KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
26.12.2017 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
Şeytân Düğünü vardır Anadolu'da yâni hortum.. Şeytân Düğünü derler ona. O, böyle döne döne gelir özellikle eskiden tarlalardan buğdaylar tophanır böyle harmanlar yapılır sabahlara kadar döven döner sürülürdü.
Ekinder biçilir, daha tarlada iken deste iken yığınlar yapıldığında değil mi Hacı Mahumud!. Hortum gelir kimin tarlasına gelirse desteleri param parça dağıtır dağlara bağlara yâni duman ederdi..
İşte böyle bir ortamda yaşıyoruz şimdi Dünyâda ya da Şehirlerde ya da Evlerimizde ya da Vicdânlarımızda böyle bir sıkıntı içindeyiz.. Buna Şeytân Düğünü derlerdi bu anafora.. yâni gördüğümüz hortum yâni karadaki hortum çok olur yazın sıcak günlerde ve çok büyük zararlar verir. çünkü tekrar tırmıklarla felân toplamak lâzım kayalara taşlara saçardı..
Âdeta bu günkü İslâm Âleminin düzeni, müslümânların düzeni ve hepimizin düzeni böyle bir fırtınanın içinde…
Âyetler de vardır “sâdece içinizden günahkârlara gelmeyecek gazâbımızda hepiniz de varsınız..” gibi.. İçinizdeki günahkârları ayıklamak için değil.. böyle hadisler de vardır..
“Yâ Rasûlullah onlar ne yaptılar ki?!”
“Onlar çok iyiydi ancak öbürlerine iyiliği emredip kötülükleri yasaklamıyorlardı..”
Kendileri çok iyiydi amma etrafına akrabasını çoluğunu çocuğunu kötülüklerden şerr ve Şeytânlıklardan uzaklaştırıp hakk ve hayra çağırmıyorlardı yâni ma’rufu emretmiyorlardı ALLAH’ın Emrettiğini emretmiyorlardı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Emrettiğini emretmiyorlardı münkeri inkâr edilmesi gerekenleri de reddettirmiyorlardı ve onlar alevereci dalevereci insânlardı bir bakıma yâni.. bu gün o durumdayız!.
Buna insânların kendisi de sebeb değil ortam sebeb, medya sebeb çeşitli şeyler var. Bu gün it izi kurt izine karışmış durumda.. insânlar “ben şöyleyim” demekle kurtulamazlar her şey birbirine karışmış durumda..
Onun içinde böyle bir ortamda en CÂNını kurtarmak açısından değil MuhaMMedî MeLÂMette İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Şehâdet Şerefine Şefâat Şifâsına Hasbî Habibî Hizmetçi olup her eve elektrik çeker gibi BİZ BİR-İZ İlâhi Aşkını MuhaMMedî Meşkini insânların vicdânlarına ulaştırdığı zaman..
Biz bu günün insânların Politikacıların Tarikatçıların Siyâsetçilerin ve benzerlerin.: “bana gel, bana gel!.” şeklinde değil hat çekerek bulut gibi rüzgar gibi güneşin ışığı gibi herkese açık umumî bir hat çekerek yâni ve bu çok önemli bir şeydir Hakkın Hizmetçisi olmak Hayrın Hasbî Hizmetçisi olmak, Kelâmullahın Hidâyet Hizmetçisi olmak, Rasûlullah’ın Habibî Hizmetçisi olmak her yüreğin kaldıracağı bir şey değildir!.
Bunun bir BEDELİ yoktur,
Bunun bir KIYASI yoktur,
Bunun bir ŞARTI yoktur,
Bunun bir SEBEBİ yoktur,
Bunun TEKk BİR bir SONUCU vardır..
Sonuçta da ancak ALLAH celle celâlihu vardır VÂHİDu’L- KAHHÂR ALLAH vardır! KÜLLî ŞEYy’i yok edip.: “Kim var?.” Dediğinde.. Cevâb veren olmadığı zaman olacaktır ki, o ÂN olacaktır ki kendi cevâb verir VÂHiDu’l-KAHHÂR ALLAH..
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
“Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni’l- mulku’l- yevm (yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr (kahhâri).: O gün onlar (bütün bu olaylar ve yaratılış sırları) orta yere çıkacaklardır. Onlardan hiçbir şey ALLAH’a karşı gizli kalmayacaktır. (Ve ALLAH soracaktır:) "Bugün mülk ve hükümranlık kimindir? (Herkes ve her şey şöyle cevap verip haykıracaklardır:) BİR olan, KAHHÂR olan ALLAH’ındır. (Hüküm ve egemenlik sadece O’nun hakkıdır.)” (Mü’min 40/16)
Onun içindir ki bize geçici verilen Beden Nefis Kalb Ruh gibi hepsi emânet olan ki tümü emanettir, akılda toplanır bunlar AKILda bir EMÂNETtir. Tüm mesele Esmâü’l- Hüsnânın ÖZÜdür akıl.. Bana göre esmâ akıldır insân aklının şu kadarını kullanıyor bu kadarını kullanıyor beyninin şu kadarı kullanılıyor kullanılmıyor felân.. Teknik gidebilir istediği kadar gitsin yâni ALLAH’ın üstüne çıkacak değil ya!. EMRuLLAHın dışına çıkamaz demek istiyorum. Bir yerde yorulacaktır.. kaldığı yer kadar ondan sonra başkası gelir başkası gider felân.. onun içindir ki ALLAHu zü’L-CELÂL’i anlamaya çalışmak güzel şeydir amma o bir ahmaklıkdır neden çünkü o böyle bir safsatadır ki daha oraya varmadan önce Abdullahın kim olduğunu bilmek gerekiyor!. Abdullah, Abdullah =>ALLAH’ın kulu!.
Kimdir?. “men arefe nefsehu”yu BİLmek gerekiyor BULmak gerekiyor OLmak ve Yaşamak gerekiyor!. İnsân olduğunu bilmek gerekiyor.. belhum e dallun.. hayvandan da aşağı hayvan hayvanlık yapıyor!.
Amma köpek köpeklik, koyun koyunluk yapıyor!. Hiçbir zaman koyun kurtluk yapmıyor ya da bir güvercin kartallık yapmaya kalkışmıyor kendi işini yapıyor, İlahî Sistemde ne öğretilmişse onu mutlaka yapıyor, illâ yapıyor başka yapmıyor ve onu da adam gibi yapıyor yâni tam yapıyor değil mi?.
Benim burada bir siyah beyaz gelinim var daha kapıyı açmadan.: “Ben buradayım, artık bir avuç yemimi ver yiyeceğim!” diyor hemen sâhib çıkıyor bana, ben de ona sâhib çıkıyorum.. öbürleri bir sürü güvercin var onlar gelmiyorlar diyorlar ki.: “Bunlar birbirine sâhabe yâni şey olmuşlar BİZ BİR-İZ olmuşlar!.”
Bu güzel bir iletişim tıpkı RABBımızda da böyle “men arefe nefsehu fakat arefe RABBehu”
Ee bir söz vardır “kör ALLAH’a nasıl bakarsa ALLAH da ona öyle bakar.” yâni kör gözle baktığında göreceği körlüktür onun içindir ki biz hepimiz doğru, dosdoğru olmamız gerekir bunun içinde MuhaMMedî MeLÂMette dâimâ bunu söylüyorum MuhaMMedî MeLÂMette asla bir BeDeL düşünülmez!. Zâten düşünülse de boşa düşünülür onu da söyleyim KÜLLî ŞEYy’in Sâhibi ALLAH’ın karşısında.: “Bu benim!” demek kadar ahmaklıktır, olamaz!.
Haa her Şeyyin Musahhar kılındığı, bana verildiği doğrudur, Halifesi olduğum da doğrudur ama, bir doğru daha var ki =>”hayvandan da aşağı inebileceğim de doğrudur!.”
yalnız İLLîYyİn benim ama Esfelînde de yaşamaktayım, “CeheNNemîn içindesiniz” âyeti vardır.. Necm Sûresinde evet CÂN cehenmemînin içindeyiz gerçekten oradayız burası en ağır şeyler Şeytân meytan solda sıfıra kalır.. “Şeytân küfrü emreder, insânlar emrine uydu mu, ben senden uzağım âlemlerin RABBinden korkarım.” âyeti vardır.. der ama, adam bunu demez akıllı olduğu için alevere dalevere yapar münâfıklık yapar başka işler yapar kendi aklına yalan söyler yanlışa düşer böyle bir çabayla uğraşmak MuhaMMedî MeLÂMette ahmaklıktır çünkü MuhaMMedî MeLÂMette gerçek olmayan hiçbir şey yoktur.. “YAŞAnmayan =>YALAN”dır..
”YALAN =>YAŞAnmayan”dır
Günah da işlenmiştir işlemiştir çeşitli şeyler olmuştur olabilir ama geçmişi MuhaMMedî bir MeLâMî tek kelimeyle mühürler ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Nefesiyle Sesiyle “Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike eşhedu enla ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk.” der mühürler.: “Yâ RABBî!. ben bilerek bilmeyerek her ne ettiysem ettim SEN de biliyorsun, hayır dememin banası da yok!.
Ben şimdi aklım inandığı için Kelâmullah ve Rasûlullah’ın yanında Abdullahım bu kadar bunun için bir BEDEL versem;
CÂNımı sen yaratıyorsun yâni bir bedel yok!. KIYAS yapmam da söz konusu değil neyle/kimle kıyaslayım!.
Yâni “ALLAH Büyüktür” desem.. ALLAH celle celâlihu, neye göre büyüktür.. Hâşâ Keşiş Dağından mı büyüktür!. Kıyas yapmak gerekir buradaki o değil ki evet “büyük” diyorsun “kebir”e ama KEBİR o değil ki =>BİRRin Kevnîyyetidir Rusûlîyyet ve Rububîyyet BİLELiğinin vücûda gelişidir sende..
Kebândaki elektriğin senin evinde yanmasıdır, yüreğinde yanmasıdır bunda ne var, ne abesi acayip mi bu acayip mi.. daha acayibi nedir? daha acayibi şudur.: “Kebân da kim oluyormuş yahu parasını ödüyorum bu benim!.” dediği ÂN’da şirkte o zamanda “belhum e dallun” olur hayvanlar öyle demezler, çünkü hayvanlar güzeldir, kendi işlerine bakarlar!. MuhaMMedî MeLÂMîler de kendi işine bakar onlar Her Yerde Her Zaman Her Halde ve Her Nefeste ancak ve ancak LİVECHİLLÂH için, ALLAH Dostları için başımız ayaklarının altındadır, onlar bizim elektrik direklerimizdir, CÂN ciğerdir ceryÂNlarımızdır.. doğrudur ama EHL-i Beyt aleyhisselâm’a geldi mi =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in =>Teni, Kan, Cânı ve İmânı kıyamete kadar o hatta.. o telin içinde Rububîyyet Telinin içinde Velâyet Telinin içinde Nübüvvet akar. Çünkü Nübüvvet durmaz Rusûlîyyet durur.. Nübüvvet BİLELik NÛRudur devâmlı bu sistemîn dönmesi için mutlaka NÛRULLAH NÛR-u MuhaMMed CeryÂNı gerekir duramaz ancak, Nübüvvet NÛRu geliş tarzı/YoLu da EHL-i Beyt aleyhisselâmdır..
Bu böyledir EHL-i Beyt NÛHun Gemisi gibidir binenler emniyettedir, binmeyenler helâk olmuştur..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
اِنََّمَا مَثَلُ اَهْلِ بَيْتِى فِيكُمْ مَثَلُ ثَفِينَةِ نُوحٍ فىِ قَوْمِهِ مَنْ رَكِبَهَا نَجَى وَ مَنْ تَخَلَّفَ عَنْهَا غَرِقَ.
“Hiç şüphesiz içinizde benim Ehl-i Beytimin misali, Nûh’un Kavmi içerisindeki “Gemisi”ne benzer, ona binenler kurtulmuş, ondan kaçanların hepsi boğulmuştur.” buyurmuştur.
(Müstedreku’l Hâkim, c.3 s.151; Yenabi’ul Mevedde, s.370, Es-Sevaik’ul Muhrika, İbni Hacer, s.184-370, Tarih’ul Hulefa, Suyuti, s.124)
bunlar böyleDİR. övmek ve sövmek MuhaMMedî MeLÂMette haramdır toprak saçın gözüne demiştir ama “İZZEt” başka şeydir onların “Şefâat Şifâsını- Şehâdet Şerefini” gökyüzüne kaldırmak bizim ana görevimizdir!. ama bunu kendi adımıza yapmayız hâinlik yapmayız!. bu DOSTDergahı bize bağışlansa bile Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin =>Hasbî Habibî Hidâyet Hizmetine yaşarız, bu işi O’nun için yaparız!. Son UÇta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem alnınn çatından öper ve.: “Oğlum Hasbî Habibî Hidâyet Hizmeti böyle yapılır!.” Diye tebrik eder inşâ ALLAH..
Ayırmadan kayırmadan işte hizmet budur.. ALLAH razı olsun bizim Kerem Kâlemimizdir HAY BaBamız.. ALLAH razı olsun Hakan’ın on parmağına ALLAH on Güzellik katsın!, Özelilk versin, güzellik versin, NÛR versin!.
Çünkü hârika yazar, on parmağıyla yazar güzel yazar çabuk yazar..
Bunlar bu gün Kâlem Sûresini yazarken insânım unuttum gidiyorum orada.. Halbuki, meselâ Dalgakıran.. ben bunları fiilen yaşamış bir inşanım.. bir inşanı seyredin ki => Karnındaki yarıktan dışarıya çıkmış bağırsaklarını o karnının içerisine yine kendisinin nasıl soktuğunu gözümle görmüşümdür!. Ve yanında yarımı içilmiş şarap şişesiyle.. zor konuşan bir sesiyle.: “Ekmek Ekmek!.”
Küçük ve tarihi Halk Pazarının karşısında yanayana bitişik Meyhaneler vsrdı..
O zamanda da bugün gibiydim yâni aynıydım demek istiyorum ben.. her sabah Balbey Câmisine Sabah Namazına birlikte gider. Dönüşte de Küpeli Fırından tava ekmemeği alırdık.Çok meşhurdu..
Kayınpederim takvâ sâhibiydi o öyle görüyordu çünkü.: “Şarapçı Meyhâneci bunlara ekmek de olsa vermek doğru değildir.” diyordu.
Patlasa da, çatlasa da.. her neyse bu kişi elden ayaktan düşmüş bir miskindi.. miskin kimdir?. Hiçbir şeyini bilmediğin ekmeğe muhtaç kişi miskindir dini donu ötesi mötesi olmaz hayvan bile miskindir.. hayvan.. hayvan sürünen bir hayvana su vermen onun hakkıdır, sana farzdır.. mesakin ehline ekmek vermen farzdır.. Her bir CÂN =>ALLAH’ın CÂNıdır. YARATANdır o Ceryânın Sâhibi..
bu çok ilginç bir şeydir kopmuş parmaklara bizim lafımız yoktur, onlar murdar pisliklerdir CeheNNemîn zümarasına kadar gitsinler kıyamete kadar.. ben onlara bir şey demiyorum o pisliklere demiyorum hasedi fesadı fitnesi fucuru içinde böyle çaka çaka doldurup CeheNNemîn zümarasına gitsin zâten orada.. ben ona bir şey demiyorum benim dediğim Evlâd Ahmed CÂNım, güneşin ışığı gibi rüzgar gibi açık seçik bulut gibi yiğit yüreklere diyorum, yiğit yüreklere.. yüreği Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinde olanlara diyorum. ALLAH’ın elinde olanlara YEDULLAHta olanlara diyorum. MuhaMMedî MeLÂMet böyle yüce bir Meslektir Mezhebdir. Veyin mezhebidir?. MuhaMMed aleyhisselâm’ın Mezhebidir, onun bunun değil!.
Onun içindir ki bizim yolumuzda Hasbî Hizmet çok çok değerlidir hepimiz çeşitli kaderler yaşıyoruz, yaşarız da anamızdan emdiğimiz burnumuzdan geliyor. Gelebilir helâl olsun RABBımızdan gelen baş üstüne her yeniden yaratılmaktayız. Felân gün doğmuşuz felân gün ölmüşüz o bizim bedenimiz ben yüzyıl önce de birilerinin bedenindeydim vardım, ama birilerinin bedenimdeydim. Yüz yıl sonra Torunumun bedeninde olacağım ama bu CÂN kesilmeyecektir gelecek nesliyin ALLAH korusun!. Küfür Nesli =>Zahmet ya da Rahmet Nesli olması bu günün insânların elindedir bu günün, bu günün.. Çocuk yetiştiriyoruz, hepimiz çocuk yetiştiriyoruz ve bu gün ektiğimizi yarın biçeceğiz biçiyoruz da.. Onun için bunları bir gün yaşayacağız. Onun için nefsimizi pışpışlayıp.: “Ahmed Çakır CÂNım, sen değerli bir inşansın, şöylesin böylesin!” felân feşmekân o da tek cevâb verir.: “Hocam ben hamdolsun Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil MuhaMMedîyim, geri kalanları benim elbiselerim gibi, ayakkabılarım gibi bunları çıkarır söker atarım ve çırılçıplak iğne gibi kalır.: “Ben MuhaMMedîyim kardeşim! Ben MeLâMîyim, RABBâniyim, ben ALLAH’a inanan bir insânım aklımla inanan bir inşanım, naklen inanan bir insânım uydur kaydır değil!.”
Haa öyle olmuşta şöyle yok CÂNım bunlar uyduruk şeyler bunlar bunlarla vâkit bile geçirmeye gerek kalmaz onu demek istiyorum.. evet yakîn gelinceye kadar kulluğa devâm edeceğiz, su içeceğiz idrar yapacağız, bizim için ikisi de kudsaldır.Bbirisi salah, birisi felâhtır!.
Hârika her yerde her zaman her nefeste “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH” şerefini taşımak şifâsında yaşamak muhteşem bir şeydir geri kalanı laftır, istediğin kadar vıdı vıdı vıdı!.
“Ne yapıyorsun?” “Kur’ÂN’ okuyorum!.” ya da “ibâdet ediyorum!” öyle demiyor mu.:
Benim oğlum kelâm okur, döner döner yine okur!.”
Ama aynı tas aynı hamam, vur çal oynasın!.
Böyle bir şey olmaz, bu bir hâinliktir kendisine bu bir zulümdür kendisine.. öyle âyetler vardır “ALLAH nefislerinize zulmetmez fakat siz kendinize zulmedersiniz.” ALLAH öyle yarattı hâşâ zulmetmez!.
Hepimiz hayatlarımızda deneniyoruz ben şimdi.: “Sabah kalkıp da hangi işe gideceğim?” mi diyeceğim. Ama Barbaros’un işi var!. Yarın gitmese.: “Barbaros sen nerde kaldın?” derler. Çünkü ona işi farz, çoluğuna çocuğunun rızkını hakta ve hayrda helâlından kazanmak farz.. Namaz kılmaktan da farz, çok farz.. AŞı olmayan bir insân hayırlı bir İŞi olmayan bir insân nasıl helâl bir AŞ kazanacakmış!. Nasıl sâliha sâlih bir EŞ olacakmış! Nasıl EHL-i Beytî, Kur’ÂN’î, MuhaMMedî ve RABBânî bir NESİL olacakmış!. Yok bunlar öbür tarafta öyle saçma şey mi olur!.
Haa evet gübreden gül çıkar, boktan bostan çıkar da o bir dafa çıkar, o bir defâ çıkar! İnkârdan ikrâr bir kere çıkar!. İnkâr et, ikrâr et, inkâr et, durmadan ikrâr et!.
Öyle bir oyun yok, öyle bir düzen yok!. İnsân bir kere görür gerçeği!. Gerçeği bilen birisine nasıl anlatabilirsin!.
Garibana anlatırsın, okumuşsun bir yerden bir daha anlatırsın! Sen bana ebcetini söyle ebcetini!.
Ne BİLmekt
İşte MuhaMMedî MeLÂMet böyle bir Muhteşemliktir onu anti parantez söylemek istiyorum!. İşte böyle Dalgakıran’lar gördük ki o şehrin ilk ve tek ehliyetli şoförüymüş.. ama öyle kader çatmış ki, öyle İmtihÂNdan geçmiş ki alkolük olmuş, sürünmüş de öyle yürüyemez de!. Zâten birileri bir şey getirip koyuyor birisi getirip bir şişe şarap veriyor, birisi ekmek veriyor böyle bir şey!. Haa bir gün yâni ben oradan geçerken Kayınpederim beni bırakmadı ki ekmek vereyim!.
Çünkü o konuşur böyle şeyde CÂNımı sıkar diye.. o köşeyi dönsün de ben ona ekmek vereyim, ekmeğin birini vereceğim.. Kayınpederim.: “ O sarhoşa verme hoca hoca!.” felân diyor.. Dalgakıran ise.: “Bana niye ekmek vermiyon!.” diye şey yapıyor.. yâni bende koşarak ekmeği vereceğim.. bir de baktım ki Kayınpeder köşeye gelmiş bana bakıyor ve veriştiriyor.: “Siz böylesi âhir zaman hocalarısınız.. felân siz vır vır vır ya..
“Size düşmez ama bize düşer!.” diyorum Kayınpedere ama adamcağız çok sert bir adam yâni biliyorsun oldukça sert yâni.. “Evet size düşmez bunlara bir şey vermek!. Ama bize zekât vermekte düşer, ekmek vermekte düşer, her şey düşer!. dedim. Adamcağız aç, dinini donunu bırak adam MİSKİN ve acından ölüyor!. Yâni böyle bir şey yok bu MuhaMMedî Mehamettir ve böyledir!. Çünkü lâzım ve lâyık olduğu yerdedir!.
Ancak öyle yılanı çiyanı yiyip de adı Hacı Baba olmaz. yâni her şeyi lop lop at ondan sonra da adı Hacı Baba ne Hacı Babası hacı baba hacı baba hacı değil geç oraları geç diyeceksin ve ALLAHu zü’L-CELÂL, Yüce RABBımız ampuldeki ceryÂN gibi eksik.. ondan da yakın AKRABAmız.. kerabbağımız bilelik Kevnîyyetini ondan alıyoruz demek istiorum. şu ÂNda onun NÛRundan yarılmaktayız yeniden yeniden yeniden her ÂN yeniden yaratılmaktayız.. o bir şey değil ki anlatalım.. o KÜLLî ŞEYy kendisinden ayrı değil güneşin ışığı gibi felân feşmekân diyorum, KÛN feyeKÛNu anlatmaya çalışıyorum. Ben anlatmaya çalışıyorum çünkü benim işim bu benim.. benim MuhaMMedî Mezhebim bu Mesleğim bu Mecrağım bu Mesleğim bu her şeyim bu..
Ben böyle devraldım Barbaros!. Sen çok iyi biliyorsun, en iyi bilen sensin!. ALLAH şâhid sen de şâhidsin, Münir Derman da şâhid, ben de şâhidim!. Ben Münir Derman konusunda çok konuşan bir insân değilim ama emîn ol ki, ALLAH’ın izniyle senin kadar bilmekteyim, daha da yakın bilmekteyim fakat şudur biz önümüzdeki direğin işini onu reklam yaparak onun omuzuna basmayız. çünkü onu omuzumuzda taşımak bize farz-ı ayndır. o da bir başkasını omuzunda taşımıştır o kendisinin işidir bu böyle bir şeydir.. onun için diyor “tek kişi için yazdım”.. kimdir o tek kişi? O tek kişi Muhteşem Süleymân mıymış?. Yoo yooo o öyle bir kişi ki.: “Bütün insânlar CeheNNeme girecek bir kişi girmeyecek!.” deseler “İşte o benim!” diyecek kadar ALLAH’tan umudu olandır..
Tersini söyleseler.: “Bir kişi CeheNNeme girecek!”deseler “işte o benim” diye öne çıkacak birisidir.. bu nedemektir?. ifrat ve tefriti A’râf üzerinde i’tidalda Lâ İLâHe İLLâ ALLAH yapmıştır. Ne çıkmıştır ne çıkacak gübreden =>gül CÂNı çıkmıştır.. kıyamete kadar gelecek ve gülecek güller o zincirin, hay zincirinin içinde hayatta “yâ HAYy! yâ HUuu!” çekmektedir. Bunu seherde.: “şimdi seher vakti bitti” diyor “imsak başladı” diyor.. ondan on onbeş dakika önce seher vaktidir, açık sahadır, seyr-i sahadır, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sahasıdır. Çünkü çok zordur! İnsânların sıkıntıları var, çalışmaları var, işleri var, güçleri var!. Herkes benim gibi çalıp oynamıyor ki!. İşte o zaman kapının açık olduğu zamanda içinde Şeytânlık barındırmayanlar, Şeytânlarını müslümân edenler.: “gel kardeşim çek “eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” TEKLik Şehâdetini!.
ikilik kalktı çok şükür “lâ ilâhe ilALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” diyenler.. yüzlerce şiirler vardır seherde istiğfar edenler, seherde şehâdet getirenler diye.. seherde şükür edenler yüzlerce şiir yazmaktayız.. laf olsun diye yazmayız biz yazarız öyle bunların müşterisi var.. şunu demek istiyorum o zamanlarda her şeyin açık seçik ortaya döküleceği zamanlarda çıkış kapıları herkese açıktır, ondan diyorum ben..
Şiirlerim var göreceksiniz seherde gelip kapımı çalıp uyandıran uyuz köpekler benim MÜRŞİDimdir. Çünkü, seherde gelip benim zilime basıp uyandırıyor!. ben onun Köpeklik Elbisesiyle felân uğraşacak hâlim yok!. bu âlemde elbisesini soyunup gitmeyen kim kalmış?. var mı ey İblis elbisesinin kulları! çıkarın çıkarın çırılçıplak kalın kalın ki başbaşa olun ampul gibi laptop gibi BİZ BİR-İZ olun Kebânla hiç konuşmadan güneşin ışığı gibi sizi ALLAH’ın NÛRu, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in NÛRu, kalbindeki Abdullah NÛRu aydınlatsın bütün Kâinâtı!. Kalksın karanlıklar, zulümler, kendi nefislerine zâlimlikler bitsin İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN diye DUÂ ediyorum!
DUÂ ediyorum ve DUÂ bekliyorum Tarık Cânım!.
Hepimizden, BİZ BİR-İZ BİZ BİR-İZliğimizden en sağlam kaynağımız DUÂdır. “ALLAH’ım bizim geçmişlerimizi affet” derken hepimize DUÂ ediyoruz. Ama senin geçmişini en iyi bilen sensin ve istiğfar etmen lâzım, ben de senin istiğfarına DUÂ ediyorum kabul olsun diye..
Geleceği ALLAH yazmakta hayr yazsın, hakk yazsın!. Ama şimdi şimdi DUÂ Zamanı, Rıza Zamanı, şimde raziyeten merziyeten Zamanı.. Şimdi el ele el ALLAH’a Zamanı. Hadi şimdi el ele el ALLAH’a bu şekilde bir şeydir. Bunu yüreği yalıtkan olanlar nasıl anlayıp da iletken olacaklarmış. Bu yalıtkanlık Şeytânını nasıl iletkenliğe çevireceklermiş bir anlatsın! Söylermisiniz bana KÂBEnin içine keçiyi kapatsam, yine keçi olarak kalır. Ne yapsın hayvan, yâni aslan mı olacak, başka bir şey mi olacak! yok yok!
"Deve hacı olmaz ->gitmekle Mekke'ye ,
Eşek derviş olmaz ->su çekmekle tekkeye..
Deve gitti ->deve geldi.. deve gitti deve geldi giderken de deveydi geldi yine deve.. yâni “deve inadı var bunda” diyor..
Nelere şâhid olduk çok şükür.. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Ravzasında dayanarak üzere oradaki görevliler ayakta yedi gün, YâSîN okumama müsaade etmişlerdir ve getirmişlerdir.. Sen gördün mü Hocam evet oraya varıp oraya giriyordum ve oradaki görevli büyükleri diyordu ki.: “getir Kitabı, oradan kitabı getir.” Ve okuyordum..
Halbuki orası Cennet Bahçesi ve orada Kur’ÂN’ felân okumazlar ki çok kalabalıktır..
Bunlar bütün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ni’metidir!.
Şu ne idiği belirsiz insânların sözlerine inanıp onlardan bir vefâ beklerken, Kâinâtın bir Rahmet Kâlemi olarak NÛRundan yaratıldığı bir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bir şey görmemek çok yanlış bir şeydir ki, ben onu demek istiyorum..
Yanlış şeydir böyle bir ahmaklık olamaz, bunu açıkca bu nerden geliyor ben bunu bir atayım bir kurtulayım ya RABBi şöyle bir oh be diyeyim yâni ne ölsem ne olacak kalsam kazık mı çakacağım böyle bir şey yok.. bütün mesele nereye geliyor =>Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil Bir MuhaMMedî OLmaya geliyor Hakan yazan çizen.. ALLAH okutan.. ALLAH okuyan.. ALLAH KÜLLî ŞEYyi Yaratan ve ondandır.. Ama O’nu dışarda görmek kadar büyük küfür yoktur.. içerde görmek tâbi o yaşanmadan anlaşılmayan bir şeydir.. eğer anlamak istiyorsan Kur’ÂN-ı Kerîm’i oku, yaşamak istiyorsan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi oku, göreceksin göreceksin ve bu bugün bizim en büyük açmazımız oldu İslâm Milleti olarak ALLAH yardım etsin şu ÂNda binlerce sâbiler, babalar, analar, paramparça âileler, hastalar ne bileyim ben şunlar bunlar.. hep böyle.. paçavralar gibi dağıldı mahvoldu kan revân içinde kaldı herkes bunu artık bir yerde kullanıyor ALLAH yardım etsin diye DUÂ etmek hepimizin boynuna borç İnşâe ALLAH!.
Bu girizgahtan sonra A’râf Sûresinin 110. Âyetinde kaldık onu söyleyim ve biz bu A’râfı 28 Peygamberle yaşarız kendi hayatımızda. bunların aşamaları nefis aşamaları felân geçer. nasıl geçer? bunların hepsi çeşitli kademelerde herkesin kendi kabı kaderi kadar, geçer mi geçer. bir tek şeyi vardır özelliği ve güzelliği vardır rotayı tutturamayan Atlantik dahi olsa Buz Dağlarına çarpar rotayı tutturan ALLAH’ın İzni ve İnâyetiyle tek yelkenli kayık da olsa hedefi bulur denge ve düzenini.. Kur’ÂN’ demek istiyorum onun içindir ki denge ve düzen bu gün için bizim için Kelâmullah ve Rasûlullah’tır.. Ana hedefimiz budur büyüklerimizin sözlerini alırız şeylerini alırız kendimiz bir şeyler vızıldarız fısıldarız renklendiririz ben seviyorum böyle oynak bir insân olduğum için çingenelik de var Âdem Atamızdan beri akrabayız severim de çingene pembesini de biliyorsunuz. Bu güzel bir şeydir âhengle renkle mengle yorulmuş çökmüş bitmiş umutsuz yâni geberik adamı sevmiyorum.. sevmiyorum, arkadaş öleceksen yiğitçe öl, kalacaksan yiğitçe kal!. Saçmalıkları sevmiyorum hepimiz buna mecburuz Ahmed Çakır Meriçi, Meriçin seviyesine inip Babasıdır.. Meriçi Annesinin yerine koyup Babası olamaz, doğru değildir..
İslâm da böyledir ve SEVİYElenmek budur..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
أَنـزلُوا النَّاسَ مَنَازِلَهُمْ
“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.” buyurmuştur.
(Ebû Davud, Edeb, 20; Münâvî, Feyzü'l-Kadir, 3/75)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
إنّا معاشرَ الأنبياء أُمرْنا أن نُكلّم الناسَ على قَدر عُقُولهم
“Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk." buyurmuştur.
(Zebidî, İthaf'u Sade, 2/65)
İnsanlarla akılları kadar konuşunuz buyurmaktadır Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. akılları kadar konuşuyoruz..
BİZim ömrümüzün büyük bir bölümü birlikte geçiyor onun içindirde bizim Hasbî Hizmetten anladığımız budur. Habibî hizmetten anladığımız Rasûlullah Hizmetidir Hasbî hizmetten anladığımız ancak el Hasib ALLAH içindir, livechillâh içindir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ki de odur zâten “Rasûl-ALLAH”tır yâni Rasûl =>ALLAH’a götüren demektir. Ulaştıran BİZ BİR-İZ-lik yapan demektir.. NÛRU’ndan yaratıldık onu demek istiyorum ve bunu dâimâ diri tutmak zorundayız bunları Mahmud Hocam.. Biz biliyoruz ben de biliyorum sen de biliyorsun.. ama bir daha söylüyorum belki de Kadriye unutmuştur unutmuşsa hatırlasın diye söylüyorum.. hiç kimse kolay değildir hiç kimse kolay değildir. hele arınmamış insânlara yarasına dokunduğunda içindeki o dilli düdük Şeytân ötmeye başlar.. Şeytânlık bana dokunuyorlar hemen hırla dırla çık höt pöt de felân yok kardeşim, yok!.
Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah diyeceksin Peygamber aleyhisselâm’ın buyurduğu gibi müslümân olacaksın bana iyiliği emredeceksin ey gözünü öptüğüm Şeytân diyeceksin bak buraya gel bakayım bi gel buraya Cebrâil gibi olacaksın!..
وَجَاء السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالْواْ إِنَّ لَنَا لأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
“Ve câes seharatu fir’avne kâlû inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne).: Ve sihirbazlar firavuna geldiler. “Eğer gâlip gelenler biz olursak muhakkak bize bir ecir (mükâfat) vardır.” dediler.” (A’râf 7/113)
Sihirbazlar Firavun’a.: “Biz muhakkak galip geleceğiz gelmeye geleceğiz de sen biz galip gelirsek muhakkak mize bir ecir vereceksin yâni vardır dediler senin bize bir ücretin bir ecrin vardır biz bunu dinlermiyiz dediler o ne diyor.. bu gün için çok iyi dinleyin bu gün aynısı oynanmaktadır bu oyunun..
قَالَ نَعَمْ وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
“Kâle ne’am ve innekum le minel mukarrebîn(mukarrebîne).: (Firavun) şöyle dedi: “Evet ve siz mutlaka en yakın olanlardan (olacaksınız).” (A’râf 7/114)
Bak bak “size altın vereceğim şunu vereceğim” felân demiyor şüphesiz ki siz varya siz le muhakkak üç kere tekid ediyor bunu minel mukarrebin.. benim en kariblerimiz olacaksınız en yakındakilerimız siz olacaksınız etrafındakiler Firavun değil de Firavun gibi olanlar yâni üst tabaka, elit tabaka, dokunulamaz tabaka haram da yiyebilir yalan da söyleyebilir her şeyi yapabilir fakat kılıfı geçiriverirler. Kimin kılıfını? Firavunun kılıfını mukarrebun çünkü onlar o sahada ALLAH korusun yine korusun evet var şüphesiz var siz kesinlikle ama mutlaka siz benim en yandaşlarım olacaksınız, yakındaşlarım olacaksınız altın felân vereceğim geç onları diyorlar onlardan daha kıymetlisini teklif ediyor onlara zâten böyle havaya girmiş şişmiş balon gibi olan bu sihirbazlar diyorlar ki;
قَالُواْ يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ
“Kâlû yâ Mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne nahnul mulkîn(mulkîne).: “Ya Mûsâ, sen mi (önce) atacaksın (ve de) yoksa biz mi atacağız (atanlar olacağız)?” dediler.” (A’râf 7/115)
Kalu ya Mûsâ immâ.. ey Mûsâ şöyle mi olacak böyle mi olacak immâ o şeyki mâdem en tülkiye, sen mi atacaksın yoksa ve ve immâ en nekûne nahnul mulkîn.. yoksa atanlar atacak olanlar biz mi atacağız atanlar biz mi olacağız yâni neyi atacaklar ilkâ yapacaklar ilkâ nedir ilkâ iğneyi zerk edersin ya, şırıngaya ilacı basarsın ya işte ona ilkâ denir işte onu oraya iğneyi vücûda saplayıp da vurduktan sonra o ilacı tamamen çıkarıyım diyemezsin ama bilmiyorum emer memer çıkarır ama dağılır yâni vücûdu işgal eder. diyor ki burada bir şey olacak ya biz ikinizi mahvedeceğiz ya da sizin attığınız bütün bu sihri emirleri altına alacak onlara dönecek kim atacak sihiri kim gösterecek hadi bakalım görelim diyorlar..
قَالَ أَلْقُوْاْ فَلَمَّا أَلْقَوْاْ سَحَرُواْ أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ
“Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin).: (Mûsâ aleyhisselâm): “Atın!” dedi. (Sihirbazlar) attıkları zaman insanların gözlerini büyülediler ve onları korkuttular ve büyük bir sihirle geldiler.” (A’râf 7/116)
Mûsâ aleyhisselâm ne diyor Kale elku buyurun siz atın gösterin ne yapacaksanız fe lemma ne zaman ki elka attılar elkav seharu sihirlerini gösterdiler insânların gözlerni sihre soktular sihir yaptılar yâni ve bunlar rehabeye katıldılar korkunun çok ötesinde yâni korkudan tir tir tirrer hale geldiler gördükleri karşısında böyle etkilendiler a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sihrin aziym böyle büyük bir sihirle geldiler yâni hiç halkın görmediği duymadığı çünkü en büyük sihirle gelmek durumundalar karşısındakileri tarttılar çünkü rasgele birileri değil bunlar yâni bizim sihirler bunlara ve herkes bu iş bitti nazarıyla görüyor diyorlar ki tamam böyle bir şey olmadı şimdiye kadar diyorlar
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
“Ve evhaynâ ilâ mûsâ, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn (ye’fikûne).:
Ve Mûsâ (aleyhisselâm)'ya asasını atmasını vahyettik. Attığı zaman o, (onların) uydurdukları (sihirle yaptıkları) şeyleri yuttu.” (A’râf 7/117)
Ve evhayna ila Mûsâ.. Mûsâya vahyettik ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor Mûsâya vahyettik ki..
en elkı asâke.. asanı ilkâ et diye bırak asanı atmasını yâni at asanı at diye vahyettik..
fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn.. ne zaman ki onların bütün sihirlerini yutan uydurdukları şeylerin tümünü yuttu, iftira gibi yalan uyduruk başkasının gözünü boyamak ifk yâni aslında ifk, iftira yalanı gerçek gibi gösteriyor inandırıyor yâni kandırmak başka inandırmak başka en kötü yalan da inandırarak kandırmaktır, bu korkunç bir hatadır.. işte bu fetöcülerin metöcülerin çoğu inandırılarak kandırıldı yazık ki inandırılarak kandırmak çok kötü bir kandırmaktır yazık.. yâni çâresi yok ALLAH kimseyi böyle bir kötü inanca saptırmasın yâni Kelâmullah ve Rasûlullah inancından bahsediyorum.. ne zaman ki Mûsâ asasını atmasını vahyettik ve attığı zaman onların uydurdukları yâni sihirle ortaya çıkardıkları her ne varsa tümünü ilkâ ettik.. yuttu yok etti ne varsa toplayıverdi asâ, çünkü asâ yılana dönüştü biliyorsunuz bu ya da başka âyetlerde söyleyecek hiç kimsenin görmediği korkunç bir ejderha şeklinde yılana dönüştüğünü söyleyecek o şekle dönüştüğünü..
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Böylece hak (gerçek) vuku buldu (ortaya çıktı). Ve onların yapmış oldukları şeyler bâtıl oldu (yok oldu).” (A’râf 7/118)
Fe vakaal hakku.. böylece vuku buldu hakk gerçek böyle vuku buldu ortaya çıktı vâki oldu herkesin gözünün önünde..
ve betale ma kanu ya'melun.. onların yaptıkları işlerin tümü böylece iptal oldu bâtıl oldu yok oldu yâni hakk olmadığı ortaya çıktı çünkü neyi yapmışlardı şöyle yapmışlardı böyle yapmışlardı asa birden dirildi ejderha halinde sildi süpürüverdi yâni hayatlarımızda böyle olmakta yalnız milletlerin hayatlarında da böyle olmaktadır kurtuluşlar da böyle olmaktadır batışlar da..
فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ
“Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn (sâgırîne).: Böylece orada yenildiler ve zelil olarak geri döndüler.” (A’râf 7/119)
Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn.. Fe işte böylece mütakiben bundan sonra orada onlara galip gelindi yâni Mûsâ galip geldi öbürlerine onlar nasıl inkilab ettiler geriye nasıl döndüler sağirin alçalmış küçük düşen zelil olmuş mahvolmuş halde dönmekte. yapacak bir şey yok çünkü o gün için yâni füze yok ki füzeyle vuruyum diyecek uçak yok ki yâni yapacak son şey kullanılmıştır. peki ne oldu peki sihirbazlar rastgele insânlar değil çok zekî insânlar ahmak değiller yâni bilgili insânlar bu işi yapmak için de çaba sarf etmişler, öğrenmişler tatbikat yapmışlar işleri bilen hepsi de Firavunun yanında kelle kesen değil yâni bakan çakan değil demek istiyorum hepsi orada burada ama onun davulunu döve bilir fakat zekî insanlar..
فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ
“Ve ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne).: Ve sihirbazlar atılarak secde ettiler (edenler oldular).” (A’râf 7/120)
Ne yapmışlardı daha önce “ulki”yi nerde kullanmıştı sihirlerini gösterirken at diyolardı Mûsâ ulki at diyorlardı yine aynı fiili kullanıyor bak… Ve ulkıyes seharatu sâcidîn sihirbazlar atıldılar nasıl atıldılar yere kapanarak secde ettiler.. sâcidin secde eden kimseler olarak sihirbazlar secdeye kapandılar ve sihirbazlar atılarak yâni böyle yavaş yavaş atarak değil kendilerini yüz üstü secdeye atarak secdeye kapandılar.. böyle “harru succude”nler gelecek hemen çene kemiklerinin üzerine burun kemiklerinin üzerine secdeye kapanan öyle auuuvvv vauuuuv böyle secdeye yata düşmek değil yâni kemiğin üzerine atlamak. O secdeler nasıl yapılıyor ben bilmiyorum, zor demek istiyorum.. Bütün zerrelerinizle secde edin Teke Tek Teras Tekkesi var ya oraya Kadriye bir kova SUyu döküyor bir dakika sonra yere değmeyen bir damla SU bulamıyorsun. bir teneke SU bir dakikanın içerisinde her damla dağılıyor ve yere secde ediyor öpüyor “ALLAHu Ekber!.” çekiyor böyle bir secde vardır burada..
قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَ
“Kâlû âmennâ bi RABBi’l- âlemî n(âlemîne).: “Âlemlerin RABBine biz îmân ettik.” dediler.” (A’râf 7/121)
Dediler ki.: “Biz âlemlerim RABBine imân ettik!” Burada ya da başka yerde gelecek “Sabah Firavun yandaşı olanlar akşama şehîd oldular.” diye hadisler ve âyetler vardır..
رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
“RABBi mûsâ ve hârûn (hârûne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'ın ve Harun (aleyhisselâm)'ın RABBine.” (A’râf 7/122)
Mûsânın ve Harûnun RABBına.. “Biz Mûsânın ve Harûnun RABBı olan RABBu’l- ÂLemîne secde ettik” dediler yâni secde ediyoruz, ederiz.
Barbaros.:
Burada bir şey var galiba Hocam burada niye sâdece “Mûsânın RABBı” demiyor, “Harûnun RABB”ı demiyor da “Mûsâ ve Harûn RABBına” diyor ikisini niye ayırmıyor Hocam? Burada bir şey var yâni bir de hadi şeyi ayırdı diyelim meselâ normal herkesin bir RABB anlayışı vardır o RABB da belki o kelimede o zaman kullanılıyordu insânlar her birinin belli bir inancı vardır biz nasıl söylüyorum MuhaMMed aleyhisselâm’ın inandığı gibi inanıyoruz diye orada da onlar ikisinin RABBını normal insânların RABBından ayırıyor insânların diğer inançlarından diğer şeylerinden ayırıyor bir kere o ayırmayı yaptı ikincisinde “Mûsânın va Harûnun RABBı” diyor bunun b ir sebebi olmalı yâni Hocam..
KulİhvÂNi:
Evet CÂNım gerçekten çok güzel gördün ve açtın konuyu çok güzel gördüğün bir defâ kesin. Çünkü dikkat edersen 28 Peygamberin içerisinde hiçbir iki peyamberi böyle iç içe aynı ÂN’da tebliğci olarak aynı zamanda tebliğci olarak evet “İsmâil aleyhisselâm İbrahîm aleyhisselâm beraberdir amma İsmâil aleyhisselâm, İbrahîm aleyhisselâm Peygamberken Peygamberlik yaptı” diyemezsin, devamında var o fakat burada o şekilde değil birbirini tamlayan tümleyen şekilde yanında fetası var derken o meşhur gidişte feta kimdir dediğinde açıkta kalmıştır kim bu yardımcısı dediğin ÂN’da Harûn desen şimdi iş karışacak demesen yav kardeşim kimdi felân feşmekân.. yine burada biraz önce yine geçti biliyorsun yardımcı olarak yine geçti şimdi burada açıkca söylüyor “Harûn ve Mûsânın RABBına” Ben diyorum ki şahsen anladığımı söylüyorum hâni 28 Peygamber insân nefsinin kademelerinde baş öğretmenlikler yapar öğretmenlikler yapar insândır bu bâzen gelir Yûsufî olur o da onu hapse attırır benim gibi felân feşmekân.. ya da şöyle olur böyle olur derde düşer Eyyûb aleyhisselâm gibi meletir gökten indirir felân feşmekân aşamaları insânın hayatında geçiyor.. sende sence bende bence ,Mûsâ aleyhisselâmda ise nefsi bakımından hiçbir Peygamberde olmayan özellikler taşır ki, adam öldürmeye kadar vardır, her şey vardır içinde sürgünlük vardır, Firavunun büyütmesi vardır analık babalık yapması vardır, Firavunun Karısının İslâm oluşu vardır ki, o muhteşemdir.. yâni otursan da bir desen ki “Mûsâ aleyhisselâm Harûn aleyhisselâm” kitabı yazsan karşına beden ve nefsin beden ve nefsin dikkat edin Harûn aleyhisselâm dâimâ ikinci planda kalmaktadır. Mûsâ aleyhisselâm kendisi tura gitmektedir beden olarak onu geri bırakmaktadır. yâni beden ve nefsi iki kademeyi birden kavrayan bir şey görüyorum orada Barbaros.. Beden ve nefsin kullandığı tek âlet nedir “BEDEN”dir bedeni kendi malı gibi kullanmaktadır, kendi gibi kullanmaktadır ama beden de bir özellik güzellik taşır yâni sen bedeni öküze taptırırsan Mûsâ aleyhisselâmda TÛR’dan gelince şaşa kalır!. “Yahu ne oldu?!” diye.. işte bu bu bu öküze tapmayı bırak öküze daha aşağı hayvanlara tapma hayvandan da aşağı tapmaya başlar onu demek istiyorum. Burada ikisinin de kademesinde ya da nefis kademesinde bizim için sanki Harûn aleyhisselâm “bedenimiz”le ilgili güzellik ve özellik öğretmeniymiş de, nefsin baş öğretmeni Mûsâ aleyhisselâm gibi hoşluk var, güzellik var.. Attıkları “AS” da benim anlayabildiğimi söylüyorum bana göre bal gibi “AKIL”dır. Hangi akıldır ceryÂN bulmuş akıldır, nakle ulaşmış akıldır.. “vahyettik” diyor. Bağlayıverdik ceryÂNı bütün Bursa pırıl pırıl yanmaya başladı, gündüz gibi oldu, bütün âletler çalışmaya başladı baka kaldı “ne oluyor oğlum?!” diye..
Şimdi muazzam bir şey var burada vahiy var vahiy direk RABBu’l- ÂLemîn kendi NÛRunun hayata geçişi var dolayısıyla dediğin çok doğru ikisi birlikte olmaktadır, birlikte olmuştur ama Kur’ÂN-ı Kerîm burada bir hayatlarının hikâyelerini anlatmaktan ziyâde sende bende seninde benimde Firavunum da var, Nemrudum da var, nelerim var nelerim var!. Çünkü insân “İKİLİK” üzere yaratılmıştır ikilik üzere yaratılmıştır ikilikten kasdımız aslında Şeytânı bir tarafa bırak Havva Vâlidemiz çıktığında ortaya çıkmıştır.. Haa Şeytân onların birbirini tanımasıdır tanıyınca.: “Vay be gördünmü sende şu var bende bu var, hadi ÜREyelim TÜREyelim felân feşmekân şi “ŞEHVET” dediğimiz şeyi ateşleyivermiştir. CeheNNemi olmasaydı ne olurdu olmasaydı?. ALLAH bu CeheNNemi yaratmıştır içindeyiz İbrahîm aleyhisselâm gibi çıkmaya çalışıyoruz!.
Başka bir şey var mı?. CeNNete çevirmeye çalışıyoruz öyle diyor; inkârımızı ->ikrâr yapmamız gerekiyor, gübremizden ->gül yetiştirmemiz gerekiyor =>zincirin devâm etmesi gerekiyor.. Senden sonrakinin Hizbu’ş-Şeytânda Şeytân çocuğu değil de =>HİZBULLAH çocuğu olmasını emrediyor, ricâ ediyor yalvarıyor hatta yalvaran âyetler vardır..
Yâni “Leallekum.: umulurki beklenirki böyle yapmazsınız!” diye diye akıllanırsınız diye.. bunlar Mûsâ aleyhisselâm’a.: “Ne yaparsın sen bu ASÂyla?.” diyor ne diyor.: “Ben onunla ağaçlardan hayvanlarıma çoluğuma çocuğuma şuna buna ağaç yaprakları çırparım yoplarım onula..”
O ağacı bana söyler misin neymiş o?!. Sakın bu ağaç CeNNetteki ŞECERE AĞACI olmasın yâni açıkca bunlar hep ortada şeylerdir, amma güzeldir. Biliyorsunuz MuhaMMedî MeLÂMet MuHABBet üzere yürür =>MeLÂNetten =>MeLÂMete MeLÂMetten =>MuhaMMedî SELÂMEte =>Ancak MuhaMMedî MuHABBetle geçilir.. Şeytânî MuHABBetle geçilmez, geçemezsin böyle bir şey yok!. Çünkü uçurumdur ALLAH korusun doğru söylüyorsun Barbaros, ben de aynen senin gibi düşünüyorum onun özelliği vardır rast gele değil gerçekten çok güzel..
Hacı Mahmud da diyor ki.: “ASÂyı Şuayb aleyhisselâmdan çoban durduğunda aldı” diyor nereye Şuayb aleyhisselâma mı gelmiş emânet olarak.. şimdi tâbi bu şeylerde herkes kendi şeyine göre çeşitli şeyler anlatıyor ama bana göre AKIL HATTIdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKLI olmayanın dini de yoktur.” buyurmuştur.
(Tirmizî; Aclûnî, 2/362)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AHDi olmayanın (sözünde durmayanın) =>Dini yoktur.” buyurmuştur.
(Münavî, Kunuzu’l-hakaik-el-Camiu’s-sağir’le birlikte-, 2/498)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi =>İlmi ve AKLI sayesinde kurtulur.” buyurmuştur.
(Deylemî)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKILLı kimse =>Kurtuluşa ermiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKIL =>İmandandır.” buyurmuştur.
(Beyhekî)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH İndinde en kıymetliniz =>AKILca en üstün olanınızdır.” buyurmuştur.
(İ. Gazâlî)
AKIL =>Esmâü’l- Hüsnâ yığınıdır, CEM’idir.. AKLı kullanıp kullanmamak onu işe dökmek onu kullanabilmek MuhaMMedî Mârifet ister, öyle düğmesine basmak için bilek ister bilek, temiz el ister, temiz ağız ister, temiz kalb ister!. Efendim şunu yapmış bunu yapmış kardeşim yapmış olabilir yâni ALLAH öyle bir kader yazmıştır öyle yapmıştır, nerden tercihimidir değil midir niye orayla uğraşıyorsun!
Afedersin bokuyla uğraşacağına AKLIyla Bostanıyla uğraş ne bileyim ben daha güzel hakka ve hayra çağır demek istiyorum. İblis gibi çökeceğine başına onun, Nefretle değil de MuHABBetle yol göste!. MuhaMMedî MeLÂMet böyledir!. Çünkü yol göster muhakka MuhaMMedî MeLÂMet vardır.. MuHABBetteki HABBe =>Tohum demektir. Tohumun temeli nedir insân oğlu için ESMÂdır esmâdır. Sıfat mı taşıyacaktı ALLAH’ın sıfatını hâşâ!. Ee onun temeli nedir =>AKILdır. Neden AKILdır çünkü AKLı olmayanın hiçbir şeyi yoktur ne ALLAH’ı vardır ne yALLAH’ı vardır. AKLı olmayanın hiçbir şeyi yoktur, hayvan bile değildir. Kuzu gibi görüyorsun AKLI olmayan erkek çocukları felân görüyoruz. Ben gördüm İstanbul’da “38 yaşında” dedi babası. Torunum Hasan küçüktü.. “Tıpkı Hasan gibi 3 AKLı 3 yaşında!” dedi. Muazzam bir insândı o meşhur lalelerin olduğu yer Emirgan lale bahçelerinde görmüştüm, muhteşem insândı yâni ben hayatta öyle terbiye edilmiş ALLAH’ın kaza ve kaderine boynunu eğmiş, RABBını ciğeri gibi CÂNdan ciğerden yakında bulmuş ve hiç üzülmeden gücenmeden şikâyet etmeden “BİZ BİR-İZ”i yaşayan insânları çok az gördüm öyle..
“Yâni biz de böyle deneniyoruz Efendim!” dedi. “Çok güzel bazarınız var!” dedim. “Biz razıyız RABBımızdan güzel oluyor!.” dedi çocuk da onu aynen tasdik ediyor “evet!” diyor. “İşte böyle yapar, tasdik eder.” Dedi..
Yâni bunlar yaşanabilir ALLAH hayır versin diye DUÂ ediyoruz onlarla biz müfettiş müftü değiliz yâni bunlar geçer Muhteşem Süleymânlık da geçer Kölelikte geçer mezarları yanyana..
Bu da geçer geçmeyen bir şey olmaz elbet yahu yeter ki hakk ve hayr geçsin diye DUÂ ederiz..
Tarık.:
Önceki âyetti önce “Âlemlerin RABBine imân” ettik deyip sonra “Mûsâ ve Harûnun RABBi” diyor sanki burada bir tümden gelim önce bâtınen sonra zâhiren imân ettik anlaşılabilir mi..
KulİhvÂNi.:
Aynen öyle anlaşılır şu ÂNlaşılır esasında aşağıdan çıkarsak “Harûnun RABBine imân ettik =>Mûsânın RABBine imân ettik =>Âlemlerin RABBinâ imân ettik!. değil mi kim imân etti?. Tarık imân etti. Tarık şeriatta bir inşandır, Tarikatta diyelim ki “Harûnun RABBinâ imân etti” Mârifette “Mûsânın RABBına imân etti” Hakikatte =>“Ben âlemlerin RABBine imân ettim!”
Yâni dört aşamayı görüyorsun orada demek istiyorum Tarık.. Aynen senin gördüğün gibi Tarık diyor ki Hocam ben şimdi şu ÂNda Şeenullahta yaşayan bir ALLAH’ın kuluyum burada diyor ki âyette aşağıdan yukarıya saymakta Arapça tersden gelen bir dildir Harûnun RABBinâ imân ettim Mûsânın RABBına imân ettim açıyor o RABB Mûsânın RABBı o RABB kimdir diye tekrar sorarsan diyor âlemlerin RABBine şeriatta Tarık konuşuyor Tarikatta yol olarak ben yol olarak Harûnun yolundan gitmek durumundayım ama Mârifette Mûsânın yolundayım hak”ikatte ise RABBu’l- ÂLemîn yanındayım, cÂNındayım “BİZ BİR-İZ diyor çok güzel ve dediğin çok doğru dedim ya Tarık bunlar İnşâe ALLAH!.
Önümüzdeki hayırlısıyla zaman içinde bu sürelerde o kadar bunları yakın göreceğiz ki sizlerde anlayın anlamaya çalışın biz palavra sıkmıyoruz ya da uydurmuyoruz biz duyduğumuzu ve uyduğumuzu söylüyoruz daha da gelieşecektir daha da iyi anlarız ama doğru anlarız doğru yaşarız bu bir dindir bizim bedenimizden aklımızdan fikrimizden Kâinâttan da gerçek olan şeydir biz bu gerçeği burada BİLip BULup OLup ŞÂHİD OLmak YAŞAmak için gelmiş insânlarız.
“Eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH” budur öldükten sonra değildir yâni orada bitmiş onu göreceğiz yâni dediğiniz çok doğru bu teşekkür ederim. Onun için ben hep söylüyorum birlikte daha şeyler yapalım güzellikler yapalım diye ama sizin zamanınızı da çok alıp sizi şey yapmak istemiyorum..
Evet Firavun ne diyor?.
قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَن آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُواْ مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
“Kâle fir’avnu âmentum bihî kable en âzene lekum, inne hâzâ le mekrun mekertumûhu fîl medîneti li tuhricû minhâ ehlehâ, fe sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Firavun şöyle dedi: “Benim size izin vermemden önce ona îmân (mı) ettiniz? Muhakkak ki bu, şehirde onun halkını oradan çıkarmanız için kurduğunuz bir hiledir (tuzaktır). Artık yakında (A’râf 7/123)
Firavun dedi ki “haa demek öyle mi benim size izin vermemden önce ona imân ettiniz haa!” Firavun diyor ki.: “Benim size izin vermemden önce ona imân ettiniz demek öyle mi?”
Muhakkak ki bu sihirbazlarını suçluyor bak şimdi bak bak şehirde onun halkını benim zulmümden kurtarmanız çıkarmanız için sizin birlikte kurduğunuz hile tuzağıdır bu siz ona daha sizin Hocanız bu en büyüğünüz bu diyecek ama şimdi ne diyor siz bana böyle bir Mekir Tuzağı kurmuşsunuz ki Hile Tuzağı mekretmişsiniz ki siz onun ehlini tüm beni İsrâilin yâni bu şehirde benim pençemin altından kurtarmak için siz böyle mekri birlikte yapmışsınız demek siz size bana bir şey söyledemeden benden izin almadan tak diye geçtiniz imân ettiğiniz öyle mi demek ki bana mekr yaptınız tuzak kurdunuz..
fe sevfe ta’lemûn.. yakında bileceksiniz en yakın zamanda artık çok yakın zamanda.. daha der demez daha kapıda bulursun hemen ÂNında gelir.. o ne yapacakmış;
لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
“Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin summe le usallibennekum ecmaîn (ecmaîne).: Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı karşılıklı (çapraz) keseceğim. Sonra mutlaka (hepsini) hepinizi asacağım.” (A’râf 7/124)
Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin.. ellerinizi ve ayaklarınızı hilaf olarak birbirine çapraz yâni sağ eliniz sol ayağınız çapraz.. yâni sağ sağ değil sol sol değil bir sağ bir soldan çapraz keseceğim..
summe le usallibennekum ecmaîn sonra sizi sallandıracağım mutlaka le muhakkak sizi sallandıracağım asacağım ecmain hepinizi topunuzu duman edeceğim diyor. yâni “önce böyle işkenceler yapacağım sonra hepinizi sallandıracağım!.”
Onlar ne diyorlar onlar hile mi yapıyorlar da imân mı ediyorlar dı şimdi göreceğiz bunu yapan Firavun kesin yapacak zâten
قَالُواْ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
“Kâlû innâ ilâ RABBinâ munkalibûn (munkalibûne).: “Muhakkak biz, RABBimize dönmüş kimseleriz (dönenleriz).” dediler.” (A’râf 7/125)
Biz var ya biz RABBimize münkalibun inkilab edeceğiz.. “biz o kimseleriz ki RABBimize dönmüş kimseleriz biz” diyorlar döneceğiz değil döndük diyorlar dönmüş olanlarız. “Sen neden bahsediyorsun” diyorlar “biz secdeye kapandık biz RABBımıza döndük” diyorlar senin ne yapacağın ne edeceğin hiç umurlarında bile değil bu kadar işte.. hadiste böyle zâten en sağlam imân sihirbazların imânıdır ve en kısa imânda onların imânıdır sabah kâfirdiler akşam şehîd oldu şeklinde hadisi şerifler var benzeri âyetler var ne kadar ilginç işte tahkik imân budur..
وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءتْنَا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
“Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti RABBinâ lemmâ câetnâ, RABBenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn (muslimîne).: RABBimizin âyetleri bize geldiği zaman, O'na îmân ettik diye bizden intikam alıyorsun. RABBim, bize sabır yağdır ve bizi teslim olmuş (ruhumuz, fizik vücudumuz, nefsimiz ve irademiz) olarak öldür (vefât ettir).” (A’râf 7/126)
Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti RABBinâ.. sen varya sen ancak ve ancak bizden intikam alıyorsun, niye? RABBimizin âyetlerine imân ettik diye sen bizden intikam alıyorsun..
lemmâ câetnâ, RABBenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn.. bizden intikam almana sebeb ancak ve ancak şudur, RABBimizin âyetleri bizi inandırıacak şekilde önümüze gelmiş, biz de bunu görmüşüz CÂNdan yürekten imân etmişiz. sen biz böyle imân ettik diye bizden intikam almak istiyorsun.. ne diyor sonra ne diyor.. “RABBenâ RABBımıza efriğ boşalt yağdır yağmurunu gökten yağdır aleyna üzerimize ey RABBımız gökten üzerimize sabırlar yağdır..
sabren ve teveffenâ muslimîn.. bizi müslümânlar olarak vefât ettir bizi müslümân olarak bu âlemden çıkar yâni başımıza sabır yağdır.. bunu yapacak bunlar.. bunun bedeli bu işte şehâdetin bedeli bu vazgeçmek bedeninden..
وَقَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَونَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ
“Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn (kâhirûne).: Ve firavunun kavminden ileri gelenler şöyle dedi.: “Mûsâ (aleyhisselâm)'ı ve onun kavmini, yeryüzünde fesad çıkarsınlar ve seni ve ilâhlarını terketsinler diye bırakacak mısın?” (Firavun).: “Onların oğullarını keseceğiz (öldüreceğiz) ve kadınlarını sağ (canlı) bırakacağız.” Ve muhakkak ki; biz onların üstünde kahharız (onlara güç kullanacak, tutup yakalayacak kuvvetteyiz).” dedi.” (A’râf 7/127)
Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı.. Firavnun Kavminin ileri gelenleri, kelek kesenleri dediler ki.: “sen bunu geriye mi bırakacaksın Mûsâyı ve kavmini bir şey yapmayacak mısın?!. yer yüzünü fesada uğratsınlar bozsunlar diye, bozgunculuk yapsınlar diye.. bunlara hiçbir şey yapmayacak mısın, geriye mi bırakacaksın..
ve dahası ve senin ilâhlarını onlar.. aslında ilâhı kim onların ve yezereke ve âliheteke.. Firavuna diyor ki.: “seni ve ilâhlarını terketsinler diye ilâhlığını yâni tamamen terketsinler diye onları serbest mi bırakacaksın bırakacak mısın?” diye soruyorlar..
dedi ki onlara.: “yok yok!” ne yapacak mış?. “kesinlikle katledeceğim oğullarını ve hanımlarını diri bırakacağım, hay bırakacağım şüphesiz ki biz onları kahredecek güçteyiz.” diyor ben onları mahvedecek kahredeceğim!.
Kimdi Kahredici?. Vâhidu’l-KAHHÂR ALLAHtı.. “ben diyor kâhirim kahrederim onların üzerine kahrederim!” onları nasıl cezâlandıracağım diyor “oğullarını öldüreceğim hanımlarını size bırakacağım öyle serbest salacağımı sanmayın!” diyor. yâni şu ÂNda da aynı şeyler ALLAH korusun yaşanmıştır, işitmiştir yapmıştır bunları yok efendim Yezid mezid diye hâinler kız çocuklarını kadınları köle pazarında cariye kabul edip köle gibi satmışlardır.. Kimlere?. uslara Amerikalılara şunlara bunlara bunlar çok vahşi şeylerdir yanlış şeylerdir, haramdır ALLAH’ın kullarına yâni kim dinini donunu bırak bunlar yaşanmakta ALLAH esirgesin ALLAH korusun İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN..
قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
“Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), vel âkıbetu lil muttekîn (muttekîne).: Mûsâ (aleyhisselâm) kavmine şöyle dedi.: “ALLAH'tan yardım isteyin ve sabredin! Şüphesiz yeryüzü ALLAH'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Ve sonuç (zafer) takvâ sahiplerinindir.” (A’râf 7/128)
Mûsâ aleyhisselâm ne diyor?. Mûsâ Kavmi, bunları duyuyorlar ALLAH’tan yâni yürekten isteyin, özel herkes açsın kalb ellerini beden nefis ve kalb ellerini herkes açsın, yâni CÂNdan yürekten esteuzu billâh var ya isteğ aynı şeydir.. isteînû billâhi.. ALLAH’tan istesin vasbîru sabredin innel erda lillâh.. ALLAH şüphesiz ki arzında kimi vâris kılmıştır kimleri vâris kılmıştır.. kullarından dilediğini yer yüzüne vâris kılmıştır yâni beden olsun maddî mânevî şu olsun bu olsun ALLAH dilediğini dilediğine vâris kılmıştır..
vel âkıbetu lil muttekîn.. ve muhakkak şunu iyice bilin ki akibet kimmiş sonuç yâni zafer müttakîyn kim müttakî takvâ sâhibleridir ne demek takvâ sâhibi, kardeşim kavî olmaktır ALLAHu zü’L-CELÂL’e “elestü bi RABBukum =>kâlû belâ!.” “RABBim sensin” dediydi ya bu sözünde kavî olmaktır Kudreti ALLAH’tan bilmektir maddî mânevî Kudreti vucuda geliş kudretini ALLAH’tan bilmektir. Her Şeyyi yaratan ALLAH’ı başka bir şey bilmemektir=>NAHNU=> BİZ BİR-İZ bilmektir. ALLAH’ı bir şeye benzetmemek gerekir. ALLAH, her şeyi yaratandır insân aklıyla ALLAH’ı zaptetmeye onu anlayıp da kafası içine hapsetmek yoktur. Onun için de buyurmuştur ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAH’ı zâtını düşünmeyin küfre düşersiniz..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'ın yarattıkları hakkında düşünün, O'nun ZÂT’ı hakkında düşünmeyin” buyurmuştur.
(Beyhakī, s. 360; İbn Hacer el-Askalânî, XIII, 383)
ALLAH’ın ZÂT’ı ı =>O’nun Hakikati demektir. Onun Hakikati hiçbir hakikate benzemez.. (İbn Hacer,13/382-383)
“Allah’ın yarattıklarını / sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” anlamına gelen hadisler vardır. Farklı ifadelerle gelen bu hadis rivayetlerini Ebu Nuaym, Taberani, İbn Ebi Şeybe, Isfahani, Beyhakî, Ebu’ş-şeyh gibi bir çok hadis âlimi riâayet etmiştir.. (bk. Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ, I/357-358, 449)
Âyetler ve hadislerden anladığımızı söylüyoruz.. Sıfatlarını Esmâlarını zâten yaşıyoruz.. Biliyoruz bilmeye çalışıyoruz.. onlarda dertli tâbi dediler ki;
قَالُواْ أُوذِينَا مِن قَبْلِ أَن تَأْتِينَا وَمِن بَعْدِ مَا جِئْتَنَا قَالَ عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
“Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ ve min ba’di mâ ci’tenâ, kâle asâ RABBukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn (ta’melûne).: Şöyle dediler.: “Sen, bize gelmeden önce de ve bize getirdiğin şeyden sonra da bize eziyet edildi, (Hz. Mûsâ da) dedi ki.: “Umulur ki; RABBiniz sizin düşmanınızı helâk eder (yok eder) ve yeryüzünde sizleri halifeler yapar (onların yerine hakim kılar). Böylece nasıl amel edeceğinize (davranacağınıza) bakar.” (A’râf 7/129)
Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ.. sen bize gelmeden senin bize gelmenden çok önce de eziyetler edildi yeni değil bu eziyetler.. ve min ba’di mâ ci’tenâ.. sen geldikten sonra da bu eziyetler oldu yâni senin bize getirdiğinden sonra da oldu. ne getirdi?. ALLAH’ın Dinini getirdi. Hakk Peygamberden bahsediyoruz, Hakk Yahudulikten bahsediyoruz ,uyduruktan değil.. o zaman o yeni değildi yâni senden önce bir şeyler yapıyorlardı ama sen bir şey getirdin şimdi de yaptılar diyorlar, dertleniyorlar.
kâle asâ RABBukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn.. evet umulur ki olur ki olacaktır ki belki hemen şart değil sizin RABBınız muhakkak ki helâk eder düşmanlarınızı sizi halifeler kılar, onların yerine geçirir yâni onlara yer halifesi yapar yer yüzünde sizi onların üzerine çıkarır bakalım siz nasıl amel edeceksiniz, yâni şükür mü edeceksiniz şikâyet mi edeceksiniz.. öylede olmuştur İsrâil şu ÂNda o CeheNNemi başına geçirecektir zâten çünkü uyduruk..
وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
“Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bi’s- sinîne ve naksın mine’s- semerâti leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ve andolsun ki; Firavunun âilesini yıllarca ürünlerden kıtlığa uğrattık. Böylece onlar tezekkür etsinler diye.” (A’râf 7/130)
Ve le kad.. üç kere yemîn olsun ki.. ve le kad.. hepsi bunların yemîndir tek tek yemîndir vallahi gibi ve de öyledir “kad” da öyledir.. ehaza yakalamaktır, uğratmaktır, Firavun Âilesini senelerce seneler ile yâni çok noksanlıkla kıtlıkla eksiltmeyle bütün ürünlerde her türlü üründen noksanlaştıracak kıtlıkla eksiltmeyle.. umulur ki onlar zikrederler, anlarlar tezekkür ederler, şükrederler ve “bunlar niye oluyor?” derler. ama burada bir de ne vardır şu vardır yâni öyle biz onların bunlara bakarak ibret almasını akıllarını başlarına almasını bunlar oldu yine olur diye kuraklık kıtlık gibi böyle çok ağır öğüt alıp düşünsünler ya bunlar ibret alsınlar diye düşünülmüş şeylerdi ve bütün bunlar zikretsinler yâni hatirlasınlar ansınlar diyeydi ama maalesef olmadı gibi diye bir serzeniş vardır burada evet kıtlığa uğrattık doğru hepsini yaşattık ama netice ne oldu bu oldu.. bunların hepsini malettiler “RABBu’l- ÂLemîn benim” deyince heee aynen şak şak şak “sensin Firavunsun” onun için ALLAH hepimizi şerden ve Şeytânlıklardan korusun, hakta ve hayırda ulaştırsın İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN..
Sormak istediğiniz bir şey varsa lütfen sorun bismillâhirrahmânirrahîm
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk bu antivirüstür biliyorsunuz hepimiz için
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
esselâmu aleyke ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve rasûlike ve nebîyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi
ALLAHu zü’L-CELÂL hakkta hayrda rızasında kılsın affetsin bağışlasın. ÜMMet-i MuhaMMede merhamet etsin hele bu günlerdeki bu korkunç zulümlerden bir sürü ma’sum mazlum yavruları ma’sum insânları çok acılar yaşanmakta akıl fikir ermeyecek şeyler yaşanmakta buradaki yaşananlarda sanki biz hiç oraya gelmeyecekmiş gibi gelir gelir buyarada gelir oraya da gelir orayı ALLAH ters çeviri verir Lût Gölüne çevirir Amerikasını şurasını burasını.. bu gün değilse yarın bir deli çıkar öbür akıllıyı gider yerine gömer ne kadar deli olduğunu görür her şey olur bu âlemde ama biz DUÂ etmeliyiz ÜMMet-i MuhaMMede DUÂ etmemiz farzdır. yâni RABBım bizi BİZ BİR-İZ etsin!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kelâmullah ve Rasûlullahla İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN!
ALLAHu zü’L-CELÂL’e DUÂ ederiz ki bütün ÜMMet-i MuhaMMedi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çoluk çocuğumuza sizleer hepimize hayırlı işler versin helâl aşlar versin, sâlih sâliha eşler versin, nesl’i- necîbler versin!
Takkik imân, sâlih amel nâsib etsin!. Bizi RABBu’l- ÂLemîn kimselere mahcup ve muhtaç etmesin! Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Kerem Kapısında yâni Habibullah Dergahında Teketekinde demek istiyorum..
Daha doğrusu İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN her yerde her zaman her halde her nefeste onun MuhaMMedî bir gayretle ALLAH’ın izni ve inâyetiyle MuhaMMedî Merhamette MuhaMMedî MuHABBete MuhaMMedî Hakikate İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Hasbî ve Habibî hizmetçiler olarak itimizde atımızda CÂNımızda CÂNÂNımızda BİZ BİR-İZlik içerisinde İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Kelâmullah ve Rasûlulahta hademe olmayı hadim olmayı İnşâe ALLAH!.
Ve bizden sonra gelecek nesillerimiz de zincirin halkaları gibi en son nefese kadar lâ ilâhe illâLLAH MuhaMMeden Rasûlullah Şehâdet Şerefini ve Şefâat Şifâsının DUÂcısı olur diye DUÂ ediyoruz! Gaybî DUÂlar edelim birbirimize!.
İçimizdeki HİZBULLAHta olmayan ALLAH’ın Hizbinde olmayan Kelâmullah ve Rasûlullah’ta olmayan bu pislikleri tutmayalım! Onlar olabilir hepimizde hastalıkta olabilir bulaşıkta olabilir yakınımızdan da gelebilir amma şunu unutmayalım ki bunların çocukları bilir ki bunlar buraya uygun değildir, doğru değildir ikilik olmaz yâni her şey olur ama HİZBULLAH içinde olur yâni bu burada olur günahta işlenebilir şöyle de olur ama burada olur gidip İblis Bazarında olmaz!. DUÂ da edilir bir şeyler yapılır orada iki yerde oynanamaz yâni bu yolda iki ata binilemez ki, iki ata binenler parçalanır zâten. onun için teke tek Kelâmullah ve Rasûlullah İnşâe ALLAHé. Es selâmu aleykum ve rahmetullah..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
02.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
Subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
Yâ RABBenâ!. SubhÂN olan SENdin bütün şu ÂNda sebbeha yaptıran zerreyi kürreyi döndüren yaratan yeniden yaratan her ne oluyorsa maddî mânevî gözüken gözükmeyen her şeyin sâhibi SENin elinde SEN yapıyorsun SENsin yapan!.
“Bir tek iğne ucu” desen günahtır yâni o kadar net yapmaktadır güneş gibi ışığının oyunlarını bir tarafa bırakacaksın tek teke tek Subhâneke ALLAHümme!. ALLAH’ım SEN SubhÂNsın ve bihamdike bunu hamd ile söylüyorum anlayarak şuurlu olarak söylüyorum. Şükürden de daha özel olarak söylüyorum aklımla vicdânımla nakle ulaşmış AKLımla.:
Eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke.. kesinlikle tek olan Vahdâniyet sâhibi olan Vâhid olan ALLAHsın!
Estağfiruku ve etubu ileyk.. ben SENin hiçbir şerikin ortağın yokken akıl sahasında yer yüzünde bana verdiğin bu geçici benliği gerçek benlik zannederek pek çok hususlarda SANA şerikler koşmuş olabilirim!. yâni SENin yerine başkasını oturtmuş olabilirim çeşitli hallerde olaylar karşısında ya da ne bileyim ben..
Dünyâ geçim işleri, gönül oyunları gibi bütün bu oyunlar vs. leri oyunlarının içerisinde insân dâimâ RABBısına gizli şirk dediğimiz her zaman her yerde her halde her nefeste “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlülullah” olması gerekirken bâzen bunlar hayatın meşgalesi içerisinde insân olduğumuz için mutlaka olacaktır olmak zorundadır olmazsa zâten insân değildir. “O zaman sizi yok eder mahvederdim sizin yerinize başkalarını yaratırdım onlar günah işlerlerdi tevbe istiğfar ederler..” diye âyetler vardır bunlar neyi göstermektedir insânlık kendi seyrinde takib eder güvercinlik güvercinlikte takib eder efendim elma ağacı elma ağaçlığında her şey her şeyliğinde takib ederken, insânlık çığırığında gider ama bu çığır çok geniş yelpazededir çok özeldir ve güzeldir. Ve kendi şu ÂNda RABBım türlü türlü sonsuz esmâlarının tecellîlerini zuhur ettirirler ve birbirleriyle denenirler..
Eee İmtihÂN Sahasıdır birbirlerinin onun için insânın en yakın sahası eşidir, sonra çocuklarıdır, sonra mallarıdır sonra akrabalarıdır sonra arkadaşlarıdır sanki bir suya atılan taş gibi dışarıya doğru gittikçe dağılan dalgalar halindedir bu bunun içine giren sizi etkiler hiçbir zaman şu ÂNda sizi Hakan Bitlis’te Bitlis’teki bir adam sizin bu dalganıza giremez uzakta olduğu için ama Hakanda şu ÂN da Bursadaki bir Baltacının niye köşede beklediğina giremez. yâni ama Hacı Mahmudla Kadriye, Baltacıyı köşkte yakalarlar. Bütün bunlar nedir bir sistemdir bir sürü ceviz yüklemiş görüyor oradan görmüşler ceviz ben arkadan geldim baktım orada “seni bekliyorum” “iyi ne yapıyorsun” “ceviz kırıyorum” dedi ben de ceviz odunu kırdı zannettim.. “la ceviz odunu olur mu yo la dedi şey dedi bu ceviz verdiler de ceviz kırıyorum dişte yok!.” dedi böyle uğraşıyorum muğraşıyorum sonra geldiydim meğer Baltacı’yı gördün mü gördüm onlar ceviz vermişler konuşmuşlar felân feşmekân sonra ben arkadan gelince benimle de konuştu bakın işler nasıl garib bir şekilde yürüyor nerden nereye gidiyor ne alınıyor ne veriliyor ne olaylar oluyor bütün bunlar bir program dahilinde olmaktadır.
Kendi başına tesadüfen olmamaktadır, tesadüfen olmamaktadır hiçbir şey yâni ee bir çocuk doğmuş da diyelim ki Osman doğmuş doğmuş da bu çocuk nasıl doğmuş yazı turayla doğmamış annesi babası vardır.. Eee bir çiçek yetiştirmek için SAKSI vardır, TOPRAK vardır, HAVA vardır, güneş vardır ISI vardır, SU vardır değil mi?. Yâni bir şeyler vardır bütün bunlar küllî şeyin “sebâba” halinde yürümektedir bunu demek istiyorum. Elbette Güneş Takvimi doğru bir takvimdir gezmeyen bir takvimdir sabit bir takvimdir. Ay Takvimi on gün süreyle taradığı için bir insân vakti olursa eğer ömrü yeterse her gün doğum gününü kutlayabilir tâbi üçyüz altmışbeş sene yaşarsa, yaşasaydı her gün bütün yıldaki doğum gününü Kameri Takvimde kutluyabilirdi. Güneş Takvimi neyse git gel maraş 46 çakarsın üçüncü ayın biri diye orada kutlarsın yâni işte bütün bunlar bir tecellîdir onu demek istiyorum.
Bir yıl daha normal olarak takvimleri geriye devirdik ALLAHu zü’L-CELÂL bize ve ÜMMet-i MuhaMMed aleyhisselâme demek istiyorum. Hakkı BİLmeyi, Hayrı BULmayı nâsib etsin, affetsin bağışlasın merhamet etsin!.
Bir sürü çoluk çocuk yaşlı hasta yerinden yurdundan olmuş oluk gibi müslümân kanını müslümân çocuklarına döktürtmektedirler. ALLAH adına ALLAH’a küfrettirmektedirler “ALLAH!.” diye diye kandırılmışlardır. Çünkü öyle üç âyet vardır “billâhi'l- garur” diye..
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“Yâ eyyuhe’n- nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu’l- hayâtu’d- dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhi’l- garûr (garûru).: Ey insanlar, hiç şüphesiz ALLAH’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’ÂN’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi ALLAH İLE ALDATMASIN!. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)” (Fâtır 35/5)
“Dikkat edin bu İKİLik Şeytânı sizi “ALLAH!.” diye diye de küfrettirir, kâfir yapar!” diye âyetler vardır. İşte böyle olmaktadır Deaş meaş ötekisi vuruyor bötekisi vuruyor, kendisi seyrediyor kenarda sonra da hürriyetten adâletten bahsediyor. Bunlar hep bir Şeytân Tuzağıdır, Siyonist Tuzağıdır ve böyle oyuncak kovboylar buluyor sürüyor öbürleri de arkasından akışıyor!. Hiçbir şey değişmiyor, Şeytân aynıdır ister Amerikanın başındaki Şeytân olsun ister zulmün başındaki Şeytân bunlar Şeytânla birbirinin kardeştirler mü’minler gibi “mü’minler birbirinin kardeşidir” amma, Şeytânlar da kardeştir yalnız onların sınırları vardır. mü’minlikte sınır yoktur. SEVgide sınır yoktur nefrette sınır vardır. SEVgi sonsuzdur. Çünkü mü’minin kardeşliği sonsuzdur ebedîdir onların ki isi köpek yavruları gibi bir leş için döğüşürler, leşin başında da döğüşürler azaldıkça da döğüşürler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sâhabesiyle birlikte giderken yolda birbirleriyle oynaşan işte bayağı büyümüş köpek yavruları göryorlar diyorlar ki.: “Yâ Rasûlullah şunların MuHABBetine bak ne güzel sarmaş dolaş oynuyorlar!."
Gittikleri yerden dönerken o gittikleri yerde koyun yemişler et yemişler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu kalan parçaları alın da geçerken hâni o köpeklere atalım yesinler kemikleri, atında seyredin onları!.” Sahabi de getirip atınca nasil birbirine saldırmışlar..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İşte Dünyâya tapıcı insânların da sonucu böyledir!.”
Onlar bir leş peşinde bir menfaatle birbirine sevdikleri için sarmaş dolaş olmuşlarsa da bir leş parçası bir et parçasını gördüklerinde CÂN ciğer sevişirken CÂN ciğer döğüşmeye başlarlar!.
ALLAH celle celâlihu, Ümmeti MuheMMede İnşâe ALLAH MuhaMMedî Şuur versin, MuhaMMedî NÛR versin, MuhaMMedî SÜRÛR versin ve MuhaMMedî oNÛR versin, Şeref ve Haysiyet versin Şehâdet Şerefi versin.
Bütün bunları Şefâat Şifâsıyla yapmak nâsib etsin ve bizleri dâimâ Hakta Hayırda Rızasında kılsın!. Her yerde her zaman her halde ve her nefeste Kelâmullah ve Rasûlullahın yâni ALLAHu zü’L-CELÂL’in Hasbî Habibî Hizmetçisi kılsın!. Yaratılan birisinin adına hesabına değil ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hesabına ki ALLAH Adına Rasûlullah demek bu demektir.
ALLAH adına hesabına İnşâe ALLAH!. Livechillâh sâdece ALLAH Rızası için. ALLAH’ın Rızası dediğimiz şey nedir bizden razı olacak CeNNete sokacak felân anladım onu da buraya gel buraya CeNNeti felân da anladım öbür tarafa gidecek felân.. Bunu anladım şimdi burada ne yapacak, bize ne lâzım ALLAH’ın Rızası olursa ne olur “Kâinât =>CeNNet” olur, KALBimiz CeNNet olur KÂBE olur.. Şah damarımızdan yakın evi olur bedenimiz, nefsimiz MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’ın nefsi gibi olur, dahası gider ALLAH’ın nefsi gibi olur. Kalbimiz gerçekten KÂBEtullah olur hakikaten olur Rahmâniyet ve Rahîmiyet kalbimiz gibi olur.. RÛHumuz zâten Emir Âlemindedir katiyyen asla değişmez "RÛH =>Emir Âlemindendir" âyet bunlar..
Şunu demek istiyorum ki bizim inancımız da olan ALLAH inancı, başka inançlarda öyle değildir. Başka inançta ALLAH’ı dâimâ ayırırlar onun önünde secde ederler. Bizde ise ALLAH ayıracak bir şey değildir, kablodaki ceryÂN gibi, bizim içimizdeki CÂN gibi Şahdamarımızdan yakın BİZ BİR-İZ olandır. bizim anlamamız gereken O’nun ne olduğu değildir bizim ne olduğumuz ve nerede olduğumuzdur. Yâni bundandır ki pek çok insân görürsünüz görürüz câmiye girerken süt dökmüş kedi gibi böyle huşuyla girer gözyaşı döker istiğfar eder çıkarken de yedi başlı ejderha gibi çıkar.
Bunlar nedir?. Şuursuzluktur, doğruyu anlamayıştır keşke doğruyu anlasaydı da mutfakta da tuvâlette de BİZ BİR-İZi anlasaydı ikisindede “elhamdulillâh” derdi “çok şükür” derdi. “Bir bardak su içtim yarım bardak idrar yaptım çok şükür ya RABBi sâyende SENin BİZ BİR-İZ!” derdi. Bu bütün bu özellik ve güzellikleri yaşamak “MeLÂMet”tir. Ötekileri ben bilemem onlarla uğraşacak onların ben müfettiş ve müftüsü değilim zâten ilgilenmiyorum da doğrusunu söylemek gerekirse.
Çünkü biliyorum ki, en çok bilenine dahi bunu anlatmak mümkün değildir. Çünkü onlar hayal perestlerdir, onlar “BİLip BULup OLup YAŞA!.”mak Ehli değildirler. onlar bilirdikleri o noktada kazık gibi çakılırlar artık. Kendi bilgilerinin Firavunu olurlar Nemrudu olurlar, bazıları da hadi bulur ona buna kerâmet satmaya çalışırlar.: “Ben şöyle büyüğüm şöyle büyüğüm!” Şeytânlığını daha da güçlendirir bu da korkunç bir hatadır. Hatta bazıları olur fiilen olur bunu hazmedemez ya alttan çıkarır ya üsten çıkarır çünkü, hazmedemiyor kendine yâr edemiyor. öyle oluşun şeref ve haysiyetini taşıyamıyor.. Adama bak adam baba oldu çocuğu kaldırıp yere vuruyor.. adam baba olunca çocuk yere mi vurulur!. Adam adam değil çünkü adam barbar bir şey yâni kabak desen kabaklar diyecek ki.: “biz şeker gibi kabağız alıp verirken Dünyanın parasını veriyorsun niye benzetiyorsun bunu bize!.” der.
O hergeleye yâni “biz böylemiyiz?” derler. yâni onlarda i’tiraz ederler.
Biliyorsunuz ben kızdığım birisine.: “Köpek!.” dedim de Manevî Mahkemeye çıkarmışlardı beni Antalya’ da. Mahkemeye çıkardılardı da ALLAH’a çok şükür Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağışladılar köpeklerde kurtultuydum. birine kızdım da “Köpek!.” dedim de bu böyle toplanıverdiler.: “Bizi nasıl o yaramaz adama benzetirsin biz kime ne yaptık da bizi ona benzetirsin hayvandan da aşağı siz misiniz biz miyiz!.” diye baka kaldım, apıştım kaldım yâni ne zaman ki.: “KulİhvÂNi suçludur!.” derken neyse ALLAH’tan bir tanesi çıktı dedi ki.: “Sâhibine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağışladık!.” biz böyle bir olay yaşadık!.
Yâni şundandır ki bizim kimseyi hakir görecek bir hâlimiz yok ancak şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki biz şu ÂNda neysek oyuz yâni ben.: “Hakan Dünyanın en güvenilir inşanı!.” diyorum Hakan da diyor ki.: “Vay Dayım vay!. Oysa ben hırsızın tekiyim!.” Hakan kendini biliyor ya ya da hep berâber diyoruz ki.: “Hakan varya Hakan!. Kadriye senin Hakan varya çok hırsız bir adam, bütün Kâinât hırsız!.” Diyor. O da diyor ki.: “ALLAH’a çok şükür RABBım biliyor Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem biliyor ki ben asla hırsız değilim!” Bu kadar emîn bir MuhaMMedî Emniyet içerisinde emînlik içerisinde bunu söyleyebiliyor. Çünkü emîn, yâni MuhaMMedü’l- Emîn yâni O’nun gönlünden konuştuğu için söylüyorum. İşte böyle yaşayış esastır, alevere dalevere değil!. Her insân yakîn gelinceye kadar ibâdet edecektir!. İbâdet, durmadan vıdı vıdı vıdı anlamadan Kur’ÂN’ okumak ya da yat kalk yat kalk kırk kıldım, doksan kıldım!. bu ne demektir Hakan?. bizim kapının önüne durmuşsun elinde bir tane anahtar var ya da bin tane anahtar var o yana kıvıttırıyorsun bu yana kıvıttırıyorsun ula elinde anahtar kapının kilidini açamıyor!. “seksen kere uğraştım doksan kere uğraştım!.” ula kardeşim şöyle adam gibi dur besmele çek şöyle bir ortala bu anahtar bu kilidin girme yeri vardır şifre gibi dişleri vardır “şık” diye girer “Bismillâhirrahmânirrahîm” dedin mi “tık” diye açılır. “esselâmu aleykum ve rahmetullah.” der girersin içeriye.. işte sana iki rekat seher namazı!.
vıdı vıdı vıdı vıdı carttır curttur değil demek istiyorum!.
İşin esası var, ben şu çay değil mi.. çay nasıli çilir.. “bir çay içtim bir çay içtim bak içiyorum” felân Kadriye de bakıyor.: “Abi ne zaman içtin, çay yerinde duruyor, çay öyle içilmez bak bismillâhirrahmânirrahîm hiç konuşmana gerek yok!”
Bal gibi içtim artık çay bende oldu ben de çay oldum, bu çay benden çıkmaz artık iğne ucu kadar zerresi yine bende kalacaktır! Çünkü “BİZ BİR-İZ” olduk!.
Şunu söylemek istiyorum 01.01.2018 yılı, İbrahîm aleyhisselâm’ın Milletine ÜMMet-i MuhaMMede MuhaMMed aleyhisselâm’ın ümmetine Hânif Dîni ÜMMet-i MuhaMMede ALLAHu zü’L-CELÂL’in kullarına hakkı bilmeyi bulmayı hayrda olmayı ve yaşamayı nâsib etsin! RABBımızla BİZ BİR-İZ halinde demek istiyorum NAHNUda yâni bu çok önemli bir husustur hakk ve hayr getirsin!. ÜMMet-i MuhaMMede DUÂ edelim..
Ççünkü biz bu her şey çığırından çıktığı için her şey İslâm Dînini bile çığrından çıkardıkları için kendi kafalarına göre dinler doğurdukları için, öyle saçmalıklar olmaktadır ki hayret ve dehşet içinde kalmaktasınız!. Öyle âyetler vardır ki ULU Câminin önünde okusan alıp seni hapse atabilirler ya da ULU Câmidekiler yuh çekebilirler âyet olduğunu bilmiyor!. Çünkü bu kadar Kelâmullahdan ve Rasûlullah’tan uzak bir İslâm içine düştük ALLAH hepimize yardım etsin!.
ALLAHu zü’L-CELÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm’deki hiçbir noktayı ve harfi hâşâ yanlışlıkla koymamıştır her şey bir yeri vardır hali vardır o odur o odur Kur’ÂN-ı Kerîm inanan insânlar içindir, yaşayan insânlar içindir. Kur’ÂN-ı Kerîm yaşamak için gelmiştir! Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaşamak ve yaşatmak için gelmiştir! Kelâmullah dâimâ inanmak için ANA REHBERdir, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de örneklerini yaşamıştır. Kur’ÂN-ı Kerîm “urvetü’l- vuska=>tek örnek” odur. ALLAH’ın ahlâkıyla ahlaklanmıştır, Kelâmullah ahlâkıyla ahlaklanmıştır!. “O’nun izini izleyin!” felân hep bunlar basit gibi görülebilir!. Görülebilir de, alttaraf bağlar gazeli çekiyor yalnız!. ondan sonra çetele dutmaya başlıyorsun bu ay da şu kadar kadın öldürüldü öbür ayda şu kadar erkek öldürüldü, bu ayda şu kadar bin kişi boğuştu coştu taştı yokluktan felân değil çok küfürden böyle bir salgın halde geliyor ALLAH hepimizi bağışlasın diye DUÂ ediyoruz ve DUÂ edelim!.
“ben şunu yaptım bunu yaptım!” diyebiliriz, dememiz de lâzım bütün sebeblere baş vurmamız lâzım ama bir şeyi unutmamamız lâzım gözükür gözükmez soyut somut maddî mânevî bütün âlemleri yaratıcı bir ALLAH celle celâlihu var “yaratmış” demiyorum bakın “yaratmakta olan”.. “yaratacak” da demiyorum “fiilen yaratıyor” diyorum, şimdi şu ÂNda!. MuhaMMedî MeLÂMette tek zaman vardır o da VÂKİTtir şu ÂNdır şu ÂNı biliştir vâkit ne diyor Ahmedle geçenlerde gittik çoluk çocuk her berâber orada buluştuk ne diyor basit gibi gözükür Boncukçu sıradan bir adam gibi gözükür ama ne diyor.: “Vaktimi bildim RABBimi bildim yetti!” diyor. “Ben vaktimi bildim RABBimi bildim!” öteki de diyor ki.: “Bursa benimdi!” diyor ama, başında mezâr koyacak yer yok orada tapu mapu lâzım şey bütün bunlar.. şunu demek istiyorum her şeyin en güzeli bize lâyıktır lâzımdır ne kadar hududlar içerisinde hududlar Kelâmullah Rasûlullah ve ALLAH hududları içerisinde lâzımdır. Her şeyi yaparız çalarız da oynarız da yâni ne var bunda hiçbir şey yok işte şimdi meselâ sohbet bitince Hacı Mahmudla çalalım oynayalım ne var bunda! yâni güleriz de ya da zamanı geldiğimizde ağlarız da ya da geliyorsa tüm bunlar insânlık içindir. Ama, sınırlar içindedir Teketek Terâs Tekkesinde oynamak var da aşağıya atlamak yok küfürdür çünkü yanlıştır doğru olan nedir bu sınırlar içerisinde ne yapacaksan yap!.
Onun için işte Nasreddin Hocaya.: “Hocam çözemediğimiz bir sorun var!” demişler. “Nedir sorunuz!” “Arkadaşlarla biz tuvâlette sakız çiğnenir mi diye iddialaştık! Sen ne dersin?.” Nasreddin Hoca düşünmüş düşünmüş demiş ki.: “Valla bence hiç bir mahsuru yok ama, çıkarken birisi görürse bir bok yiyorsunuz sanır!.” demiş.. Tamam mı bence hiçbir mahsuru yok diyor ama diyor sakız çiğneyerek çıkarsanız sizi de birisi görürse bir halt yiyor derler uyarıyım sizi diyor yâni halbuki hiçbir mahsuru yok çünkü ora bir şey yeyip içme yeri değil ondan diyor mutfağın içinde sakız çiğnese patlatsa bile bir şey değil.. Aha sakız aha Kadriye istersen patlat yâni ALLAH hepimize hakk ve hayr versin sayılı günlerimiz geçmeyecek, sandığımız zaman mutlaka geçmekte olan büyük bir hızla geçmekte olan 1600 km/saat hızıyla dönen bir Dünyanın üzerinde bir uzay gemisi gibi gemideki zamana doğru akmaktayız, sonumuza doğru herkes her CÂNlı KÜLLî ŞEYy’ böyledir ve biz insân olarak aklımıza bunu bizi bilmek bulmak olmak yaşamak olarak bunu yaratıldığımız için bizim anlamamız lâzım..
Ben şimdi çıkayım da.: “Ey güvercinler 1600 km ölüme koşuyoruz!.” desem bana kahkahayla gülerler.: “Öyle şey mi olur?.” derler.
Siz işinize gidin o güvercinlikte yok, o hayvanlıkta var!.
Haa Hocam insânlıkta yok ki hayvandan da aşağı insânlar var!. “-İyi CÂNım biz onların müfettişi değiliz müftüsü değiliz RABBısı değiliz ne yapalım yâni onlarla dedikodu mu yapalım işimize gücümüze bakıyoruz İnşâe ALLAH!.” deyip biz A’râfımıza geçelim.. A’râf 130 âyette kalmıştık Kur’ÂN-ı Kerîm öyle bir şeydir ki Âdem Cânım, fişe soktuğun ÂN’da o sana anlatır ne anlatacaksın ve yanan bir lâmba gibi çalışan bir âlet gibi çalışmaya başlar, o sana okur ve sen onu okursan o sana anlatır sen onu anlarsan BİLmediğini BİLdirir, BULmadığını BULdurur, OLmadığını OLdurur ve YAŞAmadığını YAŞAtır Kur’ÂN-ı Kerîm!. Kelâmullah.. ALLAHu zü’L-CELÂL’in her aklı olana hazır bir prizi vardır kaderince kadarınca ALLAH oraya nakletmiştir ama adam “yok!.” diye inkâr ediyorsa ya da umursamıyorsa ya da onun yerine başka şeyler o prizin üzerine başka şeyler asmışsa körlemişse kâfirlik etmişse onun kendi bileceği iş ne yapalım yâni!. Elimizden geldiğince yazıyoruz çiziyoruz niye Hasbî Hizmet.. Bunun için işte elinden geldiğince bir Pazar açmışsın buraya tenezzül edenler burada her derdin çâresini bulur İnşâe ALLAH!. Kelâmullah, Rasûlullah her şey burada beleş ALLAH’ın izniyle!.
وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
“Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bi’s- sinîne ve naksın mine’s- semerâti leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ve andolsun ki; firavunun âilesini yıllarca ürünlerden kıtlığa uğrattık. Böylece onlar tezekkür etsinler diye.” (A’râf 7/130)
Firavunun âilesi ona uyanlar yâni onun yolunda birlik olanlar.. Firavun âilesinin meşhur zulümlerini ALLAH anlatıyor ve biz andolsun ki üç yemîn yine bak “ve le kad” ahezna aldık yakaladık uğrattık Firavun âilesini senelerce noksanlık yâni eksiltme kıtlık.. semerât nedir.. semerât, elde edilen üründür düşünce ürünü olsun tarla ürünü olsun bağ bahçe olsun yiyecek içecek olsun semârat semâra yeni neticede umulur ki tezekkür ederler yâni haa “bu işleri yapan ALLAH vardır” diye zikrederler yıllarca bu onlara çektirdik ki onlar aklını başına alır diye..
فَإِذَا جَاءتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُواْ لَنَا هَذِهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُواْ بِمُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَلا إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
“Fe izâ câethumu’l- hasenetu kâlû lenâ hâzih (hâzihî), ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah (meahu), e lâ innemâ tâiruhum indALLAHi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Artık onlara bir hasene geldiği zaman.: “Bu bizim(hakkımız)dır.” dediler. Ve onlara bir kötülük isâbet edince (onu) Mûsâ (aleyhisselâm) ve berâberindekilerin uğursuzluğu sayıyorlar. Fakat onların uğursuzluğu ALLAH tarafından değil mi? Ve lâkin onların çoğu bilmiyorlar.” (A’râf 7/131)
Fe izâ câethumu’l- hasenetu kâlû lenâ.. Onlar ne diyorlar onlara bir husn geldiği zaman güzel hoş iyi bir şey hüsn yâni hasan hüseyin ahsen hep bunlar “husn” kökündendir hasenede böyledir güzellik bir güzellik geldi mi ne diyorlar, “bunu biz yaptık” diyorlar, sâhib çıkıyorlar, lenâ.. bu bizimdir diyorlar..
ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah.. eğer onlara bir seyie bir eğrilik çirkinlik hasenenin zıddı isâbet ederse başlarına gelirse o zaman nediyorlar “bu Mûsânın tayyırıdır” tayyır, uçmaktır aslında onun uçarak getirdiği gözükmeyen uğursuzluğu yâni bunu Mûsâ getirdi başımıza bütün kötülükleri uğğrsuzlukları o getirdi ve hatta sâde Mûsâ da değil onun Kavmi ona arka çıkanlar da kötülükler getidi bize iyilikler bizim ama kötülükler ondan geldi..
e lâ innemâ tâiruhum indALLAHi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn.. e lâ.. dikkat edin fakat bir dakika.. onların tayrı, uğursuzluğu indeALLAH ALLAH katındandır Mûsâdan akrabadan felân değil ve lâkinne ekserâhüm la ya'lemun fakat bunu içlerinde bilecek çoğu bilmez yâni bilecek yok inkâr ediyorlar..
وَقَالُواْ مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِن آيَةٍ لِّتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
“Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn (mu’minîne).: Ve şöyle dediler: “Onunla bizi büyülemek için bize âyetlerden (mu’cizelerden) ne getirsen gene de biz sana inanacak değiliz.” (A’râf 7/132)
Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn.. her ne getirirsen getir.. Mûsâ aleyhisselâm’a.: “Bize ne getirdiysen getir bihi getirdiğin neyse onu getir buraya âyetler mu’cizeler ne getirdiysen.. li tesharanâ.. bize sihir etmek için bize sihir yapmak için ne getidiysen, bize getirdiğin sihirlerle gözümüzü boyamak için ne getirdiysen getir.. fe mâ nahnu leke bi mu’minîn.. sen anlat anlat anlat biz sonunda sana ne deriz biliyor musun.. ne dersiniz.. “biz sana inaanacak değiliz” deriz. sen istediğini söyle..
O gün öyle idi de bu gün öyle değil mi?. Bu gün öyle değil mi ilâhiyat fakültesinindaki ordunaryüs profosörlar dahil adam öyle konuşuyor bâzen burada adam konuşuyor konuşuyor sonra diyor ki ben ilâhiyat fakültesinde profosörüm diyor ben şaşa kalıyorum, adam hangi kuşaklarını kuşandı.. kara kuşakları felân kuşanıyor hâni o kara kuşak var ya karetecilerde birinci derece kara kuşak kuşanıyor.. Bir dakika kardeşim bu kuşağı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bile kuşanmadı da tenezzül ve tevâzu’yla konuştu insânlarla.. Bu dangalak adam coşur coşuyor ondan sonra da diyor ki vaaz kürsüsünden.: “Ey millet şuraya şunu yapıyoruz buraya bunu yapıyoruz câmi yaptırıyoruz, şimdi diyeceksiniz diyor daha geçen gün bunlar korkarak geliyorsunuz cumaya diyor para isteyecekler diye!..
Peki yirmiüç sene içerisinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir kere bir kere hutbeden.: “Ey millet atmış tane benim açım var, ashâbı suffam var!.” bir kere hutbede “para verin!”dediğini duydunuz mu.. hatta bir hadisinde.: birisi yüksek sesle.: “ey millet devem kayboldu gören var mı?”. dediğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hiç bedDUÂ etmezken ona.: “Devesini bulamayasıca çık dışarda sor!.” diyor “devesini hiç bulamayasıca çık dışarda sor câminin içinde konuşma!” Ama şimdi rezillik böyle de olmaz ki..
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
“Fe erselnâ aleyhimu’t- tûfâne ve’l- cerâde ve’l- kummele ve’d- dafâdia ve’d- deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn (mucrimîne).: Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) mu’cizeler, tufan, çekirge (âfeti), bit (âfeti), kurbağa (âfeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular.”(A’râf 7/133)
Fe erselnâ.. Biz irsâl ettik gönderdik Peygamber Rasûlle aynı kök, biz gönderdik görevli gönderdik .. onların üzerine tufanı gönderdik tufan geldi mi geldi. nedir tufan sel yağmur işte bildiğimiz şey.. vel cerâde.. çekirge âfetlerini verdik onlar ektiler tam biçecekken çekirge sürüleri yerle bir etti hiç biçecek bir şey bulamadı. Bunu Arabistanda çekirgeleri gördüm böyle gittiğimizde hangi yılsa Medinede Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mescidinde insânlar basacak yer bulamıyorlar da makinalarla süpürüyorlardı iri iri çekirgeler gökten her yerimize çekirgeler yağıyor, çölden gelmiş evet.. Ve’l- kummele kurbağalarla denedik kurbağalarla.. ve’d- dafâdia.. bit Türkçe yâni bildiğimiz bit bunlar bitler yâni buğday biti vardır yünleri yiyen güve dediğimiz o da bir türdür. İnsânın kanını emen bizim çocukluğumuzda yakinen bildiğimiz değil mi Hacı Mahmud bitler vardır eskiden DTTyi basardı anam dDDTte sâdece bizde olurdu başkasında olmazdı. Dedem muhtar olduğu için verirmiş dağıtırlarmış.. İşte bu tufanla çekirgeyle bitle kurbayla felâketle üzerlerine yağdırdık.. ve’d- deme âyâtin mufassalâtin.. bir de kanla içtikleri sular kana çevriliveriyordu.. âyet olarak mu’cize olarak inanmaları için açıkca ayrı fasıla fasıla yâni ayrı ayrı böyle arka arkaya değil yâni zaman içinde fasıl fasıl geldi..
festekberû ve kânû kavmen mucrimîn.. kibirlendiler ve onlar buna rağmen kibirlendiler yâni o belâlar geçti hemen günahkâr suçlu mücrim bir kavim oluverdiler. hâni zâlim insânlar vardır başına belâ geldi mi saçını yolat böyle.: “ALLAH’ım ALLAH’ım ALLAH’ım!” şey gibi işte burada hangi yıldır bilmiyorum denizin kenarına geldiler benim çok değerli bir orada komşum var Kadir Abi bir de Birsen karısının adı işte kadıncağız yüzkırk kilo yüz elli kilo iyi komşuydu da böyle biz orada oturuyoruz çıktı.: “Gidip paraları Araplara yediriyorlar!.” Diye bağırıyor!. o yana dönüyor bu yana.. “hasbunALLAHi veni’me’l- vekîl” biz de hacdan döndük mi gidecektik galiba “yâ RABBi sabır ver!.”
KADİR ABİ hârika bir insân ama Birsen Hanım almış gidiyor o yana bu yana komşularla konuşuyor felân.. Derken birkaç saat geçmedi günlük güneşlikken Akdenizin üzerinde bir iki on üç tane şimşeği saydım ben, denizin üzerine düşüyor ama geliyor!. Biraz sonra yer göğe kapandı arabaya kadar insânlar gidemez hale geldi. öyle içeriye yağmur girsin girmesin değil aldığını götürüyor!. Birsen Hanım çıkıverdi kapının önüne.: “Latif Hocam’ın RABBısı!. Latif Hocam’ın RABBısı sana sığınıyorum!.” gel bana sığın dediği için demiyorum ama şuna bak biraz önce ne yapıyordu, İslâmiyete vuruyordu güyâ ileri geri konuşuyordu şimdi de bıraktı da “Latif Hocam’ın RABBısı sana sığınıyoruz!.” Diyor!.
İnsânız hepimiz böyleyiz yalnız zaman gelir böyle ama böyle olmamak gerekiyor.. yâni felâket geldiği zaman vah demek ki aklınızı başınıza alınız demek gerekirken ne yapılıyor bâzen oluyor ki o insânlar geçince hiç olmamış gibi..
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُواْ يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ لَئِن كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ
“Ve lemmâ vakaa aleyhimu’r- riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ RABBeke bi mâ ahide indek (indeke), le in keşefte anne’r- ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl (isrâîle).: Ve azâb üzerlerine geldiği (vuku bulduğu) zaman.: “Ya Mûsâ (ALLAH'ın) seni sahip kıldığı ahd (nübüvvet ahdi) sebebiyle bizim için RABBine DUÂ et. Eğer bizden azâbı kaldırırsan, biz sana mutlaka inanırız ve mutlaka İsrâiloğullarını seninle berâber göndeririz.” dediler.” (A’râf 7/134)
Onların üzerine vâki olduğu zaman geldiği zaman ricz, insânı rezil kepaze eden azâb yâni içinden çıkamayacağı bir bataklık yâni ne diyorlar.: yâ mûsed’u lenâ RABBeke bi mâ ahide indek..” bizim için RABBine DUÂ et, şeyden dolayı çünkü ahid yapmışsınız siz anlaşmışsınız o demişki sana.: “sen benim rasûlmsün” demiş sende.: “benim RABBımsın!” “git kullarıma anlat” demiş ahdettiniz ya bunun hakki için bize yardım et!” diyorlar bize DUÂ et!.
le in keşefte anne’r- ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl.. eğer başımızdan bu felâketi kaldırırsan.. riczi bizi mahveden alçaklaştıran bu şeyi kaldırırsan kesinlikle sana inacağız ve Beni İsrâil senin kavmin beni İsrâili de müsaade edeceğiz çekip gideceksiniz!” diyor yâni söz diyorlar şu belâyı başımızdan bir kaldırıver..
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ إِلَى أَجَلٍ هُم بَالِغُوهُ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
“Fe lemmâ keşefnâ anhumu’r- ricze ilâ ecelin hum bâligûhu izâ hum yenkusûn (yenkusûne).: Böylece onlar, o ecele (sona) ulaşana kadar onlardan azâbı kaldırdığımız (açtığımız) zaman, onlar sözlerini nakzediyorlar (sözlerinden dönüyorlar).” (A’râf 7/135)
“Fe lemmâ keşefnâ anhumu’r- ricze ilâ ecelin.. belli bir zaman ecel ecel sonu olan bir zamanda askerlik gibi onu ALLAH biliyor belli bir zaman için onların üzerinden rizcı belâyı kaldırdık keşefna keşfettik aldık açtık yâni kaldırdık ..
hum bâligûhu izâ hum yenkusûn..ne diyor felâmma ne zaman ki keşefna anhümür ricze onların üzerindeki bu belâları kaldırdık ne zaman ila ecelin hüm baliğuhü bizim onlara takdir ettiğimiz yer nere ora o şeyler İstiklal Savaşını biliyorsunuz nasıl geçtiğini bu gün İstiklal Savaşında at pisliklerinin içinden arpayı ayırıp da yiyen kişilerin çocukları, şu ÂNda ekmeği köpeğe bile atmaya tenezzül etmiyorlar çöpe atıyorlar!. ecele bak ecele nasıl geliyor ayağıyla geliyor o işte hüm baliğuhü bu belli olunca ulaşınca sınırı taşınca kap taşacak hale gelince iza hüm yenküsün onlar oraya geldiler mi sözlerini neksediyorlar sözlerinden dönüyorlar yerle bir ediyorlar sözleri kalmıyor artık daha önce verdikleri sözleri vardı ya eser kalmıyor eser.. çok acı..
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ
“Fentekamnâ minhum fe agraknâhum fî’l- yemmi biennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn (gâfilîne).: Âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyle, böylece onlardan intikam aldık ve onları denizde boğduk.” (A’râf 7/136)
Bundan sonra Fentekamna biz onlardan intikam aldık minhüm onlardan fe ağraknahüm fil yemmi onları yemmi yem nedir denizdir fi’l- yem denizde denizin içinde ama bahr demiyor dikkat ederseniz yemm diyor denize halbuki fi’l- bahri demesi lâzımdı ,yemm diyor değil mi?. niye “yemm” diyor niye diyecek maddî mânevî yaşayış demektir yemm, ekmek yemek nefes almak fark nedir güzel kardeşim ekmek yemek çatur çutur yersin nefes almak mânevî bir şeydir gözükmeyen bir hal gibidir düşünmek gibi yâni demek istiyorum MuhaMMedî Yaşayış içte ve dışta yaşayış onlara verilen bu ni’metin içinde onları gark ettik SU içilirse ne kadar güzel değil mi SUsuza iyi boğazına durursa boğulursa ne oluyor onun mezârı oluyor haa!. niçin kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn.. bizim âyetlerimizi hangi âyetlerimizi Kur’ÂN-ı Kerîm’deki âyetleri demek herkesin kolayca söyleyeceği şey başka İnsân Âyetini Kâinât Âyetini Her âyeti küllühüm.. ve bizim âyetlerimizi yalanlayıp bizim âyetlerimizle gözlerini kapattıkları için, kafa ve kalb gözlerini kapayıp gafil kalmayı tercih ettikleri için, ahmak felân değiller bunlar haa bunlar Şeytân gibi her şeyi bilirler ama buraya gelince o işten anlamazlar.: “Hoca değilim!” der cak cuk ederler..
وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُواْ يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَى عَلَى بَنِي إِسْرَآئِيلَ بِمَا صَبَرُواْ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُواْ يَعْرِشُونَ
“Ve evresne’l- kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârika’l- ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu RABBike’l- husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn (ya’rişûne).: Ve zayıf bırakılmış kavmi, arzın bereketlendirdiğimiz doğusuna ve batısına vâris kıldık. Ve İsrâiloğullarına sabırlarından dolayı RABBinizin güzel sözü tamamlandı. Firavunun ve onun kavminin yapmış olduklarını ve kurdukları çardakları (köşkleri, binâları) harap ettik.” (A’râf 7/137)
Ve evresne’l- kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârika’l- ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ,.. zayıf güçsız bırakılan bu kavmi güçsüz halde olmuş olan bu kavmi vâris kıldık arzın şarkına ve arzın doğusuna ve batısına vâris kıldık. vâris kıldık onlara yurt edindirdik elleti barakna fiha onun etrafını da bereketli kıldık vâris kıldığımız yerlerin..
RABBike’l- husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, böylece ALLAHu zü’L-CELÂL’in İsrâil kavmine karşı sözü tamamlanmış oldu sabrettikleri için, sabrettikleri sürece bu iş ALLAHu zü’L-CELÂL’in gerçekten böyle yürüdü hakikaten böyle yürüdü ve,
ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn.. amma onlar doğru durmadılar bunlar da doğru durmadı beni İsrâilde sonra doğru durmuyor Firavunda doğru durmadı ve demmernâ öyle bir fiil ki akıl fikir erecek gibi değil yâni diyelim ki Barbaros.: “Hocam ben Bursayı gördüm” şöyle böyle diyor tekrar geliyor bir bakıyor.: “ulan burada eskiden Uludağ gibi bir şey vardı bura sanki Çukurova gibi olmuş!” diyor hiçbir şey eskisi gibi değil eser kalmamış ondan. yâni öyle bir yerle bir etmiş ki demmare etmiş yâni demore etmiş yâni gavurca öyle yerle bir etmiş dümdüz yapmış felâket etmenin beteri yâni bu Firavunun Sanatı olan ya da yaptığı sanayi diyoruz ya işte san ettiği yaptığı yapmış olduğu ne varsa ve kavmühu ve onun kavminin ve ma kanu ya'rişun ve ma kanu ma o şeyler ki kanu yarişun onlar onu Arş edindiler Arş.. Arş efendim köşk yaptılar çardak yaptılar kardeşim. Arş edindiler Arşı alâ yaptılar yav ne bileyim birisi köşk yapıyor öbürü Arşı alâ yapıyor yâni en yüceye onu çıkarıyor neyi çıkardıysa çardak de köşk de ne dersen de çardakta var köşkte var Arştan bahsediyor.. tümünü yerle bir ediverdik dün böyleydi bu günde böyle yalnız dün böyleydi bu günde böyle yalnız ALLAH hepimizi nefsimizin hevâ ve hevesin Firavunlaşmasından Nemrudlaşmasından korusun, bizi İbrahîmleştirsin İnşâe ALLAH!.
Onun için bize bir ferec versin bir çıkış kapısı açsın gönüllerimize bütün Dünyâda yaşayan Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah diyen İbrahîm aleyhisselâm Milletini, İslâm Milletini “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH SeLÂMet Sancağı” altında birleştirsin!. Bunun dışındaki Şeytânlıkları Şeytânların başına çalsın ve de bu gün değilse yarın bize göre yarın bir gün ama RABBımız katında ise yarım nefeslik yok edip yeniden yaratmaktadır “Eşhedu enLâ İLâHe İLLâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasûlühu” Şehâdet Şerefiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şefâat Şifâsıyla Huzuruna çıkanlardan, yâni yakîn gelenlerden etsin!. nedir yakîn gelmek ?. yakîn gelmek, şu ampul ceryÂNın farkına vardı olur mu olur olur bal gibi olur her ÂN varıyor da onun için yanıyor, buzdolabının farkına vardı nasıl deme demin ceryÂN kesildiydi tak diye durdu şimdi ceryÂN geldi tak diye hemen bizde çat çat diye hemen geldi diye koşuyorsun değil mi ses geldi diyorsun elektrikler geldi CÂNlandı!.
Bir makine kadar değil bu günün insânı Ahmed CÂNım, emîn ol bak ben buna çok üzgünüm kendi kendi nefsimden de üzgünüm hepimiz olacak zâten bir şey demiyorum da yalnız neden bir ceryÂNı kesilen bir âlet gibi ceryÂN geldiği zaman ürpermiyor!. hööt demek değil ürpermek!. Dirilmiyorum!. “BİZ BİR-İZ ya RABBî!.” demiyorum da neden hep RABBımı dışarılara atıyorum da kâfirlik yapıyorum!. âhirette orada burada yer arıyorum ben, ne zamandan beri yer arıyorum da, ceryÂNın nerde olduğunu bilmiyormuyum ben!.
Bütün âletlerin yüreğinde Şahdamarımdan da yakınında!. yoksa ceryÂNla kahve mi içeceğim yâni meselâ diye söylüyorum anlamak gerekiyor anlamak!. ANLAmak âriflik gerekiyor ahmaklık değil Beyefendi Baba uyumayalım!.
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
“Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn (techelûne).: Ve İsrâiloğullarını denizden geçirdik kendilerinin olan (yalnız onlara ait) putlara devamlı tapan bir kavimle karşılaştılar. Şöyle dediler.: “Ey Mûsâ! Onların ilâhları gibi bize de ilâh yap.” Mûsâ (aleyhisselâm).: “Muhakkak ki siz, câhillik eden bir kavimsiniz.” dedi.” (A’râf 7/138)
Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre.. cevâz verdik geçit verdik yol verdik beni isrâilel bahra bak bahrı nasıl koydu denize “bahr” dedi demin ne diyordu “yemm” diyordu değil mi aynı yere “yemm” diyordu denize deminden denizde boğduk diyordu şimdi diyor ki “bahr” dedi ikisinin arasındaki farkı lütfen anlamak gerekir içinden geçerken bak bahr oldu bahr nedir?.
Bahr, Rububîyyet Hakikatının Rusûlîyyet Hakikatıyla BİLE OLmasına “bahr” denir.. Bunun Türkçesini anlayamadım diyorsan Ahmed CÂNım, çok basit Marmaraya gitmişsin bir damla gözyaşı dökmüşsün diyor sunki.: “Hocam biz Marmarayla aynı olduk, benim orada bir damla gözyaşım var ve bunu ayıracak da ALLAH’tan başka kimse yok, işin gerçeği bu Hocam!.”
Yok oraya bir şişe attıydım da git orada duruyor dibinde, o putun orada git bak!. İşte bunu anlamak gerekiyor yaşayan bir dinde!.
bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum.. o zaman bir kavmle karşılaştılar denizden geçince bir putun etrafına yufk etmişler böyle çaka çaka etrafında yığılmışlar yâni böye tapıyorlar tapmanın ötesinde yufk yâni devâmlı tapıyorlar hiç kesintisiz yâni..
kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn.. onların böyle bir putu var yâni ne diyorlar onlara âit başkalarına vermeyiz diyorlar ha bu bize âit tıpkı Yahudiler gibi!. Kâinâtta kimse Yahudi olamaz bir müslümân bir hristiyan asla Yahudi olamaz Yahudi olmanın şartı nedir Hacı Mahmud?. Mutlaka bir yahudiden doğman lâzım bir Yahudi soydan gelmen lâzım sonradan olamazsın, Sudandaki zencileri ahmakları yapay Yahudi yapmışlardır köleler olarak kullanmaktadırlar hâlâ da kullanmaktadırlar, sâhib çıkmaktadırlar. Halbuki asla ve kata ne ellerindeki kitabta vardır ne de bir kere olsun onları Yahudi kabul etmişlerdir yapay Yahudi kabul etmişlerdir onlara isimler felân veriyorlar işte o ahmaklarda öyle sanmaktadırlar..
Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm’a o kavmi görünce.: kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun.. bunların ilâhı gibi bize bir ilâh yap, caele kıl yâni sen bize böyle bir ilâh yap bizde görelim, böyle dediğin gibi nerde olduğu belli olmayan RABBdan bahsediyorsun böyle olmaz bize de şöyle bir yarayışlı bul yâni taptığımızı görelim neymiş felân bunların ilâhı gibi yap kema lehum tıpkı onların ki gibi olsun âlihetun onların ki gibi tek olan bir ilâh yâni bize âit bir ilâh yap yâni lehum onlarınki gibi bir ilâh olsun!.
Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm.: kâle innekum kavmun techelûn.. şüphesiz ki siz gerçekten çok câhil bir kavimsiniz, cehâlet içinde bir kavimsiniz, ben size ne anlatıp ne getiriyorum siz ne yapıyorsunuz!”
Ne zaman yapıyor bunu dikkat ediyor musunuz denizden geçince yapıyorlar!. Haaa denizden geçinceye kadar.: “Bizi kurtar Mûsâ kızlarımızı oğlanlarımızı öldürüyorlar kızlarımızı hanım yapmak için geride bırakıyorlar bizi kaçır ya Mûsâ sana inandık Mûsâ!” diyorlardı denizden geçer geçmez daha.: “Şunların ki gibi bize ilâh yap bize tapacak bir şeyler bul!.” daha çıkar çıkmaz!. “Siz gerçekten çok câhil bir kavimsiniz!.”
إِنَّ هَؤُلاء مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Muhakkak ki; bunlar onların içinde bulundukları şey (dîn sebebiyle) helâk olmuştur. Ve yapmış oldukları şey bâtıldır (boştur).” (A’râf 7/139)
İnne hâulâi.. şüphesiz olan şey ne biliyor musunuz?. Mutebberun.. demin geçti bu müteberrun.. teberra bunlar varya bunlar şu gördükleriniz bunlardan öncekiler ve bunlar müteberrun kesinlikle yerle bir olmayı hakk etmiş bir kavimdir o bu gün değilse yarın,
mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn.. şundan dolayı ki onlar böyle bir inancı içmişler içmişler sindirmişler yâni sinlerine işlemiş hücrelerine işlemiş bu küfür yâni işte bâtıl boş küfürden kötü yâni sizin onların ibâdet ediyor gibi vs gibi işte bir takım alevere dalevere yaptıkları bütün bâtıldır, içi boş onun inançların temelinde tahkiklik yoktur, hakikat yoktur şundan dolayı bundan dolayı kıvıttırıyor!. Yâni hâni o varya oyunu bana verirsen vermezsen gibi yâni siyâsette ticârette yâni adam yemîn ediyor!.
Ben bu işi yaptım bir zaman lâminât aldım sattım ticârete girdim bu işlerin hepsinden ALLAH geçirdi çok şükür geçmediğimiz tezgah kalmadı.. “beş lira diyorsun yemîn eder misin?.” “etmeye ederimde ne diye edeyim?.” “çok pahalı geldi kaça alıyorsunuz?” “üç liraya alıyoruz?.” “yemîn eder misin?”
Bir gün dedim ki bir adam vardı böyle.: “yemîn etsem inanacakmısın?.” Dedim.: “Yoo inanamayacağım!.” dedi.
“Haa ben zâten seni görünce bir tarafın bozuktu dedim yâni ya anadan ya babadan ya da ikisi de bozuk!.” adama böyle dedim yalvardı ondan sonra vermedim ona. Alman malı lâminât satıyorduk yoktu piyasada ona yok dedim, yalakalık yaptı sana bizden yok!.
Şunu demek istiyorum Siyâset için Ticâret için öte için böte için Tarikat için Cemaat için vırt için zırt için değil adam gibi adam adam Kelâmullah için Rasûlullah için ALLAH için TEKETEK TEK başına bir RABBınLa bir sen kalda hesabını öyle yap!. Ne yapacaksan yap, ona buna nedir!.
İşte o 50 kilonun üzerinde bir leş parçasısın yâni iki saat sonra yanına giremezsin kokudan ne bakıyorsun sen ona onun için de RABBına saygı duy hizmet et uyandır muyandır felân feşmekân onlara bir şey demiyorum ama, putlaştırdığına bir bakar mısın?. RABBımın yerine koyduğuna bir bakar mısın!. Hatta öne geçirdiğine bir bakar mısın!.
İşte bunlar bunlara insânın içi yanıyor ve bunları yaşıyorsun bir mitingde “ALLAHu Ekber!.” çekenlerin niye “ALLAHu Ekber!.” çektiği bildiği zaman insân dehşete kapılıyor!. yav başka bir şey söyleyin ALLAH’ını severseniz ya başka bir kelime kullanın, yahu burada ne işi var “ALLAHu Ekber!.”in ya eğer “ALLAHu Ekber!” diyeceksen git nerde cihad varsa orada “ALLAHu Ekber!” de kurşunu ye şehîd ol!.
İşte bunlar böyle bir maskaralıktır yâni çünkü biz o tarafa gittik mi bakın nasıl yanlışa gidiyoruz!. Biz MeLÂMet içinde kalmak zorundayız!. Nedir MeLÂMet?. Boku da Hakı da sırstsırta görmektir, gübreyi de gülü de, inkârı da ikrârı da ihtilafı da halifeyi de, çirkini de güzeli de A’râf Sırtında seyretmektir ve ikisinin de aynı RABBımızın olduğunu bilmektir!. İmtihÂNda olduğunu bilmektir! “Uyan kardeşim uyan bıktık senin yellenmenden!” Senin “ALLAH!” dediğini de “yALLAH!.” dediğin de biraz sonra “osuruktan teyyare” oluyor!. Bir UYAN da şöyle bir konuşalım!.” dersin. O da eşşek değil ya uyandığı zaman.: “Bu koku benden çıktı, ben uyuyordum ya deminden öyle ya özür dilerim buraları eğer kokuttuysam!.” der yâni..
Çünkü uyandı ya ama uyuyorsa ne olacak =>kâbus öte böte coşoyor “ALLAH!” diyor “yALLAH!.” diyor ne diyorsa diyor bunlar tüm bâtıldır!. onların yaptıkları amellerin tümü bâtıldır, hakk ve hayr değildir Bâtıl ve Şerdir onlara ALLAHu zü’L-CELÂL hükmediyor ve Mûsâ aleyhisselâm.:
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
“Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen ve huve faddalekum ale’l- âlemin (âlemîne).: “O, sizi âlemlere üstün kılmışken, size ALLAH'tan başka bir ilâh mı isteyeyim?” dedi.” (A’râf 7/140)
Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen.. ALLAH’tan gayrısını mı başkasını mı ebğîyküm kesinlikle bunu mu isteyim yâni illâ bunu mu istiyorsunuz ALLAH’tan başka bir ilâh mı, eğayrALLAHi.. ALLAH’tan başkasını mı istememi istiyorsunuz ilâhen bir ilâh olarak ALLAH’ı bir kenara bırak da onun yerine bize ilâhlar ver mi diyorsunuz..
ve huve faddalekum ale’l- âlemin.. O, sizi âlemlere faziletli kılmışken. Hangi âlemlere?. Siyonist Sapık İsrâile göre İsrâil Kavminin RaBBLarı=>Bütün insânları koyun yapmış, Siyonist Sapıkları da aslan yapmış parçalamak serbest, mallarına hırsızlık diye bir şey yok, hatta hırsızlık yapmak farz!.
Antalya’ da felân Yahudiler girdi mi mağazaya içeriye özel kamerâlar gözcüler takarlar çalmak onlarda ibâdet çünkü bir mal çalmak bildiğimiz ibâdet dinlerinin gereği öyle diyorlar kendileri.. bu hakikat o gözlükçüde felân çook iki dakika içinde çalarlar niye?. ibâdet yapıyorlar çünkü..
ve huve faddalekum ale’l- âlemin.. âlemlere faziletli kılmıştır hangi âlemlere?. bitki âlemînden faziletli kılmıştır hayvan âlemînden de melekler âlemîndende faziletli kılmıştır kendisini halife kılmıştır insânı insânı insânı Âdem aleyhisselâmdan doğandan bahsediyorum Havvanın karnındaki çocuktan bahsediyorum ben doğurduğundan değil Havva Ananın karnındaki çocuklar “hepsi tek bir çocuktur” yoktur orada Zencisi Arapı Kürdü Türkü ötebi bötesi yok Çingeni.. Her Ananın karnında tek nefis ALLAH’ın nefsidir!. Tek nefis “VÂHiDu’l- Nefis”tir yâni.. “TEKE TEK MuhaMMedî MeLÂMette ne zaman?.” mı diyorsun. “Bir sâniye” desen fazladır.. şu ÂN yaşayan canlıları/İNSÂNLarı göbek bağlarından çekersen =>HAVVA ANAmızda CEM’ Oluveririz!. Daha da çekersen =>Âdem aleyhisselâma geçiveririz daha da çekersen =>ALLAH’ın Nefsine geçer, güneş ve ışığı gibi çeker güneş ışığını geriye..
Böyle âlemlere faziletli kalmışken ALLAH’tan başka ilâh mı istiyorsunuz benden demek ben başka bir ilâh mı isteyim ALLAH’tan başka bir ilâh mı isteyim o sizi âlemlere üstün kılmışken şimdi döneceksiniz hayvandan da aşağı “lehvun ve leabün” “ALLAH’tan başka bize bir ilâh bul!” diye küfrümü mü istiyorsunuz buyurmaktadır Hazreti Mûsâ aleyhisselâm!.
Evet ALLAH celle celâlihu hepimize yar ve yardımcı olsun Hakanım 140 da kalalım İnşâe ALLAH!. Seninde bilgin olsun diye söylüyorum önümüzdeki hafta devâm ederiz bir şey sormak isteyen varsa lütfen sorsun işi olanda çıkabilir yâni
Barbaros.: Hocam sesim geliyor mu?.
KulİhvÂNi.: Çok iyi geliyor Barbaros.
Barbaros.: Hocam Latîf ismi vardı ya sizin de isminiz!. el Latîf Esmâsı.. Latîf esmâsındaki Latîf İsminin açılımı nedir Hocam?. Baktığımızda ben ona şeffaf gibi transparan kesitin tam tersi gibi düşünüyordum hoş güzel bir takım başka mânâlarda var onunla ilgili o yüzden o ince kelimesi var orada bahsedilen incelik nasıl bir incelik bahsedilen Latîflikten dolayı gelen bir şey mi yâni “letâfet” bir şeyin derinine indiği zaman gizemine inildiği zaman keşfedilemeyen böyle gözle görülemeyen şeffaf biri mi ondan gelen bir incelik mi?.
KulİhvÂNi.: Benim anladığım işin gerçeği şu Barbaros CÂN. Letâfet nefsin letâifleri diyoruz değil mi “Nefsin Letâifleri” geçiyor bütün tasavvuf kitablarında bizde öyle diyoruz.. Beden Letâifinden =>Nefis Letâifine, Nefisten =>Kalb Letâifine, Kalbten =>RûHa =>SIRRa =Hâfi =>Ahfâ =>AKDESe kadar.. KUDSÎ LETÂİFE kadar gidiyorsun.. Letâfet, Lûtfiyet meselâ hiçbir kelime ALLAH’ın Lûtfunu yerini tutamaz. Çünkü ötekileri bu İsim yutar ikramını ihsânını tüm lütfunun içinde yutar, öyle geniş bir açılımı vardır!. Yâni Türkçeleştirmek çok zordur; Efendim mülayimdir, yumuşaktır, naziktir, iyidir, hoştur ve daha da çok!. hâşâ gidendir ama cisimle asla alâkası olmayan sahaya geçiş ara kesitidir letâfet!. Anlatabiliyor muyum bedenden nefse öyle bir geçiş vardır ki geçtiğin ÂN’da Nefis Bölgesine girersin kapı kapı kapı gibi yâni kapıda durmak gibidir letâfet.. Kalbe girdiğin ÂN’da Fuada geçerken Rahmâniyetten Rahîmiyete geçer letâif olarak hakikaten geçiyorsa onu görür zâten. Kapıdan dışarıya çıktım mı.: “gök yüzünü görüyorum yağmur yağıyor başıma!” dersin.. Evin içinde yağmur yağar mı oradaki nedir letâfet!.
LETÂİFteki harfler ne harfleridir “lâm” değil mi ondan sonra “tı” evet bir de “fe” vardır.. En içerdeki “fe” nedir “fe” hiç şaşmaz o dâimâ “enfüs”tür.. dâimâ “vav” VüCÛDdur dışarıya çıkıştır.. “vav” tepeden noktalandığı ÂN’da “fe” olur ve içeriye enfüse geçer.. çift noktayı aldığı ÂN’da “Kâf” olup Kudrete geçer o ayrı iş..
“Onlar öyle kişilerdirki yarın güneş batıdan doğacak deseler..” hadisleri vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yemîni vardır.. onların yüzünden rahmetiniz yağdırılır
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimde Ebdâller otuzdur. Dünya onlar sayesinde ayakta durur. Yine onlar sayesinde yağmur yağdırılır. Ve ALLAH Teâlâ’nın yardımı, onlar sâyesinde gelir.” buyurdu.
(Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî, Ramuz El-Ehadis, 187/5, Râvi: Ubâde İbni Samit radiyallahu anhu)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ebdâllar Şamdadırlar. Kırk kişidirler. Biri vefât ettiğinde ALLAH Teâlâ onun yerine başkasını getirir. Onlar sayesinde yağmur yağdırılır, düşmanlara karşı galip gelinir ve yine onlar sayesinde Şam ehlinden azab kaldırılır.” buyurdu.
(Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî, Ramuz El-Ehadis, 187/6 Râvi: Hz. Ali kerremâllahu vechehu)
Onlar Ebdâldır, Ebrârdır, Ahyârdır, Ahrârdır ki, bizim ölçülerimizde ölçülecek şeyler değildir. Yoksa bir litre zeytinyağını alır gelirsin bir kilo diye ondan sonra terâziye koyarsın 900 gram geldi ,adam sana eksik verdi sanırsın!. Çünkü zeytinyağı terâziyle değil litreyle ölçülür Hacı Mahmud!. Haaa yâni enfüsunuzdaki bak Barbaros ben bu konuya fazla girmiyorum çünkü bu “tı ve zı” harfleri zor harfler. Çok söylüyorum biliyorsunuz ama sen doğru olarak sorduğun için doğru cevâb vermek durumundayım. Çünkü sizin iç yaşayış tarafınız varya içiniz o tı var ya taraf oluş tayf açılımını veriş tayf.. tayf ne demek?. Tayf, yer yüzündeki yediyi yetmiş yedi milyonlarca ışığı tek ışığa çevirecek şey gibi tayfı da TEKe çeviriyor çünkü TEKETEKe getiriyor “tı “yı yâni bu yaşayışın tümünü enfüse sokuyor ve “VÂHiDü’l- KAHHÂR ALLAH var!” deyinceye kadar gidecek.. yâni öyle bir güzellik işte bu tavaf ediştir aynı zamanda atomun etrafında eletronun tavaf edişidir. Bütün Kâinâtı döndürür. Senin bütün benliğini maddî mânevî benliğini ALLAH en ALLAH etrafında böyle döndürür merkez kaç merkez çek kuvvetleriyle de dengede tutar düzende tutar seni katiyen Barbarosluktan çıkarmaz, melek edip havaya uçurmaz ya da ne bileyim şöyle yapmaz böyle yapmaz yerinde tutarak İmtihÂNı yapar o taraf tayf tavaf bu “tı”yla başlayan tüm harfleri sayabilirsin olmadığında zıddı çıkabilir.. Olmadığında çıkar işte bu “tıyf” dediğimiz” tiyf-tayf” bu Lûtuf olarak geldiğinde MuhaMMedî Lûtuf olarak “lâm” olarak geldiğinde Latîf olur. Muhteşem bir şeydir.. Siz yememişinizdir ben yedim bunu konuştuğum için bir portakal çağlasını çatır çutur yedim ama kusarak çıkarıncaya kadar da akla karayı seçtim zehir zıkkım felân değil daha beter şey!. Sonra aylar sonra gittim oradaki kişi de Dervişti o’na da yedirmiştim “şimdi getir aynı ağaçtan” bu seferde şeker şerbet bal, o bizim yediğimizin kardeşleri kemâlata ermişler, olgunlaşmışlar, içindeki enfüsundaki Hakikat-ı MuhaMMedîye ye taraf oluş tayf oluşu, tayf edişi Lûtuf olarak dışarıya vurmuk bal baklava kesmiş, zehir zıkkım zemzem olmuş ki, bir kemâlat var, bir letâfet var!.
Haa ben ne yapayım şimdi yâni diyelim ki meselâ bir çocuk doğdu Osman doğdu doğar ya aldık elimize Osman bu.: “ulan oğlum osman şöyle yap böyle yap hükümdar ol v.s.” boş konuşuyorsun kardeşim, beden çocuk beden yahu ALLAH aşkına yapma bunun bedenine bu bedene bak bakayım bi yazıyor orada Kelâmullah Rasûlullah ve ALLAH kendi kalbindeki müftüye sor oda söyler sana Bedelya’ya bakacağına Meriç’e bakacağına Hüseyin Latîfe Hakan bakmayıp kim bakacak!. Bakacaksın bunların belli şeyler var haa güzel sonra nefis aşamasına geçecektir kim geçmiyor ki.. “o geçmeyecek?.”
Nasıl geçmeyecek SüNNETuLLAHın dışına mı çıkacak!. Ee çıkacaktır tâbi yâni bundan anormallik felân yok bunda bunun da kemâlatı var ama, sınırlar içinde var Efendim!. Nefis aşamasına geçip de.: “Şimdi de CÂNının istediği gibi esrâr içiyor!.” diyemezsin senin sorumlulukların nereye gitti o çocuğun senin üzerindeki hakları nereye gitti. Bu toplumun bu idâreciler üzerindeki hakları nereye gitti öyle havyanlar gibi yetiştirip hayvandan da aşağı indirip.: “Şu kadar kadın öldürüldü!. çok sevdiğim için tak tak vurdum, geber lan!.” nereden çıktı bu ne oldu ne kaldı ne ektin de biçiyorsuna geldi işte bu aşamalar, bu oluşumlar bir zaman gelir “baba” olur bir zaman gelir “dede” bütün bunlar bir kelâmat aşamalardır ve tayfdır.. Yâni bu yâni tayfı görüyorsun değil mi Latîfin içindeki tayf “te” ye tayf, Türkçe tayftır yâni o “ye” yi ve yaparsan tavaf olur!.
Haa “elif” yaparsan işte orada hep berâber çökeriz yâni çünkü bizim işimiz değil başka ne yapabilirsin üç harften başka harf mi var harekeyi veren yok “elif” ALLAH’ın işidir biz karışmayız. “vav” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in işidir hadi biraz karışıdır. “ye” hayattır yaşayıştır tam tayf işidir. Onun için biz yedi telden yedi renkten hem çalarız, hem oynarız!. Bize de “yuh!.” demeyene “yuh!.” olsun toptan hepsine “yuh!.” olsun. Çünkü onlar “MeLÂNet”te kaldılar “MeLÂMet”e geçmediler ki “SeLÂMet”i bulsunlar.. Biz izzetimiziden söyleriz yâni kibirden değil izzetten dolayı söyleriz.. yâni “tosbağa kabuğundan çıkmış bizi beğenmiyor !”yâni öyle şey yok!. Bize atılan taş bize gelse CÂNımız kurban fakat, Kelâmullah’a ve Rasûlullah’a gittiği zaman.: “bir dakika hemşerim heyyt!.” Deriz..
Hasan aleyhisselâm’ın beyaz bir atı vardı Hasan Efendimizin muhteşem bir attı meşhurdu uzaktan geliyor bir münâfık, yanındaki münâfıklara.: “Bakın Hasan’ı nasıl rezil kepaze edeceğim!.” diyor. Geliyor atla muhteşem şekilde.. o ahmak.. insânlık âlemîn dışında düşünün lütfen gidin Havva Anamızın karnında düşünün.. daha öteye gidin orada düşünün.. oradan geldiniz çünkü oralara gidin orada düşünün..şu pislikten bir çıkın gözünüzün önündeki perdeleri kaldırın göreceksiniz.. göreceksiniz o sensin çünkü MuhaMMedî olduğu için sensin..
İşte Hasan aleyhisselâm da gönül ekranından izliyor o münafığı ve oraya gelince atı öyle bir şaha kaldırıyor ki at iki ayağının üzerinde böyle sekerek gidiyor..
Münafık.: “Hasan, Hasan ammada çok kibirlisin!.” diyor.
Hasan aleyhisselâm diyor ki.: “Ey münâfık bizimki kibir değil bizimkisi Rasûlullah ve ALLAH’ın izzetidir ve tek âyet “izzet ALLAH’ın rasûlün ve mü’minlerindir” âyetini okuyor!”
يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
“Yekûlûne le in reca’nâ ile’l- medîneti le yuhricenne’l- eazzu min hel ezell (ezelle), ve LİLLÂHi’l- İZZEtu ve li RESÛLİHî ve li’l- MÛ’MİNÎNe ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: “Eğer biz şehre dönersek, mutlaka daha AZÎZ (güçlü) olan, daha ZELÎL (güçsüz, zayıf) olanı, oradan (şehirden) çıkarır.” diyorlar. İZZET =>ALLAH'ın ve =>O'nun RESÛLÜ’nün ve =>MÜ'MİNLERindir. Ve lâkin münâfıklar bilmiyorlar.” (Münâfikûn 63/8)
O münâfık ise, zâten Kelâmullaha karşı Rasûlullah’a karşı ALLAH’a karşı kâfirden de en alt derecedeki bir yaratık o nankör hâin!.
Onun için güzel kardeşim Garibanım letâfet çok güzel bir şeydir takılıp kalmamız gerekiyor elek gibidir bu konkosörü bilirsiniz konkosör vardır çok kullandık biz taş kırar kademe kademedir her kademenin ayrı teneleri vardır böyle üstü huni gibidir aşağıya inar meselâ beş inç kıracaksanız beş inçten daha yaklaşmaz üstteki kayayı getirir çat çat çat beş inç yapar artık kıramadığı için aşağıya bırakır onun altındaki elek inceleri elek beş inçin altındakileri hemen yanındaki konkosöre verir onu üç inçe indirir çat çat en sonunda en ince kumu yapar ve herkesin ayırıcıları vardır bir konkosör ocağına gitseniz mıcır iki kum, kum ince kum, sıfır kum felân diye.. Böyle yığılır böyle ayırır. İnsân letâifleri de böyledir kuru kuru konuşmakla olmaz BİLeceksin BULacaksın orada OLacaksın ve YAŞAyacaksın!. “niçin?” diyorsan çok basit, sana senden de yakın olan akraban olan RABBım için “raziyeten merziyeten =>vedhuli fî ibâdihi vedhuli cennetî!” böyle olan kullarının içinde bu denizde olmak istiyorsan MuhaMMedî Denizde bu böyledir.. “vehduli fî CeNNetî" orası CeNNettir!.
Yok öyle diyorsan Şeytân ve Şeytânlaşmışlardan bol bu gün kainatta bir şey yok böyle kötü halde ama Efendim müslümân müslümân da münâfık yalnız mü’min değil.. Münâfık olan, kâfirde değil kâfirden de beter kâfir.: “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH!” dese müslümân olur. Ama bu münâfık da.: “ben zâten diyorum!.” diyor asla demeyecek zâten bunun çıkışı hiç yok öyle bir korkunç şeydir ki münâfıklık felân hased fesad bu yalanlıklarının tümü bir pisliktir!.
Onun için Latîf, “Latîf Ekrem” koymuştur Dudu Ebem benim ismimi.. Aslında öyle konuşurlardı “Rasûli Ekrem Efendimiz!” diye konuşuyorlardı değil mi “Rasûli Ekrem Efendimiz şöyle demiş, böyle demiş!”..
Latîf Ekrem.. “AbduLLatîf Ekrem” diye koymuş yâni aslı bu ama yazmadılar dedi “abdul”ları yazmamışlar bir ara yasaklamışlar, “Abdulkerim, Abdullatîf yok “kerim yaz!” karşı gelmişler o da öyle yazmış.. ama ben ismimden razıyım tâbi severim de bütün isimleri Hoca Amcam koymuştur öldüğü güne kadar öyle idi hatta ben Alper doğdu.. Hoca Amcama “çocuğumuz oğlumuz oldu” “Vâhid koy” dedi ama “Alper” çıktı ortaya bir daha olursa “Alpay koyarız” kim diyor Anası diyor.. iyi bende işin orta yoluna giderim ya o zaman “Alper Vâhid” olsun dedim iki tane olsun haa iki tane ikisi de birleşmiş olsun “Alper” desem Hocam amcam üzülecek “Vâhid” desem bu taraf “Alper” diyor. Aradan zaman geçti Hoca Amcam geldi: “Alper, Alper ne Alper’i?” dedi. “Alper Vâhid” diye düzelttim ben. “hımm” dedi hoca amcam “hıııı” dedi sonra ne yaptı biliyor musunuz ilk doğan torununu adını “Vâhid” koydu Rasim Abinin VÂHiD’ini böyle koydu işte ve bana da dedi.: “Rasimin bir oğlu oldu adını da Vâhid koydum.” dedi ben de dedim ki.: “ya Baba şöyle oldu da böyle oldu da..” dedim amma.: “nereye günah çıkaracaksın olabilir yiğenim üzülme!.” dedi fakat bu şunun için söylüyorum bir yol vardı yöntem vardı şimdi it izi kurt izine karıştı ALLAH hayır versin!. İsimler koysan ne olacak etiket yapıştırmak gibi ALLAH hayr versin bizi bağışlasın kusurumuza bakmasın Barbaros!.
Mesele bizim o isimleri yaşamakta onu diyorum sen ben hangimiz Latîf değil ki hangimiz Habîr hangimiz Şâkir hangimiz Basîr değilki hangimiz hamdolsun Ganî değil ki..
Biz MuhaMMedî MeLÂMette SeLÂMette BİZ BİR-İZ hepimiz biriz gerçekten biriz öyle deselerde böyle deselerde hiçbir şey değişmez meleğe melek dedikleri için melek değildir nice melek maskeli Şeytân dolaşmakta şu ÂNda çok düşünülmeyecek kadar.. ben şekillerinden dolayı işlerinden dolayı demiyorum yanlış yollarından dolayı diyorum, dönüverseler melektirler bizim inancımızda İblis döndüğü ÂN’da Şeytân döndüğü ÂN’da müslümândır mü’mindir ve Peygamber aleyhisselâm buyuruyor.: “Bana iyiliği emreder!” yâni Cebrâil gibidir diyor Firavun =>Mûsâdır döndüğü ÂN’da döndüğü “irci ila RABBuke raziyeten merziyeten fedhuli fihi ibâdihi feedhuli fihi cenneh” iki yoktur zâten hepsi teketektir.. evet başka..
Tarık.: Hocam bu …… burada esmâlar.. “Esmâya yüklenmiştir” diyor Hocam bunu biraz açıklar mısınız..
KulİhvÂNi.: O böyle onu şeyi şimdi ben otuzuncu deftere geçtim 29 çok oldu kalabalık oldu yılbaşında geçeyim derken onun içindeki notları alırken alt notları kaybolmasın diye öyle bir geçmiş sanki aynaya bakmışsın bir aynada kendi sîretini görüyorsun sûretin sîretini görüyorsun yâni altta da bir resim koydum sen kendini kedi zannediyorsun meğer aslanmış!. aslan zannediyorsun kediymişsin!. içerdeki ve dışardaki Tarık !. sûret sîret bu.. sûret sîret sizin baktığınız aynaya göredir gün gelir çocuğunuz aynadır, eşiniz aynadır, Kâinât aynadır, şu aynadır bu aynadır. Gün gelir Rasûlullah ayna olur, RABBınız ayna olur. yâni size ikilik veren şeyler gibi gözüken gibi şeyler aslında TEKE TEKe getiren şeylerdir. orada esmâ esmâyı yüklenmiştir değil mi?.
Tarık.: Evet Hocam
KulİhvÂNi.: evet şu ALLAH Esmâları esmâlara yüklemiştir. ZÂT, yaratandır kim olduğunu bilmiyoruz biz!. ALLAH celle celâlihu, kendince bildiriyor bizde o kadar biliyoruz. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bildirdiği kadar biliyoruz, ZÂTıyla uğraşamıyoruz!. Çünkü “ALLAH Basîrdir görür desem, neyle görür!” desem bakakalırsın. ALLAH’ın gözü var demek Kur’ÂN’a göre küfürdür ama, ALLAH görür demek zorundasın. nasıl görür? İnsân değildir ki yâni ALLAH’ın eli vardır eli orada “yedullah” diyor târif edemediği için ama o başka bir şey hiçbir ölçüye sığmayan bir şeydir demek istiyrum.
Anlatımı mümkün olmayan ALLAH büyüktür!. Neye göre büyüktür?. Keşiş Dağından mı?. O zaman “Kebir “kelimesine gitmen gerekiyor oradaki esmâya çok dikkat etmek lâzım. Esmâya elif sin mim o ondan sonra gelen esmâdaki ister hemze elif olsun ister ayn olsun bu Kâinâtta KÜLLî ŞEYy’ ALLAH’ın NÛRudur bir defâ!. Gübre gül bana göredir, akla göredir ALLAH’ın NÛRudur tümü. Şeytân, Melek bize göredir ama ALLAH’ın NÛRudur tüm varlık!. Işık tümüyle güneşe âittir. Bu bizim aklımız için yaratılan konuşulan laflardır. bizim anlamamız için ortaya konulan laflardır oradaki içeriye doğru geçerken “mim” vardır bu MuhaMMedîyettir, mâsivâdır güneşin ışığı gibi KÜLLî ŞEYy’dir.
“Her şey ALLAH’ın NÛRundan MuhaMMed aleyhisselâm’ın NÛRundan yaratılmıştır!” dediğin ÂN’da MuhaMMed aleyhisselâm’ın NÛRunda kal!. Bütün esmâları oraya toplarsın toplarsın nereye topladın AYNAya topladın!. “Peki bu kimin esmâsı?” dediğinde hemen karşına kim çıkar? ALLAHu zü’L-CELÂL çıkar!. “Zât benim, Sıfat benim, Esmâ benim, Eşyâ benim ve BEN=>ALLAHu VÂHiDu’l-KAHHÂRım!.” Der. “Vallahi BENden başka bulamazsın!” der.
Burada benim söylemeye çalıştığım şey şöyle anlatayım anlayabilirsin çünkü akıl bir esmâ topudur ama bu topu doğuran bir ANA Esmâ vardır =>ZÂTULLAH!. Güneş gibidir aynalarda gördüklerimizse güneşin ışığının doğurduğu şeyler gibidir!. Çok ama tümü ondan alır. Onun için “esmâyı esmâ yüklenmiş” dediğim tam açmamak için o şeyde Tarık çok iyi okumak gerekiyor!. Ben çok özür dilerim ben yazdığım halde ancak yazarken düzenlerken yayınlamamakta çok tereddüd ettim. ALLAH var fakat sonra dedim ki “yayınlayalım bu kaybolur gider, bakarsın birisinin işine yarar.”
Hakikaten yarar yâni çünkü bu insân öyle bir yaratıktır di bir dürtü verseniz uyanır sizi kıyamete kadar sırtınızda taşıyacak güçtedir binlercesini taşır fakat uyuduğu için atıl durumundadır. Onun için bir kişi “bir CÂNı kurtarmak bütün âlemi kurtarmaktır” gibidir.
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî2l- ardı fe ke ennemâ katele’n- nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahye’n- nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi2l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne).: İşte bu nedenle; İsr3ailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) BİR KİŞİYİ ÖLDÜRÜRSE, SANKİ BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.” (Mâide 5/32).
Maddî Mânevî kurtarmaktan bahseder. İşte onun için de bu sûret ve sîret sûret ve sîret ben de diyorum ki “Sîret sûret Şahdamarından yakın RABBımız var!.” mış mı?!.
haaa öylemiymiş ?!. Öyle ya seninkinde ne var birkaç kilo pislik var başka bir şey gözükmüyor!. Öyle diyor kendisi de zâten efendim SIRR-ı süret var yâni!. Olmaz mı Tarığın elinde bir çocuk görüyorum bu sûretin bir SIRRı var Tarığın çoccuğu yâni. Annesi de orada bunun bir SIRRı var yâni bir dakika yâni yazı turayla öyle yoktan çıkmadı bu ALLAH’ın bir SIRRı ile geldi bir sûreti var yâni onlar konuşuyorlar böyle ama iyi konuşuyorlar yâni ne diyor “soykalarını soyunmak! da ne demekmiş” diyor sîret, aklı aklın hamlıklarını halifeliğini.. Aklın hamlıkları nedir itilaflarıdır halifeliği esmâlar esmâya yüklenmiştir nasıl iş bu iş eşyâ ALLAH’ın esmâ ALLAH’ın sıfat ALLAH’ın zât ALLAH’ın KÜLLî ŞEYy’ ALLAH’ın!. “eee ben nerdeyim?” ben, en başta Eşyâ Pazarındayım!. bu ne kardeşim? B,u Esmâ Tecellîsidir!. peki nerden kardeşim? bu da esmâdandır. bu esmâ neyden?. Sıfattan. sıfat nerden? “Lâ huve illâ hüve!” “ALLAH’tan başka bir şey yok! Zâten onun için zâten TEK ESMÂ deniyor ona. fakat denemez!. “Diyen->bilmez, bilen->demez” zâten diyor..
Ne diyordu Hoca Amcam işte Hacı Mahmud yanımda Hacı Mahmud sen varsan vardın. ama başka dediklerinde vardın hâni şu Âşık mâşuk sizin eve giderken.. ama şeyde amca dedim ya Hoca Babam bana hep “Latîf Efendi” diye hitap ederdi. Bizde “Dedelik” yok “Babalık” var dedi bana benimle konuşmasında.. Kendisiyle “Babalık” bitti yâni, “Babalık” kalmadı ortalıkta” ben beni babalık dedi benim çocuklarım “baba” demeyecek “babalıkta kalmadı boş lafta kalmadı, sistem tıkandı” demek istiyorum..
“Baba sizin evin üzerine geceleri bir ışık iniyormuş! yeşil bir ışık!” dedim. “bunu çok kişiden DUYdum doğru mu?.” anlamında soruyorum. o da dediki.: “Yiğenim Kelâmullahın Rasûlullah’ın Hatrına olabilir o! bizimle ilgisi yok!” felân gibi şeye kaçıştırdı yâni.. ama ben.: “Bunu çok insândan DUYdum tâbi bana verecek bir SIRRın yok mu?.” dedim. O ise “bana beş şey emânet etti çünkü böyle elini kaldırdı beşşey emânet etti birisi yaşadığın sürece âilemizin maddî mânevî yardımcısı olacaksın, BABAsı olacaksın, önderi olacaksın gibi şeylerdi beş şey sana emânet, öleceğini anlayacağın zaman âile içinden kimi gönlünden geçiyorsa aynen ver!” ona dedi “kendi vicdânına kalmış yapar yapmaz senden bu sorumluluk kalkar bunu böyle bil ve yap!”
“İyi de bana verilecek bir SIRRın yokmu?.” dediğimde “vALLAH’a yiğenim CÂNımı esirgemem fakat benim bu SIRRları diyen bilmiyor demektir bilende asla demez çünkü eğer dersem bana zarar verir sana yarar vermez. yâni benim sırlarımı sana versem olmaz!”dedi. “nasıl yâni?”dedim. “llerini şöyleri kaldırıverdi.: “Yiğenim çıkar gözlerini ben sana sen bana verelim desm ikimizde kör kalırız!.” dedi ya. “Kendi SIRRrını kendin doğuracaksın büyüteceksin kemâla erdireceksin ve murad alacaksın öyle şak şuka tak tuka yok!.” dedi.
Şak şuka yok öyle kardeşim yok, öyle yok!. ALLAH’a inananlar için yok Kelâmullaha inananlar için yok Abdullaha inananlar için yok!. İnanmayanların CÂNı CeheNNeme kadar gitsin, ben onun müfettişi müftüsü felân değilim!. ALLAH korusun, elbette bütüm ÜMMet-i MuhaMMede DUÂ ederim, çoluk çocuğuma ederim, ediyoruz günde kaç kere ediyoruz, ederiz de DUÂ etmek durumundayız!. Ama adam kafayı diktiyse Nûh aleyhisselâm’ın oğlu gibi ya da İbrahîm aleyhisselâm’ın babası gibi!. ne yapabileceksin sen, yapacak bir şey yok!. sen DUÂ edeceksin! onun içinde ama çok güzel bir şey bunu öğünmek için söylemiyorum ALLAH Rızası için söylüyorum bu içeriği görmen muhteşem bir şey, ALLAH Razı olsun!. Esmâlar Esmâya yüklenmiştir, o tek Esmâ =>İsm-i Azam’dır!.
ALLAH’ın izniyle İnşâe ALLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sâyesinde, Kelâmullahın sâyesinde İsm-i Azamda buluşalım!.
Hadi gerçekten yâni Barbaros bana göre “ya Latîf, ya Rahîm, ya Hannân, ya Deyyân” İsm-i Azamdır gibi..
Hocam bende söyleyim “yâ Latîf celle celâlihu!”. gır gır gır yok böyle gır gır yok!. Ekmek gibi yiyeceksin, SU gibi içeceksin yâni fiilen YAŞAyacaksın!
Ahmed Çakır CÂNım beni adam bildi, insân bildi gerçekten kenetledi elini BİZ BİR-İZ OLduk! Ama kendi kaderini yaşayacak Ahmed Çakır!. Ahmed Çakır Ahmedçe yaşayacak güzelim!. Ama bir şey var biz bir hattan ceryÂN almaktayız onun için eleleyiz elimiz ALLAH’ın elindedir işte budur, budur SIRR-ı NAHNU!. Budur gerçekten budur İsm-i Azamda buluşmak hiç merâk etme İsm-i Azam sana öyle bir söylenir ki değil bu âlem Dünyâda değil âhirette de unutamazsın!. O seni çeker ALLAH’a kadar götürür, YEDULLAH olur. Sana YEDULLAH olur Tarığım CÂNım benim İnşâe ALLAH!.
Evet galiba anlatabildim mi bilmiyorum elimden geldiğince anlattım ama bende bir daha okuyacağım onu çünkü oraları çok hızlı yazdım ne olduğunu da yâni bu böyle bir ilginç bir konuşmaydı ilginçti tek kişi olduğumuzu da sanmıyorum böyle bir tek kişi de değildim bunda bilmiyorum ama böyle ikili olarak iç ve dış olarak afak ve enfüs olarak sûret ve sîret olarak SIRR ve süliyet olarak biz bunları yazdık. yâni ve bu tarafa yakemen önünde buluşsak felân diyor yekame nerde yekame bildiğimiz yekame yâni yekame nerde hangi şehirde nerde nedir birine adres verirsin meselâ Orhan Gazi Câmisinin kapısında buluşalım dedik Hacı Mahmuda.. haa demek ki bir buluşma noktamız var o zaman gidiyorsun gelmiyor oraya Hacı Mahmud.. ben diyor ne kebâbı kuzu kebâbı mı nerde anlaştıydık orhan gazinin kapısında idi aşağıdan yukarı varmı buluşma yerimiz nereydi “Kardeşim elli tane şadırvana git bizim buluşma noktamız belli adres açık Kelâmullah Rasûlullah net!.” desin bu sahanın içerisinde sen yeşil giy öbürü kırmızı giysin ister istediği gibi giysin hatta ne yapacaksan burada yapalım bunun içinde yapalım İnşâe ALLAH!.
Haa efendim başkasının sahasına geçme ya kim ni yapıyorsa yapıyor biz MeLÂMet Sahasında kalalım. İnsânların akılları çoktur yâni herkesin bir Röper Noktası vardır, Dönüş Noktası vardır.. Şu avcılara bak!. hiç o doymaz hayvandan aşağı avcılar tak tak tak bi de “maşALLAH İnşâe ALLAH!” der. Yirmi tane keklik mi vurulur kör olasıca adam, hiç mi uçan kuş koymayacaksınız bi de “Maşalllah İnşâe ALLAH! ALLAH çok versin!” Felân diyo!. ALLAH ne versin yâni Röper Noktası yanlış adam hasta elbette doktora gidecek hastane nerde diye ona buna sorar yâni..
Ben geçen Hastaneye gidecektim üsten gitmişim Hastaneyi geçmiş gitmişim ulan nerdeydi “Hastane hemşerim ya burada bir Hastane vardı?” dedim. “Hocam siz çok geçmişsiniz” dedi ya daha öte gidiyormuşum meğer üst yoldan gittiğim için Röper/Belileme Noktası yanlış yâni. Röper nedir Röper?. Aç insân fırını arar, susuz çeşmeyi arar?. Peki şaşkınsa ne olur?. valla aç susuz geberir gider!. Bu bu kadar açık!. İlginç şeyler vardır orada bir yerinde bir Türkü vardır neresinde idi bir şey söylüyordu Yûnus Babanın şeyi var tâbi Yûnus Baba bizim biz istediğimiz kadar güzel söyleyelim fazla söyleyelim asla Babamızın yerine oturmayız!. Babamız Babamızdır önümüzdedir başımız gözümüzdür ayağının tozu oluruz hepsinin dikkat ederseniz burada ne konuşuluyor “CÂN SIRRım” diyor o da ona “CÂN Çiçeğim” diyor galiba bir şey diyor o çiçek ve “SIRR olmak” ne demektir kimdir CÂN Sırrı ve CÂN Çiçeği onlar uydur kaydır laflar değildir!. Ama böyle işte işiniz yok diyorsa CÂNı CeheNNeme istediği yere gitsin ne yapalım yâni!.
Bütün mesele elek kimin elinde yâni onlarda var tohum tarla hikâyesi var elek kimin elinde elek kim hatta öyle buyuruyor.:
-Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam dan naklen anlatıyor:
"Resûlullah aleyhi’s-selâm buyurdular ki: "Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAH TeâALA'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın(celle celâlihu) (sema-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terk ederse dalâlete düşer. İkincisi ITRETim, EhliBeytim'dir.
"Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk: "Kadınlarıda Ehl-i Beyt'in den midir?" "Hayır!” dedi, Allah'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Resûlullah aleyhi’s-selâm Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olanlardır” buyurmuştur.
(Müslim, Fezailu's-Sahabe 37, (2408)
ITRET.: Zürriyet. Nesil. Ehl-i beyt. * Gerdanlık. * Güzel kokulu şey..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Itrimıtretim!” diyor “Itr” yâni koku demektir “Itr” rûh demektir, rayha demektir, ALLAH demektir yâni Türkçe öyledir ve bütün bunlar muhteşemdir ve denize dalan adam birkaç dakikada nefessiz kalır ölür, ceryÂNda öyle değildir ceryÂN kesildiği ÂN’da ölür!.
ALLAH kimsenin SIRRı sûret sîret sûret ceryÂNını kesmesin içi dışını Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağışlasın, Kelâmullaha bağışlasın daha doğrusu ZÂTULLAHa bağışlasın!. İnşâe ALLAH hepimiz Kebânla BİZ BİR-İZ olalım ampullar gibi olalım Peygamber aleyhisselâtü vesselâm Efendimizi şeklen meklen şunu yaptım bunu yapmadım beni CeNNete sokmasın CeNNete soksun felân feşmekân yâni onları oraya bırak hepsini bir tarafa bırak da “BİZ BİR-İZ” ol bakayım bir..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemle Kelâmullahla da onlar kolay onlarla ne uğraşıyorsun sen sen kendi yapacağın işe bak gerisini yapıyor zâten yapıyor RABBımız kendisi bu kendi hali bu ALLAHlığı böyle demek istiyorum!.
Onun içinde İnşâe ALLAH okuyun yâni “Hocam yazmış” diye değil “ben yazmışım” diye okuyacaksınız yâni anlayabilmek için Münir Hocamda böyle yâni nedir Nübüvvet Velâyet Mürşid Mürid Konuları “bir tek Ömer Hocam, tek Ömer Hocam” kendisi bütün sistemi bahşetmiştir, aktarmıştır kendisi de teke tekte tek olarak aktarmıştır, teketekte tek aktarmıştır yâni onun için saltanattaki selete var meselâ en alta geçiyor biteceği yerde selete var se sâhiblik le Lûtuf taraf tayf tavaf oluş “tı” ya sâhiblik, Latîfteki lütuftaki tayfı görebilmek letâfetteki en altta yine geçiyor “lâm” ve “tı”ya dikkat et diyor zor harfler bunun en kabası Lûtuftur daha ileri gittikce orada cemân ihsân gelecek şu gelecek meselâ ebedî lâmba yanacak!.
Sanki on kilometre yukarı çıkmışsın Barbaros diyeceksin ki.: “Hocam burada hiç güneş batmıyor ki gece olsun burada Şeytân müslümân olmuş ki burada CeheNNem CeNNet olmuş berden selâmen kesmiş!.” gibi tüm bu güzellikler lafla değil fiilen yaşarız efendim!. işte hasta olmazsak yaşarız, zengin olursak v.s. geç geç oraları geç en alttaki resme bakarsın SEVgili Kedinin karşısında kim olduğunu görürsün onlarda TAMMlanma TÜMMlenme bir laf olur ne var ki bu Dünyâda en son okuyum bitiriyoruz akıl içinden teslim olmadan inanmadan ne edeceğiz bahana binlerce ve her şey içten teslim olmuyor inanmıyor yâni bahânesi çok!. ölüm de olsa döndürmemeli öyle bir inanç olmalı ki ölümde olsa şehîdler onun için şehîddir!. Ahmed çok iyi bilir 18 yaşında düşmandan kaçmaz anlının çatına kurşunu yer kaçmaz kurşunu sıkar sıkar alnının çatından yer şehîd olur!.
“yok efendim şurda giderken cenâbetin biri şöyle yapmışta devlet me’muruymuş şehîd olmuşda!” geç işine git!. yâni böyle de rezillik olmaz yâni işte bütün mesele Kur’ÂN-ı Kerîm’den Rasûli Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’den EHL-i Beyt aleyhisselâmdan kilit olan Rahîmiyet isek anahtar olan bak orada iyiki de dedin bak ben Rahmâniyet kafamdaki Rahmâniyet orada Rahîmiyet yazmışım kilit dâimâ Rahîmiyettir anahtar Rahmâniyettir kilit sabittir. Tarla sabittir onun için adam ölür Anasının adıyla defnedilir!. “Kadriyeden doğma Hakan!” denilir. “Mahmudun oğlu Hakan!” demezler.. demezler.. diyemezsin ki zâten o zaman RABBa rücû’ olur aklın çürük zannından iştiraksizse yalandır çünkü akıl iştirak ettiğini söylüyor amma boş konuşuyor ceryÂN geldi diyor ceryÂN yok onun için akla sorman lâzım var mısın yok musun kardeşim ne diyorsun bu cevâbın son nefes cevâbındır şu ÂNı o ÂN bil gerçekten o ÂNandır zâten ölüm ÂNın bil ne desek netice bu “CÂN Çiçeğim” diyor zâten “CÂN SIRRı CÂN Çiçeği”ne diyor ki ne desek CÂN Çiçeğin bu gün değilse yarın CÂN taşıyan bütün insânlar “küllî nefsin zâikatü’l- mevt” bu sözü söyleyecektir tamlayana tümleyen nasıl olacak işte böyle olur ne varki bu Dünyâda bahânesi bitmez bu zâlim ham aklınmış mış mış akıl bin türlü bahâne üretir işte şöyle olsa böyle olsa öyle olsaydı :
Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMederRasûlullah böyle olsa da Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah her zaman her yerde her halde her nefeste “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” varmı başka bir şey yok onun için bakmak ve görmektir bakan kedi gördüğü ne aslan böyle aslan gördün mi sen Tarık!.
İşte mesele bu yüreklerimizde İnşâe ALLAH Kelâmullah ve Rasûlullah ve ZÂTULLAH NÛRu ebedîyyen hayy olarak diri olarak yaşasın kaderlerimiz hayr olsun yaşarız takdir edileni şöyle olur böyle oluruz bunlar boş elbise gibi şeylerdir bu gün böyledir yarın geçer fakat içerdeki ana temel inanç onlarda güzel olsun amellerimizde güzel olsun CÂNım!.
Şimdi yâni Tarığa hayırlı yıllar dilerim de Sâlihaya dilemez miyim, hele Zehra yavruya dilemezmiyim toptan olsun!. Bütün ÜMMet-i MuhaMMedî olsun diye DUÂmızı yaparız!.
Sizlerde istiğfar ediyorsunuz çünkü üç kere istiğfar insânın bu günü temizler antivirüs gibidir hadis böyle çünkü;
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk!.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAH celle celâlihu’ın şehâdetini ortaya koyuyorsun!.
“ben SANA şirk koşmadan beni bağışlamanı diliyorum!” diyorsun. ALLAH celle celâlihu da.: “Hay hay hoş geldin!.” Buyuruyor!.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve rasûlike ve nebîyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi ..
ALLAHu zü’L-CELÂL birliğimizi dirliğimizi BİZ BİR-İZliğimizi Kelâmullahta ZÂTULLAHta perçinlesin ebedî BİZ BİR-İZ etsin yaşadığımız sürece hakkta hayrda şerden ve Şeytânlaşmışlardan uzak korusun, hakkın ve hayrın Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kelâmullahın ve ZÂTULLAHın Hasbî ve Habibî hizmetçisi etsin İnşâe ALLAH cümlemize cümlemize hele gençlerimiz çocuklarımız hayırlı iş versin, helâl aş versin, eşleri sâlih sâliha etsin, çocuklar Nesl-i Necîb olsun yâni, RABBânî, Kur’ÂNî, Rasûlî Çocukları olsun zincirler gibi kıyamete kadar böyle Ali Baba, Ahmed Baba, Baba Baba zincir gibi kıyamete kadar Ahmed'den oraya oluk oluk NÛR akıtsın Daha da ne yapacak Ahmed!. Bakan olmuş çakan olmuş onlar yok bizi ilgilendirmiyor zâten ne onlar komik şeyler çünkü ama bu ilgilendiriyor bundan sonrakiler de ilgilendiriyor sana ALLAH’ın emânet ettiği çocuğu sen hayvandan da aşağı yetiştiriyorsun!. Ondan sonra diyorsun ki.: “bu çocuk niye böyle hayvan oldu?!.” Kardeşim bu kadar mı şey yâni ALLAH korusun ortam kötü her yer yağlı kolay mı diyorsun zor amma DUÂ edelim!.
Yâni ALLAH korusun hepemizin yar ve yardımcısı olsun ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve rasûlike ve nebîyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi..
Eesselâmu aleykum ve rahmetullah..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
09.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
Yâ Erhamerrahîmin olan RABBımız bizi affet bağışla, merhamet et rahmet, et ateşin azâbından koru!. Hangi ateşin azâbından korusun?. Şimdi şu ÂNdaki ateşin azâbından korusun!. Şimdi şu ÂNdaki ateş ne ateşi ki!. Herkes maşALLAH müslümân herkes öyle gözüküyor müslümân, öbürlerine bir şey diyemiyoruz herkes kendi tercihlerini kullanıyor!. Ama mâdem ki Mûsâ aleyhisselâm’dan bahsediyor A’râf Sûresi 140 âyet.. 138 den başladım ben nedir buradaki hikâye neyi anlatıyor Mûsâ aleyhisselâm kavmini maddî mânevî zulümden kurtarıp çocuklarını öldürüyor kadınlarını alıyorlar evlâdlarını. Onları kendi dinlerinin dışında yâni Firavun Dinine tâbi tutuyorlar!. Tıpkı şu ÂNda Almanya da veya batıda yaptıkları gibi Türk çocuklarını toplayıp Hristiyan çocukları gibi.. Kendileri doğurmuyorlar, doğuramıyorlar. Artık evlilik değerini kaybetmiş. Onları elinden alıp yetiştiriyorlar onlar da öyle yapıyorlar kadınları.. Öyle emrediyor erkeklerini öldürün kadınlarını çocuklarını kadınlarını alın hanımı kadın olarak kullanın çocuklarını de kendi dininizde yetiştirin diye yapıyorlar..
Ee şimdi buna pek ihtiyaç kalmadı çünkü toplum ele geçtiği için içten ele geçtiği için kendileri zâten onlar gibi yetiştiriliyor .Yâni Hristiyan’a versen.: “Bunu Hristiyan yap!” desen ya da.: “Dinsiz yap!. desen ya da.: “Ne idiğü belirsiz yap!.” desen aynen yetiştiriyor. Çünkü geleceği düşünmüyor! Onlar için gelecek sâdece bir zıkım var PARA denilen zıkım bir PUT var o putu bulursa meseleyi halletmiş gözüküyor!.
Ama biz Kur’ÂN-ı Kerîm’i okurken ne diye okuyoruz bir masal kitabı olmadığı halde acaba ne olmuş bize?!. Ne olacak ALLAH, KÜLLî ŞEYy’i yaratan ALLAH Kelâmullah’ında da anlatmaktadır işte burada bunları yaşamaktayız!.
ALLAHu zü’L-CELÂL 138. Âyette buyurur ki;
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
“Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn (techelûne).: Ve İsrâiloğullarını denizden geçirdik kendilerinin olan (yalnız onlara ait) putlara devamlı tapan bir kavimle karşılaştılar. Şöyle dediler.: “Ey Mûsâ! Onların ilâhları gibi bize de ilâh yap.” Mûsâ (aleyhisselâm).: “Muhakkak ki siz, câhillik eden bir kavimsiniz.” dedi.” (A’râf 7/138)
Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun.. İsrâil oğulları denizden geçirdik yâni bir kurtuluşa çıktılar kimle karşılaştılar karşıya geçince o halk baktılar ki orada bir din yaratmışlar ama diyorlar ki bu put şimdiki Yahudiler gibi aynen sâdece bize mahsus başka kimse buna tapamaz ve bizim kadar da üstün olamaz!. Ona devâmlı tapıyorlar böyle bir kavimle karşılaştılar İsrâil oğulları sıkıntıları geçtiği için.: “Ey Mûsâ onların ilâhları gibi bir ilâh yap sende onların ilâhı gibi bir ilâh yap şöyle önümüze alalım işte bu taştan kayadan tahtadan bir ilâh yap da bizde diyelim ki.: İşte bu bizim ilâhımız!.” diyelim felân yâni “bir görelim o ilâhı bi ama paradan yap, ama çoluk çocuktan yap, neyden yapacaksan yap bir şey yap da böyle bilinmeyen bir RABBa tapmayalım!” dediler.
kâle innekum kavmun techelûn.. Mûsâ aleyhisselâm da onlara ne diyor “şüphesiz olan şu ki siz çok câhil bir kavimsiniz, daha dün başınıza gelmedik kalmadı karşıya geçince orada bir şey gördünüz biz de onlara benzeleyim!” dediniz!.
Mâdem ki olsun, İsrâilin olsun, Bâtının olsun, bizim Türklüğümüz İslâmlığımız ALLAH’ımız Kitabımız ne emrederse etsin bırak onları onlar gibi yapalım, her şey serbest olsun! hürriyet var gelen gelsin!. Bakalım nereye gidiyor ama şu var Dedeler ve Babalar bu yangını görüyor çocuğunu kurtarmaya çalışıyor amma çocuk palazlanmış illâ ateşe uçuyor ya da kaçıyor!. Böyle bir tehlikenin içinde İslâm Âlemi şu ÂNda bu daha büyük boyutlara geldiği zaman ise daha ağır cezâlar ödüyor Dünyanın pek çok köşesinde sekiz köşesinde nerdeyse ya da daha çok köşesinde yangın yanmakta evlerde yüreklerde İslâm Âlemi cayır cayır yanmakta!. Birbirini “ALLAH!” diye kandırmakta Şeytânın Kulları, ALLAH’ın Kulları değil!
İşte böyle bir kavimle karşılaşıyorlar kendilerine bazı şeyleri put edinmiş parayı ben bu gün için parayı görüyorum en büyük şeyleri parayı ver onun kaç olduğunu söyle bir bedeli vardır muhakkak on bin de yüz bin ver satacaktır yâni!. çünkü satıcı asla onun bir değeri kalmamıştır artık yâni öyle alnıyın çatındaki kurşunda “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” yazmıyor, yazmıyor!.
Bu dediğim doğrudur, Kıbrıs Harekatına giden o zaman Yarbaydı sonra Albay oldu oraya giden Komutan yâni Siirtteki Komando Taburunun Komutanı.. Ben onların inşaatını yaptırmıştım İstihkam asteğmeniydim tanıyordum yâni Bekir Sıtkı diye bir Komutan, Kıbrıs Harekatında kafayı yemişti ve Niğde Askerlik Şubesine geri göreve çekmişlerdi kafayı sıyırdığı için.. Onlara demiş “yahu bize şu çimento mimento lâzım!” felân.. Bizim DSİ görevlisi de.: “Yok Baş Mühendise soralım kim Baş Mühendis Latîf Yıldız!.” “Latîf Yıldız mı, o ufacık bacaksız mı? Ulan çağırın o bacaksızı, ben onun CÂNına yanarım!.” demiş. “Böyle diyor adam sana !.” dediler. “kim?”
“Bekir Sıtkı Albay!” “valla o dedim her şeyi söyler daha iyiki başka şey söylememiş yapar dediğini yâni derhâl ne istiyorsa götürün yapın ben geliyorum!.” dedik.
Gelince sohbet ediyoruz böyle beni çok seven bir adamdı dürüsttü zâten ve.: “Komutanım, bizim askerlerden bazılarını Kıbrısta siz vurmuşunuz doğru mu?” dedim. Bir fırladı yerinden.: “Ulan askerlik yaptın! Cephede sırtını dönen anam anam diye kaçan, İzmirin şuranın buranın sıpalarını ne yaparsın sen, sırtından vurursun öbürleri kaçmasın diye çünkü çözülür hepsi kaçar anam anam diye kaçıyorsa cepheden kaçıyorsa çeker vururlur ki öbürleri kaçmasın!.” diye çünkü savaş öyledir..
İşte Mûsâ aleyhisselâm, onları zulümden kurtardı gözlerinin önünde Denizden geçirdi her şeyi gösterdi bütün bu güzellikleri gösterdi inanmaları gerekirdi değil mi? Ama inanmadılar neden çünkü bozukluk vardı işlerinde bozukluk vardı yapılarında hâlâ var yâni ALLAH onları deneme aracı yaratmış hâşâ!. Şeytân gibi deneme aracı ya da, domuz gibi bir deneme aracı!.. Kötü değil ama işi kötü bir deneme aracı ateş gibi bir deneme aracı böyle şey yâni!.
إِنَّ هَؤُلاء مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Muhakkak ki; bunlar onların içinde bulundukları şey (dîn sebebiyle) helâk olmuştur. Ve yapmış oldukları şey bâtıldır (boştur).” (A’râf 7/139)
İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm kavmine ey kavmim diyor şüphesiz ki onlar varya onlar bir toplumdu onlar helâk olmayı kendileri bizzât istemişler yetiştirmişler kendi başlarına kendi çoraplarını örmüşlerdir nereye örmüşler içinde bulundukları şeyle dinleri sebebiyle başlarına çorap örmüşlerdir, helâk olmuşlardır ve onların yaptıkları şey sâdece ve sâdece bâtıl olan din görüntüsü altındaki sapıklıklarıdır öyle bir din yok yâni var mı var mı yok hangi din Tevratta böyle bir şey yok ki bunlar bâtıl kendileri yaratmışlar
140. âyette bize böyle bunlar gibi hoşumuza giden yarayışlı bir din bul yâni diyorlar. O da diyor ki yâni ben kafamdan din mi uydurayım size sizin şeylerinize göre böyle oturupda çay kahve içeceğiniz sen bizim RABBımızsın tamam haah!.
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
“Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen ve huve faddalekum alel âlemîn(âlemîne).: “O, sizi âlemlere üstün kılmışken, size ALLAH'tan başka bir ilâh mı isteyeyim?” dedi.” (A’râf 7/140)
Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen.. Size ALLAH’tan başka bir ALLAH mı ALLAH’tan başka bir ilâh mı isteyim dileyim, azgınlık yapmanız için size yeni bir ilâh mı bulayım ben, ALLAH’a azgınlık yapın diye ALLAH’tan başka ilâh mı bulayım ki,
ve huve faddalekum alel âlemin.. O ALLAH, O zü’l-CeLÂL âlemlerde sizi faziletli kıldı, zulümlerden kurtardı kerâmetlerle mu’cizelerle çok inanacak güzelliklerle çok başka insânlara olmayan güzellikleri size sergilemişken şimdi Peygamber olarak elimde kitabım varken, ALLAH bunları buyuruyor derken!. Siz yok bunlarınki gibi put bul!. yâni bize yeni bir Tanrı bul!.
ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki ;
İşte Mûsâ aleyhisselâm, onları zulümden kurtardı gözlerinin önünde Denizden geçirdi her şeyi gösterdi bütün bu güzellikleri gösterdi inanmaları gerekirdi değil mi? Ama inanmadılar neden çünkü bozukluk vardı işlerinde bozukluk vardı yapılarında hâlâ var yâni ALLAH onları deneme aracı yaratmış hâşâ!. Şeytân gibi deneme aracı ya da, domuz gibi bir deneme aracı!.. Kötü değil ama işi kötü bir deneme aracı ateş gibi bir deneme aracı böyle şey yâni!.
إِنَّ هَؤُلاء مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Muhakkak ki; bunlar onların içinde bulundukları şey (dîn sebebiyle) helâk olmuştur. Ve yapmış oldukları şey bâtıldır (boştur).” (A’râf 7/139)
İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm kavmine ey kavmim diyor şüphesiz ki onlar varya onlar bir toplumdu onlar helâk olmayı kendileri bizzât istemişler yetiştirmişler kendi başlarına kendi çoraplarını örmüşlerdir nereye örmüşler içinde bulundukları şeyle dinleri sebebiyle başlarına çorap örmüşlerdir, helâk olmuşlardır ve onların yaptıkları şey sâdece ve sâdece bâtıl olan din görüntüsü altındaki sapıklıklarıdır öyle bir din yok yâni var mı var mı yok hangi din Tevrat'ta böyle bir şey yok ki bunlar bâtıl kendileri yaratmışlar
140. âyette bize böyle bunlar gibi hoşumuza giden yarayışlı bir din bul yâni diyorlar. O da diyor ki yâni ben kafamdan din mi uydurayım size sizin şeylerinize göre böyle oturupda çay kahve içeceğiniz sen bizim RABBımızsın tamam haah!.
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
“Kâle e gayrallâhi ebkîkum ilâhen ve huve faddalekum ale'l- âlemîn (âlemîne).: “O, sizi âlemlere üstün kılmışken, size ALLAH'tan başka bir ilâh mı isteyeyim?” dedi.” (A’râf 7/140)
Kâle e gayrallâhi ebkîkum ilâhen.. Size ALLAH’tan başka bir ALLAH mı ALLAH’tan başka bir ilâh mı isteyim dileyim, azgınlık yapmanız için size yeni bir ilâh mı bulayım ben, ALLAH’a azgınlık yapın diye ALLAH’tan başka ilâh mı bulayım ki,
ve huve faddalekum alel âlemin. O ALLAH, O zü’l-CeLÂL âlemlerde sizi faziletli kıldı, zulümlerden kurtardı kerâmetlerle mu’cizelerle çok inanacak güzelliklerle çok başka insânlara olmayan güzellikleri size sergilemişken şimdi Peygamber olarak elimde kitabım varken, ALLAH bunları buyuruyor derken!. Siz yok bunlarınki gibi put bul!. yâni bize yeni bir Tanrı bul!.
ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki ;
وَإِذْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَونَ يَسُومُونَكُمْ سُوَءَ الْعَذَابِ يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءكُمْ وَفِي ذَلِكُم بَلاء مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ
“Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûe’l- azâb(azâbi), yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min RABBikum azîm (azîmun).: Ve sizi kötü azâba maruz bırakan Firavun âilesinden kurtarmıştık. Oğullarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlar. Ve bunda RABBinizden büyük bir imtihan var.” (A’râf 7/141)
Ve iz enceynâkum min âli fir’avne.. Biz size necât vermedik mi, kurtuluş vermedik mi, kurtarmadık mı Âli Firavundan Firavun ve âilesinden sizi kurtarmadık mı, necât vermedik mi. Sizi kurtardık..
yesûmûnekum sûe’l- azâb.. Onlar sizi kötü azâblara ağır işkencelere maruz bırakıyorlardı, zorluyorlardı..
yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum.. Oğullarınızı öldürüyor kızlarınızı sağ bırakıyorlardı, hay bırakıyorlardı kadınlarınızı da hay bırakıyorlardı..
ve fî zâlikum belâun min RABBikum azîm.. Bu ise sizin başınıza, size yaşatılmıştır. Büyük bir İmtihÂN azâbıdır siz bundan bir ders çıkarmanız mutlaka gerekirdi. Böyle ağır bir azâb geçirmişiniz. ne gibi?. ALLAH korusun şu ÂNda Irak'ta Suriye'de ne yapıyorlar öldürüyorlar birbirlerini binlerce milyonlarca öldürüyorlar kim onlar?. Onlar ikiside “ALLAHu Ekber!.” diye birbirini öldürüyorlar ne yapıyor Amerika, tonlarca silâh götürüp birine diyor siyonizmin gereği o dur ki.: “Ben sizi kırdıracağım nerde silâh var önce satacağım, bütün elindeki paraları alacağım, ondan sonra o silâhları kendilerine yok ettireceğim, etmezlerse ben gelip yok edeceğim!” En büyük silâhı satan Fransa idi hatta, o Kaddafi denilen beyinsiz gidip orada çadır felân kurmuştu güyâ tören felân yapmıştı ama ilk bombalayan kim oldu silâhların yerini bildiği için İsrâil’e karşı kullanacak diye Libya’da bütün ben bir adamı arıyorum diye bütün ülkedeki tüm silâh depolarını yerle bir ettiler. Şimdi yine satıyorlar parça parça böldüler.: “Sağa sen sat, sola ben satayım!.” Kim? Kim olacak düşman düşmandır işte düşmanlar böyle bir İmtihÂNdan geçtiği halde ayıkmamıştır İslâm Milleti.. Haa Yahudiler ayıkmış mı hayır Yahudilerde ayıkmamış neden?. Defâlarca yerle bir edildiler yok edildiler, tarihten silindiler onlara en büyük yardımı yok ettiksen sonraki yardımları iki kere bir İspanya’dan dönüşte bir ikinci Dünyâ Savaşından sonra ki Hannover felân matematikçi felân bizim Hocalarımızın Hocasıydı, İkinci Cihân savaşından sonra Türkiye'ye gelip İstanbul Teknik Üniversitesinde dersler verdiler. Kim?. Berlin Üniversitesindeki kaçan Yahudi Hocalar Türkiyeye sığınıp Hocalık yaptılar ve burada mal mülk sâhibi oldular buradakilerin de yardımıyla Türk Ticâretin şu ÂNda yarısı onların elinde.. İşte böyle bir acı bir zaman geçirdi İslâm Milleti..
142. Âyette ALLAHu zü’L-CELÂL;
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلاَ تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ
“Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu RABBihî erbaîne leyleh (leyleten), ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîle’l- mufsidîn (mufsidîne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'a otuz gece vaad ettik ve onu on ile tamamladık. Böylece onun RABBinin kararlaştırdığı zaman, kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ (aleyhisselâm), kardeşi Harûn'a şöyle dedi: “Kavmimde bana halef ol (benim yerime geç) ve ıslâh et ve müfsidlerin (fesad çıkaranların) yoluna tâbî olma.” (A’râf 7/142)
Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu RABBihî erbaîne leyleh.. Ne buyuruyor Mûsâ aleyhisselâm için Mûsâ 30 gece vahyettik Mûsâ ile 30 gece TûR’da i’tikâf ile kalmaya vaadettik BİZ BİR-İZ olmaya yâni 30 gece Mûsâya vaad ettik ve onu biz on ile tamamladık. Mûsâ ben değil biz tamamladık ve tamamladık on ile tamamladık 30 gece vaad ettik amma bir on ekledik 40 oldu. yâni fetemme.. tam ettik mikatü RABBihi böylece RABBiyin mikatı.. Mikat nedir? Zaman ve yer olarak bir hususta anlaşmadır.
Buradan Teleferik’de buluşalım Ahmed Çakır Cân!” dedin mi orada buluşursun, ULU Câmide buluşalım ne zaman buluşalım ULU Câmi de saat 5 de zaman ve yer olarak belirlersin onu mikattır o anlaşılmıştır.. Bunu ona tamamladık böylece RABBısıyla olan anlaşmasını bir olmayı RABBının kararlaştırdığı onun RABBının bir olmayı 40 geceye tamamlandı.. yâni Mûsâ aleyhisselâm RABBısıyla olan mikatını..
ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîle’l- mufsidîn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm bunun olacağını kendi biliyor ya 30 gün orada kalacak üstelik bir on gün ekledi üstüne her ne olduysa o on günde oldu ayrıca.: “Ben otuz gün yoğum döneceğim!” dedi fakat son on günde gitti gelmiyor artık hemen kavmi başladılar.: “Bizim beğendimiğimiz ilâhı bulmayı gitti o unuttuydu da!.” felân feşmekân bir takım şeyler dönmeye başladı ne diyor giderken kardeşi Harûn aleyhisselâma.: “Ey Harûn kardeşim sen benim yerime halife olup, sen benim yerime vekîl olup, onları islah et!. Ama onlar fesad çıkarırlarsa, bunların içinde fesad çıkaranlar olursa sakın onların yoluna uyma sen bizim yolumuza yâni Tevrattaki ALLAH’ın YoLuna uy, benim yerime vekîl ol!.” ve kendi gitti Mûsâ aleyhisselâm TûR’a. Herkesin bir TûR’u vardır herkesin KALBi vardır. Herkesin Firavun’u herkesin Mûsâsı Harûnu vardır. Kendi içimizdeki özellikleri ve güzellikleri zaman içinde yaşarız, herkes yaşar, Kâinât da yaşar, toplum da yaşar!.
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
09.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
Yâ Erhamerrahîmin olan RABBımız bizi affet bağışla, merhamet et rahmet, et ateşin azâbından koru!. Hangi ateşin azâbından korusun?. Şimdi şu ÂNdaki ateşin azâbından korusun!. Şimdi şu ÂNdaki ateş ne ateşi ki!. Herkes maşALLAH müslümân herkes öyle gözüküyor müslümân, öbürlerine bir şey diyemiyoruz herkes kendi tercihlerini kullanıyor!. Ama mâdem ki Mûsâ aleyhisselâm’dan bahsediyor A’râf Sûresi 140 âyet.. 138 den başladım ben nedir buradaki hikâye neyi anlatıyor Mûsâ aleyhisselâm kavmini maddî mânevî zulümden kurtarıp çocuklarını öldürüyor kadınlarını alıyorlar evlâdlarını. Onları kendi dinlerinin dışında yâni Firavun Dinine tâbi tutuyorlar!. Tıpkı şu ÂNda Almanya da veya batıda yaptıkları gibi Türk çocuklarını toplayıp Hristiyan çocukları gibi.. Kendileri doğurmuyorlar, doğuramıyorlar. Artık evlilik değerini kaybetmiş. Onları elinden alıp yetiştiriyorlar onlar da öyle yapıyorlar kadınları.. Öyle emrediyor erkeklerini öldürün kadınlarını çocuklarını kadınlarını alın hanımı kadın olarak kullanın çocuklarını de kendi dininizde yetiştirin diye yapıyorlar..
Ee şimdi buna pek ihtiyaç kalmadı çünkü toplum ele geçtiği için içten ele geçtiği için kendileri zâten onlar gibi yetiştiriliyor .Yâni Hristiyan’a versen.: “Bunu Hristiyan yap!” desen ya da.: “Dinsiz yap!." desen ya da.: “Ne idiğü belirsiz yap!.” desen aynen yetiştiriyor. Çünkü geleceği düşünmüyor! Onlar için gelecek sâdece bir zıkım var PARA denilen zıkım bir PUT var o putu bulursa meseleyi halletmiş gözüküyor!.
Ama biz Kur’ÂN-ı Kerîm’i okurken ne diye okuyoruz bir masal kitabı olmadığı halde acaba ne olmuş bize?!. Ne olacak ALLAH, KÜLLî ŞEYy’i yaratan ALLAH Kelâmullah’ında da anlatmaktadır işte burada bunları yaşamaktayız!.
ALLAHu zü’L-CELÂL 138. Âyette buyurur ki;
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
“Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn (techelûne).: Ve İsrâiloğullarını denizden geçirdik kendilerinin olan (yalnız onlara ait) putlara devamlı tapan bir kavimle karşılaştılar. Şöyle dediler.: “Ey Mûsâ! Onların ilâhları gibi bize de ilâh yap.” Mûsâ (aleyhisselâm).: “Muhakkak ki siz, câhillik eden bir kavimsiniz.” dedi.” (A’râf 7/138)
Ve câveznâ bi benî israîle’l- bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’a’l- lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun.. İsrâil oğulları denizden geçirdik yâni bir kurtuluşa çıktılar kimle karşılaştılar karşıya geçince o halk baktılar ki orada bir din yaratmışlar ama diyorlar ki bu put şimdiki Yahudiler gibi aynen sâdece bize mahsus başka kimse buna tapamaz ve bizim kadar da üstün olamaz!. Ona devâmlı tapıyorlar böyle bir kavimle karşılaştılar İsrâil oğulları sıkıntıları geçtiği için.: “Ey Mûsâ onların ilâhları gibi bir ilâh yap sende onların ilâhı gibi bir ilâh yap şöyle önümüze alalım işte bu taştan kayadan tahtadan bir ilâh yap da bizde diyelim ki.: İşte bu bizim ilâhımız!.” diyelim felân yâni “bir görelim o ilâhı bi ama paradan yap, ama çoluk çocuktan yap, neyden yapacaksan yap bir şey yap da böyle bilinmeyen bir RABBa tapmayalım!” dediler.
kâle innekum kavmun techelûn.. Mûsâ aleyhisselâm da onlara ne diyor “şüphesiz olan şu ki siz çok câhil bir kavimsiniz, daha dün başınıza gelmedik kalmadı karşıya geçince orada bir şey gördünüz biz de onlara benzeleyim!” dediniz!.
Mâdem ki olsun, İsrâilin olsun, Bâtının olsun, bizim Türklüğümüz İslâmlığımız ALLAH’ımız Kitabımız ne emrederse etsin bırak onları onlar gibi yapalım, her şey serbest olsun! hürriyet var gelen gelsin!. Bakalım nereye gidiyor ama şu var Dedeler ve Babalar bu yangını görüyor çocuğunu kurtarmaya çalışıyor amma çocuk palazlanmış illâ ateşe uçuyor ya da kaçıyor!. Böyle bir tehlikenin içinde İslâm Âlemi şu ÂNda bu daha büyük boyutlara geldiği zaman ise daha ağır cezâlar ödüyor Dünyanın pek çok köşesinde sekiz köşesinde nerdeyse ya da daha çok köşesinde yangın yanmakta evlerde yüreklerde İslâm Âlemi cayır cayır yanmakta!. Birbirini “ALLAH!” diye kandırmakta Şeytânın Kulları, ALLAH’ın Kulları değil!
İşte böyle bir kavimle karşılaşıyorlar kendilerine bazı şeyleri put edinmiş parayı ben bu gün için parayı görüyorum en büyük şeyleri parayı ver onun kaç olduğunu söyle bir bedeli vardır muhakkak on bin de yüz bin ver satacaktır yâni!. çünkü satıcı asla onun bir değeri kalmamıştır artık yâni öyle alnıyın çatındaki kurşunda “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” yazmıyor, yazmıyor!.
Bu dediğim doğrudur, Kıbrıs Harekatına giden o zaman Yarbaydı sonra Albay oldu oraya giden Komutan yâni Siirtteki Komando Taburunun Komutanı.. Ben onların inşaatını yaptırmıştım İstihkam asteğmeniydim tanıyordum yâni Bekir Sıtkı diye bir Komutan, Kıbrıs Harekatında kafayı yemişti ve Niğde Askerlik Şubesine geri göreve çekmişlerdi kafayı sıyırdığı için.. Onlara demiş “yahu bize şu çimento mimento lâzım!” felân.. Bizim DSİ görevlisi de.: “Yok Baş Mühendise soralım kim Baş Mühendis Latîf Yıldız!.” “Latîf Yıldız mı, o ufacık bacaksız mı? Ulan çağırın o bacaksızı, ben onun CÂNına yanarım!.” demiş. “Böyle diyor adam sana !.” dediler. “kim?”
“Bekir Sıtkı Albay!” “valla o dedim her şeyi söyler daha iyiki başka şey söylememiş yapar dediğini yâni derhâl ne istiyorsa götürün yapın ben geliyorum!.” dedik.
Gelince sohbet ediyoruz böyle beni çok seven bir adamdı dürüsttü zâten ve.: “Komutanım, bizim askerlerden bazılarını Kıbrısta siz vurmuşunuz doğru mu?” dedim. Bir fırladı yerinden.: “Ulan askerlik yaptın! Cephede sırtını dönen anam anam diye kaçan, İzmirin şuranın buranın sıpalarını ne yaparsın sen, sırtından vurursun öbürleri kaçmasın diye çünkü çözülür hepsi kaçar anam anam diye kaçıyorsa cepheden kaçıyorsa çeker vururlur ki öbürleri kaçmasın!.” diye çünkü savaş öyledir..
İşte Mûsâ aleyhisselâm, onları zulümden kurtardı gözlerinin önünde Denizden geçirdi her şeyi gösterdi bütün bu güzellikleri gösterdi inanmaları gerekirdi değil mi? Ama inanmadılar neden çünkü bozukluk vardı işlerinde bozukluk vardı yapılarında hâlâ var yâni ALLAH onları deneme aracı yaratmış hâşâ!. Şeytân gibi deneme aracı ya da, domuz gibi bir deneme aracı!.. Kötü değil ama işi kötü bir deneme aracı ateş gibi bir deneme aracı böyle şey yâni!.
إِنَّ هَؤُلاء مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Muhakkak ki; bunlar onların içinde bulundukları şey (dîn sebebiyle) helâk olmuştur. Ve yapmış oldukları şey bâtıldır (boştur).” (A’râf 7/139)
İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm kavmine ey kavmim diyor şüphesiz ki onlar varya onlar bir toplumdu onlar helâk olmayı kendileri bizzât istemişler yetiştirmişler kendi başlarına kendi çoraplarını örmüşlerdir nereye örmüşler içinde bulundukları şeyle dinleri sebebiyle başlarına çorap örmüşlerdir, helâk olmuşlardır ve onların yaptıkları şey sâdece ve sâdece bâtıl olan din görüntüsü altındaki sapıklıklarıdır öyle bir din yok yâni var mı var mı yok hangi din Tevratta böyle bir şey yok ki bunlar bâtıl kendileri yaratmışlar
140. âyette bize böyle bunlar gibi hoşumuza giden yarayışlı bir din bul yâni diyorlar. O da diyor ki yâni ben kafamdan din mi uydurayım size sizin şeylerinize göre böyle oturupda çay kahve içeceğiniz sen bizim RABBımızsın tamam haah!.
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
“Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen ve huve faddalekum ale'l- âlemîn (âlemîne).: “O, sizi âlemlere üstün kılmışken, size ALLAH'tan başka bir ilâh mı isteyeyim?” dedi.” (A’râf 7/140)
Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen.. Size ALLAH’tan başka bir ALLAH mı ALLAH’tan başka bir ilâh mı isteyim dileyim, azgınlık yapmanız için size yeni bir ilâh mı bulayım ben, ALLAH’a azgınlık yapın diye ALLAH’tan başka ilâh mı bulayım ki,
ve huve faddalekum alel âlemin.. O ALLAH, O zü’l-CeLÂL âlemlerde sizi faziletli kıldı, zulümlerden kurtardı kerâmetlerle mu’cizelerle çok inanacak güzelliklerle çok başka insânlara olmayan güzellikleri size sergilemişken şimdi Peygamber olarak elimde kitabım varken, ALLAH bunları buyuruyor derken!. Siz yok bunlarınki gibi put bul!. yâni bize yeni bir Tanrı bul!.
ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki ;
İşte Mûsâ aleyhisselâm, onları zulümden kurtardı gözlerinin önünde Denizden geçirdi her şeyi gösterdi bütün bu güzellikleri gösterdi inanmaları gerekirdi değil mi? Ama inanmadılar neden çünkü bozukluk vardı işlerinde bozukluk vardı yapılarında hâlâ var yâni ALLAH onları deneme aracı yaratmış hâşâ!. Şeytân gibi deneme aracı ya da, domuz gibi bir deneme aracı!.. Kötü değil ama işi kötü bir deneme aracı ateş gibi bir deneme aracı böyle şey yâni!.
إِنَّ هَؤُلاء مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Muhakkak ki; bunlar onların içinde bulundukları şey (dîn sebebiyle) helâk olmuştur. Ve yapmış oldukları şey bâtıldır (boştur).” (A’râf 7/139)
İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm kavmine ey kavmim diyor şüphesiz ki onlar varya onlar bir toplumdu onlar helâk olmayı kendileri bizzât istemişler yetiştirmişler kendi başlarına kendi çoraplarını örmüşlerdir nereye örmüşler içinde bulundukları şeyle dinleri sebebiyle başlarına çorap örmüşlerdir, helâk olmuşlardır ve onların yaptıkları şey sâdece ve sâdece bâtıl olan din görüntüsü altındaki sapıklıklarıdır öyle bir din yok yâni var mı var mı yok hangi din Tevrat'ta böyle bir şey yok ki bunlar bâtıl kendileri yaratmışlar
140. âyette bize böyle bunlar gibi hoşumuza giden yarayışlı bir din bul yâni diyorlar. O da diyor ki yâni ben kafamdan din mi uydurayım size sizin şeylerinize göre böyle oturupda çay kahve içeceğiniz sen bizim RABBımızsın tamam haah!.
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
“Kâle e gayrallâhi ebkîkum ilâhen ve huve faddalekum ale'l- âlemîn (âlemîne).: “O, sizi âlemlere üstün kılmışken, size ALLAH'tan başka bir ilâh mı isteyeyim?” dedi.” (A’râf 7/140)
Kâle e gayrallâhi ebkîkum ilâhen.. Size ALLAH’tan başka bir ALLAH mı ALLAH’tan başka bir ilâh mı isteyim dileyim, azgınlık yapmanız için size yeni bir ilâh mı bulayım ben, ALLAH’a azgınlık yapın diye ALLAH’tan başka ilâh mı bulayım ki,
ve huve faddalekum alel âlemin. O ALLAH, O zü’l-CeLÂL âlemlerde sizi faziletli kıldı, zulümlerden kurtardı kerâmetlerle mu’cizelerle çok inanacak güzelliklerle çok başka insânlara olmayan güzellikleri size sergilemişken şimdi Peygamber olarak elimde kitabım varken, ALLAH bunları buyuruyor derken!. Siz yok bunlarınki gibi put bul!. yâni bize yeni bir Tanrı bul!.
ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki ;
وَإِذْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَونَ يَسُومُونَكُمْ سُوَءَ الْعَذَابِ يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءكُمْ وَفِي ذَلِكُم بَلاء مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ
“Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûe’l- azâb(azâbi), yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min RABBikum azîm (azîmun).: Ve sizi kötü azâba maruz bırakan Firavun âilesinden kurtarmıştık. Oğullarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlar. Ve bunda RABBinizden büyük bir imtihan var.” (A’râf 7/141)
Ve iz enceynâkum min âli fir’avne.. Biz size necât vermedik mi, kurtuluş vermedik mi, kurtarmadık mı Âli Firavundan Firavun ve âilesinden sizi kurtarmadık mı, necât vermedik mi. Sizi kurtardık..
yesûmûnekum sûe’l- azâb.. Onlar sizi kötü azâblara ağır işkencelere maruz bırakıyorlardı, zorluyorlardı..
yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum.. Oğullarınızı öldürüyor kızlarınızı sağ bırakıyorlardı, hay bırakıyorlardı kadınlarınızı da hay bırakıyorlardı..
ve fî zâlikum belâun min RABBikum azîm.. Bu ise sizin başınıza, size yaşatılmıştır. Büyük bir İmtihÂN azâbıdır siz bundan bir ders çıkarmanız mutlaka gerekirdi. Böyle ağır bir azâb geçirmişiniz. ne gibi?. ALLAH korusun şu ÂNda Irak'ta Suriye'de ne yapıyorlar öldürüyorlar birbirlerini binlerce milyonlarca öldürüyorlar kim onlar?. Onlar ikiside “ALLAHu Ekber!.” diye birbirini öldürüyorlar ne yapıyor Amerika, tonlarca silâh götürüp birine diyor siyonizmin gereği o dur ki.: “Ben sizi kırdıracağım nerde silâh var önce satacağım, bütün elindeki paraları alacağım, ondan sonra o silâhları kendilerine yok ettireceğim, etmezlerse ben gelip yok edeceğim!” En büyük silâhı satan Fransa idi hatta, o Kaddafi denilen beyinsiz gidip orada çadır felân kurmuştu güyâ tören felân yapmıştı ama ilk bombalayan kim oldu silâhların yerini bildiği için İsrâil’e karşı kullanacak diye Libya’da bütün ben bir adamı arıyorum diye bütün ülkedeki tüm silâh depolarını yerle bir ettiler. Şimdi yine satıyorlar parça parça böldüler.: “Sağa sen sat, sola ben satayım!.” Kim? Kim olacak düşman düşmandır işte düşmanlar böyle bir İmtihÂNdan geçtiği halde ayıkmamıştır İslâm Milleti.. Haa Yahudiler ayıkmış mı hayır Yahudilerde ayıkmamış neden?. Defâlarca yerle bir edildiler yok edildiler, tarihten silindiler onlara en büyük yardımı yok ettiksen sonraki yardımları iki kere bir İspanya’dan dönüşte bir ikinci Dünyâ Savaşından sonra ki Hannover felân matematikçi felân bizim Hocalarımızın Hocasıydı, İkinci Cihân savaşından sonra Türkiye'ye gelip İstanbul Teknik Üniversitesinde dersler verdiler. Kim?. Berlin Üniversitesindeki kaçan Yahudi Hocalar Türkiyeye sığınıp Hocalık yaptılar ve burada mal mülk sâhibi oldular buradakilerin de yardımıyla Türk Ticâretin şu ÂNda yarısı onların elinde.. İşte böyle bir acı bir zaman geçirdi İslâm Milleti..
142. Âyette ALLAHu zü’L-CELÂL;
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلاَ تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ
“Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu RABBihî erbaîne leyleh (leyleten), ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîle’l- mufsidîn (mufsidîne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'a otuz gece vaad ettik ve onu on ile tamamladık. Böylece onun RABBinin kararlaştırdığı zaman, kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ (aleyhisselâm), kardeşi Harûn'a şöyle dedi: “Kavmimde bana halef ol (benim yerime geç) ve ıslâh et ve müfsidlerin (fesad çıkaranların) yoluna tâbî olma.” (A’râf 7/142)
Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu RABBihî erbaîne leyleh.. Ne buyuruyor Mûsâ aleyhisselâm için Mûsâ 30 gece vahyettik Mûsâ ile 30 gece TûR’da i’tikâf ile kalmaya vaadettik BİZ BİR-İZ olmaya yâni 30 gece Mûsâya vaad ettik ve onu biz on ile tamamladık. Mûsâ ben değil biz tamamladık ve tamamladık on ile tamamladık 30 gece vaad ettik amma bir on ekledik 40 oldu. yâni fetemme.. tam ettik mikatü RABBihi böylece RABBiyin mikatı.. Mikat nedir? Zaman ve yer olarak bir hususta anlaşmadır.
Buradan "Teleferik’de buluşalım Ahmed Çakır Cân!” dedin mi orada buluşursun, ULU Câmide buluşalım ne zaman buluşalım ULU Câmi de saat 5 de zaman ve yer olarak belirlersin onu mikattır o anlaşılmıştır.. Bunu ona tamamladık böylece RABBısıyla olan anlaşmasını bir olmayı RABBının kararlaştırdığı onun RABBının bir olmayı 40 geceye tamamlandı.. yâni Mûsâ aleyhisselâm RABBısıyla olan mikatını..
ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîle’l- mufsidîn.. Ne diyor Mûsâ aleyhisselâm bunun olacağını kendi biliyor ya 30 gün orada kalacak üstelik bir on gün ekledi üstüne her ne olduysa o on günde oldu ayrıca.: “Ben otuz gün yoğum döneceğim!” dedi fakat son on günde gitti gelmiyor artık hemen kavmi başladılar.: “Bizim beğendimiğimiz ilâhı bulmayı gitti o unuttuydu da!.” felân feşmekân bir takım şeyler dönmeye başladı ne diyor giderken kardeşi Harûn aleyhisselâma.: “Ey Harûn kardeşim sen benim yerime halife olup, sen benim yerime vekîl olup, onları islah et!. Ama onlar fesad çıkarırlarsa, bunların içinde fesad çıkaranlar olursa sakın onların yoluna uyma sen bizim yolumuza yâni Tevrattaki ALLAH’ın YoLuna uy, benim yerime vekîl ol!.” ve kendi gitti Mûsâ aleyhisselâm TûR’a. Herkesin bir TûR’u vardır herkesin KALBi vardır. Herkesin Firavun’u herkesin Mûsâsı Harûnu vardır. Kendi içimizdeki özellikleri ve güzellikleri zaman içinde yaşarız, herkes yaşar, Kâinât da yaşar, toplum da yaşar!.
وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu RABBuhu kâle RABBi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle len terânî ve lâkininzur ile’l- cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn (mu’minîne).: Mûsâ (aleyhisselâm), tayin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince, RABBi onunla konuştu. (Mûsâ aleyhisselâm) şöyle dedi.: “RABBim, bana (Kendini) göster, SANA bakayım.” (ALLAHû TeALÂ).: “BENİ asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabillirse); o zaman sen, BENİ görürsün.” buyurdu. RABBi, dağa tecelli ettiği zaman onu paramparça etti. Mûsâ (aleyhisselâm), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman.: “Sen SubhÂN'sın (SENİ tenzih ederim). SANA tövbe ederim. Ben, mü'minlerin ilkiyim.” dedi.” (A’râf 7/143)
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu RABBuhu kâle RABBi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle len terânî ve lâkininzur ile’l- cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî.: Ne zaman ki Mûsâ mikatımıza geldi zaman ve yer olarak o zamanda o yere geldi ve RABBısı ona kelâm etti konuştu. RABBısı onunla konuştu. Ama Mûsâ aleyhisselâm sesi duyuyor tâbi ama göremiyor dedi ki.: “RABBım bana görün ben sana bir nazar edeyim!” dedi. Yâni.: “Sesini duyuyorum ama göremiyorum bana kendini göster!” diyor. “SANA bir bakayım, nazar edeyim!” diyor. ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor.: "BENi asla göremezsin ve lâkin ancak şu dağa bak nazar et, eğer o yerinde istikrârlı durabillirse, o da yerinde kararlı bir şekilde durabillirse..”
"TûR Dağı kendi yerinde durursa işte o zaman, BENİ görürsün!.” tamam mı?. tamam!.
fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn.: Ne zaman ki Dağa tecellî edince, onu bir ÂN’da Dağı paramparça toz toprak oluverdi hiçbir zerre rezonâns oldu yâni dekkan yaptı yâni yerle bir etti, toztoprak yaptı, onu dekkan kıldı yâni param parça etti. hâni gâib Türküsü vardı ya rezorâns geliyor da berhava oluyor.. püüff!.
fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn.: ve harra Mûsâ saika Mûsâ çenesinin üzerine harra kızgın bir sacın üzerine atılan bir avuç su gibi dekka oldu yâni şey oldu saikan baygın halde böyle mahvolmuş bir halde yığıldı kaldı. yâni evet saikan baygın halde Mûsâ yerde buldu kendini yere düştü yâni..felemma efâka ne zaman ki ufuk buldu ayıldı yâni şöyle kendine geldiğinde ne dedi kale dedi ki “Subhâneke ey RABBım sen SubhÂNsın sana tevbe ettim, ediyorum, ederim ben mü’minlerin ilkiyim!” dedi. Bu şekilde görüp de SENİ bu hallerini fiilen yaşayıp da daha bir şey söyleyecek bir şey yok bu hallerin ilki benim.. mümkün değil bir başkasının götürüp de TÛR’a aynı şeyi yaşatamazsın yâni..
Ben de onun için diyorum şundan diyorum her insânın bir gelişmesi vardır ekilmiş bir tohumun saksıdaki bir çok evreleri vardır patlama çatlama beklersin değil mi?. Bir açılacak ondan sonra bakılacak çiçek açacak meyve verecek. Yâni çocuk doğuyor Ahmedin Çocuğu’nu görüyorsun değil mi?.
Haa bir şey yok bekle biraz gerekenleri yap, yap ki olacak. İnsânlar da böyledir, kendi içlerindeki imânları da böyledir. Acı olan şudur ki, insânlar çocuklarının midelerine verdiği önem kadar kalblerine vermediği için hayvandan aşağı yetiştirdiği için başlarına bu çoraplar örülmektedir. Halbuki insân çifttir, Maddî İnsân Mânevî İnsân midesine haramı sokarken kalbine de yalanı sokerken ikisini de öldürmektedir ve hayvandan aşağı beslemektedir ama insândan aşağıya indirecek, halbuki melekten yukarı çıkartacakken. yâni kalbindeki Tevhid Tohumu ya çürüyecektir ya da kör kalacaktır !. Başka bir bahar bekleyecektir, bir yağmur bekleyecektir ola ki bir ALLAH Dostu şöyle bir tükürür, bir şey yapar diye zamanla Kader.. ALLAH hayırlar versin böyle kalınca Mûsâ aleyhisselâm RABBu’l- ÂLemîn ne buyuruyor.:
قَالَ يَا مُوسَى إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالاَتِي وَبِكَلاَمِي فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُن مِّنَ الشَّاكِرِينَ
“Kâle yâ mûsâ innîstafeytuke ale’n- nâsi bi risâlâtî ve bi kelâmî fe huz mâ âteytuke ve kun mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: (ALLAHû TeALÂ) şöyle buyurdu.: “Ey Mûsâ! Muhakkak ki; BEN, Risâletimle ve Kelâmımla seni insanların üzerine seçtim. Artık sana verdiğim şeyleri al. Ve şükredenlerden ol.” (A’râf 7/144)
Kâle yâ mûsâ innîstafeytuke ale’n- nâsi bi risâlâtî.. Yâ Mûsâ muhakkak ki ben seni resûl yapmakla seçtim seçtim, eledim de seni bıraktım Mustafâ yaptım, seni seçtim ama bu seçmede sellekte etmek var “gel kardeşim seni seçtim” değil denemelerden geçiyor Mûsâ aleyhisselâm’ın başından geçenler, adam öldürmek dahil hiçbir insânın hiçbir Peygamberin başandan geçmiş değil gelişi bir âlemdir anasından doğar doğmaz sepetin içinde Nil Denizine salınmıştır. Anası babası kim olmuştur Firavun olmuştur ve belli bir yaşa gelmiştir ALLAHu zü’L-CELÂL demiştir ki.: “Git Firavuna düşman ol, birine sâhib çıkmaya kalkışmış.: “bu benim akrabamdır tanıdığımdır oğlumdur kızımdır.” diye ama bu Şeytân olduğu için karşıdaki de çarpınca gidiyor sen var ya sen “dünde bir adam öldürmüştüm” Halbuki onun yüzünden hâin olduğu için kaçmak zorunda kalıyor vatanından yurdundan efendim öyle oluyor böyle oluyor bütün bu şeyler Mûsâ aleyhisselâm’ın yaşadıklarıdır. insânlar içinde sâdece seni seçtik neyle?.
ale’n- nâsi bi risâlâtî ve bi kelâmî fe huz mâ âteytuke ve kun mine’ş- şâkirîn.. “Risâletinle, Resûlluk vererek kelâmımla Tevrat verdim sana” diyor. Peygamberlik verdim insânlardan üstün yaptım seçtim. sen şimdi iyi yakala, tut al, sana verdiklirimi. Ne verdi?. Söylüyor Risâletimi verdim, kelâmımı verdim. Rasûlullah Kelâmullah bu bizim orada Rasûlullah Mûsâ aleyhisselâmdı Kelâmullah bozulmamış Tevrattı, İsâ aleyhisselâm geldiğinde Rasûlullah dediğimiz kimdi?. İsâ aleyhisselâmdı Kelâmullah dediğimiz İncildi ortada..
Ne bileyim ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince böyle olmuş iyi tut diyor sana verdiklerimizi.. sen şekere ol Rububîyyet Kevnîyyetinin Şâhidi ol!. Şimdi şu ÂNda her şeyi yapanın ALLAH olduğunu anla ve her şeyin ALLAH NûRu olduğunu bil!. Üç günlük rRyâ Dünyâsında karanlıklarla uğraşma!. Bunlar geçer giderler mezâr taşlarına yazarlar “felân oğlu felân” nerde yaşadıysa, işte öyle bir gürültü geçti yâni hayal gibi bir şey geçti!. Ne vardı bu şeyde?.
وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الأَلْوَاحِ مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْعِظَةً وَتَفْصِيلاً لِّكُلِّ شَيْءٍ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُواْ بِأَحْسَنِهَا سَأُرِيكُمْ دَارَ الْفَاسِقِينَ
“Ve ketebnâ lehu fîl elvâhı min kulli şey’in mev’ızaten ve tafsîlen li kulli şey’in fe huzhâ bi kuvvetin ve’mur kavmeke ye’huzû bi ahsenihâ seurîkum dârel fâsikîn (fâsikîne).: Ve BİZ, ona (Hz. Mûsâ'ya) levhalarda herşeyden vaaz ederek (öğüt vererek) ve herşeyi tafsil ederek (kesin hükümle ayrı ayrı açıklayarak) yazdık. Artık onu kuvvetlice tut ve kavmine emret. Onu, en güzel şekilde alsınlar (uygulasınlar). Yakında size fâsıklar yurdunu göstereceğim.” (A’râf 7/145)
Ve ketebnâ lehu fîl elvâhı min kulli şey’in mev’ızaten ve tafsîlen li kulli şey’in.. biz ya biz varya o Kitaba, Mûsâ aleyhisselâm’ın elindeki levhâlârın içine min KÜLLî ŞEYy’in vaazlar yazdık öğütler yazdık açık açık tafsil ettik ayrı ayrı fasıl fasıl onlayacak şekilde Kur’ÂN-ı Kerîm gibi yâni şöyle yapmayın şöyle olur böyle yapmayın böyle olur ALLAHu zü’L-CELÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm’de ne diyor parça parça olmayın ALLAH belânızı indirir tepenizden diyor değil mi ne diyor o şeyin Arabistanın başındaki.: “Benim ilâhım Koyboy!” diyor diyor mu? diyor evet diyor ne diyor birleşik Arap Emirliklerinin başındaki o zibidi.. Ona Erdoğan çok güzel cevâb verdi.: “Benim dedem orada kuttul amarede şehîd olurken senin Deden ingilizlerin yanındaydı!.” cevâb veremedi bak nerdeydi senin deden çünkü oradaydı ne garib şey nerden nereye geçiyor dikkat ediyor musunuz her şeyi anlatıyor böyle böyle olur diyor ne olur ne olacak işte ne bileyim ben Arabistan Kâfiri.. Rahmetli Siirtli Hocam öyle derdi.. Fetoş’a.: “Fetoş Kâfiri Münâfık!” derdi. Bir de Arap Kralına.: “Kâfirler!” diye hitap ederdi. Bir de Yaşar Nuriye.: “Yaşamaz olasıca!” derdi hadislere karşı geldiği için ve oyuncak olduğu için, inanmayan insânların elinde ve de doğruydu yâni yanlıştı çünkü dolmuşa binmişti kimin dolmuşuna bindiğini bilmeden..
Ben kendi kulaklarımla DUYdum onun İskender vıttırı zıttırıyla konuşurken showda kulaklarımla DUYdum.: “Hiçbir hadise inanmıyorum! Hadis tanımıyorum İmâmı Azam felân da tanımıyorum şunu da tanımıyorum ben Kur’ÂN’dan başka bir şey tanımıyorum!” dediğini DUYdum DUYdum da şunu demek istiyorum yanlıştı yalnız şimdi geçti gitti öbür tarafa.: “gel bakıyım buraya öyle mi dedin?”
Bu Arap Kralları başındaki kâfirler ne yapıyorlar oraya bu silâhları kime satıyorlar İsrâile karşı mı yoo isrâile karşı değil kime İrana karşı olduğunu söylüyor değil mi. İrana karşı bütün en son model silâhlarla donattılar sonra gittiler hiçbir tüfek atılmadan tümünü yok ettiler, eski eserler çaldılar altınları öteyi böteyi toplayıp tası darağı Kovboylar aldı gitti halbuki 8 sene savaşmışlardı niçin biz oradan geçtiğimiz senelerde 1985 lerde 1989 larda İran Irak Savaşı vardı, cepheden dönenleri görüyorduk bunlar savaştan geliyorlar diye damburtu dumburtu çalıyorlardı. Rastgele insânlar asker masker değil ne kadar acı günler geçirdi İslâm Âlemi geçiriyor işte böyle yok edilir bir millet.. İslâm Milletinden bahsediyorum ALLAHu zü’L-CELÂL fasıl fasıl her şeyi tahsil ederek böyle yapmayın böyle olur böyle yapmayın böyle olur li KÜLLî ŞEYy her şey bir şeyi tek tek fasıl fasıl ayırarak bak böyle anlattık diyor…
fe huzhâ bi kuvvetin ve’mur kavmeke ye’huzû bi ahsenihâ seurîkum dârel fâsikîn.. buna sıkı sıkı tutun kuvvetle tutun.. Bunun Kavmine de emret kim Mûsâ aleyhisselâma inanayırsa ve ALLAH’a Tevrata inanıyorsa Kitabullaha inanıyorsa böyle yapacaksınız de emret yâni ne yapsın kavmi.. alsınlar iki elleriyle birlikte yakalasınlar en güzel hüsnle kabulle doğrulukla hayırla en güzel bir şekilde ahsen bir şekilde hüsn bir şekilde alsınlar.. fâsıklar diyârını yakında göstereceğim diyor ALLAHu zü’L-CELÂL ama âyetle buyuruyor göreceksiniz yakında fâsıkı göreceksiniz fâsık ne demek fâsık ne idiğü belirsiz heriftir yâni itibar edilmeyen fsktır yâni netice onu demek istiyorum haddine tecâvüz eder günah hakka tâbi olmaz günaha kılıf bulur ALLAH’ın Emirlerine isyan eder kendisi saptığı için başkalarının sapması için gücünü kullanır
Yâni fıska sokar şeriatı hakk ve hakikatı fıska sokar eğlenceye alır buna kılıflar bulur efendim ben aslında çok iyi bir müslümânım ama bu dışardaki müslümânlara kızdığım için..
Ee ben fâsıklık yapıyorum ALLAH’a ve Rasûlullah’a karşı iki yüzlü davranıyorum ben aslında onları seviyorum namazda kılıyorum ama bunlardan dolayı.. bunlarla ALLAH’ın Dininin ne alâkası var ALLAH ALLAH işte adam topladı geldi müslümân askeri diye ajanlarını majanlarını oradan buradan câhil çocukları toplayıp kendileri geride vurun deyip hepsini kırdırdı sonra da kendi bombaladı kalanları kaçak kaçtı göçen göçtü işin bitti burada diyor ben yerleştim diyor çünkü ikisi de yerleşti tamam yâni bu korkunç bir hata bu ALLAH’ı dinlememek nasıl görecekmiş bu fıskı..
سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ
“Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşti lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).: Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.” (A’râf 7/146)
ALLAHu zü'l- Celâl buyuruyor ki yer yüzünde haksızlık eden ve kibirlenen kimseleri âyetlerimizden çevireceğim. bunların kibirleri görür gözlerini kör edecek. çünkü onlar yer yüzünde kibirlenerek yürüyorlardı. ALLAH’a başını eğmeyenlerdir. ALLAHla dalga geçer gibiler ister müslümân gözüksün ister gözükmesin. evet başka ne yapar? bunlar eğer onlara Rüşd Yolunu göstersen dâimî şehâdetteki Rıza Yolunu göstersen desen ki.: “bak arkadaş pınar başı mezârlığına gidelim . “Ey insânlar bu şehirde sizlerde bizim gibi yaşadınız nereye vardınız?” diye soralım hepsi ayağa kalksın desinler ki.:” “kardeşim biz böyle böyle yaşadık geldik buraya kadar!” deseler dahi, böyle bir rüşde erdirsen dahi onlara diyelim ki.: “MuhaMMedî Mürşid bunu yaşatsın!” ama bu bunların içinde öyle bir pislik vardır ki mayalarının içinde bozukluk vardır ki illâ bir taraftan patlar.. işte bunlar asla onu yol edinmezler senin rüşd yolunu yol edinmezler onların Şeytânları kendi içlerindeki Mürşidleri ve laflarıdır Türkçesi bu nifak vardır onlarda hased vardır nifak vardır münâfıklık vardır sen onu iyi edemezsin çünkü Şeytânlık vardır. “Şeytânını müslümân eder kurtarırdın” ama bu Şeytânlıktan daha kötü iki yüzlü bu müslümân gözüküyor ve öyle inanıyor halbuki Şeytân olsa.: “gel buraya müslümân ol!” derdik “oldum” derdi yeterdi. Yeter de yeterdi. ama bunun kini kibiri daha beter.. haaa onlar varya onlar Gayya Yolunu görseler hemen kabul ederler. Gayya Kuyusu vardır CeheNNemde. gayya nedir? gayya insânın iki hayatı vardır bir maddî hayatı vardır bir de mânevî hayatı. her şey yolundadır ama gönlü karılmıştır bir şeye ya da gönlüm sıkılıyor der enfüsu vardır enfüsü ve afâkı bunun ikisinin de galibiyetini de eğer münâfıklık yaparsa! RABBısının elinden alır da.: “Sen şöyle dur RABBlığı ben yaparım bu işi!” dediği ÂN’da RABB ve İlâhı kendi zimmetine aldı mı Şeytân da bakakalır bunlara!. “Git kardeşim ben senden beriyim âlemlerin RABBinden korkarım!” diye âyet var. “Sen git gayye kuyusuna düş bir daha da çıkma orada kal!” der. yâni işte bunlar Gayye Kuyularını gördüler mi bunları aldatan nelerdir?. Kibirleridir yalanlarıdır fesadlarıdır ama temelinde hased vardır onda yok bende var o şöyledir böyledir şudur budur benimki seninki.. katiyyen “BİZ” yapamazsın onu ölsen de BİZ yapamazsın çünkü RABBımız desen dahi senin RABBın benim RABBım ona dahi ortak olmaya çalışır “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH” derken ayrılır..
Onun için kâfirdir kâfirden de aşağı demek istiyorum keşke bununla kalsa bir de, onu YOL yapar çoluğunu çocuğunu onu dinleyeni etrafını oraya çeker, yol yapar sebil olur yol yapar yâni buraya gelin buraya gelin onu yol edinirler ve başkalarını da.. niçin böyle yapar bunlar ya bunlar aklı başında insânlar gözüküyorlar, işte böyle buna sebeb bizim âyetlerimizi yalanlarlar, Kur’ÂN-ı Kerîm’deki âyetleri de yalanlarlar, gökyüzünde dönen kürreleri de yalanlarlar, zerreleri de yalanlarlar.. her şeyi ALLAH’ın yaratmakta olduğunu da yalanlarlar, yerine geçerler “ben de ben” derler başka bir şey demezler. Şeytân bile baka kalır. çünkü onlar âyetleri yalanlarlar amma o âyetlerden gafildirler yâni Kur’ÂN-ı Kerîm’i Şam’a indiren ALLAH, şu ÂNdaki Şamdaki olayları da yaratan ALLAH.. O Kur’ÂN’daki okuduğun âyet ama şu ÂNdaki olmakta olan olaylar da ALLAH’ın âyetleri. Onun bunun yaptığı gibi gözüküyor amma bu bunu yaptıran bir ceryÂN var, bir güç var takdir eden bir güç var, yaratan var!. Tercihi yapıyor “vur onu” diyor. “Ben sana vurma” dememiş miydim. “onun başını okşa dememiş miydim” dedin sen ne yaptın öksüzün başını okşayacağın yerde ona hâinlik yaptın öyle mi gel bakayım buraya demiyor mu? diyor. burada da diyor orada da yaşın yanında kurularda yanıyor da RABBım onları artık merhamet etsin! yâni ne diyeyim ben onu bilemem kendisi de buyuruyor âyette yâni “dikkat edin içinizde sâdece suçlular değil hepinizi mahvedecek şeyden ALLAH’a sığının” diyor değil mi yâni hepinizi yutacak acılardan ya da azâblardan ALLAH’a sığınınız çünkü bakın;
وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَلِقَاء الآخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).:Ve âyetlerimizi ve âhirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun ALLAH'a ulaşmasını) inkâr eden kimselerin amelleri, hebâ oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezâlandırılır (karşılık verilir)?” (A’râf 7/147)
Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâi’l- âhirati habitat a’mâluhum.. Bakınız bir ilkokul çocuğuna anlatır gibi anlatıyor. onlar varya onlar yalanladılar bizim âyetimizi kizbettiler ve âhirete kavuşacaklarına da inanmadılar ölmeyecekmiş gibi ebedî yaşayacakmış gibi direndiler.. ne dersen de vız gelip tırıs gidiyor! Yahu kardeşim sen susadığın zaman diyor musun ki.: “Felân felân su içti mi?.” diye. Sen susadın susuzluktan ölecek olan sensin, idrarı gelen sensin!. Din senin RABBın senin, BİZ BİR-İZ sensin. Önce şu işini bir hallet de ondan sonra piyasaya sor!. Dini donu kalmadı çünkü karıştı.. ondan sonra sen başının çâresine bakman için geldi DîN!. Sen müfettiş misin müftü müsün ne işin var onunla bununla!. Yalan söylüyor, münâfıklık yapıyor, yapıyor işte, bütün bunlar olup dururken fiilen yaşanırken hal-i hazırda yaşanırken ne acı şey ki seyirci gibi bakıp dururken ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki biz onları neden böyle yaptık.: “Onlar âyetlerimizi yalanladılar âhiretlerini de inkâr ettiler!.”
ve likâi’l- âhirati habitat a’mâluhum.. Ne oldu öyle olunca yâni âhiret kavuşmayı hesaba çekilmeyi de inkâr edince habitat a'malühüm onların amelleri hebâ oldu, bütün yaptıkları habt oldu yâni yutuldu yâni kendileri kendilerinin şeylerini yuttular yâni habt olmak öyle ağır bir şeydir ki bir işi yaparken önünü asla görmeyecek şekilde körden de körcesine görmeden basarak yürüyen, korkunç yanılan, hata yapılan, fesada veren yâni ALLAH korusun cin çarpılmışa dönmek.. yâni onlar böyle yapıyorlar dikkat ediniz, bunlar namaz da kılıyor olabilirler anlatabiliyor muyum, ibâdet elbisesi de giydirebilirler böyle iken dikkat etmek gerekiyor..
hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn.. peki onlar yaptıklarından başka bir şeyle mi İmtihÂNa çekileceklerine mi cezâ/arşılık göreceklerini mi sanıyorlar acaba!.
Hııı öyle mi, birisi birisi dört dörtlük Hâlis Muhlis Sıddık Âdil MuhaMMedî Adam.. Adam gibi adam!. Bu adama öldürsen de boşa öldürürsün bir lokma haram yediremiyorsun, yalan da dediremiyorsun, bu adam beş vâkit namaz kılıyor ALLAH’ın Emrini de yerine getiriyor, başka tantanalara da girmiyor, adam gibi adam diyelim ki bu parmağımızın birisi olsun öbür parmağımız da var o da güyâ öyle gözüküyor ama fitne fucur gırla gidiyor!. Kelâmullah ne derse desin Rasûlullah ne derse desin vız geliyor tırıs geçiyor şimdi ALLAH korusun bende iki parmak benim ya şıngır şıngır oynamaya başlıyorum yaşasın diye.. bir dakika ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor..
yaptıklarından başka bir şeyiyle mi hesaba çekipte al kardeşim bunu hakettin diyecek birisi.. haram yiyecek, yalanı diyecek üzerine İslâm elbisesi giydirecek öteki de adam gibi adam hâlis muhlis sıdrık ve âdil olacak sen de namaz kıldın oruç tuttun öyle mi, sen de buyur gir öyle bir şey yok, neden yok bu adam münafık!. bu ise hâlis muhlis sıddık ve âdil MuhaMMedî bir mü’min ona göre ALLAH onların yaptıklarıyla gösterecek!.
Yaa onun için Kur’ÂN’ı doğru okumamız gerekiyor senin benim bizim hepimizin doğru okursak doğru anlarız kırk gün ya çok gün değil, değil mi..hatta otuz gün bile Mûsâ otuz gün sonra döneceğim dedi ya.. Mûsâ aleyhisselâm dönemedi RABBısı dedi ki “gel şunu kırka tamamla” dedi o da “olur” dedi gelmedi Harûn ne zaman gelecekti?. otuz gün sonra gelecekti gelmedi kardeşim haah fitnenin kapısı cerâhat gibi patladı..
وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِن بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّهُ لاَ يُكَلِّمُهُمْ وَلاَ يَهْدِيهِمْ سَبِيلاً اتَّخَذُوهُ وَكَانُواْ ظَالِمِينَ
“Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr (huvârun), e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn (zâlimîne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'nın kavmi, ondan sonra (Mûsâ aleyhisselâm'ın TûR Dağına gitmesinden sonra) ziynet eşyalarından, böğüren (ses çıkaran) bir buzağı heykeli (yapıp) onu (ilâh) edindiler. Onun, onlarla konuşmadığını ve onları yola hidâyet etmediğini (hidâyete erdirmediğini) görmüyorlar mı? Onu (ilâh) edindiler ve zâlimler oldular.” (A’râf 7/148)
Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr.. Ne yaptılar Mûsâ aleyhisselâm’ın Kavmi, Mûsâ aleyhisselâm’dan sonra yâni TûR’a gitmesinden sonra TûR’a gitti “geleceğim ben otuz gün sonra” dediler. otuz gün sonra gelmeyince süs eşyâ ziynet eşyâ altın gümüşlerinden iclen bir buzağı ceseden bir buzağı heykeli yaptılar getirin altınınızı gümüşünüzü şununuzu bununuzu.. işin bir garib tarafı daha vardır bunların çoğuda Mısır’dan çalınıp gelmiştir şimdi Tevrattaki bu bozulmuş Tevratta Yahudiler başkalarının malını çalmayı kendilerine hâşâ farz kılarlar bir mağazayı gelsinler buraya onlar için ibâdet etmektedir bir şey çalmaları, bu hırsızlıkta oradan gelmiş gibi geliyor bana yâni ziynet eşyâlarından bir buzağı heykeli yaptılar ne var nasıl bir şey bu lehu havarın onun bir havarı var havar nedir böğürüyor ağzından giren hava arkadan türlü türlü namelerle ötüyor çeşitli şekillerde ötüyor öttürüyorlar onun için ben diyorum ya nerden konuşuyon alttan mı üsten mi dediğim bu benim geldi mi şimdi söylerim başkasını bırak diye söylüyorum nerden konuştuğunu dikkat etmek lâzım böyle insânlarla çok karşılaşıyoruz. çünkü sözü veriyor da alttan mı veriyor üsten mi veriyor onu anlatmaya çalışıyor ALLAHu zü’L-CELÂL de zâten. böğüren ses çıkaran buzağı heykeli yaptılar onlar onu ilâh edindiler kendilerine ilâh edindiler.e
e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn.. evet peki bu kadar zekî bu kadar her şeyi bilen Kur’ÂN’ı su gibi içen ALLAH kimseye vermesin ALLAH kimseyi sapık yapmasın bunların hepsini bu kadar çok iyi elem yerâv nasıl oldu da görmüyorlar nasıl görmediler şüphesiz ki o buzağı onlara ALLAH’ın Kelâmını söylemiyordu Mûsâ aleyhisselâm değildi ki ALLAH bunu gönderdi diyecek hali yok öten bir heykel velâ yehdihim sebila onları da bir yola hidâyet edecek hali yok.. yâni kimden bahsediyorum kimden bahsedeceğim Ahmed CÂNım.
Bu ne idiğü belirsiz cemaatçılar cemiyetçiler Cartcular curtcular heykeller varya Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hâşâ sen şöyle bir dur Kelâmullaha da biz konuşalım millet bak arkamızdan nasıl akacak balık gibi diyen var ya haah işte ben bu günkü piyasadaki o heykellerden bahsediyorum nerden öttüğü nerden öttürdüğü belli olmayanlardan buyuruyor ALLAHu zü’L-CELÂL.. bakın e lem yerâv nasıl oluyor da görmüyorlar burada değin ki A’râfı açın okuyun çocuk bile anlıyor birlikte sohbet ediyoruz elem yerâv nasıl oluyor da göremiyorlar ennehu şüphesiz ki onu la yükellimühüm kendileriyle konuşmadığını ve la yehdihim onlara hidâyet sebila bir yol hidâyet gösteremeyeceklerini ittehazuhü bir de onu ne yapıyorlar onu ne ittihaz ediyorlar bak ittihazuhu diyor ittihaze ilâhe demiyor hu diyor onu ittihaz ettiler nasıl ittihaz ettiler edindiler ne edindiler ilâh edindiler kardeşim ilâh edindiler nasıl edindiler kitaba gerek yok dediler kaldılar Peygambere de gerek yok dediler kaldırdılar RABBta kim oluyor işte biziz dediler buyurduk buyuracağımızı tamam getir bu günkü Türkiyeyi gör şeyin şeyini yâni böyle bu iş hiç şaşmaz ve kanu zâlimin ne oldular bunlar ALLAH’ın zâlimleri oldular âlimleri iken ya böyle İslâmiyet güzel ve özeldir ve herkese hidâyet kapıları açıktır ancak münâfıklara fâsıklara ve bile bile zâlimlik yapanlara değildir ve hepiniz uyuyabiliriz uyuyuan insân yellenir de dellenir de ALLAH kimseyi uyutmasın olabilir sevâb da olur günah da olur insân hali ama uyanıp gözüküp de bir de karşısındakine.: “sen de buraya gel sen de bu batağa bat sende fâsıklardan münâfıklardan ol!” diyorsa ALLAH korusun yâni..
وَلَمَّا سُقِطَ فَي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْاْ أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواْ قَالُواْ لَئِن لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Ve lemmâ sukıta fî eydîhim ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ RABBunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).: Ve ellerinin arasına düşürülünce (akılları başlarına gelince pişman oldular) dalâlete düşmüş olduklarını gördüler: “Eğer RABBimiz bize merhamet etmez ve bizi mağfiret etmezse, mutlaka biz hüsrâna düşenlerden oluruz.” dediler.” (A’râf 7/149)
Haa ne zaman ki iki elleriyle sarıldıkları putları param parça olunca, beş kuruş etmeyince neredeki gibi Suriyedeki gibi Bağdattaki gibi ne bileyim ben felân yerdeki gibi kan var para var ekmek yok!. Hadi diyelim ki alacak satacak yer yok param parça olmuş ilâhları çünkü taptıkları!.
Tapmak başka şey, ondan faydalanmak başka şey ALLAH’ın yerine onu koymak başka şey!. ALLAH’ın yerine onu koyarsan işin karışır ama =>ALLAH’ı =>ALLAH’ın yerini koyarsan cephede.: “ALLAH ALLAH!.” diye can verecek oğul bulursun, oğluyun çocukları da gelir burada kalır şehîd olur Çanakkaledeki gibi. Yoksa haramcı ve yalancılar şehîd olmuşmuş, ne şehîdi olacak üç kağıtçılar!.
Ve lemmâ sukıta fî eydîhim.. Evet ne diyorlar ellerindeki bu taparcasına tuttukları taptıkları bu şeyler buz gibi eriyince yok olunca eyvah nere gitti dediklerinde yanıldıklarında sukuta uğradıklarında hayal-i sukuta uğradıklarında yâni.. yâni değerini kaybediyor bozuluyor mahvoluyor en alçak seviyeleri ahlâkin en alçak seviyesinde sukuta erdiğinde Halifelik görevinden =>Muhalefet görevine geçiyor, ALLAH’ın Dostlğundan Düşmanlığına geçiyor, İmâm-ı Mubîn iken böyle korkunç bir şeye geçiyor. O zaman neyi gördüler?.
kad dallû.. “Eyvah biz kaddallu biz sapmışız!.” dediler yâni çünkü dalelete düştü onlar kesinlikle..
ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ RABBunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsirî.. ve dediler ki RABBımız bize erham etmezse, rahmet etmezse, merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa muhakkak muhakkak biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz, hüsrâna düşenlerden oluruz dediler. biz yanlış işe girdik yanlış yola girdik CeheNNemîn içine tıp diye düştük Dünyâ CeheNNemîn içine düştük dediler..
وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِن بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّهُ لاَ يُكَلِّمُهُمْ وَلاَ يَهْدِيهِمْ سَبِيلاً اتَّخَذُوهُ وَكَانُواْ ظَالِمِينَ
“Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr (huvârun), e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn (zâlimîne).: Mûsâ (aleyhisselâm)'nın kavmi, ondan sonra (Mûsâ aleyhisselâm'ın TûR Dağına gitmesinden sonra) ziynet eşyalarından, böğüren (ses çıkaran) bir buzağı heykeli (yapıp) onu (ilâh) edindiler. Onun, onlarla konuşmadığını ve onları yola hidâyet etmediğini (hidâyete erdirmediğini) görmüyorlar mı? Onu (ilâh) edindiler ve zâlimler oldular.” (A’râf 7/148)
Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr.. Ne yaptılar Mûsâ aleyhisselâm’ın Kavmi ,Mûsâ aleyhisselâm’dan sonra yâni TûR’a gitmesinden sonra TûR’a gitti “geleceğim ben otuz gün sonra” dediler. otuz gün sonra gelmeyince süs eşyâ ziynet eşyâ altın gümüşlerinden iclen bir buzağı ceseden bir buzağı heykeli yaptılar getirin altınınızı gümüşünüzü şununuzu bununuzu.. işin bir garib tarafı daha vardır bunların çoğuda Mısır’dan çalınıp gelmiştir şimdi Tevrattaki bu bozulmuş Tevratta Yahudiler başkalarının malını çalmayı kendilerine hâşâ farz kılarlar bir mağazayı gelsinler buraya onlar için ibâdet etmektedir bir şey çalmaları, bu hırsızlıkta oradan gelmiş gibi geliyor bana yâni ziynet eşyâlarından bir buzağı heykeli yaptılar ne var nasıl bir şey bu lehu havarın onun bir havarı var havar nedir böğürüyor ağzından giren hava arkadan türlü türlü namelerle ötüyor çeşitli şekillerde ötüyor öttürüyorlar onun için ben diyorum ya nerden konuşuyon alttan mı üsten mi dediğim bu benim geldi mi şimdi söylerim başkasını bırak diye söylüyorum nerden konuştuğunu dikkat etmek lâzım böyle insânlarla çok karşılaşıyoruz. çünkü sözü veriyor da alttan mı veriyor üsten mi veriyor onu anlatmaya çalışıyor ALLAHu zü’L-CELÂL de zâten. böğüren ses çıkaran buzağı heykeli yaptılar onlar onu ilâh edindiler kendilerine ilâh edindiler.e
e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn.. evet peki bu kadar zekî bu kadar her şeyi bilen Kur’ÂN’ı su gibi içen ALLAH kimseye vermesin ALLAH kimseyi sapık yapmasın bunların hepsini bu kadar çok iyi elem yerâv nasıl oldu da görmüyorlar nasıl görmediler şüphesiz ki o buzağı onlara ALLAH’ın Kelâmını söylemiyordu Mûsâ aleyhisselâm değildi ki ALLAH bunu gönderdi diyecek hali yok öten bir heykel velâ yehdihim sebila onları da bir yola hidâyet edecek hali yok.. yâni kimden bahsediyorum kimden bahsedeceğim Ahmed CÂNım.
Bu ne idiğü belirsiz cemaatçılar cemiyetçiler Cartcular curtcular heykeller varya Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hâşâ sen şöyle bir dur Kelâmullaha da biz konuşalım millet bak arkamızdan nasıl akacak balık gibi diyen var ya haah işte ben bu günkü piyasadaki o heykellerden bahsediyorum nerden öttüğü nerden öttürdüğü belli olmayanlardan buyuruyor ALLAHu zü’L-CELÂL.. bakın e lem yerâv nasıl oluyor da görmüyorlar burada değin ki A’râfı açın okuyun çocuk bile anlıyor birlikte sohbet ediyoruz elem yerâv nasıl oluyor da göremiyorlar ennehu şüphesiz ki onu la yükellimühüm kendileriyle konuşmadığını ve la yehdihim onlara hidâyet sebila bir yol hidâyet gösteremeyeceklerini ittehazuhü bir de onu ne yapıyorlar onu ne ittihaz ediyorlar bak ittihazuhu diyor ittihaze ilâhe demiyor hu diyor onu ittihaz ettiler nasıl ittihaz ettiler edindiler ne edindiler ilâh edindiler kardeşim ilâh edindiler nasıl edindiler kitaba gerek yok dediler kaldılar Peygambere de gerek yok dediler kaldırdılar RABBta kim oluyor işte biziz dediler buyurduk buyuracağımızı tamam getir bu günkü Türkiyeyi gör şeyin şeyini yâni böyle bu iş hiç şaşmaz ve kanu zâlimin ne oldular bunlar ALLAH’ın Zâlimleri oldular âlimleri iken ya böyle İslâmiyet güzel ve özeldir ve herkese hidâyet kapıları açıktır ancak münâfıklara fâsıklara ve bile bile zâlimlik yapanlara değildir ve hepiniz uyuyabiliriz uyuyuan insân yellenir de dellenir de ALLAH kimseyi uyutmasın olabilir sevâb da olur günah da olur insân hali ama uyanıp gözüküp de bir de karşısındakine.: “sen de buraya gel sen de bu batağa bat sende fâsıklardan münâfıklardan ol!” diyorsa ALLAH korusun yâni ..
وَلَمَّا سُقِطَ فَي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْاْ أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواْ قَالُواْ لَئِن لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Ve lemmâ sukıta fî eydîhim ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ RABBunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).: Ve ellerinin arasına düşürülünce (akılları başlarına gelince pişman oldular) dalâlete düşmüş olduklarını gördüler: “Eğer RABBimiz bize merhamet etmez ve bizi mağfiret etmezse, mutlaka biz hüsrâna düşenlerden oluruz.” dediler.” (A’râf 7/149)
Haa ne zaman ki iki elleriyle sarıldıkları putları param parça olunca, beş kuruş etmeyince neredeki gibi Suriyedeki gibi Bağdattaki gibi ne bileyim ben felân yerdeki gibi kan var para var ekmek yok!. Hadi diyelim ki alacak satacak yer yok param parça olmuş ilâhları çünkü taptıkları!.
Tapmak başka şey, ondan faydalanmak başka şey ALLAH’ın yerine onu koymak başka şey!. ALLAH’ın yerine onu koyarsan işin karışır ama =>ALLAH’ı =>ALLAH’ın yerini koyarsan cephede.: “ALLAH ALLAH!.” diye can verecek oğul bulursun, oğluyun çocukları da gelir burada kalır şehîd olur Çanakkale'deki gibi. Yoksa haramcı ve yalancılar şehîd olmuşmuş, ne şehîdi olacak üç kağıtçılar!.
Ve lemmâ sukıta fî eydîhim.. Evet ne diyorlar ellerindeki bu taparcasına tuttukları taptıkları bu şeyler buz gibi eriyince yok olunca eyvah nere gitti dediklerinde yanıldıklarında sukuta uğradıklarında hayal-i sukuta uğradıklarında yâni.. yâni değerini kaybediyor bozuluyor mahvoluyor en alçak seviyeleri ahlâkin en alçak seviyesinde sukuta erdiğinde Halifelik görevinden =>Muhalefet görevine geçiyor, ALLAH’ın dostlğundan düşmanlığına geçiyor, İmâm-ı Mubîn iken böyle korkunç bir şeye geçiyor. O zaman neyi gördüler?.
kad dallû.. “Eyvah biz kaddallu biz sapmışız!.” dediler yâni çünkü dalelete düştü onlar kesinlikle..
ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ RABBunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsir..î ve dediler ki RABBımız bize erham etmezse, rahmet etmezse, merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa muhakkak muhakkak biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz, hüsrâna düşenlerden oluruz dediler. biz yanlış işe girdik yanlış yola girdik CeheNnemin içine tıp diye düştük Dünyâ CeheNnemin içine düştük dediler..
وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِن بَعْدِيَ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الألْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُواْ يَقْتُلُونَنِي فَلاَ تُشْمِتْ بِيَ الأعْدَاء وَلاَ تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre RABBikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh (ileyhi), kâlebne umme inne’l- kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve Mûsâ (aleyhisselâm), (ALLAHû TeALÂ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü zaman (ALLAHû TeALÂ, ona kavminin saptığını söylemişti.: Taha-85). Onlara şöyle dedi: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. RABBinizin emrine acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harûn aleyhisselâm) şöyle dedi.: “Ey Annemoğlu! Muhakkak ki; (bu) kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık benimle (bana böyle yaparak), düşmanlarımın yüzlerini güldürme (sevindirme) ve beni, Zâlim Kavim ile berâber kılma.” (A’râf 7/150)
Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne.. ne zaman ki Mûsâ geri döndü geldi kavminin yanıa ila kavmihi kavmine döndü ğadbane esifen çok esef ederek üzülerek gazâblandı öfkelendi yâni hali görünce ne oluyor diye.. Çünkü TâHâ Sûresinin 85. Âyetinde ALLAHu zü’L-CELÂL kavminin saptığını burada buyuruyor kendisine kavminin saptığını taha süresinin 58. Âyetinde ALLAHu zü’L-CELÂL söylüyorzâten senin kavmin saptı diyor yâni mahvoldu diyor.:
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
“Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumu’s- sâmiriyy (sâmiriyyu).: (ALLAHû TeALÂ): “Muhakkak ki BİZ, böylece senin kavmini, senden sonra imtihan etmiştik. Ve Samiri, onları dalâlete düşürdü.” dedi.” (TâHâ 20/85)
kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre RABBikum, ve elkal elvâha.. haaa onlara dedi ki ben yokken ben buradan ayrıldığımda TûR’a gittiğimde benden sonra siz bana ne kötü bir halef oldunuz sizi her şeyi yerli yerinde bırakıtm kitabınız her şeyinizi yolunuzu yoradamızını Dünyanızı âhiretinizi bir araya getirmiştim siz nasıl benim halifem oldunuz yerimde kaldınız acele mi ettiniz çok mu aceleniz vardı da RABBınızın emrini böyle tepeleyiverdiniz beklemediniz..
ve Mûsâ aleyhisselâm ve elkal elvaha vahyin gelişi sesledir Mûsâ aleyhisselâm burada açıkca söylenmektedir ki levhalardan bahsediyor kendi elinde sayfalar levhalar var elkal elvaha bunlar katı şeyler bırakıverdi elindeki levhaları burada da şeyler vardır bu levhaları hâlâ arayanlar vardır, yok bulduğunu söyleyip sakladığını antika gibi söyleyenler vardır ve levhaları bırakıt kimi bırakmış yerine halife olarak
ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh.. kardeşinin başını yakaladı onu çekti ileyh kendisine doğru gel bakayım buraya dedi Harûn aleyhisselâma..
kâlebne umme inne’l- kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmi’z- zâlimîn.. Harûn dedi ki kendisine çekince abisi çekiyor ya başını kalebne ümme anamın oğlu dedi bakın dikkat edin anamın oğlu diyor babamın oğlu demiyor bakın dikkatınızı çekerim burada başka sorular çıkıyor Mûsâ aleyhisselâm biliyorsunuz bebekken seleyle gönderildi Harûn aleyhisselâm ne zaman doğru kardeşi ama nerden nasıl oldu nerden tamamen bilinmeyen şeyler ama diyor ki ey annemin oğlu bu kavim varya bu kavim, beni zayıf buldu diyor ya sen gidince beni hafif buldu yâni sözümü dinlemediler ve az kaldı beni öldüreceklerdi katledeceklerdi diyor tek başıma kaldım benim bırak sözümü tutmayı diyor yapmayın dediğim zaman ey annemin oğlu bırak şu başımı da diyor bunlar beni zayıf gördüler güçsüz buldular nerdeyse beni öldüreceklerdi katledeceklerdi şimdi bir de sen gelip sakın sakın anamın oğlu şu adamların yüzlerini güldürme bana bakıpta sen böyle yapıyorsun onlar seyrediyor bize böyle bakıpta gülmesinler bana böyle yaparak düşmanlarımızı güldürme ve zâlimin beni de bu zâlim kavimlerin içinden birisiymiş gibi yapma ALLAH aşkına diyor beni de bunlar gibi yapma bunlar beni öldürecekti diyor ben bir şey yapmadım dinlemedi şimdi diyelim ki meselâ bizim inancımızda hadislerimizde âyetlerimizde ve benim inancımda daha doğrusu öyledir Peygamberlik bitmiştir ama Velâyetin içindeki Nübüvvet EHL-i Beyt aleyhisselâm’ın CÂNımda tenimde kanımda imânımda BİZ BİR-İZ olarak kıyamete kadar gidecek. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi kesip atmak mümkün değildir. ALLAH ve RASÛLÜne imân edin derken ALLAHu zü’L-CELÂL Kur’ÂN-ı Kerîm’de bu yobazların geri kafalıların hâinlerin dediği gibi kâfirlerin dediği gibi ölmüş gitmiş postacı geldi mektubu bıraktı gitti değil.. ALLAH ve RASÛLÜne imân edin diyor ölmüş gitmiş birine imân edin demiyor kendisi gibi hay olmuş bir Rasûlullah’tan bahsediyor aynanın arkasından bahsediyor bu öndeki heykeller münâfıklar kâfirler ne ise şunlar yâni CeheNnemin içinde olanlar çıkmayacaklar Gayya Kuyusundakiler işte bunlar kaim ALLAH’a zulmedenler ne demek zulmedenler ALLAH durmadan ni’met veriyor nefes alıyorlar yaşıyorlar, çoluk veriyor çocuk veriyor her şeyi yaşıyorlar ama zulmediyorlar zâlimlik yapıyorlar..
Ee kardeşim abicim yâni sen bunlara bize güldürme diyor beni onlar gibi sayma onlar içerisinde doğru söylüyorsun o kadar bunlar hâin ki on gün içerisinde beni öldürecektiler kimsesiz buldular bu gün hâni varya bizim dinimizde gavsul azam var kutuplarv ar Ebdâl var Ebrâr var Ahyâr var Ahrâr var var da var varda var da iyi güzel kardeşimde bu tarafta kâfir var fâsık var münâfık var varda var.. anasını satayım hemde onun belki yüz katı gel buraya ne diyor Harûn Peygamber olarak kıyaslamıyorum ama bu gün gavsul azam da olsa der ki yav bunların laf dinleyecek hali kalmamış ALLAH deyip yine tepelerlerdi yALLAH deyip yine tepelerlerdi, çünkü onlar gerçek ALLAH’a tapmıyorlar gerçek RABBa tapmıyorlar içindeki Şeytânın bile nefret edip.: “Benden uzak dur git âlemlerin RABBından korkarım sen münafıksın!” dediği pisliğe tapıyor korkunç bir hatadır benim anladığımı söylüyorum. Münâfık kimdir el cevâb ben anladığımı söylüyorum Barbaros..
Münâfık o dur ki Firavun nedir nefsini RABBı görmüştür tamam RABB edinmiştir. Nemrud nedir nefsini ilâh kabul etmiştir, İbrahîm aleyhisselâm’ın karşısında küfretmiştir. Münâfık nedir münâfık nefsini RABB ruhunu ilâh edinen çifte bir kâfirdir onun için ona derman sığmaz ALLAH korusun.. Uzak olsun kalblerimizden uzak olsun nifaklar pislikler asla bunu ALLAH’ın has kulu da olsa diyorum ya gavsul azam da olsa bu münâfık iki gözüyle bunu tıpkı Harûn aleyhisselâm gibi yapar yapar kelâmulalhını al Rasûlullah’ını al git benim şıhım bilir de tam bilir ne bileyim benim cemaatin cartım curtum ötem bötem der bizimkileri yALLAH geç lan der yapar mı yapar bunları yaşadık mı.. yaşadık bu millet yaşadı ne zil takıp oynayacak hal var ne oturup ağlayacak hal var bunların çoğu ma’sumdur zavallıdır işte anlatıyorsunuz Aksaray’da şunlara şöyle oldu bunlara böyle oldu bunların hangisi vatan hâini idi değildi bilerek değildiler ama ahmakça bu tuzağa düştüler elde Kur’ÂN’ varken Peygamber aleyhisselâm varken bunlara tenezzül etmediler illâ birisine kulluk kölelik yapmak istediler, ben bunları yaşamış birisiyim yere diz çökerek şimdiki Menzil Şeyhine emekleyerek buradan taa 399 metre yürüyerek emekleyerek gidiyor da ayağa kalkmadan tevbe alıp tevbe veriyor yüzüne söyledim yüzüne.. eğer EHL-i Beyt değilseniz mahşer günü benim de ALLAH’ında Rasûlullah’ında eli yakanızda bu hâinliğin bedelini ağır ödeyeceksiniz bu tevbe almak vermek hristianlıkta var tevbe ALLAH’a verilir alınır Kelâmullahta yok Rasûlullah’ta yok ALLAH’ta yok kâfir değil bunlar kâfirin elini öperim.. “Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” der sıfırdan başla kâfir yine bir şey haa Şeytâna gel kardeşim müslümân ol desen o da olur ve Cebrâilleşiverir ama bu münâfık bu hâin asla ve kata ne Firavunluğundan ne Nemrudluğundan vaz geçmez bu kadar pis millettir.. sordun mu Boncukcuya bu münâfıklık derdinin ilacı ne diye sordun değil mi ne dedi başka da sor bir daha gidelim mi İnşâe ALLAH.. bir daha gidelim bir daha diyeyim ben ona iyi anladım da şunun ilacını bir söyle bana Türkçe söyleyelim istersen kağıda yazıp gidelim böyle eline verelim okumayı felân bilir o şunun cevâbını söyle diyelim neden eczane burada Kur’ÂN-ı Kerîm her şeye aklın eriyorada buna mı ermiyon kadriye al oku ilkokuldaki çocuk bile anlıyor sen mi anlamayacaksın okumam yok diyecek babam okutmadı hülasai kelâm bütün mesele nedir döner dolaşır gelir hâlis muhlis sıddık ve âdil bir MuhaMMedî bir yürek ister imân ve MuhaMMedî bir bilek ister amel sözünün eri olmak ister insânız günah işleyebilir kaderdir ALLAH korusun orayada sokar buraya da sokar ama CeheNNeme sokarsa İbrahîm aleyhisselâm gibi vurur çıkar CeNNete çeviririz gübreye sokarsa gül açarız İnşâe ALLAH ne yapalım yâni şimdi illâ da boka sokarsa bostan oluruz neden çünkü yüreğimizde İnşâe ALLAH Lâ İLâHe İLLâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah tohumu var biz buna sadığız samimîyiz sabırlıyız ve SeLÂMeti biliyoruz inanıyoruz çünkü gerisi haa dersin Ahmed Çakır bize ne derler bize ne diyecekler Hocam ALLAH’ını seversen bize bir şey milletin demesinden ne olacak işte denilenleri görüyoruz siyâsette de görüyoruz bir zamanlar demirele baba baba felân sokakların tümü ne baba kaldı ne foter kaldı bugün bakıyorsun cak cak cak yarın ne kalır ne kalır bunlar değil bunlar değil sen gel gel gel kendi evinin içine gir çoluğunun çocuğunin içine gir hatta kendi nefsine gel kendi nefsinle RABBınla BİZ BİR-İZ ol ampulle BİZ BİR-İZ ol berâber bir namaz kılın şöyle bir RABBınla birlikte RABBın bir şey namaz kılmaz RABBın bir şey değil namaz kılmaz ceryÂN bir şey değil bir şey yapmaz yaptırır ceryÂN kendi başına bir şey yapmaz dolaba girer dondurur fırına girer yandırır RABBım bildiğin gibi değil yâni aman ya RABBi İnşâe ALLAH ALLAHu zü’L-CELÂL hepimize hakk ve hayr versin güzellik yaşatsın günlerimiz hakk ve hayrla geçirsin vaktimizi bilmeyi RABBımızı bilmeyi cümlemize nâsib etsin hepimiz çeşitli kolaylık ya do zorluktan geçiyorum ama benim inancıma göre emîn olun bunların hepsi bir oyundur sekiz renkli bir oyundur CeNNet CeheNNem oyunudur ama bütün mesele burde senin benim ne olacağım değil bizim BİZ BİR-İZ olduğumuzdur Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gönül deryasında bir damla oluşumuzdur NAHNU olduğumuzdur ALLAH’ın NÛRu olduğumuzu kabul ediştir doğrusu budur bunun ölçüsü de böyle olanlar su içmezler idrar yapmazlar böyle olanlar karga gibi gökte uçarlar uçurur ALLAH ricâli gayb felân onlara hâşâ sözüm yok ben böyle kerâmet merâmet göstermeye çalışan hayızlı olan erkeklere söylüyorum hayz hali gören öyle diyor Abdulkadir Geylanî Efendimiz kim ki kendi isteğiyle kerâmete kalkışmışsa hayız hali görmüş bir kadın gibdir bizden uzak dursun kırk günde ibâdeti beni bana uyanlara diyor zâten kırk günde ibâdetini de kaza etsin diyor neden kendi başına ayrıldı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in deryasından kendi başına derya olmaya kalkıştı ne işin vardısenin neye ihtiyaç hissettin neden haa ışıklık yetmedi güneş olmak öyle mi kulluk yetmedi Nemrudluk olmak Firavunluk olmak evet Hoca Amcama bana vereceğin bir SIRRın yokmu amca dedim bana beş şeyi emânet etmiştir beş bana geleni sana emânet ediyorum öleceğin İnşâe ALLAH sana haber eder hissettiğin ÂN’da âile içinde kim yiğitse ona aynen aktar oğlum dedi birini söyleyebilirsin neydi o benim neslim bizim neslimize maddî mânevî yardımcı olacaksın hakk ve hayrda onların öncüsü olacaksın babası olacaksın dedi babası gerçi baba felân kalmadı ana bile kalmadı da maşALLAH hepsi aldı gidiyor yâni değil mi düz kontak gidiyor Kadriye Bacım ALLAH hayrlar versin DUÂ edelim DUÂ etmek çok önemli biz hata yapıyoruz hâşâ yol kaygan çoluk çocuk kimseye bir şey diyemiyorum ama kardeşim bizde adamı yola getiremedik bir araya getiremedik yâni desen ne yapacaksın yâni âhir vâkitte imân öyle zorlaşır ki bir ateştir avucuna alsan avucunu yakar atsan imânsız kalırsın âyetler hadisler var aynı gün ben softalıkta felân değilim ben dürüstlükten yanayım onu diyor yürek imânın o münâfık imânla amel olmaz münâfık zâten amel değildir Şeytânlıktan da kötü bir şeydir yâni iğrençtir onu demek istiyorum ve bütün bunlar hepimizin dikkat etmesi gereken hususlardır size basit bir ip ucu gibidir NAHNU vardır NAHNU he ortadadır iki tarafta ne vardır ALLAH bilir ama her iki taraftaki münâfıklığın çâresi NAHNUdadır yâni çünkü böyle olan insânların Dünyâ ve âhiretleri NÛR olur onlarda arasındaki dinlerini ALLAHça yaşarlar NAHNU bence bu demektir yâni hüviyetleri Dünyâda ve âhirette Hüviyeti MuhaMMed aleyhisselâm’ın NÛRundan oldukları için [color=#00FFFBoyasını ben gidipde fil boyasında mı arayacağım Sıbgatullahı işte ALLAH’ın Boyası kendilidiğinden sappeder yâni kendi kendi içindekini ortaya çıkarır ne gibi ne gibi olacak aha bak kırmızı açıyor bak beyaz açıyor çiçeği görüyor musun bak öbürü de başka açıyor içindeki ALLAH Boyasını kendi dışarı çıkarıyor sende çıkarırsın sen ALLAH’tan sonra gelen halifesin yâni meleklerin üstündesin nasıl çıkaramazsın o zaman ben çıkaramıyorsan bir şeylik var bir yerinde bozukluk olması problem değil bozukluğu kabul etmemen problem tamir mümkün değil çünkü yok diyor adam hasta ben hasta değilim diyor yâni ölüp gidiyor bin tane doktor hava diyor ne oluyor ondan sonra hüsrân oluyor hüsrân oluyor ALLAH hepimize hakk ve hayr versin hepimizi aklı başında kılsın nefsimize sâhib çıkanlardan değil ALLAH’a Kelâmullaha Rasûlullah’a sâhib çıkanlardan ya da ALLAH Rasûlullah’a Kelâmullaha ALLAH Dostlarına sâhib çıkanlardan etsin çünkü biz hâşâ elimizi atınca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi bulacak halde değiliz el ele el ALLAH’adır biz babamızı atlayıp da gerek yok diyecek değiliz.
Yâni Hacı Mahmud bal gibi Aslı Bacımdan doğmuştur Mustafâ Amcamdan olmuştur değil mi? Hakanın Anası Babası benim yanımda benim bildiğim kadarıyla vallahi billâhi Hakanı bunlar doğurdu öyle değil mi şunu demek istiyorum ki iğne ucu kadar bir leke ran ran iletkeni yalıtkan yapar içte dürüst olmak bu kadar önemlidir günahkâr olabilir yanlış olabilir eksik olabilir tamlanır öyle derdi.: “Evlâd evlâd sormadan söyleriz eksikse tamlarız istemeden tamlarız yüzlerce kez duymuşumdur bunun için sakın üzülme eı kiridir yıkarız geçer gider yâni yaah evlâd evlâd birisi bir sohbette ya da bir konuşmada ciğaraya kalkıyoruz dediler de bana da siğara mı vereceksiniz dedim verin dedim verdiler bende koyun cebimdeki defterin içine koyup sana getirdim kokmuş olabilir aylardır burada duruyor!” “yaa kokarsa da koksun ya dert mi zâten koyun kokuyordur” dedim hepiniz koyun kokuyorsunuz yâni dedim anlatabildim mi Rasim Abinin Kur’ÂN’ı hâlâ koyun gibi kokuyor biliyor musun bilmiyor musun şoo kitab var ya şöyle yap ağıla girmiş gibi kokar koyun kokar gibi koku vardır şimdi yine vardır koyun kokusu gibi koku yün kokusu gibi insân kokusu melek kokusu Kur’ÂN’ kokusu Rasûlullah kokusu Kelâmullah kokusu ALLAH kokusu.. Yaa işte bu bu nedir?. Yaşamaktır, helâl olsun böyle yaşayanlara aşk olsun demin Kuddusi Babayı felân yazıyordum da öyle diyordu aşk olsun ya da şey Eşref Oğlu işte böyle yaşayanlara aşk olsun diyor ne zaman diyor 500 sene önce desin bu günde ben diyorum yarında Hakan der bir günde öbürü der bir günde o der bunlar hiçbir zaman aşk kokusu Âşıkların kesilmez ama öbürleri ebterdir fâsıklar ebterdir bu geberir öbürü der o geberir öbürü der bunların işi pisliktedir ama bizim yunuslarımız gökyüzünde fing atan balıklar gibidir bizim Kuddusi Babalarımız hepsi Hacı Osmanlar şunlar bunlar Dünyâya tenezzül etmeyen insânlar hiçbir zaman bir fitre bile tenezzül etmeyen insânlar şu kâlem kadar şu uç kadar bir liraya alınmıştı yaşar almıştı turunç çiçeği için bana verdiği şöyle şimdi göstereceğim koku karşılık olarak değil bana ders veriyor ders sen bize bunu getirirsen biz onu yüz katını veririz haa o zaman anladım ki o turunç kokusunu isteseydi ben Antalya’lı değilim beş yüz tane Antalya’lı vardı onu bir dakika da bulacaktım haa sen bana ders verdin haa bende sana verdim bende hiç unutmadım çok şükür evet çünkü övünmek gibi olmasın Hakan bizim, Efendi Baba Hazretleri bizim bu meslekte mezhepte Teketek Terâs Tekkesinde tek sermayemiz ALLAH’ın izniyle İnşâe ALLAH vallahi billâhi sadakattir, bizim başka şeye aklımız ermez biz Kelâmullaha ve Rasûlullah’a ALLAH’a sadakatı esas alırız çünkü sadakat gittimi ana gider sadakat gitmedi bi bu gün böyle olur yarın böyle olur RABBımın cilveleri dir öyle yapar böyle yapar her şeyin yoluna girer sormak istediğiniz bir şey var mı..
Bismillâhirrahmânirrahîm
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
Yâ RABBi işte bizim fazla konuştuklarımızı elersin elenir yâni elensin işe yaramayanı at gitsin ama yarayarı da kabul et bize hakk ve hayr ver çünkü biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in BİZliğine inanıyoruz yâni Peygamber aleyhisselâm’ın BİZliğine inanıyoruz ALLAH’ın NÛRunun TEKLiğine de inanıyoruz onun NAHNU olduğuna kesin olarak inanıyoruz KÜLLî ŞEYy’ ALLAH’ın NÛRundan evet ALLAH’ın NÛRu olan NAHNUdur o ise bütün Kâinâttır biz bu inançtayız bu inancımıza da sadığız ondan ötesinde ne olur abi diyorsan vallahi hayr olur İnşâe ALLAH ne diyelim şimdik dahası yarışa çıkacak değiliz haa ama bir şey biliyoruz bu yüce kün fe yekun kervÂNında bin kere yaratılsam ben yine kırmirlik isterim isterim ki Sâhibimiz ALLAHu zü’L-CELÂL Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sâhibimiz ıslık çalsın en öne gideyim çalsın en arkaya gideyim gideyim ki sabaha kadar hav hav şimdi havlatıyor ya sabaha kadar fır döndürüyorya böyle sürünün etrafında dolaşayım bir özellik ve güzellik vardı çünkü yüzbin tane koyun olsun başını okşamazdı o bir kıtmirin aç mısın tok musun kim yaraladı et meyt der ekmeğini böler alsana der mi der çünkü vefâlıdır çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir MuHABBet gösterir ona tam gelir böyle bir sürtünür işte bu mesele ALLAH celle celâlihu hepimizin hepimizin ÜMMet-i MuhaMMedle birlikte İnşâe ALLAH şu üçgünlük Dünyâ işte yarım nefeslik afedersin osuruk diyorum ben yâni işte şöyle bir nefes al ver alıyorsun veriyorsun bir hikâye yâni bunu küçük görmüyorum burada şehâdet var çünkü burada İmtihÂN var burada halifelik var burada her şey burada çünkü burayı böyle es geçecek bir yer felân değil burası tam hallolmak mecburiyetinde olan bir yerdir işte burada işlerimiz işleriniz İnşâe ALLAH hayırlı olsun aşlarımız helâl olsun eşleriniz sâliha sâlih olsun İnşâe ALLAH!.
RABBımıza DUÂ ediyoruz çünkü “DUÂ nız olmasa neye yarardınız” diyor çünkü nesillerimiz pak olsun İnşâe ALLAH!. EHL-i Beytî olsun MuhaMMedî olsun RABBânî olsun doğru dürüst nesiller olsun! ALLAH onları korusun bu kaygan yolda yanlışlardan fitnelerden fucurlardan fesadlardan münâfıklardan korusun! Bu hallere düşmekten korusun, böyle olanların şerlerinden de korusun!. Şeytânlaşmışların şerlerinden de korusun!. Hepimize Tahkik İmân nâsib etsin ve Sâlih Amel nâsib etsin!. Bizi yaşadığımız sürece Şeriat-ı Garrada Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Merhamet ve MuHABBetinde Hakikatinde Şehâdet Şerefinde ve Şefâat Şifâsında Hasbî Habibî hizmetçi kılsın İnşâe ALLAH!.
Hepinizi ALLAH’a emânet eder DUÂ eder DUÂ larınızı beklerim, hayırlı geceler dilerim Kadriye Kızkardeşimle Hacı Mahmud Kardeşimin selâmlarını iletirim evet esselâmu aleykum ve rahmetullah derim..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
16.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
İnsânoğlu nefis beden ve hemen arkasındaki yapışık birbirinin iç yüzü gibi nefsi bir de içerde rûh ve onun nefse bakan tarafı yine bir iç de gibi ve onunda bir yüzü kalb bir yüzü ruhtur. Yâni ikiye bölünmüştür insân, bir beden nefis bir de içerde kalb ve rûh diyelim buna ZÂHİR deniliyor içte yine BÂTIN deniliyor. İnsân bundan ibâret gözüken insân, herkesin gördüğü insân!. Bir de ancak kendinin ve RABBının gördüğü İNSÂN =>İç İNSÂN diyoruz ona, iç insân, Lübbü’l- Lüb insân, ÖZün ÖZü insân onun için de rahmetli Münir Hocam dışardakine “insân” diyor küçük harfle yazıyor içerdekine de “İNSÂN” diye büyük harflerle yazıyor. Çünkü o Halifetullah olan İNSÂN =>ALLAH’ın Halifesi olmuş İNSÂN yaşarken Halifesi olmuş fiilen ALLAH’ın halifesi yâni.. ALLAH’ın Halifesi uyduruk b ir kelime değildir ona Vekâlet edendir, yerine yürüten demektir meselâ Türkiye de Cumhurbaşkanı bir yere giderse kim yapıyor otamatikman Meclis Başkanı yerine Reisi Cumhurluk yapıyor bütün yetkilerini alarak.. Yalnız “halife” böyle bir şey “Hılf/Ahd”.. “Ter yüzünde halife yaratacağım!” diyor çünkü. Bütün esmâlarını yüklediği için ALLAHu zü’L-CELÂL..
Kendi kimliğimizin kişiliğimizin kadir ve kıymetini bilmeyi cümlemize nâsib etsin! İnsânlık Şerefini Haysiyetini Onurunu İzzetini koruyan ve kullananlardan kılsın!. Bu yüzden zâten Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefini ve Şefâat Şifâsına ulaşmak şarttır. ŞE’ÂNuLLAHta ki ALLAHu zü’L-CELÂL’in Şâhidi olabile insân.. “eşhedu” lafı doğru ola yalancı olmaya ondandır ki İslâm Dîni yetim ve öksüz kalmıştır anadan öksüz babadan yetim kalmıştır. Ne demek istiyorum kopmuştur Havva Anasından kopmuştur Âdem Atasından . Aslında kopması mümkün değildir hepimizin çocuklarımızın şu ÂNdaki alıp verdiği nefes Havva Anamızın Âdem Babamızın alıp verdiği nefestir, arada bir gidip gelme olmamıştır =>DİRİden ->DİRİye aktarılan bitmeyen bir aktarım halinde ŞE’ÂNuLLAHta böyle gidiyor hiç kesilmeden gidiyor bir kere makas yemeden gidiyor muhteşem bir SEBBEHA SEYRİNDE demek istiyorum bu bir hakikattır.. olarak da hakikattir hakikat olarak da hakikattır maddeden de hakikattır bunun adı KÛN feyeKÛNdur..
Barbaros çok iyi biliyor ki İngilterede bir üniversitesinde birisi vardı şimdi docentti galiba onlar “big bang” felân diyorlar “big bang” felân yok “KÛN feyeKÛN” var “big bang” felân yok saçma sapan şeyler onlar bilemedikleri için, çıkamadıkları için “boşlukta şişiyormuş” hangi boşluk boşluğu kim yaratmış ki o boşluğu anlamıyorlar onu.. çünkü sonsuz boşluk düşünüyorlar anlamadıkları için. ALLAH var boşluk yok varlık ve yokluk yok ALLAH var varlık ve yokluk yok çünkü ALLAH var varlık ve yokluk Güneşte varlık ve yokluk yok çünkü varlık ve yokluk Güneşin Işığında olur, “KûN” da varlık ve yokluk olmaz, ALLAHtır.. “feye KûN” de olur bulut girer araya şöyle olur adam uyur zil zurna sarhoş olur zom uykuda olur geceyi gündüzü karıştırır, kim olduğunu karıştırıri ettiğini yer felân feşmekân o kendi işleri onların yoksa adam gözünü kapattı diye bu gün Güneş yok mu yok var onun içindir ki sağlam inanç temiz inanç arı duru inanç çok önemlidir..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
16.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
İnsânoğlu nefis beden ve hemen arkasındaki yapışık birbirinin iç yüzü gibi nefsi bir de içerde rûh ve onun nefse bakan tarafı yine bir iç de gibi ve onunda bir yüzü kalb bir yüzü ruhtur. Yâni ikiye bölünmüştür insân, bir beden nefis bir de içerde kalb ve rûh diyelim buna ZÂHİR deniliyor içte yine BÂTIN deniliyor. İnsân bundan ibâret gözüken insân, herkesin gördüğü insân!. Bir de ancak kendinin ve RABBının gördüğü İNSÂN =>İç İNSÂN diyoruz ona, iç insân, Lübbü’l- Lüb insân, ÖZün ÖZü insân onun için de rahmetli Münir Hocam dışardakine “insân” diyor küçük harfle yazıyor içerdekine de “İNSÂN” diye büyük harflerle yazıyor. Çünkü o Halifetullah olan İNSÂN =>ALLAH’ın Halifesi olmuş İNSÂN yaşarken Halifesi olmuş fiilen ALLAH’ın halifesi yâni.. ALLAH’ın Halifesi uyduruk b ir kelime değildir ona Vekâlet edendir, yerine yürüten demektir meselâ Türkiye de Cumhurbaşkanı bir yere giderse kim yapıyor otamatikman Meclis Başkanı yerine Reisi Cumhurluk yapıyor bütün yetkilerini alarak.. Yalnız “halife” böyle bir şey “Hılf/Ahd”.. “Ter yüzünde halife yaratacağım!” diyor çünkü. Bütün esmâlarını yüklediği için ALLAHu zü’L-CELÂL..
Kendi kimliğimizin kişiliğimizin kadir ve kıymetini bilmeyi cümlemize nâsib etsin! İnsânlık Şerefini Haysiyetini Onurunu İzzetini koruyan ve kullananlardan kılsın!. Bu yüzden zâten Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefini ve Şefâat Şifâsına ulaşmak şarttır. ŞE’ÂNuLLAHta ki ALLAHu zü’L-CELÂL’in Şâhidi olabile insân.. “eşhedu” lafı doğru ola yalancı olmaya ondandır ki İslâm Dîni yetim ve öksüz kalmıştır anadan öksüz babadan yetim kalmıştır. Ne demek istiyorum kopmuştur Havva Anasından kopmuştur Âdem Atasından . Aslında kopması mümkün değildir hepimizin çocuklarımızın şu ÂNdaki alıp verdiği nefes Havva Anamızın Âdem Babamızın alıp verdiği nefestir, arada bir gidip gelme olmamıştır =>DİRİden ->DİRİye aktarılan bitmeyen bir aktarım halinde ŞE’ÂNuLLAHta böyle gidiyor hiç kesilmeden gidiyor bir kere makas yemeden gidiyor muhteşem bir SEBBEHA SEYRİNDE demek istiyorum bu bir hakikattır.. olarak da hakikattir hakikat olarak da hakikattır maddeden de hakikattır bunun adı KÛN feyeKÛNdur..
Barbaros çok iyi biliyor ki İngilterede bir üniversitesinde birisi vardı şimdi docentti galiba onlar “big bang” felân diyorlar “big bang” felân yok “KÛN feyeKÛN” var “big bang” felân yok saçma sapan şeyler onlar bilemedikleri için, çıkamadıkları için “boşlukta şişiyormuş” hangi boşluk boşluğu kim yaratmış ki o boşluğu anlamıyorlar onu.. çünkü sonsuz boşluk düşünüyorlar anlamadıkları için. ALLAH var boşluk yok varlık ve yokluk yok ALLAH var varlık ve yokluk yok çünkü ALLAH var varlık ve yokluk Güneşte varlık ve yokluk yok çünkü varlık ve yokluk Güneşin Işığında olur, “KûN” da varlık ve yokluk olmaz, ALLAHtır.. “feye KûN” de olur bulut girer araya şöyle olur adam uyur zil zurna sarhoş olur zom uykuda olur geceyi gündüzü karıştırır, kim olduğunu karıştırıri ettiğini yer felân feşmekân o kendi işleri onların yoksa adam gözünü kapattı diye bu gün Güneş yok mu yok var onun içindir ki sağlam inanç temiz inanç arı duru inanç çok önemlidir..
Zâten böyle değilse bırak gitsin gittiği yere.. yâni herkes gibi biraz tepinir geçer gider lâmı cimi olmaz. Onun içindir ki hayatımızı iki türlü yaşamak durumundayız ya da dört türlü yaşamak durumundayız. Bir vardır ki herkesin içinde yapması gereken vardır Ahmed ÇakırCÂN bir fabrikada çalışıyor onun yapması gereken bir şeydir herkesin de beklediği bir şeydir beklenilen bir şeydir, onları fiilen yapması lâzımdır.
Çünkü Ahmed Çakır, o demektir. Orada o işleri yapan getiren götüren her gün aynı işi yapsa da dahi onu yapan o aşamayı geçiren bir insândır Ahmed Çakır. Orada oluş sebebi Elifin Kocası, Mericin Babası olduğu için değildir, işinden dolayıdır. orada şundan dolayı bundan dolayı değildir adı Ahmed Çakır olduğu için değildir, o işi yaptığı içindir bu.
Bu normaldir ama bir başka daha vardır evinde işte söylediğim gibi Babadır, Eştir şudur budur tamam kendinde bir inşandır, kendi de bir inşandır, herhangi bir varlıktır. Yâni susar, acıkır, güler, ağlar, sevinir, üzülür bir insândır yâni..
Ama hakikatta biraz daha gitti mi ne olur!. Der ki “bu güneşin ışığıyım ben” der yâni ben anlıyorum çünkü der anladığım için inanıyorum inandığım için anlıyorum. O zaman BİZ BİR-İZ olur, NAHNU olur.. yâni NAHNU.. “Enâ ALLAH!” olmaz da =>NAHNU olur.. Güneşin ışığıyız ya da, “denizde damlayım”ı anlar. yâni bunu anladığı zamanda rahatlar artık korku safsataların yerini umudu felân bırak dosdoğru bilgiler alır, tahkik bilgiler alır.
İnsânca yaşamalar ve güzelliğin bu olduğu bu bir SüNNETuLLAHtır böyledir yâni bu CÂNım sıkıldı yarın kolumu çıkarıp eve bırakıp gideceğim diyemezsin ayakkabı değil çünkü, o sistemi bozamazsın, sistemîn içinde yaşarsın.. Haa sistemîn kendisinin yapısı değişiktir ama sen de CeNNeti CeheNNem etme be birader!.
Yâni İbrahîmî ol da CeheNNemi CeNNete çevirecek.. ALLAH böyle buyuruyor vaad etmiş yardımcı ol da sen de.. gübreden gül çıkarabilirsin yâni bostan mostan yetiştirebilirsin. Biraz dikkat edersen ama öbür türlü de elindeki ni’metleri zahmete çevirirsin rahmetlere yazık olur. yaşanmayacak kadar kötü bir hayat yaşanır. yâni onu demek istiyorum ve de bunun
“sen yok musun sen RABBım ya anamı ağlattın!”
ben diyorum ya bâzen yüklenecek yer arar..
Halbuki buna gerek yok ne lâzımsa o olmaktadır ne lâyıksa o olmaktadır teslimiyetteki özellik ve güzelliği çok iyi yakalamak gerekir dürüst müslümân olmak lâzım, mü’min olmak olmak lâzım dürüst her ne ise alışkanlıkların dışına çıkarak tahkik imân bedenindeki CÂN gibi bir RABBa imân etmek CÂN gibi, ampuldaki ceryÂN gibi bir RABBa imân.. “ALLAH”a demiyorum dikkat edin akrabamız RABBımız çünkü Sıfattır. RABB Zât değildir Zât başka şeydir ben güneşin içine gidip kahve içeceğim nere içiyorusn 8 milyon santigratmış sıcaklık daha sen oraya değil yaklaşırken buharlaştırır, yok eder demek istiyorum. onları felân bırak adam gibi şurda çal oyna işine bak, hududun dışına çıkma, HUDUDULLAHı çiğneme doğru dürüst müslümân ol demek istiyorum.
Olmamız gerekir bu böyle icâb ediyor şimdi biz A’râf Sûresinin biliyorsunuz inceliyorduk.. A’râf Sûresi Ârifler Sûresidir A’râfattır A’râfat Dağı var ya işte A’râfat Dağı da öyledir.. Havva Anamız CeNNette bana göre yüklenmiş ilk çocuklarını ne yapmışlarsa yapmışlar orada meyveden yemişler elmadan yemişler felân RABBım “yemeyin” demiş ama onlarda yemişler, Şeytânın nasihatını duymuşlar felân onlarda sonra fatura kesilmiş ama bir şey daha var.. Hiçbir yerde ben Âdem aleyhisselâm’ın Şeytânı suçladığına rastlamadım Kur’ÂN-ı Kerîm’de ALLAHu zü’L-CELÂL herkese istediğini söylüyor ona diyecek bir şey yok hiçbir Peygamberin de öyle suçladığını görmedim, onlar o işe karışmıyorlar demek istiyorum.
Yâni dikkat etmek gerekiyor bunlar basit şeyler değildir ve ALLAHu zü’L-CELÂL gazâblanır, insân da gazâblanır gazâb insânın yapısında vardır. Çünkü bir şey CÂNını sıkar Peygamber değil ki ya hiddetlenir öfkelenir darılır kırılır kızar köpürür yâni olmasaydı der kardeşim. Çünkü gazâbta ya bilelik ziyâsı vardır ya bilelik ziyânı vardır, eğer Bilelik Işığını/NÛRunu ALLAH’a götürüverirse =>NÛRULLAHta =>HİZBULLAH olur. Ama derse ki ya.: “Bu işleri ben yapıyorum Dünyâda her şeyi ben yapıyorum bunu da ben yapıyorum onu da ben yapıyorum kendim kazanıyorum RABBım da kim oluyormuş!.” diye kafasının arkasını şöyle eliyle bir kenara çektiği ÂN’da o ziyâna çevirir ziyâyı.. yâni bir anlamda fiş bağlamadan çıplak kabloyu yakalamış gibi oluverir ve anasını ağlatır zâten yâni o.. O Ganîyet ve Ganîliği ile “Ben sana Kebân’ın kim olduğunu bir gösteriyim!” der alır, alır yere vurur ve hiçbir zamanda hiçbir kimse o yakaladığı kablonun ucunu avucunu açma imkanı bulamaz velevki o seni çarpa çarpa bir tarafa atıyor da elinden çıkıyorsa çıkar yoksa kendi ben elimi açayım da çıkarayım diyemez asla o melekeyi alır ceryÂN elinden!. Bunları yaşadınız mı bilmiyorum ama bizim Alper olsa size anlatırdı nasıl yaşadığını ha bir kere de ben yaşadım nasıl oldu deniz kenarında işte bir şeyleri taktığımız büyük bir fırınımız vardı iki gözlü onu taktığımız kablonun bir kenarından şeyler ısınmış bende oraya şey yapıştıracaktım band yapıştırayım da çarpmasın diye fakat o bantı tam yapıştırmadın elimin parmaklarımın arasına alınca bir titretmeye başladım, yer gök zangırdıyor böyle ama bırakamıyorum bırakmak istiyorum ama elimi açamıyorum, ne zaman ki beni havaya savurttu attı kablo fişten kırılıp çıktı.. yâni öyle kurtuldum ceryÂN kesildi. yoksa orada dursan oraya buraya çarpacak.. yâni RABBım da gazâblanır RABBımın Halifesi de gazâblanır. tâbiki hâinler de gazâblanır. Gazâb ortak üründür ve söylemiştim.. 4x7=28..dört yedi yirmisekiz Peygamber vardır, benim inancıma göre vardır.. bu inanç değildir anladığımı söylüyorum dört yedi nefis kademesinde dört Öğretmen gibidir Peygamberler.. ama hangilerinin hangi yere yerleştiği konusunda bir şey bilmiyorum bilsem de söylemem zâten.. çünkü bu herkesin bileceği bir bilgi değil ama şunu biliyorum ki Nefis Okulunun Baş Öğretmeni bence Mûsâ aleyhisselâm.. Baş Öğretmenlerin Baş Öğretmeni =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem olduğunu biliyoruz!.. ALLAH celle celâlihu ilân ediyor ama ne bileyim ben Yûsuf aleyhisselâm’ın Nefis Okulunda Öğretmen olduğunu da biliyoruz Nefs-i Emmâreden bahsediyor gömleği arkadan önden sağdan soldan yırtırıyor, benim gibi yırtılmadık yer kalmıyor car car yırtılıyor gömlekler değil mi?. ALLAH razı olsun Züleyhâ Anamız da yırtmıştır yâni bayağı yedi zindanlarda yedi yıl kalıyor bir sürü şeyler oluyor!.
Şuayib aleyhisselâm ise=>Mûsâ aleyhisselâm’a “seninle anlaşma yapalım sekiz CeNNet karşılığı kızımın birini beğen hangisini istiyorsan al ama sen ona tamamlâmlarsan o da senin âl-i cenâblığın!” diyor. On yıl olunca ne oluyor On Emir çıkıyor karşına.. Mûsâ aleyhisselâm’ın Kur’ÂN-ı Kerîm’deki On Emir çıkıyor.. Sekizi var iki daha çıkıyor..
İslamın Beş Şartının zâhiri bâtını ortaya çıkıyor.. 2 Teyemümde 3 Gusülde 4 Abdeste 5 İslâmda 6 İmânda 12 Namazda..
Bütün bunlar nerde var? Mûsâ aleyhisselâm’da görüyoruz. Ne diyor.: “Elindeki asâyı taşa vur on iki meşrebte su kaynayacak!” Bana göre Davulcular buradan içsin, Zurnacılar buradan içsin, süklüm büklümler buradan içsin!. gibi insân meşrebine göre hayattaki Mûsâ aleyhisselâm Okulunda okurken kimi Müzisyen oluyor kimi Ressam oluyor gibi herkes kendi meşrebine uygun “meşrebin”e ne demek.. şarab, içmektir.. kendi içeceği SUyun başına oturuyor hayatta.. yeter ki tâbii ki Firavunun Sofrasına oturmasınlar!. Bütün mesele buradan geliyor şimdi vakti anlamak için..
وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِن بَعْدِيَ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الألْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُواْ يَقْتُلُونَنِي فَلاَ تُشْمِتْ بِيَ الأعْدَاء وَلاَ تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre RABBikum, ve elka’l- elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurrûhû ileyh (ileyhi), kâlebne umme inne’l- kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe ve lâ tec’alnî mea’l- kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve Mûsâ (aleyhisselâm), (ALLAHû TeALÂ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü zaman (ALLAHû TeALÂ, ona Kavminin saptığını söylemişti: (TâHâ 20/85). Onlara şöyle dedi.: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. RABBinizin emrine acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harûn aleyhisselâm) şöyle dedi.: “Ey Annem oğlu! Muhakkak ki; (bu) Kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık benimle (bana böyle yaparak), düşmanlarımın yüzlerini güldürme (sevindirme) ve beni, Zâlim Kavim ile berâber kılma.” (A’râf 7/150)
Mûsâ aleyhisselâm çok acele ediyor! niçin acele ediyor “Ben RABBımı bir görsem!” diyor yâni bu da normal. Normal olmayan şey şu bence normal değil de yâni aynı şey şeyde de var İbrahîm aleyhisselâm diyor ki.: “yâ RABBi sen nasıl yaratıyorsun ben anlayamadım!” diyor. “İnanmıyor musun?” “İnanıyorum da içimdeki kalbimdeki diyor ki “tatmin olmadım!” diyor.”
Fakat Mûsâ aleyhisselâm çok ileri götürüyor.: “Ben bizzât seni görmek istiyorum!.” Bunun içinde bir an önce gidip acele ediyor iyi o zaman gel çok acele ediyorsun mikata gel!. mikat ne demek?. Mikat =>yer ve zamanı belli olan bir işi o süre içerisinde mutlaka orada kalarak yapmaktır. Mikat, yeri ve zamanı mikatlıdır.. Meselâ “kamet getirdim” diyorlar o da mikatlıdır ezân.. şimdi kamet getir iki saat sonra ezân olsa namaz kılınmaz.. kamet getirilirse, “namaz zamanı gelmiştir ve namaz kılınır” demek istiyorum.
İşte böyle bir şeyde Mûsâ aleyhisselâm gitti görüşdü dönüyor RABBu TeALÂnın huzurunda ne olduysa oldu, RABBı TeALÂ ona bir şeyler söyledi.. A’râfın 150 âyetinde bunu görmüyoruz nerde görüyouz bunu Tâ-Hâ Sûresinde görüyoruz.. ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki aynı soruyu soruyor bakın;
وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى
“Ve mâ a’celeke an kavmike yâ Mûsâ.: Ey Mûsâ! Seni, kavminden (ayırıp) sana acele ettiren nedir?” (TâHâ 20/83)
Ve mâ a’celeke an kavmike yâ Mûsâ.. Ey Mûsâ seni kavminden ayırıp da BANA doğru koşturan şey nedir, nedir senin derdin ne?. yâni “acele ettiren şey nedir?” diyor. ALLAHu zü’L-CELÂL sebebi soruyor, devâm ediyor Tâ-Hâ Sûresinde biz orada durduk 150 de durduk A’râfta..
قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى
“Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke RABBi li terdâ.: (Mûsâ aleyhisselâm).: “Onlar, onlar benim izim üzerindeler (benim arkamdan geliyorlar). Ve RABBİm ben, SENİN Rızan için (SANA gelmekte) acele ettim!.” dedi.” (TâHâ 20/84)
Diyor ki;
Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke RABBi li terdâ.. Yâ RABBî!. Onlar var ya Benim Avmim.. Onlar SENin buyurduğun onlar var ya Benim Kavmim.. iki kere dikkat edin biri Mûsânın onları biri ALLAH’ın onları ikisi onlar ama Mûsânın onları başka ALLAH’ın ki başka.. ALLAH her şeyi bilir.. Onlar benim izim üzerindedir her şey yolunda diyor yâni ben onları izim üzerine her şeyleri öğrettim buyurduğun şeyleri her şeyi biliyorlar. Ben geldim ki SENinle görüşeyim diye yâni..
aciltu ileyke RABBi li terdâ.. Ben çok acele ettim.. “RABBim SENin Rızanı bulmak için böyle yaptım” diye “Bir an önce SENİ göreyim de Rızanı bulayım” diye “onlar nasıl olsa işlerine devâm kulluklarına devam eder! diye geldim”
Bu âyetleri anlamazsak eksik kalacak çünkü birbirini tamamlayıcıdır bunlar.. evet geldi ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor.:
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
“Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumu’s- sâmiriyy (sâmiriyyu).: (ALLAHu TeALÂ): “Muhakkak ki BİZ, böylece Senin Kavmini, senden sonra imtihan etmiştik. Ve Samiri, onları dalâlete düşürdü.” dedi.” (TâHâ 20/85)
Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumu’s- sâmiriyy.. ALLAHu TeALÂ.: İyi geldin ama, BİZ Senin Kavmini nasıl gördük biliyor musun? Şu ÂNda nasıl görüyoruz? Senden sonra onları İmtihÂNa soktuk, fetennâ.. Fitneye soktuk.. Fitne neydi?. Fitne, altının tozunu kumun içine karıştırırsan Dünyâda ayıramazsın elemeyle felân.. ya cezveye koyacaksın on dakikaya kalmaz altın erir geri külçe halinde çıkar geri kalan kumu da atarsın yâni fitne budur.. ateşe sokacaksın ateşe sokacaksın, İbrahîm aleyhisselâm gibi Fitne Ateşine sokacaksın ki CeNNeti elde edeceksin, altını elde edeceksin!. Öyle yan gel yat şunları yap, bunları yap!. Olur sen yan gel yat da görürsün Dünyâ kaç köşeymiş!.
oOnun içindir ki, BİZ Senin Kavmini fitneye tâbi tuttuk.. Sâmiri var ya Sâmiri tümünü sapıklığa düşürdü, sapıttırdı.. Onları kimdir?. Sâmiri, MERRe Sâhibi olandır yâni, MuhaMMedî Rusûlîyyet ve Rububîyyetliğin Sâhibliğini kendine/nefsine alan adamdır..
Onun için ALLAH’a sığınarak söylüyorum ben bu Cemaatçı Tarikatçı marikatçı geçinip de Peygamber aleyhisselâm’ın Vasıflarını ALLAH korusun!.
“Ben, ALLAH’ın Sıfatlarını taşıyorum!” diyen Hâin Şeyhleri gördüm, bırak Peygamberi de “Şeyhimiz=>ALLAH Sıfatlarını taşıyor!” diyenleri DUYdum..
Şimdikiler Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem solda sıfır ohoo aldılar gidiyor.. İşte bunlar Sâmiriliktir bir anlamda..
Onu demek istiyorum! Yanlıştır korkunçtur hatadır korkunçtur halkı sapıtmaktır saptırmaktır =>Sâmiriliktir!.
Bırak ALLAH’ın Kitabı/Kur'ÂN-ı Kerîm ortada =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ortada.. Berâber el ele gitmek başka, birbirimizin sırtına binmek başka..
Sâmiri, Adamın ismi yâni buzağıyı yapan Adam..
“Sâmiri Senin Kavmini sapıttı” deyince şafak attı Mûsâ aleyhisselâm’ın yâni..
فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي
“Fe recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ (esifen), kâle yâ kavmi e lem yaıdkum RABBukum va’den hasenâ (hasenen), e fe tâle aleykumu’l- ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min RABBikum fe ahleftum mev’ıdî.: Bunun üzerine Mûsâ (aleyhisselâm), esefle (üzülerek) gadapla (öfkeyle) kavmine döndü.: “Ey Kavmim! RABBiniz size, güzel bir vaadle vaadetmedi mi? Buna rağmen ahd süresi size uzun mu geldi? Yoksa RABBinizin gazabının üzerinize inmesini mi istediniz? Bu sebeple mi vaadimi (sizden aldığım vaadi) yerine getirmediniz?” dedi.” (TâHâ 20/86)
Fe recea mûsâ ilâ Kavmihî gadbâne esifâ.. Mûsâ aleyhisselâm büyük bir öfkeyle gazâbla Kavmine döndü esefle..
kâle yâ Kavmi e lem yaıdkum RABBukum va’den hasenâ..
Ne diyor üzülerek, öfkeyle Kavmine döndü ne diyor.: “Ey Kavmim benim RABBım, sizin RABBınız size en güzel şeyleri vaad etmedi mi?.
e fe tâle aleykumu’l- ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min RABBikum fe ahleftum mev’ıdî.. RABBüküm sizin RABBınız size en güzel şeyleri vaad etmedi mi, şöyle şöyle yapın ne istiyorsanız vermedi mi.. yâni hasenen en güzelini..
Size bu ahid süresi uzun mu geldi.. yâni bak böyle böyle yaparsanız sonunda bana dönersiniz CÂNınıza okurum ya da şunu şöyle yaparım demeleri RABBımın ya da bu Dünyâda böyle yaparım demelerinin süresi uzun mu geldi çok mu.. tul.. uzun geldi.. efetale uzun mu geldi.. ALLAH’ın Ahdi size uzun mu geldi ki hemen caydınız yoksa.. yoksa siz RABBınızın gazâbını üstünüze inmesini mi istiyorsunuz!.
Burada iki türlü şey var.: “ALLAH’ın gazâbı gelmez diye mi sanıyorsunuz!” yoksa “Gelirse gelsin!” mi diyorsunuz..
fe ahleftum mev’ıdî.. yoksa bütün bunlardan dolayı bana verdiğiniz sözden vaadten hilaf mı ettiniz ihtilafa mı düştünüz? ihtilafa düştünüz döndünüz sözünüzü yerine getirmediniz kahrolasıcalar!.” der.. gibi.. yâni bakın TâHâ 20/83-86 burada ALLAHu zü’L-CELÂL..
Şimdi okuyacağımız A’râfın 150 âyeti tamamlıyor bize.. A’râfta da anlatıyor fakat olayın ne olduğunu anladık değil mi!.
Haa Mûsâ aleyhisselâm çok üzüntülü gazâblı öfkeli olarak Kavmine döndüğü zaman onlara dedi ki.: “Ben gittiğim zaman ben burada değilken bana ne kötü bir halef oldunuz ben sizi ALLAH’ın kulu ve benim ümmetim olarak bıraktım başınızda Harûn vardı ve her şey yolundaydı ne kadar kötü bir Halife olacağınız yerde Muhalif oldunuz siz böyle yapmakla.. e aciltüm emra RABBiküm.. hâni RABBınızı böyle böyle yaparsanız CÂNınıza okur böyle yaparsanız CeNNetine sokar bunların acele gelmesini mi istediniz? gelir mi diye denemek mi istediniz ya da meydan mı okudunuz?!. o anlamlar var demiştim aynı şey burada da var.
Ve lemmâ recea mûsâ ilâ Kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre RABBikum, ve elka’l- elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurrûhû ileyh (ileyhi), kâlebne umme inne’l- kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe ve lâ tec’alnî mea’l- Kavmi’z- zâlimîn
beklemediniz yâni ve ne yaptı ve..
ve elka’l- elvâha.. işte Kur’ÂN-ı Kerîm mânâ olarak vahledilmiştir Peygamber o‘nu yazdırmıştır fakat Tevratın vahyinin böyle bizzât levhalarla mı geldi levhalara kimin yazdığı şeklinde bir şey yok!. Levhalar halinde indiği şeklinde anlaşılıyor bu gün hâlâ anlaşılamamıştır. Çünkü bilgi yok ama burada, ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor zâten bu levhalar birkaç kez kırılacak Kur’ÂN’da elindeki o Tevrat levhalarnı birkaç kez bıraktı kızdı çünkü,
ve ehaze bi re’si ahîhi yecurrûhû ileyh.. Kardeşinin kafasını böyle koparır gibi yakaladı tuttu çekti yâni yakalamak, ehaze.. yecurrûhû onu kendisine çekti. O zaman ne diyor kardeşi,
kâlebne umme inne’l- kavmestad’afûnî.. Ne diyor Harûn aleyhisselâm .: “Ey Anamın Oğlu diyor bir dakika diyor yâni kafamı koparacaksın öyle halde muhakkak ki bu kavim var ya bu kavim sen gittikten sonra beni çok zayıf gördü, güçsüz gördü nerdeyse beni öldürüyorlardı, beni öldüreceklerdi..
avmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî.. beni çok zayıf gördüler az kaldı beni öldüreceklerdi..
fe la tüşmit biyel a'dae yaktulûnenî fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe.. Kötülüğü yapan yâni sana ve bana ALLAH’ın YoLunu bırakıp da kırk gün olmadı ya böyle yapan bu insânların karşısında onları sevindirme.. lâ tuşmit.. “onları şımartma, sevindirme..”
fe lâ tuşmit biye’l- a’dâe.. “bu bizim düşmanımız beni bu hale sokup da düşmanlarımı bana karşı güldürme, gülüştürme..”
ve lâ tec’alnî mea’l- Kavmi’z- zâlimîn.. “Ve beni bu Zâlim Kavimlerden birisi gibi yapma, onların seviyesine düşürme!.” diyor.
Onlar senin bırakıp gittiğin Kavim değil giderken hepsi kuzu gibiydi.. Döndü ki yedi başlı CÂNavar olmuş hepsi, ejderha olmuşlar yâni.. kim kimle konuşuyor?. İki Peygamber birbiriyle konuşuyor.. Kim kimle konuşuyor Mûsâ aleyhisselâm RABBısıyla konuşuyor.. RABBısı o’nunla konuşuyor.. En uç noktadayız demek istiyorum. neden böyle anlatılıyor? çünkü bu olaylar devâm ediyor şu ÂNda da =>herkesin Mûsâsı, Harûnu, Firavunu, kendisinde şu ÂNda hayatında yürüyüp gidiyor ya da toplumda fark etmiyor..
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلأَخِي وَأَدْخِلْنَا فِي رَحْمَتِكَ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
“Kâle RABBıgfirlî ve li ahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente erhamu’r- râhımîn (râhımîne).: (Mûsâ aleyhisselâm) şöyle dedi: “RABBim, beni ve kardeşimi mağfiret et ve bizi rahmetinin içine al (dahil et). Ve SEN, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.” (A’râf 7/151)
Mûsâ aleyhisselâm derhâl hizâya geçiyor..
Kâle RABBıgfirlî.. Ey benim RABBim beni bağışla.. ve li ahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente erhamu’r- râhımîn.. kardeşimi de bağışla ve bizi rahmetine dahil et sok! Zahmetten bizi rahmetine çek rahmetten sok dahil et çünkü SEN merhamet edenlerin en Merhametlisisin rahmet edenlerin en çok rahmet edeni SENsin!.
إِنَّ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَرِينَ
“İnnellezînettehazû’l- ıcle seyenâluhum gadabun min RABBihim ve zilletun fî’l- hayâti’d- dunyâ, ve kezâlike neczî’l- mufterîn (mufterîne).: Muhakkak ki; buzağıyı (ilâh) edinen kimseler, RABB'lerinden bir gazâba ve dünya hayatında bir zillete uğrayacaklar. Ve işte böyle, iftira edenleri cezâlandırırız.” (A’râf 7/152)
İnnellezînettehazû’l- ıcle.. Buzağıyı, öküzün ineğin tosunun buzağısını yavrusunu çünkü onu ne yapıyordu Sâmiri.. Mısırda Apis Öküzünü görmüşlerdi onlar.. Mısırda, Eski Mısırda Apis Öküzleri vardı Boğa ona tapıyorlardı. Onlarda Boğa yapacak kadar altın olmayınca Sâmiri, buzağı yaptı o da onu böyle yapıyor ki rüzgara koydu mu ağzından giren rüzgâr arkadan/kıçından çıkarken çeşitli sesler çıkarıyor ve onun şeyini ayarlayıp onu koyunca konuşurcasına öttürüyor, çeşitli şeyler yapıyor yönünü değiştiriyor felân.. Ya da birkaç delik varsa arkasında markasında tıkıyor bir şeyler yapıyor işte artık onlar.: “Haah diyorlar Mûsâ bunu aramaya gittiydi, biz bulduk gelin buraya!” diyor. Çaldıkları altınların eritilmesinden elde edilmiş yoksa Apis Öküzü yaparlardı belki de..
Icle.. buradaki içle, caele fili vardır yapmak etmek..
İCL.. Lûtfullah cem’ini aynen kullanmaktır aslında ama kendi adına aldı mı böyle adamı Öküze taptırır İneğe taptırır ama ceaele oluverdi mi ALLAH’a.. Yüreğinde bulduruverir RABBını Halifesi olduruverir, hâini olmaz, muhallifi olmaz halifesi olur, ALLAH’ın Dostu olur, ALLAH’ın Kur’ÂN’da bildirdiği gibi olur. “ALLAH ve Rasûlü ve mü’minler Azîzdir/izzetlidir.” İzzet şerefin felân çok üstündedir ALLAH’ın Esmâsıdır, çok muazzamdır onu söylüyorum..
seyenâluhum gadabun ..İşte onlar yok mu onlar, bu Dünyanın parasını pulunu buzağı gibi yapıp da, öttürüp osuruktan teyyara gibi dinleyenler var ya, tapanlar er geç RABBlarının gazâbına nâil olacaklardır, çok istedikleri gazâbı bulacaklardır..
min RABBihim ve zilletun fî’l- hayâti’d- duny, ve kezâlike neczî’l- mufterîn.. Dünyâ Hayatındaki zilleti de bulacaklardır işte bunun karşılığı iftira edenlerin cezâsı budur karşılığı budur bunlar iftira etmişlerdi!. kime iftira etmişlerdir?. ALLAHu zü’L-CELÂL’e etmişlerdir. ALLAHu zü’L-CELÂL taş mı taşıyın diyor yâni sabahtan akşama kadar taş taşıyın mı diyor.
Yâni bütün ni’metleri veriyor en büyük hizmetçi kendisi, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sonra bütün ALLAH Dostları sonra Kâinât sonra bulutlar rüzgarlar kuşlar hayvanlar hepsi hizmetçi.. Hepsi senin hizmetçin emrinde musahhar kılmış böyle bir RABBu’l- ÂLemîn’e kulluk..
Haa Hayvan Kulluğunu kabul etmişsen ona ben bir şey diyemem, adam hayvanlaşmış hayvandan da aşağı olmuş hatta illâ ona kulluk yaparım!. Derse.. insânca kulluk yapamıyor çünkü ona mümkün değil zâten o illâ kendisi öyle diyor zâten ben bunları kulaklarımla DUYdum.: “Nefsini domuzdan aşağıya indirmeyen!.” felân.. “git işine domuz mubârek bir hayvandır ondanda betersin sen câhil Sofu!”diyorum..
Domuz, kendi işini yapan bir hayvandır öyle değil öyle bir pislik içinde nasıl insân gerçeği yaşayabilir bu böyle sürer mi..
وَالَّذِينَ عَمِلُواْ السَّيِّئَاتِ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِهَا وَآمَنُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Vellezîne amilû’s- seyyiâti summe tâbû min ba’dihâ ve âmenû inne RABBeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve seyyiat (derecât kaybettiren ameller) işleyenler, sonra da ondan (o seyyiatten) sonra tövbe ettiler ve imân ettiler (ise) muhakkak ki; senin RABBin, ondan (ve imân ettikten) sonra elbette Gafûr (günahları sevaba çeviren)dur ve Rahîm (rahmet gönderen)dir.” (A’râf 7/153)
Vellezîne amilû’s- seyyiâti.. onlar seyiyye yaptılar yâni yükselecek yerde alçaltıcı amellerhle uğraştılar.. hâlâ ALLAH’ın halifesi RABBu’l- ÂLemînin Halifesi olacağı yerde muhalefet yaptılar Şeytânın altına indiler işte dün okuduk daha Hacı Mahmudla.. “Onlara Şeytân emreder küfredin diye küfredince başımdan defolun siz RABBımızın inkâr ettiniz ben RABBımdan korkarım!” der. Şeytân dahi uzaklaştırır başından, istemez öyle adamı yâni RABBısına dahi şey yapmış Şeytâna mı yapamayacak yâni.. vellezine amilüs seyyiati sümme tabu olabilir seyyiat işlemiştir ama,
summe tâbû min ba’dihâ.. sonra, tevbe ediyor bu yaptıklarından sonra tevbe ediyor. ne demek tevbe?. tevbe bilelik senliğini rûhunda yaşamaktır! Yâ RABBî! Boş bulunduk, şöyle yaptık böyle yaptık yaptık yâni hayır diyecek değiliz ama yptığım doğru değildi, benim için de doğru değildi, hiç kimse için doğru değildi.. Her ne ise yâni ne bileyim ben elimizde diyelim ki basit bir şey ya ters anlamışımdır ters görmüşümdür ya da terslenmişimdir bir şey oldu bir ÂN’da Ahmed’i biçtin attın yâni Adamı ikiye böldün gibi..
Haah ne yaparsın hemen dersin ki.: “Böyle değildi gerçeği söylüyorum şöyleydi böyleydi!” dersin. o da.: “haa öyle mi olabilir bende yapıyorum bâzen!”der.
Ne oldu?. “BİLelik senliği oluştu sen ben ikimiz ayrıydık birleştik “BİZ BİR-İZ” olduk. yâni tevbe budur.. yoksa, ya RABBim SEN her şeye kadirsin evet her şeyi yapan SENsin beni yapan SENsin fiillerimi yaratan SENsin düşüncelerimi de yaratan SENsin!.
Evet işte ben şöyle yaptım böyle çattım zâten yapsan da yapabilirsin yapmasan da yapabilirsin mesele bu değil mesele RABBu’l- âlemin’i yaşatmaktır yâni tevbenin temeli budur bak nediyor,
summe tâbû min ba’dihâ.. dedi ki yanlış yaptım yanlışlarımdan özür dilerim..
ve âmenû inne RABBeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm..
Tekrar imân etti şüphesiz ki senin RABBine.
ne buyuruyor ALLAHu zü’L-CELÂL olur ya insânlık hali bir kötlük işleyip yâni yasaklanmış seyyie diyoruz biliyorsunuz, hoşa gitmeyen iyi olmayan şeyler yâni insânında RABBımızın da hoşuna gitmeyen kimsenin de hoşuna gitmez bunların ardından tevbe edenler ve ondan sonra imânını tazeleyenler hiç şüphesiz ki RABBim tevbeden sonra bunları muhakkak bağışlayan ve esirgeyendir değil mi..
le gafûrun rahîm.. muhakkak ki Gafurdur, Rahîmdir RABBım.. böyle olan insânlar için.. aleverecileri için değil, sahtekârlar için değil münâfıklar için değil.. Adam günahkâr, harbi günahkâr ne diyor “böyle böyle yaptık yaptık özür dilerim” diyor “tevbe ediyorum” diyor ve “imân ettim” diyor!.
ALLAHu zü’L-CELÂL da diyor ki doğru muhakkak ki senin RABBın gafurur rahîmdir böyle mert bir adamı bağışlar diyor. ama dönek o yana bu yana vır vır yok buraya kadar ne anlattı Mûsâ aleyhisselâm’ın Kavminin nasıl bir yanlışa girdiğini nasıl üzdüklerini, üzülen Peygamberlerini sözlerinden döndüler ona üzüldü RABBısı karşısında mahcup oldu üzüldü kendisi için bir sürü şeyler..
وَلَمَّا سَكَتَ عَن مُّوسَى الْغَضَبُ أَخَذَ الأَلْوَاحَ وَفِي نُسْخَتِهَا هُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ هُمْ لِرَبِّهِمْ يَرْهَبُونَ
“Ve lemmâ sekete an mûse’l- gadabu ehaze’l- elvâh (elvâha), ve fî nushatihâ huden ve rahmetun lillezîne hum li RABBihim yerhebûn (yerhebûne).:
Ve Mûsâ (aleyhisselâm)'nın öfkesi yatışınca levhaları aldı. Onun (levhaların bir) nüshasında hidâyet (Hakk'a hidâyet, ALLAH'a ulaşma) vardır. Ve o, RABB'lerinden korkan kimseler için bir rahmettir.” (A’râf 7/154)
Ve lemmâ sekete an mûse’l- gadabu ehaze’l- elvâh.. Ne zaman ki Mûsânın öfkesi gazâbı sukunete erdi sakinleşti yâni şöyle bir açıldı içi.. elvah yere attığı levhaları Tevrat âyetlerini aldı tuttu aldı. Yâni bakın ne ilginç!. Peki hangi elvahlar levhalar bunlar?.
ve fî nushatihâ huden ve rahmetun lillezîne hum li RABBihim yerhebûn.. Onun (levhaların bir) nüshasında, bu levhanın içinde Hidâyet vardır ve Rahmet vardır. ALLAH’ın Hidâyeti ve Rahmeti vardır. Kim için kardeşim bunlar?. Kim için bu dediğin şeyler Hidâyet ve Rahmet hangi kimseler için?. Bu Rahmet ve Hidâyet, o kimseler için ki onlar RABBinden gelecek bu Hidâyet ve Rahmet kim için?. Onlar rehaba yapanlar için rehabe.. Efendim tüm tefsirlere bakın rehaba “korku havf” korku.. öteki korku beriki korku neden?.
Çünkü Türkçede korkmaktan başka kelime bulamıyorsun bunlar da korkma anlamına geliyor sonuçta halbuki rehabenın bir güzelliği vardır, rehebe öyle bir korkudur ki Kardeşim ateşe düşmüş İbrahîm aleyhisselâm’ın Korkusudur, Bedir’de her tarafı sarılıp dizleri kuma gömülüp sırtında ridası düşen ellerini gök yüzüne açmış.: “Biz mahvolursak SENin Dinini kim neşredecek ya RABBî!.” diye ağlayan Peygamber aleyhisselâm’ın Korkusudur.
Bu yılandan, çiyandan, ceryÂNdan korkmak değildir!. Rehabe, Bilelik Hüviyetinin Rüşdüne eriştir.. kim kimi iLe biLe kiminen biLe olacak insânları demiyorum.. Dışarı bakıyorsun Şeytânla bile işi gücü Şeytânla.. Çünkü Şeytâna iş bile kalmamış halde.. Haa şu MuhaMMedî Şuur Sâhibleri Şeref Onur Sâhibleri Akıl Fikir Sâhibleri kim?. Onlar bir dakika kardeşim şu aynanın arkasına bakayım ne yapıyor.. Babamı götürdüm mezerâ ben koydum, çocuğum da beni koyacak!. Ha bu gün, ha yarın bir dakika ne oluyor anladım.. Haa tantun tantunda dediği ÂN’da rehebe harekete geçer Bilelik Hüviyetinin Rüşdünü arar.. Biz KİMinle BİLEyiz sorusunun cevâbı çok basittir, çok basittir.. Çünkü Göbek Bağı Ahmed Çakır kendi Göbek Bağından gitsin kaç dakika sürer bilmiyorum kaç dakika sonra Annemizin kapısında olur. ALLAH uzun ömür versin Annesi sağ onun.. Anlatabiliyor muyum hemen hemen bu rehebeyi buluverir. Daha bu gözükeni, gözükmeyeni nedir?.
Bu BİLELİK HÜVİYETİ =>MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’dan =>ALLAH’a RABBa geçer!.
Buradaki “re” Rusûlîyyet ve Rububîyyet “re”sidir.. onu demek istiyorum rehebede bu özüllik ve güzelilk vardır. korkudur amma bu korku İbrahîm aleyhisselâm’ın CeNNetini doğuracak olan CeheNnemin Korkusudur ne olacağını bilmeden çekinmektir..
Yâni sâdece korkmak böyle aman ne olacak felân değil inanmak göğüslemektir onu demek istiyorum. Bu rehebede “habbe” vardır ama öbür “habbe”lerin hepsinde “ha”dır bunda “iki gözlü he- ـھ he” dir bu.. En ince “hebbe”dir bu. bu bilelik bana dese meselâ birisi.: “Burada BİLELikten bahsediyorsunuz bu Rasûlî mi RABBânî mi?” dese ben derim ki.: “RABBâni çünkü Rasûliyetin Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in içindeki BİLELikten bahsediyor o da =>RABBtır yâni RABBu’l- ÂLemîndir.
Böyle bir güzelilk var bu âyette ALLAHu zü’L-CELÂL Mûsâ aleyhisselâm’ın bu buluşmalarını buyurmaktadır daha 155. Âyetinde..
وَاخْتَارَ مُوسَى قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلاً لِّمِيقَاتِنَا فَلَمَّا أَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُم مِّن قَبْلُ وَإِيَّايَ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَاء مِنَّا إِنْ هِيَ إِلاَّ فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَن تَشَاء وَتَهْدِي مَن تَشَاء أَنتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ
“Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humu’r- recfetu kâle RABBi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feale’s- sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk (fitnetuke), tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrû’l- gâfirîn (gâfirîne).: Ve Mûsâ (aleyhisselâm), BİZİM belirlediğimiz buluşma zamanımız için Kavminden yetmiş adam seçti. Onları, şiddetli bir sarsıntı yakalayınca şöyle dedi.: “RABBim, şâyet dileseydin daha önce onları ve beni helâk ederdin. İçimizden sefihlerin yaptıklarından dolayı, bizi helâk mı edeceksin? O ancak SENin bir imtihanındır. Onunla dilediğini dalâlette bırakırsın ve dilediğini hidâyete erdirirsin. SEN, bizim DOSTUMUZsun. Artık bizi mağfiret et ve bize RAHMet (merhamet) et. SEN, mağfiret edenlerin en hayırlısısın.” (A’râf 7/155)
Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ.. Mûsâ aleyhisselâm diyor, ALLAHu zü’L-CELÂL seçti, belirledi. yâni “muhtar” diyorlar ya o da bu kelimeden gelir. Muhtar, seçilmiş adam demektir. Vahtâra Mûsâ.. Mûsâ seçti.. Kavminden yetmiş kişi seçti. öyle istediler çünkü.. onlar niçin seçti?. li mîkâtinâ.. şunun için ki mîkâtinâ zaman ve yeri görüşmemiz için buluşmamızda görüşmemiz için..
fe lemmâ ehazet humu’r- recfetu kâle RABBi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye.. ne zaman ki oraya geldiler de onları yer gök sallanmaya başlayınca recme başladı recf/zelzele başladı o zaman sarsılmaya başlayınca ne diyor.: “RABBim sen dileseydin buraya gelmeden önce onları ve beni helâk edersin şimdi bu sefihler ya Mûsâ bizi de götürmezsen biz senin orada RABBınla konuşmanı duymazsak sana inanmayacağız illâ mâdemki dürüst bir adamsın bizi de götür dediler ve kendi içlerinden yetmiş kişi seçtiler biz de gideceğiz göreceğiz dediler ama gelir gelmez şiddetli sarsıntı içinde kaldılar sen bunları daha önce helâk ederdin ama şimdi burada yapmaktasın helâk edeceksin bu beyinsizlerin sefihlerini içimizdeki sefihlerin yâni sefih şuursuz insânlar bir aslı astarı olmayan pis inşanlar!” güzelim elindeki güzelim ekmeği çamura bulaştırıp ya da pisliğe bulaştırıp yiyen sefih yâni kötü düzensiz akılsız iş yapanlar akıllarını kullanmazlar akıllarına zâten olmazsa mesele değil olmazsa olmaz deriz o deli gibi muamele görür ona hizmet ederiz herkes eder ama bunlar akıllı gibi muamele eder..
Haa e tuhlikunâ bi mâ feale’s- sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk.. ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor bak Mûsâ aleyhisselâma bu vary a bu şu olan olaylar senin bir İmtihÂNındır kimin diyor Mûsâ aleyhisselâm diyor muhakkak ki bu benim başıma gelenler bu insânların başına gelenler senden bir fitnedir. kime karşı?.
Mûsâ aleyhisselâma da karşı Kavmine de karşı inana inanmayana karşı. “fetene” ne demek?. inananı inanmayandan, altını kumdan ayırmak demektir. Ayıracağım diyor..
Ben İbrahîm, aleyhisselâm’ı çok severim evet ben de çok severim Onun Milletindeniz, doğru ama.: “O’nun CeheNnemine girmem. yahu ben CeNNet istiyorum!. İstersin çok istersin çok istersin ve burada sen bu fitne ile bu İmtihÂNla yâni tercih edenleri dalâlette bırakırsın ve tercih edenleri yine hidâyete erdirirsin herkes neyi seçtiyse.. Haa adam hidâyeti seçmişti ama Yâ RABBî, SEN ona hidâyeti seçmiş adamı tutarsın öbür tarafa atarsın niye atsın?!.”
Kardeşim atmayacağına dâir 500 tane âyet var hadis var, ne demek atmasın zâlim mi ALLAH hâşâ.. İşini oraya yüklemek istiyor. öyle değil adam bal gibi yaşıyor görüyor kararını veriyor Şeytâna Uşaklığı seçiyor ötekine berikine ya da şuna buna sapıyor..
tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrû’l- gâfirîn.. tüdillü sapığın kendisi kendi sapıyor yaptıklarıyla, ondan sonra da RABBısını suçlamaya kalkıyor!. Ya da birilerini suçlamaya kalkıyor!. Halbuki halbuki SEN bizim VELÎMİZsin sen bizim VELÎMİZsin!. İlkokula giden çocuğun velîsi gibi, yeni doğmuş çocuğun velîsi gibi a dan ze ye SEN bizim VELÎMİZsin/Dostumuzsun bizi bağışla biz o yana bu yana kayıp duracağız mecburen yâni biz!. her taraf yağlı nereye bassan kayıyorsun yâni kaymamak için birbirimize tutunmaya çalışıyoruz, yüreklendiriyoruz, sesteniyoruz!. Bize merhamet et gerçekten Sen Hayrû’l- Gâfirînsin.. bu Hayrû’l- Gâfirînsin bir kere daha geçti değil mi Tâ-Hâ Sûresine geçti evet sen bağışlayanların en hayırlısısın, yâni ğafil olmanın ötesinde hayır, bir de bunların en hayırlısı SENsin!. Hayr neydi?. Rububîyyet yaşayışında hılkıyetti, ahlâktı.. yâni.: “ALLAH’ın yarattığı gibi yaşarım!.” demekti. “Ben MuhaMMed aleyhisselâm’ın NÛRu olduğum gibi yaşarım!” demekti.
Süt dökmüş kedi gibi “miyav miyav!”değil =>mutfakta da tuvâlette de orada da burada da gübrede de gül de de bokta da bostanda da ALLAH’ın Peygamberinin yaşadığı gibi yaşarım!. demektir kardeşim başka ne olacaktı yâni alavere dalavere içeri girerken görüyorsun süt dökmüş kedi gibi kafayı eğiyor var mı lan yan bakan geleni geçeni anasını ağlatacak yâni böyle şey mi olur, bunu kim yer!.
Devâm ediyor ALLAHu zü’L-CELÂL bize kendi lisânıyla DUÂlarına devâm ediyor..
وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
“Vektub lenâ fî hâzihi’d- dunyâ haseneten ve fî’l- âhıreti innâ hudnâ ileyk (ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’ (şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûne’z- zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn (yu’minûne).: Bize bu dünyada ve âhirette (yevm'il âhirde, kıyâmet gününde, hayat gününde) haseneler (güzel ameller, derecât kazandıran ameller) yaz (pozitif derecelerimizi, negatif derecelerimizden daha çok kazandır). Gerçekten biz tövbe edip, Sana döndük. ALLAHû TeALÂ, şöyle buyurdu.: “Azâbımı dilediğime isâbet ettiririm. Ve rahmetim herşeyi kuşattı. Böylece onu (haseneyi) takvâ sâhiblerine ve zekâtı veren kimselere yazacağım. Ve onlar ki; onlar, âyetlerimize îmân ederler (mü'minlerdir).” (A’râf 7/156)
Vektub lenâ fî hâzihi’d- dunyâ haseneten.. Ey Yüce RABBımız bize bu Dünyâ Hayatında güzelilkler yaz, haseneler yaz!. Hasan Hüseyin İhsân.. Bütün bunlar güzelilkler yaz.. ve âhirette de yaz Dünyâda da yaz, derece kazandıran bu güzelim amelleri bizim için yaz! ve âhirette de güzelilkler isteriz..
ve fî’l- âhıreti innâ hudnâ ileyk.. Gerçekten ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor.. biz var ya biz, sizi hidâyete erdiririz.. Yaaah bir dakika şeyi geçtim ben..
kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’, fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûne’z- zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn.. Burada ALLAHu zü’L-CELÂL bizim için bu Dünyâda iyilik yaz hasene yaz âhirette yaz çünkü biz SANA varan Hidâyet Yoluna döndük, biz Hidâyet Yoluna girdik ALLAHu zü’L-CELÂL ne buyuruyor benim azâbım şiddetli azâbımı isâbet ettiririm usiybu isâbet ettiririm hiç kaçamaz kimse ama evet azâbını isâbet ettirir kimse elinden kurtaramaz. Ama bakın rahmetim karşı tarafı buyuruyor. “Rahmetim ise KÜLLî ŞEYy’i yutmuştur hava gibi bu kadar büyüktür rahmetim” diyor.
Evet zâlimlik yapanları yakalarım ama ALLAH diyenleri de işte böyle hava gibi KÜLLî ŞEYy’i yutar..
fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne.. BEN bu rahmeti kime yazacağım? fe hemen böyle yaşayanlar se yapacağım ettibuha onu yazacağım rahmetimi, kime? Onlar ki ittika sâhibidirler Takvâ Sâhibi diyor.
Yahu, ne olduğunu bilmeden bir takvâya taktılar gittiler.: “Takvâ Sâhibi olmak iyidir ama takvâ nedir bilmem?” diyor. Takvâ kavî olmak. Kavî, sözünün eri olmak, dürüst olmak. Takvâ Sâhibi o kadar yiğittir ki, Şeytâna karşı dürüst olduğu için Şeytân müslümân olur. Zâten ALLAH’a karşı dürüst olduğu içn Şeytân müslümân olur ki, böyle kavîdirler Takvâ Sâhibidirler yoksa "ben korkarım!" ne korkarsın korktuğu mokrktuğu yok umurunda bile değildir. Yâni yeterki onu CeNNete soksun felân feşmekân.. bu tarafta ne verecekse versin..
ve yu’tûne’z- zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn.. Zekâtı verenler bu zekât konusunda da evet insânın malı vardır ondan insânlara verecektir ALLAH emretmiştir güzeldir bunlar şurda hiç zekâtla namazla alâka var mı nerden çıktı bu zekât ALLAH’a karşı kavî olmak yanında bu zekât veriş nasıl çıktı ortaya. ALLAH’tan kavî olanlar kimlermiş zekî olanlarmış ve bu zekâsını insânlarla paylaşanlarmış, öyle paylaşıyorlar ki bunlar kim elini değse ona ceryÂN geçiyor ve bunu asla ve kat’a kendi adına yapmıyor!. Kendi adına yaparsa çünkü Şeytânlaşacak ALLAH adına yapıyor aslında. Hâni biz oraya kadar çıkmamak için diyoruz ki.: “BİZ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sâhibliğinden razıyız ALLAHu zü’L-CELÂL de zâten “ALLAH ve Rasûlü diyor biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geliriz gerisine karışmayız bilmeyiz nere gidiyorsa biz ora gideriz yâni teslim olur gideriz!.”
İşte bu ZEKÂyı/Kevnîyyet BİLELiğini bizzât rûhunda insân yaşarsa, hakikaten yaşarsa ve bunu paylaşırsa!. Kimle?. Zekât kime verilir?. Mutlaka ihtiyacı olan bir insâna verilir, miskin dahil başka dinden olsa bile verilir. Çünkü adamın ihtiyacı var ölecek yâni ölecek adamın dini donu mu olur zekât bu yâni adam ölüyor!. Sana da domuzun eti zekât gibidir öleceğini anlarsan ölmemek için doymadan yiyeceksin senin yemeyeceğin hiçbir şey yok hiç hiç!. Yanındaki arkadaşın etini yersin kanını içersin ama öyle şartlar doğduysa ölmeyecek kadar, ALLAH’ın CÂNını çıkarmayacak kadar!. Çünkü bu İSLÂMdır İslâm!. Çünkü böyle muhteşemlikler vardır!.
Haa bu Pazar başka Pazar!. Dışardaki Bursa Pazarı başka Pazar oraya gitme şu içeriyi bir çözelim sonra arada sırada çıkıp orada da insân zıkkımlanacaksa zıkkımlanır ne yapacaksın!. ALLAHu zü’L-CELÂL.: “Onlar öyle insânlardır ki onlara rahmetimi yazacağım yeri göğü kapsayan her şeyi kapsayan rahmetimi!” ALLAH’a karşı sözünde kavî olan ben, bu ALLAH’a karşı gelmek ALLAH’a kafa tutmaktan uzak olmalıyım. ben bunları doğru bulmuyorum, neden doğru bulmuyorum?. Meriç, Babası Ahmede karşı mı gelmiş, Ahmede şöyle mi demiş böyle mi demiş bunun ne alâkası vardır!. Olabilir şöyle diyorsa böyle diyorsa bunun bir çâresi vardır ve bu, hiç kimsenin araya giremeyeceği bir MuHABBetle çözülür!. Çünkü hiç kimse Mericin Babası değil ki, Meriç de hiç kimsenin Kızı değil ki!. Yâni o kadar yakın bir akrabalık bağı var RABBısıyla insân arasında, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile insân arasında!. Bu bağı kurmamış adam çıkıyor dışarda tantana yapıyor, bir şeyler söylüyor ben kabul etmiyorum ALLAH beni bağışlasın. Ne yapayım ben doğru bulmuyorum demek istiyorum. Çünkü sıkıntıya sokuyor inşanı!. Böyle asker gibi yaah RABBı’na karşı kavî ol kardeşim! ya bu gün değilse yarın ben öleceğimde bana kötülük edecek yakacak yıkacak!. Bırak yakmayı nerde yakmış göster bakalım yakmış mı İbrahîm aleyhisselâm’ı? Nemrud ateşe atınca yakmış mıdır “berden selâmen” olmuştur!. yakmayacakları kimler onlar?.
ve yu’tûne’z- zekâte..Temizlik yayarlar zekâye yaparlar Kevnîyyet Sâhibliğini yaparlar!. Onlara ellerini değenler =>ALLAH’ın Eliyle buluşurlar!. Onların Eli yoktur =>ALLAH’ın Eli vardır!.
“EL =>ELe =>EL =>ALLAH”a gider. Onlar öyle bir zincirdir ki Ahmed Çakır’a.: “geriye doğru Baban Ali Babadan öbür tarafa beşinci Dedeyin adını yaz CÂNım!” desem Ahmed der .: “Hocam bakıyım bir yerlerde kayıtlıysa!.” “Onbeşinci Deden kim?” desen baka kalır. Ama bu zincirlerin hepsi haktır!. Ahmed burada işte önümüzde!. Şunu demek istiyorum biz böyle el ele bağlıyız, bilmek zorunda değiliz Âdem Atamız’a kadar hangi elleri bırak da şu ellerimizi temizleyelim de ellerimizi tutalım!.
Nereye gelir?.
vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn.. ALLAHu zü’L-CELÂL onlar sözlerinde kavîdirler ben onların sözünde kavî ve zekâtı verenlere yazacağım kader olarak yazacağım ve onlar kimler biliyor musunuz?. ve onlar ki onlar, onlar tekrar üç kere onlar bizim âyetimize Zâhir-Bâtın Enfüs Afâk bütün âyetlerimize imân ederler. MuhaMMedî Mü’minlerdir! Mü’min oldukları için zâten öyle yaparlar yoksa, münâfık olsalar niye yapsınlar, münâfık yapmaz kim onlar?. devâm ediyor ALLAHu zü’L-CELÂL;
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Ellezîne yettebiûner resûlen nebîyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fî’t- tevrâti ve’l- incîli ye’murûhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum âni’l- munkeri ve yuhıllu lehumu’t- tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedâu anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfânla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (rûhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla berâber indirilen Nur'a (Kur’ÂN-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’râf 7/157)
Ellezîne yettebiûner resûlen nebîyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fî’t- tevrâti ve’l- incîli ye’murûhum bi’l- ma’rûfi.. Onlar o kimselerdir ki kendi kavimlerinde Mûsâ aleyhisselâm zamÂNında yaşayan adama.: “Elinizdeki Kur’ÂN’a bak diyebilir misin?” “İncile bak diyebilir misin?. Ama Son Kitab Kur’ÂN’ gelmiş tümünü kabul eden BİZ BİR-İZ diye. onlar yanlarındaki kitablaır olan Tevratta İncilde yazılı olanı yazılı buldular.
resûlen nebîyye’l- ummiyyellezî.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem MuhaMMed aleyhisselâm.. “Rasûle tâbi oldular” “Rasûllere tâbi oldular” değil.. Onlar onlara nasıl emrederler?. ye’murûhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum âni’l- munkeri ve yuhıllu lehumu’t- tayyibâti.. İnsânlara ma’rufla irfânla örfle ve inkâr edilenlerden münkerlerden, NÛRsuzlardan uğursuzlardan kötülüklerden yapılmaması yasaklılardan nehyedilenlerden yasaklar onlardan uzaklaştırırlar, uzak tutarlar ve.. yühillü lehümüt tayyibati tayyibleri tertemiz pâkları onlara iyi temiz şeylere helâl kötü ve pis şeyleri de haram kılarlar.
Kur’ÂN’da hakk olan İncilde de Tevratta da böyledir, temiz olanları helâl kötü ve pis olanları da haram kılarlar böylece ne yapmış olurlar onların çözemediği ve..
ve yedâu anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim.. bu üzerlerindeki ağlel daha yeni başka âyetlerde de geçiyordu biliyorsunuz bukağı, ayak bukası kölelerin ayaklarına vurulan onları yürütmeyen ağleller boyun bukağası idamlıkların boyunlarına vurulan zincirler ya da ayaklarındaki zincirler ağleldir onlar zincir halkaları vardır ondan kaçamıyorlar böyle onların boyunlarına takılı birer ağır yükleri ve zincirleri ALLAH onlardan kaldırır ve yedâu anhüm ondan kaldırır israhüm vel asr innel insâne lefu husr isra ağırlıklarını zorluklarını yüklerini anlamamadıklarını çözemediklerini bilemediklerini bulamadıklarını olamadıklarını kahrolası yaşayamadıklarını yaşatır yâni kapılarını açar ve o zincirlerin halkaları şakır şakır buzdan dökülür yeter ki o imânı yakalasın yâni fellezine amenu bihi ve azzerûhü ve nesarûhü vetteveun NÛRallezi ünzile meahu ülaike hümül müflihun kimden bahsettik Rasûl ümmî nebîyyi MuhaMMed aleyhisselâm’ı geldik geldik diyor ALLAHu zü’L-CELÂL işte buraya geldik buna uyan kimselerdir onlar yanındakiler o MuhaMMed aleyhisselâm onlara iyiliği emreder maruğu emreder kötülükten men eder onlara iyi temiz güzel şeyleri tayip olanları helâl pis ve iğrenç olan şeyleri haram kılar onların üzerindeki maddî mânevî ağır olan, onları küfre götüren yanlışlığa götüren mutsuzluğa götüren umutsuzluğa götüren o kalblerindeki kafalarındaki zincirleri, buz zincirleri eritip şakır şakır döker.
İşte ona imân edenler, o MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm’a imân edenler..
fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn.. ona imân edenler, kim onlar? MuhaMMed aleyhisselâma imân edenler ve ona Türkçedeki hürmet gösterirler saygı gösterirler onu en üstün bilirler yâni Azîzin üstünde bilirler ve nasralahu onu nasrederler yardımcı olurlar nasıl yardımcı olurlar?. ona imân ettiler ona saygı gösterdiler gösterirler her zaman on ayardım ettiler ederler onlar ve öyle bir NÛRa tâbi oldular ki onlar o NÛRla birlikte gönderildi o kim Kur’ÂN-ı Kerîm ALLAH’a ve Rasûlüne imân edenler Rasûlündan kasdım en son Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e imân edenler onunla gelen Kur’ÂN-ı Kerîm’e imân edenler yâni o NÛRa imân edenler.. vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn.. onunla inzâr oldu ülaike hümül müflihun onlar varya onlar ulaike onlar varya humul işte onlar müflihundurlar onlar onlar onlar üç kere şeriatta tarikatta mârifette bunlar kurtuluşa erenlerdir evet iki âyet daha Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e buyuruyor..
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Kul yâ eyyuhe’n- nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîânillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebîyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'ın resûlüyüm. O ki; semâların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse ALLAH'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidâyete eresiniz.” (A’râf 7/158)
Kul de ki ben var ya ben Rasûlullahım.
Sizin üzerinize ALLAH’ın Rasûlüyüm. Hepinizin üzerine ben öyle bir ALLAH’ın Peygamberiyim ki O, gökte ve yerde her ne varsa onundur bu mülk tüm mülk onundur. ondan başka ilâh yoktur. dirilten de öldürende O’dur.fe âminu billâhi ve Rasûlihin hadi
ALLAH ve Rasûlüne sizde imân edin. Kelimelerine de.. neden neden?. Kelimeleri hadis ve âyet olarak Peygamber aleyhisselâm’dan ne duyduysanız kesinlikle tâbi olun ona. umulur ki eğer onu yaparsanız artık sizden beklenir ki, umulur ki burada şüphe yoktur. umulur ki, beklenir ki, istiyoruz ki hadi hadi durmayın. tesbih vardır çünkü sizde hidâyete erersiniz bu kadar açık seçik anlatıldığına göre değil mi yâni çocuk bile anlayacak kadar açıkca âyetlerde ALLAHu zü’L-CELÂL..
وَمِن قَوْمِ مُوسَى أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ
“Ve min Kavmi mûsâ ummetun yehdûne bi’l- hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).: Ve Mûsâ (aleyhisselâm)'ın Kavminden bir ümmet vardır. Hakk'a hidâyet ederler (hidâyete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.” (A’râf 7/159)
Mûsâ aleyhisselâm’ın ümmetinden bir kavim vardır, bir topluluk vardır bir hepsi değil.. Bunlar insânları hakka hidâyet ettirirler ulaştırırlar hakka kavuştururlar ve onunla âdil davranırlar. halka karşı yâni insânları HAKk’a götürürler halkın içinde de âdil olurlar yâni adâletle davranırlar. Mûsânın Kavminde hakka doğru yolu bulan doğru yola götüren onun sâyesinde bu yol sâyesinde âdil davranan topluluk vardır diyor ALLAHu zü’L-CELÂL.
Şimdi de vardır Mûsâ aleyhisselâm’ın Kavminden. yâni o milletten olup onlara uymayan ALLAH’a inanan MuhaMMed aleyhisselâma inananlar da vardır. vardır da ortaya çıksalar kafasını koparırlar ya da kabul etmezler son âyetimizde ALLAHu zü’L-CELÂL,
وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
“Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ (umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâke’l- hacer (hacere), fenbecesed minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad âlime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul- gamame ve enzelnâ aleyhimul- menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezâknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn (yazlimûne).: Ve onları ümmet olarak on iki sıbt'a ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman, Mûsâ (aleyhisselâm)'a asâsını taşa vurmasını vahyettik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ve onların üzerini bulutla gölgeledik. Ve onlara, Kudret Helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız helâl şeylerden yeyin! Ve (onlar), bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmettiler.” (A’râf 7/160)
Ve katta’nâhumusnetey aşrete.. Şimdi biz katta’ kırmak ayırmak kat etmek kate etmek. Katea, kesip doğramak gibi bir şey neteyi aşere on iki esbata sıbtlara. Sıbt, bildiğimiz nesil kol grup ondan ayrılan nesiller yâni sıbtlar onun parçaları var ya köylerde meselâ Kadriyeyle konuşuyoruz 50 sene sonra ohoo baktık ki geçiverdiler onun anası bunun kardeşi derken üç dört kişi kalacak nerdeyse üç dört kişiye binecek sıbt olacak çünkü evet burada çok ilginç âyetlerin bir tanesi de budur. İşte izisteskâhu, susamak su istemek kimden istediler?. Mûsâ aleyhisselâm’dan. ve evhaynâ ilâ mûsâ.. Biz Mûsâ’ya vahyettik ki dedik ki, biz eğer senden su isterlerse susar da su isterlerse Senin Kavmin..
enıdrıb bi asâke’l- hacer.. elindeki asanı taşa vur taşa, hangi taşa o taşı bir göster bakayım bana asâyı da göster Mûsânın elini de ver bak on iki tane pınarı nasıl fırlattıracağım böyle on iki köşesinden nasıl pınar fırlayacak bulduğun zaman uydurma.. haa masal anlatıyorsa olur sen masal de hatta hiç yokmuş diyen var değil mi?. Sen Kur’ÂN’ demiş diyen var öyle desin ölüm yok diyen varmış olsun desin CÂNım.. el hacer fenbecesed minhusnetâ aşrete aynâ.. işte o zaman ne göreceksin fışkırıp çıktığını göreceksin hemen fışkırıp femeccesed hemen fışkırdığını taştan on iki pınar ayn, ayn ayan-ı sabit var ya aynı sabit ayna..
kad âlime kullu unâsin meşrebehum,.. bütün insânlar kesinlikle bilirler. her bir insân nereden su içeceğini kesin bilir.. meşrabehüm ve zallelnâ aleyhimul- gamame.. herkes nerden içeceğini bilir bakın ne ilginç âyettir bu zellelna biz onun üzerine gölge çektik. Ganem, hem gölgedir hem buluttur. bulutu üzerine böyle gölgelik yaptık onların ve..
ve enzelnâ aleyhimul- menne ves selvâ.. üzerlerine Kudret Helvasını indirdik ves selva selveyi de indirdik yılanın ödü kuşun sütü dediğimiz değil mi. bıldırcın eti öyle diyorlar bıldırcın diyorlar ama buna bakmak gerekiyor bu nasıl helvaymış şeymiş bunasıl bir taşmış bir taş varmış oraya asâyı vurmuş on iki köşesinden on iki tane birbirinden tamamen farklı yalnız Süt Irmağı gibi Şarap Irmağı gibi hepsi farklı yapıları farklı ve herkes kendi yerine koşuyor. Kadriye çok iyi bilir ki eskiden yaylada koyun kuzu emiştiği zaman yüz tane kuzu yüz tane koyunun içine girer beş dakikaya kalmaz hepsi yavrusunu koklar, kıçını koklar hem de değil mi kuyruğunun altını koklardı. buluncaya kadar öbürü gelir bâzen onu tekmeler kovar git oradan herkes kendi memesini bulur. kuzu da bulur anası da bulur meşrebe şarab meşrebâ.. maşraba su kabı felân.. hep buradan gelir. işte biz diyor ALLAHu zü’L-CELÂL on iki pınar fışkırttık herkes yerini buldu oh be kimisi içiyor kimisi bunu içiyor CÂNı ne istiyor içiyor gökten Kudret Helvası indirdik bıldırcın eti indirdik iyi bir masa yâni.. ve devâm ediyor ALLAHu zü’L-CELÂL kulû min tayyibâti mâ rezâknâkum.. tayyiblerinden arınmışlardan sizin için rızık olarak yarattık..
ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn.. yiyin için ne oldu peki böyle buyurduk.ve ma zâlemna.. bize zulmetle biz onlara ne kadar ikrâm ettiysek ALLAHu zü’L-CELÂL diyor ki ne verdiysek bize zulmetti ve lâkin aslında olan.. onlar kendilerinin nefislerine zulmetti ..
Bütün Dünyâ Tarihi bilmektedir ki daha 1945 yılından kaç sene geçti on milyona yakın Yahudiyi Hitler fırınlarda yaktı.. yâni ama bu azgın millet bu imânsız millet tekrar bu gün başkalarıyla birlikte İslamın başına belâ oldu. yine geliyor yine olacak daha önce de bir tek kişi kalmadan 395 yılında milattan sonra galiba kökünü kazımışlardır.. ama yine üremişlerdir ALLAH’ın Kaderidir bu yâni bununla İmtihÂN olmaktayız..
Bu 160. âyette kalalım benim şahsen sevdiğim zevk aldığım bu on iki meşreb.. on iki ne vardı on iki namazda altısı içinden altısı dışındandı.. bu on iki meşreb on iki köşe.. on iki, insân yapısı on iki çok güzeldir.. on iki imâmda vardır bu sâdece bir tesadüf değildir. ve burada taşa vuruş bu taş hangi taştır sakın kalb taşı olmasın.. bu asâ nasıl bir asâdır ki başka nasıl târif edilmiş asâ diğer âyetlerde.: “ben ona dayanarak yürürüm koyunlarıma şey çırparım ben bu asamla ne yaparım ne buna atarım yılan olur ejdarha olur tuttun mu korkma tut de o zamanda CÂNım ciğerim olur atlasam CeheNNemim olur toplasam CeNNetim olur bu nasıl bir aşadır?”
Bunları düşünmemiz zevk almamız için söylüyorum ve bu ne demektir gökten gelen menne ve selva bu menneyi biz tanıyoruz menne minneti minneyi menneyi tanıyoruz. Minnet, ALLAH’adır MENNÂN ALLAHtır. Biz bunu çok iyi tanıyoruz biz selvayı da tanıyoruz bunları çok iyi biliyoruz ALLAH’ın İzniyle biliyoruz. bunlardan yemek nedir yukardan ne geldi, menne geldi selva geldi yağmurda var zâten herkesin kendi yağmuru yüreğinden çıkardı değil mi?. fışkırttı yâni ve bütün.. size gönderdiğimiz temiz şeylerden yiyin söyle onlara ve ma zâlemna.. bize zulmetmeyin aslında bu ama bu şekilde söylemek biraz zordur ALLAH’a zulmedilmez ben ve ma zâlemuna bize zulmettiler demektir ma zâlemuna bize zulmetmediler zulmetmeyin zulum mu ediyorsunuz diye şey var burada.. açık ALLAH’ın bu Lûtfuna karşı açık haa zâlimlik mi siz kendi nefislerinize zâlimlik yapıyorsunuz onun karşılığını görürsünüz yakında yâni çünkü bile bile kendinize yazık ettiniz şeklinde evet hülasa-i kelâm bir sorusu olan var mı evet..
Bismillâhirrahmânirrahîm
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
Bütün bunlardan kasdımız bir şeydir bizim MuhaMMedî MeLÂMette mutlaka sâdık olacaksın sadakatı olmayanın bütün üzerine kurduğu şeyler tuzla buz üzerine kurulan binâlar gibidir bu gün değilse yarın bir damla göz yaşıyla erir akar.. bırakın başka şeyi, kendi göz yaşıyla yıkar onu.. buzun tuzun üzerine binâ yapılmaz sadakat böyle bir güzellik mümkün değildir ayrılması BİZ BİR-İZliğin MuhaMMedî bir Muhteşemliktir Mustafâlıktır seçilmiş sefâlığı BİZ BİR-İZliğidir dikkat etmek için söylüyorum..
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve Rasûlike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi..
Elbette ALLAHu zülCeLÂL her ÂN yeniden yaratmaktadır. her ÂN ne olacaksa ALLAH’ın dediği olmaktadır hiç kimse zerre kadar başka bir şey olacak sanmasın, rüyâ görür masal görür.. O zaman ALLAHu zü’l-CeLÂL’dan yılandan korkar gibi, anamı ağlatır diyeceğine, “biz zâten ayrı değiliz ki ayrılmamız mümkün değil ki ayrılalım BİZ BİR-İZ”
ki zâten oldum olası BİZ BİR-İZ ki zâten ayrılmamız da asla mümkün değil ki zâten şikâyetimizde niye olsun yâni insân kendi ayağından şikâyetçi olur mu gözünün içindeki cÂNından CÂNının içindeki cÂNından şikâyetçi olur mu?. nasıl olur olmaz BİZ BİR-İZlikten bahsediyorum bu şekilde dosdoğru bir imân içinde olalım İnşâe ALLAH.
Ama şunu unutmayalım bu on iki meşreb on iki kavim gibidir ayrı ayrıdır kadındır erkektir şudur budur felân farklar çıkacaktır güneşin yedi rengi gibi fakat gel kardeşim gel gel gel nerde buluşuruz =>Güneşte buluşuruz.. gel gel nere geldik Rasûlullah’a geldik.. gel gel RABBımıza geldik.. gele gele ne geleceksin gel =>ALLAH’a.. Bitti dahası mı var e öyle demeyelim ne diyelim peki vıttırı zıttırı vıttırı zıttırı.. ne lan böyle şey mi olur herkeste MuHABBetinde çok şeysin en ufak detayını yerine getiriyorsun da, RABBımla getirirken hiçbir sözüne değer vermiyorsun ibâdet ettiğini söylüyorsun bilmiyorum diyorsun o zaman etme ibâdet ne onu bilmiyorsun bunu bilmiyorsun ama öbürlerinin hepsini biliyorsun maşallah.. Bu bir zulüm değil mi ALLAH’a karşı âlim olmaya felân gerek yok basit şeyler.. yahu çay içmeyi bilmeyen var mı Dünyâda?. Yok.. o zaman herkes çay içsin bundan basit yok yâni normal yapsın demek istiyorum!. ALLAH yâr ve yardımcımız olsun, birbirimize gaybî DUÂlar edelim!. Biz sonsuz bir haldeyiz bunların hesabını tutacak değiliz herkesin kendi zaman ve mekân içinde yaşamaktadır ve yaşayacaktır bizi BİZ BİR-İZden ALLAHu zü’L-CELÂL bizi DUÂ BİZ BİR-İZliğinde bağlamaktadır “DUÂnız olmasa neye yarardınız”da onun için.
Öyle derdi Siirtil Hocam ALLAH sonsuz rahmet eylesin böyle fırlayıp havaya.: “Ben AbdulLatîfi ne dâvet ettim, ne de tâleb oldu.. Bizi, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinde BİZ BİR-İZ yapan RABBıma böyle sonsuz şükrederim!.
Şunu demek istiyorum, bizde alçak veyüksek olmaz bizde ön arka olmaz sağ sol olmaz bizde olan şey Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin safında SIRR-ı SIFIR SAFa geçip “ALLAHu Ekber!”i çekip elleri göbeğinin üzerine mühürlersin. Kadınları da süt torbalarının memelerinin üzerine basar mührünü.. “ALLAHu Ekber!” der basar, kafasını keser!
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne diyorsa onu yapar “ALLAHu Ekber!” der yatar, “ALLAHu Ekber!” der ne yapıyorsa onu yapar. Teslim olmuştur, sağında kim var solunda kim var bilmez.. yoksa, bir dakika kardeşim namazı bozma ALLAH Aşkına ya bir ara verir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem selâmı çakar da ne istiyorsan sorarsın yâni o da içerde de konuşmayın diyor..
“Ey devesini bulamayasıca içerde konuşma!” diyor..
Onun için kızıyorum bu Haydutlara..
Cuma Hutbesinin yarısında para dilenciliği yapıyor lan çık dışarda söyle.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mescidde devesini sorana.: “Devesini hiçbir zaman bulamayasıca!” diyor.. “ALLAH’ın Evinde Dünyâ kelâmı konuşma çık dışarı!.” böyle hadis varya..
Onun için çok dertliyiz bu konularda amma yine de müfettişliğe müftülüğe kalkışmak da problem getiriyor..
Biz karışmayalım en iyisi kendi işimize bakalım. Hendi işimiz nedir?. ALLAH rızası için Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in el feneri olmak, gönül feneri olmak, fazilet feneri olmak, güzel şeyler yazmak çizmek bizim işimiz bu!.
Çünkü kime?. Kime sorusunun cevâbı kim kimi yaratıyorsa ona Yaratan ALLAHu zü’L-CELÂL Rızasında Hakta ve Hayrda kılsın!. Güzelliklerle karşılaştırsın! Aşınızı Eşinizi Başınızı Hâlis Muhlis Sıddık ve Âdil MuhaMMedî kılsın!. Ve bizi kendi BİZ BİR-İZliğinde BİZLesin ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi İZLemek nâsib etsin!.
esselâmu aleykum ve rahmetullah ve berekatuhu..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
23.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
ALLAHu zü’L-CELÂL bizi affetsin bağışlasın merhamet etsin rahmet etsin! ALLAHu zülCeLÂL bu kötü günlerde ÜMMet-i MuhaMMede yardım etsin birlik dirlik versin, kâfirlerin elinden, ayağının altında sürünmekten İslâm Milletini İbrahîm aleyhissilem Milletini Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmetini ALLAH celle celâlihu Kullarını ALLAHu zü’L-CELÂL merhameten bağışlasın adâletle değil de merhametle muamele etsin!.
Çünkü adeletle muamalede insânların ALLAH’a yarattıklarına karşı ihânete kadar yolu vardır. Âyetler vardır öyle, “verirsek ->“elimle kazandım” vermezsek “->RABBın bana ihânet etti” diye.. niye ben yaptım ben çattım tamamen devre dışı bırakılan şeylerin sonucunda karşıya işte böyle ne idiğü belirsiz nerdeyse köyler bile parçalanacak, bir köydeki evler bile parçalanacak ki, ırkçılığı felân çok geçmiş yâni.. dolayısıyla burada Siyonist Taktiğidir.. Oysa bunlarda ise, bir kişi istese de ayrılamaz ve başka birisi kıyamet kopsa da giremez oraya.. İsrâil Yahudiliği bu kadar sabittir. İslâm Milletinin parçalamak için akla gelecek bütün yolları kullanmaktalar.. Araplarda ise, işte kimisi Krallığın Tahtının Şeytânlarının peşinde hem Şeytânlarına hem de o Şeytânın Krallarına Şeytâna uşaklık etmekteler.
Ancak ne var ki binlerce insâna yazık olmakta binlerce insâna yazık olmakta ezilmekte parça parça olmakta yıkılmakta yüzbinlerce insân çoluk çocuk hasta yaşlı kimsesiz kayıp, birbirinden habersiz, kopmuş ufacık çocuklar insânlar paramparça yüzbinlerce kişi.. yâni, bunların da akıllısı var delisi var iyisi var kötüsü var hırlısı var hırsızı var ama, ufacık bir suç işledi mi bütün Suriye’li deyip bitiyor iş toptan bin kere iki bin tanesi bir araya gelip bin hayırlı iş yapsa gören olmaz ancak bir tanesi birine tokat atsa atın bunları dışarıya derler böyle bir zorlukla yaşamak var..
Bunu biz yaşadık geçmişte İstiklal Savaşında felân daha beterini yaşadık ancak çabuk unutuldu çabuk unutuldu yâni.. şimdi ise işte bakıyorsun polikatıcı geçinenlere felân da adam dalga geçiyor işte … politikadan siyatetten şundan bundan alevere dalevereden bahsediyor kardeşim neden bahsederek adam yüz yıl ilerisini görerek elli yıl ilerisi için proğramlar yapıyor şimdiden bunun için mühendislik yapıyor bu konuda gelecekle ilgili insânlık mühendisliği yapıyor. yâni neye nasıl şekil vereceğiz ne olacak diye işte böyle neyle oynadıklarını bildiğimiz yok genetiklerle doğumlarla şunlarla bunlarla çok ilginç şeyler olmakta. ALLAH yardım etsin ve onun içinde yapacağımız şey sâdece bizi gözüken DUÂ etmek gibi gözüküyor bakın biz A’râf Sûresinde kalmıştık 160 da sanıyorum yüz elli dokuzdan devâm edelim..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
23.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
Bismillâhirrahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
ALLAHu zü’L-CELÂL bizi affetsin bağışlasın merhamet etsin rahmet etsin! ALLAHu zülCeLÂL bu kötü günlerde ÜMMet-i MuhaMMede yardım etsin birlik dirlik versin, kâfirlerin elinden, ayağının altında sürünmekten İslâm Milletini İbrahîm aleyhissilem Milletini Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmetini ALLAH celle celâlihu Kullarını ALLAHu zü’L-CELÂL merhameten bağışlasın adâletle değil de merhametle muamele etsin!.
Çünkü adeletle muamalede insânların ALLAH’a yarattıklarına karşı ihânete kadar yolu vardır. Âyetler vardır öyle, “verirsek ->“elimle kazandım” vermezsek “->RABBın bana ihânet etti” diye.. niye ben yaptım ben çattım tamamen devre dışı bırakılan şeylerin sonucunda karşıya işte böyle ne idiğü belirsiz nerdeyse köyler bile parçalanacak, bir köydeki evler bile parçalanacak ki, ırkçılığı felân çok geçmiş yâni.. dolayısıyla burada Siyonist Taktiğidir.. Oysa bunlarda ise, bir kişi istese de ayrılamaz ve başka birisi kıyamet kopsa da giremez oraya.. İsrâil Yahudiliği bu kadar sabittir. İslâm Milletinin parçalamak için akla gelecek bütün yolları kullanmaktalar.. Araplarda ise, işte kimisi Krallığın Tahtının Şeytânlarının peşinde hem Şeytânlarına hem de o Şeytânın Krallarına Şeytâna uşaklık etmekteler.
Ancak ne var ki binlerce insâna yazık olmakta binlerce insâna yazık olmakta ezilmekte parça parça olmakta yıkılmakta yüzbinlerce insân çoluk çocuk hasta yaşlı kimsesiz kayıp, birbirinden habersiz, kopmuş ufacık çocuklar insânlar paramparça yüzbinlerce kişi.. yâni, bunların da akıllısı var delisi var iyisi var kötüsü var hırlısı var hırsızı var ama, ufacık bir suç işledi mi bütün Suriye’li deyip bitiyor iş toptan bin kere iki bin tanesi bir araya gelip bin hayırlı iş yapsa gören olmaz ancak bir tanesi birine tokat atsa atın bunları dışarıya derler böyle bir zorlukla yaşamak var..
Bunu biz yaşadık geçmişte İstiklal Savaşında felân daha beterini yaşadık ancak çabuk unutuldu çabuk unutuldu yâni.. şimdi ise işte bakıyorsun polikatıcı geçinenlere felân da adam dalga geçiyor işte … politikadan siyatetten şundan bundan alevere dalevereden bahsediyor kardeşim neden bahsederek adam yüz yıl ilerisini görerek elli yıl ilerisi için proğramlar yapıyor şimdiden bunun için mühendislik yapıyor bu konuda gelecekle ilgili insânlık mühendisliği yapıyor. yâni neye nasıl şekil vereceğiz ne olacak diye işte böyle neyle oynadıklarını bildiğimiz yok genetiklerle doğumlarla şunlarla bunlarla çok ilginç şeyler olmakta. ALLAH yardım etsin ve onun içinde yapacağımız şey sâdece bizi gözüken DUÂ etmek gibi gözüküyor bakın biz A’râf Sûresinde kalmıştık 160 da sanıyorum yüz elli dokuzdan devâm edelim..
وَمِن قَوْمِ مُوسَى أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ
“Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bi’l- hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).: Ve Mûs (aleyhisselâm)'ın Kavminden bir Ümmet vardır. Hakk'a hidâyet ederler (hidayete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.”
(A’râf 7/159)
Mûsâ aleyhisselâm Kavminden bir Ümmet vardır ki, oldum olası Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı İslâm Dinine karşı hâinlik yapmıştır. İslâm Dîni kimin dinidir?. Bütün Peygamberlerin Dinidir. Çünkü İslâm Dîni ALLAH’ın Dinidir.
Ve min kavmi mûsâ ummetun.. Ve Mûsâ Kavminden bir ümmet vardır. burada geniş zaman vardır desen de her zaman olur anlamında vardır.. onlar HAKk’a hidâyet ederler yâni onlar hidâyet ettirirler, hidâyet ederler ve ettirirler o anlamda hakka iletmek konusunda hidâyet ederler ve bihi ya'dilun bu HAKk’a erdirmeleriyle de yâni hidâyete erdirmede de adâletli davranırlar hak ile yâni HAKk’a erdirirler ve o hak ile adâletli davranırlar adâletli olurlar tâbi olmaları gerekir.
Gerçi şimdi bunlarda adâlet felân yok bunlar daha eşkıya felân ama öyle şeydir yâni âyette..
وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
“Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ (umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâke2l- hacer (hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimu’l- gamame ve enzelnâ aleyhimu’l- menne ve’s- selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn (yazlimûne).: Ve onları ümmet olarak on iki sıbt'a ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman, Mûsâ (aleyhisselâm)'a asâsını taşa vurmasını vahyettik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ve onların üzerini bulutla gölgeledik. Ve onlara, kudret helvâsı ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız helâl şeylerden yeyin! Ve (onlar), bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmettiler.” (A’râf 7/160)
ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor ki, Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ.. kat’a kesmektir aslında parça parça.. biz onları ümmeten esbatan sebt olarak esbât sıbt bir kökü bir olduğu halde ayrılan dallar sürgünler gibi esbat torunlar meselâ öyledir esbat başka yerde de geçecek bu Ya’kûb aleyhisselâm Torunlarını sayacak ve esbata diyecek. Ve onları on iki parçaya ayırdık esbatan sıbt olarak yâni nesil kök torunlar bir kökten ayrılanlar esbaten ümema böyle bir ümmet olarak topluluk olarak bir ümmet olarak biz onları on iki parçaypa ayırdık. Biz Mûsâ’ya vahyettik ne zaman?. Ondan su istediklerinde yâni bizi sula dediklerinde susadık dedikerinde dedik ki elindeki asâya hacere vur taşa kara taşa fışkırsın çıksın ondan on iki tane göz kaynak fışkırsın. burada nedir geçmiş zaman kullanmış fışkırdı çıktı diyor Mûsâ aleyhisselâm bunu uyğuladı yâni her bir ünas insânlar kesinlikle bildiler nerede su içeceklerini bildiler maşrabalarını yâni her grup insân içecği yeri bildi. maşraba derlerdi bizim köyde. şu kadar yâni genellikle neyden yapılırdı bakırdan maşraba su içmek için maşraba denilirdi.
Ama sonra naylon maylon cam felân çıktı işler karıştı.. meşrabbehüm içmekten geliyor maşraba içilen âletin adı. biz onları o taştan çıkan on iki suyla suladık ayrıca da biz onların üzerine o çölün sıcaklığında ve enzelna zalle yaptık gölgeledik üzerlerine bir bulutla gölgeledik, üzerlerini örttük yâni üstlerini. başka onların üzerlerine ne indirdik menne ve selva indirdik menne Kudret Helvası menne denmekte ama bu tâbi Kudret Helvası da nasıl bir helvaymış böyle bu ayrı konular selva da öyle menneyi tanıyoruz biz yâni zâhir ve bâtın NÛRunu MuhaMMedîyetine “menne” denir mennen ALLAH vardır yâni minnet vardır hep kökten gelir bunlar ve selva bu da sallin ortaya çıkışıdır selva selli sallın ortaya çıkışıdır.. tayiblerden arınmıŞ olanlardan yiyin, tertemiz olanlardan yiyin ve lâkin sizi rızıklandırdığımız öyle diyor. sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yiyin bıldırcın var helva var da ayrıca rızıklandırdığımız şeylerin temizinden de yiyin.. onlar ne yaptılar onlar bize zulmedemezler edemediler edemezler yâni ve ma hayır asla zâlemuna bize zulmedemezler ve lâkin ne yaparlar kanu enfesehüm yazlimun onlar bütün bunlara nankörlük yaparak kendilerine nefislerine zulmederler, ettiler, ederler ve edecekler de ALLAH korusun gelecek nesillerde bunlar böyle hâindir.. ALLAH’ın lânetine uğramıştır çok ketumdur..
وَإِذْ قِيلَ لَهُمُ اسْكُنُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُواْ حِطَّةٌ وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطِيئَاتِكُمْ سَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
“Ve iz kîle lehumuskunû hâzihil karyete ve kulû minhâ haysu şi’tum ve kûlû hıttatun vedhulû’l- bâbe succeden nagfir lekum hatîâtikum, senezîdu’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve onlara: “Bu şehirde yerleşin ve ondan dilediğiniz yerden yeyin, af dilediğinizi söyleyin ve kapıdan secde ederek girin.” denilmişti. “Sizin hatalarınızı mağfiret edelim ve muhsinlere daha da arttıralım.” (A’râf 7/161)
Ne demişti ona Mûsâ aleyhisselâm ya da ALLAHu zü’L-CELÂL onlara denmişti ki hadi Mısırdan çıktınız ya öbür tarafa geçtiniz, oturun yerleşin. ve şu karyenin içinde yerleşin oturun. burada dilediğiniz şeylerden yiyin için. söylerken hatalarınız hatırlayın diyor bak bu istiğfar dilemez değildir.. hıttatun hatayı bilerek af dilemektir. afla alâkası yok ama insân hatasını bilerek af dilerse o hıtta fiili çekiyor..
hıttatun vedhulû’l- bâbe succeden nagfir lekum hatîâtikum siz dahil olun el babe kapıdan girin succeden secde ederek burada hangi kapıdan sorusunun cevâbı hep açıkta kalmıştır bana sorarsanız herkes kendi Gönül Kapısından girmeli bir defâ içerde ne var ne yok diye bakmalı ki sonra dışarıyla uğraşmalı. yâni RABBısıyla bir selâmlaşmalı değil mi? Şahdamarından yakındır da Şahdamarını bilmiyor kapıyı bilmiyor çünkü sığırdan beter yaşayan bir insân.. bu hayvanlar onu görünce kaçıyorsa hayvan geliyor diye.. yâni hayvandan da aşağıysa RABBısına karşı nasıl olacak bu iş, nasıl girecekmiş kapıdan secde ederek.. nağfirleküm.. siz böyle girin ki kapıdan biz sizi bağışlayalım, hatiy'atiküm sizin hatalarınızı tamamen bağışlayalım mağfiret edelim başka senezidül buradaki se ziyâde etmek artırmak se gelecek zamanda ne biz ziyadeleştiririz.. senezîdu’l- muhsinîn.. el muhsinin muhsin olanlara böyle yapanlara yâni Gönül Kapısında secde ile RABBısına girenler secde edenler özündeki RABBısına secde edenler onunla birlikte olanlar hatalarını terk edenler günah felân değil hatalarını istemiyor. yani onları biz bağışlayacağız, onların hatalarından vaz geçeceğiz. sizin hatalarınız bağışlarız ve ziyâdesiyle artırırız muhsinlere karşı. muhsin kimdi? ihsân edendi. ihsân neydi? ALLAH’ın verdiğini ALLAH için verenlerdi. Muhsinler, ihsân edenlerdi..
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنْهُمْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُواْ يَظْلِمُونَ
“Fe beddelellezîne zalemû minhum kavlen gayrellezî kîle lehum fe erselnâ aleyhim riczen mine’s- semâi bi mâ kânû yazlimûn (yazlimûne).: Böylece onlardan zulmedenler, sözü; onlara söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine, yapmış oldukları zulümler sebebiyle, semâdan onların üzerine bir azâb gönderdik.” (A’râf 7/162)
Fe.. mütakiben böyle olmasın arağmen.. beddele, tebdil ettiler değiştirdiler değişti. ellezine onlar ki zâlemu zulmettiler değiştirmekle zulmettiler minhüm onlar kavlen öyle bir söz ki ğayrallezi kiyle lehüm fe erselna ALLAHu zü’L-CELÂL diyor ki bizim onlara indirdiğimiz Tevrattaki söz nerde onlara söylenen sözlerden başka bir sözle değiştirdiler Tevratı. yâni hep değiştirdiler her zaman ve kıyle lehüm ellezi kıyla değiştirdiler “RABBımız öyle demedi böyle dedi!” diyorlar..sapık.. “Dünyâdaki bütün insânlar koyun siz aslansınız onları parçalayıp yemenizde mahsur yoktur onların bütün malları sizindir istediğiniz malı çalıp alabilirsiniz bu sizin için namaz kılmak gibi farzdır!” gibi, âyetleri böyle kendileri uyduruyor.. fe erselnâ aleyhim riczen biz onları üzerine ricz, pislik gönderdik yâni rizc azâb felân deniyor. ama ricz, temizliği mümkün olmayan böyle katran gibi çok yapışan ricz, pislik yâni ve ricz maddî mânevî pislik, bu o kadar şey ki bu başkası iki tane yapılır biliyorsunuz.. biri, karşıdakini avlamak için yapılır. bir de bırak avlamayı kendi düşer çıkamaz şeyin içinden kurduğu tuzağa kendi düşer bir daha çıkamaz ki kendini kurtarabilsin..
riczen mine’s- semâi bi mâ kânû yazlimûn.. onların üzerine semâdan ne iniyordu semâdan rahmet iniyordu değil mi ama onların yapmış oldukları zulümlerden dolayı bu riczlerden dolayı pisliklerden dolayı diğer insânlara verdikleri bu zarardan dolayı bu şeylerden dolayı gökten onların üzerine pikslikler iner niçin?. Bu şu şeyden dolayı ki kane oldular zâlimlerden oldular onlar zâlimlerden oldular. onlardan zulmedenler ALLAH’ın sözünü kendilerine Mûsâ aleyhisselâm’ın söylediğinden başka bir şeyle değiştirdiler. ALLAHu zü’L-CELÂL diyor ki BİZ de bunun üzerine zulmedenlerin üzerine dolayısıyla gökten iğrenç bir azâb indirdik zulmedenlere üstlerine ne gelecekti gökten rahmet gelecekti rahmet geldi mi geldi ne yaptılar değiştirdiler değiştirince ALLAHu zü’L-CELÂL buyuruyor du onların üzerine daha ağır bir pislik indirdik gökten bakınız 163. Âyette;
واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
“Ves’elhum âni’l- karyetilletî kânet hâdırate’l- bahri iz ya’dûne fî’s- sebti iz te’tîhim hîtânuhum yevme sebtihim şurre’an ve yevme lâ yesbitune lâ te’tîhim, kezâlike neblûhum bi mâ kânû yefsukûn (yefsukûne).: Ve onlara (bir zamanlar) deniz kenarında olan beldeden sor. Balıkları onlara yasak uygulama günlerinde (Cumartesi günü) akın akın geldiği zaman, (o gün) Cumartesi gününde haddi aşıyorlar (yasağı uygulamıyorlar). Ve yasak uygulamama günü onlara (balıklar) gelmiyorlar. İşte böyle, fıska düşmüş olduklarından dolayı onları imtihan ediyorduk.” (A’râf 7/163)
Mûsâ denizin kenarında hazırında yâni huzurunda hazırında yâni denizin kenarında olan oturan o şehrin karyenin beldenin insânlarına sor. ne zaman? Cumartesi günü.. neydi Cumartesi günü onlara yasaktı avlanmak CÂNa kıymak balık tutmak evet onlara geldiğinde balıklar av balıkları geldiğinde o Cumartesi günü yasaklı gün, balıklar geldiğinde tutmamaları gerekiyordu akın akın dalga dalga sanki balıklar biliyormuşcasına yâni bu gün yasak bizi yakalayamazlar biliyormuşcasına geliyorlar, akın akın geliyorlar.. ve o gün ki yesbutun sabit gün yâni sabit gün yasak gün balık avlamak yasak, bunlara gelmiyorlar.. işte biz böyle fıska düşmüş olduklarından onları İmtihÂNa tâbi tutarız.
Toparlarsak ne oluyordu hâni onlar Mûsâ aleyhisselâm’ın şeylerinden birisidir Cumartesi Günü denizin içine doğru olan körfeze doğru olan yerde balıklar geliyor haftanın Cumartesi hariç her günü yakalayabiliyorlar ama Cumartesi günü yasak balıklara asla dokunmamaları gerekiyor. Hîtânuhum.. ama onlar avlarını yakalıyorlar. Çünkü uymuyorlar.. Mûsâ aleyhisselâm bunu yasaklıyor ama dinlemiyorlar tâbi. ama onlar o kadar şey ki burada bir şey var yalnız hata ile hıtan aynı kökten gelmektedir. yâni hata yapmaktadırlar o deniz kenarındaki kayredeki Mûsâ’ya tâbi olanlar Cumartesi yasak olduğunu bildikleri halde yasağa uymazlar ve balıkları avlarlardı ve yasak olan uygulamama günü onlara balık gelmiyordu artık neden çünkü onlar 5 gün dayanmıyorlar bu sefer fıska düştükleri için ALLAH o ni’metleri onların elinden aldı diğer günler bırak Cumartesi diğer günlerde gelmez hale geldi fitne de kaynadı aralarında tâbi..
وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne kavmenillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ (şedîden), kâlû ma’zireten ilâ RABBikum ve leallehum yettekûn (yettekûne).: Ve onlardan bir ümmet.: “ALLAH'ın helâk edeceği (yok edeceği) veya şiddetli bir azâbla azâb edeceği bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz?” dedikleri zaman şöyle dediler: “RABBinize bir özür olsun ve böylece (bu öğütle) Takvâ Sâhibi olurlar.” diye.” (A’râf 7/164)
Onların içinden bir grup ümmet.. onlardan bir ümmet yâni bir grup “onlar ALLAH’ın helâk edeceği bir kavimdir niye onlara vaaz edyorsunuz, nasihat ediyorsunuz veya ALLAH onları ya helâk edecek ya da daha ağır bir azâb edecek kimseler onlar.” onlar ne diyorlar, onlar bir mazeret olarak bir özür olsun yâni şu sebebten demek için ne diyorlarmış “RABBinize bir özür olsun böylece ve böylece verdiği o öğütle Takvâ Sâhibi olmak için böyle yapıyoruz” diyorlar yâni “bunların dinleyeceği felân york ALLAH’ın kendilerini helâk etmek ya da daha fazla azâba uğratmak istediği bir kavme ne diye siz öğüt verip duruyorsunuz bunlar zâten sapıklar gelmeyecekler şimdi de aynen ne” dediğinde “RABBimize karşı bir öğüt için ve bir ihtimal sakınabilirler diye” diyorlar onlarda biliyormuş olmayacağına yâni aynen birbirine benzemiyor mu benziyor Kelâmullah ve Rasûlullah’tan başka bir DİN kurmak için Din Adamları dahi çoğu başka sistem getiriyor ona uyuyorlar, balık gibi akışıyorlar ve de bu gün toplumun içinde Kur’ÂN-ı Kerîm âyetleri baze âyetler vardır okursan seni hapse atarlar yâni çünkü sistem ona başka bir sisteme kaymış gitmiştir ona göre öyledir yâni ALLAHu zü’L-CELÂL bakın;
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ أَنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُواْ بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
“Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî enceynellezîne yenhevne âni’s- sûi ve ahaznellezîne zalemû bi azâbin beîsin bi mâ kânû yefsukûn (yefsukûne).:
Artık onunla öğüt verildikleri şeyi unuttukları zaman, kötülükten men (nehy) edenleri kurtardık. Ve zulüm edenleri, fıska düşmüş olduklarından dolayı kötü bir azâbla aldık (yakaladık).” (A’râf 7/165)
Ne zaman ki, vaktaki, diyelim ki Kur’ÂN’ı yâni Tevratı onunla zikri buldukları şeyi unuttular ALLAH’ın Kitabını.. yâni bihî.. yâni Zikir.. Bu Kelâmullah olur Rasûlullah olur daha çok Kitab, zikir dendiği için.. öğüt verildikleri şeyi unuttukları zaman biz kurtardık, necât verdik. kötülüklerden kurtadık.
Ve yakalayıverdik zâlimleri.. öyle bir azâbla ki bu zulmedenleri fıska düştükleri için. fısk nedir?. Fısk, o kadar berbat fâsık bir o kadar berbat bir iştir ki; âlim gözükür, profosör gözükür cart curt gözükür fakat haddi aşar, haktan ayrılır, emir dinlemez yâni kendi kafasına göre şeriat uydurur o şeriata göre yürür fısk işler, hadde tecâvüz eder sınır dinlemez yâni..
ALLAHu zü’L-CELÂL bu âyette de kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında Kur’ÂN-ı Kerîm kendilerine hatırlatılıyor değil mi sürekli ALLAH baştan sona unutmayın Kur’ÂN-ı Kerîm’i durmadan okuyun günde beş kere câmilere topluyor RABBınızı “Kelâmullahı Rasûlullah’ı ve ALLAH’ı unutmayın!” diye.
Bunlar kendilerine hatırlatılanları, nasihatları unutunca onların içerisinden ancak ve ancak kötülükten alıkoyanları kurtardık ve diğer çeşitli kılıklarda gözüküp zulmedenleri ise neden nasıl zulmettiler hayır diye şerre götürdüler ya da Şeytâna götürdüler ya da çeşitli oyunlar oynadılar onları ise çıkardıkları fesadlık fâsıklık yüzünden şiddetli bir azâb ile yakalayıverdik..
فَلَمَّا عَتَوْاْ عَن مَّا نُهُواْ عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
“Fe lemmâ atev an mâ nuhû anhu kulnâ lehum kûnû kıredeten hâsiîn (hâsiîne).: Böylece onlar, ondan nehyedildikleri şeyde haddi aşınca, onlara: “Aşağılık maymunlar olun!” dedik.” (A’râf 7/166)
Ne zaman ki, böyle olduğu zaman, olunca zaman içinde atev haddi aştılar aşırı isyan yaptılar.. an mâ.. o şeyden ki yasaklanan her hususta haddi aştılar. Ne yasaklandıysa serbest, yasaklananı serbest bıraktılar, teşvik ettiler. Emredileni de yasakladılar tam tersi, hürriyet var şu var bu var!. Var da ALLAH da var..
nuhû anhu kulnâ lehum kûnû kıredeten hâsiîn.. Böylece onlar o yasaklananı yapıp haddi aşınca biz onlara ne dedik hasr olunmuş, yerle bir edilmiş, aşağılık daha aşağı olmayan maymunlar olun, maymunlar gibi olun!. dedik onlara diyor ALLAHu zü’L-CELÂL.. Siz ki büyüklük taslayarak kendilerine yasak edinen şeyleri bırakmamaları üzerine onlar kendilerini bir şey sanıyorlar yasaklanan şeyi yapmada neyi murad ediyor bunlar demiyorlar “ALLAH büyük!” demiyorlar “biz büyüğüz!” diyorlar. onlara “aşağılık maymunlar olun!” dedik. Onlar da maymundan daha aşağı oldular. Yâni kılığıyla kıyâfetiyle her şeyiyle, her şeyiyle ALLAH yardım etsin bu İslâm Milletine yâni bakın ne ilginç âyet!.
وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَن يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve iz teezzene RABBuke le yeb’asenne aleyhim ilâ yevmi’l- kıyâmeti men yesûmuhum sûe’l- azâb (azâbi), inne RABBeke le serîu’l- ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve senin RABBin, kıyâmet gününe kadar, onlara azâbın en kötüsünü yapacak kişileri mutlaka göndereceğini bildirmişti. Muhakkak ki senin RABBin ıkâbı (cezâsı) çabuk olandır. Ve gerçekten O, elbette Gafur ve Rahîm'dir.” (A’râf 7/167)
Ve iz teezzene RABBuke le yeb’asenne aleyhim.. Ve iz teezzene RABBüke.. ezân ettiğinde.. ezân bildiğimiz ezân gibi okuduğunda.. eee bunu bildirdiğinde diye başka nasıl yapacaksın yâni bildirdi diye Türkçeye çevirmek zorunda ama bildiğimiz ezân yalnız teezzene değil mi teezzene ve iz teezzene ezân ettiğinde ..ezene bildirdiğinde bak bak alleme fiilini kullanmıyor ve iz teezzene sanki günde beş kere okunan ezân gibi bildiğinde.. öyle bir şey le yeb'asenne mutlaka bas edeceğim yokken yaratacağım yâni Peygamber gönderir gibi ne bileyim ben hava gâyet güzeldi arkadan baktık ki dev gibi bulut geldi felâket ba’s ediyor, olmadığı halde oraya bulut gönderiyor, götürüyor, yaratıyor aleyhim ila onların üzerine göndereceğim, mutlaka göndereceğim..
ilâ yevmi’l- kıyâmeti.. ne zamana kadar?. kıyametin koptuğu güne kadar onların tepesinden eksik bırakmayacağım..
men yesûmuhum sûe’l- azâb.. kim ki o kimse kim ki bunlar.. böyle yapanların tepesine binecek mahvedecek zulmedecek inmeyecek tepelerinden bütün kötülükleri onlaya yapacak onları zorlayacak azâbın en kötüsüyle..
inne RABBeke le serîu’l- ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm.. İşte ALLAHu zü’L-CELÂL böyle cezâsı çabuk seri olandır ama elbette Gafûru’r- Rahîmdir..
Bu âyete dikkat etmek gerekiyor. Neden?. ALLAHu zü’L-CELÂL diyor ki böyle ALLAHu zü’L-CELÂL ile RABBısıyla oyun oynayan Milletler ya da Kavîmler için bunlar öyle bir zamana gelirler ki onlara azâbın en kötüsü yapacak, kıyamete kadar da üzerlerinde yumruğu indirmeyecek insânları göndereceğini bildirdi bildirdi..
Şunu diyorum yâni bu İsrâil Milleti tarihte çok büyük korkunç zulümler gördü, ağır işkenceler gördü Avrupada on milyona yakınını fırınlarda yaktılar öldürdüler yok ettiler.Türkiye kucağını açtı.. Daha önce İspanya’da aynı şeyi yaptılar. Türkiye kucağını açtı. Rusya’da yaptılar. Türkiye kucağını açtı. Ama bunlar öyle hâin öyle şeysiz insânlar ki hep kötülük yaptı, yapıyolar ve de yaparlar!. Bakın ne yapıyor onların başına Hitleri getiriyor yerle bir ediyor onlar yine durmuyorlar diğer taraftan bakıyorsun Filistine!..bütün bağını bahçesini satın almak için bire vermiyorsun bine ver bine vermiyorsan on bin altına ver satıp satıp Amerika'ya giden Filistin'den Abdulhamit Han’a ya da benzerleri tüm Osmanlıya ihânet edenler, İngiliz uşaklığı yapanlar şimdi neredeler?. Şimdi Filistinliler zulüm görüyorlar fark etmiyor!. Amerika'da da olsa görüyor burada da olsa görüyor!. Ama ses yok!.
Şunu söylemek istiyorum ALLAHu zü’L-CELÂL’in âyetleri hiç değişmiyor kim fıska düşerse ALLAH bunun başına bir çorap örecek birisini getiriyor ve başından bunu eksik etmiyor!.
وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الأَرْضِ أُمَمًا مِّنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“Ve katta’nâhum fî’l- ardı umemâ (umemen), minhumu’s- sâlihûne ve minhum dûne zâlike ve belevnâhum bi’l- hasenâti ves seyyiâti leallehum yerciûn (yerciûne).: Ve yeryüzünde onları ümmetlere (topluluklara) ayırdık. Onlardan bir kısmı sâlihler ve bir kısmı bunlardan başkalarıdır (sâlih olmayanlar). Ve onları, hasenât (pozitif derece kazandıran ameller) ve seyyiat (negatif derece kazandıran ameller) ile imtihan ettik ki; böylece (ALLAH'a) dönsünler diye.” (A’râf 7/168)
Ve katta’nâhum fî’l- ardı umemâ.. yer yüzünde onları ümmetleri toplumlara ayırdık ki bunlar kimdir?. bu ummetler,
minhumu’s- sâlihûne ve minhum dûne zâlike.. bu ümmetlerden bir kısmı sâlihlerdir.. bir de bunlardan başkaları var başkaları da var.
ve belevnâhum bi’l- hasenâti ves seyyiâti.. belâya tâbi tuttuk belevne belâya kalu belâ vardı ya İmtihÂNa tâbi tuttuk bunları İmtihÂN ettik bil hasaneti vel seyyiat hasene ile iyiliklerle pozitif amel diyelim haydi bir de bil hasenâti ves seyyiati kötülük azâba tâbi olan amellerle İmtihÂNa tâbi tuttuk, elemeye tâbi tuttuk, belâya tâbi tuttuk!. niçin yapıldı bunlar?.
leallehum yerciûn.. artık umulur ki beklenir ki aklı başındakinden beklenir ne beklenir?. Rücû’ etmesi.. nereye?. RABBısı’na ALLAH’a.. daha da devâm etmesin yâni!. ederse ne olur?. ederse kafasını parçalar parçaladığınında yanına kalır yâni..
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُواْ الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَذَا الأدْنَى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا وَإِن يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مُّثْلُهُ يَأْخُذُوهُ أَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِم مِّيثَاقُ الْكِتَابِ أَن لاَّ يِقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ وَدَرَسُواْ مَا فِيهِ وَالدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
“Fe halefe min ba’dihim halfun verisû’l- kitâbe ye’huzûne arada hâze’l- ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh (ye’huzûhu), e lem yu’haz aleyhim mîsâku’l- kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi ille’l- hakka ve deresû mâ fîh (fîhî), ve’d- dâru’l- âhıretu hayrun lillezîne yettekûn (yettekûne), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).: Artık onlardan sonra, sonraki nesil halef oldu (onların yerine geçti). Kitab'a vâris oldular. Ve: “Yakında bize mağfiret edilecek (günahlarımız sevaba çevrilecek).” diyerek, bu değersiz dünya malını alırlar (aldılar). Ve onun gibi bir misli daha dünya malı onlara gelse, onu da alırlar. ALLAH'a karşı haktan başka bir şey söylememeleri için onlardan Kitab'ın misaki alınmadı mı? Ve O'nun içindekileri, onlar okudular (öğrendiler). Takvâ Sâhibi olanlar için âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?” (A’râf 7/169)
Fe halefe min ba’dihim halfun verisû’l- kitâbe.. Onlardan sonra halefleri geldi halef oldu. Kim?. Çocukları, torunları geldi onlardan sonra bir nesil olarak arkadan geldi bunlar kitaba vâris oldular. aynen Yahudiler Yahudi kitabına, Hristiyanlar İncile bu günkü Müslümânlarda Kur’ÂN’a vâris oldular..
ye’huzûne arada hâze’l- ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ.. “yakında bize mağfiret edecek edilecek yâni bizim günahlarımız sevâba çevrilecek, mutlaka bize sevâb olacak” derler, bunlar öyle diyorlar..
ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh.. ama onlara bir Dünyâ Malı gelse önlerine yâni değersiz bir Dünyâ Malına ellerindeki Kitabı bir tarafa atıverirler, alırlar. Onun gibi bir misli daha gelse yine alırlar, yine alırlar, yine alırlar!.
Halbuki ALLAHu zü’L-CELÂL e lem yu’haz aleyhim mîsâku’l- kitâbi.. ALLAH onlardan Kitab Misakını onlardan almamışmıydı !.ALLAH önceden almıştı ki,ne yapacaklardı ALLAH’a karşı haktan başka bir şeyi söylemeyecekler, ortaya koymayacaklar, Kitablarına sâhib çıkacaklar, sıkı tutacaklardı. Misak almış ALLAH ve onun içindekileri onlar okudular ne diyor..
en lâ yekûlû alâllâhi ille’l- hakka ve deresû mâ fîh.. Haktan başka bir şey söylemiyor ve derâsu ders ettiler onun içindeki kitabın içinde ne varsa onu ders ettiler, ezberlediler ders ders bildiğimiz ders yâni. ders yaptılar bunların dersi oldu yâni öğrediler okudular ne olduğunu biliyorlar içinde ne varsa!.
ve’d- dâru’l- âhıretu hayrun lillezîne yettekûn.. başka.. ALLAH’a SÖZ vermek konusunda kavî olanlar için âhiret yurdu daha hayırlıdır. böyle bir itaatla
e fe lâ ta’kılûn.. siz aklınızı başınıza almayacak mısınız. hâlâ akıl etmezmisiniz, daha akıllanmayacaksınız, her şeye rağmen bütün bunlara görüp daha akıllanmayacak mısınız?. Neden akıllanmıyorsunuz?.
Soruyor ALLAHu zü’L-CELÂL Yahudi Milletine ve bütün yarattığı kullarına..
وَالَّذِينَ يُمَسَّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ إِنَّا لاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ
“Vellezîne yumessikûne bil kitâbi ve ekâmus salâte innâ lâ nudîu ecrel muslihîn(muslihîne).: Onlar ki; Kitab'a sımsıkı sarılırlar ve namazı ikame ederler. Muhakkak ki Biz, sâlih olanların ecrini zayi etmeyiz.” (A’râf 7/170)
Vellezîne yumessikûne bil.. Onlar ki, onlar o kimseler ki yümessikune sımsıkı bizim bildiğimiz sımsıkı varya Arapçada sımsıkı tutarlar. öyle bir temas ederler ki koparamazsın elinden yani sarılmak gibi sımsıkı.. kitaba böyle sarılırlar..
ve ekâmus salâte.. Namazı ikâme ederler, salâtı kesmezler!. ne demek salât efendim?. beş vâkit namazını kılar başka, ALLAHla bağlantılarını kesmezler!. Makas yememiş bir elektrik gibi prizlerinde bekler durur. ÂNında düğmeye basarlar =>ampul yanar, makineler çalışır durur ama bağlantıyı asla kesmezler!.
innâ lâ nudîu ecrel muslihîn.. Biz varya Biz asla ve kat’a Sâlih olanların ücretini zayi etmeyiz ecrini ücretini sâlih olanların bir ecrini, ücretini, yaptıkları iyiliğe karşı ALLAH onların ecrine karşı muhakkak muhakkak veririz diyor hiç diyor onları geri bırakmam diyor demek istiyorum..
وَإِذ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّواْ أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ve iz netakne’l- cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve dağı, bir gölge gibi onların üzerine çekip kaldırdığımız zaman onu, üzerlerine düşecek zannettiler. Size verdiğimiz şeyi, kuvvetle tutun ve onun içinde olanı (emir ve yasakları), hatırlayın (uygulayın). Böylece siz, Takvâ Sâhibi olursunuz.” (A’râf 7/171)
Ve iz netakne’l- cebele fevkahum ke ennehu zulletun.. hâni şu dağı, sanki bir gölgelik miş gibi onların üstüne doğru kaldırmıştık çekmiştik ya onlar ne zannetmişlerdi ve,
ve zannû ennehu vâkıun bihim.. onlar da zannettiler ki düşecek zannettiler.. vâkium.. üzerlerine böyle vâki’ olacak yâni başlarına geçecek gibi dağ üstlerine kalkmış, amuda kalkmış gibi korktular!. ALLAHu zü’L- CeLÂL niçin bunları buyuruyor?.
huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn.. Yakalayın, huzu alın, iyice sıkıca tutun size verdiklerimizi kuvvetle tutun. zikredin unutmayın, unutursanız hatırlayın, hatırlarsanız unutmamaya çalışın!. ne olmuş ne kalmış fiilen yaşayınıyor!. onun içinde ne varsa!. neyin içinde?. Kitabın içinde.. hangi Kitabın?. Bozulmamış Tevrat’ın. bozulmamış İncil’in!.
Hamdolsun bozulmamış bir Kur’ÂN var elimizde kalbimizde!. Bu çok önemli bunların içerisinde herkesin bildiği en doğru bozulmayan kitab Kur’ÂN-ı Kerîmdir.
Çünkü ilk günden bu tarafa insânların yüreklerinde dâimâ yüreklerinde ezberlenerek gelmiştir. Kağıt üzerinde yazılmış ama ezberlene ezberlene gelmiştir!. o kadar görülmüştür ki şive farkları bile tesbit edilmiştir. Efendim Basra Şivesinde bu “mâliyevmiddîn” doğrudur.. ama ne bileyim ben Hanbeli Efendimiz demiş ki “melikiyevmiddîn” de denir buna demiş mânâ da değişmez demiş.. Şive farkı.. bu kadarı bile tesbit edilmiştir.
Dolayısıyla onlar şeyin ki gibi oturmuşlar da işte her binlerce Konsey kurulmuş bu mu olsun?. “Kitab bu mu olsun. Şunun İncili, bunun İncili!. Bir sürü Adamlar kendi başına İnciller yazmış alâkası hiç yok bununGerçek İncille.. Mezhebler doğmuş mezheblerde İsâ aleyhisselâmla alâkası olmayan İnciller ortaya çıkmıştır..
Tevrat zâten olduğu gibi gitmiş zâten gerçek Tevrat hiç ortada yok!. Bunların kendi uydurdukları şeyler ortaya çıkıyor yâni sapan sapana..
ALLAHu zü’L-CELÂL ne diyor huzu sıkıca tutun ma ateynaküm iki elinizi bizim size verdiğimiz şeyleri bi kuvvetiv kuvvetle sımsıkı.. vezküru hatırlayın ma fihi onun içinde ki şeyleri lealleküm tettekun böylece sizin müttakî Takvâ Sâhibi olmanız umulur!. Neydi takvâ?. Kavî olmanız umulur, sözününüz eri olmanız beklenir sizden!. Yâni umulur ki siz hakikaten sözünüzün hangi sözünüzün işte o meşhur verdiğiniz sözün!. Nereye geldik =>Meşhur Âyete geldik şükür..
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
“Ve iz ehaze RABBuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu bırabikum, kâlû belâ, şehîdnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).: Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin RABBin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şâhid tuttu. (ALLAHû TeALÂ şöyle buyurdu): “Ben, sizin RABBiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim RABBimizsin), biz şâhid olduk.” (A’râf 7/172)
Ve iz ehaze RABBuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum.. Senin RABBın zuhurundan zürriyetini aldığında Âdem oğullarından sırtlarından zahrından aslında bel kemiği demek zahr zuhur oradaki bel kemiği bel boşanması buradan gelmektedir, bel kemiği onların zürriyetlerini omur ilikten yâni toptan aldığı zaman onlar,
ve eşhedehum alâ enfusihim ALLAH nefisleri üzerine onları şâhid tuttu, kendilerini kendilerine şâhid tuttu.. alâ enfüsihim.. kendi nefislerini kendilerine şâhid tuttu.. niçin?!.
e lestu bırabikum.. ben değil miyim biRABBiküm.. sizin RABBınız değil miyim?.
Bu olumsuz sorunun cevâbı “evet” olsa da yanlıştır, “hayır” olsa da yanlıştır. çünkü olumsuz sorudur “evet” desen “Evet ->RABBımız değilsin!.” “Hayır!” desen “Hayır ->RABBımız değilsin!.”
İkisine de cevâb veriyor Arapça o kadar ilginç ki “belâ” ne demek?. “Bilâkis sen bizim RABBımızsın!.” Bilâkisle senbizim RABBımızsını pekiştiriyor yâni çift..
e lestu bırabikum,=> kâlû belâ ->şehîdnâ dediler ki bilâkis biz şâhidiz..
en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn.. kısacası hâni RABBiyin senin RABBiyin eleste ezelde ilk halk edişte Âdem oğullarından sırtlerinden zürriyetini almıştı onları kendilerine karşı şâhid tutarak kendilerini kendilerine şâhid tutarak herkes kendinin şâhidi olacak şekilde.: “BEN sizin RABBınız değilmiyim?” onlar da.: “Bilâkis evet, şâhid olduk sen bizim RABBımızsın!. Evet bizde şâhidiz ki sen bizim RABBımızsın bizi sen yarattın yaratıldığımıza şâhidiz..
“Evet bunlar oldu Kıyamet Gününde demeyesiniz!” diye dersiniz diye dememeniz daha doğrusu, dememeniz için açıklıyor!.
innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn.. BİZ var ya biz Yâ RABBî!. Biz varya biz gerçekten biz olduk. ne olduk? Senin yaratmandan bizimde kul olmamızdan ğafil kaldık dememeniz için. Senbize haber vermedin ki böyle oldu, nerden bileydik dememeniz içindir!.
Çok ilginçtir çok kullandığımız bir âyettir biliyorsunuz hâni RABBin Âdem oğullarının sırtlarından sütlerinden omur iliklerinin içindeki özden zürriyetlerini almıştı onları kendi nefislerine karşı kendilerini şâhid kılmış ve demişti ki elestü bi RABBukum ben sizin RABBınız değil miyim onlarda demişlerdi ki evet ve hayır dememişlerde ne demişlerdi kalu belâ demişlerdi belâ ne demekti bilâkis kesinlikle mutlaka sen öylesin RABBımız muhakkak ki Sen kesinlikle evet öylesin ve biz buna şâhid olduk demişler de.. Niçin bunu diyor ALLAHu zü’L-CELÂL?.
Bu neyin töreniydi “Kıyamet Günü biz bundan habersizdik dememeniz” içindir "biz bundan gafildik yâni inna biz varya biz kunna biz olduk en haza işte bundan şu ÂNlatılandan gafilin habersiz gafillerden olduk” dememeniz içindir bu ALLAHu zü’L-CELÂL böyle buyurmaktadır.
Ve biz bu şeyi âyeti çok kullanmaktayız bu âyeti çok çok kullanmaktayız ALLAH’ın izniyle İnşâe ALLAH!.
ALLAHu zü’L-CELÂL cümlemizi hakta hayrda rızasında kılsın e tâbi söylemekte yarar var çünkü biz hepimiz berâber yaşıyoruz doğrusu da bu ama İnşâe ALLAH yarın Ahmed Çakır CÂNımız, böbrek taşından küçük bir operâsyon geçirecek onun için şu ÂN yok ama bilmekte de fayda var insânların bilmesinde de zâten kaş kişiyiz bunu bilmekte söylememiz de doğrudur demek istiyorum. Hayırlısıyla İnşâe ALLAH yarın burada bir operâsyon geçirecek onuda söyleyelim..
Sormak istediğiniz bir şey var mı..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk,
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve Rasûlike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi..
Yâ RABBî hakta hayırda ve rızandı kıl kâfir ve kâfirleşmişlerden şerlerinden koru bizi hakka ve hayra ulaştır bizi!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Şeriat-ı Garrâsında Şehâdet Şerefinde Şefâat Şifâsında İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN Hasbî Habibî hizmetçilerden kıl!.
Ömrümüzü gafletle geçirmeyip âhir vâkitte İnşâe ALLAH hüsnü hatimeye kavuşanlardan eyle!
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve Rasûlike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve EHL-i Beytihi ve ümmetihi..
Hayırlı geçeler gündüzler olsun İnşâe ALLAH!.
esselâmu aleykum ve rahmetullah..
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4991
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Re: KUL İHVANÎ A'RÂF SÛRESİ SOHBETİ
30.01.2018 A’râf SÛRESİ SOHBETİ..
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah..
Euzubillâhimineşşeytânirracim..
BismillâhirRahmânirrahîm..
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.
ALLAHümme salli ve sellim ve barik alâ seydinâ MuhaMMedîn sallallahu aleyhi ve sellem istecârtu,
ALLAHümme salli ve sellim ala seyyidinâ MuhaMMedîn abdike ve nebîyyike ve resulike ve nebîyyil ümmîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi..
elhamdulillâhi RABBu’l- ÂLeMîN..
ALLAHu zü’L-CELÂL Lûtfu Keremînden İzzeti Şerefinden bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şehâdet Şerefi ve Şefâat Şifâsına ulaştırsın bizi Hakkta Hayrda ve Rızasında kılsın!.
Çok şükür ya RABBu’l- ÂLemîn!
Yâ ALLAH celle celâlihu! Yâ HAYyu’ l-HUu celle celâlihu! Rusûlîyyeti hakkı için Kelâmullah hakkı için bizi hakta ve hayırda kılsın İnşâe ALLAH!.
Kusurumuza bakmasın ve bizi sevdiklerine başlasın!.
Bizi SEVgiye bağışlasın!. SEVgiden kasıt Arapçada da MuHABBettir.. AŞKda farsçadır.. (Işk) Çok ziyâde SEVgi. Şiddetli muHABBet. Sevdâ. Candan sevme. temelde MuHABBettir..
MuHABBet =>HABBEdir =>RABB TeALÂ ve Rasûlullah’ta BİLELiktir. YOLu =>BİLiştir BULuştur Yolda OLuştur ve Yolu YAŞA!.yıştır.İşte böyle bir ŞEHÂDET ŞEREFİ’ne ve ŞEFÂAT ŞİFÂSI’na ULAŞmak için İnsânların kendi vicdânlarındaki Kulluk Kemâlini BULmaları gerekir ki RABBî Kemâlini yaşayabilsinler!.
Bu ise, kendilerine en yakın olandır.. RABBu’l- ÂLemîn en yakın akrabadır, KARîBdir. Onun içindir ki Hayatın çeşitli savrulmaları içinde türlü haller yaşayın Akıl Fikir ermez işler olur ve yaşandığı zaman gerçekleşir. Yaşanmayana yalan gelir. Herşeyle denenmek için yaratılmıştır İnsân!. Her Yer, Her ÂN, Her Hâl ve Her Nefeste.: “ALLAH celle celâlihu!.” diyenlerden kılsın ALLAH bizi İnşâe ALLAH!.
Ve sürekli bitmez tükenmez bir inançla RABBımızı yaşamak ve yaşatmak için Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in İZİnde BİZİnde Yüreğinin İçinde yâni “BİZ BİR-İZ”Liği içerisinde Hayatı hoş karşılamak ve =>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemle =>Kelâmullahla haşır neşir içinde geçirmek yüce bir hayattır, yüce bir ÖZELLiktir, muhteşem bir GÜZELLiktir.. Gerisi kelimenin tam anlamıyla “yellenmedem ->teyyare”dir ki, İnsân nefisin şakşukasıyla kandırmadır. En kötü kandırmak ise, inandırarak kandırmaktır!. En kötü yalan ->inanarak söylenendir.
Bütün bunların temelinde yatan ikândır, kâni oluştur. Kişi kâni oldu mu her şeyi yapar!. CÂNından geçer. Kâni olmadı mı devâmlı şüphe içerisindedir ve bu şüpheler şekk getirir, ikilik getirir, en azından ikilik getirir. İkilik ise, çokluğun başlangıcıdır. Artık çok oldu mu ->çok olur.. Yâni yüzlerce Şeytân olur, bir tane değil iki tane değil!.
Ama İnsân oğlu bir tek Şeytânını Müslümân ederse Şeytânlığını bir kere ikiliğini ->tekliğe bindirirse, yürekten inanırsa, inanabilirse ona artık ne ikilikten ne çokluktan bahsedilebilir!.
Onlar korkusuz ve hüzünsüzdürler onlar Ebdâldir, Ebrârdır, Ahyârdır, Ahrârdır ki, hürdürler.. Yâni onlar artık kimsenin kulu olmazlar, olamazlar!. İsteler de olamazlar, olmak isteseler de olamazlar, inanamazlar, kâni olmazlar!. Başkaları gibi olmaya çalışırlar fakat vaz geçerler dönerler onlar gibi olmaya çalışırlar olamazlar. Çünkü onlar döndüklerinde görmediklerini görmüşlerdir, bilmediklerini bilmişlerdir, yaşamadıklarını yaşamışlardır!. Onlar, İnsân olmanın şerefiin ve haysiyetini Habîbullahta yaşamışlardır. Yâni hayatı öyle bir garib geçmekteki Ahmed CÂNım, İnsân şaşıp kalmakta!. Ne kadar bilgili olsanız da, tercübeli olsanız d, her neyi olursanız olsanız da unuttuğunuz bir şey vardır!. Siz yaratan değilsiniz, yaratılansınız!. Onun içindir ki Tam Teslimiyet, Mutlak İrade Tüm Teslimiyetle =>Tam İstikâmet!. tÜMM dâimâ =>ÜMMettir tÜMMdür =>MuhaMMed aleyhisselâma âittir!.
tAMMlık ise =>et TAMM ALLAH celle celâlihu.. ALLAHu zü’L-CELÂL’e âittir, RABBu’l- ÂLemîne âittir!. Kaldı ki, RABB da Resûl de bir Sıfattır =>ALLAH celle celâlihu değildir, bir Gidiş Yoludur, VARIŞtır oraya ULAŞIŞtır.. O’nu BİLiş BULuş OLuştur YAŞAyışa geçtiği zaman onlar hep senin olur!. Artık sen fiilen o işi yapacak haldesin demektir, “Özel-Güzel İnsân”sın demektir. O ise her İnsânda olmayan Karîbliktir. Karîblikten kasdım muhteşem bir Güzellik ve Özelliktir
Sanma İnsân Oğlu İnsÂN,
=>SEVgi Sırına Ermeyen!
Devri Devrân Seyri Seyrân,
Serrini=>Sırata Sermeyen!.
Sen İnsânoğlu İnsân sanma sakın SEVgi SIRRına ermemişse, MuHABBetten bi haberi yoksa onu İnsân sayma sen!.
Devr-i Devrânda Seyr-i Seyrânda başını sırat’a sermeyeni, iğnenin ucuna çıkarmayanı, usturanın ağzına yatırmayanı, CÂN derdine düşen” =>CÂNÂNdan ne bahsediyorsun!. O kimse daha CÂNı'nın derdinde. Yâni RABBısına âit CÂNı kendisinin sanıp da ona sâhib çıkıp Şeytânlığını yaptığı sürece nasıl yaparsın ki
“Ezel-Ebed BİZ BİR-İZ”dir ayrısı yoktur sevdânın..
Sevdâ denilen şey öyle garib şeydir ki “Ezel-Ebed BİZ BİR-İZ”liktir asla ayrılık yoktur ki, bir beden gibidir her noktasında “ALLAH!.” çeker, neresine iğne batırırsanız batırın “hAYy!” çeken =>RABBımızdır.. “BANA dokunma!.” diye yâni..
CÂNda CÂNÂN Cevr-i Cihân çilesi çoktur sevdânın!. Bu CÂNa gelen herkes cÂNında CÂNÂNıyla birlikte yaşar, ampuldaki ceryÂN gibidir!. Ama çilesi çoktur ceryanı
Kâlû Belâ Külün Bilir,
Dirin Bilir Ölün Bilir,
Yarin Yayı Leylâ Kaşı,
İkrâmı Oktur Sevdânın..
Öyle olur ki sevdiğin SEVgilinin kemân kaşı yay olur sana ikrâmı ise CÂNına atılan oktur. Bu MuhaMMeddeki emeli, ecel okuluna atar demek istiyorum..
Ve böyle garib halde yaşamaktayız bu bir şiirdir ancak gerçektir fiilen yaşanmaktadır..
“Ee iyi de Hocam gözükmüyor!”
Tâbi gözükmeyecek çünkü; çok bulut var, sis var, başka şeyler karıştırmış arayı engellemiş, görüşü engelliyor!. İnsân gözünün bebeğine toplu iğnenin ucu kadar bir şey kaçsa göremezsiniz yâni dersiniz ki.: “ALLAH ALLAH o kadar küçük bir şey görüşü durdurdu!.”
Aşk Âşık Dili Dilberim,
Muhabbet Mili Dilberim,
Harfsiz Sössüz Duyduğumsun,
Aşkın Menzili Dilberim..
Harfsiz sözsüz duyabilmek harf yok söz yok ama duyabiliyor musun dediğimi =>aşkın menzilidir bu işte..
Ulaşamadım Sabaha
Benden Sen Gittin Gideli
Güneş Doğmadı Bir Daha
Beni Terkettin Edeli..
Sana nasıl güvenmiştim “Leylâsın Mecnûn!” denmiştim.
Yaşanmayan =>Yalanmış!. CÂN imiş CÂNÂN ın bedeli meğer!. İnsânların “CÂNÂN” dediklerinin bedeli varmış o ise, CÂNdan geçmek miş.. CÂNdan geçmek “ölüyüm de defolup gideyim!” demek değildir. Tam tersinedir BİZ BİR-İZ’i YAŞAmaktır!. YAŞAtan ve de YAŞAyanın =>ALLAH celle celâlihu olduğunu bilmek demektir..
Bütün işleri =>ceryÂN yapmaktadır =>Buzdolabı soğutabilir ama aklı olan bilir ki ceryÂN olmazsa hiçbir şey yapamaz ve ceryÂNa saygısını terk etmez!.
Onu demek istiyorum!. Bu garib bir şeydir İnsânlar bu gün, hele bu gün İnsânlar artık Değer Yargılarını kaybettiler, Değer Yargılarını kaybettiler siz ne söylerseniz söyleyin duyacak halde değiller, zom uykudalar o kadar ağır bir uykudalar ki uyandırmak çok zor, ölüm bile uyandıramaz onları, ölüm uyandıramaz onları!. Yâni böyle uyurgezerler ki sizi yanıltmaktalar sen onu diri/uyanık sanmaktasın ama o bir uyur gezerdir. Nerden anlıyorsun çünkü vurduğu yeri yıkıyor yıktığını bilmiyor, söktüğünü bilmiyor, döktüğünü bilmiyor yanlışın içinde hatanın içinde sürekli dönüyor ve hep bir şeyler yaptığını sanıyor diyor ki.: “İşte şunu yaptım, bunu çattım, şöyle yaparım böyle çatarım, alırım veririm!.”
Ama bilmiyor ki,
Herkes =>En azından basit bir hesabla dönyanın dönüş hızıyla 1600 km/saat hızla ölüme doğur koşan durmadan koşan bir koşucudur. Herkes mezâr taşına koşmaktadır!.
işte onun içindir ki ayıklar, ALLAH’ın ayıkları ,Âşıkları bu koşunun içerisinde gerçeği bildikleri için hedefi bildikleri için Habîbullah Hedefini bildikleri için önce CÂNdan yürekten bir Habîbullah Hamamına girerler ->yüreklerini yıkarlar yâni ->Aşk Abdesti alırlar ve Aşk Namazı kılarlar bunun için MuHABBeten =>MuhaMMed aleyhisselâmla tâbi olurlar ve.: “ALLAHu Ekber!.”i =>Bütün Kâinâtla birlikte Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sesinden =>Rahmânın Nefhasından/Nefesinden =>RABBın SÖZÜnden hep berâber “ALLAHu Ekber!.”çekerler..
İşte böyledir bu iş!. Ondandır ki, ne söylesek vız gelir tırıs gider!. Ama yine de gereksiz bir şey söylemeyiz!.
Çünkü bizim kaderimizi ALLAH celle celâlihu yazarken, kaderleri yazarken bize de demiştir ki.: “Siz de MuhaMMedî MuHABBet Hizmetçileri olun!. Siz de elim olun, ayağım olun, ayakkabım olun! Siz her şeyim olun! BİZ BİR-İZim olun!.” Buyurmuştur.
bBu yüce bir şerefdir dâimâ iftihar etmişimdir Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemle ömrümce bütün.. Her Yer, Her ÂN, Her Hâl ve Her Nefeste MuHABBetle SEVmişimdir!. Bu ise SADAKAttır!. Benim için bunun değeri her şeyden önce gelir!.
Çünkü ben, her şeyi O’nda öğrendim, RABBımı dahi O’nda öğrendim!. Ben ALLAH’ımı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den öğrendim ve başka da İLÂH tanımıyorum zâten!.
Çünkü benim DUYduğum ve UYduğum Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir. Kelâmullahı O’ndan DUYdum, onun için UYdum zâten ve benim işim Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de bitmektedir. Ben başka bir şey arayacak halde değilim!. Bu ise ayrılık getirir bana!.
“Başka bir şey var mı?” diye baktığım ÂN’da dışarıya ->Kopmuş bir parmağa dönerim patlamış bir ampule dönerim ->CÂN ceryÂNım kesilir, çöpe giderim, kopmuş bir parmak gibi atılırım yok olurum!.
Onun içindir ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in BİZ BİR-İZliği RABBu’l- ÂLemîn NAHNU BİZLiği bizim için bitmeyen tükenmeyen dâim kâim bir ibadettir!. Mutlak İbâdettir Sürekli İbâdettir bizim aklımız ermez soytarılığa, beceremeyiz zâten!. Yapmak istesek de beceremeyiz!. O da bir mârifettir mârifet değilde hünerdir mârifet demeyelim bir beceridir!. Yâni herkes beceremez meseleyi yüzüne gözüne bulaştırır!. Herkes yalan söyleyemez hemen anlaşılır yalan söylediği!. Ama öyle yalan söyleyenler var kii kendi de inanır yalanına!. Ve en kötü yalan odur ki, inanarak söylediği yalandır!.
Mutlak Yalansız olan Dolansız olan Şirksiz ve Şekksiz, Şüphesiz olan =>ALLAH’ın Rasûlulahı’dır!. Onun için ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem için, sonsuz sınırsız İlmullahça hamdu senâ ALLAH’a, Şükür RABBımıza!. Teşekkür Rasûlullah’ımıza’dır. Kelâmullahımız ise her ÂN elimizdedir.. Kelâmullah, bizimle HAYydır biz Kelâmullahla HAYyız!. Yâni biz “HAYy”da birleşiriz Kelâmullahla ara kesitimiz HAYydır. İkimizde “HAYy”da =>“BİZ BİR-İZ” oluruz!. “Biz ->Kelâmullah mıyız? Kelâmullah biz mi?” sorusunun cevâbını kimse bulamaz!.
“NAHNu SIRRı=BİZ BİR-İZ” o kadar, yâni o kadar gerisi boş laftır, laf tokuşturmaktır, laf sokuşturmaktır ki, bunlardan da bir sonuç asla çıkmaz zâten!. Kara sinekler gibi.. Hâni vardır Kur’ÂN-ı Kerîm’de bir âyet vardır böyle sürekli git gel yaparlar sinek gibi diyor. Yâni o yana bu yana gider gelir. Fakat bir Bal Arısı değildir o, sinektir!. Yâni Pislik Sineğidir. Ama kötü değildir sinek de bir örnektir!.
Ama o aklı olduğu halde kullanmayan hayvandan da aşağı bir İnsândır. Sürekli aynı şeyin etrafında dolaşıyor ama asla yol alamıyor. Çünkü sâdık değil, çünkü dürüst değil, çünkü inançlı değil, çünkü inançlarını basit şeylerle değiştiriyor. Bırakın kıyametin kopmasını en basit bir şeyde bile en basit hususlar da bile Peygamberini, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi, Kelâmullahı saf dışı bırakıp kendi nefsinin hevâ ve hevesinin peşine düşüyorsa daha neden bahsediyor ki bu hangi dinden bahsediyor ki hangi sadakattan bahsediyor ki en ufak bir şeyinden vazgeçmeyen birisi nasıl olur da mutlak anlamda BİZ BİR-İZliğe oyun oynar.
Bu böyle uzar gider bir iştir ki, hiç uzatmaya gerek yok. Kaldığımız yerden devâm edelim. Sanıyorum yüz yetmişte kalmışız dır. A’râf Sûresinde.. A’râf biliyorsunuz usturanın ağzı gibidir, iğnenin ucu gibidir. Daha çok usturanın ağzı gibidir, bir yüzü CeNNet bir yüzü CeheNNemdir. İnsânlar CeheNNemden kaçmaya CeNNete koşmaya yol alırken A’râf Ehli olanlar ALLAH’a yol alırlar =>VÂHiDu’l-KAHHÂRa giderler ve bilirler ki, YokLuk ve ÇokLuk yoktur TEKLik vardır =>VÂHiDu’l-KAHHÂR ALLAH vardır!. “Mülk kimin?” diye sorulduğunda kimse yoktur, ne CeNNet ve CeheNNem vardır onlar beriki aşamalardır. Bunlar İnsânların çocuklara anlatılan masallar gibidir. Ama İnsânlarda çocukluk çabuk geçmektedir. Böyle saçmalık mı olur nasıl olur düşünebiliyor musun yetmiş yaşına gelmişim nasıl yedi yaşında bir çocuk olabilirim böyleyse bir anormallik yok mudur?. Vardır yedi yaşındaki çocuklara saygımız sonsuzdur onlar bizim gözbebeğimizdir. Onlarla yedi yaşında oluşuruz da neden kendi yaşımızı yaşayamayacağız ne zaman yaşayacağız! Biz neden gerçeği görmeyeceğiz! Görmezsek nasıl anlayacağız da, nasıl antalaca!. Biz göçmüş bir köprü gibi olacağız, günah yükleneceğiz kendimizden sonra gelecek MuhaMMedî Nesillerin köprüsü olacakken engeli olacağız, uçurumu olacağız ALLAH korusun!.
Onun içindir ki MuhaMMedî Muhabbeti olan Hasbî ve Habîbî Hizmetçiler =>Her Yerde, Her Zaman, Her Halde ve Her Nefeste =>HAKkın Hali Hazırdaki Hasbî ve Habîbî Hizmetçileridir Hakan Ârif Yıldız =>HAY BaBa.. Hakan Ârif Yıldızın adını ben koymuştum “HAY” diye doğduğu zaman HAY koymuştum Hakan Ârif Yıldızı birleştirdim HAY y yaptım öyle de gitti İnşâe ALLAHu’r-RAHMÂN!. Öyle buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Övünmek için söymiyorum, gerçek bu!.” diyor hadiste, “gerçek hakikat bu” diyor ne güzel değil mi?. Ne güzel Lâzım ve Lâyı OLaBİLmek hârika bir şeydir, Bedelsiz Kıyazsız Şartsız ve Sebebsiz Sonucu =>YARATANa bırakarak.: “Ben sadakatla sâdece sadakatla emrindeyim!.” Diyebilmek!. “Lebbeyk yâ RABBenâ!.” demek ne kadar güzel bir şey. En çok sevdiğim şey hacda giderken “Lebbeyk!” çekmektir. Gerçi son zamanlarda uçaklarda görüyordum da İnsânlar “ALLAHu Ekber!” bile demiyordu.. İlk zamanlarda 1980 lerde gittiğimizde uçak sallanırdı “Lebbeyk!” seslerinden.
Sonradan İnsânlar orayı turizm yeri gibi gördüler artık değeri kalmadı hiçbir şeyin yazık olmuştu yâni!. En son gittiklerimizde.: “Keşke demiştim yayan gitme imkanı olsa keşke Kerbela üzerinden gitseydim! Aylarca sürse yolculuk bitmek tükenmez çöllerde ben de benden öncekiler gibi böyle hep gitseydim ,hep gisteydim!.” Demişimdir.
Böyle severim öyle şeyi!. Böyle yaşamışımdır da ayrıca söyleyim hayal söylemiyorum efendim!.
ALLAHu zü’L-CELÂL, A’râf 165 du buyuruyor ki o İnsânlar ki kendilerine bununla İnsânlara öğüt verin, kendiniz de öğüt alın!” diye kitabları yâni Tevrat İncil bozulmayan Tevrat için diyelim bunu unuttukları zaman unutmayan başkalarının kötülüklerinden kurtardık zülmedenleri, kime zulmettiler ellerindeki Kitaba zulmettiler. Şimdiki gibi, Müslümânların Kur’ÂN’a zulmettikleri gibi. Kur’ÂN-ı Kerîm’deki zulmü Kur’ÂN-ı Kerîm’deki bir âyeti okusanız sizi hapise sokarlar!. “Ben Türk Milletinden değilim, Kürt Milletinden değilim =>İbrahîm Milletindenim!” deyin sizi hapse sokuyorlar.. “ALLAH böyle diyor!” deyince yine sokuyarlar. Çünkü Kur’ÂN’sız bir Din doğmuştur ve zulmetmekteler!. Kime?. Rasûlullah’a Kelâmullaha ve ALLAH’a zâlimlik etmekteler!. Fıska düşmüşlerdir ne yaptıklarını onlar da bilmiyorlar fıska düştükleri için ne yaptıklarını!. Yaptıkları berbat bir şey olduğu için artık onları azâbla yakalayı verdik diyor. Öyle azâb ki, bütün suçlu suçsuz hepsini yaktı. Suriye gibi, Irak gibi, Miyammar gibi ne bileyim ben Libya gibi nerde müslümân varsa orada. Balkanlar gibi acılar gibi nerde Kur’ÂN’ varsa ve nerde Kur'ÂN-ı Kerîm nerde terkedilmişse, nerede yok sayılmışsa =>Orada ALLAH hayırlar versin bunu müslümânlar için yaptığı gibi Yahudiler için binlerce kez yapmıştır ki onlara ALLAHu zü’L-CELÂL nehyettiği yapmayın dediği haddi aşınca onlara ne diyordu “kunu kiradeten hasiin” siz aşağılık maymunlar gibi olun!. Her şeyi bildiğiniz halde kiradete.. Dâimîyet Rüşdünün KAHHÂRiyetini kendinizde gördünüz ve ALLAH’ın bütün kullarını kendi kullarınız sandınız ve ALLAH’ın yerine oturdunuz!. Böyle bir maymunluğa kalkıştınız hasiin olun aşağılık aşağısı olun en alçaklardan olun!. Ve olmuşlardır da tarih boyunca defâlarca olmuştur Yahudiler bir kere değil çok olmuştur ve yine de olacaktır ha bu gün ha yarın!. ALLAH’ın Kuralı değişmez ha bu gün ha yarın hiç fark etmez. Şu sebeble bu sebeble onlar ALLAH yok zannederler ALLAH celle celâlihu.: “BEN buradayım!.” der Ne buyuruyor ALLAH celle celâlihu 167 3ayette “Ve iz teezzene” ezân gibi okunmuştu yâni ezzene haber vermişti ezân gibi okunmuştu bildirmişti RABBüke senin RABBin le mutlaka ama mutlaka yeb'asenne yaratacağını aleyhim onların üzerine ila yevmil kiyameti Kıyamet Gününe kadar bu gün yarın değil hep yâni o kişiler ki gönderecek ki onların üzerine tepesine bindirecek o kişileri ve onlar ne yapacak?. yesumühüm zorla yapacak zorla hasımlık yapacak yâni mey yesumühüm suel azâb beyinlerine geçirecek azâbı!. Yâni o şu bu değil ALLAH dilediği ÂN’da bunu yaratacaktır! Bu ağır azâbı tepelerine geçirecektir! ALLAH Kıyamet Gününe kadar onlara en kötü azâbı yapacak kişileri mutlaka göndereceğini tezzele etmiştir ezân gibi okumuştur “Yapmayın! Yapmayın bu gün değilse yarın ben dilediğim ÂN’da başınıza bunları getiririz de, bunlar en kötü azâbı yaparlar kıyamete kadar!. ALLAH bildirnmişti inne RABBeke le seriul ikab şüpnesiz ki senin RABBın elbette muhakkak mutlaka senin RABBin uyarısı ve cezâsı çok seri’ ve çabuk olandır!. ALLAH böyle demişse Vallahi böyle yapar ve innehu le ğafurur rahiym şüphesiz ki o Rahmet NÛRunu gönderen Rahîmdir Rahîm esmâsıyla tecellî edendir ve mutlaka tevbe edip dönenleri de bağışlayandır!.
Bu bizim için de geçerlidir bu kendi keyfince İslâmlıklar CÂNın istediği yere kadar müslümânlıklar.. CÂNının istediği yere kadar.. “Kur’ÂN-ı Kerîm’in üçte birine inanırız da gerisine inanmayız orada ne dediği bize uymuyor!” diyenler felân..
Bir harfine, bir nokrtasına dahi dokunulamayacağını kim olursa olsun ceryÂNa elini sürenin CÂNına okuyacağını anlamıyorlar!. Diyorlar ki.: “Ben kralım ben şuyum ben buyum bana dokunamaz!.” bilmiyorlar ki o ALLAH’ın Kuralıdır elini dokunan herkesi yerle bir eder. Fakat “telefonun tellerine kuşlar mı konar” Türküsünü çağırana hiçbir şey yapmaz çünkü teslim olmuştur!. Dans eder o kuş, otuzbin voltun üstünde dans eder, kanatlarını çırpa çırpa oynar kargalar!. Fakat aşağıdan biri saçının teline dokunsa yerle bir eder kavuruverir kim olursan ol!. ALLAH’ın Kuralları böyle kesin, bu kadar net bu kadar açık “seriü’l- ikab”tır ALLAH hızlıdır yâni..
Sonra ALLAHu zü’L-CELÂL 169 Fe halefe mim ba'dihim onların yerine halife olarak halef olarak çocuklarının yerine geçtiler hayfüv verisül kitabe bunlar aynı zamanda Kitablarına da vâris oldular. Yâni.: “Biz geldik hakikaten Babalarımzın elinde Kur’ÂN’ vardı biz orada doğduk Kitabı elimizde bulduk vâris olarak Kitab elimize geçti!.” Yâni..
ye'huzune arada hazel edna.. onlar ki onların yerine geçen nesiller onlara halef oldular Kitablarına ister Tevrat olsun ister İncil olsun o devirdeki Hakk Kitablara halef oldular. Yâni ellerinde Kitablar vardı ve..
ve yekulune se yuğferulenâ ve iy ye'tihim aradum mislühu ye'huzuh e lem yü'haz aleyhim misakul kitâbi el la yekulü alellahi illel hakka ve derâsu ma fih ved darul âhiratü hayrul lillezine yettekun e felâ ta'kilun..
“ALLAH yakında bizim günahlarımızı sevâba çevirecek bizi bağışlayacak” dediler ama,
ved darul âhiratü hayrul lillezine yettekun e felâ ta'kilun.. Kitaplarını şöyle bir kenara koydular Dünyâ malıyla alıp alıp sattılar sen şöyle geç dediler aldılar aldılar neye Dünyâ malına döndüler. Kitabları bir Dünyâ parası gibi oldu ve onun gibi bir misli daha Dünyâ malı gelse de onu da alırlar daha Keşiş Dağını para olarak götür elindeki Kur’ÂN’ın tümünü satın alabilirsin! Yâni daha da ucuza alırsın!.
Halbuki ALLAH bütün İnsânlardan Bezm-i Elestee başta bir defâ ALLAH’a karşı başka bir şey söylememek için misak almıştı “e lestü bi RABBukum” demişti onlarda “Kâlû” demişlerdi ki “belâ” “gerçekten sen bizim RABBımızsın” demişlerdi. Bu misakı almıştı ALLAH.. Ve onun içindekileri onlar okudular okudular değil mi.. ve deresa ma fihi deresa.. ders ettiler.. ma fihi.. içindekileri.. Kur’ÂN’ın içinde ne varsa hepsini okudular Allâme-i Cihân hepsi var!. Dinliyorsunuz siyâsetcisini miyasetcisini ötekini berikini şakır şakır “ben de şaşıyorum ne güzel âyetler okuyorlar” diyorsun ki hayret “böyle âyetleri bilen İnsânlar artık dosdoğru olurlar dosdoğru yaparlar” diyosun değil mi?.
bu kadar bildiklerine göre ders tam..
ved darul âhiratü hayrul lillezine yettekun e felâ ta'kilun.. Halbuki işin başka yönü var Âhiret Diyârı ise ALLAH’tan korkan ve kavî olanlar için çok çok hayırlıdır.. efelâ takilun.. siz aklınızı başınıza almayacak mısınız, hâlâ akletmeyecekmisiniz!?.
Yâni kiminle dalga geçiyorsunuz Kitabla mı Kitabın YAZARIyla mı, Kitabı İNDİRENLe mi, seni YARATANla mı dalga geçiyorsun?. KÜLLî ŞEYy’i bilen Din Simsarı neyi yapmak istiyorsunuz!.
Halbuki ALLAHu zü’L-CELÂL
وَالَّذِينَ يُمَسَّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ إِنَّا لاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ
“Vellezîne yumessikûne bi’l- kitâbi ve ekâmu’s- salâte innâ lâ nudîu ecre’l- muslihîn (muslihîne).: Onlar ki; Kitab'a sımsıkı sarılırlar ve namazı ikâme ederler. Muhakkak ki BİZ, sâlih olanların ecrini zayi etmeyiz.” (A’râf 7/170)