10 Haziran 2011 KUL İHVÂNİ AKIL SOHBETİ
![Resim](https://www.muhammedinur.com/photos/galleries/mesajresimleri/hzmuhammedsav.gif)
Barbaros :
“Subhaneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve e’tebu ileyke.”
Hocam bize, başta okuduğumuz bu istiğfar duasının bir çeşit antivirüs olduğunu söylerdi.
Özellikle konuşmalarının bitiminde kendisi bunu antivirüs gibi okur.
“Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellemin bunu söylediğini, konuştuklarınızın arasında bazı hatalarınız olursa, bu hataların silinmesi için, mağfiret olunması için öyle bir görev görür” demişti.
O yüzden sohbetlere başlarken Hocam bunu başta okur, sonunda yine okur.
Salâvat ile başlar, salâvat ile bitirir.
Bu da bu yolun güzelliği olsa gerek, çünkü salâvatsız bir şey olmamakta.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem ile irtibat kurulmadan, o nokta ile iletişim sağlanmadan hiç bir şey gelişmemekte, sürmemekte.
O yüzden daima salâvat ile başlıyoruz. Hamdolsun!
Her ne iş olursa olsun; euzu besmele ile başlayıp, salâvat, tevbe, hamd, iş ve salâvatla bitirmek Sünnettir.
Konu olarak neyi konuşalım derseniz, AKIL ile ilgili konuşabiliriz. Bu hususta insanların çok büyük bir sıkıntı çektikleri görülmekte, hepimiz büyük bir sıkıntı içerisindeyiz.
Daha doğrusu ben kendi adıma konuşayım.
Benim dışarıda gördüğüm sıkıntı şu; Akıl hem doğu dinlerinde hem bizde tasavvuf ile ilgili yazıları okuduğunuz zaman bir türlü tam anlaşılamamış gibi.
Kur’ân-ı Kerîm içerisinde birçok âyet-i Kerîmede ALLAHu Teâlâ aklı övmekte ve “Aklınızı kullanmayacak mısınız siz?”diye sonu “ta’kilûn” ile biten içinde akl olan âyet-i Kerîmeler var:
أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/ayetgrafik.jpg)
(Bakara 2/44)
أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/ayetgrafik.jpg)
(Bakara 2/75)
Bunların hiçbirinin nedeni de görünmemekte ve bu kelime anlaşılamamakta bu yüzden.
Akıl deyince insanların aklına sadece bir kıyas ve felsefik bir mânâ çıkarma aracı gibi bir şey gelmekte.
Fakat bunun içerisinde, onun olgunlaştığı zaman görülecek olduğu daha başka hasletler de var.
Bu özellikler bir türlü bilinememekte insanoğlu tarafından.
Bu yüzden ham aklı yerden yere vururlar.
Değişik hikayelerde özellikle doğu dinlerinde.
Bu da insanların içerisinde öyle bir hale getiriyor ki, insanları akıl ile akla düşman oluyorlar.
Ve “Bu işi biz aklımızla yapamayacağız!” diyorlar sürekli.
Ve bu sefer Kur’ân-ı Kerîmi okudukları zaman, Kur’ân-ı Kerîmi veya herhangi bir din kitabını okudukları zaman bunların üzerinde bir tefekkürün boş olduğunu düşünmeye başlıyor bu sefer insanlar.
Ve çoğu kişi bunu söylediği halde hala yola devam edip tekrar aynı şeyler üzerinde dönüp dönüp duruyor.
Hep bu şeyi görmekteyim etrafımdaki insanlarda.
Çünkü, benim Kur’ân-ı Kerîmdeki akıl ile ilgili olan âyet-i Kerîmelerden anlamış olduğum, gördüğüm orada bir uzantı var.
Akıl dediğiniz zaman kur’ân da “aklınızı kullanmayacak mısınız?” dediği zaman bu akıl denilen sanki iki tane ikiye ayrılmış bir yapıda, bir ucu size uzanıyor, sizin bireysel aklınıza gidiyor, bir ucu da Küllî Akla gidiyor.
Bu iki uç arasında eriyiş ve aklına ulaşma çabası ve çilesi içerinde geldiği değişik istasyonlarda aldığı haller, aldığı akıl durumları vaziyetleri bize bunları hepsini kaplayan bir akıldan bahsediyor sanki ALLAHu Teâlâ, yani “siz aklınızı kullanmayacak mısınız?” buyurduğu zaman, bir labirentin içerisinde yürüyorsunuz o spiral bir şekilde sürekli içeriye doğru derinleşen bir labirentten oluşuyor.
Siz daldıkça kendinizdeki köşeleri yenile yenile yuvarlaklaşıyor veya eriyor.
BUZ-luktan yavaş yavaş değişik hallere geçiyor o aradaki geçiş safhalarında herkesin aklı kendince, kendine göre yavaş yavaş bir olgunlaşma süreci geçiriyor.
O aradaki safhaları ile beraber onların hepsini içeren tümüne, hepsine birden sanki, Kur’ân-ı Kerîmin içerisinde bir akıl tabiri getirilmiş, yani öyle bir açıklamayla sanki, aklınızı kullanmayacak mısınız kullanın ne zaman, şu an şu seviyedesin, ileride olana sende o seviyedekini kullan, öbürüne sende kendi seviyendekini kullan, basamak basamak gittiği süreç içerisinde kullan.
“Ne zaman kadar?”
Yakîn gelinceye kadar. Yakîn ne zaman gelecek, emaneti tertemiz yerine ulaştırdığın zaman.
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/ayetgrafik.jpg)
(Hicr 15/99)
Ne zaman ulaştı, hani Hocam diyor ya: “Daireyi tamamlayan yuvarlanır!” diye, o zamana kadar bu sürecek.
![Resim](https://www.muhammedinur.com/photos/galleries/mesajresimleri/23525143.jpg)
O halde insanın Kur’ân-ı Kerîmin içerisindeki, insanlar büyük bir kaygı taşıyorlar Kur’ân-ı Kerîmin içerisine girdiği zaman karşılarına bir takım âyetler çıkıyor ve bu âyetleri çözemiyor.
İnsan Kur’ân-ı Kerîmin içerisine yaklaştığı zaman önüne bir kitap geliyor.
Kitabın içerisinde, Hümeyra’nın dediği gibi, Hümeyra denize gidiyor bir bakıyor denizin sahili var, denizin olduğu yerde sahilde olması lâzım, bir kumsalın da olması lâzım deniz içinde. Kur’ân-ı Kerîm içerisinde müteşabih ve muhkem âyetler çıkıyor karşımıza.
Anlamı açık olanlar ve anlamı benzeşik olanlar.
Kur’ân-ı Kerîmde “Rasihun” diye Fırka-yı Nâciye gibi ALLAHu Teâlâ’nın bahsettiği insanların, velîlerin anladıkları, ilimde rasih olanların anladıkları derin mânâlı olan müteşabihat olan âyetler de var:
هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/ayetgrafik.jpg)
(Âl-i İmrân 3/7)
لَّكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/ayetgrafik.jpg)
( Nisâ 4/162)
Râsihûnlar; sağlam, metin, sarsılmayan kimseler; ilimde derinleşmiş olan, tahkik derecesine ulaşan ve bilgisinde şüphe aranmayan otorite ilim adamlarıdırlar.
Elmalılı Hamdi Yazır, onları; "İlimde derinleşmiş, eğilmez, eğrilikten hoşlanmaz, bildiğini bilmediğini birbirinden ayırdedebilen, bildiklerini esas alarak, bilmediklerini mümkün mertebe çözebilen ince kavrayışlı ilim erbabı" olarak tanımlamaktadır
(Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1979, II, 1044).
İnsanlar böyle bir Kur’ân-ı Kerîmle karşılaşınca aklın kendi özelliği kendisi sürekli feth etmek istemekte, bu aklın kendisinde “Fettah Sıfatı” nın da yüklü olduğunu gösteriyor bize.
El Fettâhu : Yarım nefes ilerisini bilemeyen ve göremeyen kullarının her hacetinin ve iyiliğinin kapılarını açan, ferec (çıkış yolu) veren, fetheden, tekemmül kapılarını açıp ilâhî sırların anahtarını (miftah) ikrâm eden...
Kullarının arasındaki ihtlafları gideren,açan ve fetheden Hâkim olan.
Hidâyetin, hakkın, hayrın, rahmetin, gaybın, naklin, aklın, aşkın ve maddî-mânevî her hususta her kapının tek, eşsiz ve zıtsız açıcısı; hidâyet ile dalalet arasını açmada kesin adalet sahibi; yardımıyla her kapının açılmasını, merhameten her problemin çözülmesini ve hidâyetiyle kemâlât imtihanındaki kulun nefsinin benlik perdelerini kaldıran ve azamet ve kudretinin seyir kapılarını açan, kullarına sınırlı, sorumlu, izâfi, geçici, âciz, fâkir, zelil ve alil olan "Benlik Varlığı" kapılarını açan ve neticede; cümle "can" ları hep açık tuttuğu cennet kapılarından "cemâl cem'i"ne Muradullah vaadi gereği, her zaman, her yer ve her hâlde çağırıp duran El Vedûdü'l-Fettâh olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
![Resim](https://www.muhammedinur.com/resimler/hadisgrafik.jpg)
(Müslim, Müsafirin, 68)