TÜRKÇESİ:Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Nebîyyil Ümmiyyil Habîbil Âliyyil Kadîril Azîmil câhiVe alâ âlihi ve ashâbihi ve evlâdihi ve ezvâcihi ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi Ve eshârihi ve ensârihi ve eşyâihi ve muhibbihi ve ümmetihi Ve aleynâ maahum ve'l-mü'minîne ve'l-mü'minâtı ve'l-müslimîne ve'l-müslimâtı ec'maîn.
MÂNÂSI:ALLAH'ım! Sahibimiz ve Efendimiz, kadri-kıymeti-değeri ve şerefi Senin katında azîm-kadîr-âlî olan Ümmî Nebîn ve Habibin Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle (teslimiyet ve tâbi' olmak için kendisine kavuşmamıza ve sılamıza salâtımızı vesile kıl!) Ve ailesine, ashabına, evlâdlarına, eşlerine, zürriyetine ve ehl-i beytine de! Eshârına(seher sırrına), ensarına(oluşum unsuruna, muhabbet Medine'sinin elemanlarına, ALLAH adına yardımcılarına) ve nûrundan oluşan herşeyine (herşeye)ve muhiblerine(el ele, kan kana ve can cana sevenlerine), ve ümmetine(O'na tam kemâlla teslim ve tâbi' olup onun imâmlığında ALLAH Tealâ'ya istikamet edenlere)de! Onlarla beraber bizlere de ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, müslüman erkeklere ve müslüman kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eyle! (ulaşımımıza vesile kıl yâ Rabbü'l-Âlemin)
İçim yandı mı ağlarım. Kalbin kaynadı mı ağlarım... İki kişinin göz yaşı gözünde hazır beklermiş: Bir âşığın, bir de münâfığın… Hamdolsun tescilli kıtmir’i Muhammedîyiz. Uşşakın son-ucuyuz ağlarız...
DOST AĞLAR
Salât-u-Selâmla Yolcu Yolunca
Muhabbet MUHAMMED Kalbe Dolunca
Ravzasında Hazır Huzur Olunca
Ârifler Ah Çeker Âşıkân Ağlar...
***
Nefsini Bilmektir AŞK İNFİTÂR’in
RABB’bini Bilmekse Ah İle Zârin
Her Yerde, Herzaman, Her Hâlde YÂR’in
ANmazsa Âşıklar Vakt-u-Ân Ağlar...
***
Bir ALLAH DOSTU Ki Bir “ALLAH!” dese Cihân’a Can Verir, Sır Olur Sese Dünyâdan Ahrete Hicret Eylese
Semâda Melekler Kevn-ü-Kân Ağlar...
***
Kendinde Kendini Aratış Hoş da
Tohumdan Tohuma Yaratış Hoş da
Geçen Bahar Yazla-Güzle Kış Hoş da
Gül Goncayla Bülbül-Bâgübân Ağlar...
***
Çile Çarşısıdır Bu HAN İHVÂNÎ
Çile, Çekmeyene Nihân İHVÂNİ
Çark-ı Çile, Cevr-u-Cihân İHVÂNÎ
Çile Cümbüşünde Nice CAN Ağlar...
14.02.2002 17:10
İnfitar :Yarılma, açılma. Kur’ân-ı Kerim’de 82. sûre. Kevn-ü kân : Var oluş kaynağı. Bağ-ü-bân : Bağ bakıcısı. Cevir : (Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm. * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey Nihan :f. Gizli, saklı. Bulunmayan. Mevcut olmayan. * Sır. Cümbüş :Cünbiş. f. Kımıldanma, hareket. * Zevk, eğlence, cünbüş.
Ey Ezelî-Ebedî hayrı ve birr-u-ihsânı bol ve sonsuz ve şânı yüce olan RABB’imiz:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin şu DUÂsını BİZim için de kabul buyur:
Yanarım cemâlin ile
Muhabbet kemâlin ile
Ehl-i Beyt ü âlin ile
Aşkına yâ Rasûlullah!..
*
Deli gönlüm viran eyle
Hâl-i hazır “Hira” n eyle
Canım Cânan çıran eyele
Meşkine yâ Rasûlullah!..
*
Şu cihan dar geldi bana
Ağlıyorum yana yana
Kıtmir et beni Ravzana
Köşküne yâ Rasûlullah!..
14.02.2002 17:44
Divâni : f. Deli. Aklı başında olmayan. Mâsivâ :Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler. Cemâl : Yüz güzelliği. Fertteki güzellik. * Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi. * Hak ile söylenen doğru söz. * Hüsün. Kemâl : Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. * Değer, baha. * Fazlalık. * Sıdk ile yapılan güzel iş. Hıra :Mekke-i Mükerreme'nin civarında bulunan ve Hz. Peygamber'e (A.S.M.) ilk vahyin geldiği mağaranın ismidir. Bu mağaranın bulunduğu dağa Hırâ dağı denildiği gibi, Harrâ veya Cebel-i Nûrl da denilmektedir. Çıra : Yağla ışık veren aydınlatma âleti. Meşk :Aşkı icra etmek. Bilmeyene bir şeyi öğretmek. Kıtmir :Ashab-ı Kehf'in köpeğinin adı. * Hurma ile çekirdeğinin arasındaki ince zar. Çekirdeğin arasındaki ince pürüz. * Hakir ve küçük olan şeylerde mesel olmuştur. Ravza-yı Mutahhara : Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.
"Bir şiir denk geldi Ehl-i Beyt aleyhisselâm diye onu şöyle açıp devam edelim." Kul İhvÂNi Not: Kul İhvÂNi Hocamız bu şiirini leyl sûresi sohbeti sırasında şerh etmiştir. DOST EHL-İ BEYT (as)
Muhabbet Aşkın Mihengi
AHMEDÜL-AHAD Âhengi
Ravzasının Rıza Rengi
Alımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Aşk Arısın Göz Bebeği
Görenin Gönül Gerçeği
Yedi Dağımız Çiçeği
Balımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Aşkın Şemâil Şeklidir
Kalb-i Muhammed Köklüdür
Salât ü Selâm Yüklüdür
Dalımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Aşkın İlâcıdır AKL A
Yoluna Yoldaş Olmakla
Sırdır Aramızda HAKK la
Hâlimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Şehidüş- Şâh tır Yârimiz
ARZ ından ARŞ a Zârimiz
Beşiğimiz Mezârımız
Salımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Dost Mukaddes Tuvâ dayız
Elem Neşrah Duhâ dayız
Gece Gündüz Duâdayız
Elimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Sende Ben, Bende Sen Çile
Yollarımız Kesen Çile
Yersiz Yurtsuz Esen Çile
Yelimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Kâr-ü-Belâ Kandığımız
Aşkla Adın Andığımız
YÂR Yoluna Yandığımız
Külümüz Dost Ehl-i Beyte (as)
Kul İhvâni Tâhirîyiz
Evvel-Âhir Mâhirîyiz
Bâtın Zevk-İ Zâhirîyiz
Tülümüz Dost Ehl-i Beyte (as)
14.02.2002 20:30
EHL-İ BEYT (as) :Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar. Hz. Peygamberin (A.S.M.) kendisi ile beraber, kızı Hz. Fâtıma Validemiz, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den (R.A.) müteşekkil hey'et. "Hamse-i âl-i abâ" da denir. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur. Mihenk :(Mihek) Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. Mc: Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta. Şemâil : Şimal. C.) Huylar, ahlâklar, tabiatlar. Sır : Sırr. Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti. Hâl :Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. Cezbe. Dert, keder, elem. Mecâl. Kuvvet. Şehidüş-Şâh :Şahın Şehidi Hz. Hüseyin aleyhisselam. Mukaddes Tuvâ :Övünmüş, senâ edilmiş şey. Tur-i Sina dağı eteğinde bir vâdinin adı. Örülmüş kuyu. Elem neşrah: Kurân-ı Kerîmde 82. Sûre. "İnşirâh" açılmak, genişlemek, sevinmek manalarına gelir. Duhâ sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 8 (sekiz) âyettir. Bu sûrede Peygamberimizin, çocukluğunda risalete hazırlamak üzere kalbinnin açılıp arıtılmasından söz edilmektedir. Ayrıca, onun getirdiği dindeki kolaylıklara dikkat çekilerek Allah'a şükretmeye teşvik edilmektedir. Duhâ :Kurân-ı Kerîmde 93. Sûre. Duhâ, kuşluk vakti demektir. Sûre, adını ilk ayette geçen bu kelimeden alır. Fecr sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 11 (onbir) âyettir. Sûrede âhir zaman Peygamberinin hususiyetlerinden biri yani yetim oluşu ele alınır ve kendisi teselli edilir. Şeen :Şen. İş, yeni olan hâl. Şan. Tavır. Hâdise. Vâkıa. Kasdetmek. Emr ü hâl. Tıb: Baştan göze gelen kan damarı. Baştan kaşa, kaştdan göze kan getiren iki damar ismi. Fls: Bir şeyin hususiyetinin fiilî tezâhürü, neticesi ve eseri. Şevk :Çok istek, şiddetli arzu. Neş'e. Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. Memnun. Şâduman. (Bak: Himmet, Şavk) Makarr :(Karar. dan) Karar yeri. Karargâh. Kararlı yer. Merkez. Pâyitaht. Fatmatüz- Zehrâ :Hz. Resul-i Ekremin (A.S.M.), Hz. Hatice'den doğma kızı. Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz. Ali ile evlenmiş ve Hz. Hasan ve Hüseyin'in vâlideleri olmuştur. Peygamberimizden (A.S.M.) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür. (Radıyallahü anha) Kerbelâ :Irakta Seyyid-üş şühedâ Hz. İmam-ı Hüseyin Efendimizin (R.A.) meşhed-i mübârekleri olan yer.(Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâya.Düşdü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya) (Kâzım) Kün! feyekün :Ol! Ve müteakiben olur. Hükm-ü İlâhinin icra emri. Kâr-ü-Belâ :Kâr elde etmek ile belâ çekmenin atbaşı olması. Kerbelâdaki can ile şehâdet şehidliği meydanı.. Mâhir :Becerikli, hünerli, san'atkâr.
Ehl-i Beyt aleyhisselâm, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin ehli yani hal içinde olan.
Kendi hallerini aynen yaşayan, Lütfullahın Hüviyetini taşıyan, kendi üzerinde taşıyanlar.
Bunlar mâlumaliniz Fatma Vâlidemiz Aleyhasselâm, Hz. Ali keremullahi veche, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin aleyhisselâmdan ibârettir. Hamse-i Ali Âbâ denir bunlara.
Dört dür. Beşincisi Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemdir ve ele benzetilerek Pençe-i Âl-i Abâ denmiştir.
Bunun sebebi dördünü abâsının altına alışıdır.
----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hayber günü: Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki o, ALLAHı ve Resûlünü sever, ALLAH ve Resûlü de onu sever. buyurunca Râvi devâmla derki: Bu söz üzerine (kendilerini seçsin diye sahabe) boyunlarını uzattılar. Ama, Resûlullah (sav): Bana Alîyi çağırın! buyurdular. Alî (kv) getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi.ALLAH Teâlâ Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı. Râvi devâmla Âl-i İmrân 3/61 âyeti indiği zaman Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım... buyurup hemen Alîyi, Fatımayı, Hasan ve Hüseyin (Aleyhis-Selâm)ı çağırdı ve ALLAHım bunlar benim ailemdir (ehlimdir). buyurmuştur. (Müslim, Fezâilül-Ashâb 32 (2404); Tirmizî, Menâkib (3726))
----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)e: Sana bu ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa de ki: Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyet edelim ki ALLAHın lâneti yalancılar üzerine olsun! (Âl-i İmrân 3/61) âyet-i celîlesi indiğinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Alî (keremullahi veche)yi, Fatıma (Aleyhas-Selâm)ı, Hasan (Aleyhis-Selâm) ve Hüseyin (Aleyhis-Selâm)ı çağırdı ve: ALLAHım bunlar da benim ehlim (ailem) buyurmuştur. (Sâd İbn Ebi Vakkas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân 30021)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin zât-i âlîsi, soyu, ailesi, Ehl-i Beyti Aleyhimüs-selâtü ves-selâm ecmâin hazretleriyle ilgili pek çok eserler günümüzde mevcûddur. Hamd olsun ki her yerde ve heran bulunabiliyor. Biz ise tasavvufun iliği hükmünde olduğuna inandığımız Ehl-i Beyt (Aleyhis-Selâm) zevk etmekteyiz..
''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike(Muhammedîyyeti) ve Nebîyyike(Mahmudîyyeti) , ve Rasülûke(Ahmedîyyeti) ve Nebîyyil-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''
Bu 14.02.2002 20:30 bu saatlara yakın bir saatlarde yazılan bir şiir, gelen bir şiirdir.
Dost Ehl-i Beyt aleyhisselâm.
Nedir aleyhisselâm?
Aleyhisselâm peygamberlere denir! diyor.
Allahın selâmı Onun üzerine olsun! demektir.
Bizim sılâmız onlara olsun demek.
Sadece Peygamberlere neden olsun yani.
Böyle alışılmış. Niye alışılmış. Bu ne demek?
Aleyhi erkek olduğu için aleyhiselâm, aleyha kadın olduğu için aleyha selâm.
Ona selâm olsun demektir.
Sılâmız olsun demektir. Kavuşalım, buluşalım demektir.
Kabul ediyorum demektir.
Aşkın Şemâil Şeklidir
Kalb-i Muhammed Köklüdür
Salât ü Selâm Yüklüdür
Dalımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Hamd olsun öyle bir dal öyle bir dal ki görüneni aşkın şekli şemailidir. Görüntüsüdür.
Kalbi, Muhammed aleyhisselâmın kalbinde kökü olan bir daldan bahsediyorum.
Salâtı selâm yüklüdür.
Meyveleri dâima teslim ol, SALL etten ibârettir.
Başka meyve vermez çünkü.
Zâten teslim olup da SALL etmeyenin bulacağı Allah korusun sadece Hizbuşşeytandır. Nere giderse gitsin!.
Aşkın İlâcıdır AKL A
Yoluna Yoldaş Olmakla
Sırdır Aramızda HAKK la
Hâlimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Aşkın ilacıdır akla, eğer Ehl-i Beyt hâlini almazsa akıl asla dertten kurtulâmaz, hastalıktan.
Nasıl olacak bu iş?
Yoluna yoldaş olmakla.
Sırdır aramazda Hakla,
Hâlimiz Dost Ehl-i Beyte.
Bu Hakktan, Hakka, Hakkla olan hayatımızın içinde bir hâldir.
Hâl nedir?
Değişmeyen huylardır, değişemeyen huylardır.
Ne yaparsa yapsın değişemeyen Ahlâk-ı Muhammedîyedir.
Şehidüş- Şâh tır Yârimiz
ARZ ından ARŞ a Zârimiz
Beşiğimiz Mezârımız
Salımız Dost Ehl-i Beyte (as)
Biz İmam Hüseyin aleyhisselâm YâRimizdir.
Onun içindir arzdan arşa zârimiz.
Dilimizden kalbimize arştan en yüksek son noktaya.
Arş nedir?
Nur-u Mimdir sanki.
Oraya kadar yaratılış noktasına kadar biz bunun zârindeyiz.
Bizim mezarımız doğduğumuz beşiktir.
Doğduğumuz gün ölmüşüz gibi.
Salımız dost Ehl-i Beyte. Ehl-i Beyt aleyhisselâma salımız dost!.
Dost Mukaddes Tuvâ dayız
Elem Neşrah Duhâ dayız
Gece Gündüz Duâdayız
Elimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Biz Mukaddes Tuvâdayız. Hiç çıkmadık hamd olsun!.
Çölde yaşıyor gözüksek de gönlümüz Mukaddes Tuvâdayız. إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى --"İnni ene rabbüke fahla' na'leyk inneke bil vadil mukaddesi tuva: Muhakkak ki Ben, evet Ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen Kudsal Vâdi Tuvâ'dasın!''(Tâ-Hâ 20/12)
Allahu Zül- Celâlin rızasını, varlığını, birliğini, dirliğini tevhidini yaratanımızı terk edip başka bir yaratan aramadık.
Hiç başkasının ayakkabısını giymedik.
Hep yalın ayak baş kabak.
Şimdi kimin sadrını?
Benim sadrımı. Senin sadrını. Bizim sadrımızı.
Sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme hitab!
Ancak ümmetiyiz âyetleri oraya çivileyemez kimse!.
Âyetler kıyamete kadar haktır.
وَالضُّحَى
وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى ----"Vedduha. Velleyli iza seca.:O duhâya. Andolsun kuşluk vaktine! Ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki'' (Duhâ 93/1)
Ved- duha vel- leyli izâ seca,
Güneşin en parlak zamanı, Muhammed aleyhisselâm devri vedduhadayız. Gece gündüz duadayız.
Elimiz Dost Ehl-i Beyt Elinde!.
Sende Ben, Bende Sen Çile
Yollarımız Kesen Çile
Yersiz Yurtsuz Esen Çile
Yelimiz Dost Ehl-i Beyte (as)
Ehl-i Beyt böyledir hiçbir zaman çileden kurtulâmamıştır.
Âyet de öyledir. Ey Ehl-i Beyt Allah size tertemiz yapmak istiyor âyet. Neyle?
Çile Ateşiyle. وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا ----" Ve karne fi büyutikünne ve la teberracne teberrucel cahiliyyetil ula ve ekimmes salete ve atinez zekate ve eti'nellahe ve rasuleh innema yüridüllahü li yüzhibe ankümür ricse ehlel beyti ve yütahhiraküm tathira:Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. '' (Ahzâb 33/33)
Dündür bugündür hiç değişmemiştir.
Ne iki yakaları bir araya gelmiştir ne de kimseye yırttırmıştır Allahû Zülcelâl Hamdolsun!
Ama asla göremezsiniz bu âlemde bir Ehl-i Beytin maddî manevî huzur içinde yani her şeyi var gözüküyor göremezsiniz!.
Subhânın şeen şevkiyiz
Biz Subhânın şeen şevkiyiz!.
Çok istekli, şiddetli arzulu, neşeli.
Tamamen içinde yaşayan şevk budur.
Şeen ise her AN yok ediş var ediştir. Yeniden Yaratıştır. Kün feyekündür
Aşkullah, makar-karar kıldığı yerdir.
Aşkullah ancak bizim mevkimizde bizde karar kılabilir, İNSANda ve BİZde
Fatma tül Zehra zevkiyiz
Dilimiz Dost Ehl-i Beyte
Yani bu niye çok olsun ki BİZe!.
Biz şu ANda bütün sistemi döndüren kâinatın bütün kürrelerini, yani güneş sistemleriyle bütün kâinatla birlikte en ufak atomu da döndüren,
Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi eden ve şu AN ŞEENde olan her AN şimdi yapan, bu şeenin şevki içindeyiz hamd olsun maddîyatta BİZ olarak!. يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ----"Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikilkuddusil'aziyzilhakiymi.: Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.'' (Cumâ 62/1)
Ama Makarr-ı Aşka mevkiyiz çünkü Muhammedîyiz!.
Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin yüreğindeyiz hamd olsun!. Fatma tül Zehra zevkiyiz!.
Fatma tül Zehra Vâlidemiz, Nübüvvet Sırrında gece gibidir, yutucudur.
Böyle bir zevk sahibidir. Tümünü yutar!.
Dilimiz Dost Ehl-i Beyte!.
Nûr-U Muahmmedle Bir Kez
Buluşınca Herşey-Herkez
MUHİT i Döndüren MERKEZ
Mil imiz Dost Ehl-iBeyte (as)
Biz Biliriz ki bu muhiti döndüren bir Merkez Mili vardır.
O da Muhammed aleyhisselâmdır ve Nurudur hamd olsun BİZ BİRiz Onda. Milimiz Dost Ehl-i Beyte çünkü, canıyla, kanıyla, diniyle imanıyla her şeyiyle Onlarla, Elleriyle, Dilleriyle, Nakilleriyle ve Dostlarıyla Allahû Zülcelâle ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme;
Teslim olduk,
İman Ettik,
Tâbi OLduk,
İtâat Ettik şükür!..
Seven, Sevilen İledir
Çeken, Çektiren Bile dir
Ehl-i Beyt Yolu Çile dir
Yolumuz Dost Ehl- Beyte (as)
Bu Lâ rahate fid- dünya! Hadis-i Şerif.
Dünya da rahat yoktur!
Kime?
Çöl Ehline,
Ya Çöplükteki, çöplükteki hayvandan da aşağıya düşmüşse çöplük kurtlarıyla yaşayabilir.
Hiç mahsuru yok. Sorumsuzca yaşabilir. Tıpkı onlar gibi.
Hiçbir sorumluluğu olmayan hayvandan da aşağıya düşürmüşse aklını belhüme dallün daha da sapık olmuşsa buyursun bir dönem yesin içsin tebinsin ve gebersin!. وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ --"Ve le kad zera'na li cehenneme kesiram minel cinni vel insi lehüm kulubül la yefkahune biha ve lehüm a'yünül la yübsirune biha ve lehüm azanül la yesmeune biha ülaike kel en'ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun:Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. (Araf 7/179)
Ama hayır, hayır bu bir bu akla nankörlük olur. İhânet olur!.
Ben Azaben muhina! İhânet Azabına düşerim!.
Bu Benim yanıma kalmaz! Akıl Nimetine nakörlük ve ihanet olur!.
Kimsenin koymadığını yaratanda koymaz!.
Zül- İntikam celle celâlihu Esmasını estirir!.
El Kahhar celle celâlihu estirir!.
Yerle bir eder zâhirde bâtında evvelde diyorsan o zaman baksarsan seven sevilen iledir!.
Kendini bilen Rabbini bilen! budur.
Sevilmek istenen Rabb celle celâlihu dur.
Merkez de sabit duran O dur.
Merkezin de merkezinden Yakîn!. Merkezin Etrafında tavaf dönen ve küllî şey in küllî şey in işte seven ve sevilen.
Seven sevilen iledir.
Efendim bu kolay iş değil biliyorum. Çiledir derttir!.
İyi de çeken çektiren BİLEdir yalınız.
Onun için bu biliş, ne diyor Münir Hocam okuyorsunuzdur.
İpek Böceği mi ne yazmışım bu gün çevirdim İlahi Radyo diye.
Kendi içindeki radyonun sesini duyunca diyor ben radyoluktan vaz geçtim spikeri duydum Enel- Hakk dedi!.
Sen mi dedin Enel Hakk! diye
Haa ben dedim!.
Vurun kafasını!.
ÖZ Spikerini duyunca!.
Ehl-i Beyt yolu ÇİLE yoludur.
Yolumuz Dost Ehl-i Beyte!.
Çöl! Çöl! Çöl! deyip duruyoruz.
Çöplük, Çöl diyoruz BİZ.
İmtihan salonuna çöplük diyoruz.
Gerçek Tiyotro Sahnesine ÇÖPLÜK diyoruz!
Aşağıya indiğimiz zaman ÇÖL olduğunu görüyoruz.
Salât, salâvat SILAdır.
Sıla; ulaşımdır, SALLdır.
Salâvatla Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme ULAŞılır.
Salâtla Allah Celle Celâlehuya ULAŞılır.
Allahtan salât ve sabırla isteyiniz buyrulmaktadır. وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ --"Vesteiynu bis sabri ves salah, ve inneha le keiratün illa alel haşiiyn: Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. (Bakara 2/45)
Âşıklara essaladır!.
Kim ki âşık olmak istiyorsa SeSimiz İZimİZdir hamd olsun!.
Bu ÇÖL BİZim!.
Issızım, sessizim!.
Kimsesizim.
Bu ÇÖL BİZim!.
Sesi bizim. Bizim çölümüz.
Her gün, her çağ, her asırda, her zaman bir ses olacaktır bu çölde.
Sestir İZ! Sestir Kurân-ı Kerim.
Sestir Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem.
ve kalu semi'na ve eta'na dır!
وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا --"ve kalu semi'na ve eta'na :DUYduk ve UYduk!..''(Bakara 2/285)
DUYduk SESe UYduktur İslâm.
Allahu Zül- Celâlin SÖZünü, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin SESinden DUYduk da UYduk hamdolsun Rabbımıza!
İslam, Duymaya ve uymaya bağlıdır.
Yüreğimiz Kerbelâdır.
Çölümüz Dost Ehl-i Beyte.
Kerbelâ, Kâr u Belâ demektir.
Kerbelâ! Kâr u Belâ, kârın ve belânın kaynadığı yerdir.
Verirsin canını alırsın Cennetini, ne istiyorsan! Cânânı da!.
Kâr u Belâ yan yanadır. Sırat sırtında orası!.
Kerbelâ, uyduruk bir kelime değildir.
Öyle denkleşmemiştir. Kâr u Belâdır. Kâr-kazanç yeridir.
Belâ ne ki?.. وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ --"Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin:Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler. ''(Araf 7/172)
Elestü biRabbüküm?
Kalu belâ!.
Öyle demiştiniz!
Evet dedik!
Buyurun Kerbelâya- Kâr u Belâya bir deneyelim! denmiştir.
Şu an şimdi yani şu an şeen neşesiyiz.
Şu Ân, Şeen Neşesiyiz
Sırr-ı Subhânın Sesiyiz
Kün Feyekün! Kölesiyiz
Ulumuz Dost Ehl-i Beyte (as)
Şuan şeen neşesiyiz
Neşesiyiz, neşet etmekte şu AN BİZle.
Neşet, meydana gelmek, vücuda gelmektir..
Nefes gibi alıp verdiğimiz nefes gibi neşesiyiz.
Sırr-ı Subhânın Sesiyiz
Bizdeki ses, şah damarımızdan yakın olan Rabbül- Âleminin şu ANda yarattığı sestir. Sırr-ı Subhânın sesiyiz.
Kün fe yekün Kölesiyiz
Ulumuz Dost Ehl-i Beyte.
Biz görünürde kün fe yeküne köle gibi görülüyoruz!
Ama bizim Ulumuz Dost Ehl-i Beyte.
Buradaki Zeraa Ziraattir.. Rençberliktir külli şeye..
Ve BİZ Kaderimiz, kederimiz ne ise, Çeken Çektiren BİZ BİRiz deriz çekeriz!..
Ne bülbülü? Ne dikeni? Ne gülü?
Tümü Dost Ehl-i Beyte!..
Kâr-ü-Belâ Kandığımız
Aşkla Adın Andığımız
YÂR Yoluna Yandığımız
Külümüz Dost Ehl-i Beyte (as)
Elhamdülillahirabbilâmin ki, BİZ Kurân ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemden asla aytılmayız!
Aşkımız, Meşkimiz, köşkümüz yANsa BİLE Külümüz Ehl-i Beyt Kokar!..
Kul İhvâni Tâhirîyiz
Evvel-Âhir Mâhirîyiz
Bâtın Zevk-İ Zâhirîyiz
Tülümüz Dost Ehl-i Beyte (as)
Kulihvani Tâhiriyiz
Benim Rahmetli Babamın ismi Tâhirdir.
Şimdi burada yayında dinliyor sanıyorum Emre de tâhirdir.
En küçük oğlum da Tâhirdir.
Tâhir temiz demektir, pâk demektir.
Allah cümlemizi pâk etsin İnşâallah tertemiz etsin!.
Yâ Ehl-i Beyt Allah sizi Tâhir etmek istiyor! diyor.
O zaman öyleydi 2002 de yani.
Evvel Âhir Bâtın Zâhir ya dört esma.
Burada Evvel Âhir Mâhiriyiz.
Biz evveli âhiri bilemiyiz ya ne biliriz mâhirizi bunu da gerçekten iyi biliriz! Yani nasıl bilirsiniz, becerikli, hünerli sanatkar mısınız?
Heeee heee öyelyiz şükrü!
Neden?
Çünkü Muhammedîyiz hamd olsun!.
Gerçekten Muhammedîyiz çok şükür olsun!.
Cennete de gitsek cehenneme de gitsek Muhammedîyiz!.
Ölsek de kalsak da Muhammedîyiz!.
Bu kararımız kesin Allahın izniyle, tercihimiz bu BİZim!.
Bâtın ZEVKİ ZÂHİRİYİZ!
ASLında bâtın yaşarız ama zâhir zevkini bâtın zevkini zâhire çıkarırız.
Çünkü tülümüz Dost Ehl-i Beyte.
Tülümüzü de çekeriz..
Ardımızdan çekilen çalı Ahmağa İZ bırakmaz,
Âşık ise koklar yine bulur!..
Bu da bi zevk olmuş o zaman Ehl-i Beyt aleyhisselâma karşı!
Bir YAĞmur-rAHMET yağmış, bir güzellik olmuş!.
Ve salât ü selâm olsun onlara Ehl-i Beyt aleyhisselâmın cümlesine ebeden İnşâallah.
Bir Kuş Gibi Konup Göçüyor İnsan
Acı Tatlı Gelip Geçiyor İnsan
Ecel Şerbetini İçiyor İnsan
Sırrını Sırtına Saran Gidiyor!..
*
Çırılçıplak Girip Çıkılan “HAN”dan
Bir “Söz” le Yapılıp Yıkılan HAN’dan
Cevrinden Usanıp Bıkılan HAN’dan
Bir Nefeslik İpin Kıran Gidiyor!..
*
Her Doğan Batar Ki; Gün Akşam Olur
“SIR” Silinse “AŞK AYNASI” Cam Olur
Dünyadan Âhireti Görüş Tam Olur
Görmeyen Gidiyor, Gören Gidiyor!..
*
“CAN” Cihanda Çiçek; Çile, Kokunan
Nefes Nefes İlmek İlmek Dokunan
Burada Yazılan Orda Okunan
Ömür Defteri’ni Düren Gidiyor!..
*
Kul İhvâni’m Ehl-i Mârif Olanlar
Sırr-I Sıfır Zevki Zârif Olanlar
Âbdallar–Âşıklar–Ârif Olanlar
Aşk Atı’n “SIRAT” a Süren Gidiyor!..
14.02.00201:10seheri
seher ne ki...
Âbdal :Ebdal. (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nûrlaniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
GİDİYOR!..
Bir Kuş Gibi Konup Göçüyor İnsan
Acı Tatlı Gelip Geçiyor İnsan
Ecel Şerbetini İçiyor İnsan Sırrını Sırtına Saran Gidiyor!..
*
Çırılçıplak Girip Çıkılan “HAN” Dan
Bir “Söz” le Yapılıp Yıkılan HAN’dan
Cevrinden Usanıp Bıkılan HAN’dan Bir Nefeslik İpin Kıran Gidiyor!..
*
Her Doğan Batar ki; Gün Akşam Olur
“SIR” Silinse “AŞK AYNASI” Cam Olur
Dünyadan Âhireti Görüş Tam Olur Görmeyen Gidiyor, Gören Gidiyor!..
*
“CAN” Cihanda Çiçek; Çile, Kokunan
Nefes Nefes İlmek İlmek Dokunan
Burada Yazılan Orda Okunan Ömür Defteri’ni Düren Gidiyor!..
*
Kul İhvâni’m Ehl-i Mârif Olanlar
Sırr-ı Sıfır Zevki Zârif Olanlar
Âbdallar–Âşıklar–Ârif Olanlar Aşk Atı’n “SIRAT” a Süren Gidiyor!..
srr seherinde..
Âbdal:Ebdal. (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nûrlaniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar.)
Yabancı yok bu âlemde herkes ALLAH’ın kuludur
Beşerî yönü alçakta ilâhî yönü uludur
Cihan cümle can cümbüşü,razı ol RABBından nefsim! Çile,Ehl-i Beyt yoludur,çile Nebîler yoludur…
Âşıklarınduasındanolan"amanYâRABBi!...""Heyaman"lailgiliesmâdenilmiştir. El Müheyminü :Korku ve hüzünden emanda kılıp dikkatle koruyan ve gözeten. Meymenetli (bereketli), saâdetli, mutluluk verici, uğur verici. Hükmü altına alıp kontrol eden ve gayrinin korkusundan koruyan, kullarının mutlak güven kaynağı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Heymene alâ kezâ : Hükmü altına ve kontrolüne geçirip gözeticisi ve koruyucusu olmak.
Tekmil-i Tevhid eylesek zikr-i dâimde dilimiz
Kalbden kaynayan göz yaşı,geçen zaman mendilimiz
Her yer,her zaman,her hâlde,her şeyle,herkesle zikir
İstikâmet bulmalıyız sönmeden can kandilimiz…
16.02. 2002 12:03
Tekmil :Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. * Tam, bütün, eksiksiz. Tekmil-i Tevhid : Tevhidin bilinip, bulunup, yaşanması ve tamamlanması. Zikr-i dâim :Sürekli olan Sistemin zikrine katılıp. Sistemin sahibi HAKK cc. da hazır – nazır oluş şuûrunda zikretmek, unutmamak, unutursa hatırlamak. İstikâmet :Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. * Allah'a kulluk etmek. * Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. * Yön, cihet.
Zikir –fikir –şükür– sabırnerde?.. nedir şikâyetin? Akılsız vicdansız nefsim,ne olacak nihâyetin? Emânetine -> sadakat.. ni’metine -> adalet yok!.. Halk kapısında dilenme ->ALLAH’tandır inâyetin..
16.02.200202:13
Şikâyet : Sızlanma, sızıltı. * Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek. Nihâyet : Son, uç, son derece. * Çok. İnâyet : Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak. Adalet : Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
Mârif – Târifsiz Tevhidin ->Hakk Erenlerine ÖZenme
“Habli’l- Verîd” ->ÖZLerinde ->ÖRTüleriyle gÖZenme
Sen kimsin “Karib” leri Kim?. ->Tûbâ Gurebâ!” İhvâni
AŞK Dağı Çetin Yücedir ->YATtığın YERden UZanma!..
16.02.2002 13:15
Karib : Çok yakın. Yerce ve mekânca uzak olmayan. * Yakın hısım. Garib :Kimsesiz. Zavallı. * Gurbette olan. Hayret verici. Tuhaf. * Gureba :(Garib. C.) Garibler. Tûbâ gurabâ! : Ne mutlu Gariblere! ( Hadis-i şerifden) Habli’l- verîd :İnsanı hayata bağlayan tek ip. Şah damarı diye tercüme edilmiştir âlimlerimizce.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:" ............... عن أبي هريرة ؛ قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
بدأ الإسلام غريبا وسيعود كما بدأ غريبا. فطوبى للغرباء " İslam garib olarak başladı ve yine başladığı gibi garibliğe dönecektir. Fe tûBâ li’l- GureBâ: Ne mutlu o gariblere!”buyurdu. (Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim : 1. Cilt 145. No ; İbni Mâce : 10.3987.No)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"........ عن عبد الله بن عمرو قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : طوبى للغرباء طوبى للغرباء طوبى للغرباء فقيل من الغرباء يا رسول الله قال ناس صالحون في ناس سوء كثير من يعصيهم أكثر ممن يطيعهم "
"Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere!” buyurunca dediler ki : “Kimdir o garibler Yâ Rasûlullah?” Buyurdu ki : “Kötü insanlar içinde çok az bulunan Sâlih insanlardır. Onların -içerisinde bulunduğu toplumda- isyan edenler çok, itaat edenler ise azdır!” (Abdullah b.Amr b. As radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed , Müsned 2 / 222.7032 ; Shf. Sahiha : 4 . cilt 1619. No)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : بدأ الاسلام غريبا وسيعود غريبا كما بدأ فطوبى للغرباء: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "El İslamu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ lilgurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l-gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun Gariblere! (Sıddık Ve Âdil Muhammedî Âşıklara!)” . (Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)
Ehli Beytin yolu >Yâr yolu>naz-niyazla yürümeli
Hükm-ü Hakk’ı ->Rıza bilip -> kaderini sürümeli
Yedi yerden delik sînen ->“NEY” gibi öten İhvâni
“SIRR” ın “SADR” ında saklayıp tevhidini bürümeli..
16.02.2002 13:20
Sîne : f. Göğüs. Sadır. Kalb. Sadr : göğüs, ön. Tasavvufta nefsin kendi makamı. Nefs-i levvâme yeri.
Şu ÂN Şe’ÂN Şevki Şiir “Sır Semâ” sı bir hoş sedâ
Vücûdun Sücûdu Selâm.. ->Şühûduna Şükrün Edâ
Başım ALıp Gidiyorum, Arş Üstünde ->Aşk Dağına “Leş Başında Boğuşanlar>Dünyaperestler ELvedâ!..”
16.02.2002 13:25
Semâ’: İşitmek, kulakla dinlemek. * Mevlevilerin zikir esnasındaki dönüşleri. Sücûd: Secdeye varmak. Cenab-ı Hakk'ın huzurunda hiçliğini, aczini bilip teslimiyetle yere kapanıp duâ ve tesbih etmek. (Bak: Secde) * (Sâcid. C.) Secde ederek yere kapananlar, secde edenler. Şühûd: Şuhûd: şâhidler. * Görme, şahid olma. * Müşahede etme. * Görünecek hâlde şekillenme. Arş:Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.) Elvedâ:Allah'a emânet olun. Allah'a ısmarladık (yerine söylenen bir ta'birdir).
Savmım salâtım nâfile>haccım Hakk bilir>zekat yok
Nimetine şükr ü adlim -> emânete sadakat yok
Teslimiyet–istikâmet…Müslim miyim?Mü’min miyim? İki arada bir derede koşturdum durdum tâkat yok…
16.02.2002 15:30
Tâkat :Güç, kuvvet. İktidar. Adl :Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. * Meyletmek. Şükr ü adlim : şükrüm ve adaletim .
Kuluğun haddini ve hududunu bilen kulları olarak; her zaman, her yer ve her hâlde:
ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan
biz hiçbir hasenâtı (iyiliği, güzelliği, doğruyu, hakkı ve hayrı) işleyemeyiz. OnuniçinRasûlullah(sallallahualeyhivesellem)'indiliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!" diye dua edip İznullahı ve Avnillahı diliyoruz!...
ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan
biz hiçbir seyyiâttan (kötülük, çirkinlik, eğrilik, bâtıl ve şerden) korunamayız. OnuniçinRasûlullah(sallallahualeyhivesellem)'indiliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!"diye yalvarıp İsmetullaha sığınıyoruz!...
"Yüce RABB'imiz! Beleşinden bizi var ettin, Beleşinden bize can verdin, Beleşinden bizi besledin,büyüttün ve bugüne getirdin bir de, Beleşinden sevgili sahibimiz ve herşeyimiz olanHABİBULLAH'ın Sine Hıra'sında (kalbinde) cennetine sokuver bizi!... İnşâallah!Âmin!."
Beleş : (Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava. Lütf : Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi. * Güzellik, hoşluk. * İyilik, iyi muâmele. İkram :Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. * İltifat olarak bir şeyler vermek. * Bağış. * Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. * Allah'ın lütfu ve ihsanı. İhsan :İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek.
“Sev-Sevil” dir muhabbetin mihengi “Üzme -Üzülme” dir aşkın âhengi
Çile çarşısında gör yedi rengi
Âşığın gözyaşı AL OLur EMRE’M...
*
Aşkla coşar canın cihan kaplarsın
Yedi dağ arısı koşar hoplarsın
Gönül çiçeklerin özün toplarsın
Yâr’in sofrasında BAL OLur EMRE’M...
*
Buz-Su- Buhar -Bulut aynı formülü
Aynı canı taşır bülbülü gülü
Özün bir coştumu üstü örtülü
Damlada deryaya DAL OLur EMRE’M...
*
At-avratla-silah bahtına derler
Güzelleri sever er olan erler
Doğum-ölüm hep peşpeşe giderler
Hâl içinde bin bir HÂL OLur EMRE’M...
*
Tevhidin teknede kardı mı âşık
Sevdiğin sîneye sardı mı âşık
Zıtların zevkine vardı mı âşık
Âşığın beşiği SAL OLur EMRE’M...
*
İlim irfan topla edebin takın
Câhilden uzak dur kâmile yakın
Soğukla soysuzdan kendini sakın
Menfâat bitince EL OLur EMRE’M...
*
Geçer gider gençlik çileler çağlar
Bazen harab bazen şen olur bağlar
Bu bazarda herkes gün gelir ağlar
Süzülür yanaktan SEL OLur EMRE’M...
*
Can evi,Cânân’ın beden kafesi “Ney”e üfleyen DOST;duyulan,sesi
Gurbet ellerinde Yârin nefesi
Sînemizde seher YELi OLur EMRE’M...
*
İki kara gözüm yollarda kalsa
Ne haber gönderse ne selâm salsa
Ha bu gün ha yarın kapımı çalsa
Dakikalar geçmez YIL OLur EMRE’M...
*
Alnımız yazgısı “KÜN!”yazarında
Naz - niyaz beş para Yâr nazarında “BEN!”dediğin ne ki Aşk Bazarı’nda
Yârin yanağında ÇİL OLur EMRE’M...
*
İnsan ki gırtlağı kırk katlı olan
Sözün sıhhatlısı şefkatlı olan
Dünyada en acı en tatlı olan
Sevda Sofrasında DİL OLur EMRE’M...
*
“Maximum-minimum”derde düşürür “Optimum”ki aşk aşını pişirir
Zıtları zevkeden göğsün şişirir “Nar-Nûr”parmağında ZİL OLur EMRE’M...
*
Sırrını seyrana serdi mi insan
Gönül güllerini derdi mi insan
Rıza Bahçesine girdi mi insan
Gönülden gönüle YOL OLur EMRE’M...
*
Vefâsız sînede yaşamaz aşklar
Meysiz meyhâneler muhabbet meşkler
Bir sözle yıkılır saraylar köşkler
Gönüller ıssız bir ÇÖL OLur EMRE’M...
*
Sadakat-adalet sistemin yapan
Başı derde girer yolundan sapan “RABB”ını bırakıp“NEFS”ine tapan
Gider bir soysuza KUL OLur EMRE’M...
*
“Baba kanı helâl”kendin bilene “Ana sütü haram” bilemeyene
Haddin bilip Hakk’a gelemeyene
Değerin yitirir PUL OLur EMRE’M...
*
Şuûrla aklını aşarsa bir genç
Arz’dan Arş’a doğru taşarsa bir genç
Ehl-i Beyt ahlâkın yaşarsa bir genç
Ârifler gönlünde GÜL OLur olur EMRE’M...
*
Kul İhvâni Sefil!..deli de derler “Esiyor Subhân’ın yeli”de derler “ALLAH’ın dostudur velî ”de derler
Bizim yüzümüzde TÜL OLur EMRE’M...
16.02.2002 19:05
dvnda...
Cihan : f. Dünya, kâinat, âlem. Avrat: (Averât) (Avret. C.) Kadınlar. * Gizli yerler. * Mahrem zamanlar. Sal : Cenaze taşınan tabut. Câhil : Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. * Allah'ı unutmuş olan. Gafil Kâmil : (Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi. * Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır. * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. * Âlim, bilgin kişi. Harab : Viran. Issız. Yıkık. Perişan. Cânân : f. Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl. * Canlar, ruhlar. Şefkat : Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek Maximum : En fazla. Minimum : En az. Optimum : Ortası olan. En faydalı olan. Şuûr : Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak. * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir. HAKK’ın emaneten verdiği tüm değerleri emri üzere kullanışı bile ve yaşama... Subhân : Allah (C.C.) Velî : Sahib, mâlik. * Evliya. * Muin. Muhafaza eden. * Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. * Sıddık. * Baba. Babanın babası, cedde de denir. * Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden Allah'ın (C.C.) izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvali keşfetmek gibi ilmî ve kevnî hârikalar zuhura gelen zât. Allah'a (C.C.) manevî yakınlık kesbetmiş olan şerif zât. * Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) isimlerinden birisi.
Lapa lapa kar yağrken gittiğin Şubat akşamı
Şuramda hâlâ taşırım bıraktığın derdi gamı
Onca yıl gittiğin yolu, bulutlara binip de dön! Yüzünü göster bayramlık, Şu gelen Kurban Bayramı..
Yârin gözdesiydik tektik
Nefes nefes aşkın ektik
Bunca çilesini çektik
Sanma ki biz uslandık dost…
*
Ayna ardı” cem” in “cam” ı
Kul İhvâni serancamı
“Tûbâ gurabâ!..” bayramı
Göz yaşıyla süslendik dost..
23.02.2002 17:50
(2. Krbn byrm)
Bağban : Bagcı. Ârif : (İrfan. dan) Bilen, bilgide ileri olan. Aşinâ, vâkıf. Hakkı, hakkı ile bilen. * Sabırlı ve mütehammil. * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan. * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan. Uslandık : Akıllandık. Cem’ : Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Yığma. Serancam : Hayatın her türlü acı tatlı olayları. Tûbâ gurabâ!.. : ne mutlu gariblere!..
T û B Â: sıRR-ı SiDRetü’l- münteha.. bİLElik TaRF-ı TaRaFı.. bİLElik-KİMlik-KİŞİlik “sen”liği "TaYyiB"i.. HÂL-i Hazır HOŞluğu.. Lutfu'-l Latîf letâfeti..
الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ ---Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin): Onlar ki imân edenler ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.”(Ra'd 13/29).
tûbâ:çok güzel, en güzel, ne hoş, gözü aydın, ne mutlu..
Tuba'nın bir cennet veya cennette bir ağaç olduğu şeklinde değişik rivayetler yapılmıştır. Kurtubî gibi müfessirlerin katılımı ile yaygın olan görüş ağaç olduğu şeklindedir. Bu ağacın kökü yukarıda, dalları aşağıda olan büyük bir ağaç olduğuna inanılır. Meyvesinin hiç tükenmediği de rivayet edilir.
"Sahih olan görüş, Tûbâ'nın bir ağaç olduğudur." (Kurtubî Tefsiri, IX, 317)
Tubâ, Cennetteki bir ağacın adıdır. Cennetteki her evde bu ağacın bir dalı mevcuttur. (İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, IV, 376-378)
Tuba ağacı ile ilgili bilgilere hadislerden ulaşılır. Cennetteki doğal güzelliklerin târif edildiği pek çok hadiste Tuba ağacından ve onun özelliklerinden bahsedilir.
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki, bir binici gölgesinde yüz yıl yürür de o gölgenin sonuna erişemez.” buyurdu.. (Buharî ve Müslim, Sehl İbn Sa'd'dan)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“Tuba cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır!”buyurdu.. (Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7)
Elbette ki Fırka-yı Nâciyyenin MuhaMMedî YOLcusu az, YOLu GaribÂNlar YOLUdur;
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:" ............... عن أبي هريرة ؛ قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
بدأ الإسلام غريبا وسيعود كما بدأ غريبا. فطوبى للغرباء " İslam garib olarak başladı ve yine başladığı gibi garibliğe dönecektir. Fe tûBâ li’l- GureBâ: Ne mutlu o gariblere!”buyurdu. (Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim : 1. Cilt 145. No ; İbni Mâce : 10.3987.No)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"........ عن عبد الله بن عمرو قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : طوبى للغرباء طوبى للغرباء طوبى للغرباء فقيل من الغرباء يا رسول الله قال ناس صالحون في ناس سوء كثير من يعصيهم أكثر ممن يطيعهم "
"Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere. Müjdeler olsun o gariblere!” buyurunca dediler ki :“Kimdir o garibler Yâ Rasûlullah?” Buyurdu ki : “Kötü insanlar içinde çok az bulunan Sâlih insanlardır. Onların -içerisinde bulunduğu toplumda- isyan edenler çok, itaat edenler ise azdır!” (Abdullah b.Amr b. As radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed , Müsned 2 / 222.7032 ; Shf. Sahiha : 4 . cilt 1619. No)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : بدأ الاسلام غريبا وسيعود غريبا كما بدأ فطوبى للغرباء: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:"El İslamu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ lilgurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l-gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun Gariblere! (Sıddık Ve Âdil Muhammedî Âşıklara!)” . (Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)
Bana benden yakın olan içimdeki çağırıyor
“Sakın unutma haa!..” diye binbir dilden bağırıyor
“Yusebbihu…” cümle cihan, hücrelerim kulak kesti,
Muhabbette mest olmuşum biraz da başım ağrıyor!..
24.02.2002 17:50
(3. Krbn byrm)
Muhabbet : Sevgi, sevme. * Sohbet. Ruhun, kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi. Mest : Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır. Yusebbihu… : Her şey O’nu tesbih eder.
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ---“Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikilkuddusil'aziyzilhakiymi. :Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder.”( Cuma 62/1)
Çileler çökertti bizi,genç yaşta ihtiyâr olduk
Kendine ayırdı Yârim, birlikte bahtıyâr olduk
Döndü Devran Değirmeni,nefes nefes geçti zaman
Varımız verdikVEDÛD’a“fakr” ile iftihâr olduk…
24.02. 2000 09:16
Vedûd : Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen. Cenâb-ı Hak. Fakr : İhtiyaç, yoksulluk. * Azlık, muhtaçlık. * Cenab-ı Hakk'a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek. * Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah'a âit olduğunu bilmek İftihâr : Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek. * Başkasının iyi bir hâli ile sevinmek. (Bak: Tahdis-i ni'met).