Gayemiz ve Gayretimiz
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 13040
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Gayemiz ve Gayretimiz
GAYEMİZ ve GAYRETİMİZ
Özü :
Toplumumuzun çok büyük bir kesimini oluşturan gençlerimize kendi çağ ve bilgi seviyelerinde Tasavvuf İlmini tanıtmak, anlatmak ve anlaşmak için hizmet etmek.
1 - Kafa ve kalb mutluluklarına ulaşmalarına engel olan tüm tasavvufî sorularına ayırmadan - gayırmadan ilim ve edeb içinde cevaplar aramak ve fikir paylaşmak.
2 - Kâinât dedigimiz canlı - cansız resimler ile Ressam Sanatkârı arasındaki var ediş, devam ettiriş ve sonuç ilişkilerinin İlâhî, Kurânî, Muhammedî ve aklî anlatım ve anlayışı
3 - İnsanoğlunun mânevî yapısı, kimliği, kişiliği, yaratılış gayesi, görevleri ve sonunda hesaba çekiliş serüveninin öz anlatımı ve hayata aktarımı yorumu
4 - İnsanın dünya, din ve âhiret hayatında en kudsal İlâhi bağı olan aklın; ne olduğu, sistem içindeki yeri, yaratılıştan gelen görevi, önemi, fonksiyonu, çeldirici ve yoldan çıkarıcıları, ilmî ögretimi ve edebî eğitimi ile sonuçları gibi konularda görüş paylaşımı
5 - İnsanın dünya, din ve âhiret hayatında; İlâhî buyruk Kurân-ı Kerîm ile Resûlî buyruk doğru hadislere dayalı sünnet-i seniyye olan naklin işlevi, akıl-nakil hattı, can ceryanı ve nûr şuûru
6 - İlâhî Vekîl ve Rahmetenlil-âlemin olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in görevi, yetki ve etkisi, önemi ve ilginç sonuçları
7 - Sistemin Sahibi ve ustası olan Rabbül-âleminin Kurânî ve Resûlî anlatımının çağımız penceresinden görünümü
8 - İslâm Dini inancının özü olan Muhammedî oluş şuûrunun bilinmesi, anlaşılması ve yaşanması
9 - Muhammedî Tasavvufun sadece tarikat demek olmayıp; şerîat, tarikat, mârifet ve hakikatın birlikte, bizlikte ve bilelikte sentezi olduğu zevki
10 - Günümüzdeki bu konularda yaşanmakta olan kavram kargaşası, alışkanlık ve anlayışlardan Kurân-ı Kerîm ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in tebliğine asıl, ana, ve temel olan; tenzir, tebşir ve şâhidi oluş şuûruna yeniden dönüş devri, seyri, cevli ve hayrında buluşma paylaşımı
11 - İmânda, amelde, ahlâkta ve hâllerde Rabbânî, Kurânî, Muhammedî ve kâmil insanî oluş şuûru ve şehâdetinin zevkedilmesi
12 - Beden, nefis, kalb, ruh, sır, hâfi, ahfa ve akdes kemâlât (gelişim) aşamaları ve hayatta hayalen değil de hakikat olarak bizzât yaşanması
13 - Yaratılış, kader, yaşam, âhiret vs. konularının naklî, aklî ve teknik anlatım ve anlayışının paylaşımı
14 - Her akıl sahibinin kendi özünden İlâhî çağrıyı duyunca uyacağı kulluk kemâlâtı işi olan tasavvufî hayatı kolay, rahat ve minnetsizce yaşayıp, Emrullahı işleyip Muradullaha kavuşacağı müjdesi
15 - İslâm Dininde insanın, aklı ve imkanları kadar kulluk imtihanı olacağı, kendi dinî gelişimini sadece kendisinin sağlayabileceği, tüm insanların ve sistemin ona efendi değil hizmetçi olduğu kuralı
16 - Muhammedî Tasavvufta; İmâm-ı Mutlak, Rehber-i Mutlak ve Mürşid-i Mutlakın Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olup diğer tüm Müslümanların namaz safındaki cemâattan birisi gibi olduğu ğerçeği
17 - Nesir anlatımlarıyla birlikte 15 ciltlik tasavvuf, aşk ve hayatı içeren; hece vezinli şiirlerle dörtlükler hâlindeki zevklerin paylaşımı
18 - Kısacası, geleceğimiz olan gençlerimizi dinamik bir denge, düzen ve disiplin içinde; bilen, bulan, olan, iletken, üretken, öğretken ve eğitken bir nesil olarak yetiştirmede kemâlât ve hayat katkısında bulunmak Üzme üzülme sev sevil parolasıyla Rabbânî, Kurânî, Muhammedî ve kâmil insanî gelecek ve gerçekler bırakmakta hasbî ve habibî hizmetçileri olmak azmimiz ve gayretimiz var İnşâallah
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 13040
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Es selâmü aleyküm
Hiç bir reklam ve yardım almayan ve hiç bir çıkar hesabı olmayan Muhammedinur sitemiz; Muhammedî, Kur'ânî ve Rabbânî İman, Amel, Ahlâk ve Hâl Sıratında devam edecektir İnşâallah..
Bu site Muhammedî Zikir, Fikir, Şükür ve Sabır sitesidir.
İnsanların alası içinedir.
Kimseyi tam bilemeyiz.
Ancak yapılanları izleriz, kendimiz bile olsa bir hata yapılırsa derhal çâresine bakarız...
Saldırıya ve savunmaya gerek yok.
Uyarınız için teşekkür ederiz.
Her kardeşimize aynı şartlarda Muhammedi hasbî hizmete site şartlarında devam deriz..
Farklılıklarımız var ise onları başka ortamlarda yaşamak gerektiği bilinci bu yaşta herkeste vardır umarız..
Uyarılara uymayan nice arkadaşlarımız var sitemize üyeliği silinip de giremeyen ve bir satır yazamayanlar vardır..
Başka isimle girmiş ve şimdi yazmakta olan tanıdığımız insanları izlemekteyiz ve de hasbi hizmet eder umudundayız
Ama bizim arzumuz ve işimiz,
Muhammed aleyhisselâmın kanatları altında toplanıp hasbî hizmettir..
İnşaallah el ve gönül birliği ile gençler başta olmak üzere ümmetin islah ve iflahına hasbî hizmetler ederiz..
Allah cc yardımcımız olun!
Resûlullah sav yârimiz olsun..
En son kulihvani tarafından 18 Kas 2009, 20:34 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2826
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
İçinde yaşamakta ve bir bireyi olduğumuz şu muazzam ve muhteşem kâinât sisteminde sebebsiz ve maksadsız yaratılan birşey ve nesne olmadığını akıl sahibi olan her insan bilir.
Her zerre zâtına (kendine) mahsus bir kimlik, kişilik özellik, güzellik, denge ve düzen içinde bu âlemde mevcûddur ve varlığını sürdürmektedir.
Zerre olsun kürre olsun fark etmez.
En küçük kabul edilen atomun çekirdeğindeki İlâhî çekicilik ve etrafındaki elektronların tavafî dönüşü ile yer çekimi ve üzerindeki her kütlenin yusyuvarlak dünyanın neresinde olursa olsun daima yukarıda, dik ve yaşayabileceği hâlde oluşu ve daha nice harika hâller aynı kurallar içinde iş başındadır.
Bu Subhanî Sistemin içinde; varlıkları var edeni tarafından bağışlanan ve ondan daha üstün ana değer özelliği ve güzelliği taşıyan şey bulunmayan aklından dolayı insanoğlu sistemin göz bebeğidir.
Bu muhteşem sistem, insanoğlunun mükemmel ve mutlu yaşamasında İlâhî hizmetçilerdir.
Birkaç sözle söylenen; sistemin ustası ve sahibi, sistem ve insan arasındaki sebeb-sonuç, doğum-ölüm, kemâlât-cehâlet, mutlu-mutsuz yaşam v.s. ilişkilerini bilecek, anlayacak ve yaşayacak olan insan aklının da tıpkı yeni doğan bir bebeğin olgunluk çağına (rüşd) ulaşıncaya kadar ana-babası tarafından bedensel bakıma ihtiyacı olduğu gibi insan aklının da sürekli, ciddi ve samimi bir öğretim (talim) ve eğitime (terbiye) yaradılışı (fıtrî) itibariyle muhtaç (ihtiyacı olan), mahkum (böyle hükmedilip, dizayn edilip ayarlanmış), mecbur (yapmak ve yaşamak zorunda) ve memur (böyle emredilmiş) olduğu açık bir gerçektir.
Tarih boyunca insan aklı bu ihtiyacında ya kendi başına kalıp ne yapabildiyse onu yapmış ya çok akıllı insanların öğretilerini kabullenip uyduları olarak aklî felsefe yolunda onlara kanıp sonucuna ulaşıp katlanmışlar ya da sistemin ve her zerrenin kendi özündeki; ana, temel, esas, masdar ve sabit olup dönmeyen kudsî merkezinden Sistemin Sahibini duymuşlar ve uymuşlardır.
Bu son hâlde Sistemin Sahibi ile sistemin özü olan insan aklı arasındaki naklî ilişki bağı olan din ve gereklerini görmekteyiz.
İslam Dinine inancımız naklen, alken ve şeklen tam olmakla beraber tüm dinlerin değer yargılarındaki isimlerin yerine işaretler koysak ve x,y,z gibi değerlerle ifade etsek, rüşdüne ermiş ve salim aklımızla kâinâtı, kendimizi, maddîmânevi (somutsoyut) yaratıkları ve olayları incelesek sonuçta, eğer gerçekse, meselâ x değeri sistemin sahibi olarak karşımıza çıkacaktır.
Gerisi aklın doğrueğriyi ayırt etme işidir.
Bu değerin günümüzdeki çeşitli algılanış ve uygulanışı ise Satanistlerde Şeytan; inekperestlerde, inek; güneşperestlerde, güneş
Semavî dinlerin ikisinde ise Sistemin Sahibinin oğlu diyenlerde hâşâ İsa (a.s) ve Üzeyr (a.s).
İslam dininde ise La ilâhe illa Allah şartsız şartıyla Sistemin Sahibi El AhadülVâhid olan Allahü Zülcelâl karşımıza çıkmaktadır.
Netice şu ki aklı selim sistemi bilip anlayınca kendi kimlik ve kişiliğini ve dolayısıyla eserlerin ustasını, resimlerin ressamını ve yaratıkların yaratanını bilecek ve bulacaktır.
KUL İHVANİ
Her zerre zâtına (kendine) mahsus bir kimlik, kişilik özellik, güzellik, denge ve düzen içinde bu âlemde mevcûddur ve varlığını sürdürmektedir.
Zerre olsun kürre olsun fark etmez.
En küçük kabul edilen atomun çekirdeğindeki İlâhî çekicilik ve etrafındaki elektronların tavafî dönüşü ile yer çekimi ve üzerindeki her kütlenin yusyuvarlak dünyanın neresinde olursa olsun daima yukarıda, dik ve yaşayabileceği hâlde oluşu ve daha nice harika hâller aynı kurallar içinde iş başındadır.
Bu Subhanî Sistemin içinde; varlıkları var edeni tarafından bağışlanan ve ondan daha üstün ana değer özelliği ve güzelliği taşıyan şey bulunmayan aklından dolayı insanoğlu sistemin göz bebeğidir.
Bu muhteşem sistem, insanoğlunun mükemmel ve mutlu yaşamasında İlâhî hizmetçilerdir.
Birkaç sözle söylenen; sistemin ustası ve sahibi, sistem ve insan arasındaki sebeb-sonuç, doğum-ölüm, kemâlât-cehâlet, mutlu-mutsuz yaşam v.s. ilişkilerini bilecek, anlayacak ve yaşayacak olan insan aklının da tıpkı yeni doğan bir bebeğin olgunluk çağına (rüşd) ulaşıncaya kadar ana-babası tarafından bedensel bakıma ihtiyacı olduğu gibi insan aklının da sürekli, ciddi ve samimi bir öğretim (talim) ve eğitime (terbiye) yaradılışı (fıtrî) itibariyle muhtaç (ihtiyacı olan), mahkum (böyle hükmedilip, dizayn edilip ayarlanmış), mecbur (yapmak ve yaşamak zorunda) ve memur (böyle emredilmiş) olduğu açık bir gerçektir.
Tarih boyunca insan aklı bu ihtiyacında ya kendi başına kalıp ne yapabildiyse onu yapmış ya çok akıllı insanların öğretilerini kabullenip uyduları olarak aklî felsefe yolunda onlara kanıp sonucuna ulaşıp katlanmışlar ya da sistemin ve her zerrenin kendi özündeki; ana, temel, esas, masdar ve sabit olup dönmeyen kudsî merkezinden Sistemin Sahibini duymuşlar ve uymuşlardır.
Bu son hâlde Sistemin Sahibi ile sistemin özü olan insan aklı arasındaki naklî ilişki bağı olan din ve gereklerini görmekteyiz.
İslam Dinine inancımız naklen, alken ve şeklen tam olmakla beraber tüm dinlerin değer yargılarındaki isimlerin yerine işaretler koysak ve x,y,z gibi değerlerle ifade etsek, rüşdüne ermiş ve salim aklımızla kâinâtı, kendimizi, maddîmânevi (somutsoyut) yaratıkları ve olayları incelesek sonuçta, eğer gerçekse, meselâ x değeri sistemin sahibi olarak karşımıza çıkacaktır.
Gerisi aklın doğrueğriyi ayırt etme işidir.
Bu değerin günümüzdeki çeşitli algılanış ve uygulanışı ise Satanistlerde Şeytan; inekperestlerde, inek; güneşperestlerde, güneş
Semavî dinlerin ikisinde ise Sistemin Sahibinin oğlu diyenlerde hâşâ İsa (a.s) ve Üzeyr (a.s).
İslam dininde ise La ilâhe illa Allah şartsız şartıyla Sistemin Sahibi El AhadülVâhid olan Allahü Zülcelâl karşımıza çıkmaktadır.
Netice şu ki aklı selim sistemi bilip anlayınca kendi kimlik ve kişiliğini ve dolayısıyla eserlerin ustasını, resimlerin ressamını ve yaratıkların yaratanını bilecek ve bulacaktır.
KUL İHVANİ
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9107
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
BİZ-BİR-İZ SİTEMİZ
Aziz kardeşlerimiz!
BİZ el ve gönül BİRliğiyle Muhammedînur Sitemizin İslamî İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâller bakımından güvenilir-emin bir site olması için çalışılıyoruz.
Yaşı, bilgi seviyesi ve imkanı ne olursa olsun herkes; karınca kaderince, Allah celle celâlihu, Resûlullah salallahualeyhi vesellem, Ehl-i Beyt aleyhumesselam ve Allah Dostları ks HAKK YOLunda Hasbî Hizmete katılmak isteyebilir..
Kalan ömrünü, karz- ı hasen buyurulan ve Allaha verilen en güzel borç şeklinde kullanmayı tercih edebilir...
Muhammedî Tevbe, Duâ, Rıza ve Şehâdet BİZ-BİRliğimize katılabilirler
Canını vererek şehid olanlar gibi, hayattayken de her şeye şâhid olan her şeyde her yerde ve her hâlde çok fedakar olan,
Her bakımdan Rabbisinin rızasını bekleyen çok yürekli insanların yetişmesine hizmet etmeyi amaçlıyoruz.
Eski Tekke Sistemi bu gün sanal âleme kaymıştır.
BİLişme, BULuşma, OLuşma ve BİZ BİR Yaşamak imkanı bir AN da olabilmektedir..
Burada çok önemli bir şey var Resûlullah salallahualeyhi vesellem Efendimizde sohbet çok önemlidir.
Hiç kimseye bir şey yazmamıştır bizzat kendisi sözlü olarak sohbet etmiştir.
Resûlullah salallahualeyhi vesellem Efendimizi takib eden Allah Dostları da böyle yapmıştır.
Bu sebeple zaten Tarikatlar da bu şekilde kol hâlinde türemiştir ve çok uzun zaman işlev görmüştür.
Sonradan siyasileşmiş, devletlerin öncü kuvvetleri hâline gelmiş, gittikleri yerleri Müslüman yapmışlar, ama o krallar veya padişahlar tarafından kullanılmışlar ve kullanılmayanlar da manevî sistemde pasifize gibi görünüp, maddî sistemde pasif fakat mânâ sisteminde aktif hâle geçmişlerdir.
Bunlar ise ehlince bellidir bilinirler ve bu bakımdan gelecek zaman içinde bir Röper Noktası gibidirler.
Bunları mekan, zaman ve durumlar bozamaz asla
Yani Kurân-ı Kerim ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sahih hadis lerine bağlı, bütün bilgilerine güvenilir, gerçekten Muhammed aleyhisselâmın Şeriat-ı Garrasına uygun Şeriatı,
Mahmud aleyhisselâma uygun Tarikatı,
Ahmed aleyhisselâma uygun Mârifeti,
Habibullah aleyhisselâma uygun Hakikatta bir yeri olması lâzımdır.
Bazı insanların akılları kıt olduğu için eğitimsiz-ham olduğu için yoz olduğu için Sanal Tekke falan dediğimizde alaya alabilirler. Ama hiç de öyle değildir.
Çünkü bendeniz, sese çok inanan bir insanım sese.
Ses, hatta göz ve bakış çekici şeylerdir ve sohbette ana unsurdur bunlar.
Çünkü bileşik kaplardaki gibi kalbler birbirine parelel bağlanınca iç denge ve dış düzen seviyesi olan BİZ BİRliği birkaç saniyede sağlanır.
Çok merak ettiğiniz bir insanı gördüğünüz zaman, mesela kul la birlikteyken ben onun sakin, durgun ve emin oluşundan çok sevinç duyarım.
Hepimizin sevdiği bir başka kardeşimiz vardır o da çok ateşlidir, hareketlidir ve akışkandır ama gerçekten çok güzel bir insandır.
Ama görmeden merak ederiz, gördüğümüz zaman önemlidir.
Bir görmemiz lâzım, görüp de neyi göreceğiz, bir bakmak yani göz göze gelmemiz, lâzım işte bakışlar kalb dengelerindeki frekans farkını ortaya çıkarır.
Kalbleri BİZ BİR oluğ parelel bağlanmasını, ALLAH KULu kardeşliğini ve Resûlullah salallahualeyhi vesellem insanı olma haysiyetini- doğrur.
Muhammedî Şuûru BİLme, Nûru BULma, Sürûrda Olma ve Onuru Yaşama azmi başlayıverir İç Âlemde..
Bu ne kadar zaman alır, ne kadar olur, ne yapmak gerekir ve ne yapmamak gerekir gibi konuları çözülmeye başlar..
Bir anlamda şudur yani iki kalb birbirine 1000 km uzakta da olsa fark etmez yanyana olsa da fark etmez!
Birbirine Allah için bağlanmadığı sürece asla TESLİMİYET olamaz, katiyen güven olmaz, var sanılır ama hakikatte asla olmaz!
Yani konuşmada olur, arzuda olur, istekte olur ama hakikatte asla olmaz TESLİMİYET..
Bu da hayali bir inanca ve korkunç bir sonuca götürür insanı.
Son-uçta bir anda bir gerçek hakikatle karşı karşıya geliverir.
İşte Kurân-ı Kerimde buyrulduğu gibi onların canları çıkıverdiği zaman karşılarında bir biz kalırız.
Artık: Eyvah!.. dese ne eyvahı!
Keşke toprak olsaydım! dese de boş!
Onun için sistemin kuruluşuna çok iyi dikkat etmemiz gerekiyor. Bu bakımdan ben ömrüm olduğu sürece hayatım boyunca inşallah Allahu zülcelâlin lütfu keremiyle ve ihsanıyla ömrümü önümüzdeki zaman içerisinde buna çalışmaya sarf edeceğim.
Yani sanal sistem içerisinde bu arz ettiğim hususları İlahî İlmin Öğretimi ve Muhammedî Edebin Eğitimi konusunda genç insanları özellikle bu sohbet ortamımızda bütün imkanlarımızı kullanarak hızla yetiştirmeye çalışacağız.
Çünkü bakın Barboros kardeşimiz çok değerlidir.
Bizde övgü bir insanı övmek, öldürmek gibidir.
Ne bakımdan?
Eğer övülen karşındaki onu takdir ediyorsa hiç fark etmez ister övün ister dövün.
Ama hakikatin söylenmesi bakımından söylenmesi gereken şeyler vardır bunlardan bir tanesi de nedir bunlardan bir tanesi de şudur: Sürekli çeviriler yapıyor, işte biraz önce bir saat kadar önceydi galiba Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin yaşı konusunda yazıyı okudum hakikaten içinde çok doğrular var çok eğriler var.
Ya da Tamilce den İngilizce ye İngilizce den Türkçeye çevirilmekten veya çeviren hristiyan kişi kendine göre çeviriyor ilk çevriyi.
Ama bunu BAWA Hazretlerinin demesi dünyada mümkün değil. Asla diyemez demez zaten.
Mesela tanrının oğlu demez, bunu kabul etmez zaten.
Ama adamlar öyle çeviriyor.
İsa dediyse adam kendine göre İngilizce olarak Tanrının oğlu diye çeviriyor.
Bu bakımdan şimdi bunu geliştirmek için yani diyelim ki Barboros Can ın önünü açmak için, ne bakımdan?
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ve Allahu Zülcelâlin yoluna hizmette arabasını çeken at gibi olması için demek istiyorum.
Yani bizim önce öncülüğümüz budur.
Kervan Kıtmiri atçılıktır bir bakıma.
At arabası olmak gibi arabada teker olmak gibi kelimeleri biz bilerek kullanırız.
Bilerek tercih ederiz hayatımızın içinde de uygularız.
Aksi takdirde kendi kendimizi sahtekâr durumuna düşürürüz.
Bu bakımdan çok hakikatları gerçekten çok açık söylemeliyiz, açık BİLmeliyiz BULmalıyız OLmalıyız ve YAŞAmalıyız ki;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin, İnancında, Amelinde, Ahlâkında ve Hâllerinde hayatımızın her yerinde, hayalen değil de fiilen olup yaşayabilelim.
Kendi ailemizde yaşatabilelim.
Bizim yüzümüzü gören her insan bunu anlasın.
Bu kişi, BİZim için mutlaka Hakk Dostları elinde Eh- i Beytî, Muhammedî, Kurânî ve Rabbanî bir İlim ve Edebden geçmiş desin.
Bu bizim alın yazımızdır bu bizim üzerimize farz-ı ayn dır. Mutlaka olması gerekendir.
Üstünlük değildir illâ ve illâ olması istenendir emredilendir. Buna Muhtacız, Memuruz, Mecburuz, Mahkumuz.
Çünkü DİN bundan ibarettir.
Bu noktaya gelmeyen din hayatın içinde anlamsız, kısır, atıl ve etkisiz inanç anlamını taşır ki bu asla bu sistemin kuruluş sebebi değildir. Edebi de değildir.
Çünkü sistemin tek kuruluş sebebi vardır:
Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeder- Resûlullah
İman bunun içindir, ibadet bunun içindir.
İtaat bunun içindir, İrfan ve İmtihan da bunun içindir.
İhsan bunun içindir, Allah bunun için bu nimetleri halk etmiştir.
Bütün Kâinâtı insan AKLına hizmet etmek için köle gibi yapmıştır.
Bir koyunun köleliğini ancak Hasan Dağında görürsünüz!
Bir keçinin köleliğini bir köpeğin köleliğini hatta insanın insanlara köle gibi hizmetini görürsünüz.
Kölelik olarak değil hizmet anlamında söylüyorum.
İşte bütün bu insan aklının kendisiyle baş başa bırakıldığı bu çılgın hayatta hemen gölgesi gibi peşinden gelmekte olan ECELi!
Ve bitmeyen gerçekten hayatın devamı için Allahu Zül Celâlin esmasının yansıması olan bitmez EMELi ve bitmez arzuları!
Bin kişi ölse de ben ölmeyeceğim zannetmesi ve bu zannla yaşamak zorunda kalması.
Çünkü böyle olmasa hayat durur.
Ve bütün bu insan modelini nasıl ortaya çıkaracağız nasıl ?
Eğer bu sadece site kurmakla, okumakla ham bilgiyle yapılsa idi bütün insanlar bunu kamyonlarla alırdı da biz yine aç kalırdık.
Hiç de böyle değildir.
Tasavvuf çok değişik bi şeydir
Gerçekten hiçbir satır hiçbir sadr a geçmez.
Demin bakın okuyordum Bawa Muhyiddin Hazretlerinden.
Bawa Muhyiddin hazretleri 20. Yy da belli bölgedeki belli görevle gönderilmiş bir başka türlü Münir Dermandır.
Yani kendi görevli olduğu sahalarda işini yapmıştır.
Gerçekten Allah dostudur.
Sitemiz ana sayfasındaki kendi ile ilgili bölümler de gereken bilgileri vermiştir.
Şifreleri vermiş, yapması gerekeni yapmış ve Rabbısına kavuşmuştur.
Sadece onun keşke onun yanında Tamilceyi çok iyi bilen tasavvuftan çok iyi anlayan kişiler olsaydı.
Onun için de ben acizâne Kervan Kıtmiriı olarak Münir Hocamın kızına demiştim: Tefsirlerin müsveddelerini bana verirsen, ben de hizmet eder sana aynen teslim etmeye ne dersen o sözü veririm!
Kader, Kaderullah! Keşke Bawa Babanın yanında birTamilce bilen birisi olsaydı da bize daha çok bilgi aksaydı daha net bilgiler aksaydı ama biz de onun çevirilerini, Barbaros un sayesinde gerçekten çok ciddiyetle okuyorum ve takip ediyorum.
Ben de szi gibiyim farklı değilim çünkü.
Ben de sizin gibi yetişiyorum, gelişiyorum kemalat göstermeye çalışıyorum.
Yani her şeyi bitmiş bir insan değilim.
Allaha sığınırım öyle bir şeyden.
Bildiğim şeyleri de aktarmam gerekir şüphesiz ben şu anda 60 yaşındayım ve bu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Abdullaah sallallahu aleyhi vesellem olarak Hakka yürüdüğü yaşa yakındır.
Epey bir yaş demek istiyorum.
Bu kadar zaman içerisindeki bana aktarılanları sizlere aktarmazsam buna yazık olur.
Bu satır ile olmaz istediğiniz kadar yazın-çizin, ancak sadr ile olur.
Sadr; Özdür, Sînedir, Kalbdir.
Veyahutta dışarıdan içeri doğru sayacak olursak; Bedenden sonra SADR dır.
Sadr ın iç yüzü Sîne dir.
Daha aşağısı Kalb dir.
Kalbin iç yüzü Fuad dır.
Fuadın içine girdiğinizde Kalb diye birşey kalmaz.
Çünkü buradan içeri girmişsinizdir Sır, Hafi, Ahfa ve Akdes.
Akdes, Merkezdeki yutucu Kara Delik Noktası, El Kuddûs olan Allahu ZülCelâle aittir.
Size yansıyan zuhuratı, ancak Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem in Habibiyyetinden Ahmediyyetine geçişindeki bir şuadır yani.
Ve bu noktayı peygamber SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEMe: Ne kadar ya Resûlullah diyor soruyor sahabe.
Buyuruyor ki: Şimşek çakmış gibi!
Süre bu kadar çok az yani.
Çünkü orada durulamaz. Orası Varoluş-Yokoluş Noktasıdır.
İşte bu bunlar kelimeleri bilmekle, bir yerde okumakla, böyleymiş demekle olacak şey değildir.
Asla değildir ve bu çok tehlikelidir. Neden tehlikelidir.?
Biz dağlardaki delilerden başkalarının zır deli sandığı Derbentli Deli Hasanlardan ve diğer büyüklerimizden öğrendiğimiz şeyleri hâlâ daha en büyük diye geçinenlerin kitaplarında göremiyoruz. O kadar harbesiz kalmışlar ki bunlar, hiç bilgileri yok gibi. Onların dediği şeye sadece gülünür yani .
Hak Erenler, mutlaka bir direkten bir direğe diri elektrik almışlar.
Resim üzerinden proje üzerinden değil, bizzat elektriği almışlar. Doğrudan Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme bağlanmışlar. Direklerle uğraşmamışlar demek istiyorum.
O direk bu direk diye direğe sarılıp da teşekkür etmemişlerdir.
Sadece sağol teşekkür ederim direk kardeş. Tam 24 saat ayakta durdun yağmurda, çamurda, karda, tipide devrilmedin ya gerçekten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Eriymişsin! Sağol! Varol!
Bu kadar, gerisini at gitsin!
Elektrik-can ceryanı Allahu zül Celâlin ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Allahın görevlisi Abduhu ve Resûluhü.
İşte bu arz etmeye çalıştığım şeyi bulmamız için gelecek zamanda, önümüzdeki zamanda, gerçekten çok güçlü sistemimizin olması lâzım.
Her bakımdan, teknik bakımından bilgi bakımından yani gerçekten bunu temin etmek için hepimizin çaba göstermesi lâzım.
Biz siteyi kendi adımıza düşünmekten Allaha sığınırız. Gerçekten Allaha sığınırız.
Çünkü korkunç bir hata olur ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Hasbi Hizmetine kim sahip çıkıyorsa onundur.
Çünkü 20 sene önceydi sanıyorum benim şiirlerim dedim diye bana kim anlıyorsa onun şiirleridir dedirtmişlerdir.
Benim şiirim değil bu şiirimi kim anlarsa onun o yazdı diyeceksin ben de böyle yazmıştım.
Yani niye çünkü ne olacak sonuçta? Ne olacak?
Diyelim ki falan zât falan zaman yaşamış şu eseri bırakmış adını desek ne demesek ne.
İnsanlar ondan faydalanıyorsa, Nefsini bilip, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi bilip, Rabblerini buluyorsa hizmettir ve meselenin aslı budur.
Bunu temin edebilmemiz için de bizim her kardeşimizin gerçekten neden farklı olduğunu bilmesi lâzım.
İşte burada birbirimizi bir şey sanarak putlaştırarak yanlışa götürerek değil tam kalben bağlı kardeşler olarak bir bedenin parçaları gibi gerçekten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin iman seviyesinde, amel seviyesinde, ahlâk seviyesinde olmaya çalışmamız lâzım.
Hâl demiyorum, hâl bilemem ben hâl değişiktir ama en azından bir mârifet ortamında Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ile buluşalım onun için Muhammed sallallahu aleyhi vesellemde 3 mim vardır ya 4 değildir.
Mutlaka birleşmemiz gereken biz, nahnu da böyledir.
İki harftir demek istiyorum nun dur ve bu nahnu ne demek Barbaros?
Barbaros: Efendim hocam nahnu mu dediniz?
Kulİhvani: Evet biz.
Barbaros : Bizim tâbir ettiğimiz biz mi hocam?
Kulİhvani: Evet şimdi şu demek istediğim Barbaros!
Neden biz sadrdan sadra diyoruz.
Bunu derken Allaha sığınırız!
Yahu arkadaşlar siz fazla bir şey bilmiyorsunuz ben bir şeyler biliyorum bunu size aktarıyorum falan demek Peygamber sallallahu aleyhi veselleme karşı gerçekten ağır bir saygısızlık olur.
Böyle bir şeyi değil ben kimse yapamaz, gelen cereyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin nurudur.
Bunun bir yerden bir prizden alınması malınması diye düşünmek sadece gülünç olur.
Neden? Çünkü benim evime bir elektrik lâzım kardeşim ben en yakın direkten alırım bunun daha başkası yok.
Benden de başkası alır.
Bu nedir yani bu BEN lik belasından kurtulamayış.
Beni görüyor musun?
Bir biliş bir buluş. Bu nedir bu BİZ diyemeyiş.
Peki BİZ nedir?
Biliyorsunuz Arapçada nahnu nun, ha ve nun harfleri ile yazılır iki nun la.
İki nun arasında ha vardır.
Bu uydurukça bir dil değildir Arapça.
Araplar bilmez çünkü Kurân dilinde Arapça Allahca dır.
Allah dostlarının dilinde Erencedir.
Öyle rastgele değildir kelimeler.
Nahnu nun ha ve nun dur.
İçerdeki nun Nurullahtır. Ha El Hakk tecellîsidir.
Sondaki nun Nur-u Mimdir işte kimin özündeki şah damarından yakın olan yerden nur tecellîsi Hakk olarak tecellî etmişse Nur-u Mim o kişide kullanılır hâle gelmiştir.
220 volt olarak hazır demektir ve bu kişi biz prizini bulmuştur. O öyle bunu bilivermekle de olacak iş değildir. Bunu diyorum.
Tamam İsa as: Kalk, bîiznillah! diriltiyor-kaldırıyor ölüleri.
Adam içi bozuk kötü demiyorum içinde küfür çarşısı var.
Hiç temizlenmemiş.
Lâzım ve lâyık değil içi yani.
Tevhidullaha lâzım ve lâyık değil.
Başkasının işgalinde yani.
Şerrin ve şeytanın işgalinde gizli ya da açık.
Tamam diyor öğrenmiş iki kelime üç beş kelime zaten hemen birkaç gün sonra bir yakını ölmüş o yandan okuyor bu yandan okuyor adam kalkmıyor tabi.
Varıyor diyor ki:
-Ya Nebiyallah sen ölüyü dirilttin
-evet
-Dirilttin böyle dedin
-evet
-E ben de ezberledim gittim dedim olmuyor!
İsa as: Haa dua İsanın duası ancak ağız İsanın ağzı değil! diyor
İşte bu bakın,
Kurân-ı Kerim de söz Allahuzulcelâlindir.
Fakat ağız Muhammednsallallahu aleyhi vesellemindir, dil Muhammed sallallahu aleyhi vesellemindir ve ses Muhammed sallallahu aleyhi vesellem indir.
Dışardan Kurân-ı Kerime girmek isteyenlere diyorum. Gireceklerini sananlara diyorum.
Girilebilir zannedenlere diyorum.
Kurân-ı Kerimin girişi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem in boğazından geçer.
Muhammedî bir giriş gerekmektedir.
Siz Kurân-ı Kerimi değil Kurân-ı Kerim sizi okusun!
Harfler sizi okusun!
Hizmetçiniz olsun bir bakıma bunun için söylüyorum.
Lugat kullanmaz lugat! Lügat açıp da şu kelime nedir denmez. Gerçek Allah dostlarının yanında duyulmamıştır da.
İstediğiniz kelimeyi sorarsınız yazarsınız hiç tak diye cevap verir adam elif nedir bilmiyor hâlbuki.
Yaa kardeşim elif bilmiyor.
Bilmiyorsun ama nerden biliyorsun hiç akla hayale gelmeyen ne bileyim ben.
At bir kelime ortaya oku bakim diye okuyorsun, Arapçasını da biliyor sanki.
Nerden alıyor bu?
Sadr dan sadr a alıyor.
Şartı ne?
Tek şartı vardır, tüm islamın tek şartı vardır SADAKATtır!
Onun için Muhammedül- Emindir aleyhisselatu vesselam Efendimiz.
Emin olmayan iki kişinin kalblerini bağlamak asla mümkün değildir.
Birbirinden emin olmayanlar.
Emin olmak için;
BİLişilir, BULuşulur, Oluşulur, YAŞAnır da gerçekten bin tanesinde görsem birinde Muhammed sallallahu aleyhi vesellem in çocukları hadi kendisi demeyeyim öyle görürsünüz dersiniz ki oh!
Aynı şeyler onlar. Kaplar değişik içindeki mal aynı mal. Kaderleri değişik ama nerede olurlarsa olsunlar Muhammedî özelliklerini ve güzelliklerini görürsünüz.
Bu bakımdan inşallah Allahın izni ve inâyetiyle hepimizin, Allahuzülcelâlin çizdiği kader içerisinde benim senin mesele değil.
Allahu Zülcelâl ve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme teslim olan, inanan, tâbi olan ve itâat eden;
Allahu Zülcelâl ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin bu yoluna hasbî hizmettir.
Çünkü buna büyük ihiyaç Vardır Sanal alemde çok büyük ihtiyaç vardır.
Diğer âlemde hâl görüyoruz .
Binlerce insanın çaresiz kaldığı için televizyonda peşine düşüyor insanların yıldızlaştırıyor devleştiriyor ama adam dosdoğru küfre götürüyor. Düpedüz küfre götürüyor.
Kurân-ı Kerim âyetleriyle çelişiyor açıkça Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi zaten tanımıyor.
İstiyorum ki bu ne büyük acıdır.
O zaman Hakikaten Kurân-ı Kerimin her noktasına, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin her inancına ve sâlih ameline yolun açık tutulması gereklidir.
Buradan geçecek çocuklarımız var!
Kıyamete kadar gelecek nesillerimiz var!
İnşâallah!..
Kul İHVANÎ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2826
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
Neden Muhammedî Tasavvuf ve Muhammedî kelimesini kullanışımızın tek ve gerçek sebebi şimdi yaşamakta ve uygulamakta olduğumuz ve sonunda hesaba çekileceğimiz imanda, amelde, ahlâkta ve hâlde başka ifâdeyle sözde, fiilde, ahlâkta ve hâlde (asla değişmeyen huy ve kişisel iç âlem hâllerinde) Muhammedî tebliğ, tenzir, tebşir, ve teşhide (şâhid oluş) uygun muyuz değil miyiz?
Sorusunun vicdanlarımızdaki samimî ve ciddî cevabıdır.
Elbette İslam Dininde her müslüman Muhammedî olmak zorundadır.
Bugün İslamî gelişim, iletişim, bileşim, yaşayış şekli ve şuûrunun temel kavram adı hâline gelen tasavvufu basitçe ve sâdece tarikat olarak anlamıyoruz.
Şeriât, tarikat, mârifet ve hakikatın dördünü birlikte ve bile bilip, anlayıp, yaşama tarzına ve tavrına Muhammedî Tasavvuf diyoruz.
Asırlardır aktarılan târiflere karşı da değiliz.
Ancak bu dört nefsi kemâlât oluşumunun ayrı ayrı olmadığını çocukluk, gençlik, olgunluk ve pir-i fânilik gibi gelişim; ilkokul, orta okul, lise ve üniversite gibi nefsin gelişim ve rüştüne eriş aşamaları olarak anlıyoruz ve yaşamaya çalışıyoruz.
Bu konu daha detaylı olarak, Kuran- ı Kerim ve sahih hadislerle, Muhammedî Tasavvufta, kâinât- insan akıl- nakilVekil Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)Asıl ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL isimli kitabımızda anlatılmıştır.
Biz asla hiçbir tarikata, cemâata ve kimseye ne karşıyız ne de tarafız.
Biz sâdece ve sâdece ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e tâbiyiz.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)i İmamı Mutlak, Rehberi Mutlak ve Mürşidi Mutlak bilir; dinimiz, dünyamız ve âhretimizle ilgili inanç, iş, ahlâk ve hâllerde ona uyar, el bağlar ve uyguladığının benzerini uygulamaya azmeder sonrasında ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂLi vekil ediniriz.
Muhammedî cemâat şuûrunda herkes parmak izi ve alın yazısındaki kaderi gereği olan yerde, zamanda ve hâldeki salât safındadır.
Birbirimizin önünde, arkasında, sağında, solunda oluşumuzun asla önemi yoktur.
Üstte ve altta oluş ise bu şuûra zâten aykırıdır.
Muhammedî oluş şuûruyla hayat namazı olan kulluk imtihanına iştirak edenler de tıbkı câmide saftaki namaz kılan kişi gibi paşaymış- ermiş, zengimiş- fakirmiş, günahsızmışgünahkarmış, dini bilgisi çokmuşazmış vs ölçüleri geçersizdir.
Çünkü İmam-ı Mutlak duyulmuş ve ona uyulmuştur.
Kişisel her fikir, söz ve davranış bu kudsî salâtın dışına çıkarır.
Elbette Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)i duyuş ve sıla salâtına uyuş her nefse tercihi, cüzi iradesi, istidadı, kabiliyeti, gayreti, samimiyeti ve ciddiyeti ölçüsünde Muhammedî nur, şuûr, şeref, sürur, onur, mukaddeslik, mübareklik vs verecektir.
Ve bu kişi bu özellik ve güzellikleri önce özünde, sonra aile, toplum, kâinât ve Rabbül -âlemin karşısında yaşayacak ve yaşatacaktır.
Hâşâ Muhammedîcilik diye bir şey yoktur.
İslam dini inancında zâten küllî şey bu âlemde var olabilmesinde, var oluş rahmeti için Rahmetenlil-âlemin olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in nuruna muhtaç ve ondan halk olmuştur.
İlk nokta, masdar, menbağ ve anadır.
Kısacası canlı-cansız her şeyin hakikatı (aslı) Muhammedîdir.
İnsan sûretinde yaratılan ve aklı olan varlıklar için zâten Muhammedî olduğunu fark ediş, biliş, buluş ve yaşayış şuûru vardır.
Biz asla yeni bir şey söylüyor da değiliz.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Kurân-ı Kerim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), sahih hadisler ve dolayısıyla sahabenin kitaba ve sünnete uygun söz ve davranışları. deyip noktayı koyuyor ve altını çiziyoruz.
Bundan sonrasında herkes konuşsun ve ne istiyorsa yapsın.
Biz de elbette hak, doğru, güzel ve iyi olanları baş tacı eder gayrısına karışmayız.
Yüce dağlarda doğan ırmakların diyâr diyâr akışında köy, kasaba ve şehirler geçerken bilinçli-bilinçsiz kirlenmesi gibi tarikat ırmakları da kavram kargaşaları, kişiselleşme, aileselleşme, şirketleşme, dini değer yargılarını sollayıp geçme vs olmuştur, oluyor ve olacaktır da hâşâ hepsi böyle demiyoruz.
Ancak ve doğrusu, klişeleşmiş alışkanlıklar dışında doğrudan ve direkt olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e sıla edip, duyup, uyup işimize bakmak hakkımız da bizim tercih ve özgür irademizdir.
Saldırı ve savunmaya vaktimiz ve ihtiyacımız şükürler olsun yoktur.
Sen görme, duyma, bilme, anlama ben senin adına görür, duyar, bilir ve sana anlatırım ilkel bencilliği kördüğümünü hiç değilse gelecek gençlerimiz adına kabullenemeyiz.
Şimdiki ve gelecek gençlerimize yalıtkan, kısır, ilimsiz, edepsiz, yasakçı, korkutucu, ürkütücü, horlayıcı, dışlayıcı, nefret ettirici, üzücü ve bazen de düzmece olan iletişimsizlik iletimi yerine; insan oluş şeref ve haysiyetinden sonra Kurân-ı Kerim ve sünneti seniyye sahasında, Muhammedî nur ve şuûr ışığında iletken, üretken, öğretken, eğitken, ilimli, edepli, üzmeyen, üzülmeyen, seven, sevilen, sevdirici, olgun ve hayale değil de hakikate inanan; sözünde, işinde, ahlâkında, hâlinde ve hayatında güneşin ısı ve ışığı, bulutların rahmet damlası olamazsa olmazlığı, rüzgarın hafif serinliği ve gerekliliği ve toprağın bitmez bereketi ve analığı gibi olma öğretim ve eğitimi aslî, vicdanî ve mecburî görevlerimizdir.
Her gencimizin kendi özündeki tevhid tohumunun çimlenmesinde, yetişip meyveler vermesinde, kafa ve kalb mutluluğuna ulaşıp yaşamasında hasbî ve habibî hizmetçiler olmayız.
Ve unutmamalıyız ki kendimizden bir şeyleri onlara asla veremeyiz, onların yerine su içemeyiz.
Onlardaki, onlara ait gerçeklerin açığa çıkmasında, yerine gelmesinde, işlerine yaramasında, yaşamalarında ve yaşatmalarında hizmetçileri olabiliriz.
Onlardakini açığa çıkarabiliriz.
Bu yol ise zâten Rabbanî, Kurânî ve Muhammedî metodun yoludur.
Halkına en büyük hizmeti karşılık söz konusu olmadan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), diğer Nebî Aleyhis-selâmlar, herkes ve her şey kadarınca ve kaderince yapmaktadır.
Elbette gençlerimizin aklı, İlâhî öğretim ve Resûlî eğitime muhtaçtır.
Onları peşin peşin yargılamadan kendi seviyemize çekmeden ve onların seviyesine çıkarak dinlemeliyiz, anlamalıyız, anlatmalıyız ve anlaşmalıyız ki yarınlarda onlarla biz ve inançlarımız birlikte yaşayabilelim inşallah
Sözde Şerîatçı gençinip geçlerini ve geleceklerini saltanat hırsıyla ve cehâlet taassubuyla mahveden, toplumlarını güyâ din adına susturup, sindirip, uyuşturup ve sonunda da kendi kurdukları ihânet tuzaklarına düşüp düşmanlarından merhamet dileyen ve islâm devleti olduğunu söyleyenlerin hâllerini içimiz kan ağlayarak izlemekteyiz!..
Ateş düşen yerlerdeki mâsum müslümanların çırpınışları, biçâre bebeklerin bitmeyen hıçkırıkları, anlatılmaz acılar içinde anaların haykırışları ve zülûm üstüne zülûmler!..
Susan sultanlar, krallar, emirler vs.ler!..
Sözün özü şu ki hürriyet, adalet ve merhametin yok edildiği müslüman toplumlarda bu yürekler acısı durumlara düşüşün gerçek sebebi tek olup; Rabbânî, Kurânî ve Muhammedî Şuûrdan ayrılıştır
Her kafadan bir ses çıkarken sinsi hâinlerce paylaşılmaya çalışılan genç neslimize karşı en önemli ve hayatî görevimiz; hiç birini ayırmadan-gayırmadan hep birlikte yeniden kendimizde kendimizi bulmada, Rabbımızı bilmede ve Bizlik ve Birlikte bile olmada, hakka inanıp hayrı işlemede ve insanca yaşamada fikir ve düşüncelerimizi paylaşımın öğretim ve eğitimini vermektir
Bu çile çağrısına emek verip alın teri dökeceklerin ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL yardımcısı, Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) yâri ve kıyamete kadar gelecek nesillerimiz de duacıları ve rahmet ırmakları olsun İnşâallah!
Âmin!..
Sorusunun vicdanlarımızdaki samimî ve ciddî cevabıdır.
Elbette İslam Dininde her müslüman Muhammedî olmak zorundadır.
Bugün İslamî gelişim, iletişim, bileşim, yaşayış şekli ve şuûrunun temel kavram adı hâline gelen tasavvufu basitçe ve sâdece tarikat olarak anlamıyoruz.
Şeriât, tarikat, mârifet ve hakikatın dördünü birlikte ve bile bilip, anlayıp, yaşama tarzına ve tavrına Muhammedî Tasavvuf diyoruz.
Asırlardır aktarılan târiflere karşı da değiliz.
Ancak bu dört nefsi kemâlât oluşumunun ayrı ayrı olmadığını çocukluk, gençlik, olgunluk ve pir-i fânilik gibi gelişim; ilkokul, orta okul, lise ve üniversite gibi nefsin gelişim ve rüştüne eriş aşamaları olarak anlıyoruz ve yaşamaya çalışıyoruz.
Bu konu daha detaylı olarak, Kuran- ı Kerim ve sahih hadislerle, Muhammedî Tasavvufta, kâinât- insan akıl- nakilVekil Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)Asıl ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL isimli kitabımızda anlatılmıştır.
Biz asla hiçbir tarikata, cemâata ve kimseye ne karşıyız ne de tarafız.
Biz sâdece ve sâdece ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e tâbiyiz.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)i İmamı Mutlak, Rehberi Mutlak ve Mürşidi Mutlak bilir; dinimiz, dünyamız ve âhretimizle ilgili inanç, iş, ahlâk ve hâllerde ona uyar, el bağlar ve uyguladığının benzerini uygulamaya azmeder sonrasında ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂLi vekil ediniriz.
Muhammedî cemâat şuûrunda herkes parmak izi ve alın yazısındaki kaderi gereği olan yerde, zamanda ve hâldeki salât safındadır.
Birbirimizin önünde, arkasında, sağında, solunda oluşumuzun asla önemi yoktur.
Üstte ve altta oluş ise bu şuûra zâten aykırıdır.
Muhammedî oluş şuûruyla hayat namazı olan kulluk imtihanına iştirak edenler de tıbkı câmide saftaki namaz kılan kişi gibi paşaymış- ermiş, zengimiş- fakirmiş, günahsızmışgünahkarmış, dini bilgisi çokmuşazmış vs ölçüleri geçersizdir.
Çünkü İmam-ı Mutlak duyulmuş ve ona uyulmuştur.
Kişisel her fikir, söz ve davranış bu kudsî salâtın dışına çıkarır.
Elbette Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)i duyuş ve sıla salâtına uyuş her nefse tercihi, cüzi iradesi, istidadı, kabiliyeti, gayreti, samimiyeti ve ciddiyeti ölçüsünde Muhammedî nur, şuûr, şeref, sürur, onur, mukaddeslik, mübareklik vs verecektir.
Ve bu kişi bu özellik ve güzellikleri önce özünde, sonra aile, toplum, kâinât ve Rabbül -âlemin karşısında yaşayacak ve yaşatacaktır.
Hâşâ Muhammedîcilik diye bir şey yoktur.
İslam dini inancında zâten küllî şey bu âlemde var olabilmesinde, var oluş rahmeti için Rahmetenlil-âlemin olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in nuruna muhtaç ve ondan halk olmuştur.
İlk nokta, masdar, menbağ ve anadır.
Kısacası canlı-cansız her şeyin hakikatı (aslı) Muhammedîdir.
İnsan sûretinde yaratılan ve aklı olan varlıklar için zâten Muhammedî olduğunu fark ediş, biliş, buluş ve yaşayış şuûru vardır.
Biz asla yeni bir şey söylüyor da değiliz.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Kurân-ı Kerim, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), sahih hadisler ve dolayısıyla sahabenin kitaba ve sünnete uygun söz ve davranışları. deyip noktayı koyuyor ve altını çiziyoruz.
Bundan sonrasında herkes konuşsun ve ne istiyorsa yapsın.
Biz de elbette hak, doğru, güzel ve iyi olanları baş tacı eder gayrısına karışmayız.
Yüce dağlarda doğan ırmakların diyâr diyâr akışında köy, kasaba ve şehirler geçerken bilinçli-bilinçsiz kirlenmesi gibi tarikat ırmakları da kavram kargaşaları, kişiselleşme, aileselleşme, şirketleşme, dini değer yargılarını sollayıp geçme vs olmuştur, oluyor ve olacaktır da hâşâ hepsi böyle demiyoruz.
Ancak ve doğrusu, klişeleşmiş alışkanlıklar dışında doğrudan ve direkt olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e sıla edip, duyup, uyup işimize bakmak hakkımız da bizim tercih ve özgür irademizdir.
Saldırı ve savunmaya vaktimiz ve ihtiyacımız şükürler olsun yoktur.
Sen görme, duyma, bilme, anlama ben senin adına görür, duyar, bilir ve sana anlatırım ilkel bencilliği kördüğümünü hiç değilse gelecek gençlerimiz adına kabullenemeyiz.
Şimdiki ve gelecek gençlerimize yalıtkan, kısır, ilimsiz, edepsiz, yasakçı, korkutucu, ürkütücü, horlayıcı, dışlayıcı, nefret ettirici, üzücü ve bazen de düzmece olan iletişimsizlik iletimi yerine; insan oluş şeref ve haysiyetinden sonra Kurân-ı Kerim ve sünneti seniyye sahasında, Muhammedî nur ve şuûr ışığında iletken, üretken, öğretken, eğitken, ilimli, edepli, üzmeyen, üzülmeyen, seven, sevilen, sevdirici, olgun ve hayale değil de hakikate inanan; sözünde, işinde, ahlâkında, hâlinde ve hayatında güneşin ısı ve ışığı, bulutların rahmet damlası olamazsa olmazlığı, rüzgarın hafif serinliği ve gerekliliği ve toprağın bitmez bereketi ve analığı gibi olma öğretim ve eğitimi aslî, vicdanî ve mecburî görevlerimizdir.
Her gencimizin kendi özündeki tevhid tohumunun çimlenmesinde, yetişip meyveler vermesinde, kafa ve kalb mutluluğuna ulaşıp yaşamasında hasbî ve habibî hizmetçiler olmayız.
Ve unutmamalıyız ki kendimizden bir şeyleri onlara asla veremeyiz, onların yerine su içemeyiz.
Onlardaki, onlara ait gerçeklerin açığa çıkmasında, yerine gelmesinde, işlerine yaramasında, yaşamalarında ve yaşatmalarında hizmetçileri olabiliriz.
Onlardakini açığa çıkarabiliriz.
Bu yol ise zâten Rabbanî, Kurânî ve Muhammedî metodun yoludur.
Halkına en büyük hizmeti karşılık söz konusu olmadan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), diğer Nebî Aleyhis-selâmlar, herkes ve her şey kadarınca ve kaderince yapmaktadır.
Elbette gençlerimizin aklı, İlâhî öğretim ve Resûlî eğitime muhtaçtır.
Onları peşin peşin yargılamadan kendi seviyemize çekmeden ve onların seviyesine çıkarak dinlemeliyiz, anlamalıyız, anlatmalıyız ve anlaşmalıyız ki yarınlarda onlarla biz ve inançlarımız birlikte yaşayabilelim inşallah
Sözde Şerîatçı gençinip geçlerini ve geleceklerini saltanat hırsıyla ve cehâlet taassubuyla mahveden, toplumlarını güyâ din adına susturup, sindirip, uyuşturup ve sonunda da kendi kurdukları ihânet tuzaklarına düşüp düşmanlarından merhamet dileyen ve islâm devleti olduğunu söyleyenlerin hâllerini içimiz kan ağlayarak izlemekteyiz!..
Ateş düşen yerlerdeki mâsum müslümanların çırpınışları, biçâre bebeklerin bitmeyen hıçkırıkları, anlatılmaz acılar içinde anaların haykırışları ve zülûm üstüne zülûmler!..
Susan sultanlar, krallar, emirler vs.ler!..
Sözün özü şu ki hürriyet, adalet ve merhametin yok edildiği müslüman toplumlarda bu yürekler acısı durumlara düşüşün gerçek sebebi tek olup; Rabbânî, Kurânî ve Muhammedî Şuûrdan ayrılıştır
Her kafadan bir ses çıkarken sinsi hâinlerce paylaşılmaya çalışılan genç neslimize karşı en önemli ve hayatî görevimiz; hiç birini ayırmadan-gayırmadan hep birlikte yeniden kendimizde kendimizi bulmada, Rabbımızı bilmede ve Bizlik ve Birlikte bile olmada, hakka inanıp hayrı işlemede ve insanca yaşamada fikir ve düşüncelerimizi paylaşımın öğretim ve eğitimini vermektir
Bu çile çağrısına emek verip alın teri dökeceklerin ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL yardımcısı, Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) yâri ve kıyamete kadar gelecek nesillerimiz de duacıları ve rahmet ırmakları olsun İnşâallah!
Âmin!..
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9107
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Gayemiz ve Gayretimiz
GÜL-düR
KÜL-düR
KAR-tal
TÜL-düR…
ZEVK 4249
MuHaMMeDiNuRR;
NURULLAH-ta NuR-u MîM-in NAKF-ıdır MuMaMMeDiNuR!
MuMaMMeDi M e L â M e T-in SAKF-ıdır MuMaMMeDiNuR!
“AHMeDuLLAH” ın A D –ına, H e S a B -ına HaSBî HİZMET
RASÛLULLAH R a V Z a –sıdır, VAKF-ıdır MuMaMMeDiNuR!..
11.11.10 11:11
alâim-i semâ…
NAKF: Bakış, Nazar.
SAKF: Tavan. Asuman, Gökyüzü.
VAKF: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Adına-Hesabına, O’na ait OL-ANı kullanma imkanı.
HaSBî: Karşılıksız. ALLAH Rızası İÇ-in.
R a V Z a: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in RIZA HAVZı ve KûN Kevseri..
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9107
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Gayemiz ve Gayretimiz
S-adakat
S-amimiyyet
S-abır ve
S-elâmettir
M-eLâMet…
ZEVK 4375
MuHaMMeDiNuR GeNÇleri!. "SALL" a, VuSL-at VERR-ileceK
SÖZü VARdır RABB-ımızın!. SıRR, SeYRÂN-a SERR-ileceK
SıRAT OL-un ceheNNeme!. ceNNet, N’ûR-u MîM MeRRkezi
MuHaMMeDî YüRek-lerde, “KûN” KUR'ÂN-ı DİRR-ileceK!..
26.02.11. 16.44
ÂN-da Kur'ÂN-da..
MuHaMMeDiNuR: bir vakıftır hâlden BiLene.
SALL: ASL-a SILA YOLu. İstikâmet İSÂLEsi.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Zâhir Bâtın Lutfullaha Samedî Sahiblik sıfatı.. Naz-Niyaz Namazı.. Derunî DoST DUAsıDUYuş ve de UYuşu..
VuSL: ASLın Zâhiren VuCÛD-a GELişi.. SILA-da OLuş Şerefi ve Şehâdeti..
SÖZü-Vâdi VARdır RABB-ımızın:
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى
---“Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ : Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösteren-hidayete erdirendir." (Tâ-Hâ Sûresi, 20/50)
SıRAT: ceheNNemin en üst SIRTı.. Cennet'e gidebilmek için herkesin üzerinden geçmeğe Muhtaç, Mecbur, Memur ve de Mahkum OL-duğu SıRaT-ı Mustakîm ve de FıRKa-yı Nâciyye YOLu.. Kıtmir ÖMÜRgası.. AKLın KaFa TaSı.. SÖZün HaSSı..
“KûN” KUR'ÂN-ı: Yağmurlar hep BİRiBİRine benzer GaRiB-ÂN cÂN… “RaBBımızın en son yarattığı Nedir?” diye soran AYŞE ANAmıza, sırtındaki RiDasını sıyırıp omzundaki yağan yağmurun BİR DAMLAsını gösteren Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Bak Hümeyrâm işte bu DAMLa!” buyurdu. Dün, Bugün ve Yarın BENZER sanılır YAĞmur.. Oysa Her ÂN-ın YAĞmurudur OL-ÂN..
cÂNda cÂNım, eğer BİR GÜN; “mutahher KİM-dir ve mess NE-dir?" AN-larsan lütfen İNAN ki SENi, Kur'ân-ı Kerimimiz OKU-yacaktır.. O ÂN ÂNla ki, “KûN” KUR'ÂN-ınızı “OKU!” maktasın… Hâli HaZıRda ve de HuZuRda HaBîBuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem HİRÂ-sındasın..
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
---“Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne) : Ona tam bir suretde tertemiz temizlenmiş TAHHER-olanlardan başkası el süremez- MESS edemez...” (Vâkıa Sûresi, 56/79)
DİRR-ilmeK: HaYYat.. MeYYit.. SıRRını BİL-iş BUL-uş OL-uş ve ZEVK EDip YAŞAyış ŞeHâDeti ŞAH-ın ŞAH Damarında.. Zâke, TADmaktır ZEVK Almaktır ÖLmek değildir.. Anlaman gereken, HaYY nedir, MeYY nedir?..
Çok iyi BİLirsin ki, SU-yun DONma ve ERİme sıcaklığı NOKTAsı AYNı Noktadır. Ne VAR ki SU başka BUZ bambaşka AKIl için.. RASÛLî SEViyede OL-uş DİRİliği ve DİRliğinde BİZ BİR-İZ inşae ALLAHu TeâLâ..
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
---“Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne) : Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ Sûresi, 21/35)
MuHaMMeDî MuHABBEt..
HaBîBuLLaH HaBBeSîNde..
Üç MîM MeRKeZinde
MuHABBEtten MuHaMMeD
MuHaMMeD-den MuHABBEt…
---Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ MuHaMMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Şeriat-ı GaRRânı, İ’tikad-İnancını, MuHaMMeDî Şuurunu İLMince İLM edemeyiş-BİLemeyiş ve DUYamayış ŞaŞkınlığımdan Mahcûbum!
GEÇmişim için “MuHaMMeDî TEVBE de BİZ BİR-İZ” Şefaatına MUHTÂCım Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
BEŞERİYYET-ABDullahlığında CEM’ OL-AN MuHaMMeDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş 3 MîM SALL niyâzımla!
اللّٰهمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ وَ بَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ رَسُولِكَ وَ نَبِيِّ الْأُمِّيِّ وَ عَلَى ﺁلِهِ وَ صَحْبِهِ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ
"ALLAHUmme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyi’l- ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi!"
MÂNÂSI:
ALLAH'ım!
SENin; KULun, NEBİ’n, Rasûlun ve UMMî-ANA NEBİ’n Efendimiz MUHAMMED salallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'in Aziz Âilesine ve O’na Sâhib çıkan ve Sâhib Çıktığı SAHÂBElerine ve Şerefli-Necib NESLi Ehl-i Beyt aleyhumu’s-selâm’a Salât u Selâm’ımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!
S-amimiyyet
S-abır ve
S-elâmettir
M-eLâMet…
ZEVK 4375
MuHaMMeDiNuR GeNÇleri!. "SALL" a, VuSL-at VERR-ileceK
SÖZü VARdır RABB-ımızın!. SıRR, SeYRÂN-a SERR-ileceK
SıRAT OL-un ceheNNeme!. ceNNet, N’ûR-u MîM MeRRkezi
MuHaMMeDî YüRek-lerde, “KûN” KUR'ÂN-ı DİRR-ileceK!..
26.02.11. 16.44
ÂN-da Kur'ÂN-da..
MuHaMMeDiNuR: bir vakıftır hâlden BiLene.
SALL: ASL-a SILA YOLu. İstikâmet İSÂLEsi.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Zâhir Bâtın Lutfullaha Samedî Sahiblik sıfatı.. Naz-Niyaz Namazı.. Derunî DoST DUAsıDUYuş ve de UYuşu..
VuSL: ASLın Zâhiren VuCÛD-a GELişi.. SILA-da OLuş Şerefi ve Şehâdeti..
SÖZü-Vâdi VARdır RABB-ımızın:
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى
---“Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ : Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösteren-hidayete erdirendir." (Tâ-Hâ Sûresi, 20/50)
SıRAT: ceheNNemin en üst SIRTı.. Cennet'e gidebilmek için herkesin üzerinden geçmeğe Muhtaç, Mecbur, Memur ve de Mahkum OL-duğu SıRaT-ı Mustakîm ve de FıRKa-yı Nâciyye YOLu.. Kıtmir ÖMÜRgası.. AKLın KaFa TaSı.. SÖZün HaSSı..
“KûN” KUR'ÂN-ı: Yağmurlar hep BİRiBİRine benzer GaRiB-ÂN cÂN… “RaBBımızın en son yarattığı Nedir?” diye soran AYŞE ANAmıza, sırtındaki RiDasını sıyırıp omzundaki yağan yağmurun BİR DAMLAsını gösteren Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Bak Hümeyrâm işte bu DAMLa!” buyurdu. Dün, Bugün ve Yarın BENZER sanılır YAĞmur.. Oysa Her ÂN-ın YAĞmurudur OL-ÂN..
cÂNda cÂNım, eğer BİR GÜN; “mutahher KİM-dir ve mess NE-dir?" AN-larsan lütfen İNAN ki SENi, Kur'ân-ı Kerimimiz OKU-yacaktır.. O ÂN ÂNla ki, “KûN” KUR'ÂN-ınızı “OKU!” maktasın… Hâli HaZıRda ve de HuZuRda HaBîBuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem HİRÂ-sındasın..
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
---“Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne) : Ona tam bir suretde tertemiz temizlenmiş TAHHER-olanlardan başkası el süremez- MESS edemez...” (Vâkıa Sûresi, 56/79)
DİRR-ilmeK: HaYYat.. MeYYit.. SıRRını BİL-iş BUL-uş OL-uş ve ZEVK EDip YAŞAyış ŞeHâDeti ŞAH-ın ŞAH Damarında.. Zâke, TADmaktır ZEVK Almaktır ÖLmek değildir.. Anlaman gereken, HaYY nedir, MeYY nedir?..
Çok iyi BİLirsin ki, SU-yun DONma ve ERİme sıcaklığı NOKTAsı AYNı Noktadır. Ne VAR ki SU başka BUZ bambaşka AKIl için.. RASÛLî SEViyede OL-uş DİRİliği ve DİRliğinde BİZ BİR-İZ inşae ALLAHu TeâLâ..
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
---“Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne) : Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ Sûresi, 21/35)
MuHaMMeDî MuHABBEt..
HaBîBuLLaH HaBBeSîNde..
Üç MîM MeRKeZinde
MuHABBEtten MuHaMMeD
MuHaMMeD-den MuHABBEt…
---Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ MuHaMMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Şeriat-ı GaRRânı, İ’tikad-İnancını, MuHaMMeDî Şuurunu İLMince İLM edemeyiş-BİLemeyiş ve DUYamayış ŞaŞkınlığımdan Mahcûbum!
GEÇmişim için “MuHaMMeDî TEVBE de BİZ BİR-İZ” Şefaatına MUHTÂCım Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
BEŞERİYYET-ABDullahlığında CEM’ OL-AN MuHaMMeDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş 3 MîM SALL niyâzımla!
اللّٰهمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ وَ بَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ رَسُولِكَ وَ نَبِيِّ الْأُمِّيِّ وَ عَلَى ﺁلِهِ وَ صَحْبِهِ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ
"ALLAHUmme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyi’l- ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi!"
MÂNÂSI:
ALLAH'ım!
SENin; KULun, NEBİ’n, Rasûlun ve UMMî-ANA NEBİ’n Efendimiz MUHAMMED salallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'in Aziz Âilesine ve O’na Sâhib çıkan ve Sâhib Çıktığı SAHÂBElerine ve Şerefli-Necib NESLi Ehl-i Beyt aleyhumu’s-selâm’a Salât u Selâm’ımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9107
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Gayemiz ve Gayretimiz
GüL GöNüllü Kardeşlerimiz,
MuhammediNur Kevserimiz,
Kâr u BeLâ Kervanımız,
Sanal TeKKemiz ve,
HasBî ve HabiBî
MeDine’miz-MeKKemiz için Övgülerinize cANdan ŞÜKRânlarımı sunarım..
Bendeniz için gönlünüz dolusu iltifatlarınıza lâyık değilim inanın ki..
Basit, sıradan, sessiz ve ıssız Gönül ÇÖLümde Kervan Kıtmiriyim..
Tek, Sırf ve Sâdece Sermayem Rasûlullah SALLallahu aleyhi vesellem'imize SADAKAT-SAMİMİYETimizdir inşae ALLAH..
Yarım Nefeslik ÖMRümüzde RABBu'l-Âlemîn ALLAH celle celâluhumuza KUL-luğumuzu Lâzım ve Lâyıkınca, Kaderimiz ve Kadarımızca YAPabilmek derdindeyiz hamdolsun..
Çağlayanlar gibi Çokça COŞku İÇinde GEÇip-GİDen HaYYatımın AK ALEV Türküsü savruldu durdu KIR AT-ın YâR YELEsinde Şükür..
Tek HEDEFimiz ALLAH celle celâluhu..
NÛRULLAHı-Kelâmullahı-Hidâyetullahı ve Selâmetullahı,
Ve O'naTeK GeTiRici-GöTüRücümüz Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem.
Kirli de Olsa, EL-lerimiz Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve HaKK Dostlarında, sonsuz Şükürler olsun..
“BİZ BİR-İZ” SöZümüzü iyi ANlamak Lâzım Ve Lâyıktır.
MuHaMMeDî Melâmette Yalan ve Riyâ ASLâ Olamaz!
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem ADIna Hesâbına ve Şerefine OLmayan Her Şey ve İŞ;
Gaflet, Cehâlet, Dalâlet ve İhânetle Son-Uç-lanır..
Bunun için BİZ DEdiğimiz;
İnançta MuHaMMeDî Şuuru,
Amelde MuHaMMeDî Nûru,
Ahlâkta MuHaMMeDî Sürûru ve,
Değişmez HÂLlerde MuHaMMeDî O-NUR-u
Ana Şart BİLir-BULur-OL-ur da YAŞArız in şâe ALLAH can Kardeşlerimiz..
Elhamdulillâhi RABBu'l-Âlemîn ki;
İMâM-ı Mutlak Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem
MürŞid-i Mutlak Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem
RaSûl-u Mutlak Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem'imizdir.
Pîr O kimse ki, ELimizi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem EL-inde kılıp YEDULLAHa Ulaştıra..
BİZim için SONuçta PÎR, İmam Ali kerremullâhi veche Efendimiz'dir.
Kebandan Elektrik GETİRir gibi EL ELe bize Her AN CAN CERRYANI Taşıyan ALLAH DOSTlarımızın Rûhuna RAHMETler Yağsın DUÂmız in şâe ALLAH..
MuhammedîNUR Gönül TEKKEmizdekiler ben, sen, o olanlar ise;
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellemin KEREM KEVSERindeki DERÛN Damlalarıyız in şâe ALLAH..
BiR-imiz Hep-imiz
Hep-imiz BiR-imiz
BİZ BİR-İZ MuHaMMeDîyiz Hamdolsun..
BİLEŞİK KAPlar gibi El Ele kalb kalbe ALLAH celle celâluhu İÇin BAĞlıyız.
DENİZ SEViyesi gibi TEK SEViye OL-AN Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellemin RASÛLÎ SEVİYESİndeyiz hamdolsun..
Çok BİLenimiz, Az bilenimiz, Akıllımız, Delimiz, Gülümüz, Dalımız, Nur yiyenimiz, Nar yiyenimiz, Hamdolsun diyenimiz, Cılızımız, Pehlivanımız, Kalenderimiz, GARİB-ÂNımız, Minâ-canımız, Tabibimiz, Habibimiz, Ahmetimiz, Tarığımız, Kurdumuz, Anka Kuşumuz, Kıtmir'imiz Olacaktır elbet..
Tıpkı Yörük GÖÇü gibi HEP BİRlikteyiz, ama YOL-da kalanımız olamayacak in şâe ALLAH..
Çok bildiğini sananımıza düşen İş Çokça Hizmet etmek, az biliyorum sananımız da azca hizmet ve çokça çaba İÇinde…
Kısacası her AN, Her YER, Her Hal ve Nefeste;
Kur'ân-ı Kerim ve Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellemin Yüce YOLunda
HasBî ve HabiBî HİZMetinde BİZ BİR-İZ in şâe ALLAH..
BAKma Kıtmir'in kendisini, DEVE KUŞUyum sanıp da kanat AÇıp HAVAlandığına..
Desem de bak Yine “FIRR” ladı ne edeyim!..
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
--- “Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlum, de ki: ) O halde hemen ALLAH'a KAÇın, (küfrü bırakıp hemen îmâna gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.”
(Zâriyât 51/50)
Ve Tebliğ – Tenzir - Tebşir ve TEŞHİDde Ni’met-i Uzmâmız AZİZ Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve sellem Efendimize O’nu DUY-up UY-An'lara İlmullahça SALLat u SELâM OLsun in şâe ALLAH..
HaYY DoST!..
HaBiBuLLaH HaMaMında,
PiS-lere HaYY!. PAS-lara HaYY!.
RaSûLuLLaH TaMaMında,
AS-lara HaYY!. HAS-lara HaYY!.
NeBiYYuLLaH ZeM-ZeM-inde,
AĞ-zı AÇ-ık TAS-lara HaYY!.
VeLiYYuLLaH DeM-DeM-inde,
NeFiS-NeFeS-SeS-lere HaYY!.
GÖR-meyen GöNüL GÖL-ümüz
GÖL İÇ-indeki ÇÖL-ümüz
CüMLe cAN-larda DİRİ-dir
ÇÖL-de ÇÖZ-ülen ÖLÜ-müz..
HEP-i YOK-tur.. HİÇ-i ÇOK-tur
HİÇ-i HEP-tir.. ÇOK-u YOK-tur
KuL İHVaNî K I T M İ R -imiz
TOK-u AÇ-tır… AÇ-ı TOK-tur..
25.12.10 12:15
nrm.alâim-i semâ…
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9107
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: Gayemiz ve Gayretimiz
TeK NOKtalık mekÂN OL-mak!
zamAN İÇİ-nde AN OL-mak!.
insan kÂmiL-Le “İNSÂN”dır
HaKK-ın KULu sultÂN OL-mak!
ZEVK 4840
İNsÂN VAR-dır FıTRatından MuhaMMedî NUR-u TAŞıR!.
SEV-ER.. SEV-ilir “SEVgi”dir!.. “BİZ-BİR-İZ” SüRûRu TAŞıR!.
YÜReğinde “SEV”gi IŞIr!.. YÜZÜnde “VeDûD” GÜLümser!!..
“ARZ” dan “ARŞ” a “AHMEDΔ dir!.. CEM’de “MîM O-NUR-u” TAŞıR!..
01 mrt 12 12:12
brsbrs..tktktrstkks…mhmmdnrnşs..
Fıtrat: Yaradılış, tıynet, hilkat
azİZ cANlarımız,
MuhaMMedî meLÂmetin ÖZ-eti-ÖZ-sÖZü;
1- ÂLEM-ÂDEM AKLındır ki, AKLın ZIDlık ÜLKesinde Gübre, GÜLün ANAsı BİLine.. Noksan ARAnmaya MükeMMeli BULuna SeYRedile..
2- Hamm AKLa, İlmullahla; Zâhiren Şeriat-ı GaRRa Bâtınen Kur'ân-ı Kerim ÂB-DeSTi ALdırıla..
3- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin El ÂN Kerem Kalb-i Kâmili İZlene Kur'ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mesnedinden KOPulmaya!..
4- AKLen HaLKa dönük DIŞ YÜZünde asla riYÂ Olmaya! NAKlen el HaKK celle celâluhuda her ÂN OL-AN İÇ ÖZ-ünde YALAN Barınmaya! ki SöZ-Sohbeti DUY-a-BİLeSîN!.. ZeVK ve HaZZı HAZZM EDip UY-a-BİLeSîN!..
5- ALLAH celle celâluhu ya İbâdet FaRZ!.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Fırka-yı NÂciyye YOLuna Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına, HESABına ve Şerefine MuhaMMedî Hasbî Hizmet ED-ile ki “YakîN GEL”enedek inşae ALLAH!..
6- MuhaMMedî meLÂmet, ne ceheNNemden KAÇmak! Ne de ceNNette KOŞmak BİLinmeye ki;
Her yerde Her zaman ve Her Halde EL ÂN CeheNNemin üzerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hasbî hİZZmet SIRAT KÖPrüsü ve AHADî-AHMEDÎ ÂLEM-ÂDEM ARAbasının AŞK TEK-ER-i OLUŞ Şerefini YAŞAyış ŞÂHâdeti BİLinip BİLE-YAŞAna!..
7- HaYYal-i HaYYattan Hakikat-ı MuhaMmediyyemize TEZZ GEÇilip;
MuhaMMed aleyhi's-selâmın AkvÂL-inde,
MuhaMMed aleyhi's-selâmın A’mÂL-inde,
MuhaMMed aleyhi's-selâmın AhLÂk-inde,
MuhaMMed aleyhi's-selâmın AhvÂL-inde,
BİZ BİR-İZ ;
İZ.. inde Kur'ân-ı Kerim.. her ANN.. OL-ÂN..
BİZ..inde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BiZ-CAN
BİR.. inde ALLAH celle celâluhu .. ANNsız ÂNN!.. AN-ı YaratANN..
Yâ HaNNâN u Yâ MeNNâN! Yâ Bedi’u’s- semâvâtü ve’l-arz! Yâ zü’l CeLÂL ve’l- İKRÂMMM!.. YAŞAna!. YAŞAna!.. YAŞAna!..
8- Gerisi küllîyyen YalAN “YaşANmayAN YALAN!..” BİLine!. BİLine!.. BİLine!..
NoT: 1- OMuzuna AL-dığını ANLA-dığın EMÂN-et ALİ kerremullahi veche ve sonUÇta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in şerefli Omuzlarındaki YÜCE EMÂNettir.. Ve İNDİReceğin put ise senin ÖZEL PUTundur!..
NoT: 2- DEVRden DevrÂNda habersizliği SEÇen ÖLü-canlıların donukluğu, DUYmalarına perdedir. BİZe Düşen görevse; ERİmelerine, EREN ER-ince HİZMet ASLen-AYNen İŞİmizdir inşae ALLAH!..
NoT: 3- bu güvercinliğe nice KUŞlar KONdu UÇtu.. KALanlar HİR Kadrin BİLenler oldu.. Tûb GurÂbÂ!..
yine terasteKKemİZ-de
yine hÂLimİZ hÂrÂbÂ
“ben-sen-o biz” “BİZ BİR-İZ” de
ReSûL SeSi: “Tûb GurÂbÂ!..
01 mrt 12 14:42..
brsbrs..tktktrstkks…mhmmdnrnşs..
TuBâ GuRaBâ!..: Ne Mutlu GARİB-(ÂN) lere-lara..
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “El-İslâmu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ li’l-gurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l-gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun gariblere! (Sıddık Ve Âdil Muhammedî Âşıklara!)” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Yüce RuHunda,
“BİZ BİR-İZ” e es SeLÂm OLsun inşae ALLAHu Teâlâ!..
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.
Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah '' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''
Dâimen ebeden İn şâe ALLAH.
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.
MuhaMMedi MuHABBEtlerimİZle!....
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5203
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
Re: Gayemiz ve Gayretimiz
Aklımızın algıladıkları kendi dünyamızda bizler için bir engel olurken ve hayat mücadelemizde aklımızın engellerini naklen kaldırmaya çalışırken, hizmet etme gayreti içerisinde olduğumuz MuhaMMedinur Sitemizde asıl amacımız ve temel hareket noktamız aynı olup sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına hesabına ve şerefine Allah celle celâluhu'nun hakkı ve hayrı için HİZMET ETMEKTİR...