] işinin muhkemleşeceği, kabrinin ve yardımcılarının bulunacağı yer olacaktır![272] Ne olurdu, onu âfet ve belâlardan ben koruya idim!" dedi. Hükümdar; Kureyş heyetinden her bir delegeye onar köle, onar cariye,[273] yüzer deve,[274] beşer ratl (ntl) altın, onar ratl gümüş,[275] Yemen elbiselerinden ikişer kat elbise, içi anberle doldurulmuş birer kutu; Abdulmuttalib'e ise, bunlardan onar kat verilmesini emretti ve ona.: "Bir yıl geçince, onun (Peygamberimiz (aleyhisselâm)'ın) işinden neler vukua geldiğinin haberini bana getir!" dedi.[276] Abdulmuttalib, heyet arkadaşlarına, sık sık.:[277] "Ey Kureyş cemaatı! İçinizden hiç kimse hükümdarın bana olan bol ihsanına gıpta da, kıskançlık da etmesin! Hükümdarın bütün bu ihsanı, bana ve benden sonra soyumdan geleceklere olacak şeref ve izzetin yanında, çok az kalacaktır!" derdi. Kendisine.: "Bu, ne zaman olacak?" dediklerinde de.:[278] "Bir zaman sonra zuhur edecek, açığa çıkacak;[279] dediğim şey[280] bilinecektir!"
derdi.[[281] Seyf b. Zî Yezen, ne yazık ki, yıl geçmeden öldü.[282] Daha doğrusu, öldürüldü. Yemen'den tardettiği Habeşlilerden edindiği hizmetçiler bir gün hükümdarı kendisine mahsus avlanma yerinde yalnız başına bulunduğu sırada harbeleriyle mızraklayıp öldürerek dağ başlarına kaçmışlar, hükümdarın adamları da onların hepsini yakalayıp öldürmüşlerdir.[283] [/color]



Yâ RaBBu’L-ÂLeMîn!.
Yâ RAHMetenLi’L- ÂLeMîn!.
Ve'L- HaMduLiLLÂhiRABBu’L-ÂLeMînnn!.


*
**
****


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim Ş... AHMET...



*
**
****

DiP NOTLAR.:



[177] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 166. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/45.
[177] "Busra'nın köşkleri" yerine "Busra'daki develerin boyunlarını" rivâyeti de vardır. (İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 102, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 266.)
[177]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 175,Taberî, Târih, c. 2, s. 127-128, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 135,136, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 287-288, İbn Esir, Kâmil, c. 1, s. 462, İ bn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 34, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 275, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 39, Diyarbekrî, c. 1 , s. 266. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/45-46.
[180]Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 145.
[181]Bevhakf, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 145, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 154.
[182] Ratl veya ntl, 1 2 ukıyye'dir, 1 ukıyye de 40 dirhemdir, (Firuzâbâdi, Kâmûsu'l-muhit, c. 3, s. 396).
[183] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 228, Zürkâni, Mevâhibu’l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 149.
[184] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 145. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/46-47.
[185] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s.114, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 114. Diyarbekrî, Hamis.c.l, s. 228.
[186] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 114.
[187] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 114.
[188] Belâzuıî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95.
[189]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 114, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 114. Diyarbekrî, Hamis.d, s. 228.
[190] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 95.
[191] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 4, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 28, Suyutî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1.S.149. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/47-48.
[192] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 279.
[193]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Taberî, Târîh, c. 2, s. 131, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 188, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 30, İbn E ar, Kâmil, c. 1 , s. 467, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 37, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 50.
[194] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 163, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, c.1, s. 117, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 47.
[195]İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 467, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1, s. 79.
[196] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1,s.79, Semhûdî, Vefâü'l-Vefâ, c. 3, s. 1119.
[197] Belâzurî, E nsâbu'l -e şrâf, c. 1, s. 94, Yakut, Mu'cemu'l -büldân, c. 1, s. 79.
[198]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.d, s. 177-178.
[199] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, 1, s.145, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 39, Taberî, Târîh, c. 2, s. 176, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1. s. 337. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/48-49.
[200] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 163, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 117, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 42.
[201] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 163, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, c. 1, s. 117, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 42, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1 , s. 195, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 163-164, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 229.
[202] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 117, Kastalânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 42, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 229, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 164.
[203] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 42, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 229, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 1 64.
[204][204] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 163-164, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 190, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.1, s. 1 64.
[205] Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 279, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1 , s. 196.
[206] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164.
[207]Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 279, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1 , s. 196.
[208] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 196. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/49-51.
[209]İbn İshak, İbnHişam, Sîre.c.1, s. 177, İtan Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116-119, Belâzurî, c. 1, Taberî, Târih, c. 2, s. 131, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 467, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 37, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 50, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 279.
[210] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 172.
[211] Ebu Nuaym'dan naklen Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 196, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 4243, Diyarbekri, Ham ıs, c. 1, s. 229-230, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 1 64-1 65.
[212]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 177, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 94, Taberî, TârTh,c.2,s.131,EbuNuaym,Delâil,c.1, s. 164-165.
[213] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 117, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 94, Süheyli, Ravtiu'l-ünüf, c. 2, s. 1 85, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 117, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1, s. 79, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 50, Semhûdf, Vefâü'l-vefâ, c. 3, s. 1119.
[214] Yâkubî, Tânh, c. 2, s. 10.
[215] İbn İshak, İbnHişam, Sîre, c. 1 , s. 117, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 10, Taberî, Târîh, c. 2, s. 131, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 184, 185.
[216] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 85, Halebî, İnsânu'l-uyÜn, c. 1, s. 172.
[217] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1, s. 79, Semhûdf, Vefâü'l-vefâ, c. 3, s. 1118.
[218]Semhûdf, Vefâü'l-vefâ, c. 3, s. 1118.
[219] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 6, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 165.
[220] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 30, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 72.
[221] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 178,179,190, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 118-119, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 10,1 4, Ebu'l-Ferec İ bn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 119, 120, Zehebî, Târîhu'l-İslâm s. 50, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 281 -282.
[222] Zemahserf, Keşşaf, c. 4, s. 264, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 32, s. 215, Hâzin, Tefar, c. 4, s. 386, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 523. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/51-52.
[223]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 223.
[224] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1794, İbn E ar, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 304.
[225]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 223.
[226] İbn AJodilberr, İstiâb, c. 4, s. 1794, İbn EsTr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 303, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 47, Diyarbekrî, Hamis, c. 2, s. 180..
[227] İbn Sa'd, Tabakât, c. 223. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/52-53.
[228] İbn Sa'd Tabakât, c. 1, s. 11 6, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 85, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ,c.1, s. 117.
[229]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 116, Müslim , Sahih, c. 2, s. 671, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 21 8, Nesâf, Sünen, c. 4, s. 90, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 501, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 189-190.
[230] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 6, Ebu'l-Fenecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 118.
[231] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 ,s. 116, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 671, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 218, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 501 , Nesâf, Sünen, c. 4, s. 90, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 1 90.
[232] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 189-190, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, t 1,s.117-118, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 279. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/53.
[233] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 118, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, elVefâ, c. 1, s. 119, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 188.
[234] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164.
[235] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 164, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 54
[236] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 8, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 164, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 119, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Zürkânî, Mevâhibu'lledünniye Şerhi, c. 1 , s. 188.
[237] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 178, Belâiurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 81, Yâkubî, Târîh.c. 2, s. 12, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 164, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 37, 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 281, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 177.
[238] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 178, Belâzurî, Ensâbu'l-eş/âf, c. 1, s. 81, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 12, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 22, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 22, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Ebu'lFidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 281, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 177, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 188-189.
[239] Ezraki, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 315, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 120, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 54, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 178.
[240] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 315, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 120, Zehebî, Târıtıu'l-İslâm, s. 54, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201 , Halebî, İnsânu'j-uyûn, c. 1, s. 178.
[241] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 118, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180.
[242]Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 81, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 80.
[243] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 81.
[244]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 178, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 119, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 13, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 22, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 34, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 54. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/54-55.
[245] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 278.
[246] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 23, Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 82-83, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 95, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 9, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 328, 329, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186.
[247] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329. * Hükümdar Selâmı.: "En'im sabâhan= Sabahlar hayrolsun! Ebeytellânet=Zât-ı Devletinden, lânet ve nefreti mucib haller sâdır olmasın!" demekten ibaretti. (İbn Kuteybe, Maârif, s. 13, 271, Mes'ûdf, Murûc, c. 1, s. 4243.)
[248] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 86.
[249] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 24, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 9-10, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 186.
[250] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 96, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 240.
[251] İbn Abdi RABBih, Ikdul-Ferîd, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1,s.s.12.
* Abdulmuttalib1 in annesi Sel m a Hatun, Hazrecfl erdendi. Hazrecfler ise, Yemen S ebe soyundan idiler. Seyf b. I\ Yezen de, Himyer b. Şebe soyundandı. (Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 88.)
[252] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25, Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 84, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 96, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 11, Ebu'l-Ferec İbn Cevzi, el-Vefâ, c. 1, s. 122-123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 329, Halebî, İnsânu'l- uyûn, c. 1, s. 187.
[253]Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123.
[254] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25, Mes'ûdf, Murûc, c. 2, s. 84, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 329, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186.
[255] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123.
[256] Ebu Nuaym, Delâil.c. 1,s.95, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 10, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 122-123, Ebu'lFidâ, c. 2, s. 329, Diyarbekrî c. 1 , s. 240, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 187.
[257] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 97, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329.
[258] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123.
[259] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Diyarbekrî, Hamis, c. 2, s. 240, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186-187.
[260]Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123.
[261]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 95.
[262] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25-26, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 97, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 11-12, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 329, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 187.
[263] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 97, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10-12, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 203, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 187.
[264] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,s.97, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 12, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, S uyutf, H asâisü'l-k übrâ, c. 1, s. 20 3, D iyarbek rî, H am fs, c. 1, s. 240, H ale bf, İ nsânu'l -u yün, c. 1, s. 186.
[265] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26-27, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 97, 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 11-13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 126-127, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329-330, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 203, Diyarbekrî, Hamis, c 1, s. 240-241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 187188.
[266]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 97-98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 12-13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 127, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 203, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241.
[267] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 98.
[268] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 98-99, Beyhakî, Delâil, c.2,s. 13, Ebu'l-Ferec İbn C evzf, el-Vefâ, c. 1 , s. 128, Ebu "I-Fi dâ, el-Bi dâye ve 'n-n ihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, H asâi sü'l -kübrâ, c. 1, s. 20 3, D i yarbek rf, H am fs, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 188.
[269]İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27-28.
[270] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 98-99, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 203-204, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyÛn, c. 1, s. 188.
[271]İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 28.
[272]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, Hasâis, c, 1, s. 204, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 188.
[273] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 28, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1, s. 64, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 188.
[274] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, İ bn Haldun Târîh, c. 2, ks, 1, s. 64, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, c. 1 , s. 188.
[275] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, c. 1 , s. 188.
[276] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 28, Ebu Nuaym , Delâil, c, 1, s. 99, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 1, s. 64, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 341, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 188.
[277] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 14, Ebu'l-Ferec, İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 330, Halebî, c. 1, s. 188.
[278] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 14, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 330, Halebî, c. 1, s. 1 88.
[279] İbn Abd RABBih, Ikd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym, c. 1, s. 98, Halebî, c, 1 , s. 188.
[280]Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 14, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s.188.
[281]Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 14, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 330, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 188.
[282] İbn Abdi RABBih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 14, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 330, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241.
[283] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 278. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/55-62.[/b]
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

Resim


MÜDLİC OĞULLARININ PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDAKİ TEŞHİSLERİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir gün çocuklarla oyuna dalarak Redm'e[284] kadar varıp dayanmışlardı. Orada, Müdlic oğullarından bir cemaat, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yanlarına çağırdılar. Kendisinin iki ayağına baktılar ve izini izlediler. O sırada, Abdulmuttalib'le karşılaşıp kucaklaştılar. Abdulmuttalib'e.: "Bu çocuk senin neslinden midir?" diye sordular. Abdulmuttalib.: "Oğlumdur" dedi .[285] Müdlic oğulları.: "Onu iyi koru! Çünkü, biz, Makam'daki ayak izine bununkinden daha çok benzeyenini görmedik" dediler. Abdulmuttalib, oğlu Ebu Talib'e.: "Bak! Bunlar ne söylüyorlar? İşit!" dedi. Bunun için, Ebu Talib, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı titizlikle korur dururdu.[286] Müdlic oğulları; kıyafet, alâmet ve ayak izlerinden anlamaktaki maharetleriyle tanınırlardı. [287] Makam-ı İbrahim, üzerinde İbrahim (aleyhisselâm)ın iki ayağının izi bulunan mübârek bir taş olup,[288] Kur'ân-ı Kerîm'de de "Makam-ı İbrahim" diye anılır.[289]

NECRAN USKUFU’nun[290] PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDAKİ TEŞHİSİ.:

Abdulmuttalib, bir gün, Kabe'nin yanında, Hicr'de oturuyor, kendisinin dostu olan Necran uskufu da yanında bulunuyordu. Uskuf, söz arasında.: "İsmail oğullarından gelecek olan son peygamberin sıfatını kitablarda bulduk. Kendisinin doğum yeri burasıdır. Sıfatları da şöyledir, şöyledir" diyerek onları birer birer saydığı sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm) oraya geliverdi. Uskuf ona baktı. Onun gözlerine baktı, arkasına baktı, ayaklarına baktı da.: "İşte o, budur! Bu çocuk senin neslinden midir?" dedi. Abdulmuttalib.: "Oğlumdur" dedi. Uskuf.: "Biz onun babasını kitablarda sağ bulmadık!?" dedi. Abdulmuttalib.: "O, benim oğlumun oğludur! Bu daha doğmadan, annesi buna hamile iken, babası vefât etmişti" deyince, uskuf.: "Şimdi doğrusunu söyledin!" dedi. Abdulmuttalib, oğullarına.: "Kardeşinizin oğlunu iyi koruyunuz! Onun hakkında söylenilen şeyi işitmiyor musunuz?" dedi.[291]

ABDULMUTTALİB DEDE’nin PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDA ÜMMÜ EYMEN'i UYARIŞI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen Bereke derki.: "Resûlullah (aleyhisselâm)a bakarken, bir gün, dalmışım, onun yanımdan uzaklaşıp gittiğini bilememişim. Abdulmuttalib birdenbire başucuma dikildi.[292] 'Ey Bereke!' dedi.[293] 'Buyur!' dedim. 'Oğlumu nerede buldum, biliyor musun?' dedi. 'Bilmiyorum!' dedim.[294] 'Oğlumdan gaflet etme![295] Onu sidre ağacının yakınında, çocukların yanında buldum.[296] Kitab Ehli olanlar [Yahudiler ve Hıristiyanlar], bu oğlumun bu ümmetin peygamberi olacağını söylüyorlar.[297] Ben oğluma onların zarar vermeyeceklerinden emin değilim1 dedi ."[298]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın KAYBOLAN DEVELERİNİ BULUP GETİRİŞİ.:

Kindir b. Saîd, babası Saîd'den; Betiz b. Hakîm'in babasının da, dedesi Muaviye b. Hayda'dan görgüye dayanan rivâyetine göne, demişlerdir ki.:[299] "Câhiliye devrinde yaptığım hacda,[300] Beytullah'ı tavaf ettiğim sırada, bir adam gördüm ki,[301] hem Beytullah'ı tavaf ediyor,[302] hem de.: “Ey RABBim! MuhaMMed'i bana geri çevir!” diyerek yalvarıyordu. “Kim bu?” diye sordum. “Abdulmuttalib b. Hâşim”dir.[303] “Bu, Kureyşîlerin seyyidi ve seyyidinin oğlu Abdulmuttalib b. Hâşim b. Abdi Menaf'tır” dediler. “MuhaMMed, bunun neslinden midir?” diye sordum. “Oğlunun oğludur ve o, kendisine insanların en sevgilisidir. Kendisinin pek çok develeri vardır. İçlerinden birisi kaybolunca, onu aramaya oğullarını göndermişti. Oğullarının dönüşleri gecikince,[304] kaybolan deveyi aramaya oğlunun oğlunu da göndermişti. Onu hiçbir işe göndermezdi ki, o onu[305] başarmamış,[306] getirmemiş olsun.[307] Fakat, bu sefer o da gecikti, eğlendi kaldı dediler.[308] Aradan çok geçmeden,[309] daha bulunduğum yerden ayrılmadan,[310] torunu[311] peygamber[312] MuhaMMed (aleyhisselâm) deve ile[313] çıkageldi.[314] Abdulmuttalib onu kucaklayıp bağrına bastı.:[315] “Yavrucuğum![316] Ben sana öyle üzüldüm ki, ben hiçbir şeye bunun kadar üzülmemişimdir. VALLAHi,[317] ben bir daha seni hiçbir hacete göndermeyeceğim.[318] Bundan sonra, seni hiçbir zaman yanımdan ayırmayacağım” dedi."[319]

ABDULMUTTALİB DEDEnin YAĞMUR DUASI İÇİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ı EBU KUBEYS DAĞINA OMUZUNDA ÇIKARIŞI.:

Mahreme b. Nevfel'in.[320] Abdulmuttalib'le yaşıt olan[321] annesi Rukayka'dan (Rukayye'den) işitip rivâyet ettiğine göre; annesi, şöyle demiştir.: "Ardarda gelen kuraklık ve kıtlık yılları,[322] Kureyşîlerin bütün malvarlıklarını alıp götürmüş;[323] yerleri,[324] süt veren memeleri,[325] vücudun derilerini kurutmuş,[326] zayıflatmış, kemikleri inceltmişti.[327] Ben, uyurken[328] veya uyuklarken,[329] birisinin.: 'Ey Kureyş cemaatı! İçinizden gönderilecek olan o peygamberin zuhuru zamanı bu zamandır![330] Zuhur zamanının gölgesi üzerinize düşmüştür![331] Size, o, hayırlı yağmurlar, bolluk ve ucuzluklar getirecektir.[332] Bakınız.: İçinizde, soyca en üstününüz ve şerefliniz; uzun boylu, iri kemikli, ak tenli, iki kaşının arası birbirine yakın, kirpikleri ve saçı uzun, yanakları düz, burnu ince ve yüksekçe olan zât ve oğulları çıksın. İçinizden, her kabileden de birer adam çıksın. Onlar, yıkansınlar, güzel koku sürünsünler. Sonra, Hacerü'l-Esved'i istilam etsinler. Sonra, Ebu Kubeys dağının tepesine çıksınlar. Vasıfları anlatılan zât ileri geçip dua etsin. Oradaki cemaat da, “Âmin!” desinler. Yağmura kavuşursunuz! diyerek bağırdığını işittim. Sabaha çıkınca, rüyâmı anlattım.[333] Baktılar da, bu sıfatlan Abdulmuttalib'in sıfatına uygun buldular.[334] Haremin hürmetine andolsun ki, Mekke vâdisinde bulunan herkes.:[335] “Bu, ancak ve ancak, Şeybetü'l-hamd'dir! Bu, Şeybetü'l-hamd [Abdulmuttalib]'dir!” dediler.[336] Mekke'de böyle demeyen hiç kimse kalmadı.[337] Hep Abdulmuttalib'in üzerinde ve başında toplandılar. Her kabileden birer adam çıkıp emr olunanları yaptılar.[338] Sonra da, Peygamberimiz (aleyhisselâm) yanlarında olduğu halde, Ebu Kubeys dağının üzerine çıktılar.[339] Abdulmuttalib Dede, o zaman yedi yaşında bulunan Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı dağın üzerine, omuzunda çıkardı.[340] Abdulmuttalib Dede, yanında Peygamberimiz (aleyhisselâm) olduğu halde, ayağa kalktı. Cemaat da Abdulmuttalib'in iki yanında sıralandılar.[341] Abdulmuttalib, cemaatın önüne geçti.[342] Ellerini kaldırdı.[343]
“Ey ihtiyaçları karşılayan, sıkıntıları kaldırıp ferahlatan ALLAH'ım! Herşeyi öğretilmeden bilen, her nimeti istenilmeden, esirgemeden veren Sensin![344] Bunlar, Senin erkek kulların[345] ve erkek kullarının oğullarıdır.[346] Şunlar da, Senin kadın kulların[347] ve kadın kullarının kızları[348] ve onların oğullarıdır.[349] Senin Harem'inin yanında barınıyorlar.[350] Ardarda gelen kuraklık yıllarının davarları, develeri yok ettiğinden, Sana şikâyetleniyorlar![351] Bizler, bildiğin şeye, musibete uğramış bulunuyoruz. Ardarda gelen şu kuraklık yılları develeri, davarları alıp götürdü, yok etti.[352] ALLAH'ım! Duamızı kabul buyur![353] Üzerimizdeki kıtlığı gider! Bize, bolluk ve ucuzluk getirecek yağmuru acele yağdır!” diyerek dua etti.[354] Kâbe'ye,[355] Kabe'nin RABBine[356] andolsun ki; daha bulundukları yerden ayrılmamışlardı ki,[357] gök yarılıp suyunu boşaltmaya başlamış,[358] Mekke vâdisi sel sularıyla dolmuştu.[359] Kureyş'in yaşlılarından ve ulularından Abdullah b. Cüd'an ile Harb b. Ümeyye ve Hişam b. Mugîre'nin, Abdulmuttalib'e.: “Henîen leke Ebe'l-Bathâ=>Ey Mekke halkının atası! Senin içindir, senin sayendedir bu ihsan![360] Sen, Mekkelilere hayat bahşettin!” dediklerini işittim ve kendisini böyle kutladıklarını gördüm."[361] Rukayka (Rukayye) Hatunun da, söylediği dört beyitlik manzumesinde, Yüce ALLAH'ın kendilerine Abdulmuttalib sayesinde yağmur ihsan ettiğini açıkladığı görülürse de;[362] Gerek Ebu Talib'in Kureyş müşriklerine karşı Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı savunan uzun şiirinde-ki "O'nun yüzü suyu hürmetine, ALLAH'tan yağmur istenir!" mealli 38. beyti; gerek Medinelilerin kuraklık ve kıtlığa uğramaları üzerine Peygamberimiz (aleyhisselâm) in duasıyla sağanak halinde yağmaya başlayıp Medine'yi seller içinde bırakan yağmurun Medine çevresine kaydırılması duasıyla dindiği görülünce, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın "Ebu Talib bu güne erişmiş olsaydı, buna sevinirdi!" buyurup, "Yâ Rasulallah! Herhalde, sen bununla Ebu Talib'in şu sözüne işaret etmek istiyorsun?" denilerek sözü geçen beyit okununca Peyamberimiz (aleyhisselâm)ın "Evet!" buyurdukları; [363] Hz. Âişe'nin de aynı beyti okuduğu zaman, Hz. Ebu Bekir'in "İşte, vallahi, bu, Resûlullah (aleyhisselâm)'dır!" dediği[364] göz önünde tutulmak, bu husustaki ihsanın Peygamberimiz (aleyhisselâm) için olduğu unutulmamak gerekir.[365]

ABDULMUTTALİB DEDE’nin VEFÂTI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dedesi Abdulmuttalib; Fil Vak'asından sekiz yıl sonra ölüm döşeğine düştü,[366] ki o zaman kendisi seksen iki yaşında,[367] Peygamberimiz (aleyhisselâm) da sekiz yaşında bulunuyordu.[368] Abdulmuttalib Dede, öleceğini anlayınca, kızlarını başına topladı. Onlara.: "Vefâtımdan sonra, hakkımda söyleyeceğiniz mersiyeleri, ölmeden, bir dinleyeyim bakayım!" dedi.[369] Bunun üzerine, kızları, söyledikleri birer şiirle babalarına ağıt yaktılar.[370] Yakıp dinlettikleri ağıtlarda onun üstün soylu, güçlü, boylu boslu, açık alınlı, güzel yüzlü, doğru sözlü, iyi huylu, cesaretli, adaletli, cömert, iyiliksever, saygıya ve boyun eğilmeye değer, şerefli, şanlı, her fazilet kendisinde toplanan, boşluğu doldurulamayacak olan, temelli kalmak şeref ve şanla olacak olsa kendisi dünyada temelli kalabilecek olan bir zât olduğunu dile getirdiler.[371] Abdulmuttalib Dede vefât edince, Kureyşliler onun cesedini, hürmeten su ile ve sidr ağacının yaprağı ile yıkadılar ki, o zamana kadar Kureyşlilerden hiçbir kimsenin ölüsü sidrle yıkanmış değildi. Kendisi; kefen olarak, Yemen hüllesinden, bin miskal altın değerinde iki kat hülleye sarıldı. Kefenine de, misk sürüldü. Kureyşîler, besledikleri derin sevgi ve saygılarından dolayı, onun cenâzesini günlerce eller üzerinde taşıdılar.[372] Abdulmuttalib Dede; Hacun Kabristanına,[373] dedelerinden Kusayy'ın yanına gömüldü.[374] Peygamberimiz (aleyhisselâm); dedesinin cenâzesini, Hacun Kabristanına kadar, ağlayarak takip etti.[375] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen Bereke.: "O gün, Resûlullah (aleyhisselâm)ı gördüm. Abdulmuttalib'in tabutunun arkasından ağlıyordu!" demiştir.[376] "Abdulmuttalib'in ölümünü hatırlayabiliyor musunuz?" diye sorulduğu zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: "Evet! O zaman ben sekiz yaşlarında idim!" buyurmuştur.[377] Abdulmuttalib Dedenin arkasından ağlandığı kadar, hiç kimseye ağlanmamıştır. Mekke çarşısı onun ölümünden dolayı günlerce açılmamış, kapalı tutulmuştur.[378] Kureyşîler; Ka'bb. Lüeyy'e tâzimlerinden dolayı, onun ölüm tarihini, Fil yılına kadar, tarih başlangıcı edinmişlerdi.[379]
Sonra da, Abdulmuttalib'in ölümünü tarih edindiler.[380] Kureyşîler, Abdulmuttalib'e "İkinci İbrahim" derlerdi.[381] Kendisi âhirete, âhiret cezâ ve mükâfatına inanır.: "VALLAHi, şu dünyanın arkasında bir dünya daha vardır ki, iyilik edenler orada iyiliklerinin mükâfatını görecekler, kötülük edenler de orada kötülüklerinin cezâsını çekeceklerdir!" derdi.[382] Beytullah'ı çok çok tavaf eder,[383] Haram olan ayların dokunulmazlığını son derecede gözetir, hac mevsiminde hacılara mallarının en iyisinden infakta bulunurdu. Konukları ağırlardı.[384] Dağ başlarında da, vahşi hayvanların, kurtların, kuşların karınlarını doyururdu.[385] Kaybolan Zemzem Kuyusu’nu ortaya çıkardıktan sonra, kuyunun başına yaptığı havuza Zemzem doldurup, Mekke halkına ve hacılara Zemzem Suyu içirirdi.[386] Ayrıca, develerinin sütünü balla karıştırarak hacılara ikram ettiği gibi, kuru üzüm satın alıp Zemzemle hoşaf yaparak içirdiği de olurdu.[387] Abdulmuttalib Dede, Kureyşîlerin hâkimlerindendi.[388] İçki içmezdi.[389] İçkiyi ve zinâyı yasaklamıştı. Zina yapanı, kamçılatarak cezâlandırırdı. Oğullarına, ahlâkî faziletleri emir ve tavsiye ederdi .[390]

EBU TALİB'in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ı YANINA ALIP BÜYÜTÜŞÜ.:

Abdulmuttalib Dede, ölüm döşeğine düşünce, bütün oğullarını başına topladı. Peygamberimiz (aleyhisselâm)a çok iyi bakmalarını onlara tavsiye ve emr etti. Zübeyr ile Ebu Talib; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın babası Hz. Abdullah ile aynı anneden, yani Fâtıma binti Amr, b. Âiz, b. İmran, b. Mahzum'dan doğma kardeş idiler. Bu iki amca; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yanlarına almak için kur"a çektiler. Kur'a, Ebu Talib Amcaya çıktı. Ebu Talib Amca; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a karşı, amcalarının en hamiyetlisi ve en şefkatlisi idi.[391] Peygamberimiz (aleyhisselâm), o zaman, sekiz yaşında bulunuyordu.[392] Ebu Talib'in; Arafat hizasındaki Ürene vâdisinde bulunan,[393] arada sırada sütü sağılıp Mekke'ye getirilen birkaç deveden başka malı yok,[394] aile efradı ise çoktu. Onları geçindirmekte sıkıntı çekmekte idi.[395] Ebu Talib; yoksulluğuna rağmen, Kureyşîlerin seyyidi, ulu kişisi idi. Kendisinin sözü dinlenir, emirlerine karşı gelmekten, aykırı hareket etmekten sakınılırdı.[396] Babası Abdulmuttalib gibi, o da ağzına içki koymazdı.[397] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerine titrer.[398] onu kendi çocuklarından fazla severdi.[399] Onu yanına almadıkça uyumaz,[400] bir yere giderse onu da yanında götürürdü. Onun üzerine düştüğü kadar, hiçbir şeyin üzerine düşmezdi![401] İstirahati için kendisine serilen mindere onun gelip oturmasından sevinç duyar.: "Rebia'nın İlâhına yemin ederim ki, kardeşimin oğlu için pek büyük bir şeref vardır!" derdi.[402] Hazırlanan bir yemeği,[403] Ebu Talib'in aile efradı, toplu veya münferid olarak yedikleri zaman, doymazlardı. Fakat, Peygamberimiz (aleyhisselâm) onlarla birlikte yediği zaman, doyarlardı.[404] Bunun için, Ebu Talib; yemeklerini yemek istedikleri zaman, aile efradına.: "Durunuz! Sizin gibi, oğlum da gelsin, hazır olsun!" der, Peygamberimiz (aleyhisselâm) gelip onlarla birlikte yerse, yemekler artardı. Peygamberimiz (aleyhisselâm) yemekte onlarla birlikte bulunmazsa, doymazlardı.[405] Ebu Talib.: "Sen, hiç şüphesiz, mübâreksin!" derdi.[406] Sofraya, bir tek kişinin içeceği bir kapla konulan sütten[407] Peygamberimiz (aleyhisselâm) önce içip ötekiler sonra içecek olurlarsa, ilkinden sonuncusuna kadar hepsi, kanasıya içerlerdi.[408] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen Bereke derki.: "Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, gerek çocukluğunda, gerek büyüklüğünde, ne açlıktan, ne de susuzluktan şikâyetlendiğini görmedim. [409] Günlerinin çoğunda,[410] sabahleyin,[411] biraz Zemzem içer, kendisine yiyecek vermek istediğimiz zaman.: İstemem! Ben tokum" derdi.[412] Amcasının çocukları sofraya konulan şeye hemen uzandıkları halde, o uzanmaz, onun yenme zamanını beklerdi.
Bunun için, Ebu Talib'in ona ayrı sofra kurdurduğu da olurdu.[413] Ebu Talib'in çocukları, sabahleyin yataklarından gözleri çapaklı, yüzleri asık halde kalktıkları halde; o, parlak yüzlü, sürmeli gözlü olarak sabaha çıkardı."[414]

FÂTIMA HATUNUN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)a ANNESİNDEN SONRA ANNE OLUŞU; ONA DERİN SEVGİ VE SAYGI BESLEYİŞİ.:

Ebu Talib Amcanın zevcesi Fâtıma Hatun; faziletli,[415] iyi halli bir kadındı. [416] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanında, onun büyük bir mevkii ve itibarı vardı.[417] Fâtıma Hatun vefât ettiği zaman Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın gözlerinden yaşlar akmış;[418] "Bugün annem vefât etti!" buyurup[419] gömleğini ona kefen olarak sardırmış,[420] cenâze namazını kıldırmış.[421] gömüleceği kabrin içine inip yanının üzerine uzandıktan sonra onu indirtmişti.[422] "Biz, senin buna yaptığın şeyi başkasına yaptığını hiç görmedik!?" dedikleri zaman.: "Ebu Talib'den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kimse yoktur! Âhirette Cennet elbiselerinden elbise giymesi için, ona gömleğimi sardırdım. Kabre ısınması için de, oraya kendisiyle birlikte uzandım!" buyurmuştur.[423] Peygamberimiz (aleyhisselâm), bu yengesi için duyduğu üzüntüden hayrete düşenlere de.: "O, beni doğuran annemden sonra, annemdi. Kendisinin çocukları aç durur, suratlarını asarlarken, o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gülyağlarıyla yağlardı. O, benim annemdi! [424] Cebrâil (aleyhisselâm), Yüce RABBim tarafından.: 'Bu kadın, Cennetliklerdendir! diye bana haber verdi" buyurmuş[425] ve.: "ALLAH seni yarlıgasın ve hayırla mükâfatlandırsın! ALLAH sana rahmet etsin ey annem! Sen, benim annemden sonra, annemdin! Kendin aç durur, beni doyururdun! Kendin çıplak durur, beni giydirirdin! En nefis nimetlerden kendi nefsini alıkor, bana tattırırdın! Bunu da, ancak ALLAH'ın rızasını ve âhiret yurdunu umarak yapardın! ALLAH ki, diriltendir, öldürendir, hiç ölmeyen diridir O! Yâ ALLAH! Annem Fâtıma binti Esed'i af ve mağfiret et! Ona hüccet ve delilini anlat! Girdiği yeri genişlet! Ben peygamberinin ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için, duamı kabul buyur ey merhametlilerin en merhametlisi olan ALLAH!" diyerek, onun hakkında dua etmiştir.[426] Peygamberimiz (aleyhisselâm); bu mübârek Cennetlik hatunu, sağ bulunduğu müddetçe, gidip ziyâret eder, onun evinde kuşluk uykusu uyurdu.[427]

EZD-İ ŞENUE'Li ÂİF’in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDAKİ TEŞHİSİ.:

Ezd-i Şenue Kabilesine mensup bir âif vardı.[428] Iyafet; kuşları "Kışt!" diye azarlayarak kişileyip, onların isimlerinden, seslerinden, iniş ve geçişlerinden uğurluluk veya uğursuzluk çıkarmaya çalışmak demektir ki, bu, Arapların çoğu zaman yapageldikleri âdetlerindendi.[429] Âif de, kıyafet, alâmet ve izlerden anlayan, gelecek hakkında kehânette bulunan, kuşun uçması gibi şeylerden hüküm çıkaran falcı demektir.[430] Ezd-i Şenue'li Âif Mekke'ye geldiği zaman, Kureyşîler oğullarını ona götürür, fallarına baktırırlardı. Ebu Talib de, o zaman çocukluk çağında bulunan Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, falına baktırmak için, başkalarıyla birlikte, ona götürmüştü. Falcı; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a şöyle bir baktıktan sonra, birşeyle biraz meşgul olup işini bitirir bitirmez.: "Yanıma getirsenize o çocuğu!" dedi durdu. Ebu Talib, onun böyle Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerine düştüğünü görünce, onu göstermedi.
Âifin.: "Yazıklar olsun size! Demin görmüş olduğum çocuğu yanıma getirsenize! VALLAHi, ileride onun şanı büyük olacaktır!" deyip durduğu sırada, Ebu Talib, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la birlikte, oradan yavaşça, sezdirmeden ayrılıp evine gitti.[431]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın KALBİNE RE'FET VE RAHMET DOLDURULUŞU.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), on yaşını birkaç ay geçmiş olduğu sırada kında, üzerinden bir sesin geldiğini işitti. Başını kaldırıp baktığı zaman, bir adamın diğer bir adama.: "Bu o mudur?" diye sorduğunu gördü. Sorulan adam.: "Evet!" dedi. Ne yüzleri, ne de giyinişleri hiçbir kimseninkine benzemeyen bu adamlar, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı karşılayıp kollarından tuttular. Peygamberimiz (aleyhisselâm), onların tutuşlarını hiç hissetmedi. Onlardan birisi, arkadaşına.: "Yatır onu!" dedi. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, hiç çabalatmadan, eğip bükmeden yere yatırdılar. Onlardan biri, öbür arkadaşına.: "Yar onun göğsünü!" dedi. O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın göğsünü yardı. Göğsü ne kanadı, ne de ağrıdı. Yine, biri öbürüne.: "Kin ve kıskançlığı çıkar içinden!" dedi. O da, pıhtılaşmış kan gibi birşey çıkarıp attı. Yine, biri öbürüne.: "Rahmet ve re'fet doldur!" dedi. Bundan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm); küçüklere karşı son derecede şefkatli, büyüklere karşı son derece merhametli oldu.[432]


*
**
****

DiP NOTLAR.:



[284] Redm.: Mekke'de Bent Cumahlara ait mahalledir (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 3, s. 40.)
[285] Ebu Nuaym, Delâil ,c.1,s. 165.
[286] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 118, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 165, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 120, İtan Asâkir, Târih, c. 1 s. 284, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239.
[287] Diyarbekrî, Hamiş, c. 1, s. 239, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 178.
[288] Ezrakî, Nıbâru Mekke, c. 2, s. 30, Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 1, s. 1 78.
[289] Al-i İmrân.: 97. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/62-63.
[290] Uskuf. Hıristiyanların diyanet reisi, papazı, kıssîsten yukarı, matran'dan aşağı kişileri demektir. (Fîruzâbâdî, Kâmûsu'l-muhît, c. 3, s. 158).
[291] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 165, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 202, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/63.
[292] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180.
[293] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 118, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 180.
[294] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180.
[295] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 118, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Halebî, İnşân, c. 1, s. 180.
[296] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 11 8, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1, s. 180.
[297] İbn Sa'd, Tabakât, d , s. 118, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 1 80.
[298] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/63-64.
[299] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 112, Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 2, ks. 1 , s. 415, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 20-21, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 51, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 200.
[300] Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 2, ks. 1, s. 415, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 82, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 20, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 385, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 200. [301] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 112, Buhârî, Târıîıu'l-kebfr, c. 2, ks. 1, s. 415, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 20, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 385, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1 , s. 180.
[302] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 180.
[303] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 3, Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 2, ks. 1, s. 415. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 82, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'l- uyûn, c. 1, s. 180.
[304] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 21, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180.
[305] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113, Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 2, ks. 1, s. 415, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 180. [306] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 20, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s.200, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 180.
[307] Beyhakî, Delâil, c. 2, s, 20, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 38, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 51. [308] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 61 4, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51 .Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnşân, c. 1, s. 180.
[309] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 3, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 20-21, Suyûtî, Hasâis, c. 1,s.200.
[310] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 38, Suyûtî, Hasâis, c. 1 , s. 200, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 181.
[311] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 3, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 38, Halebî, İnşân, c. 1, s. 181.
[312] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21.
[313] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 181.
[314] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 51, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 200, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 181.
[315] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113.
[316] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 614, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 51, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 181. [317] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 614, Beyhakî, Delâil, c. 2 ,s. 21.
[318] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 113, Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 2, ks. 1, s. 415, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 614, Beyhakî, Delâil, c.2,s.21.
[319] Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c.2, ks. 1, s. 415, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 614, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 21, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 51, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 181. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/64-66.
[320] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 89, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 82, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 15, Süheyli, R avdu'l-ünüf, c. 2, s. 1014, Ebu' I-Ferec İ bn C evzf, el -Vefâ, c. 1, s. 120, İ bn E ar, U sdu'l gâbe,c. 7, s. 111, İbn S eyyid, U yünü 'l-ese r, c. 1, s. 38, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 303, Suyûtî, Hasâisü'lkübrâ, c. 1, s. 198, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 181.
[321] İbn Sa'd, c. 1, s. 89, Belâzurî, c. 1, s. 82, Beyhakî, c. 2, s. 15, İbnEsîr, c.7, s. 112, İbn Seyyid.c.1, s. 39, İbn Hacer, c. 4, s. 303.
[322] İbn Sa'd, c. 1, s. 89, BelâiurT, c. 1, s. 82, Beyhakî, c. 2, s. 1 5, Süheyli, c. 3, s. 104, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 120, İbn Esîr, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, c. 1 , s. 38, İbn Hacer, c. 1, s. 303, Suyûtî, c. 1, s. 1 98, Diyarbekrî, c. 1, s. 239, Halebî, c. 1, s. 1 81.
[323] İbn Sa'd, c. 1, s. 89-90, Belâzurî, c. 1 , s. 82, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Halebî, c. 1, s. 181.
[324] Süheyli, c. 3, s. 104.
[325] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 1 , s.120, İbnEsîr, c. 7, s. 11 2, Diyarbekrî, c. 1,s.239.
[326] Beyhakî, c. 2, s. 15, Suyûtî, c. 1.S.198.
[327] Beyhakî, c. 2, s. 15, Süheyli, c. 3, s. 104, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 120, İbn Esîr, c.7, s. 112, İbn Hacer, c. 4, s. 303, Suyûtî, c. 1, s. 198, Diyarbekrî, c. 1, s. s. 239.
[328] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Halebî, c. 1, s. 181.
[329] Beyhakî, c. 2, s. 15, Süheyli, c. 3, s. 104, Ebu'l-Ferec, t 1, s. 121 , İtan Esîr, c. 1, 7, s. 112, Suyûtî, c. 1 , s. 198.
[330] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 82, Beyhakî, c. 2, s. 15-16, Süheyli, c. 3, s. 104-105.
[331] Ebu'l-Ferec, c.1, s. 121, İbnEsîr, c. 7, s. 112, Suyûtî, c. 1 s. 198.
[332] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 82.
[333] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1 , s. 82-83, Beyhakî, c. 2, s. 15-16, Süheyli, c. 3, s. 104-105, Ebu'lFerec, c. 1, s. 121 , İbn Esîr, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Suyûtî, c. 1, s. 1 98, Diyarbekrî, c. 1, s. 239, Halebî, c. 1, s. 1
[334] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 90, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 339, Halebî, İnsânu'l- uyûn, c. 1, s. 181.
[335] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 16, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, c. 1, s. 121 , İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 112.
[336] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 12, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, c. 3, s. 105, İbn Cevzî, c.1, s. 1 21, İbn Esîr, c.7, s. 112, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 198.
[337] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 12, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121.
[338] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121, İbn Esîr, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Suyûtî, c. 1, s. 198, Diyarbekrî, Ham fs, c. 1 , s. 239, Halebî, c. 1, s. 181.
[339] İbn Sa'd, c. 1 , s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83, Yâkubî, c. 2, s. 12, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 121, İbnEsîr, c, 7, s. 112. İbn Seyyid, c.1, s. 39, Suyûtî, c. 1, s. 198-199, Diyarbekrî, c. 1, s. 239, Halebî, t 1, s. 182.
[340] Süheyli, c. 3, s. 105, Diyarbekrî, c. 1, s. 239.
[341] Yâkubî, c. 2, s. 12-13, Beyhakî, c. ,s.16, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121 , İbn Esîr, c.7, s. 112, Suyûtî, c. 1, s. 1 98-1 99.
[342] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Halebî, c. 1, s. 182.
[343] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 112.
[344] Yâkubî, t 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, c, 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 21, İbn Esîr, c. 7, s. 112, Suyûtî, c.1 , s. 199, Halebî, c.1, s. 182.
[345] İbn Sa'd, c. 1 , s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83, Yâkubî, c. 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, t 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c.1 , s. 121, İbnEsîr, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, c.1, s. 39, Suyûtî, c. 1,5.199, Halebî, c.1, s. 1 82.
[346] İbn Sa'd, c. 1, s. 90.
[347] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 90, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 13, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 16, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 105, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.1 21, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 39, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 199, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 182.
[348] İbn Sa'd, c. 1, s. 90,
[349] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 83.
[350] Yâkubî, t 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 16, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 21, İbn Esîr, c. 7, s. 112, Suyûtî, c.1 , s. 199, Halebî, c.1, s. 182.
[351] Beyhakî, c. 2, s. 15,16, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121, İbn Esîr, c. 7, s. 112, Suyûtî, c.1, s. 199, Halebî, c. 1.S.182.
[352] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83.
[353] Yâkubî, c. 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 17, Süheyli, c. 3, s. 105.
[354] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. , s. 83, İbn Seyyid, c. , s. 39.
[355] Beyhakî, c. 2, s. 18, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121.
[356] İbn Esîr, c.1, s. 112.
[357] İbn Sa'd, c. 1 , s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83, Yâkubî, c. 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 18, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 121, İbn Esîr, c. 7, s. 112, İbn Seyyid, c.1, s. 39, Suyûtî, c. 1,s. 199 Halebî, c.1, s. 182.
[358] Yâkubî, c. 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 17,1 8, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121, İbn Esîr, c. 7, s. 112, Suyûtî, c. 1, s. 199, Halebî, c. 1,5.182.
[359] İbn Sa'd, c. 1, s. 90, Belâzurî, c. 1, s. 83, Yâkubî, c. 2, s. 13, Beyhakî, c. 2, s. 17,18, Süheyli, c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 121, İbn Esîr, c.7, s. 112, İbn Seyyid, c.1 , s.39, Suyûtî, c.1, s. 199, Halebî, c.1 ,s.182.
[360] Beyhakî,c.2,s.16,17, Süheyli,c. 3, s. 105, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 121, İbn Esîr, c.7, s. 112, Suyûtî, c.1, s. 199, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 239, Halebî, c. 1 , s. 182.
[361] Beyhakî, c. 2, s. 16,17, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 121, İbn Esîr, c, 7, s. 112.
[362] İbn Sa'd, c.1 , s. 90, Belâzurî, c. 1 , s. 83, Beyhakî, c. 2, s. 17,18, Ebu'l-Ferec, c. 1, s 121, İbn Esîr, C. 7, S. 11 2, İbn Seyyid, c. 1, s. 39, Suyûtî, c. 1, s. 1 99.
[363] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 300.
[364] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 7.
[365] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/66-70.
[366] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 178, Taberî, Târih, c. 2, s. 194, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 2, s. 22, İbn Esîr, Kâmil, C.2.S.37.
[367] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 119, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 84.
[368] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 178, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 119, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 84, Yâkubî, TârTh, c. 2, s. 13, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 1, s. 166, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 22, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 54.
[369] İbn İshak, İ bn Hişam, Sîre, c. 1, s. 178-179, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 118, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 129, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1185
[370] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 8.
[371] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 179-183, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 85-86.
[372] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 13.
[373] İbn Sa'd, c. 1, s. 119, Belâzurî, c. 1, s. 84, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 285, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 29, Zehebî, s. 54.
[374] Halebî, İnsânu'l-uyûn, 11, s. 184.
[375] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 315, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 130, Zehebî, s. 54.
[376] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 9, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 84, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 29, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 253, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 184.
[377] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 119, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 1 66, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 129, Diyarbekrî, c. 1, s. 253, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 184.
[378] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186.
[379] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 41, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 1 53.
[380] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 4.
[381] Yâkubî, Târih, t 2, s. 11.
[382] Şehristânf, el-Milel ve'n-nihâl, c. 2, s. 240.
[383] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 84.
[384] Yâkubî, Târih, c. 2, s. s. 10-11.
[385] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 92, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 10.
[386] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 155.
[387] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 113-114.
[388] İbn Habib, K itâbu 'l-muhabber, s. 132, Belâzurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 72, Yâkubi, T ârıh, c. 1 , s. 258, E b ul-Tayyi b, I kdü's-simfn, c. 1, s. 152.
[389] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 237, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 84.
[390] Ahmed Zeynî Dahlan, Sîretü'n-nebî, c. 1 , s. 35. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/70-72.
[391] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 85, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 22, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 253, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 185.
[392] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 178, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 119, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 84.
[393] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, t 1, s. 40.
[394] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 168, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 184.
[395] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 1 84.
[396] Yâkubî, Târih, t 1.S.14.
[397] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 184.
[398] Ebu Nuaym Delâil, c. 1, s. 166.
[399] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 9, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 30-1 31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 282.
[400] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 9.
[401] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 11 9, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282.
[402] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 120, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 131, Halebt, İnsânu'l-uyûn, 11, s. 189. [403] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 119, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 31.
[404] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 168, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 166, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, c. 1, s. 131 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 40, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 205.
[405] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 119-1 20, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 166, Ebu'l-Ferec İ bn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 131, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 40, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282. [406] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 120, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 167. Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 282-283.
[407] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 40, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 89.
[408] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 168, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 166-167, İbn Seyyid, UyÛnu'l-eser, c. 1 , s. 40, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ , c. 1, s. 205, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 s. 189.
[409] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 168, Ebu Nuaym, c.1, s. 167, İbn Seyyid, c.1, s. 40, 41, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s.184.
[410] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 96.
[411] Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 205.
[412] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 168, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 96, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 167, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 40, Suyûtî, c. 1, s. 205, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 184.
[413] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 283, Suyûtî, c. 1, s. 205, Halebî, İnsânu'l-uyûn, t 1, s. 189.
[414] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 120,168, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 167, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 131, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 40, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 283, Suyûtî, Hasa is, c. 1, s. 204-205, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 254, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1 , s. 189. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/73-75.
[415] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[416] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,3.122.
[417] Hâkim, Müsiedrek, c. 3, s. 108.
[418] Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 108, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 202, Aliyyü'l-Müttakf, Kenzu'l-ummâl, c. 13, s. 636.
[419] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[420] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 108, İbn AJodilberT, İstiâb, c. 4, s. 1891, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7,s. 217, Muhibbüt-Taberî, Rıyâd,c.2, s. 202.
[421] Hâkim, c. 3, s. 108, Muhibbüt-Taberî, c. 2, s. 202, Kenzu'l-ummâl, c. 13, s. 635.
[422] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 108, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1891, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 217, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 202.
[423] İbn Abdilberr, İstiâb, c.4, s. 1891, İbn Esîr, Usd, c. 7, s. 217, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 202, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 257, AJiyyü'l-Müttakf, Kenzu'l-ummâl, c. 13, s. 635-636. [424] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[425] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 108, Aliyyü'l-Müttakf, Kenzu'l-ummâl, c. 1 3, s. 636
[426] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 256-257
[427] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 222, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 380. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/75-77.
[428] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 190, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. s. 292, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 191.
[429] İbn Esîr, Nihaye, c. 3, s. 330, Ffruzâbâdf, Kâmusu'l-muhft, c. 3, s. 185.
[430] Firuzâbâdi, Kâmûsu'l-muhit, c. 3, s. 185.
[431] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 1 90, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 283, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 191. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/77-78.
[432] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 139, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 219-220, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 222-223, Suyutî, Hasaisü'l-kübrâ, c. 1, s. 160-161, Alâuddin ^Ji, Kenzu'l-umm âl, c. 1 2, s. 400-401.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın AMCASIYLA BİRLİKTE BUSRA'ya GİDİŞİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) on iki yaşında bulunduğu sırada idi.[433] Kureyşîler, Şam'a götürüp satmak üzere pek çok ticaret malları hazırlamışlar, Ebu Talib de bu ticaret kervanına katılıp gitmeye hazırlanmıştı. Peygamberimiz (aleyhisselâm), kendisini de yanında götürecek mi diye bekleyip duruyordu. Yola çıkılacağı sırada, bütün erkek ve kız kardeşleri, Ebu Talib'i uğurlamaya gelmişlerdi. Ebu Talib'in, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a çok sevgisi ve şefkati vardı. Ona.: "Sen de benimle birlikte gidermişin?" diye sordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcaları ve âmeleri (halaları), Ebu Talib'e.: "Bu yaştaki bir çocuk, hastalıklara uğratılmak için, yemesi içmesi bol bir yere götürülmez!" dediler.[434] Bunun üzerine, Ebu Talib Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı hastalıktan korumak üzere[435] geride bırakmaya karar verince, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ağladı.[436] Ebu Talib.: "Ey kardeşimin oğlu! Sana ne oldu? Herhalde, seni geride bıraktığım için ağlıyorsun?" dedi. Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Evet!" dedi[437] ve Ebu Talib'in devesinin yularından tutup.: "Benim ne babam var, ne annem!" dedi.[438] Ebu Talib rikkate geldi.: "VALLAHi, seni yanımda götüreceğim! Hiçbir zaman, ne o benden ayrılacak, ne de ben ondan ayrılacağım!" dedi ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yanında götürdü. Kureyş ticaret kervanı, Şam topraklarından Busra'da konakladı.[439]


PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın BUSRA'da RAHİP BAHÎRA İLE BULUŞULMASI.:

Busra'da, Rahib Bahîra diye anılan bir rahib, bir de, onun içinde barındığı manastırı vardı. Bahîra, Hıristiyanların en âlimi idi. Hıristiyanların ilmi, onda ve buradaki manastırda idi.
Çünkü, burada; büyükten büyüğe geçerek gelen bir kitap vardı ki, bu manastırda o güne kadar gelip geçmiş rahiblerden, bu kitabdan yararlanmayan, bilgi almayan yoktu.
[440] Bahîra'nın asıl adı Circis veya Sercis idi.[441] Kendisi Teyma Yahudilerinden ve Yahudi âlimlerinden olup, [442] İsâ (aleyhisselâm)ın dininde idi.[443] Kureyş ticaret kervanı bu sefer onun manastırının yakınında konaklamış bulunuyordu.[444]

RAHİB BAHÎRA'nın KERVAN HALKINA ZİYÂFET ÇEKİŞİ.:

Kureyş ticaret kervanları daha önceki yıllarda defalarca gelip uğradıkları halde Rahib Bahîra onlarla hiç konuşmaz, ilgilenmezken, bu yıl, manastırının yakınında konakladıkları zaman, onlar için birçok yemekler yaptırmıştı. Bu da, kendisinin manastırında oturduğu yerden, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a ait bazı şeyler görmüş olmasından ileri gelmişti. Rivâyete göre; Bahîra manastırda bulunduğu sırada, kâfile ilerlerken bir bulutun kervandakiler arasında Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı gölgelediğini, sonra gelip manastırının yakınında bir ağacın gölgesine indikleri zaman bulutun ağacı gölgelediğini, ağacın dallarının da Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerine doğru eğildiğini ve onu gölgesinin altına aldığını görmüştü. Bahîra bütün bunları görünce manastırından indi, ve.: "Ey Kureyş cemâatı! Ben sizin için, yemek yaptım. Sizin küçük büyük, köle hür, olanlarınızın yemekte hazır bulunmanızı arzu ediyorum!" diye haber gönderdi. Yemek için geldikleri zaman, Kureyşîlerden birisi.: "VALLAHi, ey Bahîra! Senin bugün şaşılacak bir halin var! Biz sana çok kere uğrardık da, bize böyle birşey yapmazdın. Bugün, sendeki bu hal nedir?" dedi. Rahib Bahîra.: "Doğru söyledin! Siz konuksunuz, ağırlanmaya lâyıksınız. Ben de sizi ağırlamayı arzu ettim ve hepiniz yiyesiniz diye yemek yaptım!" dedi. Hepsi gelip sofra başında toplanmış, yalnızca Peygamberimiz (aleyhisselâm), çocuk ve yaşça onların hepsinden küçük olduğu için, ağacın altındaki yüklerin yanında bekçi olarak geride kalmıştı. Bahîra, gelenlere birer birer bakıp bildiği ve kitabda bulduğu sıfatları hiçbirinde göremediği için.: "Ey Kureyş cemâatı! Sizden, bu yemekte hazır bulunmayan, geride kalan bir kimse var mı?" diye sordu. Kureyşîler.: "Ey Bahîra! Senin yemeğine gelmesi gerekenlerden, bir çocuktan başka, kimse geride kalmadı! O çocuk da aramızda yaşça cemâatın en küçüğü olup, ağırlıkların yanında geride kaldı." dediler. Bahîra.: "Yapmayınız! Onu da çağırınız! Bu yemekte, sizinle birlikte, o da bulunsun!" dedi. Ticaret kâfilesinde Kureyşîlerden bir zât.: "Lât ve Uzzâ'ya and olsun ki; aramızdan, Abdullah b. Abdulmuttalib'in oğlunun bu yemekten geride kalışı, bizim için, kınanacak bir tutumdur!" dedikten sonra, kalktı. Ona doğru vardı. Kolundan tutup getirdi ve sofradakilerin yanına oturttu..[445]

RAHİB BAHÎRA'nın PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDAKİ TEŞHİSİ ve EBU TALİB'İ UYARIŞI.:

Rahib Bahîrâ; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görür görmez, ona dikkatli dikkatli bakmaya ve bedeninden bazı uzuvlarını süzmeye başladı. Peygamberimiz (aleyhisselâm)a baktıkça, kitabda yazılı sıfatları onda buluyordu. Cemâat yemeklerini yiyerek dağıldıkları zaman, Bahîra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelip.: "Ey çocuk! Ben sana bazı şeyler soracağım. Lât ve Uzzâ hakkı için, sorularımı cevâblandır!" dedi. Bahîrâ; Lât ve Uzzâ adına yemin ettiklerini, and içtiklerini Kureyşilerden işittiği için, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a da böyle and vermişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Lât ve Uzzâ adına yemin vererek bana birşey sorma! VALLAHi, ben, hiçbir şeyden, onlardan nefret ettiğim kadar nefret etmem!" dedi. Bahîra.: "Öyle ise, ALLAH aşkına, sana soracağım şeyler hakkında bana cevâb ver!" dedi. Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
"Bana istediğini sor!" dedi. Bunun üzerine, Bahîra; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a, uyku durumu ve bunlardan başka halleri ve işleri hakkında birçok sorular sordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm) da sorulara cevâblar verdi ki, hepsi de Bahîra'nın bildiği sıfatlara uyuyordu. Bahîra, en sonunda, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın sırtına da baktı. İki omuzu arasındaki peygamberlik hâteminin de, bildiği şekilde, yerli yerinde bulunduğunu gördü. Rahib Bahîra, sorularını sorup bitirdikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcası Ebu Talib'in yanına geldi. Ona.: "Bu çocuk senin neslinden midir?" diye sordu. Ebu Talib.: "Oğlumdur" dedi. Bahîrâ.: "O, senin oğlun değildir! Bu çocuğun babasının sağ olması uygun değildir!" dedi. Ebu Talib.: "O, benim kardeşimin oğludur!" dedi. Bahîra.: "Babasına ne oldu?" diye sordu. Ebu Talib.: "Annesi buna hamile iken, babası öldü!" dedi. Bahîra.: "Doğru söyledin!" dedi.
[446] "Annesi ne oldu?" diye sordu. Ebu Talib.: "Öldü!" dedi. Bahîra.: "Doğru söyledin![447] Kardeşinin oğlunu hemen memleketine geri çevir! Yahudilerin ona zarar vermelerinden sakın! VALLAHi, Yahudiler onu görüp de benim onda bulunduğunu anladığım şeylerin onda bulunduğunu anlayacak olurlarsa, muhakkak onu öldürmeye kalkışırlar! Senin kardeşinin oğlunun çok büyük bir hal ve şanı olacaktır! Sen, onu memleketine götürmekte acele et![448] Biz, onun son peygamber olacağını kitablarımızda ve atalarımızdan bize yapılan rivâyetlerde bulmuşuzdur!.[449] Bu hususta bizden ahd ve mîsaklarda alınmıştır!" dedi. Ebu Talib.: "Sizden bu mîsakları kim aldı ola?" deyince, Bahîra gülümsedi, sonra da.: "Yüce ALLAH, onu İsâ b. Meryem'e indirdiği kitabda aldı. Sen, eğlenip kalmayı azalt da, onu memleketine ve doğum yerine hemen döndür!" dedi[450] ve.: "Sen onun üzerine titrersin, değil mi?" diye sordu. Ebu Talib.: "Evet!" dedi. Bahîra.: "VALLAHi, onu Şam'a götürecek olursan, artık kendisini hiçbir zaman ev halkına kavuşturamazsın! Muhakkak onu öldürmeye kalkarlar! Onlar buna düşmandırlar![451] Kardeşinin oğlunu, sakın Yahudilerin bulunduğu oralara kadar götüreyim deme! Çünkü, Yahudiler düşmanlık ehlidirler. Bu çocuk, bu ümmetin peygamberi olacaktır! Kendisi, Araplardandır. Halbuki Yahudiler gelecek peygamberin İsrâil oğullarından olmasını isterler, bu çocuğu kıskanırlar. Sen, kardeşinin oğlu hakkında onlardan sakın.[452] İyi bil ki, ben sana karşı üzerime düşen öğüt vazifesini yerine getirmiş bulunuyorum" dedi. [453]

BUSRA'DA ÜÇ YAHUDİNİNPEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)a SUİKAST TEŞEBBÜSÜNDE BULUNMALARI ve RAHİB BAHÎRA TARAFINDAN VAZGEÇİRİLMELERİ.:

Rivâyet edildiğine göne; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcası Ebu Talib'le yaptığı Şam Seferi sırasında Rahib Bahîra'nın Peygamberimiz (aleyhisselâm)da gördüğü şeyleri, Ehl-i Kitabdan, [454] YahudiIerden[455] Zebir,[456] “Temmam”[457] ve “Deriş” adlarındaki[458] kimselerde gördüler.[459] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı öldürmeyi tasarladılar. Bunu Rahib Bahîra ile de konuşmaya gelip, konuştular. [460] Bu Yahudiler; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a suikast hususundaki görüşlerine Rahib Bahîra'nın da katılacağını sanıyorlardı.[461] Rahib Bahîra onları böyle birşeye girişmekten en şiddetli bir nehy ile nehyetti.[462] Kendilerine, ALLAH'ı hatırlattı. Kitabda, gelecek peygamberin zikrini ve sıfatını bulduklarını, onu öldürmek isteseler de öldüremeyeceklerini anlattı. [463] Onlara.: "Siz de, onun sıfatını, Kitabda bulamadınız mı?" diye sordu. "Evet! Bulduk" dediler. Bahîra.: "O halde, onu öldürmeye, sizin için yol ve imkân yoktur!" dedi.[464] Bunun üzerine, onlar Bahîrâ'nın söylediği sözlerin doğruluğuna kanaat getirerek Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı bıraktılar, geri dönüp gittiler.[465] Ebu Talib de, Rahib Bahîra'nın tavsiyesi üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la birlikte, oradan hemen Mekke'ye döndü.[466]

BİR AÇIKLAMA.:

İbn İshak'ın (doğumu.: 85, ölümü.: 151 Hicrî) son zamanlarda bulunup 1401/1982 yılında yayınlanan Kitâbu'l- Mübtedâ ve'l-meb'as ve'l-megâzî'sinin metninde Ebu Talib'in bu seyahat hakkında söylediği 12, 18 ve 13 beyitlik üç manzumesinin bulunduğu ve bunlarda Mekke'den yola çıkışları, Busra'da Rahib Bahîra tarafından ağırlanışları ve isimleri de açıklanan üç Yahudi tarafından Peygamberimiz (aleyhisselâm)a yapılmak istenilen suikastın Rahib Bahıra tarafından önlenişi hadiselerinin dile getirildiği görülür.[467] Bu manzumeler; Beyhakî tarafından da (doğumu.: 384, ölümü.: 458 Hicrî), İbn Asâkir tarafından da (ölümü.: 571 Hicrî), Süheylî tarafın dan da (doğumu.: 508, ölümü.: 581 Hicrî) bilinmekte idi. Hatta, İbn Asâkir, bunlardan 12 ve 18 beyitlik olanlarını kitabına[468] ; Süheylî de 18 beyitlik olanının başından 9 beytini Ravdu'l-ünüf'üne[469] kaydetmiştir. [470]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın İSİM ve SIFATLARININ EHL-i KİTAB NEZDİNDE BELLİ OLUŞU.:

Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm)ın isim ve sıfatları, Musâ (aleyhisselâm)a indirilen Tevrat'ta ve İsâ (aleyhisselâm)a indirilen İncil'de yazılı olup Ehl-i Kitab olan Yahudi ve Hıristiyan bilginleri bu hususta tam bilgiye sahip bulunmakta,[471] kendilerine Kitab verilenler, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı öz oğullarını tanıdıkları gibi tanımakta idiler.[472] Nitekim, Yahudi âlimlerinden iken Müslüman olan Abdullah b. Selâm.: "Ben, Resûlullah (aleyhisselâm)ı, kendi oğlumu tanıdığımdan daha ziyâde tanırım!" dediği zaman, Hz. Ömer "Ey Selâm’ın oğlu! Bu, nasıl tanıma?" diye sormuştu. [473] Abdullah b. Selâm.: "Ben, MuhaMMed (aleyhisselâm)’ın gerçekten Resûlullah olduğuna yakînen şehâdet ederim.[474] Kendisinin peygamber olduğunda hiç şüphe etmem [475] Çünkü, onun ALLAH tarafından gönderilen peygamber olduğu, na't ve vasıfları Kitabımızda bulunmakta dir.[476] Kendi oğlum üzerinde ise böyle kesin bir şehâdeti yapamam![477] Çünkü, onun anası[478] kadının ne yaptığını bilemem.[479] Ne bileyim, belki de ihânet etmiş olabilir!" dedi.[480] Bunun üzerine, Hz. Ömer.: "Ey Selâm'ın oğlu! ALLAH seni hakka İsâbet ettirmiş!" dedi[481] ve onun başını öptü. [482]

DAHA ÖNCEKİ PEYGAMBERLERDEN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) HAKKINDA AHD ve MÎSAK ALINIŞI.:

Yüce ALLAH; daha önceki peygamberlerden de, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a iman ve yardım etmeleri hakkında ahd ve mîsak almıştır.[483] Kadı İyaz der ki.: "Yüce ALLAH, o mîsakı, vahiy ile almıştır. Hiçbir peygamber göndermemiştir ki, ona MuhaMMed (aleyhisselâm)ı veya vasıflarını anmış ve 'Ona eriştiğin takdirde, kesin olarak iman edeceksin! diye kendisinden ahd ve mîsak almış olmasın! Deniliyor ki.: Yüce ALLAH, bunu kendi kavimlerine de haber vermeleri ve onların kendilerinden sonra gelecek kavimlerine de aynen bildirmeleri hususunda da kesin söz almıştır."[484] Atâ b. Yesar'dan rivâyet edildiğine göre.: Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Tevrat'taki sıfatlarından sorulunca, Abdullah b. Amr ibnü'l-Âs demiştir ki.: "Evet! VALLAHi, Kur'ân'daki.: “Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni şâhid, müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik!”[485] âyetindeki bazı sıfatlar ile, Tevrat'ta da tavsif buyrulmuştur. Şöyle ki.: “Ey Peygamber! Biz seni şâhid, müjdeleyici, korkutucu, ümmîler için de koruyucu olmak üzere gönderdik. Sen, benim kulumsun, peygamberim sin. Ben, sana Mütevekkil ismini verdim. O, ne kötü huyludur, ne katı kalbi idir; ne de çarşılarda, pazarlarda bağırır, çağırır. O, kötülüğü kötülükle de karşılamaz, fakat affeder, bağışlar. Doğru yoldan sapan milleti.: “Lâ İLâHe İLLALLAH.: ALLAH'tan başka ilâh yoktur!” diyerek doğrultmadıkça, kör gözleri, sağır kulakları, kapalı gönülleri açmadıkça, ALLAH onun ruhunu almayacaktır!"[486] Atâ b. Yesar, Yahudi âlimlerinden iken Müslüman olan Abdullah b. Selâm’ın da bunu aynen tekrarladığını; ve yine Yahudi âlimlerinden iken Müslüman olan Ka'bu'l-Ahbar'ı da Abdullah b. Selâm’ın söylediklerinin aynısını söylerken işittiğini, Ebu Vâkıdü'l-Leysî'nin kendisine haber verdiğini, aynı zamanda.: "Onun doğum yeri Mekke, hicret yurdu Taybe (Medine) olacak, kendisi Şam ülkesine hükmedecektir. Onun ümmeti de, bollukta ve darlıkta, her yerde ALLAH'a hamd ederler; her yüksek yerde tekbir getirirler. Güneşin seyrini izleyip, vakitleri gelince, nerede olursa olsun, namazlarını kılarlar. Bellerine fota bağlarlar. Kollarını yıkarlar (abdest alırlar). Ezânlarının sesleri, geceleyin, gök boşluğunda an uğultusu gibi uğuldar!." dediğini açıklamıştır. Abdullah b. Abbas da, Ka'b'a.: "Tevratta, Resûlullah (aleyhisselâm)ın na’tını nasıl buldun?" diye sorduğu zaman, Ka'b.: "Tevrat'ta, onun na'ti.: 'MuhaMMed b. Abdullah, Mekke'de doğacak, Tâbe'ye (Medine'ye) hicret edecek, Şam'a hakim olacaktır! Kendisi ne kötü söz söyler, ne de çarşılarda bağırır çağırir. Kötülüğü kötülükle karşılamaz, fakat affeder, bağışlar. Onun ümmeti de, bollukta, darlıkta, her yerde, ALLAH'a hamd ederler. Tekbir getirirler. Kollarını yıkarlar (abdest alırlar). Bellerine fota bağlarlar. Savaşta saf oldukları gibi, namazlarında saf olurlar. Mescidlerinde, arı uğultusu gibi, uğuldarlar. Ezânlarının sesleri, gök boşluğunda duyulur! diye yazılı bulduk" demiştir.[487] Kur'ân-ı Kerîm'e göre; Musâ (aleyhisselâm)a indirilen Tevrat'ta Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Ashabının vasıfları, hal ve şanları da şöyle açıklanmış bulunuyordu.: "MuhaMMed, ALLAH'ın Resûlüdür. Onunla birlikte olanlar (Ashab da), kâfirlere karşı çok sert, kendi aralarında ise çok merhametlidirler. Onların, rükû ve secde ederek; ALLAH'tan, lütuf ve rızasını istediklerini görürsün. Onların yüzlerinde, secdelerin izinden dolayı, nuranîlik vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır..."[488]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın geleceğini İsâ (aleyhisselâm) da müjdelemiş, Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığı üzere.: "Birzaman, Meryem oğlu İsâ.: “Ey İsrâil oğulları! Ben size, ALLAH'ın gönderdiği peygamberiyim! Benden önceki Tevrafı tasdik edici, benden sonra gelecek peygamberi de-ki, ismi Ahmed'dir- müjdeleyici olarak geldim" demişti.
[489]
İbn İshak'ın (85-151 Hicrî) bildirdiğine göre; İsâ (aleyhisselâm)a ALLAH tarafından gelen İncil'de Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın sıfatı ve ismi hakkında verilmiş olan bilgiyi, İsâ (aleyhisselâm)ın devrinde havari Yuhannâ da yazdığı İncil'de tesbit etmiş bulunuyordu. Nitekim, İsâ (aleyhisselâm), kendisini inkâr eden kavmine karşı.: "Rabb tarafından çıkıp gelecek olan o Münhamenna, Rabb tarafından çıkıp gelecek olan o Rûhu'l-Kudüs gelmiş olsaydı, o bana şehâdet ederdi. Siz de, şehâdet edersiniz. Çünkü, öteden beri benimle birlikte bulunuyorsunuz. Ben, bunları size söyledim ki, şüpheye düşmeyesiniz ve sürçmeyesiniz!" demiştir. “Münhamenna”, Süryanice “MuhaMMed” demektir. Bunun Rumca'sı “Baraklitus”dur.
[490] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî'nin (540-597 Hicrî), İbn Kuteybe'den (213-276 Hicrî) nakline göre.: İsâ (aleyhisselâm), havarilerine.: "Ben gidersem, size Faraklit, Rûhu'l-Hak gelecektir! O, kendiliğinden söz söylemeyecek, ancak kendisine ne söylenirse onu söyleyecektir. O, bana şehâdet edecektir. Siz de şehâdet edersiniz. Çünkü, siz halktan daha önce benimle birlikte bulunuyorsunuz. Ben gitmezsem, Faraklit size gelmez!." demiştir.[491] Gerek “Baraklitus”, gerek “Faraklit” sözü “Periclotas” şekline sokulup Yuhanna İncilinde “Teselli Edici” diye tercüme edilmiştir. [492] Şüphesiz ki, İsâ (aleyhisselâm)ın ana dili Yunanca değil, İbranice idi. Kendisine ALLAH tarafından indirilmiş olan İncil'in de İbranice olacağı tabiîdir. İsimleri tercüme etmek Ehl-i Kitab âlimlerince âdet olduğundan, İsâ (aleyhisselâm)ın kendisinden sonra geleceğini müjdelediği âhir zaman peygamberinin ismini de Yunanca'ya tercüme etmişler ve Arapça mütercimlerde onu “Faraklit” olarak Arapçalaştırmışlardır. Bir papaz tarafından yazılıp Hicrî 1268 yılında Kalküta'da bastırılan bir broşürde; “Faraklit” olarak Arapçalaştırılan ismin İncil'in Yunanca nüshasında “Paraklitus” şeklinde mi, yoksa “Piraklütüs” şeklinde mi geçtiği incelenerek, birinci şekle göre ismin “Teselli ve Yardım Edici, Vekil” mânâlarına geldiği ifâde ve ikinci şekle göre ise, “MuhaMMed” ve “AhMed” mânâlarına gelebileceği itiraf edilmiş ve Müslümanların bu şekli iltizam ettikleri ileri sürülmüştür. Halbuki, iki kelime arasında şekil ve telaffuz bakımından pek az bir fark vardır. Yunan harfleri, birbirlerine benzerler. Bazı İncil nüshalarındaki Piraklütüs, belki de, yazıcıların hatası yüzünden Paraklitus olmuştur."[493] Kur'ân-ı Kerîm'e göre Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ashabının.: "İncil'deki vasıfları da, bir ekin gibidir ki; filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, saplan üzerine, bir düzeye dizilmiştir. Öyle ki, ekincilerin hoşuna gider. Bu (teşhisle) ki, onlarla, kâfirleri öfkelendirmek içindir. ALLAH, onlardan, iyi amel işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir ecir vaad buyurmuştur."[494] Markos İncilinde bu hususta şöyle denilmiş olduğu görülür.: "Ve dedi.: “ALLAH'ın melekûtu böyledir. Yere tohum saçan bir adam gibidir. Gece gündüz uyuyup kalkar, tohum biter ve büyür. Nasıl, o bilmez. Toprak, kendiliğinden, önce otu, sonra başağı, sonra başakta dolu taneyi verir. Mahsul kemâle erdiği zaman, hemen orağı salar. Çünkü, hasat zamanı gelmiştir."[495]

İSRÂİL OĞULLARININ GELMESİNİ BEKLEDİKLERİ ÜÇ PEYGAMBER.:

Yuhannâ'nın İncil menkıbesine göre, Yahudiler üç peygamberin gelmesini beklemekte idiler.:
İlki.: Tekrar geleceğini sandıkları İlya,
İkincisi.: Mesîh İsâ (aleyhisselâm),
Üçüncüsü.: Herkesin bildiği, kendisi sadece "O Peygamber" diye anılan peygamberdi.
Yahudiler, Yahyâ (aleyhisselâm)a.: "Sen kimsin?" diye sordukları zaman, o.: "Ben, Mesîh değilim!" dedi. Yahudiler.: "Öyle ise, sen nesin? İlya mısın?" dediler.
Yahyâ (aleyhisselâm).: "Değilim!" dedi. Bunun üzerine, Yahudiler.: "Sen, O Peygamber misin?" diye sordular. Yahyâ (aleyhisselâm).: "Hayır!" dedi. Yahudiler.: "Öyle ise, sen kimsin? Kendin hakkında, ne diyorsun?" dediler. Yahyâ (aleyhisselâm).: "Ben, İşâya Peygamberin dediği gibi.: “RABBın yolunu düzeltiniz! diye çölde bağıranın sesiyim! Aranızda biri duruyor da, siz onu bilmiyorsunuz. Benden sonra gelen odur! Ben, onun çarığının bağını çözmeye lâyık değilim!" dedi.
[496] İsâ (aleyhisselâm) ise, Yahyâ (aleyhisselâm) hakkında.: "Eğer kabul etmek isterseniz, gelecek olan İlya, budur!" demiş;[497] gelecek olan Mesîh'in de İsâ (aleyhisselâm) olduğu,[498] gösterdiği mucizelerle anlaşılmıştır.[499] Geleceği müjdelenenlerden üçüncüsü olan ve kendisi sadece "O Peygamber" diye anılan [500] son peygamberin gelmesi ise, İsâ (aleyhisselâm)dan sonra, beklenip duruyordu. Nitekim, Medineli putperest Evs ve Hazrec Kabilelerinin ne zaman Medineli Yahudilerle araları açılsa, Yahudiler onlara.: "Bir peygamber, hemen gönderilmek, gelmek üzeredir! Onun geleceği zamanın gölgesi düştü. O peygamber gelince, biz ona tâbi olacak; İrem ve Âd kavimleri gibi, sizi öldürüp kökünüzü kazıyacağız!" derlerdi.[501] Rahib Bahîra'nın da dediği gibi, Yahudiler gelmesini bekledikleri son peygamberin İsrâil oğullarından olmasını arzu etmekte idiler. Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm) ise, İsmâil (aleyhisselâm)ın soyundan gelen Araplardan olduğu için; Medineli Yahudiler de Peygamberimiz (aleyhisselâm)a kıskançlıklarından dolayı, iman etmemekte ve karşı koymakta direnmiş durmuşlardır.[502] İbn İshak'ın Abdullah b. Ebi Bekr, b. MuhaMMed, b. Amr, b. Hazm'dan, onun da Peygamberimizin zevcesi Hz. Safiyye'den rivâyetine göre.: Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm)ın Medine'ye hicreti sırasında, Küba Köyüne geldiği işitilince, babası Huyey b. Ahtab ile amcası Ebu Yâsir b. Ahtab hemen Küba'ya gitmişler, güneş batarken de, çok bitkin ve üzgün bir halde eve dönmüşlerdi. Ebu Yâsir b. Ahtab, Huyey b. Ahtab'a.: "Bu, geleceği beklenilen O Peygamber midir?" diye sormuş, Huyey b. Ahtab.: "Evet! VALLAHi, odur!" demişti. Ebu Yâsir.: "Bunun o olduğunu iyice anladın ve tesbit ettin mi?" diye sormuş, Huyey b. Ahtab.: "Evet!" demiştir. Ebu Yâsir.: "O halde, ona karşı kalbinde ne var?" diye sormuş, Huyey b. Ahtab.: "VALLAHi, sağ oldukça, ona hep düşmanlık besleyip duracağım!" demiştir.[503] Medineli Yahudilerin; Peygamberimiz (aleyhisselâm) ve ALLAH'tan getirdiği Kitabı hakkındaki tutum ve davranışları Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır.: "Vaktâ ki, onlara, ALLAH katından, yanlarındakini tasdik edici, doğrulayıcı bir Kitab geldi ki, onlar daha önce, kâfirlere karşı, ALLAH'tan böyle bir fetih ve yardım istiyorlardı. İstedikleri kendilerine gelince, (kıskançlıklarından) onu inkâr ettiler. Artık, ALLAH'ın lâneti o kâfirlerin üzeri nedir. "[504]
Yüce ALLAH, Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm)ı da, Firavun'a gönderdiği resûl gibi bir resûl olarak göndermiştir.
[505] Eski Ahid'de de, Musâ (aleyhisselâm)a Yüce ALLAH tarafından şöyle denildiği görülür.: "Onlar (İsrâil oğulları) için, kardeşleri arasından, senin gibi bir peygamber çıkaracağım, ve sözlerimi onun ağzına koyacağım, ve ona emredeceğim herşeyi onlara söyleyecek ve vâki olacak ki, Benim ismimle söyleyeceği sözlerimi dinlemeyecek olan adamdan, Ben arayacağım!" [506]
İsrâil oğullarının kardeşlerinden maksadın, İsmâil (aleyhisselâm)ın oğulları olduğu malumdur. Onların içinden de, MuhaMMed (aleyhisselâm)dan başka hiçbir kimsenin ilâhî vahye mazhar olduğu ve ağzına Yüce ALLAH'ın Kelamının konulduğu görülmemiştir.
[507] İbrahîm (aleyhisselâm) ile oğlu İsmâil (aleyhisselâm)ın, Kâbe'nin duvarlarını örüp yükseltirlerken Yüce ALLAH'a.: "Ey RABBimiz! Bizden sâdır olan şu hizmeti kabul buyur! Şüphe yok ki, herşeyi işiten, herşeyi bilen Sensin Sen! Ey RABBimiz! Bizi, Sana teslimiyette sabit kıl! Soyumuzdan da, yalnız Sana boyun eğen Müslüman bir ümmet yetiştir! Ey RABBimiz! Onların içinden de, kendilerine Senin âyetlerini okuyacak, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretecek, onları iyice temizleyecek bir peygamber de gönder..." diyerek duâ ettikleri [508] ve.: "İçinizde, kendinizden bir peygamber gönderdik ki, size âyetlerimizi okuyor, sizi tertemiz yapıyor, size Kitabı ve Hikmeti öğretiyor, bilmediğiniz şeyleri size bildiriyor"[509] buyurularak Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkındaki duâlarının kabul edilmiş olduğu açıklanmış bulunmaktadır.. [510]


*
**
****


DiP NOTLAR.:

[433] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 153, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 96, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 65, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 131, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1 , s. 31.
[434] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvE, c. 1, s. 168.
[435] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 96.
[436]Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 96, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 168.
[437]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 168.
[438]] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 53, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 24-25, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 257.
[439] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/79-80.
[440] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2,s. 53, Taberî, Târih, c. 2, s. 194, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 27, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 40-41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 283, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 257, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 191-192.
[441] Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 1, s. 75, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 176, Ziürkânf, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 194.
[442] Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c.2, s. 220, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 257, Halebî, İnsânu'l-uyÛn, c. 1.S.193.
[443] Mes'ûdf. Murûcu'z-zeheb. c. 1. s. 75.
[444] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/80.
[445] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/80-82.
[446] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 54-55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 153-155, Taberî, Târîh, c. 2, s. 195, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 168-169, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 27, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 270-272, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 131 -133, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 4142, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 58-60, Ebu'j-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 283-284, Suyutî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 208-209, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 257-258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 93-1 94.
[447] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 169, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 133, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 195.
[448] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2,s. 55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Taberî, Târîh, c. 2, s. 195, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 169, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 29, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 42, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 59, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 284, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 210, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 194.
[449] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Nuaym, Del âil.c, 1,s.169-170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 133, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 95.
[450] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 170.
[451] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 318.
[452] İbn Sa'd, Tabakatü'l-kübrâ, c. 1, s. 155.
[453] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 1 33, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 95. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/82-84.
[454] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ye'l-meb'as, c. 2, s. 55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 170, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 29, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, İbn Seyyid, Uyûnu'l- eser, c. 1, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 284, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 176, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 210, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258.
[455] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 170, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258.
[456] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 21 0.
[457] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 170, Suyûtî, Hasâisü'l- kübrâ, c. 1, s. 210.
[458] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 284, Suyûtî, Hasâis, c. 1 , s. 210.
[459] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ye'l-meb'as, c. 2, s. 55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 170, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 29, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, İbn Seyyid, Uyûnu'l- eser, c. 1, s. 42.
[460] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258.
[461] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 170.
[462] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 1 33, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258.
[463] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 284, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 176, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 210, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 195.
[464] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 170, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 1 33, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 258.
[465] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 155, Taberî, Târîh, c. 2, s. 195, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bdâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 284.
[466] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55, İbn Sa'd, Tabakât, c.1 ,s. 155, Taberî, Târîh, c. 2, s. 195, Ebu Muaym , Delâil, c. 1, s. 170, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 29, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 271, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 2, s. 284. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/85-86.
[467] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 55-57.
[468] Târîh, c. 1, s. 272-273.
[469] c. 2, s. 227-228.
[470] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/86.
[471]A'râf 157.
[472] Bakara.: 146.
[473] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 27, Nesefi, Medârik, c. 1, s. 82, Hâzin, Tefsir, c. 1, s. 94, Beyzâvi, Tefsîr, c. 1 , s. 89, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 1, s. 147.
[474] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 27, Hâzin, Tefsir, c. 1, s. 94.
[475] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1, s. 321, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 4, s. 128, Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 4, Beyzâvî, Tefsîr, c. 1, s. 98, Ebussuud, Tefsîr, c. 1, s. 1 76.
[476]Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 94, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 1, s. 147.
[477] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 27.
[478] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1, s. 321, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 4, s. 128, Nesefî, Medârik, c. 1, s. 82, Beyzâvî, Tefsîr, c. 1, s. 89, Ebussuud, Tefsîr, c. 1, s. 1 76.
[479] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 27, Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 94, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 1, s. 147.
[480]Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1, s. 321, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 4, s. 128, Nesefî, Medârik, c. 1, s. 82, Beyzâvî, Tefsîr, c. 1, s. 89, Ebussuud, Tefsîr, c. 1, s. 1 76.
[481]Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 27, Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 94, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 1, s. 147.
[482] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1, s. 321 , Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 4, s. 128, Hâzin, Tefsir, c. 1, s. 94, Nesefî, Medârik, c. 1, s. 82, Beyzâvî, Tefsîr, c. 1, s. 89, Ebussuud, Tefsîr, c. 1, s. 176. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/87-88.
[483] Al-i İmrân.: 81.
[484] Kadı İyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 35.
[485] Ahzâb.: 35.
[486] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 362, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 2, s. 174, Bu harf, Sahih, c. 3, s. 21, Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 374-377, Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 19, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 37-38, İbn Seyy'id, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 58, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 92-94, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 2, s. 325.
[487] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 14-1 5, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 38-39, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 94.
[488] Feth.: 29.
[489]Saf 6
[490] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 248.
[491] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 67.
[492] Yuhanna İncili, bab.: 14, fıkra.: 16; bab.: 15, fıkra.: 26; bab.: 16, fıkra.: 7.
[493]Rahmetullah, İihâru'l-hak, Türkçe terceme, c. 2, s. 262-263.
[494]Feth.: 29.
[495]Markos İncili, bab.: 4, fıkra.: 26-29. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/88-92.
[496] Yuhanna İncili, bab.: 1, fıkra.: 1 9-27.
[497] Matta İncili, bab.: 11 , fıkra.: 14-15.
[498]Matta İncili, bab.: 2, fıkra.: 1-5,
[499] Matta İncili, bab.: 11, fıkra.: 1-6.
[500] Yuhanna İncili, bab.: 1, fıkra.: 21-25.
[501] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 70, Taberî, Târîh, c. 2, s. 234, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 75-76, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 95-96, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 290, Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 149.
[502]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 155.
[503] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 165-166, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 77-78, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 533, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 57.
[504] Bakara.: 89.
[505] Müzzemmil.: 15.
[506] Eski Ahid, Tesniye, bab.: 18, fıkra.: 18-19.
[507] Mâverdf, A'lâmi'n-nübüvvıe, s. 198.
[508] Bakara.: 127-129.
[509] Bakara.: 151.
[510] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/92-95.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKLERDEN KORUNARAK BÜYÜTÜLÜŞÜ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), amcası Ebu Tâlib'in şefkatli kanadı altında güzelce büyüyüp gidiyordu.[511] Ebu Tâlib bu koruyuculuğunu ve kollayıcılığını hayatının sonuna kadar devâm ettirdi.[512] Yüce ALLAH; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, Ebu Tâlib'in yanında bulundurup[513] peygamberlikle şereflendireceği için, onu Câhiliye devrinin kötülüklerinden hiçbirine bulaştırmadı.[514]

1-) Suyutî'nin Ebu Nuaym ve İbn Asâkir'den nakline göre, Hz. Ali der ki: "MuhaMMed (aleyhisselâm)a, bir gün.: “Sen, hiç puta taptın mı?” diye soruldu. “Hayır!” buyurdu. “Sen, hiç içki içtin mi?” diye sordular. “Hayır! Ben, daha Kitab ve imanın ne olduğunu bilmezken bile, Kureyşîlerin küfür üzerinde bulunduklarını bilmekten uzak kalmamın sırrıdır.” buyurdu."[515] Peygamberimiz (aleyhisselâm), kendisini çocukluğu sırasında Yüce ALLAH’ın nasıl koruduğunu şöyle anlatır.: "Öyle bir zamanımı biliyorum ki; Kureyş çocuklarıyla birlikte, bir oyun oynamak üzere, bir yerden bir yere taş taşıyorduk. Her birimiz, fotasını sıyırıp boynuna dolamış, taşı onun üzerinde taşıyordu. Ben de, onlarla birlikte böyle yapıp gelir giderken, kendisini görmediğim birisi bana ağrıtıcı bir yumruk indirip.: “Bağla fotanı beline!.” dedi. Ben de, hemen, fotamı belime bağladım. Arkadaşlarımın arasında, yalnız ben, fotalı olduğum halde boynumda taş taşıdım."[516]

2-) Cabir b. Abdullah'ın rivâyetine göre, Peygamberimiz (aleyhisselâm), Kureyş ile birlikte, Kâbe için taş taşıyordu. Fotası da üzerinde idi. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcası Hz.Abbas.: "Kardeşimin oğlu! Şu fotanı çözsen, omuzlarının üzerine alsan da, taşıyacağın taşla gitsene!." demişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm), fotasını çözüp omuzlarının üzerine koyar koymaz, yere, baygın düştü! İşte ondan sonra, kendisi hiçbir vakit çıplak görülmemiştir.
[517] Peygamberimiz (aleyhisselâm), oniki yaşında bir çocuk iken.[518] Rahib Bahîra'nın Kureyş müşriklerinin Lât ve Uzzâ putları adına yemin edip durduklarına bakarak, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a da.: "Lât ve Uzzâ hakkı için, sorularıma cevâb ver!" dediği zaman.: "Lât ve Uzzâ adına yemin vererek bana birşey sorma! VALLAHi, ben, bunlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!" demiştir.[519] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dadısı Ümmü Eymen der ki.: "Kureyş Müşrikleri, tâzim için, Buvâne putunun yanında, yılda bir gün toplanırlar, geceye kadar onun yanında saç kestirmek, iti’kafa girmek, kurban kesmek suretiyle tören yaparlardı. Ebu Tâlib de, Kureyş Kavmi ile birlikte bu bayram için hazırlanmış ve Resûlullah (aleyhisselâm)ın da bu bayramda kavminin yanında bulunmak üzere hazırlanmasını söylemişti. Resûlullah (aleyhisselâm) bundan kaçınınca, Ebu Tâlib'in de, Resûlullah'ın âmelerinin (halalarının) da Resûlullah'a son derece kızdıklarını gördüm.
Halaları: “İlâhlarımızdan yüz çevirmek demek olan bu davranışından dolayı, senin bir felâkete uğramandan korkuyoruz!” diyerek o kadar ısrar ettiler, o kadar üzerine düştüler ki, Resûlullah (aleyhisselâm) yanlarına düşüp gitmek zorunda kaldı. ALLAH’ın dilediği kadar bir müddet orada gaip olup görünmedi. Sonra, korkudan benzi sararmış bir halde dönüp yanımıza geldi. Halaları.: “Senin başına ne felâket geldi?” diye sordular. O da.: “Bana cin dokunmasından korkuyorum!” dedi. Halaları.: “ALLAH, seni şeytanla mübtelâ kılmaz! Sende, iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalım, görmüş olduğun şey nedir?” dediler. Resûlullah.: “Ben, bu putun yanına yaklaşınca, beyaz ve uzun boylu bir adam peyda olup, bana.: “Ey MuhaMMedi Gerine dön! Sakın ona el sürme!” diyerek bağırıyordu!” dedi. Artık, kendisine peygamberlik gelinceye kadar, onların bayramına ve törenine katılmadı."
[520]

5-) Hz. Ali'nin, Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan bizzat işitip bildirdiğine göre, Peygamberimiz (aleyhisselâm) buyurmuşlardır ki.: "Ben, Câhiliye devri insanlarının işledikleri birşeyi işlemeye iki kere teşebbüs etmiş isem de, Yüce ALLAH, işlemek istediğim şeyle benim arama girip, beni ondan alıkoydu. Bundan sonra, Yüce ALLAH beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötü şeye teşebbüs etmedim!."
[521] İki kere yapmaya teşebbüs edip alıkonulduğum şey de şu idi.: "Bir gece, Mekke'nin yukarı taraflarında, Kureyş'ten bir veya birkaç gençle birlikte kendi koyunlarımızı otlatıyordum. Arkadaşıma.: “Eğer koyunuma bakarsan, ben de, diğer gençler gibi, Mekke'ye gidip gece konuşmalarına katılayım.” dedim. Arkadaşım.: “Olur. İstediğini, yap!.” dedi. Ben, bu arzumu yerine getirmek üzere, yola çıktım. Mekke evlerinden ilk evin yanına vardığım zaman, defler, düdüklerle ıslık çalındığını işittim. “Nedir bu?” diye sordum. “Filan erkek, filanca kadınla evleniyor!.” dediler. Hemen, oturup onlara bakmaya başladım. Derken, Yüce ALLAH kulaklarımı tıkadı, uyuyakaldım. Beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi! Hemen, dönüp arkadaşımın yanına geldim. “Ne yaptın?” diye sordu. “Hiçbir şey yapmadım!.” dedim. Sonra da, başımdan geçeni ona anlattım. Başka bir gece, yine, arkadaşıma aynı şekilde ricâda bulundum. O da.: “Olur. Dilediğini, yap!.” dedi. Yola çıkıp Mekke'ye geldiğimde, şu geçen gece Mekke'ye geldiğim zaman işittiğimin aynısını işittim. Hemen, oraya çöküp bakmaya başladım. Derken, Yüce ALLAH kulaklarımı tıkadı. VALLAHi, beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi! Uyanınca, hemen, arkadaşımın yanına döndüm. Başımdan geçeni ona anlattım. Bundan sonra, Yüce ALLAH beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötü şeye teşebbüs etmedim."[522]

6-) Kureyş müşriklerinin, pufları olan Lâtve Uzzâ'ya geceleri taptıktan sonra yatmayı âdet edindikleri sıralarda, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, zevcesi Hz. Hatice'ye.: "Ey Hatice! VALLAHi, ben hiçbir zaman Lâfa tapmam! VALLAHi, ben hiçbir zaman Uzzâ'ya tapmam!" dediğini ve Hz. Hatice'nin de.: "Boş ver Uzzâya Muzzâya!" diye karşılık verdiğini komşusunun işitmiş olduğu rivâyet edilir.
[5203] İbn İshak (85-151 Hicrî) der ki: “Resûlullah (aleyhisselâm); erlik çağına erinceye kadar, mertlik ve insanlıkça, kavminin en üstünü; ahlâkça en güzeli; soy sop itibarıyla en şereflisi; komşuluk haklarını en çok gözeteni; akıl ve uslulukça en büyüğü; doğruluk ve
doğru sözlülükte en başta geleni; eminlik ve güvenilirlikte en büyüğü; kötülükten, insanları alçaltan huylardan da, insanların en uzak bulunanı idi. Yüce ALLAH, bütün iyi haslet ve meziyetleri onda toplamıştı. Bunun için; kendisi, kavmi arasında “el-Emîn” adıyla anılırdı ."
[524]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın HILFU'L-FUDÛL'e GİRİŞİ ve HILFU'L-FUDÛL'ün İCRAATINDAN BAZI ÖRNEKLER.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)in yirmi yaşlarında iken[525] amcalarıyla birlikte katıldığı[526] son Ficar Kavgasından dönüldükten sonra,[527] Haram aylardan Zilkade ayında idi ki,[528] Yemenli Zübeyd kabilesinden bir adamın satmak üzere Mekke'ye getirdiği bir yük meta’ını Kureyş eşrafından Âs b. Vâil satın almış, parasını ödemeye yanaşmamıştı.[529]Âs b. Vâil adamın meta’ını kendisine geri vermesi isteğine de yanaşmayınca,[530] adamcağız: Abduddar, Manzum, Cuman, Sehm ve Adiyy b. Ka'b oğulları gibi, Mekke'nin nüfuzlu ailelerinin ileri gelenlerine başvurup Âs b. Vâil'deki alacağını ödettirmeleri için kendisine yardım etmelerini istemişti. Fakat, bunlar adamcağıza yardımcı olacakları yerde, Âs b. Vâil'i kayırmışlar, adamcağızı da azarlamışlardı. İşin kötüye gittiğini gören[531] ve çâresizlik içinde kalan adam[532] güneşin doğmak üzere olduğu ve Kureyş ileri gelenlerinin de Kâbe'nin çevresinde küme küme oturdukları bir sırada, Ebu Kubeys Dağına çıkarak.: "Ey Fihr hanedanı!" diye bağıra bağıra okuduğu şiirinde, uğradığı zulmü ve haksızlığı açıklayıp yardım dileğinde bulununca;[533] orada hemen kalkıp temâslara başlamak suretiyle ilk harekete geçen ve bu yolda daha başkalarını da harekete geçiren zât, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcası Zübeyr b. AbdulmutTâlib oldu.[534] Kureyş kabilelerinden: Hâşim b. Abdi Menaf, MutTâlib b. Abdi Menaf, Zühre b. Kilab, Teym b. Mürre, Haris b. Fihr oğulları, Darü'n-Nedve'de toplandılar. Durumu aralarında konuştular, ne şekilde hareket edileceğini sözbirliğiyle belirlediler.[535] Bu hususta andlaşmaya, birbirlerini dâvet ettiler. Yaşlılığı dolayısıyla[536]Abdullah b. Cüd'an'ın evinde toplandılar.[537]Abdullah b. Cüd'an, yemek yaptırıp onlara yedirdi.[538]"Mekkelilerden ve Mekkeliler dışında, Mekke'ye girecek olan sair insanlardan, Mekke'de zulme ve haksızlığa uğramış bir kimse bırakmamak;[539] mazlumun hakkı geri alınıncaya kadar zâlime karşı mazlumla birlikte hareket etmek" üzere ahidleştiler ve akidleştiler.[540] Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak kadar suyu bulundukça, Hira ve Sebîr Dağı yerlerinde durduğu ve üzerlerinde dağ tekeleri yayıldığı müddetçe, ahid ve akidlerine bağlı kalacaklarına and içtiler.[541]Geçmiş zamanlarda, Cürhüm kabilesinden: Fadl b. Fadâle, Fadl b.Vedâa,[542] Fadl b. Haris,[543]veya Fudayl b. Hâris[544] isimlerinde, eşraftan üç kişinin biraraya gelip: Zâlime karşı mazluma yardım etmek;[545] zayıfın hakkını güçlüden, yabancının hakkını yerliden almak; adaleti aralarında hâkim kılmak üzere, andlaşmışlardı.[546] Kureyşliler, şekil ve mâhiyeti itibarıyla eskisine pek benzeyen bu yeni teşebbüse de; "Fadl adlı kişilerin andı" anlamına gelen "Hılfü'l-fudûl" adını verdiler.[547]Hılfü'l-fudûl'ün ilk işi; Âs b. Vâil'e giderek Zübeydî'nin malını Âs b. Vâil'den çekip almak ve Zübeydîye teslim etmek oldu. O sırada; Has'am Kabilesinden bir adam, umre veya hac yapmak maksadıyla, kızını yanına alarak Mekke'ye gelmişti. Has'amî'nin Katul diye anılan kızı, herkesin kadınından güzeldi. Mekke eşrafından Nübeyh b. Haccac; onu, görür görmez, babasının elinden zorla alıp kaçırdı. Has'amî.: "Bu adamı bulup benim yanıma getirecek bir kimse yok mu?" diyerek feryad etti durdu. Kendisine: "Git de, derdini Hılfü'l-fudûl'e anlat!" denildi. Bunun üzerine, Has'amî, hemen Kâbe'nin yanına dikilip:
"Yâ Hılfe'l-fudûl! Yetiş imdadıma!" diyerek bağırmaya başlayınca, kılıçlarını sıyırıp her taraftan boyunlarını uzatarak Has'a-mî'nin yanına yetişenler.: "İşte, sana yardıma geldik. Ne oldu sana?" diye sormaya başladılar. Has'amî: "Nübeyh, kızım hakkında bana zulmetti: kızımı elimden zorla çekip aldı!" dedi. Hılfü'l-fudûl ashabı, hemen Has'amî'yiyanlarına alarak Nübeyh'in evine gittiler, kapısının önüne dikildiler. Nübeyh yanlarına çıkınca, kendisine.: "Yazıklar olsun sana! Sen de biliyorsun ki, biz, bu hususta akid yapmışızdır! Haydi, tez getir kadını!" dediler. Nübeyh: "Emrinizi yerine getireyim! Fakat, bir gece olsun, ondan yararlanmama müsaade ediniz!" dedi. HıIfü'l-fudûl ashabı.: "Hayır! VALLAHi, sana süt sağım zamanı kadar bile müsaade edilemez!" dediler. Bunun üzerine, Nübeyh, kadını çıkarıp babasına teslim etmek zorunda kaldı.
[548] Peygamberimiz (aleyhisselâm), amcalarıyla birlikte bulunup[549] Abdullah b. Cüd'an'ın evinde yapıldığını bildirdiği Hılfü'l-fudûl hakkında,[550] "Ona İslâmiyet devrinde bile dâvet edilsem, icâbet ederim" buyurmuştur.[551]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın İZİNİN MAKAM'dakine EN ÇOK BENZEDİĞİ.:

Güvenilir râvilerin Abdullah b. Abbastan rivâyetlerine göre,[552] Peygamberimiz (aleyhisselâm)in yirmi yaşlarında bulunduğu sırada idi ki, Kureyşliler kıyafet ve izlerden anlayan kâhin bir kadının yanına varıp: "Şu Makam sahibine[553] iz bakımından[554] hangimizin daha çok benzediğini bize haber ver?" dediler.[555] İbrahîm (aleyhisselâm); İsmâil (aleyhisselâm)la birlikte Kâbe'nin duvarlarını yükseltirlerken,[556] İbrahîm (aleyhisselâm)ın uzanıp yerden taş alması ve duvara kaldırması zorlaşınca,[557] İsmâil (aleyhisselâm), bir taş getirip İbrahîm (aleyhisselâm)ın ayağının altına koymuş, o da onun üzerinde dikilerek duvar örme işine devâm etmişti.[558] Kâbe'nin yapısı sona erinceye kadar bu iskele taş, köşelerde dolaştırılmış durmuştu. İşte, İbrahîm (aleyhisselâm)ın üzerinde durduğu bu Taş'a "Makam-ı İbrahîm" adı verilmiştir.[559] Kur'ân-ı Kerîm'de de: "Şüphesiz ki, âlimler için feyizli ve aynı hidâyet olmak üzere konulan İlk Beyt (Mâbed), elbette ki Mekke'de olandır. Orada, apaçık alâmetler, Makam-ı İbrahîm vardır..."[560] buyurularak, bu mübârek taş anılmıştır. İbrahîm (aleyhisselâm)ın gerek iskele gibi kullandığı ve gerek üzerine dikilip insanları hacca dâvet ettiği bu mübârek taşın[561] üzerinde İbrahîm (aleyhisselâm)ın iki ayağının izi de bulunmaktadır.[562] Kâhin kadın, Kureyşîlerin isteklerine karşı: "Eğer, siz şu ince milli yerin üzerine bir yaygı serer, sonra da onun üzerinde yürür geçerseniz, ben size istediğinizi haber veririm" dedi. Kureyşîler; ince, yumuşak milli yerin üzerine hemen bir yaygı serdiler, sonra da üzerinden yürüyüp geçtiler. Kâhin kadın; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın izini görünce: "Bu iz; Makam'dakine, benzerlikte en yakınınızdır!" dedi. Bundan, yirmi yıl[563] veya yirmi yıla yakın[564], ya da ALLAH’ın dilediği kadar[565] bir müddet geçtikten sonra, Yüce ALLAH, MuhaMMed (aleyhisselâm)ı, peygamber olarak gönderdi.[566]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın TİCÂRET HAYATINA ATILIŞI.:

Kureyşliler; öteden beri ticâretle uğraşırlardı.[567] Ticâretle uğraşmayanların ise, ellerinde hiçbir şeyleri bulunmazdı.[568] Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm); onaltı yaşında bulunduğu sırada, amcası Zübeyr b. AbdulmutTâlib'le birlikte, Kureyşlilerin ticâret kervanına katılarak Yemen'e gitti.[569]Giderken, önlerine gerilen puğur deveyi uysallaştırmak, gelirken de kâfilenin önüne düşerek onları sel sularıyla dolup taşan geçitsiz vâdiden selâmetle geçirmek gibi halleri görüldü.[570] Bu hadiseler, ayrıntılı olarak şöyle anlatılır Ticâret kâfilesi giderken bir vâdiye uğramışlardı ki, erkek, puğur bir deve oradan kimseyi geçirmemekte idi. Kâfile, geri dönmek istedikleri zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Ben onun hakkından gelirim!" diyerek kâfilenin önüne düştü. Puğur deve Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görünce uysallaştı. Peygamberimiz (aleyhisselâm) kendi devesinden inip onun üzerine bindi. Vâdiyi geçtikten sonra, onu salıverdi. Seferlerinden dönüşlerinde de, su ile dolup taşan bir vâdiye rastlamışlar ve duraklamışlardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Siz, beni takip ediniz!" dedi. Kâfile onu takip ederek selâmetle geçtiler. Sanki, Yüce ALLAH, oradaki suları kurutmuş, geçit verir hale getirmişti. Mekke'ye gelip bunları anlattıkları zaman, halk.: "Bu gencin hal ve şanı, büyük olacak!" demeye başladılar.
[571] Peygamberimiz (aleyhisselâm); zengin Kureyş kadınlarından Hz. Hatice hesabına, Cüreş Pazarına iki kere ticâret seferi yapmış ve her sefer için, kendisine ücret olarak genç ve erkek birer deve ver-ilmiştir.[572]Cüreş, Yemen'in Mekke tarafına düşen birinci iklimde 65 boylam 17 enlem derecesinde bulunan sancaklarından, büyük ve geniş şehirlerinden idi.[573] Hz. Hatice; kendisine ait malları Tihâme'deki Hubaşe Pazarında da sattırmak üzere Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı ücretle tuttu ve Kureyşîl erden tuttuğu başka bir zâtı da Peygamberimiz (aleyhisselâm) m yanına kattı Hubaşe, Arapların pazar yerlerinden bir yer olup,[574] Yemen'de idi ve Mekke'ye altı günlük bir mesâfede idi. Orada, her yıl Recep Ayında,[575] üç gün[576] veya sekiz gün pazar kurulur,[577] alışveriş yapılırdı.[578] Bu sefer; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, Hz. Hatice hesabına Hubaşeye Meysere ile birlikte yaptığı ilk seferi idi. Oradan, Tihâme kumaşı satın alıp Mekke'ye getirmişler, Hakîm b. Hizam'a satarak çok güzel bir kazanç sağlamışlardı.[579] Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Ben, Hatice'den daha hayırlı patron görmedim. Ben ve arkadaşım, seferden dönüp de, onun yanında, bizim için biriktirilmiş buğday ekmeği, nefis ve turfanda türlü yemişleri hazır bulmadığımız olmamıştır!" diyerek Hz. Hatice'yi övmüştür.[580] Ebu Tâlib Amca, bir gün Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: "Ey kardeşimin oğlu! Ben, malsız bir adamım. Zamanın, üzerimize çöken sıkıntısı, son dereceyi buldu. Kıtlık ve mücâdele yılları, bizde ne sermaye bıraktı, ne de ticâret! İşte, kavminin ticâret kervanı Şam'a gitmeye hazırlanmış bulunuyor. Hatice binti Huveylid de, bu kervana, yükleyeceği mallarla katılacak, mallarının üzerinde de, kavminden bazı adamlar gönderecek-tir.[581] Kendisinin, senin gibi güvenilir, temiz ve vefâkâr bir insana çok ihtiyacı vardır. İşlerinden ve ticâretinden bir kısmına seni vekil yapması için yanına varıp kendisiyle konuşmuş olsaydık, iyi olurdu.[582] Yine de, gidip dileğini ona arzedecek olursan, herhalde, hemen kabul eder.[583] Temizliğin sebebiyle, seni başkasına üstün tutar, sanırım. Gerçi, ben senin Şam taraflarına gitmeni istemiyor ve sana Yahudilerden bir zarar gelmesinden korkuyorum, ama bundan başka bir fikir, bir çâre de bulamıyorum" dedi.[584] Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Belki de, o (Hz. Hatice), bu hususta bana bir haber salar." dedi. Ebu Tâlib Amca.: "Ben, onun, senden başkasını vazifelendireceğinden de endişe ediyorum. Sen, işi tedbirli olarak talep ve takip et!" dedi.[585] Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Amcacığım! Sen, nasıl istiyorsan, öyle yap!" dedi.[586] Hz. Hatice; şerefli ve çok zengin bir kadındı, ticâretle uğraşırdı. Güvendiği kimselere sermaye verip aralarında belirleyecekleri şarta göre, zarar ve ziyân sermayeye ait olmak üzere-onlaria ortak olur, elde edilen kazançtan bir kısmını onlara verirdi.[587] Hz. Hatice; Ebu Tâlib ile Peygamberimiz (aleyhisselâm) arasında geçen konuşmayı işittiği zaman;[588]Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın son derecede doğruluğunu, eminliğini ve iyi huyluluğunu çok iyi bildiği için.:[589] "Ben onun bunu isteyeceğini bilmiyordum!" dedi[590] ve hemen, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a haber salıp ticâret kervanını götürenlere veregeldiğinden daha fazla ücret vermek şartıyla ticâret malını Şam'a götürmesini teklif etti[591]. Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hz. Hatice'nin yanına gelince, Hz. Hatice.: "Ben, seni, Şam'a göndereceğim ticâret malları üzerinde göndermek için çağırdım. Senin doğru sözlü, son derecede gücenilir, güzel huylu olduğunu biliyorum. Sana, kavminden hiçbir kimseye vermediğim ücretin birkaç katını vereceğim!" dedi.[592] Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hz. Hatice'nin bu teklifini kabul etti.[593] Hemen, amcası Ebu Tâlib'le buluşup, durumu ona anlattı.[594] Ebu Tâlib: "Bu, ALLAH’ın sana gönderdiği bir rızıktır.[595] Ey kardeşimin oğlu! Bana erişen habere göre, Hatice filan adamı iki erkek genç deve vermek üzere tutmuş. Biz sana da bu kadar ücret vermesine razı değiliz. Senin için, bu hususta onunla bir konuşsak olmaz mı?" dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Sen nasıl istersen öyle olsun!" dedi. Bunun üzerine, Ebu Tâlib, hemen Hz. Hatice'nin yanına gitt.i: "Ey Hatice! Sen, MuhaMMed'i tuttun mu? Haber aldığıma göre, filan zât, iki erkek genç deve vermek üzere tutmuşsun. Biz, MuhaMMed için, dört erkek ve genç deveden başkasına razı değiliz!" dedi. Hz. Hatice: "Sen bunu bize uzak ve düşman olan bir kimse için bile dilemiş olsaydın, yine kabul ederdik. Kaldı ki, bize akraba ve dost olan birisi için dilemiş bulunuyorsun ki, bu nasıl kabul edilmez?" dedi.
[596]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın TİCÂRET İÇİN MEKKE'DEN YOLA ÇIKIŞ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Hz. Hatice'nin ticâret malını Şam'a götürüp satmak üzere,[597] kölesi Meysere ile birlikte Mekke'den yola çıktı.[598]Hz. Hatice; Huzeyme b. Hakîmü's-Sülemîyi de, yardımcı olmak üzere, yanlarına kattı.[599]Huzeyme, Hz. Hatice'nin akrabasındandı.[600] Her yıl, Hz. Hatice'yi görmeye gelirdi.[601] Hz. Hatice; kölesi Meysere'ye de, Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında.: "Ona, hiçbir işte itaatsizlik etme! Onun hiçbir görüşüne de aykırı davranma!" dedi.[602] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın amcaları ve amca mevkiinde bulunanları da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la ilgilenmelerini, kervan halkına tavsiye ettiler.[603]
4
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Yolda Yorulan Develeri Hızlandırışı Hicaz ile Şam arasında Hz. Hatice'nin mal yüklü develerinden ikisi yorulup geride ve ticâret kervanından gittikçe uzakta kalmaya başlamıştı. O sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm), önde bulunuyordu. Meysere; hem kendi hayatından, hem bu develerin durumundan korktu. Koşarak, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelip, durumu haber verdi. Peygamberimiz (aleyhisselâm), hemen develerin yanına geldi. Develerin ayaklarının altını ve kemiklerini eliyle oğuşturduktan sonra, yanlarından ayrıldı. Develer, koşmaya başladılar ve böğürerek kâfilenin önüne geçtiler. Huzeyme, bunu görünce, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın hal ve şanının büyük olacağını anladı. Hizmetine ve korunmasına çok özen gösterdi.
[604] Rahib Nastura'nın Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hakkındaki Teşhisi Ticâret kervanı, Şam topraklarından Busra'ya varıp erişti.[605]Peygamberimiz (aleyhisselâm), Busra Çarşısında,[606] rahiblerden bir rahibin manastırının yakınındaki bir ağacın altına indi.[607] Denildiğine göre, altına inilen ağaç, çok yaşlı bir zeytin ağacı idi.[608]Manastırda oturan rahibin adı Nastur (Nastura) idi.[609] Kendisi, Meysere'yi tanırdı.[610] Savmaa'sından (manastırından) başını Meysere'ye doğru çıkarıp[611]:"Ey Meysere![612] Şu ağacın altına inmiş olan zât kimdir?" diye sordu. Meysere: "Bu, Kureyşilerden, Harem halkından bir zâttır!" dedi. Rahib: "Şimdiye kadar, bu ağacın altına peygamberden başkası inmemiştir!" dedi.[613] "Şu saatte inen de, ancak peygamberdir!" demek istedi.[614] "Kendisinin, gözlerinde biraz kırmızılık var mı?" diye sordu. Meysere: "Vardır ve gözlerinden hiç ayrılmaz!" dedi.[615] Nastura: "İşte, odur. O, peygamberlerin sonuncusu! Ne olurdu, ben onun peygamber olarak gönderilmesinin emrolunacağı zamana da erişseydim!" dedi. Meysere; Rahib Nastura'nın bu sözlerini de aklında tuttu.[616] Denildiğine göre, Hz. Ebu Bekir de Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın bu ticâret seferinde bulunmuş ve rahibten işittiği sözlerden çok duygulanmıştı.[617]

Busra Çarşısında Satılacakların Satılıp Satın Alınacakların Satın Alınıp Büyük Bir Kazanç Sağlanması Peygamberimiz (aleyhisselâm); Mekke'den getirdiği malları orada, Busra çarşısında sattı ve satın almak istediği malları da oradan satın aldı.
[618] Sattıkları mallardan, o güne kadar hiç kazanamadıkları bir kazanç sağladılar.[619] Meysere: "Ey MuhaMMedi Hatice için kırk yıl ticâret yapsaydık, senin yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık!" dedi.[620] Busra Pazarında Bir Yahudi'nin Peygamberimiz Hakkındaki Teşhisi Busra Pazarında satılan mal üzerinde Peygamberimiz (aleyhisselâm)la bir Yahudi arasında anlaşmazlık çıkmış ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: "Lât ve Uzzâ'ya yemin et!" demişti. Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Ben, şimdiye kadar, onlar adına hiç yemin etmemişimdir! Onların yanından da, yüzümü çevirerek geçerim!" deyince, Yahudi: "Yerinde olan söz, senin söylediğin sözdür!" dedi ve tenhada Meysere'nin yanına varıp: "Ey Meysere! Bu zât, vALLAHi, peygamberdir! Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, o, muhakkak, âlimlerimizin kitaplarında sıfatlarını buldukları peygamberdir!" dedi. Meysere, bunu da aklında tuttu.[621] Busra'dan Mekke'ye Dönüş Ticâret kervanı, Mekke'ye dönmek üzere, Busra'dan ayrıldı. Meysere; öğle sıcağının şiddetlendiği sıralarda, devesinin üzerinde giderken, iki meleğin Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı güneşten gölgelediklerini gördü.[622] Bunu da aklında tuttu.[623] Yüce ALLAH, Meysere'nin kalbinde, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a karşı derin bir sevgi uyandırdı. Artık o, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kölesi oldu.[624]Ticâret Kervanı, Merruz-Zahran'da bulunduğu sırada, Meysere: "Ey MuhaMMedi Sen, benden önce Hatice'ye git! Senin yüzünden Yüce ALLAH’ın ona neler yaptığını haber ver de, seni o da anlasın!" dedi. Peygamberimiz (aleyhisselâm), hemen hareket edip öğlenin en sıcak saatlerinde Mekke'ye girdi. O sırada, Hz. Hatice, içlerinde Nefise binti Münye'nin de bulunduğu bazı kadın arkadaşlarıyla birlikte konağının üst katında oturuyordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, devesinin üzerinde iken iki melek onu güneşten gölgeler bir halde Mekke'ye girdiğini gördü ve bunu kadın arkadaşlarına da gösterdi. Hepsi de, hayret içinde kaldılar. Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hz. Hatice'nin konağına vardı. Malların satışından ne kadar kazanç sağladıklarını ona haber verdi. Bu haber Hz. Hatice'yi sevindirdi.[625] Peygamberimiz (aleyhisselâm), Busra'dan Mekke'ye getirdiği malları da Hz. Hatice'ye teslim etti. Hz. Hatice, onları da satıp iki kat veya bu miktara yakın bir kazanç elde etti.[626][626] Meysere'nin Peygamberimiz Hakkındaki Bilgileri Hz. Hatice'ye Aktarışı Meysere, Rahib Nastura'nın, Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında söylediklerinizi [627] Mal satışı sırasında Peygamberimiz (aleyhisselâm)a itimatsızlık gösteren Yahudi'nin sonunda neler söylediğini;[628] İki meleğin, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, güneşin şiddetli sıcağından nasıl gölgelediklerini; Gider ve gelirken gördükleri şeyleri;[629] Yorulan iki deveyi nasıl yürütüp hızlandırdığınızı[630]Eminliğini, temizliğini, uğurluluk ve bereketliliğini, Kitab Ehli olanların onun hakkında neler söylediklerinizi[631] Kendisiyle yemek yediği zaman doyduğunu ve artan yemeğin ise hiç yenilmemiş gibi olduğunu., anlattı.[632] Meysere; Peygamberimiz (aleyhisselâm)da gördüğü fevkalâde halleri Hz. Hatice'ye anlattığı zaman, kendi kendine:
"Eğer o Yahudi'nin söylediği doğru ise, geleceği haber verilen O Peygamber, ancak budur!" demişti.
[633] Hz. Hatice'nin Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Taze Hurma İkram Edişi Hz. Hatice; bir tabak üzerinde olgun taze hurma getirtip kızkardeşi Hâleyi ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı dâvet etti. Tabaktaki hurmadan doyasıya yedikleri halde, ondan hiçbir şey eksilmediği görüldü.[634] Hz. Hatice'nin Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hakkında Varaka b. Nevfel ile Konuşması Hz. Hatice; kölesi Meysere'nin Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında Rahib Nastura'dan işitip anlattığı şeyleri ve iki meleğin onu güneşin sıcaklığından gölgeleyerek koruduğunu görmüş olduğunu Varaka b. Nevfel'e anlattı. Varaka b. Nevfel; Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi, Hıristiyan'dı. Kendisi, semâvî kitapları çok okur, insanların bütün bildikleri şeyleri bilirdi. Varaka b. Nevfel, Hz. Hatice'ye: "Ey Hatice! Eğer bu söylediklerin doğru ise, hiç şüphesiz, MuhaMMed bu ümmetin peygamberi olacaktır! Ben, zaten, gelmesi beklenen peygamberin bu ümmetten çıkacağını biliyorum. Onun geleceği zaman da. tam bu zamandır!" dedi.[635] Hz. Hatice ve Kadın Arkadaşlarının Vaktiyle Karşılaştıkları Bir Hadise Rivâyete göre, Mekkeli[636]Kureyş[637] kadınları, Recep ayında,[638] bayramda[639]Mescid-i Haram'da[641] toplanarak tünen yapanlar,[640]bu bayrama gelip katılmaktan kendilerini hiçbir şey alıkoymazdı.[642]Yine, bir gün, Kureyş kadınları Mescid'de,[643] putun yanında[644]toplanmış bulundukları sırada, birden ortaya çıkan bir adam,[645] yanlarına gelip[646] en yüksek sesiyle bağırarak: "Ey Teymâ kadınları,[647] ey Kureyş kadınları topluluğu! Çok sürmez, aranızda,[648] yakında yurdunuzda Ahmed ismiyle anılan[649]peygamber zuhur edecek,[650] gönderilecektir![651] Sizden hangi kadın ona zevce olabilirse, hemen olsun!" deyince, bütün kadınlar adama taş atmışlar, hakaret etmişler, ağır sözler söylemişlerdi. Hz. Hatice ise, onun sözüne karşı, başını önüne eğip[652] duymazdan gelmiş,[653] hiçbir itirazda bulunmamış,[654] hatta, bundan ümide bile düşmüştü.[655]


*
**
****


DiP NOTLAR.:

[511]İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 5.
[512] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 121.
[513] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 121 , Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 169.
[514] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 194, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 121, Ebu Nuaym, Delâil.c.1 , s. 169, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 28, 30, Ebu'l-Fidâ.el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 286-287.
[515] Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 221, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 254, Halebî, İnsânü'l-uyûn, c. 1, s. 204.
[516] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 194-195, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 30, 31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 287, Halebî, İnsan, c. 1, s. 299
[517] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 96, Müslim, Sahih, c. 1 , s. 268, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 32.
[518] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 153, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 96, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 65, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 131, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 31.
[519] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 54, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 154, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 169, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 35, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 133, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 42.
[520] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 187, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 38-39, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 45, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 80-81, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 221 -222, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 200-201.
[521] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, s. 2, s. 58, Buhârî, Târîhu'l-kebir, c. 1 , s. 130. Taberî, Târih, c. 2, s. 196. Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 186, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 33, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 44, Zehebî, Târıhu'l- İslâm, s. 79, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 287, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s.178, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 219.
[522] İbn İ shak, K itâbu1 l-m übtedâ ve'l-m eb'a s, c. 2, s. 58-59, Taberi, Târih, c. 2, s. 196, Ebu N uaym, D el âil, c. 1, s. 186, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 33-34, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 44-45, Zehebî, Târîhu'lİslâm, s. 79-80, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 287-288, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 178, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1 , s. 289.
[523]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 362.
[524] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre.c.1, s. 194, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 286-287.
[525]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 198, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 128, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 17, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 127, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 46.
[526] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 46.
[527] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.128.
[528] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 291.
[529] Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 276, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 72.
[530] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 136.
[531]Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 291.
[532] Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 276.
[533] Mes'ûdf, Murûc, c. 2, s. 276-277, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 292.
[534]İbn Sa'd, c. 1, s. 128, Mes'ûdf, c. 2, s. 276-277, Süheylî, c. 2, s. 72, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 137, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 292. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/95-100.
[535]Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 277.
[536] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[537] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 1 29, Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 276, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 77, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 137, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 292.
[538] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 129, Süheylî, Ravd, c. 2. , s. 72, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 292.
[539] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293 İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s.3.
[540] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 129, Süheylî, Ravd.c. 2, s. 72-73, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 137138, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 41 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 292, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 3.
[541]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 129, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 73, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 138, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 47, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 292.
[542] Süheylî, Ravd, c. 2, s. 70, İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 456, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 3.
[543]İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 456, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 292.
[544] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 76.
[545] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 292.
[546] İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 456.
[547] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 129, Yâkubî, Târîh, c. 1, s. 18, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 73, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c.1 , s. 136, İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 456, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 292, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 3.
[548] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 73, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 292
[549] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 190, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 138, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41 ,
[550]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 29, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 75, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 138, İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 456, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[551] İbn Sa'd, c. 1, s. 1 298, Süheyif, c. 2, s. 75, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 138, İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s.356, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 41, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 293, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 3. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/100-104.
[552] İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787.
[553] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 78-79, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 171 , Alâuddin Ali, Kenzu'l-um mâl, c. 12, s. 391 .
[554]İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 79.
[555] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 79, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 1 71, Alâuddin Ali, Kenzu'l-um m âl, c. 12, s. 391.
[556] Bakara: 1 27.
[557] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 59, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 52, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1, s.448.
[558] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 116, Taberî, Tefsîr, c. 1, s. 536, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 2, s. 52.
[559] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 59, Taberî, Tefsîr, c. 1, s. 536.
[560]Âl-iİmrân: 96-97.
[561] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 67-68.
[562] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 68, Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 11, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 1 , s. 448, Kurtubf, Tefsîr, c. 7, s. 139, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 1, s. 384.
[563]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 79, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 171 -172, Alâuddin Ali, Kenzu'l-um mâl, c. 12, s. 391 .
[564] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 172.
[565] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 79, Alâuddin Ali, Kenzu'l-um m âl, c. 12, s. 391.
[566] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 332, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 79, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 172, Alâuddin Ali, Kenzu'l-um mâl, c. 12, s. 391. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/104-105.
[567] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s, 199, Taberî, Târih, t 2, s. 196.
[568] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 47-48.
[569] Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 101, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 260.
[570] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 277.
[571] Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 101.
[572] Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 182, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 295.
[573]Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s. 126.
[574] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 320, Taberî, Târih, c. 2, s. 197, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, t 2,s. 210211, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c 1, s. 50.
[575] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 191, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s. 21 0, Bedrüddin Aynı, Umdetu'lkârf, c. 10, s. 104.
[576] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 191, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 221.
[577] Zübeyr b. Bekkâr, Cemhere, 1, s. 1 91, Bedrüddin Aynf, Umdetu'l-kârf, c. 10, s. 104, İbn Hacer, Fethu'lbârf, c. 3, s. 473.
[578]Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 191, Bedrüddin Aynf, Umdetu'l-kârf, c. 1 0, s. 1 04, İbn Hacer, Fethu'lbârf, c. 3, s. 473, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 221.
[579] Zübeyr b. Bekkâr, Cemhere, c. 1 ,s. 371, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 221.
[580] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 320, Yakut, Mu'cem, c. 2, s. 211, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 50.
[581] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 156, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 172, Ebu'l-Ferec, elVefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 47-48.
[582] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[583] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 129, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 172, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s.143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 4748.
[584] Ebu Nuaym, De lâi lü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, E b u'l-F ere c, el-Vefâ, c. 1, s. 1 43, İtan Seyyi d, Uyûnu'l -eser, c. 1 , s. 48, H aleb f, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216.
[585] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216.
[586] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[587] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199, Taberî, Târih, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 48, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[588]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 129, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c. 1, s. 21 6.
[589] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199, Taberî, Târîh, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[590] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216.
[591] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 1 99, İbn Sa'd,Tabakât, c. 1, s. 129,156, Taberî, Târîh, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 1 73, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 398, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[592] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216.
[593] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199, Taberî, Târih, c. 2, s. 196, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[594]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216.
[595] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 130, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec, elVefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 216.
[596] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 130, Diyarbekrî, Hamis, c. 1,s.262. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/105-110.
[597] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c 1, s. 199, Taberî, Târih, c. 2, s. 196, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 66, Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 293.
[598] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 130, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 173, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66,Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48.
[599]İbn Esfr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 13 4, D iyarbekrf, H am fs, c. 1, s. 262.
[600] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 134, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 427, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 262.
[601] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 427.
[602] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 216, A. Zeyni Dahlan, Sîre, c. 1, s. 54.
[603] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 130, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c. 1, s. 21 6. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/110.
[604] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c.1, s. 262, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 219. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/110-111.
[605] Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 43, Diyarbekrî, Hamıs, c. 1, s. 262.
[606] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, İbn Seyyid Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48.
[607] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 199,Taben, Târih, c. 2, s. 1 96, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s 173, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294.
[608] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 218, A. Zeyni Dahlan, Sîre, c. 1, s. 54.
[609] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 1, s. 130, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 173, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 35, Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 326, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2,5.5.
[610] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 156, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 1, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 216-217.
[611] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 199, Taben, Târih, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâil. c. 1, s. 173, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 3 9, İbn Seyyi d, U yûnu'l-eser, c. 1, s. 4 8, Zehebî, Tâ rfhu' I-İ si âm, 63, Ebu 'I-Fi dâ, e I-Bid âye ve'n-ni hâye, c. 2, s. 294.
[612] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s.21 7.
[613] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 1, s. 1 99, İbn Sa'd,Tabakât, c. 1, s. 130,156,Taberî, Târîh, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâil, c.1,s. 173, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 48. Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 63, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294.
[614] Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 236.
[615] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ,c. 1, s. 143, İbn Seyyid, UyÛnu'l- eser, c. 1, s. 48, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c. 1, s. 21 7.
[616] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym, Delâil, c. , s. 173, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1,s.217.
[617] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 177, Kastalânî, M evâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 50, Zürkânî, Mevâhibu'lledünniye Şerhi, c. 1 , s. 245. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/111-112.
[618] İbn İshak, İbn Hişam, SiYe.d , s. 200, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 156, Taberî, Târih, c. 2, s. 196, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 173, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 66, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 2, s. 294.
[619] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 157, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 263, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 219.
[620] HalebUnsânu'l-uyun, t 1, s. 219. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/112-113.
[621] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 ,s. 1 56, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüwe, c. 1, s. 173, Ebu'l-Ferec, elVefâ, c. 1, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 48, Diyarfcıekrf, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 263, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 219, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 199. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/113.
[622] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 200, İbn Sa'd, Tabak ât, c. 1, s. 130, Taberî, Târih, c. 2, s. 196-197, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 ,s. 1 74, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 67, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 143, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 48-49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 263, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 220.
[623] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 130, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 143, Diyarbekrî, c. 1, s. 263.
[624] İbn Sa'd, c. 1, s. 156, İbn Seyyid, c. 1, s. 49, Diyarbekrî, c. 1,s.263. Halebî, c. 1, s. 220.
[625] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 156-157, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ1, c.1, s. 1 44, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 49, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 263, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 220.
[626] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 200, Taberî, Târih, c. 2, s. 197, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 67, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 80, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 64, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/113-114.
[627] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 200, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 157, Taberî, Târih, c. 2, s. 197, Ebu'lFerec, el-Vefâ, c. 1, s. 144, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 39, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 498, Zehebî, Târîhu'l -İslâm, s. 64, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 263.
[628] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 157, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 44, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 49, Diyarbekrî, Hamis, c.1,s.263.
[629] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 200, Taberî, Târîh, c. 2, s. 197, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 67, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 294.
[630] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 220.
[631] Belâiurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[632] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 78, Belâiurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[633]Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 228, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 200. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/115.
[634] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber. s. 78. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/115.
[635] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 203, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 51, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 296. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/116.
[636] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[637] Halebî, İnsânu'l-uyûn, d , s. 227, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.
[638] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15.
[639] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c.4, s. 282, Zürkâni", Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.
[640] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227.
[641]] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 200.
[642] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15.
[643] Halebî, İnsânu'l-uyÛn, c. 1, s. 227.
[644] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 15.
[645] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 200.
[646] Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 227, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 200.
[647] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,15.
[648]Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.
[649] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[650] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, M evâhib Şerhi, c.1,s.200.
[651] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15.
[652] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[653] Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 200.
[654] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 15, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.
[655] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 228. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/116-117.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: PeygamberLer Peygamberi MuhaMMed ALeyhisselâm

Mesaj gönderen ahmet »

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

PEYGAMBERİMİZ'in HZ. HATİCE İLE EVLENMESİ aleyhumussselâm.:

Hz. Hatice aleyhasselâm'ın KimLiği, Üstün KişiLiği ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)La EVLeNmek İSTEYiŞi.:

Hz. Hatice; Câhiliye devrinde “Tahine” diye anılırdı. İki kere evlenmiş ve dul kalmıştı.[1]
Nefise binti Münye (Ümeyye) der ki.: "Hatice binti Huveylid, b. Esed, b. Abduluzza, b. Kusayy.; İşini bilir ve sıkı tutar, sağlam karakterli ve şerefli bir kadındı.
Yüce ALLAH; onu, bu meziyetleriyle birlikte, daha da şereflendirmeyi ve hayra erdirmeyi diledi.
Hatice, o zaman, Kureyş kadınlarının soy sopça en seçkin ve üstünü, şerefçe en büyüğü, mal bakımından da en zengini idi. Bunun için, kavminin her erkeği, elinden gelse, onunla evlenmeye can atar, onunla evlenebilmek için servetini saçardı. MuhaMMed (aleyhisselâm) Hatice'nin Şam ticâretinden döndükten sonra, Hatice kendisiyle evlenmek isteyip istemeyeceğini anlamak maksadıyla yoklama yapmak üzere, beni MuhaMMed (aleyhisselâm)'a gönderdi.
Ona.: “Ey MuhaMMed Seni evlenmekten alıkoyan nedir?” diye sordum.
“Elimde param yok! Ben nasıl evlenebilirim?” dedi.
“Eğer sana evlenme masrafı sağlansa da, sen cemâle, mala, şerefe, denkliğe dâvet olunsan, icâbet etmez
misin?” diye sordum.
“Kim bu kadın?” dedi.
“Hatice’dir!” dedim.
“Bu, sence, benim için nasıl olabilir?” dedi.
“Orası, bana düşen bir vazifedir.” dedim.
“O halde, ben de senin dediğini yaparım!” dedi.
Hemen gidip durumu Hatice'ye bildirdim."
[2]
Hz. Hatice, Nefise Hatun aracılığıyla yaptığı yoklama sonucunda Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kendisiyle evlenmeye razı olacağını anlayınca:
[3]"Ey amcamın oğlu! Akrabam olduğun kavminin arasında şerefli, emniyetli, güzel huylu ve doğru sözlü olduğun için seninle evlenmeyi arzu etmiş bulunuyorum.[4] Amcam Amr b. Esed'e gidip beni iste![5] Sen de, şu saatte gel!" diyerek Peygamberimiz (aleyhisselâm)a nikâhını kıyması için de amcası Amr b. Esed, b. Abduluzza, b. Kusayy'a haber gönderdi.[6]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hz. Hatice'nin evlenme teklifini amcalarına duyurdu.
[7]
Ebu Tâlib, durumu iyice öğrenmek üzere, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yanına alıp Hz. Hatice'nin evine vardı.
Hz. Hatice, Ebu Tâlib'e.: "Ey Ebu Tâlib! Amcamın yanına var da, kardeşinin oğlu MuhaMMed b. Abdullah'la benim nikâhımı kıysın!." dedi.
Ebu Tâlib, o zaman Mudar'ların başkanları olan Hâşim Oğullarından on kişilik bir toplulukla, Hz. Hatice'nin amcasının yanına vardı .
[8]Gidenler arasında Peygamberimiz (aleyhisselâm)la bütün amcaları bulunuyordu./color][9]
Hz. Hatice'nin amcası Amr b. Esed, o zaman çok yaşlı idi.
[10]Esed'in, hayatta olan, ondan başka oğlu kalmamıştı.[11]

PEYGAMBERİMİZ İle HZ. HATİCE'nin DÜNÜRLÜK ve NİKÂH TÖRENİ aleyhumussselâm.:

Dünürlük ve nikâh töreninde Hz. Hatice'nin amcası Amr b. Esed ile Peygamberimiz (aleyhisselâm) ve amcaları hazır bulundular.
[12]
Amr b. Esed; sakalını sarı yağla yağlayıp taramış, üzerine de “Bürd-ü Yemânî” diye anılan Yemen işi alacalı kumaştan ağır bir elbise giymişti.
[13]
Hz. Hatice'nin koyun etinden yaptırdığı yemekler yenildikten sonra, Hz. Hatice Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: "Amcan Ebu Tâlib'e söyle de, şu mecliste beni sana, amcamdan istesin!" dedi.
[14]
Ebu Tâlib hemen ayağa kalkıp şöyle konuştu.: "Hamd olsun ALLAH'a ki, bizi, İbrahîm'in zürriyetinden, İsmâil'in neslinden,
[15]Maad'in mâdeninden ve Mudar'ın aslından yarattı. Bize; hac ve ziyâret edilecek bir Beyt (Mâbed), içinde emniyet ve huzura kavuşulacak bir Harem ihsan etti. Bizi; Beyt'inin bakıcısı ve Harem'inin yöneticisi kıldı. [16]Bizi; böylece, halkın hâkimi ve başkanı yaptı.[17] İçinde bulunduğumuz beldemizi, bize bereketli kıldı.[18]
İmdi, kardeşimin oğlu MuhaMMed b. Abdullah'la Kureyşten kim tartılsa.
[19]muhakkak, bu, soy sopça, akıl ve faziletçe [20]ona üstün tutulur; [21]kendisiyle kim ölçülse, bu, ondan büyük gelir.[22]
Malı az olsa da, mal dediğin nedir ki? Tez geçici bir gölgedir; alınır verilir iğreti birşeydir!
[23]
MuhaMMed'in, Abdulmuttalib ve Hâşim gibi şanlı ataların torunu olduğunu bilirsiniz.
[24] Kendisi, şimdi, kızınız[25]Hatice binti Huveylid'le evlenmeyi arzu etmektedir. [26]Aynı şekilde,[27] Hatice de, onunla evlenmeyi istemektedir. [28]Hatice'ye, kendi malımdan, mehir olarak ne vermemi istersiniz?[29] VALLAHi, bundan sonra, onun (yeğenimin) haberi büyük, hal ve şanı ulu olacaktır!" dedi. [30]
Ebu Tâlib konuşmasını tamamlayınca, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel kalkıp şöyle konuştu.:
"ALLAH'a hamd olsun ki, bizi de, anlattığın gibi yarattı.
Saydığın fazl ve şereflerle de, mümtaz kıldı.
Biz de, Arapların ulu kişisi ve başkanıyız.
Siz de, böylesiniz.
Ne Araplar sizin faziletinizi inkâr, ne de insanlardan hiçbiri sizin iftihar ettiğiniz şeyleri, şerefinizi red eder.
Biz de, sizinle hısımlık kurmayı ve şereflenmeyi arzu ediyoruz.
Ey Kureyş cemâatı! Şâhid olunuz ki; ben, Hatice binti Huveylid'i, dörtyüz dinar mehirle MuhaMMed b. Abdullah'a nikahladım!" dedi, sustu.
Ebu Tâlib.:"Ben, Hatice'nin amcasının da konuşmasını istiyorum!" dedi.
Bunun üzerine, Amr b. Esed.: "Ey Kureyş cemâatı! Siz şâhid olunuz ki; ben de, Hatice binti Huveylid'i, MuhaMMed b. Abdullah'a nikahladım!" dedi.
Hazır bulunan Kureyş uluları, buna şâhid oldular.
[31]
Hz. Hatice'ye mehir olarak 12 ukıyye
[32] ve 1 neş altın verildiği,[[33] 20 genç ve yiğit deve verilmesinin taahhüt edildiği de rivâyet edilir.[34]
Sanıldığına göre; develer, Peygamberimiz (aleyhisselâm) tarafından mehre ilave edilmiştir.
[35]
Bir ukıyye 40 dirhemdir;
[36] bir neş de, yarım ukıyye, yani 20 dirhemdir.[[37]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın zevcelerinden çoğunun mehri, onikişer ukıyye birer neş idi.
[38]

PEYGAMBERİMİZ İle HZ. HATİCE'nin DÜĞÜN ŞENLİĞİ ve VELİME CEMİYETİ aleyhumussselâm.:

Hz. Hatice; cariyelerine defler çaldırdı, oyunlar oynattı. Peygamberimiz (aleyhisselâm), evden dışarı çıkacağı sırada, Hz. Hatice.: "Ey MuhaMMed Nereye gidiyorsun? Amcan Ebu Tâlib'e uğra da, senin develerinden bir veya iki deve kessin ve halka yemek yedirsin!." dedi. Peygamberimiz (aleyhisselâm), öyle yaptı.
Bu ziyâfet, Peygamberimiz Aleyhiselâmın verdiği ilk velime ziyâfeti/sevinç ve sürur günleri verilen ziyafet, düğün ziyafeti idi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hz. Hatice ile evlendiği zaman, Ebu Tâlib son derecede sevindi ve.: "ALLAH'a hamd olsun ki, bizden bütün sıkıntıları ve üzüntüleri giderdi." dedi.
[39]

PEYGAMBERİMİZ İle HZ. HATİCE'nin EVLENME TARİHİ ve EŞLERİN YAŞLARI aleyhumussselâm.:

Evlenme tarihi; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Busra dönüşünden 2 ay 24-25 gün sonra olup,
[40]o zaman Peygamberimiz (aleyhisselâm) 25 yaşında, [41]Hz. Hatice ise 40 yaşında idi.[42]

PEYGAMBERİMİZ İle HZ. HATİCE'nin KUTLU EVLENMELERİNİN YAPILDIĞI EV aleyhumussselâm.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın gerdeğe girdiği ev Hz. Hatice'nin evi olup, Safa ile Merve'nin arasındaki Attarlar Çarşısının arkasında,
[43] Adiyy b. Hamraü's-Sakafî'nin evinin arkasında idi. Eve girilince, kapının sol tarafında [44]bir arşın bir karış çapında bir taş vardı. Hz. Hatice ve kızları, daima bu evde oturmuşlar, Hz. Hatice bütün çocuklarını bu evde dünyaya getirmiş, kendisi de bu evde vefât etmişti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Medine'ye hicret edinceye kadar da, buradan ayrılmamıştı. Medine'ye hicret ettiği zaman, bu evi, amcası Ebu Tâlib'in oğlu Akîl zaptetti. Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği sırasında bu mübârek evi ondan satın alıp içinde namaz kılınır mescid haline koydurmuştur.
[45]

ZEYD B. HÂRİSE'nin KÖLE OLARAK SATIN ALINIP AZÂD ve EVLÂD EDİNİLİŞİ.:

Zeyd b. Harise; sekiz yaşında bir çocukken, Beni Kayn atlıları tarafından yapılan baskında yakalanıp Ukâz Panayırında satılırken, onu Hakîm b. Hizam halası Hz. Hatice için dörtyüz dirheme satın almıştı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onu görünce.: "Bu köle benim olsaydı, muhakkak, onu hemen azâd ederdim!" demişti. Hz. Hatice.: "Haydi, o senin olsun!" diyerek Peygamberimiz (aleyhisselâm)a bağışlamış, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da onu hemen azâd etmişti. Daha sonra, Peygamberimiz onu evlâd edinmişti.
[46]

PEYGAMBERİMİZ'in HZ. ALİ kerremallahu vechehu'yi YANINA ALIP BÜYÜTÜŞÜ aleyhumussselâm.:

Yüce ALLAH’ın Hz. Aliye olan ni’metlerinden ve onun hakkında dilediği iyiliklerden birisi, Kureyşîlerin şiddetli bir kıtlığa ve açlığa uğradığı bir vasatta, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ın bakmak üzere onu yanına alarak büyütmesi olmuştur. Ebu Tâlib Amcanın âile efradı kalabalıktı. Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hâşim oğullarının en zengini olan amcası Hz. Abbas'a gidip.: "EyAbbas! Biliyorsun ki, kardeşin Ebu Tâlib'in âile efradı çok kalabalıktır. Halk, şu gördüğün kıtlık ve açlık felâketine uğramış, kıvranıp duruyor. Haydi, Ebu Tâlib'in yanına gidelim de, kendisiyle konuşalım.
Oğullarından birini ben yanıma alayım, birini de sen yanına al! Onun âile yükünü biraz hafifletelim! Çocuklarından ikisinin yükünü onun üzerinden almamız, yetişir!" dedi.
Hz. Abbas.:"Olur!" dedi. İkisi birden kalkıp Ebu Tâlib'in yanına vardılar. Ona.:
"Halkın içinde kıvrandığı kıtlık ve açlık sıkıntısı ortadan kalkıncaya kadar, biz senin âile efradından bir kısmını yanımıza alıp geçim yükünü hafifletmek istiyoruz!" dediler. Ebu Tâlib.: "Akîl'i, Tâlib'i bana bırakınız da, istediğinizi yapınız!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm) Hz. Ali'yi, Hz. Abbas da Hz. Cafer'i yanına aldı.
Yüce ALLAH, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı peygamber olarak gönderinceye kadar, Hz. Ali Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanında kaldı.
[47]

PEYGAMBERİMİZ'in Hz. HATİCE'den DOĞAN ÇOCUKLARI aleyhumussselâm.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, Hz. Hatice'den, iki erkek, dört kız çocuğu doğdu.
[48]Hz. Hatice'den ilk doğan erkek çocuğu, Hz. Kasım'dı ve Peygamberimiz (aleyhisselâm), ondan dolayı "Ebu'l-Kasım=>Kasım'ın Babası" künyesini taşırdı.[49]Hz. Kasım yürüdüğü,[50] iki yaşında bulunduğu sırada vefât etti.[51]
Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın bütün çocuklarının doğum ebesi, Safiyye binti Abdulmuttalib'in cariyesi Selma Hatundu.
[52]Selma Hatun, Hz. Fâtıma'nın oğullarının da doğum ebesi idi.[53]
Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın, İslâm devrinde Hz. Hatice'den ikinci erkek çocuğu doğup, kendisine Abdullah ismi verilmişti. Hz. Abdullah, Tayyib ve Tâhir diye de anılirdi
[54]O da, vefât ettikten sonra, Kureyş müşriklerinden Âs b. Vâil, Peygamberimiz için.: "Bırakınız onu! O, ebter, nesli devâm etmeyecek bir adamdır! Ölünce, anılmaz olur![55] Siz de, artık ondan rahata kavuşursunuz!." dedi.[56]
Bunun üzerine, Yüce ALLAH, Kevser sûresini indirdi.
[57]


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---“İnnâ a’taynâkel kevser(kevsere).: Muhakkak ki Biz, sana Kevser'i verdik.” (Kevser 108/1)

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---“İnnâ a’taynâkel kevser(kevsere).: Muhakkak ki Biz, sana Kevser'i verdik.” (Kevser 108/2)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---“Fe salli li rabbike venhar.: O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/3)

Peygamberimiz Aleyhisselâmın oğlu Hz. Kasım'dan sonra Hz. Hatice'den ilk doğan kızı, Hz. Zeyneb idi.[58] Hz. Zeyneb Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın kızlarının en büyüğü idi. [59]Hz. Zeyneb doğduğu zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm) otuz yaşında bulunuyordu.[60] Peygamberimiz Aleyhisselâmın, Hz. Zeyneb'den sonra, kızı Hz. Rukayye (Rukiyye) doğdu.[61] Hz. Rukayye doğduğu zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm) otuzüç yaşında idi. [62]Hz. Rukayye'den sonra, Hz. Ümmü Külsûm doğdu.[63]
Hz. Ümmü Külsûm'dan sonra, Hz. Fâtıma doğdu.
[64] Hz. Fâtıma'nın doğumu, Kureyşlilerin Kâbe'yi yeniden yaptıkları yıla rasflar.[65] Bu da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Peygamberlik gelmeden beş yıl önce olup. [66]o zaman Peygamberimiz (aleyhisselâm) otuzbeş yaşında bulunuyordu.[67]
Hz. Abbas, bir gün, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma'nın evine gitmişti.
O sırada, Hz. Fâtıma, Hz. Ali'ye.: "Ben, senden yaşlıyım!" diyordu.
Hz. Abbas: "Ey Fâtıma! Sen, Kureyşlilerin Kâbe'yi yeniden yaptıkları ve Peygamber Aleyhisselâm’ın da otuz beş yaşında bulunduğu sırada doğdun. Sen de, ey Ali! Bundan yıllarca önce doğmuştun!." dedi.
[68]

KÂBE'nin KUREYŞLİLER TARAFINDAN YENİDEN YAPILIŞI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın atası, büyük peygamberlerden İbrahîm (aleyhisselâm)ın oğlu İsmâil (aleyhisselâm)la birlikte yapmış olduğu Kâbe'nin
[69] yüksekliği dokuz arşındı.[70] Ne tavanı vardı, ne de duvarları örülürken çamur kullanılmıştı. Sadece, taşlar, birbiri üzerine dizilmişti. [71]Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın atalarından Kusayy, Kâbe'nin duvarlarını yeniden ördüğü gibi; onu, Devm Ağacının tahtaları ve kabukları soyulmuş kuru hurma dallarıyla da, tavan çatmıştı.[72] Kureyşîler Kâbe'yi yeniden yapmadan önce de, Kâbe, taşlarla, çamursuz olarak, taşlar üstüste dizilmek suretiyle yapılmış bulunuyordu.[73] Bir kadının Kâbe Hareminde buhurdanlıkta öd ağacı yaktığı sırada buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan, Kâbe'nin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamen yanmış, [74]bu yüzden, duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu.[75]
Mekkelilerce Arim Selleri diye anılan ve ardarda gelen sellerden çok daha büyük,
[76] iki dağ arasını dolduran,[77] Mekke'nin yukarı tarafından gelen[78] bir sel de Kâbe'nin içerisine girerek duvarları büsbütün çatlatmış,[79] Kâbe yıkılacak diye, [80]Kureyşîleri son derece korkutmuştu.[[81]
Kâbe'deki kuyunun içinde saklana gelirken
[82] çalınan[83] birtakım zinet eşyasıyla, altından yapılmış, üzeri incili ve cevherli geyik heykelleri,[84]Huzaa Kabilesinden Müleyh b. Amr oğullarının azâdlı kölesi Düveyk'in yanında bulunup, cezâ olarak kendisinin eli kesilmişti.
Bunun için, Kureyşîler; Kâbe'nin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerine de tavan çatmak istiyorlar,
[85] fakat, onu yıkmaya kalkarlarsa[86] azâba uğrayabileceklerinden de [87]korkuyorlar,[ [88]Kâbe'nin işini aralarında istişâre ediyorlar, [89]kararsızlık içinde bulunuyorlardı.[90]


*
**
****


DiP NOTLAR.:

[1] İbn S a'd, Tab akâtü' l-kübrâ, c. 8,14-15, İbn Abdil berr, İstiâb, c. 4, s. 191 7, Süheylî, R avdu'l-ünüf, c.2, s. 246, İbn E sfr, U sdu1 1-gâbe, c. 7, s. 78-79.
[2] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 31, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 49-50,İbn Hacer, el-İsâbe, c.4,s.282,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsan, c. 1 , s. 223-224, Zürkânî,Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1,s. 200.
[3] Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.
[4] İbnİshak.İbn Hişam.Sîre, c. 1, s. 200-201, Taberî, Târih, c. 2, s. 197, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 67, İbn Esir,Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 49, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 64-65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 225.
[5] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 78, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[6] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 131, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 98, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c.1, s.145, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 50.
[7] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 1, s. 201, Taberî, Târîh, c. 2, s. 197, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s.80, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1,s. 223.
[8] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226.
[9] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 98, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 40
[10] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 132, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 78, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97.
[11] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 132. İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 78.M. Asım Köksal, İslam Tarihi,Köksal Yayınları: 1/119-121.
[12] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 98, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 30.
[13] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.
[14] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 79, Belâzurî, c. 1, s. 97.
[15] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu'l-Fenec, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5,
Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 226, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.1, s. 201.
[16] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2 s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c,1 . s.264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.
[17] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5,Diyarbekrî, c. 1 , s. 264, Halebî, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.
[18] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.
[19] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145,İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c, 1, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226,Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.
[20] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238.
[21] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145,İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, İbn Haldun, Târih, c.2 , ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 264,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226.
[22] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.
[23] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145,İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226,Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.
[24] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.264, Halebî, c. 1, s. 226, Zürkânî, c. 1, s. 201.
[25] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201, 2
[26] Yâkubî, Târih, c.2, s. 20, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 238, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, c. 1,s. 264, Halebî, İnsân, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 202.
[27] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226.
[28] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 238.
[29] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, t 1, s. 145.
[30] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5,Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 50, 51 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1,s. 202.
[31] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi,c. 1, s. 202.
[32] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 79, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 265.
[33] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c 1, s. 51, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226.
[34] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 201, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 2, s. 294, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 265, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 225.
[35] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 226.
[36] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 177, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 56, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 51, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 226.
[37] İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 56, Fîruzâbâdî, Kâmûsu'l-muhît, c. 2, s. 301.
[38] Ahmed b. Hanbel Müsned, c. 6, s. 94, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 607, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 65, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s.56. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/121-124.
[39] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 265, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, Mevâhibu'l-
ledünniye Şerhi, c. 1, s. 201.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/124.
[40] Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 35, Kastalâni, Mevâhibu'l ledünniye, c. 1, s. 50, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 228.
[41] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 198, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.1, s. 132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,c. 1, s. 99, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Taberı, Târih, c. 2, s. 196, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1818, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 145, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 50, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 295.
[42] İbn Sa'd, Tabakât.c. 1,5.132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 98,Taberî, Târih, c. 2, s. 196, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 4, s. 1818, E bu 'l-Ferec İ b n C evzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 45, İtan Seyyid, Uyûnu 'l-eser, c. 1, s. 50,Kastalâni, Mevâhi bu'l-le dünniye, c 1, s. 50, Diyarbekrî, c. 1 , s. 264, Halebî, c. 1, s. 229.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/124.
[43] Mâverdi, Ahkâmu's-Sultâniye, s. 176.
[44] Taberî, Târîh, c. 2, s. 197.
[45] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 199, Taberî, Târih, c. 2, s. 197-198. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/125.
[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 264-265, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 40-42, Belâzun,Ensâ bu'l-eşrâf, c. 1, s. 467, 469, 476, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 63, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 543-545, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 281 -283, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî, Siyeru a'lâ mi'n-nübelâ, c.1, s. 162-163, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 563-564, Halebî, İnsânu'l-uyûn, C.1.S.438. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/125.
[47] İbn İshak,İbnHişam, Sîre.c. 1, s. 262-263, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 37, 38, İbn Esir, Kâmil, c. 58, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 92-93, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 136, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 432, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 241. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/126.
[48] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 321, Mus'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 21, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 396405, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, İstiâb, s. 1, s. 500, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288-289, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 294, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 217.
[49] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 133, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,5.396, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 50, c. 4, s. 1819, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 105, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, c. 4, s. 277, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288.
[50] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 396, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 61, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1819, Süheylî,Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 243, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 81, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 277, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 391.
[51] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 133, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 396, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 277, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 391.
[52] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 133, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 655-656, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 289, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 334, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 3, s. 1 95.
[53] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1862, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 147.
[54] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 133, İbn Abdilberr, İstiâb, c.1 , s. 50, c. 4, s. 181 8-1819, Ebu'l-Ferec İbn
Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 655, İbn E sîr, Usdu'l-gâbe, c. 1 ,s.23, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288.
[55] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 252-253, Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Ebu'l- Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 559.
[56] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307.
[57] İbn İshak, Kitâbu'l-m übtedâ ve'l-m e b'as, c. 5, s. 252-253, Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Ebu'l- Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 559.
[58] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 133, M us'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 21, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 397, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 81, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 40, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 31 2, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 255,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 195.
[59] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 80, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1853, İbn Hazm , Cevâmiu's-Sîre, s. 39.
[60] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1853, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 289, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 312, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1,s. 195.
[61] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 1 33, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s.401, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 1, s. 23, İbn Kayyım,Zâd, c. 1, s. 40, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377, Kastalâni, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, c.1, s. 274, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 391 .
[62] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1839, Kastalâni, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, c. 1, s. 274, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 3, s. 197.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 16, Belâzurî, c. 1, s. 401, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Esîr, Usd, c. 1,s.23, İbn Kayyim, Zâd,c.2, s. 40, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377, Kastalâni, Mevâhib, c. 1 , s. 255, Diyarbekrî, c. 1, s. 275, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 391.
[64] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 16, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 42, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Esîr, Usd, c. 1,s.23, İbn Kayyım, c. 1,s.4O, İbn Seyyid, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377.
[65] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,19, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 277.
[66] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,19, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 2, s. 656, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 277.
[67] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, 26, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 377.
[68] İbn Sa'd. Tabakât. c. 8. s. 26. İbn Hacer. el-İsâbe. c. 4. s. 379-380.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/126-129.
[69] Bakara: 2/127.
[70] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 64.
[71] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 66.
[72] Yâkubî, Târih, c. 1, s. 240, Mâverdî, Ahkâmu's-sultâniye, s. 1 60, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 111.
[73] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 112, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 157, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 54, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 264, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 69, 75, Heysemi, Meanau'z-zevâid, c.3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 1 82-1 83.
[74] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 318-319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158-160, Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 57, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 68, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 300, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.112, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 229.
[75] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 229.
[76] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.
[77] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 90.
[78] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 145, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 58.
[79] İbn Sa'd, c. 1, s. 145, Ezrakî, c.1 , s. 160, Belâzurî, c. 1, s. 99, Halebî, c. 1, s. 229.
[80] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.145.
[81] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 60.
[82] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 205, Taberî, Târîh, c. 2, s. 198.
[83] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 205, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 45.
[84] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 42.
[85] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 204-205, Taberî, Târîh, c. 2, s. 198-200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 300-301.
[86] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 206, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 300-301.
[87] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.
[88] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 204, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301.
[89] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 31 9, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.
[90] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

CİDDE SAHİLİNDE PARÇALANAN GEMİ ENKAZININ KÂBE İÇİN SATIN ALINIŞI.:

Ficar kavgasından onbeş yıl sonra,[91] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a vahiy ve peygamberlik gelmeden beş yıl önce,[92] kendilerinin otuzbeş yaşında bulunduğu sırada; [93] Rum tüccarlarından birinin,[94] yapı ustası[95] ve marangoz olan[96] Bakom'un[97] gemisini,[98] çıkan şiddetli bir rüzgâr,[99] o zaman Mekke'nin Cidde tarafından iskelesi olan Şuaybe'ye doğru sürüklemiş,[100] gemi orada karaya çarparak parçalanmıştı.[101]
Geminin yükü, ak, yumuşak düz taş ile, kereste ve demir gibi inşaat malzemeleri idi.
[102]
Bunları, Rum kralı, Habeşe'de
[103] Farsların yıktıkları, [104] yeniden yapılacak kilise için, Mimar Bakom'la birlikte,[105] Mısır'dan, Kulzum Denizi yolu ile göndermişti.[106]
Rum tüccarı, Kureyşîlere adam salıp, İbrahîm (aleyhisselâm)ın Beyt'ini yapmaları için gereken usta, marangoz ve keresteyi sağlamakta kendilerine yardımcı olacağını bildirmişti.
[107]
Kureyşîler geminin parçalandığını işitince,
[108] Velid b. Mugîre ve Kureyş'ten bazı kişiler, [109] hayvanlarına binip,[110] parçalanan geminin yanına gittiler, [111] tahtalarını satın aldılar.[112]
Kendileriyle birlikte Mekke'ye gelmesi için, Bakom'la konuştular.
[113]
Gemi tayfalarının da, Mekke'ye girip, yanlarında bulunan meta’larını onda bir vergi ödemeksizin satabileceklerini bildirdiler.
Halbuki, Araplardan, Rumların memleketlerine giren tüccarlardan onda bir vergi alındığı gibi; Rum tüccarlarından Mekke'ye girenlerden de onda bir vergi alınırdı.
[114]
Bakom, Kureyşîlerle birlikte Mekke'ye geldi.
[115]
Kureyşîler, satin alıp getirdikleri gemi tahtalarıyla Kâbe'yi tavanlatmak için hazırlandılar.
Mekke'de Kıbti (Mısırlı) bir marangoz da bulunuyordu.
[116]
Kureyşîler: "Rabbimizin Beyt'ini, şu geminin enkazıyla yeniden yapsak!" dediler.
[117]
Kâbe'yi yıkıp yeniden yapmak hususunda görüş birliğine vardılar.
[118]
Bu hususta yardımlaştılar ve bağışlarda bulundular.
[119]

KÂBE DUVARLARININ YIKIM ve YAPIM İŞLERİNİN KUR'A İLE BÖLÜŞÜLMESİ.:

Kureyşliler; Kâbe'nin duvarlarının yıkım ve yapım işinde de ihtilafa düştüler. Velid b. Mugîre, bu hususta kur'a çekilmesini tavsiye etti, ve böyle yapıldı.[120] Kureyşliler; kabileleri dört gruba ayırdıktan sonra, Hübel Putunun yanında, aralarında kur'a çektiler.[121]
Abdi Menaf ve Zühre oğullarına, Kâbe'nin cephe ve kapı tarafı, Abduddar, Esed ve Adiyy oğullarına, Kâbe'nin Şam cephesi (Hatîm ve Hicr tarafı), Teym ve Mahzum Oğullarına, Kâbe'nin Yemen cephesi, Sehm, Cuman ve Âmir oğullarına, Kâbe'nin Yemen cephesiyle Hacerü'l-Esved köşesi arası düştü.
[122]
Her kabile; Kâbe'nin kendilerine düşen yerleri için taş toplamaya ve taşımaya başladılar.
[123] Erkekler ikişer ikişer olup taş, kadınlar da sıva taşıdılar.[124]

KÂBE'nin ÜZERİNDE GÜNEŞLEYEN KORKUNÇ YILAN ve ÂKIBETİ.:

Kâbe'nin içinde bulunan ve Kâbe'ye yapılan bağışlar içine konulagelen kuyuya, bir müddetten beri, bir yılan gelip yerleşmişti. [125]
Çok kara, karnı ak,
[126] başı oğlak başı gibi olan[127] bu büyük ve korkunç[128] yılan, her gün çıkıp Kâbe duvarının üzerinde güneşler; Kâbe'ye hiç kimseyi yaklaştırmazdı.
Bir kimse ona yaklaşacağı zaman hemen kuyruğunun yanından başını kaldırır, ağzını açar, korkunç sesler çıkarmaya başlardı.
Bunun için, Kureyşîler ona yaklaşmaktan ürperirler, korkarlardı.
Bu yılan, yine, her gün yaptığı gibi, Kâbe'nin duvarları üzerinde güneşleniyordu.
[129]
Kureyşîler, Makam-ı İbrahîm'in yanında toplanarak.: "Ey ALLAH! Eğer Beyt'inin yıkılıp yeniden yapılmasına razı isen, onu tamamlattır ve şu yılan uğraşısını da üzerimizden kaldır!
[130]
Ey Rabbimiz! Biz, Senin Beyt'ini şereflendirmek ve süslemek istiyoruz.
Sen, razı isen, bunu yaptır. Razı değilsen, Sen, istediğini yap!." diyerek duâ ettiler. O sırada, gökten, bir çığlık işittiler.
[131]
Yüce ALLAH tarafından;
[132] sırtı kara, karnı ak, ayakları sarı, kartaldan daha büyük [133] bir kuşun salındığı görüldü.[134]
Bu kuş, birden, yılanın üzerine inerek, başına batırdığı tırnaklarıyla onu hemen kapıp havalandı!
Yılanı, kuyruğu sallana sallana Küçük Ecyad'a,
[135] Hacun'a doğru[136] götürdü.[137] Hacun'a bıraktı. Yer, onu yuttu. [138]
Bunun üzerine, Kureyşliler:
"Yapmak istediğimiz işten ALLAH’ın razı olduğunu ümit ediyoruz. Yanımızda, yardımından yararlanacağımız bir iş adamı da var, elimizde kereste de var! Yüce ALLAH, yılan belâsını da başımızdan def etti!" dediler.
Kureyşliler; Kâbe'nin kendilerine düşen taraflarını yıkıp yeniden yapmaya karar verdikleri zaman, Ebu Vehb b. Amr, b. Âiz, b. İmran, b. Mahzum kalktı, Kâbe duvarının üzerindeki taşlardan birine elini uzatıp almasıyla taşın elinden sıçrayıp duvardaki eski yerine dönmesi bir oldu!
Ebu Vehb.: "Ey Kureyş cemâatı! Kâbe'nin yapısına, kazancınızın temiz ve helâl olmayanını sokmayınız! Ona, ne fahişe başlığı, ne faiz parası, ne de herhangi bir kimseden haksız olarak alınmış olan para sokulmasın!" dedi.
[139]
Kureyşliler, Kâbe'yi yıkmaktan çok korkmakta ve çekinmekte idiler.
[140]
Velid b. Mugîre, Kureyşlilere: "Sizin Kâbe'yi yıkmaktaki gayeniz nedir? İyilik mi, yoksa kötülük müdür?" diye sordu.
"Elbette, iyiliktir!" dediler.
[141]
Velid b. Mugîre: "Ey kavmim! Siz, Kâbe'yi yıkmakla onu ıslah etmek istiyor değil misiniz?" diye sordu.
"Evet! Islah etmek istiyoruz!" dediler.
[142]
Bunun üzerine, Velid b. Mugîre: "Yüce ALLAH, ıslah edicileri helâk etmez!
[143]
Fakat, siz, Rabbinizin Beyt'inin onarımına, mallarınızın temiz ve helâl olanından başkasını sokmayınız!
Ona, faizden, kumardan, fahişe başlığından elde edilen parayı sokmayınız!
Beytullah'ı, mallarınızın kötü olanından uzak tutunuz!
Çünkü, ALLAH, malın temiz ve helâl olanından başkasını kabul etmez!" dedi.
[144]
Kureyşliler, yapılan tavsiyenin gereğini yerine getirdiler.
[145]
"O halde, yıkmak için onun üzerine kim çıkacak?
[146]Onu yıkmaya, ilk önce kim başlayacak?" dediler.[147]
Velid b. Mugîre: "Onun üzerine ben çıkacak, onu ben yıkacağım!
[148]Sizin, onu yıkmaya ilk başlayanınız ben olacağım![149] Ben, çok yaşlanmış bir kimseyim. Eğer başıma bir iş gelirse, varsın gelsin. Zaten ecelim yaklaşmış bulunuyor!" dedi.[150]
Eline bir külünk alarak
[151] Beytullah'ın üzerine çıktı, ve bir taşı yıkarken ayağının altındaki taş şiddetle deprenince, [152] Velid b. Mugîre.:
"Ey ALLAH! Biz, Senin dininden çıkmış, sapmış değiliz!
[153] Bizim ıslah etmekten, [154] hayırdan[155] başka gayemiz yoktur!" diyerek, [1596] Kâbe'nin iki rüknü arasındaki kısmından[157] elindeki külünkle taş taş kaldırıp akşama kadar yıkma işine devam etti.[158]
Halk, o gece, yıkma işine girişmeyip beklediler.
[159]
"Akşam olunca, azap inmesinden korkarız!" dediler.
Akşamleyin, Velid b. Mugîre'ye bir azap gelmediğini gürdüler.
[160]
O geceyi de beklediler ve.: "Bakalım, Velid'in başına birfelâket gelirse biz Kâbe'den hiçbirtaş yıkmayız ve yıktıklarımızı da iâde eder, eski haline getiririz. Eğer onun başına birfelâket gelmezse, yaptığımız işten ALLAH’ın razı olduğunu anlarız ve hemen yıkmaya girişiriz!" dediler.
[161]
Kureyş halkı, ertesi günü, sabahleyin Velid b. Mugîre'nin sapasağlam kalkıp işine başladığını gördükleri zaman, kendileri de, kendilerine ayrılmış olan duvarları, onunla birlikte, yıkmaya koyuldular.
İbrahîm (aleyhisselâm)ın, İsmâil (aleyhisselâm)la birlikte Kâbe'yi yaparken attığı temele ulaşıncaya kadar, duvarları yıktılar.
Temelde, yeşil, birbirleriyle kaynaşmış, deve sırtı gibi taşlarla karşılaştılar;
[162]ki, her biri, otuz kişinin bile kaldıramayacağı kadar ağır ve iri idi.[163]
Yıkım işine katılan Kureyşlilerden birisi* elindeki külünkün ucunu iki taştan birisini ayırmak için aralarına sokup zorladığı zaman, taş kımıldamış, Mekke sarsılmaya başlamıştı!
Bunun üzerine, yıkım işine orada son verdiler.
[164]
Taş kımıldatılınca, altından, gözleri kamaştıracak derecede bir şimşeğin çaktığı da rivâyet edilir.
[165]
Kureyşîler.: "Sakın, bu taşı kımıldatmayınız ve hizasını da bozmayınız!" dediler.
[166]
Kımıldatılan taşın, Âdem (aleyhisselâm) zamanında Kâbe'nin melekler tarafından at İmiş bulunan temelinin taşı olduğu ve İbrahîm (aleyhisselâm)ın da Kâbe'nin temel ve duvarlarını bunun üzerinden yükselttiği rivâyet edilir.
[167]

KÂBE YIKILIRKEN BULUNAN TAŞLAR ve ÜZERİNDEKİ YAZILAR.:

Kureyşliler Kâbe'yi yapmak üzene yıktıkları zaman, üzerleri yazılı bazı taşlar bulmuşlardı. [168]
İbn İshak'ın rivâyetine göre, taşlardan, Rükün'de bulunanın üzerindeki Süryanice yazıda ne denildiğini, Yahudilerden birisi gelip onu okuyuncaya kadar, anlayamadılar.
[169]
Yemen'den gelen Yahudi âlimine, doğru okuyup kendilerine doğrusunu söylemesi için, yemin ettirdiler.
Yahudî âliminin bildirdiğine göre.
[170]yazıda şöyle deniliyordu.:
"Ben, Bekke (Mekke)'nin Sahibi olan ALLAH'ım! Onu, göklerle yeri yarattığım, Güneş'e ve Ay'a şekil verdiğim gün yarattım!
Onu, masum yedi melek ile de, kuşattım. Mekke'nin iki dağı* ortadan kalkmadıkça, o da ortadan kalkmayacaktır! Bekke (Mekke) ahalisine, su ve süt bereketli kılınmıştır."
[171]
Rivâyete göre, Hicr'e gömülmüş bulunan bir taşın üzerinde de.:
"Bu belde ahalisi için, suya ve süte bereket ihsan edilmiştir. Mekke'nin iki dağı ortadan kalkmadıkça, bu bereket de kalkmayacaktır!" diye yazılı idi.
[172]
Ezrakî'nin rivâyetine göre, Beytullah olan Kâbe yıkıldığı ve İbrahîm (aleyhisselâm)ın temeline ulaşıldığı zaman bulunan taşın üzerindeki yazı, çağırılan Yemenli bir adamla bir rahibe okutturuldu.
Yazıda şöyle deniliyordu:
"Ben, Bekke (Mekke)'nin Sahibi olan ALLAH'ım! Göklerle yeri, Güneş'le Ay'ı yarattığım gün, ve şu iki dağı meydana getirdiğim gün, onu Harem ve dokunulmaz kıldım ve masum yedi melek ile de, kuşattım."
[173]
İbn İshak'ın rivâyetine göre, Makam-ı İbrahîm'de bulunan taşın üzerindeki yazıda da, şöyle deniliyordu:
"Mekke! Haram ve dokunulmaz şehir! Ona, rızık üç yoldan gelir. Mekke'nin haram ve dokunulmazlığı, oralının ilkinden başkasına hıll ve helâl kılınmamıştır!"
[174]
Ma'merb. Raşid'in (vefatı: 153 Hicrî) el-Câmi'inde İmam Zührî'den (vefatı: 124 Hicrî) rivâyetine göre de.:
Kureyşliler, Kâbe'yi yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Makam-ı İbrahîm'de, üç yüzü olan ve her yüzünde yazı bulunan bir taş buldular.
Taşın birinci yüzündeki yazıda.:
"Ben, Bekke (Mekke)'nin Sahibi ALLAH'ım! Güneş'le Ay'ı yapıp çattığım gün, onu da yapıp çattım ve masum yedi melekle de, kuşattım. Onun ahalisi için, eti ve sütü bereketli kıldım."
Taşın ikinci yüzündeki yazıda:
"Ben, Bekke (Mekke)'nin Sahibi olan ALLAH'ım! Rahm'i yarattım. O, Benim ismimden ayrılmıştır.
Kim onu birleştirirse, ben de onu birleştiririm! Kim onu koparırsa, ben de onu koparırım!"
Taşın, üçüncü yüzündeki yazıda da:
"Ben Bekke (Mekke)'nin Sahibi olan ALLAH'ım! Hayrı ve şerri yarattım. İki eli hayırda olana ne mutlu!
Vay iki eli serde olan kimseye!" deniliyordu.
[175]

KÂBE 'NİN KUYUSUNDA BULUNAN MADENÎ LEVHALARDAKİ YAZILAR.:

Kureyşliler; Kâbe'yi yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Kâbe'nin içindeki kuyuda da, deve kuşu yumurtası büyüklüğünde iki adet sarı maden bulmuşlardı.
Onlardan birisinin üzerinde: "Bu, ALLAH’ın, Haram ve dokunulmaz Beyt'idir!
ALLAH, onun ahalisini ibadetle rızıklandırmıştır. Orası, oralının ilkinden başkasına hıll ve helâl kılınmamıştır!"
İkinci madenin üzerinde de.: "Arap kabilesinden filan oğullarının ALLAH için hac yaptıklarının beratıdır!" diye yazılı idi.
[176]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın MEKKE 'nin HARAMİYET ve DOKUNULMAZLIĞI HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Mekke'yi fethinin ikinci gününde irad ettiği hutbesinde şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar! Şüphe yok ki, ALLAH, göklerle yeri, Güneş'le Ay'ı yarattığı gün, Mekke'yi de haram ve dokunulmaz kılmıştır.
[177]
Burası, ALLAH’ın haram ve dokunulmaz kıldığı bir bölgedir.
[178]
Kıyamet gününe kadar da, haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır.
[179]
Mekke'yi haram ve dokunulmaz kılan ALLAH'tır.
Onu, insanlar haram ve dokunulmaz ki İmamı şiârdır.
[180]
ALLAH'a ve âhiret gününe inanan kimseye, Mekke Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek, helâl olmaz!
[181]Mekke'de kan dökmek benden önce hiçbir kimse için helâl olmadığı gibi, benden sonra da hiçbir kimse için helâl olmayacaktır!
Bana da, ancak gündüzün belli bir saatinde helâl kılınmıştır;
[182]ki, bu da, Mekkelilerin İlâhî Gazâbı hak etmiş olmalarından ileri gelmiştir. [183]
Şüphe yok ki, Fil'i Mekke'ye girmekten alıkoyan, tutan ALLAH'tır.
Mekkeliler üzerine, Resûlullah ile mü'minler de, ancak bir kez salınmışlardır.
[184]
İyi biliniz ki: Şu saatte Mekke benim için bile haramdır.
[185]
Mekke'nin bugünkü haramlığı, dünkü haramlığı haline dönmüştür."
[186]

KÂBE 'nin PLANINDA KISALTMA ve DARALTMA YAPILIŞININ SEBEBİ.:

Kureyşîler, Beytullah'ı yıkıp yeniden yapacaklan zaman; toplanan bağışlarla sağlanan yapı malzemesinin yetersizliği yüzünden, Beytullah'ın Hicr tarafındaki eski temelini dışarıda bırakıp duvarı biraz içeriden çekmek suretiyle, kısaltmak ve daraltmak zorunda kaldılar.[187]
Kâbe'nin eski temeline göre: Şam tarafından dışarıda bırakılan ve Kâbe'ye dahil bulunan Hicr kısmının
[188] eni altı arşın, [189] veyâ altı arşın bir karış,[190] [190]ya da yedi arşın[191] veyâ yedi arşına yakın olup; [192]Kureyşliler inşaattan artacak malzemelerle eski temel üzerinden çektirecekleri yanm daire duvarla, hem burasının Kâbe'ye dahil bulunduğunu belirlemek, hem de, tavanın bu duvarın dışından yapılmasını sağlamak istediler.[193]
Kâbe'nin kapısı, İbrahîm (aleyhisselâm)la Cürhüm ve Amalikalar devrinden beri, yer seviyesinde idi.
[194]
Kureyşliler; Beytullah'ı yeniden yapmaya kalktıkları zaman,
[195]Ebu Huzeyfe b. Mugîre.:
"Ey kavmim!
[196]Kâbe'nin kapısını yerden yüksek yapınız. [197]Zeminini de toprakla doldurunuz. [198]İçine, ne sel suları girebilsin, [199]ne de merdivensiz çıkılabilsin!
Ona, ancak sizin istediğiniz kimse girsin! İstemediğiniz kimse girmek isterse, aşağı itiveriniz!" dedi, öyle yaptılar.
[200]
Bunun için, Kureyşliler, Kâbe'nin kapısını dört arşın bir karış yüksekten koydular.
Kâbe'nin içinden zeminini de, bu yüksekliğe kadar, toprakla doldurdular.
[201]
Hz. Âişe der ki.:
"Ben, Beytullah'ın içine girip orada namaz kılmayı arzu ederdim.
Resûlullah (aleyhisselâm), elimden tutup beni Hicr'e koydu ve.:
“Beytullah'a girmek istediğin zaman, Hicr'de namaz kıl! Muhakkak ki, orası Beytullahtan bir parçadır.
Fakat, senin kavmin Kâbe'yi yaptıkları zaman, kısalttılar da, orayı Beytullahtan çıkardılar” buyurdu.
[202]
“Yâ RasûlALLAH! Sen onu İbrahîm'in temelleri üzerine çevirsen ya?.” dedim.
[203]
Resûlullah (aleyhisselâm): “Eğer kavmin Cahiliye devrinden ve küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, Kâbe'nin birikmiş malını ALLAH için harcarda, kapısını yerden yapar, Hicr'de bırakılmış olan kısmını ona katardım.
[204]
Kâbe'ye, doğu ve batı tarafından da, yer seviyesinde iki kapı koyardım.
[205]Oradan girerler, şuradan çıkarlardı.” buyurdu. [206]
“Kavminin, Kâbe kapısını ne için yükseğe kaldırdığını da bilir misin?” diye sordu.
[207]“Hayır! Bilmiyorum!” dedim. [208]
“Bunu, kavmin, istediklerini içeri almak, istemediklerine engel olmak için yaptılar.
[209]
Güya, Kâbe'nin şerefini gözetmek üzere, dilediklerinden başka kimse oraya girmesin diye, merdivenini yükselttiler.
Kâbe'ye girmesini istemedikleri bir kimseyi, merdivenden çıkmakta serbest bırakırlar, kapıya kadar çıkıp tam içeri gireceği sırada ise merdivenden aşağı itiverirdi de, adamcağız düşer giderdi!” buyurdu.
[210]
Amr b. Hüzelî de, bu husustaki müşahedelerini şöyle anlatır.:
"Ben, Kureyşlilerin Câhiliye devrinde Beytullah'ı, Pazartesi ve Perşembe günleri açtığını gördüm.
Kâbe'nin kapıcıları, kapısının önüne otururlardı.
Kâbe'ye girmesini istemedikleri bir kimse merdivenden yukarı doğru çıkınca, onu hemen itip aşağı düşürürlerdi.
Bazan, düşürülen adamın sakatlandığı, öldüğü de olurdu."
[211]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[91] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 62, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5.
[92] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 103, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 77, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.2, s. 300.
[93] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 204, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 145,Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,c. 1, s. 99, Taberî, Târih, c. 2, s. 198, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 2, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 66, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301
[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Abdurreizak, Musânnef, c. 5, s. 98, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezraki, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.69.
[95] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 69.
[96] İbn Sa'd, c. 1, s. 145, Ezrakî, c.1 , s. 160, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, s. 69.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 205, Taberî, Târih, c. 2, s. 200.
[98] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 1 45, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 277, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1.S.233.
[99] İbn Sa'd, c. 1, s. 145, Ezrakî, c. 1, s. 160, Süheylî, c. 2, s. 277, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 3, s. 351, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 112.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 250, Abdurrezzak, c. 5, s. 98, İbn Sa'd, c. 1, s. 145, Ezrakî, c. 1, s. 1 60,Taberî, c. 2, s. 200, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, s. 69, E bu'l-Fidâ, c. 2, s. 301, Heysemî, Mecm au'z-zevâid,c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 1, s. 1 83, Diyarbekrî, c. 1, s. 11 2.
[101] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 233.
[102] Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 233.
[103] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 233.
[104] Mes'ûdî, Murûc, c. 2, s. 278, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 301, Halebî, c. 1, s. 233.
[105] Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278.
[106] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 98.
[107] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 54, Zehebî, Tânhu'l-İslâm, s. 69.
[108] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 145, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 114, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 233.
[109] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu'l-İslam, s. 69.
[110] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 102, İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s.1 45, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s.157,160, Beyhakî, Delâil, c. 2,s.54.
[111] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 69.
[112] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Abdurrezzak, c. 5, s. 1 02, İbn Sa'd, c. 1 , s. 145. Ezrakî, c. 1, s.157,160, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200 Beyhakî, c. 2, s. 54, İbn Ea>, Kâmil, c. 2, s. 44, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.69, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301, Heysemî, Mecm au'z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 183.
[113] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.
[114] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1.S.145.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 205, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301.
[116] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 102, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158,160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu'l-İ slâm, s. 69, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 3, s. 289.
[117] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1 , s. 205, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158,160, Taberî, Târîh, c. 2, s.200.
[118] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160-161.
[119] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 60, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 2, s. 300.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/130-133.
[120] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 161, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 99.
[121] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke,c. 1, s. 161
[122] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 s. 99, Taberî, Tânh, c. 2, s. 200-201, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.2, s. 301 -302, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 114-115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 234.
[123] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 209, Ezrakî, ^bâru Mekke, c. 1, s. 161 , Ta ben, Târih, c. 2, s. 201,İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.
[124] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 1 89, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 33, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s.287, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 3, s:. 301, Diyarbekrî, Hamis:, c. 1 , s:. 112.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/133.
[125] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Ta ben", Târih, t 2.S.200, İbn Esîr, Kâmil, t 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 11 2.
[126] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 102, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158, 161, Zehebî, Târîhu'l-İ slâm, s.76, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301 , Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 183, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[170] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 158, 161, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[128] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1 , s. 233.
[129] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 1 ,s.2O5, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 2 s. 301, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 233.
[130] Ezrakî, Ahbâru M ekk e, c. 1, s. 161, Zehebî, Târihu'l-İ slâm, s. 76, D i yarbekrî , Târihu'l-hamis, c. 1, s.112.
[131] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 102, 103, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 76, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 3,s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 183, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 234.
[132] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Taberi, Târih, c. 2, s. 200, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 76, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301 .
[133] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 103, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 161, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 76,Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 183, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[134] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 103, Taberî, Târih, c. 2, s. 200,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 76, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301.
[135] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 13, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 76, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 183, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[136] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 170.
[137] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 103, Ezrakî, c.1, s.1 70, Zehebî, s. 76, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. ,s. 289, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 184.
[138] Şüheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 278, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 233, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 204.
[139] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205-206, Taberi, Târih, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301.
[140] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 207, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 1 67, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 115.
[1401 Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158-159.
[142] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 158-159, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[143] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 1 00, 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 161-162, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 112.
[144] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.
[145] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[146] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 100, 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 159.
[147] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[148] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 159.
[149] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 206, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162, Taberi, Târih, c. 2, s. 201,İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c . 2, s. 302,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[150] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[151] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 1,s.2O7, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 159,162, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 301 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 115.
[152] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s.207,Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 279, Diyarbekri, Hamis, c. 1 ,s. 115,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 232.
[154] İbn İ shak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 100, Ezrakî, Ahbâru M ekke,c. 1, s. 159,162, Taberî, Târih, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45.
[155] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 207, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145, Taberi, Târih, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[156] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 100, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 159,162, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 67. Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 11 5, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 232.
[157] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 207, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 115.
[158] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[159] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1 , s. 207, Taberî, c. 2, s. 201, İbn Esîr, c. 1 , s. 45, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, c. 1 , s. 115.
[160] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162.
[161] İbn İshak, c.1 , s. 207, Taberî, c. 2, s. 201, İbnEsîr, s. 45, Ebu'l-Fidâ, 202, Diyarbekrî, c. 1, s. 115, Halebî, c. 1.S.232.
[162] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 207, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162, Taberi, Târih, c. 2, s. 201 İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, c. 1, s. 115.
[163] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 95, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 61 -62,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 71, Diyarbekri, c. 1, s. 11 5.* Ezrakî'ye göre: Veli d b. M u gfre veyâ Ebu Vehb (Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Beyhakî, Delâil,c.2, s. 61-62, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 115.) ZehebPye göre: Velid b. Mugfre, (Zehebî, Târih, s. 71).
[164] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 162-163, Taberî,Târîh, c.2,s. 201,İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 232.
[165] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 63, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 61, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 278-279,Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 71, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnşân, c. 1, s. 232.
[166] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 61, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 302.
[167] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 95, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 36, 37, 60, 62, 64, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 248-250. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/133-138.
[168] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 208, Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 149-151, Ezrakî, Ahbâ ru Mekke, c. 1 ,s. 78-80, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 61, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 280, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 2, s. 302-303, Diyarbekrî, c. 1 , s. 115, Halebî, İnsan, c. 1, s. 232-233.
[169] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 ,s.2O8, Ezraki", Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 80 Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c, 1, s. 11 5, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 232.
[170] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 61.* Ebu Kubeys dağı ile Kuaykıan dağı (Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 232).
[171] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 208, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 80, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 11 5, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 234.
[172] Ezraki, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 313.
[173] Ezraki, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 78-79, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 61 .
[174] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 86, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 302, Diyarbekrî, c. 1, s. 115, Halebî, c, 1, s. 232.
[175] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 149-150, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 280, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 2, s. 303, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 233.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/138-140.
[176] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 79.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/140-141.
[177] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Vâkıdî, Megâzî, t 2, s. 844, İtan Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s.137, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 32, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 98, Nesâi, Sünen, c. 5, s. 203.
[178] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 258, Nesâi, Sünen, c. 5, s. 203.
[179] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 844, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 137, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 32, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 98, Nesâi, Sünen, c. 5, s. 203.
[180] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 31-32, Buhârî, Sahîh, c. 1 ,s.35.
[181] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 844, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s.31, c. 6, s. 385, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 35.
[182] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Vâkıdî, Megâif, c. 2, s. 844, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 1 22,Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 31, Buhârî, Sahîh, c. 1 , s. 36, c. 5, s. 98, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1,s. 48, Nesâi, Sünen, c. 5, s. 204.
[183] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 32.
[184] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 238, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 36 c. 8, s. 38.
[185] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 32, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 36, c. 8, s. 38.
[186] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 58, Vâkıdî, Megâif, c. 2, s. 844, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s.137, Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 4. s. 31-32. Buhârî. Sahîh. c. 1. s. 35. Nesâi. Sünen. c. 5. s. 206. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/141-142.
[187] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 104, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, 315, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 239, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 156, İtan Mâce, Sünen, c. 2, s. 985, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 382,Nesâi, Sünen, c. 5, s. 21 6, Zehebî, Târîhu'l- İslâm , s. 71, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303.
[188] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303.
[189] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 179, Müslim, Sahih, c. 2, s. 970, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c.2,s. 303.
[190] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 71, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[191] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 1 04, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 303, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[192] Abdurrezzak, c. 5, s. 128, İbn Sa'd, c. 1, s. 147, Müslim, c. 2, s. 972.
[193] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[194] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 52.
[195] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 115.
[196] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 53, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 115.
[197] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 52-53, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.115.
[198] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163.
[199] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 71-72, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[200] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 54, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[201] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164.
[202] Ezrakî, c. 1, s. 312, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 92-93, Ebu Dâvud, Sünen, c 2, s. 214, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 225, Nesâi, Sünen, c. 5, s. 219.
[203] Malik, Muvatta, c. 1, s. 363, Ahmed, Müsned, c. 6, s. 11 3, Müslim, c. 2, s. 969, Mesâf, c. 5, s. 214.
[204] Müslim, Sahîh, c. 2, s. 969.
[205] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 1 04,128, Ahmed, Müsned, c. 6, s. 179, Ezrakî, c. 1 , s. 311, Nesâi, c. 5,s. 21 6.
[206] Abdurrezzak, Musânnef, s. 5, s. 104, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 147, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 156-157, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 969-970, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 304.
[207] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 128, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 1 47, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 311, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 156, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 973, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 985, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 382.
[208] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 128, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 311,Müslim, Sahîh, c. 2, s. 972.
[209] Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 56, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 973, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 382.
[210] Abdurrezzak, Musânnef, c. 5, s. 311, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 311,Müslim, Sahîh, c. 2, s. 972.
[211] Ezrakî. Ahbâru Mekke. c. 1. s. 174.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/142-144.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Resim

Resim---”Ve erseLnâke iLLâ RAHMeten Li’L- ÂLeMîn (âlemîne).: (ResûLüm!) BiZ SENi ancak ÂLEMLere RAHMet OLarak gÖNderdik!.” (Enbiyâ 21/107)

KÂBE DuvarLarının ÖRüLüşü ve Hacerü'L-Esved Üzerinde Çıkan AnLaşmazLığın PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) Tarafından GideriLişi.:
Kureyşliler; KÂBE'nin duvarlarını bir sıra taş, bir sıra da ahşap bağlama kirişleriyle örerek yükselttiler.[212]Ahşap bağlama kirişleri, altlı üstlü taş sıralarının aralarına konulmakta idi.[213]
Duvarlar örülüp Hacerü'l-Esved'in konulacağı yere ulaşıldığı zaman, Kureyş kabileleri arasında anlaşmazlık çıktı.
[214]
Her kabile: "Onu yerine koymaya biz daha lâyıkız !"
[215] "Onu yerine koymayı biz üzerimize alacağız!" dedi.[216]
Kureyşlilerden bir kabile: "Onu yerine biz koyacağız!" dediği zaman, başka bir kabile:
"Hayır! Onu yerine biz koyacağız!" diyerek direndi.
[218]
Her kabile, onu tek başlarına kaldırıp yerine koymak istediler.
[218]
Söz çoğaldı. İş kıskançlığa ve ihtirasa dönüştü. Aralarında sert tartışma ve çekişmeler başladı.
Abdi Menaf ve Zühre Oğulları: "Hacerü'l-Esved'in yeri, yapımı, bize düşen duvarın içindedir!" dedi.
Teym ve Mahzum kabileleri de: "O, bize düşmüş olan duvardadır!" dedi.
Diğer kabileler ise: "Rükn, üzerinde kur'a çektiğimiz hususlardan değildir!" dediler.
[219]
Sonunda, her biri bir tarafa dağıldılar.
Abduddar Oğulları, ortaya içi kanla dolu bir çanak getirdiler ve Adiyy b. Ka'b Oğullarıyla birlikte, ölünceye kadar çarpışmak üzere anlaşma yaptılar ve çarpışmaya hazırlandılar.
Andlarını sağlamlaştırmak için de, ellerini o kanla dolu çanağın içine soktular!
Bundan dolayı, onlara "Kan yalayıcı" adı takıldı.
Kureyşliler, bu iş üzerinde dört veyâ beş gece durdular.
O zaman, Kureyşlilerin en yaşlısı olan
[220]Ebu Ümeyye b. Mugîre, b. Abdullah, b. Ömer, b. Mahzum: "Ey kavmim! Biz ancak iyilik istiyoruz, kötülük istemiyoruz.
Siz bu hususta birbirinize karşı kıskançlık yansına girmeyiniz.
Çünkü, siz anlaşmazlığa düştüğünüz zaman, işleriniz dağılırda, sizdeki ne sizden başkaları göz dikerler!" dedi.
[221]
Bunun üzerine, Kureyşliler Mescid-i Haram'da toplanarak aralarında konuştular, birbirlerine karşı insafa geldiler.
[223]
Ebu Ümeyye b. Mugîre: "Ey Kureyş cemaatı! Aranızda anlaşamadığınız bu işte, Mescid'in şu kapısından ilk girecek olanı, aranızda hakem yapınız! Aranızdakini, o halletsin!"
[223] diyerek Mescid-i Haram'ın Beni Şeybe kapısına işaret etti.[224]
Kureyşliler: "Razıyız ve onun vereceği hükme boyun eğeceğiz!" dediler.
[225]
O sırada, üzerinde siyah, beyaz çizgili A'râb işi ince ihramı bulunduğu halde,
[226] Mescid-i Haram'ın Benî Şeybe kapısından[227] içeriye ilk giren, Peygamberimiz MuhaMMed (aleyhisselâm) oldu!
Kureyşliler, onu görür görmez: "İşte, el-Emîn! Razıyız ona!" dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) yanlarına varınca da; Hacerü'l-Esved'i yerine koymak hususunda aralarında çıkan anlaşmazlığın halli için kendisini hakem yaptıklarını, vereceği hükmü kabul edeceklerini bildirdiler.
[228]]
Kureyşliler; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a, daha vahiy ve peygamberlik gelmeden önce, “el-Emîn” adını takmışlardı.
[229] Çünkü; Peygamberimiz (aleyhisselâm), daha gençlik çağında iken, yiğitlik ve insanlık bakımından kavminin en üstünü, ahlâk güzelliği bakımından en seçkini, soyluluk bakımından en şereflisi idi. Konuya komşuya karşı insanların en iyi davrananı, sakinlik ve yumuşak huylulukta en ulusu idi. Doğru sözlülük ve güvenilirlikte insanların en başta geleni, insanlan alçaltan kötülüklerden de en uzak bulunanı idi.
Yüce ALLAH, her iyiliği, her üstün meziyeti onda toplamıştı.
Bunun için, kavmi arasında en çok “el-Emîn” diye anılırdı .
[230]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Kureyşlilere: "Haydi, bana bir örtü getiriniz!" buyurdu.
Hacerü'l-Esved'i eliyle tutup, getirilen örtünün içine koydu.
[231]
"Beytullahın dört duvarını yıkıp üzerlerine almış bulunan dört kabile topluluğundan birer adam gelsin!" buyurdu.
[232]
Utbe b. Rebia, Ebu Zem'a, Ebu Huzeyfe Velid b. Mugîre, Kays b. Adiyy veyâ Âs b. Vâil geldiler.
[233]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara: "Sizden her biriniz, kabilesi adına, örtünün birer ucundan tutsun ve sonra da, hep birden onu yukarı doğru kaldırınız!" buyurdu.
[234]
Abdi Menaf Oğulları adına, Utbe b. Rebia örtünün bir ucunu;
Kabilesi adına Ebu Zem'a örtünün ikinci ucunu;
Kabilesi adına Ebu Huzeyfe Velid b. Mugîre örtünün üçüncü ucunu;
Kabilesi adına Kays b. Adiyy veyâ Âs b. Vâil örtünün dördüncü ucunu tuttu.
[235] Hep birden kaldırdılar.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hacerü'l-Esved'i, konulacağı yerin hizasına gelince örtünün içinden alıp, kendi eliyle yerine yeri eştirdi.
[236]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Hacerü'l-Esved'i KÂBE duvarındaki yerine koyduğu ve onu sıkılaştırıp sağlamlaştırmak gerektiği zaman, Necidli bir adam
[237] gidip bir taş getirmiş,[238] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a uzatmıştı.[239]
Hz. Abbas: "Hayır!" dedi ve onu uzaklaştırdı, Kendisinin getirdiği taşı uzattı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, Hacerü'l-Esved'i onunla sağlamlaştırdı.
Necidli adam, kendisinin uzaklaştırıldığına kızdı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, ona.: "Bizden olmayan kişi, Beytullah'ı bizimle birlikte yapamaz!" buyurdu.
[240]
Bunun üzerine, Necidli: "Şaşılır o kavmin haline ki, kendileri şeref, akıl ve servet sahibi olduklan halde, yaşça en küçüklerini, servetçe en fakirlerini en şerefli işlerinin başına geçirdiler, kendilerine reis yaptılar!
Olanca üstünlüklerine rağmen, ona sanki hizmetçi oldular!
Fakat, vALLAHi, o onlara galip gelecek,
[241] hâkim olacak,[242] onların topluluklarını dağıtacak,[243] rızıklarını aralarında bölüştürecektir! [244]
Siz, yaşça en küçüğünüze, malca en fakirinize güvendiniz ve şu en şerefli işinize onu vekil ettiniz !?
[245] Bundan sonra, onun hal ve şanı yücelecek, haberi pek büyük olacaktır!" dedi. [246]
Sanıldığına göre, Necidli adam,
[247] insan sûretine girmiş[248] şeytandı.[249]

KÂBE YüksekLiğinin Onsekiz Arşına ÇıkarıLışı.:
Hacerü'l-Esved Peygamberimiz (aleyhisselâm) tarafından yerine yerleştirildikten sonra, üzerine duvar örüldü.[250]KÂBE'nin tavanına kadar ahşap bağlama kiriş sıralan 15, taş sıralan da 16 oldu. [251]
Kureyşiler; KÂBE'nin, kendilerinden önce dokuz arşın olan yüksekliğine dokuz arşın daha eklediler.
[252]Böylece, KÂBE'nin yerden tavana kadar yüksekliği on sekiz arşını buldu.[253]

KÂBE'nin TAVANLANIŞI.:
KÂBE'nin duvarları, bir sıra taş, bir sıra ahşap bağlama kirişleriyle örülüp tavan seviyesine yükseltildiği zaman, Rum marangoz Bakom, Kureyşlilere: "KÂBE'nin tavanının kubbeli mi, yoksa düz mü olmasını istersiniz?" diye sordu.
Kureyşliler: "Hayır!
[254] Rabbimizin Beytinin tavanını,[255]düz olarak yap!." dediler.[256]
Böylece, KÂBE'nin tavanını düz yaptılar.
[257]
KÂBE'nin son ahşap sırası üzerine on beş hezen (kiriş) attılar ve tavanı onun üzerine koydular.
[258]
KÂBE'nin içinden de, iki sıra halinde,
[259] altı direk diktiler.[260]
KÂBE'nin Şam tarafındaki duvarından Yemen tarafındaki duvarına kadar, her sırada üç direk bulunuyordu.
[261]

KÂBE'nin Damına Oluk ve İçeride Dam Merdiveni Yapılışı.:
KÂBE'nin damına, dam suyunu Hicr mahalline akıtacak biçimde bir oluk;[262]
KÂBE'nin içinden, damına çıkmak için de, Şam köşesinden ahşap bir merdiven yaptılar.
[263]

KÂBE'nin Duvar ve DirekLerinin YaldızLanışı, DirekLerin ÇiziLen ResimlerLe SüSLenişi.:
KÂBE'nin tavanını, içindeki direklerini ve duvarlarını yaldızladılar. Direklerin üzerlerine, peygamberler ve meleklerle ağaç resimleri çizdiler.[264] Kapıya doğru olan direkte Hz. Meryem'le kucağında İsâ (aleyhisselâm)’ın resmi, öteki direklerde de peygamberlerin, meleklerin, oklarla fal çeken ihtiyar bir adam şeklinde İbrahîm (aleyhisselâm)’ın resmi, bir koç veyâ bir koç başı ile ağaç resimleri çizilmişti.[265]
İbrahîm (aleyhisselâm) gibi, İsmâil (aleyhisselâm) da, eliyle fal oku çeker bir şekilde tasvir edilmişti.
[266] İsmâil (aleyhisselâm)dan sonra, Oğullarından Kusayy'a ve ötekilerine ait olmak üzere, renk renk boyalarla altmışa yakın sûret çizilmiş olduğu gibi, sûretlerin her birinin karşısında da, kendilerinin ibadetlerinin şekli ve işlerinden en çok anılanı, çizgilerle belirtilmeye çalışılmıştı.[267]

KÂBE'ye Kapı TakıLışı, KÂBE MaLLarının Depoya KonuLuşu ve KÂBE'ye Yemen Bürüdünden Örtü ÖrtüLüşü.:
Kureyşliler; KÂBE'ye, kilitlenir, açılır bir kapı da taktılar.[268]
KÂBE yıkılacağı zaman, Ebu Talha'ya emâneten bırakmış oldukları mallan ve zînet eşyasını getirtip KÂBE'nin deposuna yerleştirdiler.
İsmâil (aleyhisselâm)’ın yerine kurban edilmiş olan koçun iki boynuzunu deponun üzerine astılar. Hübel Putu’nu da, KÂBE'nin içindeki eski yerine, KÂBE deposunun üzerine diktiler. KÂBE'ye, Yemen bürüdünden bir örtü de örttüler.
[269]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[212] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 71 -72, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 115, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c.1,s.235.
[213] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115.
[214] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, Abdurrezzak, c. 5, s. 319, İbn Sa'd, c. 1, s. 146, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 99, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278, Sa'lebf, Arâis, s.53, Ebu'l-Ferec, el-Vefa, c. 1, s. 146, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52,Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s.5-6.
[215] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,3.146.
[216]Yâkubî, Târih, c.2,s.19.
[217] Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 77.
[218] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Sa'lebf, Arâis, s. 53, İbn Esîr, Kâmil,c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303.
[219] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163.
[220] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Sa'lebf, Arâis, s. 53, Ebu'l-Ferec, el-Vefa, c. 1, s. 146, İ bn E sfr, K âm il, c. 2, s. 45, İ bn S eyyid, U yûnu'l -eser, c. 1, s. 52, E bu'l-F idâ, el-Bidâye ve'n-nih âye, c. 2, s. 30 3, H alebf, İ nsânu 'l-uyûn, c.1,s.235.
[221] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163.
[222] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Sa'lebf, Arâis, s. 53, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1, s. 235.
[223] İbn İshak, İbn Hişâm , c. 1, s. 209, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 163, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.100, Taberî, Târih, c. 2, s. 201, Sa'lebf, Arâis, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 52,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 303, Halebî, s. 236.
[224] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1, s. 236.
[225] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 64.
[226] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 319.
[227] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s.181.
[228] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 209, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s.164, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 99, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.176-177, Sa'lebf, Arâis, s. 53, Ebu'l- Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 147, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 236.
[229] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 210, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 319, Taberî, Târîh, c. 2, s. 201,Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 176, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 1 47. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 24.
[230] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 194, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 121, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,c. 1, s. 170, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 286-287.
[231] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, Taberî, Târih, c. 2, s. 201, Sa'lebf, Arâis, s. 53, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 147, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 4, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s.67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1 , s. 236.
[232] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 172, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 236.
[233] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 64, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb,c. 2, s. 279, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 6.
[234] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 19-20,Taberî, Târih, c. 2, s. 201, Mes'ûdî, Murûc, c. 2, s. 279, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 236.
[235] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru M ekke, c. 1, s. 164, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 19-20, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 279.
[236] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 209-210, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 319, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 99, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20,Taberî, Târîh, c. 2, s. 201, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 279, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.176, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 57, Sa'lebf, Arâis, s. 53, Ebu'l- Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 147, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 6, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 236.
[237] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 164, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, c. 1, s. 237.
[238] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100.
[239] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 115, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s. 237.
[240] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146, Diyarbekrî, Hamis, 11,3.115.
[241] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 64, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb,c. 2, s. 279, Halebî, İnsânu'l-uyûn, d , s. 237.
[242] Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 279.
[243] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 237.
[244] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 146-147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1 ,s. 164, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s.279, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 237.
[245] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100.
[246] Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 279.
[247] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100, Mes'ûdî, Murûc, c. 2, s. 279, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 281, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 237.
[248] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 281.
[249] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100,Mes'ûdî, Murûc, c. 2, s. 279, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 281, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 237. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/145-150.
[250] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 210, Sa'lebf, Arâis, s. 53, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ,c. 1, s. 147, İbn Esir,Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 67, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 303, Diyarbekrî, Hamis, C.1.S.115.
[251] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Zehebî, T ârf hu'l-İ slâm, s. 72, D iyarto ekrf, Ha m fs, c. 1, s. 115,Hal ebf, İ nsânu 'l-uyûn, c. 1,5.235.
[252] Eirakı, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Süheylı, Ravd, c. 2, s. 265, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 52, Zehebî, s.72, Halebı, c. 1 , s. 236.
[253] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 211, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 265,İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 52, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 303, Diyarbekrî, c. 1, s. 115, Halebî, c. 1, s. 235. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/150.
[254] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72.
[255] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164.
[256] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72.
[257] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164.
[258] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 147.
[259] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72.
[260] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 147, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 115-11 6.
[261] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 116.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/150-151.
[262] Ezrakî. Ahbâru Mekke. c. 1. s. 164.
[263] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/151.
[264] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 164-165, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.116.
[265] Ezrakı, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 165, 167,169.
[266] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre,c.4, s. 55, Vâki cif, Megâzî, c. 2, s. 834, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 170.
[267] Mes'ûdi, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 278. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/151-152.
[268] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 166, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 116.
[269] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 166-167, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 72, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 116. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/152..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

VAHY'in GELİŞİ.:


Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’a Vahiy ve PeygamberLik GeLmeden Birkaç YıL ÖNce Cereyan Eden HadiseLerden BâzıLarı.:

1-) Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’a vahiy ve peygamberlik gelmeden iki
yıl kadar önce,[1] Şamlı Yahudi âlimlerinden İbn Heyyiban, Şam'dan Medine'ye
gelip yerleşti ve çok geçmeden de Medine'de ölüm döşeğine düştü.
Öleceğini anlayınca, Medineli Yahudilere.: “Ey Yahudi cemaatı! Yemesi, içmesi bol bir yerden, beni bu yoksulluk ve açlık yurduna getiren şeyin ne olduğunu sanırsınız?” dedi.
Yahudiler.: “Sen, daha iyi bilirsin!” dediler.
İbn Heyyiban.: “Ben, bu memlekete, ancak, gelme zamanı çok yaklaşmış bulunan ve buraya hicret edecek olan O Peygamberi gözlemek üzere gelmişimdir! Onun, yakında peygamber olarak gönderilmesini ve benim de ona tâbi olmamı umduğum kendisinin gelme zamanı çok yakındır. Ey Yahudi cemaatı! Ona tâbi olmakta hiç kimse sizi geçmesin!
Çünkü, o, kendisine karşı koyanların kanlarını dökmek, çocuklarını, kadınlarını esir etmek selâhiyetiyle gönderilecektir.
Siz, bu hususta ondan korunamazsınız!”
dedi ve sonra, öldü.[2]

Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın, kırk yaşına gelmeden önce,[3] otuz sekiz yaşında iken,[4] ışık, nur görür,[5] sesler işitir,[6] endişelenir dururdu.[7]
Yüce ALLAH, MuhaMMed aleyhisselâm’ın kerametini açıklamayı irade buyurduğu
sıralarda idi ki, MuhaMMed aleyhisselâm’ın, evinden çıkar, Mekke evlerinden uzaklaşır,
vâdilerin kuytu köşelerine doğru dalar giderken, hiçbir ağaç veyâ taşa rastlamazdı ki.:
“Esselâmü aleyke yâ RasûlALLAH!=>Selâm olsun sana, Yâ Resûlullah!” diyerek kendisini selâmlamamış olsun!
Peygamberimiz aleyhisselâm; hemen etrafına, sağına soluna, arkasına dönüp bakınır,
fakat ağaç ve taştan başka bir şey görmezdi.[8]
Bu da, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın peygamberlikle görevlendirilmesinden iki yıl
önce idi.[9]
Ashabdan Cabir b. Semure'nin rivâyetine göre, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Mekke'de bir taş tanırım ki, ben peygamber olarak gönderilmeden önce, bana selâm verdi. Onu hâlâ tanıyorum!.” buyurmuştur. [10]
Sanıldığına göre, bu taş Hacerü’l- Esved idi. [11]
Bunun, Hacerü'l- Esved'den başka bir taş olup Mekke'de Zükaku'l- Hacer diye tanınan sokakta bulunduğu [12]ve “Peygamberimiz aleyhisselâmı selâmladı!” diye halk tarafından ziyaret ve üzerine eller sürülerek tasdik ve teberrük edildiği de bildirilmektedir.[13]

Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’ın ŞekiL ve ŞemâiLi.:

Hz. Ali; Peygamberimiz Hz. MuhaMMed’in şekil ve şemailini şöyle tarif eder.:
“Peygamber aleyhisselâm; ne öyle uzun boylu, ne de kısa idi. Uzuna yakın orta boylu idi. Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi. Omuzlan, dizleri ve bilekleri, kemikli idi. Göğsünde, göbeğine kadar çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı. Karnında ve göğsünde, bundan başka kıl yoktu. Peygamber aleyhisselâm yürürken ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi, önüne doğru eğilirdi. Kendisinin saçı, ne kıvırcık, ne de düzdü. Sakalı, sıktı.
Yüzü, az değirmi olup, yusyuvarlak değildi. Boynu, uzun, gümüş gibi pâk, ve parlaktı.
Teni, kırmızı ile karışık aktı. Yüzünün teri, inci gibi idi. Miskten daha güzel kokardı.
Gözleri, büyükçe idi. Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı. Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı.
Vücudu, ne zayıf, ne de şişmandı. Bakmak istediği tarafa, bütün vücudu ile dönerek bakardı.
İki küreğinin arası, enli idi. Omuz küreklerinin arasında peygamberlik hâtemi vardı.
Peygamber aleyhisselâmı birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Onun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse.:
“Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha gördüm!” demekten kendini alamazdı.” [14]

Hz. Hatice'nin öz ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üvey oğlu Hind b. Ebi Hâle'nin ve diğer sahabilerin bildirdiklerine göre.:
“Her ululuk, Resûlullah aleyhisselâmda toplanmıştı.
Onun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı.
O, uzuna yakın orta boylu idi, kısa boylu değildi.
Kendisinin saçı, ne dümdüzdü, ne de kıvırcıktı.
Saçı, kendiliğinden ikiye aynlıp yanlarına dökülürse, oldukları gibi bırakırdı.
Birleştiklerinde de onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı.
Saçını uzattığı zaman, onlar kulaklarının memesini aşardı.
Teni, kırmızıyla karışık, ak ve güzeldi.
Alnı, açık ve genişti. Kaşları, uzun ve kavisli idi.
Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı, fakat çatık değildi.
İki kaşının arasında bir damar vardı ki, kızgınlık zamanında kabarıır, görünürdü.
Yüzünün iki kaş arasında başladığı yer yüksekçe, burnunun ucu da ince idi.
Yüzündeki ölçülülük ve denklik, dikkat edenlerin gözünden kaçmazdı.
Burnunda, ayrı bir parlaklık da vardı. Sakalı, sıktı.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanakları düzdü, yumru değildi.
Ağzı, tabiî büyüklükte idi. Dişleri, inci taneleri gibi idi. Bütün uzuvları düzgündü.
Vücudu sıkı etli idi. Karnı ve göğsü bir seviye idi, çıkık değildi. Göğsü ve iki küreğinin arası genişti. İri yapılı ve iri kemikli idi. Soyunduğu zaman, vücudundan nur saçıl irdi.
Vücudu kıllı değildi. Yalnız omuz başlarında, pazularında biraz kıllar vardı.
Bilek kemikleri uzun, el ayaları genişti. El ve ayak parmaklan, kalınca ve uzunca idi.
Ayaklarının altı, düz değil, çukurca idi. Ayakları, hafif etli idi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman, etrafa yayılırdı. Yürürken, ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, vakar ve sükûnetle, rahatça yürürdü.
Etrafına gelişigüzel bakınmazdı. Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu. Yeryüzüne bakışı da, göz ucuyla idi. Yürürken, sahabilerinin gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selâm verirdi. [15]
Resûlullah aleyhisselâmın yüzü ve sesi çok güzeldi. [16]Yüzünde sanki güneş çağlardı! [17]
Resûlullah aleyhisselâm, yüzce insanların en güzeli ve tence en parlağı idi. [18]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın teri de, en güzel kokulardan daha güzel kokardı. [19]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın eli, serinlikçe kardan daha serin, kokuca da miskten daha güzeldi.”
[20]

Ümmü Ma'bed'e göre.:
“Peygamberimiz aleyhisselâm’ın gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı ve Kudretten sürmeli idi. Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük görünür; sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı dökülürdü. Sözü açık ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, kendisi, insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi. Kendisi, ekşi ve asık suratlı değil, güleçti.”[21]

Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’a PeygamberLik Vahyinin Ne Zaman ve NasıL GeLmeye BaşLadığı.:

Hz. MuhaMMed aleyhisselâm, kırk yaşında bulunduğu [22]ve Yüce ALLAH onun
kerametini açıklamayı ve kullarına onunla rahmet etmeyi dilediği zaman, [23]kendisine ilk vahiy ve Peygamberlik başlangıcı, uykuda sâdık rüyâlar görmekle olmuştur.
Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’ın hiçbir rüyâ görmezdi ki, sabahın aydınlığı gibi açıkça çıkmasın! [24] Peygamberimiz aleyhisselâm, Yüce ALLAH'ın dilediği kadar müddet, [25]altı ay, bu hal üzere kaldı. [26]
Yüce ALLAH, bu altı ay içinde, Peygamberine önce uykuda, sonra da uyanık iken vahyetti. [27]
Sonra, kendisine halvet, yalnızlık sevdirildi. [28]
Yüce ALLAH, böylece ona yalnızlığa çekilmeyi sevdirdi de, [29]kendisine halvetten, yalnız başına kalmaktan daha sevgili birşey olmadı . [30]
Peygamberimiz aleyhisselâm bazı işleri için evlerden uzaklaşır, Mekke'nin dağ aralarındaki ıssız yerlerine, vâdilerin içlerine doğru dalar giderdi. [31]
Onun bu haline bakan Kureyşliler.: “MuhaMMed, RABBine âşık olmuş!” derlerdi. [32]
Peygamberimiz aleyhisselâm; her yıl Ramazan ayında, Hira (Nur) Dağı’nda* bir ay i’tikâfa girer, Kureyşlilerin yapageldikleri gibi, yanına gelen yoksullara yemek de yedirirdi. [33]
Kendisinin; itikattan çıktığı zaman, evine gelmeden önce ilk işi KÂBE'yi yedi kere veyâ ALLAH'ın dilediği kadar tavaf etmek olur, sonra evine dönerdi. [34]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Hira'ya Hz. Hatice ile gittiği de olurdu. [35]
Peygamberimiz aleyhisselâm; kavminin sürü sürü putlara tapıp durduklarını gördükçe, onlardan uzaklaşmayı, halvet ve uzlete çekilmeyi özler, [36]Hira Dağı’na gider, [37] halvet ederdi. [38]
Peygamberimiz aleyhisselâm, daha oniki yaşlarında iken bile; Râhib Bahîra'nın kendisine Lât ve Uzzâ putları adına yemin vermek istemesi üzerine, ona.: “Lât ve Uzzâ adına yemin vererek bana birşey sorma! VALLAHi, ben onlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!” demiştir. [39]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hira Dağı’nda kaldığı müteaddit günlerin gecelerinde tehannüsle meşgul olurdu. [40]
Sahih-i Buharî şârihi Bedrüddin Aynî.: “'Peygamber aleyhisselâm’ın tehannüsü, taabbüdü ne şekilde idi?” diye sorulacak olursa.: “Bu, düşünmek ve ibret almaktan ibâretti. Ulu atası İbrahîm aleyhisselâm’ın ibret alması gibi' diye cevap veririm” der. [41]
Hira Dağı’nda itikâfa giren kimsede üç ibâdet toplanırdı.:
Halvet,
Taabbüd,
Beytullah'a bakış. [42]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın taabbüdü, peygamber olma arzusundan ileri gelmiyordu.
Zâten peygamberlik istemekle veyâ çalışmakla elde edilecek birşey olmayıp,
[43] Yüce ALLAH onu kullarından seçip dilediğine veregelmiştir.[44]
Kendisine vahiy ve peygamberlik gelmeden önce, Peygamberimiz aleyhisselâm “Kitab nedir? İman nedir?” bilmezdi ki, bu hususta herhangi bir emeli, bir arzusu bulunsun. [45]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hira Dağı’na giderken, azığını da yanında götürürdü.
Azığı tükenince Hz. Hatice'nin yanına döner, bir o kadar zaman için daha azık alır, giderdi. [46]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın azığı süt ile et, [47]ya da zeytinyağı ile çörek (kuru ekmek, peksimet) olup, orada gündüzleriyle birlikte üç gece, yedi gece ve hatta bazan bir ay kalır, taabbüdle meşgul olurdu. [48]
Peygamberimiz aleyhisselâm; halvette, yalnız başına bulunduğu sıralarda ışıklar görür, sesler işitir; bunların, cinle, kehânetle ilgili olduklarını sanarak korkar durur, Hz. Hatice'ye.:
“Ey Hatice! Ben bir ışık görüyor, bir ses işitiyorum. Ben, bir kâhin olacağım diye korkuyorum. VALLAHi, ben, şu putlardan* ve kâhinlerden nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!” der, Hz. Hatice de.: “Ey amcamın oğlu! Öyle söyleme! ALLAH seni hiçbir zaman öyle yapmaz” diyerek teselli edendi. [49]

İbn İshak'ın Ebu Meysene Amr b. Şurahbil'den rivâyetine göre de.:
Resûlullah aleyhisselâm, zevcesi Hz. Hatice'ye.: “Ben halvette, yalnız başıma bulunduğum zaman, bir ses işittim. Bunun, benim için tehlikeli bir hadise olabileceğinden korktum” dedi.
Hz. Hatice.: “ALLAH korusun! Yüce ALLAH'ın sana öyle kötü birşey yapması ihtimali yoktur. VALLAHi, sen emâneti edâ edersin. Akrabana iyilik yaparsın. Sözü, doğru söylersin!” dedi.
Sonra, Hz. Ebu Bekir geldi. [50]Hz. Ebu Bekir, çocukluk çağından beri, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arkadaşı ve dostu idi. [51]
Hz. Ebu Bekir geldiği sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm evde değildi.
Hz. Hatice; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın söylediklerini ona anlatıp.: “Ey Atik! MuhaMMed'i yanına alıp da Varakaya kadar gitsene?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm gelince, Hz. Ebu Bekir onun elinden tutup.: “Haydi, bizimle birlikte Varaka b. Nevfel'e gidiver!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Başıma geleni sana kim haber verdi?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir: “Hatice!” dedi.
Bunun üzerine, gidip hadiseyi Varaka'ya anlattılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Halvette, yalnız başıma bulunduğum sırada, arkamdan.:
“Ey MuhaMMed! Ey MuhaMMedi' diye seslenildiğini işittim. [52]
Sesi işittim, fakat hiçbir şey göremedim”
dedi.
Varaka b. Nevfel.: “Bunda, senin için bir sakınca yoktur!” dedi. [53]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sesi işitince, korkarak oradan uzaklaşıyor, başka yerlere doğru gidiyorum!.” dedi.
Varaka.: “Öyle yapma! Seslenen geldiği zaman, sana söyleyeceği şeyi dinleyinceye
kadar, orada sebat edip dur! Sonra da, dinlediğin şeyleri gel bana haber ver”
dedi. [54]
Yine, yalnız başına bulunduğu sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Yâ MuhaMMed!” diye seslenilmiş ve.: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillahi Rabbil'âlemîn. Errahmanirrahîm. Mâliki yevmiddîn. İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn. İhdinassıratalmüstakîm. Sıratallezîne en'amte aleyhim. Gayril-mağdûbi aleyhim
veleddallîn”
de; “Lâ ilâhe illALLAH de!” buyurulmuştur. [55]

Alkame b. Kays'tan rivâyet olunduğuna göre, peygamberlere verilen şeyler kalbleri yatışıncaya kadar önce kendilerine uyku halinde verilir, sonra da uyanık iken, vahiy olarak indirilirdi. [56]
Hz. Âişe'nin bildirdiği gibi, Peygamberimiz aleyhisselâm’a da ilk vahiy ve peygamberlik başlangıcı, uykuda sâdık, görüldüğü gibi apaçık çıkan rüyâlar görmekle olmuştur.[57]
Peygamberlik; çok büyük ve ağır bir vazife olduğundan, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın da bu ağır vazifeye alıştırılması, hazırlanması ve bunun kendisine kolaylaştırılması için, vahiy [58]meleği Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâm’a uyanık iken gelmeye başlamadan önce, rüyâda gelmeye başlamıştır. [59]
Zâten, vahiy, peygamberlere uyanık iken geldiği gibi, Sâffât Sûresinin 102. âyetine göre, rüyâda da gelirdi.[60]
Peygamberlerin rüyâsı vahiydir. [61]
Peygamberlerin gözleri uyur, kalbleri uyumaz. [62]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Âişe'ye: “Ey Âişe! Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz” buyurmuştur. [63]

NEBÎLİK ve RESÛLLÜK.:

Nübüvvet akıl sahibi kulların üzerlerindeki dünya ve âhiret işleri hakkında, ALLAH ile kulları arasında yapılan elçilik demektir. [64]
Nebi; kendisine, melek tarafından vahiy veyâ kalbine ilham olunan, ya da sâlih rüyâ ile uyarılan zât demektir.
Resûl ise, resûl olması haysiyetiyle, nübüvvet vahyinin üstünde özel bir vahiy ile üstün kılınmış olan ve kendisine Cebrâil aleyhisselâmın Yüce ALLAH tarafından özel olarak indirilmiş Kitab ile vahyetmiş olduğu; [65]ALLAH'ın, hükümlerini halka tebliğ etmek üzere gönderdiği kâmil insan demektir. [66]
Bunun için, “Her resûl nebidir, fakat her nebi resûl değildir” denilmiştir. [67]
Nebilik ve Resûllük ALLAH vergisi olup, bunu Yüce ALLAH'ın kullarından dilediğine ve lâyık olanına verdiği de, Kur'ân-ı Kerîm'de açıklanmıştır. [68]

PEYGAMBERLERin SIFAT ve FAZİLETLERİNDEN BAZILARI.:

1-) Bütün Peygamberler (salât ve selâm olsun onlara), ancak erkekler arasından seçilip gönderilmişlerdir. [69]
2-) Bütün Peygamberler babaları ve dinleri bir kardeştirler. [70]
3-) Küçük, [71]büyük günahlardan, küfürden uzaktırlar. [72]Ancak, onların bazısından zelle, makamlarına göre kusur sayılabilecek bazı davranış ve sürçmeler vuku bulabilir. [73]
4-) Peygamberler, en emîn. [74]
5-) ALLAH'ın emir ve nehiylerini, insanlara hiç eksiltmeden, arttırmadan ulaştıran, [75]
6-) Elçilik vazifesini yaparken, ALLAH'tan başka hiç kimseden korkmayan, [76]
7-) En doğru sözlü, en doğru özlü. [77]
8-.) Kısa akıllılıktan ve [78]
9-) Yanılgıdan uzak,
10-) İnsanların bilmedikleri, bilemeyecekleri şeyleri-ALLAH'tan telâkki eyledikleri vahiy ile bilen, bildiren, [79]
11-) İnsanlara ALLAH'ın âyetlerini okuyan, Kitab ve Hikmeti öğreten, onları maddî ve manevî kirlerden temizleyen, [80]
12-) İnsanları doğru yola öğütleyen, onların esirgenmelerini dileyen, [81]
13-) Mükâfatlarını dünyada insanlardan değil, âhirette Rabbü'l-âlemîn'den alacaklarını açıklayan ALLAH elçileridir. [82]
14-) Peygamberlerin Yüce ALLAH'ın izniyle mucizeler göstermeleri hak ve gerçektir ve göstermişlerdir de. [83]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a ise, devamlı mucize olarak Kur'ân-ı Kerîm vahyedilmek sûretiyle verilmiş olduğundan, kendisi Kıyamet günü peygamberlerin en çok ümmetlisi olacaktır. [84]

PEYGAMBERLERin SAYISI, İLKİ ve SONUNCUSU.:

Hadis-i şerifte bildirildiğine göre; peygamberlerin sayısı yüzyirmi dört bin olup, [85]bunlardan üçyüz onbeşi resûl idi. [86]
Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselâm, sonuncusu da Peygamberimiz MuhaMMed
aleyhisselâm
dır. [87]
Peygamberimiz aleyhisselâm hem nebi, hem resûl idi. [88]

PEYGAMBERLERLİGİnin Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’a BİLDİRİLİŞİ.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Yüce ALLAH tarafından peygamber olarak gönderileceği ve İlahî Rahmetin kullara onunla ihsan olunacağı gün gelmişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm; Ramazan ayının 15. Cumartesi ve 16. Pazar gecelerinde[89] [89]Hira Mağarasında uyuduğu sırada, rüyâsında vahiy meleği Cebrâil aleyhisselâm, atlastan bir kap içinde bir Kitabla gelip Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Oku!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, okuma bilmem!” dedi.
Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâmı, nefesi kesilinceye kadar sıktı ki, Peygamberimiz kendisini ölecek sandı.
Bundan sonra, Cebrâil aleyhisselâm bırakıp, Peygamberimize.: “Oku!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, okuma bilmem!” dedi.
Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâmı tekrar nefesi kesilinceye kadar sıktı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisini ölecek sandı.
Sonra, Cebrâil aleyhisselâm bırakıp, Peygamberimize yine.: “Oku!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Cebrâil aleyhisselâm'ın sıkmasından kurtulmak için.: “Neyi okuyayım!” diye sorduğu zaman, Cebrâil aleyhisselâm, Alâk Sûresinin başındaki beş âyeti okudu.
Cebrâil aleyhisselâm ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz aleyhisselâm uykudan uyandığı zaman, o âyetler sanki bir kitap olarak kalbine yazılmış gibi idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm mağaradan ayrılıp Hira Dağı’nın ortasına geldiği zaman, gökten bir ses işitti ki.:
“Yâ MuhaMMed Sen, ALLAH'ın Resûlüsün! Ben, Cebrâil’im!” diyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, başını kaldırıp bakınca, Cebrâil aleyhisselâmı, ayaklarını göğün ufkuna basmış bir insan sûretinde gördü!
“Yâ MuhaMMedi Sen, ALLAH'ın Resûlüsün! Ben, Cebrâil’im!” diyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm duraklamış, ona bakakalmıştı.
Ne bir adım ilerleyebiliyor, ne de gerileyebiliyordu.
Cebrâil aleyhisselâmı görmemek için, yüzünü göğün ufuklarından ne tarafa çevirip baksa, hep onu öylece görüyordu![90]
Cebrâil aleyhisselâmın sesi, Peygamberimiz aleyhisselâm’a gâh gökten, gâh ağaçtan, gâh dağdan., geliyordu.[91]

Hz. HATİCE'nin PEYGAMBERİMİZİ ARATMASI, TESELLİ ve TEBŞİR ETMESİ.:

Hz. Hatice'nin aratmaya gönderdiği adamları Mekke'nin yukarısına kadar Peygamberimiz aleyhisselâmı aradılarsa da, bulamayarak geri döndüler. Peygamberimiz aleyhisselâm ise, hâlâ, olduğu yerde dikilip duruyordu. Nihayet, Cebrâil aleyhisselâm ayrılıp gidince, Peygamberimiz aleyhisselâm hemen evine döndü.[92]
Hz. Hatice Peygamberimiz aleyhisselâm’a yemek yapıp göndermiş; gönderdiği adamlar Peygamberimiz aleyhisselâmı Hira mağarasında bulamamışlardı.
Bunun üzerine, amcalarının ve dayılarının evlerine de adam gönderip arattırın işti. Oralarda da bulamayınca, çok kaygılanmıştı. [93]
Peygamberimiz aleyhisselâm eve geldiği zaman, Hz. Hatice.: “Ey Ebu'l-Kasım! Nerede idin? VALLAHi, seni aramak için adamlar saldım. Onlar seni Mekke'nin yukarılarına kadar aradıkları halde, bulamayıp geri döndüler!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, bütün gördükleri şeyleri ona birer birer anlattı.
Rüyâda gördüğü, kendisine çok ağır gelen hadiseyi anlattığı zaman, Hz. Hatice.: “Sana müjdeler olsun! [94]Yüce ALLAH, sana hayırdan başka bir şey yapmaz! [95]
Ey amcamın oğlu! Sebat et! Hatice'nin varlığı Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını umuyorum!”
dedi.
Hemen kalktı. Elbisesini derleyip toparladıktan sonra, Varaka b. Nevfel'e kadar gitti. [96]
Varaka b. Nevfel; Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi. Kendisi, Cahiliye devrinde Hıristiyanlığa girmişti; Arapça yazı yazmayı bilir, İncil'den bir şeyler yazar dururdu.
Çok yaşlanmış ve gözleri de görmez olmuştu. [97]
Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlardan birçok şeyler dinlemişti.
Hz. Hatice; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın görüp işitip de kendisine haber vermiş olduğu şeyleri Varaka'ya haber verince, Varaka.: “Kuddûs! Kuddûs! [Pâk ve kusursuz! Pâk ve kusursuz!] Varaka'nın varlığı Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki: Ey Hatice, bana
doğru söyledinse, ona gelen Nâmûs-u Ekber'dir ki, o Musa'ya da gelmişti [98]
O (MuhaMMed aleyhisselâm’ın, muhakkak, bu ümmetin peygamberidir. Kendisine söyle: Sebat etsin!”
dedi.
Hz. Hatice, dönüp Varaka b. Nevfel'in söylediklerini Peygamberimiz aleyhisselâm’a haber verdi. [99]

VARAKA b. NEVFEL'in PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın BAŞINA NELER GELECEĞİNİ HABER VERİŞİ.:

Varaka b. Nevfel; KÂBE'yi tavaf ederken, Peygamberimiz aleyhisselâm'a rastlayıp.:
“Ey kardeşimin oğlu! Gördüğün, işittiğin şeyleri bana haber ver bakayım!.” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm haber verince, Varaka.: “Varlığım Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki; sen, muhakkak, bu ümmetin peygamberisin! Sana gelen Nâmûs-u Ekber, senden önce Musa'ya da gelmiş olandır. Muhakkak, sen kavmin tarafından yalanlanacaksın! Sana işkence de yapılacaktır! Sen, yurdundan da çıkarılacaksın! Seninle çarpışılacak da! Andolsun ki, eğer ben o günlere erişirsem, ALLAH'ın dinine-Kendisinin bildiği yardımlarla-yardımda bulunacağım!” dedikten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına varıp başının tepesinden öptü. Peygamberimiz aleyhisselâm da, ayrılıp evine gitti.[100]


*
**
****


KELİMELER.:


İ’tikâf.: Bir şeye devam etmek. * Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm-i iman ve Kur'an, evrad ve ezkâr gibi ibadetlerle meşgul olmak. Böyle bir kimseye "Mu'tekif" denir.
Hira (Nur) Dağı.: Mekke-i Mükerreme'nin civarında bulunan ve Hz. Peygamber'e (A.S.M.) ilk vahyin geldiği mağaranın ismidir. Bu mağaranın bulunduğu dağa Hırâ dağı denildiği gibi, Harrâ veya Cebel-i Nur da denilmektedir.
Halvet.: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.
Uzlet.: Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.
Lât.: İslâmdan önce Arapların Kâbe'de bulunan putlarından biri.
Uzzâ.: İslâmiyetten evvel câhiliyet devrinde büyük putlardan birisinin ismi.
Râhib Bahîra.: Süryâni rahiblerindendir. Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi. Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı. Hazret-i İsâ'nın Ulûhiyetini ve Hz. Meryem'in Ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden, bulunduğu manastırın reisi tarafından kovulmuş ve Şam yolu üzerinde Busra civârında bir manastır edinmişti.İbn-i Hişam'ın siretinde İbn-i İshak'tan rivâyet olunarak: "Bahîra, kilise âleminde büyükten büyüğe intikal edip gelen bir kitaba mâlik bulunuyordu. Resül-i Ekremin bütün ahvâl ve evsafı bu kitabda yazılıydı." deniliyor ki, bu kitab "El-Enbâ" ünvânıyla bıraktığı rivâyet olunan bir kitab olacaktır. Kitabın başlıca bahisleri, yakında Arabistan'da bir Nebi-i Zişân çıkacağı, tevhid itikadına dâvet edeceği ve putlara ibâdetten nehyedeceği mevzuu etrafında toplanıyordu.(Meşhur Bahîra-yı Rahib'in meşhur kıssasıdır ki: Nübüvvetten evvel, Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amcası Ebu Tâlib ve bir kısım Kureyşî ile beraber, Şam tarafına ticarete gidiyorlar. Bahira-yı Râhib'in Kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular. İnsanlar ile ihtilât etmiyen münzevi Bahira-yı Râhib birden çıka geldi. Kafile içinde Muhammed-ül Emin'i (aleyhisselâm) gördü. Kafileye dedi.: "Şu Seyyidü’l- Alemîndir ve Peygamber olacaktır." Kureyşîler dediler.: "Neden biliyorsun?" Mübarek Râhib dedi ki.: Siz gelirken baktım ki, havada üstünüzde bir parça bulut vardı. Siz otururken, şu Muhammed-ül-Emin (aleyhisselâm tarafına bulut meyletti, gölge yaptı. Hem görüyordum ki: Taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise, nebilere yapılır. M.)
Taabbüd.: İbadet etmek. Kulluk etmek
Tahannüs.: İbadet etmek.
Kâhin.: Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse. Haberci. Falcı.
Edâ.: Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak.
Varaka b. Nevfel.: Peygamberimize (aleyhisselâm ilk vahyin geldiği sırada Hz. Hatice vâlidemizin (aleyhasselâm hâdiseyi kendisine bildirdiği ve o zamanın meşhur bir âlimi olan Varaka İbn-i Nevfel'in adı.


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[1] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 114.
[2] İbn İshak.İbn Hişam, Sine, c. 1, s. 226, 228, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.
1, s. 160-161, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 81 -82, Beyhakî, Sünenü'lkübrâ, c. 9, s. 114, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 123-124.
[3] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 04.
[4] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 279-280.
[5] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 224, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 161, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3. s. 5.
[6] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 224, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 294, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 104, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 161, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 280.
[7] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 ,s.195, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 312.
[8] İbn İshak, İbn Hişam, Sire, c. 1, s. 250, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 157, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 104, Taberî, Târîh, c. 2, s. 204, Beyhakî, Delâil.c.2, s. 146, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 161, Zehebî, Târıhu'lİslâm , s. 129-130.
[9] Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 219.
[10] İbnEbf Şeybe.Musannef, c. 11, s.464, Ahmed b. Hanbel,Müsned.c. 5,s.59, Müslim ,Sahîh, c. 4, s. 1732,Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 593, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 19, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 397, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 388, Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c. 1, s. 161, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 83, 89, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 125, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.5.
[11] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 388, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 361.
[12] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 220, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 361.
[13] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 221. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/153-155.
[14] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-k übrâ, c. 1 , s. 41 0412, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 89, 96,117, 127, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 598, 600, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 386, Taberî, Târih, c. 3, s. 185, 186, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 12, s. 11, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 30 5, Zehebî, T ârîhu 'l-İslâm, s. 4 34, 435.
[15] İbn Sa'd, Tabakâtü'l -k übrâ, c. 1, s. 422-423, Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 628-629, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 1, s. 286-287, Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1 , s. 117-118, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 387401, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 6, s. 31-32.
[16] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.376.
[17] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 406.
[18] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 638.
[19] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 376-377, Müslim , Sahih, c. 4, s. 1415-1416, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 2, s. 22.
[20] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 309.
[21] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-Kübrâ, c. 1, s. 230-231, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 9-10, E bu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 338, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/155-158.
[22] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 194, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 591, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 104, İbn Kuteytoe, Kitâbu'l-maarif, s. 66, Taberî, Târih, c. 2, s. 202, Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 282, İbn Abdilbeır, İstiâb, c. 1, s. 35, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 135, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 5, Begavi, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 174, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 46, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 82, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1 , s. 33, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 4, Heysemî, Mecmau'z-zeyâid, c. 8, s. 257.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 1, s. 246, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82, Halebî, İnsânu'l- uyûn, c. 1, s. 377.
[24] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 249, 250, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232- 233, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 194, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 3, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 139-140, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596, Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 105, Taberî, Târîh, c. 2, s. 205, E bu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 1, s. 213, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 5, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 392, Begavi, Mesâbıhu's-sünne, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82, İbn Kayy,m, Zâdu'lmead, c. 1 , s. 33, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 2, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 6.
[25] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 100, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 94, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596.
[26] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 433, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 33, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 24, s. 131, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 12, s. 313, 321, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 280, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 278, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledün- niye Şerhi, c. 1, s. 207.
[27] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 1 2, s. 321.
[28] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 184, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s. 377, c. 6, s. 232, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 105, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 135, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 5, Begavi, Mesâbıhu's-sünne, c,2,s.174,Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 2, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 6.
[29] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 250, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.6, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82.
[30] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 250, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 194, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 381.
[31] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 250, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s.104, Taberî, Târîh, c. 2, s. 204, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 161.
[32] Gazalf, el-M unkizu mine'd-dalâl, s. 33. * Hira: Mekke'nin yukarı ta rafın dan, Mekke'ye 3 mil uzaklıkta (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s. 233, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 5), otsuz ve susuz bir dağdır (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s. 233).
[33] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 252, Taberî, Târîh, c. 2, s. 206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 147, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 165, İbn Hacer, Fethu'l-bân, c. 12, s. 31 2.
[34] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 252, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 147, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 165.
[35] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 252, Taberî, Târîh, c. 2, s. 206, Ebu'lFerec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 86.
[36] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 5.
[37] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 213,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 135, Zehebî, Tânhu'l-İslâm, s. 117, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 51 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281.
[38] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 196, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c.1, s. 140, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 105, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6, Begavi, Mesâbıhu's-sünne, c. 2, s. 174, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 84, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 2.
[39] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 2, s. 54, İbn Sa'd, Tabakâtü'lkübrâ, c. 1, s. 153, Taberî, Târih, c. 2, s. 195, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 169, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 28, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 271, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el -Vefa, c. 1 , s. 133, İ bn Se yyid, U yû nu'l-eser, c. 1, s.
42, Zeheb f, T ârıhu'l -İ slâ m, s. 59, E b u'l-F idâ, el -B idâye ve'n -ni hâye, c. 2, s. 284, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 2209, Diyarbekrî, Hamis, c. 4 , s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 194.
[30] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321 -322, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 194, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 233, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140, Belâzurî, E nsâbu'l-esrâf, c. 1, s. 105, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.
213, Beyhakî, Sünenü'l- kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 5, Begavi, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 174, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 84,Zehebî, Târîhu'lİslâm, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 2, Kastalani, c. 1, s. 51, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281, Halebî, İnsânu'l- uyûn, c. 1, s. 381.
[41] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 61.
[42] Bedrüdd in Aynî, Umdetu'l -Kâri, c. 24, s. 128, İbn Hacer, Fethu' l-Bârî, c. 12, s. 312.
[43] Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 53, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1 , s. 220.
[44] Şûra: 52, Cum'a: 4, En'âm: 124.
[45] Şûra: 52..
[46] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321 -322, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 194, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 233, Buhârî, Sahih, c. 1 , s. 3, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 105, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 5, Begavi, Mesâbih, c. 2, s. 174, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 84, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 117, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 2, Kastalani, M evâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 51, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c . 1, s. 381 .
[47] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 24, s. 128, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 12, s. 12, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 381 , Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 211.
[48] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 381. * Hz. Ali'den rivâyet olunduğuna göre, Peygamber aleyhisselâm’a.: “Senin hiç puta
taptığın oldu mu?” diye sorulunca; “Hayır!” buyurmuştur. “Senin hiç içki içtiğin oldu mu?” diye sorduklarında da, Peygamber aleyhisselâm: “Hayır! Ben, daha "Kitap nedir? İman nedir?" bilmezken bile, puta tapan, içki içenlerin küfür üzerinde olduklarını bilir dururdum!” buyurmuştur. (Ebu Nuaym'ın Delâil'inden ve İbn Asâkir'den naklen Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 13).
[49] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 195.
[50] İbn İ shak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-m eb'as, c. 3, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1 , s. 105-106, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 158, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 407-408, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 78, Kurtubf, Tefsîr, c. 1, s.5115, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 83.
[51] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 165, Zehebî, T ârıhu'l-İsla m, s. 137.
[52] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'leşrâf, c. 1, s. 106, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c, 2, s. 158, Süheyli, Ravdu'lünüf, c. 2, s. 408, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 78-79, Kurtubf, Tefsîr, c. 1, s. 11 5, İ bn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 83-84, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 64.
[53] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 106.
[54] İbn İshak,Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 112, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 165, Süheyli,Ravd, c. 2, s. 408, Kurtubf,Tefsîr, c. 1, s. 115, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 84, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 64, Kastalani, Mevâhib, c. 1, s. s. 53-54, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 221.
[55] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 112-113, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 106, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 408, Kurtubf, Tefsîr, c.1, s. 115-116, Bedrüddi n Aynî, Um detu'l -k ârf, c. 1, s. 6 4, Ka stal ânf, evahibu'l -I edünni ye, c. 1, s. 54.
[56] Ebu Nuaym'dan naklen E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 4, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 377.
[57] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 249-250, Abdurrezzak, Musannef, c.5, s. 321, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232- 233, İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s.194, Buhârî, Sahih, c. 1 , s. 3, Müslim, Sahih, c. 1, s. 1 39-1 40, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 105, Tirmizî, Sünen, c, 5, s. 596, Taberî, Târîh, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n- nüzûl , s. 5, S üheyl f, R avd, c. 2, s. 392, Begavi, M esâbıhu's-sünne, c. 2, s. 174, E bu'l -F erec İ bn C evzf, el -Vefa, c. 1, s. 162, İ bn E sf r, Kâmil, c.2, s. 48, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 1, s. 33, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c, 3. s. 2, 3, İbn Haldun, Târîh, c. 2, s. 2, s. 6, Kastalani, Mevâhib, c. 1, s. 52, Diyarbekrî Hamis, c. 1, s. 280.
[58] Vahiy; Yüce ALLAH'ın, dilediğini, peygamberlerine, dilediği tarzlarda bildirmesi demektir. (Şûra: 42/51)
[59] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 392-393.
[60] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 41, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393.
[61] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 431.
[62] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 171, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 168.
[63] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 120, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 36, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 48, Müslim, Sahih, c. 1, s. 509, Tirm izf, Sünen, c. 2, s.303, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 62. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/158-164.
[64] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur'ân, s. 482.
[65] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 162.
[66] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 75.
[67] Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 206, Fahm'r-Râzf, Tefsir, c. 23, s. 49, Kurtubf, Tefsîr, c. 12, s. 80, Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 75.
[68] Cum'a: 62/4, En'âm: 6/124. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/164-165.
[69] Nahl: 16/43, Enbiyâ: 21/7.
[70] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 541, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 142, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1837.
[71] İmam-ı Âzam.Fıkh-ı Ekber, s. 15.
[72] İmam-ı Âzam, Fıkh-ı Ekber, s. 15, Akaidi Adûdiye, s. 10.
[73] İmam-ı Âiam.Fıkh-ı Ekber, s. 15. 73.
[74] Şuarâ: 26/107, 125, 142, 162, 178.
[75] A'râf: 7/62, 64, 79, 93.
[76] Ahzâb: 33/39.
[77] Meryem: 19/56.
[78] A'râf: 7/67.
[79] A'râf: 7/61-62.
[80] Bakara: 2/129.
[81] A'râf: 7/63.
[82] Şuarâ: 26/109, 127, 145, 164, 180, Furkan: 25/57, Sebe: 34/47.
[83] İmam-ı Âzam.Fıkh-ı Ekber, s. 16.
[84] Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 2. s. 341. Buhârî. Sahih. c. 6. s. 97. Müslim . Sahih. c. 1. s. 134. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/165-166.
[85] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 266, Taberî, Târih, c.1 , s. 75, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 4, Heysemî, Mecmau'z-zevâid.c.8, 210.
[86] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ.c. 1, s. 32, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 179, Taberî, Târih, c. 1, s. 75, Beyhakî,Sünenü'l-kübrâ , c. 9, s. 4, İbn Asâkir, Târih, c. 2, s. 361, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 210.
[87] İbn Sa'd, Tabak ât, c. 1, s. 32, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 178, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 26, Taberî, Târih, c. 1, s. 75, İbn Asâkir, Târih, c. 2, s. 361.
[88] Ahiâb: 33/40. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/166.
[89] İbn İshak, İbn Hişam, Sıre, c. 1, s. 252, Taberî, T ân h, c. 2, s. 206-207, Beyhakı, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 147, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s.165-166.
[90] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 252-253, Taberî, Târih, c. 2, s. 206- 207, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 147-148, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 86, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 12. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları:1/167-168.
[91] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 22. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/164-165.
[92] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 253, Taberî, Târîh, c. 2, s. 207, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 148, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 86, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 12.
[93 Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 386.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 253, Taberî, Târih, c. 2, s. 2207, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 148, İbn Seyyid, Uyun, c. 1,s. 86, Ebu'l-Fidâ.c.3, s. 12.
[95] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 148, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 83, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 255.
[96] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 254, Taberî, Târîh, c. 2, s. 207, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 148.
[97] Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 323, Ahm ed b. Hanbel, M üsned, c. 6, s. 233, Buharı”, Sahîh, c. 1, s. 3-4, M üslim, Sahîh, C.1.S.142.
[98] Nâmûs; sahib-i sırr demektir (İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 119).
[100] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 254, Taberî, Târih, c. 2, s. 207-208, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 148-149, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.87, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 12, 13, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 387.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/170.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Hz. HATİCE'nin CEBRÂİL aleyhisselâm HAKKINDA ADDAS'tan BİLGİ ALIŞI..:

Hz. HATİCE; Utbe b. Rebia'nın kölesi Addas'a gitti. Addas, Hıristiyandı. Ninova halkındandı.[101] Ona..: “ALLAH aşkına! Sende, CEBRÂİL hakkında, bana verebileceğin bir bilgi var mı?” diye sordu. [102]Addas..: “Kuddûs! Kuddûs! [Pâk ve kusursuz! Pâk ve kusursuz!] Halkı putlara tapan şu belde halkına CEBRÂİL anılır mı hiç?” dedi. [103]Hz. HATİCE..: “Sen, onun hakkında bildiğini bana haber ver!.” dedi. [104]Addas..: “Cebrâil, ALLAH'ın Nâmûs-u Ekberi'dir. [105]O, ALLAH ile peygamberleri arasında, ALLAH'ın emîni, elçisidir. Musâ ve İsâ aleyhisselâmların sâhibidir. [106]O, peygamberden başkasına gelmez!.” dedi. [107]

Hz. HATİCE’nin CEBRÂİL aleyhisselâm HAKKINDAKİ BİR DENEMESİ..:

Varaka b. Nevfel, Hz. HATİCE'ye..: “CEBRÂİL ; ALLAH ile peygamberler arasında, ALLAH'ın Emînidir. Sen, MuhaMMed'i, görmüş olduğu şeyleri gördüğü yere kadar götür. Kendisine gelen şey gelince, başını saçını aç!. Eğer o ALLAH tarafından ise, MuhaMMed gördüğü şeyi göremez!” dedi. Hz. HATİCE öyle yaptı. [108]Peygamberimiz aleyhisselâm’a..: “Ey amcamın oğlu! Şu sana gelen Sâhibin (Melek) geldiği zaman, bana haber verebilir misin?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm..: “Evet! Haber verebilirim!” buyurdu. Hz. HATİCE.: “Öyle ise, o sana gelince bana haber ver!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey HATİCE! İşte, Cebrâil yanıma geldi” buyurdu. Hz. HATİCE.: “Kalk, gel de ey amcamın oğlu! Sol dizimin üzerine otur!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm oturunca, Hz. HATİCE.: “Onu görüyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Görüyorum!” buyurdu. Hz. HATİCE.: “Kalk da sağ dizimin üzerine otur!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm, kalkıp onun sağ dizinin üzerine oturdu. Hz. HATİCE.: “Onu yine görüyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Görüyorum!” buyurdu. Hz. HATİCE.: “Kalk da, kucağıma otur!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm, kalkıp onun kucağına oturdu. Hz. HATİCE.: “Onu hâlâ görüyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Görüyorum!.” buyurdu. Hz. HATİCE, başından başörtüsünü açtı ve.: “Yine onu görüyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Hayır! Görmüyorum!” buyurdu. Bunun üzerine, Hz. HATİCE.: “Ey Amcamın oğlu! Sebat et! Müjdeler olsun ki, vALLAHi, bu sana gelen melektir; şeytan değildir!” dedi. [109]

CEBRÂİL aleyhisselâm’ın PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a UYANIKKEN GELİŞİ.:

Ramazan ayının 17'sinde, Pazartesi günü, Hira Mağarasında, [110]seher vakti, [111]uyanık bulunduğu sırada. [112]Peygamberimiz aleyhisselâm’a Hakkın emri geldi. [113]Vahiy Meleği CEBRÂİL aleyhisselâm bir insan sûretine girmiş, [114]en güzel bir sûrete bürünmüş, en güzel kokular sürünmüş olduğu halde göründü. [115]CEBRÂİL aleyhisselâm’ın üzerinde sırmalı atlastan elbise vardı. [116]Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “İkra! [Oku!]” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, okuma bilmem!” dedi. O zaman melek, Peygamberimiz aleyhisselâmı tutup, tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra, bırakıp.: “Oku!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, okuma bilmem!” dedi. Yine, melek, Peygamberimiz aleyhisselâmı tutup, ikinci kez, tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra, bıraktı ve.: “Oku!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, okuma bilmem!” dedi. Sonra, melek, Peygamberimiz aleyhisselâmı tutup üçüncü kez sıktı. Sonra da, bırakıp.:
“Oku! Herşeyi yaratan RABB’inin İsmiyle ki, O insanı bir alâktan (asılıp tutunan, ilişen birşeyden) yarattı. Oku! Ki, senin RABB’in, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren, bol kerem ve ikram Sâhibidir” (Alâk 96/1-5) dedi. [117]
CEBRÂİL aleyhisselâm.:“Yâ MuhaMMedi Yüce ALLAH, sana selâm söylüyor ve senin için.: “Sen, Benim, bütün cinlere ve insanlara resûlümsün! Onları.. “Lâ ilâhe illALLAH = ALLAH'tan Başka İlâh Yok” Kelime-i Tevhidine davet et!.” buyuruyor dedi. [118]Peygamberimiz aleyhisselâm da, bir hadis-i şeriflerinde.: “Benden önce, her peygamber münhasıran kendi kavmine gönderiliyordu. Ben ise, bütün beyazlara ve karalara (insanlara ve cinlere) gönderildim” buyurmuşlardır. [119]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Yüce ALLAH tarafından CEBRÂİL aleyhisselâm’ın getirip tebliğ ettiği peygamberlik vazifesiyle evine dönerken, hiçbir ağaç ve taşa rastlamadı ki, kendisini selâmlamasının. [120]
Yüreği titreyerek eve gelince, Hz. HATİCE'ye.: “Beni sarıp örtünüz! Beni sarıp örtünüz!” buyurdu. Korkusu, titremesi geçinceye kadar, vücudunu sarıp örttüler. [121]
Hz. HATİCE'ye.: “Uykuda, rüyâda görüp de sana söylemiş, anlatmış olduğum şeyi, RABBim bana Cebrâil’i göndererek açıkladı” buyurup, Yüce ALLAH tarafından gelenleri ve CEBRÂİL aleyhisselâmdan işittiklerini haber verdi.: [122]“Doğrusu, kendim hakkında, korktum!” buyurdu. Hz. HATİCE.: “Öyle söyleme! VALLAHi, ALLAH seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye düşürmez. Çünkü, sen akrabanı görür gözetirsin! İşini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın! Yoksula verir, hiç kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın! Misâfiri ağırlarsın! Hak yolunda karşılaştıkları musibet ve felâket hadiselerinde, halka yardımcı olursun [123]Sözü doğru söylersin![124] Emâneti yerine verirsin [125]Güzel huylusun da!.” dedi. [126]Sonra da, Peygamberimiz aleyhisselâmı, yanına alıp amcasının oğlu Varaka b.
Nevfel'e götürdü. Ona.: “Ey amcamın oğlu! Dinle, bak! Kardeşinin oğlu ne söylüyor?” dedi. Varaka b. Nevfel.: “Ne gördün kardeşimin oğlu?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm gördüklerini, işittiklerini haber verince, Varaka.: “Senin bu gördüğün, ALLAH tarafından, Musâ aleyhisselâm’a indirilmiş olan Nâmûs-u Ekber (Cebrâil)'dir! Âh! Keşke kavminin seni (yurdundan) çıkaracakları zaman, ben sağ ve genç, dinç olsaydım!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Demek, onlar beni çıkaracaklar ha?!” deyince, Varaka b. Nevfel.: “Evet! Çıkaracaklardır! Çünkü, senin gibi birşey getirmiş bir kimse yoktur ki, düşmanlığa ve işkenceye uğramasın! Eğer ben senin davet günlerine erişirsem, sana son derecede yardım ederim!” dedi. Kendisi, çok geçmeden de vefât etti. [127]


İSLAMDA İLK ABDEST ve İLK NAMAZ.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’a vahyin açıktan geldiği günde, Cebrâil aleyhisselâm Peygamberimiz aleyhisselâm’a abdest almayı ve namaz kılmayı da öğretti. [128]Mekke'nin yukarı tarafında [129]vâdinin bir köşesinde ökçesini yere vurdu. Oradan bir su kaynadı. Cebrâil aleyhisselâm, ondan abdest aldı. Peygamberimiz aleyhisselâm, Cebrâil aleyhisselâm’ın abdest alışına bakıyor, [130]Cebrâil aleyhisselâm da namaz için nasıl abdest alınıp temizlenileceğini ona göstermek istiyordu.: [131]Dirseklerine kadar, ellerini yıkadı. Ağzını su ile çalkaladı. Burnuna su çekti. Sonra, yüzünü yıkadı. Başını ve kulaklarının arkasını, ıslak eliyle meshetti. Topuklarına kadar, ayaklarını yıkadı. [132]Abdest bittikten sonra, avucuna su aldı , [133]edeb yerine su serpti. [134]Peygamberimiz aleyhisselâm da, Cebrâil aleyhisselâmdan gördüğü gibi abdest aldı.[135]Bundan sonra, Cebrâil aleyhisselâm; namazın nasıl kılınacağını Peygamberimiz aleyhisselâm’a göstermek için, [136]kalkıp onunla birlikte iki rekat namaz kıldı ve bu namazda yüzünün üzerine dört secde yaptı. [137]Yüce ALLAH; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın gözünü, yüzünü güldürmüş, ALLAHtan beklediği, gönlünün hoşlandığı ibâdet emri gelmiş bulunuyordu. [138]Derin bir inanç ve sevinç içinde eve döndü. Yüce ALLAH'ın kendisine olan üstün ikramını Hz. HATİCE'ye haber verdi. [139]Hemen elinden tutup, onu suyun yanına götürdü. [140]Namaz için nasıl abdest alınıp temizlenileceğini göstermek üzere, Cebrâil aleyhisselâm’ın kendisine gösterdiği gibi abdest aldı. Hz. HATİCE de Peygamberimiz aleyhisselâm’ın gösterdiği gibi abdest aldıktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm, Cebrâil aleyhisselâm’ın kendisine kıldırmış olduğu gibi, ona namaz kıldırdı . [141]Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisine peygamberlik geldiği Pazartesi gününde ilk namazı kılmıştı. Hz. HATİCE de, aynı günde, günün sonuna doğru, ilk defa aynı namazı kılmak mutluluğuna ermişti.[142]

VAHİY ve VAHİY TARZLARI.:

Lügatte sür'atli işaret, kitabet, risâlet, ilham ve gizli kelâm gibi çeşitli mânâlara gelen [143]vahy; Yüce ALLAH'ın, dilediğini, peygamberlerine, dilediği tarzlarla bildirmesidir. [144]Yüce ALLAH; daha önceki peygamberlere vahyettiği gibi, Peygamberimiz Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’a da vahyetmiştir. Bu gerçek, Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanır.: “Biz, Nûh'a, ondan sonraki peygamberlere variyetliğimiz ve İbrahîm'e, İsmâil'e, İshak'a, Ya’kûb'a, Ya’kûb'un torunlarına, İsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârun'a ve Süleymân'a vahyeylediğimiz ve Davûd'a Zebur'u verdiğimiz gibi, şüphesiz, sana da vahyettik. Öyle peygamberler (gönderdik ki), onların kıssalarını, önceden, sana bildirdik. Yine, öyle peygamberler (gönderdik ki), sana onların kıssalarını bildirmedik. ALLAH, Musâ'ya da, hitab ile konuştu.” [145]
Vahiy, Peygamberimiz aleyhisselâm’a müteaddit tarzlarda gelmiştir.:

1-) Vahiy Tarzlarından Birincisi.:
Uykuda görülen ve görüldüğü gibi apaçık çıkan rüyâ tarzı dır. [146]Peygamberimiz Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’ının peygamberliği, vahyin bu tarzı ile başlamıştır. [147]Zâten, vahiy peygamberlere uyanık iken geldiği gibi, uyurken rüyâda da gelirdi . [148]Peygamberlerin rüyâları, vahiydir. [149]Nitekim, İbrahîm aleyhisselâm’a, İsmâil aleyhisselâm hakkındaki ilâhî emr, rüyâsında verilmişti. [150]Çünkü, peygamberlerin gözleri uyuşa da, kalbleri uyumaz. [151]Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Bana.: “Yâ MuhaMMed! Gözlerin, uyusun! Kulağın, işitsin! Kalbin, ezberlesin!” denildi. Benim gözlerim uyudu. Kalbim ezberledi! Kulağım işitti. [152]Ey Âişe! Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz!” buyurmuştur. [153]Uyuyanın uykusunda bazı şeyler görmesine rüyâ ve hulm (düş) denir. [154]Fakat, rüyâda görülen şeyler, daha çok hayır ve güzel şeyler üzerine olur.

Hulm/rüyâda ise, görülen şeyler, daha çok çirkin şeyler üzerine olur. [155]Peygamberimiz aleyhisselâm, rüyâ ve hulm hakkında şöyle buyurmuşlardır.: “Sâlih rüyâ ALLAH'tan, hulm ise şeytandandır.” [156]“Zamanın sonu yaklaşınca, Müslümanların rüyâsı hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüyâ göreniniz, en doğru söyleyeninizdir! Rüyâ, üç çeşittir.: Yüce ALLAH tarafından, (kuluna) müjde olan sâlih rüyâ, Şeytan tarafından, korku, üzüntü veren rüyâ, Kişinin kendi nefsinden, kendisine telkin mahiyetinde vâki olan* rüyâ!” [157]Şeytan; Âdem Oğullarına karşı beslediği şiddetli düşmanlık sebebiyle, her zaman onlara sataşır, her yönden tuzaklar kurar, her yolla onların işlerini bozmak ister. Gördükleri rüyâlarını da, ya içlerine yanlışlar karıştırmak, ya da onlardan gaflete düşürmek sûretiyle, onları belirsiz ve yararsız hale getirir. [158]Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Risâlet de, nübüvvet de sona ermiştir! Benden sonra (gelecek) ne resûl vardır, ne de nebi!” buyurunca, bu ashaba çok ağır geldi. [159]Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Peygamberlikten, birşey kalmamıştır; [160]ama, mübeşşirat** vardır!” buyurdu. “Yâ Rasûlullah! Mübeşşirat, nedir?” diye sordular. [161]Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Müslüman kimsenin rüyâsıdır, [162]sâlih rüyâdır! [163]Sâlih rüyâ, peygamberlik işinin parçalarından bir parçadır. [164]Sâlih kişinin gördüğü rüyâ, [165]peygamberlik işinin kırkaltı parçasından bir parçadır!” buyurdu. [166]
Sâlih rüyânın peygamberlik işinin kırkaltı parçasından bir parça oluşu; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın peygamberlik süresinin, onüç yıl Mekke'de, on yıl da Medine'de olmak üzere, yirmiüç yıl olup, bunun ilk altı aylık kısmının sâdık ve sâlih rüyâlar görmekle geçmiş bulunduğuna ve bunun da yirmiüç yılın kırkaltıda birini teşkil ettiğine göredir. [167]

2-) Vahiy Tarzlarından İkincisi.:
Vahyedilecek kelâmın, [168]melek görünmeksizin, [169]Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kalbine ilka’ olunmasıdır. [170]Yüce ALLAH; Cebrâil aleyhisselâmda, ilâhî hitaba mutahap ve ilâhî emri tebliğe memur olduğu hakkında zarurî bir ilim yarattığı gibi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kalbinde de zarurî bir ilim yaratırdı da, Peygamberimiz aleyhisselâm kalbine ilka’ olunan şeyin mücerred bir ilhamdan ibâret olmayıp Cebrâil aleyhisselâm’ın ALLAH'tan getirdiği bir vahiy olduğunu kesin olarak bilirdi. [171]Peygamberimiz aleyhisselâm’ın.: “Hiç şüphesiz, Ruhu'l-Kudüs (Cebrâil aleyhisselâm) kalbime şunu ilka’ ve vahy etti ki, hiçbir nefisi [172]eceli dolmadıkça, [173]rızkını tamam olarak almadıkça ölmez! Öyle ise, ALLAH'tan sakınınız da, onu güzel ve meşru yollardan arayınız [174]Helâl olanı alınız, haram olanı bırakınız! [175]Rızık gecikirse, onu ALLAH'a mâsiyetle elde etmeye kalkışmayınız! Çünkü, ALLAH katındaki şeye, ALLAH'a itaattan başkası ile nail olunamaz!” [176]
Hadis-i şeriflerinde olduğu gibi. [177]

3-) Vahiy Tarzlarından Üçüncüsü.:
Vahiy meleğinin insan sûretine girerek, vahyedilecek şeyi, [178]bir insanın bir insana tevdi’ edişi gibi vahyedişidir. [179]Haris b. Hişam.: “Yâ Rasûlullah! [180]Sana vahiy nasıl gelir?” diye sormuştu. Peygamberimiz aleyhisselâm; ona verdiği cevapta, vahyin bu tarzını şöyle cevaplamıştır.: “Bazı kere, melek, benim için insan sûretine girer, benimle konuşur, ben de onun söylediklerini iyice bellerim. [181]Bu, bana vahyin en kolay gelenidir. [182]Cebrâil aleyhisselâmı gördüm. Gördüklerimden, ona en çok benzeyeni, Dıhye'dir!” buyurmuştur. [183]Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâm’a, çok kere Dıhye'nin sûretinde gelirdi. [184]Vahyin bu tarzında, Ashab-ı Kiramın Cebrâil aleyhisselâmı gördükleri de olurdu. [185]

Hz. Âişe der ki.: “Dıhyetü'l-Kelbî'nin sakalı, başı ve yüzü, Cebrâil’e benzerdi. [186]Ben şu odamda oturduğum sırada, [187]Resûlullah aleyhisselâm, birden sıçrayıp dışarı çıktı. Bakınca, yanında bir adam bulunduğunu gördüm ki, kadana atının üzerinde duruyor, başına beyaz sarık sarmış, sarığının bir ucunu iki omuzunun arasına sarkıtmıştı. Resûlullah aleyhisselâm ise, elini onun kadanasının yelesinin bittiği yere koymuştu. [188]Resûlullah aleyhisselâm içeri girince.: [189]“Yâ Rasûlullah! Birdenbire sıçradın, beni korkuttun! [190]Sana gizli birşey fısıldadığını gördüğüm kişi, kimdi?” dedim. Resûlullah aleyhisselâm.: “Sen onu gördün mü?” diye sordu. “Evet! Gördüm” dedim. [191]“Sen onu kime benzettin?” diye sordu. “Dıhyetü'l-Kelbîye benzettim! [192]Sen iki elini onun atının yelesinin bittiği yere koymuş olduğun halde, kendisiyle konuştuğumu gördüm!” dedim. [193]“Sen, çok hayır görmüşsün! [194]O, Cebrâil’dir!” buyurdu. [195]Çok geçmeden.: “EyÂişe! [196]Cebrâil sana selâm veriyor.” buyurdu. Ben de.: “Ve aleyhisselâmü ve rahmetullahi ve berekâtüh! ALLAH, o konuğu da, sâhibini de hayırla mükâfatlandırsın! Ne güzel sâhib! Ne güzel konuk!” dedim.”[197]

Abdullah b. Abbas da der ki.: “Babam Abbas'la birlikte, Resûlullah aleyhisselâm’ın yanında idim. Resûlullah aleyhisselâm’ın yanında da, bir adam bulunuyor ve onunla fisıldaşıyordu. Resûlullah aleyhisselâm babamdan yüz çevirmiş gibi idi (Onunla pek ilgilenmiyordu). Resûlullah aleyhisselâm’ın yanından, dışarı çıktık. Babam, bana.: “Oğulcuğum! Amcanın oğlunun, benden yüz çevirir gibi olduğuna dikkat etmedin mi?” dedi. Ben.: “Babacığım! O, yanında bulunan bir adamla fısıldaşıyordu.” dedim. Bunun üzerine, hemen Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına döndük. Babam.: “Yâ Rasûlullah! Abdullah'a şöyle şöyle söylemiştim. O da, senin yanında bulunan bir adamla fısıldaşdığını bana haber verdi. Senin yanında bir kimse var mıydı?” dedi. Resûlullah aleyhisselâm, bana.: “Ey Abdullah! Sen onu gördün mü?” diye sordu. Ben.: “Evet! Gördüm.” dedim. Resûlullah aleyhisselâm.: “İşte o, Cebrâil idi. Seninle ilgilenmekten, beni o meşgul etti!' buyurdu.” [198]

Cebrâil aleyhisselâm’ın, ashaba dinlerini öğretmek üzere, tanımadıkları bir beşer sûretine girerek Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gelişini de, Hz. Ömer şöyle anlatır.: “Resûlullah aleyhisselâmla ashabından yanındaki bir cemaatla birlikte [199]Mescid'de oturduğumuz sırada, [200]güzel yüzlü, [201]başının saçı kulak yumuşaklarına kadar uzamış, [202]güzel saçlı, [203]saçına güzel koku sürünmüş, [204]üzerindeki [205]elbisesi bembeyaz, [206]saçı simsiyah, [207]genç ve güzel,[208]üzerinde yolculuk eseri görülmeyen, bununla birlikte içimizden hiçbirinin tanımadığı bir adam [209]çıkageldi. [210]Orada bulunan cemaat, birbirlerine bakıştılar.[211]Adam.: “Es selâmü aleykeyâ Rasûlullah!” diyerek Resûlullah aleyhisselâm’a ve.: “Es selâmü aleyküm!” diyerek bizlere selâm verdi. Resûlullah aleyhisselâm onun selâmına karşılık verdi. Biz de, onunla birlikte, karşılık verdik. [212]Adam.: “Yâ Rasûlullah! Ben, sana geldim. dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu. [213]
Adam, Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına kadar varıp oturdu.: [214]“Bana biraz yaklaş yâ Rasûlullah!” dedi. Resûlullah aleyhisselâm biraz yaklaştı.
Adam, tekrar.: “Yâ Rasûlullah! Biraz daha yaklaş!” dedi. Resûlullah aleyhisselâm biraz daha yaklaştı. [215]
Adam.: “Yâ Rasûlullah! Biraz daha yaklaş!” dedi. Resûlullah aleyhisselâm; diz kapaklan onun dizkapaklarına değecek kadar yaklaştı. [216]Sonra, adam, ona (Resûlullah aleyhisselâm’a) saygı olmak üzere, ayağa kalkıp oturdu. [217]
Adam; iki dizini Resûlullah aleyhisselâm’ın iki dizine bitiştirip dayadı, [218]ellerini kendi dizlerinin üzerine koydu.:[2109]“Yâ Rasûlullah! [220]Yâ MuhaMMed! [221]Bana imandan haber ver. İman, nedir?” diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.: “İman; ALLAH'a, ALLAH'ın Meleklerine, ALLAH'ın Kitablarına, ALLAH'ın Resûllerine, Âhiret Gününe, Bir de, Hayır ve Şer, Kadere İnanmandır!' buyurdu. [222]
Adam.: “Ben böyle yaparsam iman etmiş olur muyum?” diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu. [223]Adam.: “Doğru söyledin!” dedi. [224]Adamın “Doğru söyledin” diyerek biliyormuşcasına Resûlullah aleyhisselâmı tasdik edişine; [225]“Hem soruyor, hem de onu tasdik ediyor?!” diye şaştık. Adam, bundan sonra.: “Yâ MuhaMMed! Bana İslâm'dan haber ver! [226]Nedir o?” diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.: “İslâm; ALLAH'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Resûlullah olduğuna şehâdet etmen, namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna gücün yeterse Beytullah'a haccetmen, [227]cünüblükten gusledip yıkanmandır!” buyurdu. [228]Adam.: “Ben böyle yaparsam Müslüman olur muyum?” diye sordu. Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu. [229]Adam, yine.: “Doğru söyledin!” dedi. [230]Biz, yine, adamın “Doğru söyledin!” deyişine; [231]hem soruyor, hem de onu tasdik ediyor diye, haline şaştık. [232]Adam böyle her defasında “Doğru söyledin!” “Doğru söyledin!” dedikçe, cemaat.: “Biz Resûlullah aleyhisselâm’a bu adamdan daha fazla saygı gösterenini görmedik! Sanki Resûlullah aleyhisselâmı tanıyor!” demekte idiler. [233]Bundan sonra, adam.: “Yâ Rasûlullah! [234]Sen bana ihsandan haber ver! [235]Yâ MuhaMMed! [ [236] Yâ Rasûlullah! [237]İhsan nedir?” diye sordu. [238]Resûlullah aleyhisselâm.: “İhsan; [239]ALLAH'a, O'nu görüyor gibi, ibâdet etmendir. Sen O'nu görmesen de, iyi bil ki, O seni görür!” buyurdu. [240]Adam.: “Ben böyle yaptığım zaman muhsin (ibâdeti ihsan derecesinde yapan) olur muyum?” diye sordu. Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu. [241]Adam, yine.: “Doğru söyledin!” dedi. [242]Adam böyle her defasında.: “Doğru söyledin!” “Doğru söyledin!” dedikçe, biz de.: “Doğrusu, Resûlullaha bundan daha çok saygı gösterenini görmedik!” diyorduk.
Adam.: “Yâ Rasûlullah! [243]Bana Saat'ten (Kıyametten) haber ver! [244]O ne zaman kopacak?” diye sordu. [245]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Kıyamet hakkında, kendisine soru sorulan, sorandan daha bilgili değildir!” buyurdu. [246]
Adam.: “Doğru söyledin!” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Kıyametin vakti, ALLAH'tan başka kimsenin bilmediği beş şeyden biridir!” buyurdu. [247]
Adam.: “Öyle ise, bana onun emare ve alâmetlerinden haber ver! [248]Kıyametin alâmetleri nedir? [249]Bana onlardan haber ver?” dedi. [250]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Câriyenin kendi efendisini doğurduğunu; yalınayak, çıplak, yoksul davar çobanlarının (zenginleşip) yüksek bina kurmakta birbirleriyle yarıştıklarını ve övünmeye kalkıştıklarını görmendir” buyurdu. [251]
Adam.: “Doğru söyledin!” dedi. Sonra da, dönüp gitti.[252]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Adamı bana geri çeviriniz!” buyurdu. [253]Hemen kalkıp adamın ardına düştük. Ne kendisinin nereye yönelip gittiğini anlayabildik, ne de izini tozunu görebildik! Bunu Peygamber aleyhisselâm’a anlattık. [254]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey İbn Hattab! [255]Ey Ömer! [256]Sen bana o sorulan soranın kim olduğunu biliyor musun?” diye sordu. [257]“ALLAH ve Resûlü bilir!” dedim. [258]
Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm.: “O, Cebrâil idi. Size dininizi öğretmek için gelmişti!1 buyurdu.” [259]

4-) Vahiy Tarzlarından Dördüncüsü.:
Vahiy tarzlarından birisi de, vahyin dehşet saçan bir çan, çıngırak uğultusu gibi uğuldayarak gelişidir. [260]
Haris b. Hişam'ın.: “Yâ Rasûlullah! [261]Sana vahiy nasıl gelir?” sorusuna Peygamberimiz aleyhisselâm’ın verdikleri cevapta, vahyin bu tarzı şöyle açıklanmıştır.: “Vahiy bazan bana çıngırak sesi gibi (müthiş bir madenî ses uğultusu ve alarm ile) gelir ki, vahyin bana en ağır geleni de budur! Vahiy hali benden kalkınca, meleğin bana söylemiş olduğunu iyice bellemiş bulunurum” buyurmuştur. [262]Sanıldığına göre; işitilen bu şiddetli ses ya vahiy meleğinin kendi sesi, ya da, kanatlarının uğultusu idi. [263]Bunun hikmeti de, vahyi telâkki ve hıfz için, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kalbini toparlamak ve hazırlamak, [264]kulaklarının ve kalbinin vahiy meleğinin sesinden başkasıyla meşgul olmasına meydan bırakmamak içindi. [265]

Abdullah b. Amr b.Âs.: “Yâ Rasûlullah! Vahyin gelişini sezer misin?” diye sorduğu zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Sesi işitir ve susarım. Bana hiçbir sefer bu tarzda vahyolunmamıştır ki, ruhumun alınıyor olduğunu sanmış olmayayım!” buyurmuştur. [266]

Yüce ALLAH bir emri vahyetmek, vahiy sûretiyle dile getirmek istediği zaman, ALLAH'ın emrinin korkusundan, gökleri, son derece şiddetli bir titreme alır. [267]Göklerin halkı olan meleklerde, İlahî Kelâmı, düz ve sert bir kayaya çarpan demir zincir(in çıkardığı korkunç ses) gibi işitince, [268]ALLAH'ın Kelâmı karşısında duydukları derin haşyetten dolayı kanatlarını çırparlar, [269]baygın düşüp secdeye kapanırlar! Ayılıp secdeden başını ilk kaldıran, Cebrâil aleyhisselâm olur. Yüce ALLAH ona, vahiylerinden, dilediğini söyler. [270]Cebrâil aleyhisselâm yanlarına gelinceye kadar, öteki melekler öylece baygın halde kalırlar. Cebrâil aleyhisselâm, bütün göklerdeki meleklere uğrar. [271]Her göğe uğradıkça, [272]kalblerinden korku kaldırılan [273]o gök halkı olan [274melekler ona.: “Ey Cebrâil! [275]RABBimiz [276]ne buyurdu?” diye sorarlar. Cebrâil de.: “Hakkı buyurdu. [277]En Yüce, en büyük olan O'dur!” der. Meleklerin hepsi de, Cebrâil aleyhisselâm’ın söylediği gibi söylerler. [278]Birbirlerine de.: “RABBimiz ne buyurdu?” diye sorarlar ve.: “Hakkı buyurdu. En yüce ve en büyük olan O'dur!” derler. [279]Yüce ALLAH, vahyi nereye ulaştırmasını emir buyurmuşsa, [280]Cebrâil aleyhisselâm, gökten yere kadar, gökten göğe geçe geçe, [281]götürüp oraya ulaştırır. [282]
Zerkeşî'ye göre; vahyin bu tarzında, vahyin Peygamberimiz aleyhisselâmca telâkkisi, iki yolla idi. Onlardan birisi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın beşeriyyet sıfat ve sûretinden soyunup sıyrılıp, melekiyet sıfat ve sûretine bürünerek vahyi Cebrâil aleyhisselâmdan alması;
Diğeri de, Peygamberimiz aleyhisselâm vahyi alıncaya kadar, meleğin melekiyet sıfat ve sûretinden soyunup beşeriyyet sıfat ve sûretine girmesi idi ki, birincisi, iki halden en güç ve en zor olanı idi. [283]
Ashab-ı Kiramdan bazılarının görüp anlattıklarına göre; vahyin inişi sırasında Peygamberimiz aleyhisselâm’a ağır bir sıkıntı basar; Yüzü, gül gibi olur; [284]Gözlerini kapar; [285]Başını önüne eğerdi. Yanındakiler de, başlarını önlerine eğerlerdi. [286]Peygamberimiz aleyhisselâm, o hallerinde, çabuk çabuk nefis alırdı. [287]En soğuk günde bile, alnından inci taneleri gibi terler dökülürdü. [288]Vahiy hali sona erinceye kadar, yanındakilerden hiçbiri, başlarını kaldırıp Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yüzüne bakmaya kadir olamazlardı. [289]

Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm’a gelen vahyin ağırlığı veyâ hafifliği, inen vahyin ağırlığı veyâ hafifliğiyle mütenasib bulunurdu.[290]Yani, inen vahiy va'd ve tebşir mahiyetinde ise, Cebrâil aleyhisselâm beşer sûretinde
gelir, hitab ve telâkki Peygamberimiz aleyhisselâm’a bir güçlük vermezdi. İnen vahiy azap ve korkutmaya taalluk ettiği zaman, dehşet saçan bir çan, çıngırak uğultusu ile gelirdi. [291]Peygamberimiz aleyhisselâm deve üzerinde bulunduğu sırada da vahiy geldiği olur; devenin inen vahyin ağırlığına dayanamadığı, [292]bacaklarının iki yana ayrıldığı, büküldüğü, kırılacak gibi olduğu, bazan da çöktüğü görülürdü. [293]Nitekim, Peygamberimiz aleyhisselâm Adba adlı devesinin üzerinde bulunduğu sırada Mâide Sûresi inmeye başlayınca, vahyin ağırlığından, Adba'nın bacakları az kalsın kırılıverecekti! [294]
Zeyd b. Sabit der ki.: “Resûlullah aleyhisselâm’ın yanında oturuyordum. Derken, vahiy durgunluğu gelip, Resûlullah aleyhisselâm baygınlaştı. Kendisinin dizi, benim dizimin üzerine düştü. VALLAHi, Resûlullah aleyhisselâm’ın dizinden daha ağır basan birşey bulmamışımdır. Sonra, üzerinden vahiy hali sıyrılınca.: “Yaz ey Zeyd!” buyurdu. Hemen, bir kürek kemiğinin üzerine, yazdım. Resûlullah aleyhisselâmı, vahiy durgunluğu ve baygınlığı tekrar bürüdü. Resûlullah aleyhisselâm’ın dizi, benim dizimin üzerine düştü. Dizinin ağırlığını, öncekinden daha ağır buldum.[295]Neredeyse, dizim ezilecek sandım. [296]“Ayağımın üzerinde artık yürüyemem!” dedim. [297]Bir ve tek olan Yüce ALLAH'ın indirip de kemiğin üzerine eklemiş olduğum o istisna fıkrasına; [298]-varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki [299]hâlâ bakıyor, onu görüyor gibiyimdir!” [300]

Hz. Ömer de.: “Resûlullah aleyhisselâm’a vahiy indirilirken, başucundan, arı uğultusuna benzeyen bir ses işitildiğini” söylemiştir. [301]

5-)
Vahiy Tarzlarından Beşincisi.:
Vahiy tarzlarından birisi de, vahiy meleği Cebrâil aleyhisselâm’ın, Yüce ALLAH tarafından yaratıldığı aslî şekil ve sûretinde, [302]inci ve yakut saçılan [303]altıyüz kanadıyla görünerek.[304]Yüce ALLAH'ın dilediğini, Peygamberimiz aleyhisselâm’a vahyedişidir. [305]Bu da, iki kere vuku’ bulmuş; [306]Peygamberimiz aleyhisselâm, Cebrâil aleyhisselâmı,
yaratılmış olduğu aslî heyet ve sûretinde, altıyüz kanadı ile, [307]iki kere, [308]ufku kaplayan, [309]her bir kanadından renk renk inciler, yakutlar saçılır [310]ve vücudunun büyüklüğü [311]yerle gök arasını doldurur bir halde görmüştür. [312]

6-) Vahiy Tarzlarından Altıncısı.:
Vahiy tarzlarından birisi de; Yüce ALLAH'ın, İsrâ ve Mir’ac gecesinde olduğu gibi. [313]göklerin üstünde, [314]perde arkasından, Peygamberimiz aleyhisselâm’a uyanık iken hitabta bulunması, ya da- hadis-i şerifte açıklandığı üzere-uyurken, arada vahiy meleği bulunmaksızın Peygamberimiz aleyhisselâmla konuşmasıdır. [315]
Peygamberimiz aleyhisselâm bu hususu şöyle açıklamışlardır.: “RABBim, bana uykuda en güzel sûrette geldi.”[316] “RABBimi, en güzel sûrette gördüm! [317] Bana.: “Yâ MuhaMMedi Mele-i Âlâ (Mukarreb Melekler), birbirleriyle ne hakkında konuşur, soruşurlar; bilir misin?” diye sordu. [318] “Hayır! Bilmiyorum yâ RABB!” dedim. Elini, iki küreğimin arasına koydu. RABBimin Elinin serinliğini, memelerimin arasında duydum.! [319]Herşeyin ilmi benim için tecellî etti. [320]Gökte ve yerde olan şeyleri öğrendim. [321] RABBim.: “Yâ MuhaMMedi Mele-i Âlâ (Mukarreb Melekler), birbirleriyle ne hakkında konuşur, soruşurlar; bilir misin?” diye tekrar sordu. [322] “Evet! Bilirim [323] yâ Rab! [324] Keffaretler hakkında konuşurlar!” dedim. “Nedir onlar?1 diye sordu. [325] “Dereceler, kefâretler, câmiye ve cemaatlara yürüyerek gidiş,[326] namazlardan sonra namazları bekleyiş, [327] iyiliklere doğru adım atış...” dedim. [328] “Doğru söyledin yâ MuhaMMed! [329] Kim böyle yaparsa, temiz olarak yaşar, temiz olarak ölür, günahtan temizlenir, anasından doğduğu gibi olur![330] Yâ MuhaMMedi Namaz kıldığın zaman.: “Ey ALLAH'ım! Bana hayırlı işler işletmeni, Kötülükleri bıraktırmanı, Yoksulları sevdirmeni, Beni yarlıgamanı, Bana acımanı, Benim tevbemi kabul etmeni, Kullarını ibtilâya uğratmak istediğin zaman da, beni fitne ve ibtilâya uğramamış olarak huzuruna almanı, Selâmı yaymak, Yemek yedirmek, Herkes uyurken geceleyin kalkıp namaz kılmak derecelerini bana nasip etmeni Senden dilerim!” de!” buyurdu.” [331]

7-) Vahiy Tarzlarından Yedincisi.:
Yüce ALLAH'ın, Peygamberimiz aleyhisselâmı hiçbir kulun hiçbir zaman erişemediği Yakınlık Makamına, ilâhî kabul ve ikrama nail kılması; [332] arada vahiy meleği bulunmaksızın, kendisine doğrudan doğruya hitab buyurmuş olmasıdır. [333]
Ki, bu da, Mir’ac Gecesinde olduğu gibi, uyanık iken vahiy buyurulacak şeyi er ya perde arkasından ya da doğrudan doğruya, yüz yüze olarak vahiy buyurulmak sûretiyle [334] vuku’ bulmuştur.
Abdullah b. Abbastan sahih bir senedle [335] rivâyet edildiğine göre; bu mülakatta, Peygamberimiz aleyhisselâm, RABB’ini görmüştür! [336] Yine ondan sahih bir senedle rivâyet edilen hadiste de; İbrahîm aleyhisselâm’ın Halilliğine, Musâ aleyhisselâm’ın Kelîmliğine, MuhaMMed aleyhisselâm’ının RABB’ini gördüğüne, şaşırmayacağını söylemiştir.[337]
Peygamberimiz aleyhisselâm da, bir hadis-i şeriflerinde, bu hususta açıklamalarda bulunmuşlardır.: “Göklerin ve yerin işlerinden bana emrolunan şeylerden boşaldığım zaman.: “Yâ RABB! Benden önce, kendisine ikramda bulunmadığın hiçbir peygamber yoktur. [338] Yâ RABB! İbrahîm'i Halil, Musâ'yı da Kelîm edindin. [339] Davûd için dağları, Süleymân için rüzgâr ve şeytanları musâhhar kıldın! İsâ için de ölüleri dirilttin!” dedim. “Benim için, ne yaptın?” diye sordum. Yüce ALLAH.: “Sana, bunların hepsinden daha üstününü vermedim mi? Senin ismini Kendi ismimle birlikte anmadıkça, Kendi ismimi anmadım!.” buyurdu.” [340]
“Ve refa'nâ leke zikrek =>Senin namını yükselttik” [341] âyetindeki nam yüksekliği; Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehâdette,[342] ezânda, Kur’ÂN-ı Kerîm'de [343] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın isminin de Yüce ALLAH'ın ismiyle birlikte anılmasıdır diye tefsir edilmiştir. [344]
Mekke'nin fethinde, Bilal-ı Habeşî KÂBE'nin üzerine çıkıp Mekke'de ilk ezânı okurken “Eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah!” şehâdetini işiten Ebu Cehil'in kızı Cüveyriye de.: “Hayatıma yemin ederim ki; [346] ALLAH MuhaMMed'in namını yükseltti. ALLAH seni şereflendirdi ve senin namını yükseltti! [347] Senin adın, şanın yükseldi!” demekten kendini alamamıştır.. [348]


*
**
****


KELİMELER.:


Kuddûs.: Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarındandır. * Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
Ta’kat.: Güç, kuvvet. İktidar.
Mesh.: El sürme. * Silme. * Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak. * Taramak.
Vahy.: Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin ALLAH celle celâlihu tarafından Peygambere bildirilmesi.
* Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
* Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle Cenâb-ı HAKk'ın bildirip ifham buyurması demektir.
(Vahiy ve ilhamın farkları: Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekserisi melâike vasıtası ile ve ilhamın ekserisi vasıtasız olmasıdır. Meselâ: Nasıl ki, bir padişahın iki sûretle konuşması ve emirleri var. Birisi: Haşmet-i Saltanat ve hâkimiyyet-i umumiyye haysiyetiyle bir yâverini bir vâliye gönderir. O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar. Sonra ferman tebliğ edilir.İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişahlık umumi ismiyle değil, belki kendi şahsı ile hususi bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyyetiyle, hususi telefonu ile hususi konuşmasıdır. Öyle de Padişah-ı Ezelî'nin umum âlemlerin rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanı ile vahy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamları ile mükâlemesi olduğu gibi; her bir ferdin, her bir zihayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle hususi bir surette fakat perdeler arkasında onların kabiliyyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır. İlham ise; gölgelidir, renkler karışır, umumidir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi çeşit çeşit, hem pekçok envaiyle denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor. Ş.)
(Vahiy iki kısımdır.:
Biri.: "Vahy-i Sarihî" dir ki, Resul-i Ekrem aleyhisselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur. Kur'an ve bazı ehadis-i kudsiye gibi.
İkinci kısım.: "Vahy-i Zımnî" dir. Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasviratı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a aittir. O vahiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder; veyahut kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi içtihadiyle yaptığı tafsilât ve tasviratı ya vazife-i risalet noktasında ulvi kuvve-i kudsiye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyyeti noktasında beyan eder.İşte her hadiste bütün tafsilâtına, vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz. Beşeriyyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvi âsârı aranılmaz. Mâdem bazı hâdiseler mücmel olarak mutlak bir surette O'na vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve teârüf-ü umumi cihetiyle tasvir eder. Şu tasvirdeki müteşabihata ve müşkilâta bazan tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor. Çünki bazı hakikatlar var ki, temsil ile fehme takrib edilir. Nasıl ki bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: "Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, şimdi Cehennem'in dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür." Bir saat sonra cevap geldi ki: "Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp, Cehennem'e gitti." Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beliğ bir temsil ile beyan ettiği hâdisenin te'vilini gösterdi. M.)
Hulm.: Rüya, hülya. * İhtilâm olmak. Açık saçık rüya.
Mübeşşirat.: (Mübeşşir. C.) Hayırlı alâmetler. * Müjdeleyenler, hayırlı haber verenler.
İfham.: İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek..
İlka’.: Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.
Zarurî.: (Zarurî) Mecburî. İster istemez olacak iş. İhtiyarî olmayan, mecburî olan.
Mücerred.: (C.: Mücerredât) Yalnız, tek. * Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına. * Çıplak, soyulmuş. * Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
Tevdi’.: Emanet vermek, bırakmak. * Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi. * Mutlaka terkedip bırakmak..
Telâkki.: Karşılamak. Almak. Kabul etmek. * Şahsi anlayış ve görüş.
Hıfz.: Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. * Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.
Haşyet.: Korku ve dehşet.
Beşeriyyet.: İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri. İnsanlık.
Mütenasib.: Uygun, aralarında muntazam bir nisbet bulunan, muvâfık, birbirine mensub ve müşâbih olan.
Tebşir.: Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek..
Tecellî.: Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
Fitne.: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. * Muhârebe. * Azdırma. * Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. * Küfr. Fikir ihtilâfı. * Şikak. Kavga. * Delilik. * Mihnet ve beliye. * Mal ve evlâd. * Potada altın ve gümüşü eritmek. * İmtihan ve tecrübe etmek.
İbtilâ.: Belâya uğramak. Musibete düşmek. İyi veya kötü şeye düşkünlük, tiryakilik. * İnsanın iyiliğini, kötülüğünü ve kemâl derecesini meydana çıkaran imtihan, tecrübe.
Mülakat.: Kavuşma. Buluşma. Birleşme. * Resmi görüşme. Yüz yüze olma.


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[101] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111, Taberî, Târih, c. 2, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 143, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 4, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[102] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 43, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 128, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[103] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 143. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[104] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 143, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[105] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111.
[106] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 143, Zehebî, Târih, s. 128, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 13.
[107] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/170-171.
[108] Ebu'l-Fereç İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 164.
[109] İbn İsJıak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 208, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 217, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvE.c. 2, s. 151-152, İbn Abdülberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 164, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 87, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 134, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 15-16, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 256, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 283. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/171-172.
[110] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 194, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 104-105, Taberî, Târih, c. 2, s. 203, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 282, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 166, İbn Esîr, KâmiI, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 88, Etau'l -Fidâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 6, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 24, s. 29, İbn Hacer, Fethu' l-Bârî, c. 12, s. 313, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 51, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 280-281.
[111] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 385, 389.
[112] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 392, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 4, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 389.
[113] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 322, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232-233, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 88, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, E bu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213,Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Delâilü'n- nübüyve, c. 2, s. 135, Vahidî, Esbâbu 'n-n üzül, s. 6, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2,s.174, Ebu'I-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 48, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85-86, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 3, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 51-52, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281.
[114] Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111.
[115] Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c . 1, s. 424.
[116] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 120, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 22.
[117] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, 322, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232-233, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 88, Müslim, Sahih, c. 1, s. 140-141, Taberî,
Târîh, c. 2, s. 205, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 213, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n- nüzûl, s. 5-6, Begavî, M esâb îhu's-sünne, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 85-86, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 3, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 51-52, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 281.
[118] Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1, s. 424, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 234.
[119] Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 304, c. 5, s. 145, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 86, Müslim, Sahih,c. 1, s. 371 ,Dârimî, Sünen, c. 1,5.234.
[120] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 143, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 28, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[121] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 322, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 233, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 88, Müslim, Sahih, c. 1, s. 141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 6, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 174, E bu'l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 1 62, İ bn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 118, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 3, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 52, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281.
[122] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 143, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 28, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[123] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 322, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 233, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c. 1, s. 141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 214, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 6, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 174, E bu'lF erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 118, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 2-3, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 52, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 282.
[124] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 322, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 195, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 233, Taberî, Târîh, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 214, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6, Vâhidî, Esbâb, s. 6, Begavî, c. 2, s. 174, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c.2, s. 408, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 163, İbn Esîr, c. 2, s. 48, İbn Seyyid, c. 1, s. 85, Zehebî, s. 118, Kastalanî, c. 1, s. 52, Diyarbekrî, c. 1 , s. 282.
[125] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 ,s.195.
[126] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 195, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 408.
[127] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 323, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 233, Buhârî, c. 1, s. 3-4, c. 6, s. 88, Müslim, c. 1, s. 142, Ebu Nuaym, c. 1, s. 214, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6, Begavî, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 163, İbn Esîr, c. 2, s. 49, Zehebî, s. 118-119, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 3, Diyarbekrî, c. 1, s. 282. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/173-176.
[128] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 161, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 10, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 13-14, Dârekutnî, Sünen, c. 1, s. 111, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90-91, Suyûtî, Câmiu's-sağîr, c. 1, s. 7, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 426, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 235.
[129] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 260, Taberî, Târih, c. 2, s. 210, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 90, Zehebî, Târihu'llslâm, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24, Diyarbekıİ, Târîhu'lhamîs, s. 1, s. 281.
[130] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 1, s. 260, Taberî, Târih, c. 2, s. 210,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 160, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 90, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 425, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 235.
[131] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 260-261 , Taberî, Târih, c. 2, s. 210, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, UyÜnu'l- eser, c. 1, s. 90, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 281, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 425, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 235.
[132] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 117, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 425.
[133] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 161, Dârekutnî, Sünen, c. 1, s. 111, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 14, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 91, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 235.
[134] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 117, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 161, Belâiurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 166, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 91, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 235.
[135] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 261, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 23, Taberî, Târih, c. 2, s. 210, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 50- 51, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1, s. 90, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24.
[136] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 23.
[137] İbn İshak, Kitâbu'l-m übtedâ ve'l-m eb'as, c. 3, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 24.
[138] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 261, Taberî, Târih, c. 2, s. 210, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24.
[139] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 117, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 160, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 24, Diyarbekrî, c. 1, s. 281.
[140] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 111.
[141] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c, 2, s. 160, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.135, E bu'l -Fi dâ, el Bidâ ye ve'n-ni hâye, c. 3, s. 24, D iyarbekrî, H a m îs, c. 1, s. 281.
[142] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1Ş20,Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c.2,s. 209, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 103, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 286, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 426. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/176-178.
[143] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 515-516, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 163, Fîruzabâdî, Kâmûsu'l-Muhît, c. 4, s. 401, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 14.
[144] Şûra.: 51.
[145] Nİsâ.: 163-164.
[146] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 55, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 225.
[147] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 249-250, Abdurreizak, Musânnef, c. 5, s. 321, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232- 233, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 194, Buhârî, Sahîh, c. 1 , s. 3, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 1 39-1 40, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 105, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 596, Taberî, Târîh, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 213, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 6, Vâhidî,
Esbâbu'n-rıüzûl, s. 5, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 392, Begavî, Mesâbîhu'ssünne, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbn Kayyım, Zad, c. 1, s. 33, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 82, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 2, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 6, Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 51, Diyarbekrî, Hamis, c. 1,5.280.
[148] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 392, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 14, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 377.
[149] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 209, Belâiurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 431.
[150] Sâffât.: 102.
[151] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 171, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 274, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 168.
[152] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 197, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 15.
[153] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 120, Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 6, s. 36, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 48, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 509, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 40, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 439, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 371 -372.
[154] İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 434, Ffruiâbâdf, Kâmûsu'l-Muhît, c. 4, s. 100.
[155] İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 434.
[156] Mâlik, Muvatta, c.2,s. 957, Abdurrezzâk, Musânnef, c. 11, s. 212, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 296, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 74, Müslim , Sahîh, c. 4, s. 1771, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 305, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1286, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 498, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c. 7, s. 181. * Uyanık iken içinden geçirmiş oldukları şeyleri uyurken düşünde görmesi gibi (İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1285).
[157] Abdurrezzâk,c. 11, s. 211, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 269, Buhârî, c. 8, s. 77, Müslim , c. 4, s. 1173, Ebu Dâvud, c. 4, s. 304-305, Tirmizî, c. 4, s. 532, Dârimî, c. 1, s. 50.
[158] İbn Hacer,Fethu'l-Bârî, c. 12, s. 311.
[159] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 267, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 533.
[160] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 69. ** Kulun Levh-i Mahfuzdaki hallerine göre Müekkel Melek tarafından yapılan temsiller, işlerinde basiretli davranması için, bir müjde veyâ inzar ya da
bir azar olmak üzere, rüyâsında o kula gösterilir. (Hakfm-i Tirmizî, Nevâdiru'lusûl, o. 1 , s. 116-117).
[161] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 267, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 69, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 533.
[162] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 267, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 533.
[163] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 267, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 52, Tirmizî, Sünen, o. 4, s. 533.
[164] Ahmed b. Hanbel, Müsned, o. 3, s. 267, Tirmizî, Sünen, o. 4, s. 533.
[165] Mâlik, Muvatta, o. 2, s. 956, Ahmed b. Hanbel, M üsned, o. 2, s. 314, o. 3, s. 1 26, Buhârî, Sahîh, o. 8, s. 68, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1284.
[166] Mâlik, Muvatta, c.2,s. 956, Abdurrezzâk, Musânnef, c. 11, s. 212, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 369, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 68-69.
[167] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 33, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 24, s. 131-132.
[168] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l- eser, c. 1, s. 89-90, Ebu'lFidâ, Tefsîr, c. 4, s. 121, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1,s. 55, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 413, Zürkanı, Mevahibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 225.
[169] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Kastalanî, c. 1, s. 55, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 225.
[170]Süheylî, Ravd, c, 2, s. 393, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 90, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 1, s. 40, Kastalanî, c. 1, s. 55, Halebî, c. 1, s. 413, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 225.
[171]Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 28, s. 288, Kastalanî, c. 1 , s. 53, Halebî, s. 407408, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 225.
[172]Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393, İbn Kayyım , Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 55. Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 4, s. 19-20, 22, 23, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 413, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 225-226.
[173]Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 1 21, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 41 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 226.
[174]İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 725, Süheylî, Ravd.c, 2, s. 393-394, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c.1 , s. 32, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 53, İbn Seyyid, Uyun,
c. 1 , s. 90, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 121 , Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 55, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 413, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1 , s. 226.
[175]İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 725, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 53, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s.413, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 226.
[176]İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 413, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 226.
[177]Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 393-394, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 4, s. 121, Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 55, Halebî, İ nsân, c. 1, s. 413, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.1, s. 225-226.
[178]Süheylî, Ravd, c. 2, s. 394, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c, 1, s. 32, Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 55, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.1, s. 227.
[179]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c, 1, s. 197, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c, 1 , s. 414.
[180]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 198, Buhârî, Sahîh, c. 1 , s. 2, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 223, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 1 75, E bu'l-F erec İ bn C evzf, el-Vefâ, c. 1, s. 168, E bu'l -F id â, el -B idâye ve'n-nihâ ye, c. 3, s. 21.
[181]Mâlik,Muvatta,c.1, s. 202-203, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 98, Ahmed b.Hanbel, Müsned.c. 6, s. 158, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 2-3, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1816-181 7, Tirmizî, Sünen, c.5, s. 597, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 148, Taberî, Tefsir, c. 22, s. 91 , Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 223, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 175, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, 41.
[182]Taberî, Tefsîr, t 22,5.91.
[183]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 250, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 334. Müslim, Sahîh, c. 1, s. 153.
[184] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 250, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 107, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 55, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 227.
[185]İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32.
[186]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 142.
[187]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 67.
[188]İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 250.
[189]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 67.
[190]İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 250.
[191]İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 250, c. 8,67, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 146.
[192]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, 67-68.
[193]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 146.
[194]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 68.
[195]İbn Sa'd, c. 8, s. 8, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 146, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 105.
[196]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 68.
[197]İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 68, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 146, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 105.
[198]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 293-294, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 45, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 276.
[199]İmam-ı Âzam Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[200]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, İbn M âce, Sünen, c. 1, s. 24.
[201]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 40.
[202]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[203]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[204]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 40.
[205]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[206]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 51, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24.
[207]Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 51, Müslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 27.
[208]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[209]Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 51, Müslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[210]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 27, 51, Müslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[211]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[212]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[213]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[214]Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 97, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[215]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53.
[216]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53.
[217]Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[218]Ebu Hanîfe, s. 2, Ahmed, c. 1, s. 27, Müslim, c. 1 , s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24, Begavî, Mesâbîh, c. 1 , s. 3.
[219]Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 27 Müslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[220] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52.
[221] Tirmizî, c.5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 3.
[222] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 98, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[223] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 129, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 43.
[224] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 98, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[225] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 22.
[226] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 51, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 98, Begavî, Mesâbîh, c. 1, s. 3.
[227] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 51, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 37, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 98.
[228] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52.
[229] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 129, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 43.
[230] Ebu Hanîfe, s. 2, Ahmed, c. 1, s. 52, Müslim, c. 1, s. 37, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[231] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 2.
[232] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 51 Müslim, c. 1, s. 37, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[233] Ebu Hanîfe, s. 2, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 52, Müslim, c. 1,s.37, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[234] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 53.
[235] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 53, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 37. Nesâî, Sünen, c. 8, s. 99, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[236] İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24.
[237] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 129.
[238] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 51, c. 4, s. 129, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24.
[239] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3.
[240] Ebu Hanîfe, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 51, Müslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24, Nesâî, c. 8, s. 99, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[241] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3.
[242] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 129.
[243] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 129.
[244] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 51, 53, Müslim, c. 1, s. 37, Nesâî, c. 8, s. 100, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[245] Ebu Hanîfe, s. 3, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 27, Tirmizî, c. 5, s. 7, İbn Mâce, c. 1, s. 24.
[246] Ebu Hanîfe, s. 3, Ahmed b Hanbel, c. 1, s. 27, 51, 53, M üslim, c. 1, s. 37, Tirmizî, c. 5, s. 7, Nesâî, c. 8, s. 100, İbn Mâce, c. 1, s. 24, Begavî, c. 1, s. 3.
[247] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 129.
[248] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52, 53, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 100, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1 , s. 3.
[249] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24.
[250] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 38, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24- 25, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 1 00, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[251] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 38, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24- 25, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 1 00, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[252] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3.
[253] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 40.
[254] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3.
[255] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27.
[256]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 38, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 101, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[257] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 52, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 38, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 25, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 101.
[258] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 52, Müslim, Sahîh, c.1, s. 38, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 25, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 101, Begavî, Mesâbîhu’s-sünne, c. 1, s. 3.
[259] Ebu Hanîfe, Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 27, 52, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 38, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 25, Nesâî, Sünen, c. 8, 101, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 3.
[260] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 198, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 294, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40 Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 55, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 228.
[261] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 198, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.6, s.257, Buhârî,Sahîh, c. 1, s.2, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c.2,s.175.
[262] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 203, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 ,s 198, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 158, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 2-3, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1816-1817, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 597, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 148, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 175, İ bn Esîr, Câmiu 'l-usûI, c. 12, s. 41, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 1, s. 40-41, İbn Hacer, Fethu 'l-Bârî, c.1, s. 49.
[263] Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 228.
[264] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 394, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 90, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 228.
[265] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40-41, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 1, s. 49.
[266] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 222, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 22, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 415.
[267] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 94.
[268 Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 221, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 235, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 362, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 70, Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 90, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 94.
[269] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 221, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 362, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 70, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l- Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537.
[270] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. , s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 294-295, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 45, c. 25, s. 152.
[271] Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 235, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 488.
[272] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 94-95.
[273] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 221, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 235, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 362, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 70, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537.
[274] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95.
[275] Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 235, Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c.1,s.45,c.25, s. 152.
[276] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 25, s. 152.
[277] Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 235, Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, 95, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 25, s. 152.
[278] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95.
[279] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 221, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 362, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 70.
[280] Taberî, Tefsîr, c. 22, s.91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95.
[281] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95.
[282] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 91, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 296, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 537, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 95.
[283] Bedrüddin Zerkeşf, el-Bürhân, c. 1, s. 229.
[284] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.197, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c.5, s. 327, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1316-1 317
[285] İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 42, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 416.
[286] Müslim, Sahîh, o. 4, s. 1817, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 41.
[287] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 43.
[288] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 203, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 198, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 58, 202, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 3, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1816, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 597, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 149.
[289] İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 42, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 416.
[290] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 169, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 416.
[291] Kastalanî, M evâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 57, Zürkânî, Mevâhibu'lledünniye Şerhi, c. 1, s. 234.
[292]Ahmedb. Hanbel, Müsned, c, 2, s. 176, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 22.
[293] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 197, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, t 1, s. 171 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 22.
[294] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 445, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 171, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 22.
[295] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4,s.211, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 5, s. 190-191, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 10.
[296] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 212, Ahmedb. Hanbel, Müsned.c. 5, s. 190191, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 212, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 1 0, Taberî, Tefsîr, c. 5, s. 29.
[297] Taberân’den naklen Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 56.
[298] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 211, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 191, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[299]Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[300] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 211, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 191, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[301] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 34, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 236, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 392, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 41, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 237, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 300.
[302] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 56, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 416, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.1, s. 230.
[303] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40.
[304] Süheylî, Ravd, c. 2. s. 395, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Bedrüddin Aynî, Umde, c. 1, s. 40, Kastalanî, Mevâhib, c.1, s. 56 .Halebî, c.1, s. 416, Zürkânî, c. 1, s. 24.
[305] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Kastalanî, c. 1, s. 56, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 230.
[306] İbn Kayyum, c. 1, s. 32, Suyûtî, c. 6, s. 124, Kastalanî, c. 1, s. 56, Halebî, c. 1, s. 416-417, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1 , s. 230.
[307]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 395, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 51, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 158-159, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 395, Taberî, Tefsîr, c.27,s.46,49,B eyhak f, D elâi lü'n-nübü we ,c.2,s.36 6,Zeheb f, Târfhu'l -İslâm , s. 25 3, E bu'l-F idâ, Tefsîr, c. 4, s. 248.
[308] Buhârî, Sahîh, c.1, s. 50, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 159, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 395.
[309] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 395, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 251.
[310] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 395, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 49, Beyhakî, D elâi lü'n-nübü we, c. 2, s. 372, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 251, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1, s. 40, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 56, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 417.
[311] Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 159, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 248.
[312] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 1,s.418, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 159.
[313] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 90, Bedrüddin Aynî, U m detu'l-kâ rf, c. 1, s. 40, Kastalân f, M evâhib, c. 1, s. 56, H al ebf, İ nsânu'l -u yün, c. 1, s. 407.
[314] İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 1 , s. 32, Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 56, Halebî, c. 1, s. 418, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.1, s. 230.
[315] Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, İbn Seyyid, Uyun, c.1, s. 90, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1 , s. 40, Kastalanî, c. 1, s. 56, Halebî, İnşân, c. 1, s. 419, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[316] Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 90, Bedrüddin Aynî, Um de, c. 1, s. 40, Kastalanî, c. 1, s. 56, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[317] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 6, s. 124, Halebî, c. 1, s. 419.
[318] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, İbn Seyyid, c. 1, s. 90, Bedrüddin Aynî, Umde, c. 1, s. 40, Suyûtî, Dürr, c.6, s. 124, Kastalanî, c. 1, s. 56, Halebî, İnşân, c. 1, s. 419, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[319] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, Suyûtî, Dürru'lmensûr, c. 6, s. 124, Halebî, İnşân, c. 1, s. 419, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[320] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395.
[321] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 124, Halebî, c.1, s. 419, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[322] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 124.
[323] Abdurrezzâk ve Ahmed b. Hanbel'den naklen, Fethu'l-kebfr, c. 1, s. 21.
[324] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 124.
[325] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395.
[326] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 124, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[327] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 1 24, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[328] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 395.
[329] Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[330] Süheylî, Ravd, c. 2, s. 395, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[331] Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[332] Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 163.
[333] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 32, Kastalanî, Mevâhib, c. 1 , s. 56, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 417-418, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 232.
[334]Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 417.
[335]Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 78.
[336] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 285, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 78, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 19, s. 198, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 8, s. 468.
[337] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, H âki m, M üsted rek, c. 2, s. 469, K urtubf, Tefsîr, c. 17, s. 9 2, H eysem f, M ecm au'z-zevâ id, c.1 , s. 79, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 8, s. 468.
[338] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 525, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 364.
[339] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 525, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 364.
[340] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 525, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 364.
[341] İnşirah.: 4
[342] Taberî, Tefsîr, c. 30, s. 235, Zemahşerî, Keşşaf, c. 4, s. 266, Neseff, M edârik, c. 4, s. 365.
[343] Zemahşerî, Keşşaf, c. 4, s. 266, Fahru'r-Râzf, Tefsîr, c. 32, s. 5, Neseff, M edârik, c. 4, s. 365, Kurtubî, Tefsîr, c. 20, s. 106, Hâzin, Tefsîr, c. 4, s. 389, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 524-525.
[344] Taberî, Tefsîr, c. 30, s. 235, Zemahşerî, Keşşaf, c. 4, s. 266, Fahru'rRâzf, Tefsîr, c. 32, s. 5.
[345] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 846, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 274-275, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 138.
[346] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 356.
[347] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 1 38.
[348] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 846, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 274-275. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/178-200.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

PEYGAMBERİMİZ MUHAMMED aleyhisselâm’ın TEBLİGAT ve İCRAATININ KAYNAĞININ İLAHÎ VAHİY OLUŞU.:

Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın tebligat ve icraatının kaynağı ilâhî vahiy idi
Bu gerçek, Kur’ÂN'de şöyle açıklanmıştır.:
“İşte, Biz (ey Resûlüm!), sana da böylece Emrimizden bir Ruh (Kur’ÂN) vahyettik. Halbuki, (vahiyden önce) sen, '”Kitab nedir? İman nedir? bilmezdin. Fakat, Biz, onu (Kur’ÂN'ı) bir nur yaptık. Bununla, kullarımızdan kimi dilersek ona hidayet veririz. Şüphe yok ki, sen muhakkak doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun!”[349]

İBRAHÎM ve İSMÂİL ALEYHİSSELÂMLARIN PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂM HAKKINDAKİ DİLEKLERİ VE DİLEKLERİNİN KABUL OLUNUŞU.:

İbrahîm aleyhisselâmla oğlu İsmâil aleyhisselâm’ın, KÂBE'nin duvarlarını örüp yükseltirlerken, Yüce ALLAH'a.:
“Ey RABBimiz! Bizden sâdır olan şu hizmeti kabul buyur!
Şüphe yok ki, herşeyi işiten, herşeyi bilen Sensin Sen!
Ey RABBimiz! Bizi, Sana teslimiyette sabit kıl!
Soyumuzdan da, yalnız Sana boyun eğen Müslüman bir cemaat yetiştir!
Ey RABBimiz! Onların içinden de, kendilerine Senin âyetlerini okuyacak, onlara Kitabı ve hikmeti öğretecek, onları iyice temizleyecek bir peygamber de gönder...” diyerek dua ettikleri[350] ve MuhaMMed aleyhisselâm’ın peygamber olarak gönderilmesiyle bu dualarının kabul buyurulduğu da.:
“İçinizde, kendinizden bir peygamber gönderdik ki, size âyetlerimizi okuyor, sizi tertemiz yapıyor, size Kitabı ve hikmeti öğretiyor, bilmediğiniz şeyleri size bildiriyor;”[351]
“(Ey Resûlüm!) ALLAH, sana Kitabı ve hikmeti indirdi. Daha önce bilmediklerini de sana öğretti. ALLAH'ın senin üzerindeki lütuf ve inayeti çok büyüktür”[352] meâlli âyetlerle açıklanmıştır.
Bu âyetlerde anılan Kitabın Kur’ÂN-ı Kerîm olduğu ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın da onu ümmetine bıraktığı, tarihî bir vakıa ve gerçektir.[353]

Kur’ÂN'ın İNİŞİ, EZBERLENİŞİ ve YAZILIŞI.:

Kur’ÂN-ı Kerîm'in isimlerinden olan “Kur’ÂN” sözü, aslında masdar olup kıraat etmek, okumak demektir.[354]
Kur’ÂN-ı Kerîm, âlemlerin RABBi olan Yüce ALLAH tarafından,[355] insanları karanlıklardan aydınlığa, ALLAH'ın doğru yoluna çıkarmak için[356] son peygamber[357] MuhaMMed aleyhisselâm’ın kalbine, CEBRÂİL aleyhisselâm’ın aracılığıyla, [358] hiç unutmamak, hafızasından silinmemek üzere[359] vahyedilmek.[360] okunmak sûretiyle[361] azar azar indirilen;[362] hiç kimsenin bir benzerini daha vücuda getiremeyeceği;[363] ALLAH katında çok şerefli, kadri yüce; tertemiz sahifelerde kıymetli, sevgili, takvâ sâhibi katiplerin elleriyle yazılı;[364] nesilden nesile tevatürle nakil olunagelen; doğruluğunda hiç şek ve şüphe
bulunmayan ALLAH Kelâmıdır.[365]

Kur’ÂN Peygamberimiz aleyhisselâm’a, Ramazan Ayında,[366] Kadir Gecesinde inmeye başlamış,[367] yirmi üç yılda tamamlanmıştır.[368]
İbn Abbas'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm, kendisine CEBRÂİL aleyhisselâm tarafından indirilen âyetleri ezberlemek, unutmamak için acele eder, dudaklarını CEBRÂİL ’in okuyuşuna uydurarak kımıldatır dururdu.[369]
Bunun üzerine, Yüce ALLAH, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu.:
“(Ey Resûlüm!) Onu (Kur’ÂN'ı CEBRÂİL sana okuyup bitirmeden) ezberlemek için, dilini onunla (Kurbânla) depretme!
Onu, (göğsünde) toplamak (ezberletmek), okutmak Bize düşer. O halde, Biz, onu sana (CEBRÂİL ’in dili ile) okuduğumuzda, sen onun okunuşuna sadece uy! (susup kulak ver, dinle!) Sonra onu okuman, Bize aittir (okumanı Biz tekeffül ederiz).”[370]
“Bundan böyle, Biz sana Kur’ÂN-ı Kerîm'i okutacağız da, sen onu unutmayacaksın.”
İşte bundan sonra, ne zaman CEBRÂİL aleyhisselâm gelir, vahiy getirirse, Peygamberimiz aleyhisselâm susar, onu dinler; CEBRÂİL aleyhisselâm dönüp gidince, onun okumuş olduğu âyetleri, o nasıl okumuş idiyse öylece, ezberinden okurdu.[372]
Kur’ÂN-ı Kerîm'in Arapça olarak indirildiği de, Kur’ÂN-ı Kerîm'de açıklanmıştır.[373]
Kur’ÂN-ı Kerîm'in ilk hafızı, Peygamberimiz aleyhisselâmla[374] CEBRÂİL aleyhisselâm her yıl Ramazan ayında, her gece gelir, Ramazan'ın sonuna
kadar Kur’ÂN-ı Kerîm'i Peygamberimiz aleyhisselâmla muKÂBEle eder; yani o okur,
Peygamberimiz aleyhisselâm dinler, Peygamberimiz aleyhisselâm okur, CEBRÂİL aleyhisselâm dinlerdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın vefât ettiği yılda ise, bu muKÂBEle iki kere yapılmişti. [375]
Yüce ALLAH Müslümanlara namazda Kur’ÂN-ı Kerîm'den kolaylarına geleni
okumalarını emir buyurduğu[376] ve Peygamberimiz aleyhisselâm da, Kur’ÂN'sız (kıraatsız) namaz olamayacağını haber verdiği için;[377] erkek kadın her Müslümanın, en az, namazlarında okuyacakları kadar sûre veya âyetler ezberlemeleri gerekiyor, bununla yetinmeyip Kur’ÂN-ı Kerîm'in tümünü ezberlemeye koyulanlar da oluyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisine Kur’ÂN-ı Kerîm âyetleri nâzil oldukça, vahiy katiplerinden birini çağırır, ona “Yaz!” buyurup yazdırır, onun hangi sûreye ve sûrenin neresine konulacağını da bildirir,[378] bu da kendisine CEBRÂİL aleyhisselâm tarafından bildirilmiş bulunurdu.
Nitekim, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Bana CEBRÂİL (aleyhisselâm) geldi. Şu.: “İnnallâhe ye'muru bi'l-adli ve'l-ihsâni ve îtâizi'l-kurbâ ve yenhâ ani'l-fahşâi ve'l-münkeri ve'l-bağyi yaizuküm lealleküm tezekkerûn” âyetini [Nahl.: 90], şu sûrenin [Nahl sûresinin] şurasına (89. âyetin altına) koymamı bana emretti” buyurmuştur.[379]


وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
“Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidâyete erdiren ve rahmet olan Kitab'ı, müslümanlara (Allah'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.” (Nahl 16/89)

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve ihsanı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecavüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Zeyd b. Sabit der ki.: “Vahyi Resûlullah aleyhisselâm’ın huzurunda yazardım. Bitirdiğim zaman, bana.:
“Yazdığını, oku!” buyururdu. Eğer onda yazılmayan birşey kalmışsa ekletir, fazla birşey olursa çıkarttırırdı.”[380]


لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
“Özür sahibi olmayan mü'minlerden (savaşa gitmeyip) oturanlar ile ALLAH'ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir (eşit) değildir. ALLAH, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından, oturanların üstünde faziletli kıldı ve ALLAH hepsine “Hüsnâ”yı vaadetti. Ve ALLAH mücahidleri, oturup kalanlar üzerine “büyük ecir” ile üstün kıldı.” (Nisâ 4/95)

Nisâ sûresinin 95. âyeti nâzil olunca da.:
“Bana Zeyd'i çağırınız. Levhayı, diviti ve kürek kemiğini, veya kürek kemiğini ve diviti getirsin!” buyurmuş,[381] Zeyd gelince de, ona.: “Ey Zeyd!”[382] buyurarak[383] yazdıracağı âyeti yazdırmış,[384] bu âyete ait olup o anda nâzil olan “zarar görenler dışında” istisnâsını da ona ekletmiştir.
Zeyd b. Sabit der ki.: “Bir ve tek olan Yüce ALLAH'ın indirip de kemiğin üzerine eklemiş olduğum o istisnâya,[385] varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, [386] hâlâ bakıyor, onu görüyor gibiyimdir!”[387]

Kur’ÂN-ı Kerîm, böylece, başından sonuna kadar, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın
huzurunda, hurma dallan, düz, yassı taşlar, kürek kemikleri ve yazı yazmaya elverişli daha başka şeyler üzerine yazılmış bulunuyordu.[388]
Kur’ÂN-ı Kerîm'in vahyi Peygamberimiz aleyhisselâm’ın vefâtına yakın bir zamana kadar devam ettiği için,[389] Kur’ÂN-ı Kerîm'in yazılı sahifeleri mushaf haline getirilmemişti.

Kur’ÂN-ı Kerîm sûrelerden, sûreler de âyetlerden teşekkül etmiştir.
Kur’ÂN-ı Kerîm'in iki kapağı arasında yüz on dört sûre olup,[390] Berâe (Tevbe) sûresinden başka, bütün sûrelerin başında Besmele vardır. Yani, her sûre diğerinden Besmele ile ayrı inmiştir.[391]

Sûre; lügatta, yüksek derece ve mertebeye, büyük bir şehri kuşatan sûr’a benzetilerek, Kur’ÂN-ı Kerîm'in de en az üç âyetten müteşekkil, hususî bir isim taşıyan müstakil bölümlerinden her birine de sûre denilmiştir.[392]
Sûre sözü,Kur’ÂN-ı Kerîm'in müteaddit âyet ve sûrelerinde geçer.[393]
Kur’ÂN-ı Kerîm'in en uzun sûresi Bakara, en kısa sûresi de Kevser Sûresidir.[394]

Âyet; lügatta açık alâmet, nişâne, bellik demektir.
Din teriminde ise; Kur’ÂN-ı Kerîm'in bir hükme delâlet eden ve birbirlerinden birer fasıla ile ayrılmış bulunan uzun veya kısa cümlelerinden her birine âyet denir.[395]
Kur’ÂN-ı Kerîm'in âyetlerinin sayısında, sûre başlarındaki Besmeleyi o sûrenin âyetlerinden sayıp saymamak, âyetlerdeki durak yerlerinde görüş birliğine varamamak gibi sebeplerle, altı binden sonrasında ihtilaf edilmiştir.
İbn Abbas'a göre, Kur’ÂN-ı Kerîm âyetlerinin toplamı altı bin altı yüz altmışaltıdır.[396]

Şeyhülislam İbn Kemal de bunu benimsemiş ve.:
“Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı.:
Cümlesi altıbin altı yüz altmış altı” demiştir.[397]

KUR'ÂN-I KERÎM'İN EN BÜYÜK ve EN DEVAMLI MUCİZE OLUŞU.:

Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona, insanların iman etmek zorunda kaldığı mu’cizelerin bir benzeri verilmemiş olsun!
Bana verilen mu’cize ise, ALLAH'ın bana vahyettiğidir, Kur’ÂN'dır!
Bunun için, Kıyamet günü, Peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım!” buyurmuştur.[398]

Her peygamberin, zamanına göre, peygamberlik dâvasını ispatlayacak bazı harikuladeleri, mu’cizeleri vardır; asânın yılana çevrilmesi gibi.
Musâ aleyhisselâm’ın zamanında sihir yaygındı. Bunun için, Musâ aleyhisselâm sihirden daha üstün ve baskın olan bir mu’cize getirip, muhataplarını iman etmek zorunda bıraktı.[399]
İsâ aleyhisselâm’ın zamanında tıp (doktorluk) yaygın ye üstündü. Bunun için, İsâ aleyhisselâm, doktorluktan daha üstün ve baskın olan bir mu’cize getirdi.: Ölüyü diriltti.
MuhaMMed aleyhisselâm’ın zamanında ise, fesahat ve belâgat yaygındı.[400] Bunun için, Peygamberimiz aleyhisselâmPeygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın, kavmine, bir fesahat ve belâgat mu’cizesi olan Kur’ÂN-ı Kerîm'i getirdi.
Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ından önceki peygamberlerin mu’cizeleri kendilerinin vefâtlarıyla sona ermiş, onları, o zaman hâzır bulunanlardan başkaları da görmemişlerdir.
Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın mu’cizesi olan Kur’ÂN-ı Kerîm ise,
Kıyamet gününe kadar devam edecektir.[401]
Önceki peygamberlere verilen mu’cizelerin benzerleri ya sûretçe, ya da hakikatça, kendilerinden öncekilere de verilmiş bulunuyordu.
Kur’ÂN-ı Kerîm mu’cizesinin benzeri ise, daha önce hiçbir peygambere verilmemiştir.[402]
Kur’ÂN-ı Kerîm; yalnız fesahat ve belâgat yönünden değil, her yönden de bir benzeri daha ortaya konulamayacak bir mu’cizedir.
Yüce ALLAH, bu gerçeği Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklar.:
“(Ey Resûlüm!) de ki.: Andolsun, insanlar ve cinler, şu Kitabın benzerini vücud getirmek üzere biraraya toplansa ve birbirlerine yardımcı da olsalar, yinede onun benzerini getiremezler!
Şanıma andolsun ki, Biz bu Kur’ÂN'da, insanlar için her mânâda nice türlüsünü açıklamışızdır. İnsanların pek çoğu ise, kâfirlikte ayak dirediler.”[403]

Ebu Ubeyd'in bildirdiğine göre; bir çöl Arabı, bir zâtı.: “Fasda1 bimâ tü'meru ve a'riz ani'l-müşrikîn=Şimdi, sen, sana emrolunanı açığa vur! Müşriklerden yüzçevir!” (Hicr.: 94) âyetini okurken işitince, hemen secdeye kapanır ve.:“Ben, onun fesahatindan dolayı secde ettim!” der.


فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
“Artık emrolunduğun şeyi açıkça bildir. Ve müşriklerden yüz çevir.” (Hicr 15/94)

Başka birisi de.: “Felemmestey'esû minhü halesû neciyyâ=Vaktâ ki, ondan umutlarını kestiler, fısıldaşarak bir yana çekildiler” (Yûsuf.: 80) âyetini bir adamdan işitince.: “Ben şehâdet ederim ki; bu sözün benzerini bir yaratık söylemeye güç yetiremez!” demiştir.

فَلَمَّا اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًا مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
“Artık ondan ümitlerini kestikleri zaman bir kenara çekildiler. Onların en büyüğü gizlice konuşarak şöyle dedi: “Babamızın sizden, ALLAH adına misak aldığını ve daha önce Yusuf'a yaptığınız kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye kadar veya ALLAH benim hakkımda hüküm verinceye kadar, artık buradan asla ayrılmayacağım. Ve o hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yûsuf 12/80)

Bir câriyeden dinlediği kelâmın fesahatına hayran olarak.: “ALLAH aşkına, sen ne kadar da fesahatlısın!” demekten kendini alamayan Asmaîye, câriye.:
“Ve evhaynâ ilâ ümmi Mûsâ en erdnhife izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fi'l-yemmi ve lâtehâff ve lâ tahzenî. İnnâ râddûhü ileyke ve câilûhü mine'lmürserîn =>Mûsâ'nın anasına.: 'Onu, emzir. Sana onun hakkında bir tehlike gelince, kendisini denize bırak. Korkma. Kederlenme. Çünkü, Biz, onu yine sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberlerden biri de yapacağız diye vahyettik (Kasas.: 7) kavlinden sonra, şu benimki, bir fesahat mı sayılır?” demiştir. Gerçekten de, bu bir tek âyette; iki emir, iki nehiy, iki haber ve iki müjde birleştirilmiştir.[404]


وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
“Ve Musa (A.S)'ın annesine şöyle vahyettik: "Onu emzirmesini ve onun için korktuğu zaman onu nehre atmasını (bırakmasını). Ve sen korkma, mahzun olma (üzülme). Muhakkak ki Biz, onu sana döndüreceğiz. Ve onu mürselinlerden (resûllerden) kılacağız." (Kasas 28/7)

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın mu’cizesi sadece Kur’ÂN-ı Kerîmden ibâret bulunmadığı ve daha birçok mu’cizeleri olduğu halde, hadis-i şeriflerinde yalnız Kur’ÂN-ı Kerîm'i anmakla yetinmeleri, onun mu’cizelerinin en büyüğü ve en yararlısı oluşundan; dine dâveti, delil ve hücceti hâvi bulunuşundan; Kıyamet
gününe kadar, hâzır ve gaip, herkesin ondan yararlanışındandır.[405]

Kur’ÂN-ı Kerîm'e "Kur'ân" isminin verilişi; İlahî Kitablar arasında, Kitabların, belki bütün ilimlerin semerelerini içinde toplamış olduğu içindir.
Nitekim, Yüce ALLAH.:
Ve tafsile külli şey'in =>Herşeyin tafsilidir;” (Yûsuf.: 111),
Tibyânen li külli şey'in =>Herseyin apaçık bir beyanıdır” (Nahl.: 39) buyurmuştur.[406]


لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (sır sahipleri için) bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min kavim için bir hidayet ve rahmettir.” (Yûsuf 12/111),

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
“Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab'ı, müslümanlara (ALLAH'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.” (Nahl 16/89)

Peygamberimiz aleyhisselâm da.: “Bana, Tevrat yerine es-Sebi1 verildi. Zebur yerine, Miun verildi. İncil yerine, Mesâni verildi. Mufassallar da, fazla olarak verildi” buyurmuştur.[407]

Kur’ÂN-ı Kerîm'in sûreleri, âyetlerinin çokluğuna göre dörde ayrılır.:

1-) Tuvel.: Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, En'âm, A'râf ve Yûnus sûrelerine uzunluklarından dolayı “Seb'u't-tuvel=>Yedi uzunlar” denir.
2-)Miun.: Kur’ÂN-ı Kerîm'in yüzden fazla veya yüze yakın âyetli; Berâe (Tevbe), Nahl, Hûd, Yûsuf, Kehf, İsrâ, Enbiyâ, Tâhâ, Mü'minûn, Şuarâ ve Sâffât sûrelerine ise Miun (Yüz âyetliler) denir
3-) Mesani.: Miun sûrelerinden sonra gelen ve yüzden az âyetli sûrelere Mesani denir.[408]
4-) Mufassal.: Kur’ÂN-ı Kerîmin yüzden az âyetli Mesani sûrelerini sık sık takip eden ve aralan Besmele ile ayrılmış bulunan kısa sûrelerine Mufassal sûreler; ve bunların uzunlarına uzun Mufassallar, orta uzunlukta olanlarına orta Mufassallar, daha az âyetli olanlarına kısa Mufassallar denir.[409]
Hakikat ehline göre; Kur’ÂN-ı Kerîm bütün hakikatları kendisinde toplayan ledün ilminin de icmali ve özetidir.[410]
Hz. Ömer'in “ilimle dolu dağarcık!” diyerek takdir ettiği,[411] Ashab-ı Kiramdan Abdullah b. Mes'ud.:
“İlim isteyen, Kur’ÂN'ı incelesin! Çünkü, öncekilerin de, sonrakilerin de ilmi, onun içindedir!” demiştir.[412]
Abdullah b. Mes'ud'un da “Kur’ÂN'ın ne güzel tercümanıdır!” diyerek takdir ettiği ve ilminin çokluğundan dolayı Bahr (deniz) diye anılan[413] ve Hz. Ömer tarafından da müşkil meselelerde çağırılıp görüşü alınan[414] Abdullah b. Abbas da.:
“Eğer bana ait deve dizbağları yitecek olsa, muhakkak, orada, Yüce ALLAH'ın Kitabında bulurum!” demiştir.[415]

KURÂN-ı KERÎM'in MUSHAF HALİNE GETİRİLİŞİ ve NÜSHALARININ ÇOĞALTILIŞI.:

Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın vefâtından sonra vuku’ bulan Yemâme Savaşında Kur’ÂN-ı Kerîm hafızlarından bir haylisinin şehid düşmesi, Kur’ÂN-ı Kerîm sahifelerinin biraraya toplanmasına sebep olmuştur.
Vahiy katiplerinden Zeyd b. Sabit der ki.:
“Yemâme'de, birçok hafız sahabinin şehid düşmeleri üzerine, Ebu Bekir, bana adam gönderdi. Kendisinin yanında Ömer de bulunuyordu.
Ebu Bekir, bana dedi ki.:“Ömer, bana geldi.: “Yemâme Vak'ası, Ashabdan birçoklarının ölümüne sebep oldu.
Başka yerlerdeki savaşlarda da böyle şehid düşmesiyle, Kur’ÂN'dan birçok kısmının zayi olup gitmesinden korkuyorum. Kur’ÂN'ı oplamayı emretmeni uygun görüyorum.” dedi.
Ömer'e.:
Resûlullah aleyhisselâm’ın yapmadığı birşeyi ben nasıl yaparım?!” dedim.
Ömer.: “VALLAHi, bu, büyük bir hayırdır!” dedi. "Bana bu hususta o kadar ısrar etti ki, nihayet, ona ALLAH kalbimi açtı,
yatıştırdı." Ömer'in görüşünü uygun gördüm. “Sen genç ve akıllı bir adamsın.Sana bizim emniyet ve itimadımız vardır.
Sen Resûlullah aleyhisselâm’a vahiy yazardın.
Binaenaleyh, Kur’ÂN'dan, gerek senin yanında, gerek başkaları yanında yazılı bulunanları araştır, topla, biraraya getir!” dedi.
VALLAHi, bana dağlardan bir dağı nakletme işini teklif etselerdi, Kur’ÂN'ı cem’ işinden daha ağır olmazdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yapmadığı birşeyi nasıl yaparsınız?!” dedim.[416]
Ebu Bekir.: “VALLAHi, bu, büyük bir hayırdır!” dedi.
Ebu Bekir'in ve Ömer'in kalbini yatıştıran ALLAH, ona benim de kalbimi açtı, yatıştırdı.[417] Bunun üzerine, Kur’ÂN'ı, yazılı bulunduğu yapraksız, kabuğu soyulmuş hurma dallarından, yassı, ince, beyaz taşlardan ve hafızların hıfzından araştırarak topladım.
Hatta, ezberlerde bulunan Tevbe (Berâe) sûresinin âhirindeki.: “Le kad câeküm rasûlün min enfusiküm azîzün aleyhi mâ anittüm harîsun aleyküm bi'l-mü'minîne raûfun rahîm.” âyetidir; Ebu Huzeyfetü'l-Ensârî'de buldum. Bunu, ondan
başkasında yazılı olarak bulamadım.
Kur’ÂN'ın bu sûretle toplanan sahifeleri, vefâtına kadar, Ebu Bekir'in yanında; sonra, hayatı boyunca Ömer'in yanında; ondan sonra da, Resûlullahın zevcelerinden Hafsa binti Ömer'in yanında kaldı.”[418] Peygamberimiz aleyhisselâm, ümmetine, Kur’ÂN-ı Kerîm'den, iki kapak arasındakinden başka birşey bırakmamış; Kur’ÂN-ı Kerîm'den olup da iki kapak arasına girmeyen birşey kalmamıştır.[419]
Hz. Ebu Bekir, Kur’ÂN-ı Kerîm sahifelerini biraraya derletip toplattığı zaman.: “Ona, bir isim veriniz!” dedi.
Bazıları “İncil” ismini verdiler, beğenmediler.
Bazıları “Sifr” ismini verdiler. Yahudiler kitaplarına Sifr dedikleri için, onu da beğenmediler.
Abdullah b. Mes'ud.: “Habeşlilere ait bir kitap görmüştüm ki, onlar onu Mushaf diye anıyorlardı” deyince, Mushaf ismini verdiler.[420]

Hz. Ali.: “ALLAH, Ebu Bekir'e rahmet etsin! Mushafı toplamak hususunda, insanların en büyük ecre nâil olanı, o idi.
Kur’ÂN-ı Kerîm'i iki kapak arasında toplayan ilk kişi, o idi” demiştir.[421]

Kur’ÂN-ı Kerîm'in, Hz. Osman devrinde nüshalarının çoğaltılışı da, şöyle
olmuştur.:
Fütuhata katılan gaziler arasında kıraat ihtilafları çıkmış ve her biri kendi telâffuzunun doğruluğunda ısrar etmiş, bu hususta birbirlerini bilgisizlikle suçlayacak kadar ileri gitmişlerdi.
Irak ordusu ile birlikte İrminiyye ve Azerbaycan fethinden sonra, Şam'a karşı yapılan savaşta bulunduğu sırada, Huzeyfe b. Yemân, Hz. Osman'a geldi.
Huzeyfe b. Yemân'ı, ordu efradının Kur’ÂN-ı Kerîm okuyuşundaki ihtilafları, telâşa düşürmüştü. Hz. Osman'a.: “Ey mü'minler emîn! Kitabları üzerinde, Yahudiler ve Nasranfler gibi ihtilafa
düşmeden, bu ümmete yetiş!” dedi.
Bunun üzerine, Hz. Osman.: “Mushaflara geçirmemiz için, Suhuf'u bize gönder! Sonra, sana iade ederiz!” diye, Hz. Hafsa'ya haber gönderdi.
Zeyd b. Sabit'e, Abdullah b. Zübeyr'e, Saîd b.Âs'a, Abdurrahman b. Haris b. Hişam'a emretti.
Bunlar da, o suhufu mushaflara geçirdiler.
Hz. Osman, onlardan, Kureyşî olan üç âzâya.: “Siz, Kur’ÂN'dan herhangi bir şeyde, Kur’ÂN'ın imlâsında Zeyd b. Sabitle ihtilaf ettiğiniz vakit, onu Kureyş'in dili ile yazınız. Çünkü, Kur’ÂN, ancak
Kureyş'in dili ile inmiştir!” dedi. Onlar da, öyle yaptılar.
Suhuf'u mushaflara geçirdikten sonra, Hz. Osman Suhuf'u Hz. Hafsa'ya iade etti.
Yazdıklarından, her tarafa birer mushaf gönderdi.
Bunlardan başkasını, sahife olsun, mushaf olsun, yakmalarını emretti.[422]
Hz. Osman, Hz. Hafsa'daki Suhuf'tan dört mushaf istinsah ettirmişti.
Onlardan birini, Küfeye,
Birini, Basra'ya,
Birini, Şam'a gönderdi.
Birisini da, yanında alıkoydu.
Çoğaltılan mushafların sayısının yedi olduğu,
Mekke'ye,
Yemen'e,
Bahreyn'e de birer mushaf gönderildiği de rivâyet edilir.[423]
Bir kısım Kûfelilerden başka, her insan bu işin faziletini anladı ve takdir etti.
Hz. Ali Kûfe'ye vardığı zaman, Kûfeli adamın biri Hz. Ali'nin yanına gelip mushaf istinsahı hususundaki hizmetinden dolayı Hz. Osman'ı ayıplamaya ve suçlamaya yeltenince, Hz. Ali ona bağırarak.:
“Sus! O, bu işi, bizim ileri gelenlerimizden bir cemaatla yaptı. Osman'ın üzerine almış olduğu vazifeyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, ben de bu hususta onun yolunu tutardım![424]
ALLAH, Osman'a rahmet etsin! Eğer idareyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, mushaflar hakkında,
onun yaptığını yapardım! Ey insanlar! Mushaflar ve fazla mushafların yakılması hususunda Osman'a sakın kin beslemeyiniz! Onun hakkında, hayırdan başka bir söz de söylemeyiniz! VALLAHi, o, mushaflar hakkında yaptığı şeyi, ancak bizim ileri gelenlerimizden
bir cemaat toplayarak yapmıştır!” dedi.[425]
Gerçekten de, Hz. Osman, mushafları istinsah ettirmek istediği zaman, Kureyşîl erden ve Ensardan.-içlerinde Übeyy b. Ka'b ile Zeyd b. Sabit'in de bulunduğu oniki kişilik bir danışma heyeti toplam işti .[426]
Mushafları istinsaha memur edilenlerden.:
Saîd b. Âs, halkın, dili en fasîh ve düzgün olanı, Zeyd b. Sabit de, halkın, Kur’ÂN-ı Kerîm'in okunuş tarzlarını en iyi bileni idi.
[427]

KURÂN-ı KERÎM'in YÜCE ALLAH'ın KORUMASI ALTINDA BULUNUŞU.:

Yüce ALLAH; Kur’ÂN-ı Kerîm'i korumayı üzerine aldığını, Kur’ÂN-ı Kerîm'de
şöyle açıklar.: “Zikr'i (Kur’ÂN'ı) Biz indirdik Biz! Onun koruyucuları da, şüphesiz ki, Biziz!” [428]
Ona, ne önünden, ne de ardından, hiçbir bâtıl yanaşamaz, gelemez!
O, bütün kâinatın hamd ettiği yegâne hüküm ve hikmet Sâhibi ALLAH tarafından indirilmedir!”[429]
“Doğrusu, O Kitab, çok şerefli bir Kur’ÂN'dır. Levh-ı Mahfuzdadır.”[430]
Yüce ALLAH; müşrik ve münkirlerin Kur'ÂN-ı Kerîm hakkındaki görüşlerinin yersizliğini ve yanlışlığını da, şöyle açıklar.:
“O (Kur’ÂN) bir şair sözü değildir.
Siz, ne az inanır adamlarsınız!
O (Kur’ÂN), âlemlerin RABB’inden indirilmedir.
Eğer (Peygamber, zannettiğiniz gibi) bazı şeyleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, muhakkak, onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik!
Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını koparırdık!
O vakit, sizden hiçbiriniz buna mani de olamazdınız!”[431]

PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂM’ın GETİRİP TEBLİĞ ETTİĞİ DİN ve ŞERİAT.:

Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın Yüce ALLAHtan telâkki edip insanlara
ulaştırmakla görevlendirildiği din ve şeriat; ulu atası İbrahîm aleyhisselâm’ın dini,[432]
Dinden Nûh, İbrahîm, Musâ ve İsâ Aleyhi sselâmlara tavsiye buyurulan ve ayrıca kendisine de vahy olunan şeriatır.[433]
Din; lügatta ceza, İslâm, ibâdet, tâat, inkıyad, tevhid, millet, şeriat, vera’ ve takvâ, hesab., gibi türlü mânâlara gelir.[434]
Şeriat dilinde din; peygamberin ALLAH tarafından getirip tebliğ ettiği şeyleri kabule akıl sâhiblerini dâvet eden İlahî Kanundur.[435]
Bu İlahî Kanuna, uyulduğu için, “DİN” denir.[436]
ALLAH'ın açık ve geniş yolu olduğu.[437] kullar bağlansınlar diye konulan hükümlerden ibâret bulunduğu için de, “ŞERİAT” denir.[438]
Şeriata şeriat denilmesi; sıdk ve sadakatla bağlananın susuzluğunu gidereceği, günah kirlerinden de temizleyip arıtacağı içindir.[439]
Dine millet denilmesi de, üzerinde toplanıldığı, yüründüğü içindir. Din, millet, aslında bir olup aralarındaki fark itibarîdir ve dinin ALLAH'a, milletin de peygambere nisbet edilmiş olmasından ibârettir.[440]
Din; iman, İslâm ve bütün şeriatları kapsayan umumî bir isimdir.[441]
İnsanlara ilâhî ni’met olan şeriatlar, milletler, açık, aydınlık yollar ve sünnetler, son peygamber MuhaMMed aleyhisselâm’ın Yüce ALLAHtan telâkki ve tebliğ ettiği İslâmiyetle en son ve mükemmel şeklini bulmuş; bu vakıa ve gerçek de, Mâide sûresinin üçüncü âyetinde açıklanmıştır.[442]


حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH gafûrdur, rahîmdir” (Mâide 5/3)

Yani, İslâm Dininin en son ve en mükemmel şeklini bütün insanlara ulaştırmak vazifesiyle gönderilen MuhaMMed aleyhisselâm’ın hem kendisinden öncekipeygamberlerin bu yoldaki tebliğlerine aykırı olarak sonradan insanlar tarafından
yapılmış olan katmaları, değişiklikleri, dinle ilgisi bulunmayan şeyleri kaldırıp onları aslî şekillerine çevirmiş; hem de İslâm Dininin kendisine bırakılan en önemli kısımlarının tebligatını yapmış; ve böylece, İslâm Dinini, her bakımdan tamamlanmış olarak insanlık dünyasına sunmuş; bu vakıa, Yüce ALLAH tarafından.:
“...Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size, din olarak İslâm'ı verip ondan razı oldum...” buyurularak açıklanmıştır.
ALLAH katında din, İslâm Dininden ibârettir.[443]
İslâm Dininden başka din arayanın dini kabul olunmayacaktır.[444]
İnsanların ilk tuttukları, bağlandıkları tek ve genel din, İslâm Dini idi.
Gelmiş geçmiş bütün peygamberler, İslâm Dininin esaslarını tebliğe çalışmış, bu dinde can vermiş, bu dinde can vermeyi özlemişlerdir.
Âdem aleyhisselâmdan sonra, Ebu'l-beşer (Beşerin-İnsanın Babası) olan,[445] İkinci Âdem Baba diye tanınan Nûh aleyhisselâm, Müslümandı.[446]
Peygamberler atası İbrahîm aleyhisselâm da, onun Oğulları ve torunları da, Müslümandılar.[447]
Musâ aleyhisselâm’ın; kavmi olan İsrail Oğullarını ve Mısır Firavununu dâvet ettiği din de, İslâm Dini idi.
Bunu, hem Musâ aleyhisselâm, hem Firavunun iman ve ihtida eden sihirbazları ve hatta, hem de bizzat Firavun da,-denizde boğulacağını anlayınca, Musâ ve Harun aleyhisselâmların inandıkları ALLAH'a inandığını ve Müslüman olduğunu söyleyerek-ifade
etimiştir.[448]
Musâ aleyhisselâmdan sonra İsrail Oğullarına peygamber olarak gönderilen İsâ aleyhisselâm hakkında, YYüce ALLAH'ın havarilere.:
“Bana ve peygamberime iman ediniz!” diye vahyettiği ve onların da.:
“İman ettik! Müslüman olduğumuza şâhid ol!” dedikleri;
İsâ aleyhisselâm da, bu hususta İsrail Oğullarından küfür ve inkâr taştığını hissedip.:
“ALLAH'a doğru giden yolda bana yardım edecekler kimdir?” deyince, yine havarilerin.:
“Biziz ALLAH'ın yardımcıları! Biz, ALLAH'a inandık.
Sen de, ey İsâ! Şâhid ol ki.: Biz, muhakkak, Müslümanlardanız!” diyerek Müslümanlıklarını açıkladıkları görülür.[449]
Yine Kur’ÂN-ı Kerîm'de açıklandığına göre; Peygamberimiz Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’ın zamanındaki Hıristiyan Râhiblerinden de, Kur’ÂN-ı Kerîm'e inanan ve kendilerine Kur’ÂN-ı Kerîm okunduğu zaman.:
“Buna inandık! Şüphe yok ki, bu, RABBimizden gelen bir haktır!
Gerçekten, biz, bundan önce de, İslâm'ı kabul etmiş kimselerdik!” diye ikrarve şehâdette bulunanlar olmuştur.[450]


*
**
****


KELİMELER.:



Sâdır.: Sudur eden, çıkan, meydana gelen
Nâzil.: (Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan.
Fesahat.: Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.Fasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir.
Belâgat.: Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek..
Kavl.: Anlaşma. Sözleşme. * Konuşulan söz. Söz cümlesi. * İtikad, delâlet. * Tarif. * İlham.
Mufassal.: Tafsilli, tafsilâtlı, izahlı. Geniş mâlumatlı, kısımlara ayrılıp anlatılmış.
Sifr.: Yazılmış nesne, mektup.
Efrad.: (Ferd. C.) Fertler. Askerler.
Suhuf.: (Sahife. C.) Sahifeler. * Bâzı Peygamberlere gelen sahife halindeki kitap.
İstinsah.: (Nesh. den) Sahifeyi çoğaltmak, nüshasını yazmak. Kopya etmek.
İnkıyad.: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Vera’.: Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti..


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[349] Şûra.: 42/52.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/200.
[350] Bakara.: 2/127-129.
[351] Bakara.: 2/151.
[352] Nisâ.: 4/113.
[353] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/200-201.
[354] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 402.
[355] Vakıa.: 56/80.
[356] İbrahîm.: 14/1
[357] Ahzâb.: 33/40.
[358] Bakara.: 2/37.
[359] A'lâ.: 96/6.
[360] Şûra.: 42/7.
[361] Kıyâme.: 75/18.
[362] İnsan.: 76/23.
[363] İsrâ.: 17/88.
[364] Abese.: 80/13-16.
[365] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 116.
[366] Bakara.: 2/185.
[367] Kadr. 96/1.
[368] Bedrüddin Zerk es/, el-Bürhân, c. 1, s. 232.
369] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 343, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 4,Müslim , Sahih, c. 1, s. 330.
[370] Kıyâme.: 75/16-19.
[371] A'lâ.: 87/6.
[372] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 198-199, Ahmed b. Hanbel,Müsned, c. 1 , s. 343, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 4, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 149-150.
[373] Yûsuf.: 12/2, Tâhâ.: 20/113, Şûra.: 42/7.
[374] A'lâ.: 87/26, Kıyâme.: 75/17.
[375] İbn Sa'd,Tabakât,c.2, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 231,
276, 326, 363, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 228, c. 4, s. 183, Müslim , Sahih, c. 4, s. 1803,1905.
[376] Müzzemmil, 73/20.
[377] Müslim, Sahih, c. 1 , s. 297, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 193.
[378] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 57, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 209,
İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 30, Hâkim , Müstedrek, c. 2, s. 330,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 48.
[379] Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 4, s. 218, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 583,
Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 7, s. 4849, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 128.
[380] Sehavf, Irakf Eltiye, Şerhu Fethu'l-mugfs, c. 2, s. 165.
[381] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 99-100.
[382] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 1 00.
[383] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 191.
[384] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 191, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 100.
[385] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 211 , Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, s. 191, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[386] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[387] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 211, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 191,
Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 11.
[388] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 185, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 210, c. 8,s. 119.
[389] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 98.
[390] Bedrüddin Zerk eş/, el-Bürhân, c. 1, s. 249.
[391] Suyûtî, el-İtkân, c. 1, s. 65.
[392] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 247-248, Zemahserf, Keşsâf, c. 1, s. 239-
240, Suyûtî, el-İtkân, c. 1 , s. 52.
[393] Bakara.: 53, Tevtoe.: 64, 86 124, 127, Yûnus.: 38, Hud.: 1 3, Nur.: 1,Müizemmil.: 20.
[394] Bedrüddin Zerk es/, el-Bürhân, c. 1, s. 252.
[395] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 33.
[396] Suyûtî, el-İtkân, c. 1, s. 67.
[397] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/201-205.
[398] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 451, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 97,Müslim , Sahîh, c. 1, s. 134, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 543.
[399] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 20, s. 13, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c.9, s. 5.
[400] Kurtubı, Tefsîr, c. 1, s. 77-78, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 20, s.13, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 9, s. 5.
[401] Bedrüddin, Aynî, Umdetü'l-kârî, c. 20, s.13, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c.9, s. 6.
[402] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 9, s. 5, Kastalanî, İrşadü's-sârf, c. 7, s. 529.
[403] İsrâ, 88-89.
[404] Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 215-216.
[405] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 20, s. 13.
[406] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 402.
[407] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 107, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.5, s. 475, TaberânPden naklen Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 1, s. 572,
Bedrüddin Zerkeşf, el-Bürhân, c. 1, s. 244, 258.
[408] Bedrüddin Zerkesf, el-Bürhân, c. 1, s. 244, 245, Suyûtî, el-İtkân, c, 1, s.202.
[409] Suyûtî, el-İtkân, c. 1, s. 199-201.
[410] Seyyid, Şerif, Ta'rifât, s. 116.
[411] İbn Sa'd, Tab akâtü 'l-kübrâ, c. 2, s. 344.
[412] Taberâni’den naklen Heysem f, Mecmau'z-zevâid.c. 7, s. 165, İbn Esîr,
Nihâye.c. 1 ,s. 229, Bedrüddin Zerkeşf, el-Bürhân, c. 1, s. 454, İbn Hacer,Metâlibu'l-âliye, c. 3, s. 133.
[413] İbn Sa'd, Tab akâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 366, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 535.
[414] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 365.
[415] Suyûtî, el-İtkân, c. 2, s. 1028.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları.: 1/205-209.
[416] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 13, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 98, İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 20-21.
[417] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 189, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 210, c. 6, s. 98, İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 20-21 .
[418] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 98-99, İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 20-21, İbn Nedim, Fihrist, s. 43.
[419] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 220, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 106.
[420] Bedrüddin Zerk eş, el-Bürhân, c. 1, s. 281 -282, Suyutı, el-İtkân, c. 1, s.1 64.
[421] İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 5, Bedrüddin Zerkeşf, el-Bürhân, c.1, s. 239.
[422] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 97-98, İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 1 9-20.
[423] İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 34, Bedrüddin Zerkesf, el-Bürhân,c. 1, s. 240.
[424] İbn Esrr,Kâmil,c.3, s. 112.
[425] İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 22.
[426] İbn Ebi Davûd, Kitâbu'l-mesâhif, s. 25-26.
[427] İbn Ebi Davûd. Kitâbu'l-mesâhif. s. 22-23.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/209-213.
[428] Hicr.: 9.
[429] Fussilet.: 42.
[430] Buruc.:21-22.
[431] el-Hâkka.: 41-47.M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/213-314.
[432] Hacc 78, Bakara.: 128-129.
[433] Şûra.: 13.
[434] Fîruzabâdî, Kâmûsu'l-Muhît, c. 3, s. 45.
[435] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 72.
[436] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 1 75, Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 72-73.
[437] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 258.
[438] Fîruzabâdî, Kâmûsu'l-Muhît, c. 3, s. 45.
[439] Râgıb, Müfredâtü'l-Kur’ÂN, s. 258.
[440] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 73.
[441] İmam-ı Âzam,Fıkh-ı Ekber,s.17.
[442] Şehristânf, el-Milel ve'n-nihâl, s. 1, s. 39.
[443] Âl-i İmrân.: 19.
[444] Âl-i İmrân.: 85.
[445] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 5.
[446] Yûnus 72.
[447] Yûnus 130-133, Yûsuf 38-101.
[448] A'râf 104, 126, Yûnus.: 90, 91, 84.
[449] Mâide.: 111, Âl-i İmrân.: 51-52.
[450] Kasas.: 52-53
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

İSLÂM DİNİNİN TEVHİD DİNİ OLUŞU.:

İslâm Dini, Tevhid Dinidir. Kur’ÂN-ı Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde açıklandığı üzere, İslâm Dininde herşeyden önce, Yüce ALLAH'a ve Yüce ALLAH'ın birliğine iman etmek farzdır.[451] İslâm Dininin bu tevhid akidesi; Yüce ALLAH'ın birliğine, O'ndan başka ibâdet edilecek mâbud bulunmadığına inanmak demektir ki, bu akide, Kur’ÂN-ı Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde “Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH=ALLAH'tan başka ilâh yoktur” Kelime-i Tevhidi ile en veciz bir şekilde ifade buyurulmuştur. Tevhid; Yüce ALLAH'ın Zâtını, zihinlerde tasavvur ve tahayyül edilen herşeyin dışında ve üstünde tutmak demektir. Bu da, üç şeyle.: Yüce ALLAH'ın RABBliğini bilmekle, Yüce ALLAH'ın Vâhidliğini, birliğini ikrar etmekle, Yüce ALLAH'a, hiçbir şeyi eş, ortak tutmamakla olur.[452] Zâten, bütün Âdem Oğullarının RABBü'l-âlemînin RABBliğini tanımaları, asıldır. Tanımamaları veya O'na şerik koşmaları, ârızîdir, sonradandır. Çünkü.: “Yüce ALLAH Âdem aleyhisselâm’ın zürriyetini zerreler halinde çıkarıp onları akıl sâhibi yapmış, kendilerine.: “Ben, sizin RABB’iniz değil miyim?” diye hitab etmiş, onlar da.: 'Evet! RABBimizsin!' (A'râf 7/172-173) demişler; bu ikrar, onlar için, ilk iman olmuştur. İşte, bunun içindir ki, bütün Âdem Oğulları, daima bu selîm fıtrat üzene dünyaya getirilmişlerdir.

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim e lestü bi rabbiküm kâlû belâ şehidnâ en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin.:Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye RaBB'in Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin RaBB'iniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhid olduk, dediler.” (A’râf 7/172)

أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ
Resim---“Ev tekûlû innemâ eşreke âbâunâ min kablu ve kunnâ zurriyyeten min ba’dihim, e fe tuhlikunâ bimâ fealel mubtilûn(mubtilûne).: Veya fakat daha önce babalarımız da şirk koştu ve biz onlardan sonraki nesiliz. Hal böyle iken bâtılla amel edenlerin yaptıklarından dolayı mı bizi helâk edeceksin?” dersiniz diye.” (A’râf 7/173)

Kim, bundan (bu ahidden) sonra küfür etmişse, muhakkak ki, o fıtrî imanını kendisi değiştirmiş; Kim de iman ve tasdikte bulunmuşsa, o da ilk ikrarı üzerinde sebat ve devam etmiştir.”[453] A'râf sûresinin 172-173. âyetlerinde açıklanmış olduğu üzere, Âdem Oğullarının, daha dünyaya gelmeden ikrarlarının alınışı gerekçesi olarak da.: “Kıyamet günü, “Bizim, bundan haberimiz yoktu!” yahut “Daha önce, ancak atalarımız Yüce ALLAH'a şirk koşmuştu. Biz de, onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi, o bâtılı kuranların işlediği günahlar yüzünden bizi helâk eder misin?!” dememeniz içindi” buyuruImustur.[454] Âdem Oğullarının, Tevhid Akidesinden Putperestliğe Ne Zaman ve Nasıl Saptıkları Put ağaçtan veya altından veya gümüşten, insan şeklinde yapılmış olursa, ona Arapça “sanem”; Taştan yapılmış olursa, ona da “vesen” denilir.[455] Rivâyete göre; Şis b. Âdem Oğulları önceleri, gelir, Âdem aleyhisselâm’ın Nevz veya Bevz dağındaki mağarada bulunan cesedini ziyâret eder, ona ta’zimde bulunurlar, kendisi için Yüce ALLAH'tan rahmet dilerlerdi.[456]Nevz veya Bevz Kabil b.Âdem Oğullarından bir adam.: “Ey Kabil Oğulları! Şis Oğulları, Âdem'in cesedinin çevresinde dönüp dolaşarak ona ta’zimde bulunuyorlar. Sizin ise, böyle birşeyiniz yok!” dedi ve onlar için bir put yonttu. Tarihte ilk put yapan adam, bu oldu.[457]Kur’ÂN-ı Kerîm'de.:
1-) Vedd,
2-) Süva,
3-) Yağus,
4-) Yauk,
5-) Nesr
Adlan ile anılan putlar,[458] rivâyete göre, Âdem aleyhisselâm’ın Oğulları[459] veya Oğullarının Oğulları idiler.[460] Bunlar, iyi amelli kişilerdi.[461] Halk, bunlara uyarlardı.[462] Süha'nın Şis aleyhisselâm’ın oğlu olduğu; Yağus, Yauk ve Nesr'in de Süva'ın Oğulları oldukları da rivâyet edilir.[463] Bunlar öldükleri zaman, adamları.: “Keşke onların sûretlerini bize bir yapan olsaydı da, kendilerini hatırladıkça bizi ibâdete teşvik etmiş olurdu!”[464] dediler. Onlara, yakınları çok ağladılar. Kabil Oğullarından bir adam.: “Ey kavmim![465] Ben can vermeye güç yetiremem, ama size onların sûretlerine göre beş tane heykel yapsam, yontsam olmaz mı?” dedi. Onlar da.: “Olur!” dediler. Bunun üzerine, Kabil Oğullarının heykel yapıcısı, onlar için, Vedd, Süva, Yağus, Yauk ve Nesr'in sûretlerine göre, beş tane heykel yonttu, dikti. Adlarına heykel dikilenlerin kardeşleri, amcaları ve amca Oğulları, gelip bu heykellerin çevrelerinde koşarak dolaşırlar ve onlara ta’zimde bulunurlardı. O asır, böylece geçti. Yerd b. Mehlâil, b. Kaynan, b. Şis, b. Âdem zamanında da böyle yapıldı. [466] Bazı kimseler İslâmiyetten döndü.[467] İkinci asır gelince, bu heykellere ilk çağdakinden daha çok ta’zimde bulundular. Üçüncü asır gelince; “Bizden öncekilerin bu heykellere ta’zimleri, ancak Yüce ALLAH katında şefaat etmelerini umdukları içindi!” diyerek, onlara tapmaya başladılar ve küfürlerini artırdılar. Bunun üzerine, Yüce ALLAH, onlara İdris aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. İdris aleyhisselâm onları putlara tapmaktan men’ ve Yüce ALLAH'a ibâdete dâvet etti. [468] Fakat, onlar İdris aleyhisselâmı yalanladılar. Yüce ALLAH da, onu yüksek bir makama kaldırdı. Putperestlik, Nûh aleyhisselâm’ın zamanına kadar, artmakta devam etti. Yüce ALLAH, İdris aleyhisselâmdan sonra, Nûh aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Nûh aleyhisselâm da, kavmini Yüce ALLAH'a ibâdete uzun zaman dâvet etti. Fakat, onlar Nûh aleyhisselâm’a karşı koydular ve onu yalanladılar.[469] Nûh aleyhisselâm, onlarla başa çıkamayınca, kendisini ve yanındaki mü'minleri onlardan kurtarması için, Yüce ALLAH'a dua etti.[470] Yüce ALLAH da, onları Tufan Suyunda boğdu.[471] Tufan suları; Nevz veya Bevz dağından beş heykel putu sürükleyip yere indirdi. Suların şiddetli akışları onları ülkeden ülkeye sürükledi. Nihayet, Cidde toprağına attı. Sonra, sular çekildi. Esen rüzgârlar, heykel putların üzerine toprak yığdı .[472] Putperestliğin ARABBistan'da ne zaman ve nasıl yayıldığına gelince; Mekke İsmâil aleyhisselâm’ın Oğullarına dar gelince başka ülkelerde bir yurt aramak üzere Mekke'den ayrılan herkes, Mekke Haremini ta’zim için, Harem taşlarından bir taşı muhakkak yanında taşır; ve her nereye gider, konarlarsa, onu yere koyarlar, KÂBE'yi tavaf ettikleri gibi, onu da tavaf ederlerdi. Bu tutum, kendilerini, taşlardan, güzel gördükleri, hoşlandıkları herhangi bir taşa tapınmaya kadar götürdü.[473] Bu Câhiliye devrinde, adam sefere çıkacağı zaman yanında dört taş taşır, üçü ile tenceresine ocak çatar, dördüncüsüne tapardı .[474] Bu dinî şaşkınlık, şöyle de anlatılır.:
Bir kimse sefere çıkıp bir yerde konakladığı zaman dört taş alır, onlara göz gezdirip en yakışıklısını put edinir, ona tapar, kalan üçü ile de yemek tenceresi için ocak çatardı. Oradan göç edeceği zaman onu orada bırakır, başka bir konak yerinde konaklayınca da böyle yapardı .[475] Yakışıklı taş bulunmazsa, kumlardan yığılıp tepe haline gelen, üzerinde sağmal devenin sağıldığı kum tepesine de tapılırdı.[476] İsmâil aleyhisselâm’ın Oğulları; hac ve umre için telbiye yapmak gibi, İbrahîm aleyhisselâmdan kalma ibâdetlere de-Yüce ALLAH'a şerik koşmak gibi bazı şeyler karıştırmakla birlikte-bağlı kalmakta devam ettiler.[477] Amr b. Luhay; Mekke'nin idaresini ele geçirdiği ve Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardığı zaman, KÂBE hizmetini de üzerine almıştı.[478] Amr b. Luhay'ın her sözü, Araplarca, itirazsız uyulur bir din hükmü olarak benimsenir, yerine getirilirdi. Kendisi, din namına birtakım bid'atlar ihdas etmiş, KÂBE'nin etrafına putları o dikmiş, İbrahîm aleyhisselâm’ın dinini ilk defa o böylece bozup değiştirmişti.[479] Hübel Putunu, Belka Meab yöresinden Mekke'ye getirip diken ve ona tapmalarını halka emreden, Amr b. Luhay'di .[480] İsâf ve Nâile heykellerini putlaştıran, Kureyşîleri Uzzâya taptıran da, o idi.[481] Lât'ı[482] ve Menafi putlaştıran da o i di .[483] Nûh Tufanından kalma beş heykel putunu da, Cidde'ye gidip toprak altından çıkararak Mekke'ye o getirmiş, hacca gelen Arapları bu putlara tapmaya o dâvet ve teşvik etmiş ve dâvetine icabet edil-erek[484] Vedd putu, Vâdi'l-Kura'da Dûmetü'l-Cendel'e, Yauk Yemen'de Hayvan karyesine, Yağus Yemen Ekemesine, Nesr Sebe bölgesinde Belha' mevkiine, Süva' da Nahle'de Ruhat'a götürülüp yerieştirilmişti.[485] Araplar bu putlara tapmakla kalmamışlar, Devs kabileleri, Zülkeffeyn putuna; Haris Oğulları, Züşşera putuna; Müzeyneler, Nühm putuna; Anezeler, Suayr putuna; Kudaalar, Lahmlar, Cüzamlar, Âmileler, Gatafan kabileleri, Ukaysır putuna; Havlanlar, Umyanus putuna; Beni Bekrlerle Kinaneler, Sa'd putuna;[486] Beni Kinane'lerden Mâlik ve Milkânlar, Sa'd putuna; Tayyi'ler, Füls putuna; Ezdlerin Tayyi' ve Kudaalardan komşuları olan kabileler, Bacer putuna; Beni Esedler, Ya'büb putuna; Has'am, Becile, Ezdi Serat ve Hevazinlerie bunlara akraba olan kabileler, Zülhalasa putuna; Kudaalardan Müleyh Oğulları, cinlere[487] tapıyorlardı. Araplardan, meleklere tapanlar,[488] onların Yüce ALLAH'ın kızları olduğunu sananlar olduğu gibi;[489] Şi'râ yıldızına,[490] Güneşe tapanlar da vardı.[491] Yalnız Mekke'de, KÂBE'nin çevresinde, tapılmak üzere dikilmiş, kurşunla berkitilmiş üçyüz altmış tane put bulunuyordu![492] Bunlar Arap kabilelerine ait olup, zaman zaman gelinir, ziyâret edilip kendilerine kurbanlar kesilirdi.[493] Mekke'de, umumî putlardan başka, her âilenin kendi evinde taptığı özel bir putu da vardı. Bir kimse, yola çıkmak istediği ve hayvanına bineceği zaman, puta el yüz sürer; bu, onun yola çıkmadan önce yapacağı ilk iş olurdu. Yolculuktan döndüğü zaman da, yine puta el yüz sürer; bu da, onun daha âilesini görmeden yaptığı ilk iş olurdu.[494] Ashab-ı Kiramdan Mikdad b. Esved'in de yeminle teyid ederek dediği gibi; “Peygamberler arasında, Peygamber aleyhisselâm, şartları en ağır bir Fetret[495] ve Câhiliye devrinde peygamber gönderilmişti ki, insanlar o zaman putlara tapmaktan daha üstün birdin bulunabileceğini sanmıyorlardı.”[496] Kan davaları, hatta en önemsiz hadiseler bile, âileleri, kabileleri birbirlerine düşürür, yıllarca birbirleriyle boğuştururdu.[497] Kabileler arasındaki kan davaları, son Ficar Kavgasında olduğu gibi, belli bir yerde karşılaşıp birbirlerinin kanını akıtarak öç alınmak sûretiyle halledilmeye çalışı lirdi .[498] Açlık ve geçindirememek bahanesi ile çocuklar öldürülürdü.[499] Adam, köpeğini besleyip büyütür, çocuğunu ise öldürürdü[500] Kız çocuğu doğurmak yüzkarası sayılır, kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü! Biri bir kız çocuğunun doğumu ile müjdelendiği zaman, öfkesini sîneye çekerek, hiddetinden yüzü kapkara kesilir; kendisine verilen, kötü saydığı müjdeden dolayı herkesten saklanır “Onu, ne yapayım? Hakarete katlanarak alıkoyayım mı? Yoksa, toprağa mı gömeyim?” diye şaşırır kalırdı .[501] Kız çocukları, ellerinden tutulup su kuyularına bırakılır, onların boğulup gitmeleri karşısında acımasız, duyarsız kalınırdı![502] Para kazanmak için câriyelerini fuhşa zorlayanlar;[503] Asaletli bir adamdan evlat sâhibi olmak için(!), karılarını onunla yatıp kalkmaya teşvik eden şerefsiz erkekler bile vardı .[504] İçki düşkünlüğü aşırı derecelerde idi.[505] Kumar düşkünlüğü ise âile faciası halini almıştı.: Adam servetini, hatta âilesini ortaya koyup kumar oynar, servetini ve âilesini kaybederdi.[506] Yabancı ve koruyucusuz kimseler için can, mal ve hatta namus güvenliği kalmamıştı. Yabancı satıcıların malları satın alınır, parasına ise dirsek çevirilirdi.[507] Hac veya umre yapmak üzere kızını yanına alarak Mekke'ye gelen yabancıların kızları ellerinden zorla alınıp kaçırılır, feryad ve istimdadlarına kulak aşılmazdı.[508] İşte, son peygamber MuhaMMed aleyhisselâm’ın ilâhî vahyi telâkki ettiği peygamberlik vazifesiyle mükellef kılındığı zaman, Arap dünyasının dinî ve içtimaî durumu bu kadar bozuktu. Dış dünyanın durumu ise, bundan daha az bozuk değildi. MuhaMMed aleyhisselâm’ın; insanların elleriyle yaptıkları kötülükler yüzünden karaların, denizlerin bozulduğu[509] böyle bir ortamda; yeryüzünde Tevhid Bayrağını açan ilk Müslüman,[510] Peygamberler Peygamberi,[511] Son Peygamber[512] sıfatı ile, Mekke ve çevresinden başlayarak[513] insanları Yüce ALLAH'ın İslâm Dinine, önce hikmet ve güzel öğütlerle dâvet etmek;[514] (Dâvetini kabul edenleri Cennet ni’metleriyle) müjdelemek ve (dâvetinden yüz çevirenleri Cehennem azabıyla) korkutup uyarmak;[515] Sonra da, fitne ve fesat ortadan kalkıncaya, din tamamıyla Yüce ALLAH'ın oluncaya, [516] İslâm Dini bütün dinlere üstün gelinceye,[517] insanlara “Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH =>ALLAH'tan başka ilâh yoktur!”[518] “MuhaMMedürresûlullah =>MuhaMMed ->Yüce ALLAH'ın Resûlüdür!”[519] dedirtinceye kadar savaşmak...[520] gibi, çok ağır ve ağır olduğu kadar da şerefli bir vazifeyi tek başına yüklenmiş bulunuyordu. Bundaki güçlüğü ve ağırlığı sadece düşünmek bile, insanı ürpertmeye ve titretmeye yeter![521]


İSLÂMİYETİN MEKKE'DE GİZLİCE YAYILIŞI.:

İlk Mü'min ve Müslümanlar .:

1-) Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın, (kendi zamanında) Yüce ALLAH'a iman ve ibâdetedenlerin ilki idi. Bu vakıa Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanır.: “De ki.: 'Ben, Yüce ALLAH'a, ihlas edici olarak ibâdet etmemle emrolundum. Bana, Müslümanların evveli olmam emir buyuruldu.'“[522] “De ki.: 'Hiç şüphesiz, RABBim beni dosdoğru biryola, dimdik ayakta duran bir dine, İbrahîm'in hakka yönelik Tevhid Dinine iletmiştir. Ben, (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim!'“[523] İlk sıralarda; Kureyş müşriklerinin ulu kişilerinden aşırı inkarcı ve itirazcı olmayanları, yanlarından ve meclislerinden geçtikçe, Peygamberimiz aleyhisselâm’a işaret ederek.: “Abdulmuttâlib Oğullarının gökten söz eden oğlu bu!” derlerdi.[524] Kureyş müşrikleri, ilk sıralarda, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın KÂBE Mescidinde namaz kılmasına da karışmamakta idiler.[525] Peygamberimiz aleyhisselâm gündüzün başlarında KÂBE'ye gider, kuşluk namazı kılardı. Kureyş müşrikleri, bu namazdan da hoşnutsuzluk göstermezlerdi.[526] Bundan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm namaz kılacağı zaman, Hz. Ali ile Zeyd b. Harise, oturup Peygamberimiz aleyhisselâmı beklerlerdi.[527]

2-) Peygamberimiz aleyhisselâmdan sonra, Yüce ALLAH'a ve O'nun Resûlüne ilk inanan, Müslüman kadın, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zevcesi Hz. HATİCE aleyhasselâm idi.: Hz. HATİCE; Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Uykuda gördüğüm ve sana anlatmış olduğum şeyi, Yüce RABBim bana Cebrâil aleyhisselâmı göndererek açıkladı.” buyurup Yüce ALLAH tarafından gelenleri ve Cebrâil aleyhisselâmdan işittiklerini haber verdiği zaman.: “Sana müjdeler olsun! VALLAHi, Yüce ALLAH senin hakkında hayırdan başka birşey yapmaz! Sana Yüce ALLAHtan gelen, hak ve gerçektir...” diyerek[528] Yüce ALLAH'a, Yüce ALLAH'ın Resûlüne ve ona Yüce ALLAH'tan gelenlere ilk inanan[529] ve Peygamberimiz aleyhisselâm’a peygamberlik geldiği Pazartesi gününün sonuna doğru, herkesten önce namaz kılmak,[530] Yüce ALLAH'ın selâmına nâil olmak şerefine eren,[531] Yüce ALLAH tarafından Cennette inciden bir köşkle müjdelenen mutlu Cennet Hatunu idi. [532] Peygamberimiz aleyhisselâm, kavmi tarafından reddolunmak, yalanlanmak hakaretlerine uğratılmak gibi hiç sevmediği kaba ve katı davranışlarla karşılaşarak üzüntü içinde evine döndükçe, Yüce ALLAH, Resûlünün üzüntüsünü Hz. HATİCE’nin teselli ve teskin edici sözleriyle hafifletir, sebatını sağlar, vazifesini kolaylaştırırdı.[533] Peygamberimiz aleyhisselâm, hadis-i şeriflerinde.: “Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı, İmran'ın kızı Meryem'di. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da HATİCE'dir!”[534] “Cennet halkı kadınlarının üstünü, Huveylid'in kızı HATİCE, MuhaMMed'in kızı Fatma, İmran'ın kızı Meryem, Müzâhım'ın kızı ve Firavunun zevcesi Âsiye'dir!” buyurmuşlardır.[535]

3-4-5-) Hz. HATİCE Müslüman olduğu zaman yanında bulunan kızları.:
Hz. Rukayye,
Hz. Ümmükülsûm,
Hz. Fâtımâ da
Müslüman olmuş, Peygamberimiz aleyhisselâm’a İslâmiyet üzerine bey'at etmiştir.
[536] Yüce ALLAH hepsinden razı olsun!

6-) Hz. Ali kerremallahu vechehu.: Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. HATİCE’nin namaz kıldıklarını görünce.: “Nedir bu?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Bu; Yüce ALLAH'ın, Kendisi için seçtiği,[537] peygamberlerini onunla göndermiş olduğu[538] dinidir! Ben seni bir ve tek olan Yüce ALLAH'a imana ve O'na ibâdete; Ne yarar, ne de zarar veremeyecek olan Lât ve Uzzâyı inkâra dâvet ediyorum!” buyurdu. Hz. Ali.: “Ben, bu dini bugüne kadar hiç işitmedim! Ben, babam Ebu Tâlib'e söylemedikçe, danışmadıkça bir iş yapamam!.” dedi Peygamberimiz aleyhisselâm peygamberlik işinin, açıklanmasından önce yayılmasını istemediğinden.: “Ey Ali! Sana söylediğimi yaparsan yap! Yapmayacak, Müslüman olmayacaksan, sana söylediğim bu işi gizli tut, açığa vurma!” buyurdu. Hz. Ali, o gece bekledi. Yüce ALLAH, onun kalbine İslâm sevgisini düşürdü. Sabahleyin, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına vardı ve.: “Yâ MuhaMMed! Senin dün bana söylediğin şey ne idi?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “'Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîkeleh” diyerek, Kendisinden başka ilâh bulunmayan, bir olan, şerîki olmayan Yüce ALLAH'a şehâdet getirecek; Lât ve Uzzâ'yı red ve inkâr edecek, Yüce ALLAH'a denk tutulan her çeşit putlardan uzak duracaksın!” buyurdu. Hz. Ali kerremallahu vechehu, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın buyruğunu hemen yerine getirip Müslüman oldu. Yüce ALLAH ondan razı olsun!

Babası Ebu Tâlib'den korkarak, Müslümanlığını bir müddet gizli tuttu, açığa vurmadı.[539] Hz. Ali, Müslüman olduğu zaman, on yaşında idi.[540] Hz. Ali derki.:Resûlullah aleyhisselâm; Pazartesi günü peygamber gönderildi. Ben de, Salı günü Müslüman oldum .”[541] “Ben, Resûlullah aleyhisselâmla birlikte namaz kılan ilk adamım !”[542] “Mekke'de, Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte Mekke'nin bazı taraflarına gitmiştik. Dağların ve ağaçların arasından geçip giderken, karşısına çıkan hiçbir dağ, hiçbir ağaç yoktu ki, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: "Esselâmü aleyke yâ Rasûlullah =>Selâm olsun sana Yâ Resûlullah!' diyerek selâm vermesin!.”[543] Namaz vakti gelince, Peygamberimiz aleyhisselâm Mekke Vâdilerine doğru çıkıp gider; Hz. Ali de, babası Ebu Tâlib'den, bütün amcalarından ve halktan gizli olarak, Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte gider, namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de dönerlerdi. Yüce ALLAH'ın dilediği zamana kadar, böyle devam ettiler.[544] Bir gün, Hz. Ali'nin annesi Fatma Hatun, kocası Ebu Tâlib'e.: “Ali'nin, MuhaMMed'in yanına devam ettiğini görüyorum. Senin başına, MuhaMMed tarafından, oğlun hakkında, güç yetiremeyeceğin bir iş gelmesinden korkuyorum!.” dedi. Ebu Tâlib.: “Demek, oğlum bana bunun için mi görünmüyor?” dedi ve hemen Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ali'nin ardına düştü. Onlara Ebu Dübb Vâdisinde veya başka bir vâdide,[545] Batn-ı Nahle'de,[546] namaz kıldıkları sırada rastladı Biraz baktıktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: "Ey kardeşimin oğlu! Senin edindiğini gördüğüm bu din ne dindir?” diye sordu.Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey amca! Bu Yüce ALLAH'ın dinidir![547] Yüce ALLAH'ın meleklerinin dinidir! Yüce ALLAH'ın peygamberlerinin dinidir! Babamız İbrahîm'in dinidir ki, Yüce ALLAH beni peygamber olarak bütün kullara bununla gönderdi! Ey amca! Öğütleyeceğim, doğru yola kılavuzlayacağım kimselerden, buna en çok sen lâyıksın! Bu yoldaki dâvetimi kabul etmeye ve bu hususta bana yardımcı olmaya da sen herkesten daha lâyıksın!” buyurdu.[548] Onu tevhide, Yüce ALLAH'ın birliğine inanmaya ve putlara tapmaktan vazgeçmeye dâvet etti.[549] Ebu Tâlib.: “VALLAHi, yaptığınız veya söylediğiniz şeylerde bir sakınca yoktur.[550] Ey kardeşimin oğlu! Ben atalarımın dininden ve ona bağlı kalmaktan ayrılmaya güç yetiremeyeceğim! Fakat, sen gönderildiğin şey üzerinde dur! Yüce ALLAHi, ben sağ oldukça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar, sana hoşlanmayacağın birşey erişmeyecektir!” dedi.[551] Hz. Ali'ye de, hoşlanmayacağı birşey söylemedi. “Ey oğulcuğum! Üzerinde bulunduğun bu din nedir?” diye sordu. Hz. Ali.: “Babacığım! Ben, Yüce ALLAH'a, Yüce ALLAH'ın Resûlüne iman ve onun Yüce ALLAH tarafından getirdiklerini de kabul ve tasdik ettim. Ona tâbi oldum ve kendisiyle birlikte namaz kıldım!” dedi. Ebu Tâlib.: “O, seni ancak hayır ve iyiliğe dâvet eder. Sen, onun yolunu tutmakta devam et![552] Oğulcuğum! Amcanın oğlunun girdiği şeye senin de girmen yaraşır!” dedi. Ebu Tâlib'in sözleri, Peygamberimiz aleyhisselâmı sevindirdi. Ebu Tâlib, dönüp eve gelince, zevcesi Fâtımâ Hatun.: “Oğlun nerede?” diye sordu. Ebu Tâlib.: “Ne yapacaksın ona?” dedi. Fâtımâ Hatun.: “Azadlı kadın kölem, Ecyad'da onu MuhaMMed'le birlikte namaz kılarken gördüğünü bana haber verdi. Sen oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?!.” diyerek çıkışınca, Ebu Tâlib ona.: “Sus! Sen onu bu işte kendi haline bırak! Amcasının oğluna arka ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer! Eğer nefsim Abdulmuttâlib'in dinini bırakmak hususunda bana boyun eğmiş olsaydı,[553] eğer Kureyş kadınlarının kınamalarından korkmasaydım,[554] ben de muhakkak MuhaMMed'e tâbi olurdum! Çünkü, o Halîm'dir, Emîn'dir, Tahirdir!” dedi. Fâtımâ Hatun da sustu.[555] Ufeyfü'l-Kindî der ki.: “Ben ticaret adamı idim. Abbas b. Abdulmuttâlib de ticâret adamı idi.[556] Abbas, Yemen'e gelir, ıtır satın alıp hac mevsiminde satardı. Kendisi dostumdu. Câhiliye devrinde Mekke'ye gitmiş, Abbas b. Abdulmuttâlib'in evine inmiştim. Âile halkıma, Mekke elbisesi ve ıtırından satın almak istiyordum.[557] Abbas'ın yanında oturuyor, güneş gökte yükseldiği zaman, KÂBE'ye bakıp duruyordum. O sırada, olgunluk çağına ermiş bir genç KÂBE'nin yanına vardı, başını göğe kaldırıp baktı. Sonra da, ayakta, KÂBE'ye yöneldi. Sonra, bir çocuk gelip onun (biraz gerisinde) sağına (doğru) durdu. Çok geçmeden, bir kadın gelerek onların arkalarına durdu. Sonra, olgun genç eğilip rükûa varınca, çocuk da, kadın da rükû ettiler. Olgun genç rükûdan başını kaldırıp doğruldu. Çocuk da, kadın da, rükûdan başlarını kaldırıp doğruldular. Olgun genç secdeye gitti. Çocuk da, kadın da secdeye gittiler. “Ey Abbas! Ben, büyük bir iş, şaşılacak bir hadise görüyorum!?” dedim. Abbas.: “Evet! Büyük bir iştir!” dedi ve bana.: “Bu olgun genç kimdir, biliyor musun?” diye sordu. “Hayır! Bilmiyorum” dedim. Abbas.: “Bu, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttâlib'dir, kardeşimin oğludur.” dedi ve bana.: “Onun yanındaki şu çocuk kimdir, biliyor musun?” diye sordu. “Hayır! Bilmiyorum!” dedim. “Ali b. Ebi Tâlib b. Abdulmuttâlib'dir kardeşimin oğludur.” dedi. “Şu kadının kim olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ona.: “Hayır! Bilmiyorum!” dedim. “O da, HATİCE bint Huveylid'dir ve şu kardeşimin oğlunun zevcesidir. Kardeşimin oğlu, bize, senin şu gördüğün ve onların da sâlik bulunduğu bu dini kendisine göklerin ve yerin RABBi olan RABB’inin emrettiğini söylemektedir. VYüce ALLAHi, ben bütün yeryüzünde bu dinde şu üçünden başka bir kimse bulunduğunu bilmiyorum!" dedi.[558] "Ah! Ne olurdu, o zaman iman edeydim de, ikinci erkek mü'min ben olaydım! Onların dördüncüleri olmayı, ne kadar arzu ederdim!”[559]
Yüce ALLAH; Hz. Ali'den de, Ufeyfü'l-Kindî'den de, Hz. Abbastan da razı olsun!

7-) Zeyd b. Harise.: Sekiz yaşında,[560] kısa boylu, karayağız, yayvan burunlu bir çocukken;[561] annesi Sûdâ ile birlikte ziyâretlerine gittikleri Beni Maanlerin yurdunda Beni Kayn b. Cisr atlılarının baskınına uğrayıp esir edilmiş, Ukâz Panayırında köle olarak satılırken, Hakîm b. Hizam tarafından halası Hz. HATİCE için dört yüz dirheme satın alınmıştı.[562] Hz. HATİCE onu Peygamberimiz aleyhisselâm’a bağışlayınca, Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından hemen azâd edilmiş,[563] daha sonra da evlat edinilmişti.[564] Zeyd b. Harise; Hz. Ali'den sonra Müslüman olmuş, namaz kılmış,[565] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanından ve hizmetinden hiç ayrılmamış, Peygamberimiz aleyhisselâm için Tâifli ayak-takımının Peygamberimiz aleyhisselâm’a attıkları taşlara kendi vücudunu karşı tutarak kanlar içinde kalacak kadar fedâkârlık göstermiş[566] ve onun sevgisine mazhar olmuş bir insandı.[567] Yüce ALLAH ondan razı olsun!

8-) Hz. Ebu Bekir.: İslâmiyet'ten önce de Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arkadaşı ve dostu idi.[568]Çocukluğundan beri, onun doğruluğunu, emînliğini, güzel ve üstün ahlâkını biliyordu. Kendisinin bu ahlâkı halka yalan söylemesine engel olup dururken, Yüce ALLAH'a karşı asla yalan söylemeyeceği kanaatinde idi.[569] Nitekim, Peygamberimiz aleyhisselâm İslâmiyete dâvet eder etmez, onun hemen Müslüman olduğu görülür. Peygamberimiz aleyhisselâm, bu husustaki hadis-i şeriflerinde.: “İslâmiyete dâvet ettiğim herkes, ona karşı ağırdan davrandı, tereddüt etti ve düşündü. Ancak, Ebu Bekir'dir ki; İslâmiyeti kendisine arz ve teklif ettiğim zaman, kabulde hiç gecikmedi ve tereddüde de düşmedi” buyurmuşlardır.[570] Hiçbir şey, Peygamberimiz aleyhisselâmı, Hz. Ebu Bekr'in Müslüman oluşuna sevindirdiği kadar sevindirmemiştir.[571] Hz. Ebu Bekir de, Müslüman olduğu zaman, hiç çekinmeden Müslümanlığını açıklamış ve halkı da, Yüce ALLAH'a ve Resûlüne imana dâvet etmeye başlamıştır. [572] Yüce ALLAH ondan razı olsun!

9-10-) Bilal-i Habeşî ile annesi Hamâme Hatun.: Köle idiler.[573] Bilal-i Habeşî Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halkı İslâmiyet'e gizlice dâvete başladığı ilk sıralarda Müslüman olduğu gibi,[574] annesi de o sırada Müslüman oldu.[575] Bilal-i Habeşî, Müslümanlığını ilk açıklayan yedi Müslüman'dan birisi idi. [576] Dininden döndürülmek, Lât ve Uzzâ adı andırılmak için yapılan en ağır işkencelere katlanırdı. “Haydi, sen de bizim gibi söyle!” diye zorlandıkça; “Dilim onu söyleyemiyor (Ona dilim dönmüyor). Ehad! Ehad! (Birdir! Birdir!)” demekten geri durmazdı. Müşrikler Bilâl-i Habeşî'ye “Lât ve Uzzâ mâbuddur” dedirtemezlerdi.[577] Bilal-i Habeşî Hz. Ebu Bekir tarafından satın alınıp azad edilerek kölelikten ve dayanılmaz işkencelerden kurtarıldı .[578] Hz. Ebu Bekir Bilal-i Habeşî'nin annesi Hamâme Hatunu da satın alıp azad ederek işkenceden kurtarmıştı r.[579] Yüce ALLAH hepsinden razı olsun!

11-) Ebu Fükeyhe.: Abduddar Oğullarının[580] veya Safvan b. Ümeyye'nin kölesi olup,[581] ilk sıralar-da[582] Bilal-i Habeşî'nin Müslüman olduğu zaman, Müslüman oldu.[583] Dinlerinden döndürülmek için müşrikler tarafından en ağır işkencelere uğratılanlardandı.[584] Hz. Ebu Bekir, onu da satın alıp azad etti.[585] Yüce ALLAH, ikisinden de razı olsun!

12-13-) Halid b. Saîd.: Müslüman oluşu çok eskidir.[586] Müslüman oluşuna, gördüğü korkulu rüyâsı sebep olmuştur.: Kendisi, bir gece, uykuda, Yüce ALLAH'ın bildiği kadar geniş bir ateşin kıyısında durduğunu ve babasının onu ateşin içine iterek düşürmek ister gibi davrandığını, Resûlullah (aleyhisselâm)'ın ise hemen belinden kavrayarak onu ateşin içine düşmekten koruduğunu gördü! Gördüğü bu rüyâdan çok korktu. Kendi kendine.: “VYüce ALLAHi, bu herhalde hak ve gerçek bir rüyâdır!” dedi. Hz. Ebu Bekir'e rastlayınca, rüyâsını anlattı. Hz. Ebu Bekir.: “Hakkında hayırlı olmasını dilerim. İşte, Resûlullah aleyhisselâm! Hemen gidip ona tâbi ol! Ona tâbi olur, İslâmiyete girer, onun yanında bulunursan, o seni ateşe düşmekten korur! Baban ise Cehennemliktir!” dedi. Halid b. Saîd, Ciyad mevkiinde Peygamberimiz aleyhisselâmı buldu.: “Yâ MuhaMMedi Sen nelere dâvet ediyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Bir olan ve şerîki olmayan Yüce ALLAH'a iman ve ibâdete, MuhaMMed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna inanmaya; İşitmez, görmez, bir zarar veya yarar vermez, kendisine tapınanları tapınmayanları bilmez birtakım taş parçalarına tapmaktan-ki, sen de onlara tapmaktasın-vazgeçmeye dâvet ediyorum!” buyurdu. Bunun üzerine, Halid b. Sâid.: “Ben, şehâdet ederim ki.: Yüce ALLAH'tan başka ilâh yoktur! Ve yine şehâdet ederim ki.: Sen de, O'nun resûlüsün!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm, onun Müslüman oluşuna sevindi.[587] Halid b. Saîd'in babası Ebu Uhayha, oğlunun Müslüman olduğunu öğrenince; Müslüman olmayan çocuklarını onun arkasından saldı. Halid'i bulup getirdikleri zaman, Ebu Uhayha itip kakarak ona hakaret etti. Elindeki değneği başında kırıncaya kadar, ona dayak attı! “Sen MuhaMMed'in kendi kavmine aykırı hareket ettiğini ve onların ilâhlarını yerdiğini, geçmiş atalarını ayıpladığını görüp duruyorsun da, ona tâbi oluyorsun ha?!” dedi. Halid.: “VYüce ALLAHi, o doğru söylüyor! Doğru yapıyor! Ben, bunun için kendisine tâbi oldum!” deyince, Ebu Uhayha büsbütün kızdı. Ona sövüp saydıktan sonra.: “Ey zelîl! Yaramaz! İstediğin yere git! VYüce ALLAHi, senin rızkını da keseceğim!” dedi. Halid.: “Sen benim rızkımı kesersen, Yüce ALLAH elbette bana geçineceğim şeyi ihsan eder!” dedi. Ebu Uhayha, Halid'i dışarı çıkarttırdı. Öteki Oğullarına.: “Eğer sizden biriniz onunla konuşacak olursa, ona yaptığım şeyi kendisine deyaparım!” dedi. Halid'i hapsettirdi. Mekke'nin yakıcı sıcağı altında, aç, susuz bıraktırdı. Halid bir gün bir kolayını bulup babasının elinden kurtuldu. Habeş Ülkesine hicret edinceye kadar, babasına görünmedi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanından ayrılmadı.[588] Halid b. Saîd'in zevcesi Ümeyne Hatun da, ilk sıralarda Müslüman olmuştur. [589] Yüce ALLAH onlardan razı olsun!

14-15-) Amr b. Saîd, kardeşi Halid b. Saîd'den biraz sonra Müslüman olmuştur.[590] Amr b. Sâid'in zevcesi Fâtımâ Hatun da, ilk sıralarda Müslüman olmuştur. [591] Yüce ALLAH onlardan razı olsun!.
Hz. Ebu Bekir'in teşvik ve delâletiyle.:
16-) Hz. Osman,
17-) Zübeyr b. Avvam,
18-) Abdurrahmân b. Avf,
19-) Sa'd b. Ebi Vakkas,
20-) Talha b. Ubeydullah
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına geldiler.[592] Peygamberimiz aleyhisselâm onlara İslâmiyeti arz ve teklif etti. Kur’ÂN-ı Kerîm okudu. İslâm hukukunu (şeriatlarını) anlattı. Yüce ALLAH'ın Müslümanlara va'd buyurduğu izzet ve ikramları haber verdi. Hepsi de, iman ve İslâm hukukunu ikrar ederek sabahladılar.[593] Hz. Osman.: “Yâ Rasûlullah! Şam'dan, yeni bir haberle geldim.: Maan ile Zerka arasında idik. Uyur gibi bir halde olduğumuz sırada, birden, bir seslenici bize.: “Ey uykudakiler! Uyanınız! Çünkü, Ahmed Mekke'de zuhur etmiş bulunuyor'” diyerek seslendi. Mekke'ye gelince, seni (senin peygamber olduğunu) işittik” dedi.[594] Talha b. Ubeydullah da der ki.: “Busra Panayırında bulunduğum sırada, bir Râhib, manastırından, panayır halkına.: “İçinizde Harem Halkından bir kimse var mı?” diye soruyorlar diye seslendi. “Evet! Ben varım” dedim. Râhib.: “Ahmed zuhur etti mi?” diye sordu. “Hangi Ahmed?” dedim. Râhib.: “Abdulmuttâlib'in oğlu Abdullah'ın oğlu Ahmed! O, Mekke şehri içinde zuhur edecektir! Kendisi, peygamberlerin sonuncusudur! Harem'den ayrılıp çıkacak, hurmalık, taşlık ve çorak bir yere hicret edecektir! Ona koşmanı, sana tavsiye ederim!” dedi. Rahibin söyledikleri kalbime tesir etti. Oradan acele ayrılıp Mekke'ye geldim. “Olan bitenlerden, yeni bir şeyler var mı?” diye sordum. “Evet, var! Abdullah'ın oğlu MuhaMMedü'l-Emîn peygamberliğe özeniyor. Ebu Kuhafe'nin oğlu da ona tâbi oldu” dediler. Hemen gidip Ebu Bekir'in yanına vardım. Ona.: “Sen şu zâta tâbi mi oldun?” diye sordum. “Evet tâbi oldum. Sen de hemen ona git, tâbi ol! Çünkü, o, hak ve gerçeğe dâvet ediyor.” dedi.” Talha b. Ubeydullah, rahibin söylediklerini Hz. Ebu Bekir'e haber verdi. Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına varıp Müslüman olunca, ona da haber verdi.[595] Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bildirdiğine göre; Müslüman olmadan üç gün önce, uykuda, sanki karanlık içinde hiçbir şeyi göremez bir halde iken, kendisini aydınlatan bir ayın ışığını takip etmiş, bazı kimselerin de bu aya doğru gittiklerini görür gibi olup iyice bakınca, onların Zeyd b. Harise ile Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir olduklarını görmüş. Kendilerine.: “Oraya ne zaman varıp yetişeceksiniz?” diye sormuş. Onlar da.: “Bir saatte!” demişler. Sa'd b. Ebi Vakkas, o sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın İslâmiyet'e gizlice dâvete başladığını haber alınca, Mekke'nin Ecyad Vâdisinde ikindileyin namaz kılarken Peygamberimiz aleyhisselâmı buldu. Ona.: “Sen, nelere dâvet ediyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Yüce ALLAH'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Resûlullah olduğuna şehâdet edersin!” buyurdu. Bunun üzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas.: “Ben şehâdet ederim ki.: Yüce ALLAH'tan başka ilâh yoktur! Ve yine, şehâdet ederim ki.: Sen, Yüce ALLAH'ın resûlüsün!” diyerek Müslüman oldu.[596]

21-)Ebu Ubeyde b. Cerrah,
22-) Ebu Seleme,
23-) Erkam b. Ebi'l-Erkam,
24-) Osman b. Maz'un,
25-) Kudâme b. Maz'un,
26-) Abdullah b. Maz'un,
27-) Ubeyde b. Haris,
28-) Saîd b.Zeyd,
29-) Saîd b. Zeyd'in zevcesi Fâtımâ binti Hattab,
30-) Esmâ binti Ebu Bekir,
31-) Habbab b. Enet,
32-) Abdullah b. Mes'ud,
33-) Mes'ud b. Rebi (Rebia),
34-) Ayyaş b. Ebi Rebia,
35-) Ayyaş b. Ebi Rebia'nın zevcesi Esmâ binti Selâme,
36-) Huneys b. Huzâfe,
37-) Âmir b. Rebia,
38-) Abdullah b. Cahş,
39-) Ebu Ahmed b. Cahş,
40-) Cafer b. Ebi Tâlib,
41-) Cafer b. Ebi Tâlib'in zevcesi Esmâ binti Umeys,
42-) Âmir b. Ebi Vakkas,
43-) Ma'mer b. Haris,
44-) Nahham Nuaym b. Abdullah,
45-) Hâtıb b. Amr,
46-) Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia,
47-) Âmir b. Füheyre,
48-) Vâkıd b. Abdullah,[597]
49-) Süheyl b. Beyzâ,[598]
50-) Salîtb. Amr,[599]
51-) Muttâlib b. Ezher,[600]
52-) Muttâlib b. Ezher'in zevcesi Remle binti Avf...
[601]

Bunların hepsi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halkı Dârü'l-Erkam'da İslâmiyete gizlice dâvete başlamasından önce Müslüman olanlardandı. Yüce ALLAH hepsinden razı olsun! Abdullah b. Mes'ud; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkam'a girip halkı İslâmiyete gizlice dâvete başlamasından önce,[602] Saîd b. Zeyd ve zevcesi Fâtımâ Hatunun Müslüman oldukları sıra-da[603] Müslüman olmuştur.[604] Abdullah b. Mes'ud der ki.: “Ben, Ukbe b. Ebi Muayt'ın davarlarını güden bir gençtim. Bir gün, Peygamber aleyhisselâmla Ebu Bekir, bana uğradılar.: “Ey delikanlı! Yanında, bize içireceğin süt var mı?” diye sordular.[605] “Evet, var! Fakat[606] ben emânetçiyim![607] Size süt içirmeye me’zun değilim” dedim.[608] Peygamber aleyhisselâm.: “Üzerine koç çekilmemiş bir davar var mı yanında?” diye sordu. “Evet, var” dedim ve onu yanlarına götürdüm. Peygamber aleyhisselâm onun bacaklarını ayırdı. Memelerini eliyle sıvazlayıp dua edince, memeleri sütle doldu. Ebu Bekir ona içi çukur sıcak bir taş (kap) getirdi. Peygamber aleyhisselâm sütü onun içine sağıp içti. Ebu Bekir de içti. Ben de içtim. Peygamber aleyhisselâm sütlü memelere.: “Derlenip toplan!” buyurunca, memeler eski sütsüz haline döndü![609] Hemen, Müslüman oldum.[610] Bundan sonra, Peygamber aleyhisselâm’a gidip.:[611] “Yâ Rasûlullah![612] Şu[613] güzel, tatlı[614] Kelâmdan,[615] şu Kur’ÂN'dan[616] bana da öğretsen a!” dedim.[617] Peygamber aleyhisselâm başımı okşadı ,[618] ve.: Yüce ALLAH, sana rahmetini ihsan etsin[619] Yüce ALLAH, öğrenmek istediğin şeyi sana mübarek kılsın![620] Hiç şüphesiz, sen, öğretilmiş,[621] çok bilgili[622] bir genç olacaksın.” buyurdu.[623] "Bizzat Resûlullah'ın ağzından yetmiş sûre ahz ve hıfz ettim ki, bu hususta hiç kimse benimle çekişemez![624] Kur’ÂN Kerîm'in kalanını da, Resûlullah'ın ashabından ahz ve hıfz etmişimdir.”[625]

Aşağıda isimlerini sunduğumuz erkek ve kadın sahabiler de-kaynaklara göre ilk sıralarda veya Dârü'l-Erkam'da Müslüman olmuşlardır.:

53-) Ümmü Seleme Hatun,[626] 54.Utbeb.Mes'ud,[627]
54-) Utbe b. Mes’ ud,
55-) Ümmü Ruman Hatun[628] (Hz. Ebu Bekir'in zevcesidir),
56-) Umeyr b. Ebi Vakkas,[629]
57-) Salît b. Amr'ın zevcesi Fâtımâ binti Alkame,[630]
58-) Hâtıb b. Hâris,[631]
59-) Hâtıb b. Hâris'in zevcesi Fâtımâ Hatun,[632]
60-) Hattab b. Hâris,[633]
61-) Hattab b. Hâris'in zevcesi Fükeyhe Hatun,[634]
62-) Sâib b. Osman,[635]
63-) Halid b. Hizam,[636]
64-) Esved b. Nevfel,[637]
65-) Amr b. Ümeyye,[638]
66-) Yezid b. Zem'a,[639]
67-) Ebu'r-Rum b. Umeyr,[640]
68-) Kays b. Abdullah,[641]
69-) Kays b. Abdullah'ın zevcesi Bereke binti Yesar,[642]
70-) Firas b. Nadr,[643]
71-) Cüheym b. Kays,[644]
72-) Cüheym b. Kays'ın zevcesi Harmele (Hureymele),[645]
73-) Muaykıb b. Ebi'l-Fâtımâ,[646]
74-) Şurahbil b. Hasene,[647]
75-) Haris b. Halid,
76-) Haris b. Halid'in zevcesi Reyta binti Haris,[648]
77-) Amr b. Osman,[649]
78-) Seleme b. Hişâm,[650]
79-) Hâşim b. Ebi Huzeyfe,[651]
80-) Hebbar b. S üryan,[652]
81-) Abdullah b. Süfyan,[653]
82-) Ma'merb.Abdullah,[654]
83-) Adiyy b. Nadle,[655]
84-) Urve b. Üsâse,[656]
85-) Mes'ud b. Süveyd,[657]
86-) Abdullah b. Huzafe,[658]
87-) Kays b. Huzâfe,[659]
88-) Hişâm b.Âs,[660]
89-) Ebu Kays b. Haris,[661]
90-) Mahmiyye b. Cez',[662]
91-) Süfyan b. Ma'mer.[663]
92-) Sekran b. Amr,[664]
93-) Sekran b. Amr'ın zevcesi Şevde Hatun,[665]
94-) Mâlik b.Zem'a,[666]
95-) Mâlik b. Zem'a'nın zevcesi Amre Hatun,[667]
96-) İbn Ümmi Mektum,[668]
97-) Amr b. Haris,[669]
98-) Osman b. Abdi Ganm ,[670]
99-) Sa'd b. Abdi Kays,[671]
100-) Abdullah b. Hübeyb,[672]
101-) Abdurrahmân b. Hübeyb,[673]
102-) Cuayl b. Sürâka,[674]
103-) Yâsirb.Âmir,[675]
104-) Yâsir b. Âmir'in zevcesi Sümeyye Hatun,[676]
105-) Âkil b. Ebi'l-Bükeyr,
106-) Halid b.Ebi'l-Bükeyr,
107-) İyas b. Ebi'l-Bükeyr,
108-) Âmir b. Ebi'l-Bükeyr,[677]
109-) Ammarb. Yâsir,[678]
110-) Abdullah b. Yâsir,[679]
111-) Suheyb b. Sinan,[680]
112-) Utbe b. Gazvan,[681]
113-) Mikdadb.Amr,[682]
114-) Mus'ab b. Umeyr,[683]
115-) Ebu Sebre,[684]
116-) Ebu Sebre'nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,[685]
117-) Şemmas Osman b. Osman,[686]
118-) Ebu Musâ Abdullah b. Kaysu'l-Eş'arî,[687]
119-) Zinnîre Hatun,[688]
120-) Zinnîre Hatunun kızı Ümmü Ubeys[689] Yüce ALLAH hepsinden razı olsun!.
[690]


*
**
****


KELİMELER.:


Veciz.: Kısa, öz, derli toplu. Muhtasar olup mufassal olmayan. * Az sözle çok mâna ifâdesi.
Ârızî.: Sonradan olan şey. Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Takılan. Yapışan. * Bir şeyi arz ve takdim edici olan.
Ta’zim.: Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Bid'at.: (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler.
Fetret.: Uyuşukluk, zayıflık. * Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman. * Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi. * İki vakıa arasındaki geçen zaman. Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz, sükûnetli geçen devir.
Teskin.: Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme..
Me’zun.: İzinli, izin almış. Salâhiyetli. * Diplomalı. İcâzetli.


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[451] Bakara.: 285, İmamı Âzam, Fıkhn Ekber, s. 2, 3, Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1, s. 28, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 20, Müslim ,Sahîh, c. 1 , s. 37, Ebu
Dâvud, Sünen, c. 4, s. 224, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 7, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 98,
İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 24-25.
[452] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 48.
[453] İmarru Âzam.Fıkh-ı Ekber. s. 14-15.
[454] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/216-218.
[455] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâtou'l-esnam, s. 53.
[456] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 50.
[457] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 51, Yakut, Mu'cemu'l-buldan,
c. 5, s. 367.
[458] Nûh.: 23.
[459] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 426, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 97.
[460] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.
[461] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 51, Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, Tabsıra, c. 1, s.35.
[462] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.
[463] Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 348.
[464] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.
[465] Taberî, Tefsîr, s. 29, s. 99, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, Tabsıra, c. 1, s. 35.
[466] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 51-52, Yakut, Mu'cemu'lbuldan, c. 5, s. 367.
[467] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 39, Taberî, Târrh, c. 1, s. 85, İbn E
sfr, Kâmil, c. 1, s. 29.
[468] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 52, E bu'l-Ferec, Tabsıra, c. 1,
s. 35, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 367.
[469] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 52-53, Yakut, Mu'cemu'lbüldân, c. 5, s. 367.
[470] Şuarâ.: 118.
[471] Nüh.: 25.
[472] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 53, Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 5, s. 367.
[473] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 79-80, Ebu'l-Münzir Hişâm ,
Kitâbu'l-esnâm, s. 6, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 116.
[474] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 217, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 13-14.
[475] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 33, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s.
21 7, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 57.
[476] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 14.
[477] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 80, Ebu'l-Münzir Hişâm , Kitâbu'lesnâm, s. 6-7, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 116.
[478] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 367.
[479] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 100.
[480] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 79, Yâkubî, Târîh, c. 1 , s. 254,
Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 16, s. 91, Halebî,İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 17.
[481] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 119-120, 126.
[482] Süheylî, Ravd, c. 1, s. 357, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 4,
Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 16, s. 91.
[483] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 125, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s.
204.
[484] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 54, Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 5, s. 367-368.
[485] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 55, 57, 58, Yakut, Mu'cemu'lbüldân, c. 5, s. 67, 68.
[486] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 37-43.
[487] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 34-63.
[488] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.1, s. 318, Kalkaşandî, Nihâyetü'l-ereb, s.
452.
[489] Nahl.: 57, İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 31 8, Şehristânf, el-Milel
ve'n-nihâl, c. 2, s. 238.
[490] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 76-77, Zemahşerî, Keşşâf, c. 4, s. 34.
[491] Ebu'l-Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 110, Yâkubî, Târîh, c. 1, s.
255.
[492] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 832, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 136,
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377, Buhârî,Sahîh, c. 5, s. 92, Müslim, Sahîh,
c. 3, s. 1408, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 333.
[493] Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.
3, s. 30.
[494] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.1, s. 85, Ebu'l-Münzir Hişâm , Kitâbu'lesnâm, s. 32-33.
[495] Fetret Devri, Yüce ALLAH'ın gönderdiği peygamberlerden iki peygamber
arasında, İsâ Al eyhisselâm la MuhaMMed aleyhisselâm’ın arasında olduğu gibi,
peygamberliğin kesintiye uğradığı, peygambersiz zaman, durgunluk zamanı
demektir. (İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 408). İsâ aleyhisselâm I a Peygamberimiz aleyhisselâm
arasındaki fetret müddeti ise, altı yüz yıldır (Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 270).
[496] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 175-176, TaberânPden naklen,
Heysem f, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 17.
[497] İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferfd, c. 3, s. 62-11 8, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s.
502-687.
[498] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 195-198, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s.
126-128, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 100-103,İbn Abdi Rabbih, Ikdu'lferfd, c. 3, s. 11-113, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 233-236, İbn Esîr, Kâmil, c.
1, s. 588-595, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 46-57, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâve ve'nnihâye, c. 1, s. 255-260, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 51-53.
[499] En'âm.: 151.
[500] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 14.
[501] Nahl.: 58-59.
[502] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 13.
[503] Taberî, Tefsîr, c. 18, s. 133, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 330, E bu'l-Fidâ,
Tefsîr, c. 2, s. 288, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 46.
[504] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 132, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 282, Dârekutnî,
Sünen, c. 3, s. 216-217, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 69.
[505] Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 292, İbn Habib, Kitâbu'lmuhabber, s. 237, 240, Kurtubî, Tefsîr, c. 3, s. 56, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s.
1295.
[506] Taberî, Tefsîr, c. 2, s. 358, Zemahşerî, Keşşâf, c.1, s. 359, Fahru'r-Râzf,
Tefsîr, c. 6, s. 48, Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 149,Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 1, s. 253.
[507] Mes'ûdf, Murucu'z-zeheb, c. 2, s. 276, Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s.
72, E bu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 2, s. 291, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 215.
[508] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 2, s. 73-74, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 2, s. 292.
[509] Rum.: 41.
[510] En'âm.: 14,163, Zümer.: 11-12.
[511] Âl-i İmrân, 81, Taberî, Tefsîr, c. 3, s. 332, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. s.
Fahru'r-Râzf, Tefsîr, c. 8, s. 115.
[512V Ahzâb.: 40.
[513] Şûra.: 7.
[514] Nahl.: 125.
[515] Sebe.: 28.
[516] Enfâl.: 39.
[517] Feth.: 28.
[518] İmam-ı Azam , Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 384,
Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 11, Müslim, Sahîh, c. 1, s.52, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 3, 4.
Nesâî, Sünen, c. 6, s. 4, 5, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 137.
[519] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 384, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 11-12,
Müslim, Sahîh, c.1, s. 53, Tirmizî, Sahîh, c. 5, s.5, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 7.
[520] Enfâl.: 39, İmam-ı Azam , Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, M üsned, c.
2, s. 384, Buhârî, Sahîh, c.1, s. 4, Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 5. Nesâî. Sünen. c. 6. s.
7.
[521] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/218-225.
[522] Zümer.: 11-12.
[523] En'âm.: 162-163.
[524] Abdurrezzâk, M usannef, c. 5, s. 325, İ bn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,
s. 199, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 24, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1,
s. 181, Diyarbekrî, Târihul'l-hâmis, c. 1, s. 288, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s.
461.
[525] İbn Sa'd,Tabakât,c.8, s. 17-18, Taberî, Târih, c. 2, s. 212, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 3, s. 11243, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 93, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 25, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2,
s. 487.
[526] Belâzurî, Ensâbu'l-e şrâf, c. 1, s. 113, İbn E ar, Kâm il, c. 2, s. 59,
Halebî, İ nsâ nu'l-uyûn, c. 1, s. 530.
[527] Belâzurî, E nsâbu'l-eşraf, c. 1, s. 113, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 59.
[528] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 142, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 93,
Zehebî, TâriViu'l-İslâm, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 13.
[529] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 257, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s.
73, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 82, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 91, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24,
Halebî, İnşânu'l-uyûn, c.1, s. 432.
[530] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 92,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 103, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 286,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 426.
[531] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1821.
[532] İmam-ı Azam Ebu Hanîfe, Müsned, s. 38, Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 231, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 231, Müslim ,Sahîh, c. 4, s. 1887, Hâkim ,
Müstedrek, c.3, s. 185, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2,s. 204, İbn Esîr,
Usdu'lgâbe, c. 7, s. 84.
[533] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s.
1820, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 82, İbn Seyyid,Uyun, c. 1, s. 91, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 432.
[534] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Buhârî, c.4, s. 230, Müslim,
c.4,s. 1886, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 702-703, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1824, İbn
Esîr, Usd, c. 7, s. 84.
[535] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.316, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1
895.
[536] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 36, 37, Zehebî, Siyeru a'lâmi'nnübelâ, c. 2, s. 177.
[537] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 118, Belâzurî, E
nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 11 2, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 161 ,İ bn E sfr, U sdu'l -gâbe,
c. 4, s. 92, Zehe bf, T ârîh u'l-İ si âm, s. 135, E bu'l -F i dâ, el -B idâye ve'nnihâye, c. 3, s. 24, H a lebf, İ nsânu 'l-uyûn,c.1,s.433.
[538] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 118, Beyhakî, Delâil, c.
2, s. 161, İbn Esîr, Usd, c. 4, s. 92, Zehebî,Târîhu'l-İslâm, s. 135, E bu'l-Fidâ, c.
3, s. 24, Halebî, c. 1, s. 433.
[539] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 118, Belâzurî, Ensâb,
c. 1, s. 112, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 161 , İbn Esîr,Usd, c. 4, s. 92, Zehebî, c. 2, s.
135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 24, Halebî, c. 1, s. 433.
[540] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 262, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3,
s. 21, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 111, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1093, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 128, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 279.
[541] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 102.
[542] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 141, Heysemî, Meonau'z-zevâid, c.
9, s. 103.
[543] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 593, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 19, 20, Hâkim,
Müstedrek, c. 2, s. 620, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 153-154, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c.
1, s. 161, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 1 6.
[544] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 263, Taberî, Târih, c. 2, s. 213,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 210, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
93, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 137, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 437-438.
[545] Belâzurî, E nsâbu'l-eşraf, c. 1, s. 113.
[546] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 102.
[547] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 263-264, Belâzurî, c. 1, s. 113, Taberî,
Târih, c. 2, s. 213, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 58,Muhibbüt-Taberı, c. 2, s. 21O, Ibn
Seyyid, Uyun, c. 1, s. 93-94, Zehebı, s. 137, Halebı, t 1, s. 436.
[548] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1 , s. 263-264, Taberî, Târih, c. 2, s. 213,
İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 58, Muhibbüt-Taberî,Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 210, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 993-94, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 137, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s.436.
[549] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 113.
[550] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 113, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ,
c. 2, s. 211.
[551] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 264, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 11 3, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, İbn Esîr, Kâmil,c.2,s. 58, Muhibbüt-Taberî,
Rıyâd, c. 2, s. 210, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî, Tâıihu'l-İslâm,
s. 137, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c . 1, s. 433.
[552] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 264, Taberî, Târîh, c. 2, s. 213, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 58, Muhibbüt-Taberî, Rıyâd, c. 2, s.210, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s.
94, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 137, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 433.
[553] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 113.
[554] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 436.
[555] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 113.
[556] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 119, Ahmed b. Hanbel,
M üsned, c. 1, s. 209, Taberî, Târih, c. 2, s. 212,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
2, s. 57, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 25.
[557] İbn Sa|d, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 17, Taberî, Târih, c. 2, s. 212-213,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1243, İbn E sfr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 49, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 93, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 25, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 2, s. 487,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 439.
[558] İbnSa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 17-18, Taberî, Târih, c. 2, s. 21 2, İbn
Abdilberr, İstiâb, c3, s. 1243, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 49, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 25, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 487.
[559] İbnSa'd, Tabakât, c. 8, s. 18, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 3, s. 1243, İbn Hacer, el-İsâbe, c.2, s. 487.
[560] Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 1 7, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 281 ,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 438-439.
[561] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 44, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 476,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 1 61.
[562] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 4041, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 467,
İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maarif, s. 63, İ bn Abdilberr,İstiâb, c. 2, s. 543-544, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 281, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 563.
[563] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 264-265, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s.
40,Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 467, 476, İbnKuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 63,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 281, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 162, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 563.
[564] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 42, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 469, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 545, Süheyif, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 18, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 2, s. 582-583, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 563-564.
[565] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 264, Taberî, Târih, c. 2, s. 215,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 165, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 283, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî, Tânhu'l-İslâm, s. 137-138.
[566] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.
212, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 52, İbnSeyyi d, U yû nu'l-eser, c. 1, s.
134, K astal ânf, M evâhi bu'l-le dünniy e, c. 1, s. 73, D i yarbek rf, H a m fs, c.
1, s. 30 3, H alebf, İ nsânu 'l-uyûn,c.2, s. 52.
[567] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 44.
[568] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 65 Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'nnadrâ, c. 2, s. 71, 78, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 137,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 29.
[569] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 27.
[570] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 120, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 164, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3,s.310-311, MuhibbütTaben ,Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 71 -72, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 95,
Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 136-137,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 27.
[571] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 31 3, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c.
1, s. 71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 30.
[572] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 266-267, Ta ben, Târîh, c.2, s. 215,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 165, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 59, MuhibbütTaberî, Rı yâdu'n-nad râ, c. 1, s. 77, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî,
Tânhu'l-İslâm, s. 178,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 29.
[573] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66.
[574] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184.
[575] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 283.
[576] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s.404,
İbn Mâce Sünen, c. 1 ,s.53,Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ.c.1, s. 149, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 170, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 178-179, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1, s. 245, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 251, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 28.
[577] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 232, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 84-1
85.
[578] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 340, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 232,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 186, Ebu Nuaym ,Hilye, c. 1, s. 148, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 284, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 178-179, İbn Esîr, Usd, c. 1,
s. 243, İbn Hallikân,Vefeyâtü'l-ayân, c, 3, s. 70, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ,
c. 1, s. 253-254.
[579] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1813, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 55,
İbn Esîr, Usd, c. 7, s. 69, İbn Mâce, el-İsâbe, c. 4, s.274, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.
1 , s. 481.
[580] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s.
1730, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 68-69, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 156.
[581] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 194-1 95, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s.
1730, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 68-69, Halebî,İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 481.
[582] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s.1 56.
[583] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 669, Halebî, c. 1,
s. 481.
[584] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Abdilberr, c. 4,
s. 1730, İbn Esîr, Usd, c. 6, s.2 48, İbn Hacer, c.4, s.1 56.
[585] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, İbn Hacer, c.
4, s. 156, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 481-482.
[586] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 96, İbn Abdilberr, c. 2, s. 421, İbn Esîr, Usd,
c. 2, s. 97, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s.188, İbn Hacer, c. 1 ,s.4O6.
[587] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 94, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 4, s.
125, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 173, Hâkim,Müstedrek, c. 3, s. 248, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 2, s. 423424, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 97-98, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye,c. 3, s. 32-33, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 424.
[588] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 94-96, İbn E sfr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 97-98,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 454.
[589] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 286, Belâzun, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 199, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1790-1791 , İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 26, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 4, s. 240.
[590] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 101 , İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1177, İbn E
sfr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 230.
[591] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 287, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 382.
[592] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 266-269, Ta ben, Târîh, c.2, s. 215,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 165, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 59, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c, 1, s. 94-95, Zehebî, Tânhu'l-İslâm, s. 138, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s.29.
[593] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, s. 3, s. 121, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 165, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 29.
[594] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 55.
[595] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 214-215, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 166, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ,c. 2, s. 336, Zehebî,
Târıhu'l-İslâm, s. 139-140, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 29, İbn
Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 229, Halebî,İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 448.
[596] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 368, BegavPnin Mu'cem'inden naklen
Muhibbüt-Taben”, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 391.
[597] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 267-278, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 3 ve 4'ün sahabilere ait sahifeleri, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 173-174,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 95-97, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 138-139.
[598] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 213.
[599] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 273, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1.S.219.
[600] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 368, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 307.
[601 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 276, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 368,
İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 307.
[602] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 151, Hakim, Müstedrek, c. 3, s. 312,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 334.
[603] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 983, İ bn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 385.
/color] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 983, İ bn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 385.
[604] İbn Sa'd, c. 3, s. 151 , İbn Abdilberr, c. 3, s. 983, İbn Esîr, Usd, c. 3, s.
385, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1,s.334.
[605] İbn Sa'd, c. 3, s. 150,151, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 379, E bu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 329, Beyhakî,Delâil, c. 2, s. 171, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 32.
[606] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 379, İbn Abdilberr, c. 3,s.988, İbnEsîr, c.3,
s.385,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1 , s. 98, Zehebî,Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s.
334-335.
[607] İbn Sa'd, c. 3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 462, Ebu Nuaym, c. 2,
s. 329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3,s. 988, İbnEsîr, Usd, c. 3, s. 385,
İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1 ,s.335, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 32.
[608] İbn Sa'd, c. 3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 462, E bu Nuaym, c. 2,
s. 329, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 71, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s.
32.
[609] İbn Sa'd, c. 3, s. 151 , Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s. 379, Ebu Nuaym,
Delâil, c. 2, s. 329, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 171, İbnAbdilberr, c. 3, s. 988, İbn
Esîr Usd, c.3, s. 385.
[610] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[611] İbn Sa'd, c.3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, Ebu Nuaym, c. 2, s.
329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3,s. 988, İbn E sfr, Usd, c. 3, s. 385.
[612] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 379, Ebu Nuaym , c. 2, s. Beyhakî, c. 2, s. İbn
Abdilberr, c. 3, s. 988, İbn Esîr, Usd, c.3, s. 385,
İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[613] İbn Sa'd, c. 3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, Ebu Nuaym, c. 2,
s. 329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3,s. 988, İbn E sfr, Usd, c. 3, s.
385, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[614] Ebu Nuaym, Delâil, c.2, s. 329, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 171.
[615] İbn Sa'd, c.3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 462, Ebu Nuaym, c. 2, s.
329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3,s. 988, İbn E sfr, Usd, c. 3, s. 385,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335, Ebu'l-Fidâ, c.3, s.32.
[616] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, Ebu Nuaym, c. 2, s. 329, Beyhakî, c. 2,
s. 1 71. İbn Abdilberr, c. 3, s. 988, İbn Esîr, Usd,c. 3, s. 385, İbn Seyyid, c. 1, s.
98, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 32.
[617] İbn Sa'd, c. 3, s. 151, Ahmed, c. 1 , s. 379, Ebu Nuaym, c. 2, s. 329,
Beyhakî, c.2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3, s. 988, İbnEsîr, c. 3, s. 385, İbn Seyyid,
c. 1, s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1 , s. 335, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 32.
[618] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, İbn Abdilberr, c. 3, s. 988, İbn Esîr,
Usd, c. 3, s. 385, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ,
c. 1, s. 335.
[619] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, İ bn Abdilberr, c. 3, s. 988, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[620] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 98.
[621] İbn Sa'd.c. 3,s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 379, Ebu Nuaym, c.2, s.
329, Beyhakî, c. 2, s. 1 71, İbn Abdilberr, c. 3, s. 988, İbn Esîr, c. 3, s. 385, İbn
Seyyid, c. 1, s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[622] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, İbn Abdilberr, c. , s. 988, Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[623] İbn Sa'd, c.3, s. 151, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 379, Ebu Nuaym, c. 2, s.
329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Abdilberr, c. 3, s. 988, İbnEsîr, c. 3, s. 385, İbn
Seyyid, c. 1, s. 98, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335.
[624] İbn Sa'd, c. 3, s. 1 51, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 462, Ebu
Nuaym, c. 2, s. 329, Beyhakî, c. 2, s. 171, İbn Esîr, c. 3, s. 385, Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 335, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 32.
[625] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 98.
[626] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 458.
[627] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 126.
[628] İbn Şa'd, Tabakât, c. 8, s. 276, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 450.
[629] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 272, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 35.
[630] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 272.
[631] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 201 .
[632] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 272, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 438.
[633] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 202.
[634] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 246.
[635] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. , s. 318, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 11.
[636] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 11 9, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 92.
[637] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 120.
[638] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 120.
[639] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 121 , İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 488.
[640] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 121 , İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1660.
[641] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 104, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 255.
[642] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 246.
[643] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 122.
[644] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 122.
[645] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 246.
[646] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 116, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 200-201
, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1478, İbn Esîr, Usd,c. 5, s. 240, İbn Hacer, elİsâbe, c. 3, s. 451.
[647] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 51 3, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 143.
[648] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 128,130, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 286,
c.2, s. 643, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 435.
[649] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4,128.
[650] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 130, Hâkim, Müstedrek, c.3, s. 251 ,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 643, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 435.
[651] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 135.
[652] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 385.
[653] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 136, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 319.
[654] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 139, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1434, İbn E sfr, c.
5, s. 236, İbn Hacer, c. 3, s. 448.
[655] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 140.
[656] İbn Sa'd, c. 4, s. 140, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1064, İbnEsîr, c. 4, s. 26.
[657] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 141 .
[658] İbn Sa'd, c. 4, s. 189, İbn Abdilberr, c. 3, s. 888, İbn Esîr, c. 3, s. 211 .
[659] İbn Sa'd, c. 4, s. 191 , İbn Esîr, c. 4, s. 418.
[660 İbn Sa'd, c. 4, s. 191 .Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 240, İbn Abdilberr, c.
4, s. 1539, İbn Esîr, c. 5, s. 401.
[661] İbn Sa'd, c. 4, s. 194, İbn Esîr, c. 6, s. 259, İbn Hacer, c. 4, s. 160-161.
[662] İbn Sa'd, c. 4, s. 198, İbn Esîr, c. 5, s. 119, İbn Hacer, c. 3, s. 388.
[663] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 202.
[664] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 204.
[665] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 52.
[666] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 204, İbn Esîr, c. 5, s. 46.
[667] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 273.
[668] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 205, İbn Hacer, c. 2, s. 523.
[669] İbn Sa'd, c. 4, s. 213, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1171 , İbn Esîr, c. 4, s. 21 0.
[670] İbn Sa'd, c. 4, s. 214, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1037, İbnEsîr, c. 3, s. 583.
[671] İbn Sa'd, c. 4, s. 214, İbn Esîr, c.2, s. 295.
[672] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 245.
[673] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 245.
[674] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 245, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 338.
[675] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 1 36, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 181,
İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 111, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 4, s. 1589, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 467, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 292, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 3, s. 647.
[676] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 264.
[677] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 388.
[678] İbn Sa'd, c. 3, s. 247, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 158, Hâkim, Müstedrek,
c. 3, s. 397, İbn Abdilberr, c. 2, s. 728, İbn Esîr,c. 4, s. 130.
[679] İbn Sa'd, c. 4, s. 136, Belâzurî, c. 1 , s. 157, İbn Kuteybe, s. 111, İbn
Abdilberr, c. 4, s. 1589, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 221, İbn Hacer, c.
2, s. 382.
[680] İbn Sa'd, c. 3, s. 227, Belâzurî, c. 1, s. 158, Hâkim, c. 3, s. 397, İbn
Abdilberr, c. 2, s. 728, İbn Esîr, Usd, c. 4, s. 130.
[681] İbn Sa'd, c. 3, s. 99, Hâkim, c. 3, s. 260, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1026,
İbn Esîr, Usd, c. 3, s. 565, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 221 ,İbn Hacer, c. 2, s. 455.
[682] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 172, İbn Abdilberr, c. 4, s.1 480,
İbn Esîr, Usd, c. 5, s. 252, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 278,İbn Hacer, c. 4, s. 454.
[683] İbn Sa'd, c . 3, s. 116, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1 47.
[684] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 84.
[685] İbn Sa'd, c. 8, s. 272, İbn Hacer, c. 4, s. 490.
[686]] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 529.
[687] İbn Sa'd, c. 4, s. 105, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1763, İbnEsîr, c. 6, s. 306.
[688] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 123.
[689] İbn Esîr, c. 7, s. 365, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 475.
[690] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/225-247.
[691] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 243.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın,
DÂRÜ'l-ERKÂM'a GİRİP İSLÂMİYETİ ORADA YAYMAYA DEVAM EDİŞİ.:


İslâm tarihinde “Dârü'l-İslâm” diye anılan[691] Dârü'l-Erkâm, Ashab-ı
Kiramdan Erkâm b. Ebi'l-Erkâm'ın[692] Mekke'de, Safâ Tepeciğinin yanında bulunan evi olup[693] Kâbe'nin arsası, Harem'i içinde idi.[694] Peygamberimiz aleyhisselâm Kureyş müşriklerinden sakınarak[695] bu mübârek evde gizlenir;[696] yanına gelenleri orada İslâmiyete dâvet ederdi.[697]
Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabı Dârü'l-Erkâm'da[698]
gizlice[699]
toplanırlardı.[700]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara orada Kur’ÂN-ı Kerîm okur ve öğretirdi.[701]
Orada, topluca namaz da kılarlardı.[702]
Yüce ALLAH celle celâlihu; dinini halka açıklamasını emir buyuruncaya kadar, üç yıl, Peygamberimiz aleyhisselâm işini gizli yürütmüştür.[703]
Bu müddet içinde, yanına gelenleri ALLAH celle celâlihu'nun birliğine inanmaya ve O'na
ibâdet etmeye, kendisinin de peygamberliğini tasdike gizlice dâvet etmekle uğraşmış,[704] birçok insanlar Dârü'l-Erkâm'a girip Müslüman olmuşlardır [705]
Dârü'l-Erkâm Dârü'l-İslâm olarak seçilirken herhalde, Kâbe'nin arsası
üzerinde yapılı ve Kâbe Haremine dahil bulunuşu;[706] kalabalık bir çevrede oluşu; oraya giren, oradan çıkanların pek belli olmayışı; halk ile temas kolaylığı gibi bazı özellikleri göz önünde tutulmuş olabilir.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'a girişi hadisesi, ilk sıralarda,
Müslüman olanların Müslüman oluşu tarihlerine de esas teşkil etmiş.:
Resûlullah aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'a girip halkı orada İslâmiyete gizlice dâvete başlamasından önce Müslüman olmuştu” denilerek tarih düşürülmüştür.[707]


DÂRÜ'l-ERKÂM'a NE ZAMAN GİRİLDİĞİ ve ORADA NE KADAR KALINDIĞI MESELESİ.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'a giriş sebebi olarak, her ne kadar, nübüvvetin dördüncü yılından itibâren başlayan mücadele devri içinde müşrikler tarafından yapılan baskı ve işkencelerin arttırılışı ileri sürülmekte[708] olup, bu hususta müşahhas bir misal verilmek istenilerek, Mekke vâdilerinden bir vâdide Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bazı sahabilerle birlikte namaz kıldıkları sırada üzerlerine gelen müşriklerden bazı kimselerin Müslümanlarla münakaşaya ve hatta kavgaya tutuşmaları ve Sa'd b. Ebi Vakkas'ın da eline geçirdiği bir deve çene kemiğiyle vurup onlardan birisinin başını yarması hadisesi[709] üzerine Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ashabı ile birlikte Dârü'l-Erkâm'da gizlenmek zorunda
kaldığı açıklanırsa da;[710] Sa'd b. Ebi Vakkas'la namaz kılan sahabiler arasında bulunan[711] Ammar b. Yâsir'in Dârü'l-Erkâm'a girildikten sonra Müslüman olduğu[712] ve kendisinin Müslüman olmadan namaz kılmış olamayacağı göz önünde tutulursa, bu hadisenin Dârü'l-Erkâm'a giriş sebebi olamayacağı açıktır.

Bu hususta, Müslümanlar ve gayrimüslimler tarafından kitâp ve ansiklopedilerde ileri sürülen görüşler de gerçeği aksettirmekten uzaktırlar.
Meselâ, İngilizce'den Türkçe'ye çevrilen İslâm Ansiklopedisi'nde.:
Springer'e ve Caetani'ye dayanılarak kaleme alınmış olan “Erkâm” maddesinde.:
“Ömer'in ihtidasından biraz sonra, Peygamber, Erkâm'ın evini bırakmıştır. Orada ne zaman ve ne kadar kaldığı, katî olarak malûm değildir. Fakat, 615-617 seneleri arasında kalmış olması muhtemeldir.
İbn Hişâm, el-Erkâm'dan hiç bahsetmez. Taberî'nin bu vak'adan haberdâr olmasına göre, İbn Hişâm'ın da bilmesi icâb ederdi.
Taberî umumî tarihinde vak'adan bahsederse de, Peygamberin hayatına ait fasılda bu noktaya temas etmez” denilmektedir.[713]
İngilizce, Fransızca ve Almanca “İslâm Ansiklopedisi”lerine dayanılmak ve ilmî bir tahrir heyetince gerekli incelemeler yapılmak sûretiyle Arapça olarak yazılıp yayınlanmış bulunan Dâiretü'l-Maârifu'l-İslâmiye'nin “Erkâm” maddesinde de.:
Peygamberin mihnetli günlerinde, emniyetli, dâvetini yapmaya elverişli ve yararlı bulduğu Dârü'l-Erkâm'ı, Hz. Ömer'in Müslüman olması üzerine terkettiği açıklandıktan sonra.:
“Peygamberin, bu eve ne sığındığı tarih, ne de içinde kaldığı müddet hakkında bize tahkikli rivâyetler zikredilmiş değildir.
Fakat, biz, bunun 615 yılı ile 617 yıllan arasında olduğunu söyleyebiliriz” denilmekte ve İngilizce'den Türkçe'ye çevrilen İslâm Ansiklopedisi'nde olduğu gibi, İbn Hişâm'ın bu evden hiç bahsetmediği ve Taberî'nin de, bu kıssayı bildiği halde, kitâbının Peygamberimiz aleyhisselâm’ın sîretine ait kısmında bundan hiç söz açmadığı görüşü tekrarlanmaktadır. [714]
Halbuki, kaynaklarımızdan bazılarında bu hususun da açıklanmış bulunduğu görülür. Meselâ.:
İbn Sa'd (d. 168-Ö. 230 Hicrî) Tabakâtü'l-Kübrâ'sında; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'a girişinin İslâmiyetin evvelinde olduğunu, Erkâm'ın oğlu Osman'dan gelen rivâyetle açıklar.[715]
Hâkim (d. 321-ü. 405 Hicrî) Müstedrek'inde, İbn Sa'd'in tesbitini-” evvel” kelimesini düşürmüş olarak-aynı senedle tekrarlar.[716]
İbn Hazm (d. 334-Ö. 456 Hicrî) Cemhere'sinde, İslâmiyet daha Mekke'de ifşâ edilmeden önce, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'da Müslümanlarla birlikte toplandığını kaydeder.[717]
İbn Abdilber (d ?-ö. 463 Hicrî] İstiâb'ında, İslâmiyetin evvelinde Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'da gizlenip, oradan çıkıncaya kadar insanları orada İslâmiyete dâvetle meşgul olduğunu bildirir.[718]
İbn Hacer (d. 774-ö. 352 Hicrî), bu hususta Hâkim'in söylediğini-ondan aldığını açıklamak sûretiyle-tekrarlar.[719]
Nihâyet, Diyarbekrî de (ö. 990 Hicrî) İslâmiyetin başlangıcında Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'l-Erkâm'da gizlendiği ve Müslümanlarla toplandığı rivâyetini de kaydeder.[720]

Yukarıda sıraladığımız tarihî bilgilere göre; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Dârü'lErkâm'a giriş tarihini nübüvvetin dördüncü yılı değil, nübüvvetin birinci yılı ve hatta Erkâm'ın Müslüman oluş tarihine göre, birinci yılın da ilk ayı olarak kabul etmek gerekir.
Dârü'l-Erkâm'dan ne zaman çıkıldığı ve orada ne kadar kalındığı meselesine gelince; Abdullah b. Ömer'in bildirdiği gibi, Hz. Ömer, nübüvvetin altıncı yılında, Zilhicce ayında Müslüman olmuş[721] ve Dârü'l-Erkâm'dan çıkış da bu hadiseyi takip etmiştir.[722]


DÂRÜ'l-ERKÂM'ın GEÇİRDİĞİ SAFHALAR.:

Erkâm b. Ebi'l-Erkâm; sonradan Dârü'l-Erkâm'ı vakıf olarak oğluna bırakmış, bu husustaki Vakfiye'sinde şöyle demiştir.:
“Bismillâhirrahmânirrahîm,
Bu, Erkâm'ın, Safâ'dan biraz ilerideki evi hakkında yaptığı ahd ve vasiyyetidir ki, onun arsası, Harem-i Şeriften ma’dud bulunduğundan, o da, haremleşmiş, dokunulmazlaşmıştır.. Satılmaz ve tevârüs olunmaz.
Hişâm b. Âs ve Hişâm b. Âs'ın azadlı kölesi filan, buna şâhiddir.”
Erkâm'ın bu mübârek evi, içinde oğulları ve torunları tarafından oturulmak veya icârlarından yararlanılmak sûretiyle, Halife Ebu Cafer Mansur (ö. 158 Hicrî) zamanına kadar devam etti.

Halife Mansur; hac sırasında, Safâ ile Merve arasında say ederken, Erkâm'ın torunları, dedelerinin evinin arkasındaki bir çadırda bulunuyorlar, Mansur da onların alt taraflarından geçiyordu.
Aralarındaki mesafe çok kısa idi.
Mansur'un başındaki serpuşunu almak isteseler, elleriyle uzanıp alabilecek yükseklikte idiler.
Mansur; Merve'ye inip Safâ tepeciğine çıkıncaya kadar, onlara baktı durdu.
Mansur; Abdullah b. Osman b. Erkâm'ın, MuhaMMed b. Abdullah b. Hasan'a uyanlardan olduğu halde onunla birlikte hareket etmemiş olmasıyla ilgilendi.
Abdullah b. Osman b. Erkâm'ı hapsetmesi ve zincire vurması için, Medine vâlisine yazı yazdı. Sonra da, Şihab b. Abdi Rabb adındaki Kûfeli bir adamı Medine vâlisine gönderdi. Emrettiği şekilde hareket etmesi için vâliye yazdığı mektubu da, Şihab'la gönderdi.
Şihab, Abdullah b. Osman'ın hapsedildiği yere vardı.
Abdullah b. Osman, o zaman, seksen yaşını aşmış bir ihtiyardı.
Zincire vurulmak onu son derecede üzmüş ve bunaltmıştı.
Şihab, ona.: “Ben seni içinde bulunduğun şu halden kurtarırsam, Dârü'l-Erkâm'ı bana satar mısın? Çünkü, mü'minlerin emîri onu istiyor!
Eğer satacak olursan, senin hakkında onunla konuşayım, suçunu affettireyim?” dedi.
Abdullah b. Osman.: “O ev, sadakadır, vakıftır.
Benim ondan ancak bir intifa’ hakkım vardır. Buna da kızkardeşim ve başkaları ortaktırlar!” dedi.
Şihab.: “Sen, kendine düşen hakkını bize ver! Ondan ilişiğini kes, kurtul!” dedi.
Bunun üzerine, Abdullah'ın şehâdetle sabit olan hakkı hesablanarak onyedi bin dinarlık bir satış senedi yazıldı.
Onun arkasından, parasının çokluğuna aldanarak, kızkardeşi de hakkını sattı.
Mansur, bu evde intifa’ hakkı olan herkesin intifa’ hakkını satın alıp ondan ilişkisini kesti.
Dârü'l-Erkâm; Ebu Cafer Mansur'dan sonra, oğlu Halife Mehdiye geçti.
O da, zevcesi Hayzuran'a (Musâ ve Harun'un annesine) bağışladı.
Hayzuran Hatun, Dârü'l-Erkâm'ın çevresindeki evleri ve arsaları satın alıp ona katmak sûretiyle, Dârü'l-Erkâm'ı yeniden yaptırdı .[723]
Dârü'l-Hayzuran diye anılan ve içinde namaz kılınır mescid haline getirilen[724] Dârü'l-Erkâm, daha sonra, Halife Cafer b. Musâ'ya geçti.
Orada, bir müddet de Mısırlılar ve Yemenliler oturdular.
Daha sonra, Gassan b. Abbad, Musâ b. Cafer oğullarından, onun hepsini veya çok kısmını satın aldı .[725]
En sonunda, onu Mısır Kahire Defterdârı İbrahim Bey, Sultan II. Selim'e hediye etti.
III. Murad da, Hicrî 999 yılında, onu mescid tarzında yeniledi .[726]

DÂRÜ'l-ERKÂM'ın son yapılı durumuna göre;
Kapısı doğu tarafına açılır. Kapıdan, üzeri tavanlı, sekiz metre uzunluğunda, dört metre eninde bir
sahanlığa girilir. Sahanlığın solunda, üzeri tavanlı, eni üç metreye yakın bir sofa
bulunmaktadır. Ortadaki duvarın sağındaki kapıdan da, sekiz metre uzunluğunda ve bunun yansına yakın eninde, tabanı hasırla döşeli bir kulübeye girilmektedir.[727]


DÂRÜ'l-ERKÂM'ın En Son Durumu.:

DÂRÜ'l-ERKÂM; günümüzde, Suudî Arabistan Krallığınca, Harem-i Şerif için yapılan çevre düzenlemesinde yıkılarak arası haremin arasına katılmış aslına rucu etmiştir.[728]


NÜBÜVVETİN (Peygamberliğin) BEŞ DEVRESİ, DÂVET VE İCÂBET ÜMMETLERİ.:

DÂVETin beş devresi olup;
Birinci Devresi.: Nübüvvet (peygamberlik) devresidir.
İkinci Devresi.: En yakın hısım ve akrabayı, âhiret azâbıyla korkutup uyarma devresidir.
Üçüncü Devresi.: Kendi kavmini âhiret azâbıyla korkutup uyarma devresidir.
Dördüncü Devresi; Kendilerine daha önce âhiret azâbıyla korkutup uyarıcı gelmemiş bulunan bütün Arap Kavimlerini âhiret azâbıyla korkutup uyarma devresidir.
Beşinci Devresi.: Zamanın sonuna kadar, cinlerden ve insanlardan, kendilerine dâvet erişebilecek olanları âhiret azâbıyla korkutup uyarma devresidir.[729]

ÜMMet; bir dinde veya bir zamanda, ya da bir yerde toplanmış olan her topluluğa denir.[730]
Ümmet kelimesi, yalnız insan toplulukları için değil, yerde yürüyen hayvanlar, iki kanadıyla uçan kuşlar için de kullanılmıştır.[731]
Mütercim Âsim Efendi de, Kamus tercemesinde şöyle der.:
“Ümmet; kendilerine peygamber gönderilen cemaata denir; gerek iman eylesinler, (onlara) ümmet-i icâbet ıtlak olunur; gerek iman eylemesinler ki (onlara) ümmet-i dâvet ıtlak olunur ve her kabileden bir cemaata denir ve hayvan cinsine denir.”[732]
Kâfirler ümmet-i icâbet değil, ümmet-i dâvettirler.[733]
ÜMMet.: Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka dâvet ettiği cemaat..

Peygamberimiz Aleyhiselâm, yalnız Araplara değil, bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiştir.[734]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Abdulmuttâlib oğullarına yaptığı ilk hitâbında da.: “Ey Abdulmuttâlib oğulları![735] Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gönderildim!” buyurmuştur.[736]
Ehl-i Kitâb olan Yahudilerin ve Hıristiyanların da, PeygamberimizMuhaMMed aleyhisselâm’ın risalet ve dâveti dışında kalmadıkları da, Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanmıştır.:
“Ey Ehl-i Kitâb! Peygamberlerin arası kesildiği bir zamanda, size (gerçekleri) apaçık söyleyip duran resûlümüz gelmiştir. Tâ ki.: “Bize ne bir rahmet müjdecisi, ne de bir azâb habercisi gelmedi (demenize meydan kalmasın!) İşte, size rahmet müjdecisi de, azâb habercisi de geldi artık! ALLAH, herşeye hakkıyla kadirdir!.”[737]


يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ أَن تَقُولُواْ مَا جَاءنَا مِن بَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءكُم بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Ey Kitâb ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi" dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. ALLAH herşeye kaadirdir.” (Mâide 5/19)

Bunun içindir ki, Peygamberimiz aleyhisselâm; Hıristiyan olan Rum kralı Herakliyus'a gönderdiği mektupta.:
“...Ben, seni İslâm dâvetiyle Müslümanlığa dâvet ediyorum! Müslüman ol,
selâmeti bul da, ALLAH sana ecir ve mükâfatını iki kat versin! Eğer bu dâvetimi kabul etmezsen, yoksul çiftçilerin, tebaan olan bütün halkın günahı senin boynuna olsun!”
“De ki.: “Ey Kitâplılar! Geliniz.: Aramızda ve aranızda eşit ve ortak olan bir kelimede birleşelim de, ALLAH'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş, ortak tutmayalım. ALLAH'ı bırakıp da birbirimizi RABB tanımayalım!' Buna rağmen, onlar bu dâvetten yüz çevirirlerse, 'Siz şâhid olunuz ki.: Bizler, muhakkak, Müslümanlarız! deyiniz! (Âl-i İmrân 3/64) buyurmuştur.”[738]


قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
Resim---“De ki: “Ey Kitâb Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye (Tevhid sözüne) geliniz. ALLAH'tan başkasına kul olmayalım ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını, ALLAH'tan başka RABB'ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şâhid olun” deyiniz.” (Âl-i İmrân 3/64)

Nübüvvetin ilk üç yıllık devresi, halkı İslâmiyete gizlice dâvetle geçmiş;
[739] Peygamberimiz aleyhisselâm bu üç yıllık devrede Bir ve Şeriksiz olan Yüce ALLAH celle celâlihu'a iman ve ibâdete, kendisinin de ALLAH'ın kulu ve resûlü olduğunu tasdike ve putlara tapmaktan vazgeçmeye halkı gizlice dâvetle meşgul oImuştur.[740]
Şiryandan Peygamberimiz aleyhisselâm’ın,[741] bir yandan da Hz. Ebu Bekir'in, yanına gelenleri ALLAH'a imana ve İslâmiyete dâveti neticesinde,[742] erkeklerden kadınlardan birçok insan İslâmiyete girmiş, İslâmiyet Mekke'de halk arasında konuşulur olmuştu.[743]


PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın EN YAKIN HISIMLARI UYARIŞI ve KENDİSİNE YARDIMA DÂVET EDİŞİ.:

وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
Resim---“Ve en yakının olan aşiretini uyar.” (Şuarâ 26/214)

Hz. Ali der ki.: “Sen, ilkin, en yakın hısımlarını inzar et, âhiret azâbıyla korkut!” (Şuarâ 214) âyeti nâzil olunca,[744] Resûlullah aleyhisselâm beni çağırdı.:[745]
“Ey Ali! Yüce ALLAH celle celâlihu'nun, en yakın hısımlarımı inzar etmemi emir buyurması bana çok ağır geldi, kaygı verdi.[746] Biliyorum ki, ben ne zaman kavmime bu işi açmaya kalksam, muhakkak, hoşuma gitmeyen birşeyle karşılaşacağımı göreceğim.
Bunun üzerine, bir müddet sustum.
Cebrâil aleyhisselâm bana geldi de.:
“Yâ MuhaMMedi Eğer sen Yüce RABB’inin sana emrettiği şeyi yapmayacak olursan, RABB’in sana azâb edecektir!.” dedi.
Yâ Ali! Bize, bir sa (dört kocaman avuç dolduracak kadar) yemek yap ve üzerine de koyun budundan et koy!
Bize bir kap da süt hazırla!
Sonra, Abdulmuttâlib oğullarını benim için topla![747]
Onlarla bir konuşayım ve emr olunduğum şeyi kendilerine ulaştırayım” buyurdu.
Resûlullah'ın bana emrettiği şeyi[748] yaptım. Abdulmuttâlib oğulları Resûlullah'ın yanına toplandılar. Onlar, o gün, kırk kişi idiler.[749] Yahut, kırk kişiden ya bir eksik,[750] ya da bir fazla idiler.[751] Resûlullah'ın bütün amcaları, Ebu Tâlib, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb de gelenler içinde bulunuyordu.
Abdulmuttâlib oğulları yanına toplandıkları zaman, Resûlullah aleyhisselâm beni çağırdı.
Onlar için yaptığım yemeği getirmemi emretti. Getirip önüne koydum.
Eti parçalayarak çanağın çevresine birer parça koyduktan sonra.:
“Haydi yiyiniz, Bismillah!” buyurdu. Hepsi, ondan yediler ve tamamıyla doydular.[752]
“Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAHU'a yemin ederim ki.: Onların tümüne sunduğum yemeği,[753] onlardan bir tek adam bile yalnız başına yiyebilirdi!
Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâm.: “Yâ Ali! Onlara süt de içir!” buyurdu.
Onlara süt kabını getirdim. Ondan da hepsi kanasıya içtiler. VALLAHi, o kaptaki süt kadarını, onlardan bir tek adam bile yalnız başına içebilirdi!”[754]
Yemeğin ve sütün kalanları, sanki hiç el dokunulmamış, yenilmemiş, içilmemiş gibi idi![755]
Resûlullah aleyhisselâm söze başlamak istediği sırada, Ebu Leheb.: “Şaşılacak şey! Arkadaşınız sizi büyük bir sihirle sihirledi![756] Doğrusu, biz, bugünkü gibi bir sihir hiç görmedik!” dedi.[757]
Sonra da, Resûlullah'a hitâben.: “Bunlar senin amcaların ve amcalarının oğullarıdır. Sen, onlara istediğini
söyledin! Sen, dinden sapkınlığı bırak!
İyi bil ki.: Kavmin, senin için bütün Arap topluluklarına karşı koymayı göze alacak değildir.
Bütün Kureyş kabileleriyle Araplar üzerlerine çullanmadan, ata oğullarının senin üzerinde durup seni haps ve esir etmeleri gerekir.
Onların böyle yapmaları, kendilerine, ötekinden daha kolaydır.
Ey kardeşimin oğlu! Ben; atanın oğullarına, gelirken senin getirdiğin gibi şer ve kötülük getiren bir kimse daha görmedim!.” dedi.[758]
Resûlullah'ın konuşmasına imkân vermedi. Dağıldılar.[759]
Ebu Leheb'in sözü, Resûlullah'ın çok ağırına gitti. Resûlullah aleyhisselâm, o mecliste susup hiç konuşmadı.[760]
Bunun üzerine, Cebrâil aleyhisselâm gelip, ALLAH'ın buyruğunu hemen yerine getirmesini, Resûlullah aleyhisselâm’a emir ve tavsiye etti.[761] Kendisine bu hususta cesaret verdi.[762]
Ertesi günü, sabahleyin Resûlullah aleyhisselâm.: “Yâ Ali! O adam işittiğin sözlerle tez davranıp önüme geçti de, ben kavmimle konuşmadan onlar dağılıverdiler. Sen önceki akşam bizim için yapmış olduğun kadar, yine yiyecek içecek hazırla!.[763] Sonra onları yanıma topla!” buyurdu.[764]
Yemeği yaptım. Sonra da, onlar Resûlullah için topladım.[765] Resûlullah aleyhisselâm, yemeği getirmem için bana seslendi.[766]
Resûlullah aleyhisselâm, geçen akşam yaptığı gibi yaptı (Yani, eti parçalayıp yemek çanağının çevresine birer parça koyduktan sonra).: “Haydi yiyiniz, Bismillah!” buyurdu. Hepsi, ondan doyuncaya kadar yediler.[767]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Haydi, onlara süt de içir!” buyurdu.
Kendilerine, içi süt dolu kabı getirdim.[768] O kaptan da, hepsi, kanasıya kadar süt içtiler.[769] VALLAHi, onların tümü için hazırladığım o yemeği de, o sütü de, onlardan bir tek adam bile yalnız başına yiyebilir, içebilirdi![770]
Resûlullah aleyhisselâm, onlara.: “Borcumu benim yerime hanginiz öder?” diye sordu. Ben sustum. Cemaat da sustu.
Resûlullah aleyhisselâm sorusunu tekrarlayınca.:
“Ben öderim yâ Rasûlullah!” dedim. Resûlullah aleyhisselâm.:
“Sen ödersin yâ Ali! Sen ödersin yâ Ali!” buyurdu.[771]
(Diğer bir rivâyete göre; Resûlullah aleyhisselâm onlara.: “Benim borcumu benim yerime ödeyecek ve vaadlerimi yerine getirecek, Cennette benimle birlikte bulunacak, ev halkım içinde benim vekîlim olacak kimdir?” diye sordu.
Onlardan birisi.: “Sen [kerem ve cömertlikte] denizsin! Sana bu hususta kim vekîl olmaya güç yetirebilir?!” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm sorusunu tekrarlayınca, Hz. Ali.: “Ben senin vekîlin olurum!” dedi.[772]
Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm, ona.: “Borcumu benim yerime sen ödeyecek ve vaadlerimi sen yerine
getireceksin!” buyurdu.)[773]
Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâm konuşmasını şöyle sürdürdü.:
“Hamd, ALLAH'a mahsustur. Ben, O'na hamdederim. Yardımı da, O'ndan dilerim. O'na inanır, O'na dayanırım.
Şüphesiz bilir ve bildiririm ki.: ALLAH'tan başka ilâh yoktur. O, birdir; O'nun eşi, ortağı yoktur![774]
Herhalde, otlak aramaya gönderilen kimse, gelip de âilesine yalan söylemez. VALLAHi, ben (faraza) bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine, size karşı yalan söylemem! (Faraza) ben bütün insanları aldatmış olsam, yine, sizi aldatmam!.
Sizi Kendisine dâvet ettiğim ALLAH öyle bir ALLAH'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur!
VALLAHi, sizler, uyur gibi öleceksiniz! Uykudan uyanır gibi de, dirilecek ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz!
İyiliklerinizin mükâfatını görecek, kötülüklerinizin de cezâsını çekeceksiniz!
Bunların sonucu ya temelli Cennette, ya da temelli Cehennemde kalmaktır![775] İnsanlardan, ilk inzar ettiğim kimseler, sizlersiniz![776]
Ey Abdulmuttâlib oğulları! VALLAHi, Araplar içinde, benim size getirdiğim, dünya ve âhiretiniz için hayırlı olan şeyden daha üstününü ve hayırlısını kavmine getirmiş bir yiğit bilmiyorum![777]
Ben, sizi, dile kolay gelen, Mîzan'da ağır basan iki kelimeye dâvet ediyorum ki, o da.:
“ALLAH'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve benim de ALLAH'ın kulu ve resulü olduğuma şehâdet etmeniz” dir!768
Yüce ALLAH celle celâlihu, sizi buna dâvet etmemi bana emir buyurdu.[778]
Ey Abdulmuttâlib oğulları! Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gönderildim!
Siz, bu hususta, görmediğiniz mu’cizelerden bazısını da görmüş bulunuyorsunuz.[779] Üzerinde bulunduğum şeyde bana yardımcı ve kardeşim olmayı, Cennet kazanmayı hanginiz kabul eder?[780] Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sâhibim olmak üzere, bana bey'at eder?.” buyurdu.
Hiç kimse ayağa kalkmadı. Hemen, ben ayağa kalktım.
Yaşça, oradakilerin en küçüğü idim.
Resûlullah, bana.: “Sen, otur!.” buyurdu.
Sorusunu üç kere tekrarladı. Her defasında, ben ayağa kalkıyordum.
O da.: “Sen, otur!.” buyuruyordu.[781]
“Yâ Rasûlullah! Bunların yaşça en küçükleri ve bacakça en inceleri olsam da, sana ben kardeş ve yardımcı olurum!.” dedim.
Hepsi sustular.[782]
Resûlullah aleyhisselâm, sorularının üçüncüsünden sonra, elini elimin üzerine koydu[783] da.:
“İçinizde, bu, benim kardeşim, vasîm ve vekîlimdir. Onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itâat ediniz! Bu işe, amcamsız, amcamın oğlu vâris oldu!.” buyurdu.[784]
Dâvetliler gülüşerek ayağa kalktılar ve Ebu Tâlib'e.: “Bak! Sana, oğlunu dinlemeni emrediyor! Ona itâat et!.” dediler.[785]
Ebu Tâlib.: “Bırakınız onu! Amcasının oğlu, onun başını, hayırdan başka yana bükmez!.” dedi.[786]
Resûlullah aleyhisselâm’a da.:
“Bizim katımızda, sana yardım etmek kadar sevgili birşey yoktur.
Öğütlerini benimseyip kabullendik.
Sözlerini tamamıyla tasdik edip doğruladık!
Bu toplananlar, senin atalarının oğullarıdır.
Tabiî ki, ben de onlardan birisiyim!
Senin istediğin şeye onlardan koşacak olanların, andolsun ki, en çabuğu, en hayırlısı da benden başkası değildir!
Sen, emrolunduğun şeye devam et!
Andolsun ki, etrafını kuşatıp seni korumaktan bir an geri durmayacağım!
Nefsimi, Abdulmuttâlib'in dininden ayrılmak hususunda bana boyun eğer bulmadım!
Artık, ben, onun üzerinde öldüğü dinde öleceğim!.” dedi.[787]
Ebu Leheb'den başka, hepsi de, yumuşak ve olumlu sözler söylediler.[788]
Ebu Leheb ise.: “Ey Abdulmuttâlib oğulları! Bu, vALLAHi, bir şerdir, kötülüktür![789] Başkaları onun elini tutup bundan alıkoymadan önce, sizler onun ellerini tutup bundan alıkoyunuz! Eğer siz bugün ona boyun eğecek olursanız, zillete, hakarete uğrarsınız! Bunu korumaya kalkışacak olursanız, öldürülürsünüz!.” dedi.[790]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Safiyye binti Abdulmuttâlib, Ebu Leheb'e.:
“Ey kardeşim! Kardeşinin oğlunu ve onun dinini yardımsız, hor ve hakir bırakmak sana yakışır mı?! VALLAHi, bilginler, öteden beri, Abdulmuttâlib'in soyundan bir peygamberin çıkacağını haber veregelmişlerdir. İşte o peygamber budur!” dedi.
Ebu Leheb.: “Bu, andolsun ki, boşuna bir umuntudur! Zâten, kadınların sözleri erkeklere ayakbağı ve köstek mesabesindedir!
Kureyş âileleri ve onlarla birlikte bütün Araplar ayaklandığı zaman, onlara karşı koyacak bizim ne gücümüz var?
VALLAHi, biz onların yanında bir lokmayız!.” dedi.
Ebu Tâlib ona.: “Ey korkak adam! VALLAHi, biz, sağ oldukça, ona yardım edecek, onu savunacak ve koruyacağız!.” dedi ve Peygamber aleyhisselâm’a da.:
“Ey kardeşimin oğlu! RABB’ine dâvet etmek istediğin zamanı bilelim, silâhlanıp seninle birlikte ortaya çıkarız!.” dedi.”[791]


*
**
****


Resim

Ebû Abdillâh el-Erkam b. Ebi’l-Erkam Abdimenâf b. Esed el-Kureşî
Radiyallahu anhu.: (ö. 55/675)

Milâdî 594 yılı civarında doğduğu anlaşılmaktadır. Mekke’nin nüfuzlu ve zengin ailelerinden Benî Mahzûm’a mensub olan Erkam’ın İslâmiyet’i kabul etmeden önceki hayatı hakkında bilgi yoktur. Hilfü’l-fudûl’e katıldığına dair rivâyetler ise sağlam değildir. Babası Abdümenâf’ın da müslüman olduğu ve Hz. Ebû Bekir’le aynı gün vefat ettiği söylenmektedir. Kureyş’in Benî Sehm kolundan olan annesi Tümâdır (Ümeyme) bint Hizyem (Abdülhâris) İslâm’a ilk giren kadın sahâbîlerdendi.
On yedi on sekiz yaşlarında İslâmiyet’i kabul eden Erkam’ın ilk müslümanlar arasında yedinci veya on ikinci sırayı aldığı belirtilmektedir. Hz. Peygamber’e sadakatle bağlanarak evini onun emrine verdi. Resûl-i Ekrem aleyhisselâm, İslâm tarihinde Dârülerkam diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak merkez haline getirdi.
Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer alan Erkam ile Ebû Talha Zeyd b. Sehl el-Ensârî arasında kardeşlik bağı (muâhât) kuruldu ve burada kendisine bir ev verildi. Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli gazvelerin hepsine katıldı. Bedir Gazvesi’nde Mekkeliler’den ganimet olarak alınan ve “merzübân” diye anılan kılıcı Hz. Peygamber aleyhisselâm ona verdi. Okuma yazma bildiği için Hz. Peygamber’in vahiy kâtipleri arasında yer alan Erkam, Resûl-i Ekrem aleyhisselâm tarafından zekât memurluğuna tayin edildi. Erkam Medine’de vefat etti ve cenaze namazını vasiyeti üzerine Sa‘d b. Ebû Vakkās kıldırdı. 53’te (673) öldüğü de rivayet edilmektedir. Onun Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde bir hadisi bulunmaktadır.
Zühreoğulları’na mensup aynı adı taşıyan bir başka sahâbî daha vardır..


*
**
****


KELİMELER.:


Müşahhas.: Nev'i, cinsi anlaşılmış. * Şahıs haline girmiş, şahsiyeti belli olmuş. Şahıslanmış, teşhis edilmiş.
İhtida.: Hidâyete ermek. Delâlet ve irşadı kabul edip doğru yola girmek. Allah'a ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize iman etmek. * Başkasına tekaddüm etmek.
Tahrir.: Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. * Hürriyete kavuşturmak.
Mihnet.: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Tahkik.: Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak.
Sîret.: Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. * İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.
Ma’dud.: Hesabedilen. Sayılan. Addedilen. * Muayyen. Belli.
Tevârüs.: Mirasa konmak, birisine diğerinden irsen geçmek. Miras yemek.
İcâr.: Kiralamak. Kiraya vermek. * Kira parası.
İntifa’.: Fayda te'min etmek. Menfaatlanmak.
Tebaa.: Tâbi olanlar. Birisinin veya bir devletin emri altında olanlar.
İnzar.: (c.: İnzârât) (Nezr. den) Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Muâhât.: Kardeşlik edinme..


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[691] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 243.
[692] İBn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 242, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 260,
Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 502, İtan Abdilberr, İstiâb,c. 1, s. 131, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 74, İtan Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 28.
[693] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 243, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 502.
[694] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 260, İbn Abdilberr, c. 1, s. 131, İbn Esîr, c. 1, s. 74.
[695] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 74.
[696] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 200, 260, İbn Abdilberr, c. 1, s. 131 ,
İbn Esîr, c. 1, s.74, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamis, c. 1 ,s. 293, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 456.
[697] İbn Sa'd, c. 3, s. 242, Hâkim, c. 3, s. 502, İbn Abdilberr, c. 1, s. 131, İbn Esîr, c. 1, s. 74, Diyarbekrî, c. 1, s. 293.
[698] Ezrakî, c. 2, s. 260, İbn Hazm, Cemhere, c. 1, s. 143.
[699] İbn Hazm, Cemhere, c. 1 , s. 143.
[700] Ezrakî, c. 2, s. 260, İbn Hazm, Cemhere, c.1, s. 143, Diyarbekrî, c. 1, s. 293.
[701] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 260.
[702] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 457.
[703] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 280, İbn Sa'd, c. 1,s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116, Yâkubî, Târîh, c.2,s. 24, Taberî, Târîh, c. 2, s. 216, Mes'ûdî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 1, s. 35, Ebu'l-Ferec İbn
Cevzî, el-Vetâ, c.1, s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, İbn Kayyım , Zâdu'lmead, c. 1 , s. 34, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, 146, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 60, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 287.
[704] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 24.
[705] İbn Sa'd, Tabakât, c.3 , s. 242, Hâkim, c. 3, s. 502, İbn Abdilbetr, c. 1, s. 131, İbn Esîr, Usd. c. 1, s. 74, İbn Hacer, el-İsâbe, c.1, s. 28.
[706] İbn Sa'd, c. 3, s. 243, Hâkim, c. 3, s. 502.
[707] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 243, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 4.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/247-249.
[708] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 293, Ahmed Zeynf Dahlan, Sîretü'n-nebf, c. 1, s. 99.
[709] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1 , s. 281 -282, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, İbn Hazm ,Cevâmiu's-Sîre, s. 51 , İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 367, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 33, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 456.
[710] H al ebf, İ n sânu'l -uyun, c. 1, s. 456, AJım ed Z. D ah lan, Sîretü'nnebf, c. 1, s. 99.
[711] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.d, s. 281-282, Belâzurî, c. 1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Hazm, s. 51, İbn Esîr, Usd.c.2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33.
[712] Halebî, İn sânu'l-uyun, c. 1, s. 456.
[713] İslâm Ansiklopedisi, c. 4, s. 31 6.
[714] Dâiretü'l-maârif el-islâmiye, c. 4, s. 316.
[715] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 242.
[716] Hakim, Müstedrek, c. 3, s. 502.
[717] İbn Hazm, Cemhere, c. 1 , s. 143.
[718] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 131.
[719] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 28.
[720] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 293.
[721] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 269-270, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye
Şerhi, c. 1, s. 272.
[722] . İbn Sa'd, c. 3, s. 243, 269, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 502, Ebu
Nuaym, Delâil, c. 1, s. 1, s. 132, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 1 32, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 74, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 31, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 28.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/249-251.
[723] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 243-244, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 502-503.
[724] Ezrakî, Wıbâru Mekke, c. 2, s. 260.
[725] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 244, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 503.
[726] Eyvub Sabri Paşa, Mir'at-ı Mekke, s. 1050-1051.
[727] İbrahim Rifat Paşa, M ir'atu'l-Haremeyn, c. 1, s. 193.
[728] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/252-254.
[729] İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 1, s. 34.
[730] İbn Kuteybe, Te'lffu muhtelifu'l-Kur’ÂN, s. 345-346.
[731] En'âm.: 38.
[732] Mütercim Asım Efendi, Kamûsu'l-muhit Tercemesi, c. 3, s. 394.
[733] Ebu'l-Beka, Külliyyat, s. 73.
[734] A'râf 158, Sebe.: 28.
[735] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 159, Taberî, Târih, c . 2, s. 217,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[736] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1 ,s. 159, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119, Taberî, Târih, c. 2, s. 217-218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 61 , Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[737] Mâide.: 19.
[738] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 346, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 263, Buhâri, Sahîh, c. 1, s. 6, c. 4, s. 4-5, c. 5,s. 169, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1396, Ebu Ubeyde, Kitâbu'l-emvâl, s. 34, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 77, Taberî, Târih, c. 3, s. 87, EbuNuaym, Delâil, c. 2, s. 345-346, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVetâ, c. 2, s. 724, İbn Kayyım, Zâdu'l-m ead, c. 3, s. 71, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 2, s. 261, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. ks. 2, s. 36, Kastalanî, Mevâhibu'lledünniye, c. 1 , s. 290, Diyarbekrî, Hamis, c. 2, s. 35,Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 121, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 261.
[739] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 280, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 199, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116, Yâkubî,Târih, c. 2, s. 24, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 265, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 35, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 34, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 3, s.
37, Kastalanî, Mevâhib, c. 1, s. 60, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 456.
[740] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 94, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 248, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 161,1 73, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 2, s. 423-424, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 97-98, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 32-33.
[741] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 11 5, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 181 ,İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 60, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 98-99.
[742] İbn İshâk, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 266-267, Taberî, Târih, c. 2, s.215, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s.1 65, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 77, İbn Esîr,Kâmil, c. 2,s. 59, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 585, İbn Seyyid,Uyun, c. 1, s. 94, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 138, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 29.
[743] İbn İshâk, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 280, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 175,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1,s.98.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/254-256.
[744] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve’l-meb'as, c. 3, s. 126, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Tefsir, c. 19, s. 121, E bu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 425426, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 179-180, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 62,Zehebî, Târihiu’l-İslâm, s. 144-145, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 39.
[745] Taberî, Târih, c. 2, s. 216-217, Tefsir, c. 19, s. 121, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 426, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62.
[746] Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsir, c. 19, s. 121, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 425, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62.
[747] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 126-127, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsir, c. 19, s. 121-122, Ebu Nuaym ,Delâil, c. 2, s. 425, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 179-180, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 144-145, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 39.
[748] Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsir, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 425, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62.
[749] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c. 2,
s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym , Delâil,c.2, s. 425, Beyhakî, Delâil, c.2,s. 180, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 44-145, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 39.
[750] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 127, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s.122, E bu Nuaym , Delâil, c. 2, s. 425, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 180, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62, Zehebî, Târih,s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[751] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 227, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 1 9, s. 122, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 425 .Beyhakî, Delâil,c. 2, s. 180, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 39.
[752] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c. 2, s. 425, Beyhakî, c. 2, s. 180,Ebu'l-Ferec, c.1, s. 184, İbn Esîr, c. , s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[753] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 59, Taberî, Târih, c. 2, s. 217,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 221, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 350, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[754] İbn İshâk, c. 3, s. 127, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 187, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Beyhakî,c.2, s. 180, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 184, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[755] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 59, Taberî, Târih, c. 2, s. 217,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 221, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 350, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[756] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c. 2, s. 425, Beyhakî, c. 2, s. 180,Ebu'l-Ferec, c.1, s. 185, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[757] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 460.
[758] Belâzurf, E nsâbu'l -e şrâf, c.1, s. 118, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 61, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 458.
[759] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, E bu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 425426, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 180, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 185, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 62, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 45, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 39.
[760] Belâzuri, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 118.
[761] Belâzuri, E nsâbu'l-eşrâf, c.1, s. 118, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 459.
[762] Belâzuri, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 118.
[763] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c. 2, s. 426, Beyhakî, c. 2, s. 180, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 185, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[764] Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c.2, s. 426, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 185, İbn Esîr, c.2, s. 62.
[765] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c. 2, s. 426, Beyhakî, c. 2, s. 180,Ebu'l-Ferec, c.1, s. 185, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[766] Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c.2, s. 426.
[767] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c. 2, s. Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve , c. 2, s. 426, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 180, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 62, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 145, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 39.
[768] Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, Delâil, c.2, s. 426.
[769] İbn İshâk, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu Nuaym, c. 2, s. 426, Beyhakî, c. 2, s. 180, İbn Esîr, c. 2, s. 62, Zehebî, s. 145, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 39.
[770] İbn İshâk, c.3, s. 127, Beyhakî, c. 2, s. 180, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 39.
[771] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302-303.
[772] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 111, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.2, s. 221.
[773] Ahmed b. Hanbel'in Menâkıb'ından naklen Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'nnadrâ, c. 2, s. 221.
[774] Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 118, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 61.
[775] Be lâzurf, E nsâbu'l -e şrâf, c.1, s. 118, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 61, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 1, s. 459.
[776] Belâzurî, E nsâbu'l-e şrâf, c. 1, s. 119.
[777] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 127, Taberî, Târih, c. 2, s. 217, Tefsîr, c. 1 9, s. 122, Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 18 0, Ebu’l -Ferec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 1, s. 185, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 62-63, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 145, Ebu'l -Fidâ, el-Bi dâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 39.
[778] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 460461.
[779] Taberî, Târih, c.2, s. 217, Tefsîr, c. 19, s. 122, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 185, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 63.
[780] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 187.
[781] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 59, Taberî, Târih, c. 2, s. 218,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 221 , Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 350, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[782] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,3.187.
[783] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 159, Taberî, c. 2, s. 218, Muhibbüt Taberî, c. 2, s. 221, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 350, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[784] Taberî, Târih, c.2, s. 217.
[785] Taberî, Târih, c.2, s. 217-218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63.
[786] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,3.187.
[787] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 61.
[788] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 119, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.1, s. 459.
[789] Belâzuri, E nsâbu'l -e şrâf, c.1, s. 119, İbn Esîr, Kâm i I, c. 1 , s. 61, Halebî, İnsânu’l-uyûn, c. 1, s. 459.
[790] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 61, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s.459.
[791] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27-28,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 459..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim
PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂM’ın SAFÂ TEPECİĞİNDEN KUREYŞLİLERE SESLENİŞİ.:

“Sen, ilkin, en yakın hısımlarını inzar et!” [792] Yani, “küfürleri yüzünden
üzerlerine azâb inebileceğini hatırlatarak onları korkut, uyar!”
[793] meâlli âyet nâzil olduğu zaman;[794]Resûlullah aleyhisselâm, günlerden bir gün[795] Safâ tepeciğine kadar gitti.[796] Orada, yüksekçe bir taşın üzerine çıktı.[797]
Şehâdet parmaklarını kulaklarına tıkadı. Yüksek sesle.: [798]
“Yâ Sabâhâh!*[799] Ey Kureyş cemaatı!” diyerek bağırdı.[800]
“Kim bu seslenen?” diye sordular.[801]
“MuhaMMed,[802] Safâ tepesinden sesleniyor!” dediler.[803]
Kureyş kabileleri içinde Peygamber aleyhisselâm’a akraba olmayan bir kabile bulunmadığından,[804] Peygamber aleyhisselâm da kabile kabile bütün Kureyşlilere seslenmişti.[805]
İşitenler, gelip Peygamberimizin karşısında toplandılar.[806]
Gelemeyenler de, toplantının sebebini anlamak için, yerlerine adam
gönderdiler.[807]
Yanına gelen Kureyşliler Peygamber aleyhisselâm’a.:
“Yâ MuhaMMedi Ne haber var?” diye sordular.[808]
Peygamber aleyhisselâm.: “Benimle sizin haliniz, düşmanı görünce âilesini haberdâr etmek için koşmaya başlayan ve düşmanın kendisinden önce âilesine yetişip zarar vermesinden korkarak “Yâ Sabâhâh!” diye bağıran bir adamın haline benzer.[809] Ne dersiniz? Ben, size şu dağın eteğinden[810] veya şu vâdiden,[811] sizi yağmalamak isteyen[812] birtakım atlıların çıkıvereceğini, yahut akşama, sabaha, düşman baskınına uğrayacağınızı[813] haber verirsem, beni tasdik eder, doğrular mısınız?” diye sordu.[814]
“Evet! Seni tasdik eder, doğrularız![815] Çünkü, biz seni bütün tecrübelerimizde doğru sözlü bulduk![816]
Sen, bizim katımızda herhangi bir suçla suçlanmış bir kişi değilsin![817]
Hakkındaki tecrübelerimizde, sende hiçbir yalana rastlamış değiliz!” dediler. [818]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm “Öyle ise, ben sizi şiddetli bir azâb önünde inzara, korkutup uyarmaya memurum.:[819]
EyAbdulmuttâlib oğulları!
Ey Abdi Menaf oğulları!
EyZühre oğulları!
Eyfilanoğulları!
Eyfilanoğulları!.” diyerek birer birer Kureyş kabilesinin bütün âilelerine seslenip.: “Yüce ALLAH celle celâlihu; en yakın hısımlarımı azâb ile korkutmamı bana emretti. Sizler.: “Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH=>ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur!.” demedikçe; ben size ne dünyada bir yarar, ne de âhirette bir nasip sağlayabilirim” buyurdu.[820]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a atmak için eline bir taş alan Ebu Leheb.:[821] “Yuh sana! Sen, bugün, gelip de, bizi bunun için mi topladın?!” diyerek bağırdı.[822]
Resûlullah aleyhisselâm, hitâb ve uyarısına şöyle devam buyurdu.:
“Ey Kureyş cemaatı! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız![823]
EyKa'b b. Lüey oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız!
Ey Mürre b. Ka'b oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız!
EyAbduşşems oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız!
Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız!
Ey Hâşim oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız!
Ey Abdulmuttâlib oğulları! Kendinizi Cehennem ateşinden kurtarınız![824]
Ey Kureyş cemaatı! Kendinizi ALLAH'tan satın alınız!
Ben, sizi ALLAH'ın azâbından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim.[825]
Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi ALLAH'tan satın alınız ![826]
Ben, sizi ALLAH'ın azâbından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim![827]
Ey Abdulmuttâlib oğulları! Kendinizi ALLAH'tan satın alınız!
Ben, sizi ALLAH'ın azâbından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim!.[828]
Ey Abbas b. Abdulmuttâlib! Ben, seni ALLAH'ın azâbından kurtarabilecek
hiçbir şeye mâlik değilim![829]
Ey Zübeyr b. Avvam'ın annesi! Resûlullah'ın halası Safiyye!
Ey MuhaMMed'in kızı Fâtımâ! Kendinizi ALLAH'tan satın alınız!
Siz, benim malımdan, dilediğinizi benden isteyiniz!
Fakat, ben sizi ALLAH'ın azâbından kurtarabilecek hiçbir şeye mâlik değilim.
[830]
Şu kadar ki, sizlerin bir hısımlığınız var!
Ben, hısımlık suyu ile sulayacağım!” buyurdu.[831]

Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Fihr hanedânı!” diyerek seslendi.
Ebu Leheb.: “İşte, Fihr oğulları, yanındalar!” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Gâlib hanedânı!” diyerek seslenince, Muharib b. Fihr oğullarıyla Haris b. Fihr oğulları, dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Lüey b. Gâlib hanedânı!” diyerek seslenince, Teymü'l-Erdem b. Gâlib oğulları, dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Ka'b hanedânı!” diyerek seslenince, Âmir b. Lüey oğullarıyla Avf b. Lüey oğulları, dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Mürre b. Ka'b hanedânı!” diyerek seslenince, Adiyy b. Ka'b oğulları ile Husays b. Ka'b'ın iki oğlu olan Sehm ve Cumah oğulları dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Kilab hanedânı!” diyerek seslenince, Teym b. Mürre oğullarıyla Mahzum b. Yakaza b. Mürre oğulları, dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Kusayy hanedânı!” diyerek seslendiği zaman, Zühre oğulları, dönüp geri gittiler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Abdi Menaf oğulları!” diyerek seslenince, Abduddar oğulları ve onlarla
beraber Esed b. Abduluzzâ b. Kusayy oğulları, dönüp geri gittiler.
Ebu Leheb.: “İşte, Abdi Menaf oğulları!” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Hâşim hanedânı!” diyerek seslenince, Abdüşşems oğullarıyla Nevfel oğulları, dönüp geri gittiler.
Orada, yalnız Abdulmuttâlib oğulları kaldı.
Ebu Leheb.: “İşte, Hâşim oğulları toplanmış bulunuyorlar!?” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm, onlara.: “Ben, sizi.: “Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh=>ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur! O, birdir! O'nun ortağı yoktur!” diyerek şehâdet getirmeye dâvet ediyorum!
Ben de, O'nun kulu ve resûlüyüm!
Bunu böylece kabul ve ikrar ettiğiniz takdirde, sizin Cennete gireceğinize
kefil olurum![832]
Siz, Kıyamet günü iyi amellerinizle gelmez de dünyayı boyunlarınıza
yüklenmiş olduğunuz halde gelirseniz, ben sizden yüz çeviririm (yüzünüze
bakmam)!
O zaman siz bana.: “Yâ MuhaMMed!” dersiniz.
Ben ise, şöyle derim.:
[Resûlullah aleyhisselâm “Şöyle derim” buyururken, yüzünü onlardan başka tarafa çevirdi.]
Siz, bana.: “Yâ MuhaMMed!” dersiniz. Ben ise, size şöyle derim.
[Resûlullah aleyhisselâm, “Şöyle derim” buyururken, yüzünü onlardan başka tarafa çevirdi.]”[833]

İSLÂMİYETİ MEKKE'de YAYMAYA ÇALIŞANLAR VE MÜSLÜMANLIKLARINI HİÇ ÇEKİNMEDEN AÇIKLAYANLAR.:

Peygamberimiz aleyhisselâmla yanında bulunan Müslümanlar İslâmiyeti
açıkladıkları zaman, Mekke'de İslâmiyeti duymayan kalmadı. Hz. Ebu Bekir bir köşede, Saîd b. Zeyd bir köşede, Hz. Osman bir köşede, Ebu Ubeyde b. Cerrah bir köşede., halkı, İslâmiyete dâvet ve teşvik etmeye koyuldular.[834] Her tehlikeyi göze alarak, Müslümanlıklarını, herkesten önce şu yedi mücâhid açıklamıştı.:

Resûlullah aleyhisselâm,
2-) Hz. Ebu Bekir,
3-) Bilâl-i Habeşî,
4-) Mikdad b. Esved,
5-) Suheyb b. Sinan,
6-) Ammar b. Yâsir,
7-) Sümeyye Hatun (Ammar b. Yâsir'in annesi).[835]

İSLÂMİYETİN MEKKE'de AÇIKLANIŞINDAN SONRA MÜSLÜMAN OLANLARDAN BAZILARI.:

1-) Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Hz. Safiyye,[836]
2-) Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Hz. Âtike,[837]
3-) Peygamberimiz aleyhisselâm’ın amcası Hz. Abbas,
4-) Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü Fadl Hatun,
5-) Hz. Abbas'ın âzadlısı Ebu Râfi
6-) Amr b. Abese,
7-) Ebu Zerri'l-Gıfârî.

Ebu Râfi’ der ki.: “Ben, Abbas b. Abdulmuttâlib'in kölesi idim. İslâmiyet ev halkı içinde şayi olup, Abbas Müslüman oldu. Ümmü Fadl da Müslüman oldu. Ben de Müslüman oldum.
Abbas; kavminden korkar ve onlara aykırı davranır görünmek istemez,
Müslümanlığını gizlerdi. Çünkü, kendisi servet sâhibi olup, serveti de kavminin üzerinde (veresiyede) dağınık bir halde bulunuyordu.”[838]

AMR B. ABESE'nin MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Amr b. Abese der ki.: “Ben, Câhiliye devrinde, kavmimin putlarına tapmaktan yüz çevirmiştim. Tapılan putların boş olduğunu[839] görüyor,[840] insanların, putlara taptıkları için, dalâletten başka birşey üzerinde bulunmadıklarını anlıyordum .[841]
Onlar birtakım taşlara tapıyorlardı ki, taş insana ne zarar, ne de yarar
verebilirdi.[842]
Putlara tapmanın boşluğu, içime doğmuştu.[843]
Teymâ halkından,[844] Kitâb Ehli olan bir zâta rastladım.[845]
Ona.: “Ben; bir yere konup da yanlarında put bulunmayınca, içlerinden birisi giderek dört taş getiren, onlardan üçü ile tenceresine ocak çatan ve yakışıklı olan dördüncüsüne tapan, oradan göç edileceği zaman da onu orada bırakan, her konduğu yerde bulduğu daha yakışıklısına tapan kabile halkından bir kimseyim!
İnsana ne yarar, ne de zarar veremeyen bir şeyi put edinmenin bâtıl ve boş olduğunu sanıyorum.
Sen, beni bundan daha hayırlısına kılavuzla sana!” dedim.[846]
O da.: “Mekke'den bir zât zuhur edecek, kavminin tapageldikleri putlardan yüz çevirip, halkı onlardan başkasına dâvet edecektir.
Sen onu gördüğün, duyduğun zaman, ona hemen tâbi ol!
Çünkü, o, dinin üstününü getirecektir!” dedi.
Artık, o günden beri, Mekke'den her gelenin yanına varıp.: “Mekke'de, olan biten bir şey var mı?” diye sorardım.
“Bir şey yok!” denilince,[847] ev halkımın yanına dönerdim.
Ev halkım, yola uzak değil, yakındı.
Mekke'den, deve üzerinde gelen kimselerin önlerine gerilip.:
“Mekke'de, hadiselerden bir hadise var mı?” diye sordukça.: “Yok!” derlerdi.
Ben, yine, bir gün yola oturmuştum.
Deve üzerinde bir kimse çıkageldi. Ona.: “Nereden geliyorsun?” diye sordum. “Mekke'den geliyorum” dedi.
Ona.: “Orada, yeni bir haber var mı?” diye sordum.
“Evet, var![848] Mekke'de bir zât zuhur etti. Kavminin putlarından yüz çevirip, halkı onlardan başkasına iman ve ibâdete dâvet ediyor!”
dedi.
Hemen, ev halkımın yanına döndüm.[849] Devemin üzerine atlayıp
Mekke'ye geldim.[850]
Mekke'de, herzaman gelişimde indiğim yere indim. Onun nerede olduğunu sordum.[851] Bir de ne göreyim? Resûlullah aleyhisselâm gizlenmiş!
Kavmi ise, ona karşı çok cüretli ve şiddetli davran maktalar. [852]
Bana.: “Geceleyin, tavaf ettiği sıradan başka bir zamanda, onunla görüşmeye kadir olamazsın!” denildi.
Bunun üzerine, Kâbe'nin önünde yatıp uyudum.
Kendisini, ancak tehlil sesiyle tanıyabildim. Hemen yanına vardım, kendisine selâm verdim .[853]
“Sen, nesin?” dedim.
“Ben, peygamberim.” buyurdu.
“Peygamber, ne demek?”dedim.
“Resûlullah demektir.” buyurdu.
“Seni kim gönderdi?” diye sordum.
Yüce ALLAH gönderdi.” buyurdu.
“Seni ne ile gönderdi?” diye sordum.
“Bir olan ALLAH'a eş, ortak koşmaksızın ibâdet etmek, Putları kırıp atmak,
Akrabaya yardım etmek,[854] Kan dökmemek, Yol güvenliğini sağlamak., vazifesiyle gönderdi.” buyurdu.
“Sen ne güzel şeylerle gönderilmişsin!”
“Ben sana iman, ve senin getirdiklerini tasdik ediyorum!”[855]
“Uzat elini, bey'at edeyim sana!” dedim.
Elini uzattı. Kendisine, İslâmiyet üzerine, bey'at ettim.[856]
“Senin yanında, bu hususta sana yardımcı kimler var?” diye sordum.
“Bir hür ile bir köle” buyurdu.[857]
O sırada, yanında, Ebu Bekir b. Ebi Kuhâfe ile Ebu Bekir'in azadlı kölesi
Bilâl bulunuyordu.[858]
“Sana ben de tâbi oluyorum!” dedim.[859]
“Yanında kalayım mı? Yoksa, ev halkımın yanına döneyim mi? Ne
buyurursun?” diye sordum.[860]
“Sen, şu gününde, bunu yapamazsın.[861] Benim yanımda kalamazsın![862]
Benim durumumu,[863]
ALLAHtan getirip tebliğ ettiğim şeylere karşı[864]
İnsanların[865] tutumunu,[866] nasıl katı ve kötü[867] davrandıklarını görmüyor musun?!
Sen şimdi ev halkının yanına dön! Onların yanında otur!
Benim gideceğim yere gittiğimi işittiğin zaman, yanıma gel! Bana tâbi ol!”
buyurdu. Bunun üzerine, dönüp ev halkımın yanına gittim.”[868]
ALLAH ondan razı olsun!.[869]

EBU ZERRİ'L-GIFÂRÎ'nin MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Ebu Zerri'l-Gıfârî; Amr b. Abese ile, bir anadan doğma kardeş idiler.[870]
Kendisi, Câhiliye devrinde, putlara tapmazdı.[871]
“Ben kavmimin tapageldikleri putlardan yüz çevirmiştim!” dediği zaman,
Abdullah b. Abbas.: “Senin taptığın ne idi?” diye sormuştu.
Ebu Zerri'l-Gıfârî.: “Hiçbir şey değildi!” demiştir.[872]
Mekke halkından bir adam, bir gün Ebu Zerri'l-Gıfârîye.: “Mekke'de bir zât, senin dediğin gibi.: “Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH=ALLAH'tan başka ilâh
yoktur!.” diyor ve kendisinin peygamber olduğunu söylüyor” diye haber vermişti.
Ebu Zerri'l-Gıfârî.: “O, kimlerdendir?” diye sorunca, Mekkeli adam.:
“Kureyş'tendir!” demişti.[873]
Ebu Zerri'l-Gıfârî der ki.: “Ben Gıfâr kabilesinden bir adamdım. “Mekke'de bir zât zuhur etmiş, kendisinin peygamber olduğunu söylüyormuş.”
diye, bize bir haber erişince.[874]
Yüce ALLAH celle celâlihu daha o zaman kalbime İslâmiyet
sevgisini düşürdü.[875]
Kardeşim Üneys'e.: “Hayvanına bin! Şu vâdiye doğru git!
Kendisine gökten haber geldiğini söyleyen[876] o zât ile konuş![877]
Kendisinin söyledikleri şeyleri dinle![878]
Kendisi hakkında benim için bilgi edin![879] Haberi bana getir!” dedim.[880]
Kardeşim[881] Üneys, Mekke'ye kadar[882] gitti.[883] Onunla buluştu.[884]
Kendisinin söylediklerini dinledikten sonra, dönüp[885] yanıma geldi.[886]
Ona.: “Ne yaptın?[887] Ne haber var sende?” diye sordum.[888]
“Mekke'de, senin dininde bir zâta rastladım ki, kendisini ALLAH'ın
gönderdiğini söylüyor.” dedi.
“Halk, onun hakkında ne söylüyor?” diye sordum.
'Şâir, kâhin, sihirbâz diyorlar!.” dedi.
Üneys, şâir kişilerdendi. O.: “Ben, doğrusu, kâhinlerin sözünü dinledim. Onun söylediği, kâhinlerin sözü değil!
Onun sözünü şiirin her çeşidine de tatbik ettim.[889] VALLAHi,[890] benden sonra[891] ona şiir demeye kimsenin dili varamaz! VALLAHi, o muhakkak sâdıktır.
Onlar ise, muhakkak yalancıdırlar![892]
VALLAHi, ben öyle bir zât gördüm ki; hayrı,[893] iyiliği, ahlâkî faziletleri[894] emrediyor, serden, kötülükten de sakındınyor.[895]
Onu ahlâkî faziletleri emrederken ve öyle bir söz söylerken gördüm ki, o söz sihir değildir!.” dedi.[896]
VALLAHi, ben kardeşim Üneys'ten daha üstün bir şâir duymadım![897]
Kardeşime.: “Sen bana bu hususta arzu ettiğim, gönlüme şifâ verir, müşkillerimi giderir bir haber getimedin![898]
Kendim gidip onu görürüm!” dedim.
Üneys.: “Olur! Fakat, sen Mekke halkından sakıma ol! Çünkü, onlar ona karşı son derecede kin besliyorlar. Hep surat asıp
duruyorlar.” dedi.[899]
Hemen, azık dağarcığımı, su tulumumu yüklendim.[900] Elime bir asâ alıp
yola düştüm, Mekke'ye ulaştım.
Resûlullah'ı şahsen tanımıyor, başkasından sormayı da uygun bulmuyor,
Mescid-i Haram'da bulunuyor ve Zemzem Suyu’ndan içip duruyordum.[901]
O sırada, yanıma Ali b. Ebi Tâlib uğradı ve.: “Şu adam herhalde garîbdir, sanırım!” dedi.
Ona.: “Evet! Garibim.” dedim.
Bana.: “Öyle ise, kalk, benimle birlikte bizim eve git!” dedi.
Onunla birlikte gittim. Ne o bana birşey sordu, ne de ben ona birşey haber verdim. Sabaha çıkınca, Resûlullah'ı sormak için, kuşluk vakti Mescid-i Haram'a gittim.Fakat, hiç kimse onun hakkında bana bir haber vermedi.
Yine, Ali bana uğradı da.: “Bu adam için, daha yerini öğrenmek zamanı gelmedi mi?!” dedi. Ben.: “Hayır!” dedim.
Ali.: “Öyle ise, gel, benimle birlikte bizim eve git!” dedi.
Evlerine varınca, bana.: “Senin işin nedir? Sen bu şehre ne için geldin?”
diye sordu.
Ona.: “Gizli tutacağına[902] ve işim hakkında bana kılavuzluk edeceğine[903] söz verirsen, sana haber veririm!” dedim.
“Öyle yaparım!” deyince.:
“Bize erişen habere göre; burada bir zât çıkmış, kendisinin peygamber
olduğunu söylüyormuş![904] Onunla konuşması,[905] ondan işittiklerini
ezberleyip bana haberini getirmesi için,[906] kardeşimi göndermiştim.[907] Kardeşim bana gönlüme şifâ verecek bir haber getirmedi.[908] Kardeşimin getirdiği haber gönlüme şifâ vermediği için,[909] onunla kendim buluşup konuşmak üzere[910] geldim.”[911] dedim.
Bunun üzerine, Ali bana.:”Sen, geldiğine isabet ettin, akıllılık ettin![912]
Bu zât ALLAH'ın resûlüdür, hak peygamberdir![913]
Sabahladığın vakit, sen beni takip et!
Ben senin için korkulacak bir şey görürsem[914], ya ayakkkabımı
düzeltiyormuşum gibi duvara doğru yönelir dururum;[915] ya da, döküyormuşum gibi yaparım.[916] Sen, durup beni bekleme, git![917]
Ben geçip gidersem, sen arkamdan gel ve benim girdiğim yere sen de gir!.” dedi.[918]
O, gitti, ben de gittim. Nihâyet, o, Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna girdi. Ben de kendisiyle birlikte girdim.[919]
“Esselâmü aleyke yâ Rasûlullah!” diyerek onu ilk kez İslâm selâmı ile ben
selâmladım.[920]
Bana.: “Sen, kimsin?” diye sordu.
“Gıfâr oğullarından bir adamım.” dedim.[921]
Kendisine.: “Yâ MuhaMMed! Sen insanları nelere dâvet ediyorsun?” diye sordum.
Resûlullah.: “Bir olan ve hiçbir şerîki olmayan ALLAH'a imana ve putları gidermeye ve benim de Resûlullah olduğuma şehâdet etmeye dâvet ediyorum.” buyurdu.[922]
“Bana İslâmiyeti (nasıl Müslüman olunacağını) bildir!” dedim.
Bildirince, hemen oracıkta Müslüman oldum.[923]
“Eşhedü en Lâ İLâhe İLLâ ALLAH ve eşhedü enne MuhaMMeden abduhû ve rasûlüh =>Şehâdet ederim ki, ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki, MuhaMMed, ALLAH'ın kulu ve resulüdür!.
diyerek şehâdet getirdim.[924]
Resûlullah aleyhisselâm’ın yüzünde sevinç belirdiğini gördüm.[925]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ey Ebu Zer! Sen şimdi bu işi Mekkelilenden gizli tut, memleketine dön, git!” buyurdu.[926]

“Yâ Rasûlullah! Ben dinimi açıklamak istiyorum.” dedim. [927]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Ben senin hakkında Mekkelilerden endişe ediyorum! [928] Öldürülürsün, diye korkuyorum!.” buyurdu. [929]
“Yâ Rasûlullah! Ben öldürüleceğimi bilsem de, bunu muhakkak yapacağım!.” dedim. Resûlullah aleyhisselâm, sustu. [930]
“Seni hak dinle peygamber gönderen,[931] varlığım Kudret Elinde bulunan
ALLAH'a[932] yemin ederim ki,[933] Mescid-i Haram'da,[934] onların arasında bunu[935] İslâmiyeti[936] bağıracağım![937] İslâmiyeti haykırarak açıklamadıkça yurduma dönüp gitmeyeceğim!.” diyerek,[938] Kureyşlilerin Mescid-i Haram'da halkalandıkları, konuştukları sırada[939] Mescid-i Haram'a varıp yüksek sesle.:[940]
“Ey Kureyş cemaatı![941] Eşhedü en Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH ve eşhedü enne MuhaMMeden abduhû ve rasûlüh =>Şehâdet ederim ki, ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki, MuhaMMed ALLAH'ın kulu ve resûlüdür!.” diyerek bağırdım.[942]
Müşrikler.: “Adam sapıttı! Adam sapıttı ![943] Kalkınız yürüyünüz şu Sâbiî'nin
üzerine!” diyerek silkinip kalkıverdiler, beni öldüresiye[944] dövdüler, yere
serdiler.[945]
O sırada, Abbas b. Abdulmuttâlib yetişip üzerime kapandı ve onlara.:
“Yazıklara olsun size! Siz Gıfâr Kabilesinden bir adamı öldürüyorsunuz da, [946] onun Gıfâr Kabilesinden olduğunu ve tüccarlarınızın Şam'a giden yolunun bunların yurdundan geçtiğini bilmiyorsunuz!?[947] Ey Kureyş cemaatı! Sizler tüccarsınız! Ticâret yolunuz da Gıfâr yurdunun üzerindedir! Yoksa, siz ticâret yolunuzun kesilmesini mi istiyorsunuz?.”[948] diyerek çıkışınca, üzerimden çekildiler,[949] başımdan dağıldılar.[950]
Ertesi günü, sabahleyin, yine, Mescid-i Haram'a vardım.
Dünkü söylediğimin aynını tekrar söyledim.
Onlarda.: “Kalkınız, yürüyünüz şu Sabiı'nin üzerine!” diyerek kalkıverdiler.
Dünkü gibi, yine, öldüresiye[951] dövdüler ve yere serdiler.
O sırada, yine Abbas yetişip, onlara dün söyledikleri gibi söyleyince,
bıraktılar.[952] Beni öldürdüklerini sandılar.
Kalkıp Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına vardım.
Resûlullah aleyhisselâm, halimi görünce.:
“Ben seni men etmemiş miydim?” buyurdu.
“Yâ Rasûlullah! Bu, kalbimde bir istekti. Ben de onu yerine getirdim!” dedim.
Bir müddet, Resûlullah aleyhisselâm’ın yanında bulundum.[953]
“Ey ALLAH'ın Peygamberi! Sen ne yapmamı bana emredersin?[954]
Rasûlullah! İstediğini bana emret!” dedim .[955]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Emrim sana gelince, onu kavmine haber ver, tebliğ et![956] Ortaya çıkışımızın haberi sana eriştiği zaman, yanıma gel!” buyurdular.[957]
Bunun üzerine, Ebu Zerri'l-Gıfârî.: “Yâ Rasûlullah! Şimdi ben ev halkımın yanına döneceğim! Senin savaşla memur olacağın zamana kadar bekleyecek, o zaman, gelip yanına katılacağım!” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm, ona.:
“İyi edersin, hemen dön, git!” buyurdu.[958]
ALLAH ondan razı olsun!.[959]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[792] Şuarâ.: 214.
[793] Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 118.
[794] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c.1, s. 307, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 190, Müslim, Sahîh, c. 1 ,s. 192-193, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 338, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, c. 1, s. 1 20, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 248, Taberî, Târih, c. 2, s. 216.
[795] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 307, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 194,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 121 , Taberî, Târih,c. 2, s. 21 6.
[796] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 307, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 194,
Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 181, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 38.
[797] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 16, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 193, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 178, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1 ,s. 183, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 460.
[798] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 339, Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 120.
* “Yâ Sabâhâh!.” “Düşman taratın dan, kuşatıldık! Sarıldık! Sabah vakti gelip çattı! Hemen çarpışmaya hazırlanın!” gibi anlamlara gelir. (İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 6-7).
[799] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 307, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 194,
Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 339, Belâzurî, Ensâb, c. 1 ,s. 121, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 183, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 144, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 38, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 7, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 288, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 460.
[800] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 83.
[801] Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 194, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Zehebî, s. 1 44, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,s.46O.
[802] İbn Sa'd.c. 1, s. 200, Müslim, c. 1, s. 194, Taberî, c. 2, s. 216, Ebu'lFerec, c. 1, s. 183, Zehebî, s. 144, Halebî, c.1, s.460.
[803] İbn Sa'd, c. 1, s. 200, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 183.
[804] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 24, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 154.
[805] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 60.
[806] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ahmed b.Hanbel, c. 1,s. 307, Müslim, c.
1, s. 194, Taberî, Târih, c.2, s. 216, Beyhakî,Delâil, c. 2, s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 7.
[807] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 307, Buhârî, Sahîh, c. 6, s.
16,Taberî, Tefsîr, c. 19,s. 121, Begavî, Mesâbıhu's-sünne,c. 2, s. 175, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 38, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 ,s. 460.
[808] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 281, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 121 ,Taberî, T ârih, c. 2, s. 216, E bu'lF erec İbn C evzî, el-Vefâ, c. 1, s. 183.
[809] Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 476, Müslim, Sahîh, c. 1.S.193,
Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 120, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c.1, s. 1 83, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 350.
[810] İbn Sa'd, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 307, Müslim, c. 1, s. 194, Belâzurî, c. 1, s. 120, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec, c. 1,s. 183, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 146, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 38.
[811] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Begavî, Mesâbihu's-sünne, c. 2, s. 175.
[812] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 307, Buhârî, c. 6, s. 17, Begavî, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 183, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 38.
[813] Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s. 307, Belâzurî, c. 1, s. 121, Taberî, Târih, c.2, s. 216, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 182,Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 146, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 7.
[814] İbn Sa'd, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 281, Buhârî, c. 6, s. 17, Müslim, c. 1, s. 194, Belâzurî, c. 1, s. 120, Taberî,Târih, c. 2, s. 216, Beyhakî, c.2, s. 182, Begavî, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec, c. 1,s. 183, İbn Esîr, c. 2, s. 60, Zehebî, s. 146, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 38.
[815] İbn Sa'd, c. 1, s. 200, Ahm ed b. Hanbel, c. 1, s. 281, Buhârî, c. 6, s. 17, Belâzurî, c. 1, s. 183, İbn Esîr, c. 2, s. 60, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 38, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 7.
[816] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 175.
[817] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 83.
[818] İbn Sa'd, c. 1,s. 200, Müslim, Sahîh, c.1, s. 194, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 120, Taberî, Târîh, c. 2, s. 216, Ebu'l-Ferec,c.1, s. 183, İbn Esîr, c.2, s. 60, Zehebî, Târih, s. 146.
[819] 81 0. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 281, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 194, Bel âzurf, E nsâbu'leşrâf, c. 1, s. 1 20, Taberî, Târîh, c. 2, s. 216, Beyh akf, D elâi I, c. 2, s. 182, Bega vf, M esâb fhu's-sünne, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.
1 83, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 146, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 38.
[820] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 120, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184.
[821] Ze m ahşe rf, K eşşâf, c. 4, s. 29 0, Fa hru' r-R âzf, Tefsîr, c. 3 2, s. 16 6, Kurtubî, Tefsîr, c. 20, s. 235, H âzin, Tefsîr, c. 4, s. 424, Beyzâvf, Tefsîr, c. 2, s. 580, Ebussuud, Tefsîr, c. 9, s. 210, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 288.
[822] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 281, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 194, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 120-121, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 182, Begavî, M esâbfhu's-sünne, c. 2, s. 175, E bu'l-F erec İ b n C evzî, el -Vefâ, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 60-61, Zehebî, Târîhu'l -İ si âm, s. 146, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 38.
[823] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 338, Deylemf, Firdevs, c. 5, s. 285.
[824] . Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 192, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 248, Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 120, Kurtubî, Tefsîr, c. 13, s. 143.
[825] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 193, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 249, Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 119.
[826] Nesâî, Sünen, c. 6, s. 248-249.
[827] İbn İshâk.Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 128, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 17. Nesâî, Sünen, c. 6, s. 248-249.
[828] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 128, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 161, c. 6, s. 17, Müslim, Sahîh, 11, s. 193, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 249-250, Taberî, Tefsîr, c. 19, s. 119.
[829] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 1 7, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 193, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 249-250.
[830] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 128, Buhârî, Sahîh, 4, s. 161, c. 6, s. 17, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 193,Nesâî, Sünen, c. 6, s. 249.
[831] Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 192, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 339, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 248, Taberî, Tefsîr, c.19, s. 119.
[832] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119-120, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 27.
[833] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 128.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/264-270.
[834] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 123.
[835] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, İbn Ebf Şeybe, Musânnef, c. 13,.
4748,Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1 , s. 404, Belâzurî,c.1, s. 158, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 349, Ebu Nuaym, Hilyetu'l-evliyâ.c. 1, s. 172, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1864, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 152, Zehebî, Siyeru a'lamu'nnübelâ, c. 1 , s. 293, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 58. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/270-271.
[836] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 41.
[837] İbn Sa'd, c. 8, s. 43, Zehebî, c. 2, s. 195, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 358.
[838] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 10, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 477, Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 323, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 106. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/271-272.
[839] İbn Sa'd, Tabakât, c . 4, s. 217, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 257, İbn Atodilberr,İstiâb, c .3, s. 1192.
[840] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s.
257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1192.
[841] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 112, Müslim, Sahîh, c.1, s. 569, İbn Esîr,
Camiu'l-usûl, c. 10, s. 76, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3,s. 6.
[842] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 257, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1193.
[843] İbn Abdilberr, c. 3, s. 1192, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 251 .
[844] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 217.
[845] İbn Sa'd, c. 4, s. 217, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.2 57, İbn Abdilberr, c. 3, s. 11 93.
[846] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 217.
[847] İbn Sa'd, c. 4, s. 217-218, Ebu Nuaym, c.1, s. 257, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1193.
[848] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 ,s.257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1193-1194.
[849] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1192-1194.
[850] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Müslim, Sahîh, c.1, s. 569, Ebu Nuaym , Delâil,c. 1, s. 257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1194.
[851] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 257, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 3,5.1194.
[852] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 112, Ebu
Nuaym , Delâil, t 1, s. 257-258, İbn Abdilberr, c. 3, s.1194.
[853] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.
258, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1194.
[854] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 21 8, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 11 2, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 569, Ebu Nuaym ,Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 258, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1194, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 61 7, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,s. 168, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 251-252, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 6.
[855] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 258, İbn Abdilberr,İstiâb c. 3 s. 1194.
[856] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1193, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 252.
[857] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 569,
Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 617, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10,s.76, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 252.
[858] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112.
[859] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 569, İbn Esîr, Câmiu'l-usül, c. 10, s. 77.
[860] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 258, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 3, s. 1194, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 6.
[861] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 569, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 77.
[862] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218.
[863] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Müslim, c. 1, s. 569, İbn Esîr, Câmiu'l-usül, c. 10, s. 77.
[864] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 112, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 258, İbn Abdilberr, c.3, s. 1194.
[865] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-k übrâ, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Müslim, Sahîh, c.1, s. 569, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 258, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s 1194, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 77.
[866] Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 569.
[867] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 218, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 111, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 569, Ebu Nuaym , Delâil,c. 1, s. 258, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1194.
[868] İbn Esîr. Câmiu'l-usûl. c. 10. s. 77.
[869] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/272-275.
[870] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 252.
[871] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 222, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1 , s.
156, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 38.
[872] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 327.
[873] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 223.
[874] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 158, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, İbn Esir,
Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 38.
[875] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 222.
[876] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 241, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1923, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1653, İbn E ar, Câmiu'l-usûl, c. 10,s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 62.
[877] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 158, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 338, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 0, s. 38, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[878] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 224, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 241,
Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1923, İbn Abdilberr, İstiâb, c.4, s. 1653, İbn Esîr,
Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34.
[879] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 241, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1923, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4,s. 1653, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10,s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34.
[880] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 224, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 158, Müslim, c. 4, s. 1923, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, İbnAbdilberr, İstiâb, c . 4, s. 1653, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34.
[881] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 241.
[882] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 224, Müslim, c. 4, s. 1923, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 10, s. 38.
[883] İbn Sa'd, c. 4, s. 224, Ahmedb. Hanbel.c. 5, s. 174, Buhârî, c. 4, s. 158, Müslim, c. 4, s. 1923, Ebu Muaym , Delâil, c. 1 ,s. 254, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 209, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1653, Zehebî, Siyeru alâmu'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[884] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 58, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[885] İbn Sa'd, c. 4, s. 224, Buhârî, c. 4, s. 241, Müslim, c.4, s. 1923, İbn
Abdilberr, c. 4, s. 1653, İbn Ea”r, Câmiu'l-usûl, c. 10,s. 38, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34.
[886] Ahmedb. Hanbel.c. 5, s. 174, Beyhakî, c. 2, s. 209, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 166.
[887] Müslim, Sahîh, c.4, s. 1923, İtan Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 35.
[888] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 58, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, Zehebî,
Siyer, c. 2, s. 37.
[889] İbn Sa'd, c.4, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c.5,s. 174, Müslim, c. 4, s.
1923, Ebu Nuaym , c. 1, s. 254, Beyhakî, c. 2, s.209, İbn Esîr, c. 10, s.35,
Zehebî, Târih, s. 166, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 35.
[890] Ahmedb. Hanbel, M üsned, c. 5, s. 174.
[891] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1923, Beyhakî, Delâil, c . 2, s. 209, İbn Esîr,
Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 36, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s.167.
[892] İbn Sa'd, c.4, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c.5,s. 174, Müslim, c. 4, s.
1923, Ebu Nuaym , c. 1, s. 254, Beyhakî, c. 2, s.209, Zehebî, Târîhu'l-İsla m, s. 167, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 35.
[893] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 1 58, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[894] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 224.
[895] İbn Sa'd, c. 4, s. 224, Buhârî, c. 4, s. 158, Hâkim, c. 3, s. 338, Zehebî, c. 2, s. 37.
[896] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 241 .Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1922-1923, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1653, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl,c. 10, s. 38, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 62.
[897] Kadı I yaz, es-Şitâ, c. 1, s. 219.
[898] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 158,241 , Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1924, Hakim, Müstedrek, c. 3, s. 338, İbn Abdilberr, İstiâb, c .4,s. 1653, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 167, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34, İbn Hacer, c. 4, s. 62.
[899] Ben senin için korkulacak birşey görürsem,904 ya ayakkabımı
düzeltiyomnuşum gibi duvara doğru yönelir, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 220, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 174, Müslim, c. 4, s. 1924, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.254, Beyhakî, Delâil, c . 2, s. 209, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 38, Zehebî, Târih, s. 167, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 35.
[900] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 58, 241 .
[901] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 58-1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[902] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 159, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[903] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 241, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1924.
[904] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[905] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 159.
[906] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 225.
[907] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 159.
[908] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225.
[909] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59.
[910] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 159.
[911] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225.
[912] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 338-339.
[913] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 241, Müslim , Sahîh, c. 4, s. 1924, İbn Esîr,
Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6,s. 100.
[914] İbn Sa'd, Tabakât, c.4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 1 59, Müslim, c. 4, s.
1924, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr,İstiâb, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 0, s. 38, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Zehebî, Siyer, c. 2, s. 37.
[915] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Zehebî, c. 2, s. 37.
[916] İbn Sa'd, c.4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 241 , Müslim, c. 4, s. 1924, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Cami, c. 10,s. 39, İbn E ar, Usd, c. 6, s. 100.
[917] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Zehebî, Siyer, c. 2, s. 37.
[918] Buhârî, c. 4, s. 159, Müslim, c. 4, s. 1924, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39.
[919] Buhârî, Sahîh, c.4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[920] . Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 136,159, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 342, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1654, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 212, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 168, 170.
[921] İbn Abdilberr, İstiâb, c . 4, s. 1654.
[922] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225.
[923] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59.
[924] İbn Sa'd, c. 4, s. 222, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 342, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1654, Beyhakî, c. 2, s. 212, Zehebî, s. 170.
[925] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 342, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 212, Zehebî, s. 1 70.
[926] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Cami, c. 10,s. 40, Zehebî, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34.
[927] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 158, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 328.
[928] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1624.
[929] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 328.
[930] Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 158, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s.
328.
[931] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34.
[932] İbn Sa'd, c.4, s. 225, Buhârî, c.4, s. 242, Müslim, c. 4, s. 1924, İbn
Abdilberr, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10,s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 100, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 63.
[933] İbn Sa'd, c.4, s. 225, Buhârî, c. 4,s. 159, 242, Müslim, c. 4, s. 1924, Hâkim, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 1 00, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[934] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225.
[935] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 159, 242, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1924, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, İstiâb, c.4,s. 1954, İbn EaV, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Ea”r, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 100, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[936] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 225, Ebu Nuaym , Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 158.
[937] Buhârî, c. 4, s. 159, Müslim, Sahîh, c.4, s. 1924, Hâkim, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1 654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl,c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usd, c, 6, s. 100, Zehebî, c. 2, s. 37.
[938] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 225, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1 , s.
158.
[939] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 328.
[940] İbn Sa'd, c. 4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 159, Müslim , c.4, s. 1924, Ebu Nuaym, c. 1, s. 158, Hâkim, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Ea>, Usd, c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 34, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 328.
[941] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339, Zehebî, Târfhu'l-İsla m, s. 170.
[942] İbn Sa'd, c. 4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 159, Müslim , c. 4, s. 1924, Ebu Nuaym, c. 1, s.1 58, Hâkim, c. 3, s. 339, İbn Abdilberr,c.4, s. 1654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 170, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34,Heysemî, c. 9, s. 328, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 68.
[943] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,s. 225, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s.
158-159.
[944] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Zehebî, Târîhu'l-İsla m, s.
170.
[945] İbn Sa'd, c.4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 242, Müslim ,c. 4, s. 1924,
EbuNuaym, c.1 ,s. 159, Hâkim, c. 3, s.339, İbn Abdilberr c.4, s. 1954, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 1 00, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34.
[946] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Zehebî, Târih, s. 170.
[947] Buhârî, c. 4, s. 242, MüsJim, c. 4, s. 1924-1925, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1 654, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 3940, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 101, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 34.
[948] İbn Sa'd, c. 4, s. 225, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1 , s. 159.
[949] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339.
[950] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 159.
[951] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 339.
[952] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 159, 242,
Müslim, Sahîh,c. 4, s. 1924-1925, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 159, Hâkim , c. 3, s. 339, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1654, İbn Ea>, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 40, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c. 6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 34.
[953] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 328.
[954] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 225.
[955] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 158.
[956] İbn Sa'd, c.4, s. 225, Buhârî, c. 4, s. 241-242, Müslim, c. 4, s. 1924, İbn
Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 39, İbn Esîr, Usd, c.6, s. 100, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 34.
[957] Buhârî, c. 4, s. 159, Hâkim, c. 3, s. 339, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 158, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 10, s. 40,Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 37.
[958] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 222.
[959] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/275-283.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın TEVHİD AKİDESİNİ YAYMAYA KOYULUŞU.:

Resim

PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂM’ın’ın TEVHİD AKİDESİNİ YAYMAYA KOYULUŞU.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın amcası Ebu Tâlib; zengin olmamasına rağmen, Kureyşîlerin seyyidi, ulu kişisi ve şereflisi idi. Kendisinin sözü dinlenir, emirlerine karşı gelmekten çekinilirdi. [760]
Ebu Tâlib Amca, babası Abdulmuttâlib'in vasiyyeti üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâmı sekiz yaşında iken yanına alıp, onu kendi çocuklarından ziyâde üzerine titreyerek büyütmüş; [961]
ve yirmibeş yaşında bulunduğu sırada da Hz. HATİCE ile evlendirmek sûretiyle, ona karşı babalık ve hâmilik vazifesini gereği gibi yerine getirmişti. [962]
Yüce ALLAH celle celâlihu'nun buyruğunu yerine getirmek için yardım istediği sırada da, [963] Abdulmuttâlib oğulları arasında, yalnız o, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Etrafını kuşatıp seni korumaktan bir an geri durmayacağım!” diyerek, İslâm dâvasında da kendisini destekleyeceğine kesin söz vermiş bulunuyordu. [964]
Ebu Tâlib Amca, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üzerine böyle olanca şefkatiyle eğildiği ve yanıbaşına dikilerek onu koruduğu zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm, Yüce ALLAH'ın.: “Şimdi, sen, ne ile emrolunuyorsan apaçık bildir! Müşriklere aldırış etme!”

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Artık emrolunduğun şeyi açıkça bildir. Ve müşriklerden yüz çevir" (Hicr 15/94)

Buyruğuna uyarak, [965] vazifesini açıkça yerine getirmeye; [966]
gecede gündüzde, açıkta gizlide, halkı tevhid akidesine dâvete koyuldu.
Kendisini bundan ne bir döndürücü döndürebildi, ne bir engelleyici engelleyebildi.
Hac mevsimlerinde; halkın toplu bulundukları yerleri durmadan dolaşarak, rastladığı herkesi,-hür köle, zayıf kavi, zengin fâkir-ayırt etmeden, Yüce ALLAH'ın birliğine inanmaya dâvet ve teşvik etti. [967]
Peygamberimiz aleyhisselâm müşriklerin tapmakta oldukları putlarını yermeye başladığı[968] ve putlara taparak küfür ve dalâlet üzerinde ölüp gitmiş olan baba ve atalarının da[969] Cehenneme atıldıklarını, [970] helâk olduklarını[971] açıkladığı zaman, Kureyş müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm’a suratlarını astılar. [972]
Peygamberimiz aleyhisselâmı ve söylediklerini, red ve inkâr ettiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm’a karşı koymak ve düşmanlık beslemek hususunda birleştiler. [973]
Fakat, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın amcası Ebu Tâlib'in kendi dinlerine bağlılıkta
devamı, [974] onun aralarındaki saygınlığı, [975] kendisini Peygamberimiz aleyhisselâm üzerindeki koruyucu ve kol-layıcılığı, onların Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üzerine yürüyüvermelerini engellemekte idi. [976]


*
**
****


DiP NOTLAR.:

[960] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 14.
[961] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 119-120, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.166, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 130-131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 2, s. 282-283.
[962] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 198-201, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s. 99, Yâkubî,Târih, c. 2, s. 20, Taberî, Târih, c. 2, s. 196, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1818, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c.1, s.1 45, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 50, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 65, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 295, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264.
[963] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 59, Taberî, Târih, c. 2, s. 218,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 221, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 350, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 302.
[964] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 119, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 61.
[965] Hicr 15/94.
[966] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 282, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 1, s. 99, Zehebî, Târihu’l-İslâm, s. 147.
[967] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 40-41.
[968] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 282, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116,Yâkubî, Târih, c. 2, s. 24, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târıhu'l-İslâm , s. 148, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 288, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461.
[969] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.1 16, Yâkubî, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 181 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 283.
[970] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116.
[971] İbn Sa'd, c. 1, s. 199, Yâkubî, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s.181.
[972] İbn Şa'd, c. 1, s. 199, Belâzurî, c. 1, s. 11 6, Diyarbekrî, c. 1 ,s. 288.
[973] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 282, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 148, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 7, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461.
[974] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 99,Zehebî, s. 148, Halebî, c. 1 , s. 461.
[975] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 284, İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Taberî, c. 2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, c. 1 ,s. 99, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 148.
[976] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 282, Taberî, c. 2, s. 218, İbn Esîr, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, c. 1, s. 99, Zehebî, Târıhu'l-İslâm ,s. 148. Halebî. c. 1. s. 461. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/283-285.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

4.üncü BÖLÜM

KUREYŞ'İN DÜŞMANLIĞI VE İŞKENCE.:
KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN EBU TÂLİB'e BAŞVURMALARI.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kendi dinlerinden ayrılmak ve putlarını yermek, gibi davranışlarından şikâyetlerine Ebu Tâlib'in aldırış etmemekle kalmayıp yanına dikilerek onu koruduğunu, kolladığını gören Kureyş müşriklerinin eşrâfından.:[1]
1-) Utbe b. Rebia,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Ebu Süfyan b. Harb,
4-) Ebu'l-Bahterî b. Hişâm,
5-) Esved b. Muttâlib,
6-) Ebu Cehil Amr b. Hişâm,
7-) Velid b. Mugîre,
8-) Nübeyh b. Haccac,
9-) Münebbih b. Haccac,
10-) Âs b. Vâil..[2] gibi birtakım kişiler, Ebu Tâlib'in yanına vardılar.[3] Ona.: “Ey Ebu Tâlibi Kardeşinin oğlu bizim ilâhlarımıza dil uzattı.
Dinimizi yerdi. Akıllarımızı, hafif akıllılık ve akılsızlık saydı.
Baba ve atalarımızın da dalâlet ve sapkınlık içinde ölüp gitmiş olduklarını
iddia etti. Sen ya onu bizimle uğraşmaktan alıkoyarsın, ya da aramızdan çekilir (bizi onunla başbaşa bırakır)sın!.
Zâten, sen de ona karşısın; bizim gibi, muhalifsin!.[4]
(Sen aradan çekilirsen) biz onun hakkından geliriz!.” dediler.[5]
Ebu Tâlib onları güzellikle, güleryüzle, yumuşak ve tatlı sözlerle başından
savdı..[6]


PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a ve İSLÂMİYETE DÜŞMAN OLAN MÜŞRİK ULULARI.:
İslâmiyet Mekke'de yayılmaya başlayınca, müşriklerin ulu kişileri kızdılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm’a karşı, kıskançlığa ve azgınlığa başladılar.
Aşağıda isimleri sıralanan müşriklerden bazıları, kıskançlık ve
düşmanlıklarını açıkça, bazıları da kapalı ve sinsi bir biçimde sürdürdüler.:
1-) Ebu Cehil Amr b. Hişâm,
2-) Ebu Leheb b. Abdulmuttâlib,
3-) Esved b. Abdi Yağus,
4-) İbn Gaytala Haris b. Gays,
5-) Velid b. MugiYe,
6-) Ümeyye b. Halef,
7-) Übeyyb. Halef,
8-) Ebu Kays b. Fâke,
9-) Âs b. Vâil,
10-) Nadrb. Haris,
11-) Münebbih b. Haccac,
12-) Züheyr b. Ebi Ü meyye,
13-) sâib b. Ebi sâib,
14-) Esved b. Abdulesed,
15-) Âs b. Saîd,
16-) Ebu'l-BahterîÂs b. Hişâm,
17-) Ukbe b. Ebi Muayt,
18-) İbnü'l-Asda',
19-) Hakem b. Ebi'l-Âs,
20-) Adiyy b. Hamra',[7]
21-) Esved b.Muttâlib.[8]
22-) Ebu Süfyan b. Haris,
23-) Hanzale b. Ebi Süfyan,
24-) Muaviye b. Mugîre,
25-) Esed b. Abduluzzâ,
26-) Ebu Zem'a Zem'a b. Esved,
27-) Sayfiy b. Sâib,
28-) Amr b.Âs,
29-) Nübeyh b. Haccac,
30-) Üneys b. Miyer,[9]
31-) Tuayme b. Adiyy,[10]
32-) Rükâne b. Abdi Yezid[11]
33-) Mâlik b. Tulatıla.[12]
34-) Hübeyrab b. EbiVehb,[13]
35-) Mutim b. Adiyy.[14]

BUNLARDAN, PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a DÜŞMANLIKLARINI AŞIRI DERECEDE SÜRDÜRENLER.:
1-) Ebu Cehil Amr b. Hişatm,
2-) Ebu Leheb b. Abdulmuttâlib,
3-) Ukbe b. Ebi Muayt idi.[15]

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a DÜŞMANLIKTA FAZLA İLERİ GİTMEYENLER.:
1-) Utbe b. Rebia,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Ebu Süfyan b. Harb olup,
Bunlar Peygamberimiz aleyhisselâm’a düşman olmakla birlikte, öteki müşrikler kadar düşmanlıkta ileri gitmezlerdi.[16]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a düşman olan bu müşrik ulularından Ebu Süfyan b. Haris,[17] Ebu Süfyan b. Harb, Amr b. Âs, ve Hakem b. Ebi'l-Âs'tan başka, hiçbirisi Müslüman olmamıştır. [18]

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm İLe ALAY EDEN MÜŞRİKLERDEN BAŞLICALARI.:
1-) Esved b. Muttâlib,
2-) Esved b. Abdi Yağus,
3-) Velid b. Mugîre,
4-) Âs b. Vâil,
5-) Haris b. Tulatıla (Gaytala) idi.[19]

Buna mukabil.:
1-) Mut'im b. Adiyy,
2-) Ebu'l-Bahterî Âs b. Hişâm,
Peygamberimiz aleyhisselâmı ve ashabını en az üzen müşriklerden di.[20]

MÜŞRİK ULULARININ PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a ve İSLÂMİYETE DÜŞMAN OLMALARININ BAŞLICA SEBEBLERİ.:
Kureyşî müşrik ulularının Peygamberiiniz aleyhisselâm’a ve İslâmiyete düşman olmalarının birtakım sebepleri vardı.:
1-) Kureyşîler yüzlerce yıldan beri putperest idiler. Ataları İbrahim ve İsmail aleyhisselâmların Tevhid mâbedi olan Kâbe, çevresine dikilen üçyüz altmış putla, puthâneye çevrilmişti.[21]
Kureyşlilerden, evlerinde putu bulunmayan, evlerine girerken de, evlerinden çıkarken de ona el yüz sürmeyen kimse yoktu.[22]
Peygamberimiz aleyhisselâm ise, onların bu putperestliğini yeriyor,[23] hatıra gönüle bakmaksızın ve hiç kimseyi istisnâ etmeksizin, putlara taparak küfür ve dalâlet içinde ölüp gitmiş olan baba ve atalarının da[24] Cehenneme atıldıklarını,[25] helâk olduklarını söylemekten çekinmiyordu.[26]
Kureyş müşrikilerince ise, putlara tapmaktan daha üstün bir din yoktu ve
olamazdı.[27]

2-) Mekke şehri, İlahî Mâbed olan Kâbe'si ile, Arap ülkesinin biricik dinî
merkezi olup, her yıl oraya hac mevsiminde hac için, diğer zamanlarda da umre için, her taraftan akın akın gelinirdi.[28]
Bunun için, Kâbe'yi açmak, kapamak, korumak demek olan “hıcâbe”;[29]
Hacıların su ihtiyacını karşılamak demek olan “sıkâye”;[30]
Hacılara yemek yedirmek demek olan “rifâde”[31] gibi dinî hizmetlerin
yanısıra, “Dârü'n-Necve” diye anılan İdare Meclisi ile;
Sancaktarlık demek olan “livâ”;[32]
Başkumandanlık demek olan “kıyâde”[33] gibi askerî hizmetlerde ihdas,[34]ve kabilelerin ulularına tevcih edilmiş bulunuyordu.
Babadan evlâda geçen bu hizmetler, kendilerine hem büyük nüfuz, hem de
büyük çıkarlar sağlamakta idi.
Bunun için, müşrik uluları, kendilerinin dinî ve ticârî durumlarını
sarsabilecek her harekete karşı koymayı çıkarlarının bir gereği saymakta idiler..

3-) Peygamberimiz aleyhisselâm, Kureyşîlerin azılı müşriklerinin kötülüklerini ortaya döken âyetleri[35] okuyup duruyordu.
Müşrik ulularından kimi, bu ve benzeri âyetlerde sıralanan kötülüklerin
tümünü, kimisi de bir kısmını kendisinde bulup gocunmakta; bu kötülüklerle teşhir edile edile, bir gün gözden düşebileceklerinden kaygılanmakta ve tedirgin olmakta idiler.

4-) Kureyş uluları; kendileri için üstün bir hak tanımayan, herkesi bir tarağın dişleri gibi eşit tutan[36] ve “Sizin, ALLAH katında en şerefli ve değerli olanınız, ALLAH'tan (ALLAH'ın emirlerini yerine getirmemekten)
en çok sakınanınızdır”[37] diyen bir dini, nasıl benimseyebilirler, içlerine
sindirebilirlerdi?

Nitekim, İslâm düşmanlarının en azılılarından olan Ebu Leheb.:
“Ey MuhaMMedi Ben sana iman eder, Müslüman olursam, bana ne verilir?”
diye sormuş, Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
“Müslümanlara ne verilirse, sana da o verilir!” buyurmuştu. Ebu Leheb.:
“Onların üzerinde, benim için bir üstünlük olmayacak mıdır?” diye sormuş,
Peygamberimiz aleyhisselâm da.:
“Daha ne istersin?!” buyurunca, Ebu Leheb.:
“Benim şu sıradan insanlarla bir tutulacağım bu dine yuh olsun!.” demekten kendisini alamam işti r.[38]
Yine Ebu Leheb.:
“MuhaMMed, bana, görmediğim birtakım şeyler vaad ediyor! Onların
öldükten sonra olacağını söylüyor!
O, bu vaadlerden başka, acaba ellerime (avucuma) ne koydu?!” diyerek
ellerine üfledikten sonra.:
“Yuh sizlere! Ben sizde MuhaMMed'in söylediklerinden hiçbir şeyin mevcud
olduğunu görmüyorum!” demiştir..[39]

5-) Kureyş âileleri arasında, öteden beri, birbirlerine karşı çekememezlik
huyları ve üstünlük dâvaları vardı.
Bunun için, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Hâşim oğulları arasından peygamber olarak ortaya çıkmasıyla Hâşim oğulları âilesinin öteki âilelere karşı ezici bir üstünlük sağlayacağını düşünerek bundan telâşlananlar olmuştu. Nitekim, Ebu Cehil bu yoldaki duygusunu açıklamaktan kendisini alamamış.:
“Biz ve Abdi Menaf oğulları, şeref ve şan hususunda şimdiye kadar çekiştik
durduk;
Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yemek yedirdik.
Onlar arabuluculuk ederek diyet yüklendiler, biz de arabuluculuk ederek
diyet yüklendik.
Onlar halka bağışta bulundular, biz de bağışta bulunduk.
Onlarla kulak kulağa giden iki yarış atı durumuna gelince, onlar.:
'İşte, bizden, kendisine gökten vahiy gelen bir peygamber de var!.” dediler.
Biz bunun dengini nereden bulup onların dengine ulaşacağız?
VALLAHi, biz hiçbir zaman ona inanmayız, onu tasdik etimeyiz![40]
Ona vahiy geldiği gibi, bize de vahiy gelinceye kadar!.” demiştir.[41]
Mugîre b. Şu'be derki.: “Ben ve Ebu Cehil b. Hişâm Mekke sokaklarından birisinde yürüyüp giderken, Resûlullah aleyhisselâm bizimle karşılaştı.
Ebu Cehil'e.: “Ey Hakem'in babası! Gel, ALLAH'a ve ALLAH'ın Resûlüne tâbi ol da, ben senin hakkında ALLAH'a duâ edeyim?” dedi.
Ebu Cehil.: “Yâ MuhaMMed! Sen ilâhlarımıza dil uzatacak, onlara tapmaktan bizi men edeceksin, değil mi?
Sen ancak tebliğ ettiğin şeylere şehâdet getirmemizi isteyeceksin, değil mi?
VALLAHi, ben söylediğin şeylerin hak ve gerçek olduğunu bilseydim, sana tâbi olurdum!.” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm ayrılıp gidince de, bana dönüp.: “VALLAHi, ben iyi biliyorum ki; onun söyledikleri hak ve gerçektir. Fakat, Kusayy oğulları “Kâbe'nin hıcâbe hizmeti bizdedir.” dediler.
Biz.: “Evet!” dedik.
Onlar.: “Nedve hizmeti bizdedir.” dediler.
Biz.: ‘‘Evet!” dedik.
Onlar.: ‘‘Livâ hizmeti bizdedir’‘ dediler.
Biz.: ‘‘Evet!’’ dedik. Onlar.:
‘‘Hac mevsiminde sıkâye hizmeti bizdedir.” dediler.
Biz.: ‘‘Evet!” dedik.
Sonra, onlar halka yemek yedirdiler, biz de yedirdik.
Öyle ki, atbaşı beraber oluncaya kadar, onlarla yarıştık durduk.
Onlar, şimdi.: ‘‘Bizden, bir peygamber de var” dediler.
Hayır! VALLAHi, işte buna ‘‘Evet’!.” diyemeyeceğim’!” dedi.”[42]

6-) Kureyş ulularının telâkkilerine göre; Kur’ÂN inecek idiyse, ne diye Kureyş ileri gelenlerinin yaşlı ve zengin olanlarından birisine inmiyordu?!
Nitekim, Velid b. Mugîre.: “Ben Kureyşlilerin seyyidi, ulu kişisi olduğum halde nasıl geri bırakılırım da, MuhaMMed'e vahiy iner? Yahut, Sakîf Kabilesinin seyyidi, ulu kişisi Ebu Mes'ud Amr b. Umeyru's Sakafî de bu hususta nasıl geri bırakılır?
Biz, bu iki kentin ulu kişileriyiz!” diyordu.[43]
Velid b. Mugîre, yine bir gün, aziz dostu Ebu Uhayha Saîd b. Âs ile de böyle konuşmuştu. Velid b. Mugîre.:
“Ne olurdu, MuhaMMed'e gelen bu Kur’ÂN, Mekkelilerden yahut Tâiflilerden
bir adama; meselâ Ümeyye b. Halef gibi birine inseydi ya?” deyince,
Ebu Uhayha.: “Yahut, ey Abduşşems'in babası! Senin gibi birine, ya da Sakîf kabilesinden birisine ve meselâ;
Mes'ud b. Amr'a veya Kinane b. Abdi Yalil'e, yahut Mes'ud b. Muttâlib'e
veya onun oğlu Urve b. Mes'ud'a inseydi ya?!” demişti.[44]

Münebbih ve Nübeyh b. Haccac da, bir gün Peygamberimiz aleyhisselâmla
karşılaşınca.: “ALLAH, senden başka, peygamber gönderecek kimse bulamadı mı? İşte, orada şu kişi var. O senden daha yaşlı, daha zengin![45] Eğer sâdık isen, yanında bulunacak, senin peygamberliğine şehâdet edecek bir melek getir!” demişlerdir.45

Ümeyye b. Ebi's-Salti's-Sakafî de, bir gün Ebu Süfyan'a.: “Ben, en son gelecek olan peygamberin sifâtını, kitâblarda yazılı buldum ve sanırım ki, o bizim ülkemizde ba's olunacaktır.
Sonra, bana şu da zâhir oldu ki; o, Abdi Menaf oğulları içinden çıkacaktır.
Bakıyorum; Onların içinde de, gelecek peygamberin ahlâkı ile muttasıf, Utbe b. Rebia'dan başka bir kimse bulamıyorum!
Fakat, ona da, kırk yaşını geçmiş bulunduğu halde, vahyolunduğu yok!”
demişti..

Ebu Süfyan derki.: “MuhaMMed’in peygamber olarak gönderildiğini Ümeyye b. Ebi's-Salt'a haber verdim.
Ümeyye.: “O gerçekten peygamberdir! Kendisine tâbi ol!.” dedi. Ümeyye'ye.: “Seni ona tâbi olmaktan alıkoyan nedir?” diye sordum. Ümeyye.: “Sakıf kadınlarının Abdi Menaf oğullarından bir gence tâbi olduğumu haber almalarından utanışımdır!” dedi.”[46]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 282,Taberî, c. 2,s.218,İbn Esîr, c.2, s. 663,
İbn Seyyid, c. 1, s. 99, Zehebî, Târihu'l-İslâm ,s. 148, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 7-8.
[2] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1 , s. 282-284, Taberî, c. 2, s. 218, İbn Esîr, c. 2, s. 63, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s. 8.
[3] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 283-284, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târihu'lİslâm, s. 148, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 8, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461.
[4] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre. c. 1, s. 282-283, Taberî, Târih, c.2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s.99, Zehebî, Târih, s. 148, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461 .
[5] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 218.
[6] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 284, Taberî, c. 2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, c. 1, s. 99, Zehebî, Târih, s.148. İbn Haldun, c. 2. ks. 2. s. 8. Halebî. c. 1. s. 461 . M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/287-288.
[7] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200-201, Belâzurî, Ensabu'l-eşrâf, c. 1, s. 123-124.
[8] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 24, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 115-116.
[9] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 111.
[10] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 148, İbn Hazm, Cemhene, c. 1, s. 11 5- 116.
[11] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 115, İbn Hazm, Cemhere, c. 1, s. 242.
[12] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 154, İbn Hazm, Cemhere, c. 1, s. 141.
[13] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156, İbn Hazm, Cemhere, c. 1, s. 141. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/288-289.
[15] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/290.
[16] İbn Şa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 201, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 124.
[17] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 4, s. 43, Vâki cif, Megâzî, c. 2, s. 811, Taberî, Târih, c. 3, s. 11 4.
[18] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1.S.201. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/290.
[19] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre,c.2, s. 50-51, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 24, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 268, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 71, 72, 74, 75, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 1, s. 113.
[20] Belâzurî, Ensâbu'l -eşrâf, c. 1, s. 153,146. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/290.
[21] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 832, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 136, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 121 -122, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 92, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1408, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 333.
[22] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 870, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 123.
[23] İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 282, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 116, Yâkubî, Târîh,c.2, s. 24, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Veti, c. 1, s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 148, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 288, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 461.
[24] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 116, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec İbn Ceraf, el-Vefâ, c. 1, s. j81, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 228.
[25] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116.
[26] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.199, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 181.
[27] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1 , s. 175-176, Taberânî'den naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâ id, c. 6, s. 17.
[28] Bakara.: 158, Âl-i İmrân.: 96, Hacc.: 27.
[29] İbn Esîr, Nihâye, c. 1.S.340, c. 2, s. 242.
[30] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 110.
[31] İbn Esîr, Nihâye, c. 242.
[32] İbn Esîr, Nihâye, c. 4, s. 279.
[33] Fîruzâbâdî, Kâmüsu'l-Muhît, c. 1 , s. 343.
[34] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s.1 36-137, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 73. Taberî, Târih, c. 2, s. 184.
[35] Kalem.: 10-14, AJâk.: 15-16.
[36] Ahmed Ziyâüddin, Ramûzu'l -ehâdis, s. 238.
[37] Hucurat.: 13.
[38] Taberî, Tefsir, c. 20, s. 336, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s. 235.
[39] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 376, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 167, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 87, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 408.
[40] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 337-338, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 206- 207, İbn Seyyid, UyÜnu'l-eser, c. 1 s. 111-112, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 161.
[41] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 497.
[42] İbn İshâk, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 191, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 206-207, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 111-112, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 161, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 64-65, İbn Ebî Şeybe'den naklen Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 14, s. 39-40.
[43] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 387.
[44] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 144, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 73.
[45] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 144.
[46] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 301. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/291-296.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

VELİD b. MUGÎRE'nin KUR’ÂN-ı KERÎM KARŞISINDA HAYRANLIĞI.:

Velid b. Mugîre bir gün Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gelmişti Peygamberimiz aleyhisselâm, ona Kur’ÂN-ı Kerîm okudu. Velid b. Mugîre dinlediği Kur’ÂN-ı Kerîm'den rikkate gelir, duygulanır gibi oldu.47
Başka rivâyete göre; Velid b. Mugîre gelip, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Bana Kur’ÂN oku!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm da; “İyi biliniz ki, ALLAH, size adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi, emr, ve sizi fuhşiyattan, fenâlıklardan ve zulüm yapmaktan nehy eder. Dinleyip tutasınız diye, size öğüt verir” (Nahl.: 90) meâlli âyeti okudu.
Velid b. Mugîre.: “Bunu bana bir daha oku!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm âyeti tekrar okuyunca, Velid b. Mugîre.: “VALLAHi, bu sözde öyle tatlılık, öyle güzellik ve parlaklık var ki, o, tepesi bol yemişli, dibi ve kökü sulak yemyeşil bir ağaç sanki!48 Bunu beşer söyleyemez!49 Bu, bir beşer sözü değildir!”50 demekten kendisini alamadı. 51
Rivâyete göre; Velid b. Mugîre, Hz. Ebu Bekir'in evine gitti. Kur’ÂN-ı Kerîm hakkında ona birtakım sorular sordu. O da, ona istediği bilgiyi verdi.
Bunun üzerine, Velid b. Mugîre Kureyşlilerin yanına vardı ve.: “Ebu Kebşe'nin oğlunun söylediği, doğrusu hayretlere şâyân şey! VALLAHi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de delilik saçmalarındandır! Onun söylediği, hiç kuşkusuz, ALLAH kelâmındandır!” dedi.
Velid b. Mugîre'nin bu sözünü işiten Kureyşîlerden bazıları, bir araya gelerek.:
“VALLAHi, Velid dininden dönecek olursa, muhakkak, bütün Kureyşîler de dinlerinden dönerler!” dediler.52
Ebu Cehil bunu işitince.: “Ben, vALLAHi, sizin için, onun hakkından gelirim!” diyerek Velid b.Mugîre'nin evine vardı.
“Ey amca! Kavminin, senin için sadaka mal toplamak istediklerini, topladıklarını53 gördün mü?” dedi.54
Velid b. Mugîre.: “Ne için topluyorlar?” diye sordu.
Ebu Cehil.: “Sana vermek için! Çünkü, sen kendisinden birşeyler elde etmek için MuhaMMed'in yanına gidiyormuşsun!” dedi.
Velid b. Mugîre.: “Kureyşîler benim malca kendilerinin en zengini olduğumu bilirler.55 Ben mal ve evlatça onlardan daha zengin değil miyim?” dedi.56
Ebu Cehil.: “Öyle ise, sen Kur’ÂN hakkında bir söz söyle de, kavmin işitsinler ve senin ondan hoşlanmadığını, inkâr ettiğini anlasınlar!” dedi.
Velid b. Mugîre.: “Ne söyleyeyim bilmem ki! VALLAHi, içinizde şiirlerin her çeşidini; recezini, kasidesini ve cin şiirlerini benden daha iyi bilen kimse yoktur.
VALLAHi, onun söylediği bunların hiçbirine benzemiyor!
VALLAHi, onun söylediği sözde öyle bir tatlılık, öyle bir parlaklık ve güzellik var ki, sanki tepesi bol yemişli, dibi sulak yemyeşil bir ağaç ol! Hiç kuşkusuz, o söz, herşeye üstün gelir. Fakat, ona hiçbir şey üstün gelemez! O, altındakini de kırar!”
dedi.
Ebu Cehil.: “Onun hakkında birşey söylemedikçe, kavmin senden hoşnut olmayacaktır” deyince,
Velid b. Mugîre.: “Öyle ise, beni kendi halime bırak da, ben bir düşüneyim!” dedi.57


KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN İSLÂMİYETİN YAYILMASINI ÖNLEMEYE ÇALIŞMALARI.:

Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden.:
1-) Ebu Cehil,58
2-) Ebu Leheb,
3-) Ebu Süfyan,
4-) Nadr b. Haris,
5-) Ümeyye b. Halef,
6-) Âs b. Vâil.59
7-) Mut'im b. Adiyy... gibi60 kişilerin de içlerinde bulunduğu bir topluluk, Velid b. Mugîre'nin yanın-da,61 Dârü'n-Nedve'de62 toplandılar. Velid b. Mugîre, onların içinde oldukça yaşlı63 ve nüfuzlu bir kimse idi. 64
Kâbe'ye biryıl onun dışındaki Kureyşîler topluca örtü örterlerdi. Bir yıl da, tek başına o örter, İdi diye anılır, yani Kâbe'ye örtü örtmekte Kureyşîlerin tümüne denk sayılırdı.65
Velid b. Mugîre, onlara.: “Ey Kureyş cemaatı! İşte, hac mevsimi de geldi! Bu mevsimde Arap Heyetleri yanınıza geleceklerdir. Tabiî ki, onlar şu sâhibinizin işini de işitmiş bulunuyorlardır.66
Onlar hac günlerinde yanınıza gelince, MuhaMMed hakkında size birtakım sorular soracaklardır.
Kiminiz.: "O bir sihirbâzdır!" diyecek.
Kiminiz.: "O bir şâirdir!" diyecek.
Kiminiz de.: "O bir kâhindir!" diyecek. Onun hakkında ihtilafa düşeceksiniz.67
Halk da bu kadar şeylerin bir kimsede birleşemeyeceğini anlayacak, sözlerinize kulak asmayacaktır.68
Siz onun hakkında bir tek görüşte birleşin!
Birbirinizi yalanlayıp, birbirinizin sözünü reddedip de anlaşmazlığa düşmeyin!”
dedi.
“Ey Abduşşems'in babası! Haydi, sen, bizim için birşey söyle, bir görüş ileri sür de, onun hakkında onu söyleyelim?” dediler.
Velid b. Mugîre.: “Hayır! Siz söyleyiniz de, ben dinleyeyim!” dedi.
Kureyşîler.: “'Kâhindir deriz” dediler.
Velid.: “Hayır! VALLAHi, o bir kâhin değildir! Biz kâhinleri görmüşüzdür. Onun okuduğu şeyler, ne kâhin mırıldanışı, ne de kâhin düzmesi, koşmasıdır! 69 Kehânet sâhibi olan, doğru da söyler, yalan da söyler. Biz, şimdiye kadar, MuhaMMed'de hiçbir yalan görmedik ki!” dedi .70
Kureyşîler.: “'O mecnundur, delidir' deriz” dediler.
Velid b. Mugîre.: “O mecnun da değildir! Biz delilikleri ve delilik alâmetlerini, belirtilerini çok iyi biliriz. Onun ne boğulması, ne çarpınıp titremesi, ne de evhamlanması var” dedi.
Kureyşîler.: “'Şâirdir deriz” dediler.
Velid b. Mugîre.: “O şâir de değildir! Biz şiirin her çeşidini; recezini, hacezini, karizasını, makbuzasını ve mebsu-tasını.. çok iyi biliriz. Onun okudukları şiir değildir” dedi.
Kureyşîler.: “Öyle ise "O sihirbâzdır" deriz” dediler.
Velid b. Mugîre.: “O sihirbâz da değildir. Biz sihirbâzları ve onların yaptıkları sihirlerini görmüşüzdür. Onun okudukları ne sihirbâzların okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip bağladıklarıdır” dedi.
Kureyşîler.: “Ey Abduşşems'in babası! Haydi, sen söyle! Ne diyelim!” dediler.
Velid b. Mugîre.: “Siz, onun hakkında, söylediğiniz şeylerden hangisini söylerseniz, boş ve yersiz olduğu anlaşılır. Bence, yine onun hakkında "Sihirbâzdır'"demeniz, herhalde, akla en yakın olanıdır! Çünkü, onun getirdiği söz bir sihir gibidir.: İnsanın babasıyla arasını açıyor. İnsanın kardeşiyle arasını açıyor. İnsanın karısıyla arasını açıyor. İnsanın kabilesiyle arasını açıyor!” dedi. Velid'in yanından dağıldılar.71
Bunun üzerine, Müddessir sûresinin 11-29. âyetleri, Velid b. Mugîre hakkında nâzil oldu.72
Kureyş müşrikleri, Mekke'de bağırıp başlarına topladıkları halka.: “MuhaMMed sihirbâzdır” dediler.
Halk arasında bunu yaydılar.73 Hac mevsiminde, halkın gelip geçeceği yollara dikildiler.
Kendilerine rastlayıp da Peygamberimiz aleyhisselâm’ı anmadıkları, Peygamberimiz aleyhisselâmla görüşmekten sakındırmadıkları bir kimse bırakmadılar.74
Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz aleyhisselâm hakkında uydurdukları şeyleri kendileriyle buluşan insanlara böylece söylemekle, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın işini, yani İslâmiyeti de bütün Arap kabilelerine duyurmuş, yaymış oluyorlardı.75
Ebu Tâlib Amca, Arap Halkı topluluklarının da Kureyş Müşriki eriyle birlikte kendisine karşı harekete geçebileceklerinden korkunca, söylediği uzunca bir kasidede;
Mekke'nin ve Mekke'deki Kudsal Makamların dokunulmazlığına sığındığını açıkladı. Kureyşîlerin ileri gelenlerinden birçoklarını vefâsızlıklarından ve samimiyetsizliklerinden dolayı kınadı.
Peygamberimiz aleyhisselâm hakkında da.:
“Beytullah'a andolsun ki; mızraklar ve oklarla savaşmadıkça, çoluk ve çocuklarımızı bize unutturacak derecede çevresinde çarpışarak yerlere serilmedikçe, MuhaMMed'i teslim etmeyiz!” dedi.76
Peygamberimiz aleyhisselâm; kavminin hür veya köle her müşrikinin hiç sevmediği kötü tutum ve davranışlarıyla karşılaşarak üzüntüler içinde evine döndükçe, Yüce ALLAH celle celâlihu onun üzüntüsünü Hz. HATİCE’nin teselli ve teşvik edici sözleriyle hafifletiyor, gideriyor, vazifesini kolaylaştırıyordu.77


ÜÇ MÜŞRİKİN ÜÇ GECE PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın EVİNDE OKUDUĞU KUR’ÂN-I KERÎM'i DIŞARIDAN DİNLEMELERİ.:

Bir gece; Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ebu Cehil Amr b. Hişâm, ve Ahnes b. Şerik, birbirlerine duyurmadan,Peygamberimiz aleyhisselâm’ın geceleyin evinde namaz kılarken okuduğu Kur’ÂN-ı Kerîm'i dinlemek için gidip, her biri bir yere sindi. Hiçbirisi, arkadaşlarının orada sindikleri yerleri bilmiyordu.
Bunlar, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğunu dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarırken, yerlerinden ayrılıp dağıldılar. Yolda birleştiler, birbirlerini kınadılar.
“Bir daha buraya dönüş yapmayınız! Eğer sizi hafif akıllılarınızdan herhangi birisi görmüş olsa, muhakkak onun kalbine şüphe düşürmüş olursunuz!” dediler ve oradan ayrıldılar. İkinci gece olunca, onlardan her biri, yine aynı yere, birbirlerinden habersiz olarak tekrar gidip sindiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğunu dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarınca, yerlerinden ayrılıp dağıldılar ve yine, yolda birleştiler.
Önceki gece birbirlerine söyledikleri sözleri tekrarladıktan sonra oradan ayrıldılar.
Üçüncü gece olunca, yine, onlardan her biri eski yerlerini aldılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğunu dinleyerek gecelediler. Tan yeri ağarınca dağıldılar.
Yine, yolda birleştiler. Birbirlerine.: “Bir daha buraya dönmeyeceğimize and içmedikçe buradan ayrılmayalım!”
dediler. Andlaştıktan sonra, dağıldılar.
Ahnes b. Şerik, sabaha çıkınca, sopasını eline aldı.
Ebu Süfyan'ın evine kadar gidip, içeri daldı.: “Ey Hanzale'nin babası! MuhaMMed'den dinlemiş olduğun şey hakkındaki
görüşünü bana bildir!”
dedi.
Ebu Süfyan.: “Ey Sa'lebe'nin babası! VALLAHi, ben ondan mânâsını bildiğim ve anlatılmak istenileni anladığım şeyler de işittim; mânâsını bilmediğim ve anlatılmak istenileni anlayamadığım şeyler de işittim!” dedi.
Ahnes b. Şerik.: “Ben de öyle!” dedi. Ebu Süfyan'ın yanından ayrılıp Ebu Cehil'in evine vardı.
Ona.: “Ey Hakem'in babası! MuhaMMed'den işitmiş olduğun şey hakkındaki görüşün nedir?” diye sordu.
Ebu Cehil.: “Ondan ne işitmişim de?! Biz ve Abdi Menaf oğulları, şan ve şeref hususunda şimdiye kadar hep
çekiştik durduk.:
Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yemek yedirdik.
Onlar arabuluculuk ederek diyet yüklendiler, biz de arabuluculuk ederek diyet yüklendik.
Onlar halka bağışta bulundular, biz de bağışta bulunduk.
Onlarla, kulak kulağa giden iki yarış atı durumuna gelince,
Onlar.: "İşte, bizden, kendisine gökten vahiy gelen bir peygamber de var!" dediler.
Biz bunun dengini nereden bulup onlara ulaşacağız?!.
VALLAHi, biz hiçbir zaman ona inanmayız ve onu tasdik etmeyiz!.”
dedi.
Bunun üzerine Ahnes ayağa kalktı ve Ebu Cehil'i kendi haline bıraktı..78


KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN EBU TÂLİB'e ÜLTİMATOMLARI.:

Peygamberimiz aleyhisselâm ALLAH'ın dini İslâmiyeti açıklayıp herkesi ona girmeye dâvet ve teşvik etmeye koyulunca, Peygamberimiz aleyhisselâmla Kureyş müşrikleri arasında, iş büyüdü.
Kureyşîler kendi aralarında hep Peygamberimiz aleyhisselâmı konuştular ve birbirlerini onunla savaşmaya kışkırttılar.
Bir kez daha, Ebu Tâlib'in yanına varıp.: “Ey Ebu Tâlibi Sen aramızda yaşça, şeref ve mevkice bizden ileridesin!
Biz senden kardeşinin oğlunu bizimle uğraşmaktan men etmeni istemiştik.
Sen onu bizimle uğraşmaktan men etmedin!
Biz, vALLAHi, artık onun atalarımıza dil uzatmasına, akıllarımızı akılsızlık saymasına, ilâhlarımızı yermesine., kazanamayacağız!
Sen ya onu bizimle uğraşmaktan vazgeçirirsin, ya da iki taraftan birisi yok oluncaya kadar, onunla da, seninle de çarpışırız!”
dedikten sonra, dönüp gittiler.
Kavmi ile ilgisini kesmek ve onlara düşman kesilmek gibi bir durumla karşılaşmak, Ebu Tâlib'e çok ağır gelmişti.
Fakat, Peygamberimiz aleyhisselâmı yardımsız bırakmak da, müşriklere teslim etmek
de, gönlünün asla razı olamayacağı bir keyfiyetti .79
Ebu Tâlib Amca; adam gönderip Peygamberimiz aleyhisselâmı getirtti80 ve ona.:
“Ey kardeşimin oğlu! Kavminin ileri gelenleri bana geldiler.81 Şöyle şöyle söylediler.82
Senden, bana şikâyetlendiler. Senden dolayı beni çok üzdüler.
Atalarına dil uzatmak, ilâhlarını yermek., gibi, onların hoşlanmayacakları şeylerden vazgeç!83
Hem bana, hem kendine acı!84 Güç yetiremeyeceğim, altından kalkamayacağım bir işi bana yükleme!”
dedi.85
Peygamberimiz aleyhisselâm; Ebu Tâlib Amcasının bu sözlerinden, fikir değiştirdiğini, artık yanında dikilip kendisine yardım etmekten âciz kaldığını, desteklemeyi bırakacağını,86 kendisini müşriklere teslim edeceğini sandı87
ve.: “Ey amca! VALLAHi, bu işi bırakmam için Güneşi sağ elime ve Ayı sol elime koysalar da, ALLAH onu üstün kılıncaya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!.” dedi.
Gözleri yaşardı ve ağladı.88
Ayağa kalkarak dönüp giderken, Ebu Tâlib.: “Gel ey kardeşimin oğlu!” diye seslendi.
Peygamberimiz aleyhisselâm dönüp gelince, Ebu Tâlib.: “Ey kardeşimin oğlu! Git, istediğini söyle!89
İşine devam et! İstediğini yap!90
VALLAHi, ben seni hiçbir zaman onlara teslim edici değilim!”
dedi.91
Bu yoldaki azmini, söylediği beş beyitlik şiirle de dile getirdi.92


KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN EBU TÂLİB'e GÜLÜNÇ BİR TEKLİFLERİ.:

Kureyş müşrikleri; Ebu Tâlib'in Peygamberimiz aleyhisselâmı yardımsız bırakmaktan ve kendilerine teslim etmekten kaçındığını ve bu uğurda kavminden ayrılmayı ve onlara düşman olmayı bile göze aldığını anladıkları zaman, Umâre b. Velid b. Mugîreyi Ebu Tâlib'e götürdüler93 ve.: “Sen, bizim içimizde, seyyidimiz ve üstünümüzsün!94
Bu Umâre b. Velid b. Mugîre, Kureyş gençleri içinde en güçlü, en yakışıklı95 bir gençtir.
Sen, bunu al! Kendisinin aklından ve yardımından yararlan!
Kendine, onu oğul edin! Senin olsun!
Senin dinine, baba ve atalarının dinine karşı olan, kavminin topluluğunu bölen, akıllarını akılsızlık ve beyinsizlik sayan şu kardeşinin oğlunu bize teslim et, öldürelim!?
İşte, sana adam yerine adam!”
dediler.96
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, siz bana ne kötü şey teklif ediyorsunuz?!97
İnsaflı davranış bu mudur?!
VALLAHi, siz bana hiç de insaflı davranmıyorsunuz.98
Siz bana oğlunuzu vereceksiniz, ben onu sizin için besleyeceğim.
Ben oğlumu size vereceğim, siz ise onu öldüreceksiniz, öyle mi?99
VALLAHi, bu hiçbir zaman olur şey değildir!100
Eğer dişi devenin kendi yavrusundan başkasının üzerine titreyebileceği vâki olsaydı, oğlumu size verir, sizinkini alındım!101
Siz önce bana kendi oğullarınızı verirsiniz, ben onları öldürürüm!
Ancak o zaman, ben de size onu verebilirim!
” dedi.
Kureyş müşrikleri.: “İyi amma, bizim çocuklarımız onun yaptığını yapmıyorlar ki” dediler.
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, o, sizin çocuklarınızdan daha hayırlıdır” dedi.102
Mut'im b. Adiyy.: “VALLAHi, ey Ebu Tâlib! Kavmin sana çok insaflı davrandı. Onlar senin de hoşuna gitmeyen şeyden seni kurtarmak için çalışıyorlar, ama senin onlardan gelen hiçbir şeyi kabul etmediğini görüyorum!” dedi.
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, onlar bana hiç de insaflı davranmadılar.103
Bu mu iyi ve sağlam görüş, akrabalık gayreti güdüş?! Ne kadar uzak104
Anlaşılan, beni küçük düşürmek için sen de onlarla birleşmiş, bana karşı onlara yardıma karar vermişsin.
O halde, sen de dilediğini, elinden geleni yap!”
dedi .105


KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN TEVHİD AKİDESİNİ İKRARA DÂVET EDİLİŞİ.:

Kureyş müşrikleri Ebu Tâlib'e.: “Ona [MuhaMMed aleyhisselâm’a] haber sal! Gelsin de ona insaflılık
gösterelim?”
dediler.106
Ebu Tâlib haber salınca, Peygamberimiz aleyhisselâm hemen geldi.107
Ebu Tâlib.: “Ey kardeşimin oğlu! Bunlar, senin amcaların ve kavminin eşrâfıdırlar.
Sana karşı insaflı davranmak istiyorlar. Söyleyeceklerini dinle!”
dedi.108
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Söylesinler, dinliyorum!” buyurdu.109
Kureyş müşriklerinden Ahnes b. Şerik söze başlayıp.: “Sen bizi ve ilâhlarımızı yermeyi bırak! Biz de seni ve ilâhını bırakalım” dedi.
Ebu Tâlib Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Kavmin sana insaflı davrandı. Onların isteklerini kabul et!” dedi.110
Peygamberimiz aleyhisselâm başını kaldırıp semaya baktı.: “Şu güneşi görüyor musunuz?” diye sordu.
“Evet! Görüyoruz” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben sizi bu güneşin ışıklarından aydınlanmanızdan alıkoymaya güç yetirebilir miyim?” buyurdu.
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, kardeşimin oğlu bize hiçbir zaman yalan söylememiştir!” dedi.111
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben onları öyle bir kelimeye dâvet ediyorum ki; kendilerinin onunla Cennete gireceklerine kefilim!” buyurdu.
Ebu Cehil.: “Ne kadar sevindirici bir kelime imiş o! Haydi, söyle bakalım onu?” dedi. 112
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ne dersiniz, size öyle bir kelime vereyim mi ki, siz o kelimeyi söylediğinizde, onunla Araplara hakim olasınız, Arap olmayanlarda size karşı yumuşasın, uysallaşsın?” buyurdu.
Ebu Cehil.: “O kelime ne ise, biz onu on kat katlayarak söyleyelim!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “'Lâ İLâhe İLLâ ALLAH=ALLAH'tan başka ilâh yoktur deyiniz!113 ALLAH'tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehâdet getiriniz!”114 buyurunca,
Kureyş müşrikleri öfkelendiler ve ürktüler. 115
Birbirlerine.: “O, bütün ilâhları bir tek ilâh mı yapmış?! Bu cidden acaip, şaşılacak birşey!
Yürüyünüz! Siz ilâhlarınıza tapmakta sebat ediniz!
Şüphe yok ki, arzu edilecek olan budur!
Biz bunu başka bir dinde işitmedik.
Bu uydurmadan başka birşey değildir.
O Kuran, aramızdan, ona mı indirilmiş?!”
116 diyerek kalkıp gittiler.
Giderken de.: “Onun yanına hiçbir zaman dönmeyeceğiz! MuhaMMed'in aldandığı şeylerde
hayır yoktur!” dediler.117


HÂŞİM OĞULLARI YİĞİTLERİNİN PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂMI ÖLDÜRECEKLERE KÂBE'DE KILIÇLARINI SIYIRMALARI.:

Kureyş müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanından kızarak ayrılıp gittikten sonra, o gün o gece, Peygamberimiz aleyhisselâm gaip olmuş, nerede olduğu bilinememişti.
Ebu Tâlib ile Peygamberimiz aleyhisselâm’ın öteki amcaları, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın evine gittiler.
Peygamberimiz aleyhisselâmı orada da bulamadılar.
Ebu Tâlib Hâşim oğullarıyla Muttâlib oğullarının gençlerini topladı. Onlara.: “Her biriniz, yanına keskin bir kılıç aldıktan sonra, Mescid-i Haram'a girdiğim zaman beni takip edecektir!
Sizlerden her genç, bakacak; MuhaMMed öldürülmüşse, Kureyş büyüklerinden meselâ İbn Hanzaliye (Ebu Cehil) gibi bir büyüğün yanına oturacaktır!”
dedi.
Gençler.: “Öyle yaparız” dediler.
O sırada Zeyd b. Harise geldi. Ebu Tâlib, ona.: “Ey Zeyd! Kardeşimin oğlundan bir sezgin var mı?” diye sordu.
Zeyd.: “Evet! Az önce kendisinin yanında idim” dedi.
Ebu Tâlib.: “Ben onu görmedikçe evime gitmeyeceğim!” dedi.
Zeyd, hemen Peygamberimiz aleyhisselâmı aramaya gitti.
Safâ Tepeciğinin yanındaki evde ashabıyla konuşurken buldu ve durumu kendisine haber verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm hemen oradan kalkıp Ebu Tâlib'in yanına geldi.
Ebu Tâlib.: “Ey kardeşimin oğlu! Nerede idin? Hayırlı bir işte mi idin?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu.
Ebu Tâlib.: “Hemen gir evine!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm da evine girdi.
Rivâyete göre; Kureyş Müşriklerinin ileri gelenleri Kâbe'nin Hicr'inde toplanmış, Peygamberimiz aleyhisselâmı görür görmez hep birden üzerine yürüyüp öldürmedikçe oradan ayrılmayacaklarına and içmiş bulunuyorlardı.118
Ebu Tâlib ertesi günü sabaha çıkınca, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın elinden tutup Kureyş Müşriklerinin toplantı yerine vardı.
Hâşim ve Muttâlib oğullarının yiğitleri de yanında idi.
“Ey Kureyş cemaatı! Maksadımı biliyor musunuz?” diye sordu.
Müşrikler.: “Hayır! Bilmiyoruz” dediler.
Ebu Tâlib durumu onlara haber verdi ve yanındaki gençlere de.: “Çıkarınız yanlarınızdakini!” dedi.
Gençlerin hepsi birden yanlarındaki yağlı kılıçları çıkardılar.
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, onu (MuhaMMed aleyhisselâm’ı) öldürecek olursanız, sizden hiç kimse sağ
kalmaz! Nihâyet, siz de, biz de yok olur gideriz!”
dedi.
Orada bulunan Kureyş cemaat hayal kırıklığına uğradılar.
Hele Ebu Cehil 'in hayal kırıklığı, hepsinden daha ağır, daha beterdi.119


KUREYŞ EŞRÂFININ PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELÂMI TÜRLÜ TEKLİFLERLE PEYGAMBERLİKTEN VAZGEÇİRMEYE ve ÖLÜMLE TEHDİDE KALKIŞMALARI.:

Kureyş Müşriklerinin eşrâfından.:
1-) Utbe b. Rebia,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Ebu Süfyan Sahr b. Harb,
4-) Nadrb. Haris (Abduddar oğullarının kardeşi),
5-) Ebu'l-Bahterî b. Hişâm,
6-) Esved b. Muttâlib,
7-) Zem'a b. Esved,
8-.) Velid b. Mugîre,
9-) Ebu Cehil Amr b. Hişâm,
10-) Abdullah b. Ebi Ümeyye,
11-) Âs b. Vâil,
12-) Nübeyh b. Haccac,
13-) Münebbih b. Haccac,
14-) Ümeyye b. Halef,
Ve onlarla toplanabilen kimseler, bir gün, güneş battıktan sonra Kâbe'nin arkayanında toplandılar.
Birbirlerine.: “MuhaMMed'e haber salınız da, onunla konuşunuz, tartışınız; tâ ki mazur görülesiniz, kınanmayasınız!” dediler ve,
Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Kavminin Eşrâfı seninle konuşmak üzere toplandılar, onların yanına gel!” diye haber saldılar.
Resûlullah aleyhisselâm, acele, onların yanlarına geldi.
Onların iyiniyet taşıdıklarını sanıyor, doğru yola erişmelerini son derecede arzu ediyor, yüz çevirmekte direnip durmaları ise kendisinin çok ağırına gidiyordu.120 Hemen varıp yanlarına oturdu.
Kureyş müşrikleri.: “Ey MuhaMMed! Biz seninle konuşalım diye sana haber saldık.
Biz vALLAHi Araplardan, senin kavminin başını derde soktuğun gibi kavminin başını derde sokan bir adam daha bulunduğunu bilmiyoruz!
Sen babalara, atalara dil uzattın!
Dini ayıpladın!
İlahlara dil uzattın!
Akıllan akılsızlık, beyinsizlik saydın!
Birliği böldün, dağıttın!
Aramızda yapmadığın, başımıza getirmediğin kötü iş kalmadı!
Eğer sen getirip ortaya attığın o sözlerle mal, servet elde etmek istiyorsan; malca bizden daha zengin oluncaya kadar, senin için mallarımızdan mal toplayalım!
Eğersen onunla içimizde en büyük şan ve şerefi kazanmak istiyorsan; biz seni seyyid ve ulu kişimiz tanıyalım!
Eğer sen onunla kral olmak istiyorsan; seni kendimize kral edinelim!
Şâyet o sana gelen şey görüp de tesiri altında kaldığın cinlerden bir tâbi işi ise-ki bu bazan olabilir-biz seni ondan kurtarıncaya veya senin hakkında mazur sayılıncaya kadar121 tedâvi çareleri araştıralım!.”
dediler.
Resûlullah aleyhisselâm, onlara.: “Dediğiniz şeylerin hiçbirisi bende yoktur!
Ben size getirdiğim şeylerle ne mallarınızı istemek,
Ne içinizde büyük şeref ve şan kazanmak,
Ne de üzerinize hükümdar olmak için gelmiş değilim.
Fakat, beni ALLAH size bir peygamber olarak gönderdi ve bana bir de Kitâb indirdi.
Sizin (kabul edenleriniz) için, (Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyenleriniz) için de (Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olmamı bana emretti.
Ben RABBimin bana yüklediği elçilik vazifelerini size tebliğ ettim ve sizi öğütledim de!
Size getirdiğim şeyi kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette nasip ve azığınız olur!
Eğer onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce ALLAH celle celâlihu benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, ALLAH'ın emrini yerine getirmek üzere, her
güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır.”
buyurdu.
Kureyş müşrikleri.:122 “Ey MuhaMMedi Sen iyi bilirsin ki, geçimi bizden daha kıt, daha sıkıntılı kimse yoktur.
O halde, seni gönderdiği şeylerle göndermiş olan RABB’inden dile de.:
Bizi sıkan, daraltan şu dağları ortadan kaldırıp bizden uzaklaştırsın!
Yurdumuzu bizim için genişletsin!
Geçmiş baba ve atalarımızdan bazı kimseleri de bizim için diriltsin!
Bizim için diriltilecek olanlar arasında Kusayy b. Kilab da bulunsun!
Çünkü, o, doğru sözlü bir şeyh, bir ulu kişi idi.
Senin söylediğin şeyler hak ve gerçek mi, yoksa bâtıl mı? Ona soralım!
O seni tasdik ederse, sen de istediklerimizi yaparsan, seni tasdik eder, doğrularız!
Hem bunlarla senin ALLAH katındaki mevkiini ve dediğin gibi ALLAH'ın seni peygamber olarak gönderdiğini öğrenmiş oluruz!”
dediler.
Resûlullah aleyhisselâm onlara.: “Ben size bunlarla gönderilmedim.
ALLAH beni ne ile gönderdi ise, ben ancak ALLAH tarafından size onu getirdim, size onu tebliğ ettim.
Eğer getirip tebliğ ettiğim şeyleri kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur.
Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce ALLAH celle celâlihu benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, ALLAH'ın emrini yerine getirmek üzere, her
güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!”
buyurdu.
Kureyş müşrikleri.: “Sen bizim için bunları yapmazsan, kendin için RABB’inden birşeyler edin.: Söylediğin şeylerde seni tasdik edecek, doğrulayacak, bizi senin üzerinden geri çevirecek bir meleği seninle birlikte göndermesini RABB’inden iste!
Yine, RABB’inden iste de.: Sana bahçeler, köşkler, altın, gümüş hazineleri versin de, senin geçimini aradığını gördüğümüz çabalardan, bunlarla seni müstağni kılsın!
Çünkü, bizim gibi, sen de çarşılarda dolaşıp duruyor; bizim gibi, sen de geçimini arıyorsun!
Eğer sen dediğin gibi gerçekten bir peygambersen (kavuşacağın bu ni’metlerle) RABB’inin katındaki mevkiini öğrenmiş oluruz!”
dediler.
Resûlullah aleyhisselâm onlara.:
“Ben bunları yapmam!
Ben bunları RABB’inden isteyecek bir insan da değilim!
Zâten ben size bunlarla gönderilmedim.
Fakat, ALLAH beni (getirdiklerimi kabul edenleriniz için Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyip reddedenleriniz için de Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olarak gönderdi.
Eğer size getirdiğim şeyleri kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur.
Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce ALLAH celle celâlihu benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, ALLAH'ın emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!”
buyurdu.
Kureyş müşrikleri.: “Öyle ise haydi, RABB’in 'isterse muhakkak yapar dediğin gibi; göğü parçalar halinde üstümüze düşür bakalım?! Sen bunu yapmadıkça, biz sana inanmayız!” dediler.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Bu iş ALLAH'a aittir. O size bunu yapmak isterse yapar!” buyurdu.
Kureyş müşrikleri.: “Ey MuhaMMed! Bizim seninle oturacağımızı, kendisinden sormuş olduğumuz şeyleri senden soracağımızı ve kendisinden istediğimiz şeyleri senden isteyeceğimizi RABB’in bilmiyor muydu?
Ne diye, bize vereceğin cevaplan daha önceden sana öğretmedi? Getirip bize tebliğ ettiğin şeyleri kabul etmediğimiz takdirde kendisinin bize ne yapacağını sana ne diye haber vermedi?!
İşittiğimize göre, bunları sana Yemâme'de Rahmân diye anılan bir adam öğretiyormuş!123
Biz vALLAHi hiçbir zaman Rahmân'a inanmayız!
Ey MuhaMMed! Artık sana karşı bir sorumluluğumuz ve kınanacağımız yoktur! Biz, vALLAHi, senin yakanı bırakmayacağız!
Ya biz seni yok edeceğiz, ya da sen bizi yok edeceksin!”
dediler.
Müşriklerden birisi.: “Biz meleklere taparız! Melekler ALLAH'ın kızlarıdır!” dedi.
Başka birisi de.: ALLAH'ı ve melekleri (sözlerinin doğruluğuna) kefil (tanık) olarak getirmedikçe, sana inanmayız” dedi.
Kureyş müşrikleri bunları söyleyince, Resûlullah aleyhisselâm onların yanından ayrıldı.
Abdullah b. Ebi Ümeyye ki, bu kişi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Âtike Hatunun oğlu idi-Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte kalkıp giderlerken.:
“Yâ MuhaMMed! Kavmin sana bazı tekliflerde bulundu.
Sen onların tekliflerinden hiçbirini kabul etmedin!
Sonra, ALLAH katındaki mevkiini, dediğin gibi, peygamberliğini öğrenmek, seni doğrulamak ve sana uymak üzere senden kendileri için birşeyler istediler.
Sen yine yapmadın!
Sonra, yine, kendilerini korkuttuğun azâblardan bir kısmının kendileri için acele getirilmesini senden istediler, yapmadın!
Artık vALLAHi sen gözümün önünde göğe merdiven kurarak çıkıp gitmedikçe ve oradan124 dediğin gibi peygamber olduğuna şehâdet edecek dört de melek yanında getirmedikçe, sana hiçbir zaman inanmam!
VALLAHi, bunu yapacak olsan bile seni doğrulayacağımı sanmıyorum!”
dedikten sonra, o Resûlullah aleyhisselâmdan, Resûlullah aleyhisselâm da ondan ayrıldı.
Resûlullah aleyhisselâm kavminin kendisine yaklaşacak yerde böyle büsbütün uzaklaştığını görünce, kendisini çağırdıkları sıradaki ümidini yitirmiş olmanın üzüntüsü içinde âilesinin yanına döndü.125



*
**
****


DiP NOTLAR.:


47 Taberî, Tefsir, c. 29,s.156,Hâkim, Müstedre k, c. 2, s. 506-507, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295, E tau'l -Ferec İbn Cevzî, e I-Vefâ, c. 1, s. 203, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 154-155, Suyûtî, Esbâbü'n-nüzıûl, s. 230.
48 Beyhakî, Delâil ıc.2ı s. 1 98, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 165, Hâzin, Tefsir, c.3, s. 1322, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 297.
49 Beyhakî, Delâil ıc.2ı s. 198.
50 Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 165, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 1 32, Nesefi, Medârik.c. 2, s. 297.
51 Beyhakî, Delâil, c.2, s. 1 98, Kurtubî, c. 10, s. 165, Hâzin, c. 3, s. 132, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 297.
52 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Ebussuud, Tefsir, c. 9, s. 57.
53 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek, c.2, s. 507, Beyhakî, c.2, s. 198, Vahidi, Esbâbü'n-nüzül, s. 295, Etau'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 203, E bu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 443, Suyûtî, Esbâbü'n-nüzûI, s. 230.
54 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156.
55 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 507, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 198, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295,Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 203, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 443, Suyûtî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 230.
56 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156.
57 Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 507, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 198, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295,E bu “I-Fe rec İbn Cevzî, e I-Vefâ, c. 1, s. 2 03, E bu'l-F idâ, Tefsir, c. 4, s. 443, Suyûtî, Esbâbü 'n-n üzül, s.230. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/296-298.
58 Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 89.
59 Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 89, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 60.
60 Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 60.
61 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 288, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 133, Ebu Nuaym, Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 198, Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 155, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
62 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133.
63 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 288, Ebu Nuaym, Delâil, c . 1, s.
232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 198, Zehebî,Târîhu'l-İslâm, s. 155, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
64 Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 198.
65 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 71.
66 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 288, Ebu Muaym , Delâilü'nnübüvve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c, 2, s.198, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 1 55, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
67 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,s. 71, Kurtubî, Tefsir, c. 1 9, s. 60-61.
68 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 61 .
69 İbn İshâk, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 288-289, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 198, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 202, İbn Seyyid, c. 1, s.101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 156, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
70 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 29, s. 189, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 61.
71 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 289, Ebu Nuaym , Delâil ü'n-nübüv ve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 200, E bu'l-Ferec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 1 , s. 202-203, İbn Seyyid, Uyû nu'l-eser, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 156, Etau'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 61.
72 İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 289-290, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 133, Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim ,Müstedrek, c. 2, s. 507, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 200-201, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295.
73 Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 90, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 61.
74 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 289, Ebu Nuaym , Delâil ü'nnübüvve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüv ve, c. 2, s.200, İbn Seyyid Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 01, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 56, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
75 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 291, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.101.
76 İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 291-299, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.162-163, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.53-57.
77 İbn İ shak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 257,300, İbn Atodilberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 82, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 91, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 24, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 432. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/298-302.
78 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1 , s. 337-338, Taberî, Târih, c. 2, s. 21 8-21 9, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 63-64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 160-161 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1. s. 462. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/302-304.
79 İbnİshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 218-219, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63-64, İtan Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 148, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
80 İbn İshâk, İtan Hişâm , Sîre, c. 1, s. 284, İtan Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 148-149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47.
81 İbn İshâk, İbn Hişâm ,Sîre, c.1 ,s. 284, Belâiurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 229, Taberî, Târih, 2, s. 220, Ebu'l-FerecİbnCevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
82 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, Ebu'lFerec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 191, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99-100, Zehebî, Târih, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 48,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
83 Belâzuıî, Ensâbu'l -eşrâf, c. 1, s. 229.
84 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 1 00, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 1, s. 462.
85 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 219, Ebu'lFerec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
86 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 284-285, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 187, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1 , s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn,c.1, s. 462.
87 İbn İshâk, İbn Hişâm , Sîre, c. 1, s. 284-285, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, Beyhakî, c. 2, s. 187, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 100,Zehebî, s. 149, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 462.
88 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, Belâiurf, c. 1 , s. 229-230, Taberî, c.2, s. 220, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 191, İbn Seyyid, c.1, s. 1 00, Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c.1, s. 462.
89 İbn İshâk, İbn Hişâm, c, 1, s. 285, Taberî, c. 2, s. 220, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 191, İbn Seyyid, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, E bu'l-Fidâ, c. 3, s.48, Halebî, c. 1, s. 462.
90 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 230.
91 İbn İshâk, c.1 ,s.285, Belâzurî, c. 1, s. 230, Taberî, c. 2, s. 220, Ebu'lFerec, c.1, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 64, Zehebî, Târîhu'l-İ slâm, s. 149-150, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. H al ebf, c. 1, s. 462.
92 İbn İshak, Kitâbu'l-mübte dâ ve’l-meb'as, c. 3, s. 136, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 187. Ze hebf, Târîhu'l-İslâm, s. 150, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 42. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/304-306.
93 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 285, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 1 00, Zehebî, Târihu'lİslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48.
94 İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 202.
95 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, 1, s. 100, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 48.
96 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64-65, İbn Seyyid, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463.
97 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 231 -232, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c. 2, s. 65,İbn Seyyid, c. 1, s. 1 00, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463.
98 İbn Şa'd, Tabakât, c. 1, s. 202, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 25.
99 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 232, Yâkubî, c. 2, s. 25, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c. 2, s. 65, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1 , s. 463.
100 İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 285, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c.2, s. 65, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 00, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463.
101 Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 60, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463.
102 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231-232.
103 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 285-286, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 65, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 153, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463.
104 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 232.
105 İbn İshâk, İbn Hişâm, c.1 , s. 286, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c.2, s. 65, İbn Seyyid, c. 1 , s. 1 00, Zehebî, s. 153, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/306-308.
106 İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
107 İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 231.
108 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
109 İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
110 İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 202, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
111 Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 7, s. 51, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.187, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 42.
112 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
113 İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202, Taberî, Târih, c. 2, s. 219.
114 Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
115 İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
116 Sâd.: 5-8.
117 İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 202-203. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/308-310.
118 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 303, Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 1, s. 192-193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 277-278, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 186, Heysemî, Meonau'z-zıevâid, c. 8, s. 228.
119 İbn Sa'd. Tabakât. t 1. s. 203. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/310-311.
120 İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 315, Taberî, Tefsir, c. 15, s. 164, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 205, Kurtubî,Tefsir, c. 10, s. 328, Ebu'l Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 62, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 180, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 202.
121 “Üzerimizden vebal kalkıncaya kadar” (Zürkânf, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 257).
122 Nadr b. Haris, Ümeyye b. Halef ve E bu Cehil (Belâzurî, Ensâbu'leşrâf, c. 1, s. 142).
123 Yemâmeli Müseylimetü'l-Kezzab “Rahmânü'l-Yemâme”diye anılırdı
(Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 443, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 5, s.50).
124 Yanında açıklanmış beyanatı hâvf sahife ler (Ebu'l -Fi dâ, Tefsir, c.3, s. 1 80, Suyutî, Dürru'l -mensûr, c. 4, s. 2 03.
125 İbn İshâk, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 31 5-31 9, Taberî, Tefsir, c. 15, s.164-166, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 198-199, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 128-130, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c . 3, s. 62-63, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 180 -181, Suyûtî, Dürru'l -mensür, c. 4, s. 202-203.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

VELİD b. MUGÎRE'nin KUR’ÂN-ı KERÎM KARŞISINDA HAYRANLIĞI.:


MÜŞRİKLERİN İSTEK VE SORULARI'nın ALLAH celle celâlihu TARAFINDAN CEVAPLANDIRILIŞI.:

"Onlara, RABBlerinin âyetlerinden herhangi bir âyet gelmez ki, onlar muhakkak ondan yüz çevirmiş olmasınlar.
İşte, onlar, hak (Kur’ÂN) kendilerine gelince de onu yalanlamışlardır.
Fakat, yakında onlara ne ile alay etmekte olduklarının (dehşetli) haberi gelecektir!
Görmediler mi ki, Biz kendilerinden önce nice nesiller helâk ettik?
Biz onlara, yeryüzünde, size vermediklerimizi vermiştik ve üzerlerine gökyüzünü (yağmuru) bol bol salmıştık.
Altlarından ırmaklar akıtmıştık.
Öyle iken, onları günahları yüzünden helâk edip arkalarından yeni bir nesil olarak başkalarını var ettik.
Sana; kâğıt üzerinde yazılı bir kitâb indirmiş olsaydık, kendileri de elleriyle onu tutmuş bulunsalardı, yine, o küfür edenler muhakkak.:
"Bu, apaçık bir sihirden başka birşey değildir derlerdi." Bir de.:
"Onun üzerine, bir melek indirilseydi yal" dediler.
Eğer biz öyle bir melek indirseydik, muhakkak iş bitirilmiş olurdu.:
Kendilerine bir an bile göz açtırılmazdı!
Eğer Biz onu (peygamberi) bir melek yapsaydık, yine, o meleği de bir adam sûretinde gösterir ve herhalde, onları yine düşmekte oldukları şüpheye düşürürdük.
Andolsun ki.: Senden önceki peygamberlerle de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o maskaralık edenleri çepeçevre kuşaativerdi!
De ki.: Yeryüzünde gezip dolaşınız! Sonra da bakınız ki, peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuştur?"
[126] (En'âm 6/4-11)

"Bir Kur’ÂN ki, dağlar onunla yürütülseydi, veya yer onunla parçalansaydı, yahut ölüler onunla konuşturulsaydı, (o kâfirler yine iman etmezlerdi).
Ne var ki, bütün iş ALLAH'ındır!
İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, ALLAH dileseydi elbette hepsine birden hidâyet ederdi.
O kâfirier(e gelince), ALLAH'ın va'di erişinceye kadar, kendi sun' ve taksirleri, küfürleri, kötü amelleri yüzünden, ya ansızın başlarına büyük bir belâ çatıp duracak, ya da (o belâ) yurtlarının yakınına konacaktır!
Şüphesiz ki, ALLAH va'dinden dönmez!
Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi.
Ben, o küfür edenlere bir müddet için meydan verdim. Sonra da, tutup onları azâba uğrattım!
Uğratıldıkları azâb nasıl da dehşetli idi!"
[127] (Ra’d 13/31-32)

"Onlar.: “Bu peygambere ne oluyor? Yemek yiyor. Çarşılarda pazarlarda gezip yürüyor. Ona bir melek indirilse de, yanında azâbla bir korkutucu; yahut, ona (gökten) bir hazine bırakılsa ya! Yahut onun güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!” dediler.
Hem o zâlimler (mü'minlere de).:
"Siz," dediler, “büyülenmiş bir adamdan başkasına tâbi olmuyorsunuz.”
Bak! Onlar senin hakkında ne kötü misâller (kıyaslar) getirip saptılar. Artık onlar hidâyete hiçbir yol bulamazlar.
(ALLAH) Öyle yüce bir ALLAHtır ki, dilerse sana bu (dediklerinden) daha hayırlısını (verir), altından ırmaklar akan Cennetler verir, saraylar da yapar!"

[128] (Furkân 25/7-10)

"Biz, senden önce de, peygamberleri bundan başka şekilde göndermedik.
Şüphe yok ki, onlar (o peygamberler) de, hem yemek yerler, hem çarşılarda pazarlarda yürür gezerlerdi.
Sizin bir kısmınızı diğer bir kısım için bir ibtilâ (veya imtihan konusu) yaptık ki, sabredecek misiniz (bilinsin) diye.
(Bununla birlikte) Senin RABB’in herşeyi hakkıyla Görendir!
Bize kavuşmayı ummayanlar.: “Bizim üzerimize de melekler indirilse ya?
Yahut biz de RABBimizi görsek ya?” dediler.
Andolsun ki, onlar nefislerinde kibirlendiler, büyük bir azgınlıkla haddi aştılar."

[129] (Furkân 25/20-21)

"Biz sana kat'iyyen inanmayız! Meğer ki, bizim için şu yerden bir pınar akıtasın!
Yahut senin hurmâliklardan, üzümlüklerden bir bahçen olsun da, aralarından şırıl şırıl ırmaklar akıtasın!
Yahut, dediğin gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşüresin!
Yahut ALLAH'ı ve melekleri kefil (tanık) getiresin!
Yahut senin altından bir evin olsun!
Yahut semâya çıkasın!
Bize oradan okuyacağımız bir Kitâb indirmedikçe, göğe çıktığına da asla inanmayız!” dediler.
De ki.: “RABBimin şanı yücedir! Ben ALLAH'ın Resûlü bir beşerden başkası mıyım?”
Kendilerine hidâyet (rehberi) geldiği zaman insanların iman etmelerine, ancak.: “ALLAH bir beşeri mi peygamber gönderdi?” demeleri engel olmuştur.
(Tarafımdan) söyle onlara.: “Eğer yeryüzünde insanlar gibi sakin sakin yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek bir peygamber gönderirdik!”
De ki.: “Sizinle benim aramda, şâhid olarak, ALLAH yeter!.”
Çünkü, O, kullarının yaptıklarından hakkıyla haberdârdır, her yaptıklarını hakkıyla görendir!
ALLAH kime hidâyet nâsib ederse, işte o doğru yolu tutar.
Kimi de şaşkınlıkta bırakırsa, artık onlar için ALLAH'tan başka asla yardımcılar bulamazsın!
Biz onları Kıyamet günü körler, dilsizler, sağırlar olarak, yüzükoyun hasrederiz!
Onların varacağı yer Cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça Biz onun alevini arttırırız!"
[130] (İsrâ 17/90-97)

"Biz senden önce nasıl peygamberler gönderdikse, seni de öylece, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete sana vahyettiğimiz Kur’ÂN'ı onlara okuman için gönderdik.
Onlar Rahmân'ı tanımazlar. Sen, de ki.:
“O, benim RABBimdir! O'ndan başka, hiçbir ilâh yoktur!
Ben ancak O'na dayanırım!
Benim tevbem de, dönüşüm de yalnız O'nadır!”
[131]


كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Resim---“Böylece BİZ seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar RAHMÂN'a nankörlük ediyorlar. De ki: "O, benim RABBimdir, O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüş O'nadır." (Ra’d 13/30)

". . . Biz, eğer dilersek, onları yere geçiririz!
Yahut gökten üstlerine parçalar düşürürüz!"
[132]


أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
Resim---“Yerin ve göklerin önlerinde ve arkalarında olan (kesimlerini) hâlâ görmüyorlar mı? Eğer dilersek, onları yerin dibine geçiririz veya gökten onların üzerine parçalar düşürürüz. Muhakkak ki bunda, münib olan (ALLAH'a yönelen ve O'na ulaşmayı dileyerek böylece O'na) kul olan herkes için ayet (ibret) vardır.” (Sebe’ 34/9)

"Şimdi, onlar çarçabuk azâbımızı mı istiyorlar?!
Fakat, bu onların bölgesine çökünce, (gelecek tehlikelerle) korkutulan onların sabahı ne kötü olacaktır!"
[133] (Sâffât 37/176-177)

"Birde, onlar ALLAH'a kızlar isnad ederler. Hâşâ! O'nun sânı bundan tamamıyla münezzehtir!" [134]


وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ
Resim---“Ve ALLAH'a, kızlar isnat ediyorlar. O, SÜBHÂN'dır (ALLAH çocuk edinmekten münezzehtir). Ve beğendikleri (tercih ettikleri; erkek çocuklar) ise kendilerinin (onların) oluyor.” (Nahl 16/57)

"Onlar, ondan (peygamberden) yüz çevirdiler de, ona kimi.: “Bir öğretilmiş!”, kimisi de.: “Bir mecnun!” dediler." [135] (Duhân 44/14)

"Sen, RABB’inin ni’meti sayesinde, bir mecnun değilsin!" [136]


مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Resim---“Sen, RABB’inin nimetiyle bir mecnun değilsin.” (Kalem 68/2)

"Sen, hemen öğütlemekte devam et!
Sen, RABB’inin ni’meti sayesinde, ne kâhinsin, ne de mecnunsun!"[137] (Tûr 52/29)

"Hiç şüphesiz, sen büyük bir ahlâk üzerindesin!
Sen yakında göreceksin, onlar da görecekler ki, delilik hanginizde imiş?"
[138]


وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
Resim---“Artık yakında sen göreceksin ve onlar da görecekler.” (Kalem 68/5)

بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Resim---“Sizin hanginiz meftûn (fitneye tutulup çılğın- şaşkın)” (Kalem 68/6)

"Onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki, onun hakkında da mutlaka böylece sihirbâz yahut mecnun demişlerdir. Hepsi de, bunu birbirine tavsiye mi ettiler?! Hayır! Onlar, umumiyetle, azgınlar güruhunun ta kendisidirler!" [139] (Zâriyât 51/52-53)

“İnsanları, korkut! İman edenlere, RABBleri katında, kendileri için muhakkak bir kadem-i sıdk (şefaat ve ecir) olduğunu müjdele” diye içlerinden bir Erte yaptığımız vahiy insanlar için şaşılacak birşey mi oldu ki, o kâfirler.: “Bu, seksiz şüphesiz, apaçık bir sihirbâzdır!” dediler." [140]


أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
Resim---“İçlerinden bir adama.: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için RABBleri katında “gerçek bir makam” olduğunu müjde ver!." diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkâr edenler.: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.” (Yûnus 10/2)

"O kâfirler, içlerinden, başlarına gelecek tehlikeleri bildiren bir peygamber geldiğine şaştılar da.: “Bu, bir büyücü, bir yalancıdır!” dediler." [141] (Sâd 38/4)

"Onlar seni dinlerken, nasıl dinlediklerini ve fısıldaştıklarını ve o zâlimlerin (mü'minlere).: “Siz ancak büyülenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz.” dediklerini de Biz çok iyi biliyoruz!" [142] (İsrâ 17/47)

"Fakat, o kâfirler hâlâ Kur’ÂN'ı yalanlama içindeler. Halbuki, o şanlı bir Kur’ÂN'dır ve onun aslı Levh-ı Mahfuzdadır." [143]


بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ
Resim---“Hayır, inkâr edenler, tekzip etmektedirler (yalanlama içindedirler).” (Burûc 85/19)

وَاللَّهُ مِن وَرَائِهِم مُّحِيطٌ
Resim---“Ve Allah, onları arkalarından ihata edendir (kuşatmıştır).” (Burûc 85/20)

بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ
Resim---“Hayır, O Kur'ân, Mecid'dir (yüce ve şerefli Kur'ân'dır).” (Burûc 85/21)

فِي لَوْحٍ مَّحْفُوظٍ
Resim---“(O), Levhi Mahfuz'dadır (merkezî kompüter sisteminde kayıtlıdır).” (Burûc 85/22)

KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN YAHUDİLERDEN ÖĞRENDİKLERİ SORULARLA PEYGAMBERİMİZ’i (aleyhisselâm) SUSTURMAYA KALKIŞMALARI.:

Kureyş müşrikleri Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muaytı Medine Yahudilerinin bilginlerine gönderdiler ve.: "Onlara, MuhaMMed'in sıfatlarını ve sözlerini anlatınız, kendisini onlardan sorunuz! Çünkü, Yahudiler kendilerine ilk Kitâb inen millettir. Peygamberlere ait bilgilerden, bizde bulunmayan bilgi, onlarda bulunur." dediler.
Bunun üzerine, Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt, Mekke'den yola çıkıp Medine'ye vardılar.
Medine Yahudilerinin bilginlerine, color=#008000]Peygamberimiz (aleyhisselâm) color]’ın işini anlattılar ve bazı sözlerini naklettiler ve.: "Sizler bu sâhibimizin dinî durumunu bize haber veresiniz diye size geldik!" diyerek, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ı onlara sordular. Yahudi bilginleri.: "Size emredeceğimiz üç şeyi ona sorunuz! Eğer onları size haber verirse, kendisi ALLAH tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Eğer bunu yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, yalan uydurucu bir adam demektir. Artık, kendisi hakkında istediğinizi yapınız.
1-) İlk zamanlarda gelmiş geçmiş bulunan gençlerin maceralarının ne olduğunu ona sorunuz. Çünkü, onların çok şaşılacak hadiseleri vardır.
2-) Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan adamın haberinin de ne olduğunu sorunuz ona.
3-) Bir de, kendisine, ruhtan, “Nedir o?” diye sorunuz bakalım.
Size bunları haber verdiği zaman kendisine uyunuz; çünkü o bir peygamberdir!
Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, o yalan uydurucu bir adam demektir. Kendisine, istediğinizi yapınız!"
dediler.

Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt, dönüp Mekke'ye, Kureyşlilerin yanına geldiler ve.: "Ey Kureyş cemâatı!" dediler, "sizin aranızla MuhaMMed'in arasını kesip aralayacak şeyi bulup getirdik size. Yahudi bilginleri; ona sormamızı emrettikleri şeyleri bize haber verdiler.: “Eğer size onu haber verebilirse, kendisi bir peygamberdir. Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, kendisi yalan uydurucu, lafçı bir adamdır. Kendisine, istediğinizi yapınız!” dediler."
Bunun üzerine, Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın yanına gelip.:
"Ey MuhaMMed!
1-) İlk zamanlarda gelip geçmiş ve şaşılacak kıssaları bulunan gençlerden,
2-) Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar dolaşan adamdan, bize haber ver bakalım. Birde.:
3-) Ruhtan haber ver ki, nedir o?"
dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: "Sorduğunuz şeyleri yarın size haber vereyim" buyurup, bir istisnâda bulunmamış, yani "İnşâe ALLAH=>ALLAH DİLERse!" dememişti.
Vahyin gelmesi gecikince, müşrikler.: "MuhaMMed Yarın haber vereyim.” diye bize söz verdiği halde, kendisine sorduğumuz şeylerden hiçbiri hakkında bize bir haber vermiyor!" diyerek yaygaraya başlamışlardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın vahyin gecikmesine ve müşriklerin yaygaralarına üzülüp durduğu sırada, Cebrâil (aleyhisselâm), Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından Kehf 18 Sûresini getirdi.[144]
Bu sûrede, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a, hiçbir şey hakkında, "İnşâe ALLAH=ALLAH DİLERse" demeksizin.: "Ben bunu her halde yarın yapıcıyım!." dememesi tavsiye buyuruldu.[145] (Kehf 18/23-24)
Kureyş müşriklerinin Yahudi bilginlerinden öğrenip Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a sordukları üç sorudan ikisi, Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından indirilen Kehf 18 Sûresindeki Ashab-ı Kehf 18 ve Zülkarneyn kıssalarıyla;[146] (Kehf 18/1-26, 83-98)
Ruh hakkındaki üçüncü sorulan ise, "Sana Ruh hakkında soruyorlar. De ki.: “Ruh, RABBimin emrindendir. (Zâten, onun hakkında) size az bir ilimden başka (birşey) de verilmemiştir" meâlli âyetle cevaplanmıştır.[147]


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Ve sana rûhtan sorarlar. De ki: “Rûh, RABBimin EMRindendir.” Ve size, (rûha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.” (İsrâ 17/85)

Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın kendilerine tebliğ ettiği şeylerin hak ve gerçek, söylediklerinin doğru olduğunu Yahudi bilginlerinden öğrenip sordukları-bilinmeyen şeylerin-cevaplarını vermesiyle onun peygamberlik makamını anladıkları halde, kıskançlıkları kendilerinin Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a inanmalarına ve bağlanmalarına engel oldu. ALLAH'a isyan ve O'nun emrini terketmekte, küfürde direndiler durdular.
İçlerinden birisi de.:
"Şu Kur’ÂN'ı dinlemeyiniz! Onu birtakım boş ve asılsız sözler yerine koyunuz! Eğlenceye alınız! Belki ona bununla galebe çalarsınız. Eğer siz bir gün onunla münazaraya, tartışmaya kalkarsanız, o size galebe çalar" dedi.[148]
Yüce ALLAH celle celâlihu, bunu da, indirdiği âyette şöyle açıkladı.:
"O küfredenler 'Bu Kur’ÂN'ı dinlemeyiniz. Onun hakkında yaygaralar koparınız. Belki (böylelikle) galebe çalarsınız' dediler." [149]


وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
Resim---“Kâfirler: “Bu Kur'ân'ı dinlemeyin, (okuma süresi) içinde gürültü yapın. Umulur ki böylece siz gâlip olursunuz.” dediler.” (Fussilet 41/26)

NADR b. HÂRİS ve ONUN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)’a ve İSLÂMİYET'e KARŞI TUTUM ve DAVRANIŞI.:

Nadr b. Haris Kureyş müşriklerinin şeytânlarından, cin fikirlilerinden[150] ve zındıklarındandı .[151]
Kendisi bir ara Hîre'ye gitmiş, orada Acem Şahlarının hikâyelerini, Rüstem ve İsfendiyar'a ait birtakım hikâye ve haberleri öğrenmişti.[152]
Acem Kitâbları okur, Hıristiyanlar ve Yahudilerle düşer kalkardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ı yalanlamakta ve incitmekte Kureyş müşriklerinin en aşırı gidenlerinden ve söz sâhiblerindendi.
Hîre'de, bırbıt (ud, kopuz) çalmayı ve Hîrelilerin şarkılarını öğrenmiş; bunları Mekkelilerden birçok kimselere de öğretmişti.
Kendisi, şarkıcı iki köle kadın da satın almıştı. Halkı, İslâmiyetten alıkoymak için, bunlarla oyalardı.[153]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir meclise oturup ALLAH'ı anar,[154] ALLAH'a inanmaya dâvet eder, Kur’ÂN-ı Kerîm okur,[155] kendilerinden önceki milletlerden hangilerinin ne gibi musibetlere uğradıklarını anlatarak kavmini uyarır; o meclisten kalkar kalkmaz, arkasından Nadr b. Haris gelir, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın yerine geçer ve.:
"Ey Kureyş cemâatı! VALLAHi, ben ondan daha güzel söylerim. Siz benim yanıma geliniz! Ben size onun anlattıklarından daha güzelini anlatırım" dedikten sonra, Acem Şahlarının, Rüstem ve İsfendiyarın hikâyelerini anlatır; [156]
"MuhaMMed benden ne ile daha güzel konuşurmuş? [157] Ben size anlattığım hikâyeleri nasıl başkalarından yazıp aldımsa, o da bunları başkalarından yazıp almıştır!" der; [158]
"Hangimizin sözü daha güzel? Benimki mi, yoksa MuhaMMed'inki mi?" diye sorardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir ara, Ebu Uhayha Saîd b. Âs'ın yanına uğrar, ona İslâmiyeti anlatırdı.
Ebu Uhayha, Peygamberimiz (aleyhisselâm) hakkında.: "O, semâdan konuşuyor!" demeye başlamıştı.
Nadr b. Haris, Ebu Uhayha'nın yanına gidip.: "İşittiğime göre; sen MuhaMMed'in sözlerini güzel buluyor,
beğeniyormuşsun. Bu nasıl olur?! O, ilâhlara dil uzatıyor! Baba ve atalarımızın Cehennemde olduklarını söylüyor! Kendisine tâbi olmayanları azâbla tehdid ediyor!" dedi.
Bunun üzerine, Ebu Uhayha, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a düşman kesildi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ı yermeye ve getirdiklerini ayıplamaya ve.: "Doğrusu, biz bunun getirdiklerinin bir benzerini daha işitmedik! Böylesi ne Yahudilikte, ne de Hıristiyanlıkta var!" demeye başladı.
Ebu Uhayha ilk sözünden döndüğü zaman, Nadr b. Haris ona teşekkür etmeye gitti.[159]
Halbuki, Nadr b. Haris, bundan önce, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın zikrini ve gönderileceği zamanın yaklaştığını işittiği zaman.:
"VALLAHi, bize bir uyarıcı gelecek olursa, biz milletlerden herhangi birisinden daha çok, doğru yolu tutarız!." demişti.
Yüce ALLAH celle celâlihu, bu münâsebetle indirdiği âyette şöyle buyurdu.:
"Onlar; kendilerine azâbla korkutucu (bir peygamber) gelirse, herhalde, (diğer) ümmetlerden herhangi birisinden daha ziyâde doğru yolu tutacaklarına, yeminlerinin bütün hızıyla ALLAH'a and etmişlerdi.
Fakat, onlara azâbla korkutan (bir peygamber) gelince, bu onların (haktan) uzaklaşmalarından başka birşey artırmadı."
[160]
Nadr b. Haris; Kur’ÂN-ı Kerîm okunduğu zaman.: "Bunlar, öncekilerin masallarıdır! Ben de size, ALLAH'ın indirdiği gibi, indireceğim!" derdi.
Kur’ÂN-ı Kerîm'de içinde "esâtîr" kelimesi geçen sekiz âyet, Nadr b. Haris hakkında nâzil olmuştur.[161]
Nadr b. Haris.: "O, getirdiği kitâb üzerinde, ancak, şu Esved b. Muttâlib'in kölesi Cebr ile Şeybe veya Utbe b. Rebia'nın kölesi Addas'ın ve daha başkalarının yardımını görüyor!" diyordu.
Yüce ALLAH celle celâlihu, indirdikleri âyetlerle bu isnad ve iftirayı da şöyle reddetti.:
"Andolsun ki, biz onların 'Bunu ancak bir beşer öğretiyor!' diyeceklerini
biliyoruz. Haktan sapmak sûretiyle kendisine nisbet edecekleri o (sanığın) dili Acemî'dir, bu Kur’ÂN'ın dili ise apaçık Arapça bir dildir."
[162]


وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ لِّسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِينٌ
Resim---“Ve andolsun ki Biz, onların: “Fakat O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), ona şüphesiz bir beşer (insan) öğretiyor.” dediğini biliyoruz. Ona isnad ettikleri kişinin lisânı acemidir (Arapça değildir). Bu (Kur'ân-ı Kerim) lisânı ise apaçık Arapça'dır.” (Nahl 16/103)

"O küfredenler, 'Bu (Kur’ÂN) onun uydurduğu yalandan başka (birşey) değildir. Bu hususta diğer bir zümre de ona yardım etmiştir.” dediler de, muhakkak bir haksızlık ve tevzir meydana getirdiler.
“Onun başkasına yazdırıp, kendisine sabah akşam okunmakta olan eskilere ait masallardır.” dediler.
De ki.: “Onu göklerde ve yerdeki bütün gaybı bilen (ALLAH) indirdi. Şüphe yok ki, O çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir!”
[163] (Furkân 25/4-7)
"De ki.: “Andolsun, bütün insanlar ve cinler şu Kur’ÂN'ın bir benzerini meydana getirmek üzere bir araya toplansalar ve birbirlerine yardımcı da olsalar, yine, onun benzerini meydana getiremezler.”[164]

Nadr b. Haris bir gün Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a rastlayıp.:
"Sen Kureyşîlerin yakın bir zamanda vurulup yere düşeceklerini ve bunun sana ALLAH tarafından vahyedildiğini söylüyormuşsun, öyle mi?" diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Evet, ben söyledim! Sen de onlardansın!" buyurdu. [165]

Yüce ALLAH celle celâlihu, Rasûlüne indirdiği âyette "Yakında o cemâat bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar" buyurmuş; Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, Bedir Savaşında Kureyş müşriklerinin bozguna uğrayıp kaçıştıklarını görünce, bu âyeti okumustu. [166]

Nadr b. Haris, Bedir Savaşında esir edilen müşriklerden olup, Hz. Ali kerremâllahu vechehu tarafından boynu vurulmuştur. [167]

PEYGAMBERİMİZİN ÜMMÎLİĞİ ve BÜTÜN HAYATININ BELLİLİĞİ, BİLDİKLERİNİ İLAHÎ VAHİY İLE BİLDİĞİ ve BİLDİRDİĞİ.:

Kur’ÂN-ı Kerîm'de açıkça bildirildiği üzere, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ümmî idi, okuma-yazma bilmezdi. [168] (A’râf 7157-158)
Arap Kavmi de, genellikle ümmî idiler. [169] (Cum’a 62/2)
Bunu, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: "Biz ümmî bir cemâatız. Ne yazı yazarız, ne de hesab biliriz!" buyurarak açıklamışlardır. [170]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), peygamberliğe nâil olduğu gece Cebrâil (aleyhisselâm) tarafından "İkra'!.=Oku!." diyerek okumaya tekrar tekrar zorlandığı zaman, hep.: "Mâ ene bi kâriîn=Ben okuma bilmem" cevabını vermişti.[171]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın okuryazar olmadığı da, Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanmaktadır.:
"Sen, bundan önce, hiçbir kitâb okur değildin. Hâlâ da, elinle yazı yazmazsın. Öyle olsaydı (okur yazar olsaydın) bâtıl söyleyenler, muhakkak, şüphelenebilirlerdi."[172]


وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
Resim---“Ve sen, bundan önce kitap okumadın. Ve sen, O'nu elinle de yazmıyorsun. Öyle olsaydı, batılda olanlar (boş konuşanlar) elbette şüphe ederlerdi.” (Ankebût 29/48)

Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın doğumundan peygamberliğe erdiği tarihe, kırk yaşına kadar olan hayatı, Kureyş müşriklerinin gözleri önünde geçmişti. Kendisinin hayatından, onlara gizli, kapalı kalan bir taraf yoktu. Müşriklerin arasında, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın doğumunu, çocukluğunu, gençliğini, peygamberliğe erinceye kadar geçirdiği hayatını günü gününe bilenler bile vardı; ve onlar Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a karşı olanların safında bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın aralarında doğup büyümüş olduğu müşrik hemşehrilerine, akrabalarına karşı, Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından.: "De ki.: 'Ben, ondan (Kur’ÂN'dan) önce, aranızda bir ömür durmuş, yaşamısızdır! Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?'" [173] (Yûnus 10/16) buyurularak inkâr ve itiraz damarlarına basıldığı halde, Mekkeli müşrikler susmuşlar, susmak zorunda kalmışlarsa, bu ancak Peygamberimiz aleyhiselam'ın hayatından kendilerince bilinmeyen bir taraf bulunmadığını gösterir.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın, vahiy gelmeye başladığı tarihe kadarda, ne Kitâbdan, ne de imandan haberi yoktu.
Bu gerçeği de, Yüce ALLAH celle celâlihu, Peygamberimiz (aleyhisselâm) tarafından mü'min, münkir, müşrik herkese okunan şu âyetle açıklamıştır.:
"İşte, Biz, sana da böylece Emrimizden bir Ruhu vahyettik. Halbuki, (bundan önce) sen 'Kitâb, nedir? İman, nedir? bilmezdin. Fakat, Biz, onu (Kufân'ı) bir nur yaptık. Bununla, kullarımızdan kimi dilersek, ona hidâyet veririz. Şüphesiz ki sen her halde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun!."[174]


وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve işte böylece sana emrimizden bir rûh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nûr” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidâyete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sırat-ı Mustakîm'e hidâyet ediyorsun (ulaştırıyorsun).” (Şûrâ 42/52)

Peygamberimiz (aleyhisselâm), kendisine birşey sorulduğu zaman, o hususta vahiy nâzil olmamışsa.: "Bilmiyorum!" buyurur veya vahiy gelinceye kadar susar, kendiliğinden birşey söylemezdi.[175]
Bu gerçek de, Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanır.:
"Sâhibiniz (doğru yoldan) sapmadı, bâtıla da inanmadı. O, kendi (rey ve) hevâsından söylemez! O (Kur"ân), kendisine (ALLAH tarafından) ilka’ edilegelen vahiyden başka (birşey) değildir."[176] (Necm 53/2-4)
"O, âlemlerin RABB’inden indirilmedir! Eğer (Peygamber) bazı sözleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, onun sağ elini (kudret ve kuvvetini) alıverirdik! Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını koparırdık. O vakit, sizden hiçbiriniz buna engel de olamazdınız!" [177] (el-Hâkka 69/43-47)
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a kendiliğinden bilemeyeceği birçok gerçeğin ALLAH celle celâlihu tarafından vahiy ile bildirildiği de Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklanır.:

1-) Nûh Tufânı[178] (Hûd 11/36-48) anlatıldıktan sonra.:
"Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onları bundan önce ne sen biliyordun, ne de kavmin biliyordu. O halde, sen de (Nûh gibi) katlan! Akıbet, hiç şüphesiz, takvâya erenlerindir!"[179]


تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---“İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Sen ve senin kavmin, bundan önce onu bilmiyordunuz. Artık sabret, muhakkak ki (güzel) sonuç, takvâ sahiblerinindir.” (Hûd 11/49)

2-) Hz. Meryem'le İsâ ve Yahyâ (aleyhisselâm)ların doğumları[180] (Âli-i İmrân 3/33-43) anlatıldıktan sonra.:
"Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Meryem'i onlardan hangisi himayesine alacak, diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Onlar bu hususta çekişirlerken de yine yanlarında değildin."[181]


ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ
Resim---“İşte bu, gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Ve "Meryem'e, onlardan hangisi kefil (vekil) olacak?” diye, onlar (kur'a çekmek için) kalemlerini attıkları zaman, sen onların yanlarında değildin. Ve onlar tartışırken de, sen onların yanlarında değildin.” (Âl-i İmrÂN 3/44)

3-) Yûsuf (aleyhisselâm)’ın kıssası[182] (Yûsuf 12/4-101) anlatıldıktan sonra.:
"Bu (kıssa) sana vahiy ile bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. (Yoksa) onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen onların yanlarında değildin."[183]


ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُواْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
Resim---“İşte bu sana vahyettiğimiz gaybın haberlerindendir. Ve onlar, tuzak hazırlıyorken, işleri için karar verdikleri zaman, sen onların yanında değildin.” (Yûsuf 12/102)

4-) Musâ (aleyhisselâm)’ın kıssası [184] (Kasas 28/3-43) anlatıldıktan sonra.:
"Musâ'ya o emri vahyettiğimiz vakit, sen batı tarafında (bulunuyor) değildin, görenlerden de değildin. Fakat, Biz daha birçok nesiller yarattık da, onların (ömürleri) uzadıkça uzadı. Sen, Medyen ahalisi içinde ikamet edici olup da, âyetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin!
Ancak (geçmişlerin haberlerini sana) gönderenler, Biziz!
Musâ'ya nida ettiğimiz vakit de, sen Tûr'un yanında değildin!
Fakat, sen RABB’inden bir rahmet olarak (gönderildin). Tâ ki, senden önce kendilerine inzar edici (bir peygamber) gelmemiş olan bir kavmi sen inzar edesin! Olur ki, onlar iyice düşünüp öğüt kabul ederler."
[185] (Kasas 28/44-46)

Meâllerini yazdığımız bu âyetler; Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın hiçbir kimseden hiçbir şey öğrenmediğini, bütün bilgilerinin İlahî Vahye dayandığını açıklamakta ve buna aykırı görüşleri topyekün reddetmektedir.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) kendisinden asırlarca sonra keşfediIecek veya keşfine çalışılacak birtakım ilmî, fennî gerçekleri de vahiy ile bildirmiştir.
Meselâ.:
Güneş, Ay gibi semâvî ecramdan her birinin birer yörüngede yüzdükleri, döndükleri,[186] (Yâsîn 36/40)

Güneşin kendi karargâhına doğru seyrve cereyan ettiği,[187] (Yâsîn 36/38)

Göklere muvazene kanununun konulduğu,[188] (Enbiyâ 21/30)

Semânın ilk halinin gaz olduğu,[189] (er-Rahmân 55/7)

Dünyanın döndüğü,[190] (Fussilet 41/11)
Her canlı şeyin sudan yaratıldığı, su ile canlı kılındığı, [191] (Neml 27/88)

Âdem oğullarının zürriyetlerine zerreler halinde iken Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından idrak ve şuur verilerek İlâhî Rububîyetin ikrar ettirilmiş olduğu,[192] (A’râf 7172-173)
Bazı ürünlerin ilkah edici, aşılayıcı rüzgârlar gönderilerek meydana gelmelerinin sağlandığı,[193] (Hicr 15/22)
Salanlarında görülen harikulade işlerin kendilerine ALLAH tarafından ilham yoluyla yaptırılmakta olduğu,[194] (Nahl 16/68-69)
Yerde yürüyen, havada uçan hayvanların da, insanlar gibi, birer topluluk oldukları,[195] (En'âm 6/38)
Ruhun mâhiyetini kavramaya insan ilminin yetmeyeceği,[196] (İsrâ 17/85)
İnsanların bütün tutum ve davranışlarının istinsah edilmekte (filme alınmakta) olduğu,[197] (Câsiye 45/29)
Cansız, dilsiz sanılan şeylerin de insanların kolay kolay anlayamayacakları özel dillerle ALLAH'ı tesbih ettikleri, [198] (İsrâ 17/44)
İki denizin, aralarına konulan perde ile, sularının birbirlerine karışmamalarının sağlandığı,[199] (Neml 27/61)
Üç bin küsur yıl önce denizde boğulan Firavun’un cansız cesedinin (karada yüksekçe bir yere) atılıp arkasından geleceklere ibret olmak üzere korunacağı,[200] (Yûnus 10//92)
Bir sultan'la (aşıp bastırıcı bir araçla) göklerin sınırlarının (uzayın) aşılabileceği,[201] (er-Rahmân 55/33)
Göklerde de, yerdekiler gibi yaratıklar bulunduğu ve ALLAH dilediği zaman onların yerdekilerle biraraya getirileceği,[202] (Şûrâ 42/29)
İlim ve Fen dünyasınca ancak son zamanlarda farkına varılabilen; semânın genişletilmekte olduğu (Zâriyât 51/47) gerçeği ve daha birçok gerçekler Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından vahiy ile bildirilmemiş olsaydı, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın onları ondört asır önce bilmesi, bildirmesi mümkün mü idi?[203]

PUTA TAPANLARIN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) İLe TARTIŞMALARI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir gün Mescid-i Haram'a girdiği sırada, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden[204] Velid b. Mugîre ve daha birçok kimseler[205] Kâbe'nin Hatîm'inde oturuyorlardı .[206]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, varıp onların yanına oturmuştu.[207]
Kâbe'nin çevresinde, tapılmak üzere dikilmiş, kurşunla berkitilmiş[208]
üçyüz altmış put bulunuyordu.[209]
O sırada, Nadr b. Haris de gelip yanlarına oturdu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) konuşmaya başlayınca, Nadrb. Haris itiraz etti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), verdiği cevapla onu susturdu. Sonra da, ona ve oradakilere Enbiyâ 21 Sûresinin.:
"Siz de, ve ALLAH'ı bırakıp tapmakta olduklarınız da, hiç şüphesiz, Cehennem odunusunuz! Siz oraya gireceksiniz! Onlar (tapmakta olduğunuz yalancı tanrılar) eğer mabud olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Onların hepsi orada temelli olarak kalıcıdırlar! Onların orada (halkları) inim inim inlemektir! Onlar orada da (sağır olup hiçbir şey) işitmeyeceklerdir!"[210] (Enbiyâ 21/98-100) meâlli âyetlerini okudu.[211]

Sonra da kalkıp gitti.[212]
Putları aleyhinde okunan âyetler Kureyş müşriklerinin çok ağırına gitti.[213]
O sırada oraya Abdullah b. Zibârâ geldi.[214]
Cemâatin susup durduğunu görünce.: "Neye daldınız?![215] Sizin neyiniz var?" [216] diye sordu.
Velid b. Mugîre.: "Biraz önce, Abdulmuttâlib'in oğluna karşı Nadr b. Haris ne kalkabildi, ne oturabildi.: “MuhaMMed, bizim taptığımız şu ilâhların Cehennem odunu olacağını söyledi!" deyip[217] Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın söylediklerini nakledince,[218]
Abdullah b. Zibârâ.: "VALLAHi, onu bulsaydım, kendisiyle tartışmaya tutuşur ve muhakkak dâvayı ben kazanırdım![219] Sorunuz MuhaMMed'e" dedi, "ALLAH'tan başka, tapılan herşeyle, onlara tapan herkes Cehennemde midir? Öyle ise, biz meleklere tapıyoruz. Yahudiler Üzeyr'e tapıyorlar. Hıristiyanlar Meryem oğlu İsâ'ya tapıyorlar. Bunlara ne diyeceksin bakalım?"
Velid b. Mugîre ile yanında bulunanlar, Abdullah b. Zibârâ'nın sözünü, dayanılacak ve dâvayı kazandıracak en sağlam bir delil saydılar.[220]
Abdullah b. Zibârâ.: "Çağırın onu bana!" dedi.[221]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ı hemen çağırdılar.
Abdullah b. Zibârâ.: "Ey MuhaMMed! Bunu sen mi söyledin?" diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: "Evet!" buyurdu.[222]
Abdullah b. Zibârâ.: "Ey MuhaMMed! Bu söylediğin şey, yalnız bizim ilâhlarımıza mı mahsus, yoksa ALLAH'tan başkasına tapan herkese mi şâmildir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhiselam.: "Evet! ALLAH'tan başkasına tapan herkese şâmildir!" buyurunca,[223]
Abdullah b. Zibârâ.: "Şu Beyt'in (Kâbe'nin) RABB’ine andolsun ki.: dâvayı ben kazandım.[224]
Meryem oğlu İsâ'nın bir peygamber olduğunu söyleyen, onu da, anasını da hayırla anan, öven sen değil misin? Pekâlâ bilirsin ki.: Hıristiyanlar bu ikisine tapıyorlar!
Üzeyr'e de, meleklere de tapılıyor![225]
Meleklerin sâlih kullar olduğunu, İsâ'nın sâlih bir kul olduğunu söyleyen sensin, değil mi?
Halbuki, şu Benî Müleyhler meleklere tapıyorlar!
Şu Hıristiyanlar İsâ'ya tapıyorlar!
Şu Yahudiler de Üzeyr'e tapıyorlar![226]
Yahudiler Üzeyr'e, Hıristiyanlar Mesih'e, Benî Müleyhler meleklere tapıyor değiller mi?[227]
Eğer bütün bunlar Cehennemde iseler, biz de, ilâhlarımız da, onlarla birlikte bulunmaya razıyız!"
deyince, müşrikler sevindiler[228] Güldüler,[229] bağrıştılar.[230]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
"Her kim, ALLAH'tan başka, kendisine tapılmasını isterse, o, kendisine tapanlarla birliktedir![231] Çünkü, bunu (onlara tapmayı) onlara şeytânlar emretmişlerdir!" buyurdu.[232]
Bunun üzerine, inen âyetlerde şöyle buyuruldu.:
"Şüphe yok ki, kendileri için Bizden en güzel (bir saadet) sebketmiş (takdir olunmuş) olanlar, işte bunlardır ki, oradan (Cehennemden) uzaklaştırılmışlarıdır. Bunlar, gönüllerinin dilediği (ni’metler) içinde temelli yaşar(larken), onun (CehenNemln) gizli sesini bile duymazlar." [233]
Gerek İsâ b. Meryem ve genek Üzeyr (aleyhisselâm)lar ile Yahudi ve Hıristiyan din adamlarından kendilerine tapılmış olanlar, ALLAH'a boyun eğen ve O'nun emri üzere yürüyen mübârek kişiler olup, birtakım sapkınlar sonradan sonraya onları ALLAH'tan gayrı mâbud edinmişlerdi.
Kureyş müşriklerinin meleklere taptıklarını söylemeleri ve meleklerin de ALLAH'ın kızları olduğunu iddia etmeleri üzerine,[234] Yüce ALLAH celle celâlihu, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu.:
"'O çok Esirgeyici (ALLAH), bir evlâd edindi' dediler.
O'nun sânı (böyle şeylerden) münezzehtir, uzaktır.
Hayır! Onlar ('evlâd edinildi' denilenler) ikrama mazhar kılınmış kullardır.
Bunlar (melekler) sözleri ile asla O'nun (ALLAH'ın) önüne geçmezler (ALLAH emretme dikçe, hiçbir şey söylemezler).
Bunlar O'nun (ALLAH'ın) emriyle hareket ederler.
Önlerindekini de, arkalarındakini de hep O bilir.
Bunlar O'nun rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat edemezler.
Bunlar O'nun (ALLAH'ın) korkusundan titreyenlerdir.
Bunlardan kim (şeytânın dediği gibi) “İlah O değil, benim!” derse, onu derhal Cehennemle cezâlandı racağız!"
[235] (Enbiyâ 21/26-29)
Abdullah b. Zibârâ'nın ALLAH yerine İsâ b. Meryem'e de tapıldığını söylemesi Velid b. Mugîre ile yanında bulunanların çok hoşlarına gitmiş, bunu, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la tartşmalarmda kendilerini kazandırıcı bir delil saymışlardı.[236]
Yüce ALLAH celle celâlihu, bu hususta indirdiği âyetlerde de, şöyle buyurdu.:
"Meryem'in oğlu bir mİsâl olarak (ileri) sürülünce, kavmin bundan (şımarıp kahkahalarla) gülüyorlardı. Dediler ki.: “Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?” Bunu sana karşı (bâtıl) bir mücadeleden başka (bir maksatla ortaya) atmadılar. Doğrusu, onlar çok düşman bir kavimdir.
O (İsâ) Bizim kendisine ni’met (peygamberlik) verdiğimiz, İsrail oğullarına (ibret verici, babasız yaratmak gibi) bir mİsâl yaptığımız bir kuldan başkası değildi.
Eğer Biz dileseydik, size bedel, yeryüzünde ardınızda kalacak melekler yaratırdık.
Şüphe yok ki, o Saat'in (Kıyametin) ilmi, kendisiyle bilinenlerdendir.
Artık buna karşı sakın şüpheye düşmeyiniz!
Onlara de ki.: “Bana tâbi olunuz! (Sizi dâvet ettiğim) bu yol, doğru bir yoldur!
Sakın sizi şeytân çevirmesin! Çünkü, o sizin açık bir düşmanınızdır."
İsâ, o apaçık delilleri getirdiği zaman, İsrail oğullarına şöyle demişti.:
'Ben size gerçek Hikmeti getirdim.
Bir de, hakkında ihtilafa düştüğünüz şeylerden bazısını da size açıklayayım diye (geldim).
Artık, ALLAH'tan korkun, bana tâbi olun!
Şüphe yok ki, ALLAH benim de RABBimdir, sizin de RABB’inizdir. Haydi, hepiniz O'na kulluk edin! Doğru yol, budur!
Sonra, aralarından partiler (çıktı da) ihtilafa düştüler.
Artık, pek acıklı bir günün azâbından vay o zulmedenlere!
Onlar kendileri farkında olmayarak başlarına gelecek Saatten başkasını mı gözlüyorlar?! Dostlar o gün birbirlerine düşmandır-takvâ sâhibleri müstesna!"
[237] (Zuhrûf /57-67)


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[126] En'âm.: 4-11 .
[127] Ra'd.: 31-32.
[128] Furkân.: 7-10.
[129] Furkân.: 20-21.
[130] İsrâ.: 90-97.
[131] Ra'd.: 30.
[132] Sebe.: 9.
[133] Sâffât.: 176-177.
[134] Nahl.: 57.
[135] Duhân.: 14.
[136] Kalem.: 2.
[137] Tûr.: 29.
[138] Kalem.: 4-6.
[139] Zâriyât.: 52-53.
[140] Yûnus 10/2.
[141] Sâd.:,4.
[142] İsrâ.: 47.
[143] Burûc.: 19,21, 22.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/317-321.
[144] İbn İshâk,İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 321-322, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 191,192, Fahru'r-Râzî, Tefefr, c. 21, s. 82, Kurtubî, Tefar, c. 10, s. 346-347, İbn Se^id, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 108-109, Etau'l-Fidâ, Tefar, c. 3, s. 71-72, Suyuti Dürrü’l-mensûr, c.4, s. 210.
[145] Kehf 1823-24.
[146] Kehf 181-26, 83-98.
[147] İsrâ.: 85.
[148] İbn İshâk. İbn Hişâm, Sîre.d, s. 334-335.
[149] Fussilet.: 26.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/321-323.
[150] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 321, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 202, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 157.
[151] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 161.
[152] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.d, s. 321, Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182.
[153] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139-14
shak, İbn Hişâm, Sîre.d, s. 321, Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182.
[153] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139-140.
[154] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.l, s. 321, Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182,
Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 21, s. 82.
[155] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.l, s. 383.
[156] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.l, s. 383-384, Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182. Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 21, s. 82.
[157] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 321, Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182.
[158] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 384, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 88.
[159] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 140-141.
[160] Fâtır.: 42, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139.
[161] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 321, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139-140, Taberî, Tefsir, c. 1 3, s. 182.
[162] Nahl.: 103, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 40-1 41.
[163] Furkân.: 4-7, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 141. 16O.İsrâ.: 88.
[164] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 140.
[165] Kamer.: 45.
[166] Taberî, Târih, c. 2, s. 296.
[167] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 367, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 ,s.149.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/324-327.
[168] A’râf 7157-158.
[169] Cum'a.: 2.
[170] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 52, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 220,
Müslim , Sahîh, c. 2, s. 761, E bu Dâvud, Sünen, c. 2,s. 296, Nesai, Sünen, c. 4, s. 1 39.
[171] Abdurrezzâk, Musânnef, c. 5, s. 322, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232-233, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 88, Müslim,Sahîh, c. 1, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 21 3-21 4, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6. Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 5-6, Begavf, Mesâbihu's-sünne, c. 2, s. 174, Ebu'lFerec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 162, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85-86, Zehebî, Târıhu'l-İslâm , s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c . 3, s. 3.
[172] Ankebût.: 48.
[173] Yûnus 10/16.
[174] Şûra.: 52.
[175] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 148.
[176] Mecm.: 2-4.
[177] el-Hâkka.: 43-47.
[178] Hûd.: 36-48.
[179] Hûd.: 49.
[180] Ali-iİmrân.: 33-43.
[181] Âli-İmrân.: 44.
[182] Yûsuf 4-101.
[183] Yûsuf 102.
[184] Kasas.: 3-43
[185] Kasas.: 44-46.
[186] Yasin.: 40.
[187] Yasin.: 38.
[188] Enbiyâ.: 30.
[189] er-Rahmân.: 7.
[190] Fussilet.: 11.
[191] Neml.: 88.
[192] A’râf 7172-173.
[193] Hicr.:22.
[194] Nahl.:68-69.
[195] En'âm.: 38.
[196] İsrâ.: 85.
[197] Câsiye.: 29.
[198] İsrâ.: 44.
[199] Neml.: 61.
[200] Yûnus.: 92.
[201] er-Rahmân.: 33.
[202] Şûra.: 29.
[203] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/327-331.
[204] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 223.
[205] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.d , s. 384, Taberî, Tefsir, c.17, s. 96, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 3, s. 198.
[206] Zemâhşeri, Keşşâf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 223.
[207] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre.d, s. 384, Taberî, Tefsir, c. 17, s. 96, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 3, s. 198.
[208] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre.c.4, s. 59, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 266,
Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 92.
[209] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 136, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 92,
Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 20-1 21.
[210] Enbiyâ.: 98-100.
[211] . İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1 , s. 384-385, Taberî, Tefsir, c . 17, s. 96-9 7, Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 28 4, Farıhru'r-R âzfî Tefsir,c. 22, s. 2 23, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 198-199.
[212] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1,s.385, Taberî, Tefsir, c. 1 7, s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 199.
[213] Vâhidi, Esbâbü'n-nüiûl, s. 206.
[214] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 385, Taberî, Tefsir, c. 17, s. 97, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206, Zemâhşeri, c. 2, s. 584,Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 222, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 1 99.
[215] Zemâhseri, Keşşâf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 222.
[216] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[217] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre,c.1, s. 385, Taberî, Tefsir, c . 1 7, s. 97,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 199. 21 4.
[218] Zemâhseri, Keşşâf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 223.
[219] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1,s.385, Taberî, c. 17, s. 97, Zemâhşen, c. 2, s. 584. Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 223, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 199.
[220] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1,s.385, Taberî, c. 17, s. 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 199.
[221] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[222] Zemâhşeri, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 223
[223] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[224] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206, Zemâhşeri, c. 2 , s. 584, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 225.
[225] Nesefİ, Medârik, c. 4, s. 121 -122.
[226] Vâhidİ, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[227] Zemâhşeri, Keşşâf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c . 22, s. 223.
[228] Nesefi, Medârik, c. ,s.122.
[229] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c .2 , s. 223, Nesefi, Medârik, c. 4, s. 122.
[230] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[231] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre,c.1, s. 385, Taberî, Tefsir, c. 17, s. 97, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 3, s. 584.
[232] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1,s.385, Taberî, c. 17, s. 97, Zemâhşeri, c. 2, s. 584. Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 223, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 584.
[233] Enbiyâ.: 101-102.
[234] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 385-386, Taberî, c. 17, s. 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 199.
[235] Enbiyâ.: 26-29.
[236] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre,c.1, s. 386, Taberî, Tefsir, c. 17, s. 97, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 3, s. 199.
[237] Zuhrûf 57-67
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim


ÜBEYY B. HALEF'in ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEYİ İNKÂR EDEREK PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmLa TARTIŞMASI.:
Kureyş müşriklerinden, içlerinde Übeyy b. Halef, Âs b. Vâil ve Velid b.
Mugîre'nin de bulunduğu bir cemâat, öldükten sonra dirilmenin imkânsızlığını aralarında konuştular.
Übeyy b. Halef onlara.: "MuhaMMed'in.: “Hiç şüphesiz, Allah ölüleri diriltecektir dediğini görmüyormusunuz?" dedi ve sonra da.: "Lâtve Uzzâ'ya andolsun ki, onun yanına varıp tartışacak, kendisine galebe
çalacağım!" dedi.[238]
Gerek Übeyy b. Halef ve gerek kardeşi Ümeyye b. Halef, Peygamberimiz aleyhisselâm’ı yalanlamalarıyla en çok üzen azılı müşriklerdendi.[239]
Übeyy b. Halef eline aldığı[240] çürümüş bir kemikle Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına geldi.[241]
"Ey MuhaMMed!. Demek sen, çürüdükten sonra,[242] şu kemiği[243] İlâhının,[244] ALLAH'ın dirilteceğini söylüyorsun ha!?" dedi.[245]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Evet! Bunu ben söylüyorum!" buyurdu.
Übeyy b. Halef.: "Demek sen bunu çürüdükten sonra ALLAH'ın dirilteceğini sanıyor, mümkün görüyorsun ha!?" dedi.[246] Onu elinde ufaladı,[247] tozunu da Peygamberimiz aleyhisselâm’a doğru[248] havaya[249] üfürdü!.[250]
"Ey MuhaMMedi Bunu, çürüdükten sonra, kim diriltecek?[251] Biz, öldüğümüz ve şu çürümüş kemik olduğumuz zaman, iade mi olunacakmışız?! Biz bunun gibi olunca, kimmiş diriltecek bizi?!" dedi .[252]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Evet![253] ALLAH seni de öldürecek![254] Onu da,[255] böyle olduktan sonra[256] seni de ALLAH diriltecek[257] sonra da, seni Cehenneme sokacaktır!" buyurdu.[258]
Bunun üzerine Yüce ALLAH celle celâlihu tarafından indirilen âyetlerde şöyle buyuruldu.:
"İnsan, kendini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki; o açıktan açığa aşırı bir mücadeleci, kavgacı kesilmektedir!
O, kendi yaratılışını unutarak, bize bir misâl getirdi.: “Bu çürümüş kemiklere kim can verebilir?!.” dedi.
De ki.: “Onları, ilk defa yaratan, diriltecek! O, her yaratmayı hakkıyla bilendir. O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakınız.: Ateşi ondan çakıp alıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, kendileri gibisini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir! O, bütün kâinatı yaratandır. Herşeyi hakkıyla bilendir.
Onun emri, birşeyi dilediği zaman, ona ancak 'Ol! demesinden ibarettir. O da, oluverir! Demek, herşeyin mülk ve tasarrufu kendi Elinde bulunan ALLAH'ın şanı ne kadar yücedir, münezzehtir!"[259]


أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Resim---“E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn (mubînun).: İnsan, onu bir nutfeden nasıl yarattığımızı görmedi mi? Sonra da BİZe (karşı) apaçık hasım (düşman) oldu.” (Yâ-Sîn 36/77)

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Resim---“Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah (halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm (remîmun).: Ve kendi yaratılışını unutup Bize misal getirdi.: "Kemiklerimiz çürüyüp dağılmış haldeyken kim onlara can verecek?" dedi.” (Yâ-Sîn 36/78)

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Resim---“Kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh (merretin), ve huve bi kulli halkın alîm (alîmun).: De ki: "Onu ilk defa inşa eden (Yaratan), ona hayat verecek. Ve O, bütün yaratışları En İyi Bilen'dir." (Yâ-Sîn 36/79)

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
Resim---“Ellezî ceale lekum mineş şeceri’l- ahdarinâren fe izâ entum minhu tûkıdûn (tûkıdûne).: Yeşil ağaçtan sizin için ateş (oksijen) kılan (çıkaran), O'dur. Böylece siz, ondan yakarsınız.” (Yâ-Sîn 36/80)

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
Resim---“E ve leysellezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huve’l- HALLÂkul ALÎM (alîmu).: Gökleri ve yerleri yaratan, onların bir eşini daha yaratmaya kaadir değil midir? Evet O, (yegâne) Yaratıcı ve En İyi Bilen'dir.” (Yâ-Sîn 36/81)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: O (ALLAH), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O'nun emri, sadece ona: "OL!" demektir. O, hemen OLur.” (Yâ-Sîn 36/82)

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---“Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn (turceûne).: İşte O, SÜBHÂN'dır. Herşeyin melekûtu (mülkü ve hükümdarlığı) O'nun elindedir. Ve O'na döndürüleceksiniz.” (Yâ-Sîn 36/83)

Aynı konuda indirilmiş olan âyetlerden bazılarında da, şöyle buyurulmaktadır.:
"Dediler ki.: “Biz bir sürü kemik, kırıntı ve döküntü (halinde bir toprak) olduğumuz vakit mi hakikaten yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?!”
De ki.: “Gerek bir taş, gerek demir olunuz! Yahut, göğüslerinizde büyüyen herhangi bir halk olunuz! Muhakkak, diriltileceksiniz!” “Öyle ise, bizi kim (dirilterek) geri çevirebilecek?!” diyeceklerdir.
Sen onlara de ki.: “Sizi ilk defa yaratmış olan!”
O vakit sana başlarını sallayacaklar da (alay ederek).: “Ne vakit o?!” diyecekler.
De ki.: Yakın olması umulur!” (ALLAH'ın) sizi çağıracağı gün, hemen (kabirlerinizden kalkıp) O'nun emrine icâbet edeceksiniz ve sanacaksınız ki (kabirlerinizde) pek az bir müddet kalmışsınız."[260]


وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا
Resim---“Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ (cedîden).: Ve “Biz, kemik ve kırıntı (ufalanmış toprak) olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz, mutlaka yeni bir yaratılışla mı beas edileceğiz (diriltileceğiz)?” dediler.” (İsrâ 17/49)

قُل كُونُواْ حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا
Resim---“Kul kûnû hicâreten ev hadîdâ (hadîden).: De ki: “Taş veya demir olun (olsanız bile)!” (İsrâ 17/50)

أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيبًا
Resim---“Ev halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdun (yuîdunâ), kulillezî fetarakum evvele merreh (merretin), fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûv (hûve), kul asâ en yekûne karîbâ (karîben).: “Veya gönlünüzde büyüyen (daha büyük ve çok kuvvetli, güçlü olarak hayal ettiğiniz) başka bir yaratılış olsun. O zaman da bizi, kim (hayata) geri çevirecek?” diyecekler. “Sizi ilk defa yaratan.” de! Bunun üzerine sana başlarını (alaylı bir tarzda) sallayarak: “O, ne zaman?” diyecekler. De ki: “(Onun) yakın olması muhtemeldir.” (İsrâ 17/51)

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ (kalîlen).: (ALLAH'ın) sizi çağıracağı gün, hemen O'nun hamdi ile (O'na hamd ile) icabet edeceksiniz. Ve ancak (kabirde) pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.” (İsrâ 17/52)

"Kaf! O çok şerefli Kur’ÂN'a andolsun ki.: (İmandan nasibi olmayanlar, peygambere, peygamberin bildirdiklerine inanamazlar!) Doğrusu, o kâfirler, kendilerine içlerinden âhiret azâbıyla korkutucu
(peygamber) geldi diye, şaştılar da.: 'Bu çok tuhaf birşey. Biz öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar hayata dönecekmişiz?! Bu (ihtimalden) uzak bir dönüştür!' dediler. Toprak onlardan neleri (yiyip) eksiltir, bizce malûmdur! Nezdimizde (herşeyi) hıfz (ve tesbit) eden bir Kitâb vardır."[261]


ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
Resim---“Kâf vel kur’âni’l- mecîd (mecîdi).: Kâf. Mecîd (şerefli) Kur'ân'a andolsun.” (Kâf 50/1)

بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
Resim---“Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâle’l- kâfirûne hâzâ şey’un acîbun.: Hayır, kendilerinden bir nezirin onlara gelmesine şaşırdılar. Bunun üzerine kâfirler: “Bu şaşılacak bir şey.” dediler.” (Kâf 50/2)

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ
Resim---“E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ (turâben), zâlike rec’un baîdun.: “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltileceğiz)?” İşte bu, uzak (gerçekleşmesi mümkün olmayan) bir dönüştür.” (Kâf 50/3)

قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ
Resim---“Kad alimnâ mâ tenkusu’l- ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîzun.: Arzın (toprağın) onlardan neleri eksilteceğini biz biliyorduk. Ve katımızda (illiyyine ve siccîne yerleştirilen bütün zamanlardaki bütün olayları) muhafaza eden bir kitap vardır.” (Kâf 50/4)

MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a ACAYİB TEKLİFLERİ.:

Mekkeli müşriklerin[262] inkarcı ve itirazcılarından[263] olan ve
Peygamberimiz aleyhisselâmla, Kur’ÂN-ı Kerîm'le alay eden, öldükten sonra dirilmeye,
Kıyamet gününe inanmayan beş kişi-ki, bu beş kişi.:

1-) Velid b. Mugîre,
2-) Âs b.Vâil,
3-) Esved b. Muttâlib,
4-) Esved b. Abdi Yağus,
5-) Haris b. Hanzale[264] idi..

1-) Birgün, Peygamberimiz aleyhisselâm’a Kur’ÂN-ı Kerîm hakkında birtakım acayip tekliflerde bulundular. Bu adamlar; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ümmî olduğunu[265] hiçbir kitâb okumadığını[266] çok iyi bilmekte, soy ve ahlâkî faziletleri bakımından herkese üstünlüğünü bütün Kureyşîlerle birlikte itiraf etmekte ve kendisini el-Emîn diye anmakta idiler.[267]
Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm, böylece kırk yaşına bastıktan sonra, onlara[268] öyle fesatlı[269] bir Kitâb[270] getirip[271] okumuştu ki, o her fesahatli kelamı susturuyor, her manzum ve mensur kelama üstün bulunuyordu. Onun içi, usul ve füru ilimleriyle dolu idi.[272]
İlmin en nefislerini, ahkâm ve ahlâk ilminin en incelerini, geçmiş ümmet ve peygamberlere ait kıssaların en gizli noktalarını,[273] ALLAHtan başkasının bilemeyeceği gayb haberlerini bildiriyordu.[274]
Edebleri ve ahlâkî faziletleri[275] öğretiyordu.[276] Bütün belagat ve fesahat sâhibleri ve ilim adamları,[277] Kur’ÂN-ı Kerîm'in fesahat ve belagatı, derinliği, genişliği karşısında acizlik ve hayranlık içinde kalıyorlardı.[278]
Bu mübârek Kitâbda yer alan ve putperestliği yeren, putperestlerin Cehenneme atılacaklarını bildiren âyetler, Kureyş müşriklerini kızdırmaktaydı.[279]
Bunun için, yukarıda adlarını andığımız kişiler, Peygamberimiz aleyhisselâm’a şu tekliflerde bulundular.: "Eğer bizim sana iman etmemizi istiyorsan, bize; içinde Lâfa, Uzzâya, Menât'a tapmayı bırak-mak[280] ve ilâhlarımızı yermek., gibi, hoşumuza gitmeyen,[281] bizi kızdırıyor olan;[282] öldükten sonra dirilmek, âhiret
mükâfat ve cezâsı, gibi imkânsız saydığımız[283] şeyler bulunmayan[284] başka bir Kur’ÂN getir![285]
Eğer ALLAH sana öyle bir Kur’ÂN indirmezse, sen kendinden uydur!.[286]
Yahut, şu elinde bulunandakinin tehdit âyetlerini tebşir âyetine, tebşir âyetini tehdit âyetine, haramı helale, helali harama çevir![287] Azâb âyeti yerine rahmet âyetini koy! İlâhları ve onlara tapmayı yeren âyetleri onun içinden çıkar![288] (Öylece) sana inanalım,[289] sana tâbi olalım!" dediler.[290]
Onların bundan maksadları, alay etmek,[291] Peygamberimiz aleyhisselâm’ı susturmaktı.[292]
Bunun üzerine, Yüce ALLAH celle celâlihu, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu.:
"Âyetlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğu zaman, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayan onlar.:
“Sen ya bize bundan başka bir Kur’ÂN getir! Ya da onu değiştir!” dediler.
Sen, de ki.: “Onu kendiliğimden değiştirmek, benim için, hiç olmayacak şeydir. Ben, bana vahyolunandan başkasına tâbi olamam! RABBime isyan edecek olursam, şüphesiz, büyük bir günün azâbından korkarım.”
De ki.: “ALLAH dileseydi bana bu Kur'ÂN'ı indirmezdi. Ben de onu size okumazdım. ALLAH onu benim dilimle size bildirmezdi de! Ben ondan (o Kur’ÂN'dan) önce, aranızda bir ömür durmuşum (yaşamışım)dır. Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?!"[293]

2-) Bir gün; Peygamberimiz aleyhisselâm Kâbe'yi tavaf ederken,[294] Kureyş müşriklerinden birtakım kimseler,[295]Esved b. Muttâlib, Velid b. Mugîre, Ümeyye b. Halef, Âs b. Vâil[296] ki, bunlar kavimleri içinde en yaşlı kişilerdi[297] Peygamberimiz aleyhisselâmla karşılaştılar[298] ve.: "Biz sana bir haslet teklif edeceğiz ki, onda hem senin için, hem bizim için iyilik vardır!" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Ne imiş o?" diye sordu.[299]
Bu müşrikler.: "Ey MuhaMMed! Gel, sen bizim dinimize tâbi ol; biz de senin dinine tâbi olalım![300]
Sen bizim ilâhlarımız olan Lât ve Uzzâ'ya bir yıl tap; biz de senin İlâhına bir yıl tapalım![301]
Sen bizim ilâhlarımıza bir ay tap; biz de senin İlâhına bir ay tapalım![302]
Sen bizim ilâhlarımıza bir gün veya bir ay veya bir yıl tap; biz de senin İlâhına bir gün veya bir ay veya bir yıl tapalım!.[303]
Böylece bizimle senin aramızda barış meydana gelsin ve aramızdaki düşmanlık gitsin!.[304]
Ey MuhaMMed! Eğer senin taptığın bizim taptığımızdan daha hayırlı,[305] senin işin bizimkinden daha doğru ise,[306] biz ondan nasibimizi almış oluruz.[307]
Eğer bizim işimiz daha doğru ise,[308] sen de ondan nasibini almış olursun!" dediler.[309]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Ben ALLAH'a ibadet ederken başkasını O'na şerik koşmaktan ALLAH'a sığınırım!" buyurdu.[310]
Zâten, Peygamberimiz aleyhisselâm bu hususta Yüce ALLAH celle celâlihu'tan şöyle talimat almış bulunuyordu.:
"De ki.: 'Gökleri ve yeri yoktan var eden ki, O yedirip besliyor, Kendisi ise yedirilip beslenmiyor (böyle şeyden münezzeh bulunuyor)! Ben ALLAH'tan başkasını mı tanrı edinecekmişim?!”
De ki.: “Bana, hakikaten, Müslüman olanların birincisi olmaklığım emredildi! Sakın ALLAH'a eş tutanlardan olma!” (buyuruldu)."[311]


قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلاَ يُطْعَمُ قُلْ إِنِّيَ أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ
Resim---“Kul e gayrallâhi ettehızu veliyyen fâtırı’s- semâvâti ve’l- ardı ve huve yut’ımu ve lâ yut’am (yut’amu), kul innî umirtu en ekûne evvele men esleme ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne).: De ki: “Semâları ve arzı yaratan ALLAH'tan başka bir velî (dost) edinir miyim? Ve doyuran (yediren) ve Kendisi doyurulmayan (yedirilmeyen) O'dur.” “Muhakkak ki ben, teslim olanların ilki olmakla ve müşriklerden olmamakla emrolundum.” de.” (En'âm 6/14)

Müşrikler.: "Öyle ise, bazı ilâhlarımıza elini sür! Biz de seni tasdik edelim. Senin İlâhına tapalım!" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, ertesi günü, Mescid-i Harama vardı. Orada, Kureyş müşriklerinden bir topluluk bulunuyordu.[312]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onların başucuna dikilerek Kâfirûn sûresini okudu. [313]
Yüce ALLAH celle celâlihu, onlar hakkında indirdiği âyetlerde[314] ve sûrede[315] şöyle buyurdu.:
"De ki.: “Siz, ey câhiller! Bana ALLAHtan başkasını mı tapmamı emrediyorsunuz?!”
Andolsun ki.: Sana da, senden önceki (peygamber)lere de şu vahyolunmustur.:
“Eğer (ALLAH'a) şerik tanırsan (bütün) amel(ler)in boşa gider ve sen, muhakkak, hüsrana düşenlerden olursun!
Hayır! Sen ancak ALLAH'a kulluk et! Şükredenlerden ol!"[316]


قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
Resim---“Kul e fe gayrallâhi te’murûnnî a’budu eyyuhe’l- câhilûn (câhilûne).: De ki: "Ey câhiller! Bana ALLAH'tan başkasına kul olmamı mı emrediyorsunuz?" (Zümer 39/64)

وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---“Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik (kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne mine’l hâsirîn (hâsirîne).: Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: "Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (ALLAH'a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka hebâ olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." diye vahyolundu.” (Zümer 39/65)

بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُن مِّنْ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Belillâhe fa’bud ve kun mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Öyleyse artık Allah'a kul ol! Ve şükredenlerden ol!” (Zümer 39/66)

"De ki.: "Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam! Benim (Kendisine) ibadet(te devam) ettiğime de siz ibadet ediciler değilsiniz. Ben (zâten) sizin taptıklarınıza (hiçbirzaman)tapmış değilim! Siz de benim ibadet etmekte olduğuma (hiçbir vakit) ibadet ediciler değilsiniz! Sizin dininiz size, benim dinim de bana!"[317]

قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ
Resim---"Kul yâ eyyuhâ’l- kâfirûn (kâfirûne).: De ki: "Ey kâfirler!" (Kâfirûn 109/1)

لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ
Resim---"Lâ a’budu mâ ta’budûn (ta’budûne).: Ben sizin taptığınız (kul olduğunuz) şeylere tapmam (kul olmam).” (Kâfirûn 109/2)

وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ
Resim---"Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud (a’budu).: Ve siz, benim kul olduğuma (ALLAH’a) kul olacak değilsiniz.” (Kâfirûn 109/3)

وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ
Resim---"Ve lâ ene âbidun mâ abedtum.: Ve ben de sizin taptığınız şeylere (kul olacak) tapacak değilim.” (Kâfirûn 109/1) (Kâfirûn 109/4)

وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ
Resim---"Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud (a’budu).: Ve siz benim kul olduğum (ALLAH’a) kul olacak değilsiniz.” (Kâfirûn 109/4)

لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Resim---“Lekum dînukum ve liye dîn (dîni).: Sizin dîniniz sizin ve benim dînim benim.” (Kâfirûn 109/6)

Peygamberimiz aleyhisselâm sûreyi okuyunca, Kureyş müşrikleri[318 Peygamberimiz aleyhisselâm’a sövüp saydılar[319] ve ümitlerini kestiler.[320] Peygamberimiz aleyhisselâm’a ve ashabına işkence yapmaya başladılar.[321]

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın İBN ÜMMİ MEKTUM YÜZÜNDEN UYARILMASI.:

Bir gün Peygamberimiz aleyhisselâm Kuneyş müşriklerinin ulularından, yanında bulunan[322] Velid b. Mugîre'yi[323] İslâmiyete dâvet ettiği[324] ve.: "Söylediklerimde bir sakınca görüyor musun?" diye sorduğu, onun da.: "Hayır!" dediği[325] ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın onun Müslüman olmasını umduğu[326] bir sırada, âmâ İbn Ümmi Mektum[327] geldi[328] ve.:
"Yâ Rasûlullah! Beni irşad et![329] ALLAH'ın sana öğrettiği şeylerden, bana da öğret!" demeye,[330] kendisine Kur’ÂN okumasını Peygamberimiz aleyhisselâmdan isteyip durmaya başladı.[331]
İbn Ümmi Mektum'un böyle araya girip Peygamberimiz aleyhisselâm’ın sözünü kesmesi,[332] Peygamberimiz aleyhisselâm’ı sıktı, bunalttı.[333]
Kendisini meşgul ettiği,[334] Velid b. Mugîre'nin Müslüman olması hakkındaki ümidini boşa giderdiği için,[335] ona yüzünü ekşitti, ondan yüzünü çevirip ötekine yöneldi.[336]
İbn Ümmi Mektum isteğini çoğaltınca da, Peygamberimiz aleyhisselâm yüzünü ekşiterek bırakıp evine gitti .[337]
Bunun üzerine, Yüce ALLAH celle celâlihu, indirdiği Abese Sûresinde Peygamberimiz aleyhisselâm’ı şöyle uyardı.:
"Yüzünü ekşitip çevirdi, kendisine o âmâ geldi diye! (Onun halini) sana hangi şey bildirdi?
Belki o (senden öğrenecekleriyle günahlarından) temizlenecekti. Yahut, öğüt alacaktı da, (senin) bu öğüt(ün) kendisine fayda verecekti. (Amma, zengin olduğu için) kendisini müstağni gören (adam yok mu?) İşte, sen onu karşına alıyor (ona yöneliyor)sun!
Halbuki, temizlenmemesinden (imana gelmemesinden) sana ne? Amma, sana koşarak gelen kişi, o (ALLAH'tan) korkar olduğu halde, sen onu bırakıp da (öteki ile) oyalanırsın.
Sakın (bir daha böyle yapayım deme!) Çünkü, o (Kur’ÂN) bir öğüttür!
Binaenaleyh, onu dinleyen beller.
O (ALLAH katında) çok şerefli, kadri yüce, tertemiz kılınmış sahifelerdedir.
Kıymetli, sevgili, takvâ sâhibi kâtiblerin elleriyle (yazılmıştır)."[338] (Abese.: 1-16)
Bundan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm İbn Ümmi Mektum'a ikram eder,[339] kendisiyle konuşur.: "Bir hacetin var mı?"[340]"Birşey ister misin?" diye sorar; [341] "Merhaba,[342] RABBimin bana kendisi yüzünden itâb buyurduğu kişi!" diye iltifâtta bulunurdu.[343]


MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a ve MÜSLÜMAN OLANLARA İŞKENCELER YAPMAYA BAŞLAMALARI.:

Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz aleyhisselâm’a ve Kureyşîlerden Müslüman olup Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte bulunanlara karşı düşmanlıkta daha şiddetli, daha kat davranmaya başladılar.
Aşağılık adamlarını kışkırttılar, Peygamberimiz aleyhisselâm’a saldırttılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ı yalanladılar.
Ona şâirlik, sihirbâzlık, kâhinlik ve mecnunluk.. gibi, kendilerinin de inanmadıkları türlü isnad ve iftiralarda bulunarak eziyet ettiler. Peygamberimiz aleyhisselâm ise; ALLAH'ın emrini açıklamaktan; müşrikleri putlarından ayırmak, küfürlerinden uzaklaştırmak için, dinlerini yermek gibi, hiç hoşlanmadıkları şeyleri söylemekten geri durmadı.[344]
Yüce ALLAH celle celâlihu; müşriklere karşı Peygamberimiz aleyhisselâm’ı amcası Ebu Tâlib ile, Hz. Ebu Bekir'i de kavim ve kabilesi ile korudu.
Diğer Müslümanlara gelince;
Müşrikler onları yakalıyorlar, çıplak vücutlarına demir gömlekler giydiriyorlar, kızgın güneşin altına yatırıp vücutlarının yağlarını eritiyorlardı!
Müşriklerden hiçbiri yoktu ki, yaptıkları dayanılmaz işkencelerle istediklerini onlara söyletmesin![345]
Ancak, Bilâl-i Habeşî'ye söyletemediler.[346]
Kureyş lerden her kabile; içlerinden Müslüman olanları,[347]
Peygamberimiz aleyhisselâm a sahabi olanları;
Hapsetmek,
Dövmek,
Aç ve susuz bırakmak,
Mekke'nin en sıcak saatlerinde, en sıcak yerlerinde güneş altında tutmak.. gibi[348] türlü işkencelerle yıldırıp dinlerinden döndürmeye kalkıştılar. [349]
Kimisi karşılaştığı ağır işkencelere dayanamayıp dininden dönüyor; kimisi de direniyor, dönmüyor, ALLAH da onu dininden dönmekten koruyordu.[350]
Ammar b. Yâsir'in babası, annesi ve kardeşi gibi, dinlerinden dönmeyip işkenceler altında can verenlerde vardı.[351] Kureyş müşrikleri, adamına ve yerine göre, her hakareti ve işkenceyi yapıyorlardı.
Ebu Cehil şerefli ve arkalı bir kimsenin Müslüman olduğunu işitince varıp ona çatıyor, hakaret ediyor.:
"Sen babanın dinini bıraktın ha! Halbuki, o senden daha hayırlı idi. Demek sen onun fikrini hiçe saydın, şerefini düşürdün, öyle mi? Andolsun ki; biz de senin aklını akılsızlık ve ahmaklık sayacağız! Senin görüşünün yanlışlığını ortaya koyacağız! Şerefini kaybettireceğiz!" diyerek tehditlerde bulunurdu.
Eğer Müslüman olan zât ticâretle uğraşan bir kimse ise, ona.:
"VALLAHi, senin ticâretini durgunluğa uğratacağız, servetini yok ettireceğiz!" derdi.
Müslüman olan zayıf ve fâkir bir kimse ise, onu döver, aldatıcı sözlerle kandırmaya[352] ve Müslümanlıktan döndürmeye çalışırdı.[353]
Abdullah b. Abbas'a.: "Resûlullah aleyhisselâm’ın ashabı, dinlerini bırakmak için mazur sayılacak kadar, müşriklerden işkence görürler miydi?" diye sorulmuştu.
Abdullah b. Abbas.: "Evet!" dedi. "VALLAHi, müşrikler onlardan yakaladıkları herhangi birisini o kadar döverler,[354] o kadar aç ve susuz bırakarak döverlerdi ki,[355] atlan dayağın şiddetinden[356] oturamaz hale gelir, dininden döndürmek için söylemesini istedikleri herşeyi söylerdi.[357]
Hatta kendisine: “ALLAH'tan başka, Lât ve Uzzâ da tanrı mıdır?” diye sorarlar, o da.: “Evet!” derdi.
Yanlarından geçmekte olan cual (yellengen) böceğini gösterip.: “Şu cual da, ALLAHtan başka, tanrın mıdır?” diye sorarlar; o da, kendisine yaptıkları ağır işkenceden kurtulabilmek için.: “Evet!” derdi.[358]
Ayılıp aklı başına geldiği zaman ise, tevhide dönerdi.[359] İşte.: "Kalbi iman üzere sabit ve bununla mutmain ve müsterih olduğu halde cebr ve ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra ALLAH'a inanmaz, küfre göğüs açarsa, işte ALLAH'ın gazâbı o gibilerin başındadır! Onların hakkı, en büyük bir azâbdır!"[360] meâlli âyetteki istisnâ, böyleleri hakkında inmiştir.[361]


مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Resim---“Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şereha bi’l- kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh (minallâhi), ve lehum azâbun azîm (azîmun).: Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra ALLAH'ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, ALLAHû TeALÂ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık ALLAH'tan bir gazâb onların üzerinedir ve onlar için azîm azâb vardır.” (Nahl 16/106)

تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ
Resim---“Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb (tebbe).: Ebu Leheb'in iki eli kurudu ve helâk oldu/hüsrana uğradı” (Tebbet 111/1)

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ
Resim---“Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb (kesebe).: Ona malı ve kazandıkları bir fayda vermedi.” (Tebbet 111/2)

سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ
Resim---“Se yaslâ nâren zâte leheb (lehebin).: Alevli ateşe atılacak/yaslanacak/girecektir.” (Tebbet 111/3)

وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Resim---“Vemreetuh (vemreetuhu), hammâlete’l- hatab (hatabi).: Odun taşıyıcı olarak karısı da (ateşe girecek).” (Tebbet 111/4)

فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ
Resim---“Fî cîdihâ HABLun min mesed (mesedin).: Onun boynunda mesedden (bükülmüş liften) bir İP vardır.” (Tebbet 111/5)

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ı KORUMAK ÜZERE HÂŞİM ve MUTTÂLİB OĞULLARININ EBU TÂLİB'in ÇEVRESİNDE TOPLANMALARI.:

Kureyş müşrikleri birbirlerini Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ashabına işkence yapmaya kışkırttıkları zaman, her kabile kendi aralarında bulunan Müslümanlara işkence etmeye ve onları dinlerinden döndürmek için zorlamaya başladılar.
Ebu Tâlib Kureyş müşriklerinin yaptıklarını görünce, Hâşim ve Muttâlib oğullarını toplayıp, onları, kendisinin yaptığı gibi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ı korumaya dâvet etti.
Bu iki kabile Ebu Tâlib'in teklifini hemen kabul ettiler ve onunla birlikte oldular.
Ancak, ALLAH düşmanı Ebu Leheb, Ebu Tâlib'in teklifini, dâvetini kabul etmedi.[362]
Ebu Tâlib, bu münâsebetle söylediği yedi beyitlik bir manzumesinde.:
Kureyşîler içinde Abdi Menaf oğullarının, Abdi Menaf oğulları içinde Hâşim oğullarının, Hâşim oğulları içinde de Muhammed aleyhisselâm’ın üstünlüğünü dile getirdi .[363]


MÜŞRİKLERİN TAVAF SIRASINDA PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâma LAF ATMALARI ve SALDIRMALARI.:

1-) Bir gün Kureyş eşrâfı Kâbe'nin Hicr diye anılan yerinde toplanarak
Peygamberimiz aleyhisselâm’ı konuşmaya başladılar.: "Bizim, bu adamın işinde sabrettiğimiz kadar, hiçbir şeye sabrettiğimizi görmedik! O, akıllarımızı akılsızlık saydı. Baba ve atalarımıza dil uzattı. Dinimizi yerdi.
Topluluğumuzu bölüp dağıttı. İlâhlarımıza hakaret etti. Biz onun yapmış olduğu bu kadar ağır şeylere hep katlandık durduk" dediler.
Onlar böyle konuştukları sırada idi ki, Peygamberimiz aleyhisselâm göründü, yürüyerek geldi.
Hacerü'l-Esved'i istilam ettikten sonra, Kâbe'yi tavaf ederken, yanlarından geçti. Yanlarından geçerken, Peygamberimiz aleyhisselâm’a laf attılar. Müşriklerin bu hareketine Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kızdığı, yüzünden belli olmakta idi. Peygamberimiz aleyhisselâm Kâbe'yi tavafa devam etti.
İkinci kere, yanlarından geçtiği sırada, onlar yine aynı şekilde laf attılar.
Onların bu hareketine Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kızdığı, yüzünden belli olmakta idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üçüncü geçişinde, onlar yine önceki gibi laf attılar.
Bunun üzerine Peygamberimiz aleyhisselâm durdu, sonra da.: "Ey Kureyş cemâatı! İşitiyor musunuz? Varlığım Kudret Elinde bulunan (ALLAH)'a yemin ederim ki, hakkınızda telakki eylediğim helâk haberiyle
geldim!" buyurunca, onlar tutulakaldılar, başlarına kuş konmuş gibi başlarını önlerine eğip, kımıldamadılar.
Hatta, bundan önce Peygamberimiz aleyhisselâm’a karşı onların en şiddetli davrananı (Ebu Cehil) bile, bulabildiği en güzel, en yumuşak sözleri kullandı da.: "Ey Kasım'ın babası! Geç git, doğru yolda olduğun halde git! VALLAHi, sen câhil bir kişi değilsin!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm onların yanından ayrıldı.
Ertesi günü, Kureyş müşrikleri yine Hicr'de toplandılar. Birbirlerine.: "Onun size yaptıklarını ve hakkında size anlatılanları anıp duruyorsunuz. Fakat, o karşınıza dikilerek hoşlanmadığınız şeyleri size tekrarladığı zaman kendisini serbest bırakıyorsunuz!" dediler.
Onların böyle konuştukları sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm çıkageldi.
Hemen, oldukları yerden sıçrayıp Peygamberimiz aleyhisselâm’ın çevresi sardılar.
İlâhları ve dinleri hakkındaki sözlerini anarak, Peygamberimiz aleyhisselâm a.: "Şöyle şöyle söyleyen sen misin?" dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Evet! Bunları söyleyen benim" buyurunca, içlerinden birisi Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yakasına yapıştı.
Hz. Ebu Bekir hemen kalkıp Peygamberimiz aleyhisselâm’ın önünde durdu ve ağlayarak.:[364] "Yazıklar olsun size![365] Siz bir adamı “RABBim ALLAH!.” diyor diye öldürecek misiniz?" deyince, Peygamberimizin üzerinden ayrıldılar.[366]
Müşrikler, Hz. Ebu Bekir'i de, o gün başının sık ve uzun saçından ve sakalından çekerek yaraladılar.[367]


PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın İKİ KÖTÜ KOMŞUSUNDAN ÇEKTİKLERİ.:

2-) Peygamberimiz aleyhisselâm’ın evi; iki kötü komşusu Ebu Leheb ile Ukbe b. Ebi Muayt'ın evleri arasında idi.
Bunlar; hayvan işkembesini[368] getirip Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kapısının önüne atarlardı. Peygamberimiz aleyhisselâm bu iki komşusunun yaptıklarına üzülür.:
"Ey Abdi Menaf oğulları! Bu ne biçim komşuluk?!" diye sitemlenerek pislikleri kapısının önünden yayı ile ilerilere doğru iterdi.[369]
Ebu Leheb bir gün getirdiği pisliği Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kapısının önüne dökmek isterken, Hz. Hamza gördü. Pisliği onun elinden alıp onun başına döktü!
Ebu Leheb pislikleri başından yere silkerken, Hz. Hamza'ya.: "Ahmak!" diyerek hakaret etti.[370]
Ebu Leheb, yaptığı bu kötülükle de kalmaz, kendi evinden ve komşusu Adiyy b. Hamrau's-Sakafî'nin evinden, Peygamberimiz aleyhisselâm a taş atar dururdu. [371]


EBU LEHEB'İN KARISI ÜMMÜ CEMİL'in PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’a DÜŞMANLIĞI ve İŞKENCELERİ.:

Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil[372]ki, Ebu Süfyan'ın kızkardeşi ve Muaviye b. Ebi Süfyan'ın da halası idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’a düşmanlıkta aşırı gider;[373] küfründe, inkârında ve inadında kocasına yardımcı olurdu.[374]
Ümmü Cemil her gece[375] pıtrakları,[376] dikenleri,[377] dikenli ağaç dallarını[378] toplayıp[379] büyük demet yapar, boynuna bağlar,[380] geceleyin[381] ayağına batsın,[382] yaralar açsın diye Peygamberimiz aleyhisselâm’ın geçeceği yollara atar, saçardı.[383]
Peygamberimiz aleyhisselâm ise, onlara kum yığınına,[384] ipek üzerine[385] basar gibi basar, geçerdi.[386]
Yüce ALLAH celle celâlihu, gerek Ebu Leheb, gerek karısı Ümmü Cemil hakkında indirdiği Sûrede.:
"Yuh oldu iki eli Ebu Leheb'in, kendisi de yuh oldu!
Ona ne malı yarar verdi, ne de kazandığı!
O da, boğazında kıskıvrak bükülmüş bir urgan bulunduğu halde odun hammalı olarak karısı da, yaslanacak bir alevli ateşe!"[387] buyurdu; onların âhiretteki durumlarını duyurdu.[388]
Ümmü Cemil kendisi ve kocası hakkında Tebbet Sûresinin indiğini işitince.
[389] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Hz. Ebu Bekir ile birlikte[390] Kâbe Mescidi’nde[391]* oturduğu sırada oraya vardı. Kendisinin elinde bir taş bulunuyordu.[392]
Hz. Ebu Bekir, onu görünce,[393] Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
"Yâ Rasûlullah! Bu Ümmü Cemil'dir.[394] Eziyet edici bir kadındır.[395]
Sana doğru[396] geliyor! Onun seni görmesinden korkuyorum![397] Keşke bu kadın sana bir zarar vermeden,[398] eziyet etmeden[399] kalkıp gitmiş olsaydın, [400] bir köşeye çekilseydin!" dedi.[401]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "O beni göremez!" buyurdu.[402]
Gerçekten de, Ümmü Cemil Peygamberimiz aleyhisselâm’ı göremedi! Yüce ALLAH celle celâlihu ona göstermedi.
O ancak Hz. Ebu Bekir'i görebildi. Gelip, Hz. Ebu Bekir'in başına dikildi. [403] Ona.: "Ey Ebu Bekir! Arkadaşın nerede?" diye sordu.[404]
Hz. Ebu Bekir.: "Ne yapacaksın onu?[405] Sen benim yanımda hiç kimse görmüyor musun?" dedi.
Ümmü Cemil.: "Benimle alay etme! Ben senin yanında senden başkasını göremiyorum[406].
Bana haber verildi ki, arkadaşın beni hicvetmiş.[407]
O şâirse,[408] vALLAHi, ben de şâir bir kadınım.[409] Kocam da şâirdir.[410]
İşte, ben de onu hicvediyorum.:[411] “Biz o verilmişe isyan ediyoruz.
Onun peygamberlik işinden yüz çeviriyoruz.
Onun dininden hiç hoşlanmıyoruz.[412]
VALLAHi, onu bulsaydım, sutaşı kendisinin ağzına vuracaktım!" dedi.[413]
Hz. Ebu Bekir.: "Hayır![414] VALLAHi, arkadaşım şâir değildir.[415] O şiir söylemez de.[416] Şu Beyt'in (Kâbe'nin) RABB’ine andolsun ki, o seni hicvetmiş değildir" dedi.
[417] Ümmü Cemil.: "Muhakkak ki, sen benim katımda doğru sözlüsündür. Kureyşîler iyi bilir ki, ben onların ulu kişilerinin[418] kızıyımdır!." Diyerek dönüp gidince, [419] Hz. Ebu Bekir.: "Yâ Rasûlullah! O seni görmedi mi?" diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Beni görmedi! ALLAH onun gözünü alıp beni göremez hale getirdi!" buyurdu. [420]

Peygamberimiz aleyhisselâm dan hoşlanmayan Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın 'Övülmüş' mânâsına gelen Muhammed ismini zıddına çevirerek, Müzemmem (Yerilmiş) derlerdi.[421]
Peygamberimiz aleyhisselâm, bunu şu hadis-i şerifleriyle açıklamışlardır.: "Yüce ALLAH celle celâlihu'ın Kureyş müşriklerinin sövmelerini, lânetlemelerini benden nasıl uzaklaştırdığına şaşmaz mısınız?. Onlar.: “Müzeminem =Yerilmiş” diye söver ve “Müzemmem!.” diye lânetlerlerdi. Halbuki ben Muhammed'im ('Övülmüş'üm)."[422]


EBU LEHEB İLE KARISININ, OĞULLARINI PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın KIZLARINDAN AYIRMALARI.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’a peygamberlik gelmeden önce, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kızı Hz. Ümmü Külsûm Ebu Leheb'in oğlu Uteybe ile, Hz. Rukayye de Ebu Leheb'in diğer oğlu Utbe ile nişânlanmış olup, henüz evlenmemiş bulunuyorlardı.
Tebbet Sûresi nâzil olunca, Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil oğullarına.: "Rukayye ve Ümmü Külsûm dinden çıkmışlardır. Onları boşayın, ayrılın onlardan!" dedi.[423]
Ebu Leheb de, oğullarının her ikisine.: "MuhaMMed'in kızını boşamazsan, başım başına haram olsun!" diyerek yemin etti.[424]
Bunun üzerine, Uteybe Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gelerek.: "Ben senin dinini tanımıyorum. Kızından da ayrıldım .[425] Artık ne sen beni sev, ne de ben seni severim.[426] Ne sen bana gel, ne de ben sana gelirim!" [427] dedikten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın gömleğini yırttı![428]
Uteybe o sırada ticâret maksadıyla[429] Şam tarafına[430] gitmek üzere idi. [431]
Ebu Leheb, Uteybe'nin satması için, Şam'a elbise yüklemişti.[432]
Peygamberimiz aleyhisselâm Uteybe'nin yapmış olduğu çılgınlığa karşı.: "Dilerim ki,[433] ALLAH köpeklerinden bir köpeği[434] senin üzerine salar!" [435] "ALLAH köpeklerinden bir köpeği senin üzerine salsın!"[436]
"ALLAH'ım! Köpeklerinden bir köpeği[437] onun üzerine sal!." diyerek aleyhinde duâ etti.[438]
Buna binaen, Ebu Leheb.: "Muhammed'in oğlum aleyhindeki duâsından korkuyorum!." dedi.[439]


UTEYBE'nin BİR ARSLAN TARAFINDAN ISIRILIP ÖLDÜRÜLÜŞÜ.:

Uteybe Kureyşîlerden bir ticâret kafilesiyle yola çıktı. Zerka'[440] diye anılan bir yerde geceleyin konakladılar.
O gece bir arslan gelip çevrelerinde dolaşmaya başlayınca, Uteybe.: "Vay anam!. VALLAHi, Muhammed'in dediği gibi, bu beni yiyecek! Benim katilim İbn Ebi Kebşe'dir. Kendisi Mekke'de, ben Şam'da olsam da!." dedi.
Arslan o gece çevrelerinde dolaştıktan sonra dönüp gitti! Arkadaşları Uteybeyi ortalarına alıp uyudular.[441] Arslan geri geldi. Aralarından geçti.[442] Yavaş yavaş ve koklaya koklaya,Uteybe'nin yanına kadar vardı,[443] başını yakalayıp öyle bir ısırışla ısırdı ki, işini bitiriverdi![444] Uteybe, can çekişirken.: "Ben size.: “Muhammed insanların en doğru sözlüsüdür demedim mi?" diyerek ölüp gitti.[445]
Oğlunun arslan tarafından öldürüldüğünü işitince, Ebu Leheb de.: "Ben size.: “MuhaMMed'in oğlum hakkındaki duâsından korkuyorum dememiş miydim?" demiştir.[446]

4-) Ukbeb. Ebi Muaytda, Peygamberimiz aleyhisselâm’a düşmanlıkta ve işkence yapmakta müşriklerin en aşırılarındandı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, ona.: "Ey Eban'ın babası! Senden gördüğümüz şeyleri sen daha kısmayacak, azaltmayacak mısın?"diye sorduğu zaman, Ukbe.: "Hayır! Sen üzerinde durduğun şeyi [peygamberliği] bırakıncaya kadar, kısmayacağım!" dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "VALLAHi, sen ya bu davranışlarından vazgeçersin, ya da başına ansızın bir belâ gelip çatar!" buyurdu.
Ukbe b. Ebi Muayt bir gün bir zenbile doldurduğu insan pisliğini Peygamberimiz aleyhisselâm m kapısının önüne dökmek isterken, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Ervâ Hatunun oğlu Tuleyb b. Umeyr gördü. Hemen zenbilini elinden alarak, Ukbe'nin başına döktü! Ukbe, Tuleyb'e yapışıp, onu çeke çeke annesi Ervâ Hatunun yanına götürdü. Ona.: "Oğlunun Muhammed yüzünden bana şu yaptığını görmüyor musun?" dedi.
Ervâ Hatun.: "Sen, ondan, bundan daha lâyık bir davranış mı beklerdin? O, onun dayısının oğlu olur. Mallarımız ve canlarımız Muhammed'in uğruna feda olsun!" dedi. [447]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[238] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 3, s. 331, Ebussuud, Tefsir, c. 7, s. 180.
[239] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 1, s. 1 37.
[240] Zemâhşerî, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 107, Meseff, Medârik, c. 3, s. 14, Etau'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 581, Ebussuud, c.7,s.180.
[241] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 387, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Fahru'r-Râzî, c.26, s. 107, Kurtubî, Tefsir, c. 15, s. 58, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Hâzin, Tefsir, c. 4,s. 13, Beyzâvî, Tefsir, 2, s. 286, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 270.
[242] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Belâzurî, c. 1, s. 1 37, Zemâhşerî, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 107, Nesefî, c. 3,s. 14, Kurtubî, c. 15, s. 58, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Beyzâvî, c. 2, s. 286, Ebussuud, c. 7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[243] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Belâzurî, c. 1, s. 137, Zemâhşerî, c.
3, s. 331, s. 581, Beyzâvî, c. 2, s. 286, Ebussuud,c. 7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[244] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Belâzurî, c. 1, s. 137, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 1 07, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581 .
[245] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1,s.387, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 107, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581.
[246] Zemâhşerî, c. 3, s. 331, Nesefî, c. 3, s. 14, Kurtubî, c. 15, s. 58, Hâzin, c. 4, s. 13. Beyzâvî, c. 2, s. 286 E bussuud, c. 7,s. 180.
[247] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Belâzurî, c. 1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Zemâhşerî, c. 3, s. 331, Nesefî, c. 3,s. 14, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Hâzin, c. 4, s. 13, Beyzâvî, c. 2, s. 286, Ebussuud, c. 7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[248] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 387.
[249] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 581.
[250] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 5, s. 270.
[251] Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[252] Suyûtî, D ürru'l-mensûr, c. 5, s. 270.
[253] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23, s. 31, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 246, Zemâhşerî, Keşşâf, c. 3, s. 331, Kurtubî, Tefsir, c. 15, s. 58, Nesefî, Medârik, c. 3, s. 14, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581.
[254] Taberî, c. 23, s. 31, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 248, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 581.
[255] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23, s. 31 .
[256] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 387.
[257] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23, s. 31, Vahidi,
Esbâbü'n-nüzûl, s. 246, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581 .
[258] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23, s. 31, Vahidi,
Esbâbü'n-nüzûl, s. 246, Zemâhşerî, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 26, s. 107, Kurtubî, c. 15, s. 58, Nesefî, c. 4, s. 1 4, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 13, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 286, Ebussuud,Tefsir, c. 7, s. 180.
[259] Yasin.: 36/77-83.
[260] İsrâ.: 17/49-52.
[261] Kaf.: 50/1-4. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/336-339.
[262] Taberî, Tefsir, c. 11, s. 96, Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 228, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 75, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 156, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 410, Beyiâvf, Tefsir, c. 1, s. 442.
[263] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 410.
[264] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 55.
[265] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 229, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289.
[266] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 57, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289.
[267] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 194, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 121, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.170, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s 286-287.
[268] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c. 1 7, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[269] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 156, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 442.
[270] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57, Nesefî, c. 2, s. 156, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[271] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[272] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Nesefî, c. 2, s. 156-157, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[273] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[274] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Nesefî, c. 2, s. 157, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[275] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289.
[276] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Nesefî, c. 2, s. 157, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[277] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 57.
[278] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c. 1 7, s. 57, Hâzin,
Tefsir, c. 2, s. 289.
[279] Zemâhşerî, c. 2, s. 229, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 156.
[280] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 288.
[281] Hâzin, c. 2, s. 288, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 442.
[282] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 228.
[283] Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 442.
[284] Zemâhşerî, c. 2, s. 228, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[285] Zemâhşerî, c. 2, s. 228, Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57.
[286] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 288.
[287] Taberî, Tefsir, c. 11, s. 95, Kurtubî, Tefsir, c. 8, s. 319.
[288] Zemâhşerî, c. 2, s. 228, Kurtubî, c. 8, s. 319, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 1 56.
[289] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 56, Hâzin, c. 2, s. 288.
[290] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 228.
[291] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 56, Hâzin, c. 2, s. 288.
[292] Beyzâvi, Tefsir, c. 1, s. 442.
[293] Yûnus.: 15-16.
[294] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 388.
[295] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 330, Zemâhşerî, Keşşâf, c. 4, s. 292, Nesefî,
Medârik, c. 4, s. 380, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417,Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 579.
[296] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.1, s. 388, Taberî, c. 30, s. 331, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 225,Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Suyutî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[297] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 388.
[298] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30, s. 331, Kurtubî, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[299] Taberî, c. 30, s. 331, Kurtubî, c. 20, s. 227, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 404.
[300] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Nesefî, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417.
[301] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 331, Taberânf, Mu'cemu's-sağfr, c. 1, s. 265, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemâhşerî, Keşşâf,c. 4, s. 292, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 227-228, Nesefî, Medârik, c. 4, s. 380, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 579,Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 6, s. 404.
[302] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 146.
[303] İbn Kuteybe, Te'vflu Müşkili'l-Kur’ÂN, s. 185.
[304] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[305] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30, 331, Kurtubî, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 404.
[306] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[307] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Kurtubî, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürr, c.6,5.404.
[308] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[309] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Kurtubî, c. 20, s. 225, Suyûtî, c. 6, s.404.
[310] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Nesefî, c. 4, s. 385, Hâzin, c. 4, s. 417.
[311] En'âm.: 14.
[312] Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Nesefî, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[313] Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Nesefî, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[314] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 331, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 1 44, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[315] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30, s. 331,
Zemâhşerî, Keşşâf, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Nesefî, Medârik, c. 4, s. 380, Hâzin, 64-66.
[316] Zümer.: 64,66.
[317] Kâfirûn.: 1-6.
[318] . Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Nesefî, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[319] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[320] Zemâhşerî, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Nesefî, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417.
[321] Hâzin. Tefsir. c.4. s. 417.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/339-344.
[322] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 50, Hâkim,
Müstedrek, c. 2, s. 514, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 328-329, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 212, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 314.
[323] İbn İshâk.İbn Hişâm, Sîre.d, s. 389, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, 11, s. 151, Kurtubî, Tefsir, c.19, s. 212.
[324] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 209, Nesefî, Medârik, c. 4, s. 332, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 315.
[325] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefen-, c. 30, s. 50, Hâkim, M
üstedrek, c. 2, s. 514, Kurtubî, Tefsiri-, c. 11, s. 211-212, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 314.
[326] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 389.
[327] İbn Ümmi Mektum, Hz. HATİCE’nin dayısı Kays'ın oğlu idi. (İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 514.)
[328] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 209, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 432.
[329] Tirm izf, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 50, Kurtubî, c. 19, s. 211 -212, E tau'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 470, S uyut f,Dürr, c, 6. s. 314.
[330] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 152, Taberî, c. 30, s. 51, Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubî, c. 19, s. 212, Nesefî, c. 19, s. 212.
[331] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1, s. 389, Taberî, c. 30, s. 51, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 470.
[332] Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubî, c. 19, s. 212, Nesefî, c. 4, s. 332.
[333] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 389-390.
[334] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1, s. 390, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 328, Kurtubî, c. 19, s. 21 2, Nesefî, c. 4, s. 332.
[335] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre, c. 1, s. 390.
[336] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 209, Tirmizî, c. 5, s. 432, Taberî, c. 30, s. 51.
[337] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 390.
[338] Abese.: 1-16.
[339] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 209, Taberî, Tefefr, c. 30, s. 51,
Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 31, s. 54, Nesefî, Medârik, c. 4,s. 332, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 470-471.
[340] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 51, Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubî, Tefsir, c. 19, s. 21 2, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 471.
[341] Taberî, c. 30, s. 51, E bu'l-Fidâ, c. 4, s. 471 .
[342] Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubî, c. 19, s. 212, Nesefî, c. 4, s. 332, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 490.
[343] Taberî, c. 30, s. 51, Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubî, c. 1 9, s. 213, Nesefî, c. 4, s. 332, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s.490.
[344] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 308-309.
[345] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 158, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 284, Ebu Nuaym, Hilyetu'l-evliya, c. 1, s. 1 49, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 282. İbn Abdilbetr, İstiâb, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taben, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, Zehebî, Târîhu'l-İsiâm, s. 217, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 28.
[346] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmedb. Hanbel, c. 1.S.404, İbn Mâce, c. 1, s. 53, Hâkim, c. 3, s. 284, Ebu Nuaym, c.1,s.149,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 74, Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.28.
[347] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 339, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 1, s. 100, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 478.
[348] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1,s.339, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c. 2, s. 66, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57, Halebî, c. 1.S.478.
[349] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 339, Taberî, Târîh, c. 2, s. 220, İbn Esîr Kâmil, c. 2, s. 66, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 1 00, E bu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 475.
[350] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 339, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57.
[351] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 8, s. 261-265, İbn Kuteybe, Kitâbu'lmaârif, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281-282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1865, Zemâhşerî, Keşşâf, c. 2, s. 430, Süheylî, Ravdu'lünüf, c. 3, s. 2 20, İbn Esîr, K âmil, c. 2, s. 67, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 180, Zehebî, Târîhu'l -İ si âm, s. 21 7-21 8, E b u'l-F idâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 59, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648, Halebî, İnsân, c. 1, s. 483.
[352] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1,s.342, Belâzurî, c. 1,s.198, İbn Esîr, c. 2, s. 70, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59, Halebî, c. 1, s. 478.
[353] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 478.
[354] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 342-343, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 1 97, Zehebî, Târîhu'l-İ slâm, s. 219, E bu'l-Fidâ, c. 3,s. 59.
[355] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 197, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[356] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1,s.343, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[357] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 343, Belâzurî, c. 1, s. 197, Zehebî, s. 21 9.
[358] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 343, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 197, İbn Kayyı m, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 49, Zehebî,Târîhu'l-İ slâm, s. 219.
[359] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 197.
[360] Nahl.: 106.
[361] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 181, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 190, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/346-349.
[362] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 282, Taberî, TârıTı, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 65, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser,c.1,s.100.
[363] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 287-288, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 49. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/349-350.
[364] İbn İ shak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 309-31 0, fihm ed b. Han bel,
Müsned, c. 2, s. 218, Taberî, Târih, c. 2, s. 223, Beyhakî,Delâil, c. 2, s. 275-276, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 187-188, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 164-165, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 46, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 15-16, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 423.
[365] Taberî, Târih, c. 2, s. 223, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 276.
[366] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 310, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 218,
Taberî, c. 2, s. 223, Beyhakî, c. 2, s. 276, Ebu'l-Ferec,d,s.188, Zehebî, s. 165, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 46, Halebî, c. 1, s. 473.
[367] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 310, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 165,
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/350-352.
[368] Hatta insan terslerini ve kokmuş şeyleri (İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 70).
[369] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 201, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.131, Taberî, Târîh, c. 2, s. 229, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 182, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21.
[370] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 70.
[371] Ezrakî. Ahbâru Mekke. c. 2. s. 200. Taberî. Târih. c. 2. s. 197.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/352.
[372] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c.1, s. 380, Belânın, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1,s.12O.
[373] Fahru’r-Râzi, Tefsir, c. 32, s. 171, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 425, Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 4, s. 564.
[374] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 564.
[375] Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 240.
[376] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 171, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 240, Nesefî, Medârik, c. 4, s. 382, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 425, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 581, Ebussuud, Tefsir, c. 9, s. 211.
[377] İbn İshâk, İbn Hİsâm, Sîre, c. 1, s. 380, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 338, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 171.
[378] Belâzulî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 122, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 339, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 425.
[379] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 338-339.
[380] Zemâhşerî, Keşşâf, c. 4, s. 297, Fahru’r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 171,173, Meseff, M edârik, c. 4, s. 38 2, 383.
[381] Taberî, c. 30, s. 339, Fahru'r-RâzT, c. 32, s. 171, Kurtubî, c. 20, s. 240, Nesefî, c. 4, s. 382, Hâzin, c. 4, s. 425, Beyzâvî,c.2,s.581,Ebussuud,c.9,s. 211.
[382] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 338.
[383] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 380, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 122, Taberî, c. 30, s. 339, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 171, Kurtubî,c. 20, s. 240, Nesefî, c. 4, s. 382, Beyzâvî, c. 2, s. 581, E bussuud, c. 9, s. 211 .
[384] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 339, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 291.
[385] Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 240, Ebussuud, c. 9, s. 211.
[386] Taberî, c. 30, s. 339, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 291, Kurtubî, c. 20, s.240. Ebussuud, c. 9, s. 211.
[387] Tebbet.: 1-5.
[388] İbn İshâk, İbn Hİsâm, c. 1, s. 380, İbnSa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1,s. 281, Buhârî,Sahîh, c. 6, s. 17, Müslim, Sahîh, c. 1,s.194, Belâzurî, Ensâb, c. 1.S.120,121, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Beyhakî, Delâil, c. 2, s.183, Begavf, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60-61.
[389][390] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 381, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 23, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, Kadı Iyaz, eş-Şifâ,c.1, s. 291, F ahru 'r-R âzf, Tefsir, c. 32, s. 17 3, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ,c. 1, s. 81, K urt ubf, Tefsir, c. 20, s. 234, İbn Seyyi d, Uyun u'l-eser, c. 1, s. 102, Zeheb f, Târîh u'l-İ si âm, s. 147, E bu'l -Fi dâ, Tefsir, c. 4,s. 565, Diyarbekrî, Hamîş, c. 1, s. 288.
[391] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.1, s. 381, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 123,
Beyhakî, c. 2, s. 195, Kadı lyaz, c. 1, s. 291, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172,
Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubî, c. 20, s. 234, Zehebı, s. 147, Ebu'l-Fidâ,Tefsir, c. 4, s. 565. * Hicr'de (Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316).
[392] İbn İshâk, İbn Hişâm, t 1, s. 381-382, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s.316, Beyhakî, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c.32, s.17, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 234, Zehebî, Târih, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Diyarbekrî, Hamîş, c.1,s. 288.
[393] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, Beyhakî, c. 2, s. 195, MuhibbütTaberî, c. 1, s. 80, 81, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 103,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[394] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[395] Ebu Nuaym, Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 103, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[396] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 172.
[397] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 1 72, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.565.
[398] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[399] Ebu Nuaym, c. 1, s. 193, İbn Seyyid, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.565.
[400] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.103.
[401] Ebu Nuaym .Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, E bu 'I-Fi dâ, Tefsir, c. 4, s. 565, Kastalânî, M evâ hibu'l-ledün niye, c. 1, s. 6 2.
[402] Ezrakî, c. 1, s. 316, Ebu Nuaym, c. 1, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 195,
Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.81, İbn Seyyid, c. 1, s. 103,147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[403] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 381, Ezrakî, c. 1, s. 316, Belâzurî, c.1, s. 81, Kurtubî, c. 20, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c. 4,s. 565.
[404] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c.1, s. 381, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s.316, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c.1, s. 291.
[405] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123.
[406] Diyarbekrî, Târıhu'l-hamıs, c. 1, s. 288.
[407] İbn İshâk, İbn Hişâm, c.1, s. 381, Ezrakî, c. 1, s. 316, Belâzurî, c. 1, s.123, Beyhakî, c. 2, s. 195, Kadı lyaz, c.1, s. 291, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s.172, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-n adrâ, c. 1, s. 81, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 234, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 147, Ebu'lFidâ, c. 4, s. 565, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Diyarbekrî,Hamîş, c.1, s. 288.
[408] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123.
[409] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 381, Ezrakî, c. 1, s. 316, Kurtubî, c. 20, s. 234.
[410] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[411] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 122, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 147.
[412] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 381-382, Belâzurî, c. 1, s. 122, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 80,Kurtubî, t 20, s. 234, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Kastalanî, İrşâdü's-sârf, c. 6, s. 25, Diyarbekrî, c.1,s.288.
[413] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1,s. 381, Belâzurî, c. 1, s. 123, Kadı Iyaz c.1, s. 291, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubî, c.20, s. 234.
[414] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172,
Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Zehebî, s.147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[415] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.62.
[416] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 194, İbn Seyyid, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[417] Beyhaki, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, F ahru'r-Râ zf, c. 32, s. 172, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Ze hebi, T ârıhu'l -İslâm, s. 147.
[418] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 565.
[419] İbn İshâk, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 382, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c.1, s. 81, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 234-235, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 1 47.
[420] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 234-235, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 147.
[421] Bedrüddin Aynf, Umdetu'l-kârf, c. 16, s. 97.
[422] İbn İshâk, İbn Hişâm, c. 1, s. 382, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s.244, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 162, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 194, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Bedrüddin Aynf, Umdetu'l-kârf, c. 16, s. 97, Kastalanî, İrşâdü's-sârf, c. 25. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/352-356.
[423] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 384, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 490.
[424] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kü brâ, c. 8, s. 3 6-3 7, Be yhak f, D el âil, c. 2, s. 338-339, İbn Esîr, U sdu "l-gâbe, c. 7, s. 38 4, H ey sem f, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[425] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[426] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[427] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[428] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[429] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 131, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[430] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[431] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 1 9.
[432] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[433] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[434] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 339.
[435] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[436] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[437] Heysemî Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[438] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[439] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/356-358.
[440] Zerka', Havran'dadır. (Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 131)
[441] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[442] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[443] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[444] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[445] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[446] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 338.
[447] İbn Sa'd'dan naklen Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 147. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık.: 1/358-359.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim


PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın KUREYŞ MÜŞRİKLERİNDEN YEDİ KİŞİ ALEYHİNDE DUÂ EDİŞİ.:

5-) Abdullah b. Mes'ud radiyallahu anhu der ki.: “Peygamber aleyhisselâm, Beytullah'ın yanında durup[448] namaz kılıyordu.[449]
Kureyşîlerden birtakım kimseler;[450] Ebu Cehil ve arkadaşları,[451] ki
onlar.:
1-) Ebu Cehil b. Hişam,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Utbe b. Rebia,
4-) Ukbe b. Ebi Muayt,
5-) Ümeyye b. Halef
[452]
Ve daha başka iki kişiden oluşan[453] yedi kişilik bir topluluk.[454] Hicr'de,[455] Peygamber aleyhisselâm’ın çevresinde[456] oturuyorlardı.[457]
Bir gün önce bir dişi deve boğazlanmıştı;[458] onun dölyatağı[459] ve
işkencesinin pisliği, tersi,[460] yakın bir yerde bulunuyordu.[461]
Peygamber aleyhisselâm secdesini uzattı.[462]
Müşriklerin içlerinden birisi,[463] Ebu Cehil.:[464] “Görmüyor musunuz şu mürâiyi (gösterişçiyi)?[465] Hanginiz varıp filan Oğullarının[466] boğazlanan devesinin dölyatağını,[467] işkembe içindeki tersini,[468] kanını[469] getirir ve secdeye vardığı zaman[470] MuhaMMed'in sırtına,[471] iki omuzunun arasına koyar?.” diye sordu.[472]
Oradakilerin en şakîsi, en bedbahtı olan[473] Ukbe b. Ebi Muayt.:[474]
“Benyaparım!.” dedi.[475] Hemen kalkıp[476] gitti.[477] Dölyatağını,[478] işkembe içindeki tersini[479] alıp[480] getirdi.[481]
Peygamber aleyhisselâm’ın secdeye gitmesini bekledi.[482]
Secdeye vardığı zaman,[483] onları Peygamber aleyhisselâm’ın[484] iki omuzunun arasına[485] koyunca, gülmeye başladılar.[486]Katıla katıla gülmekten,[487] (yere yıkılmamak için) birbirlerinin üzerine eğildiler, dayandılar!.[488]
Peygamber aleyhisselâm secdeden ayrılmıyor.[489] başını kaldırmıyordu,[490] ben ise, hiçbir işe yaramıyor,[491] ayakta dikilip duruyor,[492] sadece ona bakıyordum.[493]
Konuşmaya bile gücüm yetmiyordu. Beni koruyacak kavim ve kabilem yoktu.[494]
Ne olurdu, o zaman, koruyacak bir gücüm ve koruyucum olaydı da,
Resûlullah aleyhisselâm’ın sırtından onları hemen kaldırıp ataydım![495]
Nihâyet, bir insan gidip Fâtıma'ya haber verdi.[496]
Fâtıma o zaman küçük bir kızdı.[497] Koşarak[498] geldi Resûlullah aleyhisselâm’ın üzerinden, onları alıp attı.[499]Bunu yapanlara ilendi.[500] Ağır sözler söyledi.[501]
Onlar Fâtıma'ya hiçbir karşılık vermediler.[502]
Peygamber aleyhisselâm, her zaman olduğu gibi, secdesini tamamlayıp başını kaldırdığı[503] ve namazını bitirdiği zaman,[504] Beytullah'a,[505]
Kâbe'ye[506] yöneldi.[507] Sesini yükseltti.[508] Kureyşilerden, içlerinde:
->Ebu Cehil,
->Ümeyye b. Halef,
->Utbe b. Rebia,
->Şeybe b. Rebia,
->Ukbe b. Ebi Muayt
'ın da bulunduğu[509] yedi kişi aleyhinde duâ etti.[510]
Resûlullah aleyhisselâm’ın üç kere.:
“Ey ALLAH! Kureyş'i SANA havâle ediyorum!. [511]
Ey ALLAH! Kureyş'i SANA havâle ediyorum!.[512]
Ey ALLAH! Kureyş'i SANA havâle ediyorum.![513]
Ey ALLAH! Kureyş'ten şu topluluğu SANA havâle ediyorum!.[514]
Ey ALLAH! Ebu Cehl Amrb. Hişam'ı SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Utbe b. Rebiayı SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Şeybe b. Rebiayı SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Ukbe b. Ebi Muayt'ı SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Ümeyye b. Halefi SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Velid b. Utbe'yi SANA havâle ediyorum!.
Ey ALLAH! Umâre b. Velid'i SANA havâle ediyorum!."


Buyurarak aleyhlerinde duâ ettiğini işittikleri zaman, onların gülmeleri,
gülüşmeleri birden kesilip gidiverdi!.[515]
Peygamber aleyhisselâm’ın onların aleyhlerinde duâ etmesi çok ağırlarına gitti.
Çünkü, kendileri de, bu beldede yapılacak duânın muhakkak kabul olunacağı inancında idiler.[516]
Bunun için, Peygamber aleyhisselâm’ın aleyhlerindeki duâsından korktular.[517]
MuhaMMed aleyhisselâm'a Kitâbı indiren,[518] MuhaMMed aleyhisselâm’ı hak dinle Peygamber gönderen,[519] canım Kudret Elinde bulunan[520] ALLAH'a yemin ederim ki.:[521] Resûlullah'ın adlarını saymış olduğu[522] bu kişilerin hemen hepsinin[523] Bedir Günü öldürüldüklerini,[524] yerlere serildiklerini,[525] kuyuya atıldıklarını gördüm.[526]
Çok sıcak bir gündü. Güneş onları değiştirmiş (kokutmuş) idi.[527] Sonra onlar çukura, Bedir Kuyusuna sürüklendiler,[528] atıldılar!”[529]


Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâm Mescid-i Haram'dan[530] çıktı.
Ebu'l-Bahterî'ye rastladı.[531] Ebu'l-Bahterî'nin elinde bir sopa vardı.[532] Ona dayanıyordu.[533]
Ebu'l-Bahterî, Peygamber aleyhisselâm’ı görünce,[534] onun benzi hiç de boşuna gitmedi.[535]
Kendisini tutup.: “Gel![536] Bana söyle bakayım, sana ne oldu?.” dedi.
Peygamber aleyhisselâm.: “Bırak beni gideyim!” buyurdu.
Ebu'l-Bahterî.: “Sen bana ya halini bildireceksin, ya da, ALLAH bilir ki, seni bırakmayacağım! Muhakkak senin başına birşeyler gelmiş!” diyerek,[537] halini sordu.[538]
Peygamber aleyhisselâm, Ebu'l-Bahterî'nin söyletmedikçe kendisini bırakmayacağını anlayınca.:
“Ebu Cehil benim üzerime pislik atılmasını emretti”[539] diyerek, kendisine yapılanı ona haber verdi.[540]
Bunun üzerine, Ebu'l-Bahterî.: “Haydi, gel benimle birlikte Mescid'e!.” dedi.[541]
Peygamber aleyhisselâm gelmek istemeyince, Ebu'l-Bahterî tutup onu zorla Mescid'e koydu.[542] Mescid'e girince, Ebu Cehil'e yönelerek.:
“Ey Hakem'in babası! MuhaMMed'in üzerine pislik atılmasını sen mi emrettin?.” diye sordu.
Ebu Cehil.: “Evet!” der demez,[543] elindeki sopayı kaldırıp Ebu Cehil'in başına vurdu!
Orada bulunan adamlar; Ebu Cehil'in mensub bulunduğu Mahzum Oğullarıyla, Ebu'l-Bahterî'nin mensub bulunduğu Esed b. Abduluzzâ Oğulları, yerlerinden sıçrayıp birbirlerinin üzerine atıldılar.
Ebu Cehil.: “Yazıklar olsun sizlere! Sizin şu davranışınız kimin için olmuş (kimin işine yaramış) oluyor? MuhaMMed ancak aranıza düşmanlık sokup kendisinin ve ashabının kurtulmasını istiyor!.” diyerek bağırdı.[544]

UKBE b. Ebi MUAYT'La Ebu CEHİL'in PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ı ÖLDÜRMEYE KALKIŞMALARI.:

Abdullah b. Amr b. Âs'ın bizzât görüp anlattığına göre; bir gün Peygamberimiz aleyhisselâm Kâbe'nin Hicr Mevkiinde namaz kılarken, Ukbe b. Ebi Muayt gelmiş, Peygamber aleyhisselâm’ı boğmak için ridâsını boynuna dolayarak şiddetle çekmeye başlamış, Ebu Bekir radiyallahu anhu yetişerek onu omuzundan tutup Peygamber aleyhisselâm’ın üzerinden def’ etmiştir.[545]
Peygamberimiz aleyhisselâm Kureyş Müşriklerinin ileri gelenlerinden birtakım kişilerin güneş battıktan sonra Kâbe'nin arkasında toplanarak konuşmak bahânesiyle kendisini çağırıp, peygamberlikten vazgeçirtmek için kendisine türlü hakaret ve yersiz tekliflerde ve ölümle tehditlerde bulunmaları üzerine, meclislerinden kalkıp derin bir üzüntü içinde evine gittikten sonra,[546]
Ebu Cehil.: “Ey Kureyş cemâatı! Görüyorsunuz ki, MuhaMMeddininizi ayıplamaktan, baba ve atalarınıza dil uzatmaktan, akıllarınızı akılsızlık saymaktan, ilâhlarınıza dil uzatmaktan başka birşey kabul etmedi![547]
Ben ALLAH'a söz veriyorum ki, yarın kolay kolay taşıyamayacağım bir taş alıp oturacak, namazda secdeye kapandığı zaman, o taşla MuhaMMed'in başını ezeceğim!.[548]
Bunun üzerine, siz beni ister koruyunuz, ister Abdi Menaf Oğullarına teslim ediniz. Bundan sonra, Abdi Menaf Oğulları bana istediklerini yapsınlar (razıyım)!.”
dedi.
Kureyş Müşrikleri.: “VALLAHi, biz seni hiçbir zaman onlara teslim etmeyiz! Git, istediğini yap!.” dediler.
Ebu Cehil, sabaha çıkınca, vasıfladığı gibi, güçlükle taşıyabileceği iri bir taş aldı. Oturup Peygamber aleyhisselâm’ın gelmesini bekledi.
Peygamberimiz aleyhisselâm; her zaman olduğu gibi, sabahleyin Kâbe'ye geldi.
Kendisinin, Mekke'de kıblesi, Şam'a doğru idi.
Bunun için, namaz kılacağı zaman, Yemen köşesiyle Hacerü'l-Esved arasında kılar, Kâbe'yi Şam ile kendi durduğu yer arasına alırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm durup namaz kılmaya başladı.
Kureyş Müşrikleri toplantı yerlerine gelip oturmuşlar, Ebu Cehil'in ne yapacağını bekliyorlardı.
Ebu Cehil taşı yüklendikten sonra Peygamberimiz aleyhisselâm’a doğru ilerledi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına yaklaşır yaklaşmaz, yenilgiye uğramış, benzi sararmış, büyük bir korkuya tutulmuş, elleri taşı tutamaz olmuş, hatta taş elinden yere düşmüş olarak hemen geri döndü.
Kureyş Müşriklerinin ileri gelenleri ona doğru vardılar.: “Ey Hakem'in babası! Sana ne oldu?!” dediler.
Ebu Cehil.: “Dün size söylediğim şeyi ona yapmak üzere kalkıp ona doğru vardım. Kendisinin yanına yaklaştığım zaman, önüme develerden bir puğur çıkıverdi! Hayır! VALLAHi, o puğurun ne tepesi ve boyun kökü, ne de dişleri gibisini hiçbir puğurda görmem isimdir. O beni hemen yemek istemişti!.” dedi.[549]

Hz. EBU BEKİR'Le TALHA b. UBEYDULLAH'a YAPILAN İŞKENCE.:

8-9) Hz. Ebu Bekir ile Talha b. Ubeydullah'ı[550] İslâm Dininden
döndürmek[551] ve kendilerinin namaz kılmalarına mânî’ olmak için;[552] “Kureyşîlerin Arslanı” diye anılan Nevfel b. Huveylidü'l-Adevî[553] ile Talha b. Ubeydullah'ın ağabeyi Osman b. Ubeydullah,[554] tutup ikisini bir ipe
bağlarlardı. Bundan dolayı, Hz. Ebu Bekir'le Talha b. Ubeydullah'a “Karman”, “Karîneyn” denilmiştir.[555]
Hz. Ebu Bekir ile Talha b. Ubeydullah, kendilerine yapılan bu işkenceye rağmen, yaptırılmak istenileni yapmazlardı.[556]
Hz. Ebu Bekir'in mensub olduğu Teym Oğulları, bunlara işkence yapıldığını gördükleri halde pek aldırış etmezler, onları pek korumazlardı.[557]
Osman b. Ubeydullah, her ikisinin bağlarından kurtulmuş oldukları halde namaz kıldıklarını görüp korkuya düşmedikçe, onlara bu işkenceyi yapmaktan vazgeçmedi.[558]
Mes'ud b. Hıraş der ki.: “Safâ ile Merve arasında sa'y ettiğimiz sırada, birçok insanların elleri boynuna bağlı bir gencin ardına düştüklerini gördüm.:
“Kimdir bu genç? Nedir kendisinin suçu?” diye sordum.
“Talha b. Ubeydullahtır! Dininden çıkmış, başka bir dine girmiş” dediler.
“Ya şu kadın da kim?” diye sordum.
“Onun annesidir dediler.”
[559]

ZÜBEYR b. AVVAM'a YAPILAN İŞKENCE.:

10-) Zübeyr b. Avvatm'ı amcası bir hasıra bağlar, yaktığı ateşin dumanını ona doğru tüttürür: “Eski dinine dön!.” diye zorlar, Zübeyr b. Avvam da.: “Ben hiçbir zaman küfre dönmem!” derdi.[560]

Hz. OSMAN'a YAPILAN İŞKENCE.:

11-) Hz. Osman'ı, amcası Hakem b. Ebi'l-Âs bir ipe bağlayıp.:
“Sen atalarının dinini bıraktın da,[561] sonradan sonraya ortaya çıkarılmış bir dine,[562] MuhaMMed'in Dinine[563] girdin hal? Vallahi, sen üzerinde bulunduğun bu dini bırakıncaya kadar seni çözmeyeceğim!.” derdi.
Hz. Osman da: “Vallahi, ben onu hiçbir zaman bırakmam! Ondan hiçbir zaman ayrılmam!.” derdi.
Hakem b. Ebi'l-Âs, Hz. Osman'ın dinine son derece bağlı olduğunu görünce, onu kendi haline bıraktı.[564]

MUS'AB b. UMEYR'e YAPILAN İŞKENCE.:

12-) Mus'ab b. Umeyr, annesinden ve kavminden korkarak, Müslümanlığını gizli tutar, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gizlice giderdi.[565]
Osman b. Talha, Mus'ab b. Umeyrin namaz kıldığını görüp onu annesine ve
kavmine haber verdi. Onlar da Mus'ab'ı tutup hapsettiler.[566]
Allah Yolunda Habeş Ülkesine yapılan ilk hicrete katılıp Mekke'den ayrılıncaya kadar, kendisini serbest bırakmadılar.[567]

ZİNNÎRE HATUN'a YAPILAN İŞKENCE.:

13-) Zinnîre Hatun; müşrikler tarafından kendi dinlerine döndürülmek
için[568] en ağır işkencelere uğratılan kadın köleler arasında idi.[569]
Hz. Ömer'in de Müslüman olmadan önce yaptığı gibi, kendisinin üzerine
yürünüp boğazı sıkılır, elleri yanlarına düşer, öldü sanılırdı.[570]
Ebu Cehil'in yaptığı işkenceler yüzünden[571] Zinnîre Hatunun gözleri
görmez olmuştu.[572]
Ebu Cehil.: “Gördün mü? Lât ve Uzzâ senin gözünü de kör etti!” dedi.[573]
Zinnîre Hatun.: “Hayır! Vallahi, bu öyle değildir!
Benim gözümü böyle eden onlar değillerdir![574]
Lât ve Uzzâ, ne yarar, ne de zarar vermeye asla kadir olamazlar.[575]
Lât ve Uzzâ, hiçbir şeyi göremezler!
Onlar kendilerine tapanları da, tapmayanları da bilemezler![576]
Fakat, bu, semâvî bir iştir. Benim Rabbim gözümü geri vermeye, beni gördürmeye de kadirdir!.”
dedi.[577]
Diğer Kureyş Müşrikleri de.: “Onun gözlerini ancak Lât ve Uzzâ kör etmiştir!.” dediler.[578]
Zinnîre Hatun, bunu işitince.: “ALLAH'ın Beyt'ine (Kâbe'sine) yemin ederim ki, onlar yalan söylüyorlar! Lât ve Uzzâ ne zarar verebilir, ne de yarar” dedi.[579]
O gece geçip sabaha çıkınca,[580] ALLAHu zü’L-CELÂL celle celâlihu, Zinnîre Hatunun gözünü geri çevirdi, gördürdü. [581]
Kureyş Müşrikleri.: “Bu da MuhaMMed'in sihirlerindendir!” dediler. [582]
Ebu Cehil, Zinnîre Hatun ve benzeri Müslümanlar hakkında.: “MuhaMMed'in izinden giden şu akılsızlara şaşmaz mısınız?! Eğer MuhaMMed'in getirdiği şey hayırlı ve gerçek olsaydı, biz ona uymakta bunlardan daha önce davranır ve kendilerini geçerdik! Zinnîre'nin doğruyu bulmakta bizi geçeceğini mi sanırsınız?.” demişti.[583]
Bunun üzerine inen âyette[584] şöyle buyuruldu:
“O kâfirler, iman edenler için.: “Eğer onda bir hayır olsaydı, bu hususta onlar bizim önümüze geçemezlerdi, bizden önce ona kusamazlardı dediler. Halbuki, onlar onunla (Kur'ân'la) hidâyeti kabul etmedikleri için de 'Bu, eski bir yalandır' diyeceklerdir.”[585]


وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ
Resim---“Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ sebekûnâ ileyh (ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun kadîm (kadîmun).: İnkâr edenler, iman edenlere.: “Eğer O hayırlı olsaydı, O'na (saygıda, îmânda) bizi geçemezlerdi.” dediler. O'nunla (Kur'ÂN'la) hidâyete eremeyince o zaman “Bu, eski bir yalandır.” diyecekler.” (Ahkâf 46/11)

ÜMMÜ UBEYS HATUN'a YAPILAN İŞKENCE.:

14-) Ümmü Ubeys; Zinnîre Hatunun kızı olup,[586] Allah Yolunda işkenceye uğrayanlar arasında idi.[587]
Müslümanlıktan döndürülmek için, ona, müşriklerden Abdi Yağus işkence yapardı.[588]

NEHDİYE HATUN İLE KIZI'na YAPILAN İŞKENCE.:

15-16-) Nehdiye Hatun ile kızı da, Allah Yolunda işkenceye uğratılan Müslüman köle kadınlardandı.[589]

LÜBEYNE HATUN'a YAPILAN İŞKENCE.:

17-) Lübeyne Hatun Müemmel Oğullarının kölesi olup;[590] Hz. Ömer, Müslüman olmadan önce, onu Müslümanlıktan döndürmek için en ağır işkencelere uğratırdı.[591]
Hassan b. Sabit der ki.: “Ben umre hacısı olarak Mekke'ye varmıştım.
Peygamber aleyhisselâm halkı İslâmiyete davetle uğraşıyor, ashabı da işkencelere uğratılıyorlardı.
Ömer b. Hattab'ın başucuna dikildim.
Kendisi beline izar (fota) tutunmuştu. Müemmel Oğullarının kölesi olan kadının boğazını, elleri gevşeyip yanlarına düşünceye kadar sıktı durdu! Ben, kendi kendime.: “Öldü artık kadıncağız!.” dedim.
Ömer b. Hattab onu bırakıp Zinnîre'nin üzerine yürüdü, ona da bunun gibi yaptı.
”[592]
Hz. Ömer, Müslüman olmadan önce, yine bir gün, Müslümanlıktan döndürmek için Lübeyne Hatuna işkence yapıyor, vurup duruyordu. Dövmekten bıkınca, yorulunca, ona.: “Senden özür dilerim! Ben seni yorulduğum için bıraktım!.” dedi.[593]
Lübeyne Hatun da ona.: “Eğer Müslüman olmazsan,[594] Allah da sana böyle yapacaktır!” dedi.[595]

ÂMİR b. FÜHEYRE'ye YAPILAN İŞKENCE.:

18-.) Amir b. Füheyne; Müslümanlıktan döndürülmek için müşrikler tarafından işkenceye uğratılan kölelerdendi.[596]
Kendisinin bazan Bilâl-i Habeşî ile birlikte bir urgana bağlanarak çocuklar tarafından çekilip işkence yerlerine götürüldüğü görülür[597] bazan da ne söylediğini bilemeyecek kadar işkenceye tutulduğu olurdu..[598]

EBU FÜKEYHE'ye YAPILAN İŞKENCE.:

19-) Ebu Fükeyhe, Müslümanlıktan döndürülmek için en ağır işkencelere
uğratılan kölelerdendi.[599] Ebu Fükeyhe'ye, Abduddar Oğulları işkence yaparlardı.[600] Kendisini elbisesiz olarak[601] ayağından [602]zincirle[603] bağlarlar,[604] öğlenin en şiddetli sıcağında Remda'ya çıkarırlar, göğsünün üzerine kocaman bir taş, kaya parçası koyarlar,[605] aklı başından gider,[606] ne söylediğini bilmez olur,[607] dili ağzından dışarı çıkardı.[608] “Öldü artık!.” denilip bırakılırdı. Sonra, ayılir, kendine gelirdi.[609]
Bir gün, Ümeyye b. Halef de Ebu Fükeyhe'nin ayağını iplerle bağlattı.
Sürükleyip Remda'ya götürmelerini emretti. Kendisini oraya bıraktırdı.[610]
Ümeyye b. Halef, o sırada yanlarından yürüyüp geçmekte olan Cual (yellengen/osuruk) Böceğini göstererek, Ebu Fükeyhe'ye.: “Senin RABBin bu değil mi?” dedi.
Ebu Fükeyhe.: “Benim RABBim ALLAH'tır! Beni de, seni de yaratan O'dur! Şu Cual Böceğini de O yarattı!.” deyince, Ümeyye b. Halef kızdı.[611] Ebu Fükeyhe'nin boğazını boğarcasına sıktı.
Ümeyye b. Halefin kardeşi Übeyy b. Halef de.: “Arttır onun azâbını, MuhaMMed gelip onu kurtarıncaya kadar!.” dedi.
O gün, öldüğünü sanıncaya kadar Ebu Fükeyhe'ye bu şekilde işkence yapıp durdular.[612]
Ebu Fükeyhe Habeş Ülkesine yapılan ikinci hicrete katılıp Mekke'den ayrılıncaya kadar, müşrikler ona işkence yapmaktan geri durmadılar..[613]

BİLÂL-i HABEŞÎ iLe ANNESİNE YAPILAN İŞKENCE.:

20-21-) Bilâl-i Habeşî Müslümanlığını gizlemeyip açıklayan ilk yedi mücahidden birisi olup,[614] Allah Yolunda en ağır işkencelere uğratılan kölelerden,[615] Müslümanların zayıf ve fâkir tabakasındandı.
Dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere katlanırdı.
İşkencelere tutulup: “Haydi, sen de bizim gibi söyle!” diye zorlandıkça;
“Dilim onu iyi söyleyemiyor! Ona dilim dönmüyor!. Ehad!. Ehad!. Birdir!.
Birdir!.”
demekten geri durmaz, müşrikler söyletmek istedikleri hiçbir şeyi ona söyletemezlerdi.[616]
Kendisine, Allah Yolunda canını fedâ etmek, küfür sözünü söylemekten daha kolay gelirdi![617]
Kureyş Müşriklerinden Ümeyye b. Halef; Bilâl-i Habeşî'nin ellerini, ayaklarını sıkıca bağlattırır,[618] öğle vakti kızgın güneşin altında Mekke vâdisinde sırtüstü yatırtır, sonra büyük bir kaya parçasının onun göğsünün üzerine konulmasını emredip koydurur, Bilâl-i Habeşî'ye de.: “Vallahi, ya ölünceye kadar böyle kalırsın, ya da MuhaMMedi inkâr eder, Lât ve Uzzâya taparsın!.” derdi.
Bilâl-i Habeşî ise, bu bela içinde.: “Ehad!. Ehad!. Birdir!. Birdir!.” derdi.[619]
Kendisinin.: “Vallahi, onları kızdırdığım, bundan daha ağır bir kelime bilseydim, muhakkak onu söylerdim!” dediği de rivâyet edilir.[620]
Bilâl-i Habeşî'yi bir gün bir gece susuz bıraktıktan sonra,[621] kendisine demir gömlek giydirip Remda'nın şiddetli sıcağı altında da tutar, vücudunun yağını eritirlerdi![622]
Bilâl-i Habeşî'nin bu ağır işkenceler altında bayılıp ayıldığı da olurdu.[623]
Hassan b. Sabit der ki.: “Ben, hacc veya umre yaptığım sırada görmüştüm. Bilâl ile birlikte Âmir b. Füheyre bir urgana bağlanmış, çocuklar onları çekip götürüyorlar, Bilâl ise.: “Ehad!. Ehad!. Birdir!. Birdir!. Ben Lâfı, Uzzâyı, Hübel'i, İsâfı, Nâile'yi ve Büvâneyi tanımıyorum!.” diyordu.”
Ümeyye b. Halef onu Remda'da yere yatırdı. İstediği kadar işkence yaptıktan sonra, boynuna ip taktırdı.[624] Çocuklara teslim etti. Onlar da Mekke sokaklarında dolaştırdılar.
Bilâl-i Habeşî, o halde, yine.:
“Ehad!. Ehad!. Birdir!. Birdir!.”demekte idi.”[625]
Bilâl-i Habeşinin annesi Hamâme Hatun da, Allah Yolunda işkenceye uğrayan köle kadınlardandı..[626]

HABBÂB b. ERET'e YAPILAN İŞKENCE.:

22-) Müşrik kadınlardan Ümmü Enmar'ın azadlı kölesi olan Habbâb b. Eret,
[627] Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen,[628] dininden döndürülmek için Mekke'de en ağır işkencelere uğratılan koruyucusuz Müslümanlardandı. [629]
Müşrikler onun çıplak vücudunu dikenler içinde sürürlerdi.[630]
Kendisinin, çıplak vücuduna demir gömlek giydirilip, en sıcak günde
Remda'da güneş altında vücudunun yağı eritilircesine tutulduğu da olurdu.[631]
Güneşten kızgın hale gelmiş ya da ateşle kızdırılmış olan taşa çıplak sırtı bastırıldığı halde, söyletmek istedikleri şeyi, küfür sözünü ona söyletemezlerdi. [632]
Nitekim, müşrikler bir gün onu yakalayıp soydular. Düz bir yerde yaktıkları ateşin içine, sırtının üzerine yatırdılar.
İçlerinden birisi onun göğsünün üzerine ayaklarıyla bastı.
Ateş sönünceye ve yer soğuyuncaya kadar, kendisini öylece tuttular!
Yıllar geçtiği halde bile, Habbâb'ın sırtındaki yanıkların yerleri, alacaları kaybolmadı.[633]
Hz. Ömer, halifeliği sırasında, Habbâb'a müşriklerden çektiği işkenceyi sormuştu.
Habbâb.: “Ey mü'minler emîri! Bak sırtıma!.” dedi.
Hz. Ömer onun sırtına bakınca.:[634] “Doğrusu ben insan sırtının[635] bugünkü gibisini hiç görmemiştim!.” dedi.
Habbâb.: “Benim için bir ateş yakmışlardı da,[636] ben onun üzerine sürüklenip atılmıştım.[637] O ateşi benim sırt etimin yağı söndürmüştü!.”
dedi.[638]
Habbâb demirci idi.[639] Kılıç yapardı.[640] Habbâb'ın hanımefendisi
Ümmü Enmar da, Habbâb'ın başını ateşte kızdırdığı demirle dağlardı!.
Habbâb, Peygamberimiz aleyhisselâm’a varıp, Ümmü Enmar'dan şikâyetlendi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey ALLAH! Habbâb'a yardım et!.” diyerek duâ edince, Ümmü Enmar başından bir derde tutulup, köpeklerle birlikte ulur oldu!.
Kendisine.: “Başını dağlat!” diye tavsiye edildi.
Bunun üzerine, Habbâb demiri alır, ateşte kızdırır, Ümmü Enmar'ın başını onunla dağlardı!.[641]
Habbâb'a, müşriklerden Abdi Yağus da işkence yapardı.[642]
Habbâb b. Eret der ki.: “Bizler, müşriklerin en ağır işkencelerine uğramış bulunuyorduk.[643]
Resûlullah aleyhisselâm, Kâbe'nin gölgesinde, bürdesini, kaftanını yastık edinerek ona dayanmış olduğu bir sırada idi ki, yanına vardık, halimizi (müşriklerden çektiklerimizi) kendisine arz ve şikâyet edip.:[644]
“Yâ Rasûlallah! ALLAHu zü’L-CELÂL’e bizim için duâ et![645] Bizim için Yüce Allah'tan yardım dile![646]
Yâ Rasûlallah![647] Bizi dinimizden döndürmelerinden korktuğumuz şu kavme karşı[648] bizim için ALLAHu zü’L-CELÂL’dan yardım dilemez misin?[649] Bizim için, Allah'a duâ etmez misin?.”
dedik.[650]
Resûlullah aleyhisselâm’ın hemen yüzünün rengi değişti.[651] Yüzü al al olduğu halde,[652] doğrulup oturdu.:[653]
“Vallahi,[654] sizden öncekiler içindeki[655] mü'minlerden[656] bir kimse yakalanır,[657] kendisi için yerde bir çukur kazılır,[658] o kimse o çukura dizlerine kadar gömülür.[659] sonra bir testere getirilir,[660] başının üzerine konulup biçilerek ikiye bölünürdü de, bu işkence kendisini dininden döndüremezdi!.[661]
Yahut,[662] onun kemiğinin üzerinden eti ve siniri demir taraklarla taranır,
kazınırdı da, yine, bu işkence kendisini dininden döndüremezdi![663]
Allah'tan korkunuz!.
Hiç şüphesiz, Allah sizin için fetih ihsan edecektir![664]
Vallahi,[665] ALLAHu zü’L-CELÂL celle celâlihu bu işi muhakkak tamamlayacaktır![666]
Bu iş muhakkak tamamlanacaktır![667]
Bu işin hükmü muhakkak yerine getirilecektir![668]
O kadar ki, hayvanına binmiş bir kimse, San'a ile Hadramevt arasında,[669]
San'a'dan çıkıp Hadramevte kadar[670] gidecek de, ALLAHu zü’L-CELÂL celle celâlihu'tan başka, hiçbir şeyden korkmayacak; ancak (varsa) koyunu hakkında kurt saldırmasından kaygı duyacaktır! Fakat, siz acele ediyorsunuz!.”
buyurdu.”[671]

MİKDAD b. AMR'a YAPILAN İŞKENCE.:

23-) Mikdad b. Aımr (Esved); Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen[672] ve dininden döndürülmek için müşrikler tarafından demir gömlek giydirilip Remda'nın şiddetli sıcağı altında tutularak vücudunun yağı eritilecek derecede ağır işkencelere uğratılan Müslümanlardandı.[673]

SUHEYB b. SİNAN'a YAPILAN İŞKENCE.:

24-) Kureyş Müşriklerinden Abdullah b. Cüd'an'ın azadlı kölesi olan Suheyb b. Sinan,[674] Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen 7 mücahidden birisi idi.[675]
Müslümanlıktan döndürülmek için, en ağır işkencelere uğratılırdı.[676]
Yapılan işkencenin ağırlığından, ne söylediğini bilmez hale gelirdi.[677]
Kendisine demir gömlek giydirilip en sıcak günde Remda'da güneşin altında tutulur, vücudunun yağı eritılırdı.[678] Suheyb b. Sinan, bir gün, yanında Habbâb b. Eretve Ammar b. Yâsir olduğu halde Kureyş Müşriklerinin yanlarından geçerken, müşrikler.:
“İşte, MuhaMMed'in meclisinde bulundurduğu kişiler şunlar!?” diyerek alay etmeye başlayınca,
Suheyb.: “Evet! Biz Allah'ın Peygamberinin meclisinde bulundurduğu kişileriz!
Ona biz iman ettik; siz ise küfrettiniz!
Onu biz tasdik ettik; siz ise tekzip ettiniz!
Müslümanlıkla zelillik ve hâkirlik, müşriklik ile de azizlik bir arada bulunmaz!”
deyince, müşrikler ona saldırdılar.:[679]
“Demek Allah aramızdan (bula bula) bunlara lutfunu lâyık görmüş ha!?” [680] diyerek onu dövdüler.[681]
Müşrikler Mekke'de, böyle kavim ve kabilesi ve kendilerinin koruyucuları bulunmayanları, dinlerinden döndürmek için, öğlenin en sıcak saatlerinde Remda'da işkenceye uğratmaktan geri durmadılar..[682]

YÂSİR ve Âile EFRADına YAPILAN İŞKENCE.:

25-28.) Yâsir b. Amir, Yemen'den gelip Mekke'de yerleşmiş ve Ebu Huzeyfie'nin kölesi Sümeyye Hatunla da evlenerek ondan Ammar ve Abdullah adlarında iki Oğulları dünyaya gelmişti.[683]
Bu ev halkı topluca Müslüman olmuşlar,[684] dinlerinden döndürülmek için, Mahzum Oğulları tarafından toplu olarak işkenceden işkenceye uğratılmışiardır. [685] Mahzum Oğulları;
Ammar,
Ammar'ın babası Yâsir,
Yâsirin zevcesi ve Ammar'ın annesi SÜMEYYE Hatunu
öğlenin en sıcak saatinde güneşin kızdırdığı Mekke kayalığına götürüp işkence yaparlardı.[686]
Bathâ'da Yâsir'e ve Ammar ile Sümeyye Hatuna işkence yapıldığı sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm onlara rastlamıştı.[687]
Yâsir.: “Yâ Rasûlallah![688] Zaman hep böyle, işkenceli mi olacak?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sabrediniz!” buyurduktan sonra.:
“Ey ALLAH! Yâsir âilesini/ev halkını yarlığa!.” diyerek duâ etti.[689]
Peygamberimiz aleyhisselâm, yine, bir gün, işkenceye uğratıldıkları sırada onlara rastlamıştı.:
“Sabrediniz ey Yâsir âilesi/ev halkı!.”[690]
“Sevininiz ey Yâsir âilesi/ev halkı!.”[691]
“Sevininiz ey Ammar âilesi/ev halkı!.”[692]
“Hiç şüphesiz, sizin mükâfat yeriniz Cennettir!.”
buyurdu.[693]
Yâsir; müşriklerin söyletmek istedikleri şeyi söylemedi. İslâm'ın şerefi için ölmeyi göze aldı![694] Müşriklerin işkenceleri altında can verdi.[695]
İslâm'da İLK ERKEK ŞEHÎD o OLdu radiyallahu anhu.[696]
Abdullah b. Yâsir de okla vurulup yere düşürüldü!.[697]
ALLAHu zü’L-CELÂL celle celâlihu onlardan razı olsun!.
Yâsir b. Âmirin zevcesi ve Ammar ile Abdullah'ın anneleri olan SÜMEYye Hatun ise,[698] Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen ilk yedi Müslümandan birisi olup,[699] dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere çok zayıf ve yaşlı olmasına rağmen katlanır, müşriklerin yaptırmak istediklerini yapmaz,[700] İslâm'ın şerefi için ölmeyi göze alır, müşriklerin söyletmek istediklerini söylemezdi.[701]
Kocası Yâsir işkenceler altında can verdikten sonra, Sümeyye Hatun, işkence için Ebu Cehil'e teslim edilmişti.[702]
Ebu Cehil; akşamleyin, harbesini yanına alıp, Müslümanlara işkence yapılan yere uğrar,[703] onlara[704] ve Sümeyye Hatuna söver sayardı.[705]
SÜMEYye Hatun da, Ebu Cehil'e ağır karşılık verirdi.[706]
Nihâyet, SÜMEYye Hatunun bir bacağını bir deveye, öteki bacağını da başka bir deveye bağladılar.[707]
Ebu Cehil, harbesini Sümeyye Hatunun önüne sapladı ve onu şehîd etti.[708]
İslâm'da İLK KADIN ŞEHÎD de SÜMEYye Hatun radiyallahu anha oldu.[709]
ALLAHu zü’L-CELÂL celle celâlihu ondan razı olsun!
Ammar b. Yâsir de, Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen 7 mücahidden birisi olup,[710] dinlerinden döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılan Müslümanlardandı.[711]
Kendisi öğlenin en sıcak saatinde Mahzum Oğulları tarafından Remda'ya, Mekke kayalığına götürülür,[712] demir gömlek giydirilip yakıcı güneş altında tutulur, vücudunun yağı eritilir,[713] yapılan işkencenin ağırlığından, ne söylediğini bilmez hale gelirdi![714]
Ammar b. Yâsir'e -sırtı ateşle yakılarak da- işkence yapıldığı olurdu.
Sırtındaki yanıkların izleri, yıllar geçtiği halde bile kaybolmamış.: “Nedir bunlar?” diye sorulduğu zaman.: “Bunlar Kureyşîlerin Mekke'de, Remda'da bana ateşle yaptıkları işkencelerin izleri!” demiştir.[715]
Ammar b. Yâsir, bir gün, Peygamberimiz aleyhisselâm’a gelip.: “Yâ Rasûlallah! Bize yapılan işkenceler son derecelerine vardırıldı!.” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Sabrediniz ey Yakzan'ın babası!” buyurduktan sonra:
“Ey Allah! Ammar âilesinden hiç kimseye Cehennem azâbını tattırma!” diyerek duâ etti.[716]
Müşrikler; Ammar b. Yâsir'e gâh güneşin en yakıcı sıcaklığı altında göğsüne ağır kaya parçası koyarak, gâh boğarcasına başını suya batırarak da işkence yaparlardı.[717]
Mugîre Oğulları onu Meymun Kuyusuna batırırlardı.[718]
Müşriklerin suya batırarak işkence yapmış olduklan bir sırada Peygamberimiz aleyhisselâm Ammar b. Yâsir'e rastlamıştı.. Ammar ağlıyordu!
Peygamberimiz aleyhisselâm elini onun gözlerinin üzerine sürdü ve.: "onların söyletmek istediklerini söyleyiver, işkenceden kurtul!.” buyurdu.[719]
Kureyş Müşriklerinden[720] Mugîre Oğulları[721] Ammar b. Yâsir'i bir gün yakaladılar,[722] Meymun kuyusunun içine batırdılar.:[723] “Sen MuhaMMed'e sövünceye ve.: “Lât ve Uzzâ[724] MuhaMMed'in dininden[725] daha iyidir deyinceye kadar seni bırakmayacağız!.” dediler.[726]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a dil uzattırmadıkça ve putlarının daha hayırlı olduğunu söyletmedikçe de, onu bırakmadılar.[727]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Yâ Rasûlallah! Ammar kâfir olmuş!” diye haber verildi.
“Hayır![728] Ammar, tepesine kadar,[729] tepesinden tırnağına kadar[730] imanla doludur![731] İman onun etine ve kanına karışmış, işlemiştir!” buyurdu. [732]
O sırada, Ammar b. Yâsir, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına geldi.[733] Ağlıyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun gözlerini eliyle silerken.: “Sana ne oldu?[734] Arkanda ne haber var?” diye sordu.
Ammar b. Yâsir.: “Şer var[735] Yâ Rasûlallah![736] Beni sana sövdürmedikçe,[737] beni senden vazgeçirtmedikçe,[738] Lât ve Uzzâ[739] putlarının da[740] senin dininden[741] daha iyi olduğu bana söylettirilmedikçe bırakılmadım!” dedi.[742]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sana bunlar söylettirildiği zaman, kalbini nasıl bulmuştun? Söylemiş olduğun sözlerden, kalbin ferahlı mı idi; değil mi idi?”[743] diye sordu.
Ammar b. Yâsir: “Hayır! Ferahlı değildi![744] Kalbimi Allah'a ve Resûlüne imanın ferahlığı ve rahatlığı içinde[745] ve dinime bağlılığımı da demirden daha sağlam bulmuşumdur!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Öyle ise, sana bir vebal yok![746] Ey Ammar![747] Eğer onlar bir daha bu söylediğini tekrarlatmak için seni zorlarlarsa, tekrarlayıver!.” buyurdu.[748]
“Kalbi iman üzere (sabit ve müsterih) olduğu halde ikraha (cebre) uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imandan sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre göğsünü açarsa, işte Allah'ın gazâbı o gibilerin başındadır. Onların hakkı en büyük azâbdır!.”[749] meâlli âyetteki istisnânın Ammar b. Yâsir hakkında nâzil olduğu rivâyet edilir..[750]


مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Resim---“Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bi’l- îmâni ve lâkin men şereha bi’l- kufri sadran fe aleyhim gadabun minALLÂH (minallâhi), ve lehum azâbun azîm (azîmun).: Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra ALLAH'ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, ALLAHû TeALÂ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık ALLAH'tan bir gazâb onların üzerinedir ve onlar için azîm azâb vardır.” (Nahl 16/106)


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[448] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 65,131, Müslim, Sahih, c. 3, s. 141 8, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,s. 279, Zehebî, Târihu’l-İslâm, s. 216, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[449] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 65,131, Müslim, Sahih, c. 3, s. 141 8, Belâiurî, Ensâb, c.1, s. 125, Beyhakî, Delâil.c. 2, s.279, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1,s. 190, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.103, Zehebî,Târihu'l-İslâm, s. 216, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 44,Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 17, Kastalanî, Mevâhib, c.1, s. 62.
[450] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417,Buhârî, c. 1, s. 131, Müslim, c. 3, s.1419, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s.279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 90, Zehebî, s. 216, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Diyarbekrî, Hamîş, c. 1, s. 292.
[451] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279.
[452] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 397, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s.266-267, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 1, s. 17.
[453] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 17.
[454] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 17.
[455] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,Heysemî, c. 6, s. 17.
[456] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1419, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 279, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 216.
[457] Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.417, Buhârî, Sahih, c. 1,.65, 131, Müslim, c.3, s. 1418, Nesaî, Sünen, c. 1,s.162, Beyhakî,c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 44, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 17, Diyarbekrî, Hamîş, c. 1,s. 292.
[458] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c. 1, s. 103, Zehebî, s. 216.
[459] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 286.
[460] Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103.
[461] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s.190, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[462] Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6,s. 17.
[463] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 1 31, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[464] Müslim, c. 3,5.141 8,Belâzurî,c. 1,s. 125, Ebu Nuaym,c.1,s. 267,Beyhakî, c. 2, s. 279, İbn Seyyid, c.1, s. 104, Zehebî,s. 216, Halebî, c. 1, s. 469.
[465] Buhârî, c. 1, s. 131, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 7, Kastalanî, c. 1,s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[466] Buhârî, c. 1, s. 131, Müslim, c. 3, s. 1418, Belâzurî, c. 1, s. 1 25, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7,Heysemî, c. 6, s. 17, Kastalanî, c.1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[467] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1,s. 190, Zehebî, s. 21 6, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s. 44, Kastalanî, c. 1,s.62.
[468] Buhârî, c. 1, s. 131, Belâzurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,Nesaî, Sünen, c. 1, s. 1 62, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c. 9, s. 7, Heysemî, c. 6, s.18, Kastalanî, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[469] Buhârî, c. 1, s. 131, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7, Kastalanî, c. 1, s. 62,Halebî, c. 1.S.469.
[470] Buhârî, c.1, s. 131.Müslim, c. 3, s. 1 418, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216. Kastalanî, c. 1, s. 62, Halebî, c.1,s. 469.
[471] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Ebu Nuaym, c. 1, s.267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.190, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44,Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[472] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 131, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1418, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 279, Zehebî, Târihu'l-İslâm,s. 216, Kastalanî,Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[473] Buhârî, c. 1, s. 65, 131, Müslim, c. 3, s. 141 8, E bu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1, s. 267, Nesaî, Sünen, c. 1,s. 162, Beyhakî, Delâil, c.2,s. 279, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.1 03, Zehebî, s. 216,Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18, Kastalanî,c.1, s. 62, Halebî, s. 469.
[474] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65,131, Müslim,c.3, s. 141 8 Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s.279, E bu'l-Ferec, c. 1, s. 190, İbn Seyyid, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 216, Heysemî,c. 6, s. 18, Kastalanî, s. 62, Halebî, s. 469.
[475] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 41 7, Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c. 1, s.190, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 44,Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[476] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, İbn Seyyid, c.1,s.103,Zehebî, s. 21 6.
[477] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162, E bu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Heysemi,c. 6, s. 18.
[478] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1.S.190, Zehebî, s. 216, E bu'l-Fidâ, c.3, s. 44.
[479] Buhârî, c. 1,3.131, Belâzurî, c. 1, s. 125, Nesaî, c. 1, s. 62, Ebu Nuaym,c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 6, s. 18, Halebî,c.1, s. 469.
[480] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Müslim, c. 3, s. 1418, Nesaî, c. 1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 190, Zehebî, s. 216, E bu'l-Fidâ, c.3, s. 44, Kastalânî, c. 1, s. 62, Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[481] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Belâzurî, c. 1,s.125, Nesaî, c. 1,s.162,Ebu Nuaym, c. 1,s.267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalanî, c.1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[482] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 65,132.
[483] Buhârî, c. 1, s. 65,132, Müslim, c. 3, s. 1418, Belâzurî, c. 1, s. 1 25,Nesaî, c. 1, s. 162, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279.
[484] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Nesaî, c. 1, s. 162,Ebu'l-Ferec, c. 1,s.19O, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44.
[485] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418, Belâzurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216, Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalanî, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[486] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279,Zehebî, s. 216.
[487] Buhârî, c. 1, s. 132, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7, Halebî, c. 1,s.469.
[488] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7,Delâil, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216, Kastalanî, c. 1,s. 62, Halebî, c. 1,5.469.
[489] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s.1418, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.190,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44,Kastalanî, c. 1, s. 62, Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[490] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418,Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216.
[491] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[492] Müslim, Sahih, c. 3, s. 141 8, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s.279, Zehebî, s. 21 6, Heysemî, Mecmau’z-zevâid,c. 6, s. 18.
[493] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216, Halebî, c. 1, s. 469.
[494] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18.
[495] Müslim, Sahih,c. 3, s. 1418, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve.c. 2,s. 279, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217, Heysemî, Mecmau'i-levâid, c. 6, s. 18, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[496] Buhârî, Sahih, c.1, s. 132, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1418, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 279, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1, s. 62, Halebî, c.1, s.469.
[497] Buhârî, c. 1,s. 1 32, Müslim, c. 3, s. 1418, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 162,Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 7, Delâil, c. 2, s.279, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s.216, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[498] Buhârî, c. 1, s. 132, Nesaî, c. 1, s. 162, Kastalanî, c. 1, s. 62.
[499] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim,c. 3, s. 1418, Belâzurî, c. 1, s. 125, Nesaî, c. 1,s.162, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 90, Zehebî, s. 216, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.44, Heysemî, c. 6,s. 18, Kastalanî, c. 1, s. 62, Diyarbekrî, Hamîş, s. 1,s.293,Halebî, c. 1,s.469.
[500] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Müslim, c. 3, s. 1419, Beyhakî, c. 2, s.279.
[501] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1419, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 21 6, Heysemî, c. 6,s. 18, Kastalanî, c. 1, s. 62.
[502] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,Heysemî, c. 6, s. 18.
[503] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6. s. 18.
[504] Buhârî, c.1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418, Nesaî c. 1,s.162, Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s.217, Heysemî, c. 6, s. 18,Kastalanî, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 470.
[505] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Müslim, c. 3, s. 1420, Beyhakî,c. 2, s. 279.
[506] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 397.
[507] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Müslim, c.3, s. 1420.
[508] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216.
[509] Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217.
[510] İbn Sa'd, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Nesaî, c. 1, s. 162,Beyhakî, c. 2, s. 280, Zehebî, s. 21 6, Heysemî,c 6, s. 18, Halebî, c. 1, s. 470.
[511] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Nesaî, c. 1, s. 1 62, Beyhakî,c. 2, s. 280, Zehebî, s. 216, Heysemî, c. 6, s. 18,Halebî, c.1, s. 470.
[512] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418, Belâzurî, c. 1, s. 125, Nesaî,c. 1, s. 162, E bu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî,c. 2, s. 280, Zehebî, s. 217,Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalanî, c. 1,s.62, Halebî, c. 1,s.47O.
[513] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 132, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1418-1419, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267, Zehebî,Târihu'l-İslâm, s. 217, Heysemî,Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 470.
[514] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 393, 417, Müslim, c. 3, s. 1419,
Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 44, Diyarbekrî, Hamîş,c. 1, s. 293.
[515] Müslim, c. 3, s. 1 418, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280,Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, 45, Halebî, c. 1,s.470.
[516] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[517] Müslim, c. 3, s. 1419, Beyhakî, c. 2, s. 280, Zehebî, s. 217, E bu'l-Fidâ,c. 3, s. 44, 45, Halebî, c. 1, s. 470.
[518] Nesaî, Sünen, c. 1.S.162.
[519] Müslim, c. 3, s. 1419, Beyhakî, c. 2, s. 280.
[520] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[521] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397.
[522] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280.
[523] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65, Diyarbekrî, c. 1, s.293.
[524] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Müslim, c. 3, s. 1419, Diyarbekrî, c. 1,s. 293.
[525] İbn Sa'd, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Buhârî, c. 1, s. 132,Müslim, c. 3, s. 1419, Nesaî, c. 1, s. 162, Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c. 1, s.191, Zehebî, s. 216, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s.470.
[526] Müslim, Sahih, c. 3, s. 1419, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 280.
[527] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s. 397, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1 420, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280.
[528] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417,puhârî, Sahih, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3,s. 1419. Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c.1,s.191,Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 217,Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 470.
[529] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Müslim, c. 3, s. 1419.
[530] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18.
[531] Belâiurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî,c. 6, s. 18.
[532] Belâiurî, Ensâb, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267.
[533] Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[534] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18.
[535] Belâiurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[536] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267.
[537] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[538] Belâiurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125.
[539] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[540] Belâiurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[541] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[542] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267.
[543] Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[544] Belâiurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267,Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 18. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/359-366.
[545] İbnEbi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 297, Ahmed b. Hanbel.Müsned.c. 2,s. 204. Buhârî, Sahîh.c. 6, s. 34-35, E bu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.209, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 274, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 190, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 215, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 46, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 16.
[546] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 31 5, 319, Taberî, Tefsir, c. 15, s.164-166, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 198-199, Kurtubî,Tefsir, c. 10, s. 128 -130,E bu 'I-Fi dâ, Tefsir, c. 3, s. 62-63, H âlin, Tefsir, c. 3, s. 180-181, Suy utf, Dürru'l-m ensûr, c. 4, s. 202, 203.
[547] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 319, Taberî, Tefsir, c. 15, s. 166, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 205, 206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 190,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 153-154.
[548] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 319, Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1, s. 205-206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 90, Zehebî,Tâıfhu'l-İslâm, s. 153-154.
[549] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 319-320, Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1, s. 206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 190, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 108, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 53-1 54, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 4243.
[550] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 166-167, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 410
[551] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86.
[552] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86, İbn
Hacer, c. 3, s. 410.
[553] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 215, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 369, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 166-167, İbn Esîr, Usd,c. 3, s. 86, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 336, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 140, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.29.
[554] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, c. 101, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr, Usd, c. 3, s. 86, İbn Hacer, c. 3, s. 410.
[555] İbn Sa'd, c. 3, s. 215, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 369, Beyhakî, c. 2, s. 167, İbn Esîr, c. 3, s. 86, Muhibbüt-Taberî, c. 2,s. 336, Zehebî, s. 140, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 29, İbn Hacer, c. 3, s. 410.
[556] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86.
[557] İbn Sa'd, c. 3, s. 215, Hâkim, c. 3, s.369, Beyhakî,c. 2, s. 167, İbn Esîr, c. 3, s. 86, Muhibbüt-Taberî, c. 2, s. 336, Zehebî, s. 140, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 29.
[558] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr, Usd. c. 3, s. 86.
[559] Buhârî'nin Târîh'inden naklen İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 410.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/368-369.
[560] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 360. E bu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 89, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 353, İbn H acer, c. 1, s. 545, Taberî’den naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 151. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/369.
[561] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 55, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 446.
[562] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 55.
[563] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 446.
[564] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 55, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 446.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/369-370.
[565] İbn Sa'd, c. 3, s. 116, (tan.Abdilbeır, lstiâb.c.4, s. 1474, İbn Esîr, Usd, c. 5, s. 181, İbn Hacer, el-lsâbe, c. 3, s. 421.
[566] İbn Sa'd, c. 3, s. 116, İbn Esir, c. 5, s. 181, İtan Hacer, c. 3, s. 421.
[567] İbn Sa'd, c. 3, s. 116-117, İbn, İstiâb, c. 4, s. 1473, İbn Esîr, Usd, c. 5, s. 181. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/370.
[568] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156.
[569] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c.1, s. 339-340, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196-197, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1849.
[570] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[571] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69.
[572] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 340, Belâzurî, c. 1, s. 196, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 218, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 385.
[573] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69,
Usd,c.7, s. 123, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[574] Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 28, Kastalanî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 66.
[575] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[576] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c. 7, s.123.
[577] Belâzurî, c. 1, s. 196; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c. 7, s. 123,
Halebî, c. 1, s. 482.
[578] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 340, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283, İbn Abdilberr, İstiâb, c.1, s. 849, İbn Esîr, Usd, c. 7,s. 123, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117, Zehebî, s. 218, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 385, Kastalanî, c. 1, s. 66.
[579] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 340, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 117, Hâzin, c. 4, s. 385, İbn Hacer, c. 4, s. 312.
[580] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c. 7, s. 123, Halebî, c. l.s.482.
[581] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.34O, Belâzurî, c. 1,s.196, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c.7, s. 123, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 117, Zehebî, s. 218, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59, İbn Hacer, c. 4, s. 312, Hâzin, c. 4, s.
385, Kastalanî,c.1, s. 66. Halebî, c.1, s. 482.
[582] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196, İbn Esîr, c. 2, s. 69, Usd, c. 7, s. 123,
Halebî, c. 1, s. 482.
[583] Belâzurî, c. 1, s. 196 Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 269-270.
[584] Kurtubî, Tefsir, c. 16, s. 189, Suyûtî, Esbâbü'n-nüzül, s. 1 96.
[585] Ahkâf 11. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/370-372.
[586] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[587] Mus'abu'z-Zübeyyrf, Nesebi Kureyş.s. 147, İbn Kuteybe, Kitâbu'lmaârif, s. 77, İbn Abdilberr, İstiâb, c.4,s. 1946, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s.222.
[588] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,s. 70, İbn
Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 475. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372.
[589] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 77. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372.
[590] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 399.
[591] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 341, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 55, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 69, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 58.
[592] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[593] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 341, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117-118, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[594] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, c. 2, s. 69, Halebî, c. 1.S.482.
[595] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 341, Belâzurî, c. 1, s. 1 95, İbn Esîr, c. 2,s. 69, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 11 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 58, Halebî, c. 1, s. 482. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372-373.
[596] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 230, 231, Belâzurî, c. 1,s. 1 94, İbn Esîr, c. 2, s. 68, Usd, c. 3, s. 136,1 37, İbn Hacer, el-İsâtae, c. 2, s. 256.
[597] Belâzuıî, Ensâb, c. 1, s. 185, İbn Haim, Cevâmiu's-sfne, s. 54.
[598] Halebî, İnsânu'l-uvûn, c. 1, s. 481. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/373.
[599] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1730, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248, İbnHacer, c. 4, s. 156, Halebî, c. 1, s. 481.
[600] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Abdilberr, c. 4, s. İbn Esir, Usd, c. 6, s. 248.
[601] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1730.
[602] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248.
[603] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1730.
[604] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1,s. 195, İbn Abdilberr, c. 1, s. 1 730.
[605] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1,s.1 95, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1730, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 248.
[606] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1730, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 248.
[607] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 123, Belâzurî, Ensâbu'l-eş râf,c. 1, s.158, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 132.
[608] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 134.
[609] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[610] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 156, Halebî, İnsânu'l-uvûn, c. 1, s. 481-482.
[611] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esir, Usd, c. 6, s. 248, Halebî, c, 1. s. 482.
[612] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c. 6, s. 248,
Halebî, c. 1, s. 482.
[613] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1730,
Halebî, c. 1,s.482. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/374-375.
[614] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İbn
Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya,c. 1, s. 149, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 178-179, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 245,Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 251.
[615] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 48.
[616] İbn Sa'd, c. 3, s. 232, Belâzurî, c. 1, s. 185-186.
[617] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 284, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 49, Zehebî, Târihiu’l-İslâm, s. 1 41-1 42, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 3, s. 28.
[618] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 186.
[619] İbnİshak,İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 339-340, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 186, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 148, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66, MuhibbütTaberî, Rıyâd, c, 1, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57-58.
[620] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[621] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 186.
[622] İbnSa'd,Tabakât,c.3,s.233, Ahmedb.Hanbel, c. 1, s.404, İbn Mâce c.1, s. 53, Hâkim, c. 3, 284, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 149, İbn
Abdilberr, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 74, Zehebî, Târih, s. 217. Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[623] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 185.
[624] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 185, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 54.
[625] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn Mâce, c, 1. s, 53, Hâkim, c. 3, s.
284, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-e'vliyâ, c. 1, s. 149, İbn Abdilberr, c. 1, s. 179, İbn Hazm, s. 54, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 74, Zehebî, Târih, s. 217-218, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[626] İbn Abdilberr, c. 4, s. 181 3, İbn Hazm, s. 55, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.7, s. 69, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.111, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 274, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 481. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/375-377.
[627] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 175.
[628] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya, c. 1, s. 1 40, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 11 4, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 181, Hâzin, Tefsir, c.3, s. 136.
[629] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 165.
[630] Suyûtî, Düıru'l-m ensûr, c. 4, s. 132.
[631] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 158, Ebu
Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Usd, c. 2,s.114.
[632] Taberî, Tefar, c. 14, s. 182, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 68.
[633] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 165, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 178, Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 13, s. 375.
[634] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s.439, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[635] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[636] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn Abdilberr, c. 2, s. 439,
Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115, Hâzin, c. 3, s. 136.
[637] İbn Abdilberr, c. 2, s. 439, İbn Esîr, Usd, c, 2, s. 11 5.
[638] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s.439, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 11 5, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[639] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.3, s. 164, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 237, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176, İbnAbdilberr, İstiâb, c. 2, s. 438, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2,s. 235.
[640] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 383, İbn Abdilberr, c. 2, s. 438, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115, İbn Hacer, el-İsâbe, 11, s. 416,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 511.
[641] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 178-179, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[642] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 179.
[643] Buhârî, Sahîh, c.4, s.238-239,Beyhakî, Delâil, c.2,
s.283,Zehebî,Târîhu'l-İslâm,s. 218-219, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59.
[644] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 110, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115.
[645] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 28.
[646] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109.
[647] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383,
Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283.
[648] Hâkim, Müstedrek,, c. 3, s. 383.
[649] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 1,s.144, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115.
[650] Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Hâkim, c. 3, s. 383, Ebu
Nuaym, c.1, s. 1 44, Beyhakî, c. 2, s. 283.
[651] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109.
[652] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Buhârî, c. 4, s. 239, E bu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144 Beyhakî, c.2, s. 283, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[653] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144, İbn Esîr, c. 2, s. 115, Zehebî, s. 219.
[654] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 110, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 1 44.
[655] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 111, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 47, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 283,İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 11 5, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 219, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59.
[656] Hakim, Müstedrek, c. 3, s. 383.
[657] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 111, Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c.1, s. 144, İbn Esîr, c.2, s. 115.
[658] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56, E bu Dâvud, c. 3, s. 47, İbn Esîr, c. 2, s. 115.
[659] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56.
[660] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56.
[661] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Hâkim, c. 3, s. 383, Beyhakî, c. 2, s. 283, İbn Esîr, c. 2, s. 115, Zehebî, s. 21 9, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59-60.
[662] Ebu Nuaym, c. 1, s. 144.
[663] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Belâzurî, c. 1,s.176, Ebu Nuaym, c. 1,s.144, Beyhakî, c.2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s. 115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57.
[664] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383.
[665] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. Ebu Dâvud, c. 3, s. 47,
Belâzurî, c.1, s. 176, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 28.
[666] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, Buhârî, c. 4, s. 239, Ebu Dâvud, c. 3, s.47, Yâkubî, c. 2, s. 28, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144, Beyhakî, Delâil, c.2, s. 283, İbn Esîr, c. 2, s. 115, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
[667] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 219.
[668] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176.
[669] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, E bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 47.
[670] Buhârî, c. 8, s. 56, Belâzurî, c. 1, s. 176, Ebu Nuaym, c. 1,s.144,
Beyhakî, c. 2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s. 115, Zehebî, s.219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
[671] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, Buhârî, c. 8, s. 56, Belâzurî, c. 1, s. 176,
Yâkubî, c. 2,s. 28, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144, Beyhakî, c.2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s.115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/377-380.
[672] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İtan Mâce, Sünen, c. 1, s. 58, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 349, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-e'vliyâ, c. 1, s. 172, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1481, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 253, Zehebî, Siyeru a'lami'n-nübelâ, c. 1, s. 293, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 58, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 454.
[673] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn M âce, Sünen, c. 1, s. 53, E bu
Nuaym, c. 1, s. 172, Zehebî, Siyer, c. 1, s.293, Ebu'l-Fidâ. c. 3. s. 58.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/380-381.
[674] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 226, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 81, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 114, Hâkim,Müstedrek, c. 3, s. 397, İbn Abdilberr, c. 2, s. 727, İbn Esîr, Usd, c, 3, s. 36, Zehebî, Siyer, c. 2, s.
10,12,İbnHacer, c. 2, s. 195.
[675] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn Mâce, c. 1, s. 53. Belâzurî, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, c. 1, s. 172,Hâkim, c. 3, s. 349, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1481, İbn Esir, Usd, c. 2, s. 38, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 182, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 12, Ebu'l-Fidâ, t 3, s. 58.
[676] İbn Sa'd, c. 3, s. 227, Belâzurî, c. 1, s. 181, İbn Esîr, Usd, c. 3, s. 37, Zehebî, Siyer, c. 2, s. 1 2,13, İbn Hacer, c. 2, s. 195.
[677] İbn Sa'd, c. 3, s. 248, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 4, s. 132.
[678] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn Mâce, c. 1, s. 53, Belâzun, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, c. 1, s. 140,İbn Esir, Usd, c. 3, s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 7.
[679] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184.
[680] En'âm: 53.
[681] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184.
[682] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 248, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/381-382.
[683] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 136, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 157, İbn
Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 111, İtan Abdilberr, İstiâb, c.4, s. 1 863, Zehebî, Siyem a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 292.
[684] İbn Sa'd, c. 3, s. 246, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 467.
[685] İbn Sa'd, t 3, s. 248, 249, Belâzuıî, c. 1,s.16O, İbn Abdilberr, c. 4, s.1589, İbn Esîr, Usd, c, 4, s. 131, Zehebî, Siyer, c.1, s. 293.
[686] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 58.
[687] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 342, İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 1, s. 62, Belâzurî, c. 1, s. 161, İbnAbdilberr, c. 4, s. 1589, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 293.
[688] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 293.
[689] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 62, Belâzurî,c. 1, s. 161, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1589, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Heysemî, c.9, s. 293, Alâuddin Ali, Kenzu'l-umm âl, c. 13, s. 528.
[690] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.342, Belâzurî, c. 1, s. 160, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya, c.1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c.1, s. 393, Heysemî, c. 9, s. 293, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648.
[691] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 342, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 282, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 388-389, Zehebî, Târîhu'l-İslâm,s. 218, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59, Heysemî, c. 9, s. 293.
[692] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Beyhakî, c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1589, Heysemî, c. 9, s. 293.
[693] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 1, s. 342, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-eviiyâ, c. 1, s. 140, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1589, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 468, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59, Heysem f, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s.293, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648, Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 11, s. 728.
[694] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 301.
[695] “Bir daha kâfirler seni yakalayıp suya batırırlar ve sana 'Şöyle şöyle
söyle!' derler ve bu işkenceyi tekrarlarlarsa, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.67, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s.180, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 483.
[696] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121,
Kurtubî, Tefsir, c. 1 0, s. 1 80, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s.571, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[697] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 148.
[698] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 136, Belâzurî, c. 1, s. 157, İbn Kuteybe,
Maârif, s. 111, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1863, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 292.
[699] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 349, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 1 40, Beyhakî, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1864, İbn Esîr, Usd, c. 7, s. 152, Zehebî, Târîh, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[700] İbn Sa'd, Tab akât, c. 8, s. 264, Zürk ânf, M evâ hibu'l -ledünn iye
Şerhi, c. 1, s. 2 66.
[701] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 301.
[702] Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 483, Zürkânf, Mevâhibu'l-ledün niye
Şerhi, c. 1, s. 266.
[703] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1,s.14O, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1865,
Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 181.
[704] Ebu Nuaym, Hilye, c.1, s. 140, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121,
Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 181.
[705] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1865, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 181.
[706] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[707] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121,
Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 180, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136,Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571.
[708] İbn Sa “d, Tab akâtü' l-kübrâ, c. 8, s. 264-265, Bel âzu rf, E nsâb u'leşrâf, c. 1, s. 160, Be yhak f, D elâ ilü 'n-n übüwe, c. 2, s. 82,İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 54, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1965, Zemâhşerî, Keşşaf, c.2, s. 430, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 483.
[709] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 264-265, Belâzurî, E nsâb, c. 1, s. 160, İbn Kuteybe, M aârif, s. 112, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1865, Zemâhşerî, c. 2, s. 430, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67,F ahru'r-R âzf, Tefsir, c. 20, s. 1 21, Ku rtub f, Tefsir, c. 10, s. 180, Zehebî, s.218, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 59, H ale bf, c. 1, s. 483.
[710] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn
Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s.349, Ebu Nuaym, c. 1,s.140, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1864, İbn Esîr, Usd, c. 4, s. 130, Zehebî, Târîh, s.217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[711] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 248.
[712] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s.342, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[713] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn
Mâce.c. 1,s.53, Belâzurî, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Târîh, s. 53, Belâzurî, c. 1, s. 1 58, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Târîh, s. 217.
[714] İbn Sa'd, c. 3, s. 248, Belâzurî, c. 1, s. 1 58, Zehebî, Siyeru a'lâmi'nnübelâ, c. 1, s. 293, Suyûtî, Dürru'l-m ensür, c. 4, s.132.
[715] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 248, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 58.
[716] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1864, Süheylî, Ravtiu'l-ünüf, c. 3, s. 220, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 483-484.
[717] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[718] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 1 81, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136, Suyûtî, Dürru'lmensûr, c. 4, s. 132.
[719] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 294.
[720] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1,s.159, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182.
[721] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 181, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136, Suyûtî, Dürru'lmensûr, c. 4, s. 132.
[722] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159, Taberî, c. 1 4, s. 181-182, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, Zehebî, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Suyûtî, Dürr, c. 4, s. 132.
[723] Taberî, c. 14, s. 181, Hâzin, c. 3, s. 136.
[724] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[725] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[726] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 159, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[727] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159, Ebu Nuaym, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 130-131.
[728] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121,
Nesefî, Medârik, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[729] Tirmizî, Sünen, c. 1, s. 52, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 392, Ebu Nuaym, c. 1, s. 139, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 296, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 295.
[730] Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 139-140, Zemâhşerî, c. 2, s. 430, Fahru'rRâzî, c. 20, s. 121, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 2, s. 136, Beyzâvî, c.1, s. 571, E bussuud, c. 5, s. 143, Alâuddin Ali, Kenzu'l-umm âl, c. 11, s. 724.
[731] Tirmizî, c. 1, s. 52, Zemâhşerî,c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî,c. 20, s. 121, Hâzin, c. 3, s. 136,Beyzâvî, c.1,s. 571, Ebussuud, c. 5, s. 143, Heysemî, c. 9, s. 295.
[732] Zemâhşerî, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, Nesefî, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571,Ebussuud, c. 5, s. 143.
[733] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159, Taberî, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, c. 1,s. 140, Zemâhşerî, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Nesefî, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571. Ebussuud, c. 5, s. 143.
[734] Zemâhşerî, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, Nesefî, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571,
Ebussuud, c. 5, s. 143.
[735] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 1 59, Ebu Nuaym, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 294.
[736] İbn Sa'd, Tab akâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249, E bu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 294.
[737] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[738] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294.
[739] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[740] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, E nsâb, c. 1, s. 159, E bu
Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2,s.588.
[741] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[742] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, E nsâb, c. 1, s. 159, E bu
Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294,Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[743] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâb, c,1, s. 159, Taberî,
Tefsir, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[744] Suyûtî, Dürru'l-m ensûr, c. 4, s. 132.
[745] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 159, Taberî,
Tefsir, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[746] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160.
[747] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[748] İbn Sa'd, c. 3, s.249,Belâzurî, c. 1, s. 160, Taberî,c. 14, s. 182,
Ebu Nuaym, c.1, s.1 40, Zemâhşerî, c. 2, s.430,Fahru'r-Râzî, c. 2, s. 121, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 180, Nesefî, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571, Ebussuud, c. 5, s. 143.
[749] Nahl:106.
[750] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159-160, Taberî, c. 14, s. 182, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 190, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Kurtubî, c. 10, s. 180, Zehebî, Siyer, c. 1,s.295, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/382-388.
[751] Firuzâbâdi, Kâmüsu'l-Muhît, c. 2, s. 316..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

İSLÂM'da RUHSAT ve AZİMETİN MAHİYETİ ve HÜKÜMLERİ.


Ruhsat; ALLAHu zü’L-CELÂL tarafından kullara teklif olunan hükümlerde,[751] kendilerinin özürleri sebebiyle[752] gösterilen kolaylık ve genişliktir.[753]
Azimet de; özürlerle ilişkisi bulunmayan asıl hükümIerdir. [754]
Meselâ, misâfirin Ramazan orucunu tutması azimet, tutmaması ise ruhsattır.
Misâfir azimeti tercih ederek oruç tuttuğu zaman, ruhsatı terketmiş olur.[755]
Misâfirin oruçta böyle yapması, kendisi için daha hayırlıdır.[756]
Kalbi Allah'a iman ile mutmain bulunan bir kimseye dayanılmaz işkencelerle söylettirilen küfür sözünden dolayı bir vebal terettüp etmez.[757] Çünkü, mecbur, mâzurdur.[758]
Mecbura küfür sözünü tecvizde, âlimler ittifak etmiştir.[759]
Ancak, yapılan işkencenin, ölümle tehdit olunmak, şiddetle dövülmek,[760] ateşte yakılmak[761] gibi dayanılmaz derecelerde bulunması gerekir.[762]
O takdirde mecbur, ya ruhsatla amel eder, kurtulur; ya da azimeti tercih eder, ölür.[763]
Ammar'ın babası Yâsir ile annesi Sümeyye Hatun, dinlerinin izzet ve şerefi uğruna, azimet ile hareket edip ölmeyi tercih etmişler; müşriklerin söyletmek istedikleri küfür sözünü söylememişlerdir.[764]
Ammar b. Yâsir ise ruhsat ile amel etmiş;[765] kalbi Allah'a ve Resûlüne imanla dopdolu olduğu halde, müşriklerin söylemeye zorladıkları küfür sözünü dil ucu ile söyleyip işkenceden kurtulmuştur.[766]
Zemâhşerî'ye göre: “'Bu iki işten hangisi, Ammar'ın yaptığı mı, yoksa baba ve annesinin yaptıkları mı efdaldir? diye sorulacak olursa, "Ammar'ın ebeveyninin fiili efdaldir" denilir. Çünkü, bunlarınkinde, İslâmiyeti izaz için, öldürülmeye katlanma vardır.”[767]

ABDULLAH b. MES'UD'un KÂBE'de AÇIKTAN KUR'ÂN OKUYUŞU ve DÖVÜLÜŞÜ.:

İbn İshak'ın Urve b. Zübeyr'den rivayetine göre; Mekke'de Resûlullah aleyhisselâmdan sonra Kur'ân-ı Kerîm'i yüksek sesle ilk okuyan kişi Abdullah b. Mes'ud idi: Bir gün, Resûlullah aleyhisselâm’ın ashabı toplanıp:
“Kureyşîler şu Kur'ân'ın yüksek sesle okunduğunu hiç dinlemediler. Kur'ân'ı onlara yüksek sesle okuyup dinletecek kim var?” dediler.
Abdullah b. Mes'ud.: “Ben varım!” dedi.
Arkadaşları: “Biz, senin hakkında, Kureyşilerden korkarız!
Biz öyle bir adam istiyoruz ki, kendisinin kavim ve kabilesi bulunsun da, Kureyşîler birşey yapmak istedikleri zaman, onlara karşı onu korusunlar!”
dediler. Abdullah b. Mes'ud.: “Siz beni bırakın, ben gideyim. ALLAHu zü’L-CELÂL beni korur!” dedi.
Ertesi günü, kuşluk vakti, Kabe'nin Makam'ına kadar ilerledi.
Kureyşîlerin toplantı yerinde bulundukları sırada, Makam'da, ayak üzerindeyüksek sesle Besmele çekerek er-Rahmân 55 sûresini okumaya başladı.
Kureyş Müşrikleri ona yönelip: “Şu Ümmü Abd'in oğlu ne diyor?!” diyerek mırıldandılar ve sonra da: “O herhalde MuhaMMed'in getirdiği bazı şeyleri okuyor!” dediler, hemen kalkıp üzerine yürüdüler, yüzüne gözüne vurmaya başladılar.
Abdullah b. Mes'ud ise, okumaya devam ederek, ALLAHu zü’L-CELÂL'ın sûreyi onun okuyup erişmesini dilediği yere kadar okuyup erişti!
Fakat dövülmekten yüzü gözü ezik ve bere içinde olarak arkadaşlarının yanına döndü.
Arkadaşları: “Zaten, biz senin bu akıbete uğrayacağından korkmuştuk!” dediler.
Abdullah b. Mes'ud.: “Benim nazarımda şu anda onlardan daha hafif, zayıf durumda Allah düşmanları yoktur! İsterseniz ben yarın da gider, onlara bir o kadar daha Kur'ân dinletebilirim!” dedi.
Arkadaşları: “Hayır! Onlara, hoşlanmadıkları şeyi dinletmiş bulunuyorsun. Sana bu kadarı yeter!” dediler.[768]

EBU DÜBB VÂDİSİNDE NAMAZ KILAN MÜSLÜMANLARIN TAKİPÇİ MÜŞRİKLERLE ÇARPIŞMALARI.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ashabından bazıları, namaz kılacakları zaman Mekke vâdilerine gider, namaz kıldıklarını kavim ve kabilelerinden gizli tutmak isterlerdi.[769]
Nitekim, Sa'd b. Ebi Vakkas'la[770] bazı sahabiler, Ebu Dübb Vâdisine kadar gitmişlerdi.
Orada abdest alıp[771] namaz kılıyorlar,[772] namaz kıldıklarını kavim ve kabilelerinden hiç kimsenin işitmesini istemiyorlardı.
Fakat, kendilerini gözetleyen ve izleyen[773] müşriklerden bazı kimseler; [774] Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ahnes b. Şerik ve daha başkaları,[775]üzerlerine çıkageldiler. Sahabilerin yaptıkları ibadetlerini ayıplamaya, kötülemeye kalkışınca, dövüştüler. Sa'd b. EbiVakkas eline geçirdiği bir deve çene kemiği ile vurup onlardan birinin başını yardı, kanattı.[776] Bunun üzerine, müşrikler bozguna uğradılar.
Müslümanlarda, cesaretlenerek onları vâdiden sürüp dışarı çıkardılar.[777] Bu, İslâm'da bu konuda akıtılan ilk kan oldu.[778]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[751] Firuzâbâdi, Kâmüsu'l-Muhît, c. 2, s. 316.
[752] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 74-75.
[753] Kâmûsu'l-muhit, c. 2, s. 316, Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 74-75.
[754] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 100.
[755] Kâsâni, Bedâyiu's-sanâyi, c. 2, s. 84.
[756] Bakara: 1 84.
[757] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 181 -182.
[758] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[759] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[760] Fahru'r-Râif, Tefsir, c. 20, s. 121, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[761] Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[762] Fahru'r-R âzf, Tefsir, c. 20, s. 121, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[763] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[764] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 301.
[765] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 232, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 185-186, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 284, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, İbnKayyı m, Zâdu'l-m ead, c. 2, s. 49, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 28.
[766] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159, E bu Muaym, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[767] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 2, s. 430. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/388-390.
[768] İbn İshak, İbn Hişam, Sı re, c. 1, s. 336, Taberı, Târih, c. 224-225, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 385-386, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 476. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/390-391.
[769] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 281, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 367, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 147-148, Halebî, İnsânu'l-uvûn, c. 1, s. 456.
[770] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 281-282, Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 33, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 456.
[771] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60.
[772] İbn İshak, İbn Hişam,c.1, s. 282, Be lâzurî, c.1, s. 116, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[773] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116.
[774] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 282, Belâzurî, c. 1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[775] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116, İbn Esîr, Kâmil, t 2, s. 68.
[776] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.282, Belâzurî, c. 1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[777] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s.1 16.
[778] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 282, Belâzurî, c. 1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1,5.456. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/391-392..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

HABEŞ ÜLKESİ'ne HİCRET.:

HİCRETin SEBEBİ.:

Peygamberimiz Aleyhiselâm; Kureyş Müşriklerinin, kendi kabilelerinden
iman edenleri dinlerinden döndürmek için[1] hapsettiklerini,[2] işkencelere uğrattıklarını,[3] işkencelerini şiddetlendirdiklerini[4] görünce[5],
Müslümanlara.: “Siz şimdi yeryüzüne dağılın[6] ALLAHu zü’L-CELÂL sizi yine biraraya toplar!” buyurdu.
Müslümanlar.: “Yâ Rasûlallan! Nereye gidelim?” diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Habeş Ülkesinin bulunduğu yana eliyle işaret ederek.: “İşte, oraya![7] Habeş toprağına giderseniz iyi olur![8] Çünkü orada yanındakilerin hiçbirine zulmetmeyen bir kral vardır.[9] Hem,
orası bir doğruluk ülkesidir.[10] ALLAHu zü’L-CELÂL içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncaya kadar, siz orada bulunun!”
buyurdu.[11]
Habeş Ülkesi, hicret için, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın en hoşuna giden yerdi.[12]
Zâten, Kureyşlilerin Habeşlilerle ticâret anlaşmaları vardı.[13]
Habeş Ülkesi, öteden beri, Kureyşlilerin ticâret için[14] kışın gidip geldikleri, [15] geçimlerini bol bol sağladıkları emniyetli bir yerdi.[16]
Bunun için, Peygamberimiz aleyhisselâm, Habeş Ülkesine gitmelerini Müslümanlara emretti.[17]

HABEŞ ÜLKESİ'NE İLK HİCRETİN TARİHİ ve İLK HİCRETE KATILANLAR.:

Habeş Ülkesine ilk hicret, nübüvvetin beşinci yılında ve Receb ayında idi.[18] Dinlerinden döndürülmekten korkup, dinî bir vazife olarak[19] ALLAH'a doğru kaçmak üzere;[20] kimi yalnız başına, kimi zevcesiyle birlikte,[21] kimi binitli, kimisi de yaya olarak[22] Habeş Ülkesine hicret etmek için Mekke'den gizlice yola çıkanlar.:

1-) Hz. Osman b. Affan,
2-) Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye,
3-) Ebu Huzeyfe b. Utbe,
4-) Ebu Huzeyfe'nin zevcesi Sehle Hatun,
5-) Zübeyr b. Avvam,
6-) Mus'ab b. Umeyr,
7-) Abdurrahman b. Avf,
8-.) Ebu Seleme b. Abdulesed,
9-) Ebu Seleme'nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
10-) Osman b. Maz'un,
11-) Âmir b. Rebia,
12-) Âmir b. Rebia'nın zevcesi Leyla Hatun,
13-) Ebu Sebre b. Ebi Rühm,[23]
14-) Ebu Sebre'nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,[24]
15-) Hâtıb b. Amr,
16-) Süheyl b. Beyzâ,[25]
17-) Abdullah b. Mes'ud[26] olup, oniki erkek ile beş kadından oluşan onyedi kişilik bu hicret, İslâm' da Habeş Ülkesine yapılan ilk hicret idi.[27]


Hz. Osman'la Hz. Rukayye'nin yolculukları hakkındaki haberleri, Peygamberimiz aleyhisselâm’a ulaşmakta biraz gecikmişti. O sırada, Kureyşîlerden bir kadın, Habeş Ülkesinden gelmişti.
Ona sorulunca.: “Yâ MuhaMMed! Damadını, yanında zevcesi olduğu halde gördüm!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Kendilerini ne halde gördün?” diye sordu.
Kadın.: “Damadın, zevcesini şu hayvanlardan bir merkebin üzerine bindirmnişti. Kendisi de onu sürüp gidiyordu.” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm: “Onların sahipleri ALLAH olsun! Şüphesiz ki, Osman; Lût (aleyhisselâm)'dan sonra, zevcesiyle birlikte hicret eden ilk kişidir!.” buyurdu.[28]

MUHACİRLERİN ŞUAYBE'den[29] VAPURLA HABEŞ ÜLKESİNE GİDİŞLERİ.:

Mekke'den gizlice ayrılmış olan ilk Muhacir kafilesi Şuaybe’ye varıp kavuştukları sırada, ALLAHu zü’L-CELÂL’in lutfundan olmalı ki, iki tüccâr vapuru gelivermiş; Muhacirleri, Habeş Ülkesine götürmek üzere, yarım altına bindirmişti.[30]

MÜŞRİKLERİN MUHACİRLERİ YAKALAMAYA GİTMELERİ.:
Kureyş Müşrikleri, yakalamak için Muhacirlerin arkalarına düştüler.[31] Onları denize kadar takip ettilerse de,[32] kaybettiler;[33] onlara yetişemediler.[34] Deniz sahiline vardıkları sırada vapurlar Muhacirleri bindirip denize açılmış bulunduğu için, onlardan hiçbirini yakalayamadılar.[35] Muhacirler, Necaşî'nin ülkesine selâmetle varıp kavuştular.[36]

GARANİK HADİSESİ ve BU HADİSENİN İÇYÜZÜ.:

Kureyş Müşrikleri Kâbe'yi tavâf ederlerken.: “Lât ve Uzzâ ve diğer üçüncü olarak Menat hürmetine! Çünkü, onlar, o yüce ak kuğulardır ve her halde, kendilerinin şefaati umulur. Onlar ALLAH'ın kızlarıdır! O'nun katında şefaat ederlerse!” derlerdi.[37]
Peygamberimiz aleyhisselâm; nübüvvetin beşinci yılında, Ramazan ayında,[38] Necm Sûresini Kâbe'de, müşriklerden bazılarının da hazır bulunduğu sırada, açıktan okumaya başlamıştı.
Sûrenin.:
“Gördünüz mü Lât ve Uzzâ'yı ve, diğer üçüncü olarak da, Menat’ı?.” meâlindeki 19. ve 20. âyetlerini okuyup.:
“Erkek sizin de, dişi O'nun mu?! O takdirde, bu, insafsızca bir taksim!
Bunlar (bu putlar), sizin ve atalarınızın taktığınız adlardan başka birşey değildir! ALLAH, onlara hiçbir hüccet (delil) indirmedi. Onlar, kuruntulardan ve nefislerinin arzuladığı heva ve hevesten başkasına uymuyorlar! Halbuki, andolsun, kendilerine Rablerinden o hidâyet rehberi de gelmiştir. Yoksa, insana her umduğu mu var? Âhiret de, dünya da ALLAH'ındır! Göklerde nice melek vardır ki, onların şefaatleri bile hiçbir şeye yaramaz! Meğer ki (o şefaat), ALLAH'ın dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra ola!
Hakikat, âhirete inanmaz olanlar, meleklere, alabildiğine dişi adı takarlar.
Halbuki, onların buna dâir de hiçbir bilgisi yoktur. Onlar, kuruntudan başkasına uymazlar.
Kuruntu ise, hiç şüphesiz, haktan hiçbir şeyi ifade etmez.
Onun için, sen, bizim Zikr'imize arka çeviren, dünya hayatından başkasını arzulamayan kimselerden yüz çevir!
Onların, ilimden erebildikleri, işte budur! Şüphesiz ki, Rabbin, yolundan sapan kimseleri çok iyi bilendir. Hidâyet bulan kimseleri de çok iyi bilen O'dur”
[39]
Meâlli âyetleri okurken, Kureyş Müşrikleri, putlarının zemmedileceğinden korkarak, öteden beri putları hakkında söyleyegeldikleri.: “Onlar, o yüce ak kuğulardır. Her halde, onların şefaati umulur!.” sözünü, aralıkta söyleyiverdiler.[40]
Zâten, böyle yapmak, onların âdetleri idi.[41] Çünkü, onlar.: “Kur'ân'ı dinlemeyiniz! Onun hakkında mânâsız yaygaralar, gürültüler yapınız! Belki galebe çalar, susturursunuz!.” derlerdi.[42]

Garanik Hadisesi’nin, sahih hadislerde açıklanan tarzına gelince.:
Resûlullah aleyhisselâm, bir gün, Mekke'de, Kâbe'de, Necm Sûresi’ni açıktan okumaya başlayıp,[43] sûrenin son âyeti ve de secde âyeti olan 62. Âyetini okuduktan sonra orada secde etmiş;[44] orada bulunan,[45] yanındaki,[46] arkasındaki[47] herkes,[48] Müslümanlar, Peygamberimiz aleyhisselâm’a uyarak[49] secde etmiş;[50] cemâattan, secde etmeyen kimse kalmamıştır.[51]
Müşriklerde, putlarının adını işittikleri için,[52] putlarını ta’zim maksadıyla secde etmişlerdir.[53]
Hatta, Kureyş[54] kavminden[55] yaşlı, eğilmeyen[56] bir adam da, bir avuç[57] toprak[58] veya çakıl taşı[59] alıp[60] alnına.[61] yüzüne[62] kaldırarak[63] onun üzerine secde etmiş[64] ve.: “Bana bu kadarı yeter!”[65] demiştir.
Abdullah b. Mes'ud: “Andolsun ki, bundan sonra, ben onun kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm.”[66] “O, Ümeyye b. Halef idi” demiştir.[67]

KUR’ÂN-ı KERÎM'deki SECDE ÂYETLERİ VE HÜKÜMLERİ.:

Kur'ân-ı Kerîm'deki secde âyetleri okununca, Kıbleye dönülüp.: “ALLAHuEKBER!.” denilerek bir kere secde edilir ve “ALLAHuEKBER!.” denilerek, baş secdeden kaldırılır.
Teşehhüdsüz ve selâmsız böylece tilâvet yapmak, okuyana ve dinleyene vâcibdir.[68] Secde Âyetleri.:

1-) A’râf/7 sûresinin 206.,
2-) Ra'd/13 sûresinin 15.,
3-) Nahl/16 sûresinin 49.,
5-) Meryem 19/ sûresinin 58.,
6-) Hacc 22/ sûresinin 18.,
7-) Furkân /25 sûresinin 60.,
8-.) Neml /27 sûresinin 25.,
9-) Secde /32 sûresinin 15.,
10-) Sâd 38/ sûresinin 24.,
11-) Fussilet 41/ sûresinin 37.,
12-) Necm /53 sûresinin 62.,
13-) İnşikak /84 sûresinin 21.,
14-) Alâk /96 sûresinin 19. âyetleridir.[69]


GEREKLİ BİR AÇIKLAMA.:

Garanik Hadisesi konusunda, herşeyden önce, bilmek gerekir ki.: Peygamberimiz aleyhisselâm Kureyş Müşriklerinin evvel ve âhir yaptıkları anlaşma tekliflerini, ALLAHu zü’L-CELÂL’in kendisine indirdiği şu âyetlerle reddetmiş bulunuyordu.:
“De ki: “Gökleri ve yeri, yoktan var Eden-ki, O yedirir, besler; Kendisi ise yedirilmez, beslenmez-böyle şeyden münezzehtir. Ben ALLAH'tan başkasını mı tanrı edinecekmişim?!”
De ki.: “Bana, hakikâten, Müslüman olanların birincisi olmaklığım emredildi. Sakın ALLAH'a eş tutanlardan olma!” denildi.”[70]
“De ki.: “Siz ey câhiller! Bana, ALLAH'tan başkasına mı tapmamı emrediyorsunuz?”
Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de, şu vahyolunmuştur:
“Eğer ALLAH'a şerik tanırsan, (bütün) amel(ler)in boşa gider ve muhakkak, hüsrana düşenlerden olursun!”
Hayır! Onun için, sen ancak ALLAH'a kulluk et! Şükredenlerden ol!”[71]
“De ki.: “Ey kâfirler! Ben, sizin tapmakta olduklarınıza tapmam!
Benim (Kendisine) ibâdete devam edeceğime de, siz ibâdet ediciler
değilsiniz. Ben, (zâten) sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim.
Siz de, benim ibâdet etmekte olduğuma ibâdet edecek değilsiniz!
Sizin dininiz size, benim dinim de bana!”[72]

Kur'ân-ı Kerîm'deki bu kadar açık ve kesin beyanlara rağmen, Garanik
Hadisesini Peygamberimiz aleyhisselâm’ın güya müşrikleri yumuşatmak, aradaki düşmanlığı kaldırmak için duyduğu samimi bir temâyülün neticesi imiş gibi kabul etmek; ve hatta müşriklerin uydurup tavâf sırasında okuyageldikleri sözlerin[73] de, şeytân tarafından Peygamberimiz aleyhisselâm’ın diline getirilmiş ve Kur'ân-ı Kerîm âyetleri arasında yanlışlıkla okunmuş olduğunu sanmak ne kadar yanlışsa, o sözlerin Necm sûresinin 21-30. âyetleri ile ortadan kaldırılmış ve düzeltilmiş olduğunu sanmak da o kadar yanlıştır. Kur'ân-ı Kerîm hakkındaki ilâhî te'minatla da bağdaşır değildir.[74]
Kadı Iyaz, Fahru'r-Râzî, Kurtubî ve Bedrüddin Aynî... gibi birçok büyük ilim
adamları, Garanik Hadisesinin dayanağı olmak üzere ileri sürülen rivâyetleri ilim süzgecinden geçirerek, hiçbirinin sabit ve delil edinilmeye elverişli olmadıklarını ispatlamışlardır.[75]
Fahru'r-Râzî, Beyhakî'nin de bu hadisenin nakil cihetinden sabit bulunmadığını ve râvileri arasında ta'n olunanlar bulunduğunu bildirdiğini açıkladığı gibi; ayrıca, Muhammed b. İshak b. Huzeyme'ye (223-311 Hicrî) Garanik hadisesi sorulunca, onun bunun zındıkların uydurması olduğunu söylediğinin ve kendisinin bu hususta bir de kitap yazdığının da rivâyet edildiğini bildirir.[76]
Mîzânü'l-itidâl müellifi Zehebî'ye göre; Ebu Bekr Muhammed b. İshak b. Huzeyme hadis ve sünnet hafızlarının büyüklerinden, imamlar imamı ve şeyhülislam idi..[77]

MUHACİRLERİN HABEŞ ÜLKESİNDEN MEKKE'ye DÖNÜŞLERİ.:

Nübüvvetin beşinci yılında Receb Ayında Habeş Ülkesine sığınmış olan Müslümanlar.[78] Şaban ve Ramazan Ayında orada oturdular.[79] Mekkelilerin[80] Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte[81] secde ettiklerini,[82] Müslüman olduklarını,[83] Mekke'deki Müslümanların güvenliğe kavuştuklarını,[84] Velid b. Mugîre ve Ebu Uhayha'nın, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arkasında secde ettiklerini işitince.:
“Bunlar Müslüman olduktan sonra, Mekke'de Müslüman olmayan kim kalır? Bize, kendi kavim ve kabilemiz daha sevgilidir![85] Onlar iman etmiş olunca, dönelim yanlarına!.” dediler.[86]
Bunun üzerine.:
1-) Hz. Osman,
2-) Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye,
3-) Ebu Huzeyfe,
4-) Ebu Huzeyfe'nin zevcesi Senle Hatun,
5-) Abdullah b. Cahş,
6-) Utbe b. Gazvan,
7-) Zübeyr b. Avvam,
8-.) Mus'ab b. Umeyr,
9-) Suveybıtb. Sa'd,
10-) Tuleyb b. Umeyr,
11-) Abdurrahman b. Avf,
12-) Mikdad b. Amr,
13-) Abdullah b. Mes'ud,
14-) Ebu Seleme b. Abdulesed,
15-) Ebu Seleme'nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
16-) Şemmas b. Osman,
17-) Ayyaş b. Ebi Rebia,
18-.) Seleme b. Hişam,
19-) Ammarb. Yâsir,
20-) Muattib b. Avf,
21-) Osman b. Maz'un,
22-) Sâib b. Osman,
23-) Kudame b. Maz'un,
24-) Abdullah b. Maz'un,
25-) Huneys b. Huzafe,
26-) Hişam b.Âs,
27-) Âmir b. Rebia,
28-.) Âmir b. Rebia'nın zevcesi Leylâ Hatun,
29-) Abdullah b. Mahreme,
30-) Abdullah b. Süheyl,
31-) Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
32-) Ebu Sebre'nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,
33-) Sekran b. Amr,
34-) ekran b. Amfin zevcesi Hz. Şevde,
35-) Sa'd b. Havle,
36-) Ebu Ubeyde b. Cerrah,
37-) Amr b. Haris,
38-.) Süheyl b. Beyzâ,
39-) Amr b. Ebi Serh'ten
oluşan, otuzüçü erkek, altısı kadın otuzdokuz kişilik bir kafile[87] nübüvvetin beşinci yılında Şevval Ayında[88] Mekke'ye yaklaşıp da müşriklerin Müslümanlığı kabul ettiklerine dâir işittikleri haberin asılsız olduğunu öğrendikleri zaman.[89] Habeş Ülkesine geri dönüp gitmek kendilerine çok ağır geldi. [90]
Himâyesiz olarak Mekke'ye girmekten de korktular.[91]
Aralarında uzun uzadıya konuştuktan sonra.: “Mekke'ye girelim, Kureyşlilerin ne durum ve tutumda olduklarına bakalım, sonra da Habeş Ülkesine tekrar dönüp gidelim!” dediler.[92]
Bunun üzerine, içlerinden her biri, Mekkelilerden birisinin himâyesine girinceye kadar beklediler.[93]
Ancak müşrik olan akraba veya dostlarından birisinin himâyesinde, ya da müşriklere hiç görünmeden, gizlice, Mekke'ye girebildiler.[94]
Nitekim, Hz. Osman, akrabasından Ebu Uhayha Saîd b. Âs'ın himâyesine girdi. O da: “Ey Kureyş cemâatı! Ebu Uhayha, Osman b. Affan'ı himâyesine aldı! Ona dokunmayınız!.” diyerek Mekke'de nidâ ettirdi. Hz. Osman, bu suretle, güvenliğe ve sabah akşam Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına gitme imkânına kavuşmuş oldu.
Ebu Huzeyfe b. Utbe, Ümeyye b. Halefin himâyesine girdi. Mus'ab b. Umeyr, Nadr b. Hâris'in veya Ebu Aziz b. Umeyr'in himâyesine girdi.
Zübeyr b. Avvam, Zem'a b. Esved'in himâyesine girdi.
Abdurrahman b. Avf, Esved b. Abdi Yağus'un himâyesine girdi.
Kendisinin hiç kimsenin himâyesine girmediği de rivâyet edilir.[95]
Osman b. Maz'un, Velid b. MugiYe'nin himâyesine girdi.[96]
Ebu Seleme b. Abdulesed, dayısı olan Ebu Talib'in himâyesine girdi.[97]
Âmir b. Rebia, Âs b. Vâil'in himâyesine girdi.
Ebu Sebre b. Ebi Rühm, Ahnes b. Şerik'in veya Süheyl b. Amfin himâyesine girdi.
Hâtıb b. Amr, Huvaytıb b. Abduluzzâ'nın himâyesine girdi.
Süheyl b. Beyzâ, mensub bulunduğu Benî Fihrierden bir adamın himâyesine girdi.
Abdullah b. Mes'ud ise, hiç kimseye sığınmadan, Mekke'ye gizlice girdi.[98]
Ebu Talib Ebu Seleme b. Abdulesed'i himâyesine aldığı zaman, Mahzum Oğullarından bazı adamlar ona gittiler ve.:
“Ey Ebu Talib! Haydi, kardeşinin oğlu MuhaMMedi bize karşı koruyup
durdun! Bizim adamımızı (Ebu Seleme'yi) bizden koruman, seni ne ilgilendirir?!”
dediler. Ebu Talib.:
“Onu himâyeme aldımsa, kendisi kızkardeşimin oğludur. Ben kız kardeşimin oğlunu korumayacak mıyım?!” dedi.
Ebu Leheb kalkıp.: “Ey Kureyş cemâatı! VALLAHi, siz şu şeyhe karşı çok oldunuz (ileri gittiniz)! Kavmi arasında himâyesine aldığı kimseler hakkında ayaklanmaktan geri durmuyorsunuz!? VALLAHi ya onunla uğraşmaya son verirsiniz, ya da onun üzerinde durduğu herşeyde istediği yerini buluncaya kadar kendisiyle birlikte ayaklanırız!” dedi.
Bunun üzerine, Manzum Oğulları.: “Hayır! Ey Ebu Utbe! Biz senin hoş görmediğin şeyden vazgeçeriz!” dediler.[99]

OSMAN b. MAZ'UN'un KUL HİMÂYESİNİ BIRAKIŞI.:

Osman b. Maz'un, Velid b. Mugîre'nin himâyesi altında yiyip içip rahatça yaşarken, Resûlullah aleyhisselâm ve ashabının ibtilâya uğradıklarını (belâlara maruz kaldıklarını)[100] ve bazılarının ateşle dağlandıklarını, kırbaçla dövüldüklerini görünce, düşünceye daldı. Kendisi için de, afiyette bulunma yerine, ibtilâya uğramayı istedi.:[101] “VALLAHi, arkadaşlarımın ve ev halkının ALLAH Yolunda uğradıkları türlü belâ ve işkencelere, bir müşrikin himâyesi altında bulunarak benim uğramayışım, emniyet içinde bulunuşum, benim için büyük bir noksandır![102] Şaşılacak şey! Bir müşrikin himâyesi altında nasıl bulunabilirim?! ALLAH'ın himâyesi, daha şerefli, daha emniyetlidir!”[103] diyerek Velid b. Mugîre'nin yanına gitti.
Velid b. Mugîre, o sırada, Mescid-i Haram'da bulunuyordu.[104] Osman b. Maz'un ona.: “Ey Abduşşems'in babası![105] Ey amca![106] Ey amcamın oğlu![107] Sen beni himâyene aldın![108] Güzelce de himâye ettin![109] Taahhüdünü yerine getirdin! Şu ana kadar senin himâyen altında idim. Şimdi senin himâyenden çıkıp Resûlullah aleyhisselâm’ın yanına gitmek istiyorum ki, o ve ashabı, benim için örnektir![110]
Artık, üzerimdeki himâyeni sana iâde ediyorum![111]
Beni Kureyşlilerin içine götürüp üzerimdeki himâyenden vazgeçtiğini bildirmeni istiyorum!”
dedi.[112]
Velid b. Mugîre.: “Ey kardeşimin oğlu![113] Ne için himâyemden çıkmak istiyorsun?[114] Yoksa, kavmimden[115] bir kimse sana işkence mi yaptı?[116] Veya küfür mü etti?[117] Sana bir kimseden kötülük mü erişti”? [118] Yoksa, benim himâyem sana yeterli olmadı mı?” diye sordu.[119]
Osman b. Maz'un.: “Hayır! VALLAHi, bana ne bir kimse çatmış, ne de işkence yapmıştır.[120]
Fakat, ben ALLAHu zü’L-CELÂL’in himâyesinde bulunmaya razı oluyor, O'ndan başkasının himâyesinde bulunmayı istemiyorum!”
[121] diyerek ısrar edince,[122]
Velid b. Mugîre.: “Öyleyse, Mescid'deki toplantı yerine gidelim de, senin üzerinde bulunan himâye taahhüdümü orada bana açıktan iâde ve red et benim seni himâye edişimi orada açıklamış olduğum gibi!” dedi.
Kalkıp Mescid'deki toplantı yerine gittiler.[123] O sırada Kureyşliler, her zaman olduğu gibi, toplu bir halde bulunuyorlar;
ünlü şair Lebid de onlara şiir okuyordu. Velid b. Mugîre, Osman b. Maz'un'un elinden tutup, Kureyşlilerin yanına vardı.:[124]
“Bu Osman b. Maz'un,[125] üzerinde bulunan himâye taahhüdümden vazgeçmem için ısrar edip bana galebe çaldı.[126] Himâye taahhüdümü bana red ve iâde etmek üzere buraya geldi.[127] Sizi şâhid tutarım ki, ben onu himâye etmekten vazgeçtim;[128] kendisi himâyem altına girmeyi tekrar isteyinceye kadar!” dedi.[129]
Osman b. Maz'un da.: “Kendisine, üzerimdeki himâye taahhüdünü red ve iâde ettiğim doğrudur. Gerçekten, ben onu ahdine vefakâr, himâyesini de çok iyi buldum. Fakat, ben istedim ki, ALLAH'tan başkasının himâyesinde bulunmayayım. Bunun için, onun üzerimdeki himâyesini kendisine red ve iâde ettim!” dedi ve oradan ayrıldı.[130]
Kureyşlilerin oradaki meclislerine varıp oturdu.
Şair Lebid, o sırada, Kureyşlilere şiir okuyordu ve.: “İyi biliniz ki, ALLAH'tan başka, herşey bâtıldır” deyince,
Osman b. Maz'un: “Doğru söyledin!.” dedi.
Lebid.: “Her ni’met de zâildir” deyince,
Osman b. Maz'un.: “Yalan söyledin! Cennet ni’meti zevâle ermez!” dedi.[131]
Halk, Lebid'e yöneldiler ve.: “Okuduğunu tekrarla!” dediler. Lebid ilk mısraı tekrar okuyunca, Osman b. Maz'un onu tekrar doğruladı. Lebid ikinci mısraı okuyunca da, Osman b. Maz'un onu tekrar yalanladı[132].
Bunun üzerine, Lebid.: “VALLAHi, ey Kureyş cemâatı! Sizin meclislerinizdekine böyle şeyler yapılmaz,[133] sövülmezdi.[134] Sizin meclisinizdeki,[135] hiç üzülmezdi.[136] Akılsızlık, sizin hal ve sânınızdan değildi.[137] Meclisinizdekini böyle üzmek âdeti, içinizde ne zaman çıktı?!” dedi.[138]
Mecliste kiler.: “Bu, beyinsiz bir gençtir. Kavminin dinine aykırı tutum ve davranıştadır” dediler.[139]
Mecliste bulunan asıl beyinsizlerden[140] bir adam,[141] Abdullah b. Ebi Mugîre,[142] Osman b. Maz'un hakkında, Lebid'e.: “Bu, onun yanındaki beyinsizler içinde bir beyinsizdir! Kendisi bizim dinimizden ayrılmıştır. Sen, onun sözünden, kendine üzüntü verme!” dedi.
Osman b. Maz'un onun akılsızlık isnadını kendisine red ve iâde edince, iş büyüdü. O adam kalkıp[143] Osman b. Maz'un'un gözüne şiddetli bir şamar attı, onun gözünü gövertti.[144] Sa'd b. Ebi Vakkas da, sıçrayıp indirdiği bir yumrukla, Abdullah b. Ebi Mugîre'nin burnunu kırdı.[145]
Velid b. Mugîre o sırada Osman b. Maz'un'un yakınında bulunuyor, yeğenine yapılanı görüyor,[146] hatta gülüyordu![147]
Osman b. Maz'un'un çevresindekiler.: “VALLAHi, ey Osman! Sen o koruyucu himâyede kalsaydın, ondan istiğna göstermeseydin, gözün bu musibete uğramazdı!” dediler.
Osman b. Maz'un ise.: “ALLAH'ın himâyesi daha emin, daha şereflidir!
Sağlam kalan gözüm de öbür kardeşinin uğradığı şeye uğramaya muhtaçtır.
Bana, Resûlullah aleyhisselâm bir örnektir! Onun yanında bulunanlar da bir örnektir!”
dedi.[148]
Velid b. Mugîre.: “VALLAHi, ey kardeşimin oğlu! Eğer sen benim koruyucu himâyemden müstağni davranmamış, himâyemde kalmış olsaydın, gözün bu musibete uğramazdı!” dedi.
Osman b. Maz'un.: “Hayır! VALLAHi, ey Abduşşems'in babası! Sağlam kalan şu gözüm de, ALLAH yolunda öbür kardeşinin uğradığı musibet gibi bir musibete uğramaya muhtaçtır! Ben senden daha azîz ve daha güçlü bir Zâtın himâyesindeyim!” dedi.
Velid b. Mugîre.: “Gel, kardeşimin oğlu![149] İstersen ben seni tekrar himâyeme alayım!” dedi.
Osman b. Maz'un.: “Hayır!” dedi.[150]

DİNLERİNDEN DÖNDÜRÜLMEK İÇİN MEKKE'DE İŞKENCELERE UĞRATILAN SAHABİLERDEN BAZILARI.:

Dinlerinden döndürülmek için Kureyş Müşrikleri tarafından türlü işkencelere uğratılan; ateşle dağlanan, kırbaçla dövülen sahabiler vardı.[151] Osman b. Maz'un'un Müslüman arkadaşları ve ev halkı da, dinlerinden döndürülmek için türlü işkencelere uğratılmakta idiler.[152]
Habeş Ülkesinden Mekke'ye döndüğü zaman, Seleme b. Hişam.[153] amcası[154] ve kardeşi tarafından[155] hapsedildi.[156] Kardeşi Ebu Cehil onu dövdü, aç ve susuz bıraktı.[157]
Abdullah b. Süheyl; Habeş Ülkesinden Mekke'ye dönünce, babası Süheyl b. Amr, onu Müslümanlıktan döndürmek için sımsıkı bağlayıp yanında tuttu,[158] hapsetti.
Hişam b.Âs da, Habeş Ülkesinden dönünce, yakalanıp Mekke'de hapsedildi.[159]
Müslümanlardan yedisinin Mekke'de tutuklulukları, uzun müddet devam etti..
[160]

HABEŞ ÜLKESİNE İKİNCİ HİCRET.:

Kureyş Müşrikleri Habeş Ülkesinden Mekke'ye dönen Muhacir Müslümanların Habeş Necaşî'si tarafından çok iyi korunduğunu işitip,[161] onlardan yakaladıklarını en ağır işkencelere uğratmaya başladıkları zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm onların Habeş Ülkesine ikinci kez hicret etmelerine, gitmelerine izin verdi.[162]
Hz. Câfer b. Ebi Talib de, Peygamberimiz aleyhisselâm’a başvurup “Hiç kimseden
korkmaksızın ALLAH'a ibâdet edebileceğim bir yere gitmeme izin ver!.”
dedi, ve kendisine izin verildi.[163]
Bunun üzerine, içlerinde Hz. Câfer'in de bulunduğu bir Müslüman topluluğu; dinlerinden döndürülmek tehlikesinden korunmak için, Habeş Ülkesine firar ve hicret ettiler.[164] Habeş Ülkesine yapılan bu ikinci hicret de, yine, nübüvvetin beşinci yılında idi.[165]
Habeş Ülkesinden Mekke'ye gelip de müşriklerin işkencelerine uğrayınca geri dönen Muhacirlerin yanına, Mekke'deki Müslümanlardan katılanlar olduğu gibi; sonradan, fırsat buldukça, kafile kafile Habeş yolunu tutanlar da olmuş ve orada toplanmışlardır.
Bu ikinci hicrete katılmış olanların isimleri gruplar halinde şöyle sıralanmıştır.:

1-) Hz. Câfer b. Ebi Talib,
2-) Hz. Câfer'in zevcesi Esma binti Umeys Hatun,
3-) Hz. Osman b. Affan,
4-) Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye,
5-) Amr b. Saîd,
6-) Amr b. Saîd'in zevcesi Hz. Fâtıma Hatun,
7-) Halidb.Saîd,
8-.) Halid b. Saîd'in zevcesi Ümeyne (Hümeyne) Hatun,
9-) Abdullah b. Cahş,
10-) Ubeydullah b. Cahş,
11-) Ubeydullah b. Cahş'ın zevcesi Hz. Ümmü Habibe,
12-) Kaysb. Abdullah,
13-) Kays b. Abdullah'ın zevcesi Bereke Hatun,
14-) Muaykıb b. Ebi Fâtıma,
15-) Ebu Huzeyfe b. Utbe,
16-) Ebu Mûse'l-)Eş'arî*
17-) Utbe b. Gazvan,
18-.) Zübeyr b. Avvam,
19-) Esved b. Nevfel,
20-) Yezid b.Zem'a,
21-) Amr b. Ümeyye,
22-) Tuleyb b. Umeyr,
23-) Mus'ab b. Umeyr,
24-) Suveybıt b. Sa'd,
25-) Cehm b. Kays,
26-) Amr b. Cehm,
27-) Huzeyme b. Cehm,
28-.) Ebu'r-)Rûm b. Umeyr,
29-) Firas b. Nadr,
30-) Abdurrahman b. Avf,
31-) Âmir b. Ebi Vakkas,
32-) Muttalibb.Ezher,
33-) Muttalib b. Ezher'in zevcesi Remle Hatun,
34-) Abdullah b. Mes'ud,
35-) Utbe b. Mes'ud,
36-) Mikdad b. Amr,
37-) Haris b. Halid,
38-.) Haris b. Halid'in zevcesi Reyta Hatun,
39-) Amr b. Osman,
40-) Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed,
41-) Ebu Seleme'nin zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
42-) Şemmas b. Osman,
43-) Hebbarb. Süfyan,
44-) Abdullah b. Süfyan,
45-) Hişam (Hâşim) b. Ebu Huzeyfe,
46-) Seleme b. Hişam,
47-) Ayyaş b. Ebi Rebia,
48-.) Muattib b. Avf,
49-) Osman b. Maz'un,
50-) Sâib b. Osman,
51-) Kudâme b. Maz'un,
52-) Abdullah b. Maz'un
53-) Hâtıb b. Haris,
54-) Hâtıb b. Hâris'in zevcesi Fatma Hatun,
55-) MuhaMMed b. Hâtıb,
56-) Haris b. Hâtıb,
57-) Hattabb. Haris,
58-.) Hattab b. Hâris'in zevcesi Fükeyhe Hatun,
59-) Süfyan b. Ma'mer,
60-) Süfyan b. Ma'mer'in zevcesi Hasene Hatun,
61-) Câbir b. Süfyan,
62-) Cünâde b. Süfyan,
63-) Şurahbil b. Hasene,
64-) Osman b. Rebia,
65-) Huneys b. Huzafe,
66-) Abdullah b. Haris,
67-) Hişam b.Âs,
68-.) Kays b. Huzâfe,
69-) Ebu Kays b. Haris,
70-) Abdullah b. Huzâfe,
71-) Haris b. Haris,
72-) Ma'mer b. Haris,
73-) Bişrb. Haris,
74-) Saîd b. Haris,
75-) Sâib b. Haris,
76-) Umeyr (İmran) b. Riab,
77-) Mahmiyye b. Cez',
78-.) Ma'mer b. Abdullah,
79-) Urve b. Ebi Üsâse,
80-) Adiyy b. Nadle,
81-) Numan b. Adiyy,
82-) Âmir b. Rebia,
83-) Âmir b. Rebia'nın zevcesi Leylâ Hatun,
84-) Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
85-) Ebu Sebre'nin zevcesi Ümmü Külsûm Hatun,
86-) Abdullah b. Mahreme,
87-) Abdullah b. Süheyl,
88-.) Salîtb. Amr,
89-) Sekran b. Amr,
90-) Sekran b. Amfin zevcesi Hz. Şevde,
91-) Malik b.Zem'a,
92-) Malik b. Zem'a'nın zevcesi Âmire Hatun,
93-) Hâtıb b. Amr,
94-) Sa'd b. Havle,
95-) Ebu Ubeyde b. Cerrah,
96-) Süheyl b. Beyzâ,
97-) Amr b. Ebi Şerh,
98-.) lyaz b. Züheyr,
99-) Osman b. Abdi Ganm,
100-) Saîd b. Abdi Kays,
101-) Haris b. Abdi Kays.[166]


HİCRET EDECEĞİ SIRADA LEYLÂ HATUNA Hz. ÖMER'in RASTLAYIŞI.:

Leylâ Hatun der ki.: “Habeş Ülkesine doğru gitmeye hazırlandığımız sırada, (kocam) Âmir, bazı ihtiyaçlarımızı sağlamak üzere yanımdan ayrılıp (çarşıya) gitmişti. Ömer b. Hattab, beni görünce, gelip başucuma dikildi. Kendisi o zaman müşrikti, daha Müslüman olmamıştı. Bize karşı çok sert ve katı davranırdı. Kendisinden hep eza ve cefa çeker dururduk.
Bana.: “Ey Ümmü Abdullah (Ey Abdullah'ın annesi)! Demek, buradan gidiş var ha?.” dedi.
Ben de.: “Evet! VALLAHi, artık ALLAH'ın yerlerinden bir yere çıkıp gideceğiz.
Siz bizi işkencelere uğrattınız ve ezdiniz! ALLAH bize bir kurtuluş ve çıkış yolu açıncaya kadar, oralarda kalacağız.” dedim.
Bana.: ALLAH size yoldaş olsun!” dedi.
Kendisinden o güne kadar hiç görmediğim bir yumuşaklık ve yufka yüreklilik gördüm. Sonra dönüp gitti. Sanırım ki, bizim gidişimiz ona üzüntü vermişti. O sırada, Âmir işini bitirip yanıma gelince, kendisine.: “Ey Abdullah'ın babası! Biraz önce Ömer'in bize karşı gösterdiği yumuşaklığı ve yufka yürekliliği, gideceğimize duyduğu üzüntüyü bir görmeliydin!” dedim.
Amir.: “Sen onun Müslüman olacağını mı umuyorsun?!” dedi.
Ben.: “Evet! Umuyorum.” deyince,
Âmir.: “Şunu iyi bil ki; sen Hattab'ın eşeğinin Müslüman olduğunu görünceye kadar, o kişi Müslüman olmaz!” dedi.
Ömer'den o zamana kadar görülegelen sertlik ve Müslümanlığa karşı kaskatı yüreklilik, kendisinden böylece ümit kestirmişti.”
[167]

KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN MUHACİRLERİ GERİ ÇEVİRMELERİ İÇİN NECAŞÎ'ye ELÇİLER ve HEDİYELER GÖNDERMELERİ.:

Kureyş Müşrikleri Resûlullah aleyhisselâm’ın ashabının Habeş Ülkesinde emniyet ve sükûnete kavuşmuş ve orada yurt yuva edinip yerleşmiş olduğunu görünce, aralarında toplantı yaptılar.
Onların; eski dinlerine döndürülmek üzere, yerleşmiş oldukları yerlerinden çıkarılmaları ve kendilerine geri çevrilmeleri için, Kureyşlilerden, gözü özü pek iki adamı, Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs'ı Necaşîye göndermeyi
kararlaştırdılar. Necaşî ve kumandanları için topladıkları hediyeleri de, iki elçi ile birlikte
yolladılar.[168]
Ebu Talib; Kureyşflerin bu kararlarını ve Necaşi elçi ile hediyeler gönderdiklerini öğrenince, Muhacirleri müşriklerden korumaya teşvik için söyleyip Necaşîye gönderdiği beyitlerde şöyle dedi.:
“Keşke, Câfer ile Amr'ın ve akrabadan düşmanların, uzaklarda, gurbette nasıl ve ne halde olduklarını bir bilseydim.
Acaba Necaşî'nin ihsanları Câfer ile arkadaşlarına ulaştı mı?
Yoksa bir arabozucu buna engel mi oldu ki?
Dilerim: Lânet ve nefret ettirici haller zât-ı devletinden sâdır olmasın!
Hiç şüphesiz, sen asaletli ve cömert bir zâtsın!
Senin himâyende olanlar sıkıntı çekmezler.
Muhakkak ki, ALLAH sana geniş bir saltanat ve pek çok iyilikler vermiştir.
Sen yaşadıkça, ALLAH'ın bu bağışları sende kalacaktır.
Sen çok cömertsin, bol bağışlısın!
Senin bağışlarından dostlarda, düşmanlar da yararlanırlar!” [169]


Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zevcesi Hz. Ümmü Seleme demiştir ki.: “Biz, Habeş Ülkesine ayak bastığımızdan itibaren, Necaşi'de, en hayırlı bir komşuluk ve koruyuculuk gördük.
Dinimiz hakkında güvenlik içinde bulunduk. Hiç eziyet edilmeksizin ve hoşlanmayacağımız hiçbir şey işitmeksizin, Yüce
ALLAH'a ibâdet ettik. Kureyş Müşrikleri, bu durumumuzu haber alınca, aralarında görüşme, konuşma yaptılar. Bizi geri çevirmesini istemek üzere, içlerinden, özü gözü pek iki kişiyi Necaşi'ye göndermeyi ve ona Mekke eşyâsından, nâdir, kıymetli gördükleri şeylerden hediyeler sunmayı kararlaştırdılar.
Necaşî'ye, Mekke'den götürülecek şeylerin en hoşa gideni, beğenileni ise meşin olanlardı. Bunun için, Kureyş Müşrikleri, bol miktarda Mekke meşini topladılar. Necaşî'nin kumandanlarından her birine ayrı ayrı hazırladıktan sonra, Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs'ı, hediyelerle birlikte yolladılar.
Yollarken de, emirlerini yerine getirmelerini onlara emrettiler ve.:
“Muhacirler hakkında Necaşî ile konuşmadan önce, her kumandana hediyelerini verin! Sonra da, Necaşî'ye hediyesini sunun ve kendisinden, yanındaki Muhacirlerle hiç konuşmadan, onları size teslim etmesini isteyin!.” dediler.
Bu iki adam, Necaşî'nin yanına geldiler. O sırada, biz, Necaşî'nin katında, hayırlı bir yurtta, hayırlı bir koruyucu
yanında idik.
Mekke'den gelen iki Kureyşî, Necaşî ile konuşmadan önce, bütün kumandanların hediyelerini verdiler. Hediye verilmeyen kumandan kalmadı. Onların her birine hediyelerini verirken de.:
“Bizden, birtakım aklı ermez gençler gelip hükümdarın ülkesine sığındılar. Onlar kendi kavimlerinin dininden ayrıldılar, sizin dininize de girmediler. Kavimlerinin eşrafı, onları kendilerine geri çevirmesi için, bizi sizin hükümdara yolladılar. Biz onlar hakkında hükümdarla konuştuğumuzda, onları bize teslim etmesini ve onların söyleyecekleri sözlere kulak asmamasını hükümdara tavsiye edin! Çünkü, kendi kavimleri onları daha iyi bilirler ve kusurlarını daha iyi anlarlar!.” dediler.
Kumandanların hepsi, Kureyş elçilerine.: “Olur!.” dediler.
Bundan sonra, elçiler, Necaşîye hediyelerini sundular. Necaşî hediyeleri kabul ettikten sonra, elçiler.: “Ey hükümdar! Bizden birtakım aklı ermez gençler senin ülkene gelip sığındılar.
Onlar kavimlerinin dininden ayrıldılar, senin dinine de girmediler.
Onlar bizim de bilmediğimiz, senin de bilmediğin bir din icâd ettiler, ortaya çıkardılar.
Onların babalarından, amcalarından ve yakın akrabasından olan kavimlerinin eşrafı, onları kendilerini geri çevirmeniz için, bizi sana yolladılar. Çünkü, onlar bunları başkalarından daha iyi bilirler, kusurlarını, kabahatlarını başkalarından daha iyi anlarlar!."
dediler.
Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr b. Âs'ın en çok korktukları, istemedikleri şey, Necaşî'nin Muhacirleri çağırıp dinlemesi idi.
Hükümdarın yanında bulunan kumandanları, ona.:
“Ey hükümdar! Bu iki adam doğru söylüyorlar. Kavimleri onları daha iyi bilirler ve kusurlarını daha iyi anlarlar. Sen onları bu iki adama teslim et, ülkelerine ve kavimlerine geri güttürsünler!.” dediler.
Necaşî kızdı ve.: “Hayır! VALLAHi, ben onları bu iki adama hemen teslim edivermem! Gelip ülkeme konmuş, beni başkalarına tercih ederek bana sığınmış olan bir cemâata kötülük yapılmaz! Onları yanıma çağırıp, şu iki adamın söyledikleri şeyler hakkında onlara sorular sorarım. Eğer onlar şu iki adamın dedikleri gibi iseler, kendilerini bu iki adama teslim eder, kavimlerine geri çeviririm. Şâyet onlar bu iki adamın söyledikleri gibi değillerse, kendilerini bunlara
karşı korur ve himâyemde kaldıkları müddetçe de en güzel şekilde korur ve kollarım!.”
dedi.
Sonra da, haber salıp Resûlullah aleyhisselâm’ın ashabını yanına çağırttı.
Necaşî'nin davetçisi gelince, Muhacirler toplandılar, sonra da birbirlerine.:
“Şimdi bu adamın (Necaşî'nin) yanına gittiğiniz zaman ona ne söyleyeceksiniz?.” dediler ve yine birbirlerine.:
“VALLAHi, biz ancak bildiklerimizi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın bize emrettiklerini söyleriz. Ne olacaksa olsun!.” dediler.. [170]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 203, Taberî, Târih, c. 2, s. 221, İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 270.
[2] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384-384, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 203.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 344, Abdurrezzak, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, c.1, s. 203, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 29, Taberî, c. 2, s.222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, İbn Seyvid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 115, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 184, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 66, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 8, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[4] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 285, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s.
55, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 1, s. 38, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2,s.8.
[5] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 1, s. 344, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 29, Taberî,
Târih, c. 2, s. 222, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 285, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 115, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 66, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 270.
[6] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 203,
Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 622, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[7] Abdurrezzak, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, c. 1, s. 203-204, İbn Seyyid, c. 1, s. 115, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[8] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 1, s. 344, Taberî, Târih, c. 2, s. 222, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, Târih, s. 1 84, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 66.
[9] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, Ebu'l-Ferec İbn
Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 193, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, İbn Kayyım, Zâd, c. 1, s. 38, Zehebî, s. 184, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 66, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 388, Halebî, c. 2, s. 3.
[10] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 1,s. 344, Taberî, c.2,s. 222, Zehebî, s. 184,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[11] İbn İshak, İbn Hİsâm, c.1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, s. 184, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 3, Zürkânî, c. 1, s. 270.
[12] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 204.
[13] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[14] Taberî, Târih, c. 2, s. 221, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 288.
[15] Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 622.
[16] Taberî, Târih, c. 2, s. 221.
[17] Taberî, Târih, c. 2, s. 221, Hâki m, Müstedrek, c. 2, s. 622, Beyhakî,
Delâilü'n-nübü we, c. 2, s. 2 85, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 193, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 184, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/13-14.
[18] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 204, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228,
Taberî, c. 2, s. 221, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 193, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 77, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 116, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 66, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledün-niye, c. 1, s. 66, Diyarbekrî, c. 1, s. 288, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, c. 1, s. 270.
[19] Zâriyât: 50.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Zehebî, s. 184, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 66, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 270.
[21] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 204, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 116, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 66.
[22] İ bn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, c. 1, s. 116, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, c.1, s. 344-345, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 204, Taberî, Târîh,c.2, s. 221-222, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 55-56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 115, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 184, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 66, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 8.
[24] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 56, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115, Zehebî, s. 184, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 67, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 66, Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 2, s. 5.
[25] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 345, İbn Sa'd, c. 1,s.2O4, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Seyyid, c. 1, s. 116, Zehebî, s. 184-185, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 66, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 8.
[26] İbn Sa'd, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 222, İbn Seyyid, c.1, s. 116, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 66, Halebî, c. 2, s. 5.
[27] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 1, s. 344, Taberî, c. 2, s. 221, Hâkim,
Müstedrek, c. 2, s. 622, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 76, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 66.
[28] Beyhak f, D elâ ilü “n-n übüwe, c. 2, s. 297, M uh ibbüt -Taberî, R ı
yâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 113-114, Zehe bf, s. 183, E bu'l -F i dâ, c.3, s. 66-67, Heysemî, Mecmau'z-ievâid, c. 9, s. 80-81, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 66, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/14-16.
[29] Şuaybe, o zaman, M ekke'nin Cidde taralından iskelesi idi. (İbn Sa'd, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Süheyli, Ravd, c. 2, s. 277, Yakut, Mu'cemu'l-buldan, c. 3, s. 351).
[30] İbn Sa'd, c. 1, s. 204, Taberî, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, c. 1, s. 116,
Diyarbekrî, c. 1, s. 288, Halebî, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 271. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/16.
[31] İ bn S a'd, Tabak âtü'l-kübrâ,0.1,5.204, Ta ben, Târîh, c. 2, s. 221, Ebu'l- Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ.c. 1, s. 193, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 116, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 271.
[32] İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[33] Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 93, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[34] İbn Haldun, Tarih, c. 2, ks. 2, s. 8.
[35] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 204, Taberî, Tarih, c. 2, s. 221, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 116, Halebî, İnsân, c. 2, s. 5, Zürkânî, Mevâhib, Şerhi, c. 1, s. 271.
[36] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 384, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115,
Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 184. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/16-17.
[37] Ebu'l-Münzir Hişam, Kitâbu'l-esnâm, s. 1 9, Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 116.
[38] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 206, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 121, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 5.
[39] Necm: 21-30.
[40] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 100, Kastalâni, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 70.
[41] Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 70, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 285.
[42] Fussilet: 26.
[43] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52,
Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 281-282, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 90.
[44] Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 90.
[45] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388.
[46] Müslim, Sahih, c.1, s. 405, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 90.
[47] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52.
[48] Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c.1, s. 405.
[49] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388.
[50] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405.
[51] Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 31 4.
[52] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 101.
[53] Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 287, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 1 87, Heysemî, M ecmau'i-zevâid, c. 6, s. 33, Bedrüddin Aynî, c. 7, s. 99, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 6.
[54] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388.
[55] Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59.
[56] Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 282.
[57] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 388, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52,
Müslim, Sahih, c. 1, s. 405, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s.59, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 282, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 314.
[58] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59.
[59] Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c.2,s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[60] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 388,Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s.405,
Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c.1,s. 282, Beyhakî,c. 2, s. 31 4.
[61] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 388, Müslim, c. 1, s. 405, Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[62] Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 59.
[63] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. Müslim, c. 1,s.4O5, Ebu Davud, c. 2, s. 59,
Dârimî, c. 1, s. 282, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[64] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52.
[65] Müslim, c.1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Dârimî, c. 1, s. 282,
Beyhakî, c. 2, s. 314.
[66] Ahmedb. Hanbel, c. 1, s. 388, Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 1, s. 405, Ebu Davud, c. 2, s. 59, Beyhakî, c. 2, s. 314.
[67] Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/17-20.
[68] Tahâvf, Muhtasar, s. 29.
[69] Tahâvı”, Muhtasar, s. 29, Kâsanf, Bedâyiu's-sanâvi', c. 1, s. 1 93, Suvutf, İtkân, c. 1, s. 110. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/20.
[70] En'am: 14.
[71] Zümer: 64-66.
[72] Kâfirûn: 1-6.
[73] Ebu'l-Münzir Hişam, Kitâbu'l-esnâ m, s. 1 9, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c., s. 116.
[74] Fussilet: 42, Hicr: 9, el-Hâkka, 43-46.
[75] Kadı Iyaz, Şifâ, c. 2, s. 130-157, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 23, s. 50-54,
Kurtubf, Tefsir, c. 12, s. 82-84, Bedrüddin Ayni 1, Umdetu'l-Kârî, c. 7, s. 90-1 01, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1,s. 68-71, Halebîjnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 8-9, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 280-286.
[76] Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 23, s. 50-54.
[77] Zehebî, Tezkiretü'l-huffâz, c. 2, s. 720-721. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/20-22.
[78] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77, İbn Sey-yid, Uyün u'l-ese r, c. 1, s. 121, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[79] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 121, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 271.
[80] İbn İshak. Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 206.
[81] İbn İshak, Kitâbu 1-mübtedâ ve 1-meb'as, c. 3, s. 158, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 598.
[82] İbn İshak, Kitâbu'l-m übtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 227, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 115.
[83] İ bn Sa'd Taba kât, c. 1, s. 206, Bel âzu rf, E nsâb, c. 1, s. 227, İ bn Haim, C e vâm i u's-Sîre, s. 65, Süheyli, R a vdu' l-ünüf, c. 3,s. 344, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77. Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 187, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 280.
[84] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 187, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 280.
[85] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 206, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 2, s. 9.
[86] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 94, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.285.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3-8, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 65-66, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 91.
[88] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 206, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 91, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 289.
[89] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3, İbn Sa'd, c. 1, s. 206, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77.
[90] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158.
[91] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, Heysemî, Meanau'i-ievâid, c. 6, s. 33.
[92]. İbn Sa'd, c. 1, s. 206, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 120, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 9, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.1, s. 280.
[93] İbn İshak, K itâbu 1-m übtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, Belâzurî, c. 1, s. 227, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 598.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 3, İbn Sa'd, c. 1, s. 206, Belâzurî, c. 1, s. 227, Taberî, Târîh, c. 2, s. 227, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 194, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 598, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 120, Heysemî, Mecmau'z-zevâid,c. 6, s. 33-34, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 10, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 280.
[95] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 227-228.
[96] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 8, Belâzurî, c. 1, s. 227, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 598, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 92.
[98] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 10, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 93, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 1 2. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/22-26.
[100] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 291, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3,s. 598, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[101] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.
188, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[102] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 3, s. 598.
[103] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 227, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 77.
[104] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158.
[105] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, Ebu Nuaym,
Hilyetü'l-evliya, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3,s. 598, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 92.
[106] Be yhak f, Delâilü'n-nübüv ve, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu'l -İslâm,
s. 1 88.
[107] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[108] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[109] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[110] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ, ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 3, s. 598.
[111] İbn İshak, İbn Hişam Sîre, c. 2, s. 9, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 1 03, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.92.
[112] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[113] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, Ebu Nuaym,
Hilye, c. 1, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 598, Zehebî, s. 188, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34.
[114] E bu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 103.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92.
[116] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 9, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Zehebî, s.
188, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 10.
[117] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 34.
[118] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 227.
[119] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 10.
[120] Beyhakî, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 1 0.
[121] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ, ve'l-meb'as, c. 3, s. 158-159, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 3, s.593, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[122] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[123] İbn İshak.Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 159, E bu Nuaym,
Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 103, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,c. 2, s. 291, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 598, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 92, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 10.
[124] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 188, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34.
[125] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym,
Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 3,s. 598, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[126] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 34.
[127] İbn İshak, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 2, s. 599, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s. 10.
[128] Beyhakî, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 10.
[129] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 291, Zehebî, s. 188, Halebî, c. 2, s. 10.
[130] İbn İshak, c. 3, s. 159, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 599, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s.10.
[131] İbn İshak,c.3, s.159,Ebu Nuaym, c.1, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 292, İbn Esîr,c.3, s.599,Ebu'l-Fidâ,c.3, s.92,Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, s. 10.
[132] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 1 59, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c., s. 292, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3,s. 599, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 92.
[133] İbn İshak, c. 3, s. 159, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 599.
[134] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[135] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 10, Belâzurî, c. 1, s. 228, Ebu
Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.92, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 2, s. 10.
[136] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 103,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c. 2, s. 10.
[137] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 2, s. 10.
[138] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Halebî, c. 2, s. 10.
[139] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[140] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s.1 59, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 3, s. 599.
[141] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 34,Halebî, c. 2, s. 10.
[142] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[143] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 10, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 292, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s. 10-11.
[144] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ, c. 3, s. 159, İbn Hişam, c. 2, s. 10,
Belâzurî, c. 1, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 103, Beyhakî,c. 2, s. 292, İbn Esîr, c. 3, s. 599, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Heysemî, c. 6, s. 34, Halebî, c. 2, s. 11.
[145] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 228.
[146] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 10, Belâzurî, c. 1,s. 228, Ebu Nuaym, c.1, s. 104, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 92, Halebî, c.2, s.11.
[147] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 78.
[148] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 159, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 3, s. 599.
[149] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 1 0, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 104, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.92-93, Heysemî, Mecmau'zzevâid, c. 6, s. 34, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 11.
[150] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 292.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/26-31.
[151] Bevhakf, Delâil, c. 2, s. 292, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 188, Heysemî, c. 6, s. 34.
[152] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 158, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 3, s. 598.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 6, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 130, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 66.
[154] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 5, İbn Haim, s. 66.
[155] İbn Hazm, Cevâmiu's-a>e, s. 66.
[156] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 5, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 130, İbn
Hazm, s. 66.
[157] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 130.
[158] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 406.
[159] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 6,7.
[160] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 119. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/31-32.
[161] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.2O6, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 50.
[162] İ bn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 207, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 194, İbn Kayyım, Zad, c. 2, s. 50, Diyarbekrî, Hamis,C.1.S.289.
[163] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 27, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliyye, c. 4, s. 195.
[164] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 293.
[165] Zehebî, Tarihu'l-islâm, s. 191.
* Ebu Musa el-Eşari’nin Peygamberimiz aleyhisselâmla buluşmak üzere Yemen’den bindiği gemi fırtınaya tutulup kendilerini Habeş Ülkesine atmış, orada hz. Câferle buluşmuş ve böylece Habeş Muhacirleri arasına katılmışmıştır. (İbn Sa’d Tabakâtü'l-Kübrâ, c.4, s. 106, Buhari, Sahih, c.5, s. 79-80, müslim, Sahih, c. 4, s.
1946).
[166] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s.345-353, Belâzuıf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 198-227, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 57-63, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 115-118, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 67-69. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/32-35.
[167] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 367, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 221-222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 84, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.
181, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c.3, s.79,Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 23-24, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.2, s. 4-5. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/36.
[168] İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 357.
[169] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 357, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye, c. 3, s. 76-77.
[170] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/37-40.
Cevapla

“►Sünnet-i Seniyye◄” sayfasına dön