……ışın altında olan bir kens en defnele diye tâbir ediliyor, yetmiş kapıyı beleyiyeyyi kapatır en nası fâkirlik bunu hepimiz esâsen böyle arzu ediliyorsa.:
“Bismillâhirrahmânirrahim velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l- aliyyü’l- aziym!” ÜMMete tammeh yevmiye…… getirilirse çok yarar ve faydası vardır başlarsa..
Konuşan.: “lâ havle” mi Hocam yoksa “velâ havle” mi?
MSHekim.: “Bismillâhirrahmânirrahim velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l- aliyyü’l- aziym!” oldu mu çok okunan da İmâm-ı Ali’ye bunu sıkı sıkı tembih . Çok yararlıdır bir çıkmaza girersen herhangi bir müşkılat karşısında dara düşerseniz bunu yapın!.
ALLAH selâmet versin Efendim Yâ-Sîn Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Abdurrazzak yoluyla İmâmı Ahmedin Hocası Abdurrazzak der ki.: “Yâ-Sîn yâni esâsen okuyan bir yerde okunduğu bir yerde rahmet yağmur gibi yağar!”
Rahmet yağmur gibi yağdığı bir yerde artık nasıl beklersin mutlaka hem huzur verir, hem rahat verir hemde tabi şifâ yönünden rahat ve huzur hatta sekâratta bile çok muzdarib olan bir hastaya okursanız mutlaka bir parça rahatlaştırır!.
Evet zekâratta ise yâni Rahat-ı Rahmân’â kavuşturur çünkü rahmet bol olduğu gibi böyle yağmur gibi yağıyorsa rahmetin bol olduğu bir yerde bir zarar düşünülemez değil mi ya!.
Haa Onun için Yâ-Sîn bir huzur ve rahat verici olan bir kalbul Kur’ÂNdır dediğimiz zaman biliyorsunuz ki bir vücud, kalbsiz hiçbir yarar getirmez değil mi? Vücudu, vücûd haline canlılık haline getiren kalbdir onun için on defa Kur’ÂNı hatmetsin içinde Yâ-Sîni almak sûretiyle yâni on defa hatim etsen içinde Yâ-Sîn olmamaksızın esâsen bir defa Yâ-Sînli bunlardan muadildir. Bu hepisi hadislere dayalı olarak bu bu.. Onun için hakikaten imkan oldukça hergün sabahleyin Yâ-Sîn bir mu’tad haline getirilirse ki gün için hayrat ve bereket çünkü berakat vardır hayratı vardır ve seksen küsür kaç âyet ise âyetler nisbetine göre işleri ahsen ve kolaylaştırır diyor kabirde ise kabirde Yâ-Sîn … hali olan bir kimse vakti geldiği zaman melekler gelirler ma’lumat verirler.: “Senin mu’tadın Yâ-Sîn okurdun bu devrelerde vakti gelmiştir !.” diye. Hem Yâ-Sîn hem Rebâreke birisi gündüz birisi gece yapılmasında çok yarar vardır ALLAHın İzni ve Yardımıyla..
Konuşan.: “Misâfirlik üç gün sürer.” demişsiniz bugün üçüncü günümüz henüz bitmedi ama müsaade var mı meselelere girsek..
MSHekim.: Canın sağolsun..
Konuşan.: Sormayacaktı sana misâfir diye yarın soracaktı ama dayanamadı şimdi soruyor..
MSHekim.: Öylemi eh baksana bir de yakamıza bir şey taktılar bir de şey gibi bağlamışlar!. evet Ali
Konuşan.: Efendim şimdi Molla Ahmedi ….. mışken şu mesele bizim açımızdan çok önemli o noktada eğer tâlimat buyurursanız çok sevineceğiz Efendi Molla Ahmedi Dünyâda ziyâret ettik yanınıza gelemedi şimdi ben bilgisayarda Fırka-yı Nacîyenin Hükümlerini bir fotokopi okuması gibi bir mânika var Efendim buna scaner diyorlar tarayıcı koyduk onun yazısını bilgisiyara aktarıyor fakat Arapça metin ile Türkçe metin birbirinin içinde olduğu için karışık tam sağlıklı bir netice alamadık. Oysa ki matbada bu basılırken bilgisayar disketine yazılmış hatta Molla Ahmed öyle dediydi ben çok sevindiydim fakat bunun bir kopyasını elde edemedik. Kardeşlere meramımızı ya tam anlatamadık veya onlar anlamadı bilemiyoruz yâni biz bunu sırf ama kardeşlerim zâtında eğer tebliğinde onlara kullanmak amacıyla bir nüshasının bize verilmesini siz müsaade eder misiniz?.
MSHekim.: Hangisini, Şıh Ahmed bilir bakalım..
Konuşan.: Şimdi Efendim şöyle bu bilgisayar disketleri kasedi gibi çoğatılabiliyor aslı yine şu andaki kimde ise onda kalacak bir kopyası bize verilirse bunu biz kabarık yazıda basacağız ALLAH ömür verir de yaza ulaşırsak bu yaz dönemînde bir ders koydurmayı düşünüyoruz Fırka-yı Nacîye bir cilt bastıracak şimdilik birinci cilt basıldı ya ikinci basılmadı o birinci cildini basarız ikinci cilt olduğunda o da gelirsa alâ nurun alâ nur olur tabi..
MSHekim.: Peki şimdi o birinci kitab yâni tasavvuf değil de Fırka-i Nacîye,
Konuşan.: İkisi de olabilirse çok hoş ama olamazsa Fırka-yı Nacîye de bizi idâre edecek yâni..
MSHekim.: Şimdilik Tasavvuf kısmı çok ağırdır aynı zamanda bugünde Tasavvuf yâni böyle Şeyh arkasında olanlar böyle Şeyhlik Davasında olan kimseler eğer halk yolunda olmuş olsalardı hepisi bu kitabtan alırlardı. Amma alanı da görmedik!. Haa çünkü kendi şeylerine gelirlerine engeldir. Bu böyle bu esâsen onun için her ne ise fakat bu Fırka-i Nacîye yâni kendi tarafından her ferde mubahtır, her hukuk yönünden kendi anasının südünü içer gibi! Yâni kullansın, işlesin, çalışsın, yapsın!. Bende bunda hiçbir tereddüdüm yoktur artık ötekisi Şeyh Ahmed bakalım yâni Ahmed Hoca ne yapar bilmem..
Konuşan.: Efendim şimdi ben onu biraz şöyle tam başarılı olmasa da şimdi burada hani hadisleri âyetleri defalarca dinleme şansım oldu ya bi de bunu parmağımla okumak o kadar hoşuma gitti ki yâni Hocamız diğer siz o zaman yâni inşeALLAH bencillik değildir ama çok çok hoşuma gitti ya..
MSHekim.: öylemi maşALLAH maşALLAH EvelâLLAH..
Konuşan.: Bu kardeşlere de dedim bazı kelimeler birleşik kalmış dedim nasıl olur ya ben hani gözümle görüp okuyamayınca nasıl dedim bu kelimeler birleşik niye ayrı yazılmadı sonra parağraflarda biraz içeri girilir bizim matbaacılığımızda böyle biliyoruz parağraflar arasında meselâ bir bölüm bitmiş biraz ara verilmiş tam satırın başından başlanmış eee o da böyle bilgisyar o yönden Efendim yâni görmüyoruz ama ekranı aynen görür gibi anlatıyor bir de yazı olarak elimizin altına gelince çok çok hoşumuza gitti meselâ azîz kardeşlerim diyor üç nokta koymuş yanyana virgüller, parağraflar..
MSHekim.: Heeee valla RABBımız bizim için azîz dinleyen okuyan hepisi bizim için azîz..
……ışın altında olan bir kens en defnele diye tâbir ediliyor, yetmiş kapıyı beleyiyeyyi kapatır en nası fâkirlik bunu hepimiz esâsen böyle arzu ediliyorsa.:
“Bismillâhirrahmânirrahim velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l- aliyyü’l- aziym!” ÜMMete tammeh yevmiye…… getirilirse çok yarar ve faydası vardır başlarsa..
Konuşan.: “lâ havle” mi Hocam yoksa “velâ havle” mi?
MSHekim.: “Bismillâhirrahmânirrahim velâ havle velâ kuvvete illa billahi’l- aliyyü’l- aziym!” oldu mu çok okunan da İmâm-ı Ali’ye bunu sıkı sıkı tembih . Çok yararlıdır bir çıkmaza girersen herhangi bir müşkılat karşısında dara düşerseniz bunu yapın!.
ALLAH selâmet versin Efendim Yâ-Sîn Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Abdurrazzak yoluyla İmâmı Ahmedin Hocası Abdurrazzak der ki.: “Yâ-Sîn yâni esâsen okuyan bir yerde okunduğu bir yerde rahmet yağmur gibi yağar!”
Rahmet yağmur gibi yağdığı bir yerde artık nasıl beklersin mutlaka hem huzur verir, hem rahat verir hemde tabi şifâ yönünden rahat ve huzur hatta sekâratta bile çok muzdarib olan bir hastaya okursanız mutlaka bir parça rahatlaştırır!.
Evet zekâratta ise yâni Rahat-ı Rahmân’â kavuşturur çünkü rahmet bol olduğu gibi böyle yağmur gibi yağıyorsa rahmetin bol olduğu bir yerde bir zarar düşünülemez değil mi ya!.
Haa Onun için Yâ-Sîn bir huzur ve rahat verici olan bir kalbul Kur’ÂNdır dediğimiz zaman biliyorsunuz ki bir vücud, kalbsiz hiçbir yarar getirmez değil mi? Vücudu, vücûd haline canlılık haline getiren kalbdir onun için on defa Kur’ÂNı hatmetsin içinde Yâ-Sîni almak sûretiyle yâni on defa hatim etsen içinde Yâ-Sîn olmamaksızın esâsen bir defa Yâ-Sînli bunlardan muadildir. Bu hepisi hadislere dayalı olarak bu bu.. Onun için hakikaten imkan oldukça hergün sabahleyin Yâ-Sîn bir mu’tad haline getirilirse ki gün için hayrat ve bereket çünkü berakat vardır hayratı vardır ve seksen küsür kaç âyet ise âyetler nisbetine göre işleri ahsen ve kolaylaştırır diyor kabirde ise kabirde Yâ-Sîn … hali olan bir kimse vakti geldiği zaman melekler gelirler ma’lumat verirler.: “Senin mu’tadın Yâ-Sîn okurdun bu devrelerde vakti gelmiştir !.” diye. Hem Yâ-Sîn hem Rebâreke birisi gündüz birisi gece yapılmasında çok yarar vardır ALLAHın İzni ve Yardımıyla..
Konuşan.: “Misâfirlik üç gün sürer.” demişsiniz bugün üçüncü günümüz henüz bitmedi ama müsaade var mı meselelere girsek..
MSHekim.: Canın sağolsun..
Konuşan.: Sormayacaktı sana misâfir diye yarın soracaktı ama dayanamadı şimdi soruyor..
MSHekim.: Öylemi eh baksana bir de yakamıza bir şey taktılar bir de şey gibi bağlamışlar!. evet Ali
Konuşan.: Efendim şimdi Molla Ahmedi ….. mışken şu mesele bizim açımızdan çok önemli o noktada eğer tâlimat buyurursanız çok sevineceğiz Efendi Molla Ahmedi Dünyâda ziyâret ettik yanınıza gelemedi şimdi ben bilgisayarda Fırka-yı Nacîyenin Hükümlerini bir fotokopi okuması gibi bir mânika var Efendim buna scaner diyorlar tarayıcı koyduk onun yazısını bilgisiyara aktarıyor fakat Arapça metin ile Türkçe metin birbirinin içinde olduğu için karışık tam sağlıklı bir netice alamadık. Oysa ki matbada bu basılırken bilgisayar disketine yazılmış hatta Molla Ahmed öyle dediydi ben çok sevindiydim fakat bunun bir kopyasını elde edemedik. Kardeşlere meramımızı ya tam anlatamadık veya onlar anlamadı bilemiyoruz yâni biz bunu sırf ama kardeşlerim zâtında eğer tebliğinde onlara kullanmak amacıyla bir nüshasının bize verilmesini siz müsaade eder misiniz?.
MSHekim.: Hangisini, Şıh Ahmed bilir bakalım..
Konuşan.: Şimdi Efendim şöyle bu bilgisayar disketleri kasedi gibi çoğatılabiliyor aslı yine şu andaki kimde ise onda kalacak bir kopyası bize verilirse bunu biz kabarık yazıda basacağız ALLAH ömür verir de yaza ulaşırsak bu yaz dönemînde bir ders koydurmayı düşünüyoruz Fırka-yı Nacîye bir cilt bastıracak şimdilik birinci cilt basıldı ya ikinci basılmadı o birinci cildini basarız ikinci cilt olduğunda o da gelirsa alâ nurun alâ nur olur tabi..
MSHekim.: Peki şimdi o birinci kitab yâni tasavvuf değil de Fırka-i Nacîye,
Konuşan.: İkisi de olabilirse çok hoş ama olamazsa Fırka-yı Nacîye de bizi idâre edecek yâni..
MSHekim.: Şimdilik Tasavvuf kısmı çok ağırdır aynı zamanda bugünde Tasavvuf yâni böyle Şeyh arkasında olanlar böyle Şeyhlik Davasında olan kimseler eğer halk yolunda olmuş olsalardı hepisi bu kitabtan alırlardı. Amma alanı da görmedik!. Haa çünkü kendi şeylerine gelirlerine engeldir. Bu böyle bu esâsen onun için her ne ise fakat bu Fırka-i Nacîye yâni kendi tarafından her ferde mubahtır, her hukuk yönünden kendi anasının südünü içer gibi! Yâni kullansın, işlesin, çalışsın, yapsın!. Bende bunda hiçbir tereddüdüm yoktur artık ötekisi Şeyh Ahmed bakalım yâni Ahmed Hoca ne yapar bilmem..
Konuşan.: Efendim şimdi ben onu biraz şöyle tam başarılı olmasa da şimdi burada hani hadisleri âyetleri defalarca dinleme şansım oldu ya bi de bunu parmağımla okumak o kadar hoşuma gitti ki yâni Hocamız diğer siz o zaman yâni inşeALLAH bencillik değildir ama çok çok hoşuma gitti ya..
MSHekim.: öylemi maşALLAH maşALLAH EvelâLLAH..
Konuşan.: Bu kardeşlere de dedim bazı kelimeler birleşik kalmış dedim nasıl olur ya ben hani gözümle görüp okuyamayınca nasıl dedim bu kelimeler birleşik niye ayrı yazılmadı sonra parağraflarda biraz içeri girilir bizim matbaacılığımızda böyle biliyoruz parağraflar arasında meselâ bir bölüm bitmiş biraz ara verilmiş tam satırın başından başlanmış eee o da böyle bilgisyar o yönden Efendim yâni görmüyoruz ama ekranı aynen görür gibi anlatıyor bir de yazı olarak elimizin altına gelince çok çok hoşumuza gitti meselâ azîz kardeşlerim diyor üç nokta koymuş yanyana virgüller, parağraflar..
MSHekim.: Heeee valla RABBımız bizim için azîz dinleyen okuyan hepisi bizim için azîz..
Konuşan.: Ben şunu anlatmaya çalışıyorum yâni şimdi kitab okuyamıyorduk ya ama bunun kitabın aynısı kabarık yazıya çıkınca çok çok hoşuma gitti..
MSHekim.: Faydalanabildikten sonra ne yaparsanız yapın hee serbest biz ALLAH ve LiLLaH için kardeşlerimize bugünki böyle Fesad Devresi yanlış i’tikadlar karşısında elimizden geldiği kadar karşılık beklemediğimiz için bu gibi sebeplerle yâni çok dikkat ettik hiç olmazsa bir halkı meselâ nasihat veya irşad yönünden Hak YoLunda düzetlmek için çalışırken bir de böyle ALLAHu zü’l-CeLÂL’e hafzına sığınırız. Bizi bu gibi böyle yanlış işlerden yanlış i’tikadlardan buna çok dikkat ettik, çok kitablar karıştırdık dolayısıyla bundan faydalanacak olan kimin azmi ve niyeti varsa canla başla serbesttir. Herhangi yönden yapabilecekse yapabilir yeter ki maddîyat kısmını hevesle değil ALLAH ve LiLLaH için çalışan arzulalayan kardeşler bilmeyenler, bilhassa hele bu Fırka-i Nacîye ne demek Fırka-i Nacîye esâsen bugünde o kadar da mühim ki tamamen yanlış te’vliler yanlış şeyler bugün sâdece burada değil bu gün Suudî’de dahi bu sene gördüğüm gibi hiçbir sene böyle görmedim. Yâni bir kere erkekler kadınlar bir arada umumiyetle böyle namaz vs hiç sakınca yoktur. Halbuysa Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eğer böyle bir şey olsaydı Rasûlullah bu yasada birşeyde belirtirdi. Cenâb-ı Rasûlullah ilk günlerde yâni dini telkin ederken o zaman hanımlarda men’ etmemiş câmiye gelmişlerdir onlar devresinde birden bire yâni aktarmalı değil. Kendileri bizâtihi dinlesinler bilgi sâhibi olsunlar diye dolayısıyla amma gelmişler de nasıl gelmişler ona göre i’tidalle düzgün gelmiş geri saflarda olmuşlardır. Onların önünde sâbilerdir yâni böyle buluğ çağına gelmemiş sâbilerdir onların önünde de erkeklerdir..
Konuşan.: Efendim nasil vasıtasıyla böyle bir şey yok değil mi?.
MSHekim.: Yok Efendim yok böyle yüz yüze yâni bunun çabası bunları men’ etmedi ama sonradan ma’lumat edindiler ihtiyaç kadarıyla hepisi kabul olacak şartıyla Farz-ı Kifaye vardır. Farz-ı Ayn vardır Farz-ı Ayn dediğimiz namaz vakti geldiğinde üzerine tahakkuk ettiyse mecbursun bu namazda okunacak olan miktar yâni Kur’ÂN miktarı Fâtiha gibi veyahutta bir farzı vardır bir vâcibatı vardır. Bunları öğrenmesi mecburdur Farz-ı Ayndır ama Farz-ı Kifaye bir Belde’de bir Hafızu’l- Kur’ÂN bulunsa yeterlidir. Yâni Memleketin üzerinden sorumluluk kalkar. Farz-ı Kifaye dediğimiz eğer bir Belde’de Hafızu’l- Kur’ÂN yoksa Belde hepsi sorumludur. Eğer Belde’de kadı hakim şöyle bir güzelce hukuk yönünden bunları fıkıh yönünden meşâyih yönenden birisi böyle ihtiyacı olan soruları sorupda öğrenecek olan bir fâkih bulunması Belde’de böyle kişi bulunması Farz-ı Kifayedir. Eğer bulunmazsa sorumludur ama her ferdin kendi namaz ihtiyaçlarını öğrenmek Farz-ı Ayndırç
Eee hacta kezâ nasıl ki zengin olduğunda gider mecburdur bu da buluğ çağına gelince namaz usullarını öğrenmesi mecburdur. Farz-ı Ayndır ne kadar okuyacaksa miktarı artık farz kısmı vâcib kısmı bunları ona göre bilinmesi Farz-ı Ayndır. Oruçta böyle, hepisi böyle hülâsa bu yönden Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm fazlaca artık bilgi olununca yâni erkeklerde bu yönden anlatacak dereceye gelince o zaman hanımlar câmiye gelmeye gerek duymamıştır. Hatta bir tanesi bundan dolayı gelmiş yanına.: “Yâ Rasûlullah çok mahrum oldum çok arzuluyorum senin arkanda namaz kılmayı çok arzuluyorum!.” “Güzel söylüyorsun fakat senin evinde kendi evinde namaz kılmak benim arkamda arzuladığın mescide gelmek hayırlıdır!” diye buyuruyor.
Onun için hanımların evlerinde esâsen yâni namaz evlerinde kılınır câmilerde kılınmaktan çok daha efdâldir hattaki sağlığında kılınacak olan hanım kendi odasında gidip de kılması çok daha yararlı ve faydalıdır. Onun için sonradan Hazreti Aişe radiyallahu anha yâni bu hadiseden sonra gittikçe bazı böyle mescidlere vs Cenâb-ı Rasûlullahtan sonra bazı böyle giden olunca Hazreti Aişe onların durumlarını görünce.: “Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm eğer hayatta olsaydı kesinlikle ağır bir şartla yâni kadınlar mescidlerden men’ ederdi!” diyor. Neden?. Beni İsrâil helâke uğramaları bundandır. Çünkü hanımları giderlerdi Mukaddes Yerlerine giderlerdi. Tabi riâyet etmezler çünkü onlar girdikleri yerde Şeytanı çeker çünkü onlar Habais-i Şeytan, yâni yâni Şeytanın ipi sansan ki birbirini çeker durumundadır. Bundan dolayı hatta şöyle bir hadisi vardır “levlel nisahe abedullahi hakka hakka.: eğer kadınlar olmayaydı erkekler hakkıyla kulluk yaparlardı, ama bazı çok fesadlar esâsen bunların yoluyla yapılıyor!.
Haah her ne ise, yâni bunlarda artık şimdiki günümüzde yavaş yavaş yâni İmâmiyette tâyin edecekler müftüler bilemem bunu bilmem fakat bizim anlattığımız Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm belirttiği şey çünkü âhir yâni bu beni İsrâilin helâka uğramalarının sebebi çok.. bu şekilde kudsal yerleri işgal ederlerdi. Orada bazı fitne fesad olurdu dolayısıyla tabi mukaddes yerde bir hata işlenmek çarşıda pazarda gibi değil ki mukaddes yerde böyle fitne uğraşmak veyahutta nahoş gayr-ı meşru’ halleri işlemek, nasıl ki Dünyâ Kelâmı çarşı pazar konuşabiliyorsun mescide girdiğinde yâni Dünyâ Kelâmı tamamen haseneleri yok eder. yâni odunları nasıl ki kül haline getiriyorsa âdeta ateş gibi oldu mu “Kelâmi Dünyâtü’l- mesacidin” yâni mescidlerdeki olan Dünyâ Kelâmı konuşulduğu takdirde “ya kulul hasenâtı kemâtekulul ma’lum hatab” yâni haseneleri tamamen yok eder âdeta odun yâni ateş odunu kül haline getirdiği gibi böyledir. ama başka yerde böyle değil. Onun için mescidlere geldiklerinde bu gibi nahoş halleri herhangi olmuştur ki Beni İsrâil bu yönden helâka uğramışlardır. Rasûlullah bizâtihi kendisi böyle buyuruyor. Onun için maalesef şimdi öyle mi biz olanı anlatıyoruz.. aa yâni ne o yetki şeyimiz var ne o yetki şeyimiz var artık yarışma durumunda ne ise ALLAHu zü’l-CeLÂL ale’l- hak ne ise cümlemize müyesser ve muaffak eylesin böyle dava veyahutta bu gibi çeşit şeylere şeyimiz yok..
Konuşan.: Efendim siz o Mübârek diyârlarda iken bu seneki oruç dönemînde şey tartışıldı Türkiyede cenâze namazlarında kadınlarla erkekler aynı saflarda durmalıymış Müftünün birisi öyle mi olsun demiş yoksa o öyle bir kapı açtı ötekiler mi öyle dedi öyle ilginç bir tartışma çıktı Türkiyede..
MSHekim.: Yâni bunu eğer ilim varsa, eğer âlim ise, eğer bu hadisler üzerinde fiilen varsa hiçbir kimse buna cevâp veremez. Çünkü Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm şiddetle bunları durdurmuş. Geliyorsunuz namaz mı kılacaksın kadınlar birine yardımcı mı olacaksınız hayır!.
Eee hadi evinize bu şekil başka yok bunlar Cenâze Namazı da böyle bir şeye gelip de iştirak edemez. kâbir hallerine gelip de onlarda herhangi bir işlem yapacak durumda değil o kadın kendi yerine döner..
Konuşan.: Tamamen bida’ttır
MSHekim.: Asla hem de bida’tın daha ötesini esâsen yâni daha daha şeye esâsen hataya düşer etrafında da hatalı durumuna getirir. Çünkü Ebu Hanife’ye göre herhangi bir namazı önünde kadın varsa veya sağında ve solunda varsa senin namazın fâsıktır bir kere bu kabul etmemiz lâzım. Muhazâtül’s- saf yâni safın muhazâtı bir usulü vardır kadınlar mutlaka Rasûlullah daimî safın ise muay esâsen nisa kadınlar hanımları daimâ geride geri safta olacaklarsa meselâ bugün Suudî de bile vaktiyle gerilerde yerlerini ayarlamışlardı. Vgeriye namaz vaktine geldi mi.: “Hacı yALLAH! Hacı yALLAH!.: geriye geriye!” doğrudan doğruya geriye kendi yerlerine iletirdi, bırakmazdı. Şimdi ise direnirler ve kendileri erkekleri ile birlikte yâni bu sene arıyorduk acaba bir yerde şöyle önümüzde iki tarafımızda bir erkek bulabilsek ne mutlu bize!. Haah o kadar nerede varsa oturur, yolun içinde oturur eline Kur’ÂN okur yâni erkekler kadınlar hiçbir fark durumunda kalmamış durumundadır. Esâsen bu şekilde amma Rasûlullahın esâsen hoş görmediği bir şey tâyin ettiği bir şey anlatırken ama ne çâre ki böyle olunca o zaman İmâmette olabilir hee..
Konuşan.: Kadınlar kendi aralarında kılıyorlar Hocam kendi aralarında mı..
MSHekim.: O kendileri için bak bir hanım eğer hanımlara İmâmiyetlik yaparsa ön safta bir mesafeye yapamaz ancak ayakları bir parça safından çıkıverir o kadar tek başına böyle İmâmlar gibi gelipde böyle olmaz sesi ne çok cemâat nisbetine göre fazla çıkaramaz. Haah bu o ama erkeklere erkeklerle beraber hem hiç sakınca yoksa herkesle beraber olacaksa bu sefer İmâmda olurlar öyle..
Konuşan.: Cenâze Namazında neden tepki gösteriyorlar yâni secdesiz olunca ayakta yav boşver hepisi Peygamberimiz müsaade etmediğine göre….
MSHekim.: Valla ben bak bu ben avukat değilim hakim değilim benim ki yâni Rasûlullahın belirttiği şeyi anlatmakla mükellefim. Başka bir şeyi anlamam ben o sebeple Cenâb-ı Rasûlullah buna cevâp vermemiş ve geriden geriye göndermiştir, kabul etmemiştir. yâni cenâze kılacak erkekler kalmadı da oraya mı düşmüş yeter ya beş kişi on kişi ne ise karıştırmasalar da daha iyi. hem ölü sâhibi de ölen adam da üzülür. yâni kadınlara kaldık diye “hiç erkek kalmadı kadınların eline düşürdüler” diyerekten oda üzülür. Esâsen gerçekten pek hoş değil bunlar adamcağızı üzmüş olur. Kabire gider de hikâyeyi anlatır. “Bu hale geldik gidişimiz bu” der. Erkekler o kadar azalmış artık kadınlara bırakıyorlar Cenâze Namazımızı onlar kıldılar diye vardığı yerde herhalde haber verir..
Konuşan.: Yâni Efendim biz sonuçta “Fırka-i Nacîyenin disketini alabiliriz?” diyorsunuz değil mi?.
MSHekim.: Yâni bir arkasında da devâm edebiliyor değil mi? Tamamen yok olabilir değil eee teyipteki gibi devâm edebiliyor değil mi?. Eee tamamen canın sağolsun Adil Bey yeter ki faydalanmış olsunlar da..
Konuşan.: Efendim biz hazırlayalım RABBımızda bereketini veriyor yâni biz hazırlayınca hiç ummadığımız yerden ilginç talebler geliyor..
MSHekim.: “Hayren nâs ve yevmen nâs” nâsın en hayırlısı nâsa hayır veren. Sanmayın ki hemen para para değil esâsen evet para olmakla beraber maddî olduğu gibi bil hassa manevî yönünden i’tikadi yönünden sağlıklı sihatli olması lâzım. Bu günümüzde görüyorsunuz görüyorsunuz artık ne kadar hezeyan durumuna düşmüşüz..
Konuşan.: Adamın birisi Efendim kanallarda felân konuşan birisi onbeş yirmi milyar alırmış televizyonlarda ondan sonra da cemâati de kadınlardan çoğu niyet başka kısmet başka..
MSHekim.: Adil Bey herhangi bir kişi herhangi bir dava sâhibi Hoca olsun Şeyh olsun tarikatçı olsun maaşçı olsun istediğiniz ve dilediğiniz hâlisane LiLLaHi TeALÂ olması yâni bu maddîyatı düşünmemek bir şey yapacaksan ALLAH ve LiLLaH için yaparsın, ALLAH ve LiLLaH için yaptığın takdirde hiçbir davan yoktur. imseye bir kinin kızgınlığın yoktur ve bir dava da sâhibi olmayınca cemâat gelmiş gelmemiş veya gelir getirmiş getirmemiş böyle bir düşüncesi yoktur. ALLAH ve LiLLaH için oldu mu daimâ huzur ve rahattır neden? zâten o zaman ALLAHu zü’l-CeLÂL yardımcı olur. yoksa bu gibi uhrevî şeyleri işi dünyevîye çekilecek olursa “dinikum dinarikum” bu hale getirmemek lâzım. öyle olur “dinikum dinarıkum” yâni dininizi dinarınıza çevirmeye.. Esâsen buna teşebbüş etmemek lâzım. Zira cenâ Rasûlulah buyuruyor ki.: “men kane fi kalbihi ALLAH femâ inumu davayi ALLAH” Kalbinde ALLAH yaşıyorsa ALLAH için yapıyorsa ALLAH her iki cihanda da ALLAH yardımcısıdır, muindir. “fe men kane kalbi gayrullah fekus mihu dareyni ALLAH” eğer kalbinde ALLAH değil de başka bir şey riyâkâr menfaatçi çıkarı bu gibi şeyler en ALLAHın Rızasından gayrısı başka neye yönelik olursa ALLAH kendisine hasmıdır hasmıdır. hasmı olunca artık ne diyeceksin hem Dünyâda hem âhirette hasmı olunca nasıl beklersin hayır getirir yâni olur mu hiç onun içi ama ALLAHu zü’l-CeLÂL için O’nun Yolunda O’nun Razısı için olduktan sonra sana yardımcıdır..
Haa muindir muin inâyeti olmadığı takdirde huzlendir o zaman Şeytan ile başbaşa bırakır ALLAH yardımcısı olmaz!.
Konuşan.: Efendim demîn kadınlar mezu’sunu konuşurken bir şey hatırıma geldi şimdi toplumda iç içieyiz artık şu Dergâhın Kapısından bir adım dışarıya attık mı biz yüzlerini göremiyoruz elhamdüLiLLaH ama, sesleri bize zor oluyor vs. değişik değişik koku kullanıyorlar. Şimdi Efendim Nûr Sûresinde bir de Ahzâb Sûresinde miydi örtünmeleri konusunda RABBımız şuralar dışında dediğine göre bazı kadınları bütün vücudunu kapatıp sırf gözlerini açık bırakmaları takvâyla alâkalı mı bu noktada ifrat mı?.
MSHekim.: Yok ifrattır bu kadınlar esâsen Aleyhisselâtü vesselâm yâni evet şimdi bak bu evrede sâdece gözle bakarsa erkeklerde bu işe girer, çok fırıldak çevirebilir, gelir evine kadın sınırsın ama öyle bir şeyler. Onun için yâni öyle bir şey olsa idi Kâbe-yi Muazzama’yı tavaf ederken yüzümüzü örtmeye cevâz verirdi fakat maalesef öyle bir şey yoktur bundan ibret almak lâzım. koskoca Mescid-i Haramda ve ibâdet Devresinde tavafımızda esâsen mahrem olan yâni şeye girmiş ihrama girmiş fakat yüzü açık olması mecburdur kapattığı takdirde harama tecâvüzdür bundan ibret alın haaa bundan ibret alın!.
Konuşan.: çok önemli bir şey Efendim kıyasla bilmediğimizden de çoğu zaman oluyor bu gün diyor ki bir tanesi avdet gözüyle bakabilirlermiş..
MSHekim.: Yok Efendim Hazreti Abdullah İbni Abbas yüzleri açıktır kendisi bizâtihi yüz açık kısmındandır şeyli değil el üdame fâkir fukara bir şey vereceksen yâni o da yüzü açıktır diğerleri evet oldu mu ifrat ne olursa olsun bir şey getirir. Haa ifratın açması yâni ifrata eletmesine hiç gerekçesi birşey yoktur bir şey getirir iyi olmaz!.
Konuşan.: Efendim mâdem ki âyetler bu kadar açıktır hadiste de yok niye uyduruyoruz. Peki Efendim demînki mevzu’ya devâm babından Fırka-yı Nacîyenin ikinci cildi hususunda yine Molla Ahmed mi veya kendisi Akseki’de olması münâsebetiyle nasıl olacak acaba?.
MSHekim.: Bakalım bir karar verelim nasıl olacak kolay nasıl yâni hazırlanmış bir şeyler varsa bir bakılacak şeyler varsa esâsen o da çok mühim yapılması lâzım..
Konuşan.: Özellikle Efendim Kıyamet Âlemetleri..
MSHekim.: Şimdi bu yönden sizlere müjde vereyim bizim Mustafa tabi Medine’de Medine-yi Münevvere’de orada Talebe hacca geldi biz Mekkede iken beraber esâsen Mekkede de yaşadık, Medine’ye de götürdük Ramazan bitinceye kadar Bayram bitinceye kadar Bayram bitinceye kadar beraberdik sonra gönderdik talebe tabi sonra Hac Mevsimi sebebiyle vekâleten Kendi Dedesi için gelmiş. Bu hadiseyi kendisi bizâtihi anlattı. Medine-yi Münevvere’de kitab fuarında sergi yapılırken Hafız bir zengi kitabul eş Şâfi alâmeti sea diyerekten o kitabı orada görmüş, buna rağmen buna karşı da Medine-yi Münevvere’de öyle bir hutbe irad edilmiş ki bizim bu anlatmış olduğum hadisleri çoğunu sarf etmiş.
Haaa o kitabı şeariye şehr etmiş hatta Uhud Dağının çıkıpta böyle nara bu hadiseyi dahi anlatmış. haa yâni Deccâl ile alâkalı, Hazreti Mûsâ ile alâkalı mehdu Mûsâ ile bunlar çok açıklığıyla belki böyle bir hutbe daha şimdiye kadar irad . Hatta ki anlatmış ki yâni bunun da alâmetin bir tanesi de tamamen bu gibi alâmetler anlatılmayacak veya anılmayacak durumlara geleceklerdi. Nasıl ki Âlimut Tanafisi meşhur olan o Mübârek diyor ki öyle zaman gelecek ki yâni bunu minberlerden ve şeyde anlatmaz olacaklar yâni bunu hiç anmazlar yâni sanki oturulmuş gibi halbuise her medrese tedrisâtlarında bunu anlatmak lâzım ki, karşı karşıya kaldıklarında acemi kalmasınlar bir ma’lumat edinsinler diye zorunlu olan. yâni bu Medine-yi Münevvere’de bu öyle bir hutbe irad etti ki diyor hiç ummadığımız o kadar veciz çokta beliğim çokta güzel ee bunun üzerine neyse Medine-yi Münevvere’ye kadar geldik fakat kendisini göremedik. Kitab için aradık çok kitabçılara vardık başı sallıyor en en yok ama bir yere vardık dedi ki matbaya tab’ edilmiştir ama böyle yaygın değildir bundan beri fakat yaygın değildir ben de Mustafa’ya söyledim gelirse imkan olursa bunun yâni hutbede bir şey alındı ise bunun kasetini ne gerektiyorsa bunu şey et getir veyahutta bu kitabı ara bul diye bakalım artık Medine-yi Münevvere’de olabildiyse..
Ee artık o zaman kim inkâr edecek değil mi ya çünkü hem İmâmı RABBanî Hazretleri buyuruyor ki ilk olarak yâni ilk olarak Muhammedu’l- Mehdî zuhur ederse Medine’deki olan âlimin biri onu öldürecek çünkü bida’tı sünnet, sünneti bida’t diye tâbir ederler. Bu şekilde İmâmı RABBanî Mbu şekilde buyuruyor. Sebebi bu bida’tı sünnet şeklinde veyahutta sünneti bida’t şekli bu şekilde bida’t olmasına rağmen sünnet sünnet olmasına rağmen bida’t göstermesi dolayısıyla bu Medine Âlimi ilk olarak onun haddini bildirecek İmâmı RABBanî Mektubâtında vardır bu
Konuşan.: Kitabın ikinci cildi matbada şu anda matbada dizilecek basılacak gelip burada okuyacağız hataları kontrol edeceğiz basılacaksa..
MSHekim.: HmaşALLAH ötekisi gibi bazı birşeyler yaptık ya tamam tamam oldu Adil Bey!. ALLAHın İzni ve Rahmetiyle araya bir kaset girdi hangi saket o vah vah zâten mağlub durumundadır ne diyelim en Rufaîydi Rufaîyiliği de pek beğenmedi mağlub oldu artık Rufaî ne yaparsa yapar ne diyelim fakat tabi ona yazık oldu. yâni esâsen biz onu Hak Yola dâvet etmek istedik çünkü Kur’ÂNı diyor baştan başa ben böyle diğer kitabların neşredildiğine dâir herhangi bir kitab bulamadım. dDmek ki hiç haberi yok adamcağız diyorum Kur’ÂN herhalde okumuyor bırak Hafızlığı amma Kur’ÂN’ın şöyle tefsirlerine meâllerini şöyle bir araştırsa tabi bu sebeple biz âyetleri ortaya getirdik..
Konuşan.: Mektubu ulaşınca inşeALLAH eğer bizde bir şey veya nâsib olursa peki Efendim bu mezheplerle alâkalı bir husus soracağım yoksa bizim şeyimizden mi tam olamadı cehrî namazlarda Şâfilerde bizim Mezhebimizde susuyoruz ya besmele her rekâtın başında söyleyebilir miyiz?.
MSHekim.: Hayır yâni Fâtihada yâni herhangi bir besmele sizin için herhangi bir lâzım değil İmâmın getirdiği de size yeterlidir. Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm buyuruyor bakınız “men kane lehu İmâmun fakillahi İmâm kiraduhu.. kim ki İmâm varsa İmâmın kıraatı hepisinin kıraatıdır. Bu Ebu Hanife bu tezi kullandığı takdirde diğer kimseler mu’teriz oldular bakınız dikkat ettiniz değil mi dikkat edin i’tiraz ettiler ve geldiler mu’teriz olarak “nasıl olur da İmâm hemen okumayla hepisi üzerine sakıt olur neden acebâ?” peki ben hangimizin cevâp vereyim içimizden bir kişi bilgili akıllı müdrik anlayabilecek içinizden güvendiğiniz bir kimse seçin bakınız Ebu Hanife bu feraseti içlerinden bir kimse seçtiler buna i’timadınız var mı?” “var inanıyoruz evet kanaatımız var i’timadımız var çünkü bilgili anlayışlı” herşey peki işte ben de bundan dolayı İmâm tercüm mütercimdir hepinizin cemâatın mütercimidir. Onun için İmâm ama şu vardı ki bunda ibret alacağı şu mâdem ki İmâm tercümen cemâatın içerisinde bir tane seçkin şahsiyet seçilmesi lâzım iken Ebu Hanifeye göre İmâm tâyin etmek için çok bunlara dikkat etmek lâzım bu yönden bunu fehmetmemiz lâzım.
Çünkü Ebu Hanife İmâm cemâatın içinde en üstün bilgiyi ve kıraatı olsun ilmi olsun esâsen üstün olması lâzım ki çünkü hepisinin yükünü o alıyor. Üzerine sorumluluğu alıyor o sebeple Ebu Hanife İmâmıyet yönenden eğer bu şekilde tâyin etmeleri lâzım. şahsen bâzen bir İmâm geçiyor önümüze güzel okudu mu hay ALLAH razı olsun Ebu Hanife ne güzel şimdi içimizdeki bizim cemâat düzgünce okuyamıyor hiç olmasa İmâma yüklenmiş ve İmâmda güzel okudu. ALLAH razı olsun çok güzel düşünmüştür hoşuna gider bazı zamanlarda da bir İmâm geçiyor önümüze ve bunu okutacak şahsiyetler var paldur küldür yavru eğri meğri vALLAH bu da İmâmı Şâfinin hakkıdır eğer böyle İmâm olacaksa herkes böyle kendi Fâtihasını kendi evde okusun ne ya bu hepisi yerindedir hepisi inceliğini anladıktan sonra hepisinin bir hakkı vardır haa..
Konuşan.: Efendim şimdi özellikle Fâtiha mübâreğin son âyetinde bizim Arapçayı bilmememizden dolayı bazı okuyanlar bu İmâmlarda da geçiyor medrese kökeni olmazsa adamın “kayın” yerine “g”a diyor yâni bu anlamı belki bozmaz ama Arapçanın rûhuna ters gibi geliyor bana ne dersiniz gayri mağdubu aleyhim meselâ gayril diyor kaf..
MSHekim.: gayril bir nisbeten fakat “velâzzalin” dediği zaman “za” ile yaparsa “zıll” olur “gölge”dir “dalâlet” değil. Çünkü dad dalalete bağlı za ise zıll gölgedir bu biraz mânâyı değiştirir oldu mu?.
Konuşan.: yâni onda bir mahsur yoktur.
MSHekim.: ehee heee işte “ga” Türkçe bildiği “gaa” zâten “ge” gibi çıkarıyor belki öyle sanmıştır..
Konuşan.: Efendim bir de siradellezine diyor “i” yoktur bir de “ü” yoktur diyor..
MSHekim.: şimdi bunlar bozmaz esâsen “ı” kısmi biraz “” yapılır da fakat biraz “sin” daha ince “sad” biraz kalın olduğu için oluyor kalınlığı sebebiyle çünkü sad mollasafi istıla demektir çünkü sad kalındır..
haa o sebeple evet eeee Hoca ne anlatıyoruz bugünümüzde tabi bugünümüzde o böyle ben şahsen bir zaman odada iken geldiler bazı tanıdığımız şahsiyetler konuştuk soruldu konuştuk ettik valla dediler ki.: “Diyanetle aranızda herhangi bir yanlışlık görmedik aynı fikirdesiniz aynı!”
Valla kardeşim eğer hakikatı ilmin hakikatına okunacak olursa hiçbir ihtılaf doğmaz fıkhın esâsen müsbet herhangi bir meseleyi tabi şöyle de böyle de sonunda bir şeye bağlıyor bir kire bir müsnet duruma getiriyor da sahihi budur der değil mi ya kalu kıllı anlatıyor da sonunda bir karar veriyor. Onun için bir değişiklik olmaz ama o kadar kabiliyet sâhibi anlayan rastgele bir kitabla hemen aldığı gibi karalayıp gönderiyorsa yanlış. Çünkü bunun üstünde daha şeyler var araştırıcı olduktan sonra neticesi hakları meydana getirir konuştuk dediler ki “burada bu kadar kadro açıklığı vardır fakat bir erbâbı bulamadık” diyor yâni böyle güvenilebilecek imâm yâni ebubul hata artık bu şekilde İmâm Hatib okumayla birden bire yâni İmâm tekmil olunacak durumda değildir. Ancak İmâm Hatibi bitirdikten sonra çünkü bunda da bir meslekte var sâdece fıkıh diye okumuyor meslekle de uğraşırken tabi fevkalede ilim sâhibi olamaz ancak bitirdikten sonra yâni İmâm Hatibin yâni İmâmlık yapacak kişi o meslekle alâkalı hiç olmazsa iki senelik bazı Ticaret Lisesi bazı Teknik Lise şeyi teknisyen hali varya esâsen bunu yapmanız lâzım. İmâm evet heves etmiş İmâm Hatibe girmiş İmâm Hatibi çıktıktan sonra hemen elverişli değildir ya ne yapmak lâzım İmâmet mesleğini doğrudan doğruya iki sene tahsil etmesi lâzım. Dolayısıyla ilmihâl üzerinde fazlaca durması lâzım. bu yönden valla dediler bizim Başkanda aynı hepimiz aynı bu fikirdedir amma iki senelik tabi ona göre okul lâzım yer lâzım felân feşmekân anlatırlar onlara “bahane bulmayın bir İmâm bugün bir doktor doğrudan doğruya hemen okuduğuyla çıkıpta doktorluğu yapacak olursa yetersizdir, yetiştirmek lâzım..
Haa o sebeple İmâm Hatib içinde sâdece İmâmlık ve Hatiblik ve benzeri öğrenmiyor cimlastikte var bilmem ne var ne ise şimdilik o kadar olur ama bitirdikten sonra hiç edemezsiniz ki dedim hiç edemezsiniz bunlar mâdem okumuşlar heves etmişler meslek sâhibi olalım diye bunları da okutmazsan ne olur o zaman yâni bir İmâm dururken kadro dururken sen bu şartlarla yapınız esâsen tâyin ediniz ve doğrudan doğruya hemen me’mur değildir değil mi, bir muhtar var bu miktar içerisinde ilmihale düzgünce devâm edeceksin. Hatiblik usul bunları öğrenmek için altı ay veya ne kadarsa ilmihâl üzerinde olacak geliştirecek mesleğini ondan sonra her altı aydı şöyle bir imtihandan geçirirsiniz hakikaten adam hevesli candan İmâmiyetliğe hevesi var arzusu var çalışmış geliştirmiş işte o zaman imtihan edersinz yok böyle bir şeye pabucu yoksa veyahutta böyle bir şeye niyeti yoksa o zaman siz onu artık bu mesleği bırak başka yola bak olabilir. Doğru değil mi bu şimdi kurları koydular koydular mı?.
MSHekim.: İmâmlara kurs koydular kurstan sonra imtihandan geçecekler..
MSHekim.: Haa işte bu esâsen bu lâzım bu kendi mesleği özel bir mesleğe karşı tamamen kendilerine bağlı olması lâzım inceliği anlamak lâzım böyle karma olan ne kadar hangisine çalışacak..
Konuşan.: bizim Mahallede bir İmâm vardı Hocam o çocuk baktı kendisini yeteneksiz buldu dilekçe verdi Kur’ÂN Kursuna bekçi oldu “ben buna lâyık değilim” dedi.
MSHekim.: haklı esas müdrik olan kimse sâdece para değil o ağırlığının sorumluluğunu anlıyorsa hakikaten kolay kolay İmâmiyetliğe geçmez. kolay değil yâni geçtiyse geliştirmesi lâzım ALLAH razı olsun ALLAH rahmet eylesin bin defa Ömer Nasuhi Bilmenin ilmihali çok güzeldir güvenilir fıkhı çok güzeldir iyidir ALLAH rahmet etsin! Yâni O, bunu her ferd mütealâ etse güzel güzel bir İmâm olur. yâni fıkhı şeysi güzeldir, usulü de güzeldir ama gaytarmaya böyle bir şeysi yoksa sâdece nasılsa maaş veriliyorya bir mihrapta buldu ise bununla yetiniyorsa olmaz herhangi bir meslek mutlaka o mesleğin arkasında takip etmek lâzım. geliştirmelerini daha da ilerletmek lâzım. dediğin gibi bir doktor eğer çıktığı gibi devâm ederse birkaç sene sonra o doktorun doktorluğu da geçersiz olur ki yeni teknik gelen şeyleri bu vâki’ durdurmuştur değil mi ya?.
Konuşan.: Tıp Fakültelerinin son üç veya dört senesinde hastanelerinin değişik yerlerinde bir staj yaptırıyorlar talebe okulu bitirince yâni tam erbâbı olamaz ama bayağı bir tercübe sâhibi olur doğum kısmında acil Efendim hepsinde belli dönem çalışıyor böyle işlerde var..
MSHekim.: işte bu her meslek tabi çalışmakla üzerine durmakla çok daha ilerletme mukim mukim üzerine durmakla ilerleyecek..
Konuşan.: Hocam çok ilginç insan beyni belli bir şeyden sonra tembelliğe mi kaçıyor şöyle sorayım ben meselâ “ALLAHu Ekber! Fâtihayı okuduktan sonra hemen sanki beyinde bir kayma oluyor Kısa Sûrelere geliyor yâni Kur’ÂN’ın son kısmına doğru meselâ bir zaman az çok birkaç âyet ezberlediydik onlardan koşmak canım istiyor şaşırırsan felân diye hemen bir vesvese bastırıyor Şeytan lânet yanaşmasa iyi olur ama acebâ diyorum bu beyin tembelliğinden mi yoksa şeyden mi olur meselâ diyelim ki Âyete’l- Kürsî tamam bu da koşulabilir değil mi neticede bir âyet Efendim ama bunu teşbihlerde okursan güzelce namaza geldiğinde beyin zorlanıyor yâni zorlanmasa bile oraya kaçıyor.. MSHekim.: yâni Adil Bey bu Âyete’l- Kürsî tefsiri okudunsa namaza da kalkışma onu tefsirinle uğraşma en cüzi oku geç şimdi kardeşim esâsen bu beyinle alâkalı değil bu Şeytan esâsen bir kimse namaza kalkdığında biraz lufilit ise dili de muayyen sûreleri aldı ise haberi yok hemen “velâddallin âmin” arkasında “kulhu vALLAHu ehad, kulya kâfirun” gelir ama bir kişi böyle tâyin ederse demek ki daha hazır daha kendini toplum bir şekilde elinde imkan kendi kendine sevk edecek veya seçeneği varken o zaman daha da huzurdur “velâddalin” demiş Fâtihayı bitirmiş ne okuyacağım Efendim “vedduha” okuyacağım bu tabi bir hazırlık kendisi toplum bir şeysi yerindedir şuuru yerindedir ama “velâddalin âmin” dedikten sonra arkasında öteden beri okuduğumuz kısa süreler geliyorsa o anda kaçırma vardır yaa..
MSHekim.: Hepisi aynı hepisi gafletten geliyor esâsen gafletten yâni bu İblis hiç duruyor mu ya duruyor mu esâsen gafletten beyinle vs. alâkalı değil. Onun için “iyyakenâbudu” öyle bir mühimdir ki “iyyakenâbudu” diyebilmek için zâtın bir tanesi talebe okutuyor her geldiğinde bakıyor ki şöyle bir uyuklama “oğlum niye uyukluyorsunuz yâni uyumuyor musunuz?.” ee uyuyorum Efendim işte okuyorum da ne kadar okuyorsun işte yevmiye bu kadar gece bu kadar okuyorsun “peki oğlum bu kelâm kelâmullahtır” söylüyorum ama kendime de söylemem lâzım. Çünkü ben de onun yaptığı gibi durup gidiyoruz her ne ise diyor ki “evlâdım kelâm kelâmullahtır huzur-u kalble başlayacaksınız sanki keennehu benim önümdesin, ben dinliyorum” diyerekten “hatırından çıkarma benim huzurumda ben seni dinlediğim gibi bu minvâl üzere okuyacaksınız” O gece Hocası dinliyor diyerekten düşünerek daimâ böyle düşüncesinde var Hocası bakalım yanlış mı çıkarır doğru mu kabul eder diye derken her gece Yâ-Sîni bile okuyamadı peki ertesi gece nasıl okudum okudum Efendim” “yarın başlayacak olursan Sâhibu’l- Kelâm esâsen Kelâm Sâhibi kendisine Nâzır olan Aleyhisselâtü vesselâm O’nun huzurunda okurcasına şöyle bir düşün mü ertesi gün huzurunda Rasûlullah dinliyor” diyerekten o zaman da yarısında Hocanın önünde okuduğu gibi bir bölümünü ancak okuyabildi çünkü yanlışlık olmasın Rasûlullahın önünde şurası böyle burası böyle meddesini şeddesini uğraşırız mânâsını düşünürüz. Ertesi gün “Oğlum ALLAHu zü’l-CeLÂL Kelâm Sâhibi olan HAKk celle celâlehu Huzurunda okuyorum diye beni dinliyor esâsen dinliyor zâten sen bunun dışında değilsin ki seni duymayan duymayacak değil ancak biz gafiliz de onun için düşün bir kere Kur’ÂNı bu şekilde oku!” Gelmiş Efendim şimdike iyyake geldiği zamanda “iyyakenâbudu iyyake nestain” zâten burada en mühim Aleyhisselâtü vesselâm’ın buyurduğu gibi “iyyakenâbudu iyyakenestain” beyne beyne abdi ve abdi seala bu benimle kulum aramızda bir sorundur.. yaaa bakalım eğer hakikaten “iyyakenâbudu ve iyyakenestain.: ALLAHu zü’l-CeLÂL’in Huzurunda ve ibâdeti ve inâyeti sâdece senden dileriz” diyerekten “hâlishane kulluk yaparız” fakat şudur ki inâyetin olmasın lâzım. İnâyetin olması lâzım ki, bize bu böyle bir huzur verebilecek..
Haah bu şekilde dâveti ben yaparım demek değil de inâyetine ihtiyacımız var ve iyyakenestain inâyetine yetirişsek yâ RABBî sana o zaman eğer hakikaten bu minvâl üzere yaptı ise Melekler “sadakta” diyor. ALLAHu zü’l-CeLÂL.: “Sâdekta ya abdî.. bundan sonra ne dilersen dile!.” çünkü istek kapısı açılıyor işte onun arkasında “ihdina siradel müstakim” Hakk YoLuna, Doğru Yola bizi eyle.. Siradellezine en amte aleyhim.: o öyle bir yol ki ni’metlerinde fark ettiği şahsiyetler vardır bol ni’metlerin olduğu o kimselerin onlardan eyle!” diyerekten. “siradellezine en amte aleyhim.: ni’metin üzerine olun kimseler maddî ve mânevi gayru’l- mağdubi bunların gayrısı yâni gazabına uğramış Yahudiler gibi delâlete uğramış, Nasara gibi hali alal etme bu adam yapmış “iyyakenâbudu, iyyakenâbudu acaba “kezzabde” mi sâdekte” mi diye sabahlamış ve adam bayılmış gitmiş..
Yaa meselâ ama o anda yerinde yapabildiyse “sadakta” gelir değilse “kezzebte” ne demek ya ALLAHu zü’l-CeLÂLdan kezzebte kelimesi gelirse bundan hiç kurtulmuyoruz. Ben şahsımdan söylüyorum ben bunu her zaman ama RABBımda artık vallahi bu günlerde bakınız Kâbe-yi Muazzama’da tavafta bir yerde valla bir şeyi söylemeye istemeye hiç luzüm yoktur. Sâdece.: “Afvuke ya RABB! Afvuke ya RABB!” başka bir şey diyemiyorduk sâdece affu istiyorduk başka bir şey yok, kolay değil değil kulluk yapmak kolay değil!. Nerede bu “iyyakenâbudu iyyakenestain” şöyle sâdekta sâhib olabilecek nerede neyse RABBımız bu yönden affetsin ve bize muin olsun! Biz aciz başbaşa kalırsak felâket esâsen ve mutlaka mutlaka ve inâyetine sığınmak lâzım!.
Hrahmetine güvenir ve inâyetine sığınır esâsen bu RABBımız inâyeti olursa RABBımız güç verir fakat rahmetinden hiç ümüdimizi kesmeyiz rahmetine sığınıyoruz güveniyoruz umuyoruz! Bir kere böyledir yoksa amelimizle böyle bir yol açıyoruz yol kesiyoruz kat’ ediyoruz diye çoook bilmem ben şahsen söylüyorum başkasını bilemem hali durum nedir bilmem kendimden bir başta olarak söylüyorum amel ile hiç zerre kadar ortaya çıkarabilecek bu amel yarar diyebilecek bir şeyim yoktur sıfırdır!. Yâni bu yönden sıfır ama ALLAHu zü’l-CeLÂL’in İlâhîyetine sığınır merhametini umuyorum umudumuzu kesmiyoruz mesele bu!. Evet bazıları tabi amellerine çok belki güvencelidir yapabilmekte ben bir türlü şöyle güvence demem ki yâni RABBımız bizi affetsin adamlar konuşuyorlar okuyoruz okuyamıyoruz bağıra bağıra konuşuyorlar birisi şöyle okuyoruz diyerekten biz de fikiha şeyler konuşuyoruz ..
heeeee heeeeee yav fikiha bu konuştuğunuz fıkıh olduysa yâni bugünde esâsen emri maruf Münkerde çok müşkılattır kimseyi yâni böyle indirip de şöyle tenezzül edip de şöyle edeceğini sanmıyorum. MaşALLAH hepisi fukuha..
Heeeeeee heeeeeee hepisi âlim bir de diyor din işi fıkıh şeysinden konuşuyoruz demekte.. yaaa evet vaktimiz nasıl 5 10 dakika var demek ki fetvâ veriyorsun beş on dakika..
Eee Adil Bey dinledin işte beş on dakikamız var..
Konuşan.: Efendim peki namazda biz İmâma tamamen bağlanmışken meselâ cehrî olursa İmâmı takip ediyoruz tabi bu hafî hallerde insan bâzen kurulmuş bir makine gibi duramıyor. yâni ALLAHın Huzurunda yâni zihnin durduğu bir yer var o tabi evliyâ kulu için.. biz de avamız böyle bir kalben zikir tavsiye edilir mi dudaklar kıpırdamayacak..
MSHekim.: kalben kalben evet daimî yapılır daimî kalb kalbe ne yönelebilirsen kalbin nabzını ALLAH ALLAH diyebilecek ne mutlu Adil Bey bundan çok hoş insana öyle huzur veriyor ki soluk bile almakta bozar. yâni solukda dahi nizamlı şey eder. Onun için hapsin nefes Muhsin de bu da haklılardır eğer kalbe doğrudan doğruya verilmiş ALLAHu zü’l-CeLÂL ALLAH ALLAH nabzı tamamen ALLAH diye işliyorsa hapsi nefes çok yerindedir çünkü soluk alırken o hedefi bozuyor neyse artık henüz daha …… yüz defa böyle çekiyorlar soluk yok ama kasnak gibi anlattığımız bu da pek nadiraddır bazıları çok gördüm ki kasnak gibi çeviriyor kaç.. eee bin kadar çekiyorum bende öyle olsa ben de çekerim kasnak gibi çevirir olsa..
Konuşan.: Namazın sonunda tesbihten sonra bile adamlar tı tı tı hemen çekiyorlar..
MSHekim.: Neyse ne edelim şimdi Adil Bey bu işimiz bu hale gelmiş Onun için anlatmış olduğum sükünetle istikrarla kalbinle şöyle başka hedefe dönüşmeden başka hayale girmeden böyle kalbine dinliyebilirseniz ne mutlu çok güzel oldu mu bak millet hazılrlanmaya başladı ALLAH kolaylık versin şimdi bugün şeyimiz Cumartesi gibi değil mi ya bugün serbestiz yâni herhangi bir salâvât okuma şeysi yok değil mi ya rahatız bugünde serbestiz Onun için hâl-i hazır
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
Bu kelimeyi esâsen meclisin keffaresidir başlangıcın sonuna kadar konuşmuş olduğumuz kelimeler bazı yarayan kısmını tamamen yâni hıfzına alır zayiat vermez fakat yaramayan kısmı ise saf dışı eder bu keffaretin Meclisi Rasûlullah mutlaka Meclisin sonunda bunu getirirdi. ama bakıyorum ki hiç kimse bunu kimse kullanmıyorlar, halbuku Keffaretü’l- Meclis her Meclis toplantısında bunuyla bağlardı. Meclisin keffaresidir yâni ardı dediğimiz bazı yaramaz yaramayan hatta zararlı olabilecek bunları saf dışı yapar ALLAHın İzni ve İnâyetiyle bir zarar gelmez fakat iyi şeyleri de tamamen mühürler çok avantajlı bir şeydir..
"ALLAHÜMMe inni euzu bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima lâ a’lem. İnneke ente’l allamu’l- guyub ve’l- mü’minin”
Ebu Bekir Sıddık radiyallahu anh Rasûlullah’a dedi ki “Yâ Rasûlullah şirk o kadar ince ki o kadar gizlidir ki yâni bir karıncanın yürüyüşü gibi sessiz şeysiz bu minvâl üzere” buyuruyorsunuz biz bundan nasıl kurtulacağız?” “Ya Ebâ Bekir sabah ve akşam bunu üç defa okursan böyle bilerek bilmeyerek şirke uğramış veyahutta hataya uğramış bunları tamamen yok eder ALLAHın İzniyle ve İnâyetiyle o sebeble RABBımız bu yönde ale’l- hak ne ise müyesser ve muvafak eylesin âmin!.
Subhâne RABBiye’l- alil alel Vehhâb.. çünkü DUÂnın başlangıcı mutlaka subhâneke RABBiyel alil alel vehhab mutlaka bununla anahtar gibi açmıştır
Subhâne RABBiyel alil alel vehhab
ALLAHÜMMe ya habibittevâbitubitü Aleyna ya hadiyen mehdiyen ihdina veya müstağfiri isna veya rahimun müsnu teknatucealna ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke ehli takvâ ve ehlul mağfireh.
ALLAHÜMMe anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH!.
ALLAHÜMMe Ya mukallibe’l- kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHÜMMe ıslaha ÜMMeti seyyidina MuhaMMed
ALLAHÜMMe fericean ÜMMeti seydina MuhaMMed
ALLAHÜMMe erham ÜMMeti seyyidina MuhaMMedin rahmet’en ammeh
ALLAHÜMMe RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. Ve edhilne’l- CeNNete meâ’l- ebrâr.
Bicebihi seyyidina Mevlânâ MuhaMMedini’l- Muhtar ve ali ashâbihi ve ahyar cezâulu ala seyyidina MuhaMMedin sallallahu teale aleyhi vesellem meahu alaâ.
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin velhamdüLiLLaHi RABBi’l- âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin Fâtiha maassalâvât..
19 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.: Konuşan.: ………… hakki ve dini olmayabiliyor yâni bu devirde.
MSHekim.: dini ve benzeri bunlar burda alırlar bunları esâsen hukuk arasında böyle bir hak tanınmış esâsen Babasının buna hakkı vardır ve maaşı artık felân kimseye nasıl ki artık Karısına kalıyor veya Kızına kalmış. Öyle mi hakkıdır hakkıdır ki buna hak tanımışlar vermişler şimdiki oda bırakmaktan doğrudan doğruya almış ve fâkir fukaraya bir ihtiyacı olan kimseye veya talebeye neyse vermeye evlâdır..
Konuşan.: Eskiden yoktu Efendim sonradan bir kanun çıktı karısı kocasının maaşını kredi kartıyla..
MSHekim.: Efendim ben bunlardan hiç anlamam çünkü bu işe hiç girmedim tatmadım anlamam yâni bu maaş işlerine hiç hayatta girmedim bilmiyorum devletin işlerine bakkalı çakkalı bunlarla hiç alâkam yoktur.
Heee hee devlet gereken şeyleri verir fakat almaya hiç böyle şey uzatmam..
Konuşan.: diyelim mi bu Dünyâda tamam kanuna hukuka uymuş ama yarın Rabbımız sorar mı diye bir indişesi var..
MSHekim.: Hayır kimseye bir zulmetmiş değil ki babasının bıraktığını alıyor ne yâni eğer onun ki zulüm sayılıyor ise Türkiyenin yarısının aldığı zulüm sayılıyor hepisi böyle alıyor başka yolu yok ki. Onun için Adil Bey fazla çok artık böyle dinimiz müsemmaha dinidir fazlaca çok aşırı hale dün sorduğun gibi gözleri de kapatsa olur mu?. Yok artık gözleri de kapatsa olur kör gibi böyle alsın meselâ eline asâyı gider. Velhasılı gerekçesi yok böyle ifrat hoşuna gitmez dinimiz ifratı hiç sevmez yooo yoo katiyyen zorlama ifrat aşırı asla dinimiz bunu kabul etmez, dinimiz müsemmaha dinidir müsemmaha nedir tefsilât ve kolaylıktır böyle aşırı derecede Rasûlullah Devresinde dahi bu şekilde yüzleri açıktır haa ancak başlarını örtmüşlerdir fakat yüzleri açıktır ancak câriyeler müstesnadır. Bakınız bir acayibinize bakınız ve söyleyeyim câriyeler erkeklerden hiçbir farkı yoktur. Yâni böyle ayaklarının diz kapaklarına kadar açık yâni elleri felân açık olabilir şeylerine doğru daha doğru açık olabilir. Yâni câriye kısmı örtündüğü takdirde câriye olmasına rağmen örtünürse Hazreti Ammar buna …… ederdi yâni hür bir âile ile câriye eşit olamaz. Hür olan tabi bir sâhibi vardır bu sakınması gereken şey bu şekilde sakınacak kapanacak fakat yüz açıktır el açıktır el böyle bir şeyine kadar bileğine kadar bilek durumuna kadar. Yâni bir fâkire alış verişe bir şey verecek bunlar açıktır. Onun için tavaf mahallinde elini de yüzünü de yâni eline bir eldiven alamaz yüzü de kapatamaz. İhram halinde yâni meselâ hacca gittiğinde ihrama girdiğinde ne yüzünü ne ellerini kapatamaz oldu mu Adil Bey!. Artık orası böyle olursa sen burada kalkıp da hünkürü gibi böyle bilmem bir karışta yerlerde sürükleniyor paltosunu veyahutta böyle birbirinin üstüne giymiş yetmemişte bir de kara görüntüsü olmuştur. Bir sürü ben böyle şeyle hoşlaşmam yav böyle aşırı normal normal esâsen öyle bir halde olacaksın ki aşırılıktan sakınacaksın! Çok çıplaklıkta değil çok ağırı kapalı da değil normal gelen giden dikkati celbedecek hiç birhal yoktur tabi iyi bir halde gelen geçer ama aşırılığa millet daha da bir şeyle bakar oldu mu?.
Konuşan.: Efendim şimdi özellikle âyetle emredilen haller farz hükmüne giriyor ya peki siz burada olmaz iken o Mübârek diyarlarda iken İstanbul Üniversitesinde bayağı bir haller devâm etti işte “kızları başörtülü almayacağız” diye daha halen devâm ediyor halen şimdi tabi dinimizde taviz vermek gibi dolayısıyla fazla taviz vermek gibi bir hal anlaşılabilir mi yâni bu kızlar saçlarını açıp namaz kılmasa cezâsı var başını kapatmasa da cezâsı yok mu vardır değil mi?.
MSHekim.: Şimdi Adil Bey, ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri selâh etsin! Âmin!. Esâsen Devletimiz gibi böyle serbest Cumhuriyet yâni esâsen gâyet demokrasiye durumu eğer dışarıya bir gidin Suriye'ye bakın Suudîye bakın meselâ Suudî maşALLAH yâni şeriat menbağıdır şimdiye kadar Suudî asıllı olan bir kişinin eli kesilmiş kafası kesilmiş dahi görmedik, hepisi zavallı garibân kısmı onlarda böyle bir şey yapıyorda halka karşı keennehu şeriat işleniyor kendi Devresinde hiç haberin olmaz vatan karşısında herhangi bir kimin haddi. Onun askerine karşı inanın ki şimdi burada Reisi Cumhura kadar yâni bu şekilde çekinmiyorsunuz ama orada bir askerine haddin midir bir fazla i’tiraz edecek!. Yâni şoför durmadığı takdirde, çoklarının hemen ön camı patlaktır, hemen atar dinlemez.
Onun için hayatı Türkiye bu kadar insan bu kadar serbest demokrasiye olunca aslında tahriş iyi bir şey değildir. “el fitnetül naimetil neamALLAHu el kazaha” bir kimse eğer deşmese eğer tahriş olmasa eğer kendine bir ayrıcalık çıkarmasa bu gibi neticesi milletin bir bakıyor ki herhalde bu ınkılab mı istiyor acebâ bu bu sistemi değiştirmek mi istiyor ne demek istiyorlar. Bir bakıyorsun ki başka başka değişik değişik kıyafetler ve âdeta bu fikir de ortada koyuyor durumundadır ve karşısında da oluyor durumundadır. Bu hal karşısında şimdi Türkiyenin bu Ordu senelerin senesi kurulmuş olan bir Cumhuriyet.. Peki şimdi böyle bir iki şey yönünden Efendim kalkıpta tamamen ama diyeceksiniz ki zâten çok kimseler Türkiyeden harb görüyor. Türkiyeden harb diye tâbir ediyor ne ediyor “harb pani fâiz câizdir eğer malını alsan da câizdir câizdir câizdir” diyerekten kendilerini yâni fâizini de çalmasını da kesmesini de hepsini câiz görüyor çünkü Dâru’l- Harb Dâru’l- Harb dediğimiz hepimiz gördük Bulgaristan ezân okurken minâreden attılar, bir silâhla vurdular öldürdüler. Adam, İmâm oldu cemâatı ah içinden geldi bugün bir cemâat kılalım diye sonra o İmâmı çıkardılar cemâatı perişân ettiler İmâmı da öldürdüler. İşte “Dâru’l- Harb” denilen budur sana ne namaz kıldırır ne oruç tutturur ne de yâni İslâm Şiarlarını tamamen yok etmeye çalışan bir yerdir. Bu ise Dâru’l- Harbtır fakat bir Memlekette Cenâb-ı Rasûlullah bir kere bunu anlatsak yeter Cenâb-ı Rasûlullah Devresinde irtidadlar başlar biliyorsunuz değil mi?. Müselemetü’l- Kezzab, Esvedü’l- Anzi.. Efendim bunlar irtidada başladılar İslâm Dininden başka kendi kendine bir dava sâhibi oldular birisi Nebî oldu birisi Nubut davasında bulunda hülâsa Cenâb-ı Rasûlullah bunlara karşı tabi son Devresinde vâki’ oldu bu . Bundan dolayı asker gönderdi Mübârekler gittiler Esvedü’l- Anzi ALLAHın izni ve inâyetiyle Rasûlullah bir taraftan Rasûlullah yâni son Devresinde iken buyurdu ki Esvedü’l- Anzi öldürüldü fakat oradaki Esvedü’l- Anziyi öldüren kimselere Rasûlullahı hayatta bulmadılar son şeysinde ma’lumat vermiştir..
Haa ama Müseyyemetü’l- Kezzab devâm etmektedir çok anut bir şahsiyettir habis bir rûhunu sâhibidir hatta Rasûlullah karşı karşıya geldiğinde.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! MuhaMMedür Rasûlullah” söyler misin?” buyurduğunda o da sen de.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! Müseyyemetü’l Rasûlullah” söyler misin?” diye bu kadar da Rasûlullah’a karşı bu şekilde direniyordu ve haa ve tuttuğu kimseler de mutlaka “Müseyleme=>Rasûlullah!” diyenceye kadar yâni çok azâb çoz zahmet hatta ateş yakıldı da ateşe atıldı da ateş yakmadı kişidir, sonra bir tanesi geldi Hazreti Ömer Devresinde geldi “ALLAHl Aşkına sen ?” “evet!” “Kardeşim senin yâni senin için ateş yakıldı da ateşin yakmadığı sen misin?” “Evet vallahi Emirü’l- Mü’minin benim!” diyor. ElhamdüLiLLaH demek ki ÜMMet-i MuhaMMedin öyle şahsiyetleri var ki İbrahîm Halilullah tiyniyetindendir diye bu şekilde sevindi hülâsa peki Cenâb-ı Rasûlullah Sahabeyi gönderirken diyor ki tembihatı bu.: “Bir beldeye girdiğiniz zaman ki belde ne olursa olsun hemen re’sen girmeyiniz ve hüküm vermeyiniz ne zaman gireceksiniz Sabah Namazından evvel oraya yakın olacaksınız, dinleyeceksiniz Sabah Namazının ezânı var mıdır, ezân okunuyor mu o Belde’de o artık İslâm Beldesidir, Dâru’l- Harb Beldesi değildir!.” Bakın inceliğine bakın! “Veyahutta geceleyin akşam üzeri karanlıkta gireceksiniz Yatsı Namazı vakti geldiğinde ezân okunuyor mu bu Belde’de bu Kariyede ezân okunuyor mu demek ki İslâm Diyârı bu bu Dâru’l- Harb Beldesi değildir, cihad da değil bu Dâru’l- Harb değil. Ama ezân kalkmış ise artık namazlarda namaz yok durduruldu ise işte bu gibi şartlarda işte Dâru’l- Harb budur. Bizim gibi oturup dururken hepimiz Dâru’l- Harb etmiş yâni “İslâm Diyârı, Dâru’l- Harbdir” diye tâbiri ve “Küfür Diyârıdır Onun için fâiz de mubahtır!” Milleti alsa soysa o da mübâhtır!. Onun için kardeşim davasını yürütmek için türlü iftiralar türlü olmayan şeyleri aşırı dereceye getiyor ve işi tamamen hercü merc durumuna düşürüyor bu şekilde olmaz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen bir kimse kesinlikle ne kadar hataları varsa varsın ne kadar küfrü varsa varsın küfrü varsa CeheNNem’e girer!. Bakınız ama CeheNNem tevhid CeheNNemidir CeheNNem yedi tane sefer tası gibi üst üstedir en üste olan Tevhid Ehlinin CeheNNemidir peki bu Tevhid Ehlinin bu Tevhid Ehli hem CeheNNemlik nedir acebâ çünkü bazı inancında yanlışlık var bazı efalinde yanlışlık var yâni küfre eleten hadiselerdir veya küfre eleten kilemelerdir bundan dolayı bu kişi ne kadar ameli iyi olursa olsun bu kişi mutlaka bunu CeheNNem’e iletir. Ama CeheNNem’e eleten yâni temeli CeheNNem’de duracak kısmından değildir. Bu er ve geç ya da küfrünü yakar ondan sonra tekrar çıkar ve CeNNetlik çünkü “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen bir ferdin katiyyetle CeheNNem bunu kabul etmez. Böyle bir ferdi kabul etmez ama, küfrünü yakar ondan sonra.. Haa şefaat.. Bakınız şimdiki bu inceliği açarken anlatayım hepiniz dinleyin CeheNNem altısı.: Yahudi, Nasara Mecusî Saibiin, Putperest, Müşrik felân tamamen bunlar kendilerine ait meselelerdir. Amma üst kademede Tevhid CeheNNemidir bu Tevhid CeheNNemi bir kimse amelinde bir pürüz varsa re’sen CeNNete girmez bu küfür pürüzünü CeheNNem’e girer de yakar yakmadıkça temizlenmedikçe yâni bir ateşe girerde temizlenmek için kalaylanma var ya bu minvâl üzere CeheNNem’e girer de küfür pürüzü sebebiyle girer sonra da çıkar amel sebebiyle kimse CeheNNem’e girmez amel sebebiyle de CeNNete de girmez imân ile girer küfür ile CeheNNem’e girer imânı sebebiyle CeNNete girer küfür sebebiyle CeheNNem’e girer amelle.. Rasûlullah buyuruyor ki.: “Hiçbir ferdiniz amelinizle giremezsiniz.” “Yâ Rasûlullah sende mi?” “Evet ve ene inde eniyette Rabbedenillahi ve rahmetihi diyor velâ ene diyor velâ ene ben isem dahi amelimle girmiyorum ALLAHın rahmetiyle giriyorum. Haah bu şekilde Onun için yâni amel böyle böbürlenerek kendimizi CeNNeti kendimizin Babamızın Mirası gibi böyle hüküm vermeyelim.Karşıdakini de böyle tamemen hatalı Efendim yâni hemen keferedir bir ferd vallahi bakınız ALLAHu zü’l-CeLÂL celle celâlehu subhâne TeALÂ kulu, velev ki kâfir olsa dahi kulunu esâsen “Abdullah”tır yaratmış ve bu mülkünde yaratıyor ni’metlerini de veriyor, besliyor esirgemiyor yarar ise kendine yarardır zarar ise kendine zarardır.
Onun için ALLAHu zü’l-CeLÂL RABBu’l- Âlemîn Kâinâtın Rabbıdır, Rabb-ı müslümin değildir, Rabbu’l-âlemîndir bizim gibi hakları vardır bu Dünyâda yaşam hakları vardır âdeta bizim gibi bu ALLAHın arazidir, ALLAHın mülküdür ve onların Rabbıdır, yaratmış göndermiştir. Onun için Efendim “Öyle bir cihad yapılacak ki yer yüzünde hiçbir kefere kalmayacak!”
Ben de dedim ki.: “Ula oğlum senin bu Dünyâ senin Babanın tapusu mu?!.” Yâni söyledim canım sıkıldı cihad edecek ki hiç kefere kalmayıncaya kadar kâfir kalmayıncaya kadar ya oğlum o kadar da olmaz yâni Rabbımız yaratmış ve mutlaka bu Dünyâya gelen kimse mutlaka ya CeNNetlik ya CeheNNemlik her ikisi de doldurulacak her ikisi de sen kalmayınca ne olacak o zaman ALLAHın buyurduğu şey yanlış olmuş olur hâşâ.
Onun için bu ALLAHu zü’l-CeLÂL Kâinât hepsi ale’l- küfür olsa bu Rabbımıza bir zararı olmaz ki hepisi de Nebî olsalar da ALLAHu zü’l-CeLÂL’e bir yarar gelmez. Bu kişi kendine ait bir yarar ve zarar!. Haaa Onun için sâdece sen ki ALLAHa Vekil gelmişsiniz bunları temizlemeye çalışacaksınız böyle bir şeyi düşünmeyin!.
Haaa adam öyle neyse işte CeheNNem esâsen yâni girecek olursa küfür pürüzü sebebiyle girer, amelinde bir pürüzlük var nasıl CeheNNem Onun için yaratılmış çünkü gazâbîdir gazâbî küfrü yakar öteki de ötekisi de ALLAHın Rızasında var olmuş Rahmetinden var olmuş bundan dolayı senin amelin mesele değil imânın varsa Rabbımız sana merhamet eder ve Rabbının Rızasını celb eder CeNNete..
Haa bu şekilde amma “amel ne yararı olur?” derseniz tabi makamları yükseltir tabi aynı zamanda mülkleri fazlalaştırır dereceleri şeyleri çoğaltır o amel yönünden bu yöndendir. Öteki de CeheNNem ameli de Efendim o yönde lahitler var Efendim başka tasallut olacak olan ne gibi efâiller vardır büyük yılanlar akrep gibi çeşitli şeyler yâni ALLAH muhafaza etsin bu vardır..
Konuşan.: Efendim yâni birkişi sıfırda kalabilse imân etmiş olup da o zaman yine CeNNetlik ama belli bir zaman yine de bir ALLAHu TeALÂ Sıfatlarında veya Fiilinde yaptığı noksanlık veya sapma varsa CeheNNem’e girecek değil mi?.
MSHekim.: Tamam şimdi anlattığımız gibi amel sebebiyle CeNNete girmez amel sebebiyle CeheNNem’e girmez bu esâsen küfür sebebiyle CeheNNem’e girer küfrü yakar ondan sonra CeNNete girer. Bu böyledir o sebeple amma CeNNete de girişlerinde de evet Rasûlullah ile birlikte girecek olan zümreler vardır daha öteki hepisi amel nisbetine göre erken geç girer dine keferrune kane müslimün muhakkak er ve geç kefereler hani, evvelîsi CeheNNem Ehline “siz Müslüman oldunuz da ne farkımız var sizde bizim gibi CeheNNem’desiniz ne yâni böbürleniyordunuz gururlanıyordunuz ama pek farkımız yok!”
Fakat sonunda bir bakıyor ki CeheNNem’de bir kişi kalmadı “ keşke bizde Müslüman olaydık” diyor.
İşte bu CeheNNem Ehli bunu temenni ve terakki etti amma artık andan çıkmış. Haa bir de anlatmış olduğumuz Rasûlullahın şefaatıyla veya kardeş kardeşinin temennisiyle çıkacak olan kimselere gelince, onlar da “femâ lenâ bihi Şâfiine sâdıkın hamim” Sûre-yi Şuara “ta sin”de bu da “fe ma lenâ bi Şâfiin” “bize bir şefaatçi olup da bizi şefat yoluyla çıkaran olmadı” “velâ sâdıkin hamim” samimi bir dost bize böyle hiç olmasa merhamet edip de bizi celbedecek veya arzulayacak bir dostta olamadık. Bundan dolayı bu iki yönden de mahrum kaldılar ne dostları çıkardı ne de şefaatle Peygamberleri çıkardı. İşte âyet-i celîleye dayalı olarak hal budur. Yâni zerre kadar imânı olan dahi çıkar Adil Bey oldu mu?.
şimdilik hiçbir Peygambere tabi değil “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” ALLAHu zü’l-CeLÂL’e karşı Vahdaniyetine İsmine Sıfatına karşı bir ortak yapmamış yâni, “İsâ ->ALLAHın oğludur, Üzeyir ->ALLAHın oğludur gibi Yahudiler gibi böyle bir şey söylememiş Efendim puta veyahutta yıldıza ateşe herhangi bir şeye böyle tapmaları yoktur, böyle sâdece ALLAHu zü’l-CeLÂL’e karşı da Kulluk Vasfını yapmamış, hiçbir taatı da yoktur. Fakat ALLAHu zü’l-CeLÂL’e karşı anlattığımız gibi sıfır, Zâtının şeysini değiştirmemiş çünkü Uluhîyyetle “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!. Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediğinde eğer “Üzeyir->İbnullah” diyorsa o İlâh sıfatını değiştirmiştir Uluhîyyet çıkmıştır ilâh hâşâ oğlu olur mu veyahutta karısı olur mu?. olmaz!. Nasara..
azı bu sapık şaşkın Mollalar vardır “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” İsâ Efendim gidecekmiş “İsâ Rûhullah” dese ki zamanında olur ama Rasûlullah teşrif ettikten sonra mutlaka “MuhaMMeder Rasûlullah”ı kabullenmesi şarttır. Kabullenmedikçe sayılmaz yâni müslüman sayılmaz. Rasûlullah teşrif ettikten sonra diğerleri neshetmiştir o varken asla bir kimse kendi davasına müstakil olamaz. Onun için Yahudi Nasara yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! Mûsâ Kelâmullah!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! İsâ Rûhullah” vaktinde zamanında . Rasûlullah teşrif etmeden amma Rasûlullah teşrif ettikten sonra bu kelime yeterli değil mutlaka “MuhaMMede’r- Rasûlullah” demesi mecburidir.
Haa onlar durmuş hele bilhassa İsâ Rûhullah dediğin zamanda İsâ Rûhullah demiyorda ibnullahı meselâ ……………. Dediği zamanda kaletil Yahudi nesihi..
Âyet-i celîlede Yahudi, Üzeyir ALLAHın oğludur. Hristiyan da İsâ ALLAHın oğludur.” böyle “oğlu” dediği zamanda “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” kelimesinin yararı olmaz. Çünkü Uluhîyyet Sıfatından değiştirilmiş =>Zâtının Birliğine, Vahdaniyetine, Samediyetine, Ahudu’s- Samedü” diye bundan çıkarılmıştır.
Onun için bin defa milyon defa dese böyle “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” geçersizdir..
Haaa bu yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAHu vahdehu l şerike leh “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ul Ahadül samedun lem yeludun velem yuledun velem yekulle hu küfüven Ahad.. Bu mânâya dayanmadıkça böyle “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” İsâ ALLAHın Oğludur bu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ın hiç yararı olmaz, onu kurtarmaz!.
Amma böyle söylememiş amma hiç herhangi bir Peygambere bağlılığı da yoktur böyle gelmiş geçmiş bu kimse evet sorumludur aklı dengesi yerinde ise araması lâzım şey etmek lâzım amma olmamış hiçbir ameli şey de yok bu kimse CeheNNem’e gider yâni mevcud olan Nebînin veyahut Uluhîyyetinin Sıfatlarını gereken Zâtının Sıfatının kulluk vasıflarını öğrenmeden çünkü, farz bunlar bunlar Farz-ı Ayndır bunlara hiç başvurmamış. Böyle o kimse onlar CeheNNem’e girer sonunda da bunlar kalır çünkü bunları bir Şefaatçi bir Resûl bunlara şefaat etmiyor bir Dostları da yoktur ve neticesi kalınca o zaman kâfirler Yahudi Nasara Müşrik bunlara eğleniyor.: “siz bizim söylediğimiz gibi söylemediniz de yapmadınız da ne yarar gördünüz siz de aynı bizim gibi CeheNNem’de durup duruyorsunuz!” vakı’a olacak birbirine karşı ALLAHu zü’l-CeLÂL bu kelimenin karşısında yâni böyle gayret razı olmuyor çünkü bunlar bunlar gibi dememişler “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demişler fakat başka şey bilmiyorlar tamamen başka şeyleri terketmişler yapmamışlar bundan dolayı ALLAHu zü’l-CeLÂL Kayyumdur razı olmuyor hemen o zaman ki mevcud olan CeheNNem’de neler varsa âdeta bir kömür gibi taş gömürü gibi alınır ve CeNNetin önündeki olan Âb-ı Hayat olan oraya atılınca canlanma şeysini doğrudan doğruya harika bir beşeriyet …. Avdet eder güzel bir hale gelir ancak damgalıdır “haulai utakarru Rahmân diyor Rahmân celle celâlehu merhameten affetmiştir azâd etmiştir diye damgalıdır bu mühürlü diğerleri arasında belirli bir hali vardır..
Konuşan.: Bu da Rabbımızın büyük adaletinden oluyor meselâ bir adam ömür boyu amel işlemiş öbürüsü yatmış şimdi ikisi de aynı olsaydı ötekine ne şeysi vardı değil mi?.
MSHekim.: Olmaz Adil Bey, hiçbir zerre “femen yağmel miskale zerretin hayran yerrah femen yağmel miskale zerretin şerren yerrah” bu minvâli bilmek lâzım. yâni hâşâ bir zerre dahi zayi olmaz hayrı da şerri de şimdilik bunu bitireyim bu minvâl üzere bu CeheNNem artık CeheNNemliği artık bitti. Ondan sonra ALLAHu zü’l-CeLÂL Kayyumdur bu konuştuklarım karşısında demek ki benim “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediğim kıymet nazarında demek ki kıymet vermiyorlar kendileri gibi sanıyorlar!.
Haa bunları şöyle bir çıkarıyor CeNNete atmakla beraber bu CeheNNemi esâsen vasfını yitirir ve CeheNNemlerin üzerine tabakalar emredilir getirilir tabakalar sanki hani tavan yapılır ya bildiğiniz gibi şeyle yapılır hazır hemen CeheNNemîn üzerine tabakalar kapatmak sûretiyle bir daha yukarıları görmeleri imkan kalmaz tamamen CeNNet Ehli CeheNNem Ehli tamamen ayrılacalığı sed çekiliyor!. Asla bunları aldıktan sonra bu CeheNNemi yitirir ama altı CeheNNem üst üste olan inkita uğrar hiçbir irtibat yoktur tabakalar ve şeylerde aynı bir vusla arayı kapatır bir kere artık hiçbir şeyi görmezler.. Ve uyarılıyor ya Ehli CeheNNem huludul biledâud ey CeheNNem Ehli ebedisin hiç ölüm yoktur ebedi hiç sonsuz bir hayatınız devâm edecektir fakat ölüm yok.. Yâni ölüm olsa bir müjde onlar için amma ölüm kalmayınca CeheNNem zorluk olan kelime bu.
Ama CeNNet Ehline diyor ki “ya ehlul CeNNeti huludun bilâ daudun ey CeNNet Ehli sizlere de müjdeler olsun siz hayatınızın ebedidir hiç sonu olmayan bir hayattır” yâni ölüm yok..
Haah işte bu ikisi bu devrede arada ölüm gidince kesinlikle artık her ikisi de ölümsüz bir hayat ölümsüz bir hayat CeNNet Ehli sevinirler ama bir daha ölmeyelim derken bu şeylere girmeyelim diye mâdem ki bulduk diye rahat ederler bunlarda öyle böyle umut etmeseler ölürük de kurtuluruz diye bu da umutta kalmıyor hal bu..
Konuşan.: Üzeyir İbnullah diye değiştirmelerinin bir sebebi var mıdır Hocam?
MSHekim.: şimdiki Yahudiler in “Üzeyir İbnullah” demelerinin sebebi Üzeyir aleyhisselâm tabi esâsen bir bakın nasıl gelmiş ve Kudüsü harabeye çevirmiş Üzeyir böyle bir baktı “acaba bu şehir bir daha adam olur mu?” diye bu şey karşısında hayat tamamen felç olmuş neyse o da üzüm almış felân o da bir merkebi vardır oturup dinlenirken şira sokmuş böyle yiyecek bir yatış yatmış tam yüz sene hiç kalkmayasıya yüz sene yatmış yanı başında olan meyvaya bakıyor ki hiç saat bile geçmemiş gibi ama merkebine bakıyor mi mafsal mafsal hani kemikleri mafsalları birleşik üzerindeki eti yok artık tamamen yok olmuş sâdece ibret olarak yâni uzun uzadıya kaldığına anlayabilmesi için böyle bir şekilde. Hatta söylediği bu “acebâ bu Belde’de bir daha hayat bulur ?” diye söylemiş “sen ne demek istedin?” diye işte yüz sene yatırmış yüz sene sonra uyandığında vıcır vıcır her tarafı şey mal olmuş kalabalık eskiden daha geçmiş kalabalık Kadir-i Mutlak olan ALLAH!.
“Eee ne kadar yattın?” “valla bilmiyorum bir gün mü ama bir bakıyor ki merkebine valla seneler olması lâzım” velhasılı bu âyeti kerimede Bakara Sûresinde işte bu minvâl üzere Üzeyir yüz sene geçmiş aynı Üzeyir yâni bir beyazlık değişiklik yok yattığı gibi aynı şekilde geliyor tabi evine geliyor, yâni Kudüse böyle geziyor tozuyor kendi acebâ sokağı bulunca “Burada işte Üzeyir vardı?” neyse gösteriyorlar “vaktiyle Üzeyir vardı şöyleydi Peygamberdi şöyle geldi böyle gitti” neyse araştırıyor ve buluyor kapıyı çalınca oğlu çıkıyor bakıyor ki oğlu ooohhh bembeyaz olmuş “Ben Üzeyirim!” diyor “aaaaaa sen olamazsın” diye “dur bakalım dur bakalım sen nasıl Üzeyir'sin bu senin oğlun ya sen nasıl bir değişiklik hal olmamış!”
çarneçâr çarneçâr kendini isbat etmek için Tevratı ezberinden okumak üzere kabullendiler. Çünkü Cenâb-ı Rasûlullah’a gelinceye kadar Suhuf olsun Tevrat olsun İncil olsun Zebur olsun ne olursa olsun Rabbımızın göndermiş olduğu kitabları veya sahifaları denilen şey hafızasına alan kimse mutlaka Nebî olması lâzım. Enbiyâdan gayrı kimse hafızasına alamazdı.
Haah Onun için yâni Nübüvvetin esâsen mu’cizesinin bir tanesi bu hafızasına alabilmesi içindir. Amma dikkat edin ki ÜMMet-i MuhaMMedin hayr bereketine bakın ki Kur’ÂN bunların hepsini cem’ eden bir kitaptır. MaşALLAH vıcır vıcır çocuklarımız bile vıcır vıcır baştan alıyor sonuna kadar eletiyor. Bu Enbiyâların mu’cizeleri bize Kerâmen ve ihsânen Rasûlullahın Yüzü Hürmetine.. Haah bu bir acâyiblik değil midir hafızasına bakın başka bir kitabı ezberleyin bakayım ezberleyebiliyor musunuz. Yaa bu ALLAHın bir Lütfu Rasûlullahın Hayrat ve Berekâtıdır yâni Enbiyâ meselâ buyurduğu gibi “haaa ulemâi el ulemâ verasetül Enbiyâ” buyurduğu gibi vârislik bir durumumuz vardır onların ki mu’cizedir bizimki Kerem-i İlâhîyedir haah hülâsa Üzeyir sebebiyle böyle Üzeyir olduğunu görünce şu halde.: “Bu ALLAHın Yanındadır, ALLAHın Oğludur şimdiye kadar duruyor da haa bu işte bu ALLAH İndine almış şimdi göndermiş!” gibi.. “Değişen bir şeyi yok aynı sakar aynı yaş aynı şey yav yüz sene geçmiş değişmeyen bir şey ancak ve ancak Rabbısının Yanında, Babasının yanında oldu ise böyle olmuş haah bu sebeple!.”
Hazreti İsâ’ya gelince Hazreti İsâ’ya tabi meydana geldiği zaman tabi Yahudiler çok fırıldakçıdır biraz hasiddir aynı zamanda diğerlerini şey etmiyor tabi kendi dinlerini kendi şeylerini yürütmek için Hazreti İsâ da bir acâyib mu’cize sâhibidir yâni çok her harika şeylerine başvuruyor ve muvaffak oluyor ALLAH kendisine bir düstur vermiştir. Efendim ölüyü hemen ihyâ eder ALLAHın izniyle o benzeri tabi bunlar hasedlerinden dolayı dediler ki etrafında dizildiler.: “Yav böyle babasız bir çocuğun arkasına düşülür mü be bu Zâtın babasız olan bir evlad, şimdi bu ne yaparsa yapsın fakat arkasına düşülecek şahsiyet değildir!” diye bu şekilde bu hale getirdiler. Onun için fazla arkasında on iki veya on dört Havârisi vardır hülâsa üçsene Nübüvvetlik yapmıştır otuz sene daha otuz senede ref’ olunmuştur. Bundan sonra bu minvâl üzere bir bölümü Yahudi Fırkası tamamen kendine inanmadıklarından dolayı CeheNNemlik oldular dalalete düştüler bu sefer Hristiyan kısmı İsâ’nın sevdikleri ve İsâ’nın taraftarları olan kimseler arada Hazreti İsâ yok olunca Yahudiler de “öldürdük” diye iddia ediyorlar fakat öldürülmemiş ama bunlarda yâni Hristiyanlar da öldürüldüğüne razı olmuyorlar ve Efendim benzeri bir kimse ölmüş. Onun için onlar diyorlar ki.: “Asla öldüremezler o Rabbısının yâni Babasının yanına gitmiştir Rabbısı yanına almıştır!”
Haaa Hristiyanda İsâ aleyhisselâmın böyle gayb olması “Rabbısının Yanında Babasının Yanında güzel işler yapıyor işleri” bu her ikisi de her iki fırka delâlete girmiş oldu anlaşıldı mı?
Konuşan.: Şimdi Âlimlerin “Farz-ı Kifaye Farz-ı Ayn” diye cümleleri şey ediyor ya derecelendiriyor Rabbımız Nûr Sûresinde örtünün dediğine göre bu Farz-ı Kifaye olamaz öyle değil mi kesin örtünmesi lâzım üç beşi örtünse de diğerlerin üzerinden düşmez..
MSHekim.: Yâni örtünün dediği zamanda bunda yâni yüz açıklığı olması lâzım esâsen ama anlatıyoruz bak vaktiyle hanımlarda câriyelere benzer bir hali vardı, örtünmüyorlardı bak dikkat et şimdilik o zaman bu câhiliye Devri değil Rasûlullah’a yine Risâlet gelmiş devâm etmektedir fakat böyledirler böyle idiler ilk olarak öyle gelmiş öyle gidiyordu hanımlar câriyeler aynı sistemde gezerlerdi ancak namaza gelişlerinde karanlıkta ve benzer şeyler bazı münâfıklar vardı bu vakı’a Medine’dedir bazı münâfıklarda böyle el atar birşeyler yapar diyerekten bundan dolayı ALLAHu zü’l-CeLÂL buyurdu Habîbini uyardı kendin ve kızların veya mü’min âilelerine tembih et bakınız..
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn(celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn(yu’zeyne) ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ey Nebî (Peygamber)! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (mü'min kadınlara) söyle, cilbablarına sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların (câriye olmadıklarının, hür ve iffetli kadın olduklarının) bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi için daha uygundur. Ve ALLAH, Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (Rahîm esmâsıyla tecellî eden)..
Yâni bilinsin eziyete düşmesinler bilinsinler bunlar sâhiblidir sâhibleri vardır hürdür, câriye değildir fark edilsin diyerekten emir vermiştir kendi zevceleri ve kızları ve diğer mü’min kadınları örtünsünler de diğerlerinden bir fark olunsun ki artık münâfıklar ki sâhibi vardır el uzatmasın yâni nahoş bir hale karşı olunmasın dileyekten emir bu gelişi de bu bundan dolayı artık örtülü olduğu zamanda tabi o zamanda el uzatırsa sâhibi de görürse felâkat olur değil mi ya!.
Onun için bundan sakınma oldu o zaman gayretkeşliktir aynı zamanda İslâm Diyârı Medine gibi bir yerde ama câriyeler açıktır câriyeler açıktır onların örtünmesi gibi herhangi bir şey yoktur çünkü câriye onlar gibi hür gibi kapatıp da halbuyse bunlar alım satım şeyine bağlı herşeyi görünecek ki kişi alacak olan câriyeyi herhangi bir işe kendine nasıl sebeple alacaksa alacak haa bu böyledir Hazreti Ömer bile bir câriye kapanmış hür bir âile gibi geldiğinde de hemen uyarır kabul etmez bu şekilde..
Konuşan.: Efendim Adil Bey diyor ki Kur’ÂNda var diye hepsi mi farz?. Kurban kesin diye var Şâfi Hazretleri Sünnet diyor. Hadi bakalım Ahmed Hamdi Akseki Merhum Kurban da kesilir diyerekten meâl etmiştir kurban kesilir değilde kurban da kesilir diyerekten..
MSHekim.: Bu emirler esâsen ….fesalli Rabbuke venhar haa ….. tabi tabi o şeysine göre alıp yâni …. Yönünden bunlar geliş kelimenin şeysine göre evet oldu mu Adil Bey!.
Yâni câriye arzu ederse câriye gibi gezsin arzu ederse hür hanım gibi gezsin ne ederse o zaman bu mevcud oldu mu yâni Medine’de bu hal mevcuddur câriye kapanamaz câriye sınıfı böyledir hür sâhibi vardır kendine bağlıdır hürdür başka kimseye artık bir şey haline çıkarmayı gerek duymuyora bu şekilde örtünür örtünür dünde söylediğim gibi her tarafı değil yüzü açıktır kadın erkek bu gibi fırıldak çevirmesinler çünkü böyle devirlerde o onun kıyafetine girer o onun meselâ mahkemeye gitse yüzü açmak bir şâhidlik yapacaksa mutlaka yüzü açacaktır bu böyle hüngünü mümkünü böyle bir şey yok oldu mu dinimiz çok vecizdir çok açıktır başka söyleyeceğiniz var mı?.
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri salah etsin hidâyet versin şuur versin
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin
ALLAHÜMMe erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü ALLAHÜMMe vefıkne ima fihi hayrı ridae âmin
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
Fukaha bile meselâ Kâbe-yi Muazzama’yı tavâf ederken çok güzel yâni halkı fitneye eretecek dereceke çok güzel olursa bir yüzün e bir şey indirir ama yüzüne yapışmamak şartıyla uzak olması lâzım bu fitneye düşürmemek içni bu şekilde böyle peçe örtünmek için bu şekilde cevâz veriliyor doğrudan doğruya böyle ama normal böyle değil ise o zaman etrafında böyle fitne eletmeyecek halde ise mutlaka yüzü açık olacak ma’lum o zaman ma’lum şey olur yâni Yûsuf’un hanımı veya Yûsuf gibi şey olur..
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
"ALLAHÜMMe inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin
ALLAHÜMMe mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrikel cemil esetelâ ya ALLAH
"Lâilâhe illâllahu adede kelimâtihî, lâilâhe illâllahu adede halkihî, lâilâhe illâllahu zinete Arşihî, lâilâhe illâllahu mil-e semâvâtihî, lâilâhe illâllahu misle zâlike me'ahû, vel hamdu LiLLaHi misle zâlike mea'hû. Lâ yuhsihi melâiketün velâ gayrûhu."
Eşledu enlâ ilâhe illALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Rasûlullah fî küllî lemhatin ve nefesin adede mâ vesiahû ılmüllâh"
Şehadeten kâmileten tayyibeten bi devâmı mülkillah
“ALLAHÜMMe ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente hâlâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente” fağfirlenâ feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente
ALLAHÜMMe inna neselüki bikean salla aleyhi seyidine MuhaMMedin ve ala sâir enbiyeyi vel mürselim ve ali Mûsâir ecmâin ven ente taktirlenâ Mübâreken takdirna fimebâk âmin
Subhâne Rabbiyel alil alel vehhab
ElhamduLiLLaHi RABBu’l- Âlemîn
Biis savmı salâtı selâmı vesalâtı ala halkıhı ala seydine MuhaMMedin ve alihi ve sahbihi ecmâin
ALLAHÜMMe ya Habîbittevâbitubitü Aleyna ya hadiyen mehdiyen ihdina veya müstağfiri isna veya rahimun müsnu teknatucealna ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke ehli takvâ ve ehlul mağfireh
ALLAHÜMMe anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH
ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHÜMMe ıslaha ÜMMeti seyyidina MuhaMMed
ALLAHÜMMe fericean ÜMMeti seydina MuhaMMed
ALLAHÜMMe erham ÜMMeti seyyidina MuhaMMedin rahmet’en ammeh..
ALLAHÜMMe Rabbenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. ve edhilnel CeNNete meâl ebrâr.
Bicebihi seyyidina Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashâbihi ve ahyar cezâulu ala seyyidina MuhaMMedin sallallahu teale aleyhi vesellem vefu ehu
ALLAHÜMMe bicadihine şefi ileyk âmine ya erhamerrahimin
Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin vElhamdüLiLLaHi Rabbil âlemîn.
Rabbenâ takabbel bi hürmetin Fâtiha maassalâvât..
20 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.: MSHekim.: kaseti yeni mi koydun hee.
EuzubillahimineŞeytanirracim
bismillâhirrahmânirrahim
Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye lev lâ en hedânallâh(hedânallâhu), ALLAH tevkifi velâ .... min âlemîn aleyke tevekkeltü mü’min (DUÂyı tam anlayamadım iyi incelenmeli)
Hâl-i hazır geleli beli birkaç gündür burada devâm etmekteyiz fakat Türkiyenin halini ve bu halkın böyle inanç durumlarını ve böylece yanlış te’viller yanlış anlayışlar esâsen hiç hoş durumda değildir. Yâni fitne hevesleri vardır böyle fitne arzuları bazıları çıkarı için fitne olmasını dahi tasvib eder hoş görür aşırı dinci imiş veyahutta aşırı solcu imiş herhangisi birbiriyle zıtlaşma durumu. Birisi durup da ta birisi yaparken diğeri de durur mu? Yürüyüp giderken Türkiye gâyet sâkin olgun bir şekilde Aleyhiselâtı vesselâm’ın buyurduğu tam.. sadaka fimakal sallallahu aleyhi ve sellem el fitnetül nehimetil naimalllahu el kezâha.. “Fitne uyur uyandırana ALLAH lânet etsin!” ALLAHın lânetini nasıl kabul ederler acaba. Her kim olursa olsun aşırı dinci miymiş.. aşırı dinci fitneci olamaz esâsen.. diğerleri inançları sağlam olmayan kimseler olabilir onu bilemem ama aşırı dinci fitneye hiç sâhib olmaz. Çünkü Aleyhisselâtü vesselâm “Fitne yönünden uyandırana ALLAH lânet etsin!” ALLAHın lânetini nasıl kabul ederler veyahutta hoş görürler. O sebeble dinci esâsen ALLAHın Hüküm ve Kararlarını hoş görmek lâzım. ALLAHu zü’l-CeLÂL’in tamamen Kaza ve Kader İrade ve Meşiyetinin dışında hiçbir şey yapamaz. Kimse kimse kimse ALLAHu zü’l-CeLÂL’in Kaza ve Kader İrade ve Meşiyetinin dışında kimse bir şey yapamaz. Mutlaka bilmek lâzımdır ki her hareket ALLAHu zü’l-CeLÂL’in verdiği güç ve inayetiyledir. Onun için Şeytana Şeytanın keyfini ararken esâsen insan Rabbısının Halîkı olan ALLAHu zü’l-CeLÂL’in esâsen O’nun Rızasını aramak lâzım. Şeytanın işi kaydı kargaşalık çıkarmaktır. Zirâ şu hadisi dinleyin iyice kulak verin Cenâbı Resûlullah buyuruyor ki “lezevâlüd Dünyâ endALLAHi ağlemi min katlı mü’minin bil eyli hakkın” Bir mü’min fitne sebebiyle öldürüldüğü takdirde bir mü’min bir mü’min öldürüldüğü takdirde haksızca. ALLAH İndinde o kadar zül ki şu Dünyânın varlığı tamamen alt üst olsa zevâl olsa.. ALLAHu zü’l-CeLÂL bu kadar da yâni bir mü’minin katlinden daha ma’kul görür, daha iyi olur. ALLAH Nezdinde Dünyânın zevâlı alt üst tamamen yok olsa bir mü’minin kanına bedel görmüyor. Bir mü’min kanına bedel görmüyor adaletsiz haksız öldürüldü ise Dünyânın zevâlı hepsi yok olsa o kadar da kıymeti değeri yoktur. Basit görmeyelim o kadar da fitnenin çıkarıp da bu gibi hale düşürmenin inanın ki ALLAHu zü’l-CeLÂL celle celâlehu Subhâne ve TeALÂ bunu böyle buyurduğu gibi Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm bir zillinin bırakın mü’min gayr-i müslim bir kimsenin haksız öldürüldüğü takdirde..
Müslümanlar tarafından öldürüldüğü takdirde avukata davacısı ben olurum Kıyamet Gününde ben on azaimim esasında onun davasına ben bakarım. Onun için bu Dünyâda RABBu’l- Âlemîndnir, Rabbu’l- müslümin değil her gelen hakkı vardır aynı bizim gibidir bilâkis bilâkis karşınızda da Yahudi de değil Nasrani de değil Putperest de değil kardeşim mü’min mü’min olan hepsi bir mü’min yâni bunlar. Bir fitne arbede çıkarmak ne çıkar bundan ne getirir ki zarardan gayrısı. Onun için Aleyhisselâtü vesselâm.: “elâ ukbirukû’m sizlere haber vereyim mi cihattan namazdan oruçtan herşeyden efdâl olan şeyi sizlere ma’lumat vereyim mi?.” “evet ya ya Rasûllah” esvatel babelbeyn arada salah getirin arada salah getirin fesad getirmeyiniz. Bundan efdâl? Bundan efdâlini soruyorlar. Her ne soruyorlarsa daha efdâli daha efdâli ee Rasûlullah bu kadar efdâl bulunduğuna göre demek ki fesad beyn ne demek acebâ fesad bir de fesad çıkarmakta bu nasıl bir şeyk cihattan her şeyden efdâl olan salah zâten belli li enne fesalül beyn huvel halika zirâ arada fesad çıkarmak bir traş makinasının böyle kılları böyle traş ettiği gibi beyazı siyahi seçemediği gibi fitne de fesad arada fesad çıkardığınız takdirde kimlerin kellesi gideceği belli olmaz, zâlim mazlum haklı haksız fitne bunu getirir.
Fitne öyle olur. İşte Şeyh Said’in şeyliği de batsın o misilli kimse işte böyle bir Şeyh olacağına hiç olmasın!. Evet işte bu misilli fitne sebebiyle bu kadar kimseler âileler ve çok kimseler asıldı gitti!. Esâsen biz daha şapka giyinmeden ben varım, esâsen Cumhuriyetin başlangıcında varım. Onun için hepsini biliyorum hepsini gördüm ve bu tahriş sebebiyle daha daha sıkıntıya girmeye sebeb oldu. Bir bölüm kalkıyor şeriat diyor bir bölüm kalkıyor ki hatta şeriattan başka bir şey!. Bu nerden doğuyor nerden doğuyor karşılıklı bu böyle olurken bu da öyle olur böyle şeyi hiç sakın kendi halinde sakim olarak böyle bir arbede çıkarmasa hiç kimse bir arbede çıkarmaz!. Tahriş yalandır ve hoş bir şey değildir! Çünkü Memlekette bir huzur bırakmaz öyle tahriş ki vallahi azîm Suudî’de ben nefret ettim nefret nefret ettim Suudînin durumuna!. Neden bize karşı o kadar propaganda yapılmış ki, inanın ki her girdiğim esnaftan bunu anlıyorum ve tembih ediyor insanın nasıl vicdanı tahammül eder, burada yaşamıştır, burası vatanıdır insan gayretkeş olması lâzım vatanına karşı!. Ben devletin güçlü şeyi olmasını arzuluyorum gittiğim yerde o nisbette kıymet ve değer olur meselâ bu seferde yâni Türkiye girdiğinde veya dine karşı olunmuş küfre doğru gidiliyor vs vs vs.. O kadar da canım sıkıldı!. Neticesi bir kaçtane böyle bayağı çekişme oldu siz Türkiyenin sorumlusu musunuz size ne biz burdaysak Suudînin senin Kralına Melikine hiç birisine karışıyor muyuz? Herkes kendi yönetiminden sorumlu size mi kalmış bu vakı’a ne olacaksa!. Siz Saddamın Saltasından Amerikanın koltuğuna girmiyor musunuz oradan onun şeysiyle bir güç almıyor musunuz onunla birbirleniyorsunuz sizinki oluyor da biz Efendim Yahudiyle ortaklaşmış diyerekten âdeta sanki Yahudi olmuş halbuysa Dünyâda ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor ki “veaid Dünyâ mestatatu min kuvvetin min rabali hayrı tufubine biacullahi aduvevekum” artık biliyorsunuz bugünkü silâh tekniktir silâh başka değil ha kılıçla ok değil Dünyânın tekniğine göre ya esâsen yetişmiş veya aynı karşı bu şekilde karşı koyabilecek daha güçlü olması lâzım! Rabbımız öyle emrediyor güçlü olursanız kuvvetli olursanız düşmanınızı korkutursunuz kolay kolay atılganlık yapamaz zirâ düşmanınıza karşı aynı güce sâhib ve daha üstün olduğunuz takdirde o zaman “tuhlifine bihi aduvallahi ve adivivekum” hem ALLAHın hem sizin düşmanınızı korkutasınız neyle korkutacaksınız silâh olur bugünkü tekniğe göre. Onun için bu zarurîdir. Kimden olursa olsun almak câizdir ama dini değil ahlâkı değil tekniğinden alırız, onlarla alış veriş yaparız. Dünyâ bu, Rabbu’l- müslümin değil ki RABBu’l- Âlemîn! Onlarda aynıdır yaşamaya hakları vardır. Onun için Mısır bile bizden daha evvel Yahudilerle anlaşma yaptı da o kadın vardı bir başbakan kendisine “sen benim oğlumsun” diyerekten enâssede bu şekilde söyledi bizden çok evvel maletti Yahudilerden biz böyle bir şey yapmadık biz birinin böyle oğlu olduk yahutta babası olduk diye bir şey yok biz teknik yönünden çünkü karşıda daha başka milletler bizim düşmanlarımız. yâni daha katmerli katmerli her taraftan düşman olmaktadır. yâni biz yaptığımız hoş olmuyor da onların yaptığı hoş mu? Suriye, Yunanistana sukut verdi de bu hoş oluyor da, biz Yahudi yaşaması oldu da yâni ötekisi niye hoş olsun ötekisi Amerikanın yâni tamamen sultası altında yaşamaktadır kendi bununla korunuyor bize ise uzaktan şöyledir böyledir. Haa inanın ki açıklıkla söylüyorum Suriyeye gelin geçin bakın hayat olarak nasil bir şey seneler evvel bir Suriyeyi gördük o sûreyenin güzelliği ALLAHın ni’metlerini gördük maalesef askerleri o kadar yoksul ki âdeta bizi soyuyor girişimizde ve çıkışımızda ne olursa isterse bir ciğara.. Haa o kadar insanlıktan çıkmış hâşârat gibi yâni böyle bu Hacıdır bu ALLAHın Misâfiridir şöyledir böyledir diye hiçbir şey yok soymaya çalışıyor. Öyledir âdeta put pereslik fotoğrafı karşıda hemen girdiğin her yerde dükkan mükkan hernerde olursa olsun karşısındadır. Yâni sanki güdüyorlar başlarında ben varım kabilinde neyse artık bunu bu kadar anlatayım fakat kaç gün buradayım. Mesele burada setri avretin baş açık olması farz tâbiri ile bu esâsen bu milletin ne kadar ilimsiz bilimsiz olduğunu ALLAHu zü’l-CeLâL bizleri selâh etsin! Yâni bir saç açılmıştır diye Efendim binlerce fitne çıkarıp da bu yönden birbirimizi telef edecek hiçbir değeri yoktur bu şekilde setreti avretin çıplaklığından çıkmak evet setreti avret bu da namazların şartlarından bir tanesi namazda ama başı açıklığı da böyle bir fazileti yok ki günah-ı sağair’dendir, günah-ı kebâirden değildir. Günah-ı sağir bu nerde acebâ diyorsunuz âyetlerle sırasıyla göstereyim bir tanesi nisa Sûresinde buyuruyor ki;
إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا
“İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ (kerîmen).: Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisâ 4/31)
Siz sâdece bu günahı kebâirden ictinab ediniz ki maadesini keffâre her anda namaza girdiniz namazdan namaz arasında her namaz kılışınızda sağair kısmı yâni küçük günahlar seğair kısmı keffâredir. Bir namaz diğer namazlar arasında neler kılındı ise ALLAH için kalkar da abdest alır da namaz kılarsan bunlar keffâredir yok olur. Cumadan Cumaya kadar da haftalık keffâre olur. Ramazanda senenin keffâredir ve bunlar günah-ı segair İbnisSalah meşhur alameti İbnis salât fetavasinde soruyorlar “Efendim günah-ı segairden tövbe gerektiyor mu?” “Hayır gerekli ihtiyaç duymadan yapılan şeylerin karşısında keffâre olur iyi şeyleri küçük şeyleri günah-ı segairi giderir.” Diyor. Abdest alırsan damlayan su meselâ abdest aldığımızda yüzümüzden elimizden kollarımızdan ayaklarımızdan inen son damlalar esâsen kiri giderir. Onun için Ebu Hanifeye göre abdest aldıktan sonra siliniz çünkü kir tâbir ediyor üzerimizdeki olan hataları gidermek için. Onun için silmeyi emretmiştir ALLAH rahmet etsin. ALLAH razı olsun İmâmı Şâfi ise Kıyamet Günü kalktığımızda sizi biliyorum diyor Rasûlullah nasıl biliyorsun?” “Bu kadar şeyler arasında muhacceliynen eseri olur” diyor. “Hani bazı atlar vardır beyaz görünüyor veya ayakları beyaz görünüyor nasıl ki seçiliyorsa Ümmet-i MuhaMMedi ben seçerim” diyor. “neden? abdest eserindendir NÛRdur deyince; İmâmı Şâfi silmez neden ki NÛRdur NÛRdur diye..
Haah her ikisinden da ALLAH razı olsun.. Hülâsa burada Abdullah İbnimesud bizi sevindiren güvence veren sürei nisadaki olan bu âyeti celilede ve daha benzeri kaç tane bu şekilde evet buyurduğu gibi..
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ (baîdan).: Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.” (Nisâ 4/116)
ALLAHu zü’l-CeLÂL şirk edendir gayrisi yâni şirk müstesna affetmez meadesini ALLAHu zü’l-CeLÂL affına hazırdır hiç dilediği tamamen affeder yâni şirk Haricî her şeyi affeder..
وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
“Ve men ya’me'l- sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve kim kötülük yapar veya nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı mağfiret edici ve rahmet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)
Şu işledi ameller yaramazlık yaptı da sonra arkasından tevbe istiğfar etti ALLAHu zü’l-CeLÂL hemen hazırdır affeder Abdullah İbni mesudun sûrei nisadabu şekilde açıkladığı bizi sevindiren budur diyor sûrei huda gelince
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
“Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen mine'l- leyl (leyli), inne'l- hasenâti yuzhibnes seyyiât (seyyiâti), zâlike zikrâ li'z- zâkirîn (zâkirîne).: Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd 11/114)
Bunu na bu mesele burada da getiriliyor başka yerde de getiriliyor nebân ettemâl yâni temir yâni böyle hurmacıydı yâni hurma satan bir kimse Rasûlulullah Devresinde dahi olmasına rağmen birisi gelmiş bir kadın gelmiş kocası da cihattadır gelmiş hurma soruyorda o da diyor ki “içerde daha iyisi vardır arzu ederseniz bakarsınız”. İçeri girince niyetini bozuyor birçok yerlerinde biraz bir şeyler elliyor fakat sonunda kendisine uyarıyor diyor ki.: “sen kardeşine hıyanet ediyorsun böyle!” o zaman eli titriyor bu şekilde hemen bırakır. Bu minvâl üzere ve hatta başka bir âyete göre bir kimse de hurmalar arasında gezerken bir kadın açılmış suyun şeysinde felân görünce hemen hücum etmiş kendisiyle böyle yakınlık olmuş fakat son demde ALLAH korkusu gâlib gelmiş ve böylece bırakıp gelmiş geldiğin de tesadüfi Hazreti Sıddıkı görüyor hadiseyi anlatıyor “keşke hiç anlatmasan daha iyi olurdu çünkü hata cürüm anlatmazsan Rasûlullah diyor ki biz araştırıcı olmayız yâni casuslukta yapmayız araştırma da yapmayız artık beynehu beyneALLAH dilerse affedebilir amma hatalarınızı gelipte anlattığınız takdirde mutlaka o zaman gereken muameleyi yaparız. zinâ işlediyse o zaman işlem yapılacak anlattıktan sonra. ama gizli hiç anlatmazsanız beynehu beyneALLAH dilerse affeder dilerse şey eder!.
Haa hülâsa bu adam kendi kendini kurtarmak için Ebu Bekiri Sıddıka anlatırken Ebu Bekir der ki.: “hiç bunu söylemesen daha iyiydi yâni setretsen daha iyi.” fakat bunu yeterli görmüyor “varsa bir hatam işlemiş olduğum varsa yeter ki Rasûlullah Devresinde hiç olmazsa temiz olarak gideyim ne yapmak gerekiyorsa katl etmek mi dövmek mi ne yapacaksa yâni hüküm olsun” diye yâni gelecekten korkuyor gittikten sonra Hazreti Ömer geliyor aynı hadiseyi ona da anlatıyor Hazreti Ömer diyor ki.: “bunu hiç açmasaydın daha iyi ALLAH settardır setretsen daha iyi” yine devâm ediyor Rasûlullahın yanına gelir ve hadiseyi baştan başa anlatır. anlatınca Rasûlullah buyuruyor ki “sâhibi de gaibdir herhalde” diye “evet Rasûlullah!” gerçekten bu şevkatından gözyaşı geliyor üzüntüsü ne diyecek şimdi bunu işlemiş ne acaba ne işlem olacak nasıl bir karar verecek o anda bu âyeti celilede.. Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne) daimî namazınıza dikkatli olun gece gündüz ALLAH ile hâlishane TeALÂ bu gibi ibâdetinizi yaptığınız takdirde yâni biriken olan seyyiaları haseneye tebdil eder yâni yok eder inne hasenât yuzbines seyyiat hasene işlerken seyyiaları yok eder bu âyeti celile sonra meşhur eğer bir güzel olsa artık bunu tefsiri İbni Kesir bugün için dört beş sene tefsir yâni Hazine de baktı ondan sonra Efendim Ahkam-ı Kur’ÂN Kurtabiye 26 cilt ona baktık. Efendim Nesefî’ye baktık, Celâleyn’e baktık. Tefsiri İbnil kesire de baktık. Rûhu’l- Beyana da baktık yâni acebâ derseniz fakat ne çâre ki bir ilim vermiş bir kere ne diyelim ki Onun için günlerin ayların bugibi haller üzerine şeyler arbedeler çıkıyor çıkıpta kürsüde herhangi bir şekilde bu nahiyetinin neye yarar olduğunu anlatmıyor. Onun için hasene seyyiayı giderir her zaman ve burada da bir hadis vardır Aleyhisselâtü vesselâm “iktekullahe haysi ma künte vette bi seyyia hasenete tenhuhe ve halikunnase bi hulukukun hasen.. ALLAH korkusu sana gâlib gelsin üzerine ALLAH korkusu şöyle bir korku titresin ve seyyia işlemişsen öyle bir hasene getir ki bu seyyia yok etsin mahvetsin emir bu Rasûlullah Efendimizin hadisi bu âyeti de ALLAHu zü’l-CeLÂL bu hasene seyyiayı yok eder..
Haa işte günah-ı segair hiç tövbeye ihtiyaç duymadan bu gibi hallerde keffâredir. işte bu gibi kimse anlattığımız zaman yâni sâdece günah işlememiş maidesini Rasûlullah’a kendi söylüyor yâni gereken yaklaşmanın her yönüyle vâki’ oldu ancak bu cinâyete girmedi. haah işte demek ki işte bunu ALLAHu zü’l-CeLÂL setretmiş ve böylece tavsiye ettiği namaza tevbe istiğfara yönelsin tamamen bunlar yok olur.. haah o sebeble buna benzer artık çoktur ve Necmi Sûresinde;
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى
“Ellezîne yectenibûne kebâire’l- ismi ve’l- fevâhışe illâ’l- lemem (lememe), inne rabbeke vâsiu’l- magfireh(magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum mine’l- ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir.” (Necm 53/32)
yâni günah-ı kebâirden ve fahiş olan şeylerden ictinap ettikten sonra illâlemem dediğimiz zaman lemem hiçbir kulpunun dışında kalmaz diyor Aleyhisselâtü vesselâm. halkın beşer olarak bunları işler diyor çünkü melâike değil melâike mazlumdur fakat kul günah-ı kebâire işlemeyecek o ancak mazlum Nebî olur şimdiki günah-ı segair diyeceksiniz ki yâni demek ki işleyin diyorsun işleyin demiyoruz da fakat bundan kurtulamayız illel lemem diyor ALLAHu zü’l-CeLÂL büyük günah fahiş günah bunları sorumlu tutar illel lemem inne Rabbuke rasiyan mafirah Rabbın mağfireti çok geniştir diyor lemem kısmı muaftır. daimâ Rabbımız affı hazırdır lemem dediğimiz nedir acebâ Rasûlullah buyuruyor ki Âdemoğlu üzerine yazılmıştır göz zinâsı vardır kulak zinâsı vardır kulak zinâsı vardır el zinâsı vardır dudak zinâsı vardır valla bunlar hakiki zinânın öncülüğüdür amma zinâ işlendiği ya tasdik edecek ya tekzib edecek zinâ işlediği o zamanda günah-ı kebâir diğerleri öncüleri tamamen günah-ı segairdir.. haah bunlar o halde o cinâyete girmeden vazgeçerse tevbe hemen gitsin namaz kılsın halisane ve pişmanlık nedâmet duysun. çünkü el nedâmeti minel zemmi kurbetun zenbinden nedâmet pişmanlık duymak tevbe vettebiu minel zembike minezzembeleh nedâmet pişmanlık duyduğu takdirde yâni bu günah-ı segair gider.. bu şekilde ALLAHu zü’l-CeLÂL cella celâlehu amma diyeceksin ki günah-ı kebâir hangisidir? Sahabe-i Kiram tabiin tebâi tabiin ileri kademede olan zevâtlar ittifakla hangisi acebâ günah-ı kebâir, Kur’ÂNda geçerken arkasında =>tehdid vardır, azâb vardır, had vardır, lânet vardır, gazâb vardır. Bunlar günah-ı kebâir.. amma böyle bir şey arkasında yoksa günah-ı kebâir değil segairdir. bunlar segair ise =>namaz, pişmanlık, nedâmet, tövbe estağfirullah dedikçe bunlarda yok olur bu artık.. anlayın bu Kur’ÂN’ın her tarafından bu şekilde.. ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere yâni kullarına bu gibi tafsilât verip dururken “yok Efendim başı açılmışta” eee “farz olan bir şey karşı gelmiş o zaman küfürdür” yok öyle bir şey yok öyle bir şey yok öyle bir şey!.
Bu hale eletmeye hiç sebeb değil asla ama diyeceksiniz ki hata mı işleyelim başı açık anladık anladık setret güzel bir şeydir fakat bir doktor bir doktar bir kadın illa doktor olması için zarurî başını açacak çalıştıracak ve yetiştirecek şimdilik bir doktor âile doktoru olması lâzım değil midir, doğum ve benzeri şekilde yâni artık erkeklerin ellerinde mi kalsın. Peki “ben bu işi böyle yapamam ben böyle doktorluğa girmem” “neden” “başı açık çünkü oraya girerken başı açılıyor”
Peki başı açılınca günah-ı segairdendir fakat okumada yetişmedi hemşire doktor hepisi yetişmedi başı açmamak için okumadılar yetişmediler bu sefer kadınlarımız erkeklerin eline düşer böyle olur. peki hanımlar milletin erkeklerin elinde kalması mı hayırlı yoksa başı açıklığıyla doktor yetişmesi mi hayırlı düşünün bir kere düşünün bir kere düşünün! hemşire ebe ve benzeri idâreke aşıgan iki şer karşı karşıya gelince mutlaka bir tanesini yapmak sorumluluğundaysa ehvenî şer işlersin bu Kitabı Eşvah bi Nazari İbninecm meşhur Mısır ezheri ulamenân en âlim olan bir şahsiyettir.. Haah onun Kitabı Eşvahı meşhur bunda mevcuddur.
Hülâsa yâni günah-ı kebâir dediğimiz zaman arkasında ya CeheNNem tehdidi vardır veya lânet geliyor veya gazâb geliyor meselâ;
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا
“Ve men yaktu’l- mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ (azîmen).: Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.” (Nisâ 4/93)
Bu şekilde gazâbı lâneti hepsi vaad ediliyor bir haksız bir mü’min öldürüldüğü takdirde o sebeble o sebeble mü’minin öldürülmesi o kadar basit değildir. hatta ki Hasanı Basri böyle aniden bir mü’mini öldürmek asla tevbesi kabul olmaz tevbeden de çıkarıyor. Amma İmâmı Şabi Amr bi şabi, Hasanı Basriye bu gibi hükmü duyarken kendisine birkimseyi gönderdi dedi ki git bakalım Hasanı Basriye bu yönden sor “eğer tevbesi yok” der ise şu âyeti celileyi okursun yâni alel küfre olan bir kimse dönüş yaparsa.. haa tevbesinin kabul olacağını Rabbımız bu âyeti celilede ilân etmiştir yok fıskı sebebiyle tevbesi kabul olunmayacaksa arkasında fâsıkın arkasında tevbe açıktır şu âyeti söylersin değil ise mü’min zâten her zaman ne kadar ne işlerle işlesin arkasında Rabbımız vaad ediyor ve kabul ediyor yâni hiç tevbenin kabul olunmayacak bir yönü yoktur hatta
لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ يَنتَهُواْ عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
أَفَلاَ يَتُوبُونَ إِلَى اللّهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Lekad keferellezîne kâlû innallâhe sâlisu selâsetin ve mâ min ilâhin illâ ilâhun vâhid (vâhidun) ve in lem yentehû ammâ yekûlûne le yemessennellezîne keferû minhum azâbun elîm (elîmun). E fe lâ yetûbûne ilâllâhi ve yestagfirûneh (yestagfirûnehu) vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki, "Allah üçün, üçüncüsüdür (üç ilâh'tan biridir)." diyenler kâfir olmuşlardır. Ve tek bir ilâhdan başka bir ilâh yoktur. Ve eğer bu söyledikleri sözlerden vazgeçmezlerse, onlardan (bu sözlerinde ısrar edip) kâfir olanlara, mutlaka “elîm azap” dokunacaktır.
Hâlâ, Allah'a tövbe edip, O'ndan mağfiret dilemiyorlar mı? Ve Allah Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Mâide 5/73-74)
ALLAH.. yâni ilâh üçlü diyen kimseleri bunları uyarıyor. bu hal karşısında kimseye yarar getirmez. bundan dönüpte tevbe-i istiğfar ederse imân bu lafızlardan vazgeçerseniz yine tevbesini kabul eder. ale’l- küfür olmasına rağmen tevbe edilmeyecek kabullenmeyecek olan bazı bir tevbe var ki bazı bir tevbe var ki Cenâb-ı Rasûlullah’a sebd etmek ALLAHa sebd etmekten çok daha zor ALLAHa sebd etmek ALLAH Azîzdir Âlimdir şimdi bunun sebd etmesine noksanlık vermez hâşâ.. ama Beşeriyetine Rasûlullahın dokunursa kendisine ağır gelir onun bazı Rasûlullah’a sebd eden kimsenin tevbesi kabul olmaz. Haah hatta ale’l- küfre gider. fakat ale’l- küfre gitmez yâni gerçekten tevbesi de ancak ve ancak tevbesi kabul olunurda ama katli câizdir. fakat ale’l- küfre gitmez tevbesi geçerlidir. fakat bu cürümünden dolayı sanki bir yâni zinâ yapılırda recm var ya veyahutta celd varya aynı Rasûlullah’a sebd etmeyi o seviyede. Onun için onun katline cevâz veriliyor. hülâsa küllî Nebîyyine keferu yenteuhu fehulehum o ale’l- küfre olan kimselere dahi söyle bu şeyden vazgeçerler de tevbe istiğfar ederlerse Rabbımız yine tevbeleri kabul eder. ale’l- küfre olmasına rağmen tevbesi olur da yâni aniden bir mü’min öldürülmüşse tevbesi olunmaz mı? Hasanı Basri bunu duyunca “sen nerden buldun bunları kendinden mi? “yoo” “yalan söyleme o seviyede kimse değilsin kim söyledi ise onu söyle” âmili Şabi ooo âmili Şabi valla hüküm verdi mi durdurursa kaldırır kaldırırsa otutturur yâni bu şekilde Hasanı Basri söylüyor yâni haklı görmüş.. haah Onun için kardaşlarımız fitne yönünü pek tasvib edilmez. Memleketimiz şöyle sükûnetle ALLAHu zü’l-CeLÂL’e şükürler olsun bir Belde’de geçenlerde de anlatmıştım bir Belde’de Dâru’l- Harb ama kendi çıkarımız için Beldeyi Dâru’l- Harb koyuyorlar ve kendileri fâiz ribâ ne vesâyet buldulurursa yerinde hemen sömürmeye heveslidirler. Bu şekilde kandılar yâni keennehu sanki bunlar sistemde imiş gibi o herşeynen ne yaparsa olacakmış Dâru’l- Harb buna Dâru’l- Harb denecek hiçbir yönü yoktur! ALLAHu zü’l-CeLÂL’e şükürler olsun namazımız mevcud yâni insan bir Belde’de yâni İslâm esâsen “el İslâmenh teşede “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”e MuhaMMede’r- Rasûlullah ve tukimesselâh ve tutinezzekât sÜMMe ramazanı dahucel beyt instatetani sebilâ” yâni bu haccel beyti ediyorsun ramazanı tutuyorsun, zekât mukayyer kendi çapında çıkarıyorsun, namaz kılıyorsun, herhangi bir şeyden İslâm Diyârı olmayıp da ne yâni binlerce câmiden ezân okunuyor Müezzini İmâmı olup dururken Dâru’l- Harb olup da ne neresinde!?.
Ama bakın şu enterasan bir şeyler iyice dinleyin de anlatayım şimdi biz orada Hicazda.. bir câmia “hadis câmiasını” getirdik “kenzul ummal” bir Mübârek zât yâni 46624 hadis vardır bu câmiada. Hatta iki hadis tekrarlanmıyor tekrarlanan hadisleri sukut etmiş belki 60 yetmiş bin hadis olacak fakat aynı kelimesi kelimesine hiç fazlalık olmayan hadisleri durdurmuş. Haa o iki hadis kimden râvisi kim ise en akdemi olanı tercih etmiştir yazmıştır onu durdurmuşu kitabına almamış zâten başka kitablarda mevcud gâye daha şöyle toplu halde insan yâni okuduğu hadisi başka yerde karşına çıkmayacak. bu Mübârek Zât ismi Alaaddin ismine hayranım Babasının ismi de Hüsameddin onunda ismine hayranız, ALLAHın bir lütfudur Şeyhimiz ve Pîrimizin İsimleri bu Zâtta mevcud ve ismi de esâsen Hindden esâsen aslı Hind Alaaddin Hindî o şekilde Ebu Hüsameddin bu Mübârek zât hadis üzerine o kadar acâyib maharati var ki o kadar olsun ve Abdullaha Bişevâni Hazretleri dokuzyüz senelerinde Mekkeye gitmiş ve Mekkede Şevbani o kadar âlim olmasına rağmen dört mezhebe havi hadis üzerinde fıkıh olsun herşey mükemmel Mısırda meşhur Şeyh Abdullah Bişevbani meşhur Kutbul RABBanî diye tâbir ederler.
haah bu Mübârek Zât diyor ki Mekkeye gittimde o devrelerde bu Mübâreki gördüm ve bu Mübârek Zât öyle bir öyle deha o kadar Mısırda her yerde gezmeme rağmen bu gibi böyle bir şahsiyet hiç emsâli görmedim diyor. hiç emsâli görmedim neden o zaman bile halktan iyice caymış Cumadan gayrısı hiç dışarıya çıkmıyor sâdece Cuma Günü mecburdur çıkıyor o da safların uçlarında böyle kimse görmeden çıkar Cumasını kılar gider evine. Evine gittim diyor birkaç tane orada kimisi tasavvusu kimisi hadis kimisi tefsir olsun çeşit çeşit yerlerinde tahsil yanında geniştiriyor okutuyor vs vs.. bunlarla meşgul vaktini böyle devâm ediyor. neticesi birgün diye bana bir gümüşten bir para verdi gümüş olarak Efendim şey olmasın diye Abdulvehab o ki ihtiyacın olur kabul buyurun diyor hakikaten diyor çok kadim durumum vardı diyor o almış olduğum ne ise dirhem ne ise ALLAHa şükürler olsun bundan bayağı sadaka etmeye başladım diyor bana yettiği gibi etrafıma da tasadduk etmeye başladım onun hayrat bereketini gördüm diyor bu kimse şimdi anlatacağım enterasan şu bu adamcağız Hind Padışahı çok bunu severdi saygı duyardı böyle görünce adam Hindistana gitti dâvet etti Hindistana gitti gâye Hindistanda bir şeriat kurmak için hevesi vardır. çok güçlü çok ma’lumat sâhibi Sultan da kendisine destur verdi ne yapabilirsen ne emredersen imkan yâni hükmün dışından çıkmayız. bu şekilde ahd-u misâk alıyor başlıyor ona göre kimseler tâyin ediyor. fakat nerede nerede o Mübârek istesin fakat yürümüyor ki bir miktar devâm etti az kaldı hemen arbedeye kopacak baktı ki olmayacak bıraktı ise döndü nedir işler biliyor musunuz? “ah padışahım şu nead hoştur güzeldir Rasûlullahın tezi yasasıdır amma Rasûlullahın etrafında adamlar yok ki kime işleteceğiz?” diyor bakın dinleyin ya dokuzuncu asır bu bak kime anlat bakalım diyor.. Suudî bile şeriat tâbir ederken çoğu mevcud olan kimselerden isterse Burmalı olsun isterse turmalı olsun isterse Pakistan olsun isterse Türkler olsun umumiyetle yâni Suudîlerin keffâretiyle dönüyor aldıkları parayı yüzde şu kadarını kendilerine haraç veriyor..
Haah Hacı Süleyman ALLAH selâmet versin bir garson sen yanına alıp çalıştırmak için bir ikâmetgah almak için 750 bin riyâl vermiş bir yetmemiş de 750 daha vermiş haa yediyüz elli değil yedibinbeşyüz riyâl vermiş yetmemiş de ortağından da yedibinbeşyüz almış onbeşbin riyâl alınıyor ya bir ikâmetgah almak için.. o da bir ikâmetgah garson çalışacak şeriat böyle mi olur?. Senin yanında çalışacak Türkiyeden gelenleri zavallı keyflerine göre dönüp dolaştırıyorlar hiçbir kimse hadi bakalım haraç verin çalışıyorsunuz işlediğiniz şu kadar bakalım devlete verin var mı öyle bir şey!. yâni düşünün şeriatçıymış maşALLAH milleti angarya etmiş böyle haraç alıyor.. haah haraç alıyor yüzdelik bu kadar şartı bu. Onun için bu işte bu Mübârek Hindular öyle diyor.: “Ama Efendim Şeriat hoştur Rasûlullahın Nizamnâmesidir velâkin hani o Ashab ki o Adamlar yok ki hatta bu işi devâm ettirebilelim?”.
Bakmış ki olacak değil Mübârek oradan koptu ise gelmiş Mekkeye artık hiç sokağa çıkmıyordu heç. halk arasında görünmüyordu sâdece Cuma Günü çıkıp hemen namazı yapar ve geri girerdi yâni inanın ki bu anda ben siz olmazsanız yâni ben hiç çıkmam yâni ne hevâsından ne bilmem huzur içinde şöyle vaktimi geçiririm olmaz ya nerde kaldınız dersiniz!.
Rabbımız bizleri selâh etsin yâni hakkı hakk bilip hakka tabi olanlardan bâtılı da bâtıl bilip bâtıldan ictinâb edenlerden kullarından eylesin!. Biz hoş değiliz esâsen bugün artık Türkiye diğer Devletlere nazaran çok iyi!. Bugün Libya dediğimiz zaman senelerce bir Hacı göndermiyor hiç bir Libyalı orada hacda görmedim evvelî çok debdebeli Sulusî ALLAH rahmet eylesin Melik Hasan ve benzeri tabi gelirlerdi. orada bir hatta Mina’da en fevkalade garib gurabaya gelip de yemek yediren onlardı.. Libya Libya şeysi onlar Mina’da şey yaparlardı. bayağı geniş bir yer millet fâkir fukara gider yerdi, kurbanlar kesilirdi muazzam sebili idi. o şekilde şimdi ise Libya bir tane gelmiyor bir tanesi yok göndermiyor! “Niye gideceksiniz orada Amerikan uşaklarını Arafatta gezerken görmek mi istiyorsunuz!”
Haaa bu bu Libya bu din adamı dinin simsarıymış göye din işler yapacakmış Suudî senelerce kalsa hiçbir kimseye vatandaşlık vermiyor!.
Onbeş dakika var da.. MaşALLAH bugün salâvâtla hatim..
Onun için orada hiçbir şeyle vatandaşlık hakkı hiç tanımaz hesabına gelmiyor umumiyetle hizmetçidir umumiyetle çalışan senelere yirmi otuz senelik daha hâlâ vatandaşlık şeysi yoktur ikâmetgahı vardı o da kefilin şeysiyle çok hal bu Rabbımız celle celâlehu subhâne ve TeALÂ bizi Şeytana uydurmasın ale’l- hakk ne ise müyesser ve muafak eylesin!. tabi bu günümüzde fitneler hakkında İbni Kesirin kitabu’l- bidaya yâni kibabu’l- fiten iki cilt bir tanesi böyle Rasûlullahtan başlangıç olan sıbkın cemel vakası sıbbın vakası derken yâni tamamen kıyamete kadar olan sırasıyla fitneleri anlatmıştır geçmiş veya gelecek ve âlemetü’l- kıyamete kadar tamamen anlatmıştır. Nefhetü’l- sûra kadar bir cildi de nefhetü’l- sûrdan sonuna kadar CeNNet ve CeheNNem her birisi artık huludul bile mevt huludul bile mevt ölmemek sizin daimâ CeheNNemlik veya ölmemeksizin daimî CeNNetlik deyinceye kadar bu şekilde fiten yönünden Yusufun Nebhanî bin sayfalık hem bu gibi şeylerle alâkalı anlatır..
Onun için fitne esâsen çoğalacak yâni fitne daimî gittikçe daha daha fazlalaşır. ALLAHu zü’l-CeLÂL bizim Memleketimizi vatanımızı bu gibi şeylerden korusun muhafaza etsin!.
Eee yâni böyle bir bardakla bilmem şeyle boğdurur bir şey derler entebiçten tabi tahriş yâni tahriş iyi bir şey değil tahriş giderler meselâ bir heykel kırarlar kaç tane heykel yapılır valla hiç akıllı değil böyle bir şey fikirdede yoktur bazı meselâ geçerken gelirken bir tane vardı ALLAH rahmet eylesin.: “ben buna baktım mı ben diyor şöyle oluyorum!” “valla ben hiç bir şey olmuyorum yâni isterse her tarafa dikseler hiç fark etmez!” Eee etmişler adamcağız ben üzülürüm hem güneşte kalıyor hem yağmur yağıyor hem ama yapmışlar yâni bundan ne olacak bu öyle arbede çekecek kalkıpta birine yumruklamaya bir şey mi var varıpta sen ona tapacak mısın?. Bu İslâm Diyârındayız ALLAH Aşkına yapmış yapmışlar yâni ne yapalım millet hani görsün vaktiyle yol açmış hakikaten çalışmış bugün meselâ Meşâyihlerimiz ALLAHa şükürler olsun Kazîm Karabekir Paşa onun şeysi altında Kuva-yi Milliyete idâme kişi hazin on tane evlere girmişler o sâyede ALLAHu zü’l-CeLÂL yâni esâsen Siirt’e gelmek için beş altı saatlik bir devre kalmış Bitlisi istıla etmişlerdi bir hicrete hazırlanıyor Iraka gitsen İngiliz var Suriyeye gitsen Fransız var bu tarafta Rus var nere gideceksin ki Şeyh Şahabeddin Mübârek ALLAH rahmet etsin oğlu Azîz asla kimse bir yere gidemez şimdi cihad bu anda cihad Farz-ı Kifaye değilde Farz-ı Ayndır ondan sonra bir millet ayaklandı. Mübârek her terafı eşkiya meşkiya yok hepsi onun hükmü altına girdiler!. Ve böylece gittiler elhamduLiLLaHi TeALÂ Ermenileri vs tamamen yani Bitlisten çıkarıncaya kadar hiç soluk vermediler böyle arkalarından koştular Bitlisten çıktıktan sonra Mübârekler tabi bir dinlenmek istediler Şeyh Şahabettin Hazretleri miralayı kuva-yi milliyede Şeyh Şerafettin bin başı Şeyhimiz yüz başı haa maşALLAH ondan sonra Efendim Bitlisten Ermenileri yok ettiler çıkardılar. Ama Bitlis öyle bir yer ki yâni Bitlis kaya dağlık iki dağın içerisinde Çarşı Mahallesi iki dağ arasında ve ortada bir su geçiyor ve birbirinden aşmak için kaç tane köprü var çarşıda pazarda ve böyle üst üste bir tarafında câmi senin önünde avlusu olur sende çıkarsan öyle tabi onlarda rahat edelim diye o gece yattılar Mübârek Şeyhimiz bizâtihi hiç tarih değil bizâtihi dinlediğim şey dinledik o gece sabahleyin kalktık Sabah Namazını kıldık cemâatle Şeyh Sâdettin yapmış namaz bittikten sonra güneşe kadar eletti güneş doğduktan sonra atını hazırlandılar bindiler bir yerden bir yere Arap Köprüsü vardır en büyük köprü o köprüden geçerken bir yaylım ateşine tutuldu altındaki at düştü kendisi de şey oldu biraz göz önünde bayağı dururuken şimdi hedef arkasında olmak mecburiyetinde bizde gideceğiz velhasılı darmadağın olduk zaman geldi zaman gitti hepimiz tabi üzüntülüyüz çünkü baş esâsen başımız olan Abileri hem manevî sorumlu hem askeri kumanda yönünde onun şeyindedir biz bunu düşünürken Mübârek tabi öyle anlatmıyor artık günün birisinde iki kişi geldiler ellerinde Şeyh Sâdettin Abinin cübbesi vardır acebâ nedir bu açtım baktım diyor aksamında hiçbir delik yok amma dışında bayağı kalbur gibi artık ne olmuş!.
Haa anlayın ki ashâbına girmeyince vücuduna girmemiştir bak acebâ bak bunu vermiş kimselere kuva-yi manevîye bozulmamış. ister kuva-yi milliye ister benim kardeşlerim nerede bulursanız gösterin cübbe yeter cübbeye baktıkları zaman ashâbına girmeyen mermi vücuduna girer mi? işte bu minvâl üzere çalıştılar ve oldular..
Onun için ALLAHa şükür neyse bir müstakil olarak yâni Devlet İslâm Âlemi’nin tamamı İslâm Âleminin tamamı tek Türkiye İstiklal Harbi tek hatta Muhammed Emîn, Muhammed Emîn bu Kozan Şeyhi kendisini ordudan istediler Suriyeden istediler Libyadan istediler vs.. Çünkü o muhitlerden gelmiş Sahra-yı Kebir Büyük Sahra çokta hatralı bir yiğitmiş hatta Kemâl Paşa da görmüşler anlaşma görmüşler şeyleri vardır neyse yâni bu kimseler de çok devletler istediler “valla sizde evet arzuluyorum amma siz Müstakil Devlet değilsiniz Suriye durumundasınız ancak Türkiye beni kaldı” diyor ve böylece Türkiyeye geldi yâni bu ALLAHın ni’metini hiç olmazsa görmek lâzım anlamak lâzım bu Memleketi şey haline getirmeye hiç hakkımız yok. yâni bir Müslüman dediğimiz zaman Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm gelirler deler ki Rasûlullah bazı kimseler var ki bunlar enâniyet yani bunları öldürelim çok nahoş halleri vardır viş koş vardır ne yapıyorlar işte şu halleri vardır bu halleri vardır “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyorlar mı eee diyorlar Rasûlullah “ben bununla emrolundum bununla emrolundum bunu söylediği zamanda kanı haramdır “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen kimse katli haramdır ötekisi ALLAH ile arasında kalan bir şeydir”
Onun için “unitu el ukatede nase hatta eşhedu enlâ ilâhe illALLAH ve inni Rasûlullah fe iza kaluha asa miminu dinehum ma’lum bi hakkı hesabı ma’lumen bi hakk” TeALÂ ben öyle emrolundum ki o mukatele etmeye emrolundum ancak “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” deyince o zaman benim işim bitti haa hesabı artık ALLAHtır İslâm Hukukuna girdiği zamanda İslâm Hukukuna uyarak yaptığı herhangi icra cürüm şey muamele görür amma katli asla câiz değildir. Onun için la yahilu demu il müslimi illa bi ihla hâlâs bir Müslümanın kanı üç sebeble katline cevâz verilir la yahilu demu il müslümün illi bi ihla hâlâs.. bir Müslüman kanı hiçbir zaman helâl olamaz ama üç sebeble el katli min katli bir kimseyi aniden öldürdü ise onun katli câiz o kıtaldır. evet ikincisi ve senubu zani zinâ adet hükmünde yâni ihtiyarlamasına rağmen halen terk etmiyor demek ki bu hastalıktır ee bu artık kendine veya recmine cevâz vardır. öteki terku dinibu farakatül cenâat artık bu dinini mukafarat etmiş mürtedliğe dönmüştür mürtedliğe dönmüştür bu kimseye üç gün müddet verirsin Hazreti Ömer radiyallahu and Ebu Mûsâ Eşarî yemînden geldiğinde ne var ne yok ya Emiri’l- Mü’minin bir kimse irtidada girdi de öldürdük ee hiç mühlet verdiniz mi üç günlük hayır her günde ekmek verirde şöyle bir uyarı yaptınız mı hayır ALLAHım ben bu gibi öldürmekten beriyim” diyor “ben böyle söylemedim” diyor üç gün müddet vereceksiniz kendisini uyaracaksınız anlatacaksınız öldürürsem senin mirasın evlâdına babana gitmez Beytü’l- Maldır babasından dedesinden de mirasta yemez tamamen ve aynı zamanda usul tekvin diye de bir şey yok yâni böyle bir çukur açılır ve böyle köpek gibi atılır hali bu işte bu minvâl üzere bu şekilde mürted olan kimse bu gibi..
başka şekilde hiçbir zaman bir mü’minin katline cevâz verilmez asla “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen kimse Rabbımız bizleri ale’l- hak ne ise müyesser ve muvafak eylesin âmin arkadaşlarımız ne anlatalım ki işte biraz ilmi araştırma lâzım lâzım hemen böyle yâni akıl ve mantıkla karar vermemek lâzım dinimiz akıl ve mantık dini değil dinimiz mesned dinidir mesned mesned âyet ve hadise dayandırılır işte böyle olur hiç yâni bu erkendir geçtir Efendim vakti geçmiştir öyle bir şey yoktur dinimiz mesned ve arandığı zaman her yerde taze taze taze akıl ve mantık olacak olursa aklımız eskimştir mantığımız hiçbir zaman uymaz birbirine ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri salah etsin hidâyet etsin şuur versin!
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin
ALLAHÜMMe erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü Rabbımız cümlemize imânı kâmil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin..
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
Subhâneke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ala seydine MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ehl’i- beytihi,
ALLAHÜMMe salli ve sellim ve barik ve tahmed’e hammen ala seydina ve Mevlânâ MuhaMMedin abdike ve neyyike ve resûlike Nebîyyi’l- ÜMMiyi ala seyidina MuhaMMedin ezvacu ÜMMeti mü’minin ve zürriyetihi ve ehl’i- beytihi ve ashâbiki kemâ salleyte verhamte ala seydina İbrahîme ve ala ali seydina İbrahîme fil ardı inneke hamidun mecid ve kemâ lekum şanı şerefi ve kemâlik ve iza keanhu kemâ ve tuhibbi ve terda ebede bi adedi ma’lumatike ve zâtihi kelimatike ve anu nefsike ve ziynete Arşihi efdelâ salâte ve hüsne havatime fi ma zekerâke ve zekâre zakirun ve külle ma Rabbene zikrike ve zikri gafulune inteslimune kesira kesiren kezâlik ve ala cemînen ve Enbiyâyı mürselim ve ala melâiketikel kiram ve ala saadatine ve ala şuhedâi sâlihin ve alayne mamul mü’min ve mü’minatı ve müslim ve müslimatı erbain âmin subhâne Rabbiyel alel alel vehhab..
Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh sadakALLAHul azîm vemedekâ Rasûluhul emîn ve nahnu ala mekâla Rabbenâ halikına ve razıkına Mevlânâ bine şaine şakirinine ve nahnu bi kalbi selim ALLAHÜMMe Rabbenâ Rabbenâ tagabelna hatmil Kur’ÂN ve tecâvüze enne mekâ fihi tılafeti vehatayı ünsiye ev tâhiri kelimetihi an hudiye ev bi harfi ziyâdeyi noksan ev te’vili ala rahima enzeltehu eğraybii en tekfu ev taciine ente tılaveti ev keseri ev zevât zeybi hisab fetekâbbel minna alel tememmi vel kemâmi muazzemi min küllî burhan mağfirlenâ yâ RABBî seyyidina vel âhiri ya Mevlânâ rezukne fed he kurra hu medye hakkı melâ hu daimen kalbihel hisap veheblenâ bihil hayrı saadete bi müşahete vel emel velâ taktim ve şerri şerafeti ved dalalatı ved turyan ve Nebînâ kablel menâyeti niğmel gaflete vel keseran ve âmina azabin kablu min sâlimun kerimu ve mekine ve diden ve..
Selâmun aleykum Dayı,
sohbetin 1.1538 inde kaldım buradaki DUÂları anlayamıyorum bir çok kez döndüğümde dahi çekemedim sohbet 011836 da bitiyor buraya kadar çekebildim. Selâm ve DUÂ ile..
22 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.:
Onun için Ta’dil-i Erkân, namazda Ta’dil-i Erkân esâsen Ebu Hanife'ye göre ve Muhammed'e göre vâcib fakat Ebu Yusuf ve İmâmı Şâfiye göre farz. Farz yapılmadığında ne olur Ta’dil-i Erkân dediğimiz rükû’ya gittiğinde istikrar bulunca.:
“Subhâne Rabbiye’l- Azîm! Subhâne Rabbiye’l- Azîm! Subhâne Rabbiye’l- Azîm!” budur. sücuda/secdeye de gittiğinde a’zalar istikrar bulunca.: “Subhâne RABBiyel’- alâ! Subhâne RABBiyel’- alâ! Subhâne RABBiyel’- alâ!.” A’zalar müstakir duruma istikrara geldikten sonra “Subhâne RABBiyel’- alâ!.” Kalkarken “Semi ALLAHulumen hamideh!.” ve “Rabbenâ ve lekâl hamd” diyecek kadar olması lâzımdır. A’zalar müstakir durumda istikrarlı durgun bir halde iki secde arasında oturuşunda da öyle hemen kalktığı gibi vucüden şöyle bir istikrar bulacak oturduğuna dâir geride bakan oturuyor veyahutta dikeliyor yâni hemen yay gibi kalkıp da hemen secdeye gider değil. Haah ve Aleyhisselâtü vesselâm otururken Mescidde bir kimse geçmiş ve iki rekât tahiyat-ı mescidi yapmış ve Rasûlullahın yanına gelmiş selâm vermiş, selâmını almış.: “ne yaptın sen?” “namaz kıldım!.” Rasûlullah.: “Böyle namaz olmaz git bir daha iâde et!.” iâde etmiş tekrar gelmiş. “ne oldu?” “namaz kaldım!” “namaz kılmadın bir daha git iâde et!” ikinci defasında da Rasûlullah buyurunca, o kişi.: “Bunu bu şekilde biliyorum öyleyse Sen bana öğret!.” Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm kalkmış ve namaz teşkılatını belirtmiş istikrarlı rükû’a gitmiş ayakta durmuş şöyle geriden gören dikeliyor hareketsiz secdeye gidince hakezâ secdeden kalkınca hakezâ tekrar bunlar rukû’ ve sücud ve sücud ile rükû’ arasında denilen Ta’dil-i Erkân buradadır ki, istikrarlı olacak!.
Keşke Medine-yi Münevvere görseydi dönüşte vesâir on altı defa “Subhâne RABBiyel’- alâ” dedim adam kalkmıyor. Bu sene gibi Medine-yi Münevvere’ye buradaki yâni hafîflediğimiz namazların yerine tuttu yâni bu şekilde “maşALLAH yâni bir kere secdeye gitti mi bakarsın bir daha kalmayasıya” demiştir. bu kadar da aşırı olmaz!.
Tabi fazla değil mu’tedildir orta hayır umura orta tuha herşeyin hayırlısı vasatı olandır.. hülâsa hâl-i hazır bu namaz kılan kimse kendisine söylüyor ki “sallu kemâla ertumuni vesalli”
“Benim namaz kıldığım minvâl üzere ibret alın, örnek alın ve aynı benim namaz kıldığım gibi salah ve namaz kılınız!” Rasûlullah artık örnek olmuş ve öğretmiş eğer sizin bu namazın ilk olarak kılmış olduğun namaz gibi seksen sene böyle namaz kılsan geçersizdir. Onun için İmâmı Şâfi farz kılmış Ebu Yusuf da farz kılmış, Ebu Hanife ve Muhammed vâcib.. peki vâcib olduğunu farz et.. vâcibi terki nedir, sehiv secde geliyor değil mi ya!. Amma vâcibin terki unutarak yapmazsa sehiv secde ile ödenir ama bile bile unutmuş değil de bizâtihi terk ediyor yapmıyor bile bile.. bu kimsenin kıldığı namaz kerâhat-i tahrimine gitmiştir kerâhat-i tahrime ile kılınan namaz, vaktini geçirmeden tekrar iâde etmesi gerekir. Düşün öyle devirdeyiz ki bilemem mi müftüsü mü, kadısı mı, müezzini mi ne bileyim bilmiyorum!. Nasıl böyle bu gibi ma’lumatları olmasın neden acebâ o kadar meselâ okuduğu tefsir ediyor tâbir ediyor vs. namaz kılması bu şekilde mi olur!. Yâni emekli de olmuş demek ki benim gibi bayağı şeyden bitmiş bu Dünyâdan bitmiş ya ne olacak o şekilde namaz ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri selâh etsin!. Lafz-ı Celâle esâsen tekbir, tekbir “ALLAHu Ekber!” yâni el değil “ALLAHu Ekber!” esâsen kanın getirecek elifi de lâmı da biltekrim olacak. Onun için İmâmı Cezerî “Kitabu’l- Neşr fihi Neati Aşk” bazıları diyor ki bazıları her halde fehmetmiyorlar sanıyorlar ki tecvid usulüyle elif lâm ince ya onları da aynı şekilde sanıyorlar. Amma bu RABBul’- İzzenin celle celâlehu tekfiyeti ismini anarken tekrimle tazîmle “ALLAHu Ekber!” diyeceksen.. e değil.. haa Onun için bu müsnetle kabl olması lâzım neden hurufu istıla ile elifin veya lâmin önünde bir kaf sad geldiği zamanda kalınlaşıyor meselâ “abdelâku el” değil ki ebdelâku ,elif lâmin arkasında geldiği böyle hulufu istıla o elifler kalınlaşır. Ancak Lafz-ı Celâlde arkasında yineden geliyor incedir ama Lafz-ı Celâl olduğu için tekrim lâzım tazîm ve tekrim lâzım..
Konuşan.: peki o konuya şöyle bahsedebilir miyiz Efendim ikinci cüzün başında ikinci âyet ve “kazealike cealnea” evet şimdi burada bize bir şâhidlik bir görevi veriliyor değil mi?. Bu şâhidlik acaba numune mânâsına gelir mi?. Yâni işte MuhaMMed ÜMMeti şöyle şöyle olmalı ki diye onlardan örnek almalı diye öyle bir mesuliyet için bu âyetin aslı âhiret içindir çünkü diyelim ki bir nefsimizin belli bir tahammümil gücü var veyahutta Rabbimiz bize belli bir istihak vermiş onun üstüne çıkıp da Efendim ey kulların siz şunları yapmadınız örnek olamadınız Onun için İslâmiyeti gereği gibi yaşayamadınız Yahudilere Nasranîlere örnek olamadınız dolayısıyla sizi bu noktada sizi suale çekiyorum diye Rabbımız..
MSHekim.: yok burada hiç böyle anlattığın şey hiç böyle alâkası yoktur. O başka zâten tekrim hâşâ ALLAHu zü’l-CeLÂL’in gücü yetmeyen bir şeyi teklif etmek zulümdür. Hâşâ ALLAHu zü’l-CeLÂL bu gibi sıfattan münezzehtir zirâ “La yukellifullahu nefsen illa vus'aha” Bakara 286 bu evvelîsi “Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh(bihillâhu)” Bakara 284 bu âyeti celile geldiği zaman Sahabe-i Kiram sabaha kadar ağladılar. Çünkü LiLLaHi “mafis semâvati ve mafil artı ve in tubdu ma fi efusikum ev tuhfuhu” nefsinizden kalbinizden içinizden ne ise gizli gizli böyle telâffuz etmeden hayalinize geçirdiğiniz ister gizli ister açık açıklasanız veyahutta açıklamadığınız gizliden böyle içinden geçiyorsa bunlar tamamen muhasib kul ile.. size bunlardan muhasebeye çekecek bunlardan dolayı bundan dolayı ee bunlar tabi çok ağladılar insan gayrı ihtiyarı çok bazıları bir şeyler geçer nefsinden veya rûhundan her ne ise bundan dolayı sabahleyin ALLAHu zü’l-CeLÂL bu âyeti celileyle evvelkini neshetmiş ve bu esâsen bu evvelsini nesheden “la yukellefula nefsen illa vusaha” yâni ALLAHu zü’l-CeLÂL kişiyi nefsi emrettiği saati miktarına kadar teklif eden ve saatin dışında teklif etmez yâni bu telâffuz etmemiş konuşmamış hemen ne hayalinden geçiriyorsa yazılmış olsa çok büyük bir ağırlıktır “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ “ iktisab edilmedikçe telâffuz edilmedikçe işlenmedikçe yazılmaz, hayalinizde fikrinizden geçirdiğiniz işlenmeden telâffuz edilmeden sayılmaz. Yâni bu içten bir . Mutlaka ya söylemiş olacağız veyahutta işleyeceğiz o zaman yazar o mesele alâkası yoktur senin anlattığın Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kıyamet Günü esâsen Kıyamet Günü her ÜMMetin bir Nebîsi .
ÜMMetin Nebîleri gelince tabi Nebîlerin vazifeye yapıldığına dâir açıklıyorlar. fakat ÜMMetler tekzib ediyor böyle bir şey söylemedi!. Haa bu şekilde böyle bir şey söylemedi diyerekten hayret içinde kalırlar. Bunun üzerinde ALLAHu zü’l-CeLÂL Habîbini bunlara şâhidlik veriyor Nisâ 4/41 “Fe keyfe izâ ci'nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci'nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden)” Habîbine, Habîbim Kıyamet Günü her Peygamberin ÜMMeti karşı karşıya kaldığında yaptıklarına dâir vazife yapmış amma fakat ÜMMeti inkâr ederler. Yâni böyle bir şey söylemedi etmedi sen o gün için şâhidlik yapacaksın Nebîlerin vazifelerini yaptıklarına dâir şâhidlik vereceksin, senin şâhidliğin geçerli. Nebîlerde kendilerini kurtarmış olurlar kalır o zaman ÜMMet ÜMMetlere de gelince işte ÜMMetinde onlara şâhidlik verecek Bakara 2/143 “Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner Resûlu aleykum şehîdâ(şehîden)” İşte Habîbim yarın Mahşer Gününde senin ÜMMetin diğer ÜMMetlere şâhidlik verecek. onlara yâni şâhidlik verecek. Çünkü o ÜMMetler Peygamberlerini tanımadılar fakat, Peygamberleri beraat ettirmek için Rasûlullahın şâhidliğiyle o berat oldular.
Ama ÜMMetlere gelince o Rasûlullahın ÜMMeti bunları birer birer anlatmaya başlarlar bunlar böyle yaptılar şöyle ettiler böyle ettiler onlar i’tiraz ederler derler ki “siz bizden sonra geldiniz bizim hâlimizi derdimizi ne yaptığımızı ne yapmadığımızı nereden anlıyorsunuz?”
Haa o zaman işte diyor ki biz Rabbımız Kur’ÂN gönderdi ve Âdem aleyhisselâmdan bize gelinceye kadar tamamen bize ma’lumat verdi. Biz bunları öğrendik okuduk Kur’ÂN-ı Azîmü’ş-ân yoluyla bunların yaptıkları her şeyi biliriz Onun için açıklığıyla bunlar yapmadılar etmediler. İster LûT Kavmi olsun NûH olsun hepisi bunları anlatıyoruz. Haa işte esâsen ÜMMeti de ÜMMetler üzerine şâhidlik verecek şâhidlikleriyle düşecekler veya ka’zanacaklar. Rasûlullah da Enbiyâlar da Rasûllahın şâhidliğiyle kendilerini kurtarırlar böyle bu.
Ama ÜMMeti Rasûlullahın ÜMMeti üzerinde hiçbir kavm şâhidlik veremez. O Rasûllah, kendisi bizâtihi şâhidlik eder. Haa “vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner Resûlu aleykum şehîdâ(şehîden)” Rasûlullah sizden üzerine Rasûlunuz şâhidlik verecek, kimse girmez. Başka Peygamberler gelip de bizim herhangi işimize karışmıyorlar karışamıyorlar ne ÜMMetleri ne Peygamberleri ……
Hülâsa geçenlerde anlatmış olduğumuz minvâl üzere yâni bu saç ses bunlar aynı seviyededir yâni aynı zamanda ALLAHu zü’l-CeLÂL celle celâlehu SubhÂNe TeALÂ öyle buyuruyor “innellaha TeALÂ İbni Âdemi kendisine bir haz vermiştir ziyâde haah li küllî abdin lev hazzın minezzine.” ALLAHu zü’l-CeLÂL yaratmış olduğu Âdemoğlu mutlaka zinâdan bir hazzı vardır.. Haah yâni bunun dışında kimse yaşayamaz ancak Nebîler müstesnâdır ve masumdur. Haah Onun için bu bize karşılığında yâni “illel lemem” Necm 53/32 “Ellezine yectenibune kebâirel ismi vel fevâhışe lemem” Yâni çok ağır bir günahla fahiş bir ve fahiş dediğimiz zaman veyahutta âsi dediğimiz zaman “Ellezine yectenibune kebâirel ismi” yâni büyük günah ve fahiş muâmilâyatı tamamen bunlar esâsen bunlardan ictinab ettikleri takdirde lemem kısmında Rabbımız affa hazırdır. Ne buyuruyor “Ellezine yectenibune kebâirel ismi vel fevâhışe lemem” lemem müstesnâ fahiş olan günah-ı kebâir ve ağır cürümleri işlendiği takdirde bunlar başka bunlar gühahı kebâirdir, bunlara mutlaka tevbe gerektiyor veyahutta hat.. yâni katillik yaptığı takdirde karşısında hat veyahutta recim. veyahutta meselâ celd zirâ hattı boyladın katillik yaptın ise katil muadil olarak aniden öldürdüğü zaman karşısında bu olur. Efendim içki içti ise kırk değnek veyahutta kırk otuz çeşit çeşit darbeler vurmuşlar. Peki tenbih etmek sûretiyle bir daha yapmasınlar diye sihirbazlar ayrıca bir sürgün ve benzeri halleri vardır velhasılı şirk tabi şirk müstesnâdır ALLAHu zü’l-CeLÂL şirk eden kimseye mağfiret kılmaz mâidesini tamamen mağfireti varid oldu “innellaha ala yağfiru el müşreke fihi ve yağfirune zunu zalike minel yeşau” ALLAHu zü’l-CeLÂL kendine şerik yâni ortak tanıyan kimse bunları hiç affetmez bunların mâidesi katillik, zinâlık, hırsızlık beynamazlık, sihirbazlık alaniyetle tevbe ettikten sonra bunlar affolunur, hiç af olunmayan bir şey yok. Şirkten gayrısı affolunur. A.ncak şirkten de tevbe edersen gâyet tabi zâten sahabe de hepsi müşrikti sonradan imân ettiler tamam imân ettikten sonra hiçbir kimse hâşâ ALLAHu zü’l-CeLÂL rahmetinden reddecek hiçbir şey yoktur ancak Şeytan rahmetinden yes’e düşmüştür onu hiç muhafazası olmaz Yusuf 12/87 “lâ ye'su min ravhillâhi illâl kavmul kâfirûn(kâfirûne)” ALLAHın Rahmetinden ye’se düşen kimse gühanı kebâirdir. Çünkü ALLAHın Rahmetinden umudunu kesen o da küfür tâbir etmiştir “lâ yey'esu min ravhillâhi illâl kavmul kâfirûn(kâfirûne” ALLAHın Rahmetinden ye’se düşen ve güvencesi olmayan demek ki o da küfürle tehdid edilmiştir. O sebeble esâsen en şiddetli olan ALLAHın Rahmetiyle güvenmesidir “ve Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi)” Zümer 53 ALLAHın Rahmetinden umudunuzu asla kesmeyiniz!.
Haa bu kadar dönek kebâir olursa olsun mutlaka ALLAHu zü’l-CeLÂL buna mağfirete kabuldür ve hazırdır bu böyledir. Hatta Vahşi, Hazreti Hamzanın katili olan Vahşi tabi Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm’ı çok üzmüş çokta üzmüş o Vahşinin Hazreti Hamzayı öldürmesi çok da severdi Amcasıdır ve hakikaten ALLAHın Aslanı diye.. İmâm-ı Ali buyurdu ise, “ben de MuhaMMedin Aslanıyım” diye söylerdi. Çok dirâyetliyli ve öyleydi. Rasûlullahı biraz böyle fazlaca tahrik ettiler biraz şöyle oldu böyle oldu dediklerinde dayanamadı ve bir kelime kullandı bunun karşısında 70 kişi zenâriye Kureyşi fedâ edecem buyuruyor bu şekilde karşılığı olarak 70 kişi bu şekilde buyurmuştur.
Fakat ALLAHu zü’l-CeLÂL bu kelimeyi dahi kabul etmemiş ALLAH böyle ALLAH celle celâlehu adaletin hakkına bakınız ki Habîbi yâni böyle çok üzerine etkilenince bunun karşılığı 70 zenâbi ve Kureyşi fedâ edeceğim karşılığı olarak Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm sen bunu böyle buyurmuştun sonra Vahşi başka kimseler başladılar söylenmeye “bu hiç acebâ ALLAHın Rahmetine uğrayabilir mi acebâ ALLAH buna mağfiret eder mi acebâ bir hayr verir mi?” diyerekten. Bu şekilde tahrişe başladılar, Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm’ı uyardılar. Hem kendisine hem ashâbına şöyle buyuruyor Âl-i İmrân 3/128 “Leyse leke minel emri şey'un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn(zâlimûne)” Habîbim bu hususta senin bir hükmün ve kararın yoktur. “ALLAHu zü’l-CeLÂL tevbe etmezmiş veyahutta affetmezmiş bu gibi kelimeleri kullanma” diyor. Bakınız adalete bakınız “Leyse leke minel emri şey'un bu hususta emrin yoktur yetkin yoktur ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum” ister tevbe eder ister azâb eder..
Zâlimdirler amma kabul etmez, tevbesini kabul etmez affetmek yok öyle!. Habîbine dahi bunu söylüyor!. Öbür bölümünde de öbür bölümünde de ben yetmiş kişi fedâ olarak karşılığı öldürdüm Kureyş zenâditlerden ona da uyarıyor “fe inne atittum fe akibi bi mislihi ma akibdum bihi” “eğer mürakebe yapacaksın misli mislinedir, yetmişbine yetmiş olmaz” diyor. Bakın dikkat edin Nahl 126 “Ve in akabdüm fe akıbu bi misli ma ukıbdüm bih ve lein sabertüm le hüve hayrul lissabirın” sabredersen muakebe etmezsen sabredersen senin için daha iyi olur sabır yönünden muakebe olursa misli misline. Habîbine bu şekilde öyle ALLAHu zü’l-CeLÂL öyle adaletli ki her şeye şeysi taviz yok. bu hususta zulme veyahutta böyle bir şey asla bir zaman Mekke halkı Medine’y bazı çünkü Medine’y gittikten sonra biraz rahatladı iyi oldu Medine Halkı iyi baktılar, esirgemediler Mekke Halkı bazıları Medine’lilerin yanına geldiler de bir faydalanmak için Cenâb-ı Rasûlullah ambargo koydu, ambargo koydu “Mekkeden gelen kimseler imân edeceklerse tamam, amma imân etmeyeceklerse bunlara yardımcı olmayınız” diye Rasûlullah buna ambargo koydu bunlara iyilik yapmamak üzere. ya imân edecekler yahutta destekçi olmayacaklar ondan sonra aynı bunun karşısında ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor ki Bakara 2/272 “Leyse aleyke hudahum ve lakinnALLAHe yehdi men yeşau” Habîbim hidâyeti senden sorumlu değildir o bana aittir “velâ havle velâ kuvvete illi billâhil aliyyül aziym” herhangi bir infak ederseniz de o karşılıksız değildir karşılığını ben veririm diyor ve “ma tunfiku min hayrin fe li enfusikum” yâni bir infak edersen bunlara yardım yaparsınz hiç esirgemem aynı karşılığı veririm ambargoyu kabul etmedi böyle kullarına karşı!.
Haa Onun için bu inceliği düşünün ALLAHu zü’l-CeLÂL Kadir-i Mutlak olan ALLAHtır çok adil yâni böyle bir …………bu hale değil aslında o sebeble bunda hatta bunda şöyle buyuruyor Mübârek Erbâbları anlatıyorlar ki bundan anlaşılıyor ki sadaka verdiğiniz zaman kime verirseniz verin Yahudi Mecusî Nasranî kime verirseniz verin câizdir. ALLAHın kulları hepisi sadakaya muhtaç olduğu takdirde herkese verebilirsiniz. Zekât müstesn, zekât İslâm Ehlinin işidir ve bir Müslümâna vermek lâzım ama Müslüman içkiciymiş, ooo verilmez Efendim şu hali varmış o olmaz …. Olmaz yok Efendim “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen kimseye verilir nedeceksin!. Onun için namaz kılmayana ve bu gibi böyle fazlaca Molla sofi olmayana zekâtı men etmek yasaktır!. Zirâ onu vermeyince çoluk çocuk âile evradı zavallı onların ne hatası var ki. Tabi muhakkak ona vereceksiniz daha yakınlık kurar daha sana karşı saygı duyar!. Ee vermezsen etmezsen senin zenginliğin kaç defa ona ne yararı var o zaman küfreder bile!. Yaah Onun için yâni bu gibi haklarıdır. Zekât dediğin zaman illâ Hocaya âbid muttaki bir kimseye değil esâsen her Müslümâna verilir. Evet kendisi o halde ise fakat men’ ettiği zaman da o zaman çoluk çocuk o kimseler perişân olur!. O sebeble verin zekâtı. Esâsen verilir Müslüman olduktan sonra!. Eee “Müslüman acaba nasıl bir şey?” diyecek olursanız. Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki;
“selâsetin min aslın” imân üç nesnedir ki imânın aslındandır anlatalım birincisi ne.: “Lâ tukettifu men kale “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyen kimse asla küfrüne hüküm vermeyiniz asla “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyen bir kimsenin küfrüne hüküm vermeyiniz.
“velâ tuhricune bil dâiretil İslâm bienbihi zehbihim” İslâm Dâiresinden çıkarmayan hangi işler işlerse işlesin illâ ne olursa olsun zenblerin herhangi bir ağırlığı olan olsa dahi zembinden çıkma yâni bu sebebi ise İslâm Dâiresinden çıkmaz haah “ve tusalli halka küllî min rinfa fâcirin velâyuhtta vetucahidile ma küllî min ha fâcirin” İmâm =>fâsık fâcir arkasında mutlaka namaz kılmamazlık olamaz!. Ama İmâm fâsıktır fâcirdir fıskı fücuru kendine, namazı senin namazın tamamdır!.
Haah İmâmın arkasında kılmak için Ehl-i Sünnet ve’l- cemâatin “illâ ve illâ müttakîdir Efendim hiçbir nahoşluğu yoktur” diye bir şart değil ancak olduğun tercihlidir. Efendim muttaki ise çok tercihlidir. eğer zekât meselesi verdiğin zamanda muttaki kimse sen şöyle düzgün bir yolla vermesi tercih edilir. amma vermemezlik kılmamazlık yoktur. Yâni bu İslâm Dâiresinden çıkarılmaz. bundan dolayı esâsen ve cihada gitmek için çok bazı kimselerden duyardım eskiden oğlunu askere göndermez oraya şuraya buraya oyalıyordu!. “Neden?.” “Bu Devlete asker verilmez!.” Diyerekten. Devlet sanki şey saf dışı bu gibi de yanlış te’viller vardır. Esâsen bu Devlete askere yapacak en güzel iştir. Çünkü İslâm Dâiresinden herhangi bir fıskı fucuru sebebiyle asla İslâm Dâiresinden çıkarılmaz veyahutta beraberce ben bununla cihada gitmem!. gitmek mecburiyetindesin bir Müslüman olarak vallahi. yâni Ebâ Zerr Gıfarî ve diğer zevâtlara anlatırken Rasûlullah “ben kılıcımı çeker bunlara karşı olurum” yooo yooo öyle değil ve inde Rabbeke zahreke ve edreke vemâlek malını alsa da belini de böyle âsalarla dövse bunun dışına çıkamazsınız mecbur mecbur esâsen itaat mecburidur!. Nisâ 59 “atiullahe ve atiur resûle ve ulil emri minkum” esâsen ulu’l- emr esâsen ALLAHa ve Rasûlune itaat esâsen mecburidir. ama diyeceksiniz ki evet namaz kılmadıysa namazı durdurursa yok dinlemezsin Efendim. şimdiki Ehl-i Sünnet ve’l- cemâatın kararı şöyle anlatayım, bir baş tutarı olan Devlet Reisi herhangi bir nahoş bir hali vardır zâten kendine ait olan hal artık kendinedir onun fıskı fücuru sebebiyle Efendim bunlarla bunun hükmüne girilmez karşı olunur bu yok, asla ve asla o kendi hali kendi ameli kendine ait ona meseledir fıskı fücuru sebebiyle anlattığımız gibi küfrüne hüküm verilmez. sizin içinde bizim içinde bu gibi şeylerle herhangi bir ancak ve ancak ne zaman ancak Devlet Başkanı karşısında olabilirsiniz ne zaman biliyor musunuz iyice dinleyin. Bu gibi fısıktan fücurdan içkiden beynamazlıktan veya felân şeyle hiçbir şeyle katan böyle şeyle Efendim karşısına dikeleceğiniz böyle yapacağız diye asla yok ya ne zaman “küfrehu velâha” yâni küfrünü âdeta ap-açık ortaya koyuyor ve küfre dâvet ediyor küfre dâvet ediyorsa!. Nasıl küfre dâvet etti Bulgaristan, hepimiz gördük Bulgaristan durumuna göre asla ne namaz ne ezân ne ibâdet herhangi bir şey esâsen İslâma bağlı olan kelimeler tamamen durdurmaya!. Bu minvâl üzere böyle bir şey başımıza gelirse işte o zaman evet itaat etmeyebilirsiniz. Çünkü küfre asla itaat edilmez ama kendisinin fıskı fücuru ne değişik olursa olsun biraz evvel anlattık yâni herhangi günah olursa olsun İslâm Dâiresinden çıkarmayınız asla! Hatta ki Şeyhu’l- İslâm Takiyattin Suki ve diğer İbni Abdusselâm meşhur bunlar hepisi Mısır ve Muvahidlerin en Şeyhu’l- İslâmları artık bu konuda bunların aldığı karar şudur araştırsınlar araştırsınlar hüküm olarak araştırsınlar.. böyle bir kimselerin esâsen elinde delil vardır ki dokuz delil bu kimseye küfrüne hüküm verilecek dokuz delil var ki küfrüne hüküm verilebilecek bunu anlatırken yâni adam keferedir böyle bu şekilde böyle değil işte böyle tasafurumuzla olmaz ehli surur ehli vusul ehli furur ahkamül babları ahkamul babları Kur’ÂNda ittikat eder hadislere dayanarak bu kimsenin hakkında herhangi bir işlem sebebiyle veya i’tikad sebebiyle küfrüne hüküm verebilecek dokuz delil vardır bir delil vermez yâni kâfi değil deniyor bir delil bir delil elinde on delilin ittifakla olmadıkça üç mezheb karar verir bir mezheb dışında kaldıkça birden bire tekfirine asla yaklaşmamış veya kabul etmemiştir yâni böyle küfür basitten almayın küfür basitten almayın söyledik küfür adam tamamen ALLAHın Rahmetinden kesilmiş ve bu şekilde katli câiz ve çukur açılıp da köpekler gibi gömülür, mirası kimseye kalmaz Beytü’l- Maldır. Kendisi de babadan miras yiyemez öyle bir zavallıdır o hale gelir. Onun için yâni tekfir etmek basitten değil hele bilhassa bizim aramızda çok böyle tekfire lânete kullanıyoruz bakınız herhangi bir ferd ağzından çıkan felân keferedir dediği zaman bu kefere kelimesi gider amma yukarıya çıkmaz şimşek gibi gider o kimseye dediği kimseye gider küfre lâyık ise üzerine konur küfre lâyık değil ise sâhibine döner kendi kendini tekfir etmiş olur başka bir şey yapmamış olur..
Haa bu “kefere” kelimesi kendi avdet eder isterseniz … etsin bir defa kendine avdet eder lânet kelimesi de böyledir yâni başka kabul etmiyor ikisinden birisine mutlaka sâhib çıkacak söylediği kimsenin hakkında eğer hakikaten küfre lâyık ise üzerine konur değilse sâhibine avdet eder ilk söyleyen kimseye avdet eder üzerine konar. O sebeble bu sefer “el mü’mini la yekulumu anhu velâ teannun el mü’mini leyse sebiLillâH anhu velâ teannu” bakınız mü’min sıfatını anlatırken bu şekilde anlatıyor mü’minde o dur ki dilinde kimseyi ne lânet eder ne tekfir eder mü’min olmak ister misin “lânet” kelimesi kullanma “küfür” elimesi kullanma.. başka hele bilhassa başka hele bilhassa gayrına başka kimseye kullanma!. Çünkü kendine avdet eder!.
Haa Onun için çok dikkatli “hafzul lisan selâmetul insan” yâni ebâ Zerr, Muaz bin Cebelden Ebu Hureyre bu hususlarda Cenâb-ı Rasûlullah buyurduğu gibi lisan dil meselesine gelince mütemadıyen anlatıyor anlatıyor.. daha beter daha beter sonunda diyor ki daha daha ötesini anlatayım mı dilini şöyle tutuyor bu diyor bunu muhafaza et bunu muhafaza et Rasûlullah dil bu kadar etkisi var mı herşeyden üstün beterin beteri dediğimiz neticesi dil bu kadar beter midir bu bu kadar etkisi var mıdır ne sandın ya “şekellet kelemuke” bu dil ile sebebiyle millet baas şeyi CeheNNem’e düşenler bunun içinden değil midir, bunun felâketinden değil midir?. Zirâ esâsen “el mü’mini men âminen mü’mine lisaneh ve yedihi el müslimi men selimen müslimi lisanehi ve yedihi velâ yedihi bil hisab” mü’min odur ki mü’min ismi verilecek olan hiçbir kimse bunun dilinden ne lânet ne tekfir ne yalan dolan herhangi bir şey duymamıştır asla dilini bu gibi şeye kullanmamıştır kullanmıyor dilinde de ne bir kimsenin emânetine hıyanet etmiştir, ne bir kimsenin bir şeyini çalmıştır, ne zarar vermiştir emîn!. Elleri emîn, dini emîn!. İşte buna “mü’min” denir.
Tekrar daha müslim ne ararsınız müslim ise, kalb-i selim sâhibi hiç kimseye bir zararı olmayan diliyle eliyle herkes kendisi emîn durumunda, sâlim durumunda.. ne zarar getiriyor ne diliyle ne eliyle müslim budur.. Hah o sebeble yâni buna çok dikkat edeceğiz zavallı vaktimizi bunun için gelmedik kalu-kıl için gelmedik yâni.. esâsen “hafzul lisan selâmetül insan” diye buyurulan insanın dilini muhafaza etmeyi tamamen insanın selâmetine bağlıdır. Zirâ her ALLAHın günü sabahleyin çok a’zalarımız dilimize yalvarıyor.: “ALLAH Aşkına bizi felâkete eletme i’tinalı ol!” diyor. Çünkü bunun elindedir bunun elindedir kullandığı nahoş kelimeler tamamen kendilerine yaygın hale getiriyor. İnsan zekârat halinde olduğu zaman el elle vedâlaşır göz gözle vedâlaşır kulak kulakla vedâlaşır ayak ayakla vedâlaşır ancak, dilin vedâlaşacak hiç birisi yok!. ya Kelime-yi Küfür ya da Kelime-yi İmândır. Başka bir şey yok ya “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” ile beraber yürüyecek veya dışında kalır tek başına..
Haah ALLAH muhafaza etsin Onun için dilimizi beyhude laklakla malayâni “minhüsni İslâmi meni tevkumul malayâni” bir Müslüman gâyet imânını muhafaza etmek için kendisini emîn durumuna getirmek için malayânı işlemez ve yapmaz.
Zirâ beyhude ne olursa olsun çıkan kelimeler tamamen yazılır Onun için bu hususta Rabbımızdan dileriz ki bizlere şuur versun şuur şuur şuur haah zirâ bu esâsen fitnenin yâni İsâ’nın fitnesi bu değil midir zaman geliyor ki Aleyhisselâtü vesselâm İsâ’nın kılıncını bildiğimiz kılıcından çok daha fazla tehlike getiriyor gerçeği de böyledir dil kelimesi bakıyorsun bir arbede ve artık varacağı yere varır o sebeble bizim dilimizi muhafaza edelim küfür kelimeleri lânet kelimeleri kullanmayalım Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellim “eksilumu kelimeti “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Kelimesini çok getirin ki zirâ son nefesimizde dilimize gâlib olan nedir aklımıza ve fikrimize o gelir. Onun için “eksilumu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” ALLAHın zikrini çok yapın! zikri yâni son nefesimizle onunla işlemiş oluruz!.
Haah bu yönden Rabbımız bizlere şuur versin!. Başka bir fitne meselesine gelince biliyorsunuz ki fitne “el fitnetül naimetül” her zaman bunu söylüyorum “el fitnetül laimetül lânetALLAHi elka’zaha” “Fitne uyur uyandırana ALLAH lânet etsin!”
Bakın lânet kullanmıştır lânet kullanmıştır bundan dolayı bu artık lânete mucib olan bir kişi fitneye nasıl teşebbüs eder nasıl olur bakınız, kesinlikle bakınız şu Suudî’de bu sefer gidişimizde yâni bunu da söyleyeyim taksiye bindikse esnâfa girdikse söyledikleri şu kelimedir.: “Ne olacakmış sizin işiniz şey oldu Kemâlizm Kominizm.” Diyor. Kardeşim Suudî’de ne alâkası var ne işi var neden acebâ nerden duyuyor bunları söylüyor yâni tiksindirdi bizi!. Taksiye biniyoruz anlatıyorlar, esnâfa gidiyoruz anlatıyorlar nedir bu ALLAH Aşkına!. Neye yâni Devlet bu kadar da çürüdü mü “Kemâlizm Kominizm” diyor artık dili kapatıyorsunuz vs televizyonda filmler var televziyonda filmler var kapatılan kapıları cübbeleri çıkarılmış vs vs keennehu tamamen artık İslâm o hale kapandı. Bu hale kadar vardır bu Suudî’de çıkarmışlar gösteriliyor!.
Haah Rabbımız bizleri yâni artık gayret versin gayret!. İnsan Devletini insan Vatanını bu şekilde o hale iletmez. Bir kere böyle biz Suudîye evvelîsi ilk gittiğimizde hicâza hiçbir ma’lumatları yoktu. Türkiyeden İstanbulu duymuş İstanbul meşhurdur duyuyor başka yerden hiç haberi yok o zaman ki tamamen talebeler Türkiyeye gelmiyor İngiltere Amerikaya gidiyor öyle ileride geldiklerinde onlarla irtibatları olsun İngilizlerle vs. bu hatta Suudîde Arapça dil birinci ikinci de İngilizmiş!.
Zaman geldi zaman gitti eee tâbi Turgut Özal geldiğinde o zaman ki yâni 1980 dönemînde olan şey gönderdiler Bir Taif Toplantısı oldu, Başbaşkan gitti ve arkasında Reis-i Cumhur gittiler İslâm Toplantısında bayağı güzel temsilciler gönderdik Başbakanlar Reis-i Cumhur vs. gittiğimizde Türkiye Türkiye büyük Türkiye anlatıyorlar şevku alâ haa 60 milyon şevk alâ felân çok hoşuma giderdi. İnsan vatanını böyle bir ağırlık olduğu takdir de kişi de kendisi itibarlı oluyor, iyi oluyor. Fakat bu seneki gibi perişânlık hiç görmedim katiyetle bu sene gibi Türkiyenin üzerine öyle bir kompla çalıştırılmış ki artık ne bileyim ben gayrettir, farzdır!. Farz olmamış olsa hiç basmam vallahi basmam!. Haa gitmem ama farziyeti tâbi mecburuz ve gideceğiz!. Bu böyle ve aynı zamanda bırak Suudî biz kendi adamlarımız oradaki sakınleri onlardan çok daha fazla arbede yapıyorlar çok daha onlarla beraber hoş âhenkli olarak Türkiyenin sefaletini eksiklerini çok hoşuna gidiyor bu şekilde insan buna razı oluyor mu hoş mu olur o Devlet burda vatanında yaşamışsınız burada yediniz içtiniz insan bu kadar nankörlük olmaz yâni gidiyorsan orada gidiyorsan kendi kendine orada bir aşiret velâ havle velâ kuvvete yâni gerekliği şu ki bu gelecek olan bu gibi kimseler esâsen hangi Devleti çok seviyorsa buyurun ya buyurun gidin orada yaşayın!. Yaşayın mâdem ki burada tasvib etmiyorsanız başınıza gelmiyorsa hem burada durup hem tasvib etmemek yoktur ya tasvib edin güzel oturun veyahutta gidin nereyi seviyorsan gidin! Onun için ben şahsen ciddî söylüyorum bu sefer çok üzüldüm evet ama diyeceksiniz ki bugünde Suudî yâni bu seneki gibi âhenk bozuk hiç görmedim katiyetle eğer herhangi bir mezheb kadınlarla erkeklerle bir arada başa böyle sıkı sıkıyorlar Cuma Namazı gibi sıkı sıkıya erkekler ve kadınlarla böyle kılındığını görmedim asla!. Bu sefer hiç ayrım yoktu ve ayrım da yapamadılar bu işleri de dışında kaldılar direniyorlar direniyorlar kumi kumi diyor hiç dinlediği yok ve erkekler ve kadınlar beraberce yaşıyorlar oturuyorlar yiyorlar içerler namaz kılınır aynı yan yana önünde arkasında yanında hepsi bu şekilde devâm ettiler. Tavâf dersen bir arbededir gidiyor hâşâ tavâf bir namazdır tavâf bir namaz muadilindedir fakat Rasûlullah buyuruyor ki buna rûhsat verilmiş konaşabilirsiniz zarurî bir kelime olursa konuşabilirsiniz maadesini tavâfta söyleyebileceğin.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAHu vahdehula şerike lehu ve hüve ala küllî şeyin kadir.” en efdalisi ikincisi.: “SubhÂNALLAHi velhamduLillâHi velâ ilâhe illâLLAHu vALLAHu Ekber! velâ havle velâ kuvveti illâ billâhil aliyyi’l- azîm”.. salâvât istiğfar yâni yok efendi tavâfın içerisinde en böyle …. Kadınlar erkekler kadınlar erkekler sürüklüyor hadi Hacere gideceğiz diye kendileri böyle sımsıkı.. Ne şeriat kabul eder, ne hakikat!. asla bu şekilde mecbur da değil hatta kadınlar Cumaya hiç mecbur değil asla yâni Cuma Günü kadınların esâsen serbestlik dedikleri Diyanet bunu söylemiyor, şirket söylemiyor ve engellemiyor anlatmıyorlar. Bunun için Cuma Günü Suudî sâir vakitlerde câmiye fazla kalabalık olmasın diye mevcud olan Suudî Esnâfları ya evinde ya dükkanında namaz kılar, Câmiye gelmez fazla külfet olmasın. Amma Cuma, Cuma Mekke Halkı da mecburdur kadınların üzerine Cuma yoktur!. Yav bu şeratın işi mâdem ki şeriat bahsediyoruz şeriatı işletsenize, anlatsanıza siz!.
Haah şeriatta arbedeli ne işi var acaba Rasûlullah hayatında böyle bir karma olarak kadınlar erkeklerle namaz kıldırmış , hoş görmüş müdür bunu?. Yok şu Mübârek KÂBE-i Muazzamanın etrafında tavâf hadiseleri yarışma gibidir, tavâflıktan çıkıyor kardeşim!.
Onun içun kadınların ayrıldığı bir yerde dahi erkekler giriyorlar orada oturuyorlar yemek yiyorlar içiyorlar ötekiler de yiyorlar içiyorlar hiç hiç ayıp yok, hiç değişiklik yok hiç!. Meselâ bu i’tina edilecek hiçbir yönü yoktur o kadar serbest bi hengamedir gidiyor!. Şimdiye kadar giderken hiç olmazsa namazda Devresinde meselâ kadınlar ön plana gelmiş seyrediyor KÂBEyi amma namaz kılacağında “haccı haccı mualla muala” diyerekten geriye geri saflara eletirdi ya.. Valla esâsen erkekler geriye gitmeleri lâzım bu hale düşmüşüz!.
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizleri muhafaza etsin!.
Yâni bilemem bizi en fazla üzen bu gibi yolsuzluk halsizlik düzensizlik bundan dolayı gerkçeten sâdece zarurî olan tavâftan gayrısı hiçbir tavâf etmedim. Tavâf ederken bunlardan kurtuluş yok ki, etrafımızda şurdan çarpıyor burdan çırpıyor burdan bu şekilde amma mecburî olan tavâfı tâbi yapmak mecburîyetindeyiz Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm esasında hatunların tavâfı erkeklerin girişinde yâni biraz daha serbesti giriş kısmında olması lâzım. Eğer yapamazlarsa bu andan itibaren eğer Suudî gelecek senelerde yukarısı kadınlara ayırır da aşağısını erkeklere ayırır da bu hengameden kurtulur yoksa namazlarımız fasıktır işlerimizde felâkettir ALLAH korusun!.
Konuşan.: Onların Hac Bakanlığına bunun yazılması etkili olmaz mı onların hacc işleriyle ilgili ulaşılsa..
MSHekim.: Görüyorlar şimdi bir Cuma Günü zor yâni bir iki saat evvel gidiyoruz kendimize zor yer bulabiliyoruz. Sıkıyor o kadar kadınlar olmasa rahat gideceğiz yok kendimize önümüze kadın olmasın iki tarafımızda bulunmasın diye araştırmaya başlıyoruz, buluncaya kadar canımız çıkıyor.. Suudîler şunu “Yâ MuhaMMed!” dediğimizde “Şirk şirk!” diyor. Fakat Mescid-i Haramda otururken Cuma Günü … Cuma dediğimiz yâni bayramın önündeki olan Cuma Efendim böyle bir o kadar bir sıkı o kadar kalabalık olmasına rağmen bir arbede kalktı.: “ALLAHu Ekber! ALLAHu Ekber!” neymiş bu.: “Acaba kıyamet mi kalktı!” dedim kendi kendime. “Ee olmuş?” Helikopter gelmiş Melik Hazretleri.. Yaa insanlara bak bak!. Yâni şimdi bu şirk değilmiş de amma “Yâ MuhaMMed!” dediğinde şirk!. Ahmaklığa bakınız Suudînin hali işte bu!. Melik Hazretleri Celâletun Melik kaç lazıfla anlatırken şirk değil ama.. Rasûlullah sen bilirsin istersen Peygambersin önümüze seni koyduk Senin Şefaatında Rabbımız bize versin!. Şirktir şirk!. Geçen gün Rasûlullah’a döndüğünde dönderiyor işte böyle hayy ya bunun için bakınız şeriatçıymış Türkiyeyi başına koysun Türkiye bakınız şeriat acebâ 20 sene 30 orada çalışan iskan eden kimseler vardır asla vatandaş almıyor, daimâ ikâmetgah ile dönüyor. İkâmetgah dönüşünde de herhangi bir işlem yaparsa mutlaka Suudînin keffâreti altındadır, Suudî herhangi bir kimsenin kefili ise işlemiş olduğu geliri mutlaka bir kısmı onundur haraca bağlıyor haraca!. Şeriat bunu söylüyor mu, böyle bir şey insafsız adamlar mütamadıyen geçen gün de söyledik yâni 7500 7500 hem Hacı Süleyman hem ortağında bir kimsenin ikâmetgahı olması için yâni orada çalışabilmesi için, yâni garsonluk yapacak 15000 bin riyâl bu.. Bu acaba Türkiye böyle midir böyle midir ne kadar müsemmadır bu hususta ne kadar insancıldır. Bunlar hiçbir kimseye ev alsan dahi tapusu kefilin üzerine kabul eder, kendi imzanla bir şey yapamıyor!. Haah Suudînin işi bu Kraliyet mi Kraliyet Krallık mı Krallık.. Haah Onun için maşALLAH yâni bizim Türkiye yâni artık bizde gerçekten o zaman söyledik.: “Sen Türkiyeden sorumlu musun yâni biz senin Melikine bir şey söylüyor muyuz haah herkesi kendi Devletinden sorumlu sana düşmez bu!” Ama “Yahudiye dost oldunuz!” dedikleri zaman.: “Sen Saddamın saldırısından korkusundan Amirakan kontroluna girdiniz ve hâlâ şeyinden kurtulamıyorsunuz! Nasıl sizin ki iyi oluyor da bizim ki. Biz öyle kontrola girmedik bu hale düşmedik yâni dostluk dediğin zaman veyahutta herhangi bir işbirliği esâsen bu gibi işlerde herkesin hakkı vardır. Dünyâda RABBu’l- Âlemîndir, Rabbu’l- Müslimin değildir. Herkes gelen bu Dünyâda yaşayan burada Yaşam Hakkı vardır. Nasıl esâsen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bunlardan alışveriş yapmayın!” demiyor kendisi de yapmıştır, rehin koymuştur. Rasûlullah böyle bir veresiye almaz eğer olmadığı bir şey yerine rehin koyar ve alır böyle Yahudilerin tüccarları vardır. Onun için bunlar esâsen câiz tekniklerini almaya câiz amma ahlâkları değil, i’tikadları değil ancak tekniklerini almak güzel zirâ tekniklerimiz ne kadar yüksek ne kadar caydırıcı olursa o nisbette gücümüz kuvvetimiz vardır.. Karşıda enfal 60.. “Vee’iddû lehum mâ-steta’tum min kuvvetin vemîn ribâti-lḣayli turhibûne bihi ‘aduvva(A)llâhi ve’aduvvekum” daimâ ihtiyatlı olunuz ve tedbirli olunuz ki kuvvet yâni güç olarak daimâ sâhibi olun ve sâhibi olacağınız at ve kılıç değil ki bu günkü sâhibi olacağınız elinizde güç olduğu takdirde hem benim düşmanım hem sizin düşmanınızı korkutmuş olursunuz.” diyor ve hakikaten de ALLAHu zü’l-CeLÂL sadakamumakal İsrail bu kadar güçlü olmayaydı bir avuç milyonlarca Müslüman etrafında bir iş göremiyor neden kuvvet seviyesi ki Onun için kuvvet bize her zaman teknik ve ileri olmaya dâvet eder hem ALLAHın düşmanı hem bizim düşmanlarımıza karşı güçlü olmamız lâzım bu Rabbımız bizlere şuur versin..
Konuşan.: Hocam Arafat’a çıkmıştık başınızda Müftü Efendi DUÂ yaptı orada. Açtı ellerini DUÂ yaptı. Hemen polisler geldi “Lâ! Lâ! Lâ!” başladı bize bağırmaya şimdi başımızdaki adam sen ne yapıyorsun demek istedi yok “Lâ! Lâ! Lâ!” haram âmin demek harammış o gitti oradan dört beş tane polis aldı geldi bizim DUÂmızı beklediler, bir şey yapacaklarmış gibi, böyle bir saldıracaklarmış gibi.. Ondan sonra bizim Müftü orada bir konuşma yaptı yâni demiş onlara yâni biz varsak siz varsınız biz yoksak siz sel götürür bunu niye yapıyorsunuz ya DUÂ yapıyoruz DUÂmıza karşı çıkıyorsunuz oraya yapma bunu yapma!.
MSHekim.: Çok şey ya yahutta taksiye biniyoruz hulus veriyoruz diyor Türkiyede hulus kalmamış öyle bir hale getirmiş ki yâni Türkiye hemen alıpta atıyorsun gibi öyle dedim şaşkın adam işte hulusumuz sâyesinde çalışıyorsun öyle dediniz ya benim sâyemde duruyorsun “velâ havle velâ kuvvete”..
Ee ben bu sene gibi böyle Türkiyenin üzerine o kadar da sanki hepisi rüşvet yedişmiş gibi propaganda yapıyorlar “velâ havle velâ kuvvete” işte anlattığımız gibi Mübârek Mescid-i Haramda hepimiz huzur içinde dururken bir Kral geldi Helikopterle Saraya gelecek belki olabilir görür görmez o kadarda şey ki hemen bir hareket bir gürültü ooo!. “velâ havle velâ kuvvete” bu kadar da yâni korkuyorla gölgesini görseler herhalde titrerler.. ElhamdüLillâH burada ne var ya ALLAHa şükürler olsun!.
Suriye hakezâ esâsen ElhamdüLillâH bu Devletimizi esâsen yapıcı olmaya gayret edelim tahrişe sebeb çünkü tahriş aşırı ilticâ milticâ derken öteki de summun bummun çıkarken hiç hoş olmaz. Çünkü karşılıklı herşeyin bir zıddı vardır her şeyin bir zıddı vardır. Esâsen herşey vasatı güzeldir aşırısı hiç iyi olmaz ister sol ister sağ.. Haah sâir ali meselâ anlattığımız gibi yâni yüzünü kapatacak gözünü kapatacak böyle manto ayakkabı da görülmesin yere süpürge hali bu aşırı bize tâbir edilen fukuhanın verdiği kararı na’zarı celb etmeyecek şekilde olacaksnız, aşırılığı değil!. Ne o yönden ne o yönden ne çıplaklığı ne de aşırı kapalılığı yâni mantosu yeri süpürecek halde ve gözleri kapalı bu millet buna bakmaya sebebiyet veriyor ama vasati bir halde ….. gezindiği takdir de hiç kimsenin gözü herhangi bir şekilde görmez meselâ başı açmıyor ama geliyor orada bağıra çağıra bir arbede çıkarıyor.
Ula senin sesinde ne sesin eğer haram olmasaydı İmâm ezân okurdun ikâmet ederdin cemâate kadınlara cemâat olsa bile oranın dışında sesi çıkmamak lâzım!. Mevlüt okuyamaz bugünün şeyinde kadın öyledir esâsen muhafazalı i’tinalı bunlar esâsen günah-ı segair aksamındandır. Günah-ı segairin yâni “ille’l- lemem” dediğimiz zaman “lemem” kısmı tekrar yine söyleyim Şeytanda ve Melekten her ferdin bulanan bir hazzı vardır. Yâni lemem Melekten de gelir Şeytanda gelir Melekten gelen şey ilhamdır ve hayır yönündedir. Şeytandan gelen Efendim şerdir bu vesvese gelen esâsen Şeytandandır ve şerdir Onun için bu “lemmem” diye ama ALLAHu zü’l-CeLÂL bu bunu buyurduğu için Necm 32.. Ellezine yectenibune kebâirel ismi vel fevâhışe lemem.. bak müstesnâ bırakıyor yâni bu i’tinalı kebâir günah-ı kebâir işlemediği takdirde fahişâta girmediği takdirde kebâir ve fahişât odur ki bir azâb vaadi vardır arkasında ya lânet var ya azâb var ya CeheNNem var ya hat var ya bir şey bunlar günah-ı kebâir oldu mu?.
Konuşan.: kaç tane..
MSHekim.: yedi bilindiği zamanda İbni Abbas sen yetmişe de yakın gör yetmiş derken yedi yüze de yakın gör çünkü bu hata yönleri çeşit bu gittikçe neyse yâni kısaca arkasında bir tehdid var mıdır tehdid korkutuyor mu sana CeheNNem gösteriyor mu lânet diyor mu gazâb diyor mu bu gibi tehdid olduğu veyahutta hadd zinânın haddi gibi böyle tehdid hadd vardır bunlar olduğu takdirde bunlar günahı kebirdir. Amma lemem kısmına gelince “ille’l- lemem” bunu müstesnâ bırakıyor ALLAH “ille’l- lemem” dediği zaman “inne Rabbeke vasiul magfireh” senin Rabbın mağfireti çok geniştir.
Bu kadar müjde bu kadar müjde hatta İbni Salah İbni Salah Mukaddemesinde fetevâsında sormuşlar.: “Efendim lemem yönünden lemem aksamından tevbe gerektiyor mu, tevbesiz gider mi?.” “Hayır tevbesiz gider yâni herhangi bir iyilik yaparsan onun kefaretidir. Meselâ nasıl ki namaz ile namaz arasında işlenen lememlere keffâre oldu. Cuma ile Cuma arasında haftalık işlenen keffâre. Ramazan sene ile sene arasında keffâre lemem kısmına keffâredir bu şekilde Onun için lemem kısmı bu minvâl üzere daimî keffâre iyi bir kelime konuştun keffâre pişman oldun keffâre en nedâmetu binezzembi tevbetün herhangi bir zenb işledin ve o anda nedâmet getirdin pişmanlık duydunsa, hemen yazılmaz oldu mu esâsen meselen bir kimse men ezleme zenbem ve ahsenehu veyuttebâ aleyhi şeya bir zenb işledi arkasında biraz kederlendi keşke işlemeyeydim yazılmaz bunlar yazılmaz bunlar haah Onun için yâni nedâmetlik duyduğun zamanda tevbe sayılıyor vettâbiku minezzenbike menlâ zenbehu zenbinden tevbe edenin zenbi de yoktur!.” Diyor.
Bunun hepsi hadiste Onun için böyle mesele en güzel tarafı ALLAHu zü’l-CeLÂL’e şükürler olsun bu yönden mağfireti çoktur elhamduLillâHi TeALÂ ama kebâir kısmına bir tevbeye ihtiyacı vardır son olarak şunu söyleyeyim İbni Âdem “İbni Âdem inneke mağreceyteni ve dauteyteni gaffartu tüleke ala ma kaneke min ke veleddalin” “Ey Âdem oğlu bana yönelirsen ve benden mağfiret dilersen yâni ricâdan rahmetimi ricâ ettikten sonra sana mağfiret eder hiç te minnet etmem!” diyor. Peki bu hadisi okurken belki hatası azdır da onun için diyor fakat arkasında diyor ki “İbni Âdem levbelâğa zunubike ananessemâi ve isterferdenu gaferde lek” “senin hataların yer ile gör arasını doldursa da istiğfar ettikten sonra mağfiret dilerse yine mağiret kılarım.”
Üçüncüsünde “İbni Âdem le eteyteni bikurabil ali hatae letitufişiyşeya latüflifu mislah mağfirah.: yâni Kıyamet Günü huzuruma gelse Kıyamet Günü huzuruma gelse hataların âdeta bir yer miktarı kadar sikleti vardır kürre kadar sikleti vardır fakat içinde hiç şirk yoktur bunlara dahi mağfiret kılarım, karşısında af veririm!.”
Bu şekilde ALLAHu zü’l-CeLÂL bu yönden Rasûlullah çok açıklık vermiştir. ALLAHu zü’l-CeLÂL zümer 53 “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi)”
Vahşi, esâsen Müslüman olabilmesi için tâbi yaklaşmıştır amma Rasûlullahın bu şekilde ağır konuştuğu için beklentiden emîn değildir. AALLAH afeder mi etmez mi diye tereddüddedir ne zaman ki âyet-i celile geldi ki “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi)” Nisâ 116 “İnna(A)llâhe lâ yaġfiru en yuşrake bihi veyaġfiru mâ dûne żâlike limen yeşâ” ALLAHu zü’l-CeLÂL şirkten gayrısı diğerleri tamamen affeder, şirkten gayrısı hepsi affeder.. Gittiler dediler ki bak işte sen şirk kısmından çıkıyorsun kalan kısmına da ALLAHu zü’l-CeLÂL meşiyatine bırakmış amma meşiyetine bırakmış bakalım affeder mi affetmez mi diye yine söylüyor yine olmadı sonra bu âyet-i celile geldi “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi)” Habîbim kullarıma söyle çok İsrâf etmişler, çok lemem işlemişler. İşlemişler amma rahmetimden kanus olmasınlar umutlarını kesmesinler ben onları tamamen mağfriet kılarım!. “kul ya ibâdillezi esrafu ala müslihim” nefislerine İsrâfa girdiler çok hatalar işlemişler.. lâ tanketurrahmetullah.. ALLAHın Rahmetinden ye’se düşülmez ancak rahmetinden ye’se düşecek olan kefere Şeytandır.. “lâ taknetû min rahmeti(A)llâh(i)(c) inna(A)llâhe yaġfiru-żżunûbe cemî’â(an)” ALLAHu zü’l-CeLÂL Kadir, hataların cemi tamamen mağfirete kadirdir ve hazırdır da Onun için Âl-i İmrân 135 “ve men yagfiruz zunube illâLLAHu ve lem yusırru ala ma fealu ve hum ya'lemun” ALLAHu zü’l-CeLÂL bu yönden o zaman Vahşi çünkü bir şey kalmadı acebâ meşiyetine bir şey var mı yok mu diye tamamen küllüsini mağfiret edeceğini duyunca o zaman İslâma geldi. Hülâsa Rabbımız celle celâlehu SubhÂNe ve TeALÂ ve onun kırşısında hiçbir şekilde su’i zann olmayalım. Hüsn-ü zan sâhibi olalım “enâ inni zannı abdihi fizünübine yeşae bizanne hayren fâkihe fi zanna gayrike bi gayrike zalik velâhu bi gayru müslim.: BEN kulumun zannına bağlıyım BANA hüsnü zan varsa kendinde bana karşı hüsnü zan varsa karşıma geldiğinde aynı hüsn-ü zan ile muamele ederim. sen BENİ böyle zannediyordun BEN de aynı senin zan ettiğin gibi affına herşeysine nâil olur!.
Amma affetmez affetmez affetmez ALLAH şöyledir böyledir ve hatta bu gibi kısır görüşlü olduğu zaman o zaman sen böyle zannediyordun aynı muameleyi göreceksin biz Rabbımıza karşı hüsn-i zan daimî beslemek lâzım!.
Zirâ ALLAHu zü’l-CeLÂL Nezdinde kişi “le tenumutune illâ ve tahsenu zanne billâhi azze ce cel ve bihibâdihi.: ölmeden mutlaka zannınızı ALLAHa karşı husn-i zann sâhibi olmadan ölmeyin!.”
Müslümanlara karşı hüsn-ü zan olmak en güzel! Her ikisine sâhib olan ne mutlu!.
ALLAHu zü’l-CeLÂL bizi onlardan eylesin!. Âmin!.
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
"ALLAHÜMMe inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin.
ALLAHÜMMe mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrike’l- cemil esetelâ ya ALLAH.
ALLAHÜMMe inna neselüki bikean salla aleyhi seyidinâ MuhaMMedin ve ala sâir enbiyeyi vel mürselim ve ali Mûsâir ecmâin ven ente taktirlenâ Mübâreken takdirna fimebâk âmin!.
SubhÂNe Rabbiye’l- Alâ ale’l- Vehhâb,
ElhamduLillâHi RABBu’l- Âlemîn!.
Bi’s- savmı salâtı selâmı vesalâtı ala halkıhı alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve âlihi ve sahbihi ecmâin.
ALLAHÜMMe ya Habîbittevâbitubitü Aleynâ ya hadiyen mehdiyen ihdinâ veya müstağfiri isna veya rahimun müsnu teknatucealnâ ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke ehli takvâ ve ehlu’l- mağfireh.
ALLAHÜMMe anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH
ALLAHÜMMe Ya mukallibe’l- kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHÜMMe ıslaha ÜMMeti seyyidinâ MuhaMMed
ALLAHÜMMe ferice an ÜMMeti seydina MuhaMMed,
ALLAHÜMMe erham ÜMMeti seyyidinâ MuhaMMedin rahmet’en ammeh..
ALLAHÜMMe Rabbenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr.
Ve edhilnel CeNNete meâl ebrâr.
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashâbihi ve ahyar cezâulu ala seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu
ALLAHÜMMe bicâdihine şefi ileyk âmine ya erhamerrahimin
Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin vElhamdüLillâHi Rabbil âlemîn. Rabbenâ takabbel bi hürmetin fatiha maassalâvât..
23 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.: MSHekim.: Bazıları çok hoş görmüyor insan tiksiniyor meselâ bu gibi ve benzeri şeyde meselâ köpek balığı bu gibi bunlar Ebu Hanifeye göre yenmiyor bunlar. İşte bunlar mutlaka delilleri vardır delilsiz bir şey yapmazlar. Zirâ Ebu Hanife olsun Şâfii olsun umumîyetle söyleyecekleri bu bir meseleyi görürseniz karşısında hadis vardır. “Şahsımın sözü de vardır eğer bu hadis ile sözüm arasında bir muhalefet doğarsa sözümü duvara çarpınız hadisle riâyet ediniz” umumîyetle bu şekilde söylerler..
Konuşan.: Ama bir başka yerde okumuştum Hocam eğer ki fıkıhta birşey var da hadisde değişik ise siz fıkha göre hareket edin siz bilemezsiniz başka hadis var felân diye öyle okuduk..
MSHekim.: O fıkıh meselesi anlatmış olduğum o hadisi araştıran inceden inceye tetkik eden bir fıkıhtır. Her hadis hemen hemen kendi kararı ile hadisle hüküm verilmez. Çünkü çok zor olabilir veyahutta özel bir kimse hakkındadır umumî değildir. Yâni bu gibi haller var hadis dediğiniz zaman çeşit hükümleri vardır. Onun için vukuha erbâbları yâni hadis böyle suhufun uyun tedrisât yapan kimselere hadis istivahlarına mâlumat olan kimseler bu hadisi araştırır da çünkü hadis sebeb-i nuzuli, sebeb-i vurudi vardır. Sebeb-i Vurudi vardır. Nasıl ki Kur’ÂN’ın nuzuli varsa hadisinde Sebeb-i Vurudi vardır. Kişiye özel bir kimseye mi söylemiştir umumî midir veyahutta vaktiyle buyurmuştur. sonra da başka hadis gelmiş bunu nesh etmiştir, bu hususta ma’lumat sâhibi olması lâzım. kitabta hemen gördüğün hadislerle hüküm vermeye kalkışma oldu mu? Bu işte fakat bu anlatmış olduğum meşayih bir mesele fıkhıhı bir mesele gördüğünüz zamanda eğer sağlıklı bir hadis varsa veya benim sözüm varsa bir muhalefet olduğu takdirde hadisi tercih ediniz, sözümü duvara çarpınız. ebul İbni hayt yâni “duvara çarp” diyor kararı bu. Rasûlullahın üzerine bir söz var mı yâni yeter ki sağlıklı sıhatlı hadis olsun hükmen olarak bir şeysi olduğu takdirde.
Bize geçenlerde geçen devrelerdi Karahayıt’ta bize sordular. Hadis vardır Ebu Hureyreden sağlıklı sihatli evet “Veled-i Zinâ ebeveyninden daha zararlıdır.” diye. “daha zararlıdır, daha şerdir, Veled-i Zinâ CeheNNemliktir, Veled-i Zinâ kâfirdir.”
Bu gibi böyle hadisler var tesadüfü, ben bunu kabul etmedim. Daha inceliğini araştırmadan kabul etmedim. Çünkü ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor ki “velâ tecâluve zirâdun zirâuha” “kimse kimsenin gömleği başka kimsenin şeyini çekmez. Ebeveynin gömleği oğlunun üzerine, oğlu ma’sum, bundan gelen şeysi yok, hatası yok ebeveyn yapılmış. Fakat böyle Veled-i Zinâ diyerekten “Ebeveynden daha beter!” kelimesi bu pek alâmet olamaz. Onun için dedim “ben bunu tasvib etmiyorum.”
“Ama hadis var!” dediler hadise bakalım. Sonra odaya geldik tesadüfi beraberimde “Keşfü’l- Müşkılat”ı yâni “Müşkılatların Keşfi”dir. İmâmı Tahavî Hazretleri, çok dirâyetli i’tikad akıdesi var. Hem usulde hem ilim sâhibi yüksek Ebu Hanifenin meşhur olan bir kimse. Tesadüf eseri açtık bu minvâl üzere çıkmasın mı. Evet ALLAHtan öyle oluyor. Ebu Hureyre birinci hadis buyurduğu “Veled-i Zinâ, Ebeveyninden şerli.” Haa var, sağlıklı mı sağlıklı ötekisi de aynen öyle “CeheNNemliktir ale’l- küfürdür, kâfirdir, küfre yaklaşımlıdır.” fakat eee tâbi Mübârek bu hadisleri anlatmış da müşkilleri halletmek lâzım. Bu sefer Hazreti Aişenin Hadiseleri getirdi.
Ebu Hureyre Rasûlullahtan duyduğu şeyi hemen ezberler ama inceliğini tetkikçi değildir sâdece, Rasûlullahtan kendi şerifinden çıkan kelimeyi ezberler. Bu ezberciliği çok beşbin küsür hadis vardır. Onun için bunları duyunca Hazreti Aişe, Ebu Hureyreyi çağırdı.: “Ebu Hureyre!. Sen Rasûlullahtan duyduğun şeyi hemen ezberliyorsun aynı zamanda yayıyorsun bu haksızlık. Hadisin muhteviyatını anlamadan sen hemen ezberlediğin gibi yayıyorsun. Bir sebebi vardır bir şeyin ama nedir sebebi neden. Cenâb-ı Rasûlullahın komşularından bir kimse vardı Veled-i Zinâ. Fakat Rasûlullah’a çok eziyet ederdi tam tersi şekilde.: “Ebeveyninden daha şerli.” diye. Bsebeble Ebeveyninden daha şerli bu Ebeveynin nahoş halleri varken. Fakat bu Ebeveynden şerli, Ebeveyninden kendine zarar gelmiyor fakat bu eziyet ediyor. Sonradan bir miktar daha büyüdükten sonra çok daha beter oldu. O zaman CeheNNemlik!” diye buyurmuş daha beteri daha büyüyünce o zaman küfrüne karar verdi ve hakikaten de Ehl-i Küfre gitti. İşte sebebi bu kalkıpta tamamen “Veled-i Zinâ Ebeveyninden daha şer.”
Öyle bir şey olmaz bu o kimse durumu bu şekilde hallettik müşkılatı oldu mu hadis üzerine çok öyle hadisin ilmi çok incedir detaylıdır geniştir. Meselâ farz edelim ki kim ki bu kulağında veyahutta boynunda takılı elinde veya ayağında tamamen bunlar keyf olacak altın tamamen keyf olacak hiçbir şey bırakmadı hepsini çıkardılar Rasûlullah’a verdiler ve o zaman Bedir Gazvesi ve ihtiyaç vardır.. Ee bunları durup dururken ihtiyaçtan zarurî. Eğer bu kuvvet gücü karşısında koymazlar ise din temel olamaz. Dinin temeli bir kazanç bir zaferiyet olması lâzım ki böylelikle olacak. Onun için hed diye bulunmuş yâni dağ olacak CeheNNem’de.. Ne zaman millet gani’metler her yerden gelmeye Tebükten Gazveden heryerden gelmeye başlayınca, zenginleşince o zaman gani’metler çok ve benzeri o zaman Aleyhisselâtü vesselâm kim ki elindeki olan servetinin zekâtını veriyorsa key değildir. Haah zekâtı verildiği takdirde altın istediği kadar kullanır ve key olamaz erkek değil erkek için gümüş câizdir diğeri değil kadınların ziynetleridir altın.
Onun için zekâtı verilen altın keyin tamamı bunlar artık serbesttir istediği kadar buraya takıyor oldu mu. Bu öteki dini nesh etmiş durumundadır amma gel gelelim Ebuzer Gıfarî ilk hadisi ele almış nere gittiyse “key olacak, key olacak. Hiç elinizde bir şey bulunudurmayın” diye. İşte bu Onun için oradan sürgün, buradan sürgün hayatı sürgünle geçti, Şam’a gitti, durduramadılar Medine’ye geldi durduramadılar, hiçbir yere sığmıyor.. “İllâ key!. Dünyâ şeyine sâhib !” tâbi bu da olmuyor
Yâni hadisler meselâ ilk Medine’y gittiklerinde Efendim “kâbir ziyâretlerini nehyetmiş, kâbir ziyâretlerini nehyetmiş.” tâbi o zaman ziyâret edecek şahsiyetler yoktu ne zaman ki kümevi artık ziyâretler şahsiyetler olunca “küntü naidiku an ziyâretil kubur feen zehuha.: Şimdiye kadar nehyediyordum ama şimdilik ziyâret ediniz size hiç olmazsa âhireti hatırlatır ve benzeri zuhri şeyler ve benzeri onun için ziyâret ediniz!” bu şekilde hadis Sahabenin dediği Fukuhaya arz etmek bu şeyleri inceliğini anlayacak öylelikle hadis hükmüne karar verir oldu mu..
Konuşan.: Efendim şimdi bir yerlere saplanıp takılıp kalmakta bâzen yersiz adalete sıkıntı verir. Ebu zer Hazretlerinin saplantısını esas almış Ali Şeriatî diye İranlı biri bayağıda tahsil yapmış ama bu sefer dinin düşmanlığı yapıyor diyor ki yâni bu diyor zenginleşmiş Efendim şudur budur İslâmın özüne karşı diye..
MSHekim.: Valla ben Şeriatçıyım bu Ali mâli bilmem. O o İran işini anlamam başka bir şey getir. İşimiz gaybımız fitne çıkarmaktır esâsen hepimiz işimiz gâyemiz fitne çıkarmaktır böyle inceliğini düşünsek inanın ki hiç gerekçesi yoktur hiç katen. Birisinin birisi Molla diyor ki.: “Efendim paranızı verin fâize ve çokça fâiz alın da Devlet çöksün, çöksün!.” Esâsen “Gayr-ı Müslüm Devlet çöksün ve bal gibi de yiyin fâizi!.”
Neden? Devleti çürütmek için bu minvâl üzere güyâ kullanıyormuş. Haa meşru’ değil Devlet bir bölümü Efendim öngörüler “Efendim Şeriat istiyorum!” diyor. Ş.eriatte ne demek olduğunu her halde bir cübbe ile vs olunca bu Şeriat insanı oluyor.
Bu sefer sol kesimi bu halleri görünce.: “Vay kahrolsun Şeriat!” diyor. Ne olduğunu bilmez Şeriatın ne mal olduğunu ne hali olduğunu bilmiyor. Hepimiz Şeriat içinde yaşamaktayız. Esâsen Dinimiz ana yasası olan başta olarak İslâm dediğin zaman İslâm Şartları nedir.: “En eşhedu enlâ ilâhe illâLLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Rasûlullah ve tukumes salah ve tukimiz zekât ve tuslima ramazana ve tâhice beyti es sıtateti sebile.”
Bu Şeriat değil midir, bu dinimizin yasası değil midir. Şeriattan çıktık mı yâni. Zekât, aynı Şeriata uymuyor muyuz, Hacca gitmiyor muyuz, Oruç tutmuyor muyuz..
Bunlar ana temel imân şurûhleri kendine aittir zâten. Kimse müdahale edemez senin inancına ait değil mi?. Ya bunlar ne demek istiyorlar bilmiyorum ki yâni Şeriat nasıl bir şey elinde asa tutup da cübbe giyip de ondan sonra başına bir şeyler hüngörü başına bir yarım metre sakal edince Şeriat mıymış bu kadar hâşâ.. Onun için kardeşlerim esâsen düşünün çok başı câmilerde görüyoruz Mâide 44 “ve men lem yahkum bimâ enzelâllâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne)” Mâide 47 “fe ulâike humul fâsıkûn(fâsıkûne)” Mâide 45 “fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne)”
Ne demek istiyorlar acebâ bu hükmün olmayınca zâlimlik kâfirlik fâsıklık mâhiyetini anlıyor musunuz haah esâsen bu Cenâb-ı Rasûlullah bu âyeti.. Tevratı okunurken bazı Yahudiler vardı. Bazı hükümler gelirler şeyrerlerde bu gibi bazı hükümleri kapatırlar göstermezler veyahutta bazı hükümler Yahudilere göre eğer şerefli bir kimse zengin bir kimse işletmezler de fâkir oldu mu tamam işte isâbet şimdi Şeriat işleniyordu. Haah o kadar şimdiki mesele Suudînin Şeriat işleniyor diye bir Garibân orada çıkmış hemen çıkarıyor artık örnek olarak Şeriat işleniyor eli kesilmiş veya boynu.. Suudî vatandaşlarının hiçbir tane de dinlemedik senelerce. Ara sıra felân yerden gelmiş Pakistanlı, Afganistanlı, Burmalı felân bu onun için Şeriat..
Tekrar söylüyorum Suudînin bulunduğu minvâl üzere aslında kölelik halk köle sıfatındadır. Suudînin vatandaşı Efendi Efendi.. Haah Efendi.. fakat oradaki mevcud olanı kölelik vasfında çalıştırıyor ikâmet verdiği takdirde 30 senelik daha fazla orada mevcud kendisine vatandaşlık verilmiyor kat’a. İkâmetgah verir ve âdeta onun keffâleti altında çalışır. Bir ev bir şey yapacak olursan üzerine tapu vermez kendine bir şey işletmez o Kefilin üzerinedir. Ve her işlediğinde her çalıştığı yüzde şu kadar Kefilindir o Kefilin altındadır haraç gibi evet haraç tarzı. Oradaki Suudî vatandaşı olmayana vatandaşlık yoktur, sâdece ikâmetgah vardır. Umumîyetle ikâmet eden kimse tamamen sömürüyor, onlar çalışmaktadırlar uğraşmaktadırlar fakat vatandaşlığı yok yâni esâsen Suudî vatandaşın altında hükmünden çıkamaz oldu mu?.
Bu Şeriat dediği hülâsa şimdilik bakın “ve men lem yahkum bimâ enzelâllâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne)” bakınız felâketin bir tanesi de bu İmâm-ı Ali Hakemeyn Meselesini anlatırken Hakemeyin Meselesi bir şeyi ortaya getirirken hemen Haricîler bunu bir bahane buldular “ve men lem yahkum bimâ enzelâllâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne)” diyerekten İmâm-ı Aliye karşı dikeldiler ve o kadar halk yâni telef oldu ve halen şimdiye kadar Haricîler zıt.. Haah ne yapmış Rasûlullah bizâtihi buyuruyor diyor ki.: “yâ Âli sende bir İsâ nicâbı vardır benzer bir İsâ benzer bir halin vardır.” “Yâ Rasûlullah nedir bu hâlim İsâ’ya benzeyecek nedir?.” “İki kavim İsâ sebebiyle ya felâkete uğradılar dalalate girdiler. senden de iki zümre aynı şekilde helâke uğrayacaklar.” “nasıl?” “Rasûlullah İsâ aleyhisselâm gönderildiğin de tâbi ALLAHu zü’l-CeLÂL kendisine tâbi bir şeylik büyük kabiliyet vermiştir bilhassa mu’cize yönünden çok kabiliyetli tâbi ikram etmiştir. Tâbi karşısında Yahudiler vardır, Tevrat vardır. Bunları artık İncile dönüştürmek, İsâ kendisine kabullendirmek için tâbi çok gücü o zamanda da tababet tâbi ilim çok fazladır yâni Eflatun Sokrates ve benzeri o devrede en fazla yaygın olan bir şey. Mu’cize dediğimiz zaman bunu durdurabilmesidir veya daha üstün olabilmesidir. Meselâ Hazreti Mûsâ sihirbâzlık çok gâlibti yaygındı çok da böyle bunu yaparlardı fakat Hazreti Mûsâya karşı gelince onların sihirleri iptal etti birden ve kendileri de zâhir bâtın sihirbâzlık olan.. Bir miktar şöyle düşündüler bir tefekkür ettiler öyle bir imân ettiler ki yâni Hazreti İsâ’nın Kavmi arasında en üstün imân eden onlar oldular, baş tutan oldular.. Neden tefekkür?. “Bir tefekkür bir saate bir seksen seneye bedeldir.” diye veyahutta şu kadara veyahutta şu kadar geceye bedeldir veyahutta tefekkür tefekkür.. İşte bunlar tefekkür ettiler gösterdikleri sihiri beşeriyetin yapabildiği gibi yaptılar fakat Mûsâ aleyhisselâmın yaptığı onların sihirlerini tamamen yok edince valla bu artık beşer işi değildir bu İlâhî bir şey o zaman birden bire hemen teslim oldular ve imânları en güçlü imân sâhibi oldular.. İsâ Dönemînde de bu tababet yönünden bu gibi böyle ama olanların iyileşmesi veya kütürümlerin iyileşmesi gibi bu gibi çeşitli şeyler vardır. Onun zamanında da âma’yı hemen iyileşir, kütürüm iyileşir, şu bu ölmüş tekrar hayat olabilmesi ALLAHın İzniyle hülâsa öyle bir dönemde kâfir bir karşıdakini aciz duruma getirecek derecede vardır. Fakat Yahudiler bu sebeble tâbi onlar fırıldakçıdır bu sebeble kendilerine karşıları olmamak için çâre aradılar. Ne diyorlar halka.: “Bunun arkasına düştüğünüz şahıs, Babasız yahu!. İnsan Babasıza böyle kimse düşer mi?” diye başladılar. Bunu ortaya getiriyorlar halka esâsen şeysini düşürüyorlar halk nezdinde ve çünkü “Babasız bir kimsenin arkasına düşülür mü yakışır mı bu, buna bakmayın!” diye bu şekilde daimâ fikirleri bu. Bunu ürettiler ve hakikaten arkasında çok az bir cemâat oldu on iki veya on dört havari etrafında vardı kendisi de çok seyahate gider. Yâni çok oturup da böyle düzgünce bir taahülen fazle şey vermemiştir hep böyle. Ne buldu ise böyle bir hali vardır. Çok fâkir.. Yâni böyle Dünyâda hiçbir şeye sâhib olmamış dolayısıyla.. İşte Hazreti İsâ aleyhisselâm o devreye gelince Yahudiler bir tarafltan İsâ’yı kabul etmediler ve neticesinde hâşâ babasız diyerekten ve kabul etmediler CeheNNem Ehli oldular..
Çünkü mecburdurlardır. Hazreti İsâ’ya tâbi olmaları mecburdur çünkü Mûsâ’nın işi bitmiş işi, Hazreti İsâ Devresi gelmiştir sırayla. Bu fırkanın bir tanesi böyle bu sefer bunun yanında İsâ’nın seven kimseler tâbi birden bire Yahudi öldürmedi bunlar “öldürdük” diyorlar fakat başka bir kimseyi öldürmüş ama İsâ yok piyasada. Şimdi İsâyı sevenler ne diyorlar “ALLAHın oğludur yanına almıştır” diyorlar. Esâsen bu Hazreti İsâ’nın kendisine iki fırka kendisine delâlete girecekleri bu bir tanesi babası yoktur diye tâbi olmuyorlar bir tanesi de “ALLAHın oğludur” diyerekten hâşâ “bir ilâh kendine bir oğul varsa” bu artık İlâh Sıfatından çıkar İlâh dediğimiz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAHu vahdehu ve şerikelek Ahadun samadun lem yelih velem yuled velem yekullehi küfüven Ahad bu minvâl üzere ilâh “lâ ilâhe illlah.” dediğimiz zaman Uluhîyyeti bu minvâl üzere kabul ederse geçerlidir..
Ama bazı şaşkınlar diyorlar ki “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediği zamanda “amenna”dır valla milyon defa deseler olmaz. Çünkü “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” İsâ Abdullâhi derse olur yoksa İsâ İbnullah dedikçe ilâh bin defa dese bu ilâh kabul etmez bunları kabul etmez çünkü Uluhîyyet karısı oğludur bu gibi Uluhîyyet olmaz Uluhîyyet sûretine hâşâ..
O sebeble bunlar bin defa deseler neizu diyen kimseler ne İsâ diyen kimseler bunlar bin defa deseler CeheNNemlik esfeli safilin ki Hazreti İsâ’nın hadisesi bu iki zümre kendisine helâke uğramıştır. Hazreti Aliye gelince de “seninde bir zümre olacak ki sana basit kendisi zâten buyuruyor basit bir hükümden dolayı senin küfrüne karar ve hüküm verecekler” peşinen bunu anlatıyor bundan dolayı senin bu şeyde bunlar helâke uğrayacaklar. Fırka-yi Dalâl kısmındandır bir tanesi de seni fazlaca aşırı sevdiklerinden dolayı o da “Yer Tanrısı” diye tâbir ederler böyle söylerler bu da her iki fırka dalalete girmişlerdir gireceklerdir.” buyuruyor oldu mu?.
Onun içni mellem yahkum dediğimiz men lem yahkum bima enzelâLLAHu fe ulaike humul kâfirun yazıldı Efendim men lem yahkum gâyesi bugün için Haricî yok aramızda veyahutta Haricîye anlatsan da bir alâkası yoktur demek istiyor ki hükümet yâni men lem yahkum mâdem ki ALLAHın hükümleriyle âmil olmuyorlarsa işlemiyorlarsa o zaman küfürlerine vs. hemen oraya hedef alıyor öyle değil mi?
Başka hedef var mı, başka bir hedef var mı yâni.
Haaa bakınız artık bu sebeb oldu ki bunu artık anlatmak lâzım Günah-ı Kebâirleri iki üç gündür artık az çok Günah-ı Segairi anlatıyoruz. Günah-ı Kebâiri gelince şimdilik kardaşlarımız hâl-i hazır peşinen anlatmış olduğmuz ana temel bunlar. Şeriat devâm etmektedir hiç kimse bunu engelleyen yoktur değil mi ya İslâm ve imân.. İmân zâten kendinde alâkalı “Amentu billâhi ve melâiketihi ve kütübü ve Rasûlihi vel yevmil âhiri vebil kaderi hayrıhı ve şerrihi minALLAHe TeALÂ ya en tuhmine minel kaderi hayrı ve şerrihi.”
Bu kendi kişi kişi kendi şahsiyetine alâkalı ilgili olan inancına bağlı bu Devlet bununla ne alâkası var ne ilgisi var değil mi ya.. Haah “şöyle inanmayacaksın şöyle edeceksin” diye bir şey yok İslâm şartlarını da anlattık kelimeyi şehadet namaz zekât vermek hac oruç bunların hepsini güzel hepimiz biliyoruz ve kendisi bizâtihi İmâmlar tâyin eder, câmiler yapılır vaazcılar müftüler Efendim hacca götürürler, namazı güzel ibâdete şevk ederler orucu ve benzeri zekât zâten bunlar işte Şeriatın şeysi. gelelim hükme gelince hüküm artık hüküm şeysine en fazla milletin hedef aldıkları hükmü anlatayım oldu mu.
Şimdilik hatta ki Suudî bile fetvâsında bu kelimeye dayanarak fetvâsı dâhi vardır Suudî gibi bir kimse ve diğer fetevâlar oldukça şimdi gardaşımız hüküm bir hakimin önünde bir hüküm gelse bir hüküm gelse bilerek esas hakkını ketmederse veya haksızlık yaparsa fâsık olur. fâsık olur kâfir olmuyor hayır hükmünün üzerinde bir fazlalık artış yaptı bu da zulümdür bu da ve lem nahkum ……zalumun.. esâsen hüküm gerçekten haddini aştı ise zâlim olur. yok Efendim hakkını vermediyse fâsık olur şâyet önündeki olan hüküm Şeriatın hükmünün üstünde görüyorsa bu küfürdür. Bu küfürdür ki yâni nasıl ki bakınız farz edelim ki hükmen Şeriatı bırakmış başka bir tezi kullanmıştır ne yapmış ALLAHın hükmü olan şeyi kullanmamış başka bir hükmü kullanmış erkek kadın hukukunu hiç kimse cebretmiyor eğer o hale eletmeden kendi kendimize hallederiz değil mi ve hiçbir mecburîyet yok yeter ki kız kısmı i’tinalı olsun ve razı olsun çünkü kız kısmı meselâ farz edelim ki bir ana bana bir evlâdı bir oğlu bir kızı vardır karşıda da başka bir çift bir oğlu bir kızı vardır birbirini almış olsalar bakın dikkat edin birbirini almış olsalar erkek çalışarak mülk yapıyor veyahutta servet yapıyor kadın böyle çalışması yoktur değil mi ya ev işleri yapar ama böyle fazlaca böyle gelir getirecek fazla servet yapacak tâbi erkek kısmı çalışır. şimdi erkek kısmı evlendireceğine evvelâ bir miktar karıya hazırlanmayacak mı vermeyecek mi bir bölüm nikah için sadak vermiyor mu erkek vermiyor mu evet önce mihir mihri muaccel veya mihri muaeccel peki bunları verdi değil mi peki bu verdiği dâhi esâsen hanımın kendi öz servetidir kocası bunda hiç hakkı yoktur kendine aittir babasının evinde de kardeşinin aldığı kadarın yarısını almış değil mi fakat kadın gideceği yere bir şeyler yapmıyor esâsen çok basitten fakat o kendisine sadak olarak mühür kendisine istediğine oluyor bir miktar kendisine bir servet olmuş oluyor babasından da alıyor. peki gittiği yerde çalışması yoktur kocası nafakasının sorumlusudur ama kendisi nafakanın sorumlusu değildir mecbur değildir mecbur kocası çalışacak kendisine nafakası getirecektir nafaka sorumlu değildir onun için yarısını yapılırken esâsen bu erkek çalışır uğraşır hem kendisi kazanır hemde nafakanın da mecburîliği vardır ve hemde kendisine sadak vermeye de mecburîdir kadın sadak vermiyor kadın nafakadan sormuyor sorumlu değil aynı zamanda onun kadar na çalışmıyor ev işi yapıyor Onun için hâşâ ALLAH buna hiçbir yanlışlık mı yapar iki meselâ farz edelim anlattığımız iki tarafta iki kız ve oğlun birbirini alsalar birisini tamamen bir buçuk eletecek bir de o bir tarafa bir buçuk eletecek ne oldu sonuçta her iki tarafta aynı üçtür sorun olur mu olmaz haah kızın böyle iken yarısı oluyor sende aldın meselâ gelinlik olan gelse yine aynı yarım getirecek değil mi..
Konuşan.: Şimdi Efendim İslâmi gruplarda şöyle bir iddia var benim şimdiye kadar tetkik ettiğim kadarıyla sanıyorum bir çok kişiyi korkutanda diyorlar ki bir İslâmi idâre olursa yâni Şeriat edemek bütün kanunların dini hükümlere göre ayarlanması meselâ şimdi Devlet öyle bir kanunlar çıkarıyor ki dinen haram olan şeylerle bunu serbest ediyor Efendim şimdi Şeriat denilince bunu szin târif ettiğiniz gibi net târife ben rastlamadım bu sırf uygulanması mıdır yoksa anayasanın Kur’ÂN olması mı biz Şeriatçıyız anayasamız Kur’ÂN..
MSHekim.: 1400 küsür sene geçmişte kanuni bilen kanuni olmuştur biz Şeriatı net olarak Şeriatı işletmektir işlemedikten sonra ne yaparsan yap Abbasîler net kullandılar mı Emevîler net kullandılar mı ula kardeşim tarih okusunlarda anlasınlar yav tarih okumadan melâike gibi gelmişler de sâdece bu Türkiyeye hemen bozuldu gitti değil mi* ya Yezid İbni Muaviye biad vermediler diyerekten on bin kişi Medine’yE hazırladı İbnu Utfeyi gönderdi başlarında ne kadar Medineyi mübâh kıldı hiç kimse yâni bir den fazla kız bâkireliği giderdi şu kadar Medine’li sahabeyi öldürdü biat almak için mecburî ve bu şekilde günlerce Mescid-i Nebevîde hiç namaz kılınmadı Said İbni Mürseye buluğ çağına gelmemişti Onun için “ben arada çıkıyordum dışarda sokaklarda kimse yok ben câmiye öğlen namazı ikindi namazı sâir vakitlerde câmiye gittiğimde hiç kimse yok korkusundan ya kaçmıştır ya bir yere gömülmüştür başka bir yeri yok o kadar önlerine geleni öldürdüler bu minvâl üzere Efendim ben diyor bizâtihi Cenâb-ı Rasûlullah mescidine gittiğimde namaz ve kameti duyardım” diyor Rasûlullahın şeyinde bu şekilde peki bu Şeriat mıdır yâni bunlar Şeriat mı yâni sahabe o ya katlettiği sahabe ve bastığı mukaddes olan Medine-yi Münevvere.. Hazreti Hasanı Basri Mübârek öyle söylüyor eğer kıyamete kadar bu biat meselesi çıkarmayaydık umumîyetle cumhur giderdi yâni böyle seçilerek nasıl ki Hazreti Sıddık Hazreti Ömer yok mu evlâdları yok mudur yâni var ya hemâm cumhurdur bak böylelikle seçilerek esâsen bu bu Muaviye Hadisesinden sonra öylelikle miras kaldı evet Onun için yâni Yezid işkiciliği her şeyi riyâkârlığı herşeyi mevcud hele bilhassa Abdulmelikin Oğlunun Oğlunun Oğlu yâni Abdulmelikin Oğlu Melik Oğlu da yine aynı Yezid öyle bir acâyib halleri var ki yâni 125 senesinde öyle halleri var ki livatalığın en acayibini işlemiştir hiç katiyetle yâni böyle içkili olmadığı bir an yok hattaki niyetinde hacca da gidecekte Kâbe’nin üstüne çıkacakta içki içecek yok maşALLAH hemen Türkiye ne bulduysa felâket Türkiyede dir başka hiç işlenmemiş Karamite Devleti bunlar Karamita dediğimiz Devleti KÂBE-yi Muazamaya geldiler de arafattan bir gün evvelî Mescid-i Haramda olan kimseleri tamamen kestiler tamamen tamamen kapıları tuttular hiç kimseyi çıkarmadılar kan şey gibi şöyle aktı Hacerü’l- Esvedi yerinden aldılar kopardılar aldılar yâni evlerine köy taraflarına gidinceye kadar kaç deve çöktü ve öldü 23 sene halk geliyorda etrafında dönüyorda selâm veriyor da Hacer yok boş açık.. Haaa kapısını da aldı gitti Altın Oluk dediğimiz yâni Oluğa Nizam-I Rahmet’e üç sefer çıktılar çıkanlar düştü geberdiler. Kimse bir daha çıkmadılar yirmi küsür sene sonra Abbasîler dâhi geçittirmiyorlardı.. Bağdat tarafı kimse hacca gelemezdi. Bu sefer Ebu Zekiri Karameti Yahyâ Ebu Bekiri Karameti.. Karameti Devleti hatta bu mesele bu anlattığımız KÂBE-yi Muazzama’da kestiğinden bir miktar evvel ALLAH tarafından bir rüzgar esmiş ve Kâbe’nin esvadını kaldırdıysa taa arafata kadar göndermiştir bunlarda acebâ bu hal nedir arkasında nedir bir türlü fehmedemediler sonrada başlarına geldi bu şekilde 20 küsür sene geberdi evlâdları arasında âhenk bulunmadı o zaman Abbasîler işi gördüler ve Hacerü’l- Esvedi bir devenin üzerine koydular uçarak getirdiler yerine koydular yâni bu bu olur mu. Bu şekilde olmuştur oluyor. Tarihi okuyun Abbasîler çok mu güzel geçtiler eğer Ebu Hanife senin anlattığın dört başı mamur olsaydı Ebu Hanife hapislerde ölmezdi adamcağız niye girmiş niye olmadı niye bunlara fetvâcılık veya Şeyhül İslâmlığı kabul etmedi neden neden!. Onun için tarih okusunlar da bu vakı’alar çok ağırdır ağır onu kısa ben kestirmeden söyleyeyim peki herhangi bir hükmü işletmedilerse acaba hükmü nedir ne yapmak lâzım bunlar kâfir midir hayır namazı kılmadığın gibi aynıdır bir hukuktur işlemedi bu senin hakk mıdır. Namaz işlemiyorsun inkâr etmiyorsun işlemiyorsun nedir bu? fâsık olursun hacca gitmiyorsun fâsık olursun inkâr etmiyorsun fakat fâsık olursun bu gibi Günah-ı Kebâiri işlemediği takdirde ya işlendiği veya var ken işlemedin esâsen işlenmeyecek olan nehiyatı işledin veya emredilen işlenmesi gereken hükmü işlemedinse bunlar sâdece Günah-ı Kebâirdir bir da arkasında bir tehdid olması meselâ “Velleżîne lâ yed’ûne me’a(A)llâhi ilâhen âḣara velâ yaktulûne-nnefse-lletî harrama(A)llâhu illâ bilhakki velâ yeznûn(e)(c) vemen yef’al żâlike yelka eśâmâ(n) Yudâ’af lehu-l’ażâbu yevme-lkiyâmeti veyaḣlud fîhi muhânâ(n) bu işrak ne bir şirk veya katillik veya zinâlık işleyen kimseler burada tehdid var azâb buyuruyor fakat sonunda ne diyor İllâ men tâbe ve âmene ve’âmile ‘amelen sâlihan feulâ-ike yubeddilu(A)llâhu seyyi-âtihim hasenât(in)(k) vekâna(A)llâhu ġafûran rahîmâ(n)”
Hah işte bu işte bu tevbe olunmadık hiçbir şey yoktur küfrede şirkede katilliğe de zinâkarlığa da her kim arkasında tehdid varsa Günah-ı Kebâirdir ama Günah-ı Kebâir senin küfrüne karar vermiyor hüküm vermiyor inkâr edersen farz edelim ki edendim bu Şeriatı inkâr etti Şeriatı inkâr etti esâsen bunu küfrü CeheNNem’e ebediyen eletmez bu bak dikkat edin başka bir yerde bulamazsınız bunları “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” bunda şüphesi olmayan ve bu kelimeye sâhibi ise bu kelime sebebiyle çıkar, amma inkâr ettiğinden dolayı bir hükmü inkâr ettiğinden dolayı kâfir küfür olur amma küfür cuhudî veya inadî değildir küfür inadî Firavunun küfrü gibi veya inadî Ebu Tâlibin küfrü gibi..
Bunlar hükmen olarak bir küfürdür fakat bu küfürü CeheNNem’e mutlaka eletir tevbe etmezse bundan sarfına’zar etmezse o inançla giderse mutlaka CeheNNem’e gider re’sen CeNNete gidemez ne kadar ameli olursa olsun mutlaka bu küfür pürüzünü CeheNNem yakar.
Fakat “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”u MuhaMMede’r- Rasûlullah ya bunda hiç şüphesi yoktur bu tevhidi mevcud ise bu Tevhid bunu çıkarır CeheNNem’den kesinlikle alel hüküm budur bu millet bu antikalığı vazgeçsinler okusunlar ahkam okusunlar yâni bu fetvâ karar verecek olan şifâ şerifin tarikatı MuhaMMedi alik kari velhasılı bu usul erbablarını okusunlar nasıl acaba karar vermişler nasıl İbni Haceri Heytemi meselâ Zevâihiri var bende
Konuşan.: Efendim o zaman kolaycılığa kaçılıyor demek ki zâhirde bakıyor bu adam içkici kâfir deyip geçiyor yâni..
MSHekim.: Vallâhi kâfir dediğinde kâfir kelimesi kendine avded eder. Yâni küfür lânet kelimesi asla hiçbir yer kabul etmez mutlaka ikisinden birisine gider kimin hakkında söyledi ise eğer lânete küfre müstahak ise ona gider yoksa kendine avded eder, kendi kendine kâfir olur veya lânet . Onun için dinimizi muhafaza etmek lâzım. Küfür kelimesi pek basitten anlamıyorlar küfür hükmüdür hükmü küfür bazı hafîfi vardır ağırlığı var acaba bunda mürted kısmı olur mu olmaz mı olmaz veya olur çok inceliği şeyleri vardır. Öyle hemen küfür basitten rastgele hepisi küfür olur böyle şey yoktur “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Ehli yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” Ehli hiçbir zaman CeheNNem’de ebedî kalamaz kesinlikle İmâmı RABBanî Mektubâtında açıktır. İster ehli tasavvuf ister ehli hadis ister ehli usul araştırmak lâzım. Bu şekilde yâni hemen keferelik çok basit değildir “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Ehli bundan hiç şüphe yok bir şartla “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Nasaradan “İsâ İbnullah” diyor değil veyahutta bizim “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ı İlâhı başka bir şekilde tanıyorsa değil. “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah vahdehu la şerike leh” bunları bu İlâhı tanıdığı takdirde kesinlikle ne zaman tevbe ederse tevbesi gargaraya gelinceye kadar tevbesi geçerlidir. ALLAH var etmiştir Rasûlullah ilk devrede bir sene evvel tevbe ederse çok uzun daha taleb etti bir ay bir hafta bir gün neticesi bir saate kadar vardı sonunda Rasûlullah yine yalvardı hatta lukar hatta gargaraya gelinceye kadar gırtlağına çünkü gargaraya geldiği takdirde hiçbir kimse son soruyu verirken mutlaka makamını görür amma CeNNet amma CeheNNem artık değişmesi mümkün değildir. Görüldükten sonra hiç çâre yok ne tövbe ne imân geçersizdir. O hale kadar daha ne istiyoruz ya bilemiyoruz ki adam sonunda nasıl olacak kendimiz garanti değiliz bizim kendimiz böyle maşALLAH şey gibi hepisine kâfir nazarıyla bakarda kendimizi görür sonra başında çok iyi gelir ALLAH korusun halkın tekfirine tekviline bu gibi şeylere düşmemek lâzım. Hakkımız yoktur hepimiz bilmiyoruz hepimiz meçhul hâlimiz var. ALLAHu zü’l-CeLÂL şeysi altında takdiratı nasıl yazdı ise nasıl oldu ise mutlaka her ferdimiz mutlaka ya sâiddir ya şâkidir başka yol yok ki ama şu var ki öyle sâidi sâididir ki Rasûlullah ile birlikte CeNNete girecek hiç bir şey görmez. Daha öteki biraz daha çile çeker biraz daha çiler çeker icâbında CeheNNem’e girer girmeden giremez CeNNete, pürüzü var. Ama şunu bilin ki amel sebebiyle amel sebebiyle CeheNNem’e girmez amel sebebiyle CeNNete de girmez. Amel bize basusidir veya azâbidir haah fakat küfür insanı CeheNNem’e iletir, isterse ne olursa olsun ne kadar ameli olursa olsun bu küfrün pürüzünü mutlaka CeheNNem’e girecek o yakacak ondan sonra temiz olarak temiz olunca.. Ama CeheNNem’e girdiği zaman bunu da anlatayım CeheNNemi girdiği zaman bir saat bir gün bir hafta bir ay bir sene bi de Âdem aleyhisselâm’dan sonuna kadar da en son olacak olan Dünyâ ameli kadarda durar bu böyle Onun için çâremiz hiç olmazsa CeheNNem’e girmemek küfürden kendimizi sakınmak lâzım. Çoğunun tekfirine kalkışmayın aynı bize de böyle derler Onun için küfürlük bir ağır bir sorundur bu şekilde bu imânâ taalluk eden veyahutta bu gibi esâsen tâbi bu inanç yönünden bu şekilde küfür esâsen böyledir. İmâmı RABBanî Hazretleri bir meselesi vardır şunu anlatayım Mektubâtında araştırırlarsa baksınlar güzel bir mektubtur istenilmiş kendisi akaidle alâkalı muazzam geniş ma’lumat vermiştir. Diyor ki Mübârek bir gün diyor bir kimse Dostuyla artık ona bir hukukumuz vardı ona bir şey olmak için zekerâtta olduğunu hissetmiş ve gitmiş kendisine bakıyor ki felâket adam imânla gitme bile ihtimal yok gayret keşlik yapmış uğraşmış uğraşmış adam imânlı olması için uğraşmış Mübârek bakıyor ki Levh-i Mahfuzda kaderi mübrem durumundadır bir taraftan ye’se düşecek oluyor bir taraftan aklına geliyor ki Gavsul’- A’zam “ben mübrem olmasına rağmen değiştirdim” diye böyle bir sözü vardır. İmâmı RABBanî biraz daha gayret göstermiş bakmış ki diyor ki ezelide kader mübrem değildir muallaktır o zaman ama Levh-i Mahfuzda mübrem gözüküyor ikide bir teşebbüs etmesi çünkü Levh-i Mahfuzda kaderler iki bölümdür bir muallak bir mübrem. Muallak olan şeyi değiştirmeye . Mübrem kolay kolay ellenilmez fakat bazı da Levh-i Mahfuzda mübrem olmasına rağmen Levh-i Ezelîde ALLAH İndinde ALLAHu ezeli o değiştirme kısmı muallak kısmındandır işte gavsul azâmin buyurduğu bu ben mübremi değiştirdim dediği bu yoksa mübrem hakikaten mübrem hem Levh-i Mahfuzda hem Levh-i Ezelîde mübrem olduğu takdirde Rasûlullah olsa dâhi değiştirilemez. Bu böyle bu ALLAHın artık Uluhîyyetin kararı vardır an geliyor ki hiç kimse karışamaz o hale o mübrem olan kendine aittir.
Onun için İmâmı RABBanî böyle görünce bayğıa umuda gelmiş ve böylece ale’l- imânla gitmek tamamen olmuş buna muvaffak olmuş gel velâkin bu adam doğrudan doğruya şöyle CeNNetliğe kısmından olması için şöyle başvurmuş bakıyor ki asla asla çünkü küfür varmış neden küfür bu Hindistanda bulunduğunda bir çokla bazı halleri onların âdetlerinde bulunmuştur. Bu şekilde bak Hindistanda bulunan tavırlarına göre hareketlerine göre bazı muamelelerinde bulunmuş tasdik gibi tâbi tâbi olmasa gitmez tasvib sebebiyle küfür vâki’ olmuş. çünkü bu şekilde peki bu küfrün giderilmesi asla hiçbir çâre bulunmamış çâresi nedir CeheNNem’e girecek mutlaka küfür olduktan sonra CeheNNem’e girecek küfürü CeheNNem yakar.
Eee peki CeheNNem’e girdi bu adam tekrar çıkmayacak mı?. Çıkar mı araştırıyor ama Kelime-i Tevhid var “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” var. Haa Kelime-i Tevhid sâhibi olduğu takdirde sonunda mutlaka ve mutlaka bu kelime bunu çıkarır kendisi bunu Mektubâtında çok vasif ve serahatla bunu anlatıyor Kelime-i Tevhid sâhibi olduktan sonra küfrü CeheNNem’e eletir amma temelli durdurmaz çıkar. hHah geçenlerde de anlatmıştık “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” tek kelime MuhaMMeden Rasûlullah dememiştir mührü dememiştir sâdece “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” lafzı vardır bu kimseler herhangi bir Peygamber şefaatıyla veya Peygamber ÜMMetiyle çıkmıyor çok artık fiiliyatı çok sâdece bir kelimesi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” varmış bu CeheNNemîn en sonunda çıkacak olan kimselerdir en son çıkacak olan kimselerdir ne yapmış “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş yâni Hrıstiyanların.: “Lâ ilhe illâLLAH İsâ İbnullah” Yahudilerin.: “Lâ ilhe illâLLAH Üzeyir İbnullah” diyorlar. Ya öyle bir şey söylememiş amma “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş peki bunun üzerine bu kimse CeheNNem esâsen CeheNNem sefer tası gibi üst üste altı yedincisi Tevhid Ehlinin CeheNNemidir tâbi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” amma güNahları vardır ki giriyor ama fakat Müslüman yâni Tevhid Ehlinin CeheNNemidir, ötekileri ise Yahudi Nasranînin Müşrik olanların Sabiin dediğimiz yıldızlara güneşe ve Mecusînin en alttaki münâfıkların. Çünkü ALLAHu zü’l-CeLÂL’i kandırıyor diye ALLAHın daha çok gazâbına uğramıştır çünkü neden halka kendilerini mü’min göstermiştir ALLAHu zü’l-CeLÂL hayatı boyunca kandırıyor diye bunu en esfeli safiline İnnel munafikine fid derkil esfeli minen nar, ve len tecide lehum nasira. Asla bunlara nusretçi olan asla kimse yok bakıyor böyle illâ men TeALÂ işte..
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا
“İnnel munâfikîne fîd derkil esfeli minen nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran).: Muhakkak ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.” (Nisâ 4/145)
Konuşan.: Münâfıklık bizim Peygamberimiz dönemîne mi ait diğer Peygamberler de var mı?.
MSHekim.: Evet onu bilmiyoruz hâl-i hazırda Mekkede olan bir şey yok. Medine’de olan bir şey çünkü girdiği zamanda gani’met alıyor ve kılıç darbesinden çıkıyor çünkü “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” deyince kılıçtan çıkar İslâm çevresine giriyor. Haah Onun için bunlar giriyorlar gani’metten alıyor amma kalbde değil zirâ “ikrarın b’i-l lisâni ve tasdikun bil cenâni” dilinle ikrar edeceksiniz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! MuhaMMedir Rasûlullah” dediğin an Müslümansın Müslüman hükmüne girmiş oluyorsun ama kalbinle tasdik etmiyorsan mü’min olamazsın. Haah Müslüman ve mü’min olman için ikrarın “bi’l- lisâni ve tasdikun bi’l- cenâni” kalbinde de tasdik etmek sûretiyle o zaman hem Müslüman hem mü’minsin oldu mu..
Bunun üzerinde esâsen bu CeheNNemler anlattığımıza göre üstündeki olan CeheNNem Tevhid adamları Ehli Tevhiddır hatta Rasûlullah’a güzelce şeylere gidiyorlar ama küfür sebebiyle bu anlattığımız diğer hani bu şöyledir böyledir İslâm şeysine veyahutta … küfre uğratan hükümler olduğu takdirde bu küfür sebebiyle CeheNNem’e gider ama, küfür nisbetine göre..
O zaman CeheNNem Ehli alt kademede üst kademeyi görüyorlar birbirini birbirini görme şeyleri var. Hatta ki CeheNNem Ehli CeNNet Ehlini CeNNet Ehli de CeheNNem Ehlini görüyor. Herkes ona göre ki CeNNet Ehli görünce CeheNNeminki artık ne kadar zor olduğunu anlamış olurlar. CeNNet Ehli görmeseler herhalde hepisi bizim gibi sanırlar. Fakat CeNNet Ehli CeheNNem Ehlini görünce.: “Ah ElhamdüLillâH biz kurtulmuşuz!” da o zaman artık kıymet ve değerini anlamış olur. Bundan dolayı onlar birbirini görüyorlar hatta ki CeheNNem Ehli ne olursunuz bize fazla su hiç olmazsa gönderin diye. Eee ALLAHu zü’l-CeLÂL böyle ni’metleri öyle yere iner mi hiç öyle ve ne da ashâbu'n-nâri ve ashâbu-l cenne(ti) ene fi ku aleyhi minel layi ilmu bima rezakakuma Halidine ma harama huma alel kâfirin”e olursunuz. “Bu ni’metlerden bu sulardan bize gönderin” onlarda diyorlar ki.. “Bilmiyor musunuz ALLAHu zü’l-CeLÂL haram kılmıştır kâfirlere, böyle bir şey olamaz!” neticesi tâbi CeheNNem dediğimiz zaman bazı Yahudi Nasranî Müslümanlara nidâ ediyorlar.: “Ne oldu şimdilik biz Müslümanız diyorsunuz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyordunuz amma bizim gibi böylesiniz ne farkınız oldu aynı bizim gibi sizde CeheNNemliksiniz.” Neticesi ALLAHu zü’l-CeLÂL SubhÂNe ve TeALÂ Rasûlullahın şefaatiyle arada sırada ve “MuhaMMedâ!” diyerekten ses geliyor. Cenâb-ı Rasûlullah gayretkeştir hemen harekete geçer.: “Yâ RABBî benim ÜMMetimden seslerini duyuyorum!” “Yâ MuhaMMed şu kadar imân sâhibi olanları çıkarabilirsiniz!” çıkarırlar çıkarırlar bakınız sonunda ud Devresi vardır sonunda son çıkacak olan kimseler “yâ MuhaMMed bak bakalım eğer kalbinde imândan bir arpa tanesi ağırlığı var ise çıkarabilirsiniz!.” O şekilde çıkar biraz sonra başka bir aynı ses daha geliyor o zaman diyor ki bir yâni bu hadis çok sâhih.. Bir buğday tanesi kadar hafîfliğinde varsa yine çıkar tekrar sonunda bir zerre vALLAHul azîm zerre kadar imândan hayrdan varsa bir kimse çıkarabilirsiniz. Ondan sonra kapanır nasıl ondan sonra acebâ kapanır nasıl biliyor musunuz artık Rasûlullahın şefaat işi bitti demek ki başka kalan yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” dememiş Peygamberin şefaat yönü bitmiştir. Şimdi bu içinde olan sâdece “lâ ilâhe illlah” demiş olan bir kimsenin çokta hataları çokta küfürleri de vardır ama bu kelime bu sefer Ehlil diğer CeheNNemlikler derler ki “ne farkınız oldu ne farkınız oldu bayağı gururlanıyordunuz aynı beraber kaldık ne olacak” böyle bu gibi kelime olunca ALLAHu zü’l-CeLÂL Kayyûmdur ve gayreti kabul etmedi bu işi değil mi ki “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş başka hiç bir şey dememiş sâdece yâni şirk yok yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş başka şekil yâni Yahudi Nasaranın kullandığı gibi yok.. Haa bu misili başka hiç şeyleri yok zararları var küfürleri var ama şirk yok bir kelime var “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” var olduğundan dolayı ALLAHu zü’l-CeLÂL İsmini andılar da bunları bırakır mı.. Bakınız vALLAHul aziym bu gibi kimseler etakarruRahmân CeheNNem’den çıkarlarken âdeta bir kütük halindedirler bunları çıkardığı gibi CeNNetin önündeki olan Âb-ı Hayat atılıyor orada şekiller orada eski hallerine avdet edilir güzel bir halleri vardır ancak damgaları var atakarruRahmân ALLAHu zü’l-CeLÂL’in azâd ettiği kimselerdir artık bir amelle girmemişlerdir. ALLAHu zü’l-CeLÂL’in azâd ettiği kimselerdir fakat ne zaman ki CeNNete girince onların güzellikleri bunlar böyle damgalı olunca biraz pustular, biraz üzüldüler sonra ALLAHu zü’l-CeLÂL’e yalvardılar.: “Hiç olmazsa bu işâreti kaldır yâ RABBî bakıyorlar bize utanıyoruz!” diye o da çıkarır gelelim şimdiki o andan itibaren bakın bu kelime ile çıkar o andan itibaren CeheNNemleri bu dediğimiz CeheNNemlerin üstünde olan Tevhid CeheNNemi bu artık CeheNNemlik vasfı biter kapanır yâni âdeta bir hapisâne umum bir af gelirde nasıl ki açılır hapisâne hapisânelik vasfını yitiriyorsa işte İmâmı Şeyh Muhiddin’in dediği bu esâsen cehhennem kendini yitirir bu esâsen bu CeheNNem CeheNNemlikten çıkar vazife bitmiştir içinde kimse kalmamıştır. O zaman diğer CeheNNem Ehli (Hicr 2) Rubemâ yeveddu-lleżîne keferû lev kânû muslimîn(e).: İşte o zaman Yahudi Nasranî diğer diğer.: “ah keşke biz onlarla alay ediyorduk amma neticesi o kelime tamamen çıkardı keşke biz de onlar gibi olaydık ama çâre kalmadı!” Onun için ALLAHu zü’l-CeLÂL emir veriyor gelen altı tabakasını CeheNNemin üzerine tamamen tavan yapar kapatır göremezler hiçbir yere bakamazlar göremezler tamamen inkitaya uğrarlar. Ve nidâ ediliyor.: “Ey CeheNNem Ehli huludun bile mevtum ebedîsiniz hiç ölüm yoktur!” Artık tamamen inkita olur hiçbir kimse çıkmaz CeNNet Ehline de artık CeNNete girme işi bitmiştir. CeNNet Ehline de.: “Siz de ya Ehlil CeNNet huludun bile mevtum ey CeNNet Ehli sizde ebedî ölümsüz bir ebedîsiniz.”
İşte bu şekilde bilmek lâzım anlamak lâzım meselâ CeNNetlik dediğiniz iki vasfı vardır bir tanesi Rasûlullahın şefaatiyle çıkar bir tanesi de Samîmi Dostlar vardır, bu Dünyâda Kardeş olunmuşlar, Samîmi Dostlukları devâm etmişlerdir. CeNNette otururken.: “Felân kimseyi göremiyoruz ya keşke olsa da özledik!” dediğimiz an CeheNNem’de ise dâhi ALLAHu zü’l-CeLÂL o an için CeNNet Ehlinin temenni ettikleri birşeyden yerine gelir o kimse aklımıza fikrimize geldiği takdirde CeheNNem’de olsan dâhi çıkar CeNNete gelir. Onun için bu Dünyâda diyor ki.: “Kimlerle dosluk edeceğinize dikkat edin kimlerle kardeşlik ahdedeceğiniz dostluk yapacağınızı ünsîyyet edeceğinizi ki o gün CeNNette anışında birbirinizi o zaman ansa dâhi velev ki CeheNNem’e girmiş olsak dâhi çıkarız!” ki âyet-i celilede öyle diyor (şuara 100 – 101) “Fe ma lenâ min Şâfiin Ve la sadikın hamim bize şefaat edecek bir kimse çıkmadı veyahutta bir de samîmi bir dostumuz anıp da böyle bir dostumuzda çıkmadı” umutları kesilmiştir.
Haah CeheNNem Ehli sonsuz olan ebedî CeheNNem’de CeNNet Ehli de sonsuz olan CeNNette oldu mu..
Herşey esasında başlayınca artık bu işi bitirmek lâzım şimdik ne kadar var işte Gardaşlarımız bakınız anlatmış olduğumuz yâni “bu iküfürdür” bilmem şu küfürdür işlememiş vs vs vs.. bunların hepsi küfrü var ise de eğer bu Şeriatın karşısında inanmayıp da başka bir şekilde küfür ise de fakat bu küfür CeheNNem’de temelli olandan değildir çıkarır tevbe istiğfar ettiği takdirde çıkarar, ölmeden önce tevbeye inerse hiç şüphe yok ki ALLAHu zü’l-CeLÂL vaadi vardır hatta ki zümer 53 “Kul ya ibâdiyellezine esrefu ala enfusihim la taknetu min rahmetillâh” ALLAHın Rahmetinde yâni umut kesmek esâsen Günah-ı Kebâirdendir hem enşiddetlisinden zirâ ALLAHın Rahmetini böyle kısılır görmeyiniz sanki gücü yetmiyor gibi böyle bir şey düşünmeyiniz kendisi bizâtihi ilân ediyor “Kul ya ibâdiyellezine esrefu ala enfusihim” kullarıma söyle Habîbim İsrâf etmişler çok hatalar işlemişler aşırı derecede “velâkin la taknetu min rahmetillâh” benim rahmetimden ümitlerini kesmesinler “innALLAHe yağfiru zunübe cemia” ALLAHu zü’l-CeLÂL zenblerin cemi’sini tamamen mağfiret kılar bu hazırdır ve asla hiçbir kimse tereddüd etmesin “innehu gafururrâhim”
Onun için daimâ RABBımıza karşı hüsnü zan sâhibi olmak yâni hemen azâb hemen şiddet bu gibi şey düşünmeyin. ALLAHu zü’l-CeLÂL celle celâlehu SubhÂNe ve TeALÂ kullarına o kadar bir açıklık vermiş ki o kadar açıklık vermiş ki ALLAHu zü’l-CeLÂL SubhÂNe TeALÂ yâni zannımıza göre karşılayacaktır zannımız RABBımıza göre bu şekilde zannedersek RABBımız aynı çıkar hüsnü zan sâhibi olursak tamam..
Haaa böyle Onun için böyle rahmeti bakınız RABBımız celle celâlehu rahmeti 100 bölüme bölmüştür bir bölümü bu Dünyâda idâre etmektedir bir bölümü 99 u duruyor bir bölümü kâfirin de dâhilinde kendisinde mühlet veriyor mülkünde yaşıyor yaratmış ALLAH fakat geliyor da “ALLAHın oğlu İsâ varmış ALLAHın oğlu Üzeyir varmış ALLAH şöyledir böyledir karısı varmış!” bakınız bu rahmet sebebiyle bunlara mühlet veriyor ne yaparsa yapsın mühlet veriyor yaratmış mülkünde yaşatıyor ni’metlerini veriyor çünkü mutlaka ve mutlaka iki zümre olacağız mutlaka hem CeheNNem Ehli olacak hemde CeNNet Ehli de olacak bunları acâyib görmeyelim olan hadise bunlar olacak “ferukû’n filCeNNeti ferukû’n fis sâir” bir bölümü CeNNetlik bir bölüm şimdi Firavun CeNNete girse yakışır mı şimdi Rasûlullah ve Enbiyâlar CeheNNem’e girse yakışır mı. İki yoldur bu ne acâyib öyle yâni hemen hepisi bugün esâsen hep ALLAHu zü’l-CeLÂL’in ma’lumatıdır.
Onun için bir rahmeti sebebiyle bir rahmet bir rahmet ile idâreciliği bu Dünyâda bir rahmet tek hepimizi ve kâfirler de aynı zamanda ve hayvanatlarda dâhilindedir bunların hepsi bu rahmetten faydalanıyor. Peki yarın Mahşer Gününde vardığımızda peki Mahşer Gününe vardığımızda hayvanatlar zâten muhasebeleri olur sonra türab olurlar onların rahmet yönü kalmamıştır. Kâfirlere gelince o gün için rahmet yoktur açıkça o gün için adaletle tecellî edecek rahmet yoktur kâfirlere karşı asla asla!. Onun için rahmetin tamamı bizler içindir doksan dokuz daha bekliyor eklenerek yüz rahmeti Kıyamet Günü bize harcayacak bize bize bize yüz rahmet yüz rahmet ki o gün için o kadar rahmet ki o kadar RaûF ki daha o zamana kadar hiç o kadar olmamıştır bu şekilde. Şimdi bu buradaki rahmeti de eklenecek ve böylece mü’minler için Ehli Tevhid için bu rahmettir. Hülâsa artık bölünme yoktur peki bu yüz rahmet dururken mühlet veriyor ne kadar yapsan yap Efendim şöyle böyle bir şey demiyor kâfirler iftira ediyorlar yine halen yaşıyor ni’metlerini yiyor içiyor bir şey demiyor bu bir rahmet durumu rahmet durumu Onun için buyuruyor ki “ene venisi ve zunufe el azîm” yâni esâsen insanlarla aranızda bir hadise vardır çünkü ben Aleyhisselâtü vesselâm bir hadisinde diyor ki Cenâbı RABBul’- İzze ve SubhÂNe TeALÂ kullarımı kezzebeni İbni Âdeme vem yekullahu zalike veşetameni vemyetekuni zalike Âdem oğlu beni hem keteder hem yalancı eder neden acebâ ALLAHu zü’l-CeLÂL hadisi kudsi bu kezzebe İbni Âdem velem yekullâhi hakkı yoktur ve şetameni yemyyetekun kesbediyor da yine hakkı yoktur neden keemmeti tezbiduhu iyake ve kayyu iyyakene kemâne zalik ( eksik çekilmiş olabilir) bana yalancı dediği yine şu öldükten sonra yine avdet edemez demektedir demek ki beni yalancı ediyor halbuysa ben tekrar yine hayat vardır mahşer vardır diyorum ama bunlar beni tekzib ediyorlar veşetamâni ve emmeşet muyaya fe kavlu ittiha’za velâda onların kavillerine göre ALLAH çocuk ittihaz etmiştir karısı varmış çocuğu varmış halbuysa o zaman buyuruyor ki ve enne Ahadus samedu ben Ahadım bir Samedim yâni muhtaç değilim. Samed dediğiniz muhtaç değil karıya çocuğa bir şeye hâşâ!. “lem yelid velem yuled” ne bir kimse benden olur ne de ben kimseden olmuş olurum böyle bir şeyimiz yoktur “velem yekullehu küfüfen Ahad” bana şeriki benzeri misâlim hiç kimse yoktur tek ALLAHu zü’L- CeLÂL vahdehula şerike leh..
Onun için buna rağmen söylemelerine rağmen yine mühlet veriyor neticesi herkes kendi varacağı yeri bulur o sebeble..
Esâsen bu Dünyâda yapacağımız inanın ki bu yüz rahmeti daha büyük bilmemiz lâzım ki yüz rahmet tamamen mü’minlere harcayacak ve hatta Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.. bir gün mescidin kapısında gani’metler gelmiş gani’metler içerisinde bir kadın vardır çocuğunu gayıp etmiş öyle ki oraya koşuyor buraya koşuyor Sahabe-i Kirâm diyor ki.: Bakınız ananın şefkatına bakınız bir evlâdı nasıl arıyor nerde çocuk buluyorsa alıyor okşuyor öpüyor tâbi evlâdı olmadığı için bırakıyor neticesi evlâdını buldu. Bulduğu zaman artık nasıl hareket ettiyse artık olabilir Rasûlullah ashâbıyla daimâ olarak dikkat ediyorlar.: “Gördünüz mü ananın şefaktını, evlâdına olan şefkatını gördünüz mü?” “evet” Rasûlullah.: “Peki bu Ana şimdi ateş yakılsa da deseler ki şu evlâdını ateşe at deseler bu kadın ateşe atar mı?” “atmaz” Rasûlullah.: “Nasıl atar şefkatı bu kadar uğraşırken evlâdını bulunca bu sevincine karşı ateşe atar mı hiç yâni bilin ki ALLAHu zü’l-CeLÂL bu ana şefkatından yetmiş kat rahmeti vardır kulları üzerinde ALLAHu zü’l-CeLÂL bir ana nasıl ki evlâdını ateşe atmıyorsa ALLAHu zü’l-CeLÂL kullarına da muamelesi böyledir hem yetmiş kat bu gibi de değil” biz bu kadına muhayyer de koysalar muhayyer ister atar ister atmasın peki atar mı oğlunu ateşe atacaksın amma atmakta atmamakta sana bağlı atar mı ALLAHu zü’l-CeLÂL diyor ki Nisâ 48 İnna(A)llâhe lâ yaġfiru en yuşrake bihi veyaġfiru mâ dûne żâlike limen yeşâ ALLAHu zü’l-CeLÂL’e şirk eden müstesnâdır bazısı dilediği meşiyatihi yâni kimse mecbur edemez ki a’zab edecek veya etmez diye kimse mecbur edemez ALLAHu zü’l-CeLÂL şefkati ana şefkatından yetmiş kat olan böyle hemen kullarını alıp da atar mı böyle yeter ki şöyle bir pürüz bulunsun şöyle bir ele alınacak bir şey olsun da mutlaka ve mutlaka CeheNNem’den çıkar çıkar bunlar ise kâfir değil şey değil ElhamdüLillâH İslâm Diyârındayız “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyor veyahutta ne gibi bir ama yok ALLAHu zü’l-CeLÂL Firavunu getirdiyse yok bu şekilde dediyse onu bilmem artık ALLAHu zü’l-CeLÂLle o kimsenin arasında hadisedir. Onun için bizi böyle yese düşürmeyin düşürmemek lâzım ALLAHu zü’l-CeLÂL’in rahmetine ne kadar güvense o nisbette fayda verir ALLAHu zü’l-CeLÂL cümlemize ale’l- hakk nâsib ve müyesser eylesin bizlere salah etsin hidâyet versin şuur versin ALLAHu zü’l-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin âmin..
Bu kelimeyi de söylemeden geçemem bir gün bir kadın tandırın başındadır ateş yokuyordu arkasında da çocuk var mecbur bu ateşi böyle eğilirken ekmek atıyor çıkıyor çocuğunu böyle korumaya çalışıyor yâni ateş üzerine etki etmesin diye o zaman diyor ki Cenâb-ı Rasûlullah görüyor musunuz ana şefkatı nasıl evlâdı nasıl koruyor evet Rasûlullah ana duyuyor bunu eee ana bilmiyor mu şefkat durumu evlâdına ne kadar tedirgin duruyor o kadar titriyor Rasûlullah vallâhi buyurduğun gibi böyle olduktan sonra ALLAHu zü’l-CeLÂL kimseyi CeheNNem’e atmaz bu şekilde kadın çünkü kendi şefakatı evlâdı üzerine olunca bir de ALLAHın yetmiş kat şefkatı olunca vallâhi kimse CeheNNem’e girmez diyor Mübârek o zaman bir taraftan keyf bir taraftan şey gözyaşı atar gelir ve der ki vallâhi söylediğin yerindedir güzeldir fakat illâmen ebe Rasûlullah’a sordular illâmen ebe kimdir Rasûlullah illâmenebe o müstesnâ olan kimdir acebâ “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demeyen bir kimsedir “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” yoksa o artık ne dışındadır o nakat fakat “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” var ise sonunda CeheNNem’den çıkar değil mi ki çıkar çıkacaktır kâfir CeheNNem’den çıkmaz ona göre eğer kâfir ise bu halderdir amma bir “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ı var ise mutlaka ve mutlaka bu kelime bunu çıkarır ister inşeALLAHurRahmân sonundaki CeheNNem’den çıkan işte bu RABBımız bizleri ale’l- hakk nâsib eylesin..
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin -n-nâri ve ashâbu-l cenne ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi..
24 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.:
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn, vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Azîz kardeşlerimiz mi diyeceğiz evet azîz bizim nezdimizde azîz yâni pek meraklı değilim hele bilhassa şeyimize yapılan takılan bu gibi pek alışkın değiliz fakat öyle bir sorumluluk doğuyor ki artık öyle bir gündeyiz ki bilemem bir damlayı bir deniz haline getirmeye çalışıyorlar. Onun için buraya gelmezden evvel bir zümrenin anlayışı ve itikadını anlatayım bir zümre âilelerini hacca eletmiyor göndermiyor, farzı durdurmuş farzı durdurmuş ALLAHu zü’l-CeLÂL Rasûlullahın Hanımları yâni Vâlidelerimizi götürdüğü halde ve sonradan kendisinden sonra da Hazreti Sıddık ve Hazreti Ömerde aynı böyle ÜMMeti mü’minin giderlerdi hac ederlerdi. Hazreti Aişe der ki.: “Namaza kalktıklarında benim için kendisi ve diğer kimselere siz tavâf ediniz!” diye tavâf veriyor müsaade ediyordu ve tavâf eder gerçekten Nisâ kısmını biraz tavâfın halkasının dışında olunması kenârında olmak lâzım. Peki yüz açık el açık tavâf etmesi gereken bir meseledir fakat bu zümre dediğimiz yâni farzı durdurmuş göndermiyor kendileri onların yerine vekâlet gider böyle şimdilik şer’an olarak bir kadın bir hanım üzerine farz olduğu takdirde mahremle beraber gitmekle mecburiyetindedir. Kocası babası amucası dayısı evlâdır gider mecburdur bulunmadığı takdirde mahrem yok böyle nikah düşmeyecek olan kimse yok ne yapamak lâzım?. Bu kimse Ebu Hanifeye göre bir vekil tâyin eder gönderir fakat diğer İmâmı Şâfi, Ahmed, İmâmı mâlik bu üç mezheb birkaç tane beraberce toplu bir şekilde birkaç kadın beraberce gidecek olurlarsa birbirini korumak yönünden câiz, cevâz vermişler.
Ee gidememezlik etmişler tâbii İmâmı Şâfi İmâmı Hanifeye göre o devre için hakikaten bir tarafta haklı. Çünkü o zaman develerle Mekke Medine arası on iki günde kat edilebiliyor tâbi indir bindir muhakkak artık beraber olması lâzım ki çünkü abdest alacak abdest ihtiyacı vardır kadınlar fazlaca birbirini belki güdemezler gurbet yâni çöllerde bunun için Ebu Hanifenin bu yönde ALLAH razı olsun i’tinalı etmiştir. Fakat diğer Mezhebler beş altı tane kadın birbirini kollamak yönünden birbiriyle giderlerse bu da gidebilir. Ama bu güne bugüne gelince şimdilik hâl-i hazır bugüne gelince İmâm Ebu Hanife olmuş olsa o da aynı onlar gibi cevâz verir. Çünkü uçakla gidiyor taksiyle gidiyor herhangi bir nahoş hal olmaz. Haah o kendi kendini korunacak derecede imkanları var her neyse artık bu şer’an ve mezheb arası olan farkı anlatmış oluruz cevâz verilmediği takdirde Efendim bir vekil tâyin eder gönderir. Peki bir vekil tâyin etti geldi Hacılık yapıldı sonrada oğlu bilinmedik bulunmadık yerde kardeşi geldi veyahutta kocası geldi amucası geldi dayısı geldi beraberce gidebilecek bir şahsiyet geldi o eğer kudreti varsa bir daha hacca gitmeye kudreti varsa onunla tekrar gider. Haah bak bu ihtimâmine bakınız o gönderdiği vekâlet zarurî durar gittiği zamanda bu sefer kendisi eğer zengin ise bir daha gidebiliyorsa bu sefer mahremle birlikte gider. Bu karar hükmü böyledir şimdi ise hiçbir sebeb yokken kocası gidiyor kendisi namına karısı namına kocası gidiyor neden bakınız sebebe dikkat ediniz! Çünkü bir kadın diyor bir tel dâhi saçından bir tel dâhi görünce tavâf hac kabul olunmaz bir tek saçından düşmüş böyle yüzüne gelmiş bir tel Efendim Hacılığı tamam olmaz!. Ee ne edeceksen o zaman.: “Sen dur ben gideyim!.” diyor yâni farz koskoca farz bir tek saç! Yav bu saç ne oldu bilmiyorum ki bu saç ne oldu keşke bir grup insanlar peruk giyseler de millet o saçı seyretsin bari!. Şimdiki bu böyle başı açıklık illâ çalışacaksın derse ben bir kanun çıkarıyorum hemen bir peruk giy de saçın üzerine gitsin, işini görsün şu halde öyle olması lâzım. Bu saçı bu kadar yâni bir tek tel düştüğünde veya göründüğünde hac kabul olunmuyorsa artık buna ne diyeceksin ki! Hülâsa yâni bir zannı bir delil şekline getiriyorlar gardaşlarımız dikkat edin bakınız elinizde kitab ve bu kitabta Kenzul’- Ummal onun gibi hadis câmiası hiç yoktur ve yapılmamıştır. Bu Mübârek zât tevbe ile zenble alâkalı derlemiş üçyüz küsür hadiste tevbe zenb hata işlenen zenblerin affı yönünden başta iki hadis getirmiş kitab başlangıcında diyor ki.: “Beni İsrâil Devresinde Aleyhisselâtü vesselâm bir kimse çok kattar o kadar insanları katletmiş ki doksan dokuza kadar çıkarmış. Doksan dokuz kişi öldürmüş ve bunun üzerine kendine bir pişmanlık duymuş tevbe etmek istemiş evet zamanın en âlim kişilerini araştırmış buna soracak ta bundan bir fetvâ alacak bir âlimi bulmuş ve bu hikâyesini anlatmış ben doksan dokuz kişi öldürdüm benim içim tevbe mümkün müdür, mümkün değil midir.: “velâ sen 99 dokuz kişiyi öldürdün ne tevbesi bu hiç ALLAHtan korkmadın mı sen öyle mi diyorsun?” onu da öldürmüş 100 olmuş 100 ettikten sonra çok daha üstün âlim aramış o zaman en âlim kimseyi bulmuş hadisesini anlatmış.: “100 kişiyi öldürdüm Efendim ama bu anda hâl-i hazır pişmanlık var ben tevbe arzuluyorum bunda bir daha işlememeye karar verdim amma tevbem geçerli mi geçersiz mi bunu arıyorum!” “Evlâdım ALLAHın Rahmeti karşısında senin işlediğin lafı mı olur evlâdım ALLAHu zü’l-CeLÂL Rahmetini peşinen Rahmetini ilân etmiş yâni Levh-i Ezelî de mükellefiyeti yaratacağında ilk olarak kâlem ve levhi yarattığında ilk yazacağı “bu uktum Rahmeti sadaka gazâbî yaz diyor kâleme Rahmetim gazâbımı gâlibtir.”
Haah o sebeble bu hoşuna gidiyor bu iş.: “Peki ne yapmam lâzım?” “Ancak oğlum tâbi burada bu kimseleri katletmişsin ne kadar tevbe etsen olabilir karşı karşıya gelirsin karşına gelince tahriş eder tekrar yine tekrar yine eski haline dönersin bunun için bu Belde’den hicret edeceksiniz felân Beldeye gideceksin onlar ALLAHa yarar bir kul sâhibleridir güzel muttakî şahsiyetlerdir onların arasında gidersin ömrünü orada tamamlarsın ALLAHu zü’l-CeLÂL kimseyi Rahmetinden red etmez ye’se de düşürmez. ALLAHu zü’l-CeLÂL Azîmdir Rahmeti de çoktur!” Hareket eder hemen o Beldeye gitmek ister yarı yarıya varınca vakti gelmiş ecel gelmiş derhal rûhu kabz olunmuş, kabzolununca her iki Melâike de hemen kaptırmaya ister Azâb Melâike ister, Rahmet Melâike her ikisinde bir abrede kopuyor.:”Bu bizimdir, yok bizimdir!” diyerekten. Sonradan ALLAHu zü’l-CeLÂL bir Melâike bir beşer yönüyle geliyor.: “Ne oluyorsunuz bana bir hakem verir misiniz?. “Biz böyle ederiz böyle ederiz!.” “Aaa bunu bilemediğiniz mi en iyisi ölçeceksiniz geldiği Belde’den ve gideceği Beldeye ölçeceksiniz eğer bu cinâyetleri işlediği Beldeye yakın ise demek ki o bölümde sayılır. Eğer o Belde’den çıkmış olduğu Beldeye aştı ise o zaman tevbe yönüne gitmiştir o zaman bu kimseler sâhibi olması lâzım!” Ölçmüşler dengi dengine gelmiş hemen Rahmet Melekleri kapmışlar. Bunu rivâyet eden kim İmâmı Ahmed ve MüM her iki münâzara yaparken.: “Bizimdir, sizindir!” derken ALLAHu zü’l-CeLÂL celle celâlehu vahy ediyor yere çıktığı yeri uzaklaşıyor o gideceği yere de yaklaş diyor ALLAHu zü’l-CeLÂL ve bu şekilde bakıyorlar o yerden çıkmış yakın gideceği yere yaklaşmıştır. Canla başla hemen Rahmet Melâikeleri alır ve böyle Rahmet kısmından kabuliyet kısmından geçmiş olur..
ALLAH Aşkına düşünün Beni İsrâilin Kavmi 99 veya 100 kişi öldürmüş rahmetten ye’se düşmemiş ve burada bir kıl yâni saç meselesi Hacılığı da tamamen yok ediyor. Hiçbir geçersiz. Yâni artık bunu da düşünün düşünün! ALLAHu zü’l-CeLÂL’in en fazla hoşlaşmadığı Rahmetinden ye’se düşmektir ve Rahmeti o kadar küçümsüyorlar ki keennehu Efendim bu gibi zenb Rahmetinin üstünde tutmuşlar. Halbuysa kesinlikle küfürdür yâni Rahmeti bu şekilde tanıyorsan küfüre kadar gider. Hele bilhassa ÜMMet-i MuhaMMed’e karşı o Beni İsrâil esâsen Beni İsrâil haseneleri hasene birdir bir hata düçar olduğunda da evinde yazılırdı üzerine yazılır kapısında veyahutta kendisini affetmek için kendisini öldürmesi lâzım, böyle bir tevbeyle hemen geçivermez. Bazı zümre vardır kendisini âdeta öldürmesi lâzım. Bundan sonra öyle de kabul olur. Velhasılı ne diyelim ki bu kadar da bir cehâlete gömülmüş hiç kim yâni kendi sistemîni şöyle keyfine göre uysun alt üst olsun. Yâni bir denizin içinde bir ne diyelim bir kazan içerisinde hepisi boğulsun gitsin!. Bugün hâl-i hazırda anlatmış olduğumuz Kenzül’- Ummal tevbeyle alâkalı ve zenblerle alâkalı. Anlatmış olduğumuz 300 küsür hadis bir açmış bir Kitabu’t- Tevbe ve böylece fasıl fasıl çeşit çeşit sistemleri anlatıyor. Bu son hadis okumuş olduğumuz hem Buharî hem Müslim birinci hadis İmâmı Ahmed ve Müslim ikinci hadis Buharî ve Müslim. Peki beni İsrâile bu kadar tolerans tanımış bu kadar helâl vermiş ise ALLAH ÜMMet-i MuhaMMede ne dersiniz!.
Haah bizden evvel tevbe gargaraya gelinceye kadar müsammaha yoktu. Yoktu fakat Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm bir sene evvel kabul etmedi, bir ay evvel kabul etmedi, hafta kabul etmedi, günlere düştü, saatlere düştü hatta yukarı illem gargaraya gelinceye kadar gargaraya gelinceye kadar ALLAHu zü’l-CeLÂL’in kulun tevbesini de kabul eder. O ana kadar gelmeden tevbe ettiyse geçirlidir, imân ettiyse geçerlidir. Ancak güneş batıdan doğduğu takdirde o zaman ne tevbe ne imân geçirli değildir, o kapı kapanır o kapı kapanır. Hatta zümreler vardır ki Mehdi geçmiş Deccâl geçmiş şimdilik İsâ’nın nuzuluni bekliyorlar veya Beyaz Saraydan bir parlama arıyorlar. VALLAHul Aziym billâhil Azyim şu Cumanın Mübârekliği için söylüyorum ne Mehdi gelmiş ne Deccâl daha var, daha var a’zami belki yirmi sene en azından. İster yâni MuhaMMedü’l- Mehdi vaad edilen Rasûlullahın Zürriyetinden Fatma’nın Itretinden gelecek olan babası Abdullah İsm,i MuhaMMed Ehlidir. Yâni hidâyet yönünden çalışacak kimsedir Hüseynî veya Hasanî olan Hazreti Fatma’dan. Vallahi bu ana kadar gelmiş değildir. Ama yakında olabilir. Çünkü zuhur olduğu takdirde tâbi çocukken çıkmaz elbette bir Kabadayı haline gelmiştir amma gelebilmesi için Rasûlullahın verdiği işârete göre yâni hâl-i hazır Muaviyenin Hilâfetinin başlangıcından itibaren bin dört yüz geçtikten sonra beşince asrın mutlaka bunlar peydah olur. İşte hisâb edin Muaviyenin Hilâfeti başladıktan itibaren bu anda hâl-i hazır 1418 ama hicri olacak 1418 amma hicri bu hicri. Onun için hicri değil anlattığımız mutlaka Muaviyenin Hilâfetinden itibaren asıl öyle alacaksınız kırk mı çıkar evet kırk çıkar. Onun için hâl-i hazır asırda zâten hâl-i hazır kırkın yarısı bitmek üzere değil mi 19 olduk yir mi yirmi bir sene sonra bu asır başlar, son asır başlar. Son asır başladığı takdirde MuhaMMedi Mehdi ilk olarak zuhur eder. Ama MuhaMMedi Mehdi belki diyeceksiniz ki şimdi doğmuştur çünkü ama çıktığı zamanda Kabadayı çıkar gelip de böyle sâbi süfyan çıkmıyor. Onun için böyle evvelden çıkmış olur hazırlık olmuş olur. Onun için bunu bilmem fakat yâni 1440 senesinde ve mutlaka ve mutlaka hicri sene olarak 1440 senesinde mutlaka son asrın başlangıcıdır ve bunda işte o zaman MuhaMMedül’- Mehdi de olur Deccâlde olur Hazreti İsâ da gelir Yecüc ve Mecüc o “tulu’ş-şemsdu mağribuha tulua şemsin mağribiha”
Ee ne zaman olur asrın başından 19 sene sonra yâni son asrın bu hicri sene 1440 değil mi ya orada son asır başladı mı o halde 59 senesinde 60 a basar basmaz ve basmadan güneş batıdan doğar batıdan doğduğu takdirde kesinlikle ne tevbe ne imân hiçbir şey yok, tevbe de geçmez, imân da geçmez. O zaman o ana kadar mü’min olduysa mü’mindir, kâfir ise kâfirdir değişmez arkasında da artık imân yok!.
Haah yâni imân gettikten sonra arkasında yâni başka hiç yönü yoktur. Bunu tersine söyleyen hele inkâra kalkışırsa da küfürdür çünkü âyetle sabit delili var âyete delil olan bir şeyi inkâra kalkışırsa küfürdür. Hatta hadisi mütefâreten bugün Buharîyi okuyun Buharîyi okuyun Deccâl Hadisesi var Buharî de yâni en sâhih hadislere sâhib olan Buharî Deccâl mevcuddur bugün kitablarda Müslimde hepisinde vardır. Hele bir hassa Hazreti İsâ’nın Nüzulü âyet ile sabittir. Yecüc ve Mecüc âyet ile sabittir. Tulu’u şemsi bi mağrubiye âyet ile sabittir. Dabbetü’l- Arz mü’mini ve kâfiri ayıracak olan sabittir. Yâni bunlar inkâra kalkışmak esâsen küfürdür. Ama ne çâreki Deccâle başka şekilde teşkil ederler gelmiş ve geçmiş oluyor. yok vallâhi ne gelmiş ne geçmiş daha gelecek bu böyledir bu tür laflara kulak vermeyiniz bir Cenâbı RABBul’- İzze celle celâlehu şu Cuma Günü münâsebetiyle Cenâb-ı Rasûlullah’a buyuruyor.: “ALLAHu zü’l-CeLÂL’in hasenesinin hayratını en fazla makbul tuttuğu Rızasını celb eden Cuma Günü işlenendir. Fakat hata kısmında da en ALLAHın gazâbına yakın olacak kısmı esâsen Cuma Gece veya Gündüzünde işlenendir.” Cuma Günü çok i’tinalı olalım diğer günlere benzetmeyelim daimî bedenen rûhan kalben dilimizle iyi olmaya güzel vakıtları geçirmeye gayret edelim. Buna tavsiyemiz Kardeş Tavsiyemiz olarak Cuma Günü başka bir âlemi vardır yâni tüm hayratlar ALLAHu zü’l-CeLÂL’in son Cuma Günü diye hepsi korkuyorlar.: “Selâm! Selâm!” diye taleb ederler, Selâmet taleb ederler. Çünkü yâni esâsen ibtidası Âdem aleyhisselâm Cuma Günü başlamıştır, İkindi Devresinde yâni yapısı Cuma Günü olmuş rûh verilmiş CeNNete de eletilmiş fakat Cuma Günü de kıyamette Nefhetü’l- fi’s-sur da olacaktır Onun için Cuma Günü istisnâsı vardır..
Eee en güzel yapacağınız Sûre-i Kehfi okumak Sûre-i Kehfi bilemiyorsanız Sûre-i Kehfin başlangıcından veya sonundan onar âyet okuyun, Deccâlin Fitnesinden emîn olursunuz ve eğer bunu da okumuyorsanız esâsen en efdali salâvâttır yâni her gün Kur’ÂN efdaldir, fakat Cuma Günü ve Gecesi Salâvât hepsinden efdâldir Rasûlullah şiddetle tembih eder.: “Zirâ salâtınız bana arz edilir.” Aracı olmadan kendisine arz edilir. Haah yâni duyar ve alır Rûhanîyeti çok yaygındır her terafa her salâvât getiren te’siri vardır, hassasiyeti vardır. Onun için salâvât Cuma Günü en mu’tad hale getirmeye gayret edelim RABBımız bize ahseni zafer ve müyesser eylesin!.
Konuşan.: Kehf Sûresini saban namazı ezân okuduktan sonra olur mu?.
MSHekim.: Olur Hacı, çünkü senin arkanda uykun gelir de çabuk bitirmek.. “Eee Cuma ezân okunduktan sonra farzını kılasıya kadar Kehf Sûresi okusak olur mu?” “Valla bilmem artık seni geceden mi sayar bilmem. Haa güneş doğmayınca gündüz olmuyor ikisinin arasında kalırsın sonra haah..”
Konuşan.: Efendim sabah on âyet akşam on âyet gündüz hepsi hadis böyle.. MSHekim.: O güzel hahh hele bilhassa kaçma kaçıyor ya..
MSHekim.: O başka, o başka başlıyor da hürmeten bir önceliği vardır ama okunması Cuma Gecesi yâni güneş batmış bu gece nedir Cuma Gecesi deniliyor ya.. Fakat İkindiden evvel Cuma Gecesi deniliyor mu Perşembe Günü diyorlar değil mi ya.. Ama buna bir saygı vardır onun fa’zaili fa’zaili fa’zaili şeysini değiştirmiyor fa’zail itibariyle âdeta bir Cumanın hayır ve berekâtı üzerine yaygındır ve Cuma Günü gündüzü bittikten sonra da Cuma ertesi başlayan dâhil güneşe kadar Cumahın hükmü devâm eder. Rûhlar dâhil serbesttir oldu mu?. Ama bu esâsen yirmi dört saatlik hürmetine içinde olması uygundur yâni Cuma Gecesi gece güneş battıktan sonra Gecesi Cuma Gecesidir artık akşamdan sonra oku yatsıdan sonra oku ne zaman okursan oku bu Gecesine bağlı oldu mu ötekisi de Sabah Namazı kılındıktan sonra güneş doğduktan sonra akşama kadar ne zaman on âyet okursan tamamdır. Ama Sûre-i Kehf yapacaksan doğrudan doğruya gündüzünde oldu mu inşeALLAH Hacı olursun Adil diyelim. Rûhlar dolayısıyla çok daha evvel serbestlik veriliyor Cumanın fezâili gibi bir fezâil yayılıyor öteki komşularına da bir parça yayılıyor ama Cuma Gecesi Cuma gündüzü diye bunu ayırmak lâzım..
Konuşan.: Devâm ediyor musunuz Efendim arkadaşın suali vardı da Hocam Hacıya gittik saflarda kadınlarla iç içe kıldık bunun bir sakıncası var mı Hocam?.
MSHekim.: İnanın ki yâni âhiri zaman ya Haccac Devresinde Enes İbni mâlik bulunuyordu Enes İbni mâlike dediler ki.: “Efendim ne olursun şu Haccaca bir DUÂ et de zulmünden kurtulalım çoklarını katletmiş Said İbni Cübeyr gibi şahsiyeti öldürdü Sâid İbni Cübeyr..” Hasanı Basri diyor ki “Dünyâ çapında onun ilmine ihtiyacı vardır o kadar çok ulemâyı elef telef etti sahabe o zaman çok fakat Hazreti Enes Devreside idi ve Basrada idi çok bazı sert söylerdi. Enes artık onunla muhattab olmuyordu dediler ki.: “Buna bedDUÂ etsen de artık kurtulsak bunun zulmünden!” Kendisi öyle buyuruyor.: “Susun susun beni bu yönde mecbur etmeyiniz korkarım ki buna bedduâ ederiz gider de arkasından yerine belki hınzır gelir!” diyor. Neden?. Çünkü Rasûlullah buyuruyor ki.: “Rasûlullah Aleyhisselâtü vesselâm kendisinden sonra herhangi gün gelen mutlaka geçen günden şerlidir.” Yâni gelen gün geçmiş günden şerlidir bakınız “mâmin yevmil illâ vellezi badehu şerren hatta felkune RABBehum” hadi bakalım hiçbir yevm hiçbir gün yok ki gelecek gün mutlaka bu geçen günden daha şerlidir hattaki RABBımızı buluncaya kadar.. Yâni kıyamete kadar o sebeble “mâmin yevmi illâ izâted şerrehu ve kalle hayrehu” hiçbir gün yok ki mutlaka şerri çoğalır hayrı azalır. Ee sen dinle artık 1400 küsür sene geçmiştir ve her gelen gün hayrı azalıyor şerri çoğalıyor ve her gelen gün geçmiş günden daha şerlidir sene diğer seneden şerli, ay diğer aydan şerli peki şimdilik bu Hicâzdaki bu buradaki bu sene gibi hengame Efendim sistemsiz nizamsız başıboşluk bir arbede bir tantana kadın erkek namaz her yerde beraber olmuştur. Böylesine daha hiç görmedim hiç görmedim yâni 16 gidişimiz vardır yâni bu anda yâni son her gidişimizde bu son devrede her gidişimizde yedi kilo fire verip geliyorum. Valla yemeden içmeden değil çünkü muazzam yaşıyoruz sanıyorum ki bizim gibi böyle Hacılar nizamlı sistemli bol yer bol gezer keyfine göre bayağı şey gibi harcıyoruz. yiyiyoruz sistemimiz ve rahatımız çok yerindedir fakat bu gibi şeyler bizi çok üzer. Bundan evvel gittim seve seve diyerekten kadın erkek “seviy” diyor bunları biliyoruz polise diyorum bunları geri saflarda seviy seviy ALLAH müstahakkınızı versin dedim seviy seviy de olur mu?. Onun için bu ben 72 kilo iken 65 le döndüm şimdi 58 le döndüm işimiz bu insan gayrete razı olmuyor, gayrete razı olmuyor yâni erkekler beraberce oturuyorlar, yiyorlar içiyorlar namazı da yan yana önünde arkasında her yerde kadınlar. Hele Cuma Günü bir yer bulamıyoruz. Cuma Günü kadınları kesinlikle bırakmamak lâzım bunu hem Diyanet hem Şirket hem Hocalar anlatmak lâzım anlatmak lâzım. Biz bunu anlatıyoruz bu sebeble anlatıyoruz bu yâni hâl-i hazır anlatmak lâzım. Tavâf ne demek?. Tavâf, Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Namazzır es-salattır.” Nasıl ki Cumanın Hutbesi bir salat mâhiyetinde ise tavâfta namazdır. Ancak bunda bir konuşma yetkisi vermiştir ama konuşma hakihi ve malhayâni mi?. Hayır, konuşma gerektiği bir şey kimseye sen şurayı ört veya coşma güzel ol hani Emribi’l- ma’ruf, Neh-yi Ani’l- Münker söyleyebilirsin diyebilirsiniz. Dünyâ Kelâmı değil. Ondan sonra tâbi namazda DUÂ vs. olmaz ancak Kur’ÂN okursun ancak bunda SubhÂNALLAHi “Lâ İlâhe İllâ ALLAHu vahdehulâ şerike lek” bu gibi şeyler söylersin. Haah DUÂ da edersin bu da câiz bu da esâsen namaz hükmündedir her adım attığında bir hasenâ yazılır kâmil bir seviyede bir derece artar böyle vakarlı i’tinalı böyle ALLAHu zü’l-CeLÂL’in Evine ALLAHu zü’l-CeLÂL Nazırıdır. Yâni Evin etrafındaki edebiyatın terbiyesini nasıl bir tevbe olmasını ALLAHu zü’l-CeLÂL’in geçmiş olduğu hatalarımızdan ve bulunduğumuz Evin Sâhibinden ne dileyecekse ona göre yâni şöyle i’tinalı. Hepisi biliyor vallâhi ben dönerken ederken bu ana kadar düzgün bir DUÂ yapamıyorum dilime gelen tek olarak “affuke ya RABB affuke ya rab affuke ya RABB” başka bir şey diyemiyorum. Çünkü affından gayrısı bir şey bulamıyorum diyecek ortaya koyacak bir şey söyleyemiyorum, bir şey taleb edemiyorum sâdece “affuke ya RABB” diyorum başka bir şeydiyemiyorum..
Haah yâni köle gibi böyle şeysiz Kabadayı gibi değil de şöyle melül melül miskin durumunda, muhtaç durumunda döneceksin ve af dileyeceksin, Rukn-i Yemâni ve hacerül esvet Rukn-i Yemâni Aleyhisselâtü vesselâm buyuruyor ki Rukn-i Yemâni..
Ne kadar gittimse şu kadar melekler hazır kişinin yapacağı DUÂya âmin demekle sorumludur Onun için Rukn-i Yemânide DUÂ buyurduğu takdirde.: “RABBenâ atine fi’d-Dünyâ haseneten fe fi’l- âhireti haseneten ve kınaa’zabe’n-nâr.” hem Dünyâ hem âhirete yararlıdır ki bu minvâl üzere tavâf böyledir. Milletin böyle âdeta hucüm edercesine cihada gidercesine bir arbede çıkarda nasıl ki burada da alışmışlarda tavâfı da aynı sistem diyor.. Haah böyle tavâf bu anlattığım minvâl üzere döndükçe her adım başına seyyia yapılır hasene verilir ve nur içerisinde âdete bir nur gölüne düşer gibisine bir hali vardır. Amma yaramazlık bir şey yapılırsa bir an içun o nurun aslı kalmaz aslı kalmaz, çıplak kalır. Zirâ Mescid-i Haramda çok kıymetlidir hasenesi çok kıymetli ve değerlidir. Yâni yüz bin haseneye muadildir, yüz bin hasene yazılmaz ama sevâb itibariyle Mekke itibariyle yüzbin hasene fakat seyyia birdir fakat seyyia öyle çarpıcıdır ki ALLAH muhafaza etsin!.
Mübârek Abdullah İbni Abbas bu Haram-ı Şerifte ve Mescid-i Şerifte veya tavâfta herhang ibirşey ne olur ne olmaz beşerim diyerekten korkardı fazla da Mekkede dâhi duramazdı hemen Taif’e giderdi. Çünkü Mekkede oturmak güzeldir hasenesi güzeldir amma seyyiası da çarpıcıdır. Birgün Hazreti Ömer Hilâfeti Devresinde bir kimse tavâf anlarında geldi göz çıkmış gözü çıkmış “nedir bu?” “Ali yaptı ya Emiri’l- Mü’minin!.” dedi. Hazreti Aliyi çağırdı.: “Ya Ali bunu sen mi yaptın?” “Evet!” “Neyesine dayanarak yaptın?” “Hâin birisi gördüm de buna müstehâk gördüm!” dedi. Demek ki bakışı hiyaneti gördü de böyle bir göz durmasın diye çıkarmış ve Ömer bunun kırşısında hiç karşılık cezâ da vermemiş.: “Yaptığın yerindedir ya Ali güzeldir çünkü öyle ki orası çarpıcıdır!”.
Haah yok Efendim oturuyorlar hani köyde lak lak ettikleri gibi aynı sistemde yâni halbuse.: “Kelâmul zulyaful mescidi lekun Hasanat kemâsakulul naran hatab.: mescidlerde herhangi câmide olursa olsun bırak ki Mescid-i Haramda hangi câmide olursa ol Dünyâ Kelâmı konuştuğun takdirde haseneli nasıl ki ateş odunu kül haline getiriyorsa haseneleri yok eder!.”
Hele bilhassa Mescid-i Haramda laklak yeri değildir hele o tarafın arbedesi yarış yarış âdeta yanı adımları koşuşları yâni koşuya çıkıyor ya ben oturuyorum kaç defâ böyle etrafında dönüyor.. Haah kısa adım ama şey gibi böyle sistemi kaç tane yaptığı kaç tane döndüğünü bilmiyorum bu nedir ALLAH Aşkına ne ediyorsunuz sorsam.: “Tavâf ediyorum!” bazıları kaç tane tavâfı kim bilir kaç tane ettikten sonra o kadar da namazı kılıyorlar öyle üst üste dönüyor dönüyor böyle bir sistemler çıkarmışlar. Velhasılı ele alınacak bir şey yok. Cuma Günü bilhassa Cuma Suudî biliyorsunuz Cuma her ferde farzdır gelmek mecburîyetindedir Suudî halkı Cuma Günü gelmesi lâzım mecburdur gelecektir, sâir vakitler gibi değil sâir vakitler onlar câmiye gelmezler kalabalık olmasın diye dükkanında evinde kılar. Ama Cuma Günü mecburdur dükkanında kılamaz ki gelecek. Ama bu kadınlara Cuma yok Cuma yok!. Yâni hiç bu yönden önlem alacak anlatacak hiç kimseyi görmedim ama coşturmak için ikide bir tavâf ikide bir kadının en fazla sorumlu olduğu tavâfı yapar fazlalığı kendisi için sakıncalığıdır. Çünkü zararı faydasından fazla yok Efendim yok yok daha erkeklerden daha üstün çıkmayınca olmaz ki!.
Konuşan.: İcâbında on on bir kadının arasında tavâf yapıyoruz o kadar..
MSHekim.: Yâni erkeklerle âdeta cedelleşiyorlar harcerül üzerine yâni hiç sakınmıyor neyse artık bu gelecek sene eğer Suudî bu tasarrufu yaparak kadınları yukarı gönderir erkekleri de aşağıya gönderip yâni ne onlar oraya ne onlar oraya üst katı tamamen kadınlara tahsis etmeli alt katı da erkeklere tahsis etmeli altında zâten erkekler kendi halinde tavâf eder üstünde de kadınlar yâni kadınların tavâfın dışında olması lâzım yukarısı onlar için iyi böyle dönsünler tek çâresi bu tek çünkü haklayamıyorlar ne bunları durdurabiliyorlar ne de alakoyabiliyorlar söylüyorlar burdan kalkıyor buraya gidiyor haah..
Konuşan.: Biz bâzen onu da gördüm de..
MSHekim.: O havluda o manzarayı kapatır olmaz fakat bu sene tek çâresi bulduğumuz yâni hiç sistemi bozulmayan düzgündür kadınlar zâten tavâfın dışında olması lâzım. Kadınlar coşarlarda koşarlarda çünkü kadın haah burada bu minval üzere yukarıya çıkaracaksın nasıl ise nasıl ise hacı fazla olduğu takdirde yukarıda yapılıyor sayı da yukarıda yapılıyor. Demek ki iki bölüme ayırıyorsun erkekler alta kadınlar yukarıda en emîn durumunda rahat edilebilmesi içni tek çâre bu artık Suudî bunu yapmalı..
Esâsen Ebu Hanifeden gayrısı elini değdiği takdirde esâsen abdesti bozar. Bereket versin mezhebler geniştir. Yâni İmâmı Şâfi ve diğer mezhebler tavâf edecek olursa mutlaka Ebu Hanifenin Mezhebine uymak lâzım. yâni değdiğinde abdesti bozmayan Ebu Hanife vardır. ayrıca namaz kısmına gelince namaz kısmına gelince Ebu Hanifeye göre önünde kadın varsa veya sağında veya solunda kadın varsa senin namazın fasıddır yâni saf hükümler böyledir namazın olmaz fasıddır fasıddır. Onun için araştırmadım acebâ hangi mezheb cevâz varmı diye buna baktım olmadı bu saf hadisesi gerçi İmâmı Mâlike göre İmâmın arkasında on veya önünde o İmâma bağlandığın takdirde sayılır mutlaka İmâmın arkasında olmak mecbur değilsin. Ama üç mezhebe göre İmâmın senin topuğun İmâmı geçmesin o zaman çıkarsın hükümde sen o zaman cemâatten çıkmış olursun mutlaka topuk yâni ayağın uzundur parmaklarda İmâmın üzerine geçerse bir şey lâzım gelmez de fakat topuk İmâmın topuğu ileriye gittiği takdirde yâni saftan çıkmış olursun Ebu Hanifeye göre böyledir. İmâmı Mâlike göre, bağlan İmâma isterse önünde ol câiz. Eğer bu anlatmış olduğumuz bu kadının böyle ileriye geri olup olmadığını ki Rasûlullah hiç işletmemiş bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ahyu esâsen safın Nisâ gerilerdedir kadınlar daimî ve daimî gerilerdedir. Rasûlullah oldukça sistemi nizamlıdır hatta erkeklerle arasında sabilerin ikinci derecede ondan sonra erkekler olur yâni kadınla erkek arasında sabiler buluğ çağına gelmeyen kimseler onlar olur bundan sonra sonra da biraz tâbi fazlalaşınca yâni bunların Mescide gelmelerine gerek olmadan evlerinde kılmalarını emretmiştir. Bir tanesi gelmiş çok hevesli.: “ Yâ Rasûlullah senin arkanda kılmak arzuluyorum acebâ sen güzel anlatıyorsun!” “Fakat benim arkamda kılmandan çok daha iyisi evinde kılmandır!” Ve evinde kılmaya başlamışır. Hazreti Aişe radiyallâhi anha diyor ki.: “Vallâhi Rasûlullah bugünkü hali görmüş olsaydı tamamen kadınların tamamen mescidlerden kesinlikle kesinlikle yasaklardı katiyetle Mescidlere almazdı. Sebeb bu.. Çünkü Rasûlullah her zaman buyurmuştur.: “Geçmiş Beni İsrâillerin çoklarının helâkları şudur ki kadınları fazlaca fesada çıktılar ve mabedlere girdiler nahoş haller ve nahoş hareketlerde bulununca ALLAHu zü’l-CeLÂL Gayyurdur Onun için mabed böyle işlediklerinden hepisi helâk olmuştur!.”
Bu Rasûlullahtan bizâtihi Hazreti Aişeden mervidir ve nisâ’nın ekseriyetle helâkları bu sebebten kudsal yerlere fesâdet getiriyorlar. Bundan dolayı ALLAHu zü’l-CeLÂL Gayyurdur helâklarına sebeb olmuştur, Onun için Rasûlullah kat kat bunları mescidlere şey etmemiştir..
Konuşan.: Bu duruma sebeb olduysak kaza yapmamız gerekir mi meselâ bazı namazları onların arkasında..
MSHekim.: Neyse artık oraya artık böylece kabul et geç. Çünkü oranın namazı RABBımız kabul ettiyse yüz bin namaz durumunda nesini kaza edersin onunla böyle yetin dur.. Ah ah kardeşim, bakın dikkat edin ki Deccâl anlatırken bi ayyaş mayyaş Deccâl diye sanırlar. Vallâhi Deccâl esâsen dinin kisvesiyle giren kimseler için esâsen Deccâller bunlardır, dini bozan din kisvesiyle ayyaşın sözünü tutmuyorsun sen çünkü Deccâl geldiğinde ilk olarak Yahudiler bunu “Âhir Zaman Peygamberi” diye ilân edecekler öyle yâni sanmayın Deccâl Efendim bir kimse Deccâlmış ayyaşmış öyle değil Deccâl dediğimiz sapuk içkici felân diyerekten Deccâlin vasıfları bu değildir din kisvesinde şu Mehdilik ilân eden gibi çıkmış Efendim mukaddes yere ALLAHu zü’l-CeLÂL’in huzuruna çıkmış İmâm mı olmuş bilmem ne işte bu karın ağrısı yaşamasa da nurun yerinde de zulmet olsa da güzelce şöyle bir zulmete gömülse de zâten gömülmüştür, ALLAH muhafaza etsin onun şerrinden ÜMMet-i MuhaMMedi yâni bu tâbi.. Aaaa Dünyâda mı “İlâhîyet Fakültesinin şeysi profesörü bunu dinlemeyip de nitekim kimi dinleyeceksin?!” bu misil işte. Esâsen bunlar Deccacile Deccâlin önünden otuz kırk dişi meydana gelecek, dini tamamen paltayacaklar. Bunlar çok zarar verecekler yâni Berzani Molla Mustafa Deccâcilerden olduğunu söyleniyor yâni kesin şahsiyeti zâten söyledi buna dâir Deccâcile kısmından olduğunu biliyordu. Onun için çünkü o din kisvesinde Efendim başlarında askerleri böyle poşu bağlar şer’an bilmem halbuysa Rusya’da eğitilmiş bilmem ne olmuş kişi gelmiş orada Mollalık şeysi altında güyâ bir şeyler yapıyor. Onun için esâsen Deccâl dediğimiz böyle hemen bir kimse felân kimse böyle Deccâlmış bu gibi kimseler Deccâl değildir onu zâten kimse dinlemiyor ki sen esâsen namazla şeyle alâkası olmayan kimsenin sözünü tutmuyorsun ki esâsen bu kisvesi altında olan kimseler dini baltalayan esâsen bunlardır âhir zaman hakkında Aleyhisselâtü vesselâm “yelbusine libâsu manu alâ kulubu bihi ziyâni âhirizzaman” kuzu postlarına kuzu giyimlerine kuzuya benzer şekilde bir şeye benzer giyinirler giyimleri o kadar güzel ki insan baktığında hayran oluyor. Ama kalbleri kurt kalbi kurt, hem hâin hem hasid. Yâni bu âhiruzzaman cübbe ile sarıkla bilmem başına bir şeyle çalmayla vs bunlar insan bu şekilde ne insan olur bilmem ne olur giyimle insan hiç değişmez. Meselâ merkebin üzerine altın koysan kehra olur mu?. Onun için yâni bu böyle cübbe ile asâ ile bilmem ne ile bunla olmaz bunlar bilâkis hatta Seyyid Ahmed Rufaî Hazretleri der ki..”Evlâdım meşihat mertlik senin dediğin cübbeye dayanarak veya sarığnan tacını babandan kalmış bir taht veya post kalmış Efendim ticâret nâme gelmiştir veyahutta hırka gelmiş bilmem ne imiş bunlara dayanarak Şeyhliğe kalkışma!. Çünkü bunlar ALLAHa dayanmıyorsun cübbene dayanıyorsun. ALLAHa dayanmıyorsun babadan kalan posta dayanıyorsun! Bunlar kalbde hicâbdır yâni hicâb üzerindedir insan ALLAH için yapar postu mostu bilmem cübbesini bazısını böyle değil babadan ınkita’l mirası böyle şeyi olmaz. meşihat böyle değil ALLAHın vergisidir men ceddevella çalışırsan olursan evet venedine ceahu fihina Ehline namusuburuna HAKk YoLunda cehticâd ederlerse HAKk YoLunu gösteririz diyor. Kolaylaştırırız yoksa öyle hemen hiçbir şeyi okumadan çalışmadan cehdü cihad yapmadan seyrü sülûk yapmadan yâni insan ne kadar ne kadar diploma versen elinde yâni diploma doktorluk diploması verilse sen bununla yetinsen doktorluk yapabilir misin?!. Ha gerçekten doktor olmayınca esâsen şu kadar sene çalışarak senin güzelce eğitimin her teferruatıyla öğretmeden hemen bir defâ teferruatıyla alır da çıkıpda doktorluk yapabilir misin!.
Hee söyle yapabilir misin hiç ilim okumadan sana icâzet verseler hemen âlim oluyor musun? Olmaz ya olmaz!. ALLAH Aşkına yâni biraz aklımızı dengemizi toplayalım toplayalım bu halebelere bu kadar da kapılmayalım. Hiç çalışmadan bir şey olamaz hemde şartlı yâni yetiştirecek şahsiyetler olmayınca kendiliğinden uçmaz yâni. Onun için bilmem böyle Babası Şeyhmiş oğlu da Şeyh torunu da Şeyh artık bunların tapusu olmuş!. Böyle olmaz böyle olmaz! Meselâ işte o şekilde hatta öyle buyuruyor.: “Yelbusune ziyneti’l- alâ ziyyeti’l- Enbiyâyi” öyle bir giyimleri giyiyor ki baksan şöyle Enbiyâ sanarsın “velâkun kalbleri cebâburrebur” ALLAH mufa’za etsin ALLAH muhafaza etsin Onun için hülâsa bakınız anlatacağımız şu bakınız hataları anlattık 99 öldürmüş ve 100 ünü de yapmış tevbesi hiç kabul olmayacak hem ALLAHu zü’l-CeLÂL himâye etmiş yâni gideceği yere yaklaştırmış ve Rahmet Meleklerine de sâhib olmuşlar bu kadar böyle RABBımız celle celâlehu SubhÂNe TeALÂ Onun için “bir kıl saçından çıkmış Hacılığı kabul olmazmış” bu safsata ya beliye ya beliye oldu bu ortalıkta ALLAH Aşkına beliye oldu. İnsan ne diyeceğini bilemiyor.
Ondan sonra cenâzeler Efendim kadınlar vs Aleyhisselâtü vesselâm kesinlikle bunlar böyle bir teşebbüste bazı cenâzelerin arkasına düşerlerdi hemen reddeder.: “Ne yapacaksınız namazı mı kılacaksınız!. heee kâbir kazıp da işlem mi yapacaksınız! Sizin orada işiniz yok!.” hemen gönderir. Böyle bir şey yapmamış kat’a kadınlarda kabirlere hele bilhassa öyle ağlayıp sızlayıp bir şeyler biraz üzüntüye verir tâbi i’tinalı olmak lâzım. Aynı zamanda onların öyle bir cenâzeye iştirakine sebeb yoktur ama fesad olur. Tâbi Şeytan Hizbinde olunca Şeytanın Hükmüne girdiyde ne kadar zarar yerler varsa bunları ortaya getirir ona hiç artık Şeytana satılmış ise bilemem bu şekilde onu hülâsa RABBımız celle cellalehu SubhÂNe ve TeALÂ yâni.. hata.. Aleyhisselâmu vesselâm buyuruyor ki ALLAHu zü’l-CeLÂL’in en hoşlaşmadığı kimse kendinde hiçbir hata görmez sâdece halkın hatalarını aramaktadır “tuba limen şerebe tuyu bin ani’l- bi’n-nasi CeNNet.: Rahmet o kimseye ki kendi ayıplarıyla meşgul olup başkaların ayıbını görmeye ne mutlu o kimseye” esâsen zirâ insan kendi beşerdir hatasız kimse yoktur başkalarının hatasını araştırırken kendinin dışında görme sen böyle yapıyorsun. Meselâ o yapıyorsa sende de aynı haller vardır Onun için kendini tamamen tertemiz levvelden görmesi ALLAHu zü’l-CeLÂL’in hoşlaşmadığı amma hata işleyenden inanın ki kendini beğenen hata işleyenden çok daha beterdir hata işleyen bir ALLAHu zü’l-CeLÂL’e karşı bir hayası vardır utanır mahcubiyeti vardır ve bunu attığı için bir zillete düşer de ve bir af ister. Ötekisi oo hiçbir hatası yok, hiç tövbe istiğfara ihtiyaç duymuyor. Çünkü her tarafı ma’mur esâsen bu gururlu olan kendi kendine değerli olan güvenilir olan kimseler RABBımızın sevmediği bu o sebeble RABBımız celle celâlehu bize karşı umumîyetle hiç esirgemeyen ALLAHu zü’l-CeLÂL’in Rahmeti çok ve bizlere affı her zaman hazır ne kadar da büyük olursa olsun Rahmetinden büyük olamaz RABBımız bunu affına Kadirdir ve Muktedirdir celle celâlehu SubhÂNe ve TeALÂ RABBımız şu Cumanın yüzü hürmetiyle bizleri affetsin!. Bizlere keffâret kılsın çünkü her Cumanın diğer Cuma arasında keffâredir dileriz ki her Cuma bizi geçmiş işlemiş yapılmış böyle silme olarak keffâre haline getirmeye başlangıcından ve sonumuza kadar daimâ böyle kılsın! RABBımız bu yönde hükmetsin Rahmetiyle!.
Onun için Cuma ile Cuma keffâredir, namaz ile namaz arasında keffâredir, senenin keffâresi de ramazandır ramazan geldi mi senelik keffâre tertemiz anadan doğma gibi çıkar!.
Haah RABBımız bizi daimî bu gibi hallerden bizi bunlardan mahrum etmesin bu keffâre olan kısmından eylesin âmin yâ Muin!.
Şimdilik salaat getireceğiz Cuma Günü anlattığımız en afdali olan Cuma Günü salâvât ba husus şu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemîn tahsis ettiği bir salâvât vardır bu salâvâtı 80 defâ getiren bir kimse seksen senelik keffâre olduğunu buyurur Nevâdiru’l- usul Hâkim ledâdirul hakimi Tirmizî Mesnedinde bunlar hadis mevcuddur. Başka kitablarda görmüştüm fakat aslından olmak istedim görmek istedim bizâtihi bahsedilen Neadiru’l- usul Hâkim, Buharî Devresinde yaşayan kimsedir ehil kimselerdendir ve çokda dirâyetlidir onun kitabında bu salâvâtı bizâtihi gördüm diyor ki.: Cuma Günü seksen defâ bu salâvâtı getirirse seksen sene keffâredir” soruyorlar.: “yâ Rasûlullah bu hangi salâvâttır bahsi nedir?” şöyle buyuruyor.: “ALLAHÜMMe salla ala MuhaMMedin Abdike ve Nebîyyike ve Rasûluke Nebîyyi’l- ÜMMîy.” esâsen salâvâtın hadisin bahsi budur.
Haah fakat vakti iki hadis vardır bir tanesi bir vakit tâyin etmiyor Cuma Günü olmasın bir tanesinde de İkindiden sonra olmasın bizde İkindiden sonra olmamasını getiriyoruz çünkü artık Cuma Günü sonlarındadır 24 saatlik bir sayfamız dürülecektir hiç olmazsa iyi bir şekilde dürülmek ve haftanın keffâreti de olmasına vesile olmasını diliyoruz hülâsa ancak biz salâtı selâm getirirken çünkü ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor ki “ya eyyuhellezine amenu sallu aleyi ve sellimu teslima” yâni hem salli ve sellimu diye buyurduğu için bunun için salâvâtta bir şek şüphe olmadan bazı “ALLAHÜMMe salli ala MuhaMMedin” diye yetersiz görüyor “ALLAHÜMMe salli ve sellim” ilâve etmesi de Ulemâ arasında ihtılaf vardır Onun için “ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve nebbiyike ve Rasûlike Nebîyyi’l- ÜMMîyyi” Ama ben de diyorum ki “ve alâ âlihi ve sâhbihi ve ehl’i- beytihi.” bunu fazla olarak ilâve ediyorum “ashâbı ehl-i beyti” de müşterek haline getirmek istedim.. Haah işte şimdi bu salâvâta başlıyoruz 80 tane..
ALLAHÜMMe salli ve sellim ve bârik alâ seyyîdinâ MuhaMMedîn Abdike ve Nebîyyike ve Rasûlike ve Nebîyyi’l- ÜMMîyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ÜMMetihi..
ALLAHÜMMe salli ve sellim ve bârik alâ seyyîdinâ MuhaMMedîn Abdike ve Nebîyyike ve Rasûlike ve Nebîyyi’l- ÜMMîyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ÜMMetihi..
ALLAHÜMMe salli ve sellim ve bârik alâ seyyîdinâ MuhaMMedîn Abdike ve Nebîyyike ve Rasûlike ve Nebîyyi’l- ÜMMîyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ÜMMetihi..
ALLAHÜMMe salli ve sellim ve bârik ve tAhmed’e hammen ala seydina ve Mevlânâ MuhaMMedin abdike ve neyyike ve resûlike Nebîyyi’l- ÜMMiyi ala seyidina MuhaMMedin ezvacu ÜMMeti mü’minin ve zürriyetihi ve ehl’i- beytihi. ve ashâbiki kemâ salleyte verhamte ala seyyîdinâ İbrahîme ve ala ali seyyîdinâ İbrahîme fi’l- ardı inneke hamidun mecid ve kemâ lekum şanı şerefi ve kemâlik ve iza keanhu kemâ ve tuhibbi ve terda ebede bi adedi ma’lumatike ve zâtihi kelimatike ve anu nefsike ve ziynete Arşihi efdelâ salâte ve hüsne havatime fi ma zekerâke ve zekâre zakirun ve külle ma RABBene zikrike ve zikri gafulune inteslimune kesira kesiren kezâlik ve alâ cemînen ve Enbiyâyı mürselim ve alâ melâiketike’l- kiram ve alâ saadatine ve alâ şuhedâi sâlihin ve alayne mamul mü’min ve mü’minatı ve Müslim ve Müslimatı erbain âmin!.
SubhÂNe RABBiyel alâ ale’l- Vehhâb.
ElhamduLillâHi RABBu’l- Âlemîn!.
Biis savmı salâtı selâmı vesalâtı ala halkıhı ala Seyyidinâ MuhaMMedin ve alihi ve sahbihi ecmâin.
ALLAHÜMMe ya Habîbittevâbitubitü Aleyna ya hadiyen Mehdiyen ihdina veya müstağfiri isna veya râhimun müsnu teknatucealna ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke Ehli takvâ ve ehlul mağfireh
ALLAHÜMMe anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH
ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHÜMMe ıslaha ÜMMeti Seyyidinâ MuhaMMed
ALLAHÜMMe fericean ÜMMeti seyyîdinâ MuhaMMed
ALLAHÜMMe erham ÜMMeti Seyyidinâ MuhaMMedin rahmet’en ammeh..
ALLAHÜMMe RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. ve edhilnel CeNNete meâl ebrâr.
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashâbihi ve ahyar cezâulu ala Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Getirdiğimiz salâvâtı Rasûlullah’a bağışlamak üzere müsaade ediyor musunuz?. “Ediyoruz!.”
İlâhî yâ RABBî bicâhi MuhaMMedül Mustafa sallallahu TeALÂ aleyhii ve sellem ve bihurmeti Sıddık ve İhvâni vefi Sıtkı vel vefâ ente tekâbbel minha hadiyel salâvâtı şerife takabbül enlâ ikrame ve badel kabili minal bil fazlı vel keremi hediyeten mi rasımeten ilâ rûhitit tâhiretit zakiretit tayyibetit atıleti hassa ennallehe ….. vesselâm MuhaMMedi
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin vElhamdüLillâHi RABBi’l- âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatiha maassalâvât..
27 NİSAN 1998.. ANTALYA Sohbeti.:
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn, vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
MSHekim.: RABBamız faydalı eylesin esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂLin en sevdiği kulları arasında kullarına nasihat verendir ve fayda verendir nitekim nasihat müsbet bir yarar hem âhiretini bahusus âhiretine i’tikadına düzgün olan. böyle de i’tikadları çok değişik çok tehlikeli hâl-i hazır piyasada ALLAHu celle celâlehuyu unutmuşlar kullarından umut bekliyorlar bu gelirse düzeltir bu gelirse düzeltir hepisi bir ilâh olmuş gibi ALLAH muhafaza etsin ALLAHu zü’L-CeLÂLin vazifesi bitmiş …………… Küllü fırıldaklarla dönüyorlar aslında ALLAHu zü’L-CeLÂLin yani inanmamız gereken şudur ki; Bir şey isâbet edecekse CeheNNem bir araya gelseler onu isâbet edecekse o nesne kimse alıkoyamaz ve aynıyla isâbet olur mutlaka ALLAHın Hükmü ve Kararı kesindir. Öbürleri hepisi yenisi olurdu öteden beri projenin kendisidir. Yani kişinin başına gelecek veya durumu ne olacağını yarar veya zarar imân veya küfür, infak veya fâsık veyahutta muttakî velî düzgün bunlar hepisi ALLAHu zü’L-CeLÂLin projesinde mevcuddur. Kâinât bir arasaya gelse bir kimsenin salahına çalışsalar salah edemezler. Fesad edeceklerse de yine fesad edemezler. Hidâyet ve delâlet ALLAHu zü’L-CeLÂLe aittir. Mutlaka hidâyet verecekse ALLAHu zü’L-CeLÂL verir kimse tarafından verilmez. Dalâlete sürükleyecekte yine ALLAHu zü’L-CeLÂL.. Tâbi kaderinde böyledir, öyle seçmiş. Onun için kimseye zulmetmez hâşâ.. ALLAHu zü’L-CeLÂLin kimseye zulmü yoktur hâşâ..
Ebû Zer’in Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den; onun da ALLAH Tebâreke ve Teâlâ Hazretlerinden rivayet ettiğine göre ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu.: “Kullarım! BEN Zulmetmeyi Kendime Haram Kıldım. Onu Sizin Aranızda Da Haram Kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! BENİM hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde BENDEN hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! BENİM doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. BENDEN yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! BENiM giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. BENDEN giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca BENiM. BENDEN af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! BANA zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. BANA fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz Âhiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu BENiM Mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz Âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu BENiM Mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp BENDEN istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu BENiM Mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.)
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa ALLAH’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.” buyurdu.
Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. (Müslim, Birr 55.)
Çünkü haramtulu veala nefsihi vecâeltu beynekum haramen felâ tegalemun.. Zulmü Kendi Nefsime haram kıldım aranızda da haram kıldım, kimse zulmetmesin!. Zulüm, zulümattır. Yani zulüm bir Belde’de zulüm varsa bereketi hayratı yok demektir. Zulüm adaletin zıddıdır ve zulüm zulumattır.. inne akselu elîmen şedid.. Zâlime mühlet verir de esâsen yani esâsen zâlimi ihmal ediyor değil yalınız mühlet verir, fakat aldı mı çok şiddetli alır.. inne akselu elîmen şedid.. zâlime karşı bir kere aldı mı şiddetlidir.. Haa yani acıtıcı elîm bir şekilde alır ALLAHu zü’L-CeLÂL, bizleri zulümden muhafaza etsin!. Ancak tâbi zulüm olunca mutlaka ve mutlaka müstehâb oluyoruz, bu hal başımıza geliyor ve hepisi bunlar ALLAHu zü’L-CeLÂLdendir. Fakat maalesef bu gibi şeyler unutulmuş kuldan ne varsa dönen hadiseler hepisi kuldan bekliyoruz ve ondan umuyoruz ve o zaman ALLAHu zü’L-CeLÂL işi bitmiş kullar yapıyor kulları gönderiyor kullar yarar veya zarar kullar yapıyor. yani bu inanç bakımından sakat bir şey. Yani dindarı da dini de böyle şeyler dini anlamayanda ve bu inceliği hiç de düşünmüyor kabul etmiyor ve aramıyor araştırmıyor bilmiyor. Hep kulların elinde gönderen kullar yapar zarar veya yarar kullar tarafından gönderiyor ondan gelirse şunu yapar bundan gelirse şunu yapar velhasılı böyle debeleniyorlar. Fakat hepsi bunu unutsakta ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kadîr-i Mutlak olan ALLAH herşeye Kadîr. Bir zerre hükümsüz ve emirsiz hareket edemez. Bir zerreyi hareket ettirdiyse kimse durduramaz onu böyle ilâh bu şekilde tanımak lâzım. Yani ALLAHu zü’L-CeLÂLi bu şekilde tanımak lâzım. Yani emekli olmuşta halka bırakmış halk artık bu işini yapar bunu yapar!!.
Vallâhi bakıyorum ki yani hepimiz tevbe istiğfar etmeye ihtiyacımız var!. RABBımızı iyi anlayalım onun Kudret ve Azametini tasarrufunu hiç de farkında değiliz sâdece ALLAH diyoruz da fakat işlemleri neler gönderiyor neler yaparsa bir kere mübarek İmâmı Gazalînin buyurduğu gibi Kudret yönünden İrade ve Meşiyet yönünden bir zerre ALLAHu zü’L-CeLÂL hareket ettirdiyse Kâinât gelse bu zerreyi durduramaz fakat durdurdu ise de kimse hareket ettiremez. Yani ve Abdullah İbni Abbas Rasûlullahın telkininden minel telkini kendisini uyarıyor.: “Yâ Kulam eşhedu enlâ ilâhe la takvâsu ey Kulam.. Kalbinde dilinde ALLAHın İsmini ve ALLAHın tefekkürünü fikrinde ve diline getir de ALLAH da seni her yönünde mufa’za etsin!. Zirâ şiddete girdiğimizde “ALLAH!. ALLAH!.” diyoruz amma şiddet olmayınca hatırlayamıyoruz halbuysa.: “İzkurullahe fil Halidi feruke fi’l- şedâdid.”.. Aç değilsin, susuz değilsin yani hasta değilsin bir gün acizliğin yokken gafil düşme “ALLAH!. ALLAH!.”de o zaman şiddet gelince de ALLAHu zü’L-CeLÂL sana hemen yetişir. Onun için böyle dara düştüğümüzde “ALLAH!. ALLAH!.”deyince sonra şiddete düştüğümüzde sonra bihaya ettiğinde o zaman hatırlayamıyoruz anmıyoruz. O zaman Şiddet Devresinde ALLAH anmayı verir.. Yaa ve Rasûlullah buyuruyor ki.: “Ya enlâ gulam.” ey oğul bil ki Kâinât bir araya gelselerde sana bir iyilik yapmak isteseler ALLAH yazmadı ise yapamazlar. Eğer Kâinât bir araya gelseler de sana bir zarar vermek isteseler yine yapamazlar..
وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ “Ve in yemseskellâhu bi durrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yemseske bi hayrın fe huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).:Eğer ALLAH sana bir zarar dokundurursa, o taktirde onu, O'ndan başka giderecek yoktur. Sana bir hayır dokundurursa, artık O, herşeye kaadirdir.”(Mâide 6/17)
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ.: “Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in terkisinde bulunuyordum. Bana.: “Yavrucuğum, sana bazı kâideler öğreteyim!” dedi ve .: “ALLAH’ın Buyruklarını gözet ki, ALLAH da seni gözetip korusun. ALLAH’ın (rızasını) her işte önde tut, ALLAH’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen ALLAH’tan iste. Yardım dileyeceksen, ALLAH’tan dile! Ve bil ki, bütün bir Ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak ALLAH’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak ALLAH’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.' (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.)" buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet 59, h.no: 2516)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“ALLAH’ın Emir ve Yasaklarını gözet, O’nu önünde bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen ALLAH’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp (başkalarına) gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.” buyurdu. (İbni Hanbel, Müsned, 1/307)
Onun için rıfael kalebu ve rıfkıl kalem.. yani esâsen sâhifeler kalkmıştır kalemde kurumuştur. Bu inceliği bu yönünden ALLAHu zü’L-CeLÂLi Sıfatlarını Kudretini Azametini İrade ve Meşiyetini Hükümlerini tâbi böyle inceden hiç hatırlamıyorlar. Eğer daimâ böyle halktan biliyorsak halktan bekliyorsak ALLAH onu ıslah etsin! Zirâ halkın ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kaza Kaderi İrade ve Meşiyeti karşısında hiçbir zerre kadar güçleri yoktur ve hiçbir değişiklikte yapamazlar. Bu inanç olması lâzım. Eğer bir kimse öldüğünde öteden beri.: “Efendim bu felân olmasaydı şöyle olurdu Efendim kaderimle oynadı şöyle olacağıydı olmadı!” vs vs.. Bunların hepsi küfür muadesindedir. ALLAH korusun bir insan ki.: “O doktor olmayaydı ben öldüydüm o halde doktor sana şifâ vermiş ve hayattan gidiyordum ama hayata tekrar getirdi!” Bu gibi kelîmeler küfürdür hatta ekmek desem de “Ekmek açlığı giderdi!” dediğin zaman yine yanlıştır, ekmek açlığı gidermez eğer tokluk ALLAH vermezse ne kadar yese yine aç..
En ince noktası bakınız umümiyetle yediren içiren tok tutan açlık getiriyor ki bu şeyi yiyirsun esâsen rızkındır o ALLAHın izninde sayılıdır lokması bizim soluklarımız lokmalarımız umumîyetle sayılıdır. ALLAHu zü’L-CeLÂL erzaklarımızı tamamen sayılı eder lokma lokma hepsi ALLAHın İzniyle yudum bunları da sayılıdır, soluk tamamen sayılıdır ve onun İrade ve Meşiyeti dışında ne soluk alabilirsin ne de bir şey!. Yani ALLAHu zü’L-CeLÂLi böyle tanımak lâzım böyle tanımak lâzım!. Esâsen o zaman Tevhid Ehli ALLAHu zü’L-CeLÂLi bilmiş ve ozaman kulluk vasfını anlamış oluruz. Yoksa kullara kul oluruz!. Esâsen öyle oluruz çünkü onlardan sanki bir onlar iyilik yapar onlar kötülük yapar onlar şöyle yapar onlar böyle yapar!. Bu yanlıştır!.
Haah umumîyetle ALLAHu zü’L-CeLÂLin Projesinde belirti ise bunun dışında yapılmaz.Yapılmayacaksa yaptırmaz esâsen
Konuşan.: Peki Hocam bedDUÂ hükmü onun değişikliği ne olur?
MSHekim.: BedDUÂ eden bir kimse bedDUÂsını yapıldığı takdirde bir müddet verir. ALLAHu zü’L-CeLÂLe havale etmediğinden dolayı onun işini daha uzatır, daha güçlendirir bedDUÂ için budur. Çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL Hadis-i Kudsî de “la teşvelu kulu bukum bisebbih muluki veşkulu kulubukum bizikri inni ufkikum iyyahum.” kalbinizi meniklukle meşgul etmeyiniz zikir halinde getirmeyiniz Beni kalbinize BENiM zikrim olsunda Ben sizlere yeterim, gereken şeyleri Ben yaparım” diyor. Amma ALLAHın Zikrini unutur da ALLAHtan ol yani taleb edeceğiniz yerde bu gibi şeylerden amma zarar veya amma fayda bunlardan buraya bağladığınız takdirde şuhalde kendi işinizi ayarlayın!. Artık başbaşa bırakır ve hiç kimse bir şeyyapamaz ve o kimseye de mühlet verir eğer ALLAHa bağlansa ve ALLAHtan dilese esâsen mutlaka erken ve geç mutlaka hakkımızı alır. Ama bedDUÂ ettiğimiz takdirde mühlet verir. BedDUÂ yönünden hakkınızı almış oluyorsunuz bir taraftan sana zulmetmiştir bir tarafta da sende bedDUÂ ediyorsunuz hakkınız bitiyor. Amma zulmetmiş ama siz de bedDUÂ etmiyorsunuz ALLAHa bırakıyorsanız ve o zaman zâlimi bu zulmün şeysi ALLAHu zü’L-CeLÂL kendine bıraktığı için derhal eğer.. ALLAHu zü’L-CeLÂL Hadis-i Kudsî de eğer siz doğrudan doğruya Bana bıraksanız, Bana bıraksanız.. Ama Bana bırakmadığınızdan mühlet olur. Bana bıraksanız o zaman seyrederdiniz nelere uğrayacaklarını seyrederdiniz.. Ama maalesef bu artık dilimiz boyuna eksik gedik bedDUÂlar vs.. Bundan dolayı onlara mühlet olur. Şimdi ki şöyle anlatayım Kitabu’l- Hikemde şöyle bir hadise vardır. Bir jandnarma diyelîm bir Zaptiye, bir kadın tek bir tavuğu vardır ve tavuğun yumurtasından geçinen bir kadın. Günün birisinde tavuğunu almış kesmiş ve yemiş!. Eh hiç bedDUÂ etmedi.: “ALLAH biliyor ya!” diyor. Bu şekilde gelen kimse.: “Vah vah!. tüh tüh!. Neden?. hiç olmasa yumurtasından faydalanıyordun ya!.” HasbunALLAH venime’l- vekîl demek “Vekîlimiz ALLAHtır” demeyi bilsek!. Nasıl ki bir işimiz olursa Avukata yani bağlandığı takdirde artık kavuşmuyorsun çünkü inanıyorsun ki Avukat senden çok iyi biliyor sen karıştırırsan eksik olur, aleyhine de döNebilir değil mi ya!. Onun için bu hepimizin bilmemiz olan bir hadisedir Avukat tuttuğumuz takdir de Vekîl tuttuğumuz takdirde hem bilinçli hem gereken çok daha iyi bitirmeye çalışacak. Ama ikide bir dürterek kendi kendine kalkıpta böyle ukelâlık yapmaya kalkarsan.: “Şu halde sen BENDEN iyi biliyorsan buyur sen yap!” demez mi?. Der yani bu açıkça!. Şu halde =>Vekîlimiz ALLAH celle celâlehu =>Venime’l- Vekîldir. HasbunALLAH venimelvekîldir =>Vekîllerin en ni’metidir en!.
İşte bu anlattığımız tavuğunu çalmış kesmiş ve yemiş fakat bu kadın hiç bedDUÂ etmemiş!. Etmeyince tavuğun tüyleri çalanın yüzüne çıkmış aynı tavuk gibi çıkmış, berbere gidiyor kestikçe daha çoğalıyor. Hocaya gidiyor üfürtükçüye daha da çoğalıyor, hiç çâre bulamıyor!. ne için acâyib artık vuku’ bulmuş bu olay Beni İsrâil Devresinde.. ÜMMet-i MuhaMMede böyle şeyler olmasın!.
Hülâsa neticesi, artık Müttakî Âlimlere Âriflere başvuruyor ve hiçbir çâre bulamıyor. Neticesi el zamanın âlimlerinden Müttakî olan bir kimseye başvurunca.: “Oğlum sen ne yaptın söyle bakalım hadisen nedir?.” “Mesele böyle böyle Efendim!.” “Bu, çalmış olduğun kişinin bedDUÂ etmediğinden ileri geliyor. Eğer bedDUÂ etseydi bu hale düşmezdin bunun tek çâresi bedDUÂ ettirmektir!.” “Nasıl olur Efendim, yapmıyor!.” Kadınları gönder tahriş etsinler.: “Vah tüh neden oldu bu tavuğun vardı Efendim böyledir şöyledir belki günün birisinde “ALLAH belâsını versin veya mustehâkını versin!” derse o zaman sen bu işten kurtulursun!.”
Haah ve hakikaten de kadınlar gidiyormış bıkmış usanmış gelenden.: “vah tüh tavuğun gitti tavuğun vardı!” böyle tahriş ede ede bıkmış “ALLAH belâsını versin!” deyince tüyler dökülmüş. Bu Kitabu’l- Hikemde bu şekilde anlatıyor..
haah nitekim hatta bir tane de bir Fâkir denizden bir balık tutmuş, güzel bir balık kaderinde varmış. Getirirken yine bir Zaptiye.: “Balığı satar mısın?” “Yok çoluk çocuklarım vardır!.. yok satar mısın satmaz mısın bir tane tokat atmış balığı elinden almış gitmiş. Gitmiş balığı güzelce koymuş. Efendim pişirdikten sonra ellerken şey ederken elinde bir tiken yani kılçıklardan biri eline girmiş, velhasılı yedikten sonra bu eli gittikçe şişmeye başladı Doktorlara başvurdu. “Hemen çabuk tarafından buradan keselîm yoksa devâm eder!.” Kesmişler parmağı gitmiş eli koluna gitmiş ta omuzuna kadar çıkmış yani kol tamamen alınmış öteki kola da belki te’sir eder diye neticesi bakmış olacak değil ve hadiseyi anlatıyor o zaman.: “Bir kimsenin ya şeyi alacaksın affedeceksin veyahutta esâsen vücudun tamamen böyle kese kese bitecek!.”
Neticesi geliyor o zaman bu Fâkirde ne demiş biliyor musun.: “Yâ RABBî bana böyle cılız bikr cesed vermişsin zayıf nâif bir kimseyim!. Ben karşılık olmadım ki bir tokat attıysa aldı benim çoluk çocuğu yiyecekti seviniyordum ama böyle etti ben şimdi ne diyebilirim ne intikam alabilirim artık Sana bırakıyorum!.” ALLAHu zü’L-CeLÂL,güzel bir iş vermiş güzel bir terbiye vermiş yani konu gitmiş neticesi artık halka anlatıyor hele neticesi yine aynı o kimsenin gönlünü almak suretiyle.: “Eğer bedDUÂ edersen senin böyle af yönünden olursa bundan kurtulursun yoksa vücudun kesile kesile bitersin!”
Neticesi artık araştırıyor buluyor bir kol ile yetinmiş oluyor onun keyfini bir kol ile yetinmiş buna benzer çok hadiseler havale edildiği takdirde..
Zirâ el mü’minu nahuve müdafihuan nefsihi.: Mü’min nefsini müdafa etmez!.” Bundan dolayı Evliyâullah Velîlik Mertebesine gelindiğinde asla kendisi müdafa yapmaz, harap bırakır bundan dolayı çok kimselerde helâk olmuştur!. ALLAHa bıraktığından dolayı da çok kimselerde helâk olur!. Çok Büyü Zevatlar kendisine karşı olan çokları böyle tokat görmüştür.
Ancak şunu söyleyeyim Velîlilk daha şöyle yüksek derecelere çıktıkta afufkâr oluyor.: “Benim yüzümden bir zarara uğramasın velev ki sevmiştir dövmüştür zarar vermiştir çalmıştır fakat geleceğini bildiği için onun a’zabı da şiddetlidir!” Burada da ALLAHu zü’L-CeLÂL intikamını alır diye hemen.: “Yâ RABBî bu kimseyi affet benim yüzümden herhangi bir zarara uğramasın ne Dünyâ ne âhireti!”
Esâsen Evliyânın öyle istikrarlı bir Evliyâya geldiği zamanda “Benim yüzümden kimse zarar olmasın!” Ama birde yani olanlar şiddetlidir hemen bırakıyor ama o da kendi nefsine müdafa etmez neyse olan “mü’min nefsini müdafa etmez” nefsi kabarıp da böyle etmez. Yani bedDUÂ etmez, havale eder. Çünkü bilir herşeye Kadîr ALLAHu zü’L-CeLÂL işi hemen yapar bir şey bırakmaz.. Zirâ;
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İnnallâheşterâ mine’l- mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumu’l- cenneh (cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti ve’l- incîli ve’l- kur’ÂN (kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bihî, ve zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: ALLAH muhakkak ki; ALLAH yolunda savaşan, böylece öldüren ve öldürülen mü'minlerden onlara verilecek cennet karşılığında, canlarını ve mallarını satın almıştır. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ÂN'da, O'nun (ALLAH'ın) üzerine hak olan vaaddir. ALLAH'tan daha çok ahdine vefâ eden kimdir? O'nunla yaptığınız alışveriş ile sevinin! Ve işte o, en büyük fevz (mükâfat)dir.” (Tevbe 9/111)
ALLAHu zü’L-CeLÂL mü’minlerden kendi kendine ALLAHa karşı hiç benliği yoktur mallarında da benim malım diye hiç şey söylemiyorlar. ALLAHa ait kendisi de ALLAHındır. Hiç böyle birşeyle karşıkarşıya kalırsa.: “ALLAHım sen bilirsin” diyor bu böyle bedDUÂ etmez oldu mu Sofi..
Eee sen bedDUÂ yapma da başkaları da neylersin zirâ hatta bazı böyle sen başka kimsenin sana zülmetmiş diye DUÂ ediyorsanız.: “Ee sen hiç zulüm etmedin mi?. Ee sen böyle yapılmasını arzuluyorsan seninkini de yapayım!” ALLAHu zü’L-CeLÂL böyle buyuruyor..
Haah sen hiçbir kimseye zulmetmedin mi eğer böyle hak hukuk işlenecekse zâlimin hakkı yerine getrilecekse evet başına böyle geldi hakının bir taraftan alınır sende çok zulüm vardır bilinmedik …… Hemen bizim şeyimiz var ya.: “Tertemiz adamım benim hiçbir şeyim yoktur!” diye.. adam “benim hiçbir şeyim yok” Yâni kalay tası gibi kalbi tertemiz !.
Zâten bunu fetmetmediğimizden dolayı bedDUÂlar vs bilhassa mühlet oluyor. Yâni zulmeden kimseye bir nevi mühlet vermiş oluyoruz, bu kesin böyledir. Onun için sonra işte ALLAHu zü’L-CeLÂLin esâsen Vazifesini Kudretini A’zamesini Kaza ve Kaderini İrade Ve Meşiyetini de unutuyoruz. Muhtevâ dışında bir zerre hareket edemez bu ne dönerse dönsün başımıza neler gelirse gelsin esâsen şeyimize bağlıdır Kalbî Durumumuza bağlıdır!. Hâşâ “biz iyi oluruz da şey verece”k diye bir şey yok!. Hâşâ o zulüm olur..
وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
“Ve kezâlike nuvellî ba’da’z- zâlimîne ba’dan bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Ve işte böylece kazanmış olduklarından (günahlarından) dolayı zâlimlerin bir kısmını, bir kısmına çeviririz (musallat ederiz).” (En’âm 6/129)
Âyet-i Celîle işte bu.. “Zâlimleri, zâlimler üzerine musallat kılarız ki amellerinden mütevellid amellerinden gelen şeydir birbirine Musallat kılarız!. Yâni mustehâkız ki öyle oluyor başımıza öyle böyle gelmiyor esâsen..
Konuşan.: Bir de Efendim Şeytanından öyle …….
MSHekim.: Şeytanından senin kendi Şeytanının kendi sözünü tutuyorsan …… Şeytanında yetkisi varsa senin Şeytan.. Artık Şeytan bir şey yapamaz! Şeytan, kendi varlığıyla bir şeyler var edemez!.
Onun için.: “ALLAH affetsin ALLAH şey etsin şuur versin, islah etsin!” deyin. Meselâ bu mü’min kardeşimi edemezsen ALLAH şuur versin ALLAH affetsin veya ALLAH salah versin bu şekilde demek daha efdaldir. Çünkü salah olursa kendisi içinde senin içinde iyi olur.. Konuşan.: “ALLAH cezânı versin!.” demek bu şey mi “müstehâkını versin!” demek mi?.
MSHekim.: Tâbi tâbi ALLAH müstehâkını versin Arapça doğru ALLAH müstehâkını versin müstehâk olduğun için versin bazı mesele bile tâbi böyle kendi kendine hüküm ve tasavvur etmiyor da, müstehâk olduğu şey ne ise o tâbi acebâ söyleyeceğin ona müstehâk mı bilmiyorsun!. Onun için “ALLAH müstehâkını versin!” ben bâzen böyle Habis Rûhlu olan kimselere “ALLAH müstehâkını versin!” diyorum ve bunu söylüyorum. Bana bir zararı yoktur ama DİNe zararı olunca, Devlete olunca “ALLAH müstehâkını versin” diyorum ne ise müstehâk O bilir, ben O’na havale ediyorum!.
Meselâ DUÂ esâsen DUÂ Sistemi böyledir. DUÂyı terk etmeyiniz. DUÂ geçerlidir .
Yâni esâsen icâbet eder ALLAH. Ancak umutsuzluğa düşerse artık orada keser!. DUÂyı taleb ederken ALLAHu zü’L-CeLÂL verir ama senin dediğin gibi değil veya dilediğin gibi değil veya arzuladığın vakıtta değil!. İnsan elini kaldırır ALLAHu zü’L-CeLÂLe karşı bir kere kalbi DUÂ temenni ve taleble ciddîyetle istediği zamanda hiç boşa reddetmez. Ama senin dediğin vakı’a değilde senin istediğin şey değil de ….
Haah bunun ALLAHu zü’L-CeLÂL boşa göndermez, başka yönlerden verir. Eğer Dünyâda değilse âhiret dereceleri verir ama sen bunu görmeyince.: “Ben DUÂ ettim ettim vermedi şey olamadım!.”
Haah işte o zaman ye’se düşünce vermeyi durar. Yâni vericiliği durur. Çünkü umudunu kesti. “DUÂ ettim de bir şey görmedim, geçerliliği görmedim, icâbet edilmedi!” deyince o umutsuzluk karşısında artık DUÂ böyle durur.. Ama,
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
“Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Ve RABBİmiz, şöyle buyurdu.: "BANA DUÂ ediniz ki size icâbet edeyim. BANA kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelîl olarak cehenneme girecekler." (Mü’min 40/60)
“BENDEN DUÂ taleb edin icâbet ederim.” Diyor. Hatta “belki ederim” demiyor “icâbet ederim” diyor. “estecib lekum icâbet ederim. senin şeyine icâbet ederim” diyor DUÂ böyledir. Onun için DUÂ yaparken canla başka DUÂ ettiğiniz takdir de. Ama sen bir meseleyi taleb ediyorsun veya vakı’ayı istiyorsun veya gelecek ama bunda senin kaderinde yoktur. Onun için başka yönlerde senin DUÂn çok daha yarar ve faydalar verilmiştir, Senin Kitabına geçmiştir veya CeNNet Makamını yükseltmiştir veya benzeri.. Ama görmediğimiz için humen.: “DUÂ ettim ettim bir şey alamadım bir şey olmadı!” hemen ümitsizliğe düşünce keser ALLAH. O sebeble esesan DUÂyı ederiz ve icâbetinde umarız. Bu minvâl üzere “ud’ûnî estecib lekum” böyle buyuruyor..
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb (karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn (yerşudûne).: Ve kullarım Sana, BENden sorduğu zaman, muhakkak ki BEN, (onlara) yakınım. BANA DUÂ edilince, DUÂ edenin DUÂsına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da BANA (Benim davetime) icâbet etsinler ve BANA imân etsinler. Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).” (Bakara 2/186)
“Kullarım benim için sorarlarsa ben onlara çok yakınım DUÂ edenlerin icâbetine hazırım” bu şekilde bu reddetmez reddetmez. Fakat senin istediğin nesne senin nâsibinde kaderinde yoktur. Aynı muadili daha fazlasıyla başka yönlerden verir boş göndermez ve bu minvâl üzere anlamamız lâzım. Hakkımızda hayırlı tâbi bir şey taleb edeceksek “RABBımızın kaderinde varsa hakkımızda hayırlı ise RABBımız versin” veya ver “yâ RABBî diye hakkımızda hayır tarafını” derseniz güzel olur. Onun için DUÂnın en caami durumunda Yâni artık tamamen …. Nedir Rasûlullah devâmlı yapardı Rukn-i Yemâni de de her zaman yapardı “RABBenâ atine fidDünyâ Hasaneten ve fil âhireti haseneten ve kınaa’zabennâr.: RABBımız Dünyâmızı ahseni ne ise bizim hakkımızda yararlı olan hasen kısmı Dünyâmızda da ve âhiretimizde de hakkımızda hasen ne ise onu ver! yâ RABBî CeheNNem’dende koru!.”
Bu yetiyor zâten bu DUÂnın cem’idir. Rasûlullah her DUÂda mutlaka bunu yapmıştır Enes İbni Mâlikten mervi ..
Onun için biz taleb ederiz bu yönden hakkımızda bazı yönde meselâ bize bir şeyler istişâre ederler sorarlar felân şeyi yapsak mı yapmasak mı felân şeye teşebbüs etsek ben kerâmet sâhibi değilim ben yarın veya bir dakika sonra ne olacağını bilmem.. Onun için onlar Keşif Erbâblarıdır, Büyük Zevâtlardır, bunlar güzel hassastır. Bunlar belki bir keşfiyatları vardır, senin hakkında yarar zarar veyahutta kaderinde vardır diye söyleyebilirler. Ama bizim böyle bir şey yok ancak diyebileceğimiz ben bazı cevâbımız her zaman böyledir.: “Senin hakkında Dünyâ ve âhiret Saâdetine ve hayra yarayan senin için hayra yarayan ne ise ALLAH muvaffak etsin!” Her zaman söylüyorum biz her zaman böyle söylüyoruz. Dünyâ olsun âhiret olsun hayr getirecek ne ise ALLAH onu muvaffak etsin, versin!” diye talebinde bulunuz. Bu zamanında bir tanesi bir genç vardı çok müttakî çok böyle sâlih bir şahsiyettir Anası da vardı ihtiyardır. Artık iyice açlıktan veya yoksulluktan bıkmış evlâdına.: “Oğlum artık bunu etme yetmedi bu hale ne kadara kadar şöyle hiç olmasa bir DUÂ et ya ALLAHu zü’L-CeLÂL bize bir açıklık versin!. Hep ömrümüzü böyle mi geçireceğiz!.
Aha ve neticesi Oğlunu mecbur etmiş DUÂ etmiş nasıl ne oldu ise bir parça yakut gelmiş gönderen göndermiş bir parça yakut gelmiş.: “Al bakalım Ana ne edersen et artık sat ne yaparsan canın ne istiyorsa yap!” diye al diye tâbi birden bire hemen harekete geçmemiş.: “Yarın nâsib olursa bir şey yapalım!” diyerekten o gece rüyâsında Anası görüyor ki; CeNNete girmiş ee CeNNete girmiş tâbi koltuklar durup dururken.: “Bir koltuğa otur!” demişler oturunca mı çökmüş düşmüş. Yâni bu nedir neden o ama bakıyor ki ayağının bir parçası yoğumuş.: “Ne oldu böyle bir şey?” “Tâbi Oğluna sıkıştırdın nâsibinde de bir şey yoktu esâsen zarurî olaraktan CeNNetin birparçası buradan gönderildi Meleklerde bunu gönderdi. Eğer Oğlunun bu koltuğu böyle arzuluyorsa devâm et!. Yok hiç yakışığı yokmuş!.” diyor. “Aman vaz geçtim ben!” Ertesi gün.: “Oğlum bunu yerine gönder ben bunu istemem!.”
Hülâsa bazı böyle hikâyeler vardır. Hatta bir Beni İsrâil Devresinde Melik vardır. Melik, niyetinde bir CeNNete benzer bir şehir kurmuş tâbi CeNNeti anlatınca hemen altın gümüş olunca hemen CeNNet oluyor!”
Sanıyor biraz böyle altınlar gümüşler kullanmış araçlarında bir şeyler sallanmış felân böyle bir şehir yapmış etrafında şöyle bir çevre yapıyor duvar. Yâni “hariçten rastgele girmesin” diye duvar yaparken düzgün mühendisler düzgün yaparken, tesadüfü orada bir zavallı başı boş bir kimsesi yok bir Kadının Evi vardır böyle bir Odası vardır orada barınıyor. Hiçbir şeysi yok Mühendis kadını görünce bu halde onu yıkmıyor da duvarı bir parça eğik yapmış, bir parça böyle kaydırmış bu duvarda.. Bittikten sonra artık Devlet Recâlini toplamş merasimleri yapılmış ve CeNNete girecekler Yâni yapmış olduğu depdebeli tamamen hepsi orada iskan edecekler ve her mertebenin durumuna göre yapmış fakat etrafında da duvarı vardır dışarı çıkmış duvarları kontrol ederken bir bakıyor ki duvarların bir tanesinde eğiklik vardır. Bu eğriliği görünce.: “Neden bu neden düzgün olmamış kimler yapmış?”
Mühendis karşısına geliyor ve hadiseyi anlatıyor.
“Derhal hemen yık ve düzgün hale getir!” Derhal hemen orayı yıkmış düzgün hale getirmeye çalışmış. Kadın ise dağa çıkıyor böyle çırpı çöpü birşeyler getiriyor satabiliyorsa kendi ihtiyacını alır gelir. İşi bu, başka hiçbir şeyi yok!. İşte kadın geliyor satmadan evine dönmüş ev yok dam yok hiçbir şey eşyaları tamamen darmadağın atılmış!.
Eee bakıyor şöyle.: “Yâ RABBî ben yokken bunlar yaptılar!. Ya SEN nerdeydin?” diyor. “Ya SEN bu zâlimler yaptıklarını yaparken ben yoktum yokum!.”
Bu kelîmeyi kullanıyor derhal yapılan Belde alt üst oluyor. Derhal alt üst oluyor.
Bi de bu hadiseyi rastegele değil İbni Hacerü’l- Heytemî “zavatürde zulüm” kısmında olan bir -hadistedir.
Hatta Tâhir Körükçü neyse bu Konyada Kapu Câmisinde vaaz ederken bu hikâyeyi getirdi. Ben de buraya geldikten sonra bu hikâyeyi araştırdık nerede olursa araştırdık. İbni Hacerü’l- Heytemî “zevâtür”ünde gördüm. Fil hakika şehir alt üst oldu.. “Ben yoktum burada ya sen diyor aman yâ RABBî hadi ben yoktum engel olacak veya ya sen bu kadar hadi bakalım!”
Alt üst olmuş her taraf..
Onun için havale en güzeldir o.. Ağır o Hoca o ağır.. Şeyh Ömer Gülşenî esâsen Halvetî Şeyhlerindendir, Reis esâsen. O’na bağlıdır. ama Ruşenî Mısırda da Temurtaş vardır onun Halifesidir eskiden bunlar da yoktu Türkiyede Halvetî Tarikatı vardır eskiden fazlaca Yâni gâlib olan Halvetî Tarikatı vardır. Bu Halvetî Tarikatı Tebrizde Şeyh Ömerül Ruşenî esâsen câmide zikir yaparlardı Abdullatif isimli bir Şeyhül islam var Abdullatif demiş ki.: “Şeyhe söyleyin câmiler namaz içindir ve de zikir cehrî yapmasınlar yapacaklarsa gizli yapsınlar cehrî yapmasınlar çünkü millet gelecek namaz kılacak onu şaşırtır Onun için yapacaklarsa bu minvâl üzere yapsınlar cehrî değil!”
Bunun üzerine Şeyh Efendiye anlatıyorlar Yâni cehrî yapılmayacak gizli ve aşırılık olmayacak. Abdullatif Şeyhülislam mübârek bu da diyorki müridlerine.: “Bugün böyle aşırılık ve böyle sesli olarak zikir yapılmayacak kendinizi zaptediniz sabırlı olunuz ve her şeyi de gizli olacak tahamülünüz olsun aşırı yapmayın çünkü Abdullatif şeysi emri bu!.”
Neyse zikir yaparlarken içlerinde bazı böyle çok Aşk Sâhibidir eee şöyle bir açmak istiyor bir türlü tâbi Şeyhin emri gizli tutuyor, gizli tutar içinden dönüyor ve böyle birkaç tanesi can verdi birkaç tanesi feveran ettiler çıktılar. Neticesi kaç tane 14 kişi.. Ben tâbi hikâyeyi çok devrelerden öğreniyorum tâbi hikâye bir tane değil ki ezberleyeyim bunlar maşALLAH bize anlatırlar 14 kişi can vermiş ..Bakınız gusül ederken teneşire koyup da gusül ederken şöyle dönderdiklerinde içinden kurumuş gururup diyor yanmış yakılmış Zikrullah ALLAHın Zikri dışarıya vermeyince karşısında bunların içi âdeta kurum gibi “kurup” diyor “kurup” diyor. Bu şekilde bunu gören Şeyh Ömeri Gülşenî Hazretleri.: “Eh evlâdım benim bunda hatam yok artık Abdullatif bu Abdullatifin hükmüdür!”
Bu Abdullatif zengin evlâdları vardı servetleri vardı etrafı da vardı bir hafta içerisinde esnâf hiç açmadı bir hafta ve bir hafta içerisinde Abdullatif bu oğlun ölmüştür, bu oğlun gitmiştir, bu mallar yıkılmıştır. Yâni bir hafta içerisinde Abdullatifin evlâdlarından malından tamamen sıfırı döndü. O kadar halk etkilendi ki bir hafta hiç çarşı Pa’zar açılmadı o şekilde.
Yâni bakınız böylelikle olur işte Hocanın sorduğu bu Şeyh Ömeri Gülşenînin hadisesi bu öyle değil mi Hocam haah..
Konuşan.: DUÂda böyle..
MSHekim.: Hoca DUÂlar çok Aleyhisselâmı vesselâm kitablarda hadis kitablarında aleyhisselâmı vesselâm Sabah Namazında sabah ve sabahın mesanen Yâni akşamın başka Efendim her şeyler arkasında çeşit artık bir kitab olabilir. Nitekim İmâmı Nevevî EZKAR KİTABI.. Ezkar âdeta bu gibi İstiğfarlar Salâvâtlar DUÂlar böyle bir Kitab yapmışlar bunun üzerine DUÂlar çoktur tavizât var istiğfarat var DUÂ talebler var. Bu sebeble Cemu’l- DUÂ.: “RABBenâ atina fid Dünyâ”.. Aleyhisselâmı vesselâmin en fazla okuduğu budur hepiniz bildiğiniz bir şey. Abdullah İbni Ömer diyor ki.: “Biz Rasûlullaha icâbında bir meclis içerisinde yetmiş defâ Yâni böyle tesbihle çekerdik yetmiş defâ vâki’dir.” tekrarlamıştır “RABBi firli ferhanhi vehdini ve akili verzukni vetubu aleyya RABBukum verhamni vetubu aleyya tarika sadakul zulme” bu şekilde yapardı aleyhisselâmı vesselâm “RABBiğfir ferhanni lî ve tüb aleyye inneke ente’t-tevvâbü’r-rahîm: bu şekilde RABBenâ firli merhanni ve ehdini ve zukni ve vetubu aleyya inneke ente.. çeşit Yâni kelîme farkı değişik fakat “RABBi firli ferhanni vehdini ve akilini” bu da var.. “RABBiğfir ferhanni lî ve tüb aleyye inneke ente’t-tevvâbü’r-rahîm” güzel hem mağfiret hem RABBıma merham merhameti de mağfireti de olunca iyi güzel kabul buyuruyor.. “innete ente tevvabur râhim” sen tevbe et kabul eder sonra DUÂnın faziletlerinden olan “ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH” Hazreti Aişe öyle buruyor.: “Çok vakitlerde Rasullah gözleri böyle mübârek göğe doğru çatılır böyle mübâreğin.: ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike” diye bunu söyler. “Ya Rasûlullah sende mi kalbinden emin değilsin hep bunu söylüyorsun?” “Kalb ınkılabçıdır çok değişik tekemmülatı vardır. Onun için bu ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! ALLAHım kalbleri çeşit çeşit döndüren ALLAHım kalbim sebât Yâni Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike dinime sebât” diye Rasûlullah dâhi bunu çok söylerdi” nasıl ki âyet-i Celîle;
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
“Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh (rahmeten), inneke ente’l- vehhâb (vehhâbu).: RABBimiz, bizi hidÂyete erdirdikten sonra, kalBlerimizi saptırma. SENİN katından bize VEHBÎ olarak RAHMEt bağışla. Muhakkak ki SEN, VEHHÂB'sın (vehbi olarak bağışlayansın).” (Âl-i İmrân 3/8)
RABBımız kalbimize zerk etme! Yâni kaybolma nasıl kaybolma nahoş şeylere düşürme “ba de iz hedeytenâ veheb lenâ madem ki bize hidâyet nâsib kıldın ve hidâyette nâsib ettin hem min ledunke rahmet’en” bize hidâyet nâsib ettiğin gibi Rahmetini de esirgeme, kalbimizi de sebât kı,l değiştirme yâ RABBî!. kaydırma zer demek kaymadır kaydırıp da belâ olmasın. Bu âyettir ötekisi de hadis ALLAHÜMMe Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike” dinimiz rasih buyur sabit kıl! Yâni bir hale olmasın bu şekilde Efendim Muaz İbni cebele şiddetle tavsiye etmiş ve tembih etmiş her DUÂnda mutlaka "ALLAHÜMMe inneke afüvvün tuhibbül afve fa'fü anni. Kerimun” fazlalık hadis-i şerifte böyle ALLAHÜMMe inneke afüvvün tuhibbül afve fa'fü anni yok bu da değil esasında neyse işte “ALLAHÜMMe ainni ala zikrike ve şükrüke ve hüsnü ibâdetike ya ALLAH” evet bu işte.. Muaz İbni cebele tavsiye etti bunu bırakma diye ainni elif ve ayn evet ALLAHÜMMe ainne ala zikrike ve şükrüke ve hüsnü ibâdetike ya ALLAH zikrine de şükrüne de şükürkâr olayım, zikrine de gafil olmayayım ve hüsni ibâdetike Yâni ibâdetin en ahsenine muvaffak kıl!. Bu Muaz İbni cebele tembih ettiği şey daha DUÂnın en câmi olan Hazreti Aişe “ALLAHÜMMe inne esseluke minna eselüke bihi MuhaMMedin Nebîyyike sallALLAHu aleyhi ve sellem euzubike minne sadden inne MuhaMMedin” bu gibi şeyler.
Yâni MuhaMMed aleyhisselâmı vesselâm ne taleb ettiyse onları taleb ediyorum. Eee işte maşALLAH tâbi bazı kitablarda vardır herhalde bu bugün elîmizdeki olan DUÂnın kitablarda çok hadisleri derlemiş bu yönden istiğfar yönü Efendim DUÂ yönü zikirler yönü tehlil tahdit tesbihler ve tehlil halkaları ALLAHu zü’L-CeLÂL sevdiği kelîmeleri “hamduLillâHi innellahe” en fazla sevdiği “SubhÂNallâhi ve bihamdihi SubhÂNallâhil azim” veyahutta “SubhÂNallâhi velhamduLillâHi velâ ilâhe illâllahu vALLAHu Ekber!”
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“El mâlu vel benûne zînetul hayâtid dunyâ, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun emelâ(emelen).: Mal ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir (süsüdür). Bâki (kalıcı) olan salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller), sevap olarak ve emel (ümit) olarak, Rabbinin katında daha hayırlıdır.” (Kehf 18/46) El malu vel
Bu kelîme de esâsen tefsirde bu kelîme de ancak “SubhÂNALLAHu velhamduLillâHi velâ ilâhe” ameli sâliha denilen bu tefsirler bunu söylüyorlar “SubhÂNALLAHu velhamduLillâHi velâ ilâhe illâllahu vALLAHu Ekber!” bu çok RABBımızın sevdiği bir şey. Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhil-azîm” dediğin zamanda Buharînin son hadisi bununla bağlamıştır. “kelîmatani habîbatani indaRahmân habîbatani alel mizan sakınetel fil mizan Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhil-azîm” bu şekilde iki kelîmedir bu ALLAH nezdinde en sevdiği kelîmedir ALLAH Nezdinde en sevdiği kelîmedir mizanda da çok ağırdır dilde de çok hafîf olası.. Haah mizanda da en ağırdır ALLAH İndinde de en sevdiğidir dilinde de çok hafîf hakikaten çok hafîf “Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhil-azîm” haah yüz defâ okuyan bir kimse “müfiret zünübü velev kanet istecebebil bahri” hataları affedilir velev ki denizde olan köpükleri kadar adedi olsa dâhi bu kadar sonunda “ve bihamdihi” var mı Efendim esâsen bazı şöyle diyor “Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhil-azîm ve bihamdihi estağfirullah” bazı neden çünkü son sura gelen “izace” sonunda ne diyor “vestağfirhu” esas “fesebbih bi hamdi RABBuke fastağfirhu innehu kane tevvaba” işte “Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhil-azîm ve bihamdihi estağfirullah” Haah Rasûlullah bunu son Devresinde çok getirirdi son sûredir aynı zamanda hem tesbihi taleb ediyor hemde istiğfar.
Onun için “vessebbih bihamdi RABBike” Yâni “SubhÂNallâhi ve bihamdihi bu şekilde vestağfirûhu” istiğfar edip “innehu kane tevvaba” ALLAH tevbeyi kabul eder bu şekilde oldu mu yok son âyet değil.
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Hurrimet aleykumu’l- meytetu veddemu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha ale’n- nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn (vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH GAFÛRdur, RAHÎMdir” (Mâide 5/3)
el yevme ekmeltu var. bir de,
وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
“Vettekû yevmen turceûne fîhî ilâllâhi summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).:
Ve ALLAH'a döndürüleceğiniz ve sonra herkese kazandığının (iktisab ettiği derecelerin karşılığının) tam olarak ödeneceği günden sakının. Ve onlar zulmedilmezler (haksızlığa uğramazlar).” (Bakara 2/281)
Vetteku yevmen turceune fihi ilâllâhi summe tuveffa kullu nefsin ma kesebet ve hum la yuzlemun bu son âyet..
Konuşan.: Efendim nüzul sırasına göre..
MSHekim.: Vardır sebebi nüzul vardır aaa becerebiliyorsa tâbi bunları sırasına güzel olduğu bir yere tâbi onun Devresi Mekkede Medine’de bir eser görünüyorda …. Lokum ikramı var onun konuşmaları devâm ediyor…..
MSHekim.: yok "Elhamdü LillâHi kable küllî şey, vel hamdü LillâHi ba’de küllî şey, elhamdü LillâHi alâ küllî hâl."
Ala küllî hal kötü hâlimize girmez mi.. ala küllî hal artık ala küllî halçç Yâni hamd etmek. Yâni hamd esas, teşekkür değildir hamd.
Yâni esâsen hoşgörü durumunda çünkü değil mi ki gelen bir hal ALLAHtan gelmiştir. Yâni hamd ediyor hamd umumîdir. Şükür tâbi ni’metlere karşıdır hablel killi ehâd değil Hoca ..
“Elhamdü LillâHi kable küllî şeyş, vel hamdü LillâHi ba’de küllî şey, elhamdü LillâHi alâ küllî hâl." Oldu mu..
haah nerden buldun bunu aklıma geldi aklına mı akıldan böyle çıkarıyorsan bu nasıl akıl..
Esâsen Hazreti Mûsâ Hazreti Davûd Hazreti çok kimseler ALLAHu zü’L-CeLÂLden sormuşlar.: “Yâ RABBî bu ni’metler karşısında şükür gerektiren buyuruyoruz şükür gerektiriyor karşısında teşekkür etmek lâzım amma teşekkür edeceğiz yine dilimize güç veren sensin herşeyimiz sensin bu nasıl yâni teşekkür ki şükür bu emekler karşısında nasıl ifâ edebiliriz?”
Şöyle buyuruyor.: “elhamduLillâHi RABBul alemin hamdeni meafi amehu yükefine zidahe”
Bu esâsen ni’metlere şükürdür oldu mu.. “elhamduLillâHi RABBul alemin” hamde.. “meafi amehu yükefine zidahe” bu bu verilen ni’metlerin şükrünü ödemiş oluyor. Sağlıklı sihatli hadisi bu şekilde..
Ne kadar var?. “Akşama bir saat var!”
Öyle mi evet ne kadar oldu Yâni bir saat oldu mu sohbet çekimi devâmı yarın başlasın bant boşa gitmesin tâbi …………..konuşmalar aralarında konuşuyorlar…………
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri salah etsin, hidâyet versin, şuur versin şuursuzluk hiç iyi bir şey değil. tedeunnu yeşkurllâ enfusehum vemâ yeş’urûn(e)un.. şuursuzdurlar diyerekten şuur bizzât şuur versin! ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri affetsin, hidâyet versin ve bizlere muin olsun, inâyetini bizden esirgemesin başbaşa kalırsak işimiz hoş olmaz! Onun için inâyetine sığınıyoruz! Rahmetine de güveniyoruz bizlere muin olsun, tevfikatıyla refik eylesin! Tevfikatı İlâhîye ile bize yoldaş olsun! ALLAHu zü’L-CeLÂL cümlemize imânı kâmil hüsn-ü hatimeler versin!.
Şimdilik Perşembe Günü zirâ Pazar günü salâvât getirmemiz şudur ki zirâ hafızalar esâsen Pazartesi Perşembe Günü biriken hafızalar Lehvu Mahfuza arz edilir. Levh-i Mahfuzda karşı karşıya getirirler, araştırırlar fazlalık noksanlık varmı acebâ Melekler zulmü ettiler yanlış mı yaptılar kaderinde projesinde ne varsa. Çünkü Levh-i Mahfuz Levh-i Ezelî den Yâni ALLAHu zü’L-CeLÂLin kendi nezdinde kendi esâsen arzı altındaki olan bu gökteki olan Levh-i Mahfuzdur fakat Arşın altında olan Levh-i Ezelî o ALLAHu zü’L-CeLÂLin muttalidir. Yâni Kadîr Gecesi mutlaka bir senelik iradı ALLAHu zü’L-CeLÂLin kader ve kadarı ne ise bunları Levh-i Mahfuza iner bir sene boyunca Onun için Levh-i Mahfuz tâbi Meleklerde görüyor başka kişi de görüyor hafazalar haliyle hafazalar her sabah akşam ınkita’l eder alır alır meselâ Perşembeden bugüne kadar Perşembe artık arz edilmiştir, karşı karşıya getirilmiştir.
هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk (hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).:
İşte bu Bizim Kitabımız ki, size hakkı söyler. Muhakkak ki Biz, yapmış olduğunuz şeyleri tensih ediyorduk (hayat filmine kaydettiriyorduk).” (Câsiye 45/29)
Bu âyeti casiye Sûresi amelinizi daimâ karşıkarşıya müstekâra karşı karşıya getiriyoruz hiç zulüm yoktur aynı olan Levh-i Mahfuzda ne varsa kaderinize işlemiş oluyoruz fazlalık noksanlık o zaman Hafazalar sorumlu olurlar. Zâten bunlar böyle bir işi de yapamazlar. Onun için Perşembe ve Pazartesi bu gibi şeylere biraz daha i’tinalı olmamız. Bundan dolayı salâvâtı getiriyoruz çünkü salâvât esâsen hataları hadiste buyurduğu gibi hataları nasıl ki böyle ateş donmuş buzları nasıl ki ateşi söndürüyorsa Yâni salâvât getirmek o ateşi böyle söndürür. Haah Onun için bizim için bu yönden bu iki günde salâvât getirmesi.. RABBımızdan dileriz ki işlenen şeylere belki biraz yarar ve fayda olur. haah o sebeble bu minvâl üzere bizde Perşembe Günü ve Pazartesiçç Rasûlullaha sormuşlar çünkü bazı haftanın içerisinde Perşembe Pazartesi tutardı tavsiye ederdi böyle de yapar “Neden acebâ ya Rasûlullah neden bunu seçtiniz?” “Perşembe, Cumanın vakfesi durumundadır o sebeble faydalıdır. Pazartesi ise bunda doğdum bunda mi’raca çıktım bunda hicret ettim”
Ve hakikaten de onda vefât etmiş. Onun için Pazartesiyi seviyordu bizde bundan dolayı haftanın Perşembe ve Pazartesi salâvâtı tezyin ederiz. Yâni şeysi olsun ve hatalarımıza da keffâre olsun inşeALLAH RABBımız bizleri ale’l- hakk nâsib ve müyesser eylesin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHÜMMe ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin -n-nâri ve ashâbu-l cenne ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHÜMMe salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi..
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin velhamdüLillâHi RABBil alemin. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatiha maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
“Ve min enna Kellimu'n-nâse alâ kaderi ukûlihim.” Cenâb-ı Rasûlullah öyle emretmiş nasın fehmedecek tarzda tarzda akılları nisbetine göre mükelîme etmeye öyle olmuştur esâsen tâbi rastgele bunu fehmedecek kimseler olmayabilir bu sebeble bunu iptal et şimdilik sorabilirsiniz..
Konuşan.: Efendim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bütün insanlığa ……….. evet ama sizin buyurduğunuzda akıl ölçüsüne göre şimdi bir mecliste değişik kimseler varsa o mübârek nasıl ayarlayacak bu sefer..
MSHekim.: Artık o kadar da hâşâ o kadar da feraseti yok demek değildir. Feraseti vardır ona göre birgün bir mecliste mübârek şöyle buyuruyor.: “Beni İsrâil Devresinde bir hadise geçmiş ve tukur sığırını çifte bağlamış ve çift sürüyor sığır ile sığır ayaklarını durdurmuş şöyle yere böyle saplatmış.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH! Musâ Kelîmullah!” demiş ve “ALLAH beni süt vermek için yaratmış çift sürmek için değil!” Bunu söylerken Cenâb-ı Rasûlullahın meclisinde bir goy goy oldu “sığır konuşur mu?” diye.
Haah o zaman Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanında Hazreti Sıddık ve Hazreti Ömer yoktu. “Ben ebâ Sıddık ve Ömerin yerine tasdik ederim. ALLAHu zü’L-CeLÂL herşeye Kadîrdir. Onların namına çünkü onlar olsalar hiç şek şüple etmezler!” Ama mecliste öylesi de bulunuyor o sebeble “Bak nasıl ne kadar şey verdi ki hatta onların namını tasdik ediyor olmadıkları halde!” hiç olmazsa herkes aslı dengesi aynı değildir.
Konuşan.: Bir keresinde de Efendim böyle bir hadise anlatılır da şey Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekir Sıddık Hazretleri konuşmuşlar ama ya Hazreti Ali ya Hazreti Ömer anlayamamış ikisi sonradan Hazreti Ebu Bekir anlaşılacak halde biraz anlatmış..
MSHekim.: Bu mesele Hazreti Ömer diyor Yâni Cenâb-ı Rasûlullah ile Hazreti Sıddık beraber oldukları zamanda öyle konuşmaları vâki’ oluyordu ki hiç fehmetmedi bir tufeyli gibi. Yâni bir çocuk hükmüne girerdi hiç onların o esâsen cümlelerini “konuştukları pek benim kabiliyetime sığdıramıyordum anlayamıyordum” diyor. Ömer kendi çünkü siz esâsen Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâmin Sır Sâhibidir Hazreti Sıddık Rasûlullahın sırrını kendisine aktarma eden şahsiyettir O nisbette kendisine de bir kabiliyet ve istidat vermiştir Hazreti Sıddık radiyallahu anh Şuhud Ehlidir. Onun bir kere bu bu ÜMMetin Reisidir ve Efdalisidir. Hazreti Âdemden ve Kıyamete kadar Hazreti Sıddıkla yarışacak veya karşı karşıya gelecek bir şahsiyet yoktur. Nasıl ki Rasûlullah ile ölçüsü karşısına çıkacak bir kişi ölçüsü yoksa Hazreti Sıddık, velâyet yönünden en üstü tabakta ve kademededir. Onun için ne kadar keşfiyatı yüksek okadar fehmi de güç aynı zamanda şey şahsiyettir Ummâni İlâhîye mücehhez harika bir yâni meselâ ALLAHu zü’L-CeLÂL buyuruyor ki; mü’minlerin kalbi yâni insanların kalbleri yeryüzünde ALLAHın bir kablarıdır. Ama kaba ne konulacak kalb ne kadar temiz olursa o nisbette onun kalbi ve istidatına göre ALLAHu zü’L-CeLÂL ikram ve ihsânını esirgemiyor veriyor. Ama ona göre bir kalb olsun. Hazreti Sıddıkın kalbi ile muadil hiçbir kalb yaratmamış evliyâlar arasında nasıl ki Cenâb-ı Rasûlullah ile kalbi ile başka bir kalb bu şekilde olmadığı gibi bu da böyledir. Onun için konuşmamızı çok harikalar konuşuluyor ki Hazreti Ömere göre ağır geliyor ve fehmedemiyor ancak sonradan Hazreti Sıddık kendisi Hazreti Ömerin seviyesine getirmeye çalışır ifâde edecek bir halde nasıl ki biz anlatırken bâzen fehmedemedim diyor biraz daha genişletiyoruz anlatıyoruz fehmedebilecek tarzda değil mi böyle mutlak bırakmıyoruz ALLAH rahmet eylesin Hüseyin Tatlı vardı.: “Ahmed Abiyle ilk tanıştığımız da çok söylediği şeyler bana muallak geliyordu fehmetmezdim!” diyor “lugatında da değişiklik vardı!” diyor. “Sonradan öyle oldum ki ALLAHa şükür leb demeden leblebi derim!.” diyor..
Konuşan.: …. Vaz etti.. “Vaazın sözlerini anlayamayacaksınız anlamaya çalışmayın onu anlayan cemaat de var sizin anlayacağınız şekilde yine konuşuruz siz anladığınızı anlayın anlamaya uğramşayın!.” derdi..
MSHekim.: Tâbi biz Kardeşlerimize fehmedecek tarzda anlatıyoruz anlatıyoruz ElhamdüLillâH hepisi güzeldir fehmedecek derecede çünkü maşallah. Bazı bir takıldığım yerde hemen hatırlatıyorlar ve anlatıyorlar ve hadisi söylüyorlar eee böyle cemaatte insan ne mutlu bize güzel destekliyorlar bu yönden ElhamdüLillâH!. Demek ki hafızalarında vardır fehminde vardır anlatıyorlar. Onun için RABBımıza şükür ciddî söylüyorum bu cematın herhangi bir kişinin başka bir cemaat arasına girse onların Hocalarını dâhi durdurabilir çok bırakın cemaati böyle çok mücehhez durumlarımız vardır. Çünkü hiçbir cemaat böyle bir meclis mütemadıyen mütemadıyen bu gibi hükümler getirmek çok yaygın böyle çeşit çeşit hadiseler ortaya getirmiştir ve anlatılmıştır. Başkalarının başka davası vardır davalarında Reisi çıkıyor ortaya zâten nasıl davaları nasıldır!. Nasıl olacak kimleri almayacak kimleri getirmeyecek ne kadar nasıl para alacak nasıl toplayacağız nasıl cemaatımızı toplayacak!. Yâni bu esâsen bazı bir şeyler anlatırlarsa artık kendi tezlerine göre birşeyler yapmışlar! Biz isek biz, umumî konuşuyoruz ve oldukça da âyet ve hadise dayalı. Yâni hükümler ise Ehli Usul Ehli Fıkh olan en sağlıklı ve sıhhatli olan şahsiyetlerin eserlerinden alıyoruz getiriyoruz. Hadis yönünden sanmıyorum ki böyle herhangi bir kimse bizim böyle sarfettiğimiz kadar hadis söylesin!. Ve şuan zâten kimse kabul etmiyor kendi konuşacak veya kitabı açar okurlar, kitabta ne varsa o!. Biz böyle çok garib çok harika şeyler müşerref etmiştir maşALLAH da cematimiz hâlishane olunca da fehm de ediyorlar ve kendilerine de mahfuz durumuna getiriyorlar hafızalarına da alıyorlar..
Konuşan.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hafıza konusunda …. Gençlikte öğrenilen bir şey mermere kazılması yaşlılıkta ise su yüzüne yazılan gibi Peygamberimiz hâşâ bir hadisini tekzib mânâsında değil de belli bir yaştan sonra meselâ geçenlerde biraz size bahsettiydim fırka kitabını bilgisayara yüklediğimizde bilgisayarın tükrçesi iyi değil çok çok bozuyor bazı bozuyor birazda gavur lisanında okuyor ama bu oda da çok hadisler duydum ki onun yarı Türkçesi yetiyor meseleyi anlamaya. Şeyi soracağım meselâ özellikle hadisler konusunda bir kişi …………………..bu sırf bir uydurma tekerleme mi gibi yoksa acebâ içinde bu mevzu’yu tekrar tekrar..
MSHekim.: Evet hadis böyledir tekrarlama hususunda evet bunu böyle söylerler de tekrarın yararı vardır hafızasında. Bir defâ alınmamış ikinciye daha tefsirlidir ikincisinde çok meşgul dinlememiş üçüncüsünda daha uyanık olmuş o sebeble. Yâni bu değişebilir bazı kimseler bir zaman Harun Raşid, çok zeki idi peki evet veya meselâ bazı bir söylemeyle hafızasına alabiliyor bazıları ikincisinde bazıları üçcüncüsünde alabiliyor hepimiz böyleyiz.. Haah biz bazı hadisleri evelîsi daha kitaba başlamadan kitab okumadan hafızama şey yüklerken radyodan çok hadisler aldım ben. “Bu hadisi anlamadım bir daha tekrarla!” diyemem ki. Yâni yüzlerce radyodan almış olduğum hadisi bir defâ söylemeyle alabiliyordum, hafızaya yükleniyor da bir daha o ana kadar Kumluca’ya gelinceye kadar bir kitab elîme alıp da okuyamıyorum. Zâten okuyamıyordum da.. Kur'ÂN-ı Kerîmi de hiç okumadık. Hep hafızamdandır.. Ee Arabiyatı da okurken bir çok fıkıhla alâkalı, usulle alâkalı hepisi hafızadadır. Hafıza hafıza hafızaya yükledik. Başka okur yazarlığımız yoktur ve hiçbir kitabı ele almış da değilim!. Hem okuma eğitimim yoktu zâten. Bilmiyordum ki harfleri dâhi bağdaşmadım. Ama ne zaman ki geldik bizi İmâm edince ee sorumluyuz hatta bir tanesi burada Antalya’da İmâmet teklif ettiler de Müftü Beye dedim.: “Ben İmâmetliğe elverişli değilim evet Kur’ÂNı mesele Kur’ÂN için olur fakat İmâmiyetliğe ağır neden? İcâbında bir şey sorarlar da sorarlar İmâmetlik çok yaptım namazdan sonra!” dese “Ben bunu bilemem!” desem olur mu!. Eee canım gitsin Müftüye sorsun yav sorduğu fetvâ değilki namazla alâkalı ben geçmiş diye sorunca sen benim gibi yanılsan ne yapacaksın böyle ise ne edeceksin başamı ya bizde onun gibi yanıldık bunu bilemiyorsa insan namaza kalktığı zaman sanki bir hastanın tedavisi yapacak derecede herhangi bir tongaya düşerse herhangi bir yanlışa düşerse mutlaka bunu namazda kararını ve fetvâsını vermek lâzım, güçlü olmak lâzım!. “Durun bakayım kitaba bakayım öyle mi olacak yahutta sorayım mı öylemi ondan sonra acebâ bunu ne edelîm bir daha mı tekrar edelîm yoksa bu nasıldır!” fehmedemiyor peki tekrar yine kalkıp devâm mı edelim?” ya halbuysa icâbında sehvi secde de gerektirmeyecek veyahutta iâdesi de gerektirmeyecek. Onun için İmâm İmâmiyetlik yapacak namaz ahkamlarına çok vakıf olması lâzım, herhangi bir yanlışlığa beşeriz düşeriz o anda namazda karar ve hüküm verebilmesi lâzım! Oruç da hakezâ hac daa hakezâ bu mâdem ki bu işi yapacaksa öyle olması lâzım. Onun içn hafızamıza kabiliyetimiz var yâni.
O yüzden hafızamıza aldık anlattığımız gibi o zaman radyo dinliyordum daha kitabı başlamadık tâbi Mısır artık iyice radyoları yayıldı oradan Kur’ÂNda okuyorlar hadislerde bahsediyorlar ben o zaman vaaz ettiklerinde çok hadisleri anladım bu bir kere okumayla iş biter. Şimdilik artık şey olduk artık işe yaramaz olduk..
Konuşan.: Hocam Hafız oldunuz, yazıyı da öğrenince değşiklik oldu mu?.
MSHekim.: Yok okumuyorum Kur’ÂNı harflerden okumuyorum. Yâni Kur’ÂNda bir acemi kadar okuyamam ağır okurum daha daha hafızama ayırdığım zaman iyi olmaz hafıza bazı olması lâzım..
Konuşan.: Bâzen okurken nerde olduğunuzu bilemiyorum Yâ-Sîn okurken bir bakıyorum gelmiş geçip gitmişsiniz..
MSHekim.: Öylemi onun için küçük devremize vaktinde tâbi hafızlık devremizde o zaman bulüğ çağına gelmeden 9 yaşındayken hafızlık bitirmiştik. Cenâb-ı Rasûlullah öyle buyuruyor yani bir kimse hafızayı eder buluğ çağından evvel çocukluk devresinde ise hafız ettiği şeyler âdeta etine kanına macnur oluyor diye bir hali vardır. Demekki çok daha te’sirlidir ama buluğ çağına gelince biraz daha şey ondan sonra âdeta üzerine durmak lâzım, biraz boşluk verdi mi hemen kaybolur. Öyle buyuruyor bir kuş zaptedersen durar yoksa az boşluk oldumu gitti gibi şeyler hafızadakilerde aynı ama hepsi aynı o ayrı ALLAHu zü’L-CeLÂLin birisinin hafızası ayrıdır kimisinin hafızası yüksektir kimisi böyle olması İmâmı Ahmed 400 bin hadis hafızasında biz onun zerresi olamayız mübârek o zamanda Rasûlullahın hadislerini zaptu-rap edecek birbirine atkarmayı edecek fazla o zaman matba yok bir şey yok bu şekilde hafızasında 400 bin hadis vardır öyle olunca Buharî ne diyor “cemati fitevi ha’za min setti miyeti el fe hadisi”
Bu Buharî gördüğünüz 600 bin hadisten seçmedir 600 bin hadisten seçmedir o kadar derlemiş toplamışlar. Bunların hülâsası durumuna getirmiştir öyle her hadisin yaptığı zamanda istihare eder ve böylece abdest alır yazar. Böyleyli mübârekler hadise karşı ALLAHın bıraktığı Rasûlullahın bıraktığı bu minvâl üzere saygı sevdi böyle. Hatta bir tanesi hadisi aramaya gitmişte felân yerde hadisi bilen kişiye gitmiş o kimse de daha henüz gelişmeden tutmuş şöyle eteğini atını çağırıyor çüş çüş diyerekten böyle şeyini korumuş sanki eteğinde bir şey varacak verecekmiş gibi atını çağırıyor sonunda görüyor ki bir şey yoktur kandırmadır at gelince tutmuş ve eteğindede bir şey yok!. Eee bu atını da kandırıyorsa bunun hadisi sâhih olmaz diyor. O kadar ince o kadar ince hadis arkasında koşmuşlar. Yâni bir hadis Kıyamet Günü kısasla alâkalı olan bir hadis Bağdattan Mısıra kadar gitmiş “felân kimsede vardır” diye duyunca Bağdattan Mısıra gitmiş o kimseyi uğraşa uğraşa buluncaya kadar kapısına vurunca bir kimse çıkmış “felân kimsenin evi bu mudur?” “ne yapacaksın söyle bir şey söyleyeceksen” “ben böyle böyle bir şey duydum onunla görüşmem lâzım.” kendisine anlatınca o zaman gelsin gitmiş hakikaten “evet” diyor. hemen hemen hafızalarda pek benden gayrısı çok az ALLAH öyle Rasûlullaha öyle imkan verdi ki kabiliyeti istidatı dikkat ederseniz Yâni bizden evvelki ÜMMetler ne Tevratı ne İncili ne Zeburu ne sahufları hiçbir tanesi Enbiyâlardan gayrısı ezberine almış değildir, bu kabiliyet istidat verilmemiştir. Biz ÜMMet-i MuhaMMedin mensubu Kur’ÂN-ı Azimuşan kitabları tamamen cem’ eder Tevrat İncil Zebur sahuflar tamamen Suhuf-u İbrahîm ve Musâ soruyorlar ya.: “Rasûlullah suhuflarda var mı Kur’ÂNda çünkü Tevrat Kur’ÂNın yedi büyük süreler o Tevratı sağlar diğerleri de meselâ İncil Zebur felân fazladan olarakdan Kaf Süresi Müddesir olarak da fazladan soruyorlar ya Rasûlullah Musâ suhuflar vardır acebâ suhuflar var mı diye o zaman şöyle buyuruyor Suhuf-u İbrahîme ve Musâ görüyorsunuz ya tembih etme demek ki bu da var çünkü İbrahîm Sâhifeleri vardır. Musâ aleyhisselâmın..
Konuşan.: bu ni’metin Kur’ÂN-ı Kerimin bize ezberleme ni’metinin büyük mesuliyeti var mı yoksa külfiyeti var mıdır yoksa RABBımızın bu bize bir ikramı mıdır çünkü başka Peygamber gelmeyecek..
MSHekim.: Gelmediğine göre son kitabtır ya bizi eğer hafızamıza almamış olsak bir şey olmayabilir diğer. Onun için ALLAHu zü’L-CeLÂL celle celâlehu SubhÂNe TeALÂ Hazreti Musâya anlatırken.: “BENim Ahmedim böyledir şöyledir ÜMMeti de eneci rûhu fi sudurihi onların İncileri sadırlarındadır!” Musâ hayret ediyor .: “Yâ RABBî böyle ÜMMet ne olur bana ver böyle!” “Yok bu Ahmed’imin ÜMMeti!” Yâni mesh ediyor.: “Onların incileri sadırlarındadır başka millet böyle olmadı!.”
Aynı zamanda Kur’ÂN-ı Azimuşanın evet külfeti de var Yâni daha da ALLAH muhafaza etsin bizi bu gibi hışmından bizi korusun Rahmeti de vardır çarpıcıdır aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki.: Unzet aleyya amelu ÜMMeti teraibu fiha makbule he va makbudehâ ve hayrıha şerri.”
Neyse ÜMMetimin amelleri arz olundu bir çok hayır yönleri şer yönleri tamamen gözden geçirdim hatta mescidden ufak bir çok bile alsan çıkarsan onu dâhi gördüm sevâbına fakat en zor en afatta olacak olan kişi Kur’ÂNdan birşeyler ezberlemiş sonra unutmuş isterse hafız isterse bir sûre isterse bir âyet hafızasına aldığı takdirde tekrar unutması esâsen o ni’mete karşı nankörlüktür ve kendisine de şey getirmez.Yâni en ağır cezâya nükseder. Onun için şahsen bilmiyorum artık hafızlık zaptırap edecek bu Dünyâda devâm edebilecek biraz zor. Haa o sebeble ya hiç hafız olmasın yahut olacaksa hakikaten ömür müddetince üzerinde durmak lâzım ömür müddetince hafızasında durarsa.. Hâşâ sanmayın bir Hafız yâni kalbinde Kur’ÂN bulunduğu halde meâlen Kur’ÂNın Hukukunu ve Vakarını veyahutta Kur’ÂN kalbinde olmasına rağmen Yâni şer ve şurur işler haram demez şu demez bu demez !.Yoo bu Kur’ÂN kendisini ALLAH muhafaza etsin senden benden çok daha çarpar! Olmaz böyle zordur zordur çok feci çok feci! Keşke hiç okumasa hiç Hafız olmasa çok dâhi iyi ama aldığı zamanda bu ni’metin üstünde ni’meti Kur’ÂNdır esâsen bu en beteri bu çok zor ALLAH muhfa’za etsin!. RABBımızın Kelâmı kalbinde olacakta içki içecek, veyahutta zinâ yapacak, haramdan yiyecek vALLAHül azim şöyle buyuruyor.: “lanellâhi fâkirun” ALLAHu zü’L-CeLÂL lânetle anıyor hüküm ki bu “fâkiru tebâedehu İsâhibul nevmessin ecri mânihi” ALLAHu zü’L-CeLÂL lânet etmiş kime lânet etmiş? “Bir fâkir ki bir zengine karşı malı sebebiyle tevâzu ve tevâsus eder” işte bu.. hadi bakalım şimdi düşünün bakalım şu Hafızların zenginlerden kopacağı yerde nasıl bir taktilik yapıyorlar munsus dört büklüm oluyorlar!. Neden neden sende Kelâmullah vardır sen ÜMMetin en eşreflisin nasıl olurda bu Kur’ÂN sende olsunda bu şekilde şunun bunun malı için veyahutta eğitimi için tebâsus edersin lânetle anmış ALLAHu zü’L-CeLÂL “Lânellahu fâkirin vetebâdevâ hu fâkir bi gayi levciumâlik zehebe sünüşe dinihi” Dinin üçte biri tamemen yok olur zehebe sünüşe dinihi.. Haah Onun için zor yâni zor keşke hiç ezberlemeseler daha iyi fâkirde insan bilmiyorum bu kadarda bir Dünyâ malı için bu kadarda kendisini rezil edecek böyle bu gibi zekârete düşecek kul kula olacak. Vallahi kulluk yapacaksan ALLAHa yap böyle kul kula kulluk yapılmaz esâsen ALLAH muhafaza etsin!. İnsan kadrini şeysini bilmek lâzım Yâni açlığa razı olur ameleliğe şeyliğe razı olur ama bu şekilde tebâsusu böyle yardakçılığı hiç hoşa gitmez!. Başka hadiste “men tevâda aliyyi ganîyyi ecrin gayri zehebetün fadihi” bu böyledir “kim ki zengine ganîye karşı tevâzu gösterirse malı için tamamen üçte biri dini yok olur” fakat burada bu şimdiki Kenzul’- Ummalda olan bu kitabta olan Yâni “lânellahu” diye tâbir ediyor râvisi de güzel Yâni Ebu Davûd Tirmizî işte bu Âdem Bey!. çok çok çok eğer Kur’ÂN-ı Azimuşan ALLAH Kelâmıdır. Yâni kimde varsa bundan daha artık acizlik olmaz. Bu sebeble “Hamilu’l- Kur’ÂN Eşrafu MuhaMMedi Hamilu’l- Kur’ÂN..
Hamilu’l- Kur’ÂN âdeta Enbiyâ mirasçısı, Rasûlullahın mirasçısıdır. Haa böyle Kelâmullahı beraberinde hafızasında olacak kabirde herhangi bir kimse Kur’ÂN hafızasında bulunurda ALLAH azâb eder mi?. Bu kalbe asla CeheNNem’e görür mü CeheNNemi hafızasında varsa yaşıyıyor mu CeheNNem’e ALLAH Kelâmı varken yakışıyor mu ateşe!. ALLAH Kelâmı varken eğer kendine şefâatçi çıkamayacaksa kendine şefâate giremeyecekse aleyhinde olursa inanın ki hiç kurtuluşu olmaz “huccetil aleyhi evlahu” mutlaka ya aleyhinde ya lehinde olacak ikisinden birisi bir kere aleyhinde de iflah yok lehinde olursa ALLAHın İzniyle alâya çıkar. RABBımız bizi bu yönden muhafaza etsin!.
Şimdilik vaktiyle ezberlemiş ihmal sebebiyle ihmal etmiş ama hafızasında kabiliyeti yoktur bu yâni okur mesel illâ o artık haa muhakkak kendi kendinden şeysi fakat Hafız olmuş çok şey üzerine düşmemiş alıp da okumamış öyle gaflete düşmüş ki hatta daha da kötü budur sen bu ni’met-i azime eğer sen ALLAH bu Hafızlığı verdiyse “Bu Hafızlığı olmaktansa felân zengin gibi olsaydım!” demek küfürdür. Çünkü bu Hafızlığın ganîliği üstünde hiçbir ganîlik yoktur üstünde bir an bir böyle üstüne gelecek bir makam yok asla asla! Kelâmullah hafızasında olacakta başka kimse veya bir şey mümkün değil en alâ efdali budur. Hafız o nisbette artık anlatıyoruz ya büyüklük çağında okumuştur onun için fazla hafızasında olmaz daimâ devâm eder yapacağı budur. Devâm ediyorsa tamam zâten üzerine devâm ediyor ni’met olarak görüyor ona karşı saygısı SEVgisi vardır bağlılığı vardır ama hafızası o kadar güçlü değil okuduğu Kur’ÂNda devâm eder bu..
Konuşan.: …………….. ziyâret ettik “hafızanda Kur’ÂN var mı?” diye..
MSHekim.: Sorsaydın “Sûre-yi Hûd” var mı hafızanda?” diye bilgileri unutmuştur hemde zâten başka şey yâni hem Kur’ÂNı Hafızı imiş hemde manevî tefsirle beraber..
Konuşan.: ALLAHu zü’L-CeLÂLin bize verdiği hazinedir şöyle dediler şu Dünyâda kafasını çok iyi kullananlar dâhi beyin gücünü 24 e çıkarıyormuş şuanda verilen insanın beden gücünü daha çok kullanıyor akıl gücünü daha çok kullanamıyor diye var Onun için üstadımız biliyor ama biz bilmiyoruz yapılabilecek bir çok işlerde yapılabilir gibi geliyor öyle sizce nedir Yâni herkes zorlanacak olsa belli bir yere kadar ezberlenemez mi..
MSHekim.: Şimdilik biz bu gibi Feylesofların işini anlamayız ancak şöyle söyleyim ALLAHu zü’L-CeLÂL celle celâllehu SubhÂNe ve TeALÂ aklı yaratırken “akıl kimde olursa o nisbette değer ve kıymette olur” diyor çünkü “akıla gel diyor geliyor git diyor gidiyor. o emirine âmede olunca ALLAHu zü’L-CeLÂL senin nisbetinde kullukta bulunduğun nisbetine göre hüküm verir.” Diyor.
Haa akıl bu akıl kendimizde esâsen rûhla beraber ve melekle beraber yaşar. Fakat bir tarafında da kalbımızın iki kapısı vardır bir tarafında Nefis ,Şehvet ve Şeytan bir tarafında Rûh Akıl ve Melek vardır. Aklı şöyle anlatayım “Kitabı avârif ve’l- marafir” Şehedini Sühreverd’i, meşhur İmâmı RABBanî dâhil takdir eder, ve bazı konularda bazı birşeyler hükümlerde alır. Bu şekilde şahsiyettir Gavsu’l- Azâmın yakınında onun Şeyhi de Necmeddini Kübrevî aynı Gavsu’l- Azâmın hemen hemen bu mübârek kitabında diyor ki akıl ALLAHu zü’L-CeLÂL yaratmış iken tamamen yüz bölüme böldü doksan dokuz Rasûlullaha verdi. Haah akıl bu 99 Rasûlullaha verdi bir tane akıl yirmi bir bölüme verdi yirmisi Enbiyâlara, bir tanesi mü’minlere yâni kullarına bir tanesinde olunmaktadır.
Ama tâbi hepimiz o bir tanesi ne kadar akıl yoksa kimlerin bazıları bir, bazıları beş onun içni akıl meârif akıl vardır fakat meâl kısmını kalb yönü ile olan akla baktıracak olursa ve akıl nefsin şehâvani hallerden ve Şeytanın üzerinde atarsa o zaman akıl meâl durumundadır. çok daha geniş cevheri yüksek çok güzel düşünür çokta böyle sapuk tapuk böyle kanmaz ama kalbindeki olan akıl yanında rûh rûhla birlikte dedik ya eğer bunlar mağlub düşerse nefis Şehevâni ve Şeytan gâlib gelirse bu akıl fazla kütenmez Yâni artık fazla işgörmez durumundadır akıl varmış ta hımmıl ahmak oldu mu ……………………..ara konuşma yapılıyor ekmek şişmanlatmaz ekmek şifâ gibi ……………………. İşte akıl ile mantık olduğu zamanda çeşit çeşit döner çünkü mantıklı akıllı ama eğer ALLAHu zü’L-CeLÂL bu aklı meâl o kişi keşif kalb açıklık şeysi varsa kabiliyeti kapalı değilse açık bir kalb ise manevîyata daha nice nice birşeylere hisseyatları vardır. Çünkü “ettakil ferasetil mü’minine enzuru bilunurullâhi azze ve celle” Mü’minin ferasetinden hazer et ALLAHın NûRuyla nazar eder!.” ALLAHın nuruyla nazar ederken bir kere bu yönden mü’min karşı karşıya geldiğinde diğer mü’minin kalb kalbe karşı âdeta bir aynadır birbirini gâyet seçebilir. Büyük Zevâtların kalb perdeleri olmayınca kalb perdeleri olmayınca Rasûlullah buyuruyor yine aynı “kitâbil avârif vel maaraf” Şeytanın getirdiği kalb perdeleri olmayınca kalb açık, yâni böyle pürüzsüz üzerindeki kir ve de leke getirmediyse kendi kalbinin basîreti taa Gök Âleminde seyrettirir Kâbir Halini görebilir, kişinin gelen karşısında kader yönlerinden okuyabilir ve böylece Levh-i Mahfuz mükedderatı da seyredebilir yeter ki o nur ALLAHu zü’L-CeLÂL’in mü’mine bir feraset vermiş ALLAHu zü’L-CeLÂL’in NûRu ile kalbi açık ise perdesiz ise aklı o zaman Aklı ve Rûh ve Melek her gelen şey vesvese değildir, ilhamdır. Melek tarafından gelen şey ilhamdır. ve akıl tarafından aklı meâl sâdece Dünyâ değil Dünyâ mâişet düşünür o kâfir olsun Müslim olsun aynı seviyededir..
Meaaş hepimize aynı hürmet eder ama meat bundan mahrumdur âhiretini yitiriyor manevîyat tamamen yitiriyor ve hondaya girer. Onun için eğer nefis rûha gâlib gelirse, şehevâni akılda gâlib gelirse, İbliste Şeytanda gâlib gelirse bunda hiç bir şey beklemeyiniz!. Haah Yâni ALLAHu zü’L-CeLÂL aklı onların onlar bu gibi kimseler kalkıpta hüküm mantık ve akılla hüküm verecek ne kadar olacka ne kadar olacak! Onun için biz yâni kâfirlerde aynı bizim gibi akılları vardır amma Akl-ı Meaaştır Akl-ı Meat değildir onlara muvaffak olamaz Akl-ı Meat düşünür şöyle Dünyâ emirinin ne kadardır şu ve peki gelecek olan sonsuz insan bir Akıl Sâhibi ALLAH Aşkına şu gelgeç olan bir vaktini hayat müddetini sonsuz olan bir hayata CeheNNem’e nasıl verdin! Bu Akıl Sâhibi bunu düşünmez mi hiç olmazsa akıl bu kadarda böyle kendisini başını şeye kuma sokar gibi hiçbirşey görmemezlikten gelip o sebeble esâsen Akl-ı Meat olmadıkça bir mü’minde işi felâkettir başbaşa Akl-ı Meaş ile sâdece dünyevî düşünüyorsa kâfirlerden esâsen hâşâ Yâni küfür kâfir olur demiyoruz yalınız muameliyatı kâfirlerdendir tamemen verdiği ihtiyatı Dünyâya vermiştir kendi kâfirde öyledir çünkü kâfirin haklı vardır görüp göreceği bu kadar kâfirin bu Dünyâda çalıştığı hayrat yapsa, yarar yapsa insanlara hizmet etse bu Dünyâda ALLAH verir kendisine, istidraç verir hastalık vermez arzuladığını bulabilir. Çünkü yaşayacağı bu kadardır. Ama bir mü’min olarak, Rasûlullahın ÜMMeti olarak böyle sâdece buranın Dünyâya kendini kaptırıyorsa, gelecek olarak sonsuz olan ebedî hayatın CeNNete nasıl olur da beyhude eder de böyle o kadarda zihninden çıkarır da sâdece tek taraflı çalışır!. Tâbi ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere şuur versin! Her zaman şuur şuur şuur yoksa bu akıl eğer bu Meat Aklı olmadıkça Meaş o zaman demek ki “lehum kulubuya eftehum nebiha” “kalbleri vardı ama fehmetmezler” demek ki mahluk durumundadırlar hiçbir şey anlamıyor. Haah onun için “lehum kulubu efteliha” “kalbleri vardır ama fehmetmiyorlar, gözleri vardır hakkı görmüyorlar, kulakları vardır hakkı duymuyorlar.”
Peki ne olur o sonradan
وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran mine’l- cinni ve’l- insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humu’l- gâfilûn (gâfilûne).:Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalbleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)
Onlar enâm yâni hayvanlar gibi hatta daha beter çünkü hayvanlar gittiklerinde birbirinden intikamı varsa birbirine vurmuş kırmış. Çünkü Rasûlullah birgün Câminin kapısında iki mesele birbirine tosluyor buynuzsuz koç buynuzludan yarın mahşerde hakkını alacak böyle hesap verecekler amma ya leyteni küntüm türâba hayvanlardan sorar bişeysi yok amma insan türâbla kurtulmuyorsun ki!. Ee o zaman ya leyteni küntüm türâba oh keşke bende toprak olaydım hayvanlar gibi kurtulurdum! Ee şimdi insan bu hale gelecek insan ALLAHu zü’L-CeLÂL öyle bir meşreb vermiş ki öyle kalb ve cevâir vermiş ki Halifesi oluyor ALLAHu zü’L-CeLÂL bir Halife olarak gönderiyor, bir elçi gönderiyor. Öyle kıymetli ki Melekler kıymetindedir. Ama ne çâre ki bu düzgünce fehmetmeyince, hamakatlık olunca hamakat, ALLAH muin olsun bizlere!.
Hazreti İsâ buyurduğu gibi.: “Herşeyin çâresini buldum mesele kütürüm iyileşti Efendim şöyleysi iyileşti ancak ahmaka hiç te’sir edemedim!” diyor.
Yâni ahmak, ahmak kalıyor!. Ahmak da kendini Şeytana şehvete ve nefsine teslim olmuştur artık Akl-ı Meaştan başka fikir girmiyor!. Haa Akl-ı Meaş olduğu zamanda “fe innekele tahmele aksaletul tamel lefu fissudurul kulub” göz mesele görmemezlikte vücuden Yâni zâhiren görmemezlikte buna körlük denemez esâsen körlüğün en beteri kalb basîretinin kapalı olmasıdır ALLAH korusun!. İnsan tâbi hem Dünyâsı evet yaşama evet Firavunda yaşamıştır, Firavunda yüzlerce sene hiç başı şey olmamıştır!. Ne olacaktı her zaman RABBımız bize her zaman söylüyorum şuur versin şuur versin, ne yaptığımız ne ettiğimiz düşünelîm ve ne için yaratılmışız neden gelmişiz acele sebeb ve akıbeti ve ricamızdır! Düşünmek lâzım esâsen RABBımız bize bu yönden muin olsun, bizi başbaşa bırakmasın!. Çünkü bizi eğer inâyeti olmazsa başbaşa kalırsak belki mağlub oluruz başbaşa kaldığı zaman da huzlendir Yâni huzlen; RABBımız razı olmuyor, inâyeti olmuyor, başbaşa bırakıyor!. Eee başbaşa ne edelîm RABBımıza daimi dileriz ki bizi başbaşa bırakmasın .inâyetinden esirgemesin!.
Haa bin onun inâyetine dayanırız, Rahmetine güveniriz bu işimiz bu tâbi bu!. Bilemem herkes vallâhi ben şahsen Dünyâdan bezmiş durumdayım, inanın ki Yâni böyle paraya mezâra da çıkarsalar hiç sâhip olmam!. Haa iyice tiksinmiş durumdayım o kadar bizi yoruyor ki bilemem ama bizi nasıl yoruyor beylik yaşıyoruz fakat bu hal durumunda esâsen üzülüyoruz gittiğimiz yerde bu değişik haller karşısında bizi üzen bunlardır!. Yoksa bizi bugün Antalya’da bizim gibi böyle yaşamı gâyet huzur içerisinde hemen nadiraddandır o yüzden ni’metleri ALLAHu zü’L-CeLÂL Ni’metlerini bir tanesini bile uygulayalım imkanımız yoktur!. Fakat ne çâre ki gittimiz yerde bu haller karşısında çok üzüntülü oluyor, yoruluyoruz!. Yoruyor esâsen ame ne çâre ki âhiruzzaman ALLAHım Rasûlullahın fiten âhirizzaman diye ALLAHu zü’L-CeLÂL celle celâlehu getireceği fitnelerden Rasûlullah bundan dolayı ALLAHa sığınıyor “ALLAHÜMMe inni aumu temim fiteni âhiruzzaman.: ALLAHım SANA sığınırım âhir zaman fitnelerinden!” demek ki o gün bugün..
Konuşan.: Efendim şimdi sizi şöyle anlıyorum adamın bir tanesinin herşeyi vardır da gece …. İçerisindedir şunu nasıl artırırım bunu şöyle nasıl hallederim öyle geçen birkaç gündür bahseldiyorsunuz ALLAH razı olsun adam gerçek fâkir veya asıl fâkir para problem değil ama olduğu halde bunun kanaatı bulunmayan yanlış anlama lütfen..
MSHekim.: Kanaat.. Kanaat zenginliktir çünkü öyle buyuruyor.: “el kanate kenzula yefne Yâni kanaat sonu olmayan bir kenzdir bir definedir.” Rasûlullah buyuruyor “el kanaet kenzula yefne ve..” Yâni hırs ve tamah esâsen fâkirlik durumundadır, değil mi ki doymadın, değil mi ki kendin ne olsa dâhi arkasına dâhi istiyorsun. O şekilde devâm edersin ama kanaat sâhibi olan cebinde olan miktarı sanki bitmeyecek gibi kendinden emîn ALLAHa şükürler olsun var bugün yiyeceğim yâ RABBî şükür bu şekilde kanat sâhibi böyledir. İmâmı Nevevî buyurduğu böyle esâsen Behlul’- Dâne böyle diyor ve asus sâdetit Dünyâ filâyşı felâ tahma velâ tebni aley minel mâlike ma tebni …… Behlul öyle der “ve asus sâdetit Dünyâ filâyşı felâ tahma hırsı” Dünyâ ile başbaşa bırak mâişet sebebiyle kendini yâni öyle hale tamamen kendini bağlama. Neden? “vele tebni aley mâlike vema tebdine fima” buradan topladın topladın topladın kimin için topluyorsun bunu bilemezsin evet görüntüsü bir evladın vardır şu vardır bu vardır onlara nâsib olup olmayacağını biliyor musun yâni. Ben bir ferdi biliyorum yâni bu civarda en fazla bahçe yüksek fiyatla satan bu kimsedir, giydiği giysiye yâni fâkir yanına varmaz çünkü o kıyafeti görünce.. Haa bu fâkir derler aşağında bir şey düzgünce birşeyde giyip şey etmedi niyetinde de oğluna ev bahçe yetiştirmek her oğluna böyle ev bahçe yetiştirmekti bir tanesi attan düştü beyin kanamasından gitti ,bir tanesi de başka şeylere düştü kendisini de motor çarptı zor hacca gönderdik.. Eee neden gitmedin böyle ne ise ve neticesi kalan oğlu son oğlu kaldıi o muhitte en fazla kumarbaz nasıl aldı nasıl verdi!.
Haaa sıfıra bindi vesselâm peki cem’ettin kim anladı kimin Yâni bu hepimiz biliyoruz bunu, malını da biliyor çünkü o hâşâ ALLAH kulları unutacak mı, sen ilâh mısın hakikaten herhangi bir kimse böyle düşünür.: “Benim oğlum fâkir düşmesin, şöyle olsun!.” Vallâhi yanlıştır. Yanlıştır!. ALLAH var celle celâlehu Rezzâk olan ALLAH sen değil kardeşim sen değilsin sen bunu kendine böyle ukelâlık yapma!. ALLAHu zü’L-CeLÂLe kalkıpta .: “Ben oğlum fâkir düşmesin şöyle hazırlayalım!.” Bırak RABBimle başbaşa Rezzâk olan ALLAH ve nâsibleride bir lokma vaadinde ne varsa bir lokma fazla olmaz bir kere böyle bilmek lâzım inancımız bilincimiz böyle olması lâzım! Yoksa sen kendine göre afedersen sanki nâsib değilse hiç olmaz hiç bunlar ALLAHu zü’L-CeLÂL kalem yazmış mürekkep kurumuş olan beş nesnedir peşinen ALLAHu zü’L-CeLÂL Mukeddaratını tertiplemiş ve hiç bir şey değişmeyen bunlardır. Bir tanesi rızkı, bir lokma dâhi ne fazla ne noksan lokmasını bitirecek, bir de solukları nasıl yaşamı eceli ne zaman gelecek ecel mutlaka soluğu vardır lokması vardır buna bağlıdır. Bir de rızkı ne kadar bunun hepsi ALLAH Nezdinde ma’lumdur velevki bir yudum su hayat yönünden yâni şeyleri âdetlidir, solukları âdetlidir âdetü’l- enfasi o da âdetlidir. Eserleri, Dünyâda neler işleyecek neler yapacak Câmi midir Sinema mıdır ne işleyecek kitablı ilim mi yâni yarar zarar eserleri de yazılmıştır, eceli de yazılmıştır, rızkı da yazılmıştır ve neticesi de nerede barınacak gittiği yerlere dâhi meskenler nereleri vatan edilecekse bunun hepsi yazılmıştır emirsiz hükümsüz değil başıboş kendimiz hareket eder değiliz, hepsi bunlar ALLAHu zü’L-CeLÂLin tertibidir kulun üzerine projesi yapılmıştır. Sonunda da “şâkiyyün ev sâidun” şâki midir sâid midir akibeti.. Cümlemiz sâid kısmından RABBımızdan dileriz bizi sâid kısmında sonunda ale’l- imân nâsib olsun!. Onun için “RABBekum bihamsetihi” RABBım ey Habîbi bu beş şeyde RABBım işi karara bağlamıştır değişen bir şey olmaz değişen bir şey olmaz!. Sen kendin ilâh mısın oğlunu kendin ayarlayacaksın veyahut kendi belirleyeceksin veyahutta uzatacak mısın veyahutta eceli mi durduracaksın!. Düşün düşün böyle insan inanç sâhibi, ciddîyet inanç sâhibi olması lâzım!. RABBısıyla güzel bağlanması lâzım, güzel kabullenmesi lâzım!. Buraya gelişimiz evet hiç gelmezsek ne Nebî olur ne Firavun olur buraya gelmek mecburîdir! Bura bir ni’mettir ama ni’meti zahmet hali getirmeyelim getirmeyelim gelmiş iken hâşâ insan hangimize sorsa.: “Firavun mu olmak istersin yoksa felân kimse olmak felân kimse mi” Olmak istiyorsan felân kimseye benzemeye gayret göster öyle değil mi?
Haah Onun için RABBımız bizlere şuur versin şuur şuur şuur! Bu Dünyâya gelmeyince bir şey olmaz ama geldiğimizde de sorun karşısında başbaşa karşısındayız ya o ya o iki yoldan gayrısı hiçbir yol yoktur!. İmâmı Gazalî iki yolun yolcusu mutlaka üç yol yoktur ya saîd şa şâki peki hangisinden olmamız lâzım tâbi insan oğlu aklımız yerindedir aklımız olmasa bulamadım bilemedim ama aklın yerinde, buluğ çağına da geldin ondan sonra uykuda değilsin, uyanıksın kendi ihtiyacın olan şeyi araştırmaya çalışıyorsun!. Peki bunun üzerine nasıl olur da bu gibi böyle cesâret edersin ve Efendim CeNNeti veya ALLAHın sâdeti veyahutta ALLAHın Rızası nasıl olur da zabata döndürüyorsun nasıl olur da, CeNNetlik imkan varken CeheNNem’e heves ediyorsunuz, nasıl olur ki şehâdetler olup dururken şekâvete dönüyorsunuz! ALLAHu zü’L-CeLÂL’e devâmlı RABBımıza yalvaralım da RABBımız bize şuur versin de RABBımızın İnâyetini bizden esirgemişin ale’l- hakk ne ise müyesser ve muvaffak eylesin!.
Konuşan.: Efendim şimdi ölüm noktasında bütün ameller duruyor değil mi bazı şeyler hariç sadaka-yı câriye peki kişinin ferdi şeyi olarak ………. Sabah oldu akşam oldu gibi mi..
MSHekim.: Yok Efendim esâsen vakit nasıl?.
Haah şimdi kısa bir şey Vâki’ isimli bir zât tâbiinlerden Velî isimli bir dostuna ziyârete gitmiş. Basra Beldesine gitmiş Basra’ya girince bir kabristan gelmiş önüne burada da bir su vardır orada da bir abdest tazeleyim şehre gireceğim bir abdest tazelemiş ve bu meyanda da iki rekât namaz kılmış iki rekât kıldıktan sonra böyle tefekkür durumunda iken Yâni bu Kitabu’l- Rûh İbni’l- Kayyumu’l- Cezvî, “Kitabu’l- Rûh” ta bu hadise mevcuddur. O şekilde ma’lumatı çok muazzam bir şahsiyettir. Hatta Vahhabîler bile buna karşı çok saygılıdır çünkü Vahhab ismi güzel. şimdi İbni’l- Kayyum, Kitabu’l- Rûh bu hadise burada mecud diyor ki.: Böyle otururken tâbi herhalde şahsiyet biraz açık basîretlidir kabirden bir tanesi ayaklanmış kendine karşı nasıl olduysa artık keşfen midir böyle içten midir veya uyuklama devresinde midir. Neyse bu esâsen Keşif Erbâbidır bu veki çok büyük bir Zâttır esâsen hatta Veki bir hafta mağlub durumları vardır Ebu garibin o zaman ki bu askerlerin başlarında hangisi bilmiyorum hatırlıyamıyorum sormuş.: “Veki nerdedir?” “Efendim Veki namazda!” o zaman sevinmiştir. Veki namazda olduğu takdirde bu mağlubiyet olamaz ALLAHın İzniyle çünkü Veki RABBımız reddetmez hakikaten zaferle bu böyle bir iş şimdik bu Kitabu’l- Rûhta diyorki bu şekilde gelmiş ve böylece iki rekât kılmış fakat kabirden bir kişi zuhur olmuş hay ALLAH razı olsun ALLAH seni artık ne kadar mükafat verirse ALLAHu zü’L-CeLÂLin artık kendisi bilir bizi ihyâ ettiniz burada iki rekât kıldınız hepimiz bundan faydalandık diyor. O da diyor ki gerçi sana diyor hafîf birşeyler kıldınız ama bize göre büyük bir faydalandık e peki siz amel işlediğinizde veya amelinizde bir yarar getirmiyor mu biz bu Dünyâda işlemiş olduğumuz ameller kabrimizde devâm ettiğimizde devâm ettiğimiz şey evet Kur’ÂN’a devâm ediyorsak Yâ-Sîn Tebâreke ve benzeri okuruz bazı da meselâ Saad İbni Benâne gibi namaz kılar. Rasûlullah “Musâ aleyhisselâm kabirde namaz kılıyor!” diye ma’lumat çıkarken görmüş Saad İbni Benâne de aynı.: “Yâ RABBî eğer kulların arasında böyle kabrinde namaz kılan varsa beni onlardan eyle hakikaten onlardan eyle!”
Çok tâbiinden hatırlı kimselerdir şimdiki kabirinde de namaz da kılar Kur’ÂNda okur fakat diyor ki.: “Biz esâsen siz okuyorsunuz en basit en kısa ve en ufak kelîme okusanız size mutlaka karşılığı vardır sevâb vardır ama biz buraya geldikten sonra sevâba taalluk eden hiçbir şeyimiz yoktur ancak yâni yararlandığımız şudur ki bununla ünsîyyet ederiz okuruz haz alırız fakat sevâb yok! Burası sevâb yeri değil burada sâdece zevk alırız!. Yoo burası ecir yeri değil bitti ecir yeri burada olur böyle yok!.
Haah ecir yok orada Onun için öyle diyor.: “Siz bundan dolayı şanslısınız çünkü en ufak bir şey karşılıksız değil ama biz burada artık bu karşılıklığı tamamen elîmizden çıkmış ancak RABBımıza şükürler olsun bundan ünsîyyet alıyoruz okuyorsan namaz kılıyorsan veya ibâdet halinde olan şey burada yararı ve faydası vardır!.”
Konuşan.: ……………Kâbir Namazı kılabiliyor mu Yâni?.
MSHekim.: Kâbir Namazı mı nasıl Kâbir Namazı bazı bir namaz kâbir bir intiyatifi var ulak bağlamak için bir arkadaş olması için böyle bir şey yoktur bazı namaz kabirde bir ünsîyyet edilsin diye birşeyler bilmiyorum, derecesi ne olduğunu bilmiyorum! Hülâsa en fazla yarayacak olan Yâ-Sîn ve Tebârek Yâ-Sîn ve Tebârek.. Tebârek, bir kere karşısına gelecek olan şiddeti engelliyor ve kabul etmiyor. Yâ-Sînde böyledir bu gibi fazla irad ettiniz fazla üzerine düştünüz Yâni Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Hayrul ameli edmevuli ve inkıllah.: Amelin en hayırlısı devâm olun ameldir isterse az olsa dâhi!”
Herzaman nakat edindiğiniz takdirde bu amel kabirde bize enîs gelir aynı bizim gibi beşer gâyet güzel simalı ve bizi siz bana bırakmadınız üzerinize devâm ettiniz biz senin sâlih amelinim, bana devâm eedip beni bırakmadınız bende size enîs olarak geldim. Beraberce CeNNete beraberce gidiyruz!.”
Amel sevâb alır da fakat enîs olmak yoldaş olmaz oldu mu fazlaca üzerine durduğumuz şey daimi bırakmadık bu bize yoldaş olsun kabirde bu var!. Evet bu Veki, bu kimseyi görünce diyor ki.: “Bu kabristanlıkta acebâ gayr-i Müslim var mıdır?.” soruyor Veki. “Yok Efendim kabristanlıkta gayr-i Müslim yoktur İslamlıktır güzel!.” “Ee bunların en başları yokr mudur baş tutanı yok mudur en afdalisi en büyüğü yok mudur?” diye o zaman bir kimse zuhur eder Veki bakıyorki bu kimse fazla ahımşahım bir yaşı yoktur. Yâni çok yaşamamıştır azdır gençtir. Veki soruyor.: “Sen fazla bir ibâdet işlemiş veya fazla bir cehdicüd etmiş durumda görünmüyorsun bu kabristanlık Riyâset Makamına en afdâli diye sizin olduğunuzu söylüyor peki siz nasıl olur da acebâ bu hale gelebildiniz?.” O da diyor ki.: “Efendim ben ibâdetle yetişmedim ALLAH bana bir musibet ve beleiye vermişti ben o musibet ve beliyeyi çok iyi karşıladım hiç i’tirazım olmadı sâbir ve tahammüle bu yâni ALLAHu zü’L-CeLÂLe o nisbette güç verdi buna artık sonuna kadar hiç i’tirazım veyahutta nahoş bir halde bulunmadığımdan dolayı ALLAHu zü’L-CeLÂL bu hale iletti!”
Onun için Yâni insan amel ile uğraşmayla yerişemediği yerlere bazı musibet gibi bu gibi şartlarla esâsen yetiştireceğidir oldu mu haa Onun için Hazretii Aişe der bazı meselâ bir derecesi vardır aynı bu genç gibi yetişeceği amma ibâdetlerle bir türlü yetişemiyor musibet ve beliyelerle “en indellahe abde ve derece iza hebbehu ilticâhu” ALLAHu zü’L-CeLÂL kulunu sevip de herhangi bir mertebeye erteleyecekse veyahutta temizleyecekse bir beliye bir musibet verir bunları hoş karşılarsak yani sâbır edersek istidah Ehlidir tertemiz hale getirir eğer rıza gösterirse İstiğfar Ehlidir, Rıza Ehlidir.”
Onun için bu yönden ALLAHtan gelen esâsen imkan olduğumuz kadar mu’teriz olmayıp Yâni esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂLin işlemîne karşı gelmemek lâzım ve hoş görmek lâzım!.
Çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL kuluna hiç birzaman zulmetmez yapmış olduğu bir şey varsa mutlaka o kulun yararı ve menfaatı sebebiyledir. Hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂL bundan ne haz duyacak yok bir şey değilse o zaman zulüm olur. Halbuysa asla asla mutlaka onun şeyleri tâbi vatinde vardır o mertebeye erişecek adam zâten eceli azdır ve ibâdetle yetişemiyor bakınız bir beliye musibet vermiş ki bu hale gelmiş kabristanın baştutanı olmuştur. Onun için Ebul Hasanül Şazelî buyuruyor ki.: “ALLAHu zü’L-CeLÂL öteden beri cereyan eden âdeti aslında öteden beri böyledir nasıl ki bir tası kalaylayacak olursak bir tencere bir kap evvele bir karat ateşe girer temizlenir de ondan sonra kalay tutar. O sebeble Velî olsun Nebî olsun bir mertebeye girecekse hemen öyle muresevât üzerine verilmiyor temizleniyor da ondan sonra veriliyor. Onun için bu sistem böyledir, ALLAHu zü’L-CeLÂL’in sistemi budur. Hazreti Aişe de buyuruyor ve umumîyetle buyuruyorlar beliye karşılıksız değildir o sebeble amma yoksulluk ama sıkıntı ama şu ne esâsen bunlar ibâdetin çok daha çok daha yüksek dereceye eletir. Enbiyâlar bu yüksek derecelerde acebâ bir hataları mı vardı fakat beliyaların en şiddetlileri kendilerine verilmiştir neden?. İşte dereceye iletmek için biz böyle bir bu gibi insan beşeriz başımıza nahoş bir hal geldiğinde malî bedenî bunlar esâsen karşısında sabırla tahammül ihtimâm olmamız lazem çünkü yarar ve hayrımızadır ..
Aynı zamanda bu gibi bir Hastalık Devresinde bu gibi sıkıntılı Devresinde yapamayacığımız ibâdeti ALLAHu zü’L-CeLÂL Meleklerine der ki.: “Felân kimsenin durumu?” “Yâ RABBî hastadır ama başka vakıtlarda yazdığımız şeyleri yapmadı Yâni olmadı yazamadık bir şey!” “Bu hastalığı veren BENİM engelleyen BENİM! Onun için mahrum etmeyin yazın yazın!”
Haah Yâni hastalıkta muhtedir olan bir şey yapamadığın takdirde hâşâ boş olarak demiyorum yazarlar yazarlar seferde böyle müşekkat devrelerde nerede olursa ol! Yâni böyle mâişet yönünden Yâni böyle yarar yönünden koşuyorsan herhangi engelleyici olan Yâni muted yapamadım ALLAHu zü’L-CeLÂL mahrum bırakmıyor Melâikeler yazıyor ALLAHu zü’L-CeLÂL celle celâlehunun biz yeter ki Rahmetine sığınalım inâyetine RABBımızı bizi ale’l- hakk daimi müyesser ve müaffak eylesin!. ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere şuur versin!. ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Bu dönem tereddüdlü olur kişi biraz havası şey olur belki geldi belki etti diye tereddüd. Belkisi yok sağ olduktan sonra imkanla engellik olmadan engeli yoksa.. ALLAHtan engeli çıkarsa mümkün değil. Fakat deneriz ciddiyete sâhip çıktıkta Yâni esâsen ………… öteden beri küçüklüğümde bu hal var. Esnâflıkta da öyle. Ticâretin en büyük güvencesi i’timad edildi mi i’timad sonsuzdur. Servetin sonu var fakat i’timadın yok. Ama başımıza biz böyle olunca kalmadı RABBımıza şükürler olsun hakikaten herkes ahdine sadık olsun..
Yâni hepimiz duyalım âhirizzaman hakkında ““et-Terğib ve’t-Terhib” Hafîzul Münzirî , meşhur bir ictihad sâhibi olacak şekilde bir şahsiyettir bu Ebu hasenel Şazelî bulunduğu devrede de bu Zât mevcuddur. Yâni 640 senesinde bu Zât var. Yedinci asır Cenâb-ı Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm öyle buyuruyor Ebu Hasanel Şazelî, ismi Ali dir. Ebu’l- Hasen Ali İbni Muhammed Ebu’l- Hasen bu Zât.. Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki yeryüzünde Abdu’l- Âlim el Münzirî yeryüzünde hadis meclislerinde onun meclisi gibi hiç yoktur Dünyâ çapında Yâni Dünyâda en meclisi güçlü düzgün ve geçerli rağbetli olan Kadîri Münzirî başka yok fetvâ makamına gelince Ez Ziddini Bin Abdusselâm herhangi bir fıkhı yönünden olsun fıkıh yönünden onun bulunduğu onun emsâlı da yoktur. Onun meclisi en ala bir meclistir bu sefer tasavvufî yönündende kendisine Yâni Ebul Hasene Tevhid yönünden ve tasavvufî yönünden sizin meclisinizin üstünde bir meclis yoktur. Bu üç zevât birisi Hadise dayalı birisi de Fıkıh ve Tasavvufa dayalı bu üç yönü aynı devrede bulunmuşlar. Her üçü de Ebu Hasan söylüyor.. Rasûlullahtan aldığı ma’lumatı var. Onları bu şekilde buyuruyor Yâni tebliğ etmiş evet evet artık yeryüzünde bu anda o’nun devresinde Fıkıh yönünden Ezzidini bin Abdusselâm. Güvenilir Hadis yönünden de Abdu’l- Âlim el Münzirî ve Tevhid ve Tasavvuf yönünden de kendi meclisini söylüyorlar. Şimdi bu kitâbi Tergib ve Terhib kitabı vardır meşhurdur. Tergib ve Terhib diye. Her mesele hayr yönü vardır şer yönü vardır tergib dediğimiz …. Eden bir yöndür tergib olan kaçılacak Yâni menhiyat yönünden birisi emir yönünden birisi ne menhiyet yönünden sakınılacak olan terhib Yâni bundan kaçınmak ismi bu hadis ismi bu meselâ namazla alâkalı dediğimiz zamanda Tergib ve Terhib namazın anlatırken tavsiye anlatırken birde namazın kaçınılacak şeyleri de bunları da anlatıyor. Oruç yönünden, zekât yönünden her yönüyle tergibi ve terhibi emri veya nehyi tamamen inceleyen bir kitaptır.
Şimdi bunda bunda bir “fitnetü’l- âhirizzaman”la alâkalı buyuruyor ki.: “Zaman gelecek ki kalabalık öyle olur ki halk arasında böyle bir camiâ olur baktığınız zamanda sanarsın ki âdete bir denizin dalgası gibi öyle dalgalanır. Halk o kadar bir çok yâni böyle sık sık dalgalanma var böyle toplantılar olurlar.” diyor. “Peki bu toplantılar olurken bu konuşan kimseleri bunların yalan konuşmalarına rağmen tasdik ederler zulüm ve yoksulluk yönünden meselâ yolsuzluk halleri de meselâ zâlimlikleri de vardır. Bunu hiç karıştırmazlar göz yumarlar konuştuklarını tamamen tasdik ederler ve kendilerini de hiç böyle uzak durmayıp oldukça da yakın görürler. Bu misilli kimseler o devreye geldiğinde bu misilli kimseler onlar BENDEN değil bende ondan değilim! Havz-u Kevserime de gelemezler. Amma bunların dışında yaşıyorsa bunların yalancılıklarını tasdik etmezse ve bunların böyle fitnelerine de hiç de girmezse dışında kalıyorsa ne zâlimliklerini tasdik eder ne yalancılıklarını tasdik eder bunun dışında kalıyor ise onlar BENDEN BEN de onlardanım ve Havz-ı Kevserime afiyetle haah ederler içerler!.
Ve inşALLAH onlardan oluruz!. Bunun için böyle nefret ediyorum hoşuma gitmiyor, bu gibi böyle hazmederler hiç hoşuma gitmiyor!. Çünkü çünkü her ferd böyle kendi aidatı en üstün ve herşeyi yapar herşeyi getirir efendim. Yâni insanlara bir rahat huzur getirir vs. ALLAHu zü’L-CeLÂL kendi emekli olmuş hiç bir şey kalmamış bunlara bırakmış gibi bu bir nevi küfre kadar gider. Bugün bir Doktara gitsen.: “O Doktora gitmeseydim ben öldüydüm!” Yâni yetişti şöyle etti böyle etti esâsen bu küfürdür. Doktor hayat vermez ölecek adamı da hiç de engelleyemez veyahutta ekmek yedim de acıktıydım doydum, esâsen ekmek doyurmaz doyuran ALLAHu zü’L-CeLÂLdir. Bir hassaya verir de bu şekilde doyar. Onun için umumîyetle ALLAHu zü’L-CeLÂLdendir. ALLAHtan bilsek ALLAHtan anlasak insan RABBisiyle RABBıyısya fazla yaklaşma olursa çok rahat eder rahat eder. Ama kul kulluk….. müşteri, vel-i ni’met o müşteriyi gönderen ki eğer dükkanın açtığın da kimlerin geleceğini biliyor musun ancak esbabı mu’cizesine başvuruyorsun bunlar Sünnet-i Senîyyedir. Fakat kim gelecek?. ALLAH kimleri gönderirse o dur zorla.: “Gel vereyim!” desen dâhi almaz. İcâbında tersine gelir.: “Almayacağım!” der zorla ucuz târifeli verirsen alır.Bazı da böyle.: “Vermeyeceğim saklayacağım!” diyor tâbi nâsib olduysa mutlaka ALLAHu zü’L-CeLÂLedir. O, ALLAHa kendini bağlarsa RABBımız tasarrufunu da yapar!. Sen ancak esbab mu’cizesine başvuruyorsun ve.: “Tevekkel alALLAH!” ALLAH gönderir. Müşteri böyle vel-i ni’meti değildir, o RABBımız ne takdir ettiyse odur!. Bazı böyle kalabalığa baktığım zaman da şöyle dalgalanıyor hakikaten böyle deniz dalgası gibi şöyle bazı gelip gidiyorlar!. RABBımız bizlere şuur versin!. Her zaman söylüyoruz ya fazlaca aşırılık gaflete düşürür. Fazlaca RABBımızı unutup da başka şeye bağlı oluşumuz bizi büyük bir gaflete düşürür!. Onun için bazı şunu bilin ki zekerat anında zekerat anında hayatında ne kadar fazla konuşmuş ne kadar böyle hayalinde ve üzerinde fazlaca etkilenmiş üzerine gâlib olan hal ne ise meselâ şu sporculara baksanzı gâlib üzerindeki hal ve vakit sporcuların tamamen bu yönden artık işlemiş, iliklerine işlemiştir. Onun için ondan değil seyredenler de aynıdır bu minvâl üzere bu şekilde gâlib olan hayatı nasıl geçmiş gâlib olan şey zekeratında da gelir, bunun teyemmümünde olur ve bunu telâffuz eder. Yâni vur da diyebilirsiniz evet veyahutta saygıyı tâbi İslâm Diyârında değil Gayr-i İslâm diyârındada gayri Müslimlere anlatıyor saygı saygı fazla kelimesi. Yâni fazlaca konuşması ne ise bu Dünyâda meşgul olduğu zekerat anında bu gelir. Onun için kelîme Tevhid “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” kelîmesi çok çok yapınız çok yapınız böyle işlerinize tamamen hani işlesin, vücudun kalbinize ve damarlarınıza işlesin! Çünkü o zaman “minkani âhiru kelâmı “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”u badı halel cenneh” “sonunda kelîmeyi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyen kimse CeNNettihtir.” Haah ama diyeceksiniz ki bu da olmadığında, olmadığında nasıl aklına girsin, öyle başka şeyler ALLAH muhfa’za etsin! Bu hadiseyi tekrar anlatmıştım Rûhu’l- Beyân Sâhibi İsmâil Hakkı Bursalı ALLAH rahmet eylesin Bursalı.: “Bursada diyor bir kimse vardı ki Yâni otları demet yapardı ve bazı evlerde tâbi davardır kurudur sığırdır besliyor o da oralara gider de bir demet ot alır. bu otçu daimâ böyle demedi bir kuruş demedi bir kuruş böyle der İsmâil Hakkı bu Bursalı Rûhu’l- Beyân Sâhibi bizâtihi burada sen neyle meşgul oldun ise zekâratında öyle olur. O kimse zekâratında demedi bir kuruş laf etti diyor.
Evet ben bunu anlatırken bir minâre ustası vardı Laz Karadenizli İlyas Usta ben dışarı çıktığımda.: “Hoca Efendi valla ben bu anlattığın şeyin aynı bizâtihi ben bunu gördüm!” diyor. Nasıl neymiş bu?. Bizim Ustamız vardı çok kalfa yetiştirdi, ben de ‘nun Kalfasıyım. Hastalandı zekerata düştü mütemadiyen.: “Harç verin!. Taş verin!. Harç verin!. Taş verin!.” diyor başka bir şey demiyor. Nasıl ediyorsa takviye ediyorsak bundan çıkaramıyoruz ve ölmüyor da ve böyle zekerat halinde bunu sayıklıyor kalfanın bir tanesi.: “Paydos Ustam paydos!.” dedi deyince Ustamız da tamamen gitti İsmâil Usta.. Olan bu hadiseyi bizâtihi müşâhede ettim bu şekilde oldu “Harç verin!. Taş verin!. Harç verin!. Taş verin!”
O sebeble dikkatli olalım kardaşlarımız Yâni bu tür böyle gafletlere fazla düşmeyelim hele bil hassa sporculuk ve benzeri particilik evvelsi particilik daha fazla idi şimdilik sporculuk daha üstüne çıktı. Haa artık bir maraz giriyor âdeta bir bu hale düşmeyelim ne olursa olsun elzem bize son nefeste bize ne gerektiyorsa oldukça o kelîmenin üzerine varmamız bize yarar getirecek fayda getirecek ne ise ona gayret edelim zirâ bak isbat ediliyor ben “ahebbe şeyen eksere in zikrihi” bir nesneyi fazla severse çok anar!. Hepimiz biliyoruz bunu esâsen sevdiği zamanda çok anar esâsen oturduğu yerde Ahmed Beyin çıkarır künyesini anlatır..
Haah Hazreti Aişeden gelme “men ahebbe şeyen ekserehu” bir nesne fazla seviyorsa nesnedir bağdır bahçedir maldır mülktür partidir pürtüdür neyse bunlar artık fazla sevdikçe o nisbette zikri o olur! O sebeble kalbimize Muhabbetullah MuhaMMedi Rasûlullah alehisselâtı vesselâm bize lâzım olan bunlardır. Kalbimize ve âhiretimize memnun edecek olan ancak bunların üzerinedir. Rasûlullahın Hoşnutluğu ALLAHu zü’L-CeLÂLin Rızası sağlayabilirsen ne mutlu!. Onun için böyle Cuma Günlerde çok salavat getirmek Rasûlullahı ALLAHu zü’L-CeLÂL Rasûlullahın Aşkına Şevkine oluruz ve böylece Rasûlullah bizden hoşnut olursa evvelâllah hiç artık varacağımız bize elzem olan bu gelecek olan bunlar.. Ama bugün böyle artık diyeceksiniz ki.: “Benim işim bu bundan geçiniyorum!. derse geçiniyorsan rızık kimseden değil yine ALLAH..
Konuşan.: Efendimize nasıl hitap ederiz “Yâ Rasûlullah mı? Yâ MuhaMMed mi? Ya MuhaMMed!” denmez mi?.
MSHekim.: “Ya Rasûlullah” deyin Yâ “MuhaMMed” demeyin çünkü esâsen Rasûlullahtır. MuhaMMed ismi çoktur esâsen. Yâni “Yâ Rasûlullah” en güzel tarafıdır. “Ey ALLAHın Rasûlu” öyle diyor. Çünkü bunlar talebe üstadını ismiyle anar mı “Yâ Üstadım” diyor. “Yâ ALLAH” diyor. velâ havle başka. ben tavâf ederken.: “Afvuke Yâ RABB afvuke Yâ RABB afvuke Yâ RABB!” hoşuma gidiyor bir de hadisdir zâten
Konuşan.: ….. bütün alemlerin düzenini koruyan ihtiyaçlarını temîn eden her yönüyle..
MSHekim.: Esmâ-i Hüsna esâsen binbir çeşit isim vardır iki çeşit okunur bahte senâ dönüştüğü … takdirde “BİRRUN” olur BİRRUN bir. Esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL RABBdır. BİRRUN çok şefkatli olmuş merhametli olur, RABB ise besleyici ve terbiye edici gibi şeylerdir umumîyetle Müslim gayri Müslim tüm hayvanat. Tâbi ALLAHın RABB Sıfatından alacağını alır, ihtiyacını RABBu’l- Âlemîn. Esâsen RABB dediğim zaman Rezzâklık vardır, çok şeyler vardır. Onun içinde RABB demek bir İlâh olduğu gibi RABB Rububîyyette ayrı bir özelliği vardır. RABB bir çok Sıfatları muhteviyatı vardır. RABB, Rezzâk. RABBın şeysi dâhilindedir Rububîyyeti altında kendisine rızık veren veya yaratmış teşbih olmasın bir Melik bir çok formülleri var bir çok sorulan bir çok hadiseleri var şiddet veya çeşitli değil mi yâ. İşte bu hep İsmi böyledir terbiye yönünden de RABB ve besleyici evladı besleyici müRABBi de veyahutta bir nahoşluk yapmışsa RABB terbiye veriyor. Ana Rahminde Hallâk sadece yaratıcı meselesidir tek taraflıdır. Fakat RABB öyle değil bir tıfıl ana rahminde iken basit bir şeyken kendi kendine orada idâre olunmaktadır. Yâni ana rahminden başlar daimâ Rububîyyet şeyi altındadır. Hilâkiyet yaratmış Rezzâk rızık veren demiş Rezzâkiyet hâlâk hepsi bunun şeysindedir..
Konuşan.: Peki insanlar genellikle bu RABB konusunda……. Meselâ biz kendimizi idâre ederiz
MSHekim.: Yo yoo yanlış irade bizim sadece. Çünkü irade doğrudan doğruya bizim irâdemiz yoktur irade, İrâdetullah bize mesele İrade-yi cüz’iye konmuş İrade-yi cüz’iye konması şu sebebledir bizim dahlimiz yok diyecek ben bir irade bana bir irade tahsis etmedin ki kendi kendime seçecek edecek bir şey bırakmadım yürüttün yatırdın kaldırdın öldürdün felân. Öyle değil mi? Ben de Hicâz Kapısı kalmadığı için İrade-yi cüz’iye verdi, İrade-yi Küllîye değil İrade-yi cüz’iye verilmiş. Cüz’iye nedir insanoğlu bir azmetmeden bir de ….. deli ise sorumlu değildir. Aklı dengesi yerinde buluğ çağına gelmiş aynı çağında da aklı dengesi düzgün, mecnun değil ve uykuda da değil uyanık olması lâzım bu üç şey uykuda iken işlediği zarar ne olursa olsun hatta öldürse bile adamı hiçbir şey yazılmaz … öldürmüyor.. Haa bir kendine mal olmadan kalkmış ve üzerine düşmüş birşeyler yuvarlamış üstüne tâbi bundan sorumlu değil. Uyku halinde sorumlu değil çünkü kendi şuuru yerinde değil birde mecnun yâni deli olan kimse sorumlu olmaz. Bir de sabi sabinin yapmış olduğu yazılmaz .Ancak sabi baba ve ananın bir evladıdır, eseridir. İyi birşeye talip ettilerse terbiye ettilerse yaptığı iyi şeylere anasına yarar çünkü kendisine daha henüz birşeyler yazılacak seviyede değil mesul değil mesul olmadığı gibi sorumlu değil. Ancak ebebeynine yararı olur şimdi bu tâbi artık bunları geçtik buluğ çağına geldi ve aklı dengesi yerinde uyanık nasıl ki kendi mâişetini sağlamak için sorumluluğu varsa nasıl ki kendi tedbir alıyor dükkan açıyor zanaat yapıyor koşuyor ediyorsa o zaman sorumlu. Bu yönden sorumlu olduğu gibi. Yâni kulluk sorumluluğu da başlar oldu mu.. Peki kulluk sorumluluğu da başlayınca ben hemen oturayım ……. Öyle bir şey yok ne emretmiş tâbi “vellezine cehâdu fiha” esâsen bir şeye cehd eder ne yapacağız bir tedbir alacağız, bize düşen tedbir caddenin ortasında dikil de ALLAHın ne ise olacakmış olmaz öyle tedbir almak. Mecbursun tedbir alırsan sorumlu değilsin, tedbir almazsan sorumlusun. Tedbir nedir?. Şimdiki buraya gelişinde yâni bir rüzgar esti getirdi mi buraya, karar verdik geldik. Haa bu karar İrade-yi cüz’iye bundan dolayı mükafatlandırıyor. Evinde hüküm verdin ben istikâmet yönünde sohbete gideceğim ve İkindi Namazı câmiye bâzen gideceğim. Peki şimdi oturuyorsun bir hareket yok ama, fikrine getiriyorsun değil mi. Fikrine getirmeden harekette olmaz, seni kimse hemen kalktırmaz, zorla fırtına gelip de getirmiyor! Ne olacak önce karar veriyorsun zihninde hazırlıyorsun veriyorsun düzgün yola gidiyorken eğer ALLAHın Emirlerine uygun bir yerlere gidiyorsa azmi öyle ise eşiğe indiğinde veya kapıdan çıktığında melekler sancakları altında alırlar götürürler câmiye..
Konuşan.: Peki efendim şimdi Meleklere ve Şeytana kim haber getiriyor haber iletiyor..
MSHekim.: Şeytan bizimle beraber melekle bizim bunun dışında yaşamıyoruz ha, “âmin suduri mi’n-nâsi mine’l- cinneti ve’n-nas.” sudurlarımıza sadırlarımızda vardır hannaslar hem vesvese veyahutta ilham. İlham, melektendir. Vesvese, Şeytandandır. Bizimle beraber yaşıyorlar esâsen melek hiç iki katep var ya sağımızda solumuzda kalbimizde de melek var..
Konuşan.: Şundan dolayı ben dedim efendim bir melek daha önce de olabilir burada zikir mevzu’sunu konuşurken bir kişi eğer yâni burada konuşuluyorsa yoktur. Haa evet aşağıdaki yerde oldu efendim burası yeni zikir hususunda bir dudak hareketi veya bir cehrî hali olursa bu kaydediliyor adam dudağını yummuş ağzını kapatmış vermiş kalbine kendini bu gibi hallerde de bu tamamen kalbden olursa cehrî değil gizli kalbden olursa şimdi bu gibi hallerde melekler nasıl olur bilmezler değil mi?. Ama ALLAHu TeALÂ şuna da yazın gibilerden bir ihtarda bulunacakmış mahşerde..
MSHekim.: Yok, anlatayım mâdem sordun şimdi cehrî olan meleklerin haberi var ve yazarlar fakat sâdece kalbi yönünde bir fikirde veya zikirleri kalbinden doğuyorsa bunlar tâbi duymuyorlar duymayınca kalbinizden bir loş lâyihalar çıkar bunlar bu lâyihadan hissederler koku yâni öbür tarafa kalmadan burada hallediyor diyorsunuz evet bir lâyiha hoş bir lâyiha peydah olur melekler bunu hissederler isterse isterse fikrin ister başka bir şey böyle istidrac durumunda böyle hoş şeyler geçiriyorsa bunlar esâsen ifşâ edilmeden veya telâffuz edilmeden melekler onu bilmezler. Ancak hoş bir lâyıha çıkar bir koku çıkar işte o zaman melekler.: “Yâ RABBenâ biz bunu bilemiyoruz!” “Siz aynı lâyihayı yazın siz! O bana ma’lum!” RABBımıza ma’lumdur şimdi âhiret durumu boşa hiç şey etmez meselâ fikrinde telâffuz etmiyor veya çok önceden bir düşüncesi vardır çok güzel böyle bir Tevhid akidesine uygun veya kimine Tevhid ALLAHu zü’L-CeLÂLin Zâtını Sıfatını tefekkür eder. Bu gibi bunlar tâbi melekler bunu yazacak bir şey bulamıyor cehren bir şey söylemiyor, telâffuz etmiyor. Onun için sâdece bir koku çıkar. Evet sukut hali o zaman lâyihayı bu şekilde yazarlar ALLAHu zü’L-CeLÂL buna ma’lum fakat nahoşta bâzen küfürde belki bir şeyler getiriyor veya yanlış bir nahoş halleri düşünüyor bunları da kerih lâyıhalar ma’lum oluyor. Bunlar mâhiyetini seçemezler fakat ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Bu şekilde yazın diyor!. Haah..
Konuşan.: şu dakikada şu saatte kötü lâyiha evet bundan beş on sene evvel sohbette buna benzer bir hadisi şerif Cenâb-ı HAKk bunlar ne yaptığını bildiği halde meleklerde arz eder bir kul var hiç ameli yok fakat çok sevâbı var.: “Yâ RABBi bunu sevâb işlerken görmedik nerden bunun sevâbı?” “Evet onu siz bilmezsiniz bir kıtlık senesinde bir yükün yanında oturuyordu..”
MSHekim.: Var bu hadis yâni çünkü “niyetü’l- mü’minin hayrın min amelin”in mü’minin niyeti amelinden hayırlı olabilir. Diğer böyle bir yoksulluk bir devre geçmiş böyle bir tepe tepeyi kum yığını.: “Ah keşke bu bir un olaydı ben bunu halka dağataydım!.” diye böyle RABBına bir temenni de bulunuyor aynı temenni yazmış ALLAHu zü’L-CeLÂL bu kadar müvafakat vermiş işte bu lâyiha yönünden niyeti yönünden melekler hesap verirken bir çok böyle onu bulamadıkları şeyler vardır. ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Siz bunu bilmezsiniz ama bunu da yazın!. diyor. Onların fehmedemedikleri şeyler veya duyamadıkları şeyler ALLAHu zü’L-CeLÂL kendine ait hiçbir boşluk kalmıyor. Hatta şöyle söyleyim mizân önünde hesap verirlerken bir kişi hasenât ve seyyiat tartılınmış ve iki bölüm halinde seyyiatı hasenâsı belli fakat seyyiatı fazla olmakta durum keyfi durumu vardır meleklerde hiç bilmiyorlar. Umulmadık bir an hemen bir nesne gelmiş hasenâ kısmına gelince rab diye bir ağırlık vermiş ki yâni artık seyyiatı havada. Tâbi oranın terazisi öyle değil yâni havaya çıkmaz artık anlatmak için ee “Kulum nedir bu?” “Yâ RABBi valla bilmiyorum en İzzetin Celâlin Hakkı için bilmiyorum ben hali hazır yâni sual sorulan verilen cevâplar hasene seyyiat tamamen yazdım yâni hiçbir fazlalığını noksanlığını bilmiyorum i’tiraz edeceğim bir şey yok!. “Ee kulum felân devrede bir itham edildiniz, bir iftiraya uğradınız o iftira esâsen yapmamıştınız.” Fakat bu iftira esâsen bir teraziye girdi mi hiçbir seyyia buna artık karşı gelecek mümkün değil buhtan iftira varya hani Hazreti Aişeye uğradığı gibi.. Haa o sebeble yâni ve meselâ mahkum esâsen Günah-ı Kebâir olan dürüst bir kızı meselâ iftiraya uğratmak veya şöyle böyle olmuş diye bu da bir iftiradır işte bir iftiraya uğrayan bir kimse veya bir töhmete uğrayan bir kimse ve işlememiş ise bu çok garanti yâni mizânı bayağı bir geliştirecek. Zirâ Davûd aleyhisselâm evlâdlarından bir kimseyi yerine talip edeceğinde imtihan etti sordu.: “Mizânda en ağır gelecek olan nesne nedir?” Süleyman aleyhisselâm dedi ki.: “Töhmet ve buftandır!” dedi ve kazandı ve bühtan ve töhmet dinleniyor mizânda en ağır gelecek olan nesnedir aleyhisselâmı vesselâm tâbi celle celâlehu SubhÂNe ve TeALÂ.. Ebu Ya’lâ Mesnevinin mesnedinde bazı melekler hesap verirken bakıyorlardı tâbi meleklerin alabildiği neyse tamam fakat felân şeyde yazan felân şeyde yazmayan “vallâhi biz bunları hiç görmedik!” “Siz bunları bilmezsiniz ben bilirim!” Bazı da getirdikleri şeyde makbule geçmeyen de vardı bunu söyleyim çünkü liyâkârlıkla yapmıştır tâbi onları yazmıştır onlar gördüklerini yazıyor, halisâne olmayanları onları da yazar oldu mu?. İrade-yi cüz’iye var Yâ o emir kulları emir Şeytan nası?.l Melek, NÛRdandır hiç zarar gelmez! Şeytandan da hiç yarar gelmez onlar karadumandır. Ne olmuşta eh hepinizde Şeytan vardır hiç biriniz Şeytanı olmayanınız yoktur. Rasûlullaha soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah seninde var mı?” “Benimde vardı amma ben teslimiyat altındayım, esâsen teslim olmuştur bana. Bana nahoş bir şey yapamaz tâbi bazı Müslüman olmuş cinler var bazıları da derler ki Şeytanın böyle bir kabiliyeti yoktur çünkü yaratılışı öyledir. Onun için Yâni teslim olmuş artık teslim olmuş zarar getirmiyor ki. Onun için Şeytanlar tamamen CeheNNemliktir. Meleklerin de hiçbir şeye mağdubi yoktur sonunda varmış yokmuş çünkü onlarda nefis olmadığı için alacak verecek bir şey yok emir kulu Şeytan ise habis rûhlu Cin bizim gibi sorumlu CeNNete CeheNNeme girer..
Konuşan.: İrade-yi cüz’iyeyi Hocama sormuştuk şimdi yüzbir yaşında daha tam bir âlet ….. İrade-yi cüz’iyenin bağlılığı neyle sabit diye..
MSHekim.: Cenâb-ı RABBul’- Âlemîn Habîbi’ne buyuruyor ki.: “feiza azzemta fetevekkel alellah” kişinin bir azmi vardır bu İrade-yi cüz’iyedir azmi yapmadan kendiliğinden yuvarlanarak gidilmez herhangi kişinin mutlaka bir karar hüküm vardır azmi vardır meselâ Şeyhimize bazı öyle buyururdu hacca gidecek olursa sorarlarda “İllâzim tualâka sen hacca azmettin mi?.” diyor “Hacca gideceğim!” demiyor “il azîm tualâka.: Hacca azmimiz var!”
Konuşan.: … Hayatın bu zamanına kadar yaşamayı öğretilmediğimiz için böyle bir tavrı olup da bizde bir kararsızlık gibi geliyor aslında yanlış peki Efendim şimdi diyelim ki İrade-yi Küllîye bizi ve tüm Dünyâyı kuşatan büyük bir çember İrade-yi cüz’iyenin bunun içindeki etkisi veyahutta Küllî İradeyle bağlantısı şöyle diyebilir miyim bir Müslüman demek Cüz’i İradesini RABBımıza satan ama bu RABBımıza satmıyor kendi kullanıyor ben şundan dolayı meselâ bir hadisi şerif olmalı galiba..
MSHekim.: RABBımıza satmıyor kendi kullanıyor kendi kullanıyor tevbe 111 İnna(A)llâhe-şterâ mine-lmu/minîne enfusehum veemvâlehum bi-enne lehumu-lcenneh” bunu söyleyeceksin ALLAH mü’minlerini nefsini de ve malları ve nefisleri satın almıştır bunu mu diyeceksin..
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İnnallâheşterâ mine’l- mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumu’l- cenneh (cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti ve’l- incîli ve’l- kur’ÂN (kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bihî, ve zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: ALLAH muhakkak ki; ALLAH yolunda savaşan, böylece öldüren ve öldürülen mü'minlerden onlara verilecek cennet karşılığında, canlarını ve mallarını satın almıştır. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ÂN'da, O'nun (ALLAH'ın) üzerine hak olan vaaddir. ALLAH'tan daha çok ahdine vefâ eden kimdir? O'nunla yaptığınız alışveriş ile sevinin! Ve işte o, en büyük fevz (mükâfat)dir.” (Tevbe 9/111)
Konuşan.: sanki öyle idi ama ben şunu sormak istiyorum şimdi diyelim ki teslim olmamış bir insanın Dünyâda bir çok yapacağı iş var RABBımız bu insanı imtihan için bir kısmını yasaklıyor değil mi bizde ALLAHuTeALÂnın yasakladığından uzak durmaya çalışıyoruz.. MSHekim.: Yasaklıyor ve yasaklamıyor Adil Bey, ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kaza ve Kader İrade ve Meşiyeti dışında hiçbir zerre dâhi hareket ettiremez veya durduramaz. Böyle mü’minin öyle derken yâni cebelkâfi alt üst edecek durumda değiller yeterki o ALLAHu zü’L-CeLÂL eğer düzgün bir hale oldu ise oldukça melek daha gâlib gelir ve böylece Hak Yolları geçer çünkü “küllühüm müyesseri lima huluka lehu” RABBimiz ne ile yaratıldı ise tesilâtı o yöne yöneliyor esâsen bu kudret Kudretullah celle celâlehu kimseye ama sana İrade-yi cüz’iye seçenek vermemiş olsa i’tiraz ederdin.: “Ben bunu seçmedim hemen olduğum yerde geldi astı gitti!” Bu sebeble esâsen bu İrade-yi cüz’iye hemde zelîllik yok uykuda yok buluğ çağına gelmiş bir esâsen sorumlu nasıl ki Dünyâ mâişetinin Yâni kendi çeki düzen veriyorsa o zaman bu sorumluluk kulluk sorumluluğuna da bir çeki düzen vermek zorunda şuur halinde, öyle zâten şuursuz insan sana sormuyor şuur halinde tâbi deli olmayacak şimdi böyle yapmazsa ALLAHu zü’L-CeLÂL bu gibi böyle seçenek hususunda bir insan kendini böyle ayıramazsa i’tiraz edecek.: “Ben bunu ayıkmadım olduğum yerde dikeliyorum ama gittim geldim. Onun için beni tutmadın hava geldi esti getirdi felân Beldeye!” diyecek. Yâni Onun için mutlaka gözönünde hesap yapılırken hiçbir i’tiraz bir zerre kadar bir hal bırakmaz hâşâ çok adil kaza ve kaderi o zaman Yâni bir kulun onun seçeneği ile bir şey var edebiliyorsa ALLAHın Hükmünün dışına da çıkabilir. Halbuysa “ALLAHu hâlâka küllema tamelun” ALLAH sizi de amelinizi de ALLAH yaratmıştır hesaplıdır düzenlidir ne işleyeceksin ne yapacaksın bir kere erzakınızı, ecelinizi efendim yaşayacağınız yerleri eserlerinizi, şâki vesâire bunu düşünün proje vaktiyle kaza ve kader karara bağlanmıştır. “ve levh-i mafhuz bunların yazıldıktan sonra sonrada şöyle buyuruyor Hadis-i Kudsî de.: “Biz bunları böyle yarattık “vellem yedebi kazai velem yesbir ala belâi velem yeşkur ala niğmei ve ıkvecemil arzı ve semai vel yettubu RABBe sifâi.: Eğer kullarımdan herhangi bir kimse beni belâye ve musibetlerime karşı yâni esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂLin kaza ve kaderine rıza göstermezse beliyesine karşı sabırlık etmezse ve ni’metlerine karşı şükrünü yapmazsa yerinden göğümden çıksın kendine RABB arasın!” diyor “velâdulvi” “başka bir RABB arasın” bu kadar RABBımızın bize verdiği bir imkanı seçmektir seçmektir seçmektir. “innemu abeli biniyaz” bir kere niyet vardır. Bakınız anlatıyoruz işte daha başlangıcında anlattık illâ kendimize bir pay çıkaracağız böyle bir şey yok payımız şu evden çıktığımızda soruyoruz kendiliğimizden mi geldiniz bizâtihi kendiniz karar vermediniz mi yâni.. Heeh verdile karar vererek hükmederek kalktınız geldiniz bu kararınızdan dolayı mükafatlandırılıyorsunuz. O zaman ALLAH size bir İrade-yi cüz’iye bir seçenek olmasa talep etme hakkınız yoktur. ALLAH işletmiş ne yapar yapar ama bu gibi böyle hayra yönelmeye ve hayır yönüyle seçilmeye varya o zaman mükafata müstehâk oluyorsunuz. Ama olmayan şeylere de yöneldiğiniz de kendi iradeniz ve meşiyetinizle kendi iradenizle seçtiğinizde o zamanda CeNNete ve CeheNNeme iştikak oluyor ki evden niyet ettiniz bir şey yapmaya felân yere gitmeye geldiniz aşağıya indiğinizde melek eğer niyetiniz hayır yönünden ise ALLAHın Rızasına uygun olan bir yer ise melekler aralarında alırlar götürürler. Hayr öyle değil de spora gidecek bilmem başka şeylere şaltanata gidecekse, Şeytan da bunları aralarında alır eletir evet kişi ben çıkayım da bakarım iki tarafa da niyetli daha karar veremiyorsa, yâni evden çıkarken niyeti kendi hiçbir şeye sâhib olmuyor ne zaman ne zaman eee mutlaka yollar iki yol bir arada olmaz ki hem câmiye gideceksin hemde içki yerlere bilmem nere!. Eee bu olmaz ki!. Mutlaka yoldan bir tanesini eleyecektir değil mi yâ hem spor hemde Sohbet Odası olmaz! Onun için hayr ve şer yarar ve zarar bu seçeneğimize göre ne zaman ki tamamen hayr yönüne yöneldiğimizde melekler sâhib çıkarlar ama öteki tarafta da Şeytanlar sâhib çıkarlar..
Konuşan.: aslında kararsızlıkta hoş değil efendim boşa geçen bir vakit..
MSHekim.: Haaf aferim evden talep edeceğine bir niyet ette meleklerin safına gir bunda maşALLAH bayağı uyanıksın haa..
Konuşan.: Kalb gözü açık birisi evden çıkmış kararsız giderken Vâli de tedbiri kıyafet yapmış.: “Nere gidiyorsun sabahleyin?” demiş adama “bilmiyorum!” demiş. “Atın bunu zindana!” demiş Vâli. “Ben bilmiyorum, sen biliyorsan niye soruyorsun!” demiş
Hayr ve iyilik yaptığında hemen yazılıyor şer hususunda hemen yazılır mı?.
MSHekim.: şer hususunda 3 saatlik en az rivâyeti üç bazı 7 saate kadar devâm eder..
Konuşan.: yatsıya kadar demiş bir bantta..
MSHekim.: hangi bantta demiş. Eee Kardeşim Hafaza Melekleri bir kere güneş batınca Yâni günlük Hafaza Melekleri kalkarlar görüşmeler var. Onun için bu anlattığım şey yatsıya hiç olmuyor, uygun değil dinle sen artık bir kere Gündüz Hafazaları ayrı ve Gece Hafazaları ayrı birbirinden teslim alıp veriyorlar haah.. Onun için güneş batttığı takdirde Onun için esâsen İkindiden sonra i’tinalı olmak daha çünkü 24 saatlik bir durumu bir devredir. Kardeşim mesele bu gece ne deniliyor Cumartesi Gecesi.. Haa hafazalar geliyor Cumartesi Gecesi güneş battıktan sonra ele alıyorlar Cuma Gecesi için ve Cumartesi de güneş doğar doğmaz güneş doğduruncaya kadar câmide oldurunca diyor hiç olmazsa sayfaları hayra tatbik etmiş olursunuz. Onun için Hafazalar teslim eder devr-i teslim ederler ve her hafazanın on oniki saatlik Gündüzü veya Gecesi kendi aldıklarını yazdıklarını çıkarırlar. Her Hafaza kendi müstakildir. Yâni gecenin ayrı gündüzün ayrı. Onun için senin anlattığın yatsi hiç olmaz delil yok bir şey yok defter bir mi aman bunda hiç vaktimiz yok burada boşa harcamayalım burada esâsen Hafaza Melekleri gündüzü ayrı Gecesi ayrı şunu söyleyeyim Gündüz Hafazaları ALLAHu zü’L-CeLÂL merhameten çok daha şefkatli gönderiyor çünkü “gündüz alavere işleri vardır” diye kullarımı fazla sıkmasın ufak tefek şeyler böyle desinler diye. inanın ki Gece Hafazaları Gündüz Hafazaları aynı eşit değildirler. Gündüz Hafazaları daha merhametli daha yumuşak davranıyorlar ve güneş batması ve güneş doğması da birbirine aktarıyor evvelâ bir bölümü aldı o ana kadar güneş mesele gece şeylerini ne yazdılarsa alıp gidiyorlar. Ötekilerde başlangıç yaparlar yine güneşin doğunycaya kadar alırlar giderler. Şimdi meselâ Cuma Günü ve Cumartesi ve Pazar günü Pazartesiye gelinceye kadar Pazartesi birikmiş olan hafazalar artık bunlar Levh-i Mahfuza birikmiş olan haftada iki sefer vardır hem Pazartesi hem Perşembe Günü haftada iki defâ Levh-i Mahfuza arz edilir. Hafaza Melekleri neler yazılmış tetkik edilir. “İnne künne nestentuna kuntun amelun biz istinsa ederdik amel işlemiş olduğunuz ameller melekler tarafından getirirler fakat levhu mafhuzda karşılaştırılırlar efendim Hafaza noksan mı yazmış, fazla mı yazmış, gaflete mi düşmüş Levh-i Mahfuzun mukadderatına işlerine tamamen karşı karşıya karşılaştırıyor ve Hafaza Melekleri kendilerini kurtarıyorlar nahoşluk bir halleri yoktur. Fazla da noksan yazmamışlar bu mesele. Onun için çok mühim çok mühim Levh-i Mahfuz esâsen bir senelik bütçesi vardır Levh-i Ezelîden Kadîr Gecesi bir senelik bütçe Âdemoğlunun yapacağı edeceği şu Dünyâ çapında neler işlenecekse bir senelik Kadîr Gecesinde Levh-i Ezelînden Levh-i Ezelînden ALLAH Nezdinde bir levhadır. Yâni kader vaktiyle kader ve rûh yazılmış ilk olarak proje işte o levha bunlar Levh-i Ezelîdir. bu Ümmü’l- Kitab esesan bu Ümmü’l- Kitab bu her Melek veya herhangi bir kimse buna vakıf olamaz. O ALLAHu zü’L-CeLÂLin Arşı’nın altında mahfuzdur. Öteki ise Levh-i Mafhuz göktedir mavi görüldü ise semâ mavi görüldü ise bir Meleke şeyine böyle olmaktadır bunu meleklerde görebiliyor bunu Evliyâullah da Keşif Ehli de görebiliyor. Haa bu Levh-i Mahfuz böyle senelik bütçesidir oradaki yazılacak tâbi ne diyorlar muHafaza Melekleri istinsah yaparlar karşılaştırırlar Levh-i Mahfuzda.: “Bu adam böyle bir şey yapacak mı?” yapmış yazmışlar. Onun için böyle Meleklerin götürdükleri istinsahlar tâbi ne yazdılarsa Hafazalar Levh-i Mahfuzda karşılaştırılıyorlar Cuma Günü ise Cuma Günü meselâ bugün Cuma Günü ervahlarımız çok serbesttir. Yâni ölen kimsenin rûhları çok serbest ve ölen kimseler de bizim ahvâlimizden haberdar olurlar..
İyilik yaparsan çok memnun ve meshur olurlar, nahoş hali varsa üzülürler. Fakat bedDUÂ etmiyorlar, DUÂ ediyorlar ALLAHu zü’L-CeLÂL’e.: “Yâ RABBî!. Onlarda bizim gibi hale getirde öyle ölsünler. Yâni bu halde olmasın!.” diyor. Bu şekilde talep ve temennide bulunurlar. Onun için hem üzülürler hemd e Ebu Katade derdi ki.: Yâ RABBî! Benim Dayıma Abdullah İbni Revâha’ya karşı beni mahcûb etme!.” Dayısı Abdullah İbni Revâha idi. Şehîd olan şeyde vardı ilk olarak Seyyib İbni Harise sonra Caferi Tayyar sonra Abdullah İbni Revâha bunlar şehîd oldular da o mesele Abdullah İbni Revâha, bu Ebu Katedenin Dayısıdır. Bazı kimseler vefât ettiklerinde.: “Felân oraya varırsan benim Dayıma selâm söyle!” diyerekten “Felân benim oğlum şudur, ona selâm söyle!.” Sorarlardı.: “Senin oğlunu bulur ?” “Vallahi bulur!” diyor. Çünkü Müslüman olduktan sonra rûhu ale’l- imân olduktan sonra rûhu tamamen 7. Sıraya çıkar. Haa ve orada kaydı kuyud yapılır sicil sicile gider. sicil mutafifin 18..
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ
“Kellâ inne kitâbe’l- ebrâri lefî illiyyîn (illiyyîne).: Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin'dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader hücrelerindedir).” (Mutafifin 83/18)
Kellâ inne kitâbe’l- ebrâri lefî illiyyîn var ya. Ama ficcen de var ebrâr da var. Ebrâr, İlliyyîn kısmındandır. Rûh, Âdemoğlundan alınır alınmaz Melekler hemen bir saniye bile Azrail elinde bırakmazlar. Ama iki yönü vardır Melekler siyah beyaz siyah giyimli beyaz giyimli olan esâsen ale’l- imânlı giden bir kimsenin hemen rûhları alınıp ve hemen çıkarılır. Esâsen göklere çıkarırken öyle şahsiyetler var ki Gök Ehli.: “Bu kimindir, bu çok bunun ameli gelirdi biz bundan çok hoşnuttuk ne olursunuz bize müsaade verin biz bunun üzerine namazı kılalım!.” diyor vallâhi öyle şahsiyetler de var. Yâni rûh gelmişken Melek semâvat olan Melekler bazı namazı da kılarlar müşâhade alırlar ve çıkarlar böyle tespit ederler ve o zaman rûhlar tamamen çökerler.: “Felân kimse nasıl, felân kimse felân kimse?” Sorarlar tâbi sorar buyuruyor esâsen rûh sâhibi cevâb veriyor ama bazı bir kimseyi soruyorlar da.: “O benden evvel öldü!.” Diyor. Halbuysa ondan önce ölmüş ama oraya varmamış. İşte o zaman.: “Vah ve ummu’l- , şerru’l- haviye” diyor. Yâni o anası haviye demek ki CeheNNemlik olmuş da oraya çıkmamış. Çünkü gayr-i Müslimin rûhu bir karış yerden kalkmas esfele gider ama mü’min kısmı göklere çıkar ve tespit ederler. Siciline kaydu kat ederler ve.: “Çabuk artık fazla meşgul etmeyin bunların işi vardır!” Tekrar döner ve dönüşünde bakıyor ki daha henüz vücûd duruyor daha güsul nahnayı hazırlamış değildir. Hazırlık yaparlar. Onun için bugün Cuma Cuma esâsen rûhlar 24 saat hatta daha fazla 36 saat Cumartesine kadar te’siri vardır, çok serbesttir ama düzgün olanlar serbesttir diğerleri değil cesedler evlerine gelirler evlerine gelirler adamlarını seyrederler iyi bir halde ise çok ferah duyarlar nahoş halde iseler uyarıyorlar ama duyamıyoruz ki.: “Ah! Ah! Bizden hiç ibret almadınız mı?” diyor. Bu yeni kitab çok güzel bir ma’lumat var. Çok hoş neyse İnşâeALLAH tevbesi olur!.
Konuşan.: Efendim şimdi bir kitabta yerini tam hatırlayamıyorum bizim bize serbest bırakılan diyelim ki avama serbest bırakılan ALLAH Dostlarına bazılarına bir ….. veya da havas kullara bu sefer şey oluyor bu kullar arasındaki mesuliyet farkından olmaz ama teslimiyetin derecesi bunu nasıl izah ederiz. Yâni avama mübah olan bir şey diyelim ki bir hüküm olmuş..
MSHekim.: Yâni Rûhsat ve Azîmet diyorsunuz. Rûhsat ve Azîmet evet Yâni âlimi zâhir Yâni böyle fetevve böyle bir fazla bir manevîyatımız ve inancımız pek fazla tahammülümüz yoktur, sabrımız yoktur efendim böyle fazla şey çekmeye gücümüz yoktur efendim bir meselâ..
Konuşan.: Beş vakit namazı kılıyor ondan sonraki namazımızda Dünyâ için hesaplıyoruz ama şimdi mübâreklerde o uzaklaşmaya bile tahammül etmiyor kendileri öyle..
MSHekim.: Yok yok Âlim Bey çalışmak güzeldir. Yâni çalışsan efradi ağyarinin nafakasını bunları eğer çalışmayıp da bol bol namaz kılsan bu efdal değil. Efdalisi ALLAHın Emrini yerine getirdikten sonra ikinci derecede âilenin ihtiyacını nafakalarını temîn etmek çünkü sadakanın en efdalisidir ülfet olmamak kaydı ile..
Konuşan.: Mutlaka Efendim! Bir âyette var Yâ … beni hatırlarsınız ticâreti kullarımı engelemezler..
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
“Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmi’s- salâti ve îtâi’z- zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu ve’l- ebsâr (ebsâru).: Ticaretin ve alışverişin, onları ALLAh'ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalblerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.” (Nûr 24/37)
ALLAHın öyle kulları vardır ki aleş veriş yapmaktadırlar fakat kalbleri işte bu kalb mesele bunu yerleştirebilsek kalbimize yerleştirebilsek kalbimizin tamamen nabzını “ALLAH! ALLAH! ALLAH!.” alıştırabilsek o zaman ne çalışırsan çalış çünkü esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL’in Nazargâhi kalbdir. Senin ellerin işlediğine bakmıyor. Haah esâsen kalb yönleri mühim Şahı Nakşibend Hazretleri buyuruyor ki.: “Mine Çarşısında Pazarında ve birinci gün bayram günü çok öyle kutlan bir gün yanında yakınında bir tüccar var da belki binlerce dinar alış veriş yapıyordu akşama kadar bu.: “Ben diyor suizan durumunda bu adam böyle birgün o kadar gaflet içerisinde saatlerce gününü böyle geçirdi!” diye biraz üzüldüm. Fakat âdetim olmayan bir şey kalbine bir kontroldan geçtim. Baktım ki kalbi bir an içün bir lahza dâhi gafil değildir, sâdece elleri dili vs. halka anlatıyor veriyor.”
Haah o Âyet-i Celîleyi anlatıyor. Mesele bu. Ama ertesi gün şeye gittik tavâf ederken öyle bir kimse huu Mültezimde KâBenin Kapısında öyle bir ahval ediyor ki ve gıbta ettim buna da bir şeyden geçirdim, bir kontroldan hani ne diyorlar?. Doktorların röntgeni var ya oradan bir röntgenden geçirdik. Hiç kafada kalbi sâdece halkın şeysine çemberine düşkün. Yâni bu arbedeyle eden edemeyen bilinmez ki, ALLAHu zü’L-CeLÂL esâsen Büyük Zevâtlar hâşâ hâşâ!. Esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂLin daimi hayallerinde kalblerinde oluşunda haz duyarlar!.
Çünkü insan âdeta kendisine bir inanç hükmüne getirirler eğer kalb gâfil ise umurunda bir hayatı görmüyorlar anlaşıldı mı?. Cife gibi çünkü ene bizikrillâhi mutmâinne bilkulub esâsen kalbler huzur bulabilmesi için ALLAHın zikri iledir. Onu yerleştirebilmek. Ama Cüneyd diyor ki.: “Ben şu kadar sene kalbime bekçilik yaptım biz neyle yapacağız bekçilik hiç halef etmeden boyuna uyardık uyardık!.” âdeta kendisinin tamamen âdeta işlemiş durumundadır bu hepsi aynı olmaz..
Konuşan.: Şöyle bir tavsiyeniz Efendim benim hiç aklımdan çıkmıyor şimdi diyelim ki şu veyâ bu şekilde kalbimiz gaflete düşer ama en azından kontrol bizde olan dili zikre alıştırırsak bu bir zaman sonra RABBımın müsaadesiyle …
MSHekim.: güzel Muhikemel ata Sâhibi söylüyor ki.: “Lâ tektukizzukra ve âdemi huzuli kefili zikri.: Sakın.: “Ben zikir getiriyorum ama bir huzur bulamıyorum huzur bulamıyorum!.” diyerekten zikri sakın terketme. Huzursuz başlarsın sonunda bir huzur hale getirir. Çünkü devâm ederken devamında sonunda bir artık işletir. Yâni Onun için hatta ki artık huzur bulursun huzurun içinde dakayık bulursun o üzerinde bir hakimiyet kurar hiç durdursan dâhi durmaz işte bu Onun için insan Yâni ne olur çünkü vücûd zâten gâfildir ama gâfil fakat zikir yapıyor o zaman bir taraftan gâfil bir taraftan zikir yapıyor ama bu sefer hem gâfil hem zikirsiz kalmak daha beter ya!” Hikem, böyle anlatıyor “Ben zikir yapıyorum ama bir türlü böyle huzur alamıyorum veyâhutta işletemiyorum!.” Deyip de zikri terk etme!. Çünkü gâfil bir vücûd zikri varken gâfil bir vücûd o da zikirsiz kalırsa hiç artık daha beter oldu mu yapın zikir!.
Onun için işletin dilinizden sonunda da kalbe de yönelebilir oldu mu Adil Bey haa ….
Soru soruldu ama soru anlaşılamadı… Şimdiki meselâ biz namaz kılıyoruz değil mi? Yâ bedenen olarak kılıyrozu kalbimiz orada geziyor tâbi Ebrâr kısmına göre böyle namaz olmaz esâsen yeterli görmezler, çünkü vücûd yapmışsa fakat kalb gâfil!.
Onun için Ebrâr kısmı vücuduyla ve kalbiyle birleştirilerek ibâdet yapar. O sebeble bunlar Ebrâr Kısmı meselâ biz oruç tutarız sâdece ağzımızı veyâ başka şeylerimizi bunlar içmedi mi tamam bedeni böyle veyâ kalblerimizle fikirlerimizle dilimizle kulağımızda her tarafımızda hatalarımız var!. Bunlar esâsen Ebrâr Kısmı bunu oruç saymaz! Bu Avam Sınıfı ne zaman ki oruç tutmuş cevâirihleriyle beraber tutmuş eli kollarıyla ağzı dili hep bunlar oruç!. Yâni ona göre oruca uygun birhale olması lâzım!. Bunu yaparsa o zaman Ebrâr Orucu da böyle olur!. Evvelki bizim orucumuz. Onlara göre seyyia durumundadır.
Hani “Seyyia Hasanatül evl avval seyyiatül ebrâr.: Ebrârın Hasaneleri ise Mukarrebinin seyyia kısmından.”
Oldu mu?. şimdiki bunlar cevârih düzenliyor fakat Mukarrebin Kısmına kalbi hiçbir lahza gaflete düşerse kabul etmiyor o kalb üzerine durur. Onun için o Zikrullahe yerleştirmiş kalb çalışınca o zâten esas menbağı şeysi de direk o. O kalb kendisi düzgün tüm a’zaları düzeltir. Oldu mu?. Bir de Mukarrebindir hülâsa bu.. Başka bir anlatacağınız var mı yapacağımız ALLAHu zü’L-CeLÂL buyuruyor bak ne diyor.: “Yâ eyyuhellezine amenu hukumullâhi zikran kesira.: Çok zikir getirin!” diyor. Neden? Dilimizi böyle alıştırırsak son nefeste de aynı şeyi isteyebiliriz. “vezzâkirin ALLAHa kesiran vel zekirad AhadALLAHu lehu mağfireten ecren azîmân Müslimun.” Mü’minin sâdıkın sabirin bunları saydıktan sonra sonunda vezzâkirin ALLAHa kesiran vel zekirad Yâni kadın ve erkekler çok zikir ederler, bunlar ALLAHu zü’L-CeLÂL öyle hazırlık yapmış ki AhadALLAHu lehu mağfireten ecren azîmân bunlara ALLAHu zü’L-CeLÂL mağfiret kıldığı gibi de ecirleri de azîm diyor. Oldu mu? Hangi sûre bu Ahzâb Sûresi oldu mu yarın bakarsın tefsire heee işte o..
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
“İnnel muslimîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti ve’l- kânitîne ve’l- kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti ve’l- hâşiîne ve’l- hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum ve’l- hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren ve’z- zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ (azîmen).: Gerçekten İslâm olan (ALLAH'a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve ALLAH'ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! ALLAH, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/35)
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere şuur versin RABBımız bizleri hidâyet etsin selâh etsin şuur versin!.
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kamil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk!.
İmkanınız oldukça bizim telâffuz ettiğimiz gibi sizde telâffuz edin!. Çünkü Kur’ÂN okuyan kimse okuyan kimse on sevâb alır Fakat dinleyen beş alır hiç okumasa dinleyişinde de boş değil ama salâvât böyle değil!. Salâvât tâbi kendinizde dilinizle yapabildiğiniz kadar yapın!. Salâvât Rasûlullaha bağışlayacak şu Cuma gününün hürmetine ve Rasûlullah da bu Cuma Günü Rûhanîyeti çok yaygındır salâvâtı bizâtihi dinler kendisine arz edelir Rûhanîyeti her yeri kaplamış güneş gibidir maadi böyledir salâvâtı çok tavsiye eder. Cuma Günü salâvâtın üstünde hiçbir şey yok!. Kur’ÂNdan efdaldir ancak Sûre-i Kehf müstesnadır. Haa bu şekilde Onun için salâvâtı getiriyorum hepimiz el birliğiyle..
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi,
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi,
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi,
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi,
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi,
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin abdike ve Nebîyyike Rasûlike Nebîyyi ümmiyi ve alâ âlihi ve sâhbihi Ehlibeytihi..
Yâni Nevâdru’l- Usul Hâkimi Tirmizî kendi kitabında bu salâvâtı Cuma Günü bahusus İkindiden sonra getiren kimse 80 seneye keffâredir ben seksen sene artık bu güzeldir. Fakat Cuma diğer Cumaya arasında keffâredir Yâni bir kere Cuma esâsen diğer haftanın keffâresi. Yâni Cumayı bitirirken hiç olmazsa şöyle bir önlem almak lâzım bir keffâre edecek bir şeyler vermek lâzım bu avantajımız bu devrede artık hatalarda boğulacak derece halde iken hiç olmazsa haftalığımız hataları bu şekilde böyle çürütünüz. ALLAHın izni ve inâyetiyle bunun için siz de DUÂlarımızı kusura bakmayın inşeALLAHu TeALÂ Rasûlullahın Huzuruna gittiğinizde bunun hayrat ve berekâtını görürüz o zaman bize teşekkür edersiniz âmin!. Şimdi bağışlanmak üzere DUÂ edelim.. bismillâhirrahmânirrâhim..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Konuşan.: Efendim erkeklerin namazda kolu açık veyâ başı açık olarak namaz kılması veyâ kılmaması tesettürle ilgili..
MSHekim.: Yâni gömleklerin kısa kol bir şey denmez ama omuzu açık olursa mekrûhtur namaz olmayacağı. Namaz ancak göbekle diz arası açık olandır. Diğer yerleri mekrûh durumundadır. Yâni göbekten aşağı ve dizden yukarısı olan namazı olmaz fakat ayakları biraz yukarıya açık olması bir şey lâzım gelmez. Kolları olması bir şey lâzım gelmez. Ancak omuzlara kapalı olması lâzım açık olursa mekruhtur, namazı olur ama mekruhtur. Evet ne diyeceksin baş için esâsen başı açık bir kerahati vardır başı açık olması mekruhtur. Bazıları da kerahatte görmüyor fakat mekrûh bazıları görmüyor olabilir. Yâni bir erkek başı açık olduğu zamanda namazı kılar ancak omuzu açık olduğu gibi mekrûhtur haa..
Konuşan.: Efendim özellikle bu yaz dönemînde çoraplı çorapsız yönünden bizim mezhebizime göre başa tehlikeli mi?.
MSHekim.: Yok efendim hiç alâkası yok imamı Şâfi.. Sen yazın diye düşünüyorsun imamı Şâfinin “Kışın çorabı çıkarın!.”ı niye düşünmüyorsun ne alâkası var öyle şeyler olmaz!. Birisi “yazın çorap giyilmesin” der birisi “yazın çorabı çıkarmasın” der, birisi “kışın çorapla” der. Aleyhisselâmı vesselâm çoraplı çorapsız kılmıştır.
Hazreti Aişe raduyallahu anha Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Teheccüd Namazı kılarken bazı eli ve ayağı kendi ayaklarına değerdi abdesti tazeleme gibi bir şey gerek görmüyordu. İşte Ebu Hanife bu sebeble esâsen öyle olduğunda bu hal olduğunda abdesti bozmaz. Ama hepsini aleyhisselâmı vesselâm yapmıştır. Bazı sebeble abdesti tekrarlamıştır, bazıda almamıştır. Bunlar kendilerinden aldıkları minvâl üzere uyuyorlar..
Konuşan.: ……. Fatihanın sonunda âmin diyoruz………. Kunut Tekbirini almayı unuttum rukû’ya gittim. Namazı tekrar kılmam mı lâzım bir rekât mı kılmam lâzım?.
MSHekim.: Sâdece Sehiv Secdesi yapman lâzım yeterlidir kaç defâ yapsan dâhi bir Sehiv Secdesi yeterlidir..
Konuşan.: Benim başıma gelen mesele kimseyi ayıplamak değil başıma gelen bir meseleyi ben burada tamamladım direk cevâbı aldım..
MSHekim.: Yâni Sehiv Secde gerektirecek birden fazla hata varsa bir Sehiv Secde yeterlidir oldu mu? ALLAH razı olsun!.
Konuşan.: Hocam İslâmda kadınların örtünme hükmü nedir haddi ne kadardır?.
MSHekim.: Haddi esâsen yüz açıktır başı örtüktür. Başı esâsen Günah-ı Segair aksamındandır. Elleri şöyle yukarısı açık olması da mekrûhtur (bilekten dirseğe kadar) amma haram olan kısmı şiddetli haram kısmı esâsen kadın kısmı eğer hür ise vücuden tamamen haramdır. Diğer Câriye ise âdeta erkekler gibi dizine kadar açık, başı da açık. Yâni kolları da açık olabilir Câriye kısmı böyledir. Hür olan kısmı kadının kapalı olması lâzım. Ancak ellerine tavâf ederken bile ellerine bir eldiven giyemez açık olması lâzım, yüzünü de örtemez başı saçı bazı gözükür. Kerahati vardır evet. Yâni haram denildiğinde esâsen haramın çeşidi vardır. Hükmen olarak bir ağır durumu vardır, vücudu haramdır. Tâbi baş aslında ve sesi de haramdır, sesi de haramdır. Yalnız haramıyeti Günah-ı Kebâir kısmından değildir, segair kısmındandır. Yâni lemân kökündendir burda evinden câmiye gelecek olursa kadın şarkı söyledi dinlediniz veyâhutta beraberce yürüdünüz, başı açıktı konuştunuz, başka şeyler konuştunuz böyle bilgi için konuştunuz ve eliyle ve el ele de oldunuz, beraberce yürüdünüz çeşit çeşit kelîmeler kullandınız. Hatta ribât dâhi ribât şeysi de olmuştur çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Âdemoğlunun üzerinde zinâda bir haz yazılmıştır innALLAHu azze ve celle caele İbni âdeme hazzunul minel zinâ.. Yâni esâsen insanoğlu Âdemoğlu zinâdan bir hazzı vardır bundan bir kurtuluşu yoktur kolay kolay.. mealen..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hiç şüphe yok ki, ALLAH, âdemoğlunun zinâdan nâsibini yazmıştır. Buna erişecektir. Gözlerin zinâsı bakmak, kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı tutmak, ayağın zinâsı da yürümektir. Kalb ise heves eder, temenni eder. Tenasül uzvu bunu tasdik eder veya yalanlar." buyurmuştur.
(Buharî, Kader 9, İstizan 12; Müslim, Kader 20, 21; Ebû Dâvûd, Nikâh 43)
Nebî olursa ma’sumdur. Fakat beşer olarak bil muhazası esâsen hazzı sesini duydun kulakla konuştunuz nahoş kelîmeler kullandınız, veyâhutta saçını gördünüz artık konuştunuz saçını gördünüz, yüzünü gördünüz. Çünkü yüz serbesttir fakat diğer yerleri de gördünüz ve böylece el ele de tutuştunuz ve ayaklarla beraber yürüdünüz çeşit çeşit konuşmalar oldu hatta ki ribâb dâhi giydirilmiş. Bundan dolayı sonra ayrıldınız ötesine artık gitmediniz ve ayrıldınız bir pişmanlık duysan bir nedâmetlik getirsen veyâ câmiye gelsen de abdest alsan namaz kılsan bunların hiçbir tanesi yok olur!. Çünkü bunlar lemem zinânın öncülüğüdür ancak zinâ ne zaman vaki olursa kesin vaki olursa o zaman zinâyı ya tasdik eder ya yalanlar. İşlemişse tasdik etmiştir o zaman had veyâ ne gerektiyorsa şer’an o yapılır. Fakat böyle bir şey olmadı ve pişmanlık duyduysa hiç bir şey gelmez ancak abdest alırsın veyâhutta tevbe edersin veyâhutta pişman olur nedâmet getirdiğin takdirde bir saat sonra esâsen yazılmaz, üç saat sonra en azından üç saat sonra pişmanlık duyduğun takdirde hiçbir şeylâzım gelmez. Çünkü Günah-ı Segairden tevbeye ihtiyaç yoktur. Ama nedâmet ettiğimde hoş görmedim en nedâmetiz zenbi tevbetün nedâmet pişmanlık tevbe sayılır..
Tevbe etmesen dâhi nedâmet etmen tevbe sayılıyor “vettevbe minel zenbik velâ zenbehu” zenbinden tevbe ederse bu yeter bu süreyi hud Yâni levhed ettemmad Yâni hurma satan bir kimsenin hadisesidir. Bu hem Sahabe birisi hemde Rasûlullah Devresinde bu anlatmış olduğumuz bir âile ile hurma almaya gelmişken içerde daha iyisi var diyerekten içeriye girmişler ve gereken yakınlık olmuştur. Sâdece zinâ işlememiş o devreye gelince kadın.: “Sen, senin kardeşine ihânet ediyorsun!” diyerekten o zaman titremiş ve bundan sarfınazar etmiş. Başka herşeyler yakınen olmuş sonra gelmiş tâbi o zaman ki istiyor ki her ferd hata işlediğinde bugün kü gerekeni vereyim Öbür Âleme kalmasın gelmiş kendisi yolda Ebu Bekir Sıddıkı görmüş hadiseyi anlatmış.: “Keşke hiç açmasan daha iyiydi!”
Sonra mutmâin olmamış Hazreti Ömeri görmüş yine aynı hadiseyi anlatmış yine.: “Hiç açmasaydın daha iyiydi ALLAH Settâr’dır böyle kendi halincedir açmasaydın daha iyi!”
Sonra da Rasûlullahın huzuruna çıkar ve aynı zamanda hadiseyi anlatır ve kendisine diyor ki.: “Herhalde Sâhibi de gurbettedir!” “Evet Yâ Rasûlullah, Sâhibi de cihâddadır!”
Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm nasıl ne gibi bir şey söyleyecekse o tâbi biraz Sâhibi de olmayınca bu haller vâki’ olunca mübârek şevkaten merhameten ağlamış ve hemen Âyet-i Celîle gelmiştir, Hûd Sûresi 114. Âyet..
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
“Ve ekımi’s- salâte tarafeyi’n- nehâri ve zulefen mine’l- leyl (leyli), inne’l- hasenâti yuzhibne’s- seyyiât (seyyiâti), zâlike zikrâ li’z- zâkirîn (zâkirîne).: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikâme et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.”
(Hûd Sûresi 114)
Bir iki rekât abdest alıp namaz kılan bir kimse haseneleri esâsen seyyiaları yok eder. Sûre-yi Hûd’dur açıktır tefsirlere hemen bakarsınız çok fevkalede açıklamıştır. Aynı hadiseyi hani sonra Rasûlullaha soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah bu avantajlar böyle “ekimu’s-salate”ler bana mahsus mudur? Bize mahsus mudur yoksa umumîmidir?. “Umumîdir!” diye buyuruyor. Ama bizim arbede ettiğimize değmez esâsen ama o olurken hemen yapalım değil esâsen ama bu arbedeyi memleketi alt üst edecek sebeb değildir. RABBımız böyle bir zorlama böyle aşırı derecede bugün vel necm sûresi 32. Âyet..
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى
“Ellezîne yectenibûne kebâire’l- ismi ve’l- fevâhışe ille’l- lemem (lememe), inne rabbeke vâsiu’l- magfireh (magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum mine’l- ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinâb ederler (sakınırlar). Muhakkak ki RABBin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (ALLAH), kimin Takvâ Sâhibi olduğunu daha iyi bilendir.” (Necm 53/32)
İlle’l- lemem.. Fâhiş ve büyük günah işleyen bunları işlemedikten sonra bu lemem kısmında bunlar.. inne rabbeke vâsiu’l- magfireh.. Lemem kısmı dediğimiz bu gibi saydığım şeyler yâni kul bunları işler mutlaka hatmendir illâ işlenir hepimiz kul hakkıyla geliyoruz veyâ efendim o “inne hazzun aleyhisselâmı vesselâm innelâllaha azze ve ceale keteme alel İbni âdeme hazzunul mine’z- zinâ”
ALLAHu zü’L-CeLÂL Âdemoğlunun bir hazz vardır Âdemoğlunun zinâdan bir haz vardır sayar neymiş bunlar gözle kulakla elle ayakla ve dudakla bunların hepsini sayar bunlar lemem kısmındandır “ille’l- lemem” hatmen olacak çünkü beşeriz biz melâike değiliz. Beşer hiçbir hata işlemese bizi yok eder başka bir halk getirir ve hata işlerler ALLAHu zü’L-CeLÂLden af isterler O da af eder.
Onun için bu da hadistir aynı zaman da “vellezine nefsihi bi nefsihi illem tekuni tebbuni nedâme ALLAHu bikum velâhaten tekun gayrekum ve esnebue vestağfirehu mafireh.”
Siz hiç hata işlememiş olsaydınız ALLAHu zü’L-CeLÂL sizi yok eder başka Kavm getirir zenb işlerler ve ALLAHu zü’L-CeLÂLden affu mağfiret dilerler affu mağfireti sever, dilemelerini de sever. Yâni beşeriz melâike değiliz beşeriz. Yâni hatalarımız ufak tefek hepimizin mutlaka var. Enbiyâ ancak ma’sumdur. Onun için bunları yazmış ALLAH bugün Beşeriyetin bazı hadiseler olur “ille’l- lemem” “ille’l- lemem” istisnâ bırakıyor. Çünkü yapılır yapılmaz değil yapılır.. inne rabbeke vâsiu’l- magfireh..
Lemem kısmına gelince RABBın mağfireti celle üstündür öyle mi ilân eder ama biz bunları artık o kadar da hantal ve hımbıl geldik mi hiç ilimden bir haberimiz araştırma yok buna dinen sıfatı ne ne kadar neysi haram haram mıdır mekrûh mudur neyse Başka bir Âyet-i Celîlede Abdullah İbni mesud bu üç dört âyet vardır Nisâ Sûresinde insanlara bir mükefâttır RABBımızın affu mağfiretine şöyle buyuruyor.:
“Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, ve’l- yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulî’l- irbeti mine’r- ricâli evi’t- tıflillezîne lem yazharû alâ avrâti’n- nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhe’l- mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zâhir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31)
Siz büyük günahlardan ictinâb ettiğiniz takdirde maadesiyle affederiz diyor. Sizleri bu nehyedilen kebâir var esas büyük günahlar vardır tamamen zirâ Yâni kebâir hangisidir Kur’ÂN’da bu günah işlendiğinde arkasında tehdid var azâb var cahan var ihânet var gazâb var had var tahdid var bunlar kebâir bu küçüklerin arkasında bir tehdid yok. Haa tehdid edilmeyen bir şey bunlar Günah-ı Segair aksamındandır Onun için İn tectenibu kebâira ma tunhevne anhu meselâ bu gibi zinâ mağlubiyetin ribâ, içki böyle kebâir aksamı çünkü arkasında tehdid var bu bunları yapmadığınız zaman diğer bu anlattığımız elle ayakla alâkalı gözle felân böyle şeyler bunlar lemem kısmındandır.
Yine sen bir hata işledik bir an için pişmanlık duyduk yazılmaz zâten o üç saati hatayı hemen yazmaz bir mühlet verir sonra silinir yazmaz oldu mu. Âyet ve hadis İmamı Caferin buyurduğu bu “el ilmi makaallah kale Rasûlullah maedâhu hulen ricâli ilim ALLAH kavli Rasûlullah kavli buna ilim deniliyor maadesi ……… kendi kendine uydur aklına ve mantıklı gelen şeyler öyle şey olmaz. Nitekim anlattık bir zümre vardır ki diyor ki âilelerini hacca götürmüyor. Kendileri gider neymiş hacca tavâfa girdiğinde saçının bir teki çıkarsa Hacılık olmaz öyle. O zaman başını açarsa CeheNNeme artık artık bir tek saçından bir tel görünse hac olmaz. Yâni olmuyorsa onun için gitme ALLAHın emretmiş olduğu vakfiyeti kendi mantıklarına uydular saçının teli efendim saçı çıkacakmış ve hemen haccı mahvoluyor.. entel mahni entel.. zâten tavâfta bir tane yüzü açık olması lâzım ihramda kadın yüzünü kapatamaz cezâlı olur. Açık yüzü açık olarak tavâf eder elleri de. Yâni eldiven değil ihramda olduğu halde ve tavâfta olduğu halde eline eldiven giyemez ve yüzünü de kapatamaz böyle ihramda yaparsa cezâlıdır çorap giyer. Geçen devre hacca gittiğimizde KâBe’ye gittiğimizde kadınların hepsi çorapsız bizimkiler söylediler “niye çorap giymiyorsunuz?” Bir de üstelik bizimkilere.: “Çorap da mı giyiyorsunuz vah tüh!.” felân niyemiş sonra söylemişler ikna etmişler bizim oluşumuza kanaat getirmişler çorap aramaya başlamışlar heeeh heeh.. Evet erkekleri ayakları tâbi çorap giyemez sorumludur, başı da kapatamaz, yüzü de başı da kapatamaz. Bunlar hemen cezâya girer ricâleyin böyle devâm ederse cezâ olur. Unutarak hataen ettiyse o takdirde bunlar ve’l- Necm Sûresine baktılar mübârek öyle Süre-i Hûd’a baktılar çok açıklıklık yapar. Çok açıklık vermiştir ve insan akıl mantıkıyla karar hükmünde hiç alâkası yok!. ALLAHu zü’L-CeLÂL’e şükürler olsun!. ALLAHu zü’L-CeLÂLin , Rasûlullahın Sünnet-i Seniyesi’ne esâsen tâbi oluruz güzelce ona tâbi oluruz akıl mantik hepimizin akıl mantığı çeşit itteku haysu la kunte vettebisseyyiatı haseneten tenhuha ve halidina CeNNetin.. Hasen Hadis mübârek öyle buyuruyor. ittekuna haysu.. nerede olursan ol ALLAH korkusu yanında yoldaş olsun, bir hataya düçar olursan arkasından hemen hasene getir ki o hasene seyyiayı yok eder.. ittikullâhi haysu makum.. Nerede olursan ol ALLAH korkusu beraberinde olsun.. vettebiaseyyiatı hasene tenhuha aynı haseneler.. beşeriz böyle bir hataya düçar olursan hemen arkasından bir hasene getir o seyyiayı yok eder.. ve kalukunnası hulukun hasen nasıl ki ma’lumatin hulukul hasen sâhibi ol bunu takriben 65 sene evvel ezberledim..
Tevbe etmesen dâhi nedâmet etmen tevbe sayılıyor “vettevbe minel zenbik velâ zenbehu” zenbinden tevbe ederse bu yeter bu süreyi hud Yâni levhed ettemmad Yâni hurma satan bir kimsenin hadisesidir. Bu hem Sahabe birisi hemde Rasûlullah Devresinde bu anlatmış olduğumuz bir âile ile hurma almaya gelmişken içerde daha iyisi var diyerekten içeriye girmişler ve gereken yakınlık olmuştur. Sâdece zinâ işlememiş o devreye gelince kadın.: “Sen, senin kardeşine ihânet ediyorsun!” diyerekten o zaman titremiş ve bundan sarfınazar etmiş. Başka herşeyler yakınen olmuş sonra gelmiş tâbi o zaman ki istiyor ki her ferd hata işlediğinde bugün kü gerekeni vereyim Öbür Âleme kalmasın gelmiş kendisi yolda Ebu Bekir Sıddıkı görmüş hadiseyi anlatmış.: “Keşke hiç açmasan daha iyiydi!”
Sonra mutmâin olmamış Hazreti Ömeri görmüş yine aynı hadiseyi anlatmış yine.: “Hiç açmasaydın daha iyiydi ALLAH Settâr’dır böyle kendi halincedir açmasaydın daha iyi!”
Sonra da Rasûlullahın huzuruna çıkar ve aynı zamanda hadiseyi anlatır ve kendisine diyor ki.: “Herhalde Sâhibi de gurbettedir!” “Evet Yâ Rasûlullah, Sâhibi de cihâddadır!”
Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm nasıl ne gibi bir şey söyleyecekse o tâbi biraz Sâhibi de olmayınca bu haller vâki’ olunca mübârek şevkaten merhameten ağlamış ve hemen Âyet-i Celîle gelmiştir, Hûd Sûresi 114. Âyet..
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
“Ve ekımi’s- salâte tarafeyi’n- nehâri ve zulefen mine’l- leyl (leyli), inne’l- hasenâti yuzhibne’s- seyyiât (seyyiâti), zâlike zikrâ li’z- zâkirîn (zâkirîne).: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikâme et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.”
(Hûd Sûresi 114)
Bir iki rekât abdest alıp namaz kılan bir kimse haseneleri esâsen seyyiaları yok eder. Sûre-yi Hûd’dur açıktır tefsirlere hemen bakarsınız çok fevkalede açıklamıştır. Aynı hadiseyi hani sonra Rasûlullaha soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah bu avantajlar böyle “ekimu’s-salate”ler bana mahsus mudur? Bize mahsus mudur yoksa umumîmidir?. “Umumîdir!” diye buyuruyor. Ama bizim arbede ettiğimize değmez esâsen ama o olurken hemen yapalım değil esâsen ama bu arbedeyi memleketi alt üst edecek sebeb değildir. RABBımız böyle bir zorlama böyle aşırı derecede bugün vel necm sûresi 32. Âyet..
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى
“Ellezîne yectenibûne kebâire’l- ismi ve’l- fevâhışe ille’l- lemem (lememe), inne rabbeke vâsiu’l- magfireh (magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum mine’l- ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinâb ederler (sakınırlar). Muhakkak ki RABBin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (ALLAH), kimin Takvâ Sâhibi olduğunu daha iyi bilendir.” (Necm 53/32)
İlle’l- lemem.. Fâhiş ve büyük günah işleyen bunları işlemedikten sonra bu lemem kısmında bunlar.. inne rabbeke vâsiu’l- magfireh.. Lemem kısmı dediğimiz bu gibi saydığım şeyler yâni kul bunları işler mutlaka hatmendir illâ işlenir hepimiz kul hakkıyla geliyoruz veyâ efendim o “inne hazzun aleyhisselâmı vesselâm innelâllaha azze ve ceale keteme alel İbni âdeme hazzunul mine’z- zinâ”
ALLAHu zü’L-CeLÂL Âdemoğlunun bir hazz vardır Âdemoğlunun zinâdan bir haz vardır sayar neymiş bunlar gözle kulakla elle ayakla ve dudakla bunların hepsini sayar bunlar lemem kısmındandır “ille’l- lemem” hatmen olacak çünkü beşeriz biz melâike değiliz. Beşer hiçbir hata işlemese bizi yok eder başka bir halk getirir ve hata işlerler ALLAHu zü’L-CeLÂLden af isterler O da af eder.
Onun için bu da hadistir aynı zaman da “vellezine nefsihi bi nefsihi illem tekuni tebbuni nedâme ALLAHu bikum velâhaten tekun gayrekum ve esnebue vestağfirehu mafireh.”
Siz hiç hata işlememiş olsaydınız ALLAHu zü’L-CeLÂL sizi yok eder başka Kavm getirir zenb işlerler ve ALLAHu zü’L-CeLÂLden affu mağfiret dilerler affu mağfireti sever, dilemelerini de sever. Yâni beşeriz melâike değiliz beşeriz. Yâni hatalarımız ufak tefek hepimizin mutlaka var. Enbiyâ ancak ma’sumdur. Onun için bunları yazmış ALLAH bugün Beşeriyetin bazı hadiseler olur “ille’l- lemem” “ille’l- lemem” istisnâ bırakıyor. Çünkü yapılır yapılmaz değil yapılır.. inne rabbeke vâsiu’l- magfireh..
Lemem kısmına gelince RABBın mağfireti celle üstündür öyle mi ilân eder ama biz bunları artık o kadar da hantal ve hımbıl geldik mi hiç ilimden bir haberimiz araştırma yok buna dinen sıfatı ne ne kadar neysi haram haram mıdır mekrûh mudur neyse Başka bir Âyet-i Celîlede Abdullah İbni mesud bu üç dört âyet vardır Nisâ Sûresinde insanlara bir mükefâttır RABBımızın affu mağfiretine şöyle buyuruyor.:
“Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, ve’l- yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulî’l- irbeti mine’r- ricâli evi’t- tıflillezîne lem yazharû alâ avrâti’n- nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhe’l- mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zâhir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31)
Siz büyük günahlardan ictinâb ettiğiniz takdirde maadesiyle affederiz diyor. Sizleri bu nehyedilen kebâir var esas büyük günahlar vardır tamamen zirâ Yâni kebâir hangisidir Kur’ÂN’da bu günah işlendiğinde arkasında tehdid var azâb var cahan var ihânet var gazâb var had var tahdid var bunlar kebâir bu küçüklerin arkasında bir tehdid yok. Haa tehdid edilmeyen bir şey bunlar Günah-ı Segair aksamındandır Onun için İn tectenibu kebâira ma tunhevne anhu meselâ bu gibi zinâ mağlubiyetin ribâ, içki böyle kebâir aksamı çünkü arkasında tehdid var bu bunları yapmadığınız zaman diğer bu anlattığımız elle ayakla alâkalı gözle felân böyle şeyler bunlar lemem kısmındandır.
Yine sen bir hata işledik bir an için pişmanlık duyduk yazılmaz zâten o üç saati hatayı hemen yazmaz bir mühlet verir sonra silinir yazmaz oldu mu. Âyet ve hadis İmamı Caferin buyurduğu bu “el ilmi makaallah kale Rasûlullah maedâhu hulen ricâli ilim ALLAH kavli Rasûlullah kavli buna ilim deniliyor maadesi ……… kendi kendine uydur aklına ve mantıklı gelen şeyler öyle şey olmaz. Nitekim anlattık bir zümre vardır ki diyor ki âilelerini hacca götürmüyor. Kendileri gider neymiş hacca tavâfa girdiğinde saçının bir teki çıkarsa Hacılık olmaz öyle. O zaman başını açarsa CeheNNeme artık artık bir tek saçından bir tel görünse hac olmaz. Yâni olmuyorsa onun için gitme ALLAHın emretmiş olduğu vakfiyeti kendi mantıklarına uydular saçının teli efendim saçı çıkacakmış ve hemen haccı mahvoluyor.. entel mahni entel.. zâten tavâfta bir tane yüzü açık olması lâzım ihramda kadın yüzünü kapatamaz cezâlı olur. Açık yüzü açık olarak tavâf eder elleri de. Yâni eldiven değil ihramda olduğu halde ve tavâfta olduğu halde eline eldiven giyemez ve yüzünü de kapatamaz böyle ihramda yaparsa cezâlıdır çorap giyer. Geçen devre hacca gittiğimizde KâBe’ye gittiğimizde kadınların hepsi çorapsız bizimkiler söylediler “niye çorap giymiyorsunuz?” Bir de üstelik bizimkilere.: “Çorap da mı giyiyorsunuz vah tüh!.” felân niyemiş sonra söylemişler ikna etmişler bizim oluşumuza kanaat getirmişler çorap aramaya başlamışlar heeeh heeh.. Evet erkekleri ayakları tâbi çorap giyemez sorumludur, başı da kapatamaz, yüzü de başı da kapatamaz. Bunlar hemen cezâya girer ricâleyin böyle devâm ederse cezâ olur. Unutarak hataen ettiyse o takdirde bunlar ve’l- Necm Sûresine baktılar mübârek öyle Süre-i Hûd’a baktılar çok açıklıklık yapar. Çok açıklık vermiştir ve insan akıl mantıkıyla karar hükmünde hiç alâkası yok!. ALLAHu zü’L-CeLÂL’e şükürler olsun!. ALLAHu zü’L-CeLÂLin , Rasûlullahın Sünnet-i Seniyesi’ne esâsen tâbi oluruz güzelce ona tâbi oluruz akıl mantik hepimizin akıl mantığı çeşit itteku haysu la kunte vettebisseyyiatı haseneten tenhuha ve halidina CeNNetin.. Hasen Hadis mübârek öyle buyuruyor. ittekuna haysu.. nerede olursan ol ALLAH korkusu yanında yoldaş olsun, bir hataya düçar olursan arkasından hemen hasene getir ki o hasene seyyiayı yok eder.. ittikullâhi haysu makum.. Nerede olursan ol ALLAH korkusu beraberinde olsun.. vettebiaseyyiatı hasene tenhuha aynı haseneler.. beşeriz böyle bir hataya düçar olursan hemen arkasından bir hasene getir o seyyiayı yok eder.. ve kalukunnası hulukun hasen nasıl ki ma’lumatin hulukul hasen sâhibi ol bunu takriben 65 sene evvel ezberledim..
Nasıl ki erkek diğer erkek diğer erkekleri gördüğü yerde avret ise kadın kadınları gördüğü takdirde avrettir.. oldu mu..
Yâni böyle avret mahallerini görmesini birbirinden sakınmaları lâzımçç hele bihlâssa gayrı Müslim gayrı Müslim avratları âdeta bir erkek seviyesinde oluyor. Mübârek Ebu Hanife hamama girmiş ortasında birisi hemen hemen basit şekilde çıplak ne avret ne şeysi kapattıysa Ebu Hanife gözlerini kapatmış Ebu Hanifeyle alay edyor.: “Yâ imam gözlerin ne zaman kör olmuş?” “Senin edebsizliğin kör etmiş!.” diyor. heeh heeh!. Sen esâsen setr perdeni setir perdeni kaldırınca diyerekten öyle bir edebsiz olursan diyerekten misâl veriyor gözlerini kapatıyor.. Aleyhisselâmı vesselâm, Câriyeler dizlerine kadar yâni adate bir erkekler seviyesindedir. Çünkü onlar âlim satım âleti olduğu için alınınca görmek lâzım fakat diz kapağı Ebu hanifeye göre diz kapağı avrettir. İmamı Şâfi diz kapağının üstünde, imamı Hanife diz kapağının altında, ancak göbek aynıdır ancak aleyhisselâmı vesselâm böyle köle olmayan zenginlerin evlatları diz kapağının aşağında hükmetmiştir. Çalışan işçilerin diz kapağının üstünde hüküm var. Çünkü onlar çalışanlar yalınız hakikaten çok yerindedir. Onun için imamı Şâfi üstündedir, imamı Hanife altındadır. O zât dizleri düzgün öteki zât dizleri nasırlı bir şey adamcağız ne etsin bakıyorsun şöyle dizleri nasırlanmış değil mi ve inceliği var, aleyhisselâmı vesselâmın o kadar.. Eee ihramı giyiyor Hocalar başkalar.. Aleyhisselâmı vesselâm birinci ihramı giymiş Medine’den Medinenin ebyalinden giymiş gelmiş tâbi Mekkeye gelince Mekke Halkı demişler ki eee bakalım bunlar ısıtma zâten eskiden ısıtma vardı çokta ettiler de evet Rasûlullah DUÂ etti başka yere göçtü başka yere gitti ısıtma burada olmaz hakikaten çokta halsiz bırakırdı safiyete düşürür o ısıtmalılar geldi görüyorsunuz gösteriş böyle güçsüz diye bu şekilde birbirine anlatmış Rasûlullah bu hali görünce o zaman pazılarını çıkarınız omuzunun bir tanesi açıkta olsun hem güçlü olduğunuzu görsünler hemde şeyli şeyli şöyle yürüyün üç böyle tavâf ederken üç şaft ederken böyle şeyli şeyli kararlı kuvvetli güçlü olduğuna dair görüntü yapılmış ondan sonra kapatmışlar sâir vâki’tlerde tavâfta açıklık gerekmiyor. Bazıları tamamen terketmişler. Bazıları Rasûlullah yapmıştır ona uyalım diyerekten bunun ikisi de olabilir. Çünkü o an için böyledir yapmışlar. şimdilik mahal yok. Bazıları esâsen arkasında gerektirmediği onun için diğer taraflar zâten gerektirmiyor milletin şeysi açık göbeği dışında arkası şöyle tamamen nasıl ki anlıyor velâ havle velâ kuvvete imamı …. anlatıyor ve bunları uyarıyor böyle şeyden hiç bunları yazın inanın ki sanarsın ki hani deniz kenârında geziyor.. Ee ihram hani iş böyledir esâsen eğitim yok düzgün evet anlatacağınız varsa buyurun..
Konuşan.: efendim âhireti anlatırlarken …… Kur’ÂN-ı Kerimin çok büyük muhteviyatı âhireti anlatıyor âyette diyor çok kısa açıklaması Peygamberin Hayatı ve Kur’ÂN-ı Kerim ….. şimdi Peygamberimiz efendimiz iyice incelemiş olsa çok güzel şeyler de var biraz önce sizin söylediğniiz insanın ayağını bir şeye sığdırmak değil müsamma göstermiş insanı ilişkilerde olsun diğer olayda o zaman bu fırka ne benzetmesi diğer yerlerde geçiyor mu..
MSHekim.: Şimdiki orada müsamma dediğiniz yer varya birisi “yessiru velâ tuassiru.: zorlama göstermeyiniz tefsilât gösteriniz. veşkurû lî velâ tekfurun müjdeleyiniz tefrik etmeyiniz korkutmayınız Hayra dinikum ihsânekum dinin eh hayırlı yeri tefsilât göstermektir.”
Onun için musemahalıdır dinimiz İslâm Dini müsamahadır Onun için Rasûlullahın çok Şefûk Atûfdur Âyet-i Celîlede Bakara 185 “yuridullahu bikumul yusra ve la yuridu bikumul usra” ALLAH İradesi Talebi ve İradesi ve kendi yönü daimâ tefsilâttır zorluk asla başka âyeti celilede “yuridullahu ahnu haffu teannakum” meadesi şu ki kendi üzerinize tehfifât vermekte çok tefsilât çok kolay.. Haah bu kadar âyet oldu mu!. Zorlama asla zorlama hiç şey etmiyor. Zorlama esâsen tenfir etme halden İmamı Alinin buyurduğu gibi.: “Benim belîm iki büklüm eden bir Âlimdir ki nedir bu Âlimin mütenefirun hep şiddet kullanır hep milleti korkutur. Yâni Hocaya geleceğine böyle nefret eder çünkü bir hayır sorun vermiyor. Bir de Câhil Sofu.. Câhil Sofu da millet böyle bakarken herhalde bu adam bir şey biliyor umar. Yalan halbuysa belki de ilmi yok bilgisi yok uydurmasyon bir şeyler yapar, bakarsın belki zındnıklarla aynı yöneliktir ama halk buna kanıyor “âlimul mutefennifun ve câhilin mütenessi.” Yâni nefret veren her zaman böyle şiddet kullanır Âlim bir de Câhil Sofu.. Yâni bakıyor bu Adam her zaman yapıyor diye bu da zarar. Bundan dolayı esâsen Dinimiz bu minvâl üzere ama Sırat-ı Müstakîm dediğin zaman da çok bundan şeyler çıkar. Bu devrede Sırat-ı Müstakîmde düzgün olursa çünkü o Dünyâda Sıratı esâsen bu Dünyâda ayarlıyorsunuz oraya vardığında hemen aynı Sıratı aynı kişiler aynı şekilde geçmiyor. Onun nisbetinde inanç nisbetinde geçiyor bazı kimseler varki sen Sırat şöyle dursun Sıratı görmüyorsun ki.. Bu da kalkıyoruz Antalya’dan Cidde’ye gidiyoruz “yav Karadeniz Akdeniz varmış hani hiç görmedim!” Aynı şekilde kalktığı gibi bir uçakla bilmem ne ile Sıratı hiç bilmezler bazı derler ki gelmişler bunlar göçerken şöyle bir küllük müllük şöyle örnekler vardı bir şey odur diye bilmiyoruz esâsen. Onun için amelîmiz inancımız bizlere taşıt olarak olacak buraklara başka şeylere binmeye icâbında yok kendimiz binekli suvari gibi oradan inat ve yâhutta itam ve yâhutta yürüyerek ve yâhutta çok ayak kaldırır ayak kondurur yerleştirir bu şekilde en şiddetli olan o kişi ki çünkü kendisinde NÛR yoktur NÛR u sâdece İmânın NÛRu bir ışıldak denizdeki yapılan ışıldak var ya eğer baş parmağından büyük parmak baş parmağında onda bir NÛR peydah olur da basacağı yeri artık bir seçebiliyor bu şekilde yâni Sıratı geçecek olan son kimseler bu minvâl üzere olur. Bunlar ayağın ışıldak olunca hiç olmazsa bir atar ve basar fakat söndümüydü de hemen öyle oturur. Çünkü zulmet altı etrafı ALLAHın NÛRu ki çekici bir câzib şeyler var aynı yakıcı şeyler var ya ona eletmeden kurtulmak lâzım. Onun için ayağı böyle ışıldağı gidince zâten zulmet her tarafı hemen çöker bir daha ışıldak olduğunda bir daha bir daha bir daha ne kadar yavaş geçiyorsa acaba benim gibi söyler bu da olur..
Konuşan.: Demek ki bu noktada ameli ve Amelu’s- Sâlihâtı önemli değil mi?.
MSHekim.: Zâten imân varsa amellerde işler Sıratımızı burada ayarlıyoruz o artık kıldan ince kılıçtan keskin denilen şey. Yâni olmayasıca kâfirlere göre hiç mantık değil kıldan ince kılıçtan keskin nasıl olacak ki anlaşıldı mı bu hiç olmayasıya çünkü öyle buyuruyor gölge ile güneş arasında hat bulabiliyor musun bir şey alabiliyor musun, gölge ile güneş arasındaki oradaki bir çizgi ne basarsan gölgeye basarsan güneşe başka yolu yok ki.. Onun için Sırat bu minvâl üzere tâbir edilir Sırat bu Dünyâda Sıratımızı ayarlıyoruz bu Dünyâda Sıratımızı te’vilâtımızı inancımızı i’tikadımızı sağlam ve bineğimizi de icâbında bineğimizi de ayarlarız buraklara bineriz icâbında buraklar uçar veyâhutta seri bir küheylan gibi olur değil ise bineğimizde yok ayağımızla geçecek ayakta nisbetine göre daha ağır daha ağır bu şekilde yat kalk yat kalk bu şekilde de olur..
Haah ama yeter ki neticesi geçtikten sonra.: “acebâ benim gibi böyle bir yiğit var mıdır!” diye rahata kavuşuruz ALLAH korusun!. Çünkü düştüğü zaman bir daha kalkış yoktur düştüğü zamanda en azından bir saatlik bir günlük bir haftalık bir aylık bir senelik bir Dünyâ ömrü kadar CeheNNemde kalacaklar vardır en son Dünyâ ömrü kadar..
Haah oraya göre onun için ağır ALLAH muhafaza etsin, ALLAH mü’minleri korusun!. Ben bakıyorum vücudumuz çok zayıf hiç tahammülü yoktur RABBım bilmem artık bize lutfu ve ihsânı keremiyle sorumluluk, Rahmetiyle muamele etsin!.
Yâni hiç bir durumumuz yok esâsen iflas durumumuz var fakat RABBımızın Rahmetine inâyetine dayanarak amelîmize güvencimiz yokta ALLAH celle celâlehu Rahmetine sâdık etsin Rahmetine sağdık eylesin!. O sebeble yâni meselâ başlangıcında öyle buyuruyor ALLAHu zü’L-CeLÂL Rahmeti sebâ gadabi Yâni rûhu’l- ezeli kaza ve kaderi yazarken bir başta olarak ilk yazmış olduğu ALLAHu zü’L-CeLÂL rûh-u ezelide şöyle buyuruyor. Kâlem soruyor.: “Ne yazayım diye Yâ RABBi Rahmeti sebâ gadabi Rahmetin gazâbımı sebd etmiştir rahmet vermiştir ve her zaman gazâba gâlib gelir buna güveniyoruz oldu mu..
RABBımız Atûf Şefûktur;
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki.: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın RAHMEtinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini MAĞFİREt eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (Rahmet NÛRu gönderen)." (Zümer 39/53)
Kullarıma söyle Habîb’im çok İsrâf etmişler çok hataları vardır fakat Rahmetimden umutlarını kesmesinler çünkü Rahmetinden umudu kesmek esâsen Günah-ı Kebâirdendir, küfürdür. ALLAHın Rahmetini o kadar basitten görmek yasaktır..
Konuşan.: Efendim Kur’ÂN-ı Kerimde sayılar çok mühim değilde fakat yer olarak CeNNet ve CeheNNemîn anlatıldığı bölümler eşit mi?.
MSHekim.: Vallahi ben hiç saymadım ben yer CeheNNemle ne saymaya korktum yedi tane CeheNNem var sekiz tane CeNNet var zâten. CeheNNemîn bir tanesi yok oluyor sonunda. Tevhid Ehli tamamen er ve geç fiillerine göre inançlarına göre küfürlerine göre o da olurlar sonradan çıkarlar o zaman CeheNNem altıya iner ve “huludu’l- mine’l- mevt” artık hayatınız daimidir, hiç ölüm yoktur” diye söylüyorlar, o zaman tamamen perişân hale geliyor. Fakat CeNNet Ehli sekizdir bunlardan en CeNNet hali “kulüben huludu’l- minel mevt” ebedî hiç sonsuz bir hayattasınız. İşte bu da CeNNet Ehli de sevilirler çünkü arkasında acebâ bir daha ölürsek diye bir şey kalmamış elbet bunu.. Zâten bakınız CeheNNem Ehli CeheNNeme giren.: “Âcebâ bir daha ölür de belki kurtuluruz!” diye bir umutları var, bir şeyleri olu diye..
CeNNet Ehli de bulduk amma bir daha arkasında ölüm çıkar da birşeyler olur diye bunlarda umut içinde.. Sonra ALLAHu zü’L-CeLÂL her ikisi de Yâni artık mutmâin amma beliyesine amma saâdetine amma şefâatine her ikisi de ilân eder bildirir.
İşte Yahyâ aleyhisselâm kendisini kestikleri için bu ödül olarak bu vazife kendisine verilmiştir, bir koyun sûretinde usul artık iki CeNNet ve CeheNNem arasında kesilmiştir bunu bu ölüm denilen bir şey denilerek ilân ediliyor ve kesiliyor.
İşte o zaman.: “Ey CeNNet Ehli dinleyin ölümü kestik artık bundan sonra huludu’l- mine’l- mevt arkasında ölüm yok bitti!.” İşte CeNNet Ehli hoş tamamen mutlu durumda ötekiler de tamamen ye’se düşerler. Artık başka hiç imkan yok aynı azâb ve sonra da altı CeheNNem kalınca esâsen perdeler aralarında tamamen hani tavan çakıyorlar bu şekilde ALLAHu zü’L-CeLÂL CeheNNemi kapatmak üzere tamamen şeyler takılıyor.
Yâni böyle zapturab ediliyor ne dışarıya bir şeyler görebilirler ne dertlerini anlatacak bir kimse bulurlar artık tamamen..
Eee “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Ehli tamamen onlardan ayrı durumda kalırlar!. ALLAH muhafaza etsin.: “Ey CeheNNem Ehli huludu’l- mine’l- mevt ölümsüz olan hayat aynı CeNNet Ehline de aynı buyuruluyor siz de huludu’l- mine’l- mevti ebedî hiç ölümünüz yoktur!”
Öyle olmuş haah evet Adil Bey işte surur dediğimiz Sırat-ı Müstakîm doğru yol dediğimiz burada doğru yol başka şey aklına gelmesin de bir zaman Âdem Hoca çıktı da bizi doğru yoldan ayırmasın.. haah “DYP..bu da siyasetçi çıktı!” dedi haah.. Bu gibi ben böyle şeyden tiksiniyorum bunlardan hoşuma gitmez Siyaset ötesi.. ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri Bu Dünyâda onlarla bulunmadığımız gibi Öbür Âlemde de hani bir araya getirmesin inşeALLAH!.
Evvelki gün anlattık. Yâni mübârek Hamudul Münzirî tergib ve terhib ahurizzaman fitneler devrinde öyle bir anlar geliyor ki öyle bir fitne ve kalabalık oluyor ki malaşşa keennehu deniz dalgası gibi böyle dalgalanır halde kalabalık çok galaş haşısı etrafında büyük bir kitle olunmuş deniz dalgası gibi böyle mevc mevc deniz dalgası gibi olunmaktadır ve konuşurlar icâbında yalan işleri söyledikleri yalandır fakat karşısında şakşak ederler kabul ederler. Yâni en ahtar iki anahtar vereceğiz haa şak şak esâsen hiç kimse inanmıyor kim verebilir Dünyâda her birisine bir ev bir araba anahtarı hiç kimse yok mümkün değil ama şak şak şak düşün işte bu kadar siyaset böyle. Adam bir partinin arkasına düştü mü ne derse hee parti diyor. Onun için ne ise böyle dedikleri şeye tâbi hepisi kafa sallarlar kabul ederler. Mezâlimlikleri vardır onlara dâhiç kimse karşı koymuyorlar karşı gelmiyorlar hoş görüyorlar. Yalanlıklarını da hemen takdik edercesine hemen hoş görüyorlar. Bu misili kimseleleri Rasûlullah ilân ediyor.: “Ben bunlardan değilim bunlar da BENDEN değil Havz-ı Kevserime uğrayamazlar!.” Diyor.
“ama bunun dışında yaşıyorsa BENDEN dir bende ondanım ve Havz-ı Kevserime uğrar!. Artık bu nasıl böyle bir Dünyâda yaşayacaksınız yaşamaya bakınız şimdi aşırı bu Dünyâda aşırı hayatın insanlık gibi ne olursa olsun aşırı hayatı müddeti hep bu gibi şeylerle geçiriyor. Gafletin beteridir ne demek yahu bunun için mi geldik bu Dünyâya, bunlar için mi bunların yalanlarına laklaklarına vaktimizi verme olmuyor esâsen. Çünkü halktan her partiye bir umut bir şeyler bağlıyor “gelirse yapar eder” diye. Ya ALLAHu zü’L-CeLÂL Yâni emekli mi oldu ALLAH Aşkına düşünün. Kaza Ve Kader İrade ve Meşiyetini anlatırken bu hüküm var Kaza, ALLAHın bir Hükmü var Takdiri Meşiyeti ve İradesi.Yâni O’nun iradesine göre senin iraden değil İrade-yi Küllîye ALLAHındır meşiyet de dilediği minvâl üzere inşa edilecek şeyler bu. ALLAHu zü’L-CeLÂLe bu dört madde bunun dışında ne yaparsan yap bir zerre dâhi hareket ettiremezsin. Hareket ettirdiyse ALLAH durduramazsın artık. Bu kadar inceliği vardır. Ancak ne yaparsan yap şu anlattığımız dört hükmün altındasınız. Yâni bir kimseyi katletsen dâhi Kaza ve Kader İradeyi Meşiyetindedir. Ama buna rağmen sen acebâ neden bunun karşısında ne yapman lâzım. Azmetmeden bir şey olmaz zâten değil mi? Mutlaka bir kişiyi öldürmeye azmetmişin azmettin girdin şimdilik eğer bir meşiyet bize bırakmamış olsa idi.: “Ee ben bunu irâdemle yapmadım yaptırdı ALLAH!” diyecek değil mi. Niye CeheNNeme eletsin eğer böyle ederse şu halde de CeheNNemden de talep etme hakkı yoktur öyle değil mi? Bu bizim seçeneğimizden dolayı CeNNete müstahak oluyoruz seçtiğimizden dolayı CeheNNeme de müstahak oluyoruz bu seçme var. Seçimimiz meşiyetimiz keyde azzam teâlimiz bir şey yapmak istiyoruz azmimiz olunca bu azmimiz karşısında mükafat ve cezâ veriliyor. Haa şimdi ALLAHu zü’L-CeLÂL bize bir azîm donatmamış olsaydı o zaman.: “Ee benim bunda hatam yok ki!” Hani bazı kaderiyecilerin dedikleri gibi. Yâni hayr ALLAHtan şer İblisten bunlarda Yahudi bölümünden.: “Ümmetimin yahudisi.” Diyor. Demek ki ALLAHu zü’L-CeLÂL hayrı yaratıyor o zaman Şeytanda şerri yaratıyor. Hâşâ Rububîyyet böyle olur mu? Olmaz. İşte bu esâsen bu inceliği zordur düşünmek lâzım. Şimdilik bu Dünyâda imtihân sorumluyuz her an için. Şimdilik bir imtihân devresinde talebeler herkes kendi yazdığını yazıyor, profesörler talebenin yazdığını eğri olduğu halde hiç müdahale eder mi. Bak ne kadar serbestlik neyse yaptı bu Dünyâda hayatı seçmek istediğin şey meşiyet vermiş. Meşiyet, bir talep kendine bir haz azminiz var değil mi Yâ eğer aklında bir noksanlık varsa sorumlu tutmuyor. Eğer buluğ çağına gelmemiş sorumlu tutmuyor, uykuda isen sorumlu tutmuyor. Yok efendim uykuda değilsin aklın dengen yerindedir aynı zamanda buluğ çağına gelmişsin maişiyet düşünüyorsun bir şey açmaya bir şey teşebbüs etmeye uğraşıyorsun peki bu kendin için bu Dünyâ olur da âhiret için insanın RABBısına karşı bir hakkı yok mudur ALLAHu zü’L-CeLÂLin.. Normal sekiz saat çalıştğımız maaşa karşı değil mi Yâ ALLAHu zü’L-CeLÂL me’murun çalışmış olduğunuz sekiz saat ve sana vermiş olduğu. Yâni yatsan yine para mı vereceksin. Yine ALLAHın ni’metini mecbur değil misin? Yine ALLAHın ni’metine bir gün Nuri Bey vardı Malatya da. Gelmişti oturuyorduk öyle buyurdu Nuri Bey.: “Me’murluk bu yaşta tevekkülleri zayıftır. Nasıl Efendim dedi maaşa fazla bağlanırlar!” dedi. Gerçekten bu sonunda ne buyurdu maaş alsanız da neticesi yine ALLAHın ni’metinden muhtaç değilmisiniz, para mı yiyeceksiniz esâsen. Hülâsa mübârek ve insan tevvekkülü alALLAHtır evet bunlar hepsi insan çalışır bu Dünyâda, kimseye külfet olmamak için çalışan böyle külfet olmaktan hayrlıdır hayrlıdır. Cenâb-ı Rasûlullah bunu tasvip etmedi. Hazreti Ömer de tasvib etmedi Siz teekkül adamısınız tevekkül değil de hazırcı bunda üzerine külfet. Onun için insan çalışarak kendisi çalışma saiyini getirir de çoluğuna çocuğuna yedirirse sadakanın en efdallisidir. Bu şekilde haa hülâsa.. Yâni bu minvâl üzere Yâni Sırat-ı Müstakîm dediğim Sırat-ı Müstakîm aslında bu Dünyâda tâbi sırat hem gelecek hem burada esâsen burada yolumuz düzgün olursa daimâ hak yürürse inanın ki o zaman Hakk Yolda olduğumuzdan dolayı bizim Yâni HAKk YoLu olunca ALLAHın ni’metlerine düşen kimselerin şeylerinden çünkü bu ale’l- hak olduk mu ALLAHın bir ni’metidir değil mi ya.. Ama bâtıl üzere olursak ni’met değilde nikmet olur haa ALLAHu zü’L-CeLÂLin bu Dünyâda bu imtihân sansürü olmazsa Firavun ile Enbiyâlar ayrı kalmaz oldu mu?. Bize mutlaka şimdi Firavun Rasûlullahın CeNNete girdiğinde Firavun olsa yaklaşıyor mu CeNNete haa.. Elbette iki yolun yolcusuyuz peki Mübârek Peygamberler Evliyâr CeheNNeme yakışıyor mu hâşâ değil mi ya!. Mutlaka ikisinden yâni hem bunun Ehli vardır ALLAH AZZE VE CELLE sadakal CeNNete ve caele lehe ehle ALLAHu zü’L-CeLÂL CeNNeti yarattı ve kendisine göre bir halk yaratmıştır ehlini yaratmıştır bu Dünyâya gelecek ve o yoldan çalışacak ve kendisine müstehâk olacak fakat ve hâlâk nar ve ceale lehe ehle CeheNNemi de yarattı yine onunda bir Ehli vardır. Böyle bir sistem olmazsa olur mu başı bozuk olmaz!. Esâsen mutlaka mükafat ALLAH korkusu ALLAHu zü’L-CeLÂLin kulluğunu yapan kimse ALLAHu zü’L-CeLÂL da ikram ve ihsânı esirgemez. Amma ALLAHu zü’L-CeLÂLin mutlak olan ALLAH her hukuka sâhib olan ALLAH üzerimize hakkı vardır, her soluk alabilmenin hakkı vardır.. Böyle gâfil olursak tam tersine gidersek yakışıyor mu böyle bize. Bir me’murdan çekiniyoruz bir amirden çekiniyoruz bir cezâdan çekiniyoruz ama ALLAHu zü’L-CeLÂL’den pervasızca onun emirlerine uymuyoruz hükümlerini yerine getirmiyoruz şimdilik bunlar ne yapılırsa ALLAHu zü’L-CeLÂLin hâşâ hiç abes birşeyler yaratmamıştır..
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
“E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn (turceûne).: Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?” (Mü’minûn 23/115)
Sanıyorunuz ki sizi abes olarak böyle yaratmış başı boş öyle mi sanıyorsunuz. Bize rücu’ etmeyecek misiniz. Kaza ve Kader Hükmünü yapacak!. Bize düşen ALLAHu zü’L-CeLÂLin insan oğlu bu Dünyâya geldiğinde eğer ebebeynin hukukuna riâyet etmiyorsa, eğer mevcud olan Devletin hukukuna riâyet etmiyorsa buna ne diyeceksiniz ki ahmak değil mi bu?. ALLAHın Hukuku bir ebeveynin hukuku gibi midir veyâhutta ALLAHın Hukuku bir Devletin hukuku gibi midir?. Hem me’mursun hem amirine itaat etmezsen ne olur yâni ula şaşkın mı? Eğer me’muriyetine devâm edeceksin, itaat edeceksin değil mi usul değil mi bu. Ana baba hukukları karşısında Yâni hiç hukuk tanımazsa bir adam insaniyetlikte nâsibi biraz değil mi.. Peki ALLAHu zü’L-CeLÂLin kulluğunda bizi yoktan var etmiş kulu değil umumîyetle herşey, Dünyâ yâni gök ve yer bize hizmetçi kılmıştır ni’metler tamamen. Çünkü Melekler yemez içmezler hepsi bizim için insanoğlu Âdemoğlu.. Buna rağmen sen ALLAHu zü’L-CeLÂLe karşı nasıl cesâret eder de bu şekilde gaflete düşüyor RABBımız bizleri affetsin bizlere salah versin hidâyet versin şuur versin!. Hani her zaman şuur diyoruz şuurlu olmalı insan şuurlu. Her şeyin bir hukuku vardır ALLAHın Hukuku üzerimizde yerine getirmek sorumluluğumuz vardır. Nasıl ki ebeveynin meselâ evlat üzerinde hukuku var neden getirmiş nasıl ki Devlet mâiyeti üzerinde bir hukuku vardır şeyler itiat etmek mecburîyetisindesiz. Onun için ALLAHın Hukuku her hakkın üstündedir. Bir kere bu o sebeble bunu RABBımıza karşı hâşâ hiçbir zerre hiçbir zerre asla zulmetmez!. çünkü öyle buyuruyor İnnî harramtu'z-zulme alâ nefsî ve cealtühû beyneküm muharramen fe-lâ tezâlemû ben zulmü nefsime haram kıldım kendime haram kıldım sizde aranızda bu şekilde durun asla zulmetmeyizin çünkü zulüm zulumattır ve de Onun için ALLAHu zü’L-CeLÂL Zilzal 6-8..
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
Yevme izin yasdurun nasu eştaten li yurev a'malehum.
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
Fe men ya'mel miskale zerretin hayren yereh.
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yereh.
Miskale zerre dâhi zulüm olmaz hâşâ hepisine adâletle tahakkuk eder veyâhutta keremi ihsâniyle affolunur adâlet tahakkuk ederse meselâ CeheNNem Ehli girerken zulüm müdür hayır adâlet tahakkuk eder. CeNNete girerken tamammen müstehâk mıdır? Yok öyle ihsân eder neyse ney satın alabilirsin CeNNeti Ebâ Hureyle diyor ki.: “Sen nasıl ebâ Hureyre CeNNeti öyle basit mi biliyorsun ALLAHu zü’L-CeLÂLin hakkı için CeNNette bir karış dâhi bü Dünyânın varlığını tamamen versen karşılığı dâhi olmaz bir karış dâhi ALLAHu zü’L-CeLÂL … demiyor ki.: Bu Dünyânın kaç misli bunu satın mı aldın bir şey mi yaptın velev ki namaz kıldınsa hep kendimize Yâ hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂL buna ne gibi yararı var ama işte bu idrak ikramı ve ihsânıdır lütfen ihsânen ve merhameten veriyor yoksa böyle hak ettik mi?. Yâ böyle antikalıkla şeyle olur mu hiç hülâsa evet Rasûlullah öyle buyuruyor.: “Vele nefsihi bihi yedhulu ha’za ve yedhuli CeNNeti amelihi nefsim Yed-i Kudretinde olan ALLAH Hakkı için hiç kimse ameli ile CeNNete giremez!”
“Yâ Rasûlullah sende mi?” “Kale velâ ene inne ennetevel en medenillâhi Rahmetihi.: Ben isem de ALLAHın Rahmetiyle girerim!.”
Çünkü satın alacak mümkün değildir nitekim bir yetmiş sene Hadis-i Tirmizî de yetmiş sene diyor bazılarında da daha fazla. Beni İsrâilde bir kişi adada yetmiş sene ibâdet etmiş yetmiş sene ibâdet etmiş sonunda da.: “Yâ RABBi rûhumu kabzederken secdede olarak kabzet!” o da ALLAHu zü’L-CeLÂL merhameten secdede rûhunu kabzetmiş Cibril aleyhisselâm diyor ki.: Yâ MuhaMMed biz bu secdede iken rûhunun kabzolunduğunu gördük. Yâni gider iken gelir iken evet adada mütemâdıyen ibâdet yapardı. öyle gitmiş buna rağmen buna rağmen vakı’ayı söylüyor Rasûlullaha. Yarın mahşerde geldğinde mizân önüne geldiğinde.: “Ey kulum Rahmetimle mi amelinle mi?.” “Yâ RABB amelîmle!.” Çünkü öyle ya yetmiş sene çalışmış.: “Peki öyleyse amelin?” denilince göz ni’meti çıkıyor.: “Yâ RABBi ben ni’metim şükrünü isterim bundan!” bir tarafında göz ni’metini koyuyor bir tarafını da yetmiş sene amel ettiğini koyuyor yok efendim göz ni’meti karşısında hiç bitmiyor Yâni çok iyi o zaman hadi CeheNNeme gidiyorlar, bakıyor ki iş ağırdır başlıyor ağlamaya ah vah yalvarmaya eee.: “Yâ RABBi ben bilemedim!.” “Ee peki ey kulum adada evet ibâdet ettin ama o ağaçlardan senin gıdanı verdim suları içirdim senin herşey ihtiyaçlarını yetmiş sene ihtiyacını temîn ettim sen su mu yaratırsın gıdamı yaratırsın ben bu tefsilâtı vermesem. Akıl verdim, göz görür verdim, kulak duyar verdim bu kadar hepsi havaslarını cevârihlerini güç kuvvet bunlar hepsi ne şekil acaba bunları karşılıksız bunlar ni’mettir bu ni’metin şükrünü nasıl ödeyeceksin!”
İşte göz ni’metini dâhi ödeyemedi anlaşıldı mı.. Onun için bu kişi tekrar artık i’tiraf ediyor yalvarıyor ve CeNNete gidiyor..
İşte bunun karşısında Rasûlulullah buyuruyor ki.: “Hiçbir kimse ameli ile CeNNete giremez!” iştikak olarak hakk etmek bu değil eğer Rasûlullah sen de amelinle değil.. “Ben de amelîmle değilim ALLAHın Rahmetiyle!.”
Haah işte CeNNet ALLAHın Rahmetiyle gireriz amelîmiz buna kâfi değildir. Ama ALLAHu zü’L-CeLÂL lütfen ve merhameten esirgemiyor ancak CeNNete zâten amelle satın alamayız imân ile bulunur. Kişinin i’tikadı sağlam ise CeNNete girer, kişinin i’tikadı bozuk ise küfrü varsa CeheNNeme girer o da aynı küfrünün i’tikadının sapıklığı kadar CeheNNemde durar ve çıkar. Ama “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” bunun “MuhaMMede’r- Rasûlullah” söylüyorsa Rasûlullahın Şefâatıyla çıkar ne kadar devâm ederse eder kâdemeli kâdemeli bunun küfrünü veyâhutta sapıklığını neyse anlattığımız gibi CeNNete ameliyle giremez ALLAHın Rahmetiyledir. Ancak imânı olmak lâzım ki CeNNete girebilsin küfrü olmak lâzım ki CeheNNeme girebilsin. Yâni küfrü olmayan kimse CeheNNeme girmez hah.. Ne kadar çeşit ameli olsa da RABBımız affeder fakat, küfrü varsa mutlaka CeheNNem o küfrü yakacak daimâ.. Küfürde tâbi çeşitlidir cuhudî ve inadî gibi küfürler girip de bir daha çıkmamaksızın cuhudî dediğmiiz ALLAHu zü’L-CeLÂL Firavunun “ene RABBuke alâ” dediği gibi. ALLAHın Uluhiyeti inkârda bu cuhudîdir.
İnadî olan kısmı da Ebu Tâlibin inat ettiği bundan dolayı da o da temellidir. Diğerleri Yâni artık inancından i’tikadından bozukluk şeyine göre küfrü vardır çok duran çok da durmaz mutlaka küfrü olduktan sonra CeheNNeme girer o şeyi yakar ondan sonra çıkar zâten anlatacağımız bu oldu mu?.
Peki başka Konuşan.: …………….hacca gider tevbe eder ………………
MSHekim.: Yâni böyle mutlaka elinde bir soluk alır çıkar bir daha gelmez. Yâni bu insan oğlu ölümü bir an mü’min muayyen birşeye bağlı bilmiyor ki Onun için küfi Dünyâ feke enneke garibun ev abiri sebili ve ev nefseten rûhul gubur.” Dünyâda bir garib gibi garibân gibi gör ve af veyâhutta bir sefer seyri sefer ettiğin gibi böyle bir yere gidiyorsun geliyorsun daimi kendini Ehli Kuburdan bugün sabahladın belki akşam olmayabilir insan ölüm her zaman eğer yevmiye şu kadar defâ hatırına gelirse bu adam imânlı gider. Ölüm her zaman için garantı değildir insanoğlu bundan dolayı ben yapayım yapayım derken sonrada hiçbir arabada çöküyor ve hemen soluğu alıyor ne yapacağını bilmiyor. Onun için âhirizzaman aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki.: “Hucceten ölüm çoğalacaktır aniden aniden hemen hucreten yatak görmeden bir şey görmeden hemen ölecektir.”
İşte şimdiki otobüs olsun uçak olsun ve sâîdler olsun görüyoruz peki o halde aniden ölen kimse ne haldedir. Abdestlimidir abdestliyse kesinlikle imânlıdır abdest mü’minin silâhıdır. Yok efendim cünübmüş ona Melek bile gelmez bir kere içkiciymiş esâsen ayyaşmış cünübmüş bu gibi nahoş hallerde Melek hiç gelmez, yardımcı olmaz ALLAH Muhafaza Melek gelmediği yerde Şeytanın işi âniden o halde gider ALLAH muhafaza etsin. Onun için bu başka şeyle neden acebâ başka şeye himâye etmiyoruz olabilir böyle böyle nasıl ki otururuz otururuz otururuz hemen bir bakarsın sermâye geliverir böyle bir şey yok. Yâni oturduğun da teşebbüs etmeden hemen sermâye oluyor mu? Adam duruyor duruyor duyuyor hacca gideceğiz hacca gitmedik nâsib olmadı yuvarlandık ne olacak o zaman çünkü bir defâ geliyoruz bu Dünyâya burası han diyârıdır böyle efendim aptal battal RABBımıza karşı yediğimiz ni’metlere esâsen nankör olmamak lâzım. bugün sıhhâtımıza ni’metimize bugibi şeyler daimâ esâsen şükrümü şükür etmeye mecburuz ve.:
وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
“Ve iz te’ezzene rabbukum le in şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîd (şedîdun).: Ve o zaman Rabbiniz size bildirmişti ki; eğer şükrederseniz (ni'metlerinizi) artırırız, eğer küfredenlerden olursanız muhakkak ki azabım şiddetlidir.” (İbrahîm 14/7)
Şükredersiniz çoğaltırım ni’metlerime karşı şükretmezseniz şiddetlidir en fazla şu Dünyâda enfazla korktuğum şükrünün ni’metini ödemediğimiz. inanın ki şükrünün ni’metini ödememek en sert ve en bu insanı mahveder. çünkü şükrün ni’metini yapmayan ALLAHu zü’L-CeLÂLin Ni’metlerini görmemezlikten gelir ve Nemrud, Firavunda namettlik olur ve iyi hal getirmez ni’metini çünkü İblis diyor ki.. ALLAHu zü’L-CeLÂL kendisine mühlet istedi bana mühlet verdi de.: “Mâdem ki bu hale getirdin bana mühlet verde ben bunlardan intikamımı alayım!” diyor.. iyi mühlet vermiş..
ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ
“Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn (şâkirîne).: Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’râf 7/17)
Senin kullarının çoklarını şükür ni’metin şükrünü edemeyecekler göreceksin! Bakın “ibâdet yapmıyorlar” demiyor “yapamayacaklar” demiyor “şükrünü ödeyemeyecekler” diyor. Bize en tehlikeli olan şükür meselesi. ALLAHu zü’L-CeLÂL bu Ni’metlerin karşısında, sıhhatımızın karşısında ni’meti ->Namazdır. Mâli Ni’metler karşısında ->Zekâttır. Nefsimiz her gün yediğimiz hiç saat belletmeden daimâ serbestsin ama bir ay Ramazanda bakalım ni’met tamam olduğu gibi şu şu değil her yönden malı ve bedeni ve nefsi ve hukuk yönünden ALLAHu zü’L-CeLÂLe karşı esâsen bunları şükürdür. Şükrü etmek mecburiyetindeyiz, edersek RABBımız bize karşı esirgemez ama şükretmezsek nice..
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ
“Vadrıb lehum meselen ashâbe’l- karyeh (karyeti), iz câe hel murselû n(murselûne).: Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.” (YâSîn 36/13)
Habîb’im felân karyeyi darbı misâl göster çok ni’metlerim vardı yerler içerler her şeyleri vardı ama nankör oldular sonra açlık sefâlet herşey oldu ALLAH muhafaza etsin!. Onun için bu bereketsizlik bu gibi haller esâsen ni’metin şükrünü edemediğimiz içindir. ALLAHu zü’L-CeLÂL böyle nanköre sen böyle ni’meti seviyor musun haah iyilik yapıyorsun ama daimâ inkâr eder ve ters gider peki bu adamı seviyor musun ni’met bilmiyor da değil mi hiç. Yâni “bu iyiliği anlamayan kişidir!” diye söyleriz haah. Onun için bu gibi olmayalım ALLAHu zü’L-CeLÂLe karşı ni’metlerine verdiği ni’metler bedeni sıhhatlarımıza karşı ->beş vâki’t namazdır, malı bu hale getirdiyse ->zekâttır. Ondan sonra anlattığımız gibi tahrip olmadan ne zaman yersen ye işte buna da ->oruç koymuştur çok daha hem beden hem malı ise bu sefer ->hacca gidersen daimâ ALLAHu zü’L-CeLÂL SubhÂNe TeALÂ’ya şükrünü unutma. Zirâ heran için hepimiz bak hepimiz bununu dışında bir ferdimiz yoktur, hepimiz her an için ya bedeni veyâ malı verdiği şükür olur. Meselâ hastayım biraz sonra iyileştim hastalık devresinde ->sabrı bilmek lâzım. iyi olduğumuzda da ->şükrünü bilmek lâzım. Veyâhutta malı yönünde biraz zafiyete düştük biraz sıkıntılı ->sabrını bilmek lâzım, bol geldiğinde de şükrünü bilmek lâzım. Şükür imânın yarısıdır, sabırda imânın yarısıdır ve her ferd bu sorumluluğun altındadır haah. Bunu insan sabrını ve şükrünü bildiği takdir de İmân-ı Kamil Sâhibidir haah. Bu her an için bedeni veyâ malı mutlaka şükür veyâ sabır gerektiren bir hâlimiz vardır haah. Ama bunları düşünmeden gaflet içerisinde debeleniyorsa ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri muhafaza etsin! ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere şuur versin! RABBımız bizleri selâh etsin hidâyet versin şuur versin! ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kamil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin!
ALLAHümme mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrikel cemil esetelâ Yâ ALLAH
ALLAHümme inna neselüki bikean salla aleyhi seyidine MuhaMMedin ve ala sâir enbiyeyi vel mürselîm ve ali musâir ecmâin ven ente taktirlenâ mübâreken takdirna fimebâk âmin
SubhÂNe RABBiyel alil alel vehhab!
ElhamduLillâHi RABBu’l- Âlemîn!
Biis savmı salatı selâmı vesâlatı ala halkıhı ala Seyyidinâ MuhaMMedin ve alihi ve sahbihi ecmâin!
ALLAHümme Yâ habibittevâbitubitü Aleyna Yâ hadiyen Mehdiyen ihdina veyâ müstağfiri isna veyâ râhimun müsnu teknatucealna ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke Ehli takvâ ve ehlul mağfireh!
ALLAHümme anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike Yâ ALLAH
ALLAHümme Yâ mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike Yâ ALLAH.
ALLAHümme ıslaha ümmeti Seyyidinâ MuhaMMed,
ALLAHümme fericean ümmeti seyyîdinâ MuhaMMed,
ALLAHümme erham ümmeti Seyyidinâ MuhaMMedin rahmet’en ammeh!.
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr ve edhilnel CeNNete meal ebrâr.
Bicâhi Seyyidinâ Mevlana MuhaMMedin il muhtar ve ali ashâbihi ve ahyar cezâulu ala Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin’
ALLAHümme bicâhine şefi ileyk âmine Yâ erhamerrâhimin
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin vElhamdüLillâHi RABBil âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatihâ maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
MSHekim.: Esâsen bu aleyhisselâmı vesselâmın buyurmuş olduğu ashabına söylüyor.: “Ey ashabım siz beni aranızda görüyorsunuz ve muamelât yönünü ibâdet hepsi görüyorsunuz bundan dolayı aranızda bulunduğumdan dolayı BENDEN gördüğünüz BENDEN duyduğunuzun eğer onda birini yapmazsanız, dokuzunu yapsanız da bir tanesini yapmazsanız sorumlu olacağınızdan korkarım! Fakat âhiruzzaman böyle bir kavim gelecek ki âhirizzaman BENDEN duyduklarını veyâhutta tâbi artık Rasûlullahı görmüyoruz ve duymuyoruz ancak okuyoruz ve Rasûlullahın mu’tad olunduğu ibâdetlerini sözlerini emir ve bunları okuyuroz veyâ dinliyoruz..” İşte aleyhisselâmı vessalam buyuruyor ki.: “Duyduğunuz, öğrendiğiniz BENDEN duyduğunuz veyâ anladığımız eğer onda birini yaparsanız da dokuzu yapmaz. Onda birini yaparsanız kurtarılmanıza vesile olacağını umarım!.” Diyor.
Şimdiye kadar bu hadis bu durumu pek iyice bir hüküm bir şey veremedik. Fakat bugün hali hazir okumuş olduğumuz durumlara göre riyâkârlık hasedlik buğuzluk efendim tamamen her yer dolmuş çekememezlik efendim durum vâhim ve benzeri tamamen bunlar iflas etmiş durumundadırlar. Gıybet, hasedlik bunlar riyâkârlık almış yürümektedir riyâkâr bu yönleri tamamen almış gitmiş bir tanesi de gaflete düşmeniz ama particilik ama sporculuk veyâ Dünyâ Mâişeti sebebleriyle tamamen gafletin içerisindeyiz. Bunu bu şekilde bugün hali hazır Tergib ve Terhib Hafızı Munzirî riyâ ile alâkalı olarak okumuş olduğumuz vallâhi Yâni zor kurtuluyoruz bilmiyorum artık rahmet ve merhametine sığınıyoruz başka yolu yoktur.
Zirâ haklı da aynı zamanda şöyle anlayın ki CeheNNemde aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki “cubbu’l- hazen” orada bir vâdi vardır “Hazen Vâdisi” diyor CeheNNemde yevmiye CeheNNem kendisinden kendi şerrinden şiddetinden yüz defâ ALLAHa sığınıyor CeheNNem bu, bu vâdiden yevmiye yüz defâ bunun şiddetinden ALLAHa sığınıyor..
“Yâ Rasûlullah bu nedir bu kadarda şiddet kimler acebâ kimlere bu mustehâkak olacak kimler oraya girecekler?.”
Gardaşlarım bakınız “vallâhi okuyucular girecek” diyor. “Kur’ÂN okuyan kimseler girecek!.” “Neden?.” “Murâilik yaptıklarından dolayı.” Diyor.
Yâni “fed hulu” esâsen oraya girecek olan kimseler “el kurrau’l- murraun” ALLAH için değil halk için kendini nasıl beğendirecek nasıl acaba bunun fazla para şeyi alabilecek ve yâhutta takdirini veyâ veyâ.. RABBımız bizi muhafaza etsin!.
Vallahi etrafımıza bakıyoruz bilmem artık ALLAH ve LillâH için halisâne okutma veyâ okuma bilemiyorum kendime yanlış tevli ediyoruz “cubbu’l- hazen” bu gibi kimselere esâs olan içindir. Okuyucudur amma müraî müraî dediğimiz halkın keyfini arayan ALLAHu zü’L-CeLÂLi unutmuş. Yâni “halka kendimi nasıl beğendirecem” diye. Aynı zamada hasedlik de var bu bırak bu ayyaşı demiyoruzç Kur’ÂN okuyan kimseler . Kur’ÂN okuyan kimselerdir ve Kur’ÂN okuyan kimselerde bunlarda Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Ümmetimin eşrafıdır. Ümmetimin eşrafı hameletül Kur’ÂNdır.” Kur’ÂN okuyan Ümmetimin eşrafı.. Bir yöndende bakıyorsun ki CeheNNemde en şiddetli olan yere “hazen” denilen bu “vâdi” onlar oraya girecekler velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi.. Düşünün bir kere neden acebâ?.
Çünkü ALLAH Kelâmı’nı halka âlet adevât ediyorlar, âdeta bir sanaat gibidir. Buyuruyor ki, âdeta bir ibrik gibi kabul ediyor abdest lâzım olursa dolduruyor, ondan abdest alıyor ondan yine torbaya koyuyor. Yâni lâzım olursa paraya ihtiyaç olursa hatim okuyor veyâhutta bu gibi haller varsa gelsin diyo.. O zaman kullanıyor, başka zaman ihtiyaç duymuyor hani.. Bilhassa ALLAH Kelâmı olduğundan ALLAHu zü’L-CeLÂL gayyurdır, Kelâmını bu gibi halkın keyfi için halkın takdiri için böyle okunmasını ALLAHu zü’L-CeLÂL hoş görmüyor.
Çünkü Kelâmullah ALLAH için okunur başka hiç sebebe değil ALLAH Kelâmı ALLAH için okunur ve ALLAH Rızası için okunur eğitimde öğretimde okuyanda okutan da aslı bu..
Onun için Kelâmullah başka bir sanat şekline girmeye asla kabul etmez ALLAH razı değildir..
Konuşan.: Bir şey yaptığmızı takdirde ALLAHtan beklemekte riyâ olur mu?.
MSHekim.: Yok ALLAH için yapıldığı takdirde riyâ olmaz..Yâni sâdece ALLAH Rızası için okunduğu takdirde fakat halkın takdiri ve halkın metaini bu gibi şey hükmünde varsa riyâ olur. ALLAH için değil ALLAH Rızası aramıyorsun Ahmedin Mehmedin rızasını arıyorsun iyi olursa bize çokça verir mi haa takdir eder canım takdir eder. Yâni ciddi söylüyorum bu hadisin Tirmizî ve İbni Mâce rivâyet etmiştir. Vallâhi yâni o kadar şeyime gitti ki işte o zaman Rasûlullahın onda dokuzu değil de bir tanesini yapsanız kurtuluşa vesile olursunuz. Çünkü Sahabe-yi Kiram bak dikkat edin Sahabe-yi Kiram öyle bir hali var ki Hasanı Basriye diyorlar ki efendim Rasûlullahın Sahabesinden bahseder misiniz?. Ah ah onları görseydiniz Vallâhi onları görseydiniz bunlar deli divane derdiniz neden pecmurde rast gele birşeyler giyerler kendilerini beğendirmeye hiç hevesleri yoktur. Ne giyiminden ne de bu arbedesinden ne de şeyiyle aşklarıyla başbaşaydı. Rasûlullahın Aşkı ve Muhabbetiyle herkes hayran durumları vradı. Böyle Dünyâya metelik vermiyorlardı. Onun için böyle millmet deli divane taber ederdi ama şimdilik sizleri görseniz.: “Vallâhi bunlar dinleri yok!.” diye söylerlerdi bu Hasanil Basri ile vakti arasında bakınız Hasanı Basri tâbiindendir. “Eğer sizleri görse sahabei kiram Vallahi bunlar haulai ilâ din bunların dinleri yoktur derdi!” haah böyle hah Yâ günah dersen bu güne kadar esâsen hased aralarında ne hikmettir ki İmam-ı Gazelî buyurduğu gibi “okuyucuların aralarında na hased” çoktur diyor çekememizlik var Vallahi çok güzel söylemiştir. İnanın ki çok halbuysa hased bir kimsede varsa kesinlikle hiçbir hasene bırakmaz. Çünkü “el hasedul kumullâhi hasenet kemâtakumul nurul hatam” hasedlik olan hasid olan bir kimse yarın hasenâtının birikmesine mümkün değildir ki hased haseneleri nasıl ki ateşi odun kül haline getiriyorsa sevâbları da bu hale getirir o kadar.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, gıybet de sevapları yer bitirir." buyurmuştur.
(bk. Şerhu Sahihi'l-buhari, Riyad, 9/245)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sakın hased etmeyin, çünkü ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de salih amelleri yer bitirir.” buyurmuştur.
(Ebu Davud, h. no: 4903)
O sebeble hatta Yahudiler hasid olduklarından dolayı bu ana kadar bir Devlet kuramadılar bu şimdiki kurulan Devlet âhirizuzamanın âlemetindendir bir de cevharıdır bu yoksa şimdiye kadar Devlet kuramadılar. Halbuysa bunlar eski millet veyâ ilim veyâ teknik şeyleri de ehil kimselerdir. Haa bu yönden fakat hasedlik el hasedu va yezuun hased varmı bir kimse baş tutar olamaz diyor baş olamaz diyor hiç hased iyi bir şey değildir. bilâkis İslâm Câmiasına ve bahusus okuyucular âlimler arasında olunca daha berbat ama âlimler nedir acebâ?. Âlimler en şerlisi bakınız en şerlisi o zaman kimdir acebâ?. menzâlem bil umara.: “En şerli âlim umaraya ziyâret edendir.” Haah şimdi ise ne âlim kaldı ne okuyucu hepisi siyaset.. Esâsen eline bir verseler zornan çekinme bunların ….. hiç çıkarı yoktur gelen şeyler gönderiyorlar ve hayratı böyle bir şeyde bulunduklarında da böyle bir haz duyuyorlar. O sebeble ALLAHu zü’L- CeLÂL bizlere şuur versin. Yâni hâmilun umara menzâlim umara.: umaranın/idarecilerin en şerlisi ülamâya ziyâret edendir. Ama âlim umaraya ziyâret eder mi hele bilhassa böyle dürüst veyâhutta dali veyâhutta çok nahoş halleri vardır fıskı fücuru vardır bu misli kimseyi dedindiği takdirde inanın ki ALLAHın Gazâbına uğruyor. Hiç hoşlaşmam çünkü ilim ALLAH Sıfatıdır Kur’ÂNda ALLAH Sıfatıdır. Bu gibi şerlilere ayağına gidilmez. İmamı Mâlik rahmetullâhi aleyh Halife Mansur kendisini Bağdada götürmek istedi.: “Çocuklarımızı da okutursunuz senin Mezhebini oraya daha fazla yaygın olmaya çalışacağız.” dedi. “İlim kimsenin ayağına gitmez!” dedi gelene de fakat kimsenin ayağına gitmez dedi yaa Mübârek sonra Halife Mansur ne yaptı bu böyle yapınca.: “Öyleyse fetvâ vereceksin!.” “Neye fetvâ vereceğiz?” bir kimseye kerhen bile talak ederse mecbur edilirde çünkü eskiden bu halifelerde organîzeli kimseler bir kimsenin âilesini beğendikleri takdirde mecbur ederler talak ederler kerhen talak cebri cebri İmam Mâlike aynı fetvâ vermeye isrâr etti. “Asla bunu veremem!” dedi. Mansur ne yaptı İmamı Mâlik’in başını açtı bir bineğe bindirdi ve Çarşı Pazara gezdiriyor. Çünkü bir Âlim başı açık olursa fâsık kısmından sayılıyor, fetvâsı geçersizdir o devrede odevrede.. Haa biz şapka giyiyoruz onun için ben başı açık gezemiyorum kusura bakmasınlar. Yâni baş açık sebebiyle İmamı Mâliği bindirmiş ve gezdirmiş Medine Sokaklarında ama Mâlik ne diyor.: “Kerhen talak câiz değil kerhen talak câiz değil kerhen talak câiz değil!.” Yâni o yürümez diyor.. Haah şimdi Yâni esâsen imamı Şâfinin Mezhebinde dâhi bir nikah akdinde iki tane şâhid bulunur. Bir tanesi fâsık olursa kabul etmiyor. Fısıktan bahsediyor. Neyse İmamı Mâliki böyle gezdirmişler böyle âlim başı açık gezdiği takdirde fetvâsı geçersiz artık değer verilmiyor. Haah Mansur bu şekilde yaptı İmamı Mâlike, “kerhen talak câiz” diyerek. Bu da katiyen bu şeye girdi razı oldu ve vermedi. Ama diyeceksiniz ki bu gün Ebu Hanife rahmetullahı aleyh cebren dâhi talak etseler talak geçerlidir Ebu hanifeye göre bu mümkün. Fakat Şâfi, Hanbeli, Mâlikiye bunlar tâbi cebren talak asla geçersizdir. Hülâsa öyle bir devredeyiz öyle bir haldeyiz artık oyuncak hâlimız vardır. Süfyanı Sevri devresinde sakın diyor ben hani me’mur olduğum veyâ umaraya girdiğim sebebiyle bazı kimselerin işi düşer de hiç olmazsa bir şefâatçı oluruz yarar getiririz bu Şeytanın desisesidir diyor. Vallâhi o kimseye sorun acebâ Emire’l- Mü’minin halie veyâ herhangi bir Vâli acebâ bu ana kadar hiçbir zulüm veyâ yaptıkları gayr-ı meşru’ halleri durdurabilmiş midir acebâ!. Sorun bakalım İmam-ı Azam eğer bunda bir şey görseydi acebâ Yâni şu kadar ay hapiste dururmuydu. Ölünceye kadar yapamayacaksın yapamayacaksın yapamayacaksın!. İşte şimdi ise maşALLAH maşALLAH maşALLAH Yâni millet hükümetten bir arada yer ne varsa.. Haah ve artık nasıhhattan ne arbededen hiçbir şeyden çalışır babalarının tapusu gibi RABBımız bizleri muhafaza etsin!.
Gerçi biz siyaset işinden gâyet uzağız, sevmeyiz. Yâni bu devrede yakın devrelerde hiçbir yönünde seçmilere de girmedim anayasa da girmedim!. Yoo hiç bizi çağırmadılar girmedim bu ana kadar bu ana kadar. Yâni oy vermedim ne herhangi bir seçim ne de birşeye. İçim rahat yâni o kadar şükürler olsun. Ama cezâ vermiş olsalar bunu hiç meselâ bazı kimseler cezâ vermese de çıkmış ben hiç olmadım ne olursa olsun ama efendim mahkemelik olacağımış mahkemelik olacağısa tamam ben anayasayı dinlemişim ne diyor siyaset kışla ve câmiye girmezmiş ben Câmi Ehliyim o kadar bende yok çünkü bunu ezberlediydim ben câmiye kışlaya girmez tamam ben câmi adamıyım o kadar. Yâni hakikaten hakikaten Din Adamları aslında dışında kalmaları lâzım. Çünkü vaazlık yaparken hele bir de sen aşırı bağlı partilicilik aşırılık oluyor kendi partisi olursa iyi değilse tersine anlar bazı tersine gelir efendim arkasına imamiyetlik yapacak arkasına duracaksa biraz içi burkulur. En iyisi bunların dışında kalmalıdır esâsen. Yâni çünkü Din Adamı umuma şâmildir herkesin arkasına gelir, her parti arkasına gelir. Onun için tarafsız benim seçeneğim budur ALLAHa şükürler olsun hiçbir tane de sevmem giderler muhayyer hiç böyle şey etmem. Baktım baktım bâzen esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL Rasûlullah aleyhisselâmı vessalam buyuruyor ki bazı kimseler halkın muhabbeti için oldukça kendileri oraya o yönden harcarlar ve o muhabbeti celb etmek için türlü çeşit fırıldaklara da girerler. Ama ALLAHu zü’L-CeLÂLin Muhabbetine değer vermezler de tam tersine de giderler. Vallâhi yarın kıyamette karşılarına çıktıklarında çıktıklarında Kahhâr ile böyle gazâb içerisinde karşılarlanırlar çâreleri yoktur. ALLAH muhfaza etsin düşünün kardeşim kendiniz burada oturuyoruz şöyle düşünün acebâ halka ihtimam ettiğimiz ve bazı herhangi kimselere yaptığımız tebâsmuslar yaptığımız nurâyilik Vallâhi ALLAHu zü’L-CeLÂLe bu şekilde yamansak daha fazla şeyler o yönden kendimizi versek ALLAHu zü’L-CeLÂL ciddi olarak CeNNet bizim için hemen açılır. Haah fakat maalesef maalesef vaktimiz beyhude geçer, hayatımız laklakla geçer ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri muhafaza etsin ve bizlere şuur versin!. Bakıyoruz bakıyoruz dinliyoruz ALLAH muhafaza etsin başka diyeceğimzi yok fitne.. Yâni öyle buyuruyor bir zaman gelecek ki geçmiş devrelerin fitneleri tamamen size de uğrayacaktır çok çok çok hasedlik arada buğuzluk birbirinize karşı buğuzluk hasedlik gıymet ve ni’met bunların hepsi nurâyilık bu çeşitler bunlar esâsen felâkettir. Hele hasedlik alt üst eder ve o zaman fitne de bir çok şeylerden tâbi nemîmeler ve benzeri sebebiyle çokta şeyler fitnelerden doğabilir. Velhasılı fitne de olunca fitne âdete hiyel halika yâni fitne oldu mu âdeta ustura gibidir tâbir etmiş ustura deyince saçınızı sakalınızı kesen kısmı değildir kelleleri keser Yâni kelle keser beyaz siyahı ayırmadığı gibi böyle fitnelerde haklı haksız görmez zâlim mazlum bilmez. Haah onun için ALLAHu zü’L-CeLÂL bu yönden çok ağır yükümüz var. Bu Dünyâya girdiyimiz âdete parti belirlemek için mi geldik veyâhutta sporculuğun hangi yolun üstüden çıkacak diye mi?. Yâni düşünün âdeta bir Müslüman olarak ALLAHu zü’L-CeLÂLin Hukukuna karşı böyle mi yaşamamız lâzım. Bu şekilde mi olmamız lâzım!. RABBımıza karşı sanıyorum ki particilik veyâ sporculuk ve benzeri. Eğer andığımız kadar ALLAHu zü’L-CeLÂLin Hükümünü ansak inanın ki hemen CeNNete elbisemizle gireriz. Âhirizzaman.. geçende biraz bahsetmiştik âhirizaman insanlar üçe bölünüyor.
Birileri riyâkârlıkla ibâdetini yapar ne yaparsa riyâkârlıktır kendini halka beğendirmek için hep sebebi budur.
Bazı bir bölümü de âdeta bir ticâret metaadır bununla geçiniyor ne kandırabilirse ne yapabilirse bundandolay ı amma dini konularda bunlar böylece âdet adevât geçinmeyi şartları getirirler bir bölümde halisâne yaparlar yarın huzura çıktıklarında ALLAHu zü’L-CeLÂL yemîn ettiriyor.: “İzzetim Celâlım Hakkı için Dünyâda yaşamını nasıl yaşadın dini konularda ve benzeri ibâdetlerde gâye ne idi?” diyor ALLAH. RABBi Vallahi esâsen hep böyle halkın keyfini arar bize yaransınlar kabullensinler inansınlar bu şekilde yaptık. Onun için zâten bu eserin gelmedi Yâ CeheNNeme öbürüsü geliyor sen bu ni’metlerin ve yoktan var oldun bu ni’metlerle yaşadın geldin peki gâyen ne idi ne işle vaktini geçirdin değerlendirdin “Vallâhi Yâ RABBi her şeyi âlet edâvat ettik halkı sömürmek için çalıştık yaptık ettik bitteekkum Yâni halkın şeyleri yemek için koştuk ettik yaptık..”
Konuşan.: Onlar kimlerdir meselâ adam saray gibi dergâh yapmış bunlar girer mi?.
MSHekim.: Vallahi hepsi girer hepsi girer. Yâni böyle sâdece servet etmek için halkın sömürme yönünden bu fikri bu şekilde olduktan sonra sarayda da aynı dışında da aynı bir olduktan sonra. İşte biz de baksana böyle bir yerde sohbet ediyoruz şimdilik bu da aynı bu bölümdeki halisâne Yâ RABBi sen bilirsin ben ne diyeyim.
“Haah Senin için hiçbir zerre gaip değildir oldukça biliyorsun ben senin rızan için yaptım Yâ RABBi başka hiçbir gâyem yoktur” “sadakta kulum” diyor. İşte bu RABBımız böyle deyince o CeNNete diğerleri CeheNNeme gidiyor ALLAH muhafaza etsin işte sahabeyi Yâni anlatmıştım başta anlatmış olduğumuz onda dokuzu yapılmasa bir tanesi yapılsa kurtuluşa vesile olacağına buyurunca demek ki bu fırsat karşısında bir tanesini dâhi yapsak demek ki kurtulabilme olacaktır umarım.
Çünkü çok zor çok zor şimdi sanılıyor ki hemen bir kimse ilim öğrendi ise hemen baş tacı oluyor! Doğru yâni şeylerimiz vardır ilmi varsa hemen baş tacı olur ve hepimizin üstüne çıkar gider fakat maalesef bakınız mentealla min ilim ilmi öğrenen bir kimse gâyesi gâyesi “veLillâHi bihi ulemâ” ulemâ diğer meslekler arasında bir üstünlük taslama üzere bir üstünlük yâni rütbe yönünden veyâ şöhret yönünden gâye bu oldukça veyâhutta bu yokta sâdece dinmari mücadele yapmak için cedel için ilim bunun için öğrenilmez “dinmari bihis sufa” futuhâlârla münazara yapan cebelin bil Kur’ÂN küfr Kur’ÂNla cedelleşmek küfürdür ALLAH muhfaza etsin! Cedelcilik hiç iyi değildir insanı fesâda iletir! Yâni ilmi cedelleşmek için ilim öğrenilmez veyâhutta ulamemâ ve fütuhata üstünlük taslamak için rütbe itibariyle halk nezdinde itibar almak bu da değil veyâhutta minbere kürsüye çıktığında halkın yüzünü kendine yönetmek acâyib görsünler kürsüde veyâ minberde şöyle halk şeyli yan böyle kıymet verirler. Yâni onun şeylerine tasviblerine felân hayran olurlar eğer bu üç sebeble ilmi öğrendiyse ALLAHu zü’L-CeLÂL o kişinin yüzü CeheNNeme yönelsin “salafALLAHu vechehu ilennar”. ALLAHu zü’L-CeLÂL onun yüzü CeheNNeme yöneltmiştir haah hemen ilim öğrenirken aman maşALLAH tertemiz elbisesi de değil öyle değil ilim ne kadar kıymet ve değeri varsa o nisbette de kıymet ve değeri olduğu gibi himâye etmektir, bu gibi nahoş şeylerden sakındırmaktır. ALLAH için yapmalı halka değil münazara cedelciliği yapmak için Kur’ÂNda zâten küfre eletiyor ALLAH muhafaza etsin veyâ halkın takdirini arayacak olursa ALLAHın Rızası ötede kalır. Onun için ikisi birleşmez Yâni hem halkın keyfini alayım hem ALLAHın Rızası bu mümkün değildir. Böyle şeyi hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂL kabul etmez çünkü biliyor ki “enâ ganîmun ali şürekâ edâ ahu ve şerikum velâ udaniy” ben müştereken yapılan bir ibâdeti hem bir tarafta benim için yapın bir tarafta beğendirmek için bazı riyâkârlık içinde yapar halkın şeysinde var bazı şeysinde Benim bu misilli ibâdet ihtiyacım yoktur. Ben şeriki ile beraber başbaşa bırakırım yarın kıyamette alacağını şerikinden alsın!. Kendisi buyuruyor.: “Kim için yaptınsa ondan alacağın al!” diyor ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Ben paylaşmaya giremem ihtiyacım yok!.”
Hülâsa hülâsa Yâni bu çok ağırdır bu bir nevi de şirk yâni şirke ashab edilen bu çünkü şirk ibâdet ALLAHa yapılırken başka biri de koyuyorsun ne oldu şirk eğer bir kimse evinde namaz kılarken kimse görmeden patır kütür kılıyorsa ama câmiye gidince millet bakıyor da düzgün yapıyorsa bu nurâyiliktir bu bu halka beğendirmek kendini tek başına ama ALLAH var ona laket oluyor artık düşünün düşünün düşünün RABBımızın kulları hepsi ayrı ayrı şeyleri var aynı şeyde değil ki..
Konuşan.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu işin tersini yapıyor anlattığınızın tam tersini yapıyor Hocam..
MSHekim.: Bize örnek olmuştur hani sen esâsen ALLAHu zü’L-CeLÂL Rızasını celbetmek için ve gayretini kullanacaksın mâsivâyı ortadan kaldırmak lâzım. Çünkü mâsivâ kimsenin sana bir menfaat vermez bunlar senin gibi kuldur. Kul kula kul olmaz esâsen. Onun için insan ne yaparsa yapsın halisâne LillâHi olması lâzım (yandaki konuşuyor ama ses anlaşılmadığı için çekilemedi)
İmamı Ahmedin bir Talebesi vardı bakınız imamı Ahmedin çok da güzel emek veriyordu. Yâni öğrensin diye bir gün Bağdadın Sokaklarında gezerken tesâdüfi yolu düşmüş ve bu talebeyi görmüş talebe kendisine bir oda bir ev ayarlıyor.Fakat toprak veriyor kerpiç dökecek ve kerpiçten bir ev ayarlıyor. Ama toprağı demlerken kendini toprağından da komşunun da toprağından çekiyor seçemiyor böyle. Yâni karma önemsemiyor imamı Ahmed bir daha bir şey öğretmedi ve kabul etmedi.
“Bu Adam ilim üzerine i’timad ve emniyet edilecek kişi değildir.” Dedi. Zirâ ilim misâl vermişler bir silâhtır ilim bir silâhtır ilmin evet bir cihâd için gelen bir kimseye öğretirsen silâhı sokarsın ilmi de öğretirsin fakat yok eşkıyâlara saklıyor şeyi cihâdı değil de fukahaya veyâ eşkiyâya satıyorsa silâhı. Peki bu Adama şimdi ben silâh versem destekçi olsam veyâ ilmini böyle dincisi cinsini veyâ böyle nurayilere öğretecek olursa veyâ işi Dünyâya değiştirecek olursa millete para ile pulla mütemâdıyen sorumlu bir halde çünkü kendi evi toprağı şey ederken itimam etmiyor rastgele alıyor hak hukuk tanımıyor. Öyle olunca “Bu Adama ilim öğretilmez!” diyor. Emîn değildir ilmi de böyle harcar menfaat yönünden harcar. Onun için bir daha öğretmedi hatta Sufyanî Sevrî öyle diyor.: “Vallâhi ilmi öğretmek için eğer halisâne bir halde öğreneceğiniz ise ayağıma çağırmak değil Vallâhi evine gider öğretirim ama hiç emîn değilim!” diyor. Onun zamanında böyle buyuruyor Vallahi iyi zaman gelirse MuhaMMedül’- Mehdinin zamanında bir parça olur arkasında çok felâket olur. Arkasında da daha da desise başka yâni kıyamete kadar bekleyeceğimiz bir tek yolu vardır ama onların da gelinceye kadar canımız çıkacak tâbi ben herhalde o güne kadar kalamam artık kalıp da görenlere bizden de selâm söylesin!. Başta Hazreti MuhaMMedü’l- Mehdi olur ama ne zaman ne zaman işte kırktan sonra. Yâni hicri tarih kırktan sonra sizi bir mulla görmüştü Hazreti İsâyı görmüş üç defâ burdan gittikten sonra evlerine gittikten sonra üç defâ Hazreti İsâyı görmüş ve böyle çıkmış şeyde ve birisi de MuhaMMedül’- Mehdi Hazretleri esâsen dokuz yaşında olanmış Vallahi dokuz yaşındaysa otuz yaşına kadar 21 sene daha vardır. İşte Hâcı Ali’nin anlattığı bu ya esâsen zâten anlattığımız gibi kırkıncı sene asır artık son asra başlıyor. Dolayısıyla kırkıncı senenin sonra MuhaMMedül’- Mehdi tâbi zuhur ettiğinde çocuk oluyor. Ya şimdilik zuhur etmişti tâbi vardır olunca otuzu veyâ otuz birde dokuz senesi vardır. Muhtemel kırk yaşından önce vefât edecek Hazreti İsâ da 33 yaşında gelir. Zâten öyle çıkmıştır o 33 yaşında iken 3 senelik bir Nübüvvet Risâlet etmiştir ve geldiğinde de 7 senesi vardır en sağlıklı en sâhih budur. Müslüm Hadisinde 7 yaşında baz ı kırk diye söylenirse gâye 33 olması gerekir 33 ün üzerine bir 7 daha eklensen kırk olur ondan sonra hacca gider vefât eder.. Konuşan.: efendim o zaman şimdilik ferdî mânâda dikkat etmemiz kendimizi düzeltmek için başlamamız değil mi?.
MSHekim.: Evet baştan başlamamız lâzım. En başta ihtiyacımız olan şey bunları işletmektir ve bu şekilde herhangi bir hadis okudunsa bunun hayrı yararı varsa bunu esâsen yapabilmektir elimizden geldiği kadar değerlendirirerek meselâ.. “ALLAHümme innî eûzübike min en-üşrike bike şey-en ve ene a’lemü ve estağfiruke li-mâ lâ a’lemü inneke ente allâmülguyûb” buraya kadar gelen bir kimse buraya kadar getirdiğinde umumîdir umumîdir ve bugünümüzde şirki hatimini Yâni her birimizin üzerinde şirki hatimi âdeta siyah bir karıncı mermer taşı üzerinde yürümesi gibi misâl vermiş insan fark edemeyecek derecede o kadar gizli sinsi sinsi gidiyor. Bu gizli şirkten Hazreti Sıddık ağlamış.: “Yâ Rasûlullah bu hâlimiz ne olur o kadar gizli hali var ki fehmedemiyoruz o zaman bu şirk-i hafîden ne zaman çıkabiliriz çünkü ashab dediğimiz ağlamış fakat bunu söylemiş aleyhisselâmı vesselâm sana yapıyoruz ama sabah akşam bunu okuyun bizden de hediyemiz olsun kardeş olarak..
“ALLAHümme innî eûzübike min en-üşrike bike şey-en ve ene a’lemü ve estağfiruke li-mâ lâ a’lemü inneke ente allâmülguyûb”
Bu kişi kendi yaparken burada da câmia yapıyoruz .ALLAHümme inne neuzubike min en üşrike bike şey en ve nahlu nâlemu ve nestağfirukû’ l ima la nâlemun öbür inneke ente allamulguyubu söylüyorum, o fazla sen gaybı da bilen RABBım celle celâlehu herşeyi bilirsin diye, bu sonunda bunu bulunuyoruz. Sabah akşam yapalım çünkü şirk-i hafîden şirki asgardan kurtulmuş olalım hem istiğfar da sayılır hemde şirk için. Çünkü şirk veyâhutta bilinmedik hataları giderir.. Haah hatalarımız her anda olabilir fakat fakat müjdeyi de vereyim Hazreti Sıddık radiyallahu TeALÂ anh bu hadis onundu araştırdım vaktiyle işte fakat tekrar araştırdım şöylemesine durumunu iyi öğreneyim. Şöyle buyuruyor “ma asarrav ben istağfara velâ âdeti yevmi sebbi nemâzetihi.: bir kimse bir hataya isrâr ediyor tekrar ediyor tekrar çünkü velev ki küçük olsa tâbi tekrar tekrar yapar büyüyor. Haah hani isrârlı olan bir hata tâbi tektar tekrar olunca ne olur fakat buyuruyor ki “ma asarrav” ben istağfara isrârlı sayılmaz kim acaba isrârlı sayılmıyor tekrarladığı gibi istiğfarı da tekrarlıyor bakın ma asarrav ben istağfar isrârlı sayılmaz bu kimse ki istiğfarı da dilinden bırakmıyor ne olur o zaman velevki yevmiye o hatayı yetmiş defâ avdet etse dâhi isrârlı sayılmaz. Onun için “lâ sağiratül ma isrâri” kişi küçüğü tekrar tekrar yaparken o küçük iken o küçük bir kere sarigatı sayılmaz çünkü küçükker birike birike büyümüş buna böyle basitten almayın la sarigatül meal isrârı Yâni küçük günah tekrar tekrar yaparken küçüklüğünden çıkar nasıl ki “damla damla göl olur” diyorlar ya..
Haa peki damla damla göl oldu ama hadis buraya kadar değil bakın arkasından ne geliyor “lâ sarigatül meal isrârı velâ kebiretül ma istiğfari” tekrar tekrar küçük bir zenbi tekrar tekrar yaparken biriktiği ve bir göl haline getirdiği fakat istiğfar yapan birkimseye de büyük de büyük denilemez yok eder isterse deniz olsun buna ihtiyacımız vardı. İstiğfar yoldaşımız olsun nedâmet pişmanlık yaptığımız herhangi bir şeyi hemen pişmanlık nedâmet getirirsek yazılmaz. Zâten üç saatlık en azından mühlet verilir yedi saate kadar vardır ancak Şahı Nakşibend Hazretleri Yâni vukufu zamâni diye tâbir ederken daimâ kendimi her üç saatten üç saate kendini kontrol et, ne haldedir “nasıl geçirdin bu üç saati?” iyi bir şey ise RABBıma şükret ve devâm et eğer bir nahoşluk olduysa tevbe et istiğfar et, ihtiyaç vardır. Üç saati toplama girmedi fakat bazı hadislerde de yediye kadar açıklıkta var Yâni seyyiâ yazan Melekleri öteki haseneleri esâsen almış olan yazıcı bu da âmiri vardır, yazıcı var, bir de âmiri vardır. Yazıcı kendiliğinden yazamaz bu emreder de öyle seyyiâyı esâsen durdurur. Hemen yazmaz bakın ALLAHu zü’L-CeLÂL, kullarına ne kadar açıklık vermiştir, ne kadar merhametlidir, ne kadar tavizât vermiştir hemen seyyiât yaparken hemen yazdırmıyor dur bakalım mühlet verdiyor. İyi üç saat verdi, yetmedi dört saate, yedi saate kadar bazı vardır artık o kadar uzun bu haliyle yazılacak. Onun için Yâni o üç saat içerisinde yapmış olduğumuz hatayı eğer içinizden bir türlü nedâmetlik geldi ve pişman olduk, yâni hiç yazılmaz tevbe de etmedik ha ancak ve ancak pişmanlık duyduk nedâmetlik duyduk. Zirâ buyuruyor ki “men ezvede zenbem ve ahzenehu ve yebde aleycea” bir kimse zenb işledi arkasından kederlendi üzüldü “keşke yapmayaydım” diye yazılmaz yazılmaz bir kere yok esâsen pişmanlık duyduysak pişmanlık zâten en “nedâmetu minezzenbi tevbetül..” Yâni hatalardan bir nedâmet pişmanlık duyduğu zaman da zâten bu tevbedir “vettayibu minel zenbike velâ zenbelehâ” zenbinden tevbe eden yok bu şekilde ALLAHu zü’L-CeLÂL bakınız ne kadar açıklık ne tevsilât ne kadar müjdeler veriyor. Bu şekilde şimdi bu ALLAHu zü’L-CeLÂL bize bu kadar bizi böyle seviyor ni’metler veriyor bize tafsilât gösteriyor, mühlet veriyor..
Ee biz RABBımıza nasıl böyle hiç bakmıyoruz halkına ihtimam ettiğimiz kadar Halîk’ımıza ihtimam etmiyoruz!. Ciddî söylüyorum böyle nasıl oluyor RABBımız bizi affetsin. Seyyiâ birebirdir eğer seyyiâ azmi bir seyyiâ işlemek istedi de netleştiremedi fakat seyyiâ işlemek istedi de fakat Huffullah işletemedi bil hasene yazar işlerse bir seyyiâ yazar işlemediğin de yâni böyle hahah bu yönden geldiği takdirde hemen hasene gelir. Ama bu yönden değil de işleyecek de denkleştiremedi buna bir şey yazılmaz ama işlemedikçe yazılmaz fakat hasene niyet et bir türlü denkleştiremedim ama azmin vardır azmediyorsun ama hasene yazar yazar mı yazar işlersen. En azından on veyâ yetmiş veyâ yediyüz veyâ bin mümkün evet şimdilik soru size kalmış maşALLAH hepiniz burada soru avukatlar evet..
Konuşan.: İstanbulda ve Ankarada bâzen arkadaşlarla sohbet ederken evet şöyle nokta teselli buluyoruz doğru mu değil mi diye aklımıza geldi zamanımızın çeşitli sebeblerinden dolayı meselâ okul sistemi veyâ âiledeki Ana Babamızın yetersizliğinden benzer sebeblerden dolayı icâbında 20 25 yaşlarında hatta bazılarında daha gençken 19 yaşlarına kadar İslâmi Yaşayış bir hayat tarzıyla barışık olmayan veyâ da inkâr etmiyor ama hayatında namaz da kılmadı diğer oruçlar benzeri açısından zayıf geçmiş. Şimdi diyelik mi bir kişi buluğ çağına erdikten epeyce bir zaman sonra İslâma girerse bu kişinin İslâm Çenberi dışında değil amma şuurlandı diyelim artık dinini yaşamaya başladı bunun önceki dönemde yaptıklarıyla ee bir Gayr-ı Müslümün İslâma girişinden itibâren yaptığı onlar birbirine benzetilebilir mi Yâni ashabı kiram dönemînde sonradan İslâma girdikleri için önceki büyük günahları dâhi affedildi ama biz bir İslâm olarak doğmamıza rağmen sonradan şuurlandık bu iki hadise birbirine benzetilebilir mi?.
MSHekim.: Yâni sen sanıyorsun ki biz Müslüman olunca bizi affetmiyor mu?.
Konuşan.: hayır sonradan girdiğimiz için bu konuda acebâ aynımıdır?.
MSHekim.: Sâdece o kimse o kimse sâdece yâni anadan doğma çünkü artık ne hasenât yazılır ne de seyyiâ bırakır küfürden dönüş yaparsa artık geçmiş küfürdeki olan Kelîme-i Tevhid “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” dediği an geçmişleri tamamen yok eder. Bizim olunca biz onun gibi değiliz. Biz iyilik yaptığımız zerâat yoktur bizde haseneler vardır, sıfır değiliz onun gibi anladın mı?. Ama tâbi ama tevbe etmiş bu andan itibâren geçirmemeye azmettiyse tevbe o ana kadar elbette bir Müslümanla bir şeyi yönleri vardır. Bir hasene yönü vardır bunu bir tutmayınız başka yönden yarar bir durumu vardır belki oruç tutmuştur belki efendim bir kimseye yardımcı olmuştur, kâfirler gibi değil kâfir sıfırdan giriyor. Ama Müslüman bazı birikintisi o kısımdan da birikintisi olduğu gibi hayrat yönünden de birikintisi vardır. hayrat yönünden zayıat olmaz fakat seyyiâ tâbi o anda tevbe istiğfar ettiği takdirde ALLAHu zü’L-CeLÂL tevbeyi kabul eder. Kâfir ale’l- küfür olan birkimse kendisine hasene de verilmez ancak Dünyâda karşılığını verir. Yâni rahat verir mal verir arzularını alabilir yapabilir bir müsammaha vardır kendilerine alın yapacağınızı yapın diye âdeta.. Dünyâ kâfirin CeNNetidir..
Ee CeNNeti tâbi buna göre yaşaması lâzım. Fazla hasta olmaz fazla sıkıntı görmeyebilir haah.. Ama meselâ Firavun nasıl ki hayat müddetince hiç dişi, başı ağrmamıştır aynı istidraç kısmındandır. Kendisine iyilik yaptığı tâbi kâfir hepisi eşit değildir. Bazıları da insanlığa yaklaşan bir hali vardır, iyilik de yapabilir bunlarınki peşinen Dünyâ Davasında kendisine mal mülk verir huzur verir sıhat verir hasene yok oldu mu şimdi efendim tevbe öyle tevbe ki Tevbe-yi Nasuh dediğimiz zaman kendimize nasıhhattır, bir ciddîyet hâşâ gayrı resmi değil ciddîyetle Vallâhi o muhakkak kısmı ciddiyetle.. Artık o kişi bir daha avdet etmeyeceğine karar versin. Ben senet vereyim diyeyim ki ALLAHu zü’L-CeLÂL affeder neden?. Çünkü hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂL esâsen bizim gibi muhtaç değil ki yaptığına ettiğine afeder. Ancak misâli de vereyim bak tekrar bu hale dönmemek şartıyla herhangi bir haller varsa ona bu buna tamamen tekrar avdet etmemek çünkü tevbeyi öyle bahsediyorlar. Nasıl ki sığırdan süt çekiyorsun değil mi ya sağıyorsunuz, tekrar bu süt almaya mümkün müdür, aynı yere girebilir mi?. Bu şekilde avdet edecek aynı tevbe edecek bir daha o işi yapmamak şartıyla nasıl ki süt çektiğinde tekrar aynı yere tekrar alamaz, avdeti kabil değildir imkan yoktur. Tevbe eden bir kimse tekrar bu hale düşmemek şartıyla ve olmamak söz sâhibi ahdini yerine getirdikten sonra kesinlikle ALLAHu zü’L-CeLÂL affeder. Havas diyor ki eğer fikrindende giderirse daha daha şey esâsen kabul olunduktan sonra fikrinden hayalinden çıkar. Bunları çünkü Melekler bile unutturur işlediği hataları unutturur bir şâhid bulamâz Yâni böyledir. Yâni ALLAH öyle ALLAH celle celâlehu vakit doldu âdil doldu mu? doldu..
Konuşan.: Doldu efendim ALLAH razı olsun bugün siz devâm ettiniz..
MSHekim.: RABBımız bizleri salah etsin hidâyet versin şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kâmil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk.
Zâten halk böyle efendim tevbe ettim artık bu namazları tekrar tekrar yok sayı tutacaksın, yok alacaksın böyle bunlar insanlara biraz ağır geliyor bu işleri artık hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂL bizim gibi ihtiyacı varmış da alacakmış bu gibi şey böyle bir şey düşünmeyin ama anlattığım gibi tevbe böyle tevbe tamam ahdine sâdık olduktan sonra RABBımız hiç esirgemez onu bu gibi şeyleri aramaz.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
Mübârek aleyhisselâmi vesselâm Dihyetü’l- Kelbi geldi kendisine hatta Cibril bile onun sûretinde görünmüştür. Çok güzel bir şahsiyetti çok civan gibi bir şahsiyetti efendim Zengin Kabile Reisi gelmiş İslâm olmak için. Medine’de geldiğinde felân hazırlıklı ihtiyatlı durdular ne olur ne olmaz diye fakat böyle durum yok Rasûlullah rahat olun ve geldiğinde de abâsını serdi “otur!” dedi. Bu şekilde ve oturdu ve Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm’a.: “Niyetim böyle Müslüman artık olmak azmimiz ve arzumuzdur ama Yâ MuhaMMed ben sana yaptığım şeyleri bir anlatmadan rahat edememem buna bir karar ver öyle ben atmış küsür Yâni diri diri gömdüm!.” diyor.
“Evet işte câhiliye o kadar karılarım vardı o kadar şöyle yaptım böyle yaptım” anlatıyor, anlatıyor. Rasûlullah bu anlatığı bu “atmış küsür böyle diri diri gömdüm” deyince gözyaşı arkasından dayanamadı mübârek sonra bunları hep saydıktan sonra ne diyecek aleyhisselâmı vesselâm Cibril aynı sen biraz duraklama yaptı. Çünkü çok şeyleri vardır. Cenâb-ı Rasûlullah bekliyor, Cibril aleyhisselâm ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Es selâmu Yâ MuhaMMed kendisine söyle Kelîme-i Tevhid hiç blirşeyi bırakmaz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMade’r- Rasûlullah.” dedimi küllî şey herşeyi yok eder umumiyetle. Bu kelîme bir şey bırakmıyor o geçmişi geçmiş tamamen sıfır. O zaman Rasûlullah bir taraftanda artık şükran ile ağladı. Dihyetü’l- Kelbi o kadar şeyler karşısında bir Kelîme-i Tevhid bu hale getiriyorsa ve benim Ümmetim bu kadar namazlarla “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMade’r- Rasûlullah.” hiçbir şey bırakır mı acebâ ALLAHa şükürler olsun!. Evet oldu mu?.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke limâ lâ a’lemu. İnneke ente’l allamu’l- guyub..
"ALLAHümme inni eûzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke limâ lâ a’lemu. İnneke ente’l allamu’l- guyub..
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke limâ lâ a’lemu. İnneke ente’l allamu’l- guyub..
ALLAHümme mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrike’l- cemil esetelâ Yâ ALLAH..
ALLAHümme inna neselüki bikean salla aleyhi seyidinâ MuhaMMedin ve alâ sâir enbiyâyi ve’l- mürselîm ve âli musâir ecmâin ven ente taktirlenâ mübâreken takdirna fimebâk âmin
SubhÂNe RABBiye’l- ali’l- ale’l- Vehhâb!
ElhamduLillâHi RABBu’l- Âlemîn!.
Bi’s- savmı salâtı selâmı vesâlatı alâ halkıhı alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve âlihi ve sâhbihi ecmâin
ALLAHümme Yâ habibittevâbitubitü Aleyna Yâ hadiyen Mehdiyen ihdina veyâ müstağfiri isna veyâ râhimun müsnu teknatucealnâ ve âmini ve ente ehlu hüve ve tukellibu bimâ nahnu evhad inneke Ehli’t- takvâ ve ehlu’l- mağfireh..
ALLAHümme anil ale’l- zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike Yâ ALLAH.
ALLAHümme Yâ mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike Yâ ALLAH ."
ALLAHümme ıslaha Ümmeti Seyyidinâ MuhaMMed
ALLAHümme ferice an Ümmeti seyyîdinâ MuhaMMed
ALLAHümme erham Ümmeti Seyyidinâ MuhaMMedin Rahmet’en Ammeh
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. ve edhilne’l- CeNNete mea’l- ebrâr.
Bicâhi Seyyidinâ Mevlana MuhaMMedini’l- muhtar ve âli ashabihi ve ahyâr cezâulu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!
ALLAHümme bicâhine şefi ileyk âmine Yâ erhamerrâhimin!.
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Konuşan.: Efendim burada birisi kendisi … İsmi Bekir Hoca eski imamı size gelmişler böyle böyle bir arkadaşımız …………… için kendileri ………….üç vasfını söylemişsiniz.:
Birincisi çok âlim olacak,
İkincisi dirâyetli bir komutan,
Üçüncüsü de çok zengin olacak öyle hatırlıyorum bunlar yeterli mi yoksa daha fazlası varmı?.
MSHekim.: Şimdi İmâmı RABBanî Hazretleri Devresinde bir Şeyhin bir tanesi adamın kendisini Mehdî diye ilân etmiş. Çünkü kuyruklu yıldız doğmuş yıldız doğunca da adam da esâsen dinî alâmetidir onun devresinde doğunca tâbi “Mehdîyiz” diye esbab artık halka yayıyorlar ve İmâmı RABBanî’ye de bu hususta da soruyorlar.
İmâmı RABBanî Hazretleri yâni bilmesine rağmen siz evet kuyruklu yıldız sâdece MuhaMMedi Mehdî sebebiyle doğmuyor çeşitli vakitlerde doğar esâsen bu emâre sağlam değildir. Fakat MuhaMMedi Mehdînin Davasında bulunacak olan kimse İbni Hacer el Heytemînin bir kitabı vardır “Kavmi’l- muhtasar fi’l- ahvâli el Mehdîni’l- muntazar” belki yüz şekil şemâil vasıflarını belirtmiştir. O’nun emâre alâmetleri eşgalleri vs yüze kadar çıkarmıştır. onun için eğer bu Şahıs dinini kim kendini bir yoklasın bakalım bu hakka sâhib ise gerçi fil hakika hiçte deği..l “Haa!” diyor “haah” değildir diyor RABBÂNî kendi nefsine arzetmiş arzetsin bu mezhebleri kendisinde var mıdır yok mudur bir denesin ve böylece İbni Hacer el Heytemî yüz şekillerine anlatmış “kitabul muhtasar fil ahvarıl Mehdîyil muntazar” bu şekilde mübârek Mehdî zâten kendisi Mehdîlik ilân etmiyor kendisi zorla mecburîyet o zaman Manevî Ricâl Devleti bunu mecburî olarak.: “İllâ yapacaksın!.”
Mekke’ye gider Medine’ye gider orada söyleyenleri ve onların şeysi dinlemiyor kendisini lâyık görmüyor fakat o zaman ki manevî ricâli zorla illâ yapacaksın ve Mekke-yi Mükerremede İbrahîm Halilullahın Makamı ile Hacerü’l- Esved arasında biat ederler. Biat edildiği takdirde, Kendisinde de bir pürüzlük vardır fakat biat edildikten sonra sabahleyin kalktığında ALLAHu zü’L-CeLÂL kendisinde bu gibi artık artış olmuş, ilmi yönünde çok yücelmiş. güç yönünde de yücelmiş. Çünkü Melekler de etrafındadır Melekler. yâni böyle “hazâ halifetullâhi fil- arzihi fettebihu” “Bu ALLAHın halife ettiği yeryüzünün Halifelerindendir tâbi olunuz” diye bu şekilde ve sabahleyin büyük bir nasıl ki Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm Nübüvvetten evvel tedirgin oldu “yarar mı zarar mı?” diye karar veremiyordu. Hatta Hatice radıyallahu anha Amca Oğlu Varaka bu şekilde tesellî ederdi bu gibi şeyler nahoş kişilerde olmaz mutlaka Nübüvvetin Emâresi Alâmeti yönündendir diye söylerdi Varaka evet ve bütün MuhaMMedi Mehdî de böyle kendini ehil görüp de ben oldum diye gelmiyor. Zâten esâsen doğumu Medinedir fakat biat yeri Mekke’de olacak nasıl ki Cenâb-ı Rasûlullah doğumu Mekkeli idi ve revâş yaygın yapılabilirlik o da Medine de oldu. Medine de doğmu Mekke’de biat olacakç Sonra tâbi Şam’a gider. Şam’a gitmemesinin sebebi Sufyâni vardır Şam’da çok zâlimdir mescidde dâhi mescid huzur olacak Câm-i Emevî’de çok aşırı devrede zâlim ve azgın. Bu sebeble MuhaMMedi Mehdîyle muharebe etmek için büyük asker kitlesi gidiyorlar. Hakikaten Medine’ye çok zarar veriyorlar. Ama Mekke’ye gidince Mekke Medine arasında bir yer vardır orada kasbolunuyorlar yâni böyle hemen yer altı, yer bunları yutar. Sâdece haber verecek olan bir kişi kalıyor evet âdeta tâbi “Beyda” isimli bir yerde Mekke ile Medine arasında oraya askeler oraya varınca hemen orada tamamen yok oluyorlar. Bir kişi kalıp kendisi gidip de hadiseyi hani Fil Hadisesi gibi bir kişi bıraktı da gitti Kavmine ma’lumatı anlattı. Haa mâhiyeti sana o zamanki bu ebâbil şeysi olan kimse o zaman Sanâ’da duruyordu Yemen’de mâhiyet olan bir şeyi anlatabilmen için hadiseyi haber vermek için. Burada bu da anlatacak Ebrehâ Ashabe’l- Filin Ebraha bu hale gelmiştir. İşte onunla hal olduğu içn Şam’da MuhaMMedil Mehdî yayılıyor. Mekke’ye yayılıyor. Şam’a Küfe’ye Basra’ya o taraflara felân yayılıyor. Şam da bir merkezi durumdadır Deccâlin gelinceye kadar, takriben 7 sene felân güzel bir devre bu zâlimlikleri bu gibi haksızlıkları işte hakkaniyeti gönderir halk bir soluk alırlar. Fakat sonradan Deccâl peydah olunca tekrar müşkılat başlar. Çünkü Deccâl kendisine şey vermiş mu’cize değil mu’cizelerin tersine istidrac.. MuhaMMedil Mehdî’nin müddeti dokuz senedir, on olmaz. Dokuz yedi diye söyleyen vardır. Fakat esâsı olan 9 dur.
Zâten Deccâl ilk önce Deccâlun duruşu ve milleti bir süre vermiş Cenâb-ı Rasûlullah kırk gün diye tâbir eder fakat birinci gün bir sene, ikinci gün bir ay, üçüncü gün bir hafta, diğer otuz yedi gün.. gün soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah birinci gün namazı nasıl kılacağız geldiğinde karşı karşıya kaldığımızda?” “Vaktinizi ayarlarsınız!” diyor..
Haa onun için bazı çok şiddetli olduğu için halkın üzerine çok ağır külfet durumu acâyiblik insan gelince çok ağır gelir 7 sene böyle fakat … yâni bir sene bir ay bir hafta birde günleri otuz yedi gün müddeti bu tâbi o zaman Deccâlin tâbi MuhaMMedi Mehdî 7 seneyi bitirmiş bugünlere başlıyor tâbi. Deccâli o bir buçuk sene onunla mücadelesi var, çok var. O sebeble o ancak ve ancak Hazreti İsâ, hakkından geliyor. MuhaMMedi Mehdî hakkından gelemiyor. Ancak İsâ’nın mu’cize sâhibi olup da bunun istidracını kırabiliyor. Peki Hazreti İsâ sonunda küfür olan alel küfrü olan Yâ imân edecek Yâ helâk olacaksa âdeta küfrü yakıyor. Yâni Deccâl görünce bu kadar debdebeli hiç kimse hakkından gelemiyor gördüğü zamanda hemen çözülüyor hemen hemen hak bâtıl geldi hak bâtıl olunca hemen çözülüyor hemen kalkışta öğle namazı kılmaya başlıyor..
Haah ziyâde küfür olur bu bâtıldan Led isimli bir köyü orada karşı karşıya gelecekler kurtuluş olmayınca karşı koyamayınca hemen öğle namazına başlıyor namaz kılsan da etsen de bu harden yenileceksin Hazreti İsâ bu halde oluyor..
Konuşan.: Anlaşılamıyor..
MSHekim.: Deccâl ……….esâsen görüş …. Bazı kimseler oturduğu yerde Deccâller çıkarıyor Mehdîler çıkarıyor. Böyle değil Deccâl.. Temmi Dehri daha henüz İslâmı bilmeden bir denize girmiş bazı kimselerle beraber artık ticâret mi herneyse bir fırtına sebebiyle denizleri parçalanıyor üzerine birşeyler bir kayık bir parça üzerinde bir süre sonra sâhile kadar varıyorlar. Bu ALLAHın Hikmetidir sâhile çıktıklarında korkuyorlar acaba bu sâhilde kimler var ne isi var ve nasıl karşılayacaklar diye sâhile çıkmışlar karşılarında bir Dabbe geliyor, böyle kılları çok uzun çıkınca sâhile böyle bir garib nesne karşılarında bulundu ki başı ve kuyruğu nerede belli değil her tarafı böyle kıl.. aşağıya iniyor böyle hah ALLAH ALLAH bu kendi kendilerine konuşurken bu nasıl Adam değil yâni buna ne derler acaba derlerken başlıyor onlarla konuşmaya.: “Sen necisin konuşabiliyor musun?.”
“evet benim ismem Cessâse”dir.” “peki ne yapıyorsun ne ediyorsun?” “ma’lumat olacaksanız beraberimde gelin size göstereyim, o da sizi bekliyor, o da size müştehâktır” neyse onunla gidiyorlar. bir mağaraya giriyor zincirli baştan ayaklarına kadar zincirlenmiş azgın cüsseli tuhaf bir gözünün bir tarafı çıkık böyle saçı böyle çok abes bir manzarası var. İşte bu Deccâl orada demek ki.. İbni Salah hakkında Rasûlullah devresinde İbni seyyah vardı Medine’de doğmuş bazı Rasûlullah kendisine sormuş cevâb vermiş hani böyle âdeta sanki Evliyâ gibi sanki böyle şey. Yâni bilici bir halde bazı kimseler yemîn ediyorlar Deccâl İbni seyyahtı. Fakat İbni seyyah Medine’de doğmuş aynı zamanda Deccâl Medine’ye giremez, Mekke’ye giremez ,Medine’y giremez neyse kendisi de söylüyor.: “ben böyle böyle diyorlar amma ben Medinenin içinde duruyorum doğumum Medine” Onun için birisi hasedlendi çok acâyib.. Rasûlullah bile bakmayaraktan hıf hıfza diyerekten böyle söylemiş.. Rasûlullah sorduğu için hemen cevâb veriyor o sebeble bazı hakikaten Deccâl başka.. Bu anlattığımız Deccâl Temmimi Dari görmüş ve Temmimi Dari sormuş.. kollarını açmış.: “Teberiye Gölünde su varmıdır, filan çeşme akıyor mu? Felân yerlerde hurmalar meyve vermeye devâm ediyor mu? felân MuhaMMed isimli olan âhir zaman gelecek var mıdır, zuhur etmişmidir, şu mu bu mu.. yâni esâsen benim çok şeyim vardır ben bunu ileceğim vardır fakat ne çâre ki iki yer var buralar bana haramdır Melekler beni oraya iletmezler, girecek olsaydım Onun Kavminden veyâ onun Beldelerinden çok harap yapardım. fakat Melekler beni iletmezler Melekler bana salıvermiyorlar etrafını esâsen ümmetini çok şey kendilerini elef telef edeceğim hıncımı alacağım!.” diyor. Ve neticesi olduğu anlatıyor vakı’ayı güzel güzel anlatıyor Âhir Zaman Peygamberi yaşıyor mu şöyle onuyla muhamelimiz olduğunda hıfız ümmetillâh kendini bülamâyız ve neticesi Temimi Dari çok konuşurlar ve geldiğinde tâbi artık orda Âhir Zaman Peygamberi dendi Yâ ALLAHl kendisine bir müsammahâlâr vermiş inâyetiyle bunu artık kafasında yaşamış. Tekrar avdet edince Cenâb-ı Rasûlullahı aramaya başlamış ve neticesinde Medine-yi Münevvere’de olduğunu öğrenmiş gelmiş huzuruna Müslüman olmuş Müslüman olunca bu Hikayeyi, Rasûlullaha anlatmış. baştan anlatmış bu hikayeyi anlattıktan Sabah Namazından sonra “esselâ esselâ!.” diye nidâ edilmiştir böyle oldumuydu toplantı olacak demektir. Toplantı olmuş tâbi hayret etmişler böyle devrede “esselâ!” diye bir hadise vardır. mühim bir durum vardır toplanmışlardır tâbi burada diyor ki evet size selâ dâvet ettim fakat namaz gâyesi o gâye ile değildir. Her zaman sizlere Deccâlle alâkalı ma’lumat veriyorum biliyorsunuz fakat şimdi bizâtihi gören bir kimse kendinden buyursun kendi konuşsun. Siz kendiniz doğrudan doğruya ona kulak verin ve dinleyin, benim söylediğim gibi var mı yok mu ona göre haa bu şekilde. O zaman Temimi Dari kalkıyor ve âdeta gördüğü hadiseyi nasıl baştan başa anlatıyor. bu bir kişi değil kaç kişi değil bu artık Deccâle herkes dinlemiş hadislerle sabittir. Buna rağmen bu halk ne hikmettir ki Deccâli bilmem başka bir kimseye bilmem Mehdî felân kimse..
Vallahi kardeşim bu hemen böyle basitten değil Deccâl dediğiniz yâni Şeytandan bile ondan şey ediyor çünkü RABB davasındadır. Bu evvelisi Yahudiler etrafında olurlar da yahudiler buna.: “âhiruzzaman peygamberi budur” diyor. Halkı sapıtmaya çalışıyorlar yâni Cenâb-ı Rasûlullahı çekemedikleri için hased kimseler onu bozmak için işte “âhiruzzaman peygamberi Tevratta” dediğimiz budur. Bu da zâten şeysi var böyle âdeta düzenin tersine arzuladığını yapabiliyor. “Yağmur yağdırıyor, bir kimseyi öldürüyor gözünün önünde öldürüyor, ikiye bölüyor bıçkıyla bir bölümü bir tarafta bir bölümü bir tarafta arasından geçiyor ve gördünüz değil mi öldürdüm tekrar yine hayatl verdim RABB hakkım yok mudur artık o zaman hâlâ daha inanmayacak mısınız!. aralarından geçiyor kum diyor benim iznimle kalk diyor kalkıyor öyle bir istidrac hali var ki artık göz önünde ölüyor ve diriltiyor. evet çok istidraç sonra daha beterde bir Beldeye bir Karyeye giriyor.: “Benim benim Uluhiyetimi kabul ederseniz sizin her işleriniz daha ziyâde olur. yok inkâr ederseniz görürsünüz.” kabul ederlerse malları meşekâtları görünüşlerinde tamamen süt dolu semiz ve yeşilleri hepisi yeşil güzel. Eğer inanmadan kalırlarsa bir kere malları hepisi bir vebâya uğramış gibi hepisi dökülüyor, yeşillikleri bozuluyor bunun için millet bazıları bile bile kendisine tâbi olurlar. Soruyorlar.: “siz buna nasıl kabullendiniz bu oydu ama işte mâişet yönünden bu da var, devresinde bu hal oluyor haah!”
Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki.: “Eğer bizim devremize gelmiş olsa bizler değil çocuklarımız bile taşlarlardı çünkü neden evrat diyor evrat bu kadar basit mi yeryüzünde yâni o kadar çocuklarımız kabilemiz taşlarlar.” Diyor.
Ama öyle bilgiyle geliyor ki sabilerde ama öyle zaman geliyor sabiler değil koca koca adamlar bile tâbi oluyorlar. acayibe bakın, cehâlete bakın. Zirâ kul bundan evvelki Mehdîyi bizâtihi ben televizyonda dinledim efendim çıkmış meselâ ALLAHu zü’L-CeLÂL …. Çıkmış haa.. orada o makamda imamların makamı huzura çıkmış o da imam da olur bu imamlara da imam olmuş. Evet kendisine de kitab verilmiş mukaddes, takdis de etmiş ve bu minvâl üzere gelmiş aynı dediğimiz bu şahsiyet olmuş. peki etrafında da dinlediler ve kabullendiler etrafında kabullendiler yok hepsi perişân ederler ama yok Ankara da kelli felli bir millet toplanıyor şöyle böyle..
Bir daha İstanbulda Bir Kadın vardı etrafında kimseler var kadın Şeyh derken Şeyhlikten daha çıkmış hatta.: “Ben sizin RABBınızım!.” diyor “Bana RABB diyeceksiniz ki ihtiyacınızı temîn edeyim!” diyor ve böyle RABBım diye söylüyorlar..
Hatta Antalya’da şeyleri vardır diyor Avusturyaya gidiyor oraya gidiyor da o özel günlerde böyle taraftarları geliyor ziyâret ediyorlar. çocuklar buna inanacak şey değil RABB demek ne demek Kâinâtı yoktan var eden celle celâlehu bugün gayrı Müslime sorsan bu yeri göğü kim yaratmış ALLAH diyorlar bak ne diyor ALLAHu zü’L-CeLÂL .:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
“Ve le in seeltehum men halakas semâvâti ve’l- arda ve sehhare2ş- şemse vel kamere le yekûlunnallâh (yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn (yu’fekûne).:
Ve muhakkak ki eğer sen onlara, "Gökleri ve yerleri kim yarattı, Güneş ve Ay'ı kim (size) musahhar (emre amade) kıldı?" diye sorarsan mutlaka, "ALLAH" derler. O halde nasıl (haktan batıla) döndürülüyorlar?”
(Ankebût 29/61)
Vele-in seeltehum men ḣalekâ-ssemâvâti vel-arda veseḣḣara-şşemse velkamera leyekûlunna(A)llâh(u)(s) feennâ yu/fekûn(e) “Kimlere sorarsan sor bu yeri göğü kim yaratmış ALLAH diyecekler fakat onlar iftiracıdır söylüyorlar fakat inanmıyorlar fakat şimdi demeseler hiçbir beşerin kuvvetinden yeri ve göğü yaratacak var mı böyle bir şey bilirler artık bir kere nutkulamıyorlar ne diyorlar ALLAH bir gemide bir arbede olsa bir hal bir fırtına olsa
Fe-iżâ rakibû fî-lfulki de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne
yâni bir sekinete bir gemide olduklarında birşeye uğrasalar başlarlar ALLAH ALLAH hepisi yâni Müslim gayrı Müslim peki ne olur sonra felemmâ neccâhum ilâ-lberri iżâ hum yuşrikûn(e) ne zaman karaya çıkarsa yine aynı şirke koşarlar neccahum o kadar hımbıl ahmak o kadar nefis bir fikriyetta o kadar zârif o kadar mahlukatın arasında bir tane ALLAHu zü’L-CeLÂL kendisine acâyib cihâzlar vermiştir hiçbir kimsede yoktur fimahlukatta da yoktur. Hele kalb cihâzları acâyibtir buna rağmen o kadarda esfele de ki Lekâd hâlâknel insane fi ahseni takvim Summe redednahu esfele safilin ahseni takvim olmasın a rağmen esfeli safiline de giriyor işte insanoğlu bu bir düşünün artık bile bile gözleri kapatırda aklına ne gelirse konuşacaksa veyâ uyduracaksa olabilir nitekim hayvanattan daha beter olduğunu ALLAHu zü’L-CeLÂL.. Araf 179. Âyet Ve lekâd zere'na li CeheNNeme kesiren minel cinni vel insi lehum kulubun la yefkahune bihâ ve lehum a'yunun la yubsırune bihâ ve lehum azânun la yesmeune bihâ, ulaike kel en'ami bel hum edâllu, ulaike humul gâfilun.
ALLAHu zü’L-CeLÂL öyle insanlar kimseler vardır ki kalbleri vardır kar etmezler hakkı hiç anlamazlar kulakları vardır hakkı hiç duymazlar gözleri vardır hakkı görmezler dilleri de ha kezâ peki ne oldu âdeta bir hain gibi diyor fakat sonunda da diyor ki bel hum edâlludaha ilerde daha daha delâlette çünkü daha iyi tüm onu bilecek ama bunun CeheNNemîn esfelisi bu akıl kari aklın bunda şeysi var mı..
Konuşan.: şimdi efendim kıyamet ….. işâretlerini okurken bize İslâm Âlemiyle ilgili şeyler anlattınız hiç ummadığımız bir zamanda Sovyet İmparatorluğu çöktü şu anda Amerikan Kâfiri kabadayı gibi gözüküyor onların İslâm Dünyasına bir taasimleri nedir yâni Mehdî Hazretlerinin gelişi İslâm Dünyâsının tamamen bozulmasından dolayı mı yoksa artık Gayri Müslimler iyice İslâmı köşeye sıkıştırdı diye mi RABBımız gönderdi..
MSHekim.: Şimdilik evvele bunu anlatayım İmâmı RABBanî ve diğer kimseler bu hadisi tekrarlarlar ve derler ki ,,,, mağrur olmayın mağrur olmayın ALLAH dilerse dinini fâsık kimselerin eliyle de getirir ne yer ne ister. Zirâ bir gün bir sahabe devresinde çok iyi cihâd ederdi geldiklerinde methederlerdi böyledir böyledir ALLAHın gücüne giderse innALLAHe azze ve celle Kadîrin ala eyyihe dinehu yuredirullah hâlâka …eydu ecirin fâsık.. ALLAH Kadîrdir dilerse dinini geliştirir velev ki fâsık fasıl kişinin eliyle yâni âlimler hani ben yapıyorum ediyorum diye gururlanmayın diyor ALLAH Dinini dilerse fâsık fasıl kimseler eliyle getiriyor genişletiyor mümkün bu uyarıyor böyle bir gururlanmayın haa biz olmasak millete haa.. Onun için tâbi hayret ederlerdi her gelişinde bu kelîmeyi kullanırdı aleyhisselâmı vesselâm sonunda birgün geldiler.: “Yâ Rasûlullah koluna bir isâbet oldu ve tahammül etmedi kendini öldürdü intihâr.. Demek ki öteden beri nifâklığı mevcud artık yeterli değil.
Onun için bu Rusya ve Amerikaya dediğiniz gibi hakikaten belki milyon âlim gelse bu hale döndürmezlerdi belki Rusun Sultasında zâten dinlemez ki öyle bir halde ise nasıl oldu evirip çevirip iki fâsık iki kâfir oturdular, bir şeyler bir şeyler çıkardılar netice aynı bu devrede aynı bu vakitler olmazdan evvel Hacı Ali rahmet eylesin eski tâbi vefât etti rüyâsında görmüş ki bizlerden bizim câmiamızdan bir kişi böyle bir ev gibi saray gibi bir yer birisi geliyor. Ali diyor bunlar bak Rusya ve diğer o zaman ki Amerikan şeysi öyle mi ha ikisi konuşuyorlar ben oradaydım herhangi Türkiye şeysine aleyhine herhangi bir şey almamak için daimâ böyle gelirim diyor ben hep geliyorum sen gel aralarında otur hiç bunlar bir şey aldı mı karşı çık engelle haa ben gelinceye kadar sonrada evirip çevirip bu hadise çıktı artık nereden ne ALLAHuâlem çünkü RABBımız dilerse yapar bir zorluk yok velev ki kâfirin eliyle şimdilik sana anlatmış olduğumuz yâni MuhaMMedül’- Mehdî ne demiştiniz İslâmı şıkıştracak mı şimdi Müslim ve “ yâni esâsen gayri müslümün sebebi dehemen gelmiyor alâmeti emmaresi şu “ullamul etil arzı zulmen ve celva” yeryüzü zulumat ve haksızlık birbirini katl etmek ve hercü merc dediğimiz hercü merc.. Yâ Rasûlullah hercü merc nedir?. “katlü kıtaldır.” “peki Yâ Rasûlullah bu katli kıtal olunca CeNNetlik kim CeheNNemlik kim?.” “tâbi bu ölen öldüren her ikisi de CeheNNemliktir!.” Diyor. “Yâ Rasûlullah öldüreni anladık ama ölenin ne hatası var?.” “O da, kardeşini öldürmeye azmetmiş ama yapamamış öbürkü yapmış yâni niyetleri de bu her ikisi de CeheNNemliktir.”
Fitne devresinde vâki’ olan katli kıtal umumîyetle CeheNNemliktir. Çünkü fitne çok nahoş halihâzır şimdilik bakınız bir huzur var mıdır. Hangi Devlet diğerlerinde bir huzur var mı umumîyetle bu yaygın bu anarşi durumunda yâni anarşi dediğimiz Devlet diğer Devlete karşı besliyor. Ötekisi ötekisini öteki ötekisini. Halbuysa huzur gelebilmesi için Devletler el birliğiyle buna hiçbir kimse sâhib çıkmamaksızın benim Devletim veyâ başka komşunun Devleti olsa dâhi esâsen buna kesinlikle cephe almak şart. Bu yapılırsa huzur gelecek yoksa her Devlet bir Devletin başına geldiğinde bekliyorsa bakıyorsa hiç huzur olmaz bu devrin alâmetidir zulüm aşırı derece olacak katlı kıtal çoğalacak ve MuhaMMed Mehdînin gelişi zulmü ve katli ortadan yok etmesi için gelmiştir.
Ama ne kadar bir miktar İslâm üzerinde bir hakimiyet kuracak ve bu şekilde artık ne kadar yaygın olacaksa. Sonra bu sefer Deccâl çıkıyor şimdiki halden bin defâ beter hale getiriyor haah. O zaman MuhaMMedi Mehdî zâfiyete düşüyor. Çünkü o’nun karşısında savunacak durumda değil. Çünkü o istidraç çok Yahudi etrafında yetmiş bin Yahudi vardır. Aynı zamanda böyle bu gibi kimseler bu debdebe halinde yemek içmek mâişeyetden kalabalığı çok görüyorsunuz ki eskiden beri düşünüyordum yav bunun arkasında kim bu şahıs bakıyordum bi bu tiyatro yerde bir Zeki Müren yazar birde tebdili binlerce kişi bakıyorum bir sopar şeysine binlerce kişi koşuyorlar ne için yâni ne bu halde bunun arkasından da koşacaklar besbelli çünkü alışıklık durumumuz var nedir nedir?. Denenmeden hemen bir arbede çıktı mı arkasından koşuyoruz. Onun için Deccâlin arkasında da öyle peşinen hali hazır gördüğümüz hadiseler Mehdînin arkasında nasıl kabul bulmuşlar Deccâlin âdeta olur olur hangisinden olursa olsun milletin alışkın durumu vardır. Seçenek şey yapmıyor bir arbededir gidiyor hemen böyle şeylere heves.. Onun için günden güne katlı kıtal çoğalıyor mu o zâlimlikler çoğalıyor mui adâlet ortada kalıyor mu?. Yok ki adâlet neresinde adâlet. Biz hacca gittiğimizde her gidişimizde büyük bir farkı görüyorum büyük yâni inanın ki bizi o kadar üzüyor ki hiç kuşkusuz çok kalmıyorum her gidişimde 7 kilo veriyorum yâni..
Konuşan.: Hocam geçenlerde rüyâ görmüştüm anlatmıştım tekrar anlat bakalım şimdi Müslümanları böyle topluyoruz hapsaneye tıkıyorlar bunlara hapsanede işkence yapıyorlar eziyet ediyorlar beni de alıyorlar hapise getiriyorlar orada işkence yapıyorlar arkadaşların hepsine şimdi sıra bana geliyor içimden bir ses “korkma!.” diyor bana. “Korkma bunlar sana bir şey yapamayacaklar kapıya doğru yürü kapının açılmasını bekle!” diyor kapıya doğru yürüyorum “kapı açıl!” diyorum. Kapı açılıyor demir kapı kendiliğinden açılıyor. İçerde ne kadar insan varsa kurtuluyor o Müslümanların hepsi dışarı çıkıyor dışarda hepsi. Bu sefer hapisâneyi öyle yapmışlar ki efendim yol boyunca sıra sıra yâni 100 metre de bir sıra sıra gördüm hapisânenin karşına giren kimseye diyorum ki şimdi sen söyle hapisâneye burada insanlara seslen.: “Ey hapisânedeki insanlar kapıya doğru gidin kapı açılacak!.” diyorum kurtulursunuz oradaki bütün askerler bana doğru hücum ediyorlar.: “Sen niye isyan çıkarmak istiyorsun!” hepsi üzerime yürüyorlar silâhı doğrultunca, silâhı böyle tutuyorum hemen silâh eriyor ne kadar asker varsa askerler silâhlarını hep atıyor. Hapisânedeki insanların hepsi dışarı çıktı büyük bir meydanda toplandı.: “Ey insanlar artık hürsünüz!” ve ondan sonra kendi kendime eve gelince evin kapısının kolunu tutuyorum ben orada askerin silâhını tuttum askerin silâhı eridi hamur gibi oldu evin kapısının kolunu tuttum kapının kolu eridi. Ondan sonra içeriye girdim Hanım mutfaktaydı mutfağa uğradım yanına dedim.: “Hanım artık bu işin sonuna geldik artık kıyamet yâni yaklaştı akşam sabah an meselesi alâmetleri de belirdi!” dedin. “Yâ sen hep olmaz şeyleri söylüyorsun!” dedi. “Kıyamet kopacak!. Şurada bir sürâhi vardı o sülâhiyi elîme aldım hamur gibi oldu hemen attım!.” dedi “sen doğru söylüyorsun” dedi bunu deyince üç kere ses duydum “kıyamet kopacak! kıyamet kopacak! kıyamet kopacak!” diye altı yıl oldu bu rüyâyı göreli..
MSHekim.: işte bu MuhaMMedül’- Mehdînin kendisinde de bir kabiliyet ve istidraç vardır. Çünkü âdeta İmâmı RABBanîye göre İmamı Ali radiyallahu anh velâyetin başlangıcıdır. MuhaMMedi Mehdî de, Ehl-i Beytin sonudur. Hazreti İsâ da bir ayağı İmâmı Alinin omuzuna bir ayağını da MuhaMMedi Mehdînin omuzuna basar. İmâmı Ali yi bir şahsiyettir hele bilhassa bu zamanda CeNNette Tavus Mesâbesindedir MuhaMMedi Mehdî esâsen CeNNette Tavusdur o kadar güzel Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Abdulmuttalibin evlatlarından yedi kişi CeNNetin Sâdatlarıyız. yedi kişi bir tanesi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir tanesi Hamza radiyallahu anh bir tanesi İmâmı Ali, bir tanesi de Cafer, bir tanesi Hasan, bir tanesi Hüseyin, bir tanesi Mehdî Mehdî de yedilerin bir tanesidir. Onun için yer yüzünde Melikiyet yâni böyle mülük diye yâni yeryüzüne tamamen hakimiyet Kur’ÂN bu ana kadar Âdemden bu ana kadar dört kişi olmuştur. Esâsen geçmiş olacak fakat dört kişi ikisi Müslüman ikisi de gayri Müslüm. Müslüman olan İskender Zülkarneyn ve Süleyman aleyhisselâmı vesselâm. Bunlar Dünyâya hakimdir gayri Müslüm olan Nemrud ve Bahtun Nasır Bahtun Nasır yâni İsâ Devresinde gelen kimsedir. Nemrud ise İbrahîm aleyhisselâm Devresindedir. Bunlar Babil şeysinde yaşamış mülüklerdir ikisi gayri Müslüm ikisi de Müslüman bir tanesi Nebî bir tanesi de Veli musâlih yâni İskender Zulkarneyn ALLAH kendisine büyük tafsilât vermiştir yâni denizleri kat ederdi yürürdü üzerinde şevka rağmen gelen bir kimsedir ve Yecüc Mecücün seddini yapan kimsedir. Fakat sonunda gelecek olan bu MuhaMMedül’- Mehdî esâsen o da bir halife bir mülük durumundadır Dünyâya böyle ama ne kadar da tâbi Hazreti İsâ Seviyesinde olmaz. İşte Deccâl gelince biraz sıkıntı biraz keser sonra Hazreti İsâ bu hâini de yok eder ve Yecüc Mecüc Hazreti İsâ Devresinde gelecek Hazreti İsâ’nın bedDUÂsıyla ölüyorlar. Hazreti İsâ’nın bir bunları temizlemek için RABBısından isteği ile onları yok etmek için nerden akıl ediyorsa ediyor artık ondan sonra Hazreti İsâ Dünyânın kuruluşundan ve Deccâl geberdikten sonra Yecücu Mecüc gelip gittikten sonra Hazreti İsâ’nın yedi senesi vardır tâbi biraz Deccâl ve Yecüc ve Mecüc hadisesi olması çabuk gelir. Fakat ondan sonra öyle bir nizam kuruyor ki Dünyânın gidişinden bu ana kadar böyle bir nizam görülmemiştir tâbi halk tamamen bir secdeye bedel Dünyâyı versen değiştirmez bir secdeye o kadar ki kıymet ve değer veriyor ki o kadar candan ALLAHu zü’L-CeLÂLe kulluk var ki bir secdeye tamamen Dünyâyı verse değiştirmez öyle birbirine karşı Vahded Dini kurulacak ki Vahded Dini işte o zaman yâni ne İsâ ne Musâ tamamen “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” Bu Vahded Dini Dünyânın her tarafından din aynı dindir ancak uyarsa olur. Uymuyorsa kılıçtır güzel kabul etmesi çünkü ya imân edecek ya ölür kılıçtır. Yâni kabul etmemek esâsen kılıçtır şimdiki olan sistemde çalışmaz teknik felân bitiyor, yok!. Çalışmaz hatta zirâat felân böyle atıyorsun tohumu yer altına girse de üstünde kalsa da yine çıkar. Yâni yeşillik acâyib bu işte bu en artık Dünyânın en tatlı devri hakikaten daha üstünü görülmemiş sonu da bağlıyor. Ondan sonra hacca gider hacca gidip de fakat Medine’y gelince vefât eder Medine de kalır yerine bir kimseyi tâyin etmiştir. Beni Temim Kabilesinden bir kimse iyi bir kimse o da üç sene devâm edecek ondan sonra güneş batıdan doğar güneş batıdan doğdu mu, bugüne kadar Müslüman olan Müslümandır Müslüman değilse yâni hem tevbe hem Tevbe Kapısı kapanır hem İmân Kapısı kapanır Âdil Bey bu şekilde..
Konuşan.: burada Tevbe Kapısı kapananlar da bana şöyle sordu ben sonradan açıklayım yeryüzünde mü’minlerin üzerine kıyamet kopmuyordu..
MSHekim.: O kıyamet başka. Bakınız güneş batıdan doğduktan sonra tamamen o anda imân etmiş olarak geliyorsa imânlıdır ondan sonra bu güneşi gördükten sonra “ben imân edeyim” geçersizdir. Artık Tevbe Kapısı da İmân Kapısı a kapanmıştır fakat peki mü’min ne kadar devâm edecek mü’min olduktan sonda bir de arkasından yok yâni mevcud mü’minler ne ise emir ne ise.. Yâni Dabbetü’l- Arz çıkar arkasında Dabbetü’l- Arz çıkar. Dabbetü’l- Arz mü’mini ve kâfiri ayırım yapacak. O kadar hımbıl ki adam diyorlar ki Dabbetü’l- Arz taksimler hani beyaz siyah var ya o dur diyor velâ havle velâ kuvvete,, ALLAHu zü’L-CeLÂL bilmiyor mu Yâ ALLAHu zü’L-CeLÂL, Sûre-yi Neml de anlatmıştır.. Ve iza vakaal kavlu aleyhim ahracna lehum dabbeten minel ardı tukellimuhum ennen nase kanu bi ayatina la yukınun..
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
“Ve izâ vakaa’l- kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum enne’n- nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn (yûkınûne).: Ve onların üzerine (Allah'ın Kitap'ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan dabbe çıkardık (çıkarırız). İnsanların (Kitap'taki) âyetlerimize yakîn hasıl etmediklerini söyleyecek.” (Neml 27/82)
O güne kadar nasıl fehmetmezlerdi bu ayıracak yâni mü’mini ve kâfiri ayırır. Yâni hiç kimse bunun kabzasından kaçamaz çok seri gider Musânın asâsını değdirdi mi işâreti olur, Süleyman aleyhisselâmın Hatimi değdirdi mi bu da kâfirlik işâreti anlamına geliyor. Birbirine “Yâ mü’min! Yâ Kâfir!” dediğinde hiç gönül şeyi diye bir şey yok esâsen bu başka değişik bir şey yok.
İşte o zaman mü’minler arkası gelmeyince mü’min tâbi gidecek ama arkasında.. Çünkü tâbi bu bir asırlıktır bu hadiseler hepsi bir asır içerisinde yâni MuhaMMedi Mehdînin başlangıcı Deccâl İsâ aleyhisselâm Yecüc ve Mecüc ve şemsi bi mağrib bunların hepsi 20 senede ilk yirmi yıl haah..
Artık mü’minler ne kadar sürer tâbi mü’min ve kâfiri ayırır mü’min yeryüzünde bulundukça kıyamet yâni nefhatül fi’s-sur olmaz anladın mı?. Peki mü’minler gitti tâbi mü’minler gidince Kur’ÂN kim okuyacak Kur’ÂN da ref’ olunur. Çünkü bir kimsenin hafızasında ne de herhangi bir Musâf bir şeybulunsun silinmiş yok hah.. İşte Kur’ÂN da yok tamamen artık Şeytanların arkalarında kopuyorlar, Şeytanın ciriti olur.
O zaman çünkü hatta öyle içinde var ki bazı vaktiyle diyor “ben Dedemdem bu kelîmeyi duyardım.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyor daha mâhiyetini bilmiyor haah.. “Ben böyle bir şey duyardım!” diyor ve bundan da faydalanıyor o kadar. Onun için yer yüzünde kırk sene bu tâbi bu yirmi dedik ya yirmi de böyle bir payda çıkarsak atmış oldu mu.. Kalan kırk senenin sonu yeryüzünde “ALLAH!.” diyecek bir ferd yoktur.
İşte kıyamet.. bunun üzerine oldu mu Hoca..
Hiç mü’min kalmadığı devrede anlattık ya bak 20 de mü’min kâfir ayrılır peki atmışa kadar belki yaşarlar olabilir. Bunu bilmiyoruz veyâhutta eserleri var fakat son asrı açmış olduktan sonra kalan kırkı hayatta Âdemden beri böyle bir kırk görülmemiştir zor artık Şeytan var hiç Şeytanlıktan farkı yok çünkü yeryüzünde “ALLAH!.” diyecek yok ALLAH lafzı diyecek yok böyle düşünün haah.. Âdeta haşerat biz görmeyiz yok Efendim biz yoğuz. Fakat tâbi Benim gibi böyle hali hazır Mehdîyi göremeyiz selâm söylersiniz sizde bizden..
Konuşan.: Hocam şu andakiler görmez meselâ on yaşında onbeş yaşında olan 70 -75 yaşında olur yine kalmaz yâni o zâlimlik yapılacağı senesine kalmaz gider..
MSHekim.: Şimdi 20 sene sonra asır başlangıcı başlamış şimdi on dokuz yirmi sene sonra asır başladı yirmi sene sonra bak gördünüz, MuhaMMedi Mehdîyi gördünüz bir şey bu MuhaMMedil Mehdî vakti geldiğinde çocuk olarak kalkmıyor ki Kabadayı bir Kumandan olarak kalkıyor. Onun için şimdi doğması lâzım yâni otuz durumunda yâni esâsen 9 sene yapacağına göre kırk yaşında felân bulunabilir tâbi. Tâbi biz böyle anlatıyoruz ve ortaya böyle konuları ama bazıları böyle hiç Beyaz Sarayda karşısında öyle bir binâ yapılıyormuş günün birisinde Hazreti İsâ nasıl ki iniyor ya.. Onu oraya bir helikopter Beyaz Saraydan oraya gidiyor gidecekmiş o demek diyor haah.. Böyle bizim anlattığımızı ama bizim değil esâsen bu Rasûlullahı tenzibdir hem âyet hem hadistir meselâ.: “tulu şemsibi mağribihâ” öteden beri derler ki “tulua şemsi mağribihâ” İslâm diyor Beyaz Saraydan zuhur edecek “avlen tulu şemdi mağribihâ” şey diyor daha daha ne tevbe bırakır ne şey ya ne kadar ters ya İstanbuldan temsil edilecek yayılacakmış, Ya tulua şemsi mağribihâ yâni bulucu fıkıçı ve ennehu diyor ki İslâm nuru oradan yayılacak haa..
Bu halbuysa maalesef öyle değil. Mağribinden çünkü gayri yerine geçince vaktiyle İbrahîm aleyhisselâm Nemrudla münazara yaparken İbrahîm’e.: “RABBın ne yapıyor?” “RABBım dilerse hayat verir dilerse öldürür” “Ben de yaparım bunu bir kimseye idâm verdi getirdi bak bunu affediyorum işte hayat verdim!” diyor. Elimde değil mi bir tanesini de öldürdüm gördün mü arzuladığımı öldürdüm arzuladığıma hayat verdim!.” İbrahîm karşısında dedi ki.: “RABBım güneşi doğu kısmından getiriyor güneşi sen de batı kısmından getir bakalım!.”
O zaman tasvib etmedi o zaman alevlendiler ama o kelîmenin karşısında Kadîr-i Mutlak olan ALLAH yarın esâsen doğrudan doğruya güneş soruyorlar Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bu gece nasıl bir gece çünkü o gece sâir gecelere nazaran çok uzun bu gece bazıları teheccüd kılıyor kalkan Kur’ÂN okuyor meselâ mu’tadı olan kalkıyorlar yok fecr yok fecr yok iki defâ yatıyor üçüncü defâ kalkıyor hâlâ fecr yok!. Bakıyorlar vakit gidiyor fecr yok ,herhalde bir şey mi oldu diye hepisi mescidlere câmilere doluyorlar, ağlıyorlar, sızlıyorlar.
Artık son Devreye gelmişiz, başka bir yer yok!. Muhabbet bu hemân durumundadır ağlıyorlar o gece hakikaten eğer bu tevbe kabul olsa veyâhutta imâna gelince çokları imâna gelirdi fakat, malalesef nitekim geçerli kapıları kapanmıştır.
Çünkü batıda Tevbe Kapısı esâsen şu kadar mesâfede açık imânda aynı şekilde kapanıyor. Bir kere güneş oraya geçince işâret edip şimdiki güneş oraya nasıl oluyor da geçerken batıdan doğuya yörüngesini gaybediyor sebeb nedir nasıl olur bu?.
Öyle buyuruyor her gün güneş battığı zaman RABBısından diliyor.: “Yâ RABBî!. Bana izin verde Arşın altında secde edeyim!” diyor. Secdeye emreder. Arşın altında secde edince tekrar yine müsaade veriyor ve sabah aynı mutâmediyen olan yerde durmaya müsaade ediyor. Ama o gün için secdesini kabul etmiyor yâni battığı zaman secdesini kabul etmiyor, muallak bırakıyor ve mecbur olarak bu yerden iletiyor âdeta batıdan geliyor ve gelmektedir. Esâsen dura dura dura sabah yok fecr yok ışık yok bir bakıyorlar ki güneş simsiyah bir güneş şavkı olmayan batı kısmından doğar güneş..
ALLAH muhafaza etsin ondan sonra millet artık bu amâreyi görünce başlıyorlar ağlamaya sızlamaya tâbi.. ALLAHu zü’L-CeLÂLin diğer tâbi bu kesinlikle bu artık inancı ve tevbeyi artık tamamen inkitaya uğramıştır ne olacak ne bitecek artık fecrdir arkasından Dabbetü’l- Arz geliyor Dabbetü’l- Arz asâyı ve Süleyman aleyhisselâmın Hatimini bastı mı, amma mü’min amma kâfir hemen ayırır, hiç bir şey bırakmaz birini “Yâ kâfir bunu ver! Yâ mü’min bunu ver!”
Yâni hiç hatır gönül yoktur çünkü işâreti budur başka yok arkasında tâbi mü’min mü’min yok olunca, Kur’ÂN durur mu Kur’ÂN sadrdan da kalkar saflarda da kalkar mü’minler fazlaca sürmüyor çünkü o devrede de oldukça âdeta bir yel esiyor çok şiddetli mü’minler de çok artık rûhunu veriyor. ALLAH rahmet eylesin!. Gittikçe daha daha KâBeyi felân KâBeyi bir Habeşi görüyorum ki çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL buyuruyor ki.: “Ben bu Dünyâyı artık vakti gelipte yıkılma devre geldiği zamanda ilk olarak Beytim’den başlarım!” diyor. “İlk olarak KâBe’yi bir ince bacaklı görüyorum ki Sebeli Zenci Habeşî.. Yâni Habeşistanlı Habeş siyah çıkmış KâBeyi taş taş söküyor. Hiç kimse hem de taşları öyle bir hızları var ki taşları eletiyorlar denize atıyorlar o kadar. Onun için haccınızı yapınız umrenizi yapınız hattaki bu duruma düşmeden haah ki KâBeyi artık hacca gittiğiniz zaman KâBe de ortada yok kalkacak.. Ümmetler arasında ilk olarak Çekirge Ümmeti helâk olacak. Çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL 1000 Ümmet yaratmıştır 600 ü denizde 400 ü karadadır. Tâbi Ümmet dediğimiz her zümre çünkü Cenâb-ı RABBu’l- Âlemîn, âyeti kerimesinde buyuruyor ki
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
“Ve mâ min DÂBBEtin fî’l- ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fî’l- kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn (yuhşerûne).:
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ÜMMEt olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra RABB'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).” (En’âm 6/38)
“Yer yüzünde ne kadar Dabbe varsa amma yürüyerek amma uçarak tamamen bunlar birer Ümmettir bunlar Ümmet Ümmet esâsen sayılıyor. İsterse uçan isterse her cins kendine bir Ümmettir.” Buyuruyor.
Onun için bu Ümmetler arasında da Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki ilk olarak çekirgeler kaldırılır hatta Hazreti ömer Devresinde Hilâfeti Devresinde çekirge görünmemiş hepisi korktular acebâ kıyamet yaklaştı mı diye. Hazreti Ömer Şam’a doğru Yemen’e doğru buraya şuraya birer her cepheden bir kimseyi gönderdi.: “Bak bakalım çekirge var mı yok mu?” diye. Yemen tarafından gelen kimse bir haber çekirge aldı geldi çekirgeyi görünce o çok sevindiler. “Daha demek ki vaktimiz var” şimdiki Hicâza gidince hemen dökülüyorlar orada Mekke’de Medine de çok şimdi Yemen kaldı. Size birşeyler anlatıyorum neyse ilk olarak Ümmet olarak Ümmetlerden helâk olacak Çekirge Ümmeti yâni yok oldukları takdirde demekki o zaman gayboluyor bir de insanlardan da beşeriyette de ilk helâk olacak olan Rasûlullahın Zürriyetinden Hakim esâsen Seyyîd olan kısmı da bunlar oldukça diğerlerinden evvel ilk olarak onlardan başlıyor.. Oldu mu?.
Bunlar hepisi yâni böyle cepten çıkarmıyoruz umumîyetle hadis ve âyet aksamından konuşuyoruz..
Konuşan.: Hocam bir sohbetin sonunda Pirimiz Alaaddin Hazretleri rahmetullah aleyh onun şeyini bir yakınlık veyâ talebelerinden me’mur olan var mı?.
MSHekim.: Yok.. Bu dediğimiz Nuri Bey Malatyadan geliyordu arkadaşlarıyla birden nasıl olduysa Nuri Bey.: “Me’mur kısmı tevekkülü yok hemen alel maaştır ama efendim nasıldır tâbi maaş bekliyorsun maaşa dayanıyorsun maaş güveniyorsun oldukça yâni ………….. değil de maaşa bağlıyorsunuz ama diyor ki.: “Peki maaş aldınız hemen kağıt mı yiyeceksinelbette yine ALLAHın Ni’metine muhtaçsınız..”
Konuşan.: ALLAH ganî ganî rahmet eylesin şimdi me’muriyet başımızdan geçtiği için sen de me’mursun maaşı alıp yiyor..
MSHekim.: Hatta bir zaman oturuyorduk.: “Nuri Bey Fâkirilullahı biliyor musun? İbrahîm Hakkıyı biliyor musun?.” “Evet Efendim İbrahîm Hakkıyı Mârifetname Sâhibi kimse yetişmiş işte Fâkirullah İmamı Fâkirullah. Peki Fâkirullah bu lâkabı kim tarafından vermiş bilmiyorum. Efendim etrafındaki kimseler “ALLAHın Fâkiri” diye kendine tevâzu’ göstermiş bu ismi koymuşlardır. Fakat Babam İsmi Şeyhu’l- Hâzin MuhaMMedül Hazin.. Hazin lâkabı kim vermiştir bilmiyorum Efendim, Rasûlullah vermiş aleyhisselâmı vesselâm Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâmın Türbesine girince hatta ki yâni mübârek bizâtihi kendi meftun olduğu yere girmiştir. Çünkü oradaki olan Türbedâr rüyâsında o gece felân “böyle bir kimse gelecek eşgali şudur memdudlardandın geldiği zaman hemen kapıyı aç yâni gelsin. Dâvetim şeysi vardır!.”
Ve görünce de hakikaten Cenâb-ı Rasûlullahın belirttiği şahsiyetin emmâresi vardır ve açmış. O zaman bundan takriben yâni 300 senenin üzerinde 300 ün o devrelerde vâki’ olmuş takriben 100 küsür sene oldu mu.. İşte mübârek o dâvetle girmiş tâbi on iki beyt salâvâtı vardır bu salâvât harikadır yâni âdet itibariyle, sayı itibâriyle hiçbir şeye girmez. Elimizde yüzlerce salâvât vardır. Üçyüz küsür çeşit elimizde salâvât vardır. Fakat bu böyle şey duyulmamıştır. Hatta çok zamanın birince bu salâvâtları ezberliyordum yâni elli atmış yetmiş salâvâtı fakat Şeyhü’l- Hazînin Salâvâtı diğer salâvâtlara nazaran yâni 70 kattır bu şekilde böyle uyarıldım ki bu salâvâtı oraya ALLAH tarafından kendisi böyle coşkulu Devresinde Kur’ÂNı okurken bu âyeti kerimede süreyi Tâ-Hâya gelince 114..
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
“Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).: İşte Hakk ve Melik olan Allah, Yüce'dir. Ve Kur'ân'ın tamamlanması hususunda O'nun vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.” (Tâ-Hâya 20/114)
kul rabbi zidnî ılmâ.. Bu kelîme olunca artık Rasûlullaha olan Aşkı Muhabbeti nasıl yüklendiyse gayrı ihtiyarı elinde olmayan o zaman coşkunluk yapıp bu Salâvâtı getirmiştir. Öyle bir harika ki öyle sayı var ki yâni anlaşılır haah.. İşte Mübârek o salâvâtı orada da getirmiş ve onlarda tasdik etmiş ve kendisine lâkab olarak HAZİN lâkabı vermiştir. Çünkü Şeyh Muhiddini Arabî diğer ki bir kimse HAZİNlik lâkabına sâhib ise bunun bu mertebenin üstüne çıkmak mehâldir. Son söz işte Şeyhu’l- Hâzin Lâkabı böyle.. RABBımız bizleri ALLAHu zü’L-CeLÂLin sevdi kulları hürmetiyle bizleri de salah etsin hidâyet etsin şuur versin!
RABBımız bizleri salah etsin hidâyet versin şuur versin!.
ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
Şimdi Şeyhimiz Mübârek yâni her zaman söylüyoruz siyâsetle hiç alâkası yok. Hiçbir zaman bunları hiç anmaz. Yâni bu gibi Devlet Meseleleri katiyen ramazanmış yok Efendim bayrammış böyle şeyleri hiç kata bugün ramazan ramazan bayram bayram haah.. Muhalefet asla.. Zâten anmaz hiç kat’a..
Hatta yanında işte Efendim “Menderes ve İnönü” dedikleri zaman.: “Katiyetle Devlet Recâli ne zenb ediniz ne methediniz!.”
Bundan daha güzel nasıhhat yoktur!. Çünkü methetmeniz fâsık kimseler durumu vardır eee!..
Zenb etseniz zenb de Devlet Recâli bu yakışmıyor!.
Onun için Mübârek ne kadar harika he methediniz ne zenbediniz harika bırakın işte Şeyhimiz böyle harika rahmetullâhi aley tek kelîme tamamen şey eder haah..
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
Hatta mübârek on kardeş olarak Şeyh Sâdettin Miralayı bunlar Kuva-yi Milliye de Kâzım Karabekir Paşa onların şeysi ile âdeta cehdü cühd ettiler. Bitlisten Siirt’e 6 saate kadar gelmiş bunların varacakları yeri ele geçirmişler ALLAHa şükürler olsun!.
ALLAHümme ente RABBî lâ ilâhe illâ ente hâlâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente” fağfirlenâ feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente..
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin..
ALLAHümme mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrikel cemil esetelâ Yâ ALLAH
ALLAHümme inna neselüki bikean salla aleyhi seyidine MuhaMMedin ve alâ sâir enbiyâyi vel mürselîm ve âli musâir ecmâin. Ve ente takdirlenâ mübâreken takdirna fimebâk âmin
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ve tahmed’e hammen alâ seydina ve Mevlânâ MuhaMMedin abdike ve neyyike ve resûlike Nebîyyi’l- ümmiyi alâ seyidina MuhaMMedin ezvacu ümmeti mü’minin ve zürriyetihi ve ehl’i- beytihi. Ve ashabike kemâ salleyte verhamte alâ seyyîdinâ İbrahîme ve alâ âli seyyîdinâ İbrahîme fil ardı inneke hamidun mecid ve kemâ lekum şanı şerefi ve kemâlik ve iza keanhu kemâ ve tuhibbi ve terda ebede bi adedi ma’lumatike ve zâtihi kelîmatike ve anu nefsike ve ziynete Arşihi efdelâ salate ve hüsne havatime fi ma zekerake ve zekâre zakirun ve külle ma RABBene zikrike ve zikri gafulune vesellim teslimune kesira kesiren kezâlik ve alâ cemînen ve Enbiyâyı mürselîm ve alâ melâiketikel kiram ve alâ saadatine ve alâ şuhedâi sâlihin ve alayne mamul mü’min ve mü’minatı ve Müslim ve Müslimatı erbain âmin!.
SubhÂNe RABBiyel alel alel vehhab
Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh sadakALLAHul azîm!.
Vemedekâ Rasûluhu’l- emîn ve nahnu alâ mekâla RABBenâ halikına ve razıkına Mevlânâ bine şaine şâkirinine ve nahnu bi kalb-i selîm!.
ALLAHümme RABBenâ RABBenâ takabelna hatmi’l- Kur’ÂN ve tecâvüze enne mekâ fihi tılafeti vehâtayı ünsiye ev tâhiri kelîmetihi an hudiye ev bi harfi ziyâdeyi noksan ev te’vili alâ râhima enzeltehu eğraybii en tekfu ev taciine ente tılaveti ev keseri ev zevât zeybi hisâb fetekâbbel minna ale’l- tememmi ve’l- temâmi Muazzemi min küllî burhan mağfirlenâ Yâ RABBi Seyyidinâ ve’l- âhiri Yâ Mevlânâ rezukne fed he kurra hu medye hakkı melâ hu daimen kalbihel hisâb
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashabihi ve ahyar cezâulu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Getirdiğimiz salâvâtı Rasûlullaha bağışlamak üzere müsaade ediyor musunuz?.
“Ediyoruz!.”
İlâhî! Yâ RABBî! Bicâhi MuhaMMedül Mustafa sallallahu TeALÂ aleyhii ve sellem ve bihurmeti Sıddık ve İhvâni vefi Sıdkı ve’l- Vefâ. Ente tekâbbel minha hadiyel salâvâtı şerife takabbül enla ikrame ve badel kabili minal bil fazlı vel keremi hediyeten mi rasımeten ilâ rûhitit tâhiretit zakireti’t- tayyibeti’t- atıleti hassa ennallehe sallallahu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin vesselâm
Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin vElhamdüLillâHi RABBi’l- âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatihâ maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin.. Konuşan.: bir dergi okuyor.: ………….. cevâbını vermiştir. “İbni Ömere DUÂ kılar mısın? diye sordum “Hayır!” dedi …. Kılar mıydı?. Hayır!. Ebu Bekir kılar mıydı? Hayır!. Nebî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı? Zannetmem!.” diye cevâb verdi. Ümmü Hani Hazretleri “Rasûlullahın 8 rekât namaz kıldığını, “bu ne namazı?.” diye sorduğunu “Duhâ” dediğini yazıyor..
6,4,2 rekât kaldığına dair rivâyetler vardır. Yalnız Ümmü Hani radiyallahu anhudan başka rivâyet eden yok” diye yazıyor Buharî ikinci cilt sayfa 384 bir daha var.
Hazreti Âişe, “Rasûlullah Duhâ Namazı kılar mıydı sordum.” ………….. idi Kuşluk Namazı ben kılardım Rasûlullah asla Duhâ Namazı kılmamıştır. İbni Ömer radiyallahu anh’a hitaben.: “DUHÂ Namazı kılar mısın?” diye sordum. “Hayır kılmam!” diye cevâb verdi
MSHekim.: Bunlar hiç hoşuma gitmedi.
Konuşan.: Benim de gitmedi. “Ebu Bekir kılar mıydı?” diye sordum. “Hayır!” dedi. “Ya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı?” dedim. “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kılıp kılmadığını bilmiyorum!” diye cevâb verdi. Abdurrahmân ibni Ebu beyda’dan.: “Biz Ashab-ı Kiram arasında Ümmü Hani den başka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Duhâ Namazı kıldığını gördüğüne dair kimse hiçbir haber vermedi!.” demiş. (Buharî cilt 4 sayfa 46 -48.)
MSHekim.: Hoşuma gitmedi!.
Konuşan.: Hazreti Âdem Meleklerin KâBesi diye yazmış..
MSHekim.: Bu doğru. Duhâ 8 rekât olarak kılıyoruz 8 rekât..
MSHekim.: Tâbi esâsen Şeriat ALLAHu zü’L-CeLÂL tarafından kendilerine icâzet muamelât ama Kur’ÂN Yoluyla Hadis Yoluyla gelen hükümler. Gelen hükümler gelir de fakat işlemesi de emirdir. Bu ameldir amel tarikat dediğimiz yol kat etmek için tâbi. Amel dediğimiz gelen Şeriatı işlemektir işlediyse yolu kat etmiş olu yolu tarik dediğimiz yâni tarikat dediğimiz tarik budur, yol katletmektir. Yol kat edince tâbi yükseklere daha Keşif Erbâbı olur. Kalb Perdeleri kalkar keşifiyat olur ALLAHu zü’L-CeLÂLin esmâ ve sıfatını kullandığı……… ve neticesi hakikata erer bu doğrultuda..
Konuşan.: Dergiden okuyor : Hocam şurada almış oldukları Kur’ÂNda olmayan şeyleri çıkarmakla emrolunmuşlardır Muaviye muavi CeNNetine fatihâdan çıkardılar besmele Kur’ÂNdan olmasa çıkarmazlardı İbni Kesir sayfa 45 İbni abbas.: “Kim besmeleyi terk ederse Kur’ÂNdan 114 âyeti terk etmiş olur.” demekte..
MSHekim.: İbni abbas hele ne olursa olsun hele Neml Sûresi 30 âyet “İnnehu min suleymane ve innehu bismillâhir rahmânir râhim” bunu demiş bir kere. Evet bunun dışında olanlar yâni âyettir ancak, namaz kılarken bazı Fâtihanın bir âyeti. Bazı da Neml Sûresindeki âyettir hepsi âyet dışı değil..
Konuşan.: Günahları terkedip ALLAHa yönelmeye tevbe denir. Sevâb kazanmak için yapılan tevbeye inâbe denir sürçü cezâ-i ilâhi için yapılana “evbe” denir. inâbe seçkin vekîllerin. Tevbe Peygamberlerin sıfatıdır seçkin nefsine müdâfi değildir eğer zâlimin aleyhinde olursa hakkımızı ödeşmiş oluruz, eğer sabredersek zâten ALLAH celle celâlehu onun cezâsını verecek. eğer sabredersen Devlet Adamları kötüyse sabırlı olursak ALLAH cezâsını verir aleyhinde olursa ödeşilir..
MSHekim.: Yâni Devletin aleyhine konuşmak aslında eğer zulumü varsa tehir eder. daha kendilerine de ihtiyaç tâbi fakat eğer bedDUÂ etmezse çünkü bedDUÂ hakkını almış oluyoruz. bedDUÂ da âdeta bir yâni beleya musubete bedDUÂ ediyoruz. Bundan dolayı hakkımızı gidermiş oluyoruz. Eğer karşılığı böyle bir şey etmezsek ve ALLAHa havale etsek ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Ben yeterim!.” Diyor.
Fakat bu Duhâ Namazı bu şekilde kılınır başka hadisler riyâzü’s -sâlihini getirin bakayım o kadarda şey yapma tasvir etme yâni riyâzü’s -sâlihine bakalım..
Konuşan.: Duhâ Namazının fazileti en az …. Ve ikisinin ortasını kaç rekât olduğunu açıklanması ile buna devâm hakkındadır hadisler.
Ebu Hureyre raduyallahu anhu dedi ki.: “Dostum MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem her ayda üç gün oruç tutmayı, iki rekât Kuşluk Namazını kılmayı ve, uyumadan önce zikrini edâ etmeyi emir ve tavsiye buyurdu.”
Ebu zer radiyallahu anhu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir.: “Sizden birinizin vücudunuzdaki ek yerinin her biri üzerine ayrı bir sadaka vâcib olur. Tesbih bir sadaka, her kavl bir sadaka, her benli Kelîme-i Tevhid bir sadaka, her tedbir bir sadakadır, iyiliği emretmek de bir sadaka. Münkerden Nekir bir sadakadır, birinizin kuşluk vakti kılacağı iki vakit namaz bu sayılanların hepsine bedel tâbi gelir.”
Müslüm Hazreti Âişe raduyallahu anha dedi ki.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Duhâ Namazıkı 4 rekât kılar ALLAHın dilediği kadar artırırdı” buyurur.
Duhâ var mıdır yok mudur Müslim bu Müslim bak Buharî de yanlış okumuş İbni Halid Falide binti Ebu halid radiyallahu anha dedi ki.: “Ben Fetih Günü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim kendisini yıkanırken buldum yıkandıktan ayrılırken 8 rekât namaz kıldı. Bu namaz Duhâ idi.”
Buharî ve Müslim Duhâ Namazının sıcağın arttığı ve Duhâ Vakti güneşin …. Seyyid bin Erkam radiyallahu anhudan rivâyet edildi.: “Bu Zât, Kuşluk Namazını ilk vaktinde kılan bir topluluk gördü ve kendilerine şöyle dedi.: “Bunlar kıldıkları namazın bundan sonraki ilk vakitte kılmanın daha faziletli olduğunu muhakkak biliyorlardı. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Duhâ Namazı deve yavrularının ayağının sıcakta yandığı zamandır.” Buyurdu.. Müslim..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin.. Konuşan.: bir dergi okuyor.: ………….. cevâbını vermiştir. “İbni Ömere DUÂ kılar mısın? diye sordum “Hayır!” dedi …. Kılar mıydı?. Hayır!. Ebu Bekir kılar mıydı? Hayır!. Nebî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı? Zannetmem!.” diye cevâb verdi. Ümmü Hani Hazretleri “Rasûlullahın 8 rekât namaz kıldığını, “bu ne namazı?.” diye sorduğunu “Duhâ” dediğini yazıyor..
6,4,2 rekât kaldığına dair rivâyetler vardır. Yalnız Ümmü Hani radiyallahu anhudan başka rivâyet eden yok” diye yazıyor Buharî ikinci cilt sayfa 384 bir daha var.
Hazreti Âişe, “Rasûlullah Duhâ Namazı kılar mıydı sordum.” ………….. idi Kuşluk Namazı ben kılardım Rasûlullah asla Duhâ Namazı kılmamıştır. İbni Ömer radiyallahu anh’a hitaben.: “DUHÂ Namazı kılar mısın?” diye sordum. “Hayır kılmam!” diye cevâb verdi
MSHekim.: Bunlar hiç hoşuma gitmedi.
Konuşan.: Benim de gitmedi. “Ebu Bekir kılar mıydı?” diye sordum. “Hayır!” dedi. “Ya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı?” dedim. “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kılıp kılmadığını bilmiyorum!” diye cevâb verdi. Abdurrahmân ibni Ebu beyda’dan.: “Biz Ashab-ı Kiram arasında Ümmü Hani den başka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Duhâ Namazı kıldığını gördüğüne dair kimse hiçbir haber vermedi!.” demiş. (Buharî cilt 4 sayfa 46 -48.)
MSHekim.: Hoşuma gitmedi!.
Konuşan.: Hazreti Âdem Meleklerin KâBesi diye yazmış..
MSHekim.: Bu doğru. Duhâ 8 rekât olarak kılıyoruz 8 rekât..
MSHekim.: Tâbi esâsen Şeriat ALLAHu zü’L-CeLÂL tarafından kendilerine icâzet muamelât ama Kur’ÂN Yoluyla Hadis Yoluyla gelen hükümler. Gelen hükümler gelir de fakat işlemesi de emirdir. Bu ameldir amel tarikat dediğimiz yol kat etmek için tâbi. Amel dediğimiz gelen Şeriatı işlemektir işlediyse yolu kat etmiş olu yolu tarik dediğimiz yâni tarikat dediğimiz tarik budur, yol katletmektir. Yol kat edince tâbi yükseklere daha Keşif Erbâbı olur. Kalb Perdeleri kalkar keşifiyat olur ALLAHu zü’L-CeLÂLin esmâ ve sıfatını kullandığı……… ve neticesi hakikata erer bu doğrultuda..
Konuşan.: Dergiden okuyor : Hocam şurada almış oldukları Kur’ÂNda olmayan şeyleri çıkarmakla emrolunmuşlardır Muaviye muavi CeNNetine fatihâdan çıkardılar besmele Kur’ÂNdan olmasa çıkarmazlardı İbni Kesir sayfa 45 İbni abbas.: “Kim besmeleyi terk ederse Kur’ÂNdan 114 âyeti terk etmiş olur.” demekte..
MSHekim.: İbni abbas hele ne olursa olsun hele Neml Sûresi 30 âyet “İnnehu min suleymane ve innehu bismillâhir rahmânir râhim” bunu demiş bir kere. Evet bunun dışında olanlar yâni âyettir ancak, namaz kılarken bazı Fâtihanın bir âyeti. Bazı da Neml Sûresindeki âyettir hepsi âyet dışı değil..
Konuşan.: Günahları terkedip ALLAHa yönelmeye tevbe denir. Sevâb kazanmak için yapılan tevbeye inâbe denir sürçü cezâ-i ilâhi için yapılana “evbe” denir. inâbe seçkin vekîllerin. Tevbe Peygamberlerin sıfatıdır seçkin nefsine müdâfi değildir eğer zâlimin aleyhinde olursa hakkımızı ödeşmiş oluruz, eğer sabredersek zâten ALLAH celle celâlehu onun cezâsını verecek. eğer sabredersen Devlet Adamları kötüyse sabırlı olursak ALLAH cezâsını verir aleyhinde olursa ödeşilir..
MSHekim.: Yâni Devletin aleyhine konuşmak aslında eğer zulumü varsa tehir eder. daha kendilerine de ihtiyaç tâbi fakat eğer bedDUÂ etmezse çünkü bedDUÂ hakkını almış oluyoruz. bedDUÂ da âdeta bir yâni beleya musubete bedDUÂ ediyoruz. Bundan dolayı hakkımızı gidermiş oluyoruz. Eğer karşılığı böyle bir şey etmezsek ve ALLAHa havale etsek ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Ben yeterim!.” Diyor.
Fakat bu Duhâ Namazı bu şekilde kılınır başka hadisler riyâzü’s -sâlihini getirin bakayım o kadarda şey yapma tasvir etme yâni riyâzü’s -sâlihine bakalım..
Konuşan.: Duhâ Namazının fazileti en az …. Ve ikisinin ortasını kaç rekât olduğunu açıklanması ile buna devâm hakkındadır hadisler.
Ebu Hureyre raduyallahu anhu dedi ki.: “Dostum MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem her ayda üç gün oruç tutmayı, iki rekât Kuşluk Namazını kılmayı ve, uyumadan önce zikrini edâ etmeyi emir ve tavsiye buyurdu.”
Ebu zer radiyallahu anhu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir.: “Sizden birinizin vücudunuzdaki ek yerinin her biri üzerine ayrı bir sadaka vâcib olur. Tesbih bir sadaka, her kavl bir sadaka, her benli Kelîme-i Tevhid bir sadaka, her tedbir bir sadakadır, iyiliği emretmek de bir sadaka. Münkerden Nekir bir sadakadır, birinizin kuşluk vakti kılacağı iki vakit namaz bu sayılanların hepsine bedel tâbi gelir.”
Müslüm Hazreti Âişe raduyallahu anha dedi ki.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Duhâ Namazıkı 4 rekât kılar ALLAHın dilediği kadar artırırdı” buyurur.
Duhâ var mıdır yok mudur Müslim bu Müslim bak Buharî de yanlış okumuş İbni Halid Falide binti Ebu halid radiyallahu anha dedi ki.: “Ben Fetih Günü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim kendisini yıkanırken buldum yıkandıktan ayrılırken 8 rekât namaz kıldı. Bu namaz Duhâ idi.”
Buharî ve Müslim Duhâ Namazının sıcağın arttığı ve Duhâ Vakti güneşin …. Seyyid bin Erkam radiyallahu anhudan rivâyet edildi.: “Bu Zât, Kuşluk Namazını ilk vaktinde kılan bir topluluk gördü ve kendilerine şöyle dedi.: “Bunlar kıldıkları namazın bundan sonraki ilk vakitte kılmanın daha faziletli olduğunu muhakkak biliyorlardı. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Duhâ Namazı deve yavrularının ayağının sıcakta yandığı zamandır.” Buyurdu.. Müslim..
MSHekim.: Duhâ Namazı.. Duhâ Namazı.. Münâfık buna müktedir değildir. Anlattığı şeylerin hiçbir değer-i harbiyesi yoktur anlattığı, ne bu kurban hiç aslı yoktur velevki …. Aynı zamanda Duhâ yoktur.. teheccüd mü?. Teheccüd, esâsen la yebbi zenbil geldiğinde tamamen farzî durumundadır. yâni Rasûlullah ve cemâatının fakat bir senelik bir devre içerisinde sürenin âhirinde tevsilât geldi ve farzîyeti kalkmıştır ve hele bilhassa kısaltılmıştır. Evvelisi gecenin tamamı en azından yarısı ikmal ederlerdi. Sonra nasıl ki artık;
وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا
“Ve mine’l- leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ (tavîlen).: Ve artık, gecenin bir kısmında O'na secde et. Ve geceleyin uzun uzun O'nu tesbih et.” (İnsân 76/26)
Kur’ÂN bu kadara indirmiş ALLAHu zü’L-CeLÂL bu başında yâni bir başka gelen emir sürenin sonunda neşretmiştir fakat sonundaki olan nesri de RABBımız miraç hadisesinin üzerinde büyük farz olunca bunlar tamamen durdu.
Farzîyet yok farzîyet olan =>Beş vakit namaz.. Böyle Teheccüc Bayram bunların hepsi sûredir..
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nâfile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ÂN'la) Teheccüd Namazı kıl! RABBinin seni Makam-ı Mahmud'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)
Teheccüd, esâsen bizim gibi hatalı kimselerin kefâret yönelen nâfi sebebleri budur. Yâni hataları gidermektir Rasûlullah Efendimizin yapmış olmasıdır bu esâsen sebebleri bu nâfi kısmı hataları giderebilmek içindir.. Bayram Namazı..Namazı başka şekil……. Böyle bir farzîyeti yok. Evet çok anınca vacibiyet durumuna getirmiş ama farzîyet durumu yok..
Konuşan.: Yolda hepimiz Seferi Namaz kıldık aklıma şey geldi ……. Hadi imam da seferiyse farz-ı mahal imama da uyduk ikinci tâhiyatta yetiştik İkindiyi kılabilir miyin?.
MSHekim.: Sıkıntı yok!. Nedir Kur’ÂN okunmuş artık Kur’ÂN tâbi vâcibtir ama İmama tâbiyet de vardır. İmama tâbi olduğu zaman imâmin telâfiyeti vardır bu 3. Ciltte Kâmil-i İmân orada okuyoruz. Aleyhisselât ü vesselâmın yapmadığı birşeyi Sünnet olmaz, yaparsa eğer Sünnet olur bu kadar tavsiye olunur.
Konuşan.: ses anlaşılamıyor..
MSHekim.: Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki secdenin insanoğluna …. Yakışıyordu bazı secdeler ………….. halka te’sir ettiği mutlaka kendisi yapmıştı. Çünkü kendisi yapmadığı bir şeyi bile bile isrâr ederken yapmadığı var mı. Teşvik ederken kendisi yapmış Rasûlullah Aleyhisselât ü vesselâm..
Bu âyete bağlıyoruz. “işlemediğini neden söylüyorsunuz” diye ALLAH İndinde en bahtiyar olacak söylediği ve yaptığı aynı olması Aleyhisselât ü vesselâm bir çoğu yaptığı yaptıklarını söylemiştir, yapmadığını söylemesi olamaz. Belki evet ayakları şişinceye kadar yapmıştır, üç defâ tekrarlamış öyle bir kalabalık olmuştur ………………ses anlaşılamıyor…………… çünkü hadisi. Bir te’vili var hadisi insan neye yararı var zararı var araştırır. Bu mesele bu vakı’a yapılan veyâ yapılması zararlı veyâ yararlı araştırır hemen kılmam veyâ kılma.. münâfık olan müktedir olamaz. Zirâ bak bu da hiç unutmamış Hadis-i Kudsî bunlar en ezucuduke en tusallihâ en tusalli lidini erbaa en tusalline evveline zalife etrike âhira..
“Ey kulum aciz misini bana yevm günün bidâyetinde dört rekâtlık kılar da bende kalan gününde bende kefil olurum” çok mühim çok bu artık selâmin bölümündedir iyi bağlar bu hadiste …………………………………….anlaşılamadı çekilmedi…………………
Ebu Hanifeye göre yâni bu dörtlük esâsen bu nâfilelerin her tâhiyatı farzdır diye bu sebebledir zirâ eğer birinci kaide meselâ eğer farz olmazsa o zaman İkindi Namazını iki rekât kıldık kalan iki rekâtı terk ediyoruz arkasından düşürüyoruz o zaman farzı terk etmiş oluyoruz o zaman eğer vâcib dediğimiz selâm verdiğimizde iş bitiyor dört demişiz amma iki rekâtta cemâata yetişmek için selâm verdik kapattık peki illâ ve illâ dörtte farzdır arada vâcib ise biz kestiğimiz zaman farzını ….. farzı dört rekâta bağlanıyorsa o zaman farzı terk etmiş oluyoruz. esâsen nâfile aksamı her iki rekâtı tâhiyatı farzdır zâten Ebu Hanifeden böyle sünnetler dörtlü diye şey yapılıyor öğlen şeysi dâhi iki mesle mesle başka bir şey yapmıyor iki onun için eğer dörtte olmazı farz olmuş olsa o zaman bir vacibi kestik devâm ettik herhangi bir dörtlük bir vakıa olursa nâfileden bırakıyoruz kalan ikisi değil mi hemen kesiyoruz ve imama bağlanıyoruz peki öteki ikisi tenzihen terk etmiş oluyoruz eğer tenzihen son ettehiyatta ise o zaman terk etmiş oluyoruz peki nefâfil kısmı muhayyeliftir meselâ İkindi Namazı hakkında hadisler iki köyünde imamı ahli ve zevâtı iki rekât ondan sonra iki rekâtı kıldınız cemâat başladıysa devâm etmek yoktur. çünkü farza yetişmek için o zaman onu da bakarsın çünkü selâm verirsin eğer bu attâhiyatı farz değilse gelecek ettehiyatı farz ise o zaman terk etmiş olursun ………… çünkü hakkında hadis iki yönlü de vardır vitirde ise vitir dâhi umumiyetle. Vitir demek tek rekâttır isterse vitiri tek başına ayrıca yapar tek başına bir rekât kılar vitir bakımından diğer mezâbide göre ancak Ebu Hanifeye üçlü olması âdeta bir parça halindedir, bağlamı vardır onu yapar diğerleri tamamen iki rekâtta selâm verir sonra bir rekât kılar yine selâm verir ve çok acele isek vitri hiç olmazsa terk etmemek için vitri kılarız. Çok kitabları var kütüphanesi öylemi böyle garib kitablar yok mu …. Ahmed bakar Hocam anlıyor kitaptan..
İhyâ el ulum hayırlı bir daha anlatmıştır yalnız ihyâel ulup mübârek gerçi emir ….. Devresi en kemâli olduğu bir devredir yâni artık tamamen böyle mürşid olacak derecede on bir sene sonra 80 bin âdet etti. Bağdatta olmakla beraber artık memleketine gitti çok hem Tarikat yönünden hem Şeriat yönünden talebeleri vardı İhyâ el ulumu o devrede yapmış tarikat çok bölümden hem çok çeşit çeşit kitabları vardır, felsefe yönünden risâle çeşit çeşit risâle, on tane risâle var fakat bu ihyâ el ulum yapılırken bazı ülâma mu’teriz oldular hatta Kadı Iyaz şifâi şunub sâhibi olan ve benzeri kimseler bazılar mesnedleri yok diyerekten yâni hadisin mesnedini belirtmemiş tâbi mesnedini belirtmeyince de ulemâ nezdinde tâbi ne hüküm vereceğini bilmiyorum.. Eee mesned olmayınca o zaman kendisi mesnedini araması lâzım bunun diye mübârek Zeynuddin Iraki Amca Iraki Hafız meşhur kitabu’l- illâh fithulu’l- ahyar yâni illâk ismi bir kitab ve umumu araştırmak sûretiyle hadiseyi yâni umuma mesned verebilmek için araştırıcı diğer böyle bu yönden hadisleri araştırıyor hangi bir kitab var. hangi hasenlik veyâ neyse bunları burada karar veriyor bazı hadisleri var ki mesnedini bulamadım diyor herhangi bir herhangi bir kitabta hadisin senedini bulamadım diyor veyâhutta şu kitabta veyâhutta şu kimseye bazılarını bulamadım diyor o sebeble İmamı Gazalî rahmetullâhi aleyh evet İmamı Gazalî gibi hele bilhassa son devrede Rasûlullaha iftira etmek veyâhutta ashabı kirâmin aşireyi mübeşşere olmak üzere seksen yedi kişiyi hadisi rivâyet ederler kim ki benim üzerime yalan uydurursa CeheNNemde yeri hazır olsun yâni aslı astarı olmayın mesnedi olmayın bir hadisi söylemek iştiradır Rasûlullah bunu esâsen CeheNNemde yeri hazırdır şimdiki İmamı Gazalî bu hadisi bilmiyor değil biliyor onun için bu o zaman Cedelcilik Devresinde tasavvufî yönünden o artık böyle kâmil şahsiyet olmasın rağmen bu şeyi tasnif etmiş ancak şu olabilir Rasûlullahtan şifâen almıştır bu şekilde fakat mesnedi de belirtmemiş bu olhabilir ama ne çâre ki bu hadisin nezdinde tâbi buna kanmazlar neden İmamı Gazalî güvendik yaptı ama başka kimse o da uydurur onun için yâni dinimizin sağlıklı olabilmesi için bir senede bağlanması mutlaka senedi kaldırırsa çok meselâ bugün on iki bin hadis var ki Râfizelerin Basrada Bağdatta o muhitlerde on iki bin hadis evet evet onun için eğer mesned yönünden dayanılacak bir mesnedi olmadıkça hadisleri uydur uydur kor nitekim Harun Reşit Devresinde münis hadis hadis uydurmuş koymuş bir kimseyi yakalamışlar isterseniz ne ederseniz vücudumu parça parça edin ben arzuladığımı yaptım içinize öyle zehirler yerleştirdim ki münis hadis artık bu benim için geçerli Harun Reşit diyor ki geber geberde sen unuttun mu Abdullah İbni Mübârek, Süfyâni Sevr.. bunlar ne oluyorlar bunlar duruyor senin bu zehirlerini hepisi bir teker teker çıkarır da gözlerine sokarlar. Onun için tâbi Mübârek meselâ Şeyh Abdulaziz Seydi Şerif Hazretleri bir Ahmedi Mübârek Muhsin diye bazı âyet okuyor hadis ihtimâli vardır diye söylüyorum hayır diyor bu hadis değil bu âyettir Kur’ÂNdan diyor..
Haa uslubundan gayrısinden nuru var Kur’ÂNın NÛRu hadisin NÛRunun şekli başla İlâhi Kur’ÂN geldiği zamanda tâbi Kur’ÂN Azîmuşan âdeta kişinin fehminden çıkarken taa göklere halk eder gider ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kur’ÂNı böyledir. Bir diğeri kudsî Rasûlullah evet Rasûlullaha varır da biraz daha yükselmesi vardır. bu kudsînin eseri ve NÛRudur diğeri Rasûlullaha ait bazıları bu katı olan Rasûlullaha varmadan kesilmiştir. Mürsel durumundadır çok acayip çok bazı sebebler Hafız değil Hafız okurken olmamış neden yanılma yapmış birşeyler olmuş NÛR kesilmiş yanılınca NÛR kesilmiş ardından NÛR çıkıyor semâya ama NÛR o yönden bakıyor çünkü Hafız değil her ki Hafızları dinlerken olmadı diyor lâ diyor. şimdilik bu habis rûhlu olan kimse Rasûlullahın Hadislerini tanımadığı takdirde o zaman hâşâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve TeALÂ vesellem hadislerini tanımadığı takdirde o zaman o söyledim ilerde Kur’ÂNa da baş kaldıracak çünkü hadisleri Rasûlullahı kendinden yâni beşeriyeti olduğu için şey vermiyor kendisine değer vermiyor. fakat Kur’ÂN-ı Azîmuşan Rasûlullahın kendinden gönderilmedi mi. Rasûlullahın aracılığıyla geliyor ya o da beşer ne oldu şimdi böyle olunca oda mı yok olur yâni ALLAH bizle doğrudan doğruya mı konuşacak aracı olmadan alır veriş mi yapacağız hâşâ çok yâni o kadar yaklaşıyor ki yâni bu aleyhisselâmı vesselâmın Deccâlin Kendisi ve Deccâlin önünde otuz kırk Deccâle gelir dini esâsen bunlar anlattıkları gibi Deccâl bir ayyaştır bir şey değildir. Esâsen din yönünden tahribâtına çalışan bir şahsiyettir kendisi her yönüyle Âlim Şeyh bu gibi bu minvâl üzere ama Dünyâ zarar veren bir şekilde esâsen dini yanlışa döndürme yönünde işte o zaman esâsen Deccâleler dinini saptırmak üzere. Yoksa Deccâl dediğimiz bu felân Deccâl doğrudan doğruya hemen dinsiz diye görükmüyor ki ilk gelişinde Efendim bu Yahudiler tamam işte âhiruzzaman Peygamberi budur diyorlar bizim anlatmış olduğumuz işte bu bir hasetlik yapıyorlar Rasûlullaha karşı Deccâle esâsen doğrudan doğruya Âhirzaman Peygamberi bu çünkü kendilerinde şey vardır istidrac var yağmur yağdırır Efendim öldürür yeniden hayat buldurur ana baba gösterir ana babanı sana gösterir.: “Evladım sen bunu kabul et, RABBını sana buldurur!”
Halbuki hep bunlar Şeytan tâbi şeylerine verilmiş istidrac yönünden kullanıyor bu şekilde işte bu esâsen Deccâle dediğimiz yâni otuz kırk hepsi aynı buyurun böyle dini konularda yer işgal ediyor buyuruyor ve bu şekilde saptırıyor esâsen ALLAH muhfazaetsin. Bunlar çok tehlikelidir çok çok.. Vallâhi Sırrı Sakati, Cüneydi Bağdadinin Şeyhidir hem Dayısı hem Şeyhidir öyle buyuruyor. Vallâhi bu Basrada öyle kimseler var ki Basra Ehli tamamen kendisine karşı tam bir i’tikadları vardır ondan birşeyler beklerler ve umarlar velâkin kendisini yakar kendisini yakar ve hiç kullara bir yarar dâhi getirmez. Kendisini felâket kendisi o umdukları kimsenin hali durumu hiçbir yere yaramıyor ama tamamen Basranın çoğu kendisine i’tikad ve inançları vardır. Umuyorlar bir şey etrafında umuyorlar. Halbuysa bir şey yoktur bir tanesi sordular da Efendim bu Abbasi Mürsi Devresinde Efendim Şamda bir Şeyh vardır çok yaygın bir şöhreti vardır mübârek şöyle buyurmuş yeryüzünde şöhreti olmuştur fakat gök âlemînde hiç esâmesi yoktur insan şöhreti eğer mertebesini aşıyorsa kendisi için belâdır ve fecidir böyle söyleriz kalb nazarında yâni böyle halkın nazarında birşeyler umuyorlar bir mertebe veriyorlar bir ilmi ne gibi şey halbuysa o dereceye sâhib değildir işte o kimse esâsen bu şöhret kendisine tamamen …
Konuşan.: Hocam kıyametle ilgili bir şey var “yüz senede bidatlar temizlenir.” diyorlar öyle bir şey var mı?.
MSHekim.: şimdilik Celâleddin Suyutî bu hadisin karşısında ALLAHu zü’L-CeLÂL Kadîrdir ümmeti her yüzsene de dini yenileyecek bir kimseler gönderir müceddidi lehum dinihâ ümmetin dinini tekrar yenileme durumu varsa bir pürüz girdiyse bunları daha da çıkarır sâdece bir kişi değil hadis yönünden çok da erbâb gelir de hadisi gayreti setri anlayacak böyle sâdece bir mihenk taşı gibi söyle düzgün hale getirir. Diğeri de i’tikad yönünden yâni ümmeti cemâatı usul yönünden çok dirâyetli bir şahsiyetler gelir velhasılı. yani pürüz şeyleri giderebilmek için böyle kimseler her asırda böyle Büyük Âlim Güzel Kimseler gönderir. anadasır asri yâni asır başında böyledir o ğünden bu güne..
İşte onun için İmâmı RABBanî buyuruyor ki evet yüz senelik olan müceddid başka bin senelik olan müceddid başka İmâmı RABBanî dinin müceddidi haa ve onun için hakikaten de Âdemden de bugüne kadar gelen Enbiyâlar yâni 124 bin Enbiyâ gelmiş 313 de Resûldür fakat her yüz sene tebeddüren bir şey değil de fakat bin senede bir gelen bayağı yep yeni bir yâni denkitaş Şeriat değişiklik var daha fazla binlik olan binin mücedidi çok daha etkili. Onun için İmâmı RABBanî Müceddidi bin sene de gelen mücediddir kendisine Rasûlullahın vermiş olduğu ferham ictihâd yönünden bu ana kadar hiç kimseye verilmemiştir. öyle diyor hakikaten müctehidlik yönünden böyle usul yönünden hadis yönünden fıkıh yönünden bilhassa hakikat yönünden tarikat mücedidi dediğimiz ve o kadar da geçmişte ve o kadar da dirâyet şeysi vardır mektubatı bu gibi şeyler zengindir maşallah. İnsan bir çok şeyleri ondan öğreniyor ve faydalanıyor ama tâbi binden sonra yâni esâsen bine kadar evet biraz ümmetimin selâhi durumları vardır öyle buyuruyor aleyhisselâmı vesselâm.: “selâhı ümmeti lehum yevmun naide fesâde yesbehu yevmu.” Ümmetimin Selâhi Devresinde yâni bir günleri vardır Fesâdi Devresinde ise yarım günü vardır. yani selâhi yönünden Rasûlullahın i’tikad ettikten ve İmâmı RABBanî bin seneye gelinceye kadar Şeriatı ahvalleri icra etmekte devâm ediyordu. Fakat binden sonra dikkat ederseniz Şeriat revâçta değil, oldukça noksanlıktadır. Çünkü fesâd artık fesâd Devresidir.. Çünkü revâçta veyâ kemâlikte bir değil noksanlıktadır o sebeble birinci gün birinci gün ileri geri değişiyor yeniden felân.
Fakat Şeriat tamamen mevcuddur fakat yarın başlayınca günden güne seneden seneye aydan aya günden güne daha fazla yok olmaya mahkum. Neticesi en şiddetli olan tâbi birgün dediğimiz bin sene, yarım gün dediğimiz beşyüz senedir. bin sene geçtiği gibi yarım günün de 400 senesi geçti. Son senesi en şiddetli olan bu son senedir. Hele bilhassa son yüz senesinin 40 yâni atmışı geçtikten sonra gelen son kırkı var ya son kırk Dünyâda daha böyle kırk hiç görülmemiştir çünkü insanlık tamamen bitiyor Şeytanlar gâlib duruma geliyor ALLAH diyen bir ferd yoktur zâten böyle olmayınca kıyamet bu misilli bu gibi insanlar üzerine kıyamet kopacaktır yâni böyle olduğu yerde Efendim işinde kabında durup dururken hemen hep böyle gidiyor çünkü ALLAH lafzı yer yüzünde hiç getirilmiyor yâni Şeytanların oyuncağı artık bunların tuzağına binmiş bu halde yâni layebte alâ vecihil ardı vel yekunu ALLAH ALLAH yeryüzünde asla ALLAH ALLAH diyecek bir ferd yok bu kırk sene böyle ve bu bu asra başlamak için bu asra başlamak için ta bu bu gün iktibâtı ne zaman nezâman hitamı başlayacak diye çok ihtiyatlar vardır kimisi günün başlagıcın oluşu kimisi Efendim Miraç Devresi kimisi Hicret Devresi kimisi Rasûlullaha i’tikad etme ama Rasûlullah bizâtihi aleyhisselâmı vesselâm çok araştırdım ve neticesi onu buldum sonuna kadar çok ihtiyaç vardı aleyhisselâm vesselâm kendi bizâtihi vermiş olduğu ma’lumat. yâni günün ihtivası Muaviyenin hilâfete girdiği andan başlıyor bu yâni bu yâni Rasûlullahı bakınız hicri tarih varya hicri tarih artık biz bunu kullanıyoruz hicri tarih diye on sene Rasûlullahın bulunuşu arkasından otuz sene Hilâfetin devâm etmesi demektir. Zâten buyuruyor ki.: “el Hilâfetin babu fihi ümmeti selâse ve seneti.” “Hilâfet BENDEN sonra ümmetimde otuz senedir.” onun için o zaman Muaviye kısmı mülüktü halife değil mülük/Emir,Kral..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin.. Konuşan.: bir dergi okuyor.: ………….. cevâbını vermiştir. “İbni Ömere DUÂ kılar mısın? diye sordum “Hayır!” dedi …. Kılar mıydı?. Hayır!. Ebu Bekir kılar mıydı? Hayır!. Nebî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı? Zannetmem!.” diye cevâb verdi. Ümmü Hani Hazretleri “Rasûlullahın 8 rekât namaz kıldığını, “bu ne namazı?.” diye sorduğunu “Duhâ” dediğini yazıyor..
6,4,2 rekât kaldığına dair rivâyetler vardır. Yalnız Ümmü Hani radiyallahu anhudan başka rivâyet eden yok” diye yazıyor Buharî ikinci cilt sayfa 384 bir daha var.
Hazreti Âişe, “Rasûlullah Duhâ Namazı kılar mıydı sordum.” ………….. idi Kuşluk Namazı ben kılardım Rasûlullah asla Duhâ Namazı kılmamıştır. İbni Ömer radiyallahu anh’a hitaben.: “DUHÂ Namazı kılar mısın?” diye sordum. “Hayır kılmam!” diye cevâb verdi
MSHekim.: Bunlar hiç hoşuma gitmedi.
Konuşan.: Benim de gitmedi. “Ebu Bekir kılar mıydı?” diye sordum. “Hayır!” dedi. “Ya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kılar mıydı?” dedim. “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kılıp kılmadığını bilmiyorum!” diye cevâb verdi. Abdurrahmân ibni Ebu beyda’dan.: “Biz Ashab-ı Kiram arasında Ümmü Hani den başka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Duhâ Namazı kıldığını gördüğüne dair kimse hiçbir haber vermedi!.” demiş. (Buharî cilt 4 sayfa 46 -48.)
MSHekim.: Hoşuma gitmedi!.
Konuşan.: Hazreti Âdem Meleklerin KâBesi diye yazmış..
MSHekim.: Bu doğru. Duhâ 8 rekât olarak kılıyoruz 8 rekât..
MSHekim.: Tâbi esâsen Şeriat ALLAHu zü’L-CeLÂL tarafından kendilerine icâzet muamelât ama Kur’ÂN Yoluyla Hadis Yoluyla gelen hükümler. Gelen hükümler gelir de fakat işlemesi de emirdir. Bu ameldir amel tarikat dediğimiz yol kat etmek için tâbi. Amel dediğimiz gelen Şeriatı işlemektir işlediyse yolu kat etmiş olu yolu tarik dediğimiz yâni tarikat dediğimiz tarik budur, yol katletmektir. Yol kat edince tâbi yükseklere daha Keşif Erbâbı olur. Kalb Perdeleri kalkar keşifiyat olur ALLAHu zü’L-CeLÂLin esmâ ve sıfatını kullandığı……… ve neticesi hakikata erer bu doğrultuda..
Konuşan.: Dergiden okuyor : Hocam şurada almış oldukları Kur’ÂNda olmayan şeyleri çıkarmakla emrolunmuşlardır Muaviye muavi CeNNetine fatihâdan çıkardılar besmele Kur’ÂNdan olmasa çıkarmazlardı İbni Kesir sayfa 45 İbni abbas.: “Kim besmeleyi terk ederse Kur’ÂNdan 114 âyeti terk etmiş olur.” demekte..
MSHekim.: İbni abbas hele ne olursa olsun hele Neml Sûresi 30 âyet “İnnehu min suleymane ve innehu bismillâhir rahmânir râhim” bunu demiş bir kere. Evet bunun dışında olanlar yâni âyettir ancak, namaz kılarken bazı Fâtihanın bir âyeti. Bazı da Neml Sûresindeki âyettir hepsi âyet dışı değil..
Konuşan.: Günahları terkedip ALLAHa yönelmeye tevbe denir. Sevâb kazanmak için yapılan tevbeye inâbe denir sürçü cezâ-i ilâhi için yapılana “evbe” denir. inâbe seçkin vekîllerin. Tevbe Peygamberlerin sıfatıdır seçkin nefsine müdâfi değildir eğer zâlimin aleyhinde olursa hakkımızı ödeşmiş oluruz, eğer sabredersek zâten ALLAH celle celâlehu onun cezâsını verecek. eğer sabredersen Devlet Adamları kötüyse sabırlı olursak ALLAH cezâsını verir aleyhinde olursa ödeşilir..
MSHekim.: Yâni Devletin aleyhine konuşmak aslında eğer zulumü varsa tehir eder. daha kendilerine de ihtiyaç tâbi fakat eğer bedDUÂ etmezse çünkü bedDUÂ hakkını almış oluyoruz. bedDUÂ da âdeta bir yâni beleya musubete bedDUÂ ediyoruz. Bundan dolayı hakkımızı gidermiş oluyoruz. Eğer karşılığı böyle bir şey etmezsek ve ALLAHa havale etsek ALLAHu zü’L-CeLÂL.: “Ben yeterim!.” Diyor.
Fakat bu Duhâ Namazı bu şekilde kılınır başka hadisler riyâzü’s -sâlihini getirin bakayım o kadarda şey yapma tasvir etme yâni riyâzü’s -sâlihine bakalım..
Konuşan.: Duhâ Namazının fazileti en az …. Ve ikisinin ortasını kaç rekât olduğunu açıklanması ile buna devâm hakkındadır hadisler.
Ebu Hureyre raduyallahu anhu dedi ki.: “Dostum MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem her ayda üç gün oruç tutmayı, iki rekât Kuşluk Namazını kılmayı ve, uyumadan önce zikrini edâ etmeyi emir ve tavsiye buyurdu.”
Ebu zer radiyallahu anhu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir.: “Sizden birinizin vücudunuzdaki ek yerinin her biri üzerine ayrı bir sadaka vâcib olur. Tesbih bir sadaka, her kavl bir sadaka, her benli Kelîme-i Tevhid bir sadaka, her tedbir bir sadakadır, iyiliği emretmek de bir sadaka. Münkerden Nekir bir sadakadır, birinizin kuşluk vakti kılacağı iki vakit namaz bu sayılanların hepsine bedel tâbi gelir.”
Müslüm Hazreti Âişe raduyallahu anha dedi ki.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Duhâ Namazıkı 4 rekât kılar ALLAHın dilediği kadar artırırdı” buyurur.
Duhâ var mıdır yok mudur Müslim bu Müslim bak Buharî de yanlış okumuş İbni Halid Falide binti Ebu halid radiyallahu anha dedi ki.: “Ben Fetih Günü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim kendisini yıkanırken buldum yıkandıktan ayrılırken 8 rekât namaz kıldı. Bu namaz Duhâ idi.”
Buharî ve Müslim Duhâ Namazının sıcağın arttığı ve Duhâ Vakti güneşin …. Seyyid bin Erkam radiyallahu anhudan rivâyet edildi.: “Bu Zât, Kuşluk Namazını ilk vaktinde kılan bir topluluk gördü ve kendilerine şöyle dedi.: “Bunlar kıldıkları namazın bundan sonraki ilk vakitte kılmanın daha faziletli olduğunu muhakkak biliyorlardı. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Duhâ Namazı deve yavrularının ayağının sıcakta yandığı zamandır.” Buyurdu.. Müslim..
MSHekim.: Duhâ Namazı.. Duhâ Namazı.. Münâfık buna müktedir değildir. Anlattığı şeylerin hiçbir değer-i harbiyesi yoktur anlattığı, ne bu kurban hiç aslı yoktur velevki …. Aynı zamanda Duhâ yoktur.. teheccüd mü?. Teheccüd, esâsen la yebbi zenbil geldiğinde tamamen farzî durumundadır. yâni Rasûlullah ve cemâatının fakat bir senelik bir devre içerisinde sürenin âhirinde tevsilât geldi ve farzîyeti kalkmıştır ve hele bilhassa kısaltılmıştır. Evvelisi gecenin tamamı en azından yarısı ikmal ederlerdi. Sonra nasıl ki artık;
وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا
“Ve mine’l- leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ (tavîlen).: Ve artık, gecenin bir kısmında O'na secde et. Ve geceleyin uzun uzun O'nu tesbih et.” (İnsân 76/26)
Kur’ÂN bu kadara indirmiş ALLAHu zü’L-CeLÂL bu başında yâni bir başka gelen emir sürenin sonunda neşretmiştir fakat sonundaki olan nesri de RABBımız miraç hadisesinin üzerinde büyük farz olunca bunlar tamamen durdu.
Farzîyet yok farzîyet olan =>Beş vakit namaz.. Böyle Teheccüc Bayram bunların hepsi sûredir..
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nâfile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ÂN'la) Teheccüd Namazı kıl! RABBinin seni Makam-ı Mahmud'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)
Teheccüd, esâsen bizim gibi hatalı kimselerin kefâret yönelen nâfi sebebleri budur. Yâni hataları gidermektir Rasûlullah Efendimizin yapmış olmasıdır bu esâsen sebebleri bu nâfi kısmı hataları giderebilmek içindir.. Bayram Namazı..Namazı başka şekil……. Böyle bir farzîyeti yok. Evet çok anınca vacibiyet durumuna getirmiş ama farzîyet durumu yok..
Konuşan.: Yolda hepimiz Seferi Namaz kıldık aklıma şey geldi ……. Hadi imam da seferiyse farz-ı mahal imama da uyduk ikinci tâhiyatta yetiştik İkindiyi kılabilir miyin?.
MSHekim.: Sıkıntı yok!. Nedir Kur’ÂN okunmuş artık Kur’ÂN tâbi vâcibtir ama İmama tâbiyet de vardır. İmama tâbi olduğu zaman imâmin telâfiyeti vardır bu 3. Ciltte Kâmil-i İmân orada okuyoruz. Aleyhisselât ü vesselâmın yapmadığı birşeyi Sünnet olmaz, yaparsa eğer Sünnet olur bu kadar tavsiye olunur.
Konuşan.: ses anlaşılamıyor..
MSHekim.: Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki secdenin insanoğluna …. Yakışıyordu bazı secdeler ………….. halka te’sir ettiği mutlaka kendisi yapmıştı. Çünkü kendisi yapmadığı bir şeyi bile bile isrâr ederken yapmadığı var mı. Teşvik ederken kendisi yapmış Rasûlullah Aleyhisselât ü vesselâm..
Bu âyete bağlıyoruz. “işlemediğini neden söylüyorsunuz” diye ALLAH İndinde en bahtiyar olacak söylediği ve yaptığı aynı olması Aleyhisselât ü vesselâm bir çoğu yaptığı yaptıklarını söylemiştir, yapmadığını söylemesi olamaz. Belki evet ayakları şişinceye kadar yapmıştır, üç defâ tekrarlamış öyle bir kalabalık olmuştur ………………ses anlaşılamıyor…………… çünkü hadisi. Bir te’vili var hadisi insan neye yararı var zararı var araştırır. Bu mesele bu vakı’a yapılan veyâ yapılması zararlı veyâ yararlı araştırır hemen kılmam veyâ kılma.. münâfık olan müktedir olamaz. Zirâ bak bu da hiç unutmamış Hadis-i Kudsî bunlar en ezucuduke en tusallihâ en tusalli lidini erbaa en tusalline evveline zalife etrike âhira..
“Ey kulum aciz misini bana yevm günün bidâyetinde dört rekâtlık kılar da bende kalan gününde bende kefil olurum” çok mühim çok bu artık selâmin bölümündedir iyi bağlar bu hadiste …………………………………….anlaşılamadı çekilmedi…………………
Ebu Hanifeye göre yâni bu dörtlük esâsen bu nâfilelerin her tâhiyatı farzdır diye bu sebebledir zirâ eğer birinci kaide meselâ eğer farz olmazsa o zaman İkindi Namazını iki rekât kıldık kalan iki rekâtı terk ediyoruz arkasından düşürüyoruz o zaman farzı terk etmiş oluyoruz o zaman eğer vâcib dediğimiz selâm verdiğimizde iş bitiyor dört demişiz amma iki rekâtta cemâata yetişmek için selâm verdik kapattık peki illâ ve illâ dörtte farzdır arada vâcib ise biz kestiğimiz zaman farzını ….. farzı dört rekâta bağlanıyorsa o zaman farzı terk etmiş oluyoruz. esâsen nâfile aksamı her iki rekâtı tâhiyatı farzdır zâten Ebu Hanifeden böyle sünnetler dörtlü diye şey yapılıyor öğlen şeysi dâhi iki mesle mesle başka bir şey yapmıyor iki onun için eğer dörtte olmazı farz olmuş olsa o zaman bir vacibi kestik devâm ettik herhangi bir dörtlük bir vakıa olursa nâfileden bırakıyoruz kalan ikisi değil mi hemen kesiyoruz ve imama bağlanıyoruz peki öteki ikisi tenzihen terk etmiş oluyoruz eğer tenzihen son ettehiyatta ise o zaman terk etmiş oluyoruz peki nefâfil kısmı muhayyeliftir meselâ İkindi Namazı hakkında hadisler iki köyünde imamı ahli ve zevâtı iki rekât ondan sonra iki rekâtı kıldınız cemâat başladıysa devâm etmek yoktur. çünkü farza yetişmek için o zaman onu da bakarsın çünkü selâm verirsin eğer bu attâhiyatı farz değilse gelecek ettehiyatı farz ise o zaman terk etmiş olursun ………… çünkü hakkında hadis iki yönlü de vardır vitirde ise vitir dâhi umumiyetle. Vitir demek tek rekâttır isterse vitiri tek başına ayrıca yapar tek başına bir rekât kılar vitir bakımından diğer mezâbide göre ancak Ebu Hanifeye üçlü olması âdeta bir parça halindedir, bağlamı vardır onu yapar diğerleri tamamen iki rekâtta selâm verir sonra bir rekât kılar yine selâm verir ve çok acele isek vitri hiç olmazsa terk etmemek için vitri kılarız. Çok kitabları var kütüphanesi öylemi böyle garib kitablar yok mu …. Ahmed bakar Hocam anlıyor kitaptan..
İhyâ el ulum hayırlı bir daha anlatmıştır yalnız ihyâel ulup mübârek gerçi emir ….. Devresi en kemâli olduğu bir devredir yâni artık tamamen böyle mürşid olacak derecede on bir sene sonra 80 bin âdet etti. Bağdatta olmakla beraber artık memleketine gitti çok hem Tarikat yönünden hem Şeriat yönünden talebeleri vardı İhyâ el ulumu o devrede yapmış tarikat çok bölümden hem çok çeşit çeşit kitabları vardır, felsefe yönünden risâle çeşit çeşit risâle, on tane risâle var fakat bu ihyâ el ulum yapılırken bazı ülâma mu’teriz oldular hatta Kadı Iyaz şifâi şunub sâhibi olan ve benzeri kimseler bazılar mesnedleri yok diyerekten yâni hadisin mesnedini belirtmemiş tâbi mesnedini belirtmeyince de ulemâ nezdinde tâbi ne hüküm vereceğini bilmiyorum.. Eee mesned olmayınca o zaman kendisi mesnedini araması lâzım bunun diye mübârek Zeynuddin Iraki Amca Iraki Hafız meşhur kitabu’l- illâh fithulu’l- ahyar yâni illâk ismi bir kitab ve umumu araştırmak sûretiyle hadiseyi yâni umuma mesned verebilmek için araştırıcı diğer böyle bu yönden hadisleri araştırıyor hangi bir kitab var. hangi hasenlik veyâ neyse bunları burada karar veriyor bazı hadisleri var ki mesnedini bulamadım diyor herhangi bir herhangi bir kitabta hadisin senedini bulamadım diyor veyâhutta şu kitabta veyâhutta şu kimseye bazılarını bulamadım diyor o sebeble İmamı Gazalî rahmetullâhi aleyh evet İmamı Gazalî gibi hele bilhassa son devrede Rasûlullaha iftira etmek veyâhutta ashabı kirâmin aşireyi mübeşşere olmak üzere seksen yedi kişiyi hadisi rivâyet ederler kim ki benim üzerime yalan uydurursa CeheNNemde yeri hazır olsun yâni aslı astarı olmayın mesnedi olmayın bir hadisi söylemek iştiradır Rasûlullah bunu esâsen CeheNNemde yeri hazırdır şimdiki İmamı Gazalî bu hadisi bilmiyor değil biliyor onun için bu o zaman Cedelcilik Devresinde tasavvufî yönünden o artık böyle kâmil şahsiyet olmasın rağmen bu şeyi tasnif etmiş ancak şu olabilir Rasûlullahtan şifâen almıştır bu şekilde fakat mesnedi de belirtmemiş bu olhabilir ama ne çâre ki bu hadisin nezdinde tâbi buna kanmazlar neden İmamı Gazalî güvendik yaptı ama başka kimse o da uydurur onun için yâni dinimizin sağlıklı olabilmesi için bir senede bağlanması mutlaka senedi kaldırırsa çok meselâ bugün on iki bin hadis var ki Râfizelerin Basrada Bağdatta o muhitlerde on iki bin hadis evet evet onun için eğer mesned yönünden dayanılacak bir mesnedi olmadıkça hadisleri uydur uydur kor nitekim Harun Reşit Devresinde münis hadis hadis uydurmuş koymuş bir kimseyi yakalamışlar isterseniz ne ederseniz vücudumu parça parça edin ben arzuladığımı yaptım içinize öyle zehirler yerleştirdim ki münis hadis artık bu benim için geçerli Harun Reşit diyor ki geber geberde sen unuttun mu Abdullah İbni Mübârek, Süfyâni Sevr.. bunlar ne oluyorlar bunlar duruyor senin bu zehirlerini hepisi bir teker teker çıkarır da gözlerine sokarlar. Onun için tâbi Mübârek meselâ Şeyh Abdulaziz Seydi Şerif Hazretleri bir Ahmedi Mübârek Muhsin diye bazı âyet okuyor hadis ihtimâli vardır diye söylüyorum hayır diyor bu hadis değil bu âyettir Kur’ÂNdan diyor..
Haa uslubundan gayrısinden nuru var Kur’ÂNın NÛRu hadisin NÛRunun şekli başla İlâhi Kur’ÂN geldiği zamanda tâbi Kur’ÂN Azîmuşan âdeta kişinin fehminden çıkarken taa göklere halk eder gider ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kur’ÂNı böyledir. Bir diğeri kudsî Rasûlullah evet Rasûlullaha varır da biraz daha yükselmesi vardır. bu kudsînin eseri ve NÛRudur diğeri Rasûlullaha ait bazıları bu katı olan Rasûlullaha varmadan kesilmiştir. Mürsel durumundadır çok acayip çok bazı sebebler Hafız değil Hafız okurken olmamış neden yanılma yapmış birşeyler olmuş NÛR kesilmiş yanılınca NÛR kesilmiş ardından NÛR çıkıyor semâya ama NÛR o yönden bakıyor çünkü Hafız değil her ki Hafızları dinlerken olmadı diyor lâ diyor. şimdilik bu habis rûhlu olan kimse Rasûlullahın Hadislerini tanımadığı takdirde o zaman hâşâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve TeALÂ vesellem hadislerini tanımadığı takdirde o zaman o söyledim ilerde Kur’ÂNa da baş kaldıracak çünkü hadisleri Rasûlullahı kendinden yâni beşeriyeti olduğu için şey vermiyor kendisine değer vermiyor. fakat Kur’ÂN-ı Azîmuşan Rasûlullahın kendinden gönderilmedi mi. Rasûlullahın aracılığıyla geliyor ya o da beşer ne oldu şimdi böyle olunca oda mı yok olur yâni ALLAH bizle doğrudan doğruya mı konuşacak aracı olmadan alır veriş mi yapacağız hâşâ çok yâni o kadar yaklaşıyor ki yâni bu aleyhisselâmı vesselâmın Deccâlin Kendisi ve Deccâlin önünde otuz kırk Deccâle gelir dini esâsen bunlar anlattıkları gibi Deccâl bir ayyaştır bir şey değildir. Esâsen din yönünden tahribâtına çalışan bir şahsiyettir kendisi her yönüyle Âlim Şeyh bu gibi bu minvâl üzere ama Dünyâ zarar veren bir şekilde esâsen dini yanlışa döndürme yönünde işte o zaman esâsen Deccâleler dinini saptırmak üzere. Yoksa Deccâl dediğimiz bu felân Deccâl doğrudan doğruya hemen dinsiz diye görükmüyor ki ilk gelişinde Efendim bu Yahudiler tamam işte âhiruzzaman Peygamberi budur diyorlar bizim anlatmış olduğumuz işte bu bir hasetlik yapıyorlar Rasûlullaha karşı Deccâle esâsen doğrudan doğruya Âhirzaman Peygamberi bu çünkü kendilerinde şey vardır istidrac var yağmur yağdırır Efendim öldürür yeniden hayat buldurur ana baba gösterir ana babanı sana gösterir.: “Evladım sen bunu kabul et, RABBını sana buldurur!”
Halbuki hep bunlar Şeytan tâbi şeylerine verilmiş istidrac yönünden kullanıyor bu şekilde işte bu esâsen Deccâle dediğimiz yâni otuz kırk hepsi aynı buyurun böyle dini konularda yer işgal ediyor buyuruyor ve bu şekilde saptırıyor esâsen ALLAH muhfazaetsin. Bunlar çok tehlikelidir çok çok.. Vallâhi Sırrı Sakati, Cüneydi Bağdadinin Şeyhidir hem Dayısı hem Şeyhidir öyle buyuruyor. Vallâhi bu Basrada öyle kimseler var ki Basra Ehli tamamen kendisine karşı tam bir i’tikadları vardır ondan birşeyler beklerler ve umarlar velâkin kendisini yakar kendisini yakar ve hiç kullara bir yarar dâhi getirmez. Kendisini felâket kendisi o umdukları kimsenin hali durumu hiçbir yere yaramıyor ama tamamen Basranın çoğu kendisine i’tikad ve inançları vardır. Umuyorlar bir şey etrafında umuyorlar. Halbuysa bir şey yoktur bir tanesi sordular da Efendim bu Abbasi Mürsi Devresinde Efendim Şamda bir Şeyh vardır çok yaygın bir şöhreti vardır mübârek şöyle buyurmuş yeryüzünde şöhreti olmuştur fakat gök âlemînde hiç esâmesi yoktur insan şöhreti eğer mertebesini aşıyorsa kendisi için belâdır ve fecidir böyle söyleriz kalb nazarında yâni böyle halkın nazarında birşeyler umuyorlar bir mertebe veriyorlar bir ilmi ne gibi şey halbuysa o dereceye sâhib değildir işte o kimse esâsen bu şöhret kendisine tamamen …
Konuşan.: Hocam kıyametle ilgili bir şey var “yüz senede bidatlar temizlenir.” diyorlar öyle bir şey var mı?.
MSHekim.: şimdilik Celâleddin Suyutî bu hadisin karşısında ALLAHu zü’L-CeLÂL Kadîrdir ümmeti her yüzsene de dini yenileyecek bir kimseler gönderir müceddidi lehum dinihâ ümmetin dinini tekrar yenileme durumu varsa bir pürüz girdiyse bunları daha da çıkarır sâdece bir kişi değil hadis yönünden çok da erbâb gelir de hadisi gayreti setri anlayacak böyle sâdece bir mihenk taşı gibi söyle düzgün hale getirir. Diğeri de i’tikad yönünden yâni ümmeti cemâatı usul yönünden çok dirâyetli bir şahsiyetler gelir velhasılı. yani pürüz şeyleri giderebilmek için böyle kimseler her asırda böyle Büyük Âlim Güzel Kimseler gönderir. anadasır asri yâni asır başında böyledir o ğünden bu güne..
İşte onun için İmâmı RABBanî buyuruyor ki evet yüz senelik olan müceddid başka bin senelik olan müceddid başka İmâmı RABBanî dinin müceddidi haa ve onun için hakikaten de Âdemden de bugüne kadar gelen Enbiyâlar yâni 124 bin Enbiyâ gelmiş 313 de Resûldür fakat her yüz sene tebeddüren bir şey değil de fakat bin senede bir gelen bayağı yep yeni bir yâni denkitaş Şeriat değişiklik var daha fazla binlik olan binin mücedidi çok daha etkili. Onun için İmâmı RABBanî Müceddidi bin sene de gelen mücediddir kendisine Rasûlullahın vermiş olduğu ferham ictihâd yönünden bu ana kadar hiç kimseye verilmemiştir. öyle diyor hakikaten müctehidlik yönünden böyle usul yönünden hadis yönünden fıkıh yönünden bilhassa hakikat yönünden tarikat mücedidi dediğimiz ve o kadar da geçmişte ve o kadar da dirâyet şeysi vardır mektubatı bu gibi şeyler zengindir maşallah. İnsan bir çok şeyleri ondan öğreniyor ve faydalanıyor ama tâbi binden sonra yâni esâsen bine kadar evet biraz ümmetimin selâhi durumları vardır öyle buyuruyor aleyhisselâmı vesselâm.: “selâhı ümmeti lehum yevmun naide fesâde yesbehu yevmu.” Ümmetimin Selâhi Devresinde yâni bir günleri vardır Fesâdi Devresinde ise yarım günü vardır. yani selâhi yönünden Rasûlullahın i’tikad ettikten ve İmâmı RABBanî bin seneye gelinceye kadar Şeriatı ahvalleri icra etmekte devâm ediyordu. Fakat binden sonra dikkat ederseniz Şeriat revâçta değil, oldukça noksanlıktadır. Çünkü fesâd artık fesâd Devresidir.. Çünkü revâçta veyâ kemâlikte bir değil noksanlıktadır o sebeble birinci gün birinci gün ileri geri değişiyor yeniden felân.
Fakat Şeriat tamamen mevcuddur fakat yarın başlayınca günden güne seneden seneye aydan aya günden güne daha fazla yok olmaya mahkum. Neticesi en şiddetli olan tâbi birgün dediğimiz bin sene, yarım gün dediğimiz beşyüz senedir. bin sene geçtiği gibi yarım günün de 400 senesi geçti. Son senesi en şiddetli olan bu son senedir. Hele bilhassa son yüz senesinin 40 yâni atmışı geçtikten sonra gelen son kırkı var ya son kırk Dünyâda daha böyle kırk hiç görülmemiştir çünkü insanlık tamamen bitiyor Şeytanlar gâlib duruma geliyor ALLAH diyen bir ferd yoktur zâten böyle olmayınca kıyamet bu misilli bu gibi insanlar üzerine kıyamet kopacaktır yâni böyle olduğu yerde Efendim işinde kabında durup dururken hemen hep böyle gidiyor çünkü ALLAH lafzı yer yüzünde hiç getirilmiyor yâni Şeytanların oyuncağı artık bunların tuzağına binmiş bu halde yâni layebte alâ vecihil ardı vel yekunu ALLAH ALLAH yeryüzünde asla ALLAH ALLAH diyecek bir ferd yok bu kırk sene böyle ve bu bu asra başlamak için bu asra başlamak için ta bu bu gün iktibâtı ne zaman nezâman hitamı başlayacak diye çok ihtiyatlar vardır kimisi günün başlagıcın oluşu kimisi Efendim Miraç Devresi kimisi Hicret Devresi kimisi Rasûlullaha i’tikad etme ama Rasûlullah bizâtihi aleyhisselâmı vesselâm çok araştırdım ve neticesi onu buldum sonuna kadar çok ihtiyaç vardı aleyhisselâm vesselâm kendi bizâtihi vermiş olduğu ma’lumat. yâni günün ihtivası Muaviyenin hilâfete girdiği andan başlıyor bu yâni bu yâni Rasûlullahı bakınız hicri tarih varya hicri tarih artık biz bunu kullanıyoruz hicri tarih diye on sene Rasûlullahın bulunuşu arkasından otuz sene Hilâfetin devâm etmesi demektir. Zâten buyuruyor ki.: “el Hilâfetin babu fihi ümmeti selâse ve seneti.” “Hilâfet BENDEN sonra ümmetimde otuz senedir.” onun için o zaman Muaviye kısmı mülüktü halife değil mülük/Emir,Kral..
Konuşan.: Cemâl Kaplan gibi..
MSHekim.: Cemâlettin daha beteri.. İşte biz o Alamanyada bulunan Mollaya var ya Cemâl Kaplan ona biz hadisleri yazdık onun yanında çalışan kimseye vermiştik.: “Bunu Halifeye verebilir misiniz?” dedik “veririz” biraz atılgan yazdık ve kendisinde olan işi gören kimseye vermiş onu vermiş bir miktar sonra sormuş.: “Halife Hazretleri ne cevâb verdi. Bir şey söylemedi ama bunu gönderen bir cevâb istiyor Halife Hazretlerine sor bir cevâb versin. Halife Hazretlerine gitmiş hadiseyi anlatırken.: “Şöyle adam şöyle diye anlatıyor şöyle elini yüzüne sıvazlamış bunlar ulemâdır bunlarla uğraşılmaz!.” Diye. Hakikaten de fazla kalmadı artık bu Adam gelişinde o âhirete gitmişti çünkü..
Aleyhisselâmı vesselâm buyuruyor ki esâsen.: “el Hilâfeti tül Medine ve’l- mülükü fi’ş- Şam.: Halifelik Medine’dedir ama Şam’da ise Mülük.. bir kere orada halifelik yok bu net!. Bir de buyuruyor aleyhisselâmı vesselâm.: “el Hilâfeti badi ümmeti selâseten ve seneten.” Muaviye mülüktür. “BENden sonra hilâfet ancak otuz sene Ümmetimde otuz sene halifelik var ondan sonra mülüktür.. “badeul cebbarı.: arkasında cebbâr var..”
Peki bu Adam şimdi sen Alamanyada bin küsür sene hâlâ Halfe davasında ne edersin hiç mi sende ilim yok mu!. Adam şey etmiş yâni çarptı.. Şimdilik bir de halife olmuş Kaddâfi Kaddâfi..
Konuşan.: O, Cuma Namazı kıldırdı ya internette Halife oldu diye dedi kodular var Kaddâfi Cuma Namazı kıldırdı. Ama millet yağmaladı Cuma Namazı kıldıkları alanda ne buldularsa..
MSHekim.: İyi böyle halife böyle olur bu kul kaldırıyor MuhaMMede kul diye söylemiş şimdi kul diye kime diyeceksin ve hacca hiç göndermiyor hiçbir yerden kimseyi gidip de orada Arafatta Amerikanın uçaklarının uçuşunu mı göreceksiniz.. Böyle bir şey yok bazı Mısıra kızınca.: “Gidip de o Hacer dediğimiz kipti, orada Safâda DUÂ mı yapacaksınız!.” felân felân..
Konuşan.: Onlar bilmiyorlar kusura bakmasınlar ben de diyorum işte bak ALLAH bereket versin ALLAH şifâ versin İslâmın şartı beş yerine geldi iyi bugün ALLAH YoLundan geri kalmadı..
MSHekim.: Tamam tamam oldu mu.. imâna çıkmadı mı İslâmda mı kaldı heee heee.. Yâni hakikaten o kadarda devreye gelmişiz ki kişi yaptığını hiç düşünmüyor ne istinaden nedir bu esâsen Alamanyada Gayri Müslim bir himâyesi altında onların şeysi altında duruyorsunuz, bir hürmetiniz yok, bir şeyiniz yok!. Neysine hilâfet kimin üzerine teakum edeceksiniz. Bir tanesi Şeyhül İslâm olmuş. Bir tanesi Halife olmuş münâzara ediyorlar.. “Ben emretmeyince Cuma Namazı dâhi kılamazsınız!” “Amma ben senden emir almıyorum ki ben kendim etrafından ben kendim İslâmı..” diyor.. bir kere çocuklar gibi yâni çocuklar bile yaparken bunlar nedir ne derler bilmemki kısaca Hazreti Enes İbni mâlik radiyallaha anhu.: “Men mi yevmin ilâ vellezi badehu şerremen vuhattata ..ala RABBekum.. hiçbir mutlaka gelecek geçmişten mutlaka şerlidir RABBimizi buluncaya kadar..”
Yâni böyle bu gibi gittikçe artığı zaman kıyamete yaklaşınca bozulma yönünden şerri fazlalaşır hayrı az olur bu kimi anladıktan sonra artık i’tiraz edecek hal yoktur. 1400 küsür seneye yürümektedir. Her gün gelecek günü geçmişi aratır daha şerlidir.. “men mi yevmin ilâ vellezi badehu şerremen vuhattata ..ala RABBekum.” hiçbir yevm gelecek gün evvel ki günden şerlidir fazlalaşır.. “lâ tebkehu aladin dini izâ dini ahva” din yönünden ağlamayınız eğer Ehlinin elinde ise ama Ehlinin elinde değil ise işte o zaman ağlayın!. Din için ağlamayın!. Eğer Ehlinin elinde ise ağlamayın fakat Gayri Ehli elinde olunca işte o zaman ağlamak düşer.. Mübârek Şeyh Muhiddin.: “Ah kardaşım Cüneyd üç yüzsene evvel..” Cüneyd esâsen 290 küsür senesinde vefât etmiş Şeyh Muhiddin ise 637 senesinde vefât etmiştir. Arada bir üç yüz senelik var ah Cüneyd mübârek kendi Devresinde diyor ki.: “Nerde din hezeyan oldu hani takvâ, hani zühd hani, verâ nerede Fesâd Ehli varsa Mürşid olur. Nerede tasavvuf nerede tevekkül nerede verâ din hezeyan oldu!” diyor. Peki Şeyh Muhiddin bu sefer diyor da benim günüme gelse diyor.. Eee onlar bizim günümüze gelse ne olur böyle ya yok Vallâhi Hazreti Enes radiyallahu anh çok güzel yaşadı çünkü Rasûlullah kendisine DUÂ etti ömrü de uzun sülâlesi de vardı hali de iyi geçti. Dokuz sene Rasûlullah hizmet etmiştir dokuz yaşında başlamış meselâ on sekiz yaşında gelişen bir Enestir tâbi.. Haccac Devresinde vardır …… vâlisi olan Haccac Devresinde Basra da devâm etmiştir. Mübârek çok bazı vakitlerde.: “Bu Haccacın elinden dilinden kurtulmak için ne olursun birşeyler yap!.” “Susun susun Vallâhi korkuyorum ki DUÂ da bedDUÂ de te’sir ederse korkarım ki yerine bir hizib çıkar öyle diyor gelen gideni aratır!”
Onun için daha iyi bir şey yok bundan sonra bu hiçbir zaman hiçbir sene hiçbir gün mutlaka gelecek geçmişten daha şerli kıyamet öyle eğer bu hadisleri Rasûlullahın belirttiği kıyamet âlemetleri leati âlemeti zinâne la tekunu saatı.. felân felân felân bunları hatta Enes gibi “hatta lekulu esâtınu nesâ lekâ ilmin lekâ.” kıyamet kopmaz ki hatta ki insanların başlarındaki kişiler yâni en mesud olan kimseler vaktiyle müşrik kabiliyetli şahsiyetlerdir. Bunlar başa gelmedikçe kıyamet kopmaz. “Âhiruzzaman hatta yetezurub tuhub” Tuhub nedir? Ayak takımlarının şöyle yağın üstüne çıktığı gibi zeytin yağının üstüne çıktığı gibi vaktiyle ayak takımları böyle şeyi yok ama artık herşey tersine herşey Gayri Ehline innallehi ameli..
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
“İnnallâhe ye’murukum en tueddû’l- emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beyne’n- nâsi en tahkumû bi’l- adl (adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ (basîran).: ALLAH size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. ALLAH, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki ALLAH her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” (Nisâ 4/58)
Âyet İnna(A)llâhe ye/murukû’m en tu-eddû-l-emânâti ilâ Ehlihâ ALLAH emrediyor, ne emrediyor?.
en tueddû’l- emânâti ilâ ehlihâ.. Emâneti Ehline vereceksiniz. Haa peki Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm’e birisi soruyor.: “Kıyamet ne zamandır nedir?.” “Ne istiyorsan kıyamette iste!” “Öğrenmek istedim yâ Rasûlullah!” “izâ beyatı la mâlemtem tezi isrâ.. emânet yitirdiğinde o zaman kıyameti intizâr et!” “YâRasûlullah kıyamet nedir ki nasıl yitirecem nasıl gayrı vazife Gayri Ehlinin eline düşerse bir” “izâ fusilet vel emiri Gayri Ehlihi femtezihus sea.. bir vaziye gayrı Ehline verildiği takdirde kıyameti intizâr et!.”
Ancak al işte artık şimdilik nerede bulacağız Ehli!. Ehli zâten girmiyor ki bu durumda nasıl girsin, nasıl bulaşsın kendisinini debdebeciler dururken kendisini … girsin onun için Gayri Ehlinin eline düşünce hayretine mucib olan şudur ki, saadece bu değil Velîlik dâhi.. Evliyâ Sınıfının divan toplantısında Ahmedi Mübârek Seydi Şerife soruyor.: “Efendim bu ricâl Efendim manevî ricâli manevî Devlet ricâli bunların divan toplantıları vardır. Toplanışlarında acebâ kimler bulunuyor, hiç meczublar var mı içilerinde!?” “Yok meczub vazifeye mürşid değildir mütessirdir.” Peki onun Devresinde yâni bin ikiyüz otuz küsür senesinde Seydi Şerif vardı yâni on ikinci asır üzerinde on ikinci asırda bir kimsedir 1139 neyse o zamana kadar yaşamış yâni yâni on ikinci asırda bulunan bir kimse bu diyor ki şimdi divan toplantısında hiçbir meczub yoktur çünkü fıkıh yönünden bunlar elverişli değildir müte’sirdir.
“Peki Efendim bir zaman olmazlar mı ki acebâ âhiruzzamanda artık yetersiz âdet itibâriyle fazla bulunmayınca.” yâni meczublara dâhi ihtiyaç duyulacak ve divan toplantısında meczublarda bulunup hatta ki MuhaMMedi Mehdî geleceğinde divan başı başı divani idâre eden kişi meczub. İşte bu acayibime giden budur. Diğer meselelerde Gayri Ehlinin eline düşer hatta ki manevî Devlet manevî divan başı da bu kişi meczub onun için ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri bu yönden artık salah etsin, bizleri muhfaza etsin bizleri bu gibi şeylerden korusun!.
Bugün salâvât var değil mi bugün Perşembe onun için;
Ehlihâ ALLAHu zü’L-CeLÂLin emri emâneti Ehline vereceksiniz eğer bir kimse bakınız,
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ve2r- resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn (ta'lemûne).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve Resûlü’ne ihânet etmeyin! Ve siz, kendi emânetlerinize de bile bile ihânet etmiş olursunuz.” (Enfal 8/27)
ALLAHa hıyanet etmeyin ,emânete de hıyanet etmeyiniz yerinde kullanınız bir kimse bir âmir bir me’mur tâyin ederken eğer etrafında daha iyilikle daha iyi şekilde yapabilecek olmasına rağmen onu yapmayıp da o kimseyi etrafında yaparsa fakad ALLAHa da, Rasûlune de, nâsın tümüne hıyanet etmiştir tümüne.. Bu Âyet-i Celîle onun için Hazreti Ömer’e böyle bir kimse fazife diye geldiğinde Ömer.: “Ben senin yükünü kaldırmak için gerek yok! Çünkü ben ehil bulursam öyle yaparım bu isteyen değil de kendisi görüp de şöyle ehil olana veririm!”
Hatta Rasûlullah Ebu Musâ el Eşari arkasında gelmiş bir iki kişi fazife istiyorlar Rasûlullah çok şiddetle.: “Bunları niye getirdin yâ Ebu Musâ!.” “Y3a Rasûlullah ben getirmeden kendileri geldiler vazife istiyorlar!.” “Biz ehil bulur da tâyin ederiz!.”
Onun için bu devrede artık düşün bak yâni bir âmir bir me’muru tâyin ederken eğer etrafında yâni müracat edenlerin daha iyi kişi varken etmeyip de bunu yaptığı takdirde her hatasından bir bölümü onun üzerine ekleniyor, dörte biri üçte biri veyâhut mutlaka o tâyin edenin üzerine ekleniyor o..
Hazreti Ömer.: “Kaldıramam böyle şeyi!” diyor. “Bana böyle şeyi teklif etmeyin ben Ehlini bulur da tâyin ederim!.”
Haa o sebeble hem hıyanetlik hem de =>ALLAH’a, hem Rasûlullah’a, hem de tüm insanlara hıyanet etmiş oluyor!. Çünkü yerinde değil, Ehli erbâbı değil her vazife tam Ehli olursa düzgün olur..
Şimdilik bu günümüzde ne için nasıl anlatalım ne diyelim ne gibi vazife gerçekten..
RABBımızdan dileriz ki bizleri selâh etsin hiyat etsin şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun, tefrikatıyla refik eylesin
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kâmil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
ALLAHümme ente RABBî lâ ilâhe illâ ente hâlâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente” fağfirlenâ feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente..
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin..
ALLAHümme mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrikel cemil esetelâ Yâ ALLAH
ALLAHümme inna neselüki bikean salla aleyhi seyidine MuhaMMedin ve alâ sâir enbiyâyi vel mürselîm ve âli musâir ecmâin. Ve ente takdirlenâ mübâreken takdirna fimebâk âmin
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ve tahmed’e hammen alâ seydina ve Mevlânâ MuhaMMedin abdike ve neyyike ve resûlike Nebîyyi’l- ümmiyi alâ seyidina MuhaMMedin ezvacu ümmeti mü’minin ve zürriyetihi ve ehl’i- beytihi. Ve ashabike kemâ salleyte verhamte alâ seyyîdinâ İbrahîme ve alâ âli seyyîdinâ İbrahîme fil ardı inneke hamidun mecid ve kemâ lekum şanı şerefi ve kemâlik ve iza keanhu kemâ ve tuhibbi ve terda ebede bi adedi ma’lumatike ve zâtihi kelîmatike ve anu nefsike ve ziynete Arşihi efdelâ salate ve hüsne havatime fi ma zekerake ve zekâre zakirun ve külle ma RABBene zikrike ve zikri gafulune vesellim teslimune kesira kesiren kezâlik ve alâ cemînen ve Enbiyâyı mürselîm ve alâ melâiketikel kiram ve alâ saadatine ve alâ şuhedâi sâlihin ve alayne mamul mü’min ve mü’minatı ve Müslim ve Müslimatı erbain âmin!.
SubhÂNe RABBiyel alel alel vehhab
Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh sadakALLAHul azîm!.
Vemedekâ Rasûluhu’l- emîn ve nahnu alâ mekâla RABBenâ halikına ve razıkına Mevlânâ bine şaine şâkirinine ve nahnu bi kalb-i selîm!.
ALLAHümme RABBenâ RABBenâ takabelna hatmi’l- Kur’ÂN ve tecâvüze enne mekâ fihi tılafeti vehâtayı ünsiye ev tâhiri kelîmetihi an hudiye ev bi harfi ziyâdeyi noksan ev te’vili alâ râhima enzeltehu eğraybii en tekfu ev taciine ente tılaveti ev keseri ev zevât zeybi hisâb fetekâbbel minna ale’l- tememmi ve’l- temâmi Muazzemi min küllî burhan mağfirlenâ Yâ RABBi Seyyidinâ ve’l- âhiri Yâ Mevlânâ rezukne fed he kurra hu medye hakkı melâ hu daimen kalbihel hisâb
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashabihi ve ahyar cezâulu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Getirdiğimiz salâvâtı Rasûlullaha bağışlamak üzere müsaade ediyor musunuz?.
“Ediyoruz!.”
İlâhî! Yâ RABBî! Bicâhi MuhaMMedül Mustafa sallallahu TeALÂ aleyhii ve sellem ve bihurmeti Sıddık ve İhvâni vefi Sıdkı ve’l- Vefâ. Ente tekâbbel minha hadiyel salâvâtı şerife takabbül enla ikrame ve badel kabili minal bil fazlı vel keremi hediyeten mi rasımeten ilâ rûhitit tâhiretit zakireti’t- tayyibeti’t- atıleti hassa ennallehe sallallahu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin vesselâm
Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin vElhamdüLillâHi RABBi’l- âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatihâ maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Konuşan.: Hocam Duhâ Namazı, toplu olarak kılınır mı Duhâ Namazı ve Hocam şunu da söyleyim Terâvih Namazı Vitir Namazı gibi Terâvih Namazını bazı âlimler farz demiş eski âlim iki âlim Gece Namazı farz demiş
MSHekim.: Evet şimdiki esâsen imamı Ahmed sâhih Müslim ve İbni Mâce üç kişi tarafından Hazreti Âişe den mervu olunur ki kane müsellim edduha erbaa fatihi bi ve alelâ aleyhisselâmı vesselâm mescid hakkında …………..laştırırlar buyuruyor bu şekilde hadisde aynı şekilde ve bunun üzerinden Şeriatı İslâm tetkik ettik ve yâni bildiğimiz kırk hadislerde vardır bu konuyla alâkalı bahusus Tergib ve Terhib İmamı Münzirî belki hadis takriben 900 lerde anlatıyor onun için onlar bizâtihi anlatıyor irtibât nasıl olduysa çünkü neden bir vakit Duhâ Namazı belki Namazı kılar öyle çıkardı Mescidden veyâ erken bir miktar yattıktan sonra kalkar Mescide gider olabilir veyâhutta o devrede daha henüz böyle bir şey artık ne ise Hazreti Âişeden geldi fakat iki rekât kılan bir kimse gâfillerden yazılmaz dört rekât kıldığı takdirde Kanîtinlerden olur âbidlerden olur yâni âbid kısmından olur altısını yaparsa ahyâr olur 8 ini yaparsa kanitindir on olursa oniki olursa yâni refede zunube velev kane …..lah yâni denizin köpüğü adedi olsa yâni esâsen hataları giderir.. hülâsa Duhâ Namazını Rasûlullah tavsiye etmesine rağmen yapmamak mümkün değildir.
Enes İbni mâlik Ebu Hüreyre …. Ve diğer Selmanı Farisî Abdullah … meşâyih gibi şahsiyetler tavsiyesi daimâ üç gün tutmak ayda ve Duhâ Namazını şefâtçi kılmak Duhâ Namazını kılmak ve vitiri yapmadan vitrini yerine getirmez bu esâsen daimâ tavsiye ettiği bu üç şey Duhâ Namazı hatta Hadis-i Kudsîde “lebnu Âdem kelyabudu tağlu entusallu ecir erbain ati fi evveli zalike ekrike âhirehu.. ey Âdemoğlu günün ibdidasında benim için ……… kalan ömrünün bakiyesine de ben kefilim buyuruyor bu hususta çok ne ise artık esâsen aynı Buharîde buyurduğu gibi aynen neisine nasılı ise mübârekler daha görmeden evvel böyle söylemişler. Çünkü sonradan çıkma değil bazı sonradan başlayan olur bir kere de kerih görmek olur mu ya sanki kerih hataya düşmüş gibi kılmamıştır okumamıştır o zaman ne… halbuysa biz bildiğiniz gibi gidiyoruz da peki çok faydalı ve yararlıdır. Hiç olmazsa gâfilinlede ezilmiyoruz öyle tenbihler ben dört yeter dört yap yeter.. Ümmühanı evet Ebu Talibin kızıdır.. Esâsen mektubunda 8 de buyurmuştur esâsen azâmi on on iki asgari de iki yâni imamı birgivi Şeriatul İslâm bunlar bu asgari iki azâmi 12 bunlar esâsen bizim içim hataları gidermek için keffâre olandır.
Çünkü ne buyuruyor.: “İnnel hasenâtı yuzubu’s-seyiat” haseneler hataları giderir bu gibi böyle nevâfil aksamı hepsi hatalarımızı gidermek içindir namazdaki noksanlıkları döndürmek içindir ihtiyatlı bil..
Konuşan.: Maksadını anlamak..
MSHekim.: Vallahi Rasûlullah yapılmasını tavsiye etmiş maksadını taksadını bilmem esâsen yâni Duhâ denilen şey deve yavruları bastıklarında kumda yâni cildi daha hassastır yâni sıcak olur bastıklarında onları kaçırır o derece devre tâbi tâbi biz Duhâ Namazı diyoruz “veşşemsi vedduha” var ya Duhâ o zikri olan güneşin zâten sıcaklığı başlayan yine aynı güneşin sıcaklığı Duhâ demek vedduha.. Bismillâhirrahmânirrâhim.
Ved duhâ. Vel leyli izâ secâ. Mâ veddeake RABBuke ve mâ kalâ. Ve lel âhiradu hayrun leke minel ûlâ. Ve le sevfe yu’tîke RABBuke fe terdâ. E lem yecidke yetîmen fe âvâ. Ve vecedeke dâllen fe hedâ. Ve vecedeke âilen fe agnâ. Fe emmâl yetîme fe lâ takher. Ve emmâs sâile fe lâ tenher. Ve emmâ bi ni’meti RABBike fe haddis..
Ve hepsi Kamerin bu anlatılan Güneşi .. Duhâ Namazında evet “vedduha, elem neşrah” bunlar efdaldir hangisi olursa olur yâni doğrudan doğru iki âyet okusa da bir net okusa da yeter ki üç âyetlik kadar uzanması lâzım yâni Fukuhanın verdiği karar bir âyet en kısası Vedduhadır on sekiz harf okuduğunuz zaman bir âyet on sekiz harf ise üç âyetlik künhüdür vâcibiyet bitmiştir fazlalık sünnet en kısa âyet dediğimiz Fukuhanın tercihi vedduha okumuş olduğumuz tabi yâni üç âyetlik olduğu zamanda gidebilirsiniz şart değil yâni bir âyet harf itibâriyle olur olur Hoca.. Harftır bunlar artık bunlar tavâfı mukattadır bir âyet mukatta değildir oldu mu Hoca..
Konuşan.: Şimdi tgrt televizyon var niyet mevzusunda devâm ediyor İbni Âbidinde sünnetleri kılarken farza da niyetlenebîleceği hususunda..
MSHekim.: Bu imamı Şâfiye göre imamı Ahmed’e göre hiç mümküm değil hayır yâni kendinde şeklinden hadisler Şâfiler yâni evet bazı fırkalar Şâfide olur hatalı değil bizimle alâkalı yok. fakat Ebu Hanifeye göre yoktur mutlaka mutlaka seçmiş olduğun şeye göre neye niyet ettiysen o ben olduğum gibi Efendim hem niyet ettim abdest ve tahayyütü’l- mescid ve envai sünnetleri birden bir çırpıda başlarsınız evet imamı Şâfiye göre olur ama imamı Ahmed’e göre olmaz bunun farkı da anlatması lâzım mezâhirin farkını anlatması lâzım çünkü anlatılmazsa olmuyor
…. Konuşma geçiyor…. Şimdilik halı hazır kitabın tefiline ihtiyacımız vardır bugün vardır hepsi kısaca anlatacak olan İslâm Dini Ahmed Hamdi Akseki güzel anlatıyor dahasında ilmihâl alırsınız güzel çeşit çeşit fıkıh usul hepisi vardır üzerine dursanız da okusanız çok ma’lum ve fayda görürsünüz imamlar esâsen ilmihâle çok mütealâ etmesi lâzım müftüler de mütealâ etmeleri lâzım fakat maalesef bil hassa Ömer Nasuhinin Hukuk-u İslâmiye diye bunları araştırsalar çok güzel ma’lum fıkıh inceden inceleye vardır. Fetvâ diyeceksen olursan Fetave-yi Hindiye, Paşa Câmisinde vardır on altı ciltlik düzenlemiş bu âesâsen Arapça olarak Elmalı Kütüphanesinde görmüştük mütelâ etmiştik az çok zuhuru Erkal alâkalı ……… aldı geldi Paşa Câmisinden orada da yine zülfü Erkal hakkında belirtmişler Fetave-yi Hindiye evet tâbi tâbi…… sonra tefsir ali …. hiçbir kimseye ihtiyaç duymazsınız ancak evet bazı şeyler varsa erbâbından sorarsınız nasıldır şudur budur..
Konuşan.: Evet Hocam okuyoruz ama siz burada anlattığınız kadar akılda kalmıyor..
MSHekim.:Ama kendileri de anlattığımız kadar anlatmıyor ki. Biz ALLAHın izni ve inâyetiyle sizin fehmedecek dereceye indiriyoruz aktarıyoruz öyle …..konuşma var arada………. Öğleyle İkindiyi berâber kılar akşamla yatsıyı berâber kılar üç defâ gider..
MSHekim.: Evet imamı Şâfiye göre İkindi meselâ erkence Öğlen Namazını kılıyorsunuz fakat bozabileceksiniz belki durmaz belki efdal bulamazsınız diye İkindiyi yanına alırsınız kasren ve kerhan takrimen hem kasır hem cehr hem takdimen evet bu yapmadın da öğlen daha başlamadı bindiniz ama öğlen durumunu denkleştiremedim veyâhutta su bulamadın o zaman da bu o zaman niyet edersin öğlenin İkindiye takdimine o zaman öğleni kılmadıysan İkindiye tehir edersin İkindiye vardığımızda evvelâ öğleni kılarsın kasren ve cemân ve tâhiren takdimen değil tehir edersin öğleni ve İkindi Namazı yerinde zâten tehir takdim yoktur bir tanesi ya takdimdir ya tehir oldu mu sabah yönünden değişmez akşam da yatsı da aynı durumdadır aynı aynı yastıyı öne alırsın veyâhutta akşamı yatsıya tehir edersin veyâhutta ama en büyük kârifet akşamdır onu yatsıya tehir etmek çünkü vakti var yâni Yatsı Namazı çok geniş..
Konuşan.: Hocam şimdi Fahrettin Razi Efendimizin tefsirinde Zemâhşeriden Keşşaftan sürekli bahsediyor Keşşaf Sâhibi mü’tezilemidir?.
MSHekim.: Bilmiyoruz da netice şeysi vardır bazı fakat tâbi hepsi tefsirin hepsi yaramaz değil artık bu okuyacak olan adam biraz bu gibi hallerden ma’lumat olması lâzım Mu’tezilelerin sözleri veyâ inançları farkını bunları fehmedecek durumda olmazı lâzım. Bu esâsen çok ilmi vardır neyse işte çokta fesâhat sâhibidir. Ancak herhalde tâbi takdiradı buzaman elimizde vardır sekiz cilt kendisi de Ebu Suud kısmındandır siz de öylemi Efendim Fahreddin Razî Efendimizin Tefsirini şuan yeni yazmış çevirmiş ha ha.. Bizimki Arapça çevrilmiş yâni takrifâtı söylediğiniz zaman Zemâhşerinin söylediği kelîmeleri eğer irticâl şeyine yönelik ise Fahreddin Razî kabul etmez bunu ortaya getirmez söyler çünkü Fahreddin Razî çok sağlıklı sıhhatli bir şahsiyettir mezhebi İmamı Şâfiye tâbi Eşârîdir onun şeysi kıymet değeri vardır. Zemâhşeri getiriyorsa sapıtmak için getirmiyor oldu mu i’timad edilen bir şahsiyet
Konuşan.: şu anki tefsircilerden Mu’tezile olan var mı meselâ yeni çıkan var Süleyman Ateş var..
MSHekim.: O, hiç o Mu’tezileden daha beterdir. Ömer Nasuhi tefsiri güzeldir fakat Ömer Nasuhi ALLAH rahmet eylesin fıkıh yönünden çok düzenlidir fakat tefsir yönünden biraz zayıf onun için tefsiri fazla yürümüyor. Yâni esâsen mübârek başlangıcında tefsir hususunda alacağı yerleri tamamen az çok ma’lumat veriyor, başvuracağı kitabları ma’lumat veriyor fakat tefsir yaparken şunun veyâ bunun değil bu esâsen âlim için ağır söylemiş oluğu kelîme hangisi dayanır felân yerden felân kimsenin dediği zamanda itibâr ondadır böyle hemen böyle hemen …..hazır değil. Onun için felân tefsir ederken bu felâncadan makuldür meselâ Ahmed Vehbi bazı Fahreddin Razîden bazı Buharîden felân bugün Fahreddin Razî da kendisidir ittika edeceği yönü kendisi anlatıyor meselâ İbni Kesir bile Efendim Taberîde şu veyâ şu öyle değil mi esâsen kendi cihetinden gayrı o mazlum mutlaka mesnedini belirtmek lâzım. Fakat şey kısmına ilmihâline diyecek yok çük güzel hatta İslâm Fıkhına Hukuku 8 cilt mi getirmiştik selâhiyet yönünden zengin şeyler vardı. Hatta iki cildi Molla İmamlara İmamiyet hayatını anlatıyor..
Konuşan.: Hocam üniversite gençleri Mevdudî Tefsirini okuyor..
MSHekim.: Mevdudî, Vahhabî esâsen İbni Teymiyecidir. Mevdudî, Vahhabî aksamındandır Mevdudî olsun bu Seyyid Kutubdur, Ebul Ula ve bir tane dava vardı neydi Muhammed Abduh olsun bunlar hepsi teymiyecidir ….
Kur’ÂN ancak kendisi anlatırken kendi yönünü anlatır olabilir tefsir yönünden kendisi yönetirse yönetir onun için Ebul Ula, Mevdudîi Seyyid Kutub bir isim daha.. evet şimdiki Sududa el Bani de el Bani de bunların şeyleri olduğu için çok ……..konuşma geçiyor ………… Zemâhşeri’ye belki i’tiraz eder ama Kadı Beydâvî her ikisi de Şâfi ………Ve her ikisi de Eşârîdir onun için sanmam ALLAH rahmet eylesin Kadı Beydâvî oturduğu yerde biraz taş şöyle birgün Beldesinden başka Beldeye gitmiş tâbi bilemiyorlar kendini tanıtacak olan kimse …. İlim Meclisi varmış ilerde topluma ait münâzaralar.. oraya girmiş kapıyı bulabilmiş sonra bir meseleler gelmiş mürşid bir hâl edemediler mübârek bunu gayrı vakitten halletmiş halledince.: “Aman Efendim sen kimsin sen sakın Beydavî olmayasın?” diyorlar.
Çünkü bu müşkili her adam çözemez, ancak ondan gelir. Aynı şekilde bundan sonra artık etraf olmuşlar. Burada Kadılık edelim diyerekten Kadı yapalım diye Kadıya başvurmuşlar Kadı da diyor ki tâbi Şeyhü’l-İslâma gidiyor Şeyh Hazretlerine baş tutan kimse bir mektub yazıyor diyor ki.: “Bu fâkir senin yanında CeheNNemde bir seccadelik kadar bir yer arzuluyor!.” böyle diyeceksin. Kendi Dünyasını geçirecek Kadı Beydâvîyi böyle görünce.: “Ben vaz geçtim hepisinden!.”
ondan sonra ALLAH ne verdiyse kanaat ediyor da sâhihinde olmuyor mübârek öyle biriydi “senin yanında şöyle CeheNNemde bir seccadelik kadar bir yer istiyorum”
…….konuşma geçiyor ama anlaşılmıyor…………
Böyle şey biliniyor fakat ………….olduğumuz yâni MuhaMMed Resûl NÛRullah üç köşe her köşede MuhaMMed Resûl ve ALLAH mesele böyle üç köşe böyle şöyle ettiğin zaman burada Resûl burada MuhaMMed burada Rasûlullah ALLAH çünkü ……. Mektubları tâbi mektubları böyle bir mühim olmayınca değer vermezler gönderen kim tarafından bilinmesi lâzım böyle onun için Ebu Bekirin tâbi ama manevî yönünden tâbi o artık onun ne halde aldıysa onu bilmiyorum zirâ aleyhisselâmı vesselâm Âdem aleyhisselâm bugüne kadar tüm Evliyâlar bir terâziye binseler Rasûlullah tâbiatından gâlib gelir Hazreti Sıddıktan Âdem aleyhisselâmdan bugüne kadar ne kadar hatta kıyamete kadar ne kadar Evliyâ olsa onlar bir yana Hazreti Sıddık onlara gâlib gelir umum yönünden ümmetimden beklediği günden itibâren kıyamete kadar yâni Hazreti Ömer de dâhil olmak üçün ashab tamamen kıyamete kadar bir terâziye girse Ebu Bekiri Sıddıkın imânı derecehâ gâlib gelir esâsen Rasûlullaha yakın amma ne olursa olsun şunu bilmek lâzım Rububîyyetin en edna mertebeli Ebu Bekiri Sıddıkın ayağının ……….üzerine haa Nübüvvet başka yâni esâsen yalan söylememiş, içki içmemiş, zinâ böyle şey etmemiş. Onun için mübârek mu’tedil bilinçli böyle.. yalan bazı bir kimse bakıyorsun unutuyor. kıymet verdiği vardır amma konuştuğu kelîme yalan hatmin böyle bakınca ben bu gibi şeylere tamamen kendimi bu gibi şeylerden uzak tutarım. şimdi düşürüyor çünkü düşürüyor kredi düşürür, yalancılık iyi değildir onun için Sıddık esâsen ALLAH tarafından kendisine Sıddık diye buyuruluyor. Sahabeler arasında onun gibi hem Baba hem Ana müslüman olan yoktur yâni Aşeri-yi Mübeşşere de yoktur hem babası hem annesi ale’l- İslâme girdiler ve herhangi bir insan mutlaka öldüğünde Babası da yoktur. fakat bu Ebu Bekir Sıddıktan sonra kaldı Babası Ebu Buha.. yâni ve Cenâb-ı Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm teşrifinde küfrü yok etti küfrü yok etti küfrün yerine dini tahakkük etti yayıldı. fakat mübârek geçtikten sonra ….. yakın olunca velhasıl şeyler çıkmaya başladı i’tidatlar başladı Müseylemetü’l- Kezzâb, Esedü’l- Azîm ve benzeri.. Cenâb-ı Rasûlullah bunları gidermeden Dünyâdan göç etti. O da Hazreti Sıddıkın payı çünkü Rasûlullah esâsen Hazreti Sıddık imân yönünden çok değer kıymeti vardır o da o vazifeyi ALLAH ona nâsib etti i’tidatlığı tamamen yok etti. Mübârek iki buçuk senelik i’tidat tamamen sağlıklı sıhhatlı bir hale getirdi imân yönünden. Hazreti Ömer ise İslâm yâni İslâma tâbi taalluk eden muamelâttır imân ise i’tikaddır. Tâbi İslâm yönünden Hazreti Ömer çok yaygındır yâni hayatta on senelik yaptı belki yüzlerce binlerce câmi yapmıştır ve çok da yerler fethetmiştir ve bu çok meseleler müessesesi kendisi kurmuştur ve Ömer dendiği zamanda Seyyideti İslâmi âlemi’l- umur Ömerin vefâtından sonra İslâm Dini ağlardı bu şekilde.. Hatta Ömerin geldiğ zaman nefsin senin elinde ise üf gitsin diyor …………. Kapısı idi. Hükümün Kapısı idi.. Hatta Hüzeyfeye sordu.: “Bu kapı kırılacak mı, kilidi mi açılacak?” “Kırılacak ya Emiri’l- Mü’min! Heyhat kırıldı mı bir daha gelmez fitne başladı hiç bitmedi artık kıyamete kadar gider!”
Kendisi bulunduğu sürede fitne hiç açıklık vermedi..
Konuşan.: Hocam o zaman hep adâletiyle mi fitneye karşı durdu?
MSHekim.: Hem adâletiyle hem de zapteder onda hiç değişmez bir sıhhat nezih kılan Hazreti Osman yâni etrafı biraz yumuşak durumu vardı yumuşak huyluydu. Onu biraz hâlâl ettiler Hazreti Omar dirâyetli ondan böyle olmadı helâl şey kesin iyidir çok adâletlidir Hazreti Ömer Şeytanlar bile yâni girdiği sokakta hiç Şeytan kalmaz asla asla hemen oradan kaçar sesinden bile Şeytan kaçar sesinden dâhi kendinden tâbi ve oranın..
Birgün bir Gazveden gelirken bir kadın çıkmış.: “Yâ Rasûlullah azmettim galibiyetle dönerseniz ben def çalacağım!.” diye böyle şey söylemediysen gerekmiyor.: “Yâ Rasûlullah ben nezrettim nezrettim!.” derken eh başlamışlar çalmaya gittikçe işi abartmış. Şu geliyor bu geliyor Rasûlullah geliyor Hazreti Sıddık geliyor ki daha daha çoşuyor. Öteden beri Hazreti Ömer gelmiş iken hemen tefi altına aldığı gibi oturdu korkusundan o zaman görmüş Şeytanlar dürtüyorlar. Ömer gelince hepisi korkuyor kendisi de yaptığından utandı.. yâni..
Konuşan.: Geçen gün bir arkadaşın sorusu üzerine bu bir anlatmıştınız ya müzikle uğraşmak fâizin yanında … acebâ bu müzik işi genellikle veyâ yüzde yüz tâbi Tasavvuf Müziğini demeyiz de fakat çoğunlukla nefsanî sesleniyor Şeytanî acebâ bu ALLAHu TeALÂ celle celâlehu şöyle bir Musâdesinin tecillisi mi olur sessiz “ve askerlerinle insanları saptır.” gibi bir âyet hatırlıyorum. İmamı Gazalî Hazretlerinin de İhyâ-yi Ulumiddin kitabını okurken şey diyordu bulunduğunuz bir yerde müzik sesi varsa bunu engelleyin, gücünüz yetmiyorsa ayrılın gibi bir tavsiyesi var ve demek bu müzikle uğraşanlar Şeytanın deyyanları bölümünde bu şimdi bu kadar yaygınlaştığına göre arabalara girmiş Efendim evlere girmiş işyerine girmiş bu hususta Şeytanın ciddî bir parmağı var mıdır?.
MSHekim.: Şeytanın var Şeytan oturmuş ki kendi keyfine bakıyor. Bunlarıyapanlar varya tâbi ……………herşeyde çalışıyor artık yâni tâbi söylediğiniz fâizle hepsi aynı şekil sayılmaz. Fâizci anasıyla zinâ etmiş gibidir. yetmiş kapı bunun üzerine açıyor evet …….. çalıp çalar da anasıyla zinâ yapar mı tehlike.. Onun için söylediniz evet bu mubah değildir. Ancak Rasûlullah aleyhisselâmı Devresinde bir nikah vâki’ olduğu takdirde eğlenceli bir şekilde nikahın ilânı zorunlu idi, bu nikahın ilânı zorunludur. Hatta Hazreti Âişe bazı bir aracı olduğu zamanda böyle.: “hazırlık yaptınız mı?.” diye buyurur sorardı “Medine Halkı böyle şeyi sever” diye ve nikah ilân etmek için câiz, cevâz vardır, Hazreti Ömer halife olmasına rağmen câmide ibâdet ederken ses gelir de.: “Nedir bu?.” “Yâ Emirü’l- Mü’minin nikahtır “haa!” bir şey demedi. Yâni nikahın ilânı olabilir.
Birgün bir kimse bir sokağın bir tanesinde bir eve şikâyet etmiş yâni “böyle bir kimse gelip duruyor” felân. eve çağırmış onu “ben Efendim âilem vardır” “peki nikahı ilân ettiniz mi” “etmedik” “doğru mu” “öyle” o zaman zulumata girersiniz ilân edilmeli az çok şöyle felân felân kimseyi almış” demek. Düğünde ilân yoluna caviz vardır cevâz vardır basit birşeyler yapın bu sebeble..
Konuşan.: Efendim ama bunu ilân etmek meselâ iki yönlü olabilir aranızda tebliğ ediyor arkadaşlarda geçenlerde Müslüman bir arkadaşın kızı evleniyor oraya gittik bir salonda müzik çalıyor..
MSHekim.: O zaman sen Abdulaziz ………getirseydin la havle ya bu ne diyeceksin Vallahi Câmide böyle çoluk çocuk patırtı kütürtüye gidiyor güzelce usulca olsalar erkekler meselâ ilân etseler olur nikah Câmide de yapılır ama böyle kadın çoluk çocuk evet bu hale getirmeleri hoş değil bu hususta ister ilân edilir ister mevlüt okunur bu şekilde..
Konuşan.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “öyle bir zaman gelecek ki çalgıcı kadınlar revâçta olacak hatta böyle ALLAH bizi affetsin açıkken böyle böyle haler olunca kızıl rüzgarı bekleyin rihân ahmer!. Şimdi..
MSHekim.: yâni şimdiye kadar öyle bir hastalık getiriyor ki geçmiş ümmetlerde daha böyle hastalık görmemiştir esâsen, çalgı cumbur veyâ şarkı belik bunlar hepsi açıkça aleyhisselâmı vesselâm belitmiştir yâni bunu olmasın desek o zaman Rasûlullahı durdurmuş olur evet evet MuhaMMed ümmeti ve rabca Rasûlullah buyururken Âdemden bahsetmiyor ya Âdemden..
Konuşan.: Meselâ Ad Kavmi böyle bir rüzgarla helâk olmuş değil mi?.
MSHekim.: Yok böyle bir rüzgarla olmamış o bir hastalık getiren bir şey esâsen bu rüzgarla millet alt üst olmuyor o getiren bir hastalık şimdiki bu kanser gibi benzeri olur..
Konuşan.: Âhir zamanda Kur’ÂN âyetlerini çalgılı âletlerle birlikte söyleneceğine dair hadis var mıdır?. Bir şey geçti gözümün önünden Azerbeycanda proğram yapıldı program İhlâs Sûresini kulhu VallahiHu Ahad, tın tın tın ALLAHussamed diyor çalıyor.. Böyle bir şey gördüm.
MSHekim.: Esâsen zikir Kur’ÂN çalgı yoluyla söylenemez kesinlikle bu yaptıkları zikirler çalmaları varsa zikir kısmının çalğıyla birleşerek o çalmasına cevâz yok!.
Konuşan.: Peki Efendim söz âhirete gelmişken şöyle bir yolu olur mu geçenlerde iyice hatırlattınız ALLAH razı olsun Cuma Günleri Kehf Sûresi şimdi Mollalardan biri şöyle veyâ âlimlerden biri diyor ki bunu diyor.: “kuru kuruya âyetler okursun” diyor “bunun ciddî bir mânâsı yoktur faydası yoktur” ama bunu tılavet felân okur bir de fakat şu noktayı iyice anlamak istiyorum Kur’ÂN-ı Kerimimizin bâtını var bir zâhiri var biz okuduğumuz zaman bir hafta boyunca RABBımız bize Melekler âdeta görevlendiriyor da bizim fecât aksamı engellenmiş mi olur acebâ veyâ bu Sûrenin manevîyatında koruyucu bir zırh hali var okuyan kişiyi koruyor diyor ki.: “Bunun anlamını kavrayıp kendinizi ona göre o şeylerden korumak lâzım yoksa diyor düzce okumak olmaz!.” diyor..
MSHekim.: Bu Efendi değil de, bu esâsen vaktiyle korkuteli’nde elinde bir kitab tutmuş halka da anlatıyor.: “Kur’ÂNın bir zâhiri vardır birde manevî vardır zâhiri tefsircilerin yaptıkları ilim iki yönü vardır biri zâhiridir tefsircilerin yaptıkları tefsirdir. bu elîmdeki olan esâsen Kur’ÂNın manevî yönü vardır bâtını yönü vardır bunu okuduğunuz zaman Kur’ÂN ile eş durumunda!.” demek ki bu şahsiyet aynı geliyor. Kur’ÂNda bu şekilde anlarsan öyle olur haah o’nun yerine başka okuyacaksınız hem manevî hem şeysi yürüyecek. Kur’ÂN-ı Azîmuşan için hiç kimsenin mânâsını hakkıyla bilemez ve son künhünü de bilemez. Kur’ÂN-ı Azîmuşan el Kur’ÂNı ve haddimi metlağ Kur’ÂN haddi ve matlağı vardır had … hükmündedir o değişmez fakat metlağı tulatı vardır kişinin kendi ferâset ve fikriyetı ve suhud halleri ve manevîyatı durumunda ilmin zâhir ilmin bâtın ilmu ve ilmen ilmu zâhiri hüve hüccetin alâ fâhirihi ve aleyh vehu aleyh ilmu zâhir.. ya aleyhinde ya lehindedir yerinde kullandıysa lehinedir maalesef okumasına rağmen tefili mukim bâtın vardır bu ilmun bâtın İmamı Gazalî buyurduğu esâsen bu ilim aslında buyurulan insanı hale getiren ve kendisine eleteceği olan ve ALLAH tarafından olan bir ilimdir. Bu ise ilmu bâtın huve seyydul esselâmullâhi azze ve cell hufzufi fi kulubi men yeşai ibâdi.. “İlm-i Bâtın ALLAH sırlarından bir sırrıdır dilediği kimsenin kalbine ilka eder” ilka eden kimsenin acebâ nesine acebâ bu şekilde sâhib olabilir nesi nesine acebâ sâhib olan sâhib olması lâzım ki olursa şöyle olması lâzım men “men âmile bil ve âlime ve sırrahullâhi ilmen mâlem yâlemun” “bir kimse ilmine âmil olursa harfiyen yâni ilmiyle âmil olursa ALLAH kendisine öyle bir ilme sâhib kılar ki yâni kalblerinden doğar hikmetli şeyler diline gelir” haah hiç öğrenmediği ilimler ALLAH tarafından kendisine Hafizâsında bir değer çıkmakta kalbinden menbağından dile gelir. Hatta ki “men ahla sallallâhi abdi ilme salahen in tebetebi Nebîyyen hikmeten kalbi alâ nizâmi” “kırk sabah kalktığında hiç kimseye karşı bir kinin kibirin hasedin fesâdın yoksa tüm ümmete MuhaMMede karşı herhangi bir nahoşluk hali yoktur herkesı iyilik isterse sabahleyin böyle kalktığında kırk minvâl böyle ederken o zaman kalbinde diline çeşitli hikmetler türlü türlü hikmetler âdete menfez gibi böyle doğuşlar olur diline getirir.”
Haah hülâsa bu yâni ilim meallâhi ilme Dünyâ ilme hızır aleyhisselâmın ilmi tarafımızdan öğrettik diyor vettekullâhi vel âmil kumullah ALLAH korkusu olduktan sonra Ehli Takvâ olduktan sonra, harama ve benzeri şüpheli şeylerden i’tinalı olduktan sonra, ALLAHu zü’L-CeLÂL ilmi verir, harikalar verir tenbinden diline dolar ferâset sâhibi “itteku ferâsetin men ilmallâhi fihi zunubi azze ve celle” “mü’minin ferâsetinden hazar ediniz zirâ ALLAHın NÛRuyla bakıyor.” yâni bunu kalmaz esâsen yâni esâsen kişi güzel seçebilir sevebilir yâni gökten iyidir oldu mu Adil Bey..
Konuşan.: Efendim o zaman demek ki sırf zâhirî mânâsı saplanıp kalırsa Kur’ÂNa hakaret etmiş..
MSHekim.: İşte benim anlattığım bir kasedimiz vardır . Kur’ÂN ile alâkalı sana verdim mi burada vermiştik Kur’ÂNın mehteviyatı nasıl anlatılacaksa yâni bu gibi kimseler “Efendim Kur’ÂN okuyorsan yâni mânâsına vakıf değilse hiç okuma çünkü bir şey gelmez” diyor ve hatta öyle tuhaf ki deniliyor ki güyâ bir câmi üstünde bir şeyde câmi üstünde hüvellitmi mi buna benzer birşeyler gibi misâl veriyorlar “Kur’ÂNın mânâsına hamil değilsen bilemiyorsan hiç okuma felân şeyi okuyacaksın bu hem mânâsı hem manevî vardır bâtını vardır hepsi var!”
O zaman Kur’ÂNdan uzaklaştırmadır ALLAH Kelâmı yâni ALLAH Kelâmı yâni mânâsını bil veyâ bilme ALLAH Kelâmına karşı saygılı olduktan sonra her harf başında on sevâb verir yâni mânâsını bil veyâ bilme ALLAH Kelâmı oluşu sebebiyle ALLAHu zü’l-CeLÂL buyuruyor yâni “elif lam mim ne okudunuz elif lam mim elif harfen lam harfen mim harfen hah her birisi birer harftir ve harf başına on hasenât”
Hattaki İmamı Ali bizâtihi tafsilât vermiştir.: “Hiç abdesti olmayan bir kimse cünüb değil abdesti yok Kur’ÂN okursa bu on hasenâya sâhibtir eğer abdestli olursa yirmibeş hasenedir harf başına yirmibeş hasenedir, kıbleye karşı abdestli olup da kıbleye karşı durdun ve Kur’ÂN okudun harf başına yirbeş hasenedir, namaza kalkarken ayakta kıldığın namaz her harf başına yüz hasenedir, oturduğun yerden yerde kılarsan elli hasenedir..”
İmâmı Alinin tefsilâtı bu bu kendiliğinden tafsilâtı değil bizzât Rasûlullahtan aldığı şey..
Oldu mu haa bil bilme öyle bu gibi şeyle milleti ALLAH kelamından uzaklaştırmayın sen uzaklaştırmıyorsun amma işte bazı bu gibi şeylerle söylüyorsun oldu mu?.
Konuşan.: Rukû’ ve sücudda Kur’ÂN okunması doğru mu?.
MSHekim.: Kesinlikle İmâmı Alinden büyük bir tehdid kesinlikle rükû’ ve sücud anlarında çünkü orası tavabe yeridir oraya Kur’ÂN yakışmıyor haah Kur’ÂN azîmdir böyle yerlere zillet yerine girmez oldu mu?.
Konuşan.: Efendim Ahmed Hulusi diye biri..
MSHekim.: Hiç o sapık sapık kesinlikle kesinlikle Arafatta anlattılar böyle “Biz secdede ihlâs okuyoruz!” sapıklık asla binâkit binâkit tehlikelidir ALLAH Kelâmı böyle zillet ve şey yönünden okunmaz böyle bir şey orası tavabe ve zillet yeridir orada Kelâmullah okunmaz …. Konuşma geçiyor….
Bu kulya eyyuhel kâfirin ihlâs kulya eyyulel kâfirun Kur’ÂNın dörte biri ihlâs da üçte biri işte zâten yorgundur esâsen teheccüd ayakta durduğundan çok meselâ ayakta arkasında bir İbni Mesud da var başka kimse de var bir gördümde teheccüd Namazı kılıyor bende eklendim diyor Fâtiha Fâtihadan sonra Sûre-i Bakara okuduysa gitti gitti.. ha burada ha burada Bakara bitti arkasından da Sûreyi Nisâ başladı yâni Sûre yi Nisâ’ya başladı onu da bitirdi onun için az kaldı bazıları çekileceğim diye bir türlü şey edemedim diyor aleyhisselâmı vesselâm bu yönden çok vefâlı dolasıyla fecirde hemen Saban Namazının sünnetini kısaca yapar ve dinlenir yâni böyle sağ tarafında şöyle bir dinlenir yatardı yatar hatta Bilâl gelir “esselâ!” diye öylece namaza gider oldu mu?.
Konuşan.: Bir de güneş doğma vakti geçtikten sonra kısa bir gaylulesi var değil mi?.
MSHekim.: Gaylulesi var çünkü yorgun bu esâsen gaylule esâsen imam Ahmed oğlunu zorla boynunu keser yatırır çünkü Şeytanlar yatmazlar. Gaylule esâsen sünnettir Rasûlullahın, esâsen ve teheccüd kılan kimselerin âdetleri budur. Çünkü gece fecirde uyku bulamıyorlar o boşlukta tâbi biraz dinlenirler.
Oldu mu Adil Bey!. İmâmı RABBanî buyurduğuna göre yâni Resûlullaha tebâbiyet yönünden o yönden yatman gaylule Rasûlullah yapmıştır diye o zaman yatman ibâdet etmekten hayırlıdır. Çünkü Rasûlullahın Sünnetini yapmak için..
Haa imamı Ahmed bizâtihi oğlunun boynundan tutar yatırırdı..
Konuşan.: rüyâ anlatıyor Efendimiz Sizinle yola gidiyorduk. “bu gün mü hayırdır inşeALLAH bu gün mü?” bu akşam ikimiz berâber gidiyorduk bir yere geldik siz şey anlatıyordunuz duruyoruz anlatıyorsunuz devâm ediyoruz anlatıyorsunuz onda şunu hatırlıyorum.: “Burada diyorsunuz bir adam vardı da adam câhildi fakat ALLAHa karşı öyle bir muhabbeti vardı az ibâdete rağmen çok mertebeye yükseldi.” teberrüken yüzüne baktım fakat sizde bir endişe var ilk defâ böylesiniz fakat diğer üzerinizde sapkanız yok şapka olmayınca bir durakladım ben fakat anladım siz sapkayı unuttunuz sonra ileriye gittik bir baktım ki bir kağıda sarılmış açtım onu elbisenin aynı rengi sapka size verdim..
MSHekim.: Sapkasız bırakmadın yâni eksik olma hemen yetiştirdin şapkayı.. Haa sakın mahşere de mi yetiştireceksin …. Konuşma geçiyor………..” ni’met nisbetine göre şükrünü verir yâni ni’met nisbetine ne kadar fazla o nisbette teşekkür eder. yâni esâsen fâkir için bir avantajı vardır tâbi başkaları kendisinden külfetlidir yapmasa hakkıdır uygun görür yâni ni’met nisbetine göre oldu mu ne kadar verirse o nisbette de şükrünü gerektirir. çünkü la şefâttum lasiyedum velâ keferdum ve la azâbun min cedid.: şükrünü yaparsanız ziyâdeleştiririm amma küffamen ni’met erseniz o zaman azâbım şiddetlidir ni’metim üzerinden ziyân eder ALLAH muhafaza etsin çok tehlikelidir ALLAH bizi esirgesin..
Konuşan.: Hocam bazı güzel rüyâlar halk arasında anlatılmasın deniliyor bu ne kadar doğrudur..
MSHekim.: Yok esâsen Rasûlullah Enbiyâlara mü’minlere bırakmış olduğu rüyâdır rüyâ ancak şu var rüyâyı anlatacağın şahsi nahoşa bir te’vile kalkışmasın çünkü rüyâ tâbire yürür. Buna çok dikkat edilecek rastgele rüyânızı anlatmayınız yanlış te’vil ederde ve öyle gider birgün hali hazır elimizde tâbirname çok geniş çok zevâtlardan Abdullah….. olmakla berâber İbni Sihni Caferi sâdık onlarda çok kimselerinde var daha ağırı ben bilmem şimdilik bunlar anlatırken “bir kimse bir yerde rüyâsında görmüş olduğu bir nehiri içmiş bir nehiri içmiş olunca sabahleyin tâbi korkmuş bu nedir diye hizmetçisini rüyâ tâbircisine göndermiş fakat kimseye söyleme o giderken bir arkadaşı önünü kesmiş “nereye ya sabah sabah gidiyorsun?” “işim var” demiş “nereye gidiyorsun” “elân şu kimseye” “niye gidiyorsun” isrâr etmiş ve neticesi dayanamamış işte “ağam bir rüyâ görmüş” “ne görmüş ağan nasıl rüyâ” “işte nehiri içmiş” hop “patlamamış mı yahu?” diye söylemiş. Adam varmış rüyâ tâbirine anlatmak isteyince.: “Git evladım git o iş öldü!” demiş. Hakikaten ağası patlamış.Tâbir ettiği gibi aynı.. Çünkü rüyâ şemsiye gibidir başınızda bulunur, bir tek tâbire bağlıdır oldu mu tâbir edildiği takdirde bir şey olur, edilmediyse durur zarar vermez. Fakat iyi bir rüyâ dinlediğiniz de sizi korkutan bir rüyâ olduğu zamanda hemen uyandığınızda sol tarafınıza euzubillâhimineşŞeytanîrracim bismillâhirrahmânirrâhim “tüh tüh tüh!” üç defâ böyle “tüh tüh!” derken euzu besmeleyi çekirsin. Bu rüyânın hiç te’siri veyâ zarar veyâ ziyânı yürümez artık orada biter o. Fakat o rüyâyı böyle tâbiri arzu ettiğiniz zamanda bir Ehline hayır yönünden te’vil edecek..
Zirâ Hazreti Âişe radiyallahu anha.. birgün kocası cihâddadır ara sıra rüyâ da görür gelir de lanımı söyle Rasûlullah bize tâbir ederdi.. Günün birisinde Hazreti Âişe var, Rasûlullah yok gelmiş işte kocasını şöyle böyle birşeyler anlatırken.: “Esselâkum kocan öldü!” diyor. ölme şeysi var bu başlamış ağlamaya Hazreti Rasûlullah teşrif etmiş bakmış ki kadın ağlıyor.. “ne ettin sen ya Âişe?.” “böyle böyle” “başka bir şey yok mu yâni sen bu şekilde te’vile kalkıştın.” hakikaten de kocası ölmüş yâni esâsen bu şekilde te’ville yürür bu..
Rasûlullahın aleyhisselâmı vesselâm Nübüvvetin başlangıcında altı ay rüyâ ile yetinmiştir altı ay gördüğü rüyâlar devâm etti taki tekinettu sulhu yâni sabah fecir gibi açıkça onun gördüğü rüyâyı muhakkak görürdü ve tesbit eder esâsen icra olunurdu bu altı ay böyle devâm etmiş onun için arkasından tâbi ondan sonra vâhiy dönemi onun için aleyhisselâmı vesselâm mü’minlere rüyâyı bırakmıştır. Esâsen altı aylıktır Nübüvvetin cüzünden kırkaltı cüzden bir cüzdür. Çünkü Rasûlullah’ın Nübüvveti 23 senedir kaç tane altı ay varsa kırkaltı, işte kırk altı cüzden bir cüzdür rüyâ mutebirdir güzeldir ancak anlattığımız gibi.. ee tâbi rüyâ eğer sağ tarafında yatmış olduğunda geliyorsa evet bu Rahmânîdir, sırt üstü geliyorsa biraz Melektendir Melek şeysindedir, sol tarafında oldu ise biraz daha değişik hele yüz üstü olduysa ancak kâfirler böyle yatar, bu mü’min hali değildir..
Hülâsa bir de anlattığımız gibi rüyâ tâbi artık görülen rüyâ muvâline bağlı güzel bir tâbir ederse iyi olur..
Konuşan.: Latif Yıldız: Hocam yakın bir zamanda güzel bir rüyâ gördüm tâbir edecek bir kişi olmadığı içinde tâbir ettirmedim..
MSHekim.: Kimseye söylemedin öyle mi?.
Konuşan Latif Yıldız.: Tâbir edecek kimse yoktu şimdi biz ben Aksaraylıyım bir dağın yüzünden Aksaray Hasandağının yüzünden böyle bir yarı kartal yarı âlet olan bir şeyle bir yolculuğa çıkılacaktık ancak bende onun içindeydim dört kişiden biri benim iki arkada vardı korku ve heyecân içindeydim. Ama nere olduğunu da bilmiyorum bu bindiğimiz bineğin ön tarafı büyük bir kartal yâni şöyle baktığım zaman görüyordum çok korktuğum içinde bir şey yapamıyordum. böyle bir yolculuk oldu ben bu yolculuğu hatırlamıyorum ancak dönüşte çok uzak bir yere tekrar indik. İndiğimiz yerde ben iner inmez.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz burada olacaktı?” ya da “burada nerede?" diye sordum.. Ve kapının içerisinden bir zât elinde çok büyük bir anahtar eski anahtarlar gibi dişli anahtar ancak anahtarın gövdesinde bir bayrak var.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu Anahtarı gönderdi!” diye bende iki elîmle aldım bayrağı büyük bir şeydi iki elîmle aldım tarttım böyle anahtarı nerde ney diye düşünürken baktım ki bayrağın üzerinde altın harflerle “Hazreti MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem” yazıyor arkasında ne yazıyor arkasında bir yazı var mı?. diye düşünürken uyandım..
MSHekim.: ne kadar oldu
Konuşan Latif Yıldız.: Sanırım 15 -20 gün oldu..
MSHekim.: Hayırdır inşeALLAH..
Konuşan.: Efendim bu rüyâ tâbirinde akşam bir haber dinlemişimdir bu işi kabul dinleme üç tane kadına yedi tane adam tecâvüz ettiler o kızdan birtanesi de filim çevirecekmiş birkaç gün sonra filimde de yedi adam tecâvüz edecekmiş çevireceği filim hakikat olarak akşam tecâvüze uğramış..
MSHekim.: Bu bir rüyâ mı?.
Konuşan.: Rüyâ değil gerçek haberlerde söyledi zâhiren dinlediniz mi MSHekim.: Şimdi bu filim ayrı biz rüyâ anlatıyoruz Hacı, filim dursun yerinde biz rüyâ yönünden rüyâ tâbiri anlattığımız gibi muaddibine bağlı muaddib çok büyük bir erbab olması lâzım zâten bir tanesi bir kimse rüyâsında incir yemiş efendisine varmış efendisine anlatmış.: “Efendim böyle böyle bu akşam incit yedim oğlum bir iş yapacaksın biraz dayak yiyeceksin!” ALLAH ALLAH hakikaten bir iş yapmış ve böyle hükümet tarafından dayak yemiş.. Sonra bu işi geçtikten sonra tekrar yine rüyâsında tekrar incir yemiş korkmuş bu ya gitmiş yine Efendisine bu rüyâ muaddibine “oğlum bir şeyler yapacaksın hapse gireceksin” ALLAH ALLAH bu incir bana baş belâsı oldu diye adam tekrar hapse götürmüşler. Sonra bir daha çıkmış yine rüyâsında incir yemiş aman ya RABBi sonra giderken yolda bir kese altın bulmuş keseyi de almış muaddibe de gitmiş hadiseyi anlatıyor “oğlum eğer keseyi bulduysan helâl olsun çünkü bir altın kese sana gelecek” “aaa kurban olduğum evvelden beri bahsetsen ya beni asaya Musâya” diyon. “ula oğlum sen incir yediğinde daha henüz eseri yoktu çubuğu vardı demiş sonradan incirler oldu ama mazı daha ondan hapse girdim hapisdeki devre şimdi ise tam yiyecek zamanı..
Onun için altın keseye benzer erbâbı olması lâzım meselâ Ebu Hanifenin hadisesi Cenâb-ı Rasûlullahın yâni Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm kabrinden böyle mafsal mafsal çıkarıyor böyle mafsal mafsal tâbi korkmuş ya ve İbni Sirine birinini gönderiyor diyor ki b”öyle bir rüyâ bu senin işin değil bu senin göreceğin rüyâ değilsin erbâbı kim gördü ise o gelsin!”
Tâbi Ebu Hanife, İbni sirine geliyor hadiseyi anlatıyor sen Rasûlullahın sünneti seniyesini güzel güzel ihyâ etmeye üzerindeki gelen pürüzleri gidermeye çalışacaksınız!.
Bu yâni erbâb olması lâzım evet
Konuşan.: Hocam bende bir rüyâ gördüm başımıza geldi. Abim bir rüyâ görüyor rüyâsında dereye düşüyor sonra gerçekten hastalıyor rüyâsını Anam Babam sağ, Anama anlatıyor Anam.: “Keşke oğlum bunu bana demeseydin SU’ya deseydin de bana demeseydin!” dedi Anam altı ay sonra vefât etti..
MSHekim.: esâsen hatırınızda olsun eğer nahoş korktuğunuz bir rüyâ hemen kalktığınızda şeyinizi değiştirin cephenizi değiştirin kalktığnıızda yâni hangi yanda yatıyorsanız kalkdığnızda öbür tarafa çevrileceksiniz euzu besmele “tüh” böyle tüküreceksin yâni üç defâ bu rüyâ hiç te’siri olmaz, olduğu yerde durur oldu mu?.
bugün Cuma Günü bugün salâvât aleyhisselâmı vesselâm eksimu mu aleyhissalatı aleyye Cumati fehmil Cumati veliyetia yâni benim üzerime salâvâtı çok getiriniz Cuma Gecesi ve Cuma Günü çokça yâni esâsen Kur’ÂNdan efdaldır. Cuma Günü salâvât Kur’ÂNdan efdaldir, ancak Sûre-i Kehf müstesnadır. Sûre-i Kehf Deccâle karşıdır..
Onun için Adil Bey biraz evvel anlattı onun anlatışları aslında Rasûlullah bu şekilde beyan etmiştir açıklığıyla Deccâl Deccâl geldiğinde ya ilmen veyâhutta tedbiren alacağı şu şeyleri vardır ilmen dediğimiz zaman Sûre-i Kehfi okumuş olacaksınız ki bu sebeble sana yaklaşamaz ve zarar veremez bu ilmen bu evet esâsen sen Medine’ye gidemedin Mekke’ye de gidemedin Kudüs Mescidine de gidemedim Tur Mescidine de gidemedim bu dört yerde iki câmi iki Belde giremez oldu mu peki biz buralara gidemedik ne yapmamız lâzım Sûre-i Kehf okuyacaksınız ama Sûre-i Kehfi bilemiyorsanız başında on âyet sonunda on âyet oku veyâhutta sonunda on âyet oku veyâhutta her iki tarafından onar âyet okursan yâni on âyet başından ve sonunda okuduğun takdirde yâni ayaklarından başına kadar bir NÛR sağlar..
haah hem Deccâlin Fitnesinden emîn hem NÛR Sâhibi olursun ama Sûre-i Kehf baştan başa okursan VallahiHül azîm NÛRun senin baş parmağından KâBeye kadar gider ve hatta göklere kadar çıkar. Bir haftalık kendisi şey yâni yarar ve faydası vardır işte buna artık imkan oldukça bunun üzerinde duralım okumaya gayret edelim. Edemezsek on âyet birşeyler okumaya gayret edelim işte Deccâlin kendisinden berî olabilmemiz için tek çâre bu!.
Oldu mu onun için Cuma Günü Kur’ÂNdan efdal olan şey salâvât fakat tek Sûre-i Kehf önde gelir ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri selâh etsin hidâyet etsin şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin!.
RABBımızdan dileriz ki bizleri selâh etsin hiyat etsin şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun, tevfikatıyla refik eylesin
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kâmil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk,
ALLAHümme ente RABBî lâ ilâhe illâ ente hâlâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente” fağfirlenâ feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente..
"ALLAHümme inni euzu bike min en üşrike bike şey’en ve ene a’lemu ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente’l allamul guyub vel mü’minin..
ALLAHümme mağfirlene zünübenâ vesturna bi setrikel cemil esetelâ Yâ ALLAH
ALLAHümme inna neselüki bikean salla aleyhi seyidine MuhaMMedin ve alâ sâir enbiyâyi vel mürselîm ve âli musâir ecmâin. Ve ente takdirlenâ mübâreken takdirna fimebâk âmin
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ehl’i- beytihi.
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ve tahmed’e hammen alâ seydina ve Mevlânâ MuhaMMedin abdike ve neyyike ve resûlike Nebîyyi’l- ümmiyi alâ seyidina MuhaMMedin ezvacu ümmeti mü’minin ve zürriyetihi ve ehl’i- beytihi. Ve ashabike kemâ salleyte verhamte alâ seyyîdinâ İbrahîme ve alâ âli seyyîdinâ İbrahîme fil ardı inneke hamidun mecid ve kemâ lekum şanı şerefi ve kemâlik ve iza keanhu kemâ ve tuhibbi ve terda ebede bi adedi ma’lumatike ve zâtihi kelîmatike ve anu nefsike ve ziynete Arşihi efdelâ salate ve hüsne havatime fi ma zekerake ve zekâre zakirun ve külle ma RABBene zikrike ve zikri gafulune vesellim teslimune kesira kesiren kezâlik ve alâ cemînen ve Enbiyâyı mürselîm ve alâ melâiketikel kiram ve alâ saadatine ve alâ şuhedâi sâlihin ve alayne mamul mü’min ve mü’minatı ve Müslim ve Müslimatı erbain âmin!.
SubhÂNe RABBiyel alel alel vehhab
Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh sadakALLAHul azîm!.
Vemedekâ Rasûluhu’l- emîn ve nahnu alâ mekâla RABBenâ halikına ve razıkına Mevlânâ bine şaine şâkirinine ve nahnu bi kalb-i selîm!.
ALLAHümme RABBenâ RABBenâ takabelna hatmi’l- Kur’ÂN ve tecâvüze enne mekâ fihi tılafeti vehâtayı ünsiye ev tâhiri kelîmetihi an hudiye ev bi harfi ziyâdeyi noksan ev te’vili alâ râhima enzeltehu eğraybii en tekfu ev taciine ente tılaveti ev keseri ev zevât zeybi hisâb fetekâbbel minna ale’l- tememmi ve’l- temâmi Muazzemi min küllî burhan mağfirlenâ Yâ RABBi Seyyidinâ ve’l- âhiri Yâ Mevlânâ rezukne fed he kurra hu medye hakkı melâ hu daimen kalbihel hisâb
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashabihi ve ahyar cezâulu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Getirdiğimiz salâvâtı Rasûlullaha bağışlamak üzere müsaade ediyor musunuz?.
“Ediyoruz!.”
İlâhî! Yâ RABBî! Bicâhi MuhaMMedül Mustafa sallallahu TeALÂ aleyhii ve sellem ve bihurmeti Sıddık ve İhvâni vefi Sıdkı ve’l- Vefâ. Ente tekâbbel minha hadiyel salâvâtı şerife takabbül enla ikrame ve badel kabili minal bil fazlı vel keremi hediyeten mi rasımeten ilâ rûhitit tâhiretit zakireti’t- tayyibeti’t- atıleti hassa ennallehe sallallahu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin vesselâm
Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin!.
Sübhane RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün ale’l- murselin vElhamdüLillâHi RABBi’l- âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin fatihâ maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin.. Konuşan.: Hocam Kur’ÂNın mahluk olmadığına inanıyoruz mahluk değil mi Kur’ÂN?.
MSHekim.: Evet
Konuşan.: Peki İncilde bu gelmiş..
MSHekim.: Olur yazıya göre gelmiş esâsen Kelâmullah yazılmış ALLAH yazmış düşkün görmüş göndermiş İncil de mi tâbi tâbi hiçbir tane kul böyle yazılmış olarak sâdece Kur’ÂNdır ALLAH tarafından gönderdiği lafızları ALLAH tarafından kimse tarafından değildir: Ötekiler değil, ötekiler birileri yazmış yâni. Zâten Kur’ÂNda hepsi yazılır yazılınca artık neden bir.. Meselâ Hadis-i Kudsî Rasûlullah söylüyor artık künhunu da âlemînden ma’lumat veriyor da fakat Rasûlullah ilham yoluyla veyâ Cibril aleyhisselâm getirir Hadis-i Kudsî Rasûlullahtandır, hüküm ALLAHtandır. “innALLAHe meal celle yekunu ALLAHl” böyle buyuruyor ama yekunu mu evet böyle buyuruyor. Fakat lafız Rasûlulahtan kendi buyuruyor “kale alâ TeALÂ yekunu yebni Âdem” Hadis-i Kudsî böyledir “kale alâ TeALÂ yekunu yebni Âdem” size yetiren fehminizde olan miktarda Rasûlullahtandır, kendi telâffuz ediyor ALLAHın tercüme durumunda geliyor. ALLAHın buyurduğu şeyleri Rasûlullah bize anlatıyor böyle ve bu tâbi bu Kur’ÂN gibi değildir. Kur’ÂN bizâtihi Kelâmullah, nazmı ALLAH tarafındandır ancak mürekkeble kağıt yoktur. Sûrekli okurken ağızından sesinden bir yerden çıkan sesinden buna bakıyor ama bizâtihi Kelâmullah ……… Ebu Hanifeyle Devresinde uzun uzadıya ……. İçin fakat İmâmı RABBanî böyle buyuruyor tâbi daha kimse konuşmadığı için onlara ağır geldi aslında fi’l- hakika yâni meşâyite etmez çünkü ALLAHın Kelâm’ı hâşâ ALLAHın böyle ………….diye …….. Kendi Kudretindendir Kelâm yâni Kur’ÂN-ı Azumuşşan Kelâmullah. Kelâmullah olunca bu Zıfat-ı Zâtiyenin unsurudur kelâm sıfatı yâni ALLAHu zü’L-CeLÂLin Zıfat-ı Zâtiye var semi basar kelâm mütekemmilin bunların hepsi Zıfat-ı Zâtiye dir, Subutî değil. Bazıları tâbi sıfatları Zıfat-ı Zâtiye olduğu için ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kelâm Sıfatıdır. İlim ise ilimde aslında ama yâni ilim tâbi ALLAHu zü’L-CeLÂLin Subitiye tâbi sıfat-ı subutidir sububi bu zâtı yâni Hayat, İlim, Semi', Basar, İrade, Kudret, Kelâm ve Tekvin evet tamam Sıfat-ı Subutîyedir şimdi Zâtını sıfat onun dışında bir tanesi olması noksanlık var hâşâ.. misâl olarak sen ne dedin duyulur işitmedir peki bir kimsede işitme o havası yoksa ne olur mazhar görme peki ……….. olmaz böyle hâşâ.. Hayat olmaz hayat yoksa ne olur?. İlimsiz de olmaz tâbi İmam-ı Azam Devresinde o zaman Muhammed onun talebesi durumunda iken bir Dehri peydah olmuş böyle genellik yapıyor cedelcilik yapıyor ve kendisini ikna etmesini istiyor.. Kur’ÂN neyesine “âyete inansam zâten size sormazdım!.” Hadis söylesen tanımıyor ne âyete ne hadisw.. deyişinde benim aklım anlayabilecek tarzda bir şey istedim haa demek sen böyle âyetle hadisle.. “İnanmış olsam zâten sormam beni böyle ikna edecek şekilde benim mantığıma aklıma uygun öyle bir şey olması lâzım!.
Çok ulemâlar şaşırmışlar.. Yâni âyet kabul etmiyorsa hadis kabul etmiyorsa bu kendisinin mantığına göre bir şey buyurup da söylemek ikna etmek için zor bir durum bir türlü uğraşıyorlar ikna edemiyorlar. Çok fazla âlim münâzara yapmış keennehu gâlib olmuş gibi bir hal.. Peki adam, Ebu Hanifenin Hocasına sıra gelmiş sıra ile karşısına çıkıyorlar cedellik yapıyor tâbi bu Dehrîdir ancak bazı böyle “şu bundan gelmiş bu bundan gelmiş hiç öyle ilâh olmadığına” dâir ve bu ise “nerede ne zaman nasıldır.” Dehrî dediğiniz zaman Ehli küfür ilâhı tanımayan anlamayan hatta bir akla giden hallerdir ve bu böyle devâm etmiş Ebu Hanifenin Hocasına ertesi gün kendisi onun karşısına çıkacak ve mübârek üzülüyor.: “Bu gibi çapulcunun karşısında eğer kabul etmezse ben ne yapacağım?!”
Haah biraz böyle üzüntülü Ebu Hanife de mübârek zekidir. Talebesi Muhammed.: “Hocam bugün üzgünsünüz bir hal mi var?” “Oğlum bir şey yok!” tekrar yine.: “Hocam var mı bir şey senin halin değil Hocam yapılacak bir şey varsa Efendim yaparız ederiz!” “Oğlum senin aklın ermiyor bu işe öyle bir işe girdik ki çıkamıyoruz!” “Hocam nedir bir öğreneyim!”
Neticesi anlatıyor. “Hocam ALLAH razı olsun ne olursun yarın sen bu gibi çapulcunun karşısına çıkma bana bırak bu işi!” “Ula oğlum tamamen artık oyuncak oluruz. Bak Hoca çıkmadı müridini göndermiştir diye olmaz!” diyor. Ertesi gün sabahı Hocası gelmiş çok daha fazla üzüntülü yâni o talebelerin okutacak mecâli yok o kadar üzüntülü şey olmuş “Hocam ALLAH Aşkına ne olursun bize bir fırsat ver!” diye.
“Ula oğlum akşam bir rüyâ gördüm zâten beni tamamen artık düşündüm!” “Neymiş bu Hocam?.” “Oğlum bir çölde sahrada bir ağaç vardı büyük bir ağaç ağaçta çok meyve var fakat öteden beri bir Hınzır geldi bu ağacın meyvelerini döktü paçavra etti fazlaca meyvalarını dâhi düşürdü fakat bu ağacının dibinde bir Aslan peydah oldu ve Hınzırı hakladı!” “Oooo Hocam ALLAH razı olsun işte bundan içim açıldı evvelallah bu işi hallederim!” “Nedir bu?” “Efendim seceret, Şeriat Şeceresidir. Meyvası da Ulemâlarıdır. Öteden beri gelen bu Hınzır gelmiş biraz tasallut etmiş ulemâları biraz bir şeyler ettiyse de senin sâyende evelallah beni gönder de o Aslan dibinden çıkan Talebe gider de bunun canını çıkarır!.
Haaa haaa yaşı büyük canım neticesi bu te’vil te’vil edince Hocasının hoşuna gitti neyse gitmiş tâbi bu Dehrî minbere çıkıyor kürsiye minbere benzer çıkmış çünkü daha henüz yenilmemiş işte indirecek kimse bir şey söylememiş çıkmış öyle karşısına çıkacak olan kimse çıksın diye. Ebu Hanifenin talebesi haliyle karşısına çıkmış. Dehri, bakmış ki.: “Sarıklı cübbeli yaşlı başlı kimseler kalmadı bu hale düştük bunun gibi kimseler karşıma çıktı!”
Ebu Hanife de diyor ki.: “Dehrî sen soracağın soruyu sor!. İlim ne cübbede, ne taçta, ne yaşta! Sen soracağını sor, sen sor!” diyor. Soruyor.: “Öteden beri söylüyorsunuz ALLAH vardır diyorsunuz! Var olan bir şey görünmeden, edinmeden, kessen birşeyler görünmeden edinmeden, olunmadan nasıl olur nasıl olur mu?.” bunu soruyor “ALLAH var diyorsunuz ama görünmeyen bir şey isbatı nasıl olacak?” diye. “Dehrî senin vücudunda rûh var mıdır?” “Var!” “Peki rûhun nerede görüyor musun bulabiliyor musun?.” “Hayır!” “İşte ALLAH celle celâlehu en kısa misâli bu!. Peki rûhun nerededir anlatabilir misiniz?” “hayır!” “Başında mı ayaklarında mı vücudunun neresinde yukarı tarafında mı işte ALLAHu zü’L-CeLÂLin varlığı rûh gibidir ve her yerde gökte ve yerde ve her yerde rûhu istıla ettiği gibi bu Kâinâtta ALLAHu zü’L-CeLÂL vardır yâni olduğu yerde hayat var olmadığı yerde hiç hayat olmaz. O’nun varlığıyla hayat olur ALLAHu zü’L-CeLÂLin varlığıyla var olmuş bizi ifâde etmektedir hepimizi yâni kâhir bir gücü vardır âdeta rûhun bir yerden çıktığı takdirde o tamamen âhir kalır vücûd tamamen ölmeye başlar. Onun için rûh ALLAHu zü’L-CeLÂLden …………………………………… rûhu hiç elinle tutâbilir misin gözünle görebilir misin?” “Hayır!” “Ehe öyleyse bu nereden gelmiş nerede oturuyor rûhun başında mı ayaklarında mı neresinde rûh vücudumuzun her tarafında tamam her tarafında yâni “felân yerde felân yerde” diyemeyiz yok.. ALLAHu zü’L-CeLÂLin muhtevâsı tamamen istılası altında âdeta O’nun varlığıyla hayat buluyor evet şimdilik!.” diyor. Millet o kadar dolmuş Adamı benzemişti yâni âdeta gerneşti yâni birşeyler diyemiyor o zaman hemen ayran getirdiler Ebu Hanifeye verdiler şöyle bir içti “Bu ayranın içindeki olan yağı nerededir?.” “Her tarafındadır!” “Ee velhasılı neticesi mâdem ki ALLAH vardır gözle görülmüyor elle tutulmuyor anlattığıma göre rûh gibidir!” “Şu halde bu ÂN’da neyle meşguldür?” diyor böyle soruyor “İşi nedir neyle meşguldür?” “Buna cevâb veremem, sen aşağıya inersen bende yukarı çıkarsam o zaman söylerim!” diyor. o kimseyi indiriyor aşağıya Ebu Hanife de yukarıya çıkıyor ve diyor ki.: “Şimdilik senin gibi bâtılı aşağı indirdi benim gibi hakkı yukarı çıkardı bununla meşguldür!” diyor.
Ebu Hanifenin zekâsı evet çocuk Devresindeyken bu hatta bir tanesi de yine aynı böyle bir Dehrî yâni “şundan şundan kopmuş bundan şundan kopmuş böyle bir Hâl,k veyâhutta bir mucib olan.” böyle şeyi inkâr ediyor şundan kopmuş bundan gelmiş böyle âdeta bir gün dile gelmiş bütün Ulemâları hatmetmiş neticesi Ebu Hanifeye düşmüş iş..
gelmişler demişler ki.: “Böyle bir Dehrî vardır. Halife de sizi istiyor bunun cevâbını verecek.” “Gidin kendisine söyleyin İkindiden sonra geleceğim!” diyor peki onlar gittikten sonra Ebu Hanife hemen bir gidiyor İkindiden sonra değil İkindiden evvel gelmiş İkindi arasında.. “Ee hani sen İkindiden sonra gelecektin bu getirdiğiniz bu mu kendisi ne söylediği belli değil bak adam diyor İkindiden sonra geleceğim diye şimdi İkindiden önce geliyor bu yalan bunun yalanı dâhi ap açık böyle kimseyi dinleyemeyeceğiz derecede halık ehil kişi olarak hitap ediyorsunuz ama kendisi yalan söylüyor!”
“Dehrî ben yalan söylemiyorum!” Ee nasıl olur yalan söylemiyorsun işte söylüyorsun!” “Yook ben, beni çağırdıkları zaman yâni bu süreyi bu cepheye gelebilmemiz için yâni kayık yoktu, gemi yoktu beni taşıyacak kayık ve gemi yoktu. Onun için bazı İkindiden sonra çalışıyor ben de onun için.. Amma bunlar geldikten sonra hemen SUdan tahtalar çıktı birbirine yaklaştı bir çatırtı bir baktım hemen kayık oldu ben de bu fırsat olunca bende bindim geldim!”
Adam bir kahkaha attı.: “Görüyor musunuz sözüm buradan uzak ne kadar hımbıl ne kadar anlattığını hiç mantık kabul eder mi valla hayır!”
“O gemi hiç kendiliğinden çıkıp da böyle birleşmeyle takıp çatışmayla olmuyor ise şu mukevvinâtın başı başlangıcı nasıl mizâna gelmiştir, sâhibsiz yapısız ustasız olur mu hiç! Şimdi geberdin, eğer inanmıyorsan imânın yoksa geberdin!.”
Bazı böyle ferâsetleri vardır Ebu Hanifenin. Çok zekidir şimdi böyledir esâsen bundan NÛR kopmuş şu kopmuş şundan bu kopmuş böyledir şöyledir diyenler..
Konuşan.: Kâfir deyince Efendim ALLAHı temelli inkâr eden mi?.
MSHekim.: Kâfir çeşitlidir kâfir, meselâ Nasara da kâfirdir. Küfür demek ALLAHu zü’L-CeLÂLin Hakkaniyetini inkâr etmesi “keffâr” oluyor..
Hani şeye meselâ küfür demek “hakkı örtmektir” yâni zirâatçılarda “keffâr” yaparlar neden? Onlar toprağı tohumun üzerine örtüyorlarya haa ………………………………..min küffar zirâatçilerde âdeta bunla şeyi vardır tohumu toprakla örttü, hakkı bâtıl ile yâni hakkı bâtıl ile örtmeye başlayan bir kimse bunu bir şekilde yöneten kimse buna kâfir ne diyor oldu mu?. Ama dinleri çeşit Yahudi ayrı bir çeşit, Nasara ayrı bir çeşit, Sabiîn/yıldıza tapanlar ayrı bir çeşit, bundan sonra güneş perestler, ateş perestler Efendim şu perestler bu perestler.. Çünkü çeşit Dehrîler bir şey şey değil Tâbiatçı. Evet tâbiatçı tâbiattan örnek veriyor bundan kopmuş bundan çıkmış. Şimdilik Cenâb-ı Rasûlullahın ümmetinde 73 fırkadır bir tanesi Fırka-yı Nâciye diğerlerin sapıklığı vardır, halkın yanlış yönleri vardır kişinin durumu olarak Kaderiye ve Merciye Kaderiye ve Merciye esâsen Rasûlullahın ümmeti içerisinde yâni “Ümmeti Yahudi Mecusî el Kadîriyetül vel Merciyetül Mecusî ümmetihi” Ümmetimin Mecusîleridir haah Kaderiye ne dediği şu “entümle bil kaderi hayrı ve şerrihi minALLAHe TeAL” fakat Kaderiye hayrı ALLAHtan kabul ediyor fakat şerri İblistendir o zaman bir tanesi Kur’ÂNın Hükmüne uyuyor bir tanesi de inkâr ediyor ondan dolayı Mecusî ümmeti hatta geçmiş ümmetlerde hiçbir yok ki hiçbir tanesi mutlaka Mecusî olmuştur bu Kaderiye olmuştur ve cinlere de arasında Rasûlullahın söylediği cinler arasında en nahoş olan Kaderiyâttır hepimiz kendimizde de var cinlerde de var aynı böyle fırka vardır.
Onun için o zaman “ALLAHu zü’L-CeLÂL hayrı yaratıyorsa o zaman İbliste şerri yaratıyor” hâşâ!i Hoş bir şey değil kabul etmez ALLAHu zü’L-CeLÂL. İşte onun için yarın mahşerde eynehu semâi Rahmân Rahmân celle celâlehu hasımlarını mücâdele eden kimseler kimlerdir gelsinler diye Hazreti Ömer rivâyet eder ve bunlar kalkıp geliyorlar ve CeheNNeme atılıyor ne diyor Kâlem 48-49 Yevme yushabune fin nari alâ vucuhihim, zuku messe sekâr. İnna kulle şey'in halaknahu bi kader.
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ
لَوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاء وَهُوَ مَذْمُومٌ
“Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbi’l- hût (hûti), iz nâdâ ve huve mekzûm (mekzûmun). Levlâ en tedârekehu ni’metun min rabbihî le nubize bi’l- arâi ve huve mezmûm (mezmûmun).: Şimdi sen, RABBinin hükmüne sabret ve balık sâhibi (Yûnus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (RABBine) çağrıda bulunmuştu. Eğer O'nun RABBinden kendisine bir ni'met yetişmese idi, mutlaka O, zemmolunmuş (kınanmış) olarak boş araziye atılmış olacaktı.” (Kâlem 68/48-49)
Bu da kaderimizdir kaderimizin dışında hiçbir şey yok CeheNNeme atması da şerri de herşeyi Kadîr-i Mutlak olan ALLAH her varlığı vücûdda getiremeyorlar herhalde. Onun için yâni fakat Merciye kısmına ise Merciye kısmında bir kimse imân ettikten sonra hata ne işlerse işlesin artık mü’mindir, imândan çıkmaz, küfre yoktur yeter ki imân etsin. Ama diğerleri hiç hata sayılmaz ne yaparsa yapsın isterse putperestlik yapsa dâhi çok sakat bu Merciye kısmı Kaderiye ikisi de Mecusî Ümmeti bazı Haricîler de, cehenemîn köpekleridir..
Haricî dediğimiz İmâmı Alinin karşısında olan kimseler.. yâni döne sak döne işleyen kimseler küfrüne hüküm verirler işte bu çok sakat şimdiki bazı kimselerin bu devirde hemen karar verip yâni böyle “küfür küfür küfür!.”
Haricî kısmı.: “Hazreti İmâmı Ali hakemeynin sebebiyle Kur’ÂN hükmünü yapmayıp kendine bir hüküm çıkardı” diye “mellemi ihtinaza ALLAHumul kâfirun” ve kendisine karşı küfrüne hüküm verdiler. Ve uzun uzadıya harb oldu aralarında çok millette kıtal oldu çok şimdilik “Suudî Vahhabî” dediğimiz Vahhabî dediğimiz bu Vahhabî aksamı mezhebleri zâhiriye mezhebidir. Davudi Zâhirî’dir. Esâsında onların İmamları o’dur.
Tâbi İbni Teymiye ve benzeri Abdulvahab Şeyhul İslâm diye tâbir ederler. Suudînin maal ettikleri zürriyetinden gelen Abdulvahab vardır işte onun şeysini yürütmektedirler İbni Teymiye zâhir hadis hükmüyle yürütüyor. Zâhir hadis hükmüyle olunca yâni o zaman namaz kılmayan hakkında Rasûlullah buyuruyor ki münkirlikle mü’minlik arasında namaz vardır.
Câbir radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır” buyururken işittim.
(Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17)
Tâbi namaz bir mü’minin alâmetidir onun için namaz kılmayan bugün Suudî de aynı hükümdür. Suudî elimizde onun kitabları var bir kimse namaz kılmıyorsa vaktiyle bir âile olmuş düzgünce yürüyorlar sonra da ara zâhir hadis mezhebine tâbi olsa onun anlattığına göre bu kimse namaz kılmazsa düzgün devâm ediyor namaz kılıyor sonra namaz kılmamaya başlayınca bu kızın babası gerektiren şu ki.: “Derhal o’nu/kızımı ve zürriyetimi ondan derhal boşanmaktır. Çünkü ale’l- küfre girmiş namaz kılmadığı takdirde küfürdür!”
Bu sakat şeyleri mevcuddur. Onun için hatta Abdulaziz İbni Baas yâni esâsen reisi baş kişidir Şeyhleridir Abdullah İbni Abdulaziz İbni baas diye Suud’da en ileri gelenleri olan güyâ âlimleridir o.. Bizâtihi fetvâsını dinledim iki genç sormuşlar.: “Biz gençliğimizde evlendik ve namaz kılmıyorduk her ikimiz fakat bu ana kadar hali hazır şu kadar sene şimdilik ALLAHa şükürler olsun her ikimiz namaza başladık kılmaya devâm ediyoruz amma bu geçirdiğimiz namazları nasıl edelim ne gerektiyorsa bunu öğrenmek istiyoruz?”
Bunlara verdikleri cevâb şu.: “Vaktiyle namaz kılmadığınız bir devrede ölmüş olsaydınız ale’l- küfür giderdiniz şimdi esâsen mü’min oldunuz evvelce ale’l- küfürle giderdiniz onun için maadesi olarak kazası gerekmiyor!”
Fetvâsı bu bu yaygın yâni Mekke Ummu’l- Kura olan meclisleri bu yöntem esâsen bu gibi âlimler bu gibi Vahhabî tezini kullanıyorlar oldukça. Medine’de biraz daha değişik başka Devletlerdende alıyorlar ve kendilerinde vazife yokta başka Devletlerde biliyorsa gider yâni İslâm Câmiası Medine’deki olan Caima ummu’l- kura nitelikli câmia gibi değildir ümmü’l- kura kendi ihtiyaçlarını yönetiyor..
Namaz kılarken sünneti kılmıyorlar onu yapmıyorlar bunlar tâbi görmüyorlar gider kendilerinde meselâ Beytu’l- Ma’mur dersiniz tâbi zâten zorla milleti durduruyor, selâm verdimi gidiyor..
Taa geldiği yerden orada okur bu sünnete karşı hadise dayalı olan şeyi hadisi işletiyorlar biliyorlar da fakat hataları alazâhir hadis hadisin zâhirine göre hüküm veriyor..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Emânete riâyet etmeyenin imânı, abdesti olmayanın namazı yoktur. Namazı olmayanın da dini yoktur. Namazın dindeki yeri, başın gövdedeki yeri gibi önemlidir.” buyurmuştur.
(Taberanî)
“Lâ imânekum men la emânetekum.: emânete sâhib olmayanın imânı yoktur!.”
veyâhutta ve dine minel ahdel lekum “âhid sâhibleri ahdine sâhib değilse dini yoktur.” dediği zaman onun dini yoktur..
Haa halbuysa bunlar tehdiddir yâni hemen böyle hemen din kalkıp kâfir diye şey yok bu tehdidden ibârettir yapılmasın diye. Şimdiki meselâ farz edelim ki bu namaz meselesinde namaz meselesi kimse doğrudan doğruya ifsâd etmedikten sonra ihmal yoluyla terkettiyse terkedemez fâsık olur fâsık oldu ALLAHu zü’L-CeLÂLin emirlerini yerine getirmediği takdirde fâsıktır. Fakat inkâra kalkışırsa küfürdür. En iyisi ne olursa olsun oruç tutmayın namaz kılmayan bunların hepsi ALLAHu zü’L-CeLÂLin Emirlerini yerine getirmediği için fâsık olur. Fâsık olur fakat inkâra kalkışırsa böyle nasıl olur bu oruç veyâhutta böyle namaz bir şey derse inkâr ederse o zaman küfürdür..
Konuşan.: Hocam o zaman Vahhabî de Mu’tezileden mi türemiş?.
MSHekim.: Mu’tezîle de aynıdır. Haricî aynıdır. Haricî Günah-ı Kebâiri yapan kimseye küfrüne hüküm verir. Mu’tezîle ne mü’min eder ne kâfir eder ikisinin arasında ayrımış bir yer fakat bu da mümkün değil. Çünkü iki yoldur üç yol yoktur. Yâni Mu’tezileye göre hata işleyen ne mü’mindir ne kâfirdir. Ee o zaman yanlışlığı var. Çünkü İmamı Gazalî “bizim yolumuz ikidir ya küfürdür ya imândır arasında bir yol yok” ki Mu’tezile bu durumdadır mü’minliği de diyemez kâfirliği de diyemez ikisinin arasında Günah-ı Kebâir işleyenin hali böyledir. Fakat Haricîye âdeta Vahhabîler gibi zâhiri mezheb zâhiri mezhebi gibi bir farzîyeti veyâhutta hatası olan sabit inkâr edildi veyâhuttu işlemediği takdirde meselâ hadis ne buyurdu ise hadisin aynı kabilinde hüküm verir. Meselâ zinâ işleyen câni işlerken ve kendisine imân var iken zinâ işleyemez demek ki imân yoktur.. “eskani yezni” esâsen mü’min olamaz diye “velâyezni bisâlin velâ yugminun.: zinâyı işleyen o anda mü’min değildir.” diyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ''Zinâ eden kişi zinâ ettiği sıra, mümin olduğu halde zinâ etmez. Hırsızlık yapan kişi hırsızlık ettiği sıra, mümin olduğu halde hırsızlık etmez, içki içen kişi içki içtiği sıra, mümin olduğu halde içki içmez.'' buyurmuştur.
(Buhari, Esribe, 1).
Ebu Zer radiyallahu anhu.: ''Peygamberimiz (aleyhisselâm)'e geldim. Üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde uyuyordu. Döndüm, sonra yine geldim, uyanmıştı şöyle buyurdu.:
''Lâ ilâhe iLlâ ALLAH” diyen ve bu inanç üzerine ölen hiçbir kimse yoktur ki, CeNNete girmesin.''
Ben.: "Zinâ etse de hırsızlık etse de mi?" dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Evet, zinâ etse de hırsızlık etse de girer." buyurdu.
Ben tekrar.: "Zinâ etse de hırsızlık etse de mi?" dedim. Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Evet, zinâ etse de hırsızlık etse de yine girer." buyurdu:
Ben üçüncü defa.:
"Yâ Resûlullah , zinâ etse de hırsızlık etse de mi?" dedim.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: "Evet, Ebû Zerr'in burnu toprağa sürülse ve böylece zelil ve hakir olsa da yine girer." buyurdu.
(Buharî, Libas, 24; Müslim, İman, 40)
İşte bu bunların/Haricîye kararı bu hüküm veriyorlar ama aslında esâsen bu gâye ile değil gâye bu tehdiddir. Çünkü zinâ işlemiş veyâhutta sarf etmiş veyâhutta içmiş nitekim Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki, Cebrail aleyhisselâm kendisine gelip.: “Yâ MuhaMMed beşirül ümmetike enâ men kale “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”…………… “kale ya Cibril faleya menzane vessadaka” “kale min sadâka” tekrar iâde etmiş “inzane im sadaka salâkadan” “CeNNete gider mi” “evet” diyor “neam ya Cibril” tekrar tekrar tekrarlıyor “ya inzane im salâka” “kale neam” onun için üçüncü de tekrarlarken “kale ve inşevte vel hamra” yâni zinâ etse de hırsızlık yapsa da içki içse de CeNNete gider.
O zaman imân olmayınca nasıl olacak o sebeble imân demek istediğini tâbi bunlar hükümleri inceleyip araştırmıyorlar. Zâten “ale’l- hükmü’l- hadis” hükmü ne kılıyorsa karar veriyor. Böyle olmaz şimdilik insanoğlu esâsen bir hata bir cürüm yapacaksa yaptığı zaman mutlaka kalbin üzerinde bir perde gider üzerinden Şeytandan bir perdedir bu gelince kalb üzerine perdesi karartmıştır, bir daha yapınca yine karartmıştır. Neticesi sanki keennehu Cenâb-ı Rasûlullahın buyurduğu gibi bir mü’mini görüyorsunuz ki parmağından başına kadar yâni ayak parmağından başına kadar pırıl pırıl bir NÛR parçası, bazı de görüyorsunuz ki simsiyâh her tarafı kararmıştır. İşte o bakışla o simsiyâh küfre hemen bağlamışlar. Fakat öyle değil esâsen bu kalbin üzerindeki perde çünkü imân esâsen kalbimizdedir, imân kalbimizdedir ve kalbin üzerinde perdeli olarak her yaptığımız cürümden mütevellid perdelendikçe o zaman imânın NÛRu içerden nüfuz etmiyor cevârihlere de etkilemiyor. Eğer imân güçlü ve gür yâni böyle oldu mu böyle olmasa çıkıverse kendisi kalbi ve cevârihleriyle berâber pırıl pırıl böyle NÛR olarak görülür.
Haah fakat işte bu manevî yönünden görüş tarzından eğer tamamen siyâh görünce, imânı yok. Halbuysa imân kalbtedir. yâni kalbin içinde hem cıfıt hem imân olamaz çünkü ikisi zıttır kalbin içinde hem imân hem küfür olamaz. Zıddına gider iki zıt bir arada olmaz, küfür girdiyse imân çıkar, imân varsa küfür girmez. Bu böyle onun için rasgele küfür, hemen şey değil girer çıkar girer çıkar. Böyle bir şey yok tenekkut kalbde tenekküt eder hatta öyle bir hal getirir ki gerçek küfür olursa o zaman imân çıkar. Yoksa kalbin perdeleri sebebiyle meselâ burada bir ampul var farz edelim ki 20 mumluk bir ampul ikide bir hata işledik ki tâbi alâka meselâ Cuma Namazı hakkında diyor ki Cuma Namazı hiç özürsüz terk eden bir kimse bir zahabütül müddetül sey alâkalı kalbinde bir nokta siyâh bir nokta peydah olur, kalbin üçte birini karartır. İkinci Cuma gitmezse yine bir daha âdeta siyâh nokta peydah olur kalbine kalbin üçte ikisini karartıyor. Üçüncüsi ile tamamen “ran”a alâkalı ama “ran” burada “ran” kullanmıştır fakat “kella bek ran”la alâkalı bilmek lâzım bunlar ale’l- küfre olan kısmı birde misâl veriyor yâni kalbin üzerini karartıyor perde gelir ve siyâhlık başlıyor.
Onun için bu Cuma Namazı bu şekilde İmamı Şâfiye göre Cuma namazını kusursuz olarak terkeden kimse üç Cuma katline cevâz veriyor.. yâni ………. Deyince o kısmından ancak bunu böyle katline cevâb veriyorda ale’l- küfre gitmiyor, taviz veriyor yâni esâsen terkettiğinden dolayı katli gerektiriyor fakat ale’l- küfre gitmiyor..
Haah Ebu Hanife böyle düşünmüyor onun ki başka yönden tercih onun için imân her ferdîmizin kalbimizde doğrudan doğruya ALLAHu zü’L-CeLÂL bir NÛR vermiş bu NÛR âdeta bir ampul gibi.. Eee böyle bazıları böyle karartma gibi geldiğinde üzerine şeyler boya yaparlar kağıt korlar ne veyâhutta kalbin basîreti kalbin perdesi üzerlerine fazla kirlenirse ne olur bazı yayılan kirlenirse bakıyorsun 100 mum 75’e iner değil mi daha fazla iner!. Ampulün tâbi temiz olması lâzım..
Bu gibi hatalarımızdan nitekim Rasûlullah buyuruyor ki.: “levla enne seyiatina râhimuna alâ kalbihi Âdemâ ve nezeluhu ve Meleketu semâvati.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer şeytanlar, Âdem-oğlunun (insanoğlunun) kalblerinde dolaşmasaydı; onlar Melekût Âlemine bakarlardı.” buyurmuştur.
(Hadîs-i şerîf-Ahmed bin Hanbel)
Şeytanlardan mütevellid hata cürüm gibi bu gibi şeyler işlememiş olsaydık bunu işleyişimizden dolayı kalbimizde perdeler getiriyoruz ve basîretimiz artık görmez kalbin basîreti ki dilin basîreti basardır hepimiz aynı kâfir Müslüman aynı ama kalb basîreti mü’minin basîreti imân sebebiyle çok açık keşif yapabilir.
Yâni Gök Âlemîni rahat görebilir. Ama kalb o kalb değil üzerine perde getirmiş ki kalb karartmıştır, görmüyor. Büyük Zevâtlar kalbi sarih olan tertemiz olan kimseler herhangi bir pürüz ve küfür yoksa bunlar Rasûlullah buyuruyor ki.: “O perdeler olmazsa gök âlemîni seyreder.”
Onun için hatta Âyet-i Celîlede.:
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
“E fe lem yesîrû fîl ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânunyesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’ma’l- ebsâru ve lâkin ta’mal kulûbulletî fî’s- sudûr(sudûri).: (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zirâ dolaşsalardı elbette düşünecek kalbleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalbler kör olur.” (Cuma 22/46)
Yâni baş basîretini görülecek körlük denilmez kalb basîretinin kafada oluşu esâsen o daha fevkiyettir. Onun için bu Dünyâda anlattığımız gibi imân kalbimizdedir fakat hatalarımızdan dolayı perdeler gelir kalb üzerine karartıyor. Rasûlullah misâl veriyor diyor ki görüyorsunuz ki ay geçerken hep açık ay varken önüne bir bulut parçası geliyor ne yapıyor karartıyor mu? karartıyor! işte bu gibi hata bulutlarını kalbin üzerine gelince esâsen imânın faydalığı nüfuz etmiyor. Ama bu gibi şeyler olmazsa kalbindeki olan imân NÛRu yaygın olduğu gibi cevârih üzerinde de etkili ona da daha ALLAHu zü’L-CeLÂLin Korkusu, Haşyetullahı benzeri bu gibi şeylerden ALLAH koruyor onun için buyuruyor ki bir mü’min görüyorsunuz ki ayağın baş parmağından başına kadar bir parça et bakıyorsunuz ki bir kere tamamen siyah bu esâsen kalb yâni imân böyle sabit kalbinizde mevcuddur ve evet biraz küfür var biraz imân vardır böyle hiç denilemez.
Konuşan.: Hocam imân değişmiyor ameller ile perdeleniyor değil mi?
MSHekim.: Evet tâbi inançta amelde yaptığımızda ama zâten, zâten esâsen inançta kuvvetli ise amel sebebiyle. İşte bu gibi cürümler biraz perdeliyorlar. Şeytandan gelen bir şey amel sebebiyle atılabilir, tevbe istiğfar etse. Veyâhutta şöyle “ALLAHul âlim” dese ALLAHu zü’L-CeLÂLden af istese, istiğfar eder tevbe eder yâni perde gider. Onun için kalbimizde imân sabittir. Rastgele bir şeyle millete küfür vermeyelim. Bu ancak bu Haricîye Mezhebi Günah-ı Kebâir işleyen kimseleri hemen küfrüne karar ve hüküm verir. İçmiş zinâ şu bu hemen küfrüne küfür verir. Yeter ki Haricîyenin daha şiddetlisi var bazı böyle küfre günah sebebiyle küfrüne karar verir, malını da meytul mala getirir âdeta mürted durumuna getirir. Bu şekilde bu esâsen bu fırkaları anlamak lâzım, okumak lâzım araştırmak lâzım akaid durumları ne halde anlamak lâzım Eşârî ve Maturidinin Haricînde cemâtin üzerinde durmak lâzım, bilinmesi lâzım. Millet üzerine karar ve hüküm vermesin. Yanlış çok, esâsen bugünde onun için esâsen yâni kişiye hemen tekfir etmek az bir şey değil hâşâ bir Müslüman küfrüne karar vermiş olur mu! Öyle kendi kendine ya bakınız Ehli sünnet vel cemâatin kadıların verdikleri hüküm şudur esâsen verdiği hüküm budur. Yâni elinde dokuz delil vardı bu adamın bu cürmünden dolayı veyâ bu amelinden i’tikadından dolayı küfrü hüküm verilecek derecede on delilin vardır bir delilin var ki hüküm vermiyor, bir delili var ki hüküm vermiyor dokuz delili durdur da bu tek delille yeter ki bir nebzecik küfrüne hüküm verilmeyen elinde bir delil bulunsun küfre yaklaşma!.
Çünkü bir mü’minin tekfirine kalkışmak çok ağırdır ALLAH muhafaza etsin! O sebeble yâni dört mezhebin dördü de yâni bir Ebu Hanife küfrüne hüküm verdiyse yine cevâb verilmez dört mezhebi azledeceksin bir tek mezheb muhalif kalırsa o muhalefeti sebebiyle yine küfrüne hüküm verilmez! Çünkü bir kimsenin küfrüne hüküm verebilmek için mürted olması lâzım o zaman doğrudan doğruya köpek leşi gibi öldürürsün ve çukur kızılır köpek leşi gibi gömersin, malı hiç ebeveynine de hiç kimseye de yarar getirmez beytu’l- mala gider mirasçılığı da hiç mirastan da bir şey alamaz, o da mahrum olur hiç ALLAHu zü’L-CeLÂL âdeta Şeytanın benzeri hiç şey yoktur. Yâni kolay değil böyle böyle olmak. Nitekim Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm Devresinde çok münâfıklar vardı, on dört tane münâfık vardı sanıyorum ki belki sekizi İslâm oldu ama diğerleri ale’l- küfre gittiler. Münâfıklar vardı Cenâb-ı Rasûlullah’a çok bazı eziyetler veyâhutta böyle gizli şeyler vardı. Bazı sahabeler.: “Yâ Rasûlullah bunlar mürted öldürelîm bunların nahoş halleri vardır böyle görünüyor!”
Ama mübârek öyle buyuruyor.: “Bunlar şehâdet getiriyor mu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” diyor mu?.” “Diyor!.” Ya.. Rasûlullah.: “Ben de ilân ediyorum bu kelîmeyi söyleyen kimseyi öldürmeyin!.” Katl ki inanın ki Cenâb-ı Rasûlullah Devresinde evet Usametül Zeyd öyle bir kimseyi katıl ettik Kelîme-yi Tevhid mesele tamamen artık düşürdü artık kılıcı vuracağı zaman.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dedi ve onu öldürdü. Bunun karşısında etrafındaki altı kişiydiler dönüşlerinde Rasûlullah’a hadiseyi arz ettiler de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ Usame etekteru men minel yekumu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Usame bu kimseyi öldürüyorsun “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediği halde yâ Usame!” buyuruyor yâni. Ne diyeceğini bilemiyor neticesi bir çâre aradı.: “Yâ Rasûlullah işte korkusundan ded.!”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biz bununla emolunmadık kalbini deştinde sen korkusundan olduğunu biliyor musun böyle emrolunmadık kalbine araştırmaya biz zâhirine hüküm veririz kalbinde ALLAHu zü’L-CeLÂLle başbaşadır nahnu nahkumu bizzâhiri vellahu allame bi salahu biz zâhire hüküm veririz zâhirde “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dedi mi bitti işi Müslümandır ama kalbi tasdik etmiyorsa o ALLAHa ait ikrahun bil lisâni tasdikin bil cenâni ikrahun lisân olduğu zaman bin kere kılıç darbesinden kurtulur. Müslümandır “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” der.
Tamam ama kalbi tasdik ediyorsa o zaman hem Müslimdir hem Mü’mindir. O zaman imânı kâmildir. Ama sâdece diliyle söylüyorda fakat kalbinde tasdik etmiyorsa münâfık olur. Ama gerçekte yine zâhirinde Müslüman kabul edilir. Çünkü nifâk yok, ALLAHu zü’L-CeLÂLle kendisi arasındadır haah hatta bir tanesi böyle yine vurmuş “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş “Ben Müslümanım” demesine rağmen öldürmüş. Geldiler Rasûlullaha hadiseyi anlattılar tâbi.. Yâ Rasûlullah onun karşısında çok sert bulundu.. “Yâ Rasûlullah ne olursun beni istiğfar et mağfiret dile!.” Dedi..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demesine rağmen öldüren kimseye mağfiret dileyemem!.” buyuruyor. “Yarın ALLAHu zü’L-CeLÂL huzurunda “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demesine rağmen öldürdüğün de bu kelîmenin hakkına de diyeceksin?!.” diyor ve neticesi adam neticesi bu Rasûlullah hayatta iken fazla sürmeden öldü ve böylece gömdüler. Gömdükleri yerde ertesi gün sabahı toprak çıkarmış üzerinde duruyor, yığın üzerinde duruyor. Rasûlullah’a haber vermişler. “Yâ Rasûlullah durum bu!.” “Tekrar gömün!.” Gömmüşler üç defâ yer çıkarıyor!.
İşte anlayın ki bu Kelîme =>“Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” ne derece olduğunu.. Demek ki yer dâhi kabul etmiyor. Onun için emretmiş.: “Götürün o dağın o tarafta kayalar var bunları açında oraya gömün bir şekilde kapatın!.” Nundan çok daha üstün daha fazla büyük bir günah işlenirmi. Ama bu bize bildirdiği için “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyen bir kimseyi öldürülmemesi lâzım bu mesele bu bir daha kâbir kabul etmiyor bir evtad olarak..
Konuşan.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” demek gerekir mi Efendim
MSHekim.: Behelmahal behelmahal Rasûlullah teşrif ettikten sonra Rasûlullahın Adının demesi mecburî. Bugün Yahudi olsun Nasranî olsun hangisi olursa olsun bin defâ “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dese şimdiki gibi bugünkü sapıklar böyle diyor.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH Musâ Kelâmullah!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH İsâ Rûhullah!” böyle derse bizim gibi CeNNete girer!.”
CeNNet sanki babalarının tapusu öyle esâsen dikkat edin bak inceliği anlatayım. Musevîler “Lâ İlâhe İllâ ALLAH Musâ Kelâmullah” diyorlar değil mi ya onlar “İsâ” demiyorlar da “İsâ İbnullah” diyorlar “İsâ İbnullah” diyorlar hele bilhassa Cenâb-ı Rasûlullah teşrif ettikten sonra onların hüküm bitmiştir. Bu anda âhiruzzaman Hazreti İsâ gelecek Hazreti İsâ sen ben gibi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” demesi mecburdur, kendi Risâleti bitmiştir. Rasûlullaha son din ve en ebkeri din tamamen Vahded Dini olacak olan Hazreti İsâ teşrif ettiğinde geldiğinde umumiyetle.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” ne Yahudiler ne Nasranîler başka bir şey söyleyemezler. Bu kelîme ile tamam değilse =>kılıç!. Başka bir şey yok!.
Onun için ama şimdilik bu alavereciler vardır yalnız Hocalar vardı Efendim onlarda söylüyorlar.: “Efendim “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” işte İsâ desi Musâ desin onların da dinlerini din sâhibidir. İşte ALLAH CeNNete girer!” demekteler.
CeNNet babalarının ahırı gibi böyle bir şey yok zirâ halihazır Yahudi olsun Nasranî olsun hâşâ ALLAHu zü’L-CeLÂLe atfettiği kelîme bir kere insan utanır böyle bir kimseyi CeNNete sokmaya!.
“İsâ, ALLAHın oğlu” diyor Tevbe 30..
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ وَقَالَتْ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّهِ ذَلِكَ قَوْلُهُم بِأَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِؤُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ
“Ve kâleti’l- yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâ’l- mesîhubnullâh (mesîhubnullâhi) zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kablu kâtelehumullâh (kâtelehumullâhu) ennâ yu'fekûn (yu'fekûne).: Ve yahudiler: “Üzeyir ALLAH'ın oğludur.” dediler ve Nasraniler: “Mesih ALLAH'ın oğludur.” dediler. Onların ağızlarıyla söylediği bu sözler, daha önce inkâr eden kimselerin sözlerine benziyor. ALLAH onları öldürsün. Nasıl da döndürülüyorlar.” (Tevbe 9/30)
Peki Yahudiler “Üzeyir ALLAHın oğlu” Nasara da “İsâ ALLAHın oğlu” yav illâ eğer oğlu varsa karısı varsa böyle ilâh olur mu böyle R böyle sıfatına yakışır mı, nasıl olur!. “Bu kimseler CeNNete girer”miş.. bBu inançla olur mu hiç lâ havle velâ kuvvete.. Konuşan.: “ALLAHın oğlu” dememiş olsa girer mi Hocam?.
MSHekim.: “ALLAHın oğlu” dememiş olsa bu anda onlarınki mensub bitmiştir. Haah Rasûlullah her gelen kimseye ötekini durduruyor “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” muhlisân öye âyet var “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” bakınız “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” kelîmesinin sâdece lafzıyla değil “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”u vahdehu lâ şerikeh olması bu inançla “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” buymuş ama, nasıl ?. İlâhın tanımı esâsen mühim vahdehu lâ şerikeleh birdir ve şeriki yoktur..
ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
“Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn (tû’fekûne).: İşte o ALLAH ki, sizin RABBinizdir. Herşeyi Yaratan'dır. O'ndan başka İLÂH yoktur. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz?” (Mü’min 40/62)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “DUÂların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki Peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz.: “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. : Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kâdirdir.” sözüdür.” Buyurmuştur.
(Muvatta, Kur’ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da’avât 133, (3579))
Ee bunlar İsâ şeriki Üzeyir şeriki karısı da şeriki.. “innALLAHe salisi ve selâse ALLAH üçtür” dedi bunlar de anladım bu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”tan olmaz öyle o zaman karısı oğlu vardıysa yeme içme de vardır yâni değil mi?.
Gerçekten bugünümüzde din taklidi o kadar tahrifâtçı var ki o kadar bilmem artık akla hayale gelmeyen şeyleri uyduruyorlar getiriyorlar ALLAHu zü’L-CeLÂL bunların şerlerinden bizleri muhafaza tesin âmin!.
Konuşan.: İyice inanmış olsa inan kimse günah işleyebilir mi oradaki noksanlığımız nedir günah işlerken unutuyor mu?.
MSHekim.: Tâbi muhakkak o perdeye girmesek perde arkasında meselâ;
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى
فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى
“Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehennefse ani’l- hevâ. Fe inne’l- cennete hiye’l- me’vâ.: Ve fakat, kim Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini heveslerinden nehyetmiş ise (heveslerine uymamışsa). O taktirde, muhakkak ki cennet, o, barınacak yerdir.” (Nâzi’ât79/41)
O makam, Ubudiyetin Makamı şöyle titretecek olsa CeNNeti “ALLAH!” dediğinde acebâ rûhlarda pırıl pırıl ALLAHın nâsın kalbine yerleştirmiştir. Zikriyle meşguldür cevârihlerde dâhil ibâdeti vardır. Esâsen Âyet-i Celîlede buyuruyor ki titreyen kalblerdir fakat bu Nisâ Sûresinde bir kimse masiyet işlemez ki illâ câhiliyet durumda olurda öyle
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
“İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûne’s- sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ (hakîmen).: Fakat Allah'ın kabul edeceği tövbe, cahillik ile bir kötülük yapıp sonra, hemen tövbe edenler içindir ki, işte onlar, Allah'ın, tövbelerini kabul ettiği kimselerdir. Ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.” (Nisâ 4/17)
Seyyiâ,
hata işlerken cehâletine bürünerek yapar. Cehâletine bürünerek yapar o anda kendi o perdeye girmiştir. Şu ameli işleyen kimse âlim olsa, kadı olsa da mutlaka cehâlet şeyine bürünerek girdi ki çünkü Havfullah üzerinde etkilense görüyor biliyor dediği zaman da işleyebilir mi?. O anda cehâlet perdesine bürünmüştür ve işlemiştir mutlaka. Ne olursa olsun yâni hata işlerken cehâlet perdesine bürünmüştür. İlmi tamamen o anda kendisine yâr olmaz. Veyâhutta inancı i’tikadı yâr olmamıştır. Eğer bunun karşısında hem âhiret vardır hem de ALLAHu zü’L-CeLÂLin nehyettiği bir şey!. İnsan bir âmirin karşısında nehyettiği şeyleri kolay kolay gördüğü halde yapar mı?.
Onun için bir Melikin bir baş tutanağı bir korktuğu kimsenin karşısında emretmediği birşeyi yapabilir mi!. Eğer gördüğüne inanıyorsa ALLAHu zü’L-CeLÂL daimi hiçbir an için esâsen bir zerre şu mukevinattaki bir zerre bir an için hâşâ onun yâni görmediği bir an yoktur. Yâni umumîyetle ALLAHu zü’L-CeLÂLin Kaza Ve Kaderi İrade ve Meşyiyetinin Hükmü altında hepimiz yaşamaktayız. ALLAHın Hükmü Ve Takdiri ve İradesi Ve Meşiyeti dışında hiçbir şey işlemez, bir zerre dâhi ne hareket eder ne de durdurabilir. ALLAHu zü’L-CeLÂLin böyle bir Hakimiyeti vardır ama tâbi biz dediğimiz gibi cehâlet perdesine bürününce yapıyoruz, sonra da pişmanlık duyuyoruz neyse pişmanlık duyduğumuzda da pişmanlık sebebiyle geliyor.
Çünkü öyle buyuruyor bir kimse “men ezlebe zenben fe ahsane hu gayrı bitap aleyhi şeya” bir zenb işleyen bir kimse arkasında bir keder ve bir hüzün veriyorsa pişmanlık hüzün veriyorsa asla bir şey yazılmaz. zirâ men ahsene hu zenbin ….. bir de buyuruyor ki yâni böyle pişmanlık duyan en nedâmetu zenbin minettevbetü yâni zenb işlenen zenbden bir nedâmet pişmanlık duyarsa o zenb yok.. peki geçenlerde anlattık yâni bir kimse ciddî bir tevbe olsa hani ben dedim ya …. Nedir çünkü bunu da isbat ediyor en nedâmetül minel zenbi tevbetü vettaibu minezzenbi kemân na zenbenehu uyan var zenbinden tevbe eden kimse keennehu yâni zenbi yok işte mesele bu işte diyor ya vemen tabe ve âmile ve âmilâsâlihâtı neteytubullah aleyhi kemetubuhu ve men tabe amele ve amelessâlihâtı kenev cezâin hüsne bu da böyle ve uleyke yubedinullahı seyyietin hasene bu da var..
Onun için tevbe eden ciddîyetle ancak bu şartla anlattığımız gibi tevbe öyle ki tekrar avdet etmemeksizin nasıl ki süt sağdığında tekrar yine yerine girmeye mümkün müdür?. Değil.
Öyle misâl veriyor tevbe öyle tevbe ki sağdığın sütü tekrar yerine gidilir mi imkan olmamış. Peki tevbe eden kimse bu inançla bu sebeble olduğu takdirde inanın ki hiçbir şey bırakmaz ALLAHu zü’L-CeLÂL. Onun için halka tevbe edeceksen başlıyor bu kadar kazalar ramazan oruçları sonra. Bakıyor ki.: “En iyisi tevbe etmeyeyim!” diyor “bunu nasıl yapacağım??” öyle değil esâsen tevbe..
Konuşan.: Bir de şöyle Hocam yirmi otuz sene namazsız geçirmiş adam “hepsini kılacaksın diyor kitabta” onlarda “yapamayacağım” diyor..
MSHekim.: işte bizim dediğimiz gibi milleti korkutuyorlar ye’se düşürüyorlar hatta ki bir kimse Namazı yâni böyle ödemeye gayret içerisinde iken birgün beşgün yapmış ölmüş olsa inanın ki aynı azmettiği minvâl üzere tertemiz yine gider. Çünkü eceli ALLAH vermiş bitirmiş devâm etse niyetinde yapmaktır ama vakit bulamadı ALLAHu zü’L-CeLÂL böyle bir ALLAH!. Azmeder hiç azmi ve niyeti böyle olduktan sonra tamamdır oldu mu Hoca..
Fırkalar çok fırka böylesi tâbi çok daha fazla ale’l- küfredir Sebeyi Fırkası ale’l- küfredir çünkü İmâmı Aliyi âdeta ilâhtır diye tanıtır, küfrü azdır çoktur nifâkı fi delâlet mutlaka delâleti vardır Yahudi 71 fırka Nasara 72 Rasûlullah ümmetimde 73 fırka olacak. Soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah fırkalar nasıl olacak?” “Bir tanesi Fırka-yı Nâciyedir diğerleri delâlet içindedirler. Tâbi hepsi aynı eşit değildir inanç durumuna göre yanlış hususunda bir faklı delâleti vardır. Fırka-yı Nâciye dediğimiz zaman İmam-ı Azam Hazretlerine sormuşlar da.: “Efendim Fırka-yı Nâciye Ehl-i Sünnet ve’l- Cemâtin karar hükümleri nedir?” Şöyle buyurmuştur.: “Evvelisi tümen en tufak bihi şeyki Ebu Bekir Sıddık ve Omarı her diğerlerinden farklı görmek. Çünkü bunda Râfizîye Şeyhiler bunların Haricîler bunların tamamen aspap şey aksamı şey yok bu Ebu Bekire rağmen şey aksamı tamamen hangi bölümden olursa olsun Sebâiyedir, Mu’teziledir şeydir Darâviyedir Zeydiyedir Caferiyedir ne olursa olsun bunların hepsi bunun dışındadır. Çünkü Ebu Bekir ve Omarı severler. Şimdilik ve ittuhibbul hatemeyn Hazreti Osman Hazreti Aliyi sevmektir. Bu da Haricîler sevmez onlarda bunlar sevmezler bunlar bunun karşısında onla rda sevmezler. evet vetemmel meşe hateyn.. şimdilik bu Yaşar da öyle Yaşar da mesh, ayağı mesh ediyor ya!. Hee esâsen Râfizîler böyledir. Râfizîler.: “Mest üzerine yapacağınıza ayağınızı mesh edin niye o oluyor da bu olmasın?” diye ayak yıkamazlar. Abdest alırlarken de şöyle yaparlar (koltan tutar aşağıya doğru çekerler ) düzgünce yıkamazlar haa bu şeyiler böyle ……… bir zaman söyledik Hadise riâyet etmedikten sonra yarın Kur’ÂNa da başlar.
Çünkü Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm Rasûlünün ittibâtı getirdiği hadislere i’timad etmiyorsan o zaman Risâleti inkâr etmiş olursun, ALLAHın elçiliğini de. Çünkü ALLAHu zü’L-CeLÂL tarafından gönderilmiştir. O’nun getirdiğini hak görmezsen ne olur o zaman? Zâten Kur’ÂN-ı Azîmuşan Rasûlullahı inkâr etmesi veyâhutta hadisi vâhiy kısmından kabul etmiyorsa zâten küfre girer “Necm 3” Vemâ yentiku ‘ani-lhevâ.: Rasûlullah asla kendi hevâ nefsanesinden kendisinden karar vermez mutlaka vâhiydir bizâtihi kendisi vâhiy kısmından ilân ediyor..
Konuşan.: Rasûlullaha itaat eden bana itaat eder buyuruyor şimdi o zaman Rasûlullahın Sünnetini yerine getirmek farz yakın gibi olmaz mı?.
MSHekim.: Rasûle Men yuti’i-rrasûle fekâd etâ’a(A)llâh yakın olmaz yok yok itaatı yapar Rasûlullah bize şiddet kullanmaz birçok şeyleri de çok secdeleri yapmak isterdi fakat ümmetime zor gelir diye bırakmıştır. Onun için kendine ait olan bir şey ahreci en kabul eder ve yapar ümmetine taalluk eden şeyi en hafîf kısmından yapar. Ümmetine şey gelmesin diye terâvihi bile yâni üç defâ çıktı da son devreyi âdeta sahura kadar uzattılar ondan sonra “ümmetime korkarım ki farz olur” diye hemen terketti bir daha çıkmadı. Rasûlullah böyle kendi sünneti yaptı ise bizim sünneti yapması esâs namaz hususunda olan eksiklerin yerini doldurmaktır, aynı zamanda keffâremizdir mevâfih ya eyyuhellezine fetah tedbihina fihi temleke mevâfih aksamı bizim hatalarımızı gideren nasıl ki Duhâ Namazını kılarken keffâre durumunu anlatıyorsa bu minvâl üzere hatalarımızı gidermek içindir. Amma Nebî aleyhisselâmı vesselâm ise rûhi derbiyat olunmaz ünün için bu öyle farz olur diye Rasûlullah kendi tezi kendi söylüyor Rasûlullah onun için ALLAHın bir emri böyle yap dediği için emretmiyor onun için bunlar Rasûlullah bizim gibi gâfili biliyor namaz kılarken eksik olur … yarın evelümma iz atuas salatı yarın ilk olarak mahşerde namazdan bahseder sorulur ve in salaha salaha salaha amelihi Namazı salaha yapıldı ise diğer amelinde de yâni hemen teşbihte şey olmasın bir mâliyeci gelir bir teftiş devterini açar bir bakıyor gâyet intizâmlı geliyor, ihtiyatlı iyi.. Haah o şekilde namaz hususunda araştırma yaparken düzgün kılındı ise fazla inceleme yok. Fakat fein salahat salaha sâire ameli fein fesedet namaz fesadi olmuş eksiği gediği fesâdı varsa o zaman ALLAHu zü’L-CeLÂL yâni Rahmeti çoktur esâsen ümmete kullarına Şefûktur doğrudan doğruya hemen “iletin götürün” demiyor, araştırın hemyem minenşeyin ulufili “bu kulumun mevâfih aksamından birşeyleri var mı?” “var Yâ RABBi!” “Doldurun bu şekilde!”
Onun için Ebu Hanifeye göre sünnetleri ve kırk sünnetleri mutlaka olunsun kazaları varsa kaza başka vakitte artık onu sünnet vakitlerini helâk etmeyiniz vakti sünnetin kılınan vakti var bu gibi farzlarda noksanlığı dolduracak umuduyla..
Onun için bunu zedelemeyin baktınız ki vaktini kaçırdınız gece kalkın kılın yâni boşluk devrede kaza edin. Ama İmamı Şâfi ve diğer Efendim diyorki farzlardaki noksanlığı nâfile dolduramaz ancak namazda bazı sünnet şeyleri mevâfih şeyler varsa onu dolduruyor. Ama Ebu Hanife umut ediyor onun farzlarda da noksanlık varsa doldurur diyor onun için İmamı Şâfi.: “Bir kimse kazası varsa sünnet kılamaz kendisi için haramdır!” diyor mutlaka o farzı kılması lâzım tamamen kaza bulundukça kaza eder sünnet kılamaz bu işi bu hülâsa farzı içinler farz yerine kaim olamaz. Her ikisi de ALLAH razı olsun. Fakat bizimki daha şeyli esâsen evet RABBımız Kadîr-i Mutlak sonra aynı anlattığın gibi bir niyet kaç tane bağlıyor yâni giriyorsun sünnetuh …. Sünnetu zuhru birleştirerek tehir edilme şeyi kaç tane şey etmek böyle bir şey yok. Hanife de böyle bir şey yok, ne niyet ettinse eğer en kuvvetli hangisi ise karıştırdığın yaptınsa en kuvvetli hangisi ise. O sebeble olur meselâ demek sünnetin zuhru ve farzın zuhru esâsen sünnetin zuhru olmaz farzın zuhuru olur karıştırmaya haah hülâsa bu hususta yâni esâsen ne diyor Ebu Hanife Fırka-yı Nâciye bu anlattığımız fırkada bu Ebu bekir ve Ömeri sevmeyen veyâhutta Hazreti Osman ve Aliyi sevmeyen birkaç fırka bunlar. Böyle çekiyor bir de vetefâssalatu halfeki kulhi bihi fâcirin câhilikum herhangi bir imam fâsık olsun müttakî olsun arkasında namaz kılınmaya câiz durumdadır. Yâni bu cürüm sebebiyle hata sebebiyle bu onun arkasında namaz kılınmaz diye o Haricî kısmının işidir mursildir Ehli sünnet vel Cemâat asla..
Cenâb-ı Rasûlullah sallu halkemu küllî birrin vaifun assalate vekum ve hüsnehu lehum esâsen herhangi bir imâmın arkasında ben bunun arkasında kılamam kılmadığın esâsen herhangi bir nahoş hal varsa arkasında kılmamak olmaz o zaman ya Muteziliği veyâ Haricîliği ve ya Vahhabî veyâ bunun gibi şeyler olur. Onun için bu cevâz yoktur. arkasında Ehli Sünnet ve’l- Cemâat Fırkasına göre yâni onfikise dâhi yine mü’mindir yine mü’mindir yeter ki haram yediyse de tamamen bu hepisi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” dedikçe şüphesi yoktur ve böylece fıskı varsa esâsen arkasında kılınmaz diye bir şey yoktur, fâsık fâcir olabilir arkasında da kılınır. Yâni biz Ehli Sünnet ve’l- Cemâatin Fırkası Maturidi ve Eşârî ne kadar fıskı varsa kılınır. Aynı zamanda Padışah veyâhutta Reis-i Cumhur neyse fıskı fücur sebebiyle ben bununla cihâda gidemem diyemezsin mecbursun imân aslı esâsen selâsetun min aslı imân üç nesnedir ki imân aslı bir temel gibi üç nokta imânın temelidir nedir bu?. la tekettu min kale “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” bir kimse “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” MuhaMMedur Rasûlullah diyorsa küfrüne hüküm verilmez. velâ tukricumin min dâiretil İslâm bi eyli cembi İslâm dâiresinden çıkarmayınız hangi zenb işlerse işlesin İslâm dâiresinden çıkarmayın. ve vel cihâdi mea küllî min fâcirin yâni baş tarafı fâcir ve fâsık ise ben bununla cihâda gidemem diyemezsin arkasından gidersin esâsen çünkü fıskı fücuru küfrüne karar vermez oldu mu…
Hülâsa RABBımız bu yönden bizleri selâh etsin hidâyet versin şuur versin ALLAHu zü’L-CeLÂL bizlere muin olsun tevfikatıyla refik eylesin..
ALLAHümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü RABBımız cümlemize imânı kâmil ve hüsni hatimeler nâsib etsin âmin
Şahsiyetlerin sonuna kadar sâdece “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş fakat MuhaMMedi Rasûlullah da yok bak buna rağmen tamamen hiçbir dine bağlılığı olmadığı halde tek başında “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş ve buna şirk yapmamış herhangi putperestlik ve diğerleri gibi yapmamış çünkü bunlar ayrı fırkadır Yahudi Nasranî Mecusî taptıkları birşey vardır fakat bu tek “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş hiçbir Rasûlullaha da bağlılığı yoktur çünkü Rasûlullaha bağlılığı olsa şefâatı da çıkar fakat bu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” kelîmesi sonun ve sonunda o taka o Rahmân diye ALLAHın halk ettiği şahsiyetler de CeheNNemden çıkar budur onun için yeter ki bu kelîmeyi değişik bir hale getirme ama la ilâhe demiş Üzeyir İbnullah İsâ Rûhullah işte bu kelîmeyi bu yanlış çünkü Uluhiyetini düşürür. İlâh dediğimiz zaman böyle karısı var oğlu vardır böyle ilâhlık olmaz hâşâ ha söylemiş söylememiş hiç aramaz onun için “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” Uluhiyet ALLAHın üzerine ilân etmiştir fakat hiçbir dine bağlılığı da yok Rasûlullah arkasında da gitmemiş Rasûlullaha dâir bulunduğu devre dâhil olmamış fakat bu sonunda çıkacak Rasûlullah kendi şefâtıyla bir zerre kadar imânı olan varsa dâhi çıkar Rasûlullahın şefâatıyla yâni arada Sırata CeheNNemden ya MuhaMMediya diye bağıran bir ses geliyor.: “Y3a RABBi ümmetim CeheNNemde!” “Çıkar ya MuhaMMed az imânı olanları çıkarırsın şu kadar şu kadar neticesi arpa tanesi kadar kalbinde varsa sonra ikinci bir defâ buğday tanesi varsa sonra da zerreye iniyor bakın zerreye iniyor zerre imânı varsa kalbinde bir şey görünüyorsa çıkarabilirsin çıkar” bunda hiçbir şey yok haah bunlar kabul ama CeheNNem ehli altındaki olan CeheNNem Ehli çünkü altı tabaka aşağıdadır bu üst tabakada bunlar bunlar tâbi bir “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş ne Yahudiler gibi Üzeyir demiş ne de Hristiyanlar İsâ demiş ne de güneşe tapmış herhangi bir şey sâdece “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” demiş bundan dolayı buna da diyorlar ki alay ediyorlar “siz hani bir şeye bağlı olmadınız çıkıp böyle “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediniz de ne yarar getirdiniz dedik size” eğleniyorlar onunla ALLAHu zü’L-CeLÂL bu alay sebebiyle bunları çıkarıyor âdeta bir kütük gibi taş kömürü çıkarırcasına eletiyor CeNNete CeNNetteki Âb-ı Hayata atılınca yepyeni bir hal şeysi âdeta Âdem aleyhisselâmın endamı ve bu şekilde güzelliği âdeta CeNNete girebilir bir halde yalnız haula utakarrurRahmân yâni ALLAHın a’zât ettiği şahsiyetler vardır girdikten sonra kendi kendilerinden mahcûb oluyorlar değişiklik var onu da ALLAHu zü’L-CeLÂL sonunda silmiştir ne olur ALLAHu zü’L-CeLÂL bize böyle değişiklik olmayalım diye onu da silmiş ondan sonra CeheNNemle CeNNet arasında birbirini görmemek üzere artık hiçbir tek kişi dâhi çıkmamakla karar verir ALLAHu zü’L-CeLÂL üzerine sanki tavan gibi getirir getirir Melekler CeheNNemi tamamen kaplar bir daha ne ses çıkar ne ey CeheNNem Ehli artık kulubin minel lutun ebedî hayat ebedîdir hiç ölüm yoktur aynı şeyde devâm CeNNette de aynı müjdeler veriliyor hal bu oldu mu..
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk,
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
RABBımız bizlere şuur versin şuur versin!.
Şu Dünyâ değmez yâni. İnan ki bana hepsini verseler sâhib çıkmam. Bir lokmamız vardır ALLAHa şükürler olsun!. ElhamdüLillâH kimseye muhtaç olmada şahâne geçiniyoruz bundan ötekisi ne acep!. Vallâhil azîm şöyle dışarı çıksam da şöyle altından hani kime giderse helâlı hoş olsun fazlalık fazlalık esâsen insan ihtiyacını her zaman söylerim mübâreke mensub olan kimseleri, yâni namerde muhtaç etmesin!. Ben bu DUÂyı yapıyorum her zaman ki Alaaddin Güvercinlerini hiçbir zaman muhtaç etmesin RABBımdan diliyoruz RABBımdan hayırlısıyla. Onun için amma böyle fazla mı olsun hiç umurumda değil böyle bir şey ancak, bizi namerde muhtaç etmesin!. İnsan yâni böyle ALLAHın verdiğinden umuyorsa, hacca gidiyorsa mü’min oluyorsa.. Ne yahu bu toparla toparla Dünyâya toplamak için mi geldik ya!. Hülâsa Dünyâ bakınız Dünyâ ALLAHu zü’L-CeLÂL yarttığı zamanda Dünyâya bir defâ nazar etmiş başka hiçbir Merhamet Nazarıyla bakmamış. Bir kere ALLAHın Düşmanıdır aculetil rahmen Dünyâ ALLAHın düşmanıdır sevmediği bir şeydir. Dünyâ, denâatten geliyor deni, denânet âdilikten Dünyâ bu.. Onun için Dünyâya bir defâ nazar etmiş ve kendisini uyarmış.: “Bana hizmet edene hizmetçi ol sana hizmet edene de hizmetçi kıl ya Dünyâ!.” “Ya Dünyâ men kâdeme faktimi ve men kâdemeti fastektiri”
Bana hizmet edene hizmetçi ol sana hizmet ederse üzerinde sırtında yürü bin altında çalıştır ne hali varsa görür.
Onun için Dünyâda bu Dünyâ ne kadar yapışırsan o kadarda dolaştırır ALLAH muhfaza etsin!. O sebeble evet Dünyâya gelmeden bir şey bulamayız açıkça, Dünyâya gelmemiz de bir ni’mettir. Dünyâya gelmek sûretiyle Enbiyâ da olmuştur Firavunda olmuştur Dünyâya gelmek suretiyle. Burada seçenek yapılır ve her ferdin kaderi ne ise o. Onun için RABBımıza bu Dünyâya geldiyse “Dünyâ mezratü’l- âhirah” “Dünyâ âhiretin mezirâdır ne ekersen onu biçersin”
Onun için hiç muhattap olmayalım yâni gelecek çok yarar şeyler var olması lâzım. Çünkü bu mübârek aleyhisselâmı vesselâm cümlesinden ayrı kalmayalım çok salâvât getirelim. Bugün Cuma.. Cuma başı, Cuma Gecesi, Cuma Günü en fazla istenilen salâvât Rasûlullahın şeyine bir taalluk bir ünsîyyet edelim ki çünkü Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm.: “Bana en fazla yakın olacak olan kim en çok salâvât getiren!” Salâvât kısmetin bir de muhtaç olduğumuz o Dünyâda da âhirette de oraya vardığımız da kabirden doğru şeysine dönüyoruz çıktığımızda da başı boş kim kime ancak Rasûlullah evet çokça salâvât getirirse yakininde olabilmesi bir de mürşidler öncelik yapan kimseler çobanlık yaparsa, çobanlığını yapabilirlerse burada orada da Ebu Hasen’in buyurduğu gibi mensub olan kimseler böyle mensub olan kimseler sâdece bu Dünyâyı gütmek değil öbür âlemde şöyle kolunu tutupta.: “Sen benimsin!.” diye şöyle varya bilmediğin bir yerde sâhib çıkmak varya ondan daha bahtiyarlık yoktur!.
Haa işte RABBımız bu gibi böyle zevât insan RABBımız nâsib ettiyse ALLAHa şükürler olsun amma dediğimiz gibi ALLAHa iftira etmekten ……….. Ebu Hasenel Şazelî buyuruyor ki.: “Bir kimse nefsinin ateşini söndürmeden bir şıklığa girmesin bir postluğa oturmasın çünkü kendi nefsinin ateşi zâten kendini yakıyor başka kimseye ne yarar getirecek ki ama evvel bir kere nefsinin ateşini enâneyetini indirmek lâzım yok etmesi lâzım ondan sonra belki haklayabilir yoksa öyle hemen kurtulma ile postu cübbeyle sarıkla bilmem arbedeyle vs. olur mu?.”
Olmaz o ALLAHın Vergisidir. ALLAHın Vergisidir bu kendi kendine şıhlığa oturmuş nâsib olmuştur millete soruyorlarsa Vallahi millet bilemem artık bunun karşısında bu kader cüretkarlık varsa ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri muhafaza etsin âmin Vallâhi biz zavallıyız iflas ve en düşük fâkir âciz ve iflas sıfır sıfır kendime sıfır seçiyorum ben sıfır gidiyorum başka yok onun için RABBımız bizleri bu yönden cümlemize selâh etsin hidâyet versin şuur versin şuur!. Şuursuzluk insan ne edecek bilmez şuurlu olmak lâzım insan!. ALLAHu zü’L-CeLÂL cümlemize ale’l- hak ne ise muafak eylesin cümlemize imânı kâmil, hüsnü hatimeler nâsib etsin!. Âmin!.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerikeleke estağfiruke ve etubu ileyk.
SubhÂNeke ALLAHümme ve bihâmdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk.
Bu meclisin keffâresidir şimdiye kadar konuşmuş olduğumuz yarar ise hiç zaiyat vermez yarar değil ise bunları saf dışı eder ALLAHın izni ve inâyetiyle bu kadar bu keffâretiyle ALLAHın izniyle âmin!.
SubhÂNe RABBiyel alil alel vehhab
ElhamduLillâHi RABBu’l- Âlemîn
Biis savmı salatı selâmı vesâlatı alâ halkıhı alâ Seyyidinâ MuhaMMedin ve alihi ve sahbihi ecmâin
ALLAHümme ya habibittevâbitubitü Aleyna ya hadiyen Mehdîyen ihdina veyâ müstağfiri isna veyâ râhimun müsnu teknatucealna ve âmini ve entu ehlu hüve ve tukellibu bima nahnu evhad inneke Ehli takvâ ve ehlul mağfireh
ALLAHümme anil alel zikrike ve fikrike ve şükrike hüsnü ibâdetike ya ALLAH
ALLAHümme ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî kulubu 'alâ dînike ya ALLAH ."
ALLAHümme ıslaha ümmeti Seyyidinâ MuhaMMed
ALLAHümme fericean ümmeti seyyîdinâ MuhaMMed
ALLAHümme erham ümmeti Seyyidinâ MuhaMMedin rahmet’en ammeh..
ALLAHümme RABBenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. ve edhilnel CeNNete meal ebrâr.
Bicâhi Seyyidinâ Mevlânâ MuhaMMedin il muhtar ve ali ashabihi ve ahyar cezâulu alâ Seyyidinâ MuhaMMedin sallallahu TeALÂ aleyhi vesellem vefu ehu âmin
ALLAHümme bicâdihine şefi ileyk âmine ya erhamerrâhimin
Sübhâne RABBike RABBil izzeti amma yasifun ve selâmün alel murselin vElhamdüLillâHi RABBil âlemîn. RABBenâ takabbel bi hürmetin Fâtiha maassalâvât..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
...Bağdatta olmuş ve neticesi bazı Hicâza da hac sebebiyle çokları gitti tâbi o zamanda daha henüz yazılı da daha fazlaca bir gidiş fazlaca toplum durumda değildir. Herkesin ma’lum kendi evine aldığı kendi şeyler hafizâsında o da kendi halincedir ama ne zaman ki İmamı Mâlik yâni hemen hemen İmamı Mâlikten evvel Abdurrazzak gibi Sünen Mesnedi vardır ilk olan Vesned yâni böyle toplu bir şekilde bir kitab haline getirlmiş kitab ……. Tâbiridir haa ondan sonra İmamı Mâlik Muvatta Ebu Hanife bize söylediler ki 450 hadistir Ebu Hanifenin Mesnedi 450 hadisdir. Haa onun için yâni hadis üzerinde böyle toplum bir şekilde bir şey haline getirilmediğinden dolayı Ebu Hanife rahmetullâhi aleyhi zekâsına yâni böyle ferâsetine diyecek yok, çok ferâsetli çokta harika bir şeysi vardır dolayısıyla bu yönden çok güzel hükümler verirdi. Etrafında Süfyanı Sevrî gibi ve benzerleri hayran olurlardı.
Haa bu güzel ferâset sâhibidir güzel de kıyas yönünden çok güzel. Haa kıyas yönünden onun için tâbi Ebu Hanife 750 senesinde doğmuş bitmiş işi vefât etmiş. İkinci asır yâni birinci asır anlattığımız gibi az, ikinci asır başlanmış yazılmaya. Oldukça yazılmaya gelince nitekim işte İmamı Mâlik yazmış, İmamı Şâfi gelmiş uğraşmış hadis üzerine acayip bir araştırması vardır Irak’ta. Mevcud olanlardan almış İmamı Mâlikin Muvattayı almış, Ebu Hanifenin Mesnedlerini almış Efendim Semerkandî İbni Saad. O, İmamı Mâlikten de üstün Şâfinin deyişine göre. Ama artık etrafa fazla yayamamıştır.
Haa ilim için Mısıra gitmiş yayamamış onun için İmamı Şâfi hadis yönünden çok daha geniş. Ebu Yûsuf yâni esâsen niye terketmiş de Ebu Hanifeye tâbi olmuş hadis karşısına çıkıyor da sâhih hadis ya onun için bu Ebu Hanife hemen hadislere olduğu gibi hemen sâhib olmuş değil. Onun için Ebu Bekirle arada bazı ihtılaf oluyor Ebu Bekir meselâ Ebu Yûsufun İmamı Şâfiinden neden gitti? Neden olan Devresindeki hadisleri bakıyor ki Cenâb-ı Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm mescidde otururken bir kimse gelmiş ve doğrudan doğruya mescidde iki rekât kılmış, bitirdikten sonra gelmiş.: “selâmun aleykum” “aleykum es selâm, sen ne yaptın?” “namaz kıldım yâ Rasûlullah!” “Namazı kılmadın, diyor gitte bir daha kıl!” diyor bir daha, aynı usulle kılmış aynı şeyleri yapıyor tekrar yine geldi yine “kılmadın!” diyor tekrar gönderiyor yine gidiyor kılıyor tekrar yine geliyor böyle deyince.: “Yâ Rasûlullah ben bu şekilde biliyorum başka bir şey bilmiyorum bana târif et!”
O zaman aleyhisselıtı vesselâm kalkmış iki rekât kılmış nasıl meselâ bağlanacaksa ne kadar Kur’ÂN okuyacaksa tâbi mesele azı çoğu değil ancak rükû’a gidişinde nasıl böyle düzgün ve aynı zamanda istikrar dışardan gören bakan güzel istikrarlı görür istikrarlı “SübhÂNe RABBiye’l- Azîm, SubhÂNe RABBiye’l- Azîm, SübhÂNe RABBiye’l- Azîm” yâni mafsallar rükû’ya gittiği zaman ve hemen yarımyamalakta başlamak değil, rukû’ya gittiğinde düzgün bir hale geldikten sonra azalar bir miktar durduktan sonra “SübhÂNe RABBiye’l- Azîm, SubhÂNe RABBiye’l- Azîm, SübhÂNe RABBiye’l- Azîm” “SemiALLAHu limen hamideh!” dediğinde söyle azalar istikrarlı bir şekilde dikelmiş istikrarlı “RABBenâ ve lekel hamd!. Hamden kesiren mübâreken tayyiben fihî” Neyse rükû’a, işte ondan sonra secdeye gidiyor yine aynı istikrarlı.: “SübhÂNe RABBiye’l- A’Lâ, SübhÂNe RABBiye’l- A’Lâ, SübhÂNe RABBiye’l- A’Lâ” devâm ediyor bu şekilde Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm. Birer birer bitirdikten sonra onlara diyor ki.: “Bakın salli kemâ ve etimmuni erselli.: Siz beni nasıl kılıyorsam benim namaz kıldığım minvâl üzere siz de böyle namaz kılınız. Eğer böyle yapmazsanız namaz kılmış olamazsınız!”
Abdullah ibni Mes’ud yemînle diyor ki.: “Eğer Tâdil-i Erkan yapılmadan namaz seksen sene kılınsa geçersizdir!” diyor. Çünkü bu Tâdil-i Erkan bu kadar mühim bu kadar mühim, Tâdil-i Erkanın yapılması hususu “SubhALLAH”. Onun için demek ki bugünki yâni “mescidlerde halka halka hiç birinin Namazı kılan kısmında göremezsin” diyor. Nedir?. demek ki Namazı bozduğu şey nedir?. Yâni cimnastik gibi!. Efendim ihtiyacın yoksa nefret ediyorsan hiç kılma bari, böyle nefret edercesine baştan savma gibi!. Böyle namaz olmaz esâsen!.
Fakat gittikçe gittikçe bazı kimseler devâm ettiğim meselâ Hacı Saîd’de biraz düzgün yapıyordu. Yâni kendisine anlattık bir me’murla daha geldi “kitabımız hata ediyor dimen zümen” ALLAH ALLAH canım sıkıldı. Muratpaşa'ya geldim oraya geldim orası bambaşka bir şey bulamıyoruz namaz kıldıracak birini bulamıyoruz!.
Konuşan.: Efendim üç Mezhebe göre farz mıdır?.
MSHekim.: Yâni esâsen efdaldir Tâdil-i Erkan!. İmam Ebu Yûsuf İmamı Şâfi farz diye tâbir ediyor esâsen ama imamı Hanife ve İmamı Mâlik esâsen vâcib fakat kesinlikle en düşüğü vâcibtir çünkü Tâdil-i Erkanla kılınmayan namaz kariyeti aslına geçmez yâni buşekilde bir neden çünkü Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki hamsu salâvâtı iftelâ ALLAHümme la ibâdi beş vakit ALLAHu zü’L-CeLÂL kullarına farz kılmıştır men ebdahullâhi vaktihim le aslaha mudihim ve etemma rukû’hihim ve sücudihim ve kane alallâhi ve ahdun enna filâlâhi.. Namazı kılarken vaktinde abdest alırken düzgün ıslahu vudu ve vaktinde ve aynı zamanda rukû’yu tekmil kıyamı teklim sücudu tekmil olmak üzere Tâdil-i Erkan ile olacak olursa bu namaz ALLAHu zü’L-CeLÂLin geçerliliğini kabul ettiğini ilân ediyor ve mağfirette kılmaya da.. Haa yâni ahdim vardır kendisinin mağfiret edeceğine dâir ve eftenna indellâhi ahdin enâ kulle lehu yâni ALLAH nezdinde bir ahdin vardır ALLAHu zü’L-CeLÂL bu şekilde düzgün kılarsan mağfiret edeceğine dâir ve inlem eğer böyle Tâdil-i Erkanı yapılmazsa ahdi yoktur isterse azâb eder isterse affeder, ALLAHu zü’L-CeLÂLin şeysine kalmış. Haa eğer bu Tâdil-i Erkanı yapılmazsa inşea azibe lehu ve inşea gaferâ lehu benim şeysine kalmış bir şey bunlar sakara kısmından kabul eder merhameten dilerse doğrudan doğruya hiç kılmamış kısmından hesâba çeker. haa bu esâsen bu çok yâni kimya olmuş yâni düzgün bir namaz kılmak için bu nedir bozan nedir bu hattaki namaz kılındıktan sonra namaza kalkacağımızda ALLAHu zü’L-CeLÂL Meleklerini uyarıyor şu benim üzerindeki pasları alın huzuruma temiz gelsin. Onun için farz ile farzlar arasında keffâredir farz ve farzlar arasında eğer namaz düzgün ise yâni geleceği kalkacağı zaman o iki farz arasında geçerdiği nahoş şeyleri yazılan günahları bu kulumun üzerindeki pasları alın, huzuruma temiz gelsin. peki eğer düzgünce Namazı da düzgünce kılabildiyse zâten keffâre olmakla berâber namazla çıkacağı tâbi önüne çıkacak o da nasıl çıkıyor NÛRlu NÛRlu gâyet NÛRdur aynı zamanda ve DUÂ ediyor. Ey felân sen beni düzgünce hasen bir şekilde getirdiğinden dolayı ALLAH seni de NÛRlandırsın diye bu şekilde DUÂ ederek çıkar. Haah çıkar ALLAHın huzuruna çıkar geçerli bu amma değil ise kapkara kapkara NÛRu yok keffâresi de geçmiyor yine aynı üzerine yapıştırıyor mu o şey ondan sonra bedDUÂ ediyor namaz.: “beni böyle bir çabut şeysi gibi eski çaput paçavra hale getirdiğinden dolayı ALLAH seni de bu hale getirsin!” diyor. Haah yav bunlar okumuyorlar mı araştırmıyorlar mı anlamıyorlar mı nasıl şey bu nasıl şey o kadar da insan dinledi o kadar şey namaz ile hiçbir vaktini bulamıyoruz çok feci ve içinde bazı şu bu hele bilhassa Kenzul Ummal sayfalarca yâni yüzlerce hadis hususunda anlatmış acayip ki bazı diyorum ki yapayım şöyle bir Diyanete göndereyim. O kadar da lakaid olmaz o kadar da hatta laklak olmaz bir tanesi müftülük yapmış müftüyüm diyor.
Bizim Latif diyanette fetvâ şeyi ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH gitmiş benim haberim yok biliyorlar zâten ben anlatıyorum bu adamın şeysini ALLAHu Ekber ALLAHu Ekber! Diye..
Bizim Latif gitmiş imâmın molla evine İmama.: “Senin kıldırdığın bu namaz geçerli olduğunu isbat edebiliyor musun bir emâren var mı?. Bana göre bu namaz hiçbir şeye benzemedi ben şimdi iâde edeyim mi yoksa ne edeyim şimdi?!” dediğin de İmam.: “Namazda farkında değildim diyor farkında değilim diyor böyle mi kıldırdım?.”
Velâ havle namaz kıldırdığının farkında değil ne ettiğini ne kıldırdığını farkında değil emiş memiş suklan
Konuşan.: Vallahi ben câmiden korkuyorum hemen çıksam bizde de var söylesem hele bilhassa SubhÂNeke okunmuyor hele bilhassa vitiri yetiştiremiyorsun kimse..
MSHekim.: ElhamduLillâh ElhamdüLillâh RABBımıza şükürler olsun bizim câmiamız ALLAHa şükürler olsun hiç olmazsa namaza karşı zâten ilk olarak namaz sorulacak, namaz kendisiyle şahsiyetinle kalkacak değil bu minvâl gâyesi bu ilk olarak rûhun sorulacak bir tanesi de namaz kıraati ve aynı zamanda da ilk olarak sorulacak kıyamette namazdan başlanacak ve hasened haseni salih ameli eğer düzgün gittiyse diğerleri fazla sormazlar fesenet eğer fasıla ekseriye düştüyse diğerleri fesâda uğramaktır onun için çok mühim ALLAHümme …. El amri ….. taamessalah Kıyamet Günü ilk sorulacak olan namazdan sorulur ……… salihin feselli ameli fesellet feselli salihi ameli ameli tâbir ederken şöyle anlatıyor bir maliyeci geldi senin hesâbına bakacaksa mâdem ki başta tâbiki namaz bunun öyle güzel bir görüntüsü var da güzel bir hale getiriyorsa maliyeci de artık o emîn olur muamelâtı düzgün tutmuş düzgün yazmış düzgün tamam tamam sorun yok o kadar. Başlangıcında bakıyor ki ohoo bir sürü sorun var artık arkasında neler bulacaksın.
Haah evet yanlış olan varsai fikrinizde varsa sorusu olan sorabilirsiniz biz tâbi anlatırız bazı da sorarız.: “Rüyânız var mı?” diye Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm Sünnet-i Seniyesidir.: “Bir rüyâ göreniniz var mı?” diye. Biz de.: “Soracağınız bir şey varsa sorun!” sual sallu elhamuküllahı sorun ALLAHın Rahmetine nâil olacaksınız essaibi vel mücibi vel müstemibu müştevikat yâni sâir soran cevâb veren ve dinleyen her üçü de sevâb alır. Bazı mollalar vardır kürside bir soru soran olur dışarda aklımca bilmiyor biz ise sorusu olan sorsun diyoruz biz demiyoruz Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâmın tezi budur. Yâni kimseler sormayı hiç kabul etmez bizim Ankaradaki Abdullah.: “Soru yok!” diyor. halbuysa Rasûlullah diyor.
Bugün biraz sıkıntılı biraz şey Hocam vantılatör ve klimadan duruşumuzda sıkıntı yok inşeALLAH bakıyorum çok sıkıntılı görüyorum..
Konuşan.: Latif Yıldız.: Hocam imam Cenâze Namazına durmuş ben sonradan yetiştim aradaki tekbirlere uymadım bunun kazası birşeysi olur mu?.
MSHekim.: sen herhangi meselâ imam başlamış sende geldin ittibâ ettin tâbi ilk olarak başlangıcı SubhÂNeke SubhÂNekeyi okursunuz sonra ikinci tekbirde Sûreyi okumadan bitirdi ise sen kendi başında okuyorsun artık selâm vermezsin o selâm vermekte iken sen salatu selâm sonra DUÂsını okursun esâs bu işin şu nasıl ki ne kadar imama uyabildin okuduktan sonra kalan kısmını imam selâm verdikten sonra okursun çıkarsın..
Konuşan.: Ben okurum öyle mi imam selâm verdikten sonra..
MSHekim.: O imam selâmını bitirdikten sonra sen selâm vermezsin meselâ kaç bölüm ise birincisi SubhÂNeke ikincisi salâvât üçüncüsü DUÂ böyle hangisinde berâberce imamla ittibâ ettin hangisini bitirdin ise imam selâm verdiyse kalanı bitirirsin yarım bırakmazsın selâm vermeden tek başına bitirirsin sorduğun bu ya cevâbını veriyoruz anlaşılan bu bazı sanıyor ki imam selâm verince o da çıkar öyle değil esâsen yetiştiğin yerden kalanı yaparsın tâbi bazı bunlar farkında değil insanlar ki yarım bırakarak imamla selâm veriyorlar o zaman noksan oluyor aynı nasıl ki burada İkindi Namazı kıldık imamdan sonra kalkıp kalan kısmı kılıyorsun aynı onun gibi o bu
Konuşan.: Gayb Namazı nasıl
MSHekim.: o Gayb Namazı aleyhisselâmı vesselâm Necâşiye yaptığından dolayı artık ispatlıdır. Necâşi vefât edince duyunca Gayıb Namazı kılmıştır arada bu kadar boşluk varken kılmış hali hazır İmamı Şâfi bunu yapar. Bazı yapıyorlar Mübârek Zâtlar olursa yapar.
Meselâ Şeyhimiz vefât ettiğinde Kayseri …. Bir zât artık çok sayılı bir Şahsiyet ilân etmiş.: “Zamanın Gavsu vefât etmiştir gayıb Namazı kılacağız!” diyerek ilân etmiş. Hattaki Sırrı’nın Abisi kendisi tâbi onlar irtibâtlı Kayseri’yle şeyi irtibâtları vardır felân senedeki olan Kayserideki imam halk nazarında Seyyidi Şeyh kimdir ödiye bu isim getirdiler fakat hatırım yok var böyle aynı bi de İsmail Hakkı sorduk. Çünkü İsmail Hakkı Sivastan bu Sırrının Abisi de öğretmenmiş Sivasta öğretmenmiş ve o zamanda aşırı Devresinde Cumhuriyetin Devresinde daha henüz demokrat çıkmadan öğretmenlik o zaman ona göre bazı fakat İsmail Hakkı karşısında ne asker ne halkı saygı duyarlardı. Çünkü kerâmetleri vardı. Bize de çok bazı şeylere yararı oldu diyor. Peki şu anda benimde sorduğum şu sebebi ne bugün Malatyalı esâsen Şeftulu başka Şeftulular Sivasa gidip geliyorlar “Bizim Şeyhimiz şu, bizim Şeyhimiz şu!” diyerekten birgün demişler ki “bir de bizim Şeyhimizi görmek isterseniz gidelim” Sivasa gitmişler. Sivasa gittiklerinden böyle mübârek Şeyh İsmail Hakkı ALLAH rahmet eylesin gelmiş bazı kimseler iktisâb etmiş tâbi yabancı böyle bir kişi var.: “ee herhalde sizin iktisâbınız vardır” diye söylüyor. “Evet Efendim” “kime?” diye soruyor. anlatmış böyle böyle bir miktar durduktan sonra. “ooooo onlar güneş bizler yıldızız, onlar olmazsa bizler söneriz” demiş Şeyhime.. Ben bunu acayibime gidiyordu acaba bu adam biz bile bile tesbihât yaparak güneştir tâbi Riyâset Makamında olan bunlar tâbi yıldızlarıdır onlar olmasa onlar sökük esâsen onlara oradan geliyor haah ama acebâ bunu söylüyorsa böyle eskiden saygı duyar yaptıysa veyâhut hakikaten Keşif Ehlidir bunu araştırdık çok sâhibi keşfiyeti belli onlar güneş bizler yıldız onlar olmazsa bizler söneriz yâni.. çünkü biliyorsunuz ki yıldızlar şavkı esâsen NÛRunu şeyden alıyor güneşten alıyor güneş olmadığında ne oluyor nunrsuz kalıyor. evet meselâ geceleyin güneş yok mu vardır fakat gece karanlık olduğu için onun şavkından yıldızın şavkından faydalanıyoruz esâsen şavkı güneştendir gündüze geldiğinde esâsen yıldız yok mu vardır ama güneş oldu mu karşısında yıldızın bir ziyâsı olmaz vardır fakat karşısında birşeyi olmaz..
Konuşan.: Onsekizbin âlem diyor bu âlem mi yoksa âlemler ayrı ayrı mı?.
MSHekim.: Onsekizbin âlem ancak Rasûlullah bilir onu onun keşfiyatına onun artık……. Amma Gavsul’- Azâm Hazretlerine sormuşlardı.: “Gavsiyet Makamında olan kişi ne gibi bir keşfiyat vardır ne gibi böyle muttali ne gibi?” “Onaltı âleme müteveccihtir yâni on altı âleme müteveccihtir.”
Yeri ve göğü âlemlerden bir tanesidir yâni yeri ve göğü âlemlerden bir tanesidir daha on beşi artık hangisi bilmiyorum Gavsu’l- Azâmın buyruğu çünkü neden şimdilik yerle gök tamamen bunlar esâsen âlemül asgar kısmındandır küçük bir âlem ibârettir âlemü’l- halk evet bir tarafta bu âlemimizde alamül masut diye tâbir ederler insanlar âlemül masut yerle gök arasında fakat gök kısmını aşınca o zaman Âlemü’l- Meleküt Meleküt Âlemi olur hangisini birleştirirsen Âlemü’l- Halktır bu da mahlukattır yaratmış olduğu malukattır Âlemü’l- Halk ve aynı zamanda bir tanesi âlemi maksut bir tanesi Âlemü’l- Meleküt ikisi birleşince ikisi de mahluktur ve nitekim sur üflediği zamanda ne göklerde ne yerde hiç soluk alabilen kalmaz. haah bu olur Âlemü’l- Ekber ise Arştan ötesi Şeyhü’l- Hazînin söyledi Arşayn..
Bu ayrı bir mesele hocaaa.. bu ayrı mesele.. İşte Arştan öteki bu âlem ona karşı küçük Arştan öteki Âlemü’l- Ekberdir Âlemü’l- Ekberdir Âlemü’l- Ekberin de ismi Âlemü’l- Emirdir rûhumuz Âlemü’l- Emirden yaratılmış ölmez yaratılmış bir defâ oradan getirilmiş Âlemü’l- Emirden yaratılmış Âb-ı Hayata da batırılmıştır artık herşeyden gelecek olan rûhu bölüm bölüm bölüm olmuş berzah âlemînde âdeta bir petek arılarında olduğu gibi böyle makamları vardır ne zaman ki ana rahmine bir kişi gelecek vakti geldiğinde rûh verilecek 122 veyâ 124 gün sonra oradan biri gövdeye girer bu rûhla yaşar biter vefât ettikten sonra rûhu artık kabirinde kabirinde daha öteki eğer alelhakk ise eğer imânlı ise müslüman ise mü’min ise daha yukarıya yedi göklere kadar çıkabilir CeNNete doğru gidebilir. Fakat kabirinden de hiç alâkası kesmez şimdiki Yezid olan Şeytanlar yâni manı acayip bir hale getiriyorla kabirde bir şey yok Efendim rûh ölmüş gitmiş hele bilhassa tenâsuk ehli rûh birisine girer birisine çıkar birisine girer iyi bir kimse ise rûh alınır eğer değil ise hayvana gider değil ise Meleklere gider bunlar tenâsuh Ehlidir.
Bunlar Hindistandaki olan kişiler bu şekilde yapmışlar!.
Hâşâ böyle bir şey yoktur her ferdîmiz rûhu müstakil nasıl ki cesedimiz iki olmuyorsa rûhumuzda böyle her ferdîn rûhu ve cesedi ayrıdır bu Dünyâda yaşadığımız gibi öbür âlemde aynı harfiyen sorulacağı veyâ makam veyâ CeheNNem CeNNet elbirliğiyle girer. Elbirliğiyle hiçbir ferd başka kimsenin rûhuyla bilmem bu gibi şey asla!.
Esâsenda ALLAHu zü’L-CeLÂLin yaratmış olduğu rûh Âlemü’l- Emirdendir yaratıldıktan sonra nizâm verdikten sonra hiç ölmemiştir ve ölmezde CeNNete girse dâhi ölmez CeheNNeme girse ölmez bu tamam asla ölüme mahkum değildir Âlemü’l- Emirdendir Âlemü’l- Halktan değildir bu esâsen..
Konuşan.: büyük zavatlar ruhları..
MSHekim.: şimdi tâbi ALLAHu zü’L-CeLÂLe kulluk yaptığı nisbetine göre kimyalaşır yâni ….. o rûh rûh teşekkür………. Hatta Seydi Şerif buyuruyor ki bir dava vardır bunu halletmek için mesele yardımcı olmak istersen ama bu dava öyle bir yerdeki insan oraya barınamayacak o zaman arada barınacak olan nesne nedir bakarsan yer öküz kuş Dünyâ ise aynı şey orada gideceksin ve şahedete geleceksin yakıcı veyâ neyse vücuden rûhen insan doğrudan doğruya tahammül edemeyecektir öldüğü zaman da insan şeklinde değil oradaki olan yakabilecek barınabilecek şekle girer ve orada işi hallolur ve ölür. Onun için rûh çok acayiptir çok kudsaldır Gavsul’- Azâm hali hazır ramazan günü dâvet etmişler her dâvet günü olur olur olur yâni ertesi gün.: “Gavs bizdeydi!” “Gavs bizdeydi!” atmış kişi evinde iftar etmiş haah oldu mu Hoca sen istersen yetmiş ol..
Konuşan.: Somuncu Baba bile dört yerde görünmüş Ulu Câmide demek ki çok cevval çok şey..
MSHekim.: Rûh çok şey çok temiz esâsen sıcak iklimde barınabilecek soğuk iklimde barınabilecek şeye girer yâni çeşit çeşit mahlukatla evet evet rûh böyle bir şeydir..
Konuşan.: “Rûhtan sorarlarsa RABBim bilir” dediği de bu herhalde içinden çıkılamayacağından..
MSHekim.: İmamı Gazalî yâni bu tasavvufa girmezden evvel rûh hususunda Gayr-ı Mahluk diye söylerdi yâni bu elimizdeki olan telifâtı Gayr-ı Mahluk kim ki ona bir acayip meselâ rûhun bir yere gidiyor ayrı birşekil başka yere bir çeşit başka bir yere gidiyor başka bir yere gidiyor. Bu şekilde bölümler kat kat böyle âdeta iplik gibi oraya gidiyor oraya gidiyor oraya gidiyor ve herbirisi de birbirinden haberdardır. Çünkü olmazsa o zaman düzen olmaz o zaman tevâfuk olmaz birbirinden merkezden mutlaka hepisinin haberi var ALLAHu zü’L-CeLÂLde onun için İmamı Gazalî sonunda artık bu işi gayr-ı mahluk derecesinde iken sonra mahluk çünkü mahluk olmasa gayr-ı mahluk olsa o zaman CeNNete ve CeheNNemde ne arar bulur ne de şey olur.Oolmaz öyle ne kadar güzel olmasına rağmen yerinde ve olurunda çalışmadıktan sonra CeheNNeme girer ve zavallı orada perişan olur harap olur hiç de ölümde yok bir defâ kişinin cesedine girdikten sonra artık bu onun yoldaşıdır onu hiç bırakmaz, kabirdede ma’lum şimdi inkar ediyorlar. Kabirde yok ya bir şey gidiyor korkuyorsun felân felân Şeytanlar esâsen âhiruzzaman âlimlerin zisinden çok Şeytanların yapılan edilmiş yâni esâsen Şeytan olarak bizâtihi İblisin askerleri âdeta ama yâni şey felân Âlimi Hocanın şeklinde gelir dinini bozmaya çalışır bizzât. Elimizde mevcud hadisleri yâni âhiruzzaman Şeytanlar tamamen İblis önderi ve evlatları kendisi ve evlatlarını da gönderiyor âdeta halkı dalâlete sokmak için. İmân yönünden oluyor çeşit çeşit fırıldaklar çeviriyorlar tâbi sarhoş sûretiyle gelse inanmazsın ki âlim sûretiyle geliyor âlim izeyeti olması lâzım. Onun için Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ilân ediyor bu şekilde olduğu zamanda hissederseniz dininizi bozan ecdadınızdan nenenizden dedenizden duymadığınız şeyler.. Hatta buyuruyor ki “aleykum bi dinilâcayiz size tavsiye ederim ki böyle bir halle karşı karşıya kılırsanız duymadığınız şeyler dininiz hakkında duymadığınız yepyeni şeyler çıkıyorsa inan bu hale düşerseniz, nenenizi dedenizi hatırlayın, onlar nasıldı onlara uyun” diyor.
Çünkü dalevereye döner aynı zamanda böyle bir “dininizi bozma durumlarını hissettiğiniz zaman o kimse kendisi ismini sorun baba ismini sorun cibilliyetini sorun ondan sonra bir daha gelmez”.. yaa onun için çok tehlikeli bugünümüz yâni ilk olarak bu yaşamasın hâin ilk olarak Rasûlullahın hadislerini ötdesine bıraktı Kur’ÂN Hükümleri geçerli de ötekisi beşer işidir diyerekten bugün ben muhakkak ilk Devresini bu Kur’ÂN güyâ sâhib çıkmış gibi hadisleri dışarı etmiş yarın yavaş yavaş Kur’ÂNa da başlar böyle artık bozuk fikri hakikaten de Kur’ÂN hususunda da bizâtihi kendisi orada dinleyen getirdiler o anlattılar diyor ki.: “Tebbet yedâ ebu lehebin felân bu Ebu Leheb bu Firavun diyeceğinize yerine güzel bir DUÂ getirseniz olur!”
Haah çok iyi çok iyi haaa tâbi Profesör diyor onu dinlemeyip de kimi dinleyeceğiniz ve Namazı âdeta İran yönünde üç vakit yâni öğlen İkindi kılarsınız akşam yatsıyı kılarsınız sünnet diye bir şey yok öyle bu şekilde işi götürüyor Kur’ÂNı da herhangi bir şeyde tutabilirsiniz haa onun için kötü durumdayız ALLAHu zü’L-CeLÂL muhfaza etsin!.
Konuşan.: ALLAH inananlara …… vermez inşeALLAH..
MSHekim.: Bugünde ben eskiden düşünüyordum ya Deccâlin arkasına düşen olur mu sonradan aklıma geliyor hani geliyor burada standup mı neyse onlarda geliyorlar kimler gidiyor arkasından bu kadar maalesef ben şahsen bizâtihi İstanbulda televizyon İstanbulda bir kadın etrafında diyor ki.: “Ben sizin RABBınızım bana RABBım diyeceksiniz!” ve dediler RABBım diye ve Avusturyaya gidiyor gitti de.. ve kimden farklı olacaksa RABBım diye kadın konuşuyor Nebî diye Peygamberin arkasına düşüyorlar Mehdîlik diye kudret bir zât çıkmış onlarda imamlık yapmış kudsal bir kitab verilmiş takdis edilmiş İsâ tarzı gibi ne derse desin millet bir anormallik vardır ALLAH muhafaza etsin RABBımız!. İnanın ki o kadar da basitte millet çok şey içindedir hangisinin arkasında hangisinin sözünü dinleyecek bir devredir çok kritik bir devremiz vardır ALLAH bu devre dışında kendine çeki düzen verip de ale’l- hak olması da ALLAHın izniyle hiç de başka geçmiş devrede değil..
Konuşan.: salat bakımından bunlar azda yapsa yüksek derecede..
MSHekim.: Efendim hali hazırda aleyhisselâmı vesselâm bize ma’lumat vermiştir.: “Ey ashabım siz bugünde aranızda ben varım beni görüyorsunuz beni gördüğünüze göre aranızda durduğuma göre BENDEN duyduğunuz ve gördüğünüz eğer bunları onda birini terk etseniz dokuz yapsanız sorumlu olacağınızdan korkarım fakat gelecek bir zaman ki şu getirdiğim Efendim yasa yâni inanç i’tikad veyâ ibâdet bunlardan bir tanesini yapsalar dokuzu bıraksalar umarım ki affa uğrarlar bir bir o yüzden açık açık bir tanesi yapsalar onların berâatine selâmetine yarar olacağına umarım.” diyor. Onun için çok kritik bir devredeyiz ALLAHu zü’L-CeLÂL bizleri muhafaza etsin mürşid çok güçlü olması lâzım Hoca.. Çok şimdilik bazı meselâ ne hikmettir ki ALLAHu zü’L-CeLÂLe şükürler olsun mübârek öyle bir sistem bize bırakmış şimdilik bir Dünyâ zâten fırıldakçıdır, Dünyâ zâten seni eleteceği yere varar. İşin içinde bir Dünyâ girdi mi ondan hayır gelmez zarar getirir bir kere bazı soruyorum şimdilik bizim sistemimizde câmiamızda bir Dünyâ meselesi yoktur. alış veriş para herkesin malı mülkü helâl olsun ne gibi bu yönde bir şeyimiz yoktur!. Buna rağmen ElhamdüLillâH bir de derece de yok!.
Yâni sen şu dereceye çıktın şu ettin o da yok onun için birbirimiz ne hasetliğimiz var ne fesâtlığımız var ne ben vereyim de hiç olmazsa beni takdir etsin veyâ Efendim ben felân dereceye çıktım öteki şu oldu yâni bu hepimiz yek pare bir haldeyiz bir parça birisine gelen bir zarara hepimiz üzülürüz inanın ki sizin cebine girecek olan benim cebime girmekten çok daha hoşuma gider, daha sevinirim. Zarar olacak olsa aynı şekilde üzülürüm diyecek bu o sebeble esâsen kardeşlik dediğimiz bu kardeşine ayın seviyedi la yuğminuhu Ahadukum eğer bu hadisi bilseler la yuğminuhu Ahadukum hatta yuhibbel yuhibbi bi nefsi veyâ klakimen ve ekrahu fi nefsi yâni hiç kimse imânı kâmil sâhibi olamaz hatta ki kendi nefsine arzuladıysa bir şey kardeşlerine de aynı şekilde istemesi başına gelecek şekilde hoşlaşmadığı bir şeyde başka kardeşlerine gelmemesi ikrah etmesidir imânın kemâli budur. Bizim sistemimiz bu üzülürüz sistemimiz bu Hoca.. ALLAHu zü’L-CeLÂL bize böyle bundan dolayı yek pare bir haldeyiz. ALLAHa şükürler olsun bizim Hasan Hoca hasta idi hemen telefon etmiş Hüsamettin kendisi ve Hacı Zeki bunu almışlar hava alanında bindirmişler Ankaraya Hacı Zeki demiş sen yalnızsın ben gideyim gitmişler telefon etmişler Sırrıya.. Sırrı karşılamış almış götürmüş doktor ameliyat herşey böyle yapılmış evelallah safra kesesi yetişmese kangrene çevirecekmiş. Şimdi yeni oldu yâni gittiği gece Cuma Gecesi bizâtihi yâni meselâ evet perşembeyi Cumaya bağlayan gece Cuma Günü gitti biz Cuma Günü yâni Ankaraya gittiği gece rüyâ görürdü ki biz doğrudan doğruya elimizde bembeyaz bir tabak vardır porselen üç parça vardır kesilmiş şeysinde ve bir de şey bıçağı vardır küçük bıçaklar meyve bıçağı vardır “bunu atınız” diye söylemişiz o zaman bizde bu ALLAHın hikmetidir evvelallah bu iyidir şekle ne zaman geldi Hocam baya üç dört gün var daha fazla geldi çok hatta Antalya’da böyle bir şey aldıklarını hiç şeydir ALLAHın izniyle gâyet kendisi çoluk çocuğu işte kardeşlik dediğimiz bu işte. Zeki gitti sonra Zeki artık ihtiyaç kalmadı sen artık işine aynı gün yine dönüyor ondan sonra Sırrı üzerinde duruyor mütemâdıyen hallediyor ElhamdüLillâH yâni..
Konuşan.: Mübâreğin sistemi çok güzel mükemmel çok açık Ahmedin dediği bu geçmişlerde bazıları olmayan..
MSHekim.: evet yâni biz meselâ mübârek Şeyhimiz seyru sülüke oturturtmak bu gün Devresi geçmiştir posta mosta halbuysa işler dönmektedir Hatm-i Hacegan yasaktı çünkü Hatm-i Hacegan dediğimiz zaman hoca mübârek kendisi tâbi Hazreti Ali Hüsameddin Devresinde tâbi riyâset Hazreti Ali Hüsameddin olunca kendisine o zaman Hatm-i Hacegan kimin haddidir yapabilecek bu debdebeli olan kişiler o zaman fare gibi hiç delikten çıkmıyorlar asla bu şekilde korkarlardı muhitimizde..
Konuşan.: Ama mübârek damların başında yaparmış.. MSHekim.: Şıh Davud biliyorsun etrafında da hiç birşeyde yok cadde gelen geçen hep orada ve orada kaside de söyleriz salâvât okuruz Hatm-i Hacegan da yaparız kimin haddi böyle bir şey yapacak mümkün mü ya..
İşte yiğitlik bu merdane dediğimiz bu ondan sonra Hazreti Ali Hüsameddin tâbi Dünyâdan göç edince kendi istikrar sâhibi olunca Hatm-i Hacegan çünkü Hatm-i Hacegan dediğimiz zaman getirdiği kişi bunların rûhlarını celb etmek feyzi berâkatı getirmek.. Çünkü ben şahsen ALLAH bilir ben müezzinlik yapardım arkasında bulunurdum. Şâfiye göre müezzin imâmın arkasında bulunur. Sonra da Hatm-i Hacegan yapılınca kendisi tâbi arkası Kıbleye bende karşısına halkada karşı karşıya oluruz gözleriniz kapalı Mübârek İmâmı RABBanî …… tâbir ederken şöyle yâni Kıblemizin göğün sonunda şöyle bir sabah yıldızı gibi çok daha çok kat kat rengarenk böyle geldi ve böyle bu şekilde ALLAH biliyor bu şekilde durdu yâni rûh kabiliyeti olmak lâzım rûhları anarken bunları o mecliste bir hayret berekât getirmektir. Yoksa sayacak olursak ben de sayarım meziyet sonunda Hatm-i Hacegan hiç yapmadık kaç defâ böyle ma’lum kimseler başvurdular böyle hiç karşılık vermiyordu hatta Şeyh Bedreddine.: “Ne olursun seni kırmaz!” dediler bir iki de söyledi oğlum divanlara mı yapalım bu şekilde onun için Şeyh Celâlettini biliyorsunuz Şeyh Kurbettinin oğludur Şeyhimiz bu da kendisine bir hüküm vermişti en yaşlısıdır …. Abim gittiğimizde “Abi sen Hatm-i Hacegan yapıyor musun?.” “hayır” diyor Abinde yapsan güzel şöyle mübârekler…. Kendimden mi yapacağım bu sefer zâtları anlatırsın edersin ben bilmem öyle şeyi ne olur sonrnada tesâdüfü Celâlettin geldi bizde tefâvuk ettik Celâlettin işi açtı Amca dedi Efendim dedi etrafımızda Hatm-i Hacegan yapıyorlar faydalanıyorlar öyle bizim de böyle arzu edenler var dedi Celâlettin halk istiyor diyerekten yapılır ise yararı lâzım değil ya ya halk istiyor diyerekten öyle şey yarar değil amma baktık ki çok yerindedir biz seksen senesinde Yivli Minârenin orada yedi kişi toplantı yapamazken yetmiş kişi vardık bu her zaman gâyet yerinde ALLAHa şükür hiç keresiz açık açık..
EuzubillâhimineşŞeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrâhim
Elhamdü LillâHi RABBilâlemîn,
Vessalâtü vesselâmü ala Rasûlina MuhaMMedin ve alâ âlihi ve sâhbihi ecmâin..
Yâni herhangi bir Müslüman küfrüne hüküm veremez. Şimdiki mevcud olan hali hazır birbirimizi elef telef eden ve birbirimize harb ilân edecek derecede entepüf şeylerden hiçbir sebebe değil hiçbir dayanağt değil. Hemen hemen tekfir ederiz, hemen katlederiz, hemen birşeyler yâni.. Haa eğer Maturidi ve Eşârîyi arıyorsanız şöyle buyuruyor Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâatın kararı ve hükümleri bu “selâsetin min aslil imân” üç nesnedir ki imânın aslındandır “la tükellifetülufu men kalu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”
“lâ ilâhe illalah diyen adamın küfrüne asla hüküm verilmez.” öğrenmek istiyorsanız Maturidi ve Eşârî bu yâni. Rastgeleye yâni hemen tekfirini vermek, hem tâyin etmek hem katline cevâz vermek bunlar hali hazır bugünümüzde ya Haricîye Mezhebidir ya Efendim Mu’tezile Mezhebidir veyâhutta şu şu bazı da İran Mezhebidir başka şey oldukça bu.. Onun için Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâatın Fırka-yı Nâciye dediğimiz var kitab az çok bu işleri anlatır, beşinci bölümde başlarken çok anlatılmıştır güzel. Onun için “men kale” yâni asla ve asla “lâ tukellifulu men kâle.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” sâhibi olan kişi inanarak ciddeyetle yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” yâni bu “MuhaMMede’r- Rasûlullah” diyen kimsenin küfrüne asla hüküm vermeyiniz. “velâ tuhricimine dâiretil imân bihi zenbih” her ne zenb işlerse işlesin imân dâiresinden çıkarmayınız. İslâm Dâiresinden çıkarmayınız. Ne de doğrudan doğruya küfür küfür nedir acebâ?. Bakınız bir kimse yâni herhangi bir sebeble Ehline “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” küfrüne hüküm vermedik. Fakat çok da imânından ve benzerinden başlarız halbuysa bunu da herhangi bir zenb yâni zenbin hangi nefândan işlersen işle İslâm Dâiresinden çıkarmayınız Müslümandır. Müslümandır, çünkü bu Mu’tezileye ve Haricîye bir darbedir zirâ Haricîye herhangi bir kimse Günah-ı Kebâir işlediği takdirde küfrüne hüküm verirler bu Haricîye Mezhebi. Mu’tezile Mezhebi ise Günah-ı Kebâir işlediği takdirde mü’min de değil kâfirde değil.. Ee ikisinin arasında yol yok ki, İmamı Gazalînin buyurduğu gibi yolumuz üç değil ki iki ya CeNNet ya CeheNNem, ya kâfir ya mü’min başka yok!. Onun için bu akaidleri bu muhtelif girişleri anlayışları bilmeniz lâzım nerede öyle âlim olamayız ki yâni Maturidîye felân diyor ki bundan daha bilmiyoruz ne yapalım felân ya bileceksiniz çok..
MSHekim.: Usametü’l- bin Zeyd dün mü evvelki gün mü konuştuk Usametü’l- bin Zeyd.. Usame öldürdüğü zamanda.: “taktilülü reculin lekuli “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” “korktuğumdan bana!” Küfre dönerim diyor murted olduğumdan korktuğumdan yâni Rasûlullah böyle celâleyetli hiç böyle görmemiş çok severdi “Yâ Rasûlullah ben yâni o korkusundan böyle söyledi” “Yâ Usame emîn olunmadı ki biz onun kalbini yarıp da ne sebeble ne hâlde yaptığına mecburî değiliz, biz sorumlu değiliz. “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” kelîmesi duyunca zâhiren biz hükmünü veririz. Ötekisi ALLAH ile kendi arasındadır. Bâtını ALLAH arasındadır.”
Onun için İslâm, İslâm “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” dediği zaman da bir kişi MuhaMMade’r- Rasûlullah” dediğinde asla katli câiz değil. bu bir mü’min.” Bunun bu kelîmenin sâhibi olmasına rağmen Efendim entepüften katline öyle öldürün kâfir oldu diye.. Vallâhi Dünyânın muhteviyatı tamamen yok olsa ALLAHu zü’L-CeLÂL Nezdinde bir mü’minin öldürülmesinden çok basittir ALLAH Nezdinde “lezâvaüt Dünyâ alellallâhi ehhüme min katli mü’minin bil gayrı hakk” evet Dünyânın zevâlı o kadar basit ki ALLAH Nezdinde bir mü’minin haksız öldürülmesinden çok basit mü’min çok kıymetlidir, çok hürmetlidir, KâBeden üstün çok çok.. Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm KâBe’yi tavâf ederken Abdullah bin Ömere öyle buyuruyor onun.: “Evet Mükerremsin ALLAHu zü’L-CeLÂL seni yâni Muharrem kılmıştır her ki nahoşluk tâbi haramdır hürmetin vardır ALLAH Nezdinde. Amma i’tiraf ederiyim ki senin hürmetin bir tanedir amma mü’minin hürmeti dört tanedir dört tane haram kılmıştır; bir tanesi canını, bir tanesi malını, bir tanesi ırzını, bir tanesi bir mü’minin doğrudan doğruya suizân etmemek üzere hüsnü zan sâhibi olmamız lâzım. Dört haram vardır mü’min o kadar kıymetli yâni.. Böyle rastgele bu fitnecilik rastgele hemen Efendim küfür oldu, kefere oldu, lânet oldu. Halbuyse böyle bir şey yok kat’ edin Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâatin kararı asla ve asla.. Amma ne zaman öldürülür acebâ, ne zaman cevâz verilir küfrüne. “ümirti el ukatin nase hatta eşhedu en”Lâ ilâhe illallah!” ve inni Rasûlullah feizâ kalu eshabu mü’minin dimaum MuhaMMed kali bi hakkı.” ashabın ma’lumatı emr olundum bu müşriklere mücâdele etmeye harb etmeye emrolundum hatta ki “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” deyinceye kadar dedikleri takdirde herşeyi artık haram oluri ne malı ne ırzı ne kendisi canı herhangi bir şeyi “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” dedikkten sonra iş biter. Ve na lâhillu katli Müslimi illâ bi ehdesiles” Bir Müslüman katli asla câiz değildir. Ancak üç sebebledir üç sebebledir. Bir Müslüman “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” inkar etmiyor Rasûlullaha ve ALLAHın Uluhiyetine Rasûlullahın Risâletine iyi söyler i’tiraf eder kabul eder bu kimse asla yâni katli cevâz vermez. Peki böyle bir kimse Cenâb-ı Rasûlullah buyuruyor ki.: “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” dedikten sonra iş biter ve “na lâhillu katli Müslimi illâ bil ehdesiles” bir Müslüman kanı helâl olabilmesi için üç sebebdir. Bir tanesi mü’mini ayrı kendi mü’min kişiyi öldürmüş aniden onunda öldürülmesi kısas o câiz. İkincisi zinâyı âdeta âdet hükmüne girmiş o yaşlanmasına rağmen terketmeyen o zaman onu da celd veyâhutta recm buna câiz. Üçüncüsü nedir?. üçüncüsü nedir kendi bizâtihi İslâm cemâatından kendini çıkarır ve dinini karşısında yâni zıt olarak “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ı terk eder yâni bu cemâatı müslümin yâni esâsen “bi ehdesiles la yehillu demunu illâ bi ehdesiles katli bin katli zani esseyi zani” ihtiyar olmasına rağmen ve mufakaratül cemâat İslâm cemâatından dışına çıkar. Onun sistemîni yasaları kabul etmez inkar ederse bir tanesini gördüm. Ben bu yönden gördüm değil de yâni o kimse öyledir.: “Beni Müslüman kabirlerine gömmeyin beni kiliseye oraya şöyle verin!” diye hatta öldüğünde kabrini birkaç kişi açtılar hangisi olduğunu belli değil o kimdi bir kimse vardı Şeyh meşhur böyle şairlik yapar Azîz Nesin.. Haa haa o zelîl ben de zelîl diyorum çünkü azîzlik gitti artık ha zelîl nesin esâsen diyebiliriz o kimse bizâtihi kendisi öyle ilân etti “beni Müslüman şeylerin arasına koymayın!” diye.
Hazreti Omar Devresinde Muaz ibni cebel Yemen’den gelmiş sormuş.: “Ne var ne yok?” “Yâ Emiri’l- Mü’minin” o zaman Hilâfeti Devresinde.: “Yâ Emiri’l- Mü’minin bir vakı’a oldu o kimseyi de mürted oldu öldürüldü!.” “Peki bu kimse üçgün hapsettiniz mi, hergünde bir ekmek verdiniz mi ve hergün kendisine telkin ettiniz mi?. Bak bu şeyden çıkarsanız katlin câiz olur kanın helâl olur aynı zamanda senin mirasında senin mirasında Beytü’l- Mala kalır evladına da kalmaz, babandan dedenden de mirasçı alamazsınız.” tamamen mahrumiyet. kendi malı Beytü’l- Maldır evladına da bırakmaz o kadar tembih ki yâni İslâmdan dönüş mürted denilen şey mürted deniliyor İslâm Dininden red vetel yemiş işte bu kimse tekrar Müslüman olacak olursa hacca gittiyse iâde eder. Çünkü onun için bu kimse mürted mirasçı kimse faydalanamaz almaz hakları yoktur Beytü’l- Maladır babadan ecdattanda bir şey alamaz ferd olunmuştur aynı zamanda hiçbir kimse yıkamaz kefenlemek yok, öldürülür köpek leşi gibi bir çukura gömülür. Dikkat edin bu mürted işte bu bu iştekâtli câiz ne Yahudi Nasara dâhi buna bu şekilde girmiyor Yahudi Nasara sarar hiç olmazsa bir felâsını götürürsün fakat bu maalesef kabristana da değil bir çok var köpek leşi gibi murted budur. helâl mübah olan katli bu bu misili anlaşıldı mı bu inceliği var. Onun için kolay değil bir mü’minin böyle tekfirine bakınız Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm Devresinde on iki tane münâfık vardı. Bazı on iki bazı on dört.. Bir miktarı Müslüman oldular çünkü kendisi de ilân etmiş bir miktarı da CeheNNemliktir Rasûlullah Devresinde çünkü münâfık oluşu devresi nedir zâten Rasûlullah Devresinden evvel münâfıklık diye bir şey yoktu. Hatta cihâd da diye yoktu. Gelen bir Peygamber gelen bir Resûl ALLAHın getirdiği emirleri halka tebliğ eder. Enbiyâları gönderir hani mürşidler gibi âlimler gibi gönderir millete tebliğ ederler ki eh bazı karşısında çıkar öldürür bile Enbiyâları öldürür veyâhutta uymaz dinlemez alakelel imkan söyleye söyleye söyleye artık son devreye gelince bazı tehdidler bazı artık şöyle olacak şöyle olacak. Buna rağmen girmiyorlar ise yâni artık illâ cihâdla zorla getirecektir diye yoktur bu bu minvâl üzere kullandıktan sonra sonunda artık ALLAHu zü’L-CeLÂL azâb gönderir tamamen yok eder. Yâni kavimler böyle olmuştur. Yâni Rasûlullah gelinceye kadar kavimler enbiye resil anlatıyor Enbiyâdan yâni uğraşıyor tebliğ edenler uğraşıyor ederler ama cebri böyle harble değil neticede ALLAHu zü’L-CeLÂL o kul oluyorsa oluyor, olmuyorsa yok eder, helâk eder. iİşte Nûh Kavmi, Lût Kavmi Efendim Sâlih Kavmi, Yûnus Kavmi..
Yûnus Kavmi müstesnâ yâni tevbe ettiler bir emmâre görünce hatta Yûnus bile kendisi çıkmış böyle uzakta kalmış kontrol ediyor yâni bu azâb geleceğini beklerken değişik oldu, hiç o azâb gelmedi kendisi de artık lüzum kalmadı diye gayboldu gayboldu da bir denize gitti orada düştü. artık balık karnına yâni ALLAHu zü’L-CeLÂLin şeyinin karşısına mı geliyorsun?!. Ee azâb etmedi işte tâbi bilmiyor farkında değil onlar tevbe etmişler yönelmişler yalvarmışlar ağlamışlar bilmiyor doğrudan doğruya geleceği bir şey gelmedi kendisinin de yüzü yok bir daha adamlara gitmeye neticesi balık karnında bir süre durdu. Neticesi tekrar çıktıktan sonra kendisine yüzbin kişilik çünkü Yûnusa göndermiş olduğumuz bir bölümü o yüzbin diye ilân ediyor yüzbin kişilik kimseyi göndermiş Musul esâsen orada yâni diyeceğimiz illâ Kavmi Yûnus diğer havimler helâk olmuştur illâ Yûnus müstesnâ kader öyleymiş onlar affolmuş İnova esâsen Musul Musul hakkında İnova diyorlar. Şimdilik kardeşlerimiz tâbi Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâmın arkasında Nebî olmayınca ve aynı zamanda İslâm Dini mutlaka ve mutlaka bir temel olacak bir temel üzerine yerleşecek bin küsür sene Peygamber gelmiyor ki.. Onun için cihâdla tehdidle bıraksa kimse girmiyorlar bilmiyorlar ki yâni ne onun için Rasûlullah bu yönde cebri olarak yâni bu İslâm Dinini temerkuz temel hale getirmek için uğraştılar Tebük Gazvesine gelinceye kadar oradan dönerken diyor ki “ve ceamen min cihâdı askarı ilâhi cihâdi ekberi” yâni “küçük cihâddan döndük büyük cihâdın başına geldik” “Yâ Rasûlullah bu cihâddan daha büyüğü mü var?” “Nefis cihâdıdır nefis cihadıdır!” Bu bildiğimiz cihâd küçük görmüş nefisle cihâd etmek büyük cihâddır. Çünkü bir değil kendisini muhteviyatını artık apaçıklığıyla herkesin bilineceği hale geldikten sonra artık şimdi..
Bir zaman bir tanesi Odaya geldi Antalya mücâhidlikten bahsediyor “Oğlum kiminle cihâd edeceksin?” “Gavur kalmayıncaya kadar cihâd edeceğim!.”
“Vallahi oğlum bu mevcud olan arazi senin babanın tapusu mu ALLAHu zü’L-CeLÂL ne buyuruyor RABBı müslümin demiyor ki RABBu’l- Âlemîn RABBımız yaratmıştır çeşit çeşit herkesin seviyorsun RABBu’l- Âlemîn ALLAHu zü’L-CeLÂL yaratmış ve idâre etmektedir rızıklarını veriyor hiç esirgemiyor. Tâbi CeheNNeme de adam lâzım, CeNNete de adam lâzım bu olur mu hiç?. ve hali hazırda âhiruzzamanda da Hristiyan çok daha fazlasıyla oluyor. Esâsen ma’lumat veriyor son zamanda Hristiyan galip durumundadır, Müslümandan fazladır. Onun için böyle “ben cihâd edeceğim gavur kalmayacak” ..
Heeee bunlar yanlış yanlış!. Bakınız şu arbede yapan kimseler kendileri de gidip de gavurun hükmü altında çalışıyorlar cihâd edecek!. Böyle mi olur?. İşte kendi halihâzır gavurun hüküm altında şey ediyorsun çalışıyorsun. Yâni bu ne için öldüreceksin ne için götüreceksin yâni bu kadar şaşkın Adam Türkiyeye o kadar zıt ki, kalkıp da o Alamanya’dan gelip Türkiye edecek yâni Ayasofya bilmem ne ediyor felân felân.. hakikaten insanlıktan değil âdeta ahmak!. Herşeyin devâsı vardır her derdin devâsı vardır illel ahmak ahmak hiç tedâvisi yok..
Hazreti İsâ.:”Böyle her ne olursa olsun yarar ve şifâ sağlıklı bir hale ALLAHın izniyle bir şey mümkün olur bir şey RABBımız vermiş olduğu imkan dâhilinde yarar getiririm illâ ki ahmak hiçbir yarar getiremem!” diyor. Bu sebeble ahmak olduktan sonra artık zor. Onun için Kardeşlerimiz Cenâb-ı Rasûlullah aleyhisselâmı vesselâm münâfıklar etrafında münâfık olmalarına rağmen çok bazı kimseler.: “Yâ Rasûlullah emir buyur da bunları öldürelim!” Çünkü çok bazı halleri görüyor bu fiskun şeyleri vardır bu eksik senelen şeyler şahsiyetleri değildir gizli şeyleri vardır.. Eee “Lâ İlâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!” diyorlar mı?” “Diyorlar Yâ Rasûlullah amma!.” “Bununla gönderildik bunun yapılmasıyla iş biter çünkü umirtu en mukatile nase hatta eşhedu en”Lâ ilâhe illallah!” ve eşhedu enne MuhaMMeder Rasûlullah emrolundum. Nâse bu kelîmeyi söylemekle dâvet ediyorum söyledikleri takdir de bitmiştir. Haa ötekisi artık ma hesâbe malALLAHu TeALÂ.. Haa ondan sonra hesâp ALLAHu zü’L-CeLÂL şey eder.. Hatta bir Tebuk Gazvesinde gelirken bir boşlukta nakasını ürkütmüşlerdi düşüreceklerdi buna rağmen söylüyorlar.: “Yâ Rasûlullah bunlar münâfıklar, bunlar habis ruhlular yaramaz halleri vardır!” “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyorlar mı? Bununla emrolunduk!.” diyor. Evet yâni bu hali hazır milletin efkarlığı milletin azgınlıkları hiç ele avuca sığmaz yâni hiç olur mu.. Haccacı zâlim binlerce katletmiştir. Sâid İbni Cübeyr gibi benzeri mübârekler hiç hakkında lânet kullanmaya dâhi cevâz vermiyorlar. Fakat yine küfrüne apaçık küfrünü ilân ederse.. yaa hatta yâni “küfrühü bevâha” hatta ki apaçık küfrünü ilân ederse.. Haa yâni bu sakat taraflarımız bu esâsen Hazreti İmam-ı Azama sormuşlar Efendim Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâatin bir ön şeysi baş şeyleri nedir diye buyurmuş.: “En tuminine bil kader ihâyrıhı ve şerrihi minallâhi TeAL” evet esâsen ALLAH ve Rasûli bildikten sonra Ashab-ı Kiramı hele bilhassa Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâat esâsen Hazreti Sıddık ve Hazreti Ömeri sevmek mecburîyetindeyiz hepsinden efdal olduğunu ve Hazreti Ömer ve Hazreti Aliyi sevmek mestin sünnetini kabullenmek bu esâsen meseleleri sâdece bunlar en fazla şeye bağlar. Yâni İranlilâra karşı Şiilerin karşısında çünkü Zeydiye vardır, Caferîler vardır çeşit naraliye vardır Sebâiye vardır onların karşısında şimdiki yâni Şii Aksamı Ebu Bekir Sıddık ve Ömeri sevmez bir kere Hazreti Osmanı da sevmez Hazreti Aliyi sever de Hazreti Osmanı sevmez. Ondan sonra mesh yâni kullanmazlar yan meshin sünnetini inkar ederler ayağına mesh eder derinin üzerinde mesh kabul etmez fakat ayaklarını yıkarken de yıkarken değil böyle fışkırırlar ayağına mesh eder derinin üzerine olunca ayağımdan neden olmasın diyor. Yâni bu Kardeşlerimiz bu Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâate muhalif olan fırkalar çoktur yetmiş iki fırkadır bir fırka Fırka-yı Nâciyedir yetmiş üç fırkadan bir tanesi ALLAH Rasûlünün ve Ashabının bulunduğu minvâl üzere o ahval iledirler olan kişiler bunlar Fırka-yı Nâciyedir. Çünkü soruyorlar Yâ Rasûlullah zirâ diyor ki Yahudiler 71 fırka oldular Hristiyan Nasara yetmiş iki oldularsa benim Ümmetim yetmiş üç fırka olacak Yâ Rasûlullah yetmiş üç fırka nasıl olacak hangisi Fırka-yı Nâciye?. Esâsen bir fırka Fırka-yı Nâciyedir o alal haktır muadesini tamamen Fırka-i Dalâldir. Peki bu Fırka-yı Nâciyeyi nasıl anlayacağız, bileceğiz?. Rasûlullahın aleyhisselâmı vesselâmın ve ashabı kirâmın bulundukları minvâl üzere neyi i’tikad edinmişler, neyi işlemişler, neyi kabullenmişler onlardan ibret alacağız, onlara uyacağız. Fırka-yı Nâciye bu şöyle mübârek aleyhisselâmı vesselâm bir çizgi çizmiş şöyle şunu çizmiş ve diyor ki “inne hazâ Sırat-ı Müstakîmen fettebiu velâ tettebiu subile feteferre bikmen sebili zalikum ashabikum bilâle… bu benim şu yolum şu şöyle çizgi çizmiş ve diyor ki benim yolum dosdoğru bu budur. Bir de bunun sağında solunda böyle açmış “bu doğru olan yol benim yolumdur böyle müstakimdir fakat bu sağında solunda açmış olduğum bunlar delâl yoludur hangi bu doğru yoldan çıkıp da bu dalal yoluna girdiği takdirde bunda Şeytan var başında bu artık Şeytanın fırıldağı döner.” Onun için şimdi bakın yetmiş üç fırkada bir tanesini seçiyorsun bundan sonra yetmiş iki fırka delâlettin ve ale’l- küfredir. Artık çeşitli kişinin kendi i’tikad nisbetine göre artık ağır çok daha küfre hüküm verir mürteddir, veyâhutta Efendim dalâlldır. Yâni CeheNNeme boylayabilir çünkü Ehl’i- Sünnet ve’l- Cemâatın dışında herhangi bir i’tikadı olursa tâbi bunda küfrü vardır küfür. Tâbi küfür esâsen nev’i de üçtür. Küfürde hepisi küfür aynı değil küfür cühüdi vardır cuhidî olan küfür Firavunun küfrü gibi yâni Uluhiyeti inkar eder kendisi öyle diyor bu Nemrud gibi Firavun gibi bu küfür cuhidîdir küfri inadı ise Ebu Talibin küfrüdür. Bildiği halde bile bile inat etti ecdat şeyi üzerine gitmeye Rasûlullahın telkin etmesine rağmen “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!”ı bir türlü söylemedi. Bundan sonra küfrü hükmüdür hükmü nedir işlemiş olduğun bazı vakı’alarda şeylerde küfür vardır. Haa meselâ böyle bir şey oldu mu tasdiktir Hoca. Şimdilik kumar oynarken gittiğin de dedin ki.: “bereketli olsun!” veyâ selâm verdin veyâ bilmem ne dedin böyle bir şeyde küfürdür. Bu küfre hükümdür. Yâni bir hüküm var küfre yâni ne dereceye kadar çeşit çeşit küfür vardır. Meselâ içerken ooo şarabın TeAL bismillâh dediğin zamanda küfürdür bu bir kimse şöyle etse.: “yav papaz gibi oldum be” bu da küfürdür. Çünkü böyle küfürü hafîfe almaz bu da küfürdür. Yâni küfür dediğimiz CeheNNeme eleten kısımlardır. Ötekiler CeheNNemde ebedî cuhidî ve inadî olan küfür. Çünkü Rasûlullaha uymadı ve onlar ise Rububîyyet Davasında bulundular. Bunlar CeheNNemliktir. Hatta Ebu Talib hususunda soruyorlar.: “Yâ Rasûlullah senin şefâatin o kadar olmasına rağmen Amcana şefâat yarar getirdi mi acebâ?” “Evet!” diyor. “ona da şefâatin yarar getirdi imânlı mı oldu?” “Hayır!. “Ya ne oldu?” “Şefâatim sâyesinde CeheNNemde en ehveni azâbı onundur nedir ayaklarında bir nalin giydirilir ateşten dimağı kaynar eğer bu benim şefâatim olmasa gamaratına inerdi CeheNNemîn esfeline inerdi.” Haa bu ama küfrü hükmü esâsen doğrudan doğruya CeheNNeme ebedî eletmez ama, küfür kelîmeleri eğer bunları tevbe istiğfar etmezse böyle devâm ederse bu kimse bir kere re’sen CeNNete girmez, küfür pürüzü olan bir kimse kurtuluşu olmaz, mutlaka CeheNNeme girer bu küfrünü giderir ondan sonra CeNNete gider. Yâni küfür mutlaka CeheNNemde yanacak. Bir kimse efâlinde inancında bir tereddüt birşeyler birşeyler meselâ Hindistan’da İmamı RABBanî Devresinde bir kimse onu tanıyan bir şahsiyet sekerât halinde başında bulunmuş bakıyor ki kendisinde istiyor ki böyle imânı kâmil bir halde gelinmesi başında iyi hiç olarak bir hatıra olarak hiç olmazsa tertemiz olsun diye. Ne kadar uğraştıysa mümkün olmadı. Sebebini araştırıyor küfür pürüzü vardır nerde bu küfür pürüzü Hindistanın bu Hinduların yaptığı bazı şeylere uyardı.. Haa onların yâni küfre gerektiren şeyleri bazen onlara uyardı. Ee bundan dolayı küfrü vardır İmâmı RABBanî olmasından dolayı bu şeylere çıkarmamış çıkartamamış peki bu acebâ temelli duracak mı, çıkacak mı?
Vallahi bu inceliği hiçbir yerde bulamazsınız açık amma yâni sorduğunuz öğrendiniz düzgün öğrenin de arada artık unutmayın! ölürsek gidersek bu dersiniz olsun. heee İmâmı RABBanî Hazretleri araştırıyor acebâ bu kimse CeheNNeme illâ gideceğine göre çünkü küfürleri vardır, küfrü vardır o zaman CeheNNemde ebedî duracak mı yoksa çıkacak mı bakıyor ki esâsen evet CeheNNem bu küfrün nisbetine göre yanacak küfrünü yakar. Ondan sonra çünkü “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” MuhaMMedir Rasûlullah vardır yâni “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” sâhibidir bu “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” CeheNNemde durdurmaz. Er geç çıkarır bir kere küfrü nisbetinde CeheNNemde durur ve çıkar, temelli CeheNNemde durmaz “Lâ İlâhe İllâ ALLAH!” diyen kimse asla CeheNNemde durmaz çıkacak çıkarır o çıkarır amma tâbi küfrü nisbetine göre azâb görür ve çıkar..
Konuşan.: demir küfrü paslanınca ateşe sokarlar giderir ya..