abilerim ablalarım size bir soru sormak istiyorum inş

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
babatas33
Üye
Üye
Mesajlar: 20
Kayıt: 22 May 2008, 02:00

abilerim ablalarım size bir soru sormak istiyorum inş

Mesaj gönderen babatas33 »

Selamunaleyküm abilerim ablalarım size bir soru sormak istiyorum
ALLAH(C.A) her seyi bilendir süphesiz kaderi ve kaderin içindeki kaderide bilense ALLAH(C.A)bizi yaratarak ve bizim neler yapabiliceğimizi bilerek bizi neden cehenneme atıyor kafamı kurcalıyor abilerim ve ablalarım bana yardımederseniz sevinirim simdiden ALLAH razı olsun hepinizden
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

Aleykümselam öncelikle hoş geldiniz kardeşim, hayır ve bereket olsun
inşallahurahman..
soruna daha öncede sitede yazdığımız bir konu ile cevap verelim inşallah..

-Bismillahirrahmanirrahim-

Hocam' a sordum kader nedir diye? Bana dedi ki;

"Kader; muallak ve mübrem olmak üzere iki kısımdır.

Mübrem ve/veya muallak olan mukadderattır yani Allah tarafından takdir edilenlerdir.

Muallak (askıda, havada boşlukta duran, hallolmamış) olan şarta bağlıdır, şart yerine gelmezse aynen yürür.
(Sadaka ömrü uzatır hükmü gibi.)

Kesin olan, Mübrem (zaruri, vazgeçilmez olan) denilen ise asla değişemeyendir.

Kader ise daima çift çalışır, yani başka bir deyişle zıtların teşekkülü ile çalışır.
Her insanın hem cennette hem cehennemde yeri vardır.
Bu imtihanda tercihini yapan kaderi gereği gitmesi gereken yere gider.

Batı’ya gideceğim dediniz mi mi o yol kaderi çalışır,
Doğu’ya dediniz mi o yol kaderi çalışır .

Bunların hepsi birden kaderi teşkil eder, mukadder olan şey ise tâyin ve takdir olunmuş
olup, miktarı ve kıymeti biçilmiş olandır."

Şu halde konuyu biraz daha açmak gerekirse; Cenab-ı Hakk’ tan (Mutlak Varlık’ tan) ilk tecelli eden şey Akl-ı Evvel ya da başka bir deyişle Hakikat-i Muhammediyye’ dir.
Akl-ı Evvel’ e “Allah’ ın ilk yaratmış olduğu şey, benim Nûr’umdu” hadisine dayanarak Nûr-u Muhammedi adı da verilir.
Cenâb-ı Hakk önce O'nu, sonra O'nun aracılığı ile tüm diğer şeyleri yaratmıştır.
Buna ilâhî ilmin ilk zuhûru adı da verilir.
İlâhî ilim ayrıntısızdır; taayyün (Meydana çıkma, belli olma, belirlenme.) mertebelerinden aşağıya doğru inerken ayrıntılı hâle gelir:
a) İlâhî ilme, Ümmü’l- Kitab;
b) Akl-ı Evvel’e, İmâm-ı Mübîn;
c) Levh'e, Kitâb-ı Mübîn adı da verilmiştir.
Bunlara sırasıyla Nûn, Kalem ve Levh de denir.


Şimdi burada Ayan-ı Sabite diye bir kavram var.
Bu da tasavvufta ilm-i ilâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları mânâsında, yani değişmez kanunlar; bunlar insan aklının ihata edebileceği şeyler de olabilir, edemeyeceği şeyler de olabilir, zahiri de olabilir, bâtıni de olabilir ancak bunlar bize göredir.
Burada gayb kavramı da karşımıza çıkar.
Gayb ise bilinmeyen değil bilinemeyendir.
Kim tarafından?
Allah dışındaki tüm varlık tarafından.
Kader konusu ise gaybi bir konudur fikrimce.
Sonsuz denklemlerden oluşur ve her şey bir sebebe bağlanmıştır.
O halde sebeplere iyi tutunmak lazım gelir.
Takdir ise ALLAH(c.c)’ ındır.
Buna teslim ve razı olma haline tevekkül denir.

Farz ve sünnet olan, tavsiye edilen fiiller, davranışlar; sadaka yada yapılan benzeri hayırlı, güzel işler yahut tam aksine zararlı, kötü davranışları birer kader parametresi olarak nazara alacak olursak bunlar kader denklemine (kazaya, belaya, ölüme, hastalığa, musibete…v.s.) bir şekilde bizim “değerimizce, ederimizce” tecelli etmektedir.
Bize düşen ise bunun bizim hakkımızda hayırlı olduğu ve inancımızın gereği iman etme düşüncesi olmalıdır.
....
En doğrusunu Mutlak Varlık ve Mutlak Gerçek olan HAKK(c.c.) bilir!

Selam ve muhabbetle...
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 531
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen dostemin »

ALEYKÜMSELAM GÜZEL CAN, HOŞGELDİNİZ.
ALLAH (CC) YARDIMCIMIZ OLSUN, YOLUNUZ AÇIK OLSUN.
AŞAĞIDA BİR ŞİİR SUNUYORUM.



DÜŞÜN BİRAZ

Oku! diye tebliğ geldi
Oku, dinle, düşün biraz
Resul Nebî neler dedi
Oku, dinle, düşün biraz

Önce oku Kur’ân ne der
Sonra dinle Resûl ne der
Düşün biraz akıl ne der
Oku, dinle, düşün biraz

Hakk kelâmı okur isen
Hakk yolunu tanırsın sen
Ȃlim Hakk’tır câhilsin sen
Oku, dinle, düşün biraz

Rahmet oldu Resûl Nebi
Hakk’tan aldı bize verdi
Dinle onu neler dedi
Oku, dinle, düşün biraz

Mevlȃ bize düşün dedi
Düşünecek aklı verdi
Düşünenler Hakka erdi
Oku, dinle, düşün biraz

Dost Emin der düşün biraz
Çok konuşma düşün biraz
Allah için düşün biraz
Oku, dinle, düşün biraz…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Değerli kardeşim sorunuzun cevabı sitemizde gerek ana sayfadaki kitaplarda gerekse forum içinde pek çok yerde mevcuddur.

Dinimizin temeli Kur'ân-ı Kerim ve sahih hadislerde kader konusu çok açıktır.

aklı olan, erginlik yaşına gelmiş, tebliği duymuş ve hür olan her insan İslamı bilip yaşaması kaderidir.

Kendisine emredilen iyi, güzel, doğru, hak olan işleri yapmayı tercih etmesi şarttır.
Bu tercihi yaparsa Allah Teâlâ bu işleri yapacak şekilde kaderi uygular ve o işleri yaratır.

Aynı kişi için kendisine yasaklanmış kötü, çirkin, yanlış, şerr olan işleri yapmaması şarttır.
Ancak kulak asmayıp yapması halinde sonuçları bildirilmiş işleri işlemeyi
tercihi yönünde Allah Teâlâ bu işleri yapacak şekilde kaderi uygular ve o işleri yaratır.

Sonunda hesaba çeker iki halde de karşılığını verir..

İnsana akıl yanında her türlü imkan verilerek imtihan edilmektedir.
Gözü olmayan gözle işlenen suçtan dolayı cehenneme atılmaz.
Eli olmayan kişi, elle işlenen suçtan dolayı cehenneme atılmaz.
Ancak her türlü hayr işlerde kullnılcak eli adam öldürmekte kullanıp da
kadermiş demek sadece kendini kandırmaktır.

Allah Teâlâ'nın hayra rızası ve emri vardır.
Allah Teâlâ'nın şerre rızası yoktur ve yasağı vardır.

Kulluk imtihanı tamamen insan tercihi ile harekete geçer.

Kaderdeki işin aynen olması ise başka konudur.

Diyelim ki misafir gittiğiniz yerdeki çay bardağını sizin kırmanız kesin kader olsun. Yâni mutlaka siz kırcaksınız. ve siz kırarsınız.

Eğer istemeden eliniz takılır düşerse siz kırarsınız ev sahibi de üzülmeyin olabilir der.
Siz bardağı kırdınız suçsuzsunuz.

Ancak kaldırır da televizyona fırlatırsanız şeddeli suçla birlikte kasden kırmış olur ve suç işlersiniz..

İkisinde de bardağı siz kırdınız.
Birinde suçlu birinde suçsuz oldunuz.
Niyyetiniz ve terecihniz yaptı bunu..

Bu anlaşılması zor konuya ait alt yapı oluşması açısından biraz sitemizideki eserleri okumalısınız derim.

muhabbetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Ve aleyna aleyküm selam değerli kardeşim,

öncelikle Allah(CC) ve Resulullah(SAV) için hasbi ve harbi hizmet mekanı olan sitenize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Kardeşim sorunu Bediuzzaman Said Nursi(RA) Hz.lerinin Risale-i Nur Külliyatının 26. Soz(Kader risalesi) 'den alıntılar yaparak izah etmeye çalışacağım Allah(CC)'ın inayeti, Resulullah(SAV)'ın da himmetiyle inşaallah:
Kader ve cüz-ü ihtiyarî(kulun iradesi), İslâmiyetin ve imanın nihayet(son) hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir(kısımlarındandır). Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yani, mü'min, herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mes'uliyetten kurtulmamak için, cüz-ü ihtiyarî(kulun iradesi) önüne çıkıyor; ona "Mes'ul ve mükellefsin" der. Sonra, ondan sudur eden iyilikler ve kemâlâtla(sevab, ecir) mağrur olmamak için, kader karşısına geliyor; der: "Haddini bil, yapan sen değilsin."
Yani külli irade yani irade-i külliye(Allahın(CC) iradesi) "her şeyi ben yapıyorum" dememen için kaderi karşına çıkarıyor(yapan sen değilsin) ancak kulun iradesi dahi "Allah(CC) bana bunu yaptırıyor" dememen için verilmiş. Dilediğini yaparsın, sonra ona göre ceza veya mükafat görürsün.
Evet, Kur'ân'ın dediği gibi, insan, seyyiâtından(günahlarından) tamamen mes'uldür. Çünkü seyyiâtı isteyen odur. Seyyiat(günahlar), tahribat(bozmak) nev'inden(türünden) olduğu için, insan bir seyyie(günah) ile çok tahribat yapabilir, müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder(hak kazanır): bir kibritle bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta(sevaplar, hayırlar) iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenâtı(sevaplar) isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye(Allahın(CC) rahmeti) ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir(Allahın(CC) Rab'lık kudreti). Sual ve cevap, dâi(sonuç) ve sebep, ikisi de Haktandır. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olur.
Kısaca diyeyim ki, kuldan istemek, Allahtan(CC) ikram vardır, yani neyi dilersen onu kolaylaştırır. İsteyen meyhaneye, isteyen de camiye gidebiliyor. Sırf Allahın(CC) dilemesine kalsaydı, hiç kimse günah işleyemezdi. Ancak Allah(CC) kullarını çok sevdiğinden, neyi isterse onu nasib eder. Karşılığını da Kur'an ve Resulullah(SAV) ile beyan etmiştir.
İşte, şu sırdandır ki, kisb-i şer(şerri işlemek), şerdir; halk-ı şer(şerri yaratmak), şer değildir. Nasıl ki, pek çok mesâlihi(hayırları) tazammun eden(içeren) bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam diyemez, "Yağmur rahmet değil." Evet, halk ve icadda(yaratmada) bir şerr-i cüz'î(az şer) ile beraber hayr-ı kesir(çok hayır) vardır. Bir şerr-i cüz'î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir(çok şer, zarar) olur. Onun için, o şerr-i cüz'î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde(Allahın(CC) yaratması) şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin(kulun) kisbine(işlemesine) ve istidadına aittir.
Üstteki misale benzer bir misal daha vereyim: Evi yanan bir kimse "ateş ne kötü bir şey" diyemez, zira aynı ateşle yemek pişiriliyor, ısınma ve nice hayırlara sebeptir. Bundan dolayı şeytanın yaratılması şer değil, ancak şeytana uymak şerdir, kulun hatasıdır. Bununla birlikte son olarak demek isterim ki "Allahın(CC) iradesi kulunun iradesine(tercihine) bakar, ona göre işlerini kolaylaştırır. Zorlama yoktur, Allahın(CC) bilmesi, zorlama değildir. Aynen takvimdeki güneşin doğuşunu yazması gibi, güneşin doğacağı zaman belli olduğu için yazılmış, yoksa takvimde yazılı olduğu için güneş o saatte doğuyor değildir." Bu misaller yeterli değilse, Kader Risalesi (26. Söz) den bakılabilir. Allah(CC) duyan ve uyanlardan eylesin. Amin.


Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
babatas33
Üye
Üye
Mesajlar: 20
Kayıt: 22 May 2008, 02:00

tesekkür ederim

Mesaj gönderen babatas33 »

ALLAH RAZI OLSUN
BEN 19 YASINDAYIM DAHA YOLUN BASINDAYIM BU ZAMANA KADAR BU SORUMA BANA YETECEK CEVAP ALAMAMISTIM SİZ DEĞERLİ ABİ VE ABLALARIM BUNA VESİLE OLDUĞUNUZ İÇİN TEKRAR ALLAH RAZI OLSUN BİR BİLMEYEN OLDUĞUM İÇİN SORU SORAN OLURSAM HAKKINIZI HELAL EDİN ALLAHA EMANET OLUN
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Değerli kardeşim,

"soru sormak ilmin anahtarıdır". Ayrıca Resulüllah(SAV) "Beşikten mezara kadar ilim tahsil etmek farzdır" buyurmuş, Allah(CC) da ilme şöyle teşvik etmektedir ayette: "Bilenle bilmeyen bir olur mu?". Son olarak osmanlı zamanından kalan bir atasözünü nakledeyim: "Bilmiyor ki sorsun, sormiyor ki bilsin", bunda dahi soru sormaya teşvik vardır. Allaha emanet olunuz...
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Kardesim,
Dostlarimiz çok güzel örnekler vermişler. Cerrahi Şeyhlerinden Tosun Baba'nin bir sohbetinden duymuştum, bir gün Hz.Ali(K.V) neredeyse yikilmak uzere olan bir duvarin önünden geçmemek icin tedbirle uzağindan doğru yürür ve bunu gören birisi gelip ona

"Ya Ali, neden sakiniyorsun, kaderinde varsa duvar üzerine yikilir yoksa yikilmaz" deyince, Hz.Ali ona dönerek "Allah'ın kaderinden Allah'ın kaderine sığıniyorum" der.

Yine başka bir örnekte Kenan Rifai Hazretleri Sohbetler kitabinda şoyle anlatiyor
:"
Levh-i muallak denilen , değişen kader , insanoğlunun cüz'i iradesini kullanma tarzina ismarlanmıştir. Böylece de bir şeyin husulu bir fiile bağli kilinmistir.
Hani Hz.Ali camiye girerken atini bir adama emanet etmiş de, adam da Hazret'in geciktiğini görünce atın yularini satıp bekleme hakkini almişti. Halbuki Hazret-i Ali adami fazla beklettiğini düşünerek o yular parasi kadar bir para ile camiden çıktiği zaman yularin satildiğini görmüş.

İşte o adamin rizkini Allah evvelinden ihsan etmis, fakat bunun helalden veya haramdan olmasini kendi cuz'i iradesine birakmistir. Bunu bilerek sana düşen de, iraden dümeninin başinda uyanik bulunmandir."


Selam sevgi ve muhabbetle
Gariban
Kullanıcı avatarı
babatas33
Üye
Üye
Mesajlar: 20
Kayıt: 22 May 2008, 02:00

tekrar tekrar ALLAH RAZI OLSUN

Mesaj gönderen babatas33 »

SİZLER GERÇEK ABİ VE ABLALARSINIZ NE GÜZEL ANLATIYORSUNUZ ALLAH HEPİMİZ İÇİN HAYIRLISINI NASİP ETSİN
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön