FÜTÜVVET - FETÂ ...
Fütüvvet, kavramsal çerçevede tasavvufla sürekli etkileşim halinde olmuştur. Kur’ân’da, “fetâ” ve türevleriyle geçen fütüvvet kelimesi, peygamberler ve bazı mârifet ehli kişiler için bir unvan olarak kullanılmıştır. Sûfîler de bu sebeple fütüvvet kavramının kökünü, onların örnek hayatlarında aramışlardır. Bundan dolayı makalede öncelikle, söz konusu şahsiyetlerin hangi davranışlarına binaen fetâ/ fitye şeklinde anıldığı hususu üzerinde durulmuştur. Ardından da fütüvvet nebevî bir miras olarak ele alınarak, bu konuda yapılan târif ve yorumlar çerçevesinde, fütüvvet kavramına yüklenen anlamlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak da bu anlamlardan öne çıkanlar, belli bir tasnif içerisinde değerlendirilmiştir.
Giriş.:
Kökü peygamberlere bağlanan fütüvvet, güzel ahlâklı ve yetkin bireylerin inşâsında etkin rol almıştır. Onun bu misyonunu gerçekleştirmesinde tasavvufun önemli bir yeri vardır. Zira fütüvvet, hicri II. asırdan itibâren tasavvufla sıkı bir ilişki içerisinde olmuş ve kavramsallaşma sürecinde ondan önemli ölçüde etkilenmiştir. Sûfîler, fütüvvette var olan bir takım nitelik ve değerlere, Kur’ân ve Sünnetle temellendirmek suretiyle yenilerini katmış ve onu bir şemsiye kavram haline getirmişlerdir. Bunun yanında onu, geleneksel tasavvufî hiyerarşi içerisinde, belli bir incelik ve derinliğe taşımışlardır. Bu süreç içerisinde öyle bir noktaya gelinmiştir ki; fütüvvet deyince neredeyse bazı çevrelerde tasavvuf anlaşılır olmuştur.
Fütüvvet, çok sayıda ahlâkî ve tasavvufî mânâyı bünyesine katarak bir değerler manzûmesi haline gelmiştir. Bu haliyle İslâm tarihi içerisinde, başta Abbasî Halifesi Nâsır Lidinillah (1180-1225)’ın kurduğu fütüvvet teşkilatı ve Anadolu’ya gönderdiği sûfîlerce temeli atılan Ahîlik Müessesesi olmak üzere, bazı önemli kurumların doğmasına neden olmuştur.
Tarihî sürece bakıldığında, fütüvvet müessesesinin zuhur ve inkişafının üç safhada gerçekleştiği görülmektedir:
1-) Fütüvvet kaide ve nizamlarının hilafet makamına (Nâsır Lidinillah) bağlanmasına kadar geçen süreç.
2-) Abbasi Halifesi Nâsır Lidinillah’ın yaptığı düzenlemenin tesiriyle, gerek Anadolu dışında gerekse Anadolu’da, fütüvvet ve ahî birlikleri adıyla anılan teşekküllerde, mezhep ve tarikat akide ve merasimlerinin bariz olarak karışmadan devam ettiği dönem.
3-)Tedrici bir surette, Osmanlıların yayılmaya başladıkları zamandan itibaren, özellikle de m. XV. yüzyıl sonları ile XVI. yüzyıl başlarından itibaren fütüvvetnâmelere bir çok Şiî akidelerinin sokulduğu devir. (1)
Makalede, bu safhalardan daha çok ilki üzerinde durulacaktır. Nitekim tasavvuf, fütüvvet ilke ve değerlerinin belirlenmesinde ilk dönemlerde daha etkin rol almıştır.
Fütüvvet teşkilatlarının yapısı, ilkeleri, tarihteki fonksiyonları ve faaliyetleri ile ilgili çeşitli alanlarda pek çok çalışma yapılmıştır. (2)
Ancak bu teşkilatların ideal birey ve toplumların oluşmasına kaynaklık teşkil eden fütüvvet ilkelerinin tasavvufî temelleri üzerinde yeterince durulmamıştır. (3)
Söz konusu teşkilatların anayasası konumunda olan fütüvvetnâmelerdeki ilke ve değerler, Ebû Abdurrahman-ı Sülemî (v. 412/1021), Abdülkerim-i Kuşeyrî (v. 465/1072) ve Şihâbüddin-i Sühreverdî (v.632/1234) gibi sûfîlerin fütüvvetle ilgili eserleri referans alınarak yazılmıştır. Bundan dolayı ahîlerin kendi yazılarında koyu bir sûfî karakter göze çarpar. (4)
Örneğin; Anadolu’da yazılmış ve ahîlerin prensiplerine bağlı kaldığı el-Burgâzî, er-Razavî ve diğer müelliflerin fütüvvetnâmeleri . (5)
İle Sühreverdî’nin bu konudaki eserleri arşılaştırıldığında açık bir şekilde bu ilke ve kaidelerin birbirleriyle benzerlik arzettikleri ve ahîliğin fütüvvet esasları ile şekillendiği görülür. (6)
Ayrıca fütüvvetnâmelerin müşterek noktalarında, nefisle mücahede etmek, Allah’ın emirlerine uymak, kendisini insanlara adamak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak, cömertlik, misafirperverlik ve kendisini herkesten aşağı görmek gibi değerlerin olması bu hususu destekler mahiyettedir. (7)
Kısaca; fütüvvetin ahlâkî erdemler bütünü olarak işlenmesinde Sûfîlerin yazdığı eserlerin yeri büyüktür.
Hicri III. ve IV. asırlardan itibaren, fütüvvet kurumunda sûfî nitelikler giderek ağır basmaya başlamış ve tasavvuftakinin benzeri bir kurumsallaşma süreci burada da kendini göstermiştir. (8)
Dolayısıyla fütüvvetten tasavvufî açıdan ilk söz eden sûfîlerin konuyla ilgili yorumları, fütüvvetin kapsam ve mahiyetini tespitte oldukça önemlidir. Bundan dolayı makalede, ilk dönem tasavvufî eserler esas alınarak fütüvvetin tasavvufla ilişkisi, nebevi bir miras olarak ele alınışı, kavramsallaşma süreci ve anlam çeşitliliği üzerinde durulacaktır.
Sûfî literatürde kronolojik olarak fütüvvetin izini sürmeden ve nebevi bir miras olarak ele almadan önce, sözlük ve terim anlamları ile genel çerçevede fütüvvet anlayışına göz atmakta fayda vardır.
(1) Neş’et Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi”, 1 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1952, sayı:1-3, s. 60.
(2) Bu çalışmalardan bir kısmı için bk. Muallim Cevdet, “İslam-Türk Teşkilat-ı Medeniyesinden Ahiler Müessesesi”, Büyük Mecmua, İstanbul 1919, sayı: 5-10; Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Akademik Yay., 2011; Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi”, s. 59-68; “Bir Türk Kurumu Olan Ahilik”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1974; Franz Taeschner, “İslam Ortaçağında Futuvva Teşkilatı”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XV, sayı:1-4, 1953, s. 3-32; Nûrî Hamûdî el-Kaysî, “el-Fütüvvetü Tetavvur ve Delâle”, Madjallat al-Madjma al-İlmi al-Iraqi, sayı:3,XXXIV, Baghdad 1983, 173-201;Yusuf Küçükdağ, Türk Tasavvuf Araştırmaları, (Ahilik Teşkilatının Kurulması ve faaliyetleri ile ilgili bölümler) Konya: Çizgi Kitabevi, 2005; Mikail Bayram, Ahi Evren Tasavvufî Düşüncenin Esasları, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1995. Türkiye’de ahîlik konusunda yapılmış çalışmaların kritikleriyle ilgili detaylı bilgi için ayrıca bk. Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, İstanbul: İletişim Yay., 1996, s. 171-190.
(3) Ülkemizde bu konuda, sınırlı da olsa bir takım çalışmalar mevcuttur. Örneğin bk. Mehmet Demirci “Ahilik’te Tasavvufî Boyut: Fütüvvet” Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 7, İzmir 1992, s. 83-90; Kadir Özköse “Ahiliğin Tasavvufî Boyutu”, I. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, s. 739-749. Bunlar ve benzeri diğer çalışmalar belli zaviyelerden konuya ışık tutmaktadır. Ancak fütüvvetin mana zenginliğini, çeşitliliğini ve tasavvufla ilişkisini ortaya koyacak daha kapsamlı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.
(4) Franz Taeschner, “İslâm’da Fütüvvet Teşkilâtının Doğuşu Meselesi ve Tarihî Ana Çizgileri”, trc. Semahat Yüksel, Belleten, c. XXXVI, sayı:142, Nisan 1972, s.229.
(5) Örneğin bk. Abdulgani Muhammed b. Alauddin el-Huseynî er-Razavî, Fütüvetnâmei Tarikat, haz. Osman Aydınlı, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2011.
(6) Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi- II”, s. 67. Cemal Anadol, Ahîlik Kültürü ve Fütüvvetnâmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 2001, s.41,47, 62.
(7) Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, s.31.
(8) Ahmet Yaşar Ocak, “Fütüvvet”, DİA, XIII, 262; Ali Bolat, Bir 8 Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İstanbul: İnsan Yay., 2003, s. 262.
Fütüvvet, kavramsal çerçevede tasavvufla sürekli etkileşim halinde olmuştur. Kur’ân’da, “fetâ” ve türevleriyle geçen fütüvvet kelimesi, peygamberler ve bazı mârifet ehli kişiler için bir unvan olarak kullanılmıştır. Sûfîler de bu sebeple fütüvvet kavramının kökünü, onların örnek hayatlarında aramışlardır. Bundan dolayı makalede öncelikle, söz konusu şahsiyetlerin hangi davranışlarına binaen fetâ/ fitye şeklinde anıldığı hususu üzerinde durulmuştur. Ardından da fütüvvet nebevî bir miras olarak ele alınarak, bu konuda yapılan târif ve yorumlar çerçevesinde, fütüvvet kavramına yüklenen anlamlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak da bu anlamlardan öne çıkanlar, belli bir tasnif içerisinde değerlendirilmiştir.
Giriş.:
Kökü peygamberlere bağlanan fütüvvet, güzel ahlâklı ve yetkin bireylerin inşâsında etkin rol almıştır. Onun bu misyonunu gerçekleştirmesinde tasavvufun önemli bir yeri vardır. Zira fütüvvet, hicri II. asırdan itibâren tasavvufla sıkı bir ilişki içerisinde olmuş ve kavramsallaşma sürecinde ondan önemli ölçüde etkilenmiştir. Sûfîler, fütüvvette var olan bir takım nitelik ve değerlere, Kur’ân ve Sünnetle temellendirmek suretiyle yenilerini katmış ve onu bir şemsiye kavram haline getirmişlerdir. Bunun yanında onu, geleneksel tasavvufî hiyerarşi içerisinde, belli bir incelik ve derinliğe taşımışlardır. Bu süreç içerisinde öyle bir noktaya gelinmiştir ki; fütüvvet deyince neredeyse bazı çevrelerde tasavvuf anlaşılır olmuştur.
Fütüvvet, çok sayıda ahlâkî ve tasavvufî mânâyı bünyesine katarak bir değerler manzûmesi haline gelmiştir. Bu haliyle İslâm tarihi içerisinde, başta Abbasî Halifesi Nâsır Lidinillah (1180-1225)’ın kurduğu fütüvvet teşkilatı ve Anadolu’ya gönderdiği sûfîlerce temeli atılan Ahîlik Müessesesi olmak üzere, bazı önemli kurumların doğmasına neden olmuştur.
Tarihî sürece bakıldığında, fütüvvet müessesesinin zuhur ve inkişafının üç safhada gerçekleştiği görülmektedir:
1-) Fütüvvet kaide ve nizamlarının hilafet makamına (Nâsır Lidinillah) bağlanmasına kadar geçen süreç.
2-) Abbasi Halifesi Nâsır Lidinillah’ın yaptığı düzenlemenin tesiriyle, gerek Anadolu dışında gerekse Anadolu’da, fütüvvet ve ahî birlikleri adıyla anılan teşekküllerde, mezhep ve tarikat akide ve merasimlerinin bariz olarak karışmadan devam ettiği dönem.
3-)Tedrici bir surette, Osmanlıların yayılmaya başladıkları zamandan itibaren, özellikle de m. XV. yüzyıl sonları ile XVI. yüzyıl başlarından itibaren fütüvvetnâmelere bir çok Şiî akidelerinin sokulduğu devir. (1)
Makalede, bu safhalardan daha çok ilki üzerinde durulacaktır. Nitekim tasavvuf, fütüvvet ilke ve değerlerinin belirlenmesinde ilk dönemlerde daha etkin rol almıştır.
Fütüvvet teşkilatlarının yapısı, ilkeleri, tarihteki fonksiyonları ve faaliyetleri ile ilgili çeşitli alanlarda pek çok çalışma yapılmıştır. (2)
Ancak bu teşkilatların ideal birey ve toplumların oluşmasına kaynaklık teşkil eden fütüvvet ilkelerinin tasavvufî temelleri üzerinde yeterince durulmamıştır. (3)
Söz konusu teşkilatların anayasası konumunda olan fütüvvetnâmelerdeki ilke ve değerler, Ebû Abdurrahman-ı Sülemî (v. 412/1021), Abdülkerim-i Kuşeyrî (v. 465/1072) ve Şihâbüddin-i Sühreverdî (v.632/1234) gibi sûfîlerin fütüvvetle ilgili eserleri referans alınarak yazılmıştır. Bundan dolayı ahîlerin kendi yazılarında koyu bir sûfî karakter göze çarpar. (4)
Örneğin; Anadolu’da yazılmış ve ahîlerin prensiplerine bağlı kaldığı el-Burgâzî, er-Razavî ve diğer müelliflerin fütüvvetnâmeleri . (5)
İle Sühreverdî’nin bu konudaki eserleri arşılaştırıldığında açık bir şekilde bu ilke ve kaidelerin birbirleriyle benzerlik arzettikleri ve ahîliğin fütüvvet esasları ile şekillendiği görülür. (6)
Ayrıca fütüvvetnâmelerin müşterek noktalarında, nefisle mücahede etmek, Allah’ın emirlerine uymak, kendisini insanlara adamak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak, cömertlik, misafirperverlik ve kendisini herkesten aşağı görmek gibi değerlerin olması bu hususu destekler mahiyettedir. (7)
Kısaca; fütüvvetin ahlâkî erdemler bütünü olarak işlenmesinde Sûfîlerin yazdığı eserlerin yeri büyüktür.
Hicri III. ve IV. asırlardan itibaren, fütüvvet kurumunda sûfî nitelikler giderek ağır basmaya başlamış ve tasavvuftakinin benzeri bir kurumsallaşma süreci burada da kendini göstermiştir. (8)
Dolayısıyla fütüvvetten tasavvufî açıdan ilk söz eden sûfîlerin konuyla ilgili yorumları, fütüvvetin kapsam ve mahiyetini tespitte oldukça önemlidir. Bundan dolayı makalede, ilk dönem tasavvufî eserler esas alınarak fütüvvetin tasavvufla ilişkisi, nebevi bir miras olarak ele alınışı, kavramsallaşma süreci ve anlam çeşitliliği üzerinde durulacaktır.
Sûfî literatürde kronolojik olarak fütüvvetin izini sürmeden ve nebevi bir miras olarak ele almadan önce, sözlük ve terim anlamları ile genel çerçevede fütüvvet anlayışına göz atmakta fayda vardır.
(1) Neş’et Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi”, 1 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1952, sayı:1-3, s. 60.
(2) Bu çalışmalardan bir kısmı için bk. Muallim Cevdet, “İslam-Türk Teşkilat-ı Medeniyesinden Ahiler Müessesesi”, Büyük Mecmua, İstanbul 1919, sayı: 5-10; Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Akademik Yay., 2011; Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi”, s. 59-68; “Bir Türk Kurumu Olan Ahilik”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1974; Franz Taeschner, “İslam Ortaçağında Futuvva Teşkilatı”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XV, sayı:1-4, 1953, s. 3-32; Nûrî Hamûdî el-Kaysî, “el-Fütüvvetü Tetavvur ve Delâle”, Madjallat al-Madjma al-İlmi al-Iraqi, sayı:3,XXXIV, Baghdad 1983, 173-201;Yusuf Küçükdağ, Türk Tasavvuf Araştırmaları, (Ahilik Teşkilatının Kurulması ve faaliyetleri ile ilgili bölümler) Konya: Çizgi Kitabevi, 2005; Mikail Bayram, Ahi Evren Tasavvufî Düşüncenin Esasları, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1995. Türkiye’de ahîlik konusunda yapılmış çalışmaların kritikleriyle ilgili detaylı bilgi için ayrıca bk. Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, İstanbul: İletişim Yay., 1996, s. 171-190.
(3) Ülkemizde bu konuda, sınırlı da olsa bir takım çalışmalar mevcuttur. Örneğin bk. Mehmet Demirci “Ahilik’te Tasavvufî Boyut: Fütüvvet” Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 7, İzmir 1992, s. 83-90; Kadir Özköse “Ahiliğin Tasavvufî Boyutu”, I. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, s. 739-749. Bunlar ve benzeri diğer çalışmalar belli zaviyelerden konuya ışık tutmaktadır. Ancak fütüvvetin mana zenginliğini, çeşitliliğini ve tasavvufla ilişkisini ortaya koyacak daha kapsamlı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.
(4) Franz Taeschner, “İslâm’da Fütüvvet Teşkilâtının Doğuşu Meselesi ve Tarihî Ana Çizgileri”, trc. Semahat Yüksel, Belleten, c. XXXVI, sayı:142, Nisan 1972, s.229.
(5) Örneğin bk. Abdulgani Muhammed b. Alauddin el-Huseynî er-Razavî, Fütüvetnâmei Tarikat, haz. Osman Aydınlı, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2011.
(6) Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesi’nin Menşei Meselesi- II”, s. 67. Cemal Anadol, Ahîlik Kültürü ve Fütüvvetnâmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 2001, s.41,47, 62.
(7) Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, s.31.
(8) Ahmet Yaşar Ocak, “Fütüvvet”, DİA, XIII, 262; Ali Bolat, Bir 8 Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İstanbul: İnsan Yay., 2003, s. 262.