KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Abdülgâni en Nablusî Hazretlerine ait çok kıymetli ve faziletli bir salâvâttır.



BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Resim

Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ Seyyidiinâ Muhammedin salâteke’l- kadîmete’l- ezeliyyete’d-dâimete’l- bâkiyete’l- ebdiyyete. Elleti salleytehâ fi hadrati ilmike’l- kadim Ellezi enzeltehü bi melâiketike fi hadrati kelâmike’l- kur'ani’l- azîm. Fekulte bilisâni’l- Muhammediyyi’r-rahîm. “İnnallahe ve melaiketehu yesallüne alennebiyyi” Ve hâtabtenâ bihâ maasselâmi tetminen li’l- ikrâmi minke lena ve’l- in'am. Fekulte yâ eyyuhellezine âmeni sallu aleyhi ve sellimu teslime. Fekultu imtisalen liemrike Ve rağbeten fimâ indik emin ercik. Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashabihi ecmain. Salâten dâimeten bâkiyeten ila yevmi’d-dîn. Hatta necidha vikâyeten lena min nâri’l- cahim. Ve musileten ilevvelineâ ve âhirina ma'şera’l- Mu'minine ila dari’n-nâim Ve rü'yeti cemâli vechike’l- kerim. Yâ azîmu yâ Allah!

Kısaca MÂNÂSI :
Ey Rabbim, yüce kelâmın Kur'ân'ı Kerîm'de meleklerinle inzâl buyurduğun kadîm ilminde kendisiyle salât ettiğin o kadîm, ezelî, dâimî, bâkî ve ebedî salâtınla Seyyidimiz Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!.
O Rahmet dolu Muhammedî olan ve hamd ettiren dille : "Allah ve melekleri, o nebiye salat ederler." (Ahzâb/56) buyurmuştun.
Bize, Kendi ikramını ve ni’metlendirmeni tamamlasın diye selâmla birlikte bu şekilde hitâp edip : "Ey imân edenler, ona salat ve selâm edin." (Ahzâb/56) buyurmuştun.
Ben de emrine itâatle ve katındaki ecrini umarak diyorum ki :
"Ey Rabbim, Seyyidimiz Muhammed'e onun ailesine ve ashabına, bunların tümüne, din gününe kadar dâim ve bâki olacak bir şekilde salât ve selâm ediver ki bunu, o günde cehennem ateşinden bir koruyucu, başımızı ve sonumuzu, mü’minler topluluğuyla birlikte o ni’met yurduna ve Kendi kerîm yüzünün cemâlini görmeye ulaştıran bir vasıta olarak bulalım; Ey azîm olan! Ey Allah!"


BismillâhirRahmânirrahîm.

"Allâhümme salli ve sellim alâ Seyyidiinâ Muhammedin salâteke’l- kadîmete’l- ezeliyyete’d-dâimete’l- bâkiyete’l- ebdiyyete."

Allâhümme salli ve sellim alâ Seyyidiinâ MuhaMMedîn” Bu kısımlar çok konuşuldu biliyorsunuz.
ALLAH’ım Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e teslim olmayı ve istikamet bulmayı yani teslim olmaktaki SELLem yapmayı, İstikamette de SALLim yapmayı,
Sâllim ne demek sağlam demek. Sallim yapmayı, SALL yapmayı bize nasip et, bağlantı kurmayı zâhirde ve bâtında.
Sellim teslimiyeti ile zâhirde, SALL teslimiyeti ile bâtındaki istikamette , SILAmıza gitmeyi, ASLımıza gitmeyi, asıl da SALL dandır zâten.
Kime âla?
O’na ki seyyidinâ, dinimizin Sahibi diyorum ben burada seyyidinâya, Efendimiz ne demek Efendimiz?
Efendiyi tarif eden biri çıkmadı daha. Boş bir kelime.
Seyyidinâ, nurunun daimiyyetini yaşatma, yaşatma senedi yani, sened gibi, priz gibi, MuhaMMedîn, üç MİM’iyle salat ve selâm olsun.
Salatike, Senin salâtınla Yâ Rabbi, salatike, Senin salâtınla.
Nasıl SALAT?
El-Kadîmî olan salâtınla, El-Ezelî ezel olan salâtınla,
Ed-Dâimî olan salâtınla, El-Bâki bâki olan salâtınla, el-Ebed ebedî olan salâtınla.
Bu kelimelerde kadîm geçti, nedir?
Esmalarda El- kadîm vardır, el- Mukaddimu vardır, el-Mukaddemu vardır.


EL KÂDÎMÜ
EL MUKADDİMÜ
(EL MUKADDEMÜ) CELLE CELÂLUHU


Kıdem, kademe (varlığının üzerinden uzun zaman geçmek) kökünden türemekle beraber ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL için varlığının başlangıcı (kıdemi) olmaması ve başkasına ihtiyaç duymadan mutlak vücûd sahibi (vâcbü'l- vücûd) oluş anlamındadır. Başlangıcı ve başka birine ihtiyacı olmayan mutlak Mukaddim olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, yaratıklarından önce Kadîm var olan idi. El Evvel ise yaratıkları olmadan ve düşünülmeden var olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Zamanlı Kadîm ve zamansız Evvel…



El Mukadîmü : Eşyâyı ilk defa yaratıp takdim eden ve yerli yerine koyan, sunan, âleme getiren, öne geçiren. Mutlak takdim edici olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Kadîmü : Ezelî olup varlığının başlangıcı olmayan. Evveli olmayan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Mukaddemü : Zaman, mekan v.s. cihetiyle önsüz olan en evvelleri yaratan. En kıdemli ve ilk olan. Kıdem ve önceliğinin başlangıcı olmayan zâtî ve aslî kadîm olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kıdem kâdem, bunlar varlığın üzerinden uzun zaman geçmek kökünden türemekle beraber Allahü zül celâl için varlığının başlangıcı kıdemi olmaması, ve başkasına ihtiyaç duymadan mutlak vucud sahibi oluşu, vacibul vucud oluşu anlamındadır.
Kâdem kıdem kadîm oluş, daimiyyet de buna gelecek şimdi biraz sonra.
Başlangıca ve başka birine ihtiyacı olmayan Mutlak Mukaddim olan Allahü zül celâl, yarattıklarından önce kadîm var olan, o idi çünkü.

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re:KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

EL EVVEL CELLE CELÂLUHU

El-Evvel ise yarattıkları olmadan ve düşünülemeden var olandır.
Evveli, evvel kelimesini halk edendir.
Zamanlı kadîm ve zamansız evvel gibi de söyleyebiliriz yani, bunu akıl için söyleriz.
ALLAH celle celâluhu bunlardan münezzehtir.
Mukaddimu, eşyayı ilk defa yaratıp takdim eden, yerlerine koyan, sunan âleme getiren, öne geçiren , Mutlak Takdim Edici olan Allahü zül celâl , esmadan okuyorum bunları.
El-Kadîmü geçiyor orada değil mi?
Ezelî olup varlığının başlangıcı olmayan evveli olmayan Allahü zül celâl, kendisi evveli olmayandır.
Hâşâ Evveli olup bir yerden mi başlamış!.
El mukaddimu, zaman mekan ve ciheti önsüz olan, evvelleri yaratan, en kıdemli, ilk olan kıdem ve önceliğinin başlangıcı olmayan, Zâtı ve Aslı kadîm olan Allahü zül celâl.

Ed-Daimu dediğimiz esma da varlığı daim olan, varlığının önü sonu olmayan, geçici mevcudatı halkeden daim, kaim, bâki, Vâcibü’l- Vücud Allahü zül celâl.

Ebed; dehr, anlaşılamaz zaman sonsuzluğu içi gibi, eş anlamlı, mutlak zaman mânâsında bir şeydir.
Kur’ân’ı Kerîm de biliyorsunuz 11 âyette geçer.

"Elleti salleytehâ fi hadrati ilmike’l- kadim.."

Elleti salleytehâ hazreti ilmike’l- kadîm.”
Evet. Elleti, O ki, salleyteha, ben ona sall ettim.
Sall etmek sadece namaz kılmak değil, namaz kılmak da sall etmektir amma, sall etmek SILAyı bulmaktır.
Sall etmek Keban’ı buraya getirmek, buradakinin Keban’a bağlanması-gitmesidir, bağlantıyı kurmaktır.
Zâhiren Bâtınen kurmak, Zâhir Fişini-AKILı sokmadan Bâtın Can Cereyanını-NAKLi alacak sanırsa, o boş bir hayal kuruyordur.
Elleti salleyteha fi hadrati ilmike’l- kadîm,
Ki sen onunla kadîm ilmin, hazreti, hazırda olan demektir.
Hazreti, “kadîm olan ilmin hazırda oluşuyla ona sall et” çok önemli bir şey.
ALLAH celle celâluhu var, hayy’dır, ölümsüzdür, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayy’dır ebedîdir. Aynı, neden?
ALLAH ve Resûlüne teslim olunuz, iman ediniz!”
Ölüp giden tarafı başka beşeriyeti ve Daimî olan Resûliyyetidir..

"Ellezi enzeltehü bi melâiketike fi hadrati kelâmike’l- kur'ani’l- azîm"

Ellezi, o ki, enzeltehu, sen ona indirdin, bi melaiketike, meleklerinle, fi hazretil kelâmike, Kur’âni’l- azîm olan kelâmını, hazreti kelâmını, bizzât hazır olarak ona indirdin.
Ne zaman? Dün.
Ne zaman? Bugün.
Ne zaman? Yarın.
Ne zaman? Senden başka varlık olduğu sürece, değil mi?.


"Fekulte bilisâni’l- Muhammediyyi’r-rahîm."

Fe kulte, dedin ki, buyurdun ki, bi lisÂni’l- MuhaMMedîyYi’r-Rahîm, er-Rahîm EsmÂsının aynısını verdiğin o MuhaMMed aleyhi's-selâm’ın lisÂnı ile sen buyurdun ki;

Eûzu billâhi min eş-şeytâni'r-racîm, Bismillâhi'r-Rahmâni'r-rahîm.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen) : Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere SALL ederler. Ey îman edenler, siz de ona SALL edin ve tam bir TESLİMİYET-le ona SELÂM verin!.”
(Ahzâb 33/56)

inne, şüphesiz ki, mutlaka ki, ALLAH ve melekleri yusallune sall ederler, ederler, ediyorlar, ettiler, edecekler, geniş zamandır çünkü, yusallune, ale’n-nebiyyi peygamberine.Yâ eyyuhellezîne âmenû, ey iman edenler, kime iman edenler, “ALLAH ve Resûlüne iman edenler”.
Âyette böyle buyuruyor.
Sallû, siz de sall edin. Aleyhi, bizzât O’na.
''Ve sellimû teslîmâ.''
Öyle bir silm edin ki, adam gibi edin, teslîmâ tam teslimiyetle teslim olarak sall edin.
teslimiyet ve istikameti, ALLAHu zu'l-celâl Ahzâb Sûresinin 56. Âyetinde böyle buyuruyor.
Ve Nablusî Efendimiz de diyor ki: “Sen böyle buyurmuştun ya Kelâmullah SÖZünü, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin diliyle, MuhaMMed aleyhi's-selâmın diliyle-sesiyle: “İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ

"Ve hâtabtenâ bihâ maa’s-selâmi tetminen li’l- ikrâmi minke lena ve’l- in'am"

''Ve hâtabtenâ,'' bize hitab etmiştin.
Bihâ, O’nunla. Peygamber aleyhisselâmın diliyle.
Onun diliyle, maasselâmi öyle bir selâm ile ki, “tetminen li’l- ikrâmi minke lena ve’l- in'am” bize ikramlarını ve ni’metlerini, senden olan ikram ve ni’metlerin için, tamamlamak için, selâmı tamamlamak için, onun diliyle bize hitab buyurmuştun ya, bize hadi sizde yapın buyurmuştun ya!
Tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhu ve sellem gibi olun!” buyurmuştun ya, işte öyleyiz hamdolsun!.

yâ eyyuhellezîne âmenû, ALLAH celle celâluhu sall etti, siz de edin.
Bundan daha büyük ikram, daha büyük selâm, daha büyük in’am mı var?
Nedir inam?
Enam nedir?
Hayvanlardır, peki başka ni’met yok mu?
Var. İşte pat diye bir kelimeyi türkçeye soktun mu, işin içine oturuyor.
Herşey ni’met, zâhirlik. Nedir ikram?
Tarikatteki Hakikattır.
Nedir Selâm?
Marifetteki Hakikattir.
Boşuna koymuyor kelimeleri yerine demek istiyorum. Canı öyle istediği için koymuyor.

''Fe kulte,'' demiştin ki, devam ediyor çünkü.
Yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ
Hadi sizde sall edin teslim olun peygamberinize.

"Fekultu imtisalen liemrike."

Fekultu, ben de diyorum ki, ben de derim ki, diyorum ki, imtisalen; misal olsun, örnek olsun, onu örnek alarak, numune kabul ederek, ona uyarak, ayrılmamak üzere bağlanarak, ben kendimi örnek alarak, değil mi? İmtisalen diyor çünkü.
''Li emrike,'' Senin emrin için, kabul ederek, örnek alarak, aynen bende diyorum ki, ben bunu örnek alıyorum bu emri.

"Ve rağbeten fimâ indik emin ercik."

Benim rağbetim isteğim arzum, çok çok iştiyakım, dualarım teveccühüm, insanlığımın gerektirdiği arzu, emel yani tüm bunlar.
Nereye rağbetim?
Rağbeten fimâ indike, fimâ içinde, o şeyki indike, Senin kâtında, min ecrike.
Senin kâtından ECRini çekişini ücretini diyorlar ama ben ücret olarak almıyorum ecri.
Cerr çekişini sağlamaktır.
Ecr, bir işin karşılığıdır.
“Geçmişleri için mağfiret ve gelecekte azîm bir ecir vardır.”
Bu nasıl tercüme ediliyor, geçmişleri bağışlanacak, geleceklere ücret ödenecek.
Azîm bir ecir vardır, ecir. Cerr ediş vardır.
Ceryan var ya, fecir var ya, hani cerr hicr ler var ya, hacerler var ya, bütün çekişli CERR’ler.
Dozerlerde CERR DİŞLisi vardır Çekici..
Bu çekişlerin Senin kâtından indike, bu çekişleri istiyor çünkü.
İnd nedir? Arapçada zaman mekan yerine kullanılır, aman haa, hissedilebilen mânevî bir mekan anlamındadır.
İnsanın maddî ve mânevî bir huzura dalalet eder, onun merkezi de neredir?
İND” dir.
Daimiyet Nurunun olduğu yerdir.
Şah damarından yakın olan Rabbü’l- âlemindir.
Bu bir, evet. Yandır, vakittir, taraftır, şudur budur gelirse, yanında falan diye, aslında bir hüküm, bir ihsan, bir fazl-fazilet, teşvik, tertib, rağbet et anlamında.
Nereyi istediğini bil.
Eline alır mısın bunu?” diyorsun çocuğa.
Çocuk diyor ki: “Almam!.
Niye?”
Çünkü o ateş!” diyor.
İşi biliyor demek ki.
Şekerle ateşi ayırabiliyor. İşte onu söylüyor.
Emrine itaatle, imtisalen, senin kâtından ecirler, rağbet ediyorum, umuyorum, istiyorum.
vesile ne? İmtisal?
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

"Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashabihi ecmain."
"Salâten dâimeten bâkiyeten ila yevmi’d-dîn."
"Hatta necidha vikâyeten lena min nâri’l- cahim."

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Allahümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Cümlesine, salaten daimeten, bâkiyeten, yukarıda söyledik, daimi ve bâki olan bir salatla, ulaşımla.
İla yevmi’d-din, yevmi’d-dine kadar.
Yevmi’d-din nedir?
Dinin ortadan kalkacağı gün müdür?
Yevm nedir ki?
Bu din o gün bir şey oluyor.
Din aynı zamanda dünyada dinin arkasına bir “ye” alışından ibârettir. Dünya.
Onun için dünya, din dünyada olur.
Yevmi’d-din yevmi’d-dünya.
Yevmi’d-din âhiret burada ekilir, burada biçilir.
Oraya çek bile gitmez yani, kimsenin avcunda çek götüren göremezsiniz ama yüreğine bir çek yazarlar yalnız.
Bu gelen MuhaMMedîdir, Cennet bahçelerinden birisine.
Bu gelen de; yeyip, içip, tepindi, hevasını ilâh edindi. Hizbüşşeytanlığı başına geçirdi, Cehennem çukuruna tutukludur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukuru olur.”
(Tirmizî)

Zâten buradadır onlar yani, oraya götürüp getirecek bir şey yok.
Hatta o kadar ki, yevmi’d-dine kadar diyor yani, ilâ yevmi’d-din.
Yevmi’d-din den sonra ne yapayım, Buzum eridi, Suyum Denize katıldı.
Nerede benim buzum?
Ne buzu kardeşim?
Bakınız!
Bir avucumda gül var, bir avucumda gübre var.
Tandıra attım ateşte yaktım.
Bir koku duyuldu.
Birisi hoştu, birisi kötüydü.
Biraz sonra soruyorum tandıra: “Benim Gülüm nerede? Gübre nerede?
O da diyorki: “Git işine! Burada benden başka kimse yok!.”
Ateş böyle der: “Git, git burada kimse yok, sadece ben varım ve her gireni kendime dönüştürürüm!”

Denize kalıplarla çeşitli renk ve şekillerde BUZlar atalım ve bekleyip soralım:
“Sana yeşil buz attıydım, kırmızı buz attıydım, şöyleydi böyleydi. İşte yüz kiloydu da, öteki on kiloydu ama şimdi yok olmuşlar nereye götürdün Ey Deniz?
Deniz de der: “Ne bileyim ben neden bahsediyorsun kardeşim burada BENden başka kimse yok!”
Yok mu? Varsa Nerede?”
Yok. Al bir bardak suyu bardakla at Denize!
Cam Bardağı “Denizin İçine” attın!
İçindeki SU-yu ise “Denize” döktün!
Bardak Denizin İçinde, her zaman geri alabilirsin!
Ama Suyunu Denizden geri AYNen alamayacaksın, çünkü o Deniz Deniz de O oldular ve BİZ BİR-İZ Sırrında gark oldular!
Suyu arama artık arama, damlasını dahi ayıramazsın!.

Hatırlarmısınız Fecr Sûremizde demiştik ki;

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî ibâdî : Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Gir cennetime!
(Fecr 89/30)

Fedhulî fî ibâdî : Gir kullarımın içine-arasına burada fî var.
Vedhulî cennetî : Gir cennetime! İçinde değil bizzât kendisine kendisinden olarak-dönüşsüzdü..

MuhaMMedîdir BİZ BİR’liğinde;
Sadakat varsa,
Samimiyet varsa,
Sabır varsa,
Selâmet oradadır.
Sabır varsa selâmet oradadır, Cennet de oradadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de oradadır,
ALLAHü zü'l Celâl de oradadır
Dediğim, iman bakımından oradadır.
Yer tâyin ettiğimden değil.


"Hatta necidha vikâyeten lena min nâri’l- cahim. Ve musileten ilevvelineâ ve âhirina ma'şera’l- Mu'minine ila dari’n-nâim Ve rü'yeti cemâli vechike’l- kerim. Yâ azîmu yâ Allah!"

Hatta necidha” Onunla biz bulalım.
Vikâyeten lenâ” Biz bir vikâye bulalım. Bir koruma.
Bizi Vâkî etsin; Saklayan, koruyan, vikaye eden, esirgeyenimiz olsun!
Takvâ var ya, koruyucumuz olsun Sahibimiz olsun.
Arka çıksın bizi kayırsın, bizi kurtarsın, elimizi tutusun, düşmemizi engellesin, şaşmamızı engellesin, taşmamızı engellesin!
min nâri’l- cahim” Cahim narından, en sıcak nardan.
Ne garip değil mi, Rahîm var, Cahim var.
Bir sürü “him” var.
Başına “ce”alıyor cahim oluyor, “re” alıyor Rahîm oluyor.
Nasıl işler bunlar?
Uydur kaydır değil yalnız.
Nâri’l- Cahim”. Nâri’l- Cehennem değil “nâri’l- cahim”. Biz ne zaman bu Cahimi, Rahîm yapacağız?
Ne zaman bu “Cim”in yerine “Re” geçecek, “Rasûl” geçecek,” Rabb” geçecek?
R” geçerse Rahîm olur bu aynı zamanda Rabb’tır.
Ve Aynı zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir raûfun rahîm aleyhisselâm!.

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun) : Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet ızzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü'minlere raûf, rahîmdir
(Tevbe 9/128)

Raûfun rahîm’dir O” bu âyeti bildiği hâlde kasden: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Rahîm denemez!” diyen ve gülüşen karacübbeli profosörler seyrettik videolarında .
Bildiği hâlde unutuyor. Neden?
İşte El Ezher Üniversitesi’nde okudu ya.
Oralardan mikrop kaptı ya.
Arap ırkçılığı ve parası tadı ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşıtlık yapacak ki Vehhabî zihniyetinin atak temsilcisi görüne ağa babalarına!.
Biz Kur’ân’a bakarız!” diyor değil mi?
Hangi Kur’ân’a bakarsınız?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın mübârek ağzından duyduğunuz ve tıpkı hadisleri de söyleyen ASHAB-ı GÜZİNin getirdiği Kur’ân’a değil mi?
Demek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hâşâ “geldi gitti postacı gibi” mi diyorsunuz?.
Biz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir tek saçının telinin toprağa düşmesine rıza göstermeyiz ALLAH celle celâluhu ALLAH korusun!
İsterse babamız olsun. Çünkü bu böyle bir İnanç Hakkıdır.

Onun için ALLAH celle celâluhu, Nuh aleyhi’s-selâm’a ne buyruyor bakınız:

Tufan Kopmuş..
Nuh aleyhisselâm oğlu Kenan’ı Fıtri sevgi-merhemetle Necât Gemisine çağırıyor: “Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.”

وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne) : Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.”
(Hûd 11/42)

Ama İbret Sahnesini Tercih eden oğlu küfrü tercih etti ve: “Beni sudan koruyacak bir dağa- BeN DAĞIma sığınacağım!” dedi.

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
Resim---Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne) : Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
(Hûd 11/43)

Kaza-Kader İşledi.. Tufan durdu ama Nuh aleyhisselâm ehlini-oğlunu kaybetti!

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne) : Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
(Hûd 11/45)

Ve en ağır cevabı aldı: “Câhillik etme. O senin oğlun değildir. Belinden oldu. Yolundan olmadı. Câhillik etme!”

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne) : Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O hâlde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana câhillerden olmamanı tavsiye ederim.”
(Hûd 11/46)

Prof. Olmuş şu olmuş bu olmuş MuhaMMedî Olamamış ya!

İslam Dini kesin Kural Dinidir.
Ne Ayırır ne Kayırır!
Ebu Talib, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i 40 yaşına kadar öksüz ve yetimi olarak baktı, barındırdı büyüttü.
Ancak “Ben Rasûlullah’ım!” buyurunca reddetti ve bıraktı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir şey yapamadı küfrü tercih edince babası gibiydi..
Onun için diyorum: “Hz. Hamza şehid-i şahtır. Ebu Leheb Hizbuşeytandır.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile aralarında bir karış göbek bağı var tek BABAsı Abdullah aleyhisselâm.
Kan meselesi filan yok! Cahim-Rahîm böyle bir iştir işte!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re:KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

"Ve musileten lievvelinâ ve âhirina ma'şera’l- Mu'minine ila dari’n-nâim."

Ve musileten lievvelinâ” Bize vesile olsun, vusile olsun, isale ettiren olsun.
Nedir vusile?
Yetiştiren, ulaştıran vusl ettiren vusuldan yani vardıran olsun bize, ki öyledir ZÂTen!
Sall-ı geriye çekendir. Rusûl’de öyledir.
Uydur kaydır kelimeler değil bunlar.
Elçi, meçliymiş.. Ne elçisi? Bizans elçisi mi?
ALLAH’ın elçisiymiş. ALLAH’ın ne elçisi?
Elçi neymiş, elçi kelimesinin kökünü kösteğini bana bir söylesen ya!.
Sall edici ne demek?
Sıla’ya götürücü ne demek?
İrsal edici, isâle ne demek?
Keban’dan her yere elektirik taşıyan ANA HATlara İSALE HATları ve Barajlardan sulama sahâlarına SU taşıyan ANA KANALlara da İSALE KANALI deriz Su İşlerinde..
Rusûliyyet böylesine ebeden can ceryanı ve can Suyu taşıma gibidir İRSÂLdir, Rusul’dur.
İşte Anlatımı zor ama İrsaliye Kâğıdı gibidir.
Ya da Rasûl’un Ehl-i Beyt’idir.
Ya da ALLAH Dost’larıdır.
Yani MuhaMMed aleyhi’s-selâm’den başka kimse yoktur.
Elçimidir bu?
Sıla ettiren. Beni elektriğin kaynağına, elektiriği bana ulaştıran.
Nasıl, nedir? Aracı mıdır?, Verici midir?
Bin kere hâşâ!
Sen neden bahsediyorsun kardeşim!.
TAMlayan bilmiyor tümleyen bilmiyor.
Teslimiyet ve İstikamet bilmiyor.
Teknik-Tasavvuf Antipotun BİLmiyor!
İslâm Dinini ÜMMünü BİLmiyor!

Ben kimseye bir şey demiyorum.
Sadece şunu diyorum açıkça: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın yolunu temizlemek zorundayız!
Kirlendiğini söylemiyorum. Tozlandığını söylüyorum.
Kimseyi çağırmaya gerek yok.
Güneş kendini gösterir, şu aradaki perdeleri kaldırabilirsen eğer.
o zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
Bizim vesilemiz olsun!
Bizim bilemediğimiz sonsuz Deryada Rota Reisimiz olsun!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’imiz olsun ki RASÛLî Rotayı o biliyor çünkü.

Lievvelineâ” evvelimiz için. “âhirinâ” âhirimiz için.

Ma'şeral Mu'minine ila dari’n-nâim
Bu mü’minlerin mahşer olduğu, tümünün Şu ÂN ŞE’ENuLLaHta, a’yanı sabitelerinde, İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları olan Hakikat-ı MuhaMMedîyette cem’ oluşları mahşerinde.
Yine Kevserde birleşmeleri haşr edilişlerinde mü’minler içerisinde bizim de evvel ve âhirimize vesile olsun!.
Ne demek bu? Türkçesi?
Elimizde ki sopayı büke büke büke büke evvel ve âhiri öpüştürüp hitam buldurup hablel verid için çemberi tamamlasın diye!

ila” O zaman ne olurmuş?

Dari’n-Nâim” Bu dairenin adı Ni’met Dairesi olur.
Aynen daire dairedir.
Nâim”de MuhaMMedîyet A’yniyet Nurdur.
Hocam hakikat?”
Hakikat yenmez oğlum!.
Hakikat şeriata gelince şerbet olur ve içilir.
Hakikat pancar tohumunun içindeki şekerin adıdır.
Pancar şekeri tohumu var ya pancar olur, onu ben bilirim.
Onun içindeki şekerin adına denir Hakikat-ı MuhaMMedîyye diye.
O yenmez. Sürersin, ekersin, sularsın, terbiye edersin, tezkiye edersin. Hizmet edersin.
Kucaklar dolusu semereler verir sana.
Yapraklar verir. Çok güzel turşular yapılır ondan, sarmalar yapılır. Yaprağı da yenilir.
Sonra baldır gibi pancarlar olur.
Onların suyu işlemlerden geçer.
Şeker diye gelir şeriatta yenir.

İşte bu “Dari’n-Nâim”e kadar.
Dari’n-Nâim” nere? Ni’met Yurdu-Dairesi tamamlandığı anda evvel ve âhir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’da cem’ olduğu mahşer!.
Artık bu dairenin üzerindeki her nokta aynı noktadır. Hepsi aynıdır.
Yarı çapı “r” dir yani. Var ya. Teknikte de öyledir.
Ne hikmetse “r” koymuşlar. Çok harika koymuşlar.
Bu merkezle bu dairenin arasındaki alan ne alanıdır?
Melekût Âlem’idir.
Çemberin üzerindedir Rasûliyyet.
Rabb” merkezden de Özde Akaraba-Yakındır burada.
ALLAH ve Rasûl’u buyurulan Rabb ve Rasûlu demektir aynı zamanda sıfatlar.
Sall ederler dediği zaman çemberin yarıçapını çekiyorsun oraya, MERKEZe!.
“Ben buradayım hocam!” dersin.
Ben de burdayım. Bir yarıçapta bana. Aynı yarı çap.
Desen ya Barbaros “Biz aynı dairede dönüyoruz.”
DEVR-ÂNımız BİR,
SEYR-ÂNımız BİR,
CEVL-ÂNımız BİR,
HAYR-ÂNımız BİR.
Elhamdulillahi…

Elbette hocam. Biz gerçekten MuhaMMedîyiz elhamdulillah!
Bunu demek bir üstünlük getirmez, dememek bir alçaklık getirir.
Demek üstünlük getirmez, RASÛLÎ SEVİYE getirir, İ’tidal getirir.

"Ve rü'yeti cemâli vechike’l- kerim. Yâ azîmu yâ Allah."

Ve rü'yeti” Görmek. Hani var ya Rü’yet, Rüşd, Rıza, Resûl, Rabb.
İşte Rü’yet, görmek için. “cemâli vechikel” ne ise senin vechinin cemâlini.
Rü’yet cihetin. Rü’yet cemliğin, Rü’yet cimliğin ne ise.
Vücuda gelişi. Nasıl anlatılıyorsa, bunu görmek için.
Nasıl bir “cemâli vechike’l- Kerîm”?
El Kerîm olan, bütün ikramların yaratıcısı olan.

El Kerîmü : Her hususta; iyilik, faydalılık, fazîlet ve kerem ile sıfatlanmış. İhsân ve inâyet sahibi. Şerefli ve izzetli, muhterem ikrâm edici, cömert, musamahakâr, muazzez, mükerrem olan. Mutlak Kerîm olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Vechini, cemâlini görmek için “Yâ azîmu yâ ALLAH!

El Azîmü : Azamet, ululuk, büyüklük sahibi. Her bakımdan azametini zâhiren sergileyen, gösteren. zâtî ve sıfatî mâhiyeti akılla anlaşılamayan. Mutlak ulu ve azamet sahibi ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

ALLAH: ALLAH (celle celâluhu) İsm-i Şerîfi, İsm-i Zât, İsm-i Hass'tır. Sadece ALLAH (celle celâluhu)'ya aittir.
Varlığı zorunlu, lâzım ve hamde lâyık olan Zât-ı Hakk'ın özel esmâlarının tümünü kapsayan ZÂT ismidir. Tüm Esmâü'l-Hüsnâ'yı cem eden bohçadır. Tercüme edilemez. Tefsir edilebilir. Harf-i Târif almayan Zâtullah Esmasıdır. Tüm târifleri içinde toplayıp CEM' etmiştir.
ALLAH - LİLLAH - LEHU - HU...
Bütün Sıfat-ı Kemâliyeyi cem' eder.
Tirmzî'nin listesi : "HüveALLAHullezi la ilâhe illâ hüve : O ALLAH ki O'ndan başka gerçek ilâh yoktur" ile başlar.

Azamet sahibi ALLAH celle celâluhu. MuhaMMedîyet. Hulki’-Azîm.
Mâsivâ ya da MuhaMMedîyet Zıllıyetini a’ynen yaratan ALLAH celle celâluhu.

Aynı şeyin iki yüzüymüş Nâr-Nûr, İnkâr-İkrâr!.
Ben bir kızıyordum bir kızıyordum Firavun’a ki ateş edecektim, öldürecektim!.
Arkasından Musa aleyhi’s-selâm dedi ki: “O’na ateş etme beni vuracaksın!” Ben gübreye çok kızıyordum, çok berbat diye.
Gül dedi ki: “Kızma ona, beni altın tohumu içinde yetiştirmesin. O benim anamdır, onu Anla ve Terbiye et-Hizmet et!”

Kulluk böyle bir iştir. Akıl böyle birşeydir.
Mıknatıs gibidir AKIL!.
Seviyelediğin zaman işe yarar.
La ilâhe” küfürdür. ALLAH’da dahil, ilâh yok demektir.
Bu İnkârdır!
illâ ALLAH” dediğin anda “ALLAH’tan başka El İlâh yoktur!” dersin
Bu da İkrârdır.
Bu İnkâr ve İkrâr SEVİYElendiği anda adı İnkâr-İkrâr olmaz TEVHİD olur. İnşae ALLAH.

ALLAH celle celâluhu GEÇEN zamanımızda ki, ömrümüzdeki bilerek, bilmeyerek, isteyerek, istemeyerek yaptığımız yaramayan yaramazlıklardan ALLAH celle celâluhu bizi kurtarsın!.
Onları burada halletmek nasip etsin!.
İnsanlarla helâlleşmek ya da Rabbımız’dan bağışlanmak mağfiret nasib etsin inşâe ALLAH!.
Bizim geçmiş için tevbe istiğfarlarımızı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Tevbe istiğfarına katsın, Ulaştırsın.
BİZ BİR-İZ TEVBE istiğfarında kılsın!

GELECEK için dualarımızı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in BİZ BİR-İZ DUA-larında birleştirsin!.
Duacımız kılsın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i!.

Yaşadığımız sürece razı olacağımız şeyleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Rasûlu ravzasında BİZ BİR-İZ RIZA-sında kılsın! Kevserinde Damlası kılsın inşâe ALLAH cümlemizi.

Son nefeslerimizde inşâe ALLAH son sözlerimizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin mübârek nefesinden BİZ BİR-İZ ŞehÂDETinde: “Eşhedü en Lâ ilâhe illâ Allah ve eşhedü enne MuhaMMede’r- Resûlullah!” şehadetinde BİZ BİR-İZ Şehadetiyle şereflendirsin.
Bizi ebedî ni’metler ve selâmetler yurdu olan cennet ve cemâliyle şereflendirsin inşâe ALLAH.
BİZi BİR kılsın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hasbî Hizmetinde inşâe ALLAH!.

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Re: Re:KUL İHVÂNİ 25. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen Mecnun »

nur-ye yazdı:

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön