CuMâ CeM'im-İZ

Dinimizde mübarek gün ve geceler hakkında bilgiler.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12895
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HAKK’ın ALLAHu EKBER'i,
BURSA SEMÂsında->YiNE!.
==>EBEDe EZELden BERi,
CÂN ÇAĞRIsı İSLÂM DiNe!.


ZEVK 10.826

=>“OLsun!. OLmasın!.” ÂLEMi==->BELÂLaRa BELENEcek,
=>BiR ÖMüR KOŞacak İNSÂN==>SoN NEFESte YORULacak!.
HAKk DUYup->HAYRa UY!.du mu=>YAPTIKLaRı ELENEcek,
RASÛLuLLAH BUYRUĞUdur=>Şu BeŞ ŞEYyden SORULacak!.


19.04.2024.. 13:12
brsbrsm.. tktktrstkkmdcumacemimizzz..


RASÛLuLLAH SÖZÜn DİNLe,
İŞİtip=>DUY ki==>SENİNLe,
=->BİZ BİR-İZ SIRRInı YAŞA,
KÜLLî ŞEYyLe>ZİKRİn İNLe!.

İĞNEnin UCU’nda=>TEVHiD,
SEBEB SONUCU’nda TEVHiD,
KuL İHVÂNİm CUMÂ>Mİ’RÂC,
RÜCÛ’ URUCU’nda=>TEVHiD!.



Resim

“OLsun!. OLmasın!.” ÂLEMi
==>BELÂLaRa BELENEcek.:

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- azî zu’l- gafur (gafûru).: O, (İslâm’a ve insanlığa uygun davranış, ahlâk ve anlayışta) amel bakımından hanginizin daha iyi (daha güzel ve daha verimli) olacağını DENEmek (ve hak ettiği karşılığı vermek) için, (dünyada yaşatıp) ölümü ve (ahirete kaldırıp sonsuz) hayatı yaratmıştır. O, Üstün ve Güçlü olandır, çok Bağışlayandır.// O, (İslam’a ve insanlığa uygun davranış, ahlâk ve anlayışta) amel bakımından hanginizin daha iyi (daha güzel ve daha verimli) olacağını denemek (ve hak ettiği karşılığı vermek) için, (dünyada yaşatıp) ölümü ve (ahirete kaldırıp sonsuz) hayatı yaratmıştır. O, Üstün ve Güçlü olandır, çok Bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

Resim

BiR ÖMüR KOŞacak İNSÂN
=SoN NEFESte YORULacak!.

وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
“Ve tec’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn (tukezzibûne).: Ve siz, yalanlamış olmanızı kendinize rızık ediniyorsunuz. (Kur'ÂN'daki sözlerin âlemlerin RABBi tarafından indirildiğinden şüphe ettiğiniz için rızkınız, nâsibiniz sadece yalanlamak oluyor.)//Ve (manevi) rızkınızı (Kur’ÂN’dan yararlanma ni’metini ve fırsatını bırakıp, bütün nâsibinizi sadece Onu anlamadan okumak ve hükümlerini) yalan saymaktan ibâret mi kılıyorsunuz?” (Vâkı’a 56/82)

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
“Fe lev lâ izâ belegati’l- hulkûme (hulkûme).: O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece).//Hele (Azrâil ruhunuzu alırken) can boğaza gelip dayandığında (ne yapacaksınız?)” (Vâkı’a 56/83)

وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ
“Ve entum hîne izin tenzurûn (tenzurûne).: Ve siz, o ÂNda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.///Ki o sırada siz (sâdece ve çaresizce) bakıp-duracaksınız.” (Vâkı’a 56/84)

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ
“Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubsirûn (tubsirûne).: (O ÂNda) BİZ o’na sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.// (Her anında ve o sırada) BİZ o’na (her insana) sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz (ve farkında olmazsınız).” (Vâkı’a 56/85)

تَظُنُّ أَن يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ
“Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh (fâkıretun).: Anlar ki kendisine bel kemiklerini kıracak çok belâ (lı bir iş-kötü muamele) yapılacak.//Artık kendisine, bel kemiklerini kıracak (dayanılmaz) işlerin (ve işkencelerin) yapılacağını anlamıştır.” (Kıyâme 75/25)

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
“Kellâ izâ belegatit terâkıy (terâkıye).: Hayır, (can) köprücük kemiğine geldiği zaman (can boğaza gelince, ölmek üzere iken).//Hayır, hayır! (Maalesef gerçek şu ki: Ömür bitip hayat tıkandığı) Can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, (insan şaşkınlaşıp kalacaktır.)” (Kıyâme 75/26)

وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ
“Ve kîle men râk (râkın).: Ve: “Kurtaracak kimdir?” denir.// (Ona: Haydi görelim şimdi tedavi için) "Son müdahaleyi yapacak kimdir?" (En güvendiğin hekiminiz, sahte şeyhiniz ve şöhretliniz nerededir?) diye (hatırlatılacaktır).” (Kıyâme 75/27)

وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ
“Ve zanne ennehu’l- firâk (firâku).: Ve o (dünyâdan) ayrılacağını (öleceğini) anlamıştır.///Artık (o da) gerçekten, kendisi de (mecburen bu dünyadan ve tüm sahip olduklarından son ve kesin) bir ayrılık olduğunu anlamıştır.” (Kıyâme 75/28)

Resim

RASÛLuLLAH BUYRUĞUdur,
Şu BeŞ ŞEYyden SORULacak!.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet Gününde insanoğlu, şu BEŞ ŞEYy’den hesaba çekilmedikçe RABBİnin Huzuru'ndan bir yere kımıldayamaz.:
1-) Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden,
2-) Gençliğini ne şekilde geçirdiğinden,
3-) Malını/servetini nereden kazanıp nerelere harcadığından,
4-) Bildiği ile amel edip etmediğinden,
5-) Vücûdunu nerede yıprattığından.”
buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfâtü'l-kıyâme, 1)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beş şey gelmeden önce EŞ ŞEYy’i ganimet BİL.:
1-) İhtiyarlığından önce gençliğini,
2-) Hastalanmadan önce sıhhatini,
3-) Fâkirliğinden önce zenginliğini,
4-) Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve
5-) ÖLümünden önce HAYatını!.”
buyurmuştur.
(Buhârî, Rikāk, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12895
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

==>Lâ İLâHe==>İLLâ ALLAH,
MuhaMMEde’r-RESÛLuLLAH,
DUYun ki HAYyeLe’s-SELAH,
>UYun ki HAYyeLe’L-FELAH,
Bu BURSAmda>Bî-İZNİLLAH,
SEBîLİLLAH=->İNŞÂe ALLAH!.


ZEVK 10.828

HeR ÂN YENidEN YARATIŞş=>ŞE’ÂNULLAH=>KÛN feyeKÛN,
KÂİNÂt KUR'ÂN OKU!.YoR=->HAM AKILLAR=>SİZ de SUSUN,
EZELdEN=>EBEDe=>BESTe,
CÂN KUŞu->KANLı KAFESTe,
ALıp<->VERiLen=>NEFESTe=>İMÂN>AMEL=>DUYuN>UYUN!.


26.04.2024.. 13:08
brsbrsm.. tktktrstkkmdeTEYcumacemimizzz..


KUR'ÂN’ın=>İKRÂ=>OKU’su,
DUYaNa=>CENNEt KOKU’su,
İNSÂNın ASLI===>İHVÂNİ’m,
MENİ DENEN>BiR DAMLA SU,
==>HEVÂ ve HEVES DUYUsu!.


Resim

ŞE’ÂNULLAH=>KÛN feyeKÛN.:

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: O’nun emri, bir şeyi (yaratmak) dileyince ona sadece "OL!" demektir. O da hemen oluverir. (Tüm yaratılanların harika ayrıntıları, ALLAH’ın sonsuz İlmi ve Kudreti içerisindedir.)” (YâSîn 36/82)

[Not.: ALLAH celle celâlihu, bir şeyin olmasını dilerken, onun bütün sebeplerini ve ayrıntılı projelerini bilerek ve hazır hale getirerek "OL!" emrini vermekte, o da hemen meydana gelmektedir. 82. âyetten sonraki 83. âyette "Her şeyin melekutunun", yani en ince sırlarının ve harika planlarının Cenâb-ı HAKkın elinde olduğunun vurgulanması da buna işârettir.]

MENİ DENEN>BiR DAMLA SU.:

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Vallahu halaka kulle dâbbetin min MÂİN, fe minhum men yemşî alâ batnih (batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn (ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’ (erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: ALLAH, her canlıyı “SU”dan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. ALLAH, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz ALLAH, her şeye güç yetirendir.” (Nûr 24/45)

MENi.: Erkek veya dişinin bel suyu. Döl suyu. Nutfe. Sperma.

=>İMÂN>AMEL=>DUYuN>UYUN!.:

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا
“İnnellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti innâ lâ nudîu ecre men ahsene amelâ (amelen).: Şüphesiz İMÂN edip SÂLİH AMELLerle uğraşanlara gelince; BİZ gerçekten (böyle her konuda) en güzel davranışta bulunanların (ve sorumluluk bilinciyle yaşayanların) ecrini asla zâyi etmeyiz.” (Kehf 18/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12895
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

GÖNüL ŞEHRiM YEŞiL BURSA’m,
KEŞiŞ DAĞIm!.>GÖKÇe DEREm!.
MÂNÂ MERKEZi BiL=->BURSA’m,
GÖRÜRsEN->SIRRIn GÖSTEReM!.

ÖZÜndEN SEVenLeR->DiRi,
YILDIZ GiBidir ==>HR BiRi,
PARALEL BAĞLı GÖNüLLeR,
EL<=>ELe=->DUÂ ZiNCiRi!.


ZEVK 10.831

RÜZGÂR GÜLÜ GiBi İNSÂN=>HeR ÂN>BiR HâLe DÖNüYOR,
ESiYOR KADER RÜZGÂRı=>UMUt<->KORKUya=>YÖNüYOR,
ÖMüR BOYUnca=>COŞuYOR,
=->SoN NEFESİne KOŞuYOR,
==>ÖLMEmeye UĞRAŞıYOR==>PİLi BİTiYOR=->SÖNüYOR!.


03.05.2024.. 13:16
brsbrsm..tktktrstekkemdecumacemimizzz..


=>KuL İHVÂNİ SEFîL=>ADıM,
BeN BURda NELeR YAŞADıM,
MAKSEM SEVDÂ YOKUŞU’nu,
ÇOK TIRMANdıM ADıM ADıM!.


Resim
DUÂ =>ŞAHDAMARımızdanda AKReB Yüce RABBimiz’e =>HeR YeRde->HeR ÂN->HeR HâL->HeR NEFEste BİZ BİR-İZ NAHNU SIRRInın Sözlü İfâdesi ve ALLAHu zü’L-CELÂL’e ARZıdır..

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb (karîbun) ucîbu da’vete’d- dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî ve’l- yu’minû bî leallehum yerşudûn (yerşudûne).: (Ey Nebîm!) Kullarım Sana BENİ soracak olursa (onlara de ki:) muhakkak ki BEN (onlara) pek yakınım. BANA DUÂ ettiği zaman, DUÂÂ edenin DUÂsına cevap veririm. Öyleyse, onlar da BENİM çağrıma cevap versinler ve BANA (hakkıyla) iman (itaat ve itimat) etsinler. Umulur ki (böylece) irşad (doğru yolu bulmuş) olacaklardır.” (Bakara 2/186)

وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“Ve minhum men yekûlu RABBenâ âtinâ fî’d- dunyâ haseneten ve fî’l- âhirati haseneten ve kınâ azâbe’n- nâr (nâri).: Onlardan öylesi de vardır ki: "RABBimiz, bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin (cehennemin) azâbından koru" diyerek (yalvarmakta ve dengeli davranmaktadır).”(Bakara 2/201

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet RABBenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, RABBenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, RABBenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih (bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: ALLAH, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez. (Herkesin) Kazandığı (iyilikler) lehine (kendi hayrına ve menfaatine), kazandırdıkları (veya sebep oldukları kötülükler ile, ona haksız şekilde kazandırılan şeyler ise) kendi aleyhine (zararına ve şer hânesine)dir. "RABBimiz, unuttuklarımızdan veya (bu Kur’ÂN’a, akla ve vicdana dayanarak vardığımız kararlarda ve içtihatlarımızda hataen) yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutarak azarlayıp cezâlandırma! (Ey) RABBimiz; (hadlerini aştıkları ve azıp şımardıkları için) bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır (sorumluluklar) yükleyip (bizi bunaltma! Ey) RABBimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma! Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim MEVLÂ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Âmin.)"(Bakara 2/286)

قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء تَكُونُ لَنَا عِيداً لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
“Kâle îsebnu meryemellâhumme RABBenâ enzil aleynâ mâideten mine’s- semâi tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ ve âyeten mink (minke), verzuknâ ve ente hayru’r- râzikîn (râzikîne).: Meryem oğlu İsâ.: "Ey RABBimiz (olan) ALLAH’ım! Bize gökten bir sofra (mâide-faide) indir ki; öncemiz ve sonramız için bir bayram (şöleni) ve SENden de bir (mucize) belgesi olsun. Bizi (her türlü nimet ve faziletinle) rızıklandır, SEN rızık vericilerin en hayırlısısın" demişti.”(Mâide 5/114)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ DUÂukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: (Ey Resulüm!) De ki: "Eğer sizin DUÂnız (davanız, takvanız) olmasaydı, RABBim size ne diye değer versindi? Fakat siz (mâdemki) kesin şekilde yalanladınız (Kur’ÂN’ın her hükmünün gerekli ve geçerli olmadığını söylediniz); artık (bunun cezâsı da mutlaka lâzımdır ve azâbı da) kaçınılmaz olacaktır (ve elbette çekilecektir)."(Furkân 25/77)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: RABBiniz buyurdu ki.: "(Sadece) BANA (inanıp-sığınıp) DUÂ edin, ki size icâbet (cevap verip kabul) edeyim. Doğrusu BANA ibadet etmekten (ve hükümlerimi yerine getirmekten) büyüklenen (müstekbir)ler; boyun bükmüş (hor ve hakir) kimseler olarak cehenneme gireceklerdir."(Mü’min 40/60)

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎMimizde PEYGAMBER aleyhusselâmların DİLiyLe DUÂLaR.:

ÂDEM aleyhisselâm’ın DİLiyLe Nedâmet/Pişmânlık DUÂsı.:

قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kâlâ RABBenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine’l- hâsirîn (hâsirîne).: (Hz. Âdem:) "RABBimiz, biz ikimiz kendi nefislerimize zulmettik. Eğer bizi, mağfiret edip bağışlamazsan ve bize acıyıp merhamet buyurmazsan mutlaka hüsrâna uğrayanlardan oluruz" diyerek (hatalarını kabul edip bağışlanma dilemişlerdi).”(A’râf 7/23)

İBRÂHİM aleyhisselâm’ın DİLiyLe Teslimîyette Sadakat DUÂsı.:

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: "RABBimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan SANA teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibâdet yöntemlerini (yerlerini, şekillerini ve ilkelerini öğretip) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, SEN tevbeleri kabul eden ve Esirgeyensin."(Bakara 2/128)

EYYÛB aleyhisselâm’ın DİLiyLe Sabır ve Metânet DUÂsı.:

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
“Ve eyyûbe iz nâdâ RABBehû ennî messeniye’d- durru ve ente erhamu’r- râhimîn (râhimîne).: Hani Eyyûb da o (sıkıntı) vaktinde RABBine.: "Şüphesiz bu sıkıntı (ve hastalık) beni (iyice) sarıverdi. SEN merhametlilerin en merhametlisisin" diye yalvarıp nidâ etmişti.”(Enbiyâ 21/83)

YÛSUF aleyhisselâm’ın DİLiyLe Âkibette Salâh DUÂsı.:

رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“RABBi kad âteytenî mine’l- mulki ve allemtenî min te’vîli’l- ehâdîs (ehâdîsi), fâtıras semâvâti ve’l- ardı ente veliyyî fî’d- dunyâ Ve’l- âhıreh (âhıreti), teveffenî muslimen ve elhıknî bi’s- sâlihîn (sâlihîne).: (Ve Hz. Yusuf:) "RABBim, SEN bana mülkten (Mısır’da Devlet ve Hükümet yetkisinden bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin (ve düşlerin) yorumundan (bir bilgi) öğrettin ("ehadis"in = konuşulanların, rüyâların ve olayların yorumunu ilham ettin). Ey (hiç yoktan) göklerin ve yerin kusursuz YARATICIsı, dünyâda ve âhirette benim (tek ve gerçek) VELÎm SENsin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni sâlihlerin arasına kat!." (DUÂsını etmişti).”(Yûsuf 12/101)

MÛSÂ aleyhisselâm’ın DİLiyLe Yardım ve Kolaylık DUÂsı.:

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي
“Kâle RABBişrah lî sadrî. Ve yessir lî emrî.: "(Riâalet) İşimi bana kolaylaştır." "Dilimin bağını çöz (konuşma kabiliyetimi ve ifade yeteneğimi arttır)."(Tâ-Hâ 20/25,26)

ÎSÂ aleyhisselâm’ın DİLiyLe Helâl ve Temiz Rızık DUÂsı.:

قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء تَكُونُ لَنَا عِيداً لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
“Kâle îsebnu meryemellâhumme RABBenâ enzil aleynâ mâideten mine’s- semâi tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ ve âyeten mink (minke), verzuknâ ve ente hayru’r- râzikîn (râzikîne).: Meryem oğlu İsâ.: "Ey RABBimiz (olan) ALLAH’ım! Bize gökten bir sofra (mâide-fâide) indir ki; öncemiz ve sonramız için bir bayram (şöleni) ve SENden de bir (mu’cize) belgesi olsun. Bizi (her türlü nimet ve faziletinle) rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın!" demişti.”(Mâide 5/114)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’a, kabul edileceğine gerçekten/gönülden inanarak DUÂ ediniz. Biliniz ki ALLAH, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalb ile yapılan DUÂları kabul etmez.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 65.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “DUÂ, ibâdetin ÖZÜdür.”[/color] buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 1.)

Gıyabî DUÂ örneği olarak Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem umreye gitmek için izin isteyen Hz. Ömer radiyallahu anhu’e.: “Kardeşim! DUÂna BİZİ de ortak et, BİZİ unutma!.”[/color] buyurmuştur.
(İbn Mâce, Menâsik, 5.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’ım! SENden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyoruz!.” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 72.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’ım! Bozgunculuktan, nifâktan ve kötü ahlâktan sana sığınıyoruz!.” buyurmuştur.
(Nesaî, İstiâze, 21.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’ım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalbden, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen DUÂdan sana ilticâ ediyoruz.” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 73.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12895
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: CuMâ CeM'im-İZ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CUMÂ CEM’i->BURSAmda,
GÖKLeRde>Lafz-ı ALLAH!.
DEM bU DEMi BURSAmda,
MuhaMMed RASÛLULLAH!.

EĞiL==>KuL İHVÂNİm EĞiL,
RABBını BiL!.. NEFSini BiL!.
YAŞAnan KAHHÂR KADERi,
KÜLLî ŞEy BAŞı BOŞ dEĞiL!.

ANLAmaz HAKkın SÖZün,
==>AKLının ESİRi İNSÂN!.
ANLAR İSe>SÖZün ÖZün,
EBEDîYyEN>DİRi İNSÂN!.
HAk ÂŞIKLar BİRi İNSÂN!.


ZEVK 10.837

===>AKıL=>AKıLı ANLAR da=>İDRAK’ın İDRAK EDEMeZ,
==>“OLur! OLmaz!.” İRADEsiz AKıL=>İŞTİRAK EDEMeZ,
==>KADERi KADARdır==>İNSÂN,
AL!<>VER! NEFESLedir HeR CÂN,
ZERRe-KÜRRE TEKk BAŞIna=>NEFSine ORTAK EDEMeZ!.


10.05.2024.. 13:04
brsbrsm..tktktrstekkemdecumacem’imizzz..


Bu ÂLEMde->HERKEs MEŞGuL,
SONSUZ YÖNE KOŞAR DURuR!.
RABBısıyLa->NAHNU HeR KuL,
AYRIk SANıR->COŞAR DURuR!.

KuL İHVÂNİm=>KUR'ÂN’ı DUYy,
SEBEBLeR<->SONUCUn DÜŞÜN!
=>REHBER>RESÛLULLAH’a UYy,
RÜCÛ’nun<=>URÛCU’n DÜŞÜN!.


Resim

EĞiL==>KuL İHVÂNİm EĞiL,
RABBını BiL!.. NEFSini BiL!.
YAŞAnan KAHHÂR KADERi,
KÜLLî ŞEy BAŞı BOŞ dEĞiL!.:

=>KADERi KADARdır==>İNSÂN,
AL!<>VER! NEFESLedir HeR CÂN.:


Resim

Kur'ÂN-ı Kerîm’de KADeR ÂYETLeRi.:

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
“Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ (mueccelen), ve men yurid sevâbe’d- dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbe’l- âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczî’ş- şâkirîn (şâkirîne).: ALLAH’ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevâbını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de âhiret sevâbını (ve ebedi hayatını) ister (ALLAH’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. BİZ (âhireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.” (Âl-i İmrân 3/145)

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ
“Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ (ecelen), ve ecelun musemmen ındehu summe entum temterûn (temterûne).: Sizi çamurdan (topraktan beslenen, nebati ve hayvani gıdalardan oluşan meni tohumlarından) yaratan, sonra bir ecel (süreci) belirleyip (yaşatan) O’dur. (Bu) Adı konulmuş (zamanı belli olmuş) ecel (bilgisi) O’nun katındadır. (Buna rağmen) Sonra siz (hâlâ, kitap ve hesap konusunda) kuşkuya kapılmaktasınız.” (En'âm 6/2)


وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve indehu mefâtihu’l- gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fî’l- berri ve’l- bahr (bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâti’l- ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).: (Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) ALLAH’ın katındadır. Onları ALLAH’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile (dalından) kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi Kudret Avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plan ve programı) bir Kitab-ı Mübin’de kayıtlıdır. (ALLAH’ın sonsuz ilminde ve İlahî Bilgi merkezinde saklıdır.)” (En'âm 6/59)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
“Ve li kulli ummetin ecel (ecelun), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn (yestakdimûne).: Her ümmet için bir ecel vardır. (Her medeniyet ve devletin de belli bir ömrü bulunmaktadır.) Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenip geri kalır, ne de öne alınır (tam zamanında çöküp dağılır. Adaleti uygulayan ve ilme dayanan devletler ayakta kalır, zulüm yapan ve geri kalan devletler yıkılır.)” (A'râf 7/34)

مَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Men yehdillâhu fehuve’l- muhtedî ve men yudlil fe ulâike humu’l- hâsirûn (hâsirûne).: ALLAH kime hidâyet ederse onlar Hakk YoLu bulan kimse(lerdir). Her kimi de (hıyaneti ve kötü niyeti yüzünden) şaşırtıp-saptırırsa onlar da mutlak hüsran ve ziyân içindedirler.” (A‘râf 7/178)

قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi felyetevekkeli’l- mu’minûn (mu’minûne).: De ki: "ALLAH’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isâbet etmeyecektir. O bizim MEVLÂ’mızdır. Ve mü’minler yalnızca ALLAH’a tevekkül etmelidirler.” Tevbe 9/51)

قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
“Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef'an illâ mâ şâallâh şâallâhu), li kulli ummetin ecel (ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ yeste'hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn (yestakdimûne).: De ki: "ALLAH’ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) mâlik değilim. Her ümmetin (her devletin, her sistemin ve medeniyetin) bir eceli (bir hâkimiyet süreci) vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.” (Yûnus 10/49)

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve mâ min dâbbetin fi’l- ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn (mubînin).: Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki; her türlü rızkı (ve ihtiyacı) ALLAH’a ait olmasın. (Tek hücreli canlılardan balinalara kadar) Onun yuvasını ve yaşadığı yeri de, gezip dolaştığı geçici yerleri de her ÂN bilir. (Ve zaten) Bunların hepsi, her şeyi açıklayan (ve kayıt altına alan) bir kitabın içindedir.” (Hûd 11/6)

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
“İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: "Ben gerçekten, benim de RABBim, sizin de RABBiniz olan ALLAH’a tevekkül ettim. O’nun, alnından (saçlarından) yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim RABBim, dosdoğru bir yol (adalet) üzerine (tayin ve takdir buyurmakta)dır.” (Hûd 11/56)

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ
“Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh (emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl (vâlin).: (İnsanın) Onun önünden ve arkasından (devamlı) izleyenleri (ve takipçi melekleri) vardır. Onu ALLAH’ın emriyle (sürekli) gözetip korumaktadırlar. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe ALLAH onların durumlarını değiştirip bozmayacaktır. ALLAH da bir kavme (İslam’dan ve insanlıktan uzaklaştıkları için ceza olarak bela ve musibetler gönderip çeşitli) sıkıntı ve kötülükler diledi mi, artık onu önleyecek ve geri çevirecek (bir güç) de yoktur (bulunmayacaktır). Onların ALLAH’tan başka velileri (ve sahipleri de) yoktur (çıkmayacaktır).” (Ra'd 13/11)

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ
“Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit (yusbitu), ve indehu ummu’l- kitâb (kitâbi).: ALLAH (bu yazılanlardan), dilediğini (değiştirip silerek) ortadan kaldırır ve (istediğini de yerinde) bırakır. Kitabın anası (ezeli takdir, tayin ve tanzim programının aslı) ise O’nun katındadır.” Ra'd 13/39)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
“Ve lev yuâhızullâhun nâse bi zulmihim mâ tereke aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ (musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn (yestakdimûne).: Eğer ALLAH, insanları zulümleri nedeniyle (hemen) sorguya çekecek (ve cezasını verecek) olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; fakat onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. (Şu var ki) Onların ecelleri geldiğinde ise, (artık) ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.” (Nahl 16/61)

وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى
“Ve lev lâ kelimetun sebekat min RABBike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ (musemmen).: Eğer RABBin tarafından geçmişte (takdir edilen) bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı (bu hain ve zalim kimselerin de öteki kavimler gibi hemen) helak olmaları lazımdı. (Azap onları da kuşatırdı.)” (Tâ-Hâ 20/129)

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
“Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn (yeste’hırûne).: (Zaten) Ümmetlerden (millet ve medeniyetlerden) hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli (hâkimiyet sürecini) ne öne alabilir, ne erteleyebilir.” (Mü'minûn 23/43)

وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve mâ min gâibetin fîs semâi ve’l- ardı illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).: (Muhteşem) Göklerde ve yerde (gördüklerinizin ve bildiklerinizin dışında size gaib ve) gizli olan hiçbir (sır, âlem, varlık ve yaratık) yoktur ki, apaçık bir Kitapta (Levh-i Mahfuz’da kayıtlı) bulunmasın.” (Neml 27/75)

قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ
“Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhû sâaten ve lâ testakdimûn (testakdimûne).: De ki: "Sizin için belirlenmiş (ve gelmesi kesinleşmiş) bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz (ama her gelecek yakındır).” (Sebe' 34/30)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا
“Ve lev yûâhızullâhun nâse bimâ kesebû mâ tereke alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yûahhıruhum ilâ ecelin musemmâ (musemmen), fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ (basîren).: Eğer ALLAH, insanları işleyip kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıp sorgulayarak cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Ancak (imtihan gerçeği ve merhameti gereği) onları belli bir müddet erteleyip geciktirir. Ama ecelleri (cezalandırma vakitleri) geldi mi (intikamını mutlaka alıverir.) Çünkü ALLAH kullarını devamlı gözetlemekte (ve onların amellerine göre hak ettiklerini vermekte)dir.” (Fâtır 35/45)

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
“Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn (ta’melûne).: "Oysa sizi de yapmakta olduğunuz her şeyi (ve hareketlerinizi) de ALLAH yaratmıştır (yaratmaktadır).” (Sâffât 37/96)

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
“ALLAHu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl (vekîlun).: ALLAH, her şeyin Yaratıcısıdır. O, her şeyin üzerinde Vekîl’dir. (Herkese sahip çıkan ve hakkını koruyandır.)” (Zümer 39/62)

وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
“Ve mâ teferrekû illâ min ba’di mâ câehumu’l- ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min RABBike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisû’l- kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb (murîbin).: Onlar (İslam’a uymak ve ALLAH’ın rızasını aramak yerine, Dini; nefsi beklentilerine göre yorumlayanlar) kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki ’tecavüz ve haksızlık’ (haset, hıyanet ve ihtiras) dolayısıyla ayrılığa düşmüşlerdir. Eğer RABBinden adı konulmuş bir ecele (belirlenmiş süreye) kadar, geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı; muhakkak aralarında hüküm kesilmiş (işleri bitirilmiş)ti. (Maalesef şu da bir) Gerçektir ki; onların ardından kitaba mirasçı (Kur’anî gerçeklerden haberdar) olanlar(ın bir kısmı) ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler (tam ve sağlam bir imana sahip değillerdir. Oysa şek ve şüphe imanı çürütmektedir). “ (Şûrâ 42/14)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
“Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve li’l- mu’minîne ve’l- mu’minât (mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Şu halde (şüphesiz iman edip) bil ki; kesinlikle ALLAH’tan başka ilah yoktur. (Öyle ise) Hem kendi günahın, hem mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile (ve RABBine sığın). ALLAH (her an) sizin dönüp dolaşacağınız yeri de bilir, konaklama yerinizi de. (Öyleyse daima huzurda kalın ve mü’mince davranın!)” (MuhaMMed 47/19)

إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
“İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi KADER (kaderin).: Hiç şüphesiz, Biz her şeyi bir KADERe (nezdimizde bulunan bir düzene, bir ezeli projeye göre hassas bir ölçü ve miktar içinde) yaratıverdik.” (Kamer 54/49)

[Not.: Elbette Cenâb-ı HAKkın, hücrelerden gezegenlere, enerjiden elektromanyetik sistemlere kadar "Her şeyi bir KADER (ölçü, miktar, formül, prensip ve proje) ile yarattığı" kesindir.]

وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
“Ve kullu şey’in fe alûhu fî’z- zubur (zuburi). Ve kullu şey’in fe alûhu fî’z- zubur(zuburi). Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar (mustetarun).: Ki onların (bütün insanların) işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. (Görevli meleklerin İlahi kameralarla çektikleri özel videolarda hepsi vardır.) Küçük, büyük her şey satır satır (kayıtlı)dır." (Kamer 54/52-53)

نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
“Nahnu KADDERnâ beynekumu’l- mevte ve mâ nahnu bi mes- bûkîn (mesbûkîne).: Sizin aranızda ölümü TAKDİR eden Biziz ve Bizim önümüze geçilecek (ve hiçbir güç takdirimizi değiştirecek) değildir;” (Vâkı’a 56/60)

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
“Mâ esâbe min musîbetin fî’l- ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebreehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr (yesîrun).: Ne yeryüzünde ne de kendi nefislerinizde (gerek genel ve gerekse özel olsun), hiçbir (hadise ve) musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, o bir kitapta (Ezelî TAKDİR Programında tâyin ve tespit edilmiş) bulunmasın. (Her şey belirlenmiştir, bilinmektedir. Ancak; ALLAH ezelden öyle yazdığı için, kullar mecburen böyle hareket etmemekte; doğrusu RABBimiz kimin ne yapacağını bildiği için bunları önceden kaydetmiştir. Çünkü ilim maluma tâbidir.) Şüphesiz bu, ALLAH’a göre pek kolay bir şeydir.” (Hadîd 57/22)

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌمَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh (kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm (alîmun).: ALLAH’ın izni olmaksızın, hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmeyecektir. Ve her kim ALLAH’a (böyle) iman (ve itaat) ederse, onun kalbini hidâyete (ve gerçek huzura) yöneltecektir. ALLAH, her şeyi (hakkıyla) Bilendir.” (Teğabün 64/11)

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
“Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib (yahtesibu), ve men yetevekke’l- alâllâhi fe huve hasbuh (hasbuhu), innallâhe bâligu emrih (emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in kadrâ (kadren).: Ve onu hesaba katmadığı (hiç ummadığı) bir yönden rızıklandıracaktır. Kim de ALLAH’a tevekkül ederse O, kendisine yeterlidir (onu asla sahipsiz bırakmayacaktır). Elbette ALLAH, Kendi emrini (ve takdirini) yerine getirip amacına ulaştırandır. ALLAH, her şey için bir ölçü koyup (geçerli) kılmıştır. (O her konuyla ilgili bir miktar ve mikyas=tartma ve kıyaslama ayarı yaratmıştır.)” (Talâk 65/3)

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de KADeR HADiSLeRi.:

Cebrâil aleyhisselâm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “İman nedir?” diye sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle KADERE inanmandır” cevâbını vermiştir.
(Müslim, “Îmân”, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9)

Kaderin bir İlâhî SIRR oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözülmesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Siz bununla mı emrolundunuz? Veyâ ben bunun için mi Peygamber olarak gönderildim? Şunu biliniz ki sizden önceki ümmetler bu tür tartışmalara başladıkları zaman helâk olmuşlardır. Böyle tartışmalara girmemelisiniz." buyurmuştur.
(Tirmizî, “Kader”, 1)

Câbir radıyallahu anh anlatıyor.: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam.: "Kul, hayrıyla, şerriyle KADERe inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isâbet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz." buyurdu.
(Tirmizî, Kader 10, 2145.)

Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh Oğluna ölümü sırasında demiştir ki.: "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zirâ ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim.: "ALLAH'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi." "Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şunu da işittim: "Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir."
(Ebu Davûd, Sünnet 17, (4700); Tirmizî, Kader 17, (2156))

İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor.: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve.: "Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdu. Cevâben: "Hayır, Yâ Resûlullah! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek.: "Bu RABBülalemin'den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde Cennet Ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır." buyurdu. Sonra sol elindekini göstererek: "Bu da RABBülalemin'den bir kitaptır. Bunun içinde de Ateş Ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyâde yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!" buyurdu. Ashabı sordu: "Öyleyse Yâ Resûlullah, niye amel ediliyoruz? M3adem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu cevâbı verdi: "Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İ’tidali koruyun, Zirâ, Cennetlik olan kimsenin ameli, Cennet Ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza Cehennemlik olanın ameli de Cehennem Ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!" Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işâret ederek dedi ki.: "RABBiniz kullardan artık fariğ oldu, birkısmı CeNNetlik, birkısmı da CeheNNemliktir."
(Tirmizî, Kader 8, (2142).

İmâm Ali kerremallahu vechehu anlatıyor.: "Biz bir cenâze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalatu vesselam çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra.: "Sizden kimse yok ki, şu anda Cennet veyâ Cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdu. Cemaat.: "Yâ Resûlullah, Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?" dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Çalışın, buyurdu. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet Ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!"
Sonra şu âyeti tilâvet buyurdu. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7).
(Buharî, Tefsir, Leyl, Cenâiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davûd, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137), Tefsir, Leyl, (3341).

فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى
“Fe emmâ men a’tâ vettekâ. Ve saddeka bi’l- husnâ. Fe senuyessiruhu li’l- yusrâ.: Fakat kim verdi (infâk etti) ve takvâ sâhibi oldu ise. Ve en güzel olanı doğrularsa, BİZ de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).” (Leyl 92/5-7)

https://muhammedinur.com/photos/upload/ ... 8c9b69.gif

Câbir radıyallahu anh anlatıyor.: "Süraka İbnu Malik İbnu Cu'şem radıyallahu anh gelerek sordu.: "Yâ Resûlullah! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır.: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hayır (istikbâle ait şeylerde değil). Bilâkis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyân ettiği (kesinleştiği) hususta!" buyurdu. Süraka tekrar.: "Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?" diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle âmil olacaktır!." buyurdu.
(Müslim, Kader 8, (2648))

İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor.: "Sâdık ve Masdûk olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam.: "Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra ALLAH bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veyâ sâid olacağını yazar, sonra ona RûH üflenir. Kendinden başka ilâh olmayan Zât’a yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) Cennet Ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir ziralık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) Cehennem Ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer." buyurdu.
Rezin şu ziyadede bulundu.: "(Resûlullah) şunu da buyurdu.: "Nutfe düştü mü, kırk gün rahimde uçar. Sonra kırk günde alaka olur. Sonra kırkgünde mudga olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, ALLAH onu tasfir edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur, sonra da emredildiği üzere onu tasvir eder." buyurdu.
(Buhari, Kader 1, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davûd, Sünnet 17, (4708); Tirmizî, Kader 4, (2138))

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor.: Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün): "ALLAH TeALÂ hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu. "Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu."
(Tirmizî, Kader 8, (2134))

Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün. "ALLAH TEALÂ bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!" buyurmuştu. Kendisine.: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ölümden önce sâlih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu.
(Tirmizî, Kader 8, (2134))

Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam.: "Âdemoğlunun saadet (sebepleri)nden biri de ALLAH TeALÂ'nın hükmettiğine rıza göstermesidir. Şekâvet (sebepleri)nden biri de ALLAH TeALÂ'ya istihareyi terketmesidir. Keza şekâvet (sebepleri) nden bir diğeri de ALLAH'ın hükmettiğine razı olmamasıdır." buyurdu.
(Tirmizî, Kader 15, (2152))

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam.: "Kuvvetli mü'min, ALLAH nazarında zayıf mü'minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret göster. ALLAH'tan yardım dile, acz izhar etme. Bir musibet başına gelirse.: "Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!" deme. "ALLAH TAKDİR etmiştir. Onun dilediği olur!" de! Zirâ "eğer" kelimesi şeytan işine kapı açar." buyurdu.
(Müslim, Kader 34, (2664))

Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor.: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam.: "Her ümmetin mecusîleri vardır. Bu ümmetin Mecusîleri "kader yoktur!" diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenâzelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal'e ilhak etmek ALLAH üzerine bir haktır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Sünnet 17, (4692))

Ebu Davûd'un İbnu Ömer'den gelen merfu bir rivâyetinde.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kaderiye Fırkası, bu ümmetin mecusîleridir. Eğer hastalanırlarsa ziyâret etmeyin, ölürlerse cenâzelerine katılmayın." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet 17, (4691))

Yine Ebu Davûd'da İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan gelen merfu bir rivayette.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kader Ehli ile düşüp kalkmayın, onlara davâ açmayın!" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet 17, (4720))
Resim
Cevapla

“Mübarek Gün ve Geceler” sayfasına dön