Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-43

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-43

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)

moDERn SAPIKLar!..


Onun duâsı yapılacak.
Hatim duâsı ve Kur'ân-ı Kerîm'in dinlenmesi netîcesi onda hâsıl olan ecr u sevâbın Rasûlullah kanalıyla Cenâb-ı ALLAH'dan niyâzı, bizim vaazımız onun yanında bir atın burnuna konan top sineği kadar olamaz.
Onun için Hatim daha efdaldir.
Yalınız bu günkü vaazımızı bu gün sokakta giderken sapıklardan ve profösör geçinen bir adam: “Bir yerde oturalım!” dedi eski arkadaşım benim.
“Baş üstüne oturalım!” dedim. Oturduk. Çay ısmarladı kendisine.
“Siz de içer misiniz?” dedi.
“Hayır!” dedim. “Bu ay Ramazan, Ramazan'da İslâmların uyduğu tertibe uydum!” dedim.
“Bırak şunları!” dedi. Tabi ben bunlara kızmam.
Bana bir hadisten ağzıma yakışmayan bir hadisten bahsetti.
Dedi ki: “Efendim bir hadis var!” Hem de Arapçasını okudu.
“Heee!” dedim.
“Cennettekilerin çoğu aptaldır!” hadis bu!.
Cenâb-ı Peygamberin hadisi.. Büyüklerin büyüğü Rasûlullahın fem-i mübârekinden çıkan hadis.
Bilirsiniz âyet doğrudan doğruya Rasûlullah'ın kalb-i mübârekine, ALLAH'ın Vahiy Tankeri olan Cebrâil hortumun takar, harfsiz sessiz sözleri kalb-i mübârekine bırakır, mübârek fehimlerinden çıkan sözler âyet-i kerîme'dir buna vahiy denir.
Rasûlullah Efendimizin fikrine Cenâb-ı ALLAH bir şey ilham eder, o fikri düşünür, fikir ALLAH'ın söz Rasûlullah'ın olursa buna da Hadis-i Kudsî derler.
Fikir, söz Rasûlullah'ın olursa buna da Hadis-i Şerif derler.
Hadis-i Şerif doğrudan doğruya: “Cennettekilerin çoğu aptaldır” buyurmuştur. Bu aptalların arasına ben girmem!” dedi.
“Zâten o ABDALLar arasına almaz seni!” diye başladım söze.
“İşte bu ABDAL ile kurtulabilirsin ahaa!. ABDALlık dedik buradaki ABDALlık halka maskara olan adamın Aptallığı değil, senin gibi değil!” dedim.
Bu ABDALlık O’na hayran adamın ABDALlığıdır. Hani Yusuf’un tecellîinin Zeliha ve diğer arkadaşları görüp de ellerini doğradılar ya!.. Ahaa ABDALlık o ABDALlık!
Bilgisizlerin geçtikleri mevkiye de yaptıkları fenâlığı yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!
Şu herifin söylediği lakırtıyı bin tâne aslan gelse yapamaz o fenâlığı!
Yerde ve gökteki ZERREleri hepisi ALLAH'ın emrindedir aziz cemaat bunu biliyorsunuz.
SUyu gördün ya SU SU!.. tûfanda neler yaptı..
Bu yer bu toprak Kârun’a, AD Kavmine ne yaptı?
Ebâbil Kuşları Fil Ordusunu ne hâle getirdi!.
Sivrisinek Nemrud’un başını nasıl yedi?
Lût’un düşmanlarına gökten nasıl taş yağdı!
Nihâyet o kara SU, Gök Denizindeki hepisini boğdu gitti!.
O haldeki Âlemdeki cansız şeyler Peygamberlere ne kadar yardım etmiştir, saymakla bitirilemez!.
Bir Müslüman puthâneye bile girse, puta secde etmez put ona secde eder! İslâm o kadar büyük bir inançtır.

Onun için böyle herifler, müslümanda saç-sakal mütevazi’ bir boyundan başka bir şey göremezler, içini seyredemezler! Çünkü ALLAH'ın emri olmadan İslâm'ı kimse anlayamaz.
Şöyle zâhirî âleme bir baksanız, âyet-i kerîme bu okuduğum;
“Zâhirî âleme altındır! diyor Cenâb-ı ALLAH “BİZ kuyumcusuyuz!”
“Kâh bu altını halhal yapar, hani küpe-halhal yapar. Kâh yüzük yapar. Kâh kılıç yapar. Kâh aslanın boynuna da tasma yaparız! Kâh da padişah yaparız!” diyor, âyet-i kerîme bu, ALLAH lakırtısı bu!
İşte bu halhalları bu altınları taktı, “Aptal” dedikleri İslâmlardır!

Cenâb-ı Peygambere bir âyet indi: “Ya Müzzemmil yüzünü örtme!”
“Yüzünü örtme!” diyor Cenâb-ı Peygambere.
Çünkü Âlem şaşkın bir Bedendir, Sense bu Âleme AKILsın!” diyor.
“Kendine geeeel!” Rasûlullaha söylüyor!
“Gizlenmeee! Çünkü Sende Vahiy Mumunun Nurları vardır!” diyor.
“Geceleri kalk! Çünkü MUM Geceleri ayakta durur!” diyor âyet-i kerîme.
Onun için Gece Namazı Cenâb-ı Peygambere farzdır, ayakları şişinceye kadar namaz kılardı!
Hazreti Âişe demiş ki: “Yâ Rasûlullah o kadar niçin kılıyorsun mübârek ayakların şişiyor, yoruluyorsun!”
“Yâ Ayşe!” demiş “Beni namaz zevkinden mi mahrum etmek istiyorsun!”

Onun için aziz Müslümanlar, Peygambere sığınmadıkça, İslâm Dîni'nin îcablarını yapmadıkça, oruç tutmadıkça, şu secde-yi RahmÂNa kapanmadıkça aslan bile tavşan kalır oğlum, tavşan!..
Tavşan korktuğu için kaçmaz, Kaçtığı için korkar!
Bu münkirlerde kendi akıllarından değil, korkularından sapıtırlar!

Sonra bir âyet-i kerîme'nin peşinde diyor ki: “Kim ki sana karşı bir hilye bir düzen düşünürse, onun beynine Ben vururum Sen üzülme Yâ Ahmed!” diyor.
Cenâb-ı ALLAH, Rasûlullah vâsıtasıyla, mü’minler ona muhatabtır, bu cümleler bu âyet-i kerîmeler her secdeye başı koyana âittir.

Deve.. hikâye hatırıma geldi deve.. Devenin üstüne Mecnun binmiş.. Çok dikkat edin! İnce bir hikâye!..
Devenin üstüne Mecnun binmiş.. LeyLÂ’ya gidiyor! Deve ahırdan çıkmış.. teeey dışarısı Devenin ahırı..
Bu taraftaki de LeyLÂ’nın yeri.. Geldik tam ortaya, buraya.. Mecnun LeyLÂ’ya gitmek için uğraşıyor.
Deve de gerideki ahırdaki yavrusunu düşünüyor!. Çok dikkat edin!
Mecnun ileriye gitmek istiyor.. Deve geriye!.. Devenin dizginleri Mecnûn’un elinde Mecnun daldı mı Deve geriye dönüyor. Çok dikkat buyurunn!
Ahaa bu bana bu suali soran herifin hâlini anlatıyor!
Şimdi dizginleri elinde deveye: “Eeeyhh!” diyor deve gidiyor.
Mecnun kendinden geçti mi, deve yavrusuna dönüyor ve hızla o tarafa gidiyor!
İkisi de Âşık birisi yavrusuna birisi LeyLÂ’ya. Ama birbirinden ayrı.. Bir türlü arkadaş olamıyorlar.
Yol yakın fakat bir türlü de gidemiyorlar yerlerine.
Bakmış ki Mecnun olacak gibi değil deveden kendini atıyor aşağıya. Devenin üstünde böyle daldıkça o bu tarafa gidecek. Kendine gelince LeyLÂ’yı düşünmeyeceğim deveyi süreceğim. “Olduğumuz yerde sayıyoruz!” deyip atıyor kendini aşğıya deveden. Ayağı kırılıyor Mecnun’un!. Ayağını sarıyor. Deveden indikten sonra ayağı kırılsa, yürümese bile bu sefer dalgınlık var ya ALLAH çeker onu bu tarafa oğlum!..

Sen, TEN Devesinden kendini at korkma! Öyle bir mıknatıs sana takılır ki: “Zıııırrrttt!” diye çeker!
Bana bu suali soran herif ya devede, deve onun üzerine binmiş oğlum! Deve onun üzerine binmiş!..
Öyle çekişliş gidiş deve yardımıyla idi, bu gidiş başka türlü.. Ne oluyor bu?
AHMED’in lütfuyle meydana geliyor! Ve’s-selâm!
“Örtünme! Açıl! Hepisine söyle!”
Onun için bu cesed bu kalıp bir mektuptur oğlum!
Ona dikkat et mektup Pâdişaha lâyık mı yazılmış, iyi mi yazılmış?
İyi arzuhalci mi yazmış, yoksa sapık mı yazılmış!
Aç oku bak içindeki sözleri.. Sözler nasıl?
Lâyık değilse o mektubu yırt oğlum! Başka bir mektup yaz!..
Ama TEN Mektubunu açmak çok güç! Kolay olsa herkes gönül sırrını apaçık görürdü..
Bu açmak dür çocuk işi de değil, profösör işi de değil!
Secdeye başını şööööyle sürüp de : “sîmâhum fî vucûhihim min eseri's-sucûd”
AYNada görülmeyen İslâm'daki NÛRu çıkaranlardır ooo!.
Güzel yemekleri, etli yağlı yemekleri iştah ile yeyip onların fazlasını, git de hâşâ sümme hâşâ helâda gör ne hâle geliyor!..
Nerede güzellik nerede lezzet BUL BAKalım!.. Güneş bile akşama doğru soluyor oğlum!
Kim SONu daha çok GÖRürse o daha kutludur. Her ŞEY’in SONunu da görmeye çalış! Hüner burada!..
Görüneni görmede Hüner yoktur! Görünmeyeni görmede Hüner vardır!
“ben göremiyorum!” diye inanamaaaz!.. İslâmlar, Görünmeyeni gördükleri için inanırlar!

Onun için: “yu’minûne bi'l-ğaybi” Gabya inananların kitabıdır.
“lâ yemessuhû ille'l-mutahherûn” Gabya inanmayanlar bu kitaba elini sürmesinler!
Yâni: “Bununla amel edemezler!.. Çıldırırlar.. Kendi kedilerine tekme atmağa başlarlar!.. Katırlaşırlar!” demektir..

Şeytan nasıl Âdem’in kalıbını gördü de toprağı gördü içini göremedi.
Bir testinin içine, topraktan yapılmış testinin içine pis kokulu bir şey korsan o testiden artık ne SU içilir, ne korsan koy artık o koku gitmez!.
İnsan vücûdu da sünger gibidir haaaa!.. koydun mu çıkaramazsın İÇİne!..
“O halde ne lâzım?” Testi kırmak lâzım!
“Eee ben nasıl?..” Testi kıranlar çoktur İÇİmizde oğluummm!
Sen o testiciyi bir bul seni bir kırar bir yıkar bir temizler ki eskisinden daha iyi olursun..
O adamı bul kâfiri bile doğru yola götürüüüür!..
Kehribâr bilirsin şööööyle sürdü mü nasıl mıknatıs gibi tozu kaldırır, öyle yapar insanı!
Sen demir de olsan saman çöpüde.. elbette bir gün bir tuzağa düşeceksin oğlum!
Zengin de olsan, fakir de olsan, kuvvetli de olsan o tuzak ne?
Hiç beğenmezler İmam Efendiyi!..
Ulannn İmam olmasa âhirete gidemezsin!..
Şimdi Hâfızı, İmam Efendiyi ölü yıkayıcı addediyorlar..
Ne kadar zengin olursan ol, Ne kadar inat olursan oool, ne kadar kuvvetli olursan ol “gıcır gıcır!” yıkayacak İmam Efendi seni!..

Musalla'ya gidiyorsun bir mü’min ölmüş.. İyi ki farz-ı kifâyeydi cenâze namazı.. Ya farz olsaydı bütün millet hepisi cehennemlik olurdu.. Gidiyoruz.. geliyorlar beyefendiler uzaktan “ bunları yobazlar kılsın biz şöyle seyredelim! ” gibi der gibidir..
Ama ne olursa olsun o İmam Efendi yıkayacak..
ALLAH, İmam Efendileri, Müezzin Efendileri Gassalları kıyâmete kadar bu memleketten eksik etmesin!..

En son bir İkrâm-ı İlâhîdir insana, ölünün yıkanması.
Topraktan temiz geldin kulum! Topraktan bana temiz geliyorsun!
Yıkan da gel! Ve geldi mi toprak yiyiyor ve kayboluyor biliyorsun!
Niçin Cenâb-ı ALLAH o vücûdu toprakta kaybediyor? Çok büyük hikmet var bunda..
“ Kulum hasbe’l- beşer olarak taa dünyâda iken belki bir edebsizlik yapmıştır, huzûra geldiği zaman utanmasın! ” diye Cenâb-ı ALLAH cesedi yok ediyor toprakta.. “Kul utanmasın!” diye..

İyi kişilerle dost olmayan elbette kötülerin yanında yer alır..
Cenâb-ı Peygamber oruç bozmadan İkinci oruca niyet etmiş..
Sahâbe taklide kalmışlar: “Cenâb-ı Peygamber böyle yapıyor!” diye.
Rasûlullah men’ etmiş.. “ Yemeğini ye.. Siz orucunuzu bir günden öbür güne uzatmayın!.” Hadis..
“Ben sizin birinize benzemem, RaBBım beni geceleri doyurur!” buyuruyor..
Hepiniz Rasûlullahın ÜMMetisiniz..
O’na lâyık mertebeye gel RaBBın seni vallâhi de doyurur billâhi de doyurur!. Ekmek bahânedir..
Hiçbir peygamberin diğer bir peygambere zıddolduğunu okuduğunu gördünüz mü?
“ lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih ”
Hiç bir peygamberi Hiçbir kitabı birbirinden tefrik etmeyiniz.
Hiç biri diğerinin münbezetini elden aldı mı? Almamıştır!

Firavun ALLAH'lık iddiâ etti yuvarlandı gitti..
Mansur da: “Ben ALLAH'ım!” dedi.. UÇtu gitti o.. arada fark var..
Hazreti Mansuru şey ettikleri zaman, kollarından asmışlar. Ayaklarını kesmişler. Kollarını kesmişler. Sonra da başını vurmuşlar.. Kolları bacakları kesildiği zaman duymuyor ooo!..
“Rea kademî: Ayaklarımı görüyorum! erâke demî: Kanım aktı! Vehâ ledemî: Yazık oldu kanıma!” demiş..
Vehâ ledemî: Yazık oldu kendimi anlatamadığıma!” demiş.
Firavunda ne oldu, o da oldu!..


Resim

Tertib: (C.: Tertibât) Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak. * Tedârik edip hazır ve müheyyâ kılmak. * Bir şeyi bir yere sâbit ve pâyidar kılmak. * Mertebelere göre davranmak.
Fem: Ağız. Dihen. (Kelimenin aslı: "Feveh" veya "Fâh" dır.)
Vahiy: Bir fikrin, bir hakîkatın veyâ emrin ALLAH Celle Celâluhu tarafından Peygambere bildirilmesi. * Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işâret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bâzı husûsi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir. * Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitap, irsâl-i melek yollarından biriyle Cenâb-ı HAKK'ın bildirip ifham buyurması demektir
Kudsî: (Kuds. dan) Mukaddes, kutsal, muazzez.
Aptal: halk arasında t. Safdil, ahmak, bön..
Abdal: Kendini ALLAH'a adamış. Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse.
Ebdal:(Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nûraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapça'da halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenâb-ı HAKK'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
AD Kavmi: Hz. Hud Peygambere aleyhi's-selâm isyan ettiklerinden gazâb-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı.(Şirk ve küfür cinâyeti, kâinatın bütün kemalâtına ve ulvi hukuklarına ve kudsî hakîkatlarına bir tecâvüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semâvat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh Aleyhi's-selâm ve Âd ve Semud ve Fir'avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor. Âyetinin sırriyle cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor. ş.)
Kârun: (A, uzun okunur) Peygamber Musâ aleyhi's-selâm devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenâb-ı HAKK'ın zekât emrini dinlemediğinden Mûsâ'nın aleyhi's-selâm duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünyâ zengini. Cenâb-ı HAKK'ın lütuf ve ihsânını kendine mâlederek nankörlük ve enâniyetinden dolayı bu fenâ sıfatı ile meşhur olmuştur.
Nemrud: Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve ALLAH'a karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Mîladdan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrâhîm Aleyhi's-selâm zamânında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrâhîm Aleyhi's-selâm ateşten kurtulmuştur. Bâbil'in müessisi ve hükümdârı olup, en evvel hükümranlık ve tecebbür eden bu olduğu mervidir.
Mütevazi’: Gururlu olmayan, alçak gönüllü, kendi fakrını bilen. * Gösterişsiz.
Muhatab: Söyleyeni dinleyen. Kendisine hitab edilen. * Gr: İkinci şahıs.
Kehribâr: Cevher saçan.
Farz-ı kifâye: Bir kısım müslümanların yapması ile diğerlerinin günahtan kurtuldukları farz. Cenâze namazı kılmak gibi.
Gassal: (Gasl. den) Ölü yıkayıcı.
Münbezet: Îlân etmeklik, açığa vurmaklık. Sesle neşriyat yapmak.


Resim

Yâ Rasûlullah o kadar niçin kılıyorsun mübârek ayakların şişiyor, yoruluyorsun!”:

Resim--- Âişe radiyallâhu anhâ’nın rivâyetine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ayakları patlayacak dereceye gelinceye kadar namaz kılardı. Âişe radiyallâhu anhâ: “Ya Rasûlallah! ALLAH senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde böyle mi yapıyorsun?” deyince
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Yâ Âişe Şükreden bir kul olmayayım mı?
( Buharî, Teheccüd, 6, Müslim, Münâfikûn, 81; Nesâî, Kıyâmü’l-Leyl, 17; Tirmizî, Salat, 187.)

Muğîre b. Şu’be radiyallâhu anhâ’nın rivâyetine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı.
(Müslim, Münâfikûn, 79-80)

“Ben sizin birinize benzemem, RaBBım beni geceleri doyurur!”:

Resim--- İnsanın güç ve kuvvetini zayıflatacağı ve sağlığı için zararlı olacağı düşüncesiyle iftar etmeden bir kaç gün birbiri ardınca tutulan visal orucunu yasaklayan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sakın visal orucu tutmayınız! Sakın visal orucu tutmayınız!” buyurunca, ashab tarafından: "Ya Rasûlallah! Siz visal orucu tutuyorsunuz ya?" diye sorulduğunda: "Ben sizin gibi değilim, geceleyin RABBim beni doyurur ve suvarır" buyurmuştur. "
(Müslim, siyam H. 58; Buhârî, savm 49; Muvatta, siyam H. 39)

Resim

Ya Müzzemmil yüzünü örtme!”:

يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ
Resim--- Yâ eyyuhe'l-muzzemmil(muzzemmilu): Ey örtünüp bürünen (Rasûlum)!
(Müzzemmil 73/1)

قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا
Resim--- Kumi'l-leyle illâ kalîlâ(kâlilen): Birazı hâriç, geceleri kalk namaz kıl.”
(Müzzemmil 73/2)

“Kim ki sana karşı bir hilye bir düzen düşünürse, onun beynine Ben vururum Sen üzülme Yâ Ahmed!” diyor.:

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
Resim--- Va'sbır ve mâ sabruke illâ billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne): Sabret! Senin sabrın da ancak ALLAH'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!”
(Nahl 16/127)

“eseri's-sücud”:

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim--- ''Muhammedun rasûlullâh(rasûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu ale'l-kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri's-sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fî't-tevrât(tevrâti), ve meseluhum fî'l-incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festağleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu'z-zurrâa, li yağîza bihimu'l-kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti minhum mağfiraten ve ecran azîmâ(azîmen): Muhammed ALLAH'ın elçisidir. Berâberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhâmetlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. ALLAH'tan lütuf ve rızâ isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. ALLAH böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. ALLAH onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.”
(Fetih 48/29)

“yuğminune bi'l-Ğayb”:

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim--- ''Ellezîne yu’minûne bi'l-Ğaybi ve yukîmûne's-salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne): Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan ALLAH yolunda harcarlar.
(Bakara 2/3)

“layemessehu mutahh”

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim--- Lâ yemessuhû ille'l-mutahherûn(mutahherûne): Ona temizlenenlerden başkası el süremez.
(Vâkıa’ 56/79)

“lanuferriku..rUsuluh”

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim--- ''Âmene'r rasûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve'l-mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ ğufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr(masîru): Peygamber, RABBi tarafından kendisine indirilene îman etti, müminler de (îman ettiler). Her biri ALLAH'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine îman ettiler. " ALLAH'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey RABBimiz, affına sığındık! Dönüş Sana'dır" dediler.”
(Bakara 2/285)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 43” sayfasına dön