RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de ÇOCUK HAKLARı.:
Tabiî Haklar mevzu’undaki eşitliği İslâmiyet.: “Ey insanlar, Haksız Değilim 38 sizi bir erkekle bir kadından yarattık, sizi sırf birbirinizi tanı manız için büyük büyük cemiyetlere, küçük kabîlelere ayırdık. (Şunu bilin ki, kabîle, dil, renk, milliyet ayrılığı hiçbirinize üs tünlük vesilesi değildir.) Şüphesiz ki Allah nezdinde en şeref liniz takvâca en ileride olanınızdır.” meâlindeki âyetle ifâde eder.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Yâ eyyuhe’n- nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (habîrun).: Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık (Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan türetip çoğalttık). Ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, ALLAH Katında sizin en üstün (kerim ve değerli) sayılanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride olanlarınızdır. Şüphesiz ALLAH (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.” (Hücurât 49/13)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “...ALLAH İndinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arap’ın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili olana bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” buyurmuştur.
(El-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb, Mısır,1968, 3, 612-613; el-Kandehlevî, Muhammed Yusuf: Hayâtu’s-Sahabe, 1968/1388, Beyrut, 3, 612.)
Çocuk Terbiyesi mevzu’nda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ısrar ettiği bir husus, çocuklar arasında eşit muamele yapılmasıdır. Çocuklara yapılacak farklı muamele, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in lisanında “cevr” yani zulüm olarak ifade edilmiştir. Nitekim çocuklarından sadece birine bağışta bulunarak, bu bağış işine şâhid kılmak üzere, kendisine müracaat eden Numan İbnu Beşir radiyallahu anhu’ya,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuklarının arasını eşit tut”... “Bunu geri al!”... “Beni şâhid kılma; ben cevre (zulme) şehâdette bulunmam!”... “Bu doğru değil, ben ancak hakka şehâdet ederim!.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünen, tarihsiz, İcârât 47 (3, 292, 3544. H.); Müslim, Hibât 10, 14, 19.)
Ahmed İbnu Hanbel’den gelen bir rivâyette, çocuğa kardeşleri ile eşit muamele yapması çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak gösterilir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocukların, senin üzerindeki haklarından biri, onlara eşit davranmandır.” buyurmuştur.
(Ahmed İbnu Hanbel, Müsned, Kâhire, 1313, 4, 269.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Veren el, alan elden üstündür.” buyurmuştur.
(Buhârî, es-Sahîh, Kâhire, 1958, Vesâya 9 (4,6).) buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in koyduğu prensip şudur.: “Cenâb-ı HAKk, insanların ne sûretlerine ne de mallarına bakar. ALLAH’ın bakıp ehemmiyet verdiği şey, insanların kalbidir, amelleridir.” buyurmuştur.
(Müsned-i Ahmed, 2, 287.)
ÇOCUKLARIN CEZÂ-yı EHLİYETi.:
Bu Hukukî Muamelenin mesnedi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin şu sözüdür;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Buluğa erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, sıhhat buluncaya kadar mecnundan kalem kaldırılmıştır (işledikleri suç yazılmaz).” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Hudûd 17 (4, 239, 4398-4403. H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize hürmet göstermeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Birr 15 (6, 170, 1920. H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bereket büyüklerdedir.” buyurmuştur.
(Hâkim en-Neysaburî; el-Müstedrek Alâ’s-Sahîheyn, Haydarâbâd- Deken, (1335 baskısından ofset, Beyrut) 1, 62.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanların büyüklerine hürmetkâr ol, kıyamet günü beraber olalım,” buyurmuştur.
(İbnu Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, Kuveyt, 1973, 3, 146. 219.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Büyüğü büyük bil, en büyük söze başlasın.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 89 (8, 41) ve Ebu Davûd, Diyât 7 (4, 177, 4520.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanın durumu o yeşil ağaca benzer ki yaprakları hiç dökülmez, bu ağaç hangisidir?” der.
Herkes bir şeyler söylerse de hiçbiri isabet edemez. Hz. Ömer’in Oğlu Abdullah’ın içinden bunun “hurma olduğu” geçtiği halde yaşça küçük olduğu için sesini çıkarmaz. Bilâhare durumu Babasına anlatınca, Hz. Ömer.: “Keşke konuşsaydın!” der.”
(Buhârî, Edeb 79 (8, 36); 89 (8, 42))
YETİMLERİN HİMÂYESi.:
Kur'ÂN-ı Kerîm’de;
“Bir de sana yetimleri so rarlar. De ki: “Onları yararlı ve iyi hâle getirmek hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşarsanız onlar sizin kardeşlerinizdir. ALLAH (yetimlerin) salâhına çalışanlarla (onların mal ve halinde) fesad (ve fenalık) yapanları bilir” der.
فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Fîd dunyâ ve’l- âhirah (âhirati) ve yes’elûneke ani’l- yetâmâ kul ıslâhun lehum hayr (hayrun) ve in tuhâlitûhum fe ıhvânukum vallâhu ya’lemu’l- mufside mine’l- muslih (muslihi) ve lev şâallâhu le a’netekum innallâhe azîzun hakîm (hakîmun).: Hem dünya, hem âhiret (konusunda dikkatli hareket etmeniz, infakta da dengeyi gözetmeniz gerekir). Ve Sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek (ve topluma yararlı hale getirmek) hayırlı (bir görevdir). Eğer onları aranıza k.atarsanız (bu güzeldir ve şefkatli hareket edilmelidir), artık onlar sizin kardeşlerinizdir. ALLAH bozgunculuk (fesat) çıkaranı ıslah ediciden (ayırt edip) bilir. Eğer ALLAH dileseydi size de zorluk çıkarıp (aciz ve çaresiz bırakabilirdi). Şüphesiz ALLAH Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet Sâhibidir.” (Bakara 2/220)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ve yetime bakan kimse cennette şöyle (iki parmağıyla göstererek) yan yanayız.” buyurmuştur.
(Buhârî, Talak 25 (7, 68); Müslim, Zühd 42 (4, 2287, 2983.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanlar arasında en hayırlı ev, içerisinde yetim olan ve yetime de iyi muamele yapılan evdir.” buyurmuştur.
(İbnu Mâce, Edeb 6 (2, 1213,3679.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim Müslümanlar arasında bir yetimi (evine alıp) kendi yediğinden yedirir, kendi içtiğinden içirirse affı kaabil olmayan bir günah yani şirk işlemediği takdirde ALLAH onu mutlaka cennetine kor.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 14 (6, 169, 1918.H.))
Çocukların hayatında ehemmiyetli bir yer tutan oyun hususunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bîgâne kalmamış, çocukların oynaması ve oynatılması için bir kısım beyanlarda bulunmuş, bizzat kendisi, terbiyesi altındaki çocuklara bu hususta yardımcı olmuştur.
Bütün babalara hitaben umumi emri şudur.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.” buyurmuştur.
(Deylemî, Ebu Mansur: Müsnedü’l-Firdevs, 2, 136/b; İbnu Hamza el-Hüseynî, es Seyyid İbrahim İbnu’s-Seyyid Muhammed; el-Beyân ve’t-Ta’rîf Fî Esbâbı Vürûdı’l Hadîsi’ş-Şerif, Haleb, 1329, 2, 228.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisinin terbiyesi altında olan torunlarını ve diğer çocuklarla ilgili olorak;
* Dilini çıkarmak, (Suyutî, Târihu’l-Hulefâ, Kâhire, 1964, s. 189.)
* Dizlerinden göğsüne kadar yürütmek, (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred s. 96.)
* Sırtına bindirmek, (Heysemî, aMecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, 9, 176. 294 El-Hindî, Kenzu’l-Ummâl 16, 272.)
* Yüzlerine su püskürtmek, (Buhârî, İlm, 18 (1, 29))
* Saçlarından tutup asılmak, (Ebu Dâvud, Tereccül 15 (4, 84, 4196. H.).
* Çeşitli isimler takmak, (Tirmizî, Birr 57 (6, 206, 1990.H.); Buhâri, el-Edebü’l-Müfred, s. 404 1183. (Müsned-i Ahmed 2, 532.))
Gibi muhtelif şekillerde eğlendirdiği rivâyet edilmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında yetişenlerden biri olan Hz. Enes İbnu Mâlik, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i anlatırken.: “Çocuklarla şakalaşma (ve onları eğlendirmede) insanların en ileride olanı idi.” diye vasıflandırmıştır.
(Taberânî, Sağir 2, 39.)
* Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in terbiyesi altında olan çocukları, akranları ile oynamak üzere sokağa saldığı, (Ebû Davûd, Edeb 136 (4, 352, 5203. H.); İbnu Mâce, Mukaddime 11, 144. Hâkim, el-Müstedrek 3, 177.)
* Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sokaktan geçerken oynayan çocuklara rastladıkça selam verdiği, (Buhârî, İsti’zan 15 (8, 68); Müslim, Selâm 15 (4, 1708, 2168.H.))
* Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in çocukların toprak üzerinde oynayarak tabiatla başbaşa kalmalarının lüzumuna dikkat çekmek üzere: “Toprak çocukların ilkbaharıdır.” buyurmuştur.
(Suyutî, Câmiu’s-Sağir, 3, 281.)
Bu hadisten İslâm Âimleri.: “Baharda her çeşit hayvanatın yeryüzüne yayılıp eğlendikleri gibi, çocukların da toprak üstünde dağılarak çeşitli oyunları oynamalarına dâir cevaz’ın varlığı”nı anlamışlardır.
(Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 3, 281-82.)
Aişe radiyallahu anha Vâlidemiz.: “Ben Resûlullah’ın (aleyhissalatü vesselâm) yanında bebeklerimle oynardım. Benimle oynayan arkadaşlarım da vardı. Resûlullah içeri girince onlar kaçarlar, fakat o, yeniden onları bana getirirdi, tekrar benimle oynarlardı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 81 (8, 37); Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 81 (4, 1890, 2440.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i de güreşmiştir. (İbnu Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye 4, 72.)
Nitekim, Aişe radiyallahu anha Vâlidemizin sadaka olarak verdiği üç hurmayı, iki çocuğu ile birer tane paylaşıp, kendi hissesine düşeni yiyeceği zaman, çocuklarının talebi üzerine ikiye bölüp, onu da çocuklarına yarımşar veren dilenci kadın için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu hareketiyle cennetlik oldu”, “Çocuklarına gösterdiği merhameti sebebiyle ALLAH da ona rahmet etti”, “Cenneti ona vâcib kıldı”, “Ateşten âzad etti” buyurarak iltifat ve takdirlerini ifâde etmiştir.
(İbnu Mâce, Edeb 3 (2, 1210, 3668.H.); Buhârî, el-Edebü’l-Müfred s.45- 48, 89. h., Müslim, Birr 148 (4, 2027, 2630.h.))
Merhametsizlik Merhametsizlik, İslâm’ın umumî yasaklarından biridir. Bu sadece çocuk veya insanlar hakkında değil, hayvanlar yani “her ruh taşıyan” mahlûk hakkında yasaklanmıştır. Zî-rûh/Rûh Sâhibi, hayvan da olsa, kâfir de olsa fark etmez.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herhangi bir zîruha (rûh ve hayat sahibine) kim işkence yapar, sonra da tövbe etmeden ölürse, kıyamet günü, ALLAH da ona işkence yapar!.” buyurmuştur.
(Müsned-i Ahmed 2, 92; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid Ve Menbau’l-Fevâid 4, 32.)
Müslümana RAHÎM (merhametli) olmak, KERÎM olmak tavsiye edilir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Halka) merhametli olmayan kimseye (HAKk tarafından) Rahmet edilmez.” buyurmuştur.
(Buhâri, Edeb 18 (8, 9); Ebu Dâvud, Edeb 156 (4, 355, 5218.h.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Rahmet ve şefkat sahiplerine Rahman olan ALLAH Rahmet eder; arz ehline Rahmet edin ki (müşfik olun ki) semâ ehli de size Rahmet etsin.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Edeb 66 (4, 285, 4941.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Merhamet ancak şakî olanlardan alınmıştır.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Birr 16 (6, 172, 1924.H.);Ebu Dâvud, Edeb 58 (4, 286, 4942.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çocuklara karşı gösterilmesi gereken şefkate ayrıca ağırlık vermiş.: “Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
(Hâkim, el-Müstedrek, 1, 62; Ebu Dâvud, Edeb 66 (4, 286, 4943.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuklarınızı çok öpün, zirâ her öpücük için size cennette bir derece verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.” buyurmuştur.
(Müsnedu İmam-ı Zeyd İbn-i Ali s. 505.)
Çocukları sevmeye teşvik eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, torunlarından birini öperken, orada bulunanlardan birisi.: “Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim!” diyerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in davranışını yadırgadığını ifâde eder. Resûlullah’tan aldığı cevap ise şu olur.: “Şefkatli olmayana merhamet edilmez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 18 (8, 9))
Bir başka rivâyetin bildirdiğine göre, bir grup Bedevî.: “Çocuklarınızı öper misiniz?” diye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sorar. “Evet!” cevabını alan Bedevîler.: “Fakat biz ALLAH’a andolsun öpmeyiz!” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in onlara cevabı şu olur.: “ALLAH kalblerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?” buyurmuştur.
(İbnu Mâce, Edeb 3 (2, 1209, 3665.h.)
Enes radiyallahu anhu, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i.: “Çocuklara karşı insanların en müşfiği” olarak vasıflandırır eder. (Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed İbnu Amr: Müsnedu Bezzâr, Yzm. Köprülü, Nu. 426, 6/a.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herkese derecesine göre davranın.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Edeb 22 (4, 261, 4842.h.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Akılları nispetinde ikabda bulunun” buyurmuştur.
(Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 4, 299, 5368.h.)
Hadisini, çocukların tedibi/terbiyesi-edeblendirilmesi mevzu’unda;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kendi aklınıza göre değil, onların aklına uygun düşecek cezâ ile cezâlandırın.” buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzü’l-Kadir 5, 257.)
Şeklinde anlayarak tedib edilecek çocuğun iyice tanınmasını, çocuğun umumî durumuna göre, bunlardan birinin tercih edilmesini prensip kabul ederler..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Henüz tıfıl (doğum-buluğ arasında) olan çocuklarınızı dövmeyin!.” buyurmuştur.
(Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, 2, 286/b..)
Çocuk hakları, İslâm dîninde, tarih olarak Kur'ÂN-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifle başlar. “Hatta insanlığın gündemine Çocuk Hakları Mefhumunu müstakil bir konu olarak İslâm getirmiştir.” diyebiliriz. Çünkü, bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hadislerinde =>“Hakku’l-Veled.: Çocuğun Hakkı” diye başlayan ve bir kısım meseleleri beyân eden açık NASSlar vardır.
Kezâ, Kur'ÂN-ı Kerîm’de de “hak” olarak yorumlanabilecek çocuklarla ilgili birçok âyet mevcuddur. (Bak. Nevevî Şerhu Müslim 18,23).
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞA ÂİLE ŞEFKATİ.:
Çocuk, şahsiyetinin âhenktar inkişâfı için, şefkat ve anlayışa muhtaçtır. O, mümkün olduğu kadar, ebeveynin himâye ve mesuliyeti altında büyümeli, her hâlükarda tam bir sevgi atmosferi, maddî ve manevî emniyet havası içerisinde bulunmalıdır. Küçük yaş taki çocuk, istisnâî şartlar hariç, annesinden ayrılmamalıdır. Cemiyet ve devlet sorumluları ÂİLEsiz çocuklara veya varlığını sürdürmek için yeterli imkânlara sahip olmayanların çocuklarına hususî bir alâka göstermekle yükümlüdürler. Çocukların bakımı için kalabalık ÂİLElere devletin veya diğer müesseselerin maddî yardımda bulunmaları şâyân-ı tavsiyedir..
ÂİLE ve Anne çocuk için esastır boşadığı karısından küçük oğlu Asım’ı almak isteyen Hz. Ömer’e karşı Hz. Ebu Bekir’in söylediği şu cümleyi tekrar ederek ifâde ederler.: “Ey Ömer, bırak onu. Annesinin tükrüğü, ona senin yanındaki şekerden ve baldan daha hayırlıdır.” (Cevheretü’n-Neyyire 2, 116.)
Çocuğa götürülecek Hizmet ve Himâyenin durumuna göre başlıca üç devreye ayrılmıştır.:
1-) Süt devresi,
2-) Temyiz yaşına kadarki devre,
3-) Temyizden buluğ safhasına kadar ki devre..
Süt Devresi Doğumdan iki yaşın sonuna kadar devam eder. Bizzat Kur’ÂN-ı Kerim, çocuğun tam iki yıl müddetince emzirilmesini teşvik eder.: “Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler.”
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ لاَ تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلاَّ وُسْعَهَا لاَ تُضَآرَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلاَ مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُواْ أَوْلاَدَكُمْ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Ve’l- vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimme’r- radâah (radâate), ve ale’l- mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bi’l- ma’rûf (ma’rûfi), lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlik (zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bi’l- ma’rûf (ma’rûfi), vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: (Boşandıktan sonra bebekleri konusunda) Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği ve giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. (Böylece) Anne çocuğu yüzünden, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu nedeniyle zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi (ücretlerini) örfe uygun olarak ödedikten sonra (yine) size bir sorumluluk yoktur. ALLAH’tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bilin ki, ALLAH yaptıklarınızı Görendir.” (Bakara 2/233)
Hz. Peygamber (aleyhisselâm), iki yılı doldurmadan ölen oğlu İbrahim hakkında.: “Onun cennette bir süt annesi var, geri kalan sütü emzirecek, (iki yıla) tamamlayacak” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâil 63 (4, 1808, 2316.H.); İbnu Mâce, Cenâiz 27 (1, 484, 1512.H.); Müsned 3, 112.)
Âyet ve Hadisin bu meseleyi ayrı ayrı teyid etmeleri, bu iki yıllık devrede çocuğa süt vermenin ehemmiyetine dikkat çekmektedir..
Bu iki yıl içerisinde, gıda olarak çocuğa verilen sütün, çocuğun karakter ve tab’ına tesir edeceğini (El-Hindî, Kenzu’l-Ummâl 6, 141; Suyutî, Câmiu’s-Sağîr 4, 55.)
beyan eden Resûlullah (aleyhisselâm) akıllı, iyi asıllı ve dindar olmak şartıyla (Heysemî, Nûruddîn Ali İbnu Ebî Bekr (v. 807/1404), Mecmau’z-Zevâid Ve Menbau’l-Fevâid, Beyrut, 1967.; İbnu Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye 2, 80, 170. H.) bir süt annesine verilmesine ruhsat vermekle beraber, çocukları bizzat annelerinin emzirmelerinde ısrar eder ve.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bebek (sâbi) için annesinin sütünden daha hayırlı süt yoktur.” buyurur.
(Zeyd İbnu Ali, Müsnedü’l-İmâmı Zeyd, Lübnan, 1966, s.481; İmamzâde, Muhammed İbnu Ebî Bekr: Şir’atu’l-İslâm İlâ Dârı’s-Selam, Yzm. Tırnovalı, Nu. 921, 84/b.)
İslâmiyet, bu devrede çocuğun beslenmesine bilhassa dikkat edilmesini çocuğun iyi beslenememesinden korktuğu takdirde annenin, oruç tutmamasını emreder.. (Ebu Davûd, Savm 3 (2, 296, 2318.H.); Şevkânî, Neyl 4, 258-60.)
Hatta hamile kaldığı takdirde annenin sütü bozularak bebeğe zararlı hâle geleceği için, Hz. Peygamber emzikli kadınla cinsî münasebeti hoş karşılamamıştır. (Ebu Davud, Tıp 16 (4, 9, 3814.H.); İbnu Mace, Nikâh 61 (1, 648, 2012.H.).)
Bu hususta bazı rivâyetlerde kerahat ifâde edilmektedir, ancak ruhsatın esas olduğu da kaydedilmiştir.Bu bahsi, “Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye” adlı kitabımızın “gıyle” bahsin de etraflıca işledik.
Temyiz Yaşına Kadar.:
Temyiz safhası, değişik kıstaslarla ifâde edilmişse de konumuza en muvafık olanı.: “Söylenenleri doğru olarak anlayıp, doğru olarak cevap verme” (Kaari, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker s. 259. )
Temyiz Hâlinin çocukta istikrar bulduğu safhadır. Bu safhanın başlangıcı ekseriyet ile, vasati 7 yaş kabul edilmiş (Zeydan, Abdulkerim, İslâm Hukukuna Giriş, Çeviren: Ali Şafak, Sırdaş yayınevi, İstanbul, tarihsiz, s.456: İbnu’l-Kayyim, Tuhfe, s. 176; Merdâvî, el-İnsâf 9, 430; Nevevî, Fetâvâ’n-Nevevî, Yzm. Yeni Câmi, Nu. 656, 289/b.)
Temyiz Hâli, bazı çocuklarda daha erken, bazılarında daha geç yaşlarda zuhur edebileceği âlimlerce teyid edilmiştir.. (İbnu’l-Kayyim, Tuhfe, s.176; Nevevî, Fetâvâ, 289/b.)
Her hâlükârda, çocuk bu yaşa kadar anne tarafından terbiye edilmelidir. Çocuğun anne şefkatine en ziyâde muhtaç olduğu devre, bu vakte kadar olan devredir. Herhangi bir sebeple anne-baba arasında, çocuğun terbiyesine sahiplenme hususunda çıkacak ihtilafta, çocuk kız da olsa, erkek de olsa bu devreye kadar, annenindir. (Fetâvâ’l-Hindiyye 1, 541.)
Bu hususla alakalı olarak Hz Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetinde muhtelif örnekler gelmiştir. (Ebu Davûd, Talak 35 (2, 283, 2276.H.); Müsnedu Ahmed 2, 182.)
Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, harp esirleri arasında bulunan anne ve evladın arasını açmayı da yasaklar, (Hâkim, el-Müstedrek 2, 55; Tirmizî, Siyer 1566.H.)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH, anne ile çocuğunun arasını açanı, kıyamet günü sevdiklerinden ayrı tutar.” buyurur.
(Hâkim, el-Müstedrek 2, 55; Tirmizî, Siyer 17 (5, 291, 1566.H.).)
Buluğ ve Sonrası Normal olarak kızlarda hayız hâliyle, erkeklerde ihtilamla başlayan bu devre ile çocuğun ÂİLE Terbiyesi sona erer. Böyle biri, dini açıdan artık “çocuk” değildir, üzerinde kimsenin vesayeti kalmaz. Fiillerinden, dünyevî işlerde de uhrevi işlerde de bizzat kendisi sorumludur..
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞA ANNE BAKIMI.:
Çocuğun himâyesi, şefkat ve anlayışla anne tarafından terbiye edilmesi meselesi, İslâm Şeriatında lafla geçiştirilen bir husus değildir. Çocuğa bu bir hak olarak tanınmış ve başka prensipler muvacehesinde teminat altına alınmıştır.
Şöyle ki: ÂİLE Yapısında Hizmetçi Unsuru İslâm’da ÂİLE târif edilirken aslî unsur olarak Anne, Baba, Evlâd ve Hizmetçiler zikredilir.. (Kâtip Çelebi, Keşfuzzünûn, M.E.B. yayını, İstanbul, 1971, 1, 381.)
ÇOCUK TERBİYESİ ve ÂİLE.:
İslâm Dini, çocuğun yetişmesinde en iyi, en muvafık ortam olarak ÂİLEyi kabul eder. Çocuğun ilk mesulleri, bu sebeple anne ve babadır. Yetimin “iyi muamele” şartıyla ÂİLE içerisinde barındırılıp yetiştirilmesi hususunda ısrar edilmesi; kadının, çocukla alâkadar olmaktan ibaret annelik vazifesini engelleyici meşguliyetlerden âzâde tutulması; anne tarafından bakılmak, hiçbir sûrette elinden alınamayacak, iptal edilemeyecek bir hak olarak çocuğa verilmesi; muhtaç ÂİLElere, çocukları sebebiyle yardım bağlanması gibi pek çok teşrîatıyla İslâmiyet, çocuğun ÂİLE içerisinde terbiye edilmesini teminat altına almaya çalışır.:
1-) Çocuğun en iyi yetişme ortamı ÂİLEdir,
2-) Çocuğun ÂİLE içerisinde terbiye edilmesi fikri, ÂİLE müessesesinin korunması, ve bu maksatla çocuğu olan ÂİLElere çeşitli yardımlar yapılması fikrini getirmiştir.
3-) Çocuğun muvazeneli gelişmesinde çevre ile temaslarının tam ve dengeli olmasının lüzumu da anlaşılmıştır
4-) ÂİLEnin ehemmiyetini duyuran bir diğer mühim husus, suçlu çocukların umumiyetle düzeni bozulmuş veya şartları çok kötü olan ÂİLElerden, çevrelerden geldiğinin tespit edilmiş olmasıdır
ÇOCUKTA TEMEL EĞİTİM.:
Burada üç ana fikre yer verilmektedir.:
1-) Mecburî ve meccani bir temel eğitimi,
2-) Temel eğitimden ÂİLEnin sorumlu tutulması,
3-) Çocuğa terbiyevi oyun ve dinlendirici faaliyet hakkı tanınması. Şimdi bu hususların İslâm’daki yerini açıklayalım:
Temel Eğitim İslâm müelleflerinin farz-ı ayn ilimler dedikleri bir kısım bilgilerin öğretilmesi meselesi, modern tâbirimiz olan “temel eğitim” tâbirini karşılar. Mecburî ve Meccânî bir tedris fikri, Batı’da ilk defa 19. asrın sonlarına doğru ortaya çıkan bir fikir olmasına rağmen İslâm Medeniyetinde bu Hz. Peygamberle (aleyhisselâm) başlar ve siyâsî, iktisâdî bakımdan parlak devirlerde tatbikatını da bulur. Bu meseleyle ilgili emrini;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İlim taleb etmek her kadın ve erkek Müslümana farzdır.” buyurmuştur.
(İbnu Mâce, Mukaddime 17 (1, 81, 224.H.); İbnu Abdilberr, a.g.e. 1, 9-12; Suyutî, el-Leâli’l-Masnûa, Beyrut, 1975, 1, 195; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, Beyrut, 1351, 2, 43.)
“Her Müslüman” tâbirinin şümulüne kadın erkek, hür, köle, yaşlı, genç herkes dahildir. Hadiste farz olduğu bildirilen ilmin hangi ilim (veya ilimler) olduğu belirtilmemiştir. Ancak yine hadiste geçen.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” buyurmuştur.
(Müslim, Zikr 73(4, 2088, 2722.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bu sözünü de nazar-ı itibâra alınca, bir Müslümana bütün ilimleri öğrenmenin farz olmadığı anlaşılır. İslâm Âlimleri, bu durumu göz önüne alarak, ilimleri başlıca iki grupta mütalaa etmişlerdir.:
a-) Farz-ı ayn ilimler,
b-) Farz-ı kifâye ilimler.
Farz-ı kifâye ilimler, bazı kimseler tarafından öğrenildiği takdirde, diğer kimselerin öğrenmesi gerekmeyen ilimlerdir.
ÇOCUKTA Temel Eğitim Müfredatı.:
“İslâm’ın farzlarından biri de kişinin.:
1-) Dinini ikâmede,
2-) Amelini ALLAH’a ihlasla yapmasında,
3-) ALLAH’ın kullarıyla muamele ve muaşerede muhtaç olduğu şeyleri öğrenmesidir
ÇOCUKTA OYUN HAKKI.:
Çocuğun gerek bedenî, gerekse aklî ve hatta ruhî inkişafı için onun hayatında oyunun ehemmiyeti gerçekten büyüktür.
Çocuğun gerek bedenî, gerekse aklî ve hatta ruhî inkişafı için onun hayatında oyunun ehemmiyeti gerçekten büyüktür. Eski ve yeni bütün terbiyeciler bu hususta ittifâk ederler. Oyun, çocuk için, sadece boş vakit geçirme vasıtası değildir. Bu sayede kuvve halindeki bir kısım kabiliyetlerini fiile çıkarır, inkişaf ettirir. Hayat boyu faydalanacağı bir kısım melekeler kazanır. Çocukların hayatında böyle ehemmiyetli bir yer tutan oyun hususunda Hz. Peygamber (aleyhisselâm) bîgâne kalmamış, çocukların oynaması ve oynatılması için bir kısım beyanlarda bulunmuş, bizzat kendisi, terbiyesi altındaki çocuklara bu hususta yardımcı olmuştur. Bütün babalara hitaben umumi emri şudur.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.” buyurmuştur.
(Deylemî, Ebu Mansur: Müsnedü’l-Firdevs, 2, 136/b; İbnu Hamza el-Hüseynî, esSeyyid İbrahim İbnu’s-Seyyid Muhammed; el-Beyân ve’t-Ta’rîf Fî Esbâbı Vürûdı’l-Hadîsi’ş-Şerif, Haleb, 1329, 2, 228.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kendisinin terbiyesi altında olan Torunlarını ve diğer Çocukları.:
* Dilini çıkarmak, (Suyutî, Târihu’l-Hulefâ, Kahire, 1964, s. 189.)
* Dizlerinden göğsüne kadar yürütmek, (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred s. 96, 249.H.; Heysemî, a.g.e. 9, 176.)
* Sırtına bindirmek, (El-Hindî, Kenzu’l-Ummâl 16, 272.)
* Yüzlerine su püskürtmek, (Buhârî, İlm, 18 (1, 29))
* Saçlarından tutup asılmak, (Ebu Dâvud, Tereccül 15 (4, 84, 4196. H.))
* Çeşitli isimler takmak (Tirmizî, Birr 57 (6, 206, 1990.H.); Buhâri, el-Edebü’l-Müfred, s. 404, 1183.H.; Müsned-i Ahmed 2, 532.)
Gibi muhtelif şekillerde eğlendirdiği rivâyet edilmektedir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında yetişenlerden biri olan Hz. Enes İbnu Mâlik radiyallahu anhu, Resûlullah’ı (aleyhisselâm).: “Çocuklarla şakalaşma (ve onları eğlendirmede) insanların en ileride olanı” diye tavsif eder.
(Taberânî, Sağir 2, 39.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in;
* Terbiyesi altında olan çocukları, akranları ile oynamak üzere sokağa saldığı, (Ebû Davud, Edeb 136 (4, 352, 5203. H.); İbnu Mâce, Mukaddime 11, 144.H.; Hâkim, el-Müstedrek 3, 177.) * Sokaktan geçerken oynayan çocuklara rastladıkça selam verdiği,(Buhârî, İsti’zan 15 (8, 68); Müslim, Selâm 15 (4, 1708, 2168.H.))
* Çocukların toprak üzerinde oynayarak tâbiatla başbaşa kalmalarının lüzumuna dikkat çekmek üzere.: “Toprak çocukların ilkbaharıdır.” buyurduğu rivâyetlerde gelmiştir. (Suyutî, Câmiu’s-Sağir, 3, 281.)
Sonuncu Hadisten âlimler.: “Baharda her çeşit hayvanatın yeryüzüne yayılıp eğlendikleri gibi, çocukların da toprak üstünde dağılarak çeşitli oyunları oynamalarına dâir cevaz’ın varlığını" anlamışlardır. (Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 3, 281-82.)
Ayşe radiyallahu anha’den gelen bir rivâyet aynen şöyle.: “Ben Resûlullah’ın (aleyhissalatü vesselâm) yanında bebeklerimle oynardım. Benimle oynayan arkadaşlarım da vardı. Resûlullah içeri girince onlar kaçarlar, fakat o, yeniden onları bana getirirdi, tekrar benimle oynarlardı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 81 (8, 37); Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 81 (4, 1890, 2440.H.))
Oyun mevzuu üzerinde pek çok rivâyet gelmiştir, hepsini burada saymak mümkün değildir. Ancak şunu belirtelim ki, İslâm Terbiyecileri bu rivâyetlere dayanarak.:
* “Babanın mübah ve hoş sözlerle çocuklara karşı geniş davranmasını (Emsâlu İbni Selâm (et-Tuhfetu’l-Behiyye içerisinde), İstanbul, 1302, s.11.) tavsiye etmişlerdir.
* Gazalî ve diğer Terbiyeciler, çocuğa eğlence imkânı tanınmadan devamlı dersle meşgul edilecek olursa “kalbinin ölüp, zekâsının söneceğini” belirtirler. (Gazâlî, İhya, 3, 73; İbnu Miskeveyh, Tehzîbu’l-Ahlâk, Mısır, 1959, s.64.)
Faydalı Oyunlar Bu grup oyunlar hayata hazırlayıcı mahiyettedir. Bunlara çocuklar ve hatta büyükler de teşvik edilmişlerdir. Erkekler için atış (remy), yüzme, ata binme, güreş; kızlar için bebeklerle ve ev işleriyle ilgili oyunlar gibi. Gayeli oyunlardan, askerlikle ilgili olanlar üzerinde Hz. Peygamber (aleyhisselâm) ısrarla durmuştur. Bir hadîslerinde, babanın evlada karşı vazifeleri sayılırken “helal rızıkla beslemek” ve “yazıyı öğretmek” meyanında “atıcılık” ve “yüzmeyi öğretme de” zikredilir. (Suyutî, Câmiu’s-Sağîr 3, 393; Hakîmu’t-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, İst. 1293, s. 239.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Melaike sizin hiçbir eğlencenizde hazır bulunmaz, atış ve at koşusu hariç” buyurmuştur.
(Saîd İbnu Mansur, a.g.e. 2, 183.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Atıcılık öğrenin, zira iki hedef arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” şeklinde ifâde etmiştir.
(İbnu Hacer, Zehrü’l-Firdevs, Yzm. Yeni Câmi, Nu. 199-200, 2, 14/a.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem;
* Bizzât iki sefer at yarışına katılan, (Nesâi, Hayl 12 (6, 225-26), Buhârî, Salat 41 (1,114))
* Birçok seferler deve yarışmasında bulunan, (Buhârî, Rikak 38 (8, 131))
* Yarışlarda kazananları mükafatlandıran, (Nesâî, Hayl 14 (6, 226))
* Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, biniciliğin öğrenilip öğretilmesi için teşvikte bulunmuştur. (El-Hindî, a.g.e. 4, 292; Dârîmî, Ebû Muhammed Abdullah İbnu Abdirrahman, Sünen, Kahire, 1966, 2, 124, 2410.h. 225 Dipnotlar)
* Yürüme ve koşma faydalı oyunlar meyanında teşvik görmektedir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için sevap mevcuttur” buyurmuştur..
(Taberânî, Fadlu’r-Remy ve Ta’limihi, Yzm. Köprülü, Nu. 384/2, 23/a.)
Ömer radiyallahu anhu.: “Çocuklarınıza yüzmeyi, (ata) binmeyi öğretin ve hedefler arasında yaya yürümeyi emredin!” buyurmuştur.
(Serahsî, Şerhu Siyeri’l-Kebîr, Kahire, 1971, 1, 113.)
Bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zevcelsi Ayşe radiyallahu anha ile iki sefer koşu yarışı yaptığı belirtilir. (Ebû Davud, Cihad 68 (3, 29, 2578.H.))
Burada ayrıca güreşi de zikretmemiz gerekir. Zirâ rivâyetler, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şahsen güreşmiş olmasından başka, (İbnu Hişam, Sire, Mısır, 1955, 1, 390-91.)
Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i de güreştirdiğini belirtirler. (İbnu Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye 4, 72.)
Bazı âlimler, hadise dayanarak, oyunların bir terbiye vasıtası olduğunu söylemiştir. Mesela “Kızların evle ilgili işlere alıştırılmaları maksadıyla bebek vs. satın almanın gereğini” teyid ederler. (Nevevî, Şerhu Müslim 15, 204; İbnu Hacer, Fethu’l-Bâri 13, 143; Aynî, a.g.e. 22, 170.)
Çocuk her çeşit ihmal, istismar ve gaddarlığa karşı korunmalıdır. Hangi şekilde olursa olsun, ticaret metaı yapılamaz. Çocuk, asgarî münâsip bir yaşa ulaşmadan önce istihdam edilemez. Hiçbir durumda, sıhhatine ve tahsiline zarar veren veya bedenî, fikrî veya ahlâkî gelişmesine engel olacak bir işe zorlanamaz veya böyle bir işte istihdamına müsaade edilemez.
Burada çocukla ilgili, başlıca beş mesele mevzubahis olmaktadır.:
1-) İhmal,
2) İstismar,
3-) Gaddarlık,
4-) Ticaret metaı yapılması,
5-) İstihdamı..
MERHAMETSİZLİK.:
Merhametsizlik, İslâm’ın umumî yasaklarından biridir. Bu sadece çocuk veya insanlar hakkında değil, hayvanlar yani “her ruh taşıyan” mahlûk hakkında yasaklanmıştır. Bu zî-ruh, hayvan da olsa, kâfir de olsa fark etmez.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herhangi bir zîruha (rûh ve hayat sâhibine) kim işkence yapar, sonra da tövbe etmeden ölürse, kıyamet günü, Allah da ona işkence yapar.” buyurmuştur.
(Müsned-i Ahmed 2, 92; Heysemî, a.g.e. 4, 32.)
Müslümana Rahîm (merhametli) olmak, Kerîm olmak tavsiye edilir. Şu hadislere bir göz atalım.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Halka) Merhametli olmayan kimseye (Hak tarafından) Rahmet edilmez.” buyurmuştur.
(Buhâri, Edeb 18 (8, 9); Ebu Dâvud, Edeb 156 (4, 355, 5218.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Rahmet ve Şefkat sahiplerine Rahmân olan ALLAH Rahmet eder; Arz Ehline Rahmet edin ki (müşfik olun ki) Semâ Ehli de size Rahmet etsin.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Edeb 66 (4, 285, 4941.H.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Merhamet ancak şakî olanlardan alınmıştır.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Birr 16 (6, 172, 1924.H.);Ebu Dâvud, Edeb 58 (4, 286, 4942.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çocuklara karşı gösterilmesi gereken Şefkate ayrıca ağırlık verir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
(Hâkim, el-Müstedrek, 1, 62; Ebu Dâvud, Edeb 66 (4, 286, 4943.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.” buyurmuştur.
(Müsnedu İmam-ı Zeyd İbn-i Ali s. 505.)
Buyurarak çocukları sevmeye teşvik eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Torunlarından birini öperken, orada bulunanlardan birisi.: “Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim!” diyerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in davranışını yadırgadığını ifâde eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den aldığı cevap şu olur.: “Şefkatli olmayana merhamet edilmez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 18 (8, 9))
Bir başka rivâyetin bildirdiğine göre, bir grup Bedevî.: “Çocuklarınızı öper misini”z? diye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sorar. “Evet!” cevabını alan Bedeviler.: “Fakat biz ALLAH’a andolsun öpmeyiz!.” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara cevabı şu olur.: “ALLAH kalblerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?.” buyurmuştur.
(İbnu Mâce, Edeb 3 (2, 1209, 3665.h.))
Enes radiyallahu anhu, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i =>“Çocuklara karşı insanların en müşfiği” olarak tavsif eder.
(Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed İbnu Amr: Müsnedu Bezzâr, Yzm. Köprülü, Nu. 426, 6/a.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herkese derecesine göre davranın.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Edeb 22 (4, 261, 4842.h.))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Akılları nispetinde ikabda bulunun” buyurmuştur.
(Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 4, 299, 5368.h.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çocukların edeblendirilmesi mkonusunda.: “Kendi aklınıza göre değil, onların aklına uygun düşecek ceza ile cezalandırın.” [/color] buyurmuştur.
(Münâvî, a.g.e. 5, 257.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Çocuğun edeblendirilmesi için çocuğun iyice tanınmasını, çocuğun umumî durumuna göre, bunlardan birinin tercih edilmesini prensip kabul eder.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “küçük çocukların” dövülmesini yasaklar.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Henüz tıfıl olan çocuklarınızı dövmeyin.” buyurmuştur.
(Deylemî, a.g.e. 2, 286/b.)
ALLAH celle celâlihu’a ve MuhaMed aleyhisselâm’ın Peygamberliğine inanmak sûretiyle mü’minler grubunda yer alan bir kimse, bütün müminlerin bağlı olduğu statüye tâbi olur. Onlara tanınan bütün haklardan aynı ölçüde istifâde eder. Dili, rengi, doğduğu yer kesinlikle bir imtiyâz veya imtiyâzsızlık sebebi olamaz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadislerinde,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben, insanlarla “Lâ ilâhe illâllah Muhammedü’r-Resûlüllah” diye ->Şehâdet edip, ->Oruç tutup, ->Zekât verinceye kadar savaşmakla emredildim. Kim bunları yaparsa, benden malını ve canını korumuş olur. Kendisinden sadece İslâm’ın Emrettiği bazı haklar alınır. (Samimi olup olmadığı hususundaki) hesabı da ALLAH’a aittir” buyurmuştur.
(Buhârî, İman 17 (1, 13))
Müslümanların ırk ayrımı, menşe, doğum ayrımı gibi ayırımlara yer vermediklerini, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Devrinden ve müteakip devirlerden vereceğimiz bir iki misâlle daha iyi gösterebiliriz.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, hakkında.: “Bana insanların en sevgilisi” buyurduğu, (Hâkim, el-Müstedrek 3, 596.)
Ve bu sevgi sebebiyle en hassas meselelerde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem nezdinde şefaatine baş vurulan, (Buhârî, Enbiyâ 54 (4, 213))
Ve yine aynı sebeble, Hilafeti sırasında. Ömer radiyallahu anhu’n hususi ve imtiyâzlı muamelesine mazhar olan, (Hâkim, el-Müstedrek 3, 559)
Üsâme radiyallahu Arap değildi ve üstelik bir azadlı köle olan Zeyd İbn-i Hârise’nin oğlu idi. Yani hiçbir ÂİLEvî Asâlet ve Şerefe sahip danhu,eğildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onun Babası Zeyd’i ->Müte Seferine çıkan orduya Komutan tâyin ettiği gibi.. [/color](Tâberî,Târih, 3, 107.)
Kendisini de -bir azadlı kölenin oğlu olmaktan başka- yaşça da gençliğine rağmen, Suriye cihetine sevk ettiği bir orduya Komutan tâyin etmişti. Üsâme’nin emri altında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ebû Ubeyde İbnu’l-Cerrah, Hz. Sa’d İbnu Ebî Vakkas (radiyallahu anhum) gibi Ensar ve Muhacirûnun büyükleri de vardı.
Askerlerden bazılarının.: “Resûlullah, Azadlısının Oğlunu Kureyşli Muhacirlere ve Ensara Komutan tâyin etti!.” diye mırıldanarak memnuniyetsizliklerini izhar etmeleri üzerine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, Komutan olmaya lâyıktır. Ben onun babası Zeyd İbn-i Hârise’yi, Mûte Ordusunun başına koyduğum zaman da aynı laflar edilmişti. Halbuki o da bu işe liyâkatli idi.” cevâbını vermiştir.
[/color](İbnu Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut, 1960, 2, 190.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in mevzumuzu alâkadar eden umumî tavsiyelerinden biri şudur.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin üzerinize, başı, kuru üzüm gibi siyâh bir Habeşli köle de tâyin edilse itaat edin.” buyurmuştur.
(İbnu Mâce, Cihâd 39 (2, 955, 2860.H.).)
Kur’ân-ı Kerim’in, “Müminler mutlaka kardeştirler.” Hükmü.:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“İnneme’l- mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn (turhamûne).: (Unutmayınız ki!) Ancak (ve muhakkak) mü’minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin (ve bu amaçla, yeryüzünde etkin ve yetkin bir barış ve bereket düzenini yerleştirin) ve ALLAH’tan korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakınıverin; umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurât 49/10)
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
İSLÂM’a GÖRE ÇOCUĞUN HAKLARI.:
TEMHİD.:
Çocuk hakları, İslâm’da, tarih olarak Kur’ÂN ve Hadisle başlar. Hatta insanlığın gündemine çocuk hakları mefhumunu müstakil bir konu olarak İslâm getirmiştir, diyebiliriz. Çünkü, bizzât Resûlullah’ın hadislerinde (HAKku’l-veled) “Çocuğun HAKkı” diye başlayan ve bir kısım meseleleri beyan eden açık naslar vardır. Keza, Kur’ÂN-ı Kerim’de de “HAK” olarak yorumlanabilecek çocuklarla ilgili birçok âyet mevcuttur..
ÇOCUĞUN =>İHSÂN-I İLAHÎ BİLİNME HAKKI:
Kur’ÂN-ı Kerim, bazı âyetlerde, cahiliye müşriklerinin, kız çocuğu doğduğu zaman yüzlerinin simsiyâh kesilecek şekilde üzüldüklerini belirtir..
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Ve izâ buşşire ehaduhum bi’l- unsâ zalle vechuhu musvedden ve huve kezim (kezîmun). Yetevârâ mine’l- kavmi min sûi mâ buşşire bih (bihî), e yumsikuhu alâ hûnin em yedussuhu fî’t- turâb (turâbi), e lâ sâe mâ yahkumûn yahkumûne). Lillezîne lâ yu’minûne bi’l- âhıreti meselu’s-sev’ (sev’i), ve lillâhi’l- meselu’l- â’lâ, ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: (Oysa cahil ve gafil insanlara) Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu (kız çocuğunu) aşağılanarak tutacak (ve bekletecek) mi, yoksa (diri diri) toprağa mı gömecek? (gibi bağnaz ve bâtıl düşünceler içinde debelenir.) Bakınız hele, verdikleri hüküm ne (kadar) kötü ve çirkindir! Âhirete inanmayanların (böyle) ne kötü örnekleri (ve ne vahşi özellikleri) vardır, en yüce örnekler ve özellikler ise ALLAH’a aittir. O, Aziz (en güçlü ve saygın olan Rabbiniz)dir. (Gerçek) Hüküm ve Hikmet Sâhibidir.” (Nahl 16/58-60)
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
“Ve izâ buşşire ehaduhum bi mâ darabe li’r- rahmâni meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim (kezîmun). Ve izâ buşşire ehaduhum bi mâ darabe lir rahmâni meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim (kezîmun).: Oysa kendilerinden (câhil ve gâfil müşriklerden) birisi, O RahmÂN (olan ALLAH) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, kahrından yutkundukça yutkunur ve yüzü simsiyah kesilir.” (Zuhruf 43/17)
Bu âyetler, kız çocuğu doğunca üzüntü izhârını müşriklerin sıfatı göstermekle Mü’minleri bundan zecretmiş olmaktadır. Kur’ÂN’a göre kızı da erkeği de veren ALLAH’tır.:
لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ
لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ
“Lillâhi mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâu’z- zukûr (zukûra). Lillâhi mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâu’z- zukûr (zukûra).: Göklerin ve yerin mülkü ALLAH’a aittir. Dilediğini yaratıverir, dilediğine kız çocukları ihsân edebilir, dilediğine de erkek çocukları bağışlayıp verir.” (Şûrâ 42/49Nahl 16/58-60)
Erkek kadın için, kadın da erkek için bir libâs durumundadır.:
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“Uhılle lekum leylete’s-sıyâmi’r- refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun (lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fe’l- âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu’l- haytu’l- ebyadu mine’l- haytı’l- esvedi mine’l- fecri, summe etimmu’s-sıyâme ile’l- leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fî’l- mesâcid (mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn (yettekûne).: Oruç (tuttuğunuz günlerin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin Libâs/örtüleriniz (gibidir), siz de onlar için (birer) Libâs/örtü-elbise (yerindesiniz). ALLAH, (ilk farz kılındığı yılda Ramazan Geceleri hanımlarınızdan ayrı durmakla) gerçekten sizin (boş yere ve aslında helâl olan bir şeyi haram görmekle) nefislerinize ihânet (haksızlık) etmekte olduğunuzu (ve birlikte yatmanıza izin verilmesi arzunuzu) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışlayıverdi. Artık onlara (Ramazan geceleri hanımlarınıza) yaklaşabilirsiniz. Ve (artık) ALLAH’ın sizin için yazdıklarını (takdir buyurduklarını) isteyip ulaşmaya gayret edin. Fecr Vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra geceye (ertesi akşam gelinceye) kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda ise onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, ALLAH’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara (yasaklara) yanaşmayın. İşte ALLAH, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki (küfürden ve zulümden) sakınıp korunacaklardır.” (Bakara 2/187)
Üstelik kız veya erkek çocuğundan hangisinin ÂİLEye daha faydalı olacağı bilinemez.:
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
“Yûsîkumullâhu fî evlâdikum li’z- zekeri mislu hazzı’l- unseyeyn (unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehâ’n- nısf (nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâ’s-sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled (veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihi’s-sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihi’s-sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn (deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), farîdaten minallâh (minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).: (Miras taksiminde) Çocuklarınızın (alacağı pay) konusunda ALLAH erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye buyurmaktadır. (Bu kural; evlenme masrafını erkeğin karşılayacağı ve ailesinin geçimini sağlayacağı dolayısıyladır.) Eğer onlar (çocuklar) ikiden fazla ve hepsi kadın varis ise (baba ve analarının) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. (Eğer) Kadın (veya kız mirasçı) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. Eğer (ölenin sadece) bir tek çocuğu varsa, geriye bıraktığından (yaşayan kendi) anne ve baba(sın)dan her biri için altıda bir (pay ayrılmıştır); (ölen kişinin) çocuğu olmayıp da (sadece) anne ve babası ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir (miras payı) vardır. (Gerisi babanındır. Şayet) Onun (vefat edenin eğer erkek ve kız) kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir kadardır. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyetinden veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarınız (konusunda), siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) ALLAH’tan bir farzdır. Şüphesiz ALLAH, Bilendir, Hüküm ve Hikmet Sâhibidir.” (Nisâ 4/11)
Öyleyse kız ve erkek evlad arasında ne diye ayırım yapılmaktadır? Bu Kur’ÂNî Dersin gereği olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kız erkek ayrımı yapmadan, doğan her çocuğu, “teksir-i Sevâd-ı İslâm’a sebep olduğu için” (Ahmed Münib, Hukûk-u Veled, İstanbul, 1318/1902, s.9.)
Cenab-ı HAKk’ın bir Lütfu bilerek sürur izhâr etmeyi sünnet kılmış, doğumun haftasında akika kurbanı kesmeyi, (Akika bahsi için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’’in Sünnetinde Terbiye adlı kitabımıza bakılsın (s.85-88)) ayrıca ziyâfet vermeyi teşrî buyurmuştur.
İslâm Ulemâsı, doğumda kız haberi gelince.: “Câhiliyye düşüncesine muhalefet için daha fazla sevinç izhâr edilmeli” demiştir. (Aliyyü’l-Kâri, Aynu’l-İlm, Beyrut 1352, 1,243.)
Akikayı emreden hadislerin bazısında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bunun çocuk için bir hak olduğunu tasrih eder:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Erkek çocuk için iki koyun ve kız çocuk için de bir koyun olmak üzere akîka kurban etmek doğan çocuğun HAKkıdır.” buyurmuştur. (Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, Beyrut 13517,1932, s.250.)
ÇOCUĞUN HAYAT HAKKI.:
Bir çok âyette çocukların öldürülmesi yasaklanmakta ve bunun sorumluluğu dile getirilmektedir.:
En’am 6/151, 137, 140; İsrâ 17/31; Saff 12; Tekvîr 8-9; Bakara 2/49, A’raf 7/7; İbrahîm 14/6, Kasas 28/4, Mü’min 40/25..
Kur’ÂN-ı Kerim bu âyetlerin bir kısmında ar düşüncesiyle, bir kısmında fâkirlik düşüncesiyle, bir kısmında siyâsi düşünceyle, bir kısmında da mutlak olarak (yani hangi düşünceyle olursa olsun) çocuk öldürmeyi yasaklamıştır. Mesela şu âyet, açık şekilde geçim endişesiyle çocuk öldürmeyi yasaklamak sûretiyle iktisadî bahaneler ileri süren Batı menşeli nüfus planlayıcıları temelden reddeder. (Mealen): “Fâkirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizi de onları da rızıklandıran biziz”
وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا
“Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâk (imlâkın), nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ (kebîren).: (Sakın) Yoksulluk endişesiyle (anne karnından itibaren) ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN; onlara ve size BİZ rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir suç ve günahtır (ağır bir vebaldir).” (İsrâ 17/31)
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebû’l- fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bi’l- hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).: De ki: "Gelin size RABBinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın. Ana-Baba’ya ihsân ve ikramla (hizmet yapın, kalplerini kırmayın ve isyandan sakının), yoksulluk endişesiyle ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYE (kalkışmayın. Nüfus planlaması bahanesiyle anne karnında şekillenmiş bebekleri aldırmayın.) Sizin de, onların da, rızıklarını Bizim verdiğimizi (unutmayın.) Çirkin kötülüklerin (her türlü fuhuş ve rezaletlerin) açığına da, gizli saklısına da yaklaşmayın. (Savaş, eşkıyalık, devlete isyan, adam öldürmek gibi) Hak etmeleri dışında, ALLAH’ın haram kıldığı hiçbir cana kıymayın. İşte böylece (ALLAH) bunlarla size emredip tavsiyede bulunuyor (huzur ve kurtuluş yolunu öğretiyor). Umulur ki akıl erdirir (ve düşünüp gereğince amel edersiniz)." (En’âm 6/151)
Firavunların, Yahudilere uyguladığı ve erkek çocuğu öldürüp, kızları sağ bırakma şeklinde cereyan eden çocuk katliâmı örneğinden mükerreren bahsederek siyasi maksadlı çocuk öldürme hadisesini reddeder. Buna temas eden âyet çoktur.:
Bakara 2/49; A’raf 7/127; İbrahîm 14/6; Kasas /4; Mü’min /25..
Haksız öldürmeyi yasaklayan şu âyet, çocuğu tasrih etmez ise de, hadislerdeki sarahata dayanarak, “savaşta dahi çocuk öldürmenin” de burada mazmûn olduğunu söyleyebiliriz.:
“...Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.”
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne). Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne).: İşte bu nedenle; İsrâiloğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veyâ bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) BİR KİŞİYİ ÖLDÜRÜRSE, sanki BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.” (Mâide 5/32)
Bir nevî çocuk katliamı olan kürtaja meşruiyet kazandıran Batı ->İlân ettiği Çocuk Hakları Beyannamesine ters düşmüş, gerçek bir çifte standart sergilemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hadislerinde çocuk öldürme yasağı umumîdir.:
Kâfir Çocuğu da olsa, savaş sırasında bile olsa öldürülmesi yasaklanmıştır. Hatta askerî sefere çıkan komutanlara verdiği talimâtlardan biri kadınların ve çocukların öldürülmemesidir. (Ebu Davud, Cihâd 120; Müsned1,294, 3,435; Kâsânî, Bedâî’u’s-Sanâi’, 2. tab, Beyrut, 1974, 7,101.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ''Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın.'' buyurmuştur. (Semure ibnu Cündeb radıyallahu anhu’dan; Ebu Davûd, Cihâd 121, (2670); Tirmizî, Siyer 28, (1583).)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ın Adıyla, ALLAH’ın İnâyetiyle ve Resûlullah’ın Dini üzere (cihâd etmek üzere) yürüyün. Sakın pîr-i fâni yaşlıları, çocukları, kadınları öldürmeyin. Ganimetten bir şey çalmayın, ganimetlerinizi toplayıp uygun bir şekilde muhafaza edin. İyi davranış sergileyin, şüphesiz ALLAH iyi, güzel davrananları sever.” buyurmuştur. (Enes radıyallahu anhu’dan; Ebu Davûd, Cihâd, 90; Neylu’l-Evtâr,7/246.)
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞUN =>HELÂL RIZIK HAKKI.:
Çocuk lehine olarak “hak” kelimesiyle ifâde edilen hususlardan biri de onun rızkıdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğun baba üzerindeki haklarından biri de onu yalnızca temiz şeyle rızıklandırmasıdır.” buyurmuştur.
(Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, 2,74.)
Rızkın içerisine her çeşit maddî ihtiyâçları girer: Yiyecek, içecek, giyecek, mesken, ilaç vb. Bunlara kısaca nafâka da denmektedir. Nafâka baba üzerine bir vecîbedir. Hadis, nafâkanın maddeten ve manen temiz olması gereğini nazara vermektedir.
ÇOCUĞUN =>SÜT EMME HAKKI.:
Kur’ÂN-ı Kerim, çocukların gelişmesinde mühim bir safha olan süt devresine iki ayrı âyette yer verir ve annelerin yavrularını tam iki yıl emzirmelerini irşad eder (mealen).:
“Anneler, çocuklarını emzirmeyi tamamlamak isteyen babalar için tam iki yıl emzirirler.”
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ لاَ تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلاَّ وُسْعَهَا لاَ تُضَآرَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلاَ مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُواْ أَوْلاَدَكُمْ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Ve’l- vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah (radâate), ve ale’l- mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bi’l- ma’rûf (ma’rûfi), lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve ale’l- vârisi mislu zâlik (zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bi’l- ma’rûf (ma’rûfi), vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: (Boşandıktan sonra bebekleri konusunda) Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği ve giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. (Böylece) Anne çocuğu yüzünden, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu nedeniyle zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi (ücretlerini) örfe uygun olarak ödedikten sonra (yine) size bir sorumluluk yoktur. ALLAH’tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bilin ki, ALLAH yaptıklarınızı Görendir.” (Bakara 2/233)
Anne, emzirmek istediği takdirde baba çocuğu bir başka kadına veremez, emzirmek istemediği takdirde bir süt anne bulması, âyetin devamında ifâde edilir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın, iki yılı dolmadan ölen Oğlu İbrahîm aleyhisselâm için.: “O’nun cennette bir Süt Annesi var, geri kalan sütünü emzirecek (iki yıla) tamamlayacak.”
(Müslim, Fezâil 63; İbnu Mâce, Cenâiz 27,1512. h.)
Buyurmuş olması, çocuğun süt emme hadisesinin bir hak derecesinde ehemmiyet taşıdığını gösterir..
ÇOCUĞUN =>ÖNCE ANNE OLMAK ÜZERE KADINLAR TARAFINDAN TERBİYE EDİLME HAKKI.:
İslâm’ın çocukla ilgili olarak getirdiği diğer bir hak, terbiyesinin annesi tarafından yapılma hakkıdır. Bunda temel sebep, annenin babaya ve diğer yakınlara nazaran daha şefkatli olmasıdır. Çocuk da ilk yaşlarında her şeyden önce sınırsız bir şefkate muhtaçtır ve bu fıtrîdir ve onun gelişmesinde ekmek ve sudan daha mühim olan bu ihtiyâcı ancak annesinin fıtrî olan şefkati karşılayabilir.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, Anne Şefkatinin, çocuk için, her çeşit maddî konfordan daha üstün olduğuna dair İslâm’ın görüşünü, bir ihtilafı çözme sadedinde Hz. Ömer’e sarfettiği şu cümlede ifâde eder.: “Ey Ömer!. Annesinin tükrüğü ona, senin yanındaki şekerden ve baldan daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Cevheretü’n-Neyyire 2,116.)
Çocuğun “İstiğna Yaşı” denen yeme, içme, giyinme -ve bir rivâyete göre istinca- gibi işelerini kendi kendine yapabilme çağına kadar Annesinin Terbiyesinde olması bir prensiptir. Boşanma hali gibi bir kısım ihtilaflarda, bu yaşa gelmemiş olan çocuk hep anneye verilir. Çocuğun terbiyesindeki bu ilk devreye “hidâne” denir ve hidâne hakkı İslâm hukuunda anneye aittir. Annenin yokluğu halinde, anne tarafı esas olmak üzere kadınlara aittir.456 456 (Bu mevzunun teferruatı var.
Hatta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, harpte esir alınmış olan kadınların, şâyet beraberlerinde çocukları varsa satış vs. sûretleriyle çocukların annelerinden ayrılmasını kesinlikle yasaklamıştır. (Hâkim, Müstedrek, 2,55; Tirmizî, Siyer17, 1566. h. 457 Hâkim, Müstedrek, 2,55; Tirmizî, Siyer17, 1566. h.)
Ebu Hanife ve Mâlik nezdinde satış hibe vs. her ne sûretle olursa olsun bu yaştaki çocuğu annesinden ayırmak haramdır. (Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 6,187.)
Diğer taraftan, Çocuğun Süt Emme Hakkının kâmil mânâda tahakkuku da anne tarafından terbiyesine bağlıdır. Çocuk süt emmelidir, ancak bu süt öncelikle anne sütü olmalıdır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bebek için annesinin sütünden daha hayırlı süt yoktur.” buyurmuşur.
(Müsned-ü Zeyd, s.481.)
Âlimler, süt emzirme vazifesinin annelere kazâen olmasa da diyâneten vecibe olduğuna hükmetmişlerdir.: “Kadın çocuğunu emzirmeye normalde icbar edilmezse de başka sütannesi bulunmadığı veya çocuk başkasını emmediği durumlarda icbar edilir.” derler. (Kâsânî, a.g.e.4,40; Estrûşenî, a.g.e.1,77.)
ÇOCUĞUN =>ÂİLE İÇİNDE BAKILMA HAKKI.:
Annesi tarafından terbiye edilme hakkı, tâbii olarak çocuğun ÂİLE içerisinde terbiye edilmesini de ifâde eder. Ancak bu durum normal hallerde böyledir. Halbuki, annesi olmayan veya bakma hakkına sahip annesi veya kadın yakını bulunmayan yetimler veya hiçbir nesebî yakını olmayan buluntu çocuklar vardır. Kur’ÂN-ı Kerîm, bu durumdaki çocukların da imkân nispetinde ÂİLE ortamında himâye edilmesini irşad buyurur (mealen).:
“Sana yetimleri sorarlar, da ki: “Onların işlerini 181 İslam’a Göre Çocuğun Hakları düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir..”
فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Fîd dunyâ ve’l- âhirah (âhirati) ve yes’elûneke ani’l- yetâmâ kul ıslâhun lehum hayr (hayrun) ve in tuhâlitûhum fe ıhvânukum vallâhu ya’lemu’l- mufside mine’l- muslih (muslihi) ve lev şâallâhu le a’netekum innallâhe azîzun hakîm (hakîmun).: Hem dünya, hem âhiret (konusunda dikkatli hareket etmeniz, infakta da dengeyi gözetmeniz gerekir). Ve Sana yetimleri sorarlar. De ki.: "Onları ıslah etmek (ve topluma yararlı hale getirmek) hayırlı (bir görevdir). Eğer onları aranıza katarsanız (bu güzeldir ve şefkatli hareket edilmelidir), artık onlar sizin kardeşlerinizdir. ALLAH bozgunculuk (fesat) çıkaranı ıslah ediciden (ayırt edip) bilir. Eğer ALLAH dileseydi size de zorluk çıkarıp (aciz ve çaresiz bırakabilirdi). Şüphesiz ALLAH Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet Sâhibidir." (220)
İslâm’ın Hakkıyla hayata intikal ettiği devrelerde Yetimhânelerin, Dârulacezelerin bulunmayışı, oralara düşecek, sahipsizlerin yokluğundandır: Dindar İslâm cemiyeti, yetimlerini ÂİLElerde yetiştirmekte yaşlılarını ÂİLE sînesinde barındırmaktadır.
ÇOCUĞUN =>YERİNİN GÜZEL OLMASI HAKKI.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çocuğun babası üzerindeki haklarını sayarken.: “Hakku’l-veled alâ vâlidihi.. ve yuhsine mevdi’ahu” buyururak, “yerinin güzel kılınması”nı zikreder. (Suyutî, el-Fethu’l-Kebîr 2,74.)
Yerinin güzel olmasından murad âlimlere göre ikidir.:
Annenin temiz asıllı ve dindar olması,
Çocuğun yetiştiği yerin Kur’ÂN ve ilim öğrenme imkânı sağlayacak şartları haiz olması.(Münâvî, a.g.e. 3,394)
Evlenme sırasında, kadın seçerken, Kur’ÂN-ı Kerîm de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Müslümanların dikkatini çeker. Âyet-i Kerîme’de evlenilecek eşin mutlaka Mü’min olmasına dikkat çekilir: Mü’min, köle bile olsa, hoşumuza gidecek hür kâfirden daha hayırlı olacağı belirtilir.:
وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Ve lâ tenkihû’l- muşrikâti hattâ yu’minn (yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihû’l- muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ile’n- nâr (nâri), vallâhu yed’û ile’l- cenneti ve’l- magfireti bi iznih (iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî lin nâsi leallehum yetezekkerûn (yetezekkerûne).: Müşrik kadınları, imân edinceye kadar nikâhlamayın; imân eden bir cariye (cahiliye toplumunda fakir ve hakir görülen kızlar ve kadınlar; güzelliği ve zenginliği), hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; imân eden bir köle, (düşük statüde görülen kesimden mü’min ve müstakim kimse; varlığı ve yakışıklılığı) hoşunuza gitse bile müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, (şirk ve şekavet ehli odaklar sizi) ateşe çağırırlar, ALLAH ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O (ALLAH), insanlara âyetlerini (böyle) açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.” (Bakara 2/221)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadın seçiminde insanların “güzellik, zenginlik, asalet” gibi şartları aradıklarını, ancak asıl aranması gereken şartın “dindârlık” olduğunu belirtir. (Müslim, Rada’ 53; Tirmizî, Nikah 4,1086. h; Nesâî, Nikah 10. 468 Müslim, Rada’ 53; Tirmizî, Nikah 4,1086. h; Nesâî, Nikah 10.)
Enes radıyallâhu anhu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı." buyurdu. (Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, (7, 61))
Ebû Hüreyre radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindârlığı. Sen (diğerlerini geç), dindâr olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin!.” buyurdu.
(Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6.)
Bir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çöplükte yetişen kırmızı gülden sakının” buyurunca,
Ashab-ı Güzin.: “Bu da nedir?” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kötü muhitte yetişen güzel kadın” cevabını verir.
(Aliyyü’l-Kâri, Aynu’l-İlm 1,234.)
Hz. Ömer’den yapılan bir rivâyet, bu yasaklamanın sebebini açıklar.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çünkü o, kendi aslına benzeyeni doğurur.” buyurdu.
(Aliyyü’l-Kâri, Aynu’l-İlm 1,234.)
Nûh aleyhisselâm da, Kur’ÂN-ı Kerîm de.: “Kâfirlerin ancak kâfirler doğuracağını” buyurur.:
إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
“İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ (keffâre).: Çünkü Sen onları (kendi hallerine) bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptıracaklar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (ahlâksız facirden) ve azgın kâfirden başkasını doğurmayacaklardır. (Çocuklarını da facir ve kâfir olarak yetiştirip bozacaklardır.)” (Nûh 71/27)
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞUN =>GÜZEL İSİM KOYULMASI/TESMİYE HAKKI.:
ALLAHu zü’L-CELÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmde varlıkların birer sembolü demek olan İSİMLeRi öğretmiştir.;
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
“Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne). Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente’l- alîmu’l- hakîm (hakîmu). Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem eku’l- lekum innî a’lemu gaybe’s- semâvâti ve’l- ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn (tektumûne).: (Bunun arkasından ALLAH celle celâlihu) âdem aleyhisselâm’e İSİMLerin tümünü talim etti. (Varlıkların ne olduklarını, nasıl yaratıldıklarını, nasıl kullanılacaklarını, hepsinin yararlı ve şifalı yanlarını ona öğretti.) Sonra onları meleklere sorup.: "(Haydi bakalım, şayet teklifinizde haklı olup yanılmıyorsanız ve) Eğer doğru söylüyorsanız şunların İSİMLerini (bütün varlıkların gayelerini ve görevlerini) Bana haber verin (de görelim)!" diye emretti.
(Melekler ise mahcup olarak.: “Yâ RABBî) SENİ her türlü yanlışlıktan ve noksanlıktan tenzih ve tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz, SEN her şeyi hakkıyla Bilensin, Hüküm ve Hikmet sâhibisin" demişler (ve özür dilemişlerdi).
(Ardından Cenâb-ı HAKk, insanın üstünlüğünü meleklere fiilen göstermek üzere) "Ey Âdem, (haydi) bunları (tüm varlıkları) onlara İSİMLeriyle haber ver!" dedi. O da, (bütün) bunları onlara İSİMLeriyle (mahiyet ve marifetleriyle) haber verince de (ALLAH) buyurdu ki.: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten (tümüyle ancak) BEN bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da BEN bilirim." (Bakara 2/31-33)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn (minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bi’l- elkâb (elkâbi), bi’se’l- ismu’l- fusûku ba’de’l- îmân (îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humu’z- zâlimûn (zâlimûne).: Ey imân edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi “olmadık-kötü lakaplarla” çağırıp (rencide etmeyin). İmândan sonra (böylesi) fasıklık (câhiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) İSİMdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zâlim olanların ta kendileridir.” (Hucurât 49/11)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın hadislerinde “HAKk” kelimesiyle açıkça ifâde edilen haklardan biri, çocuğun İSMİnin güzel olmasıdır..
عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ j :
« إِنَّكُمْ تُدْعَوْنَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِأَسْمَائِكُمْ وَأَسْمَاءِ اٰبَائِكُمْ فَأَحْسِنُوا أَسْمَاءَكُمْ »
Ebû’d-Derdâ radıyallâhu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz Kıyâmet Günü İSİMLerinizle ve Babalarınızın İSİMLeriyle çağrılacaksınız. Öyleyse Güzel İSİMLer koyun.” buyurmuştur.
(D4948 Ebû Dâvûd, Edeb, 61; İbn Hanbel, V, 194)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “HAKku’l-Veled alâ vâlidihi en yuhsine İSMehu..: Çocuğun Babası üzerinde, kendisine Güzel İSİM koyması hakkı vardır.” buyurmuştur.
(Münavî, Feyzu’l-Kadir, 3,394.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evlâdın baba üzerindeki hakları, güzel bir İSİM ile İSİMlendirip ve İslâm âdâbı ile kendilerini eğitmek ve yetiştirmektir.” buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzu’l-Kadir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ Dünyaya gelen her çocuk akikası ile ipoteklidir, yedinci gününde adak verilir, saçı kesilir ve İSİM konulur.” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/12; Ebû Dâvud, Sünen, (No: 2828); en-Nesâî, Sünen, 7/166; İbn Mâce, Sünen, (No: 3165); el-Hâkim, el-Müstedrek, 4/237; ez-Zehebî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir.; el-Elbânî, es-Sahîhu’l-câmi’, No: 4541). Bu hadisi Semüre (b. Cündüb) rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu gece bir oğlum doğdu; ona atam İbrahim’in İSMini verdim.” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâil, 62.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH Katında en güzel İSİMler Abdullah ve Abdurrahman’dır.” buyurmuştur.
(Sahîhu Müslim, (No: 2132), Bu hadisi İbn Ömer rivâyet etmiştir.; Buhârî, Edeb, 105-106; Müslim, Âdab, 2; İbn Mâce, Edeb, 2; Tirmizî, Edeb, 64; İbn Hanbel, II, 24, 128.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eğer sağ kalırsam, Rebah, Nefih, Eflah ve Yaser İSİMlerini yasaklarım.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sünen, (No: 2835); İbn Mâce, Sünen, (No: 3729); el-Hâkim, el-Müstedrek, 4/274; el_Hakim, bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Ez-Zehebî ve diğer hadis âlimleri onun bu görüşünü uygun görmüşler. el-Elbânî, es-Sahîhu’l-câmi’, No: 5054). Bu hadisi İbn Ömer rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu dört İSMi yasaklamıştır; Eflah, Yesâr, Nâfi’, ve Rebâh.”
(Sahîhu Müslim, (No: 2136), Bu hadisi Semüre rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Melikulemlâk.. Kıyamet Gününde en kötü adam odur ki kendisine bu İSİM verilmiştir, çünkü ALLAH’tan başka (gerçek) Mâlik yoktur).” buyurmuştur.
(Sahîhu Buhârî, (No: 6205, 6206); Sahîhu Müslim, (No: 2143) Bu hadisi, Ebû Hüreyre rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adımı İSİM olarak kullanın ancak Künyemi kullanmayın.” buyurmuştur.
(Sahîhu Buhârî, (No: 2120, 2121, 3537); Sahîhu Müslim, (No: 2131) Bu hadisi, Ebû Hüreyre rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, MuhaMMed ve Künyesini/Ebu’l-Kâsım’ı birlikte koymayı yasaklamıştır. ( MuhaMMed Ebu’l Kasım gibi )..
(Tirmizî, Sünen, (No: 2841), Tirmizî bu hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir. Sahîhu’t-Tirmizî, (No: 2277). Bu hadisi Ebu Hüreyre rivâyet etmiştir.)
Hatta en iyisi “Ebu’l-Kâsım” künyesini kullanmaktan sakınmaktır.
Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adımı çocuklarınıza İSİM olarak koyunuz. Ancak Künyemi koymayınız. Şüphesiz ki ben dağıtıcıyım, aranızdaki taksimatı ben yaparım.” buyurmuştur.
(Sahîhu Buhârî, (No: 6196); Sahîhu Müslim, (No: 2133) Bu hadis, Câbir’den rivâyet edilmiştir.)
Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yanına gelen bir kişinin İSMİ kötü bir İSİM olduğu zaman, onu beğenmeyip değiştirir ve güzel bir İSMe çevirirdi..
(Bu hadisi, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:4641) rivâyet etmiştir. Bu hadisi İbnu Mende, ‘Utbe b. ‘Abd’den rivâyet etmiştir.)
Aynı şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çirkin bir İSMi duyduğunda, onu daha güzel bir İİSİMle değiştirirdi..
(Bu hadisi, İbnu Sa’d, ‘Urve’den “Mürsel” hadis olarak rivâyet etmiştir. Ayrıca bu hadisi, el-Elbânî, Sahîhu’l-câmi’, (No:4743) de rivâyet etmiştir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ‘Âsiye’nin İSMİni, “Sen güzelsin” diyerek Cemile’ye, çevirmiştir. Aynı şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Berre’nin İSMini değiştirmiştir. Ve Ona Zeyneb İSMini vermiştir..
(Sahîhu Müslim, (No: 2139) Bu hadis, İbn Ömer’den rivâyet edilmiştir. [13] – Sahîhu Müslim, (No:2142); Bu hadis, Zeyneb bintu Ebî Seleme’den rivâyet edilmiştir.)
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞUN =>HİTAN (SüNNet OLma) HAKKI.:
İslâm Dini, Hz. İbrahîm aleyhisselâm’le başladığı belirtilen.. (Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 4,(2,922);
Sünnet olma hadisesini teşri ve tâmim etmiştir. (Buhârî, Enbiyâ 9, Fethu’l-Bârî 7,199. 474 Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 4,(2,922); Buhârî, Enbiyâ 9, Fethu’l-Bârî 7,199.)
Ve bunu bazı müelliflerimiz çocuğun mendub hakları meyanında zikretmiştir. (Ahmed Münib, a.g.e. s.16.)
Çocuk doğumunun ilk haftası içerisinde başlamak üzere baliğ olmazdan önce sünnet edilmelidir. Bu, dinî bir farz değilse de bütün Müslümanların uyduğu bir şiâr, bir alâmet vasfını alacak derecede müesseseleştirilmiş, kesinlik kazanmıştır..
ÇOCUĞUN =>TEMYİZ YAŞINDAN ÖNCE DÖVÜLMEME HAKKI.:
İslâm, Çocuk Terbiyesinde dayağı reddetmez, ancak temyiz yaşından sonra, te’dibin gâyesi, suçun çeşidi ve çocuğun yaşına tâbi olarak, vurma sayısı, vurulacak yer, vurma vasıtası, vuracak kimse gibi bir kısım sıkı kayıdlarla dövmeye izin verir.
Âlemlere Rahmet olan Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimiz, küçüklükte çocuğun ağlamalarının anne ve babası için ALLAH Katında (ebeveynlerine) zikir ve istiğfâr yerine geçtiğini belirtip mezkûr ağlamaları sebebiyle onlara öfkelenmemesi gerektiğini teşrî buyurarak çocuklar hakkında mühim bir rahmete vesile olmuştur.
Nitekim, İslâm Âlimleri.: “Altı yaşından önce çocuklar söz vs. ile ta’dib edilir, dayakla te’dibleri uygun olmaz!” şeklindeki hükümlerinde.: “Çocuğun ağlaması ilk ayda ALLAH’tan başka İlâh olmadığına şehâdettir, dördüncü ayın sonuna kadar ALLAH’a tevekkül, sekizinci ayın sonuna kadar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e salât, ikinci sene sonuna kadar anne ve babası için istiğfardır.” (Aliyyü’l-Kâri, Şerhu Ayni’l-İlm l,245.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Henüz tıfl olan (yani temyize ulaşmayan) çocuklarınızı dövmeyin. Zirâ onların ağlamaları şeytan sebebiyledir....” buyurmuştur.
(Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 2,286/b.)
Abdullah İbn-i Ömer radiyallahu anhuma’den rivâyet edildiğine göre.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TEALÂ (Kur’ÂN-ı Kerîm’de) bâzı kullarını “Ebrâr” diye isimlendirmiştir. Çünkü onlar hem baba ve annelerine hem de çocuklarına iyilik ve ihsânda bulunmuşlardır. Anne-babanın senin üzerinde hakları olduğu gibi, aynı şekilde çocuğunun da senin üzerinde hakkı vardır.” buyurmuştur.
(Heysemî, VIII, 268)
Abdullâh bin Âmir radıyallâhu anhu anlatıyor.:”Birgün annem beni çağırdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de evimizde bulunuyordu.
Annem.: “Gel de sana bir şey vereyim!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ona ne vermeyi düşünmüştün?” diye sorunca,
Annem.: “Ona bir hurma vermek istemiştim.” cevâbını verdi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bil ki, eğer ona bir şey vermeseydin, sana bir yalan günâhı yazılırdı.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Ahmed, III, 447)
Enes b. Mâlik radiyallahu anhu anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun.: “Öf!.” bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı.: “Niçin böyle yaptın?” ya da.: “Şöyle yapsaydın ya!” diye azarlamadı.”
(Müslim, Fedâil, 51)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herhangi bir zî-rûha (rûh ve hayat sâhihine) kim işkence yapar, sonra da tövbe etmeden ölürse, kıyamet günü, ALLAH da ona işkence yapar.” buyurmuştur.
(Müsned-i Ahmed, II, 92)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
(Hâkim, El-Müstedrek, I/62)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şefkatli olmayana merhamet edilmez.” buyurmuştur.
(Buharî, Edeb 18)
Beyhakî ise dayakla ilgili hadislerin mensuh olduğunu onlarla hükmedilemeyeceğini, zirâ onların İmâm Ali kerremallahu vechehu'dan rivâyet edilen sahih şu hadisle neshedildiğini belirtir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kalem/sorumluluk, üç kimseden kaldırılmıştır. Küçük bülûğa erinceye kadar, uyuyan uyanıncaya kadar... Hasta/mecnun, kendisine gelinceye kadar...” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/116)
Bir kısım âlimler, bu çeşit rivâyetleri değerlendirerek, çocukları altı yaşından (yani temyizden) önce dövmenin caiz olmadığına hükmetmişlerdir. (Aliyyü’l-Kârî, Şerhu Ayni’l-ilm 1,418-19.)
ÇOCUĞUN =>VELÂYET HAKKI.:
İslâm’da her çocuğun, “terbiye, nefis ve mal”ından sorumlu bir veliye sahip olma hakkı vardır. Bunlara fıkıh kitaplarında “Velâyetü’t-Terbiye”, “Velâyetu’n-Nefs” ve “Velâyetü’l- Mal” denir. Normal hallerde bunları garantileyecek veli babadır. Babanın yokluğu durumunda dededir, dede de yoksa vasîdir, annesidir; bunlar da yoksa veraset hakkına göre bir yakınıdır..
Hiçbir yakını bulunmayan çocuğun Velîsi Devlettir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “es-Sultânu veliyyu men lâ veliyye lehu.: Sultan (devlet sorumlusu) velîsi olmayanın velîsidir.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Nikah 19; Tirmizî, Nikah15; İbnu Mâce, Nikah 15.)
- çilekeş
- Aktif Üye
- Mesajlar: 171
- Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34
Re: RASÛLULLAH sav’de ÇOCUK HAKLARı
ÇOCUĞUN =>YAZI ÖĞRENME HAKKI.:
Hadislerde sarîh olarak zikri geçen haklardan biri kitâbettir, yani “okuma ve yazma”dır.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “HAKku’l-veled alâ vâlidihi ... en yu’allimehu’l-kitâbete.: Çocuğun baba üzerindeki haklarından biri kitâbet öğretmesidir” buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 3,394.)
Baba üzerindeki bu vecîbe aslî vecibelerden biri olmalıdır. Çünkü, “Oku!” Emriyle başlayan, bilenlerle bilmeyenler arasında tefrik yapıp bilenleri üstün tutan, “İlim öğrenmeyi her Müslümana kaçınılmaz bir farz” kılan İslâm indinde, ilmin anahtarı durumunda olan “Yazı”nın öğretilmesi öncelikli bir ehemmiyet taşımalıdır. Resûlullah’ın hicreti müteakip “Suffa Mektebi”ni açıp, buraya yazı Muallimi tâyin etmesi, Müslümanlar arasında okur-yazar sayısının artması, çocuklara okuma-yazma öğretilmesi için aldığı pek ciddî tedbirler, onun bu meseleye verdiği ehemmiyeti gösterir.
ÇOCUĞUN =>KUR’ÂN ÖĞRENME HAKKI.:
Çocuğun haklarını sayan hadisin Ebu Râfi’den (radiyâllahu anh) gelen vechinde diğerleri meyanında “el-Kitab/Kur'ÂN-ı Kerîm”ı öğretmesi de zikredilir. Bu kelime hat (yazı) mânâsına da gelir. Ancak el Kitab’tan Kur’ÂN da anlaşılır. Ayrıca bu rivâyeti nakleden Ebu Nuaym el-İsfehânî, Osman İbnu Abdirrahman’ın, “Aziz ve Celil olan ALLAH’ın kitabı” açıklamasını kaydeder. (İsfehânî, Hilye 1,184.)
ÇOCUĞUN =>NAMAZ ÖĞRENME HAKKI.:
Yukarıdaki hadisin Deylemî’de Ebu Hureyre’den gelen vechinde kitab yerine “salât” kelimesi yer alır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “HAKku’l-veled alâ vâlidihi ...en yu’allimehu’s-salâte izâ akale.: Çocuğun baba üzerindeki haklarından biri aklı erince ona namaz öğretmesidir.” buyurmuştur.
(Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 3,394.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem başka hadislerinde çocuk temyiz yaşına (5-6 yaşına) erince namazın emredilmesini, 10 (veya 13) yaşında da mecbur edilmesini emreder.. (Tirmizî, Salat 299 (207.h.); Müstedrek 1,197, 201.)
Kur’ÂN-ı Kerim de, ÂİLEye namazın emredilmesini ve bu meselede fütûra düşmeden ısrar edilmesini emir buyurur: “Ehline namazı emret. Kendin de ona sabır ile devâm et...”
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
“Ve’mur ehleke bi’s- salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ (rızkan), nahnu nerzukuk (nerzukuke), vel âkıbetu li’t- takvâ.: Ve ehline (ailene ve etrafındakilere) namazı emret ve onun üzerinde (namazda) sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, Biz rızıklandırırız. Âkibet (en güzel sonuç) takvâ sâhiblerinindir.” (Tâ-Hâ 20/132)
Dinin Direği olarak tavsif edilen namaz gibi ana umdeye çocuğun küçükken alıştırılması onun en tâbii, en önde gelen bir HAKkı olmalıdır. (Suyûtî,el-Câmi’u’s-Sağîr 2,204.)
Çünkü ebedî hayatı bu alışkanlığa bağlıdır. ÂİLEden sorumlu olan babanın, âyette haber verilen hüsranı, büyük ölçüde namaz meselesindeki ihmal ve gevşekliğinden ileri gelecektir, Kur’ÂN’dan bu anlaşılmaktadır..
ÇOCUĞUN =>SANAT ( = Zanaat: Meslek) ÖĞRENME HAKKI.:
İslâm’ın çocukla ilgili olarak açık ifâdelerle yer verdiği bir hak da onun buluğdan önce bir meslek öğrenme HAKkıdır. Bu hak, gerçi namaz ve yazı haklarında olduğu üzere, temel eğitim HAKkı içinde dahildir. Ancak günümüz temel eğitim telakkisinde -en azından yurdumuzda- bu husus yeterince açık olmadığı ve tatbikatta da yer almadığı için biz bu hususu da müstakil bir başlık ile ayrı bir hak olarak tebârüz ettirmeyi gerekli görüyoruz. Meslek öğretmenin vâcib bir vazife olması hususu, sadece ulemanın Farz-ı Ayn İlimler meselesine getirdiği yorumla ulaşılan bir netice değil, bizzât Kur’ÂN-ı Kerîm’in Nassına dayanan bir sarahattir.
Zirâ, Kur’ÂN-ı Kerîm, çocukların, buluğdan önce meslekî formasyonlarının ciddiyetle takip edilmelerini yetimlerle ilgili bir âyette irşad buyurmuştur: “Yetimleri evlenme çağına gelene kadar deneyin, onlarda rüşd (olgunlaşma) görürseniz, mallarını kendilerine verin”
وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
“Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh (nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bi’l- ma’rûf (ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ (hasîben).: Ve yetimleri nikâh çağına gelinceye kadar deneyin. Bundan sonra eğer kendilerinde bir rüşd (yeterlilik) hissederseniz, o takDirde mallarını onlara teslim edin. Ve büyürler (geri alırlar) diye, onları (malları) israf etmeyin ve acele ile yemeyin. Ve (vâsi) zengin bir kimse ise, o takDirde iffetli olsun (yetimlerin mallarını yemekten kaçınsın). Ve (vâsi) fÂkir bir kimse ise, o takDirde örfe uygun olarak yesin. NihÂyet onlara mallarını geri vereceğiniz zaman, onlara karşı şâhid tutun. Hesab görücü olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/6)
Âyette geçen “ibtila” ve “deneme”den maksad, âlimlere göre, “çocukların, kendi işlerini kendilerinin yürütüp yürütemeyeceğini kontrol ve murakabedir.” (Bak. Elmalılı, a.g.e. 2,1992-93; İbnu’l-Arabî Ahkâmu’l-Kur’ÂN 1,320.)
Bu, bir bakıma, kendi işini kendi görmesi için verilen terbiye (ve meslekî) formasyonun hedefine ne derecede ulaştığının kontrolüdür. İlaveten kaydetmek isteriz: Terbiye ve hak bahislerinde “yetim”le yetim olmayan çocuk arasında fark yoktur. Kur’ÂN-ı Kerîm, çocuklarla ilgili bir kısım meseleleri “yetimler”le ilgili olarak mevzubahis etmiştir.
ÇOCUĞUN =>YÜZME ÖĞRENME HAKKI.:
Çocuğa öğretilmesi gereken “Hak”lardan biri, bazı hadislerde “yüzme”dir. Bir kısım Müslümanlar, yüzme bilmenin kişiyi, boğulmaktan kurtaracak hayatî bilgiler arasında telakkî etmiş, hatta “yazı bilmek”ten üstün görmüştür. “... Çünkü, derler, insan kendi nâmına yazacak birini her zaman bulabilir, fakat tehlike ânında kendileri yerine yüzecek birini bulamaz.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 4,327.)
Esasen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hadislerinde bu da “hak” olarak zikredilmiştir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğun babası üzerindeki HAKkı, ona yazı, yüzme, atma öğretmesi sadece temiz olanlarla rızıklandırmasıdır.”
ÇOCUĞUN =>ATICILIK ÖĞRENME HAKKI.:
Çocuğun hakları meyanında, görüldüğü üzere bazı rivâyetlerde atıcılık’ın da zikri geçmektedir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “HAKku’l-veled alâ vâlidihi en yu’allimehu ... er-rimâyete.: Çocuğun babası üzerindaki haklarından biri de atıcılık öğretmektir.” buyurmuştur.
(Suyutî, el-Câmi’s-Sağîr 2,74.)
Atıcılık, Aleyhissalatu vesselam Döneminde ok atmadan ibaret ise de günümüzde askerî formasyonda öğretilen atmanın bütün nevlerini anlayıp, günün şartlarında en azından müdafa-i nefs’te baş vurulacak her çeşit atmaların kasd edildiği kiyâs ile söylenebilir. Şu halde Müslüman çocuğun kâmil mânâdaki bir formasyonu düşünülecek olursa, talim müfredatında, günün mütedâvil sivil silahlarının tanıtılması ve kullanımının öğretilmesi de yer alacaktır.
ÇOCUĞUN =>OYUN OYNAMA HAKKI.:
Çocuğun oyun meselesi Kur’ÂN-ı Kerim’de zımnen geçen bir husustur, sarîh değildir: Hz. Yakub’dan evladları, kardeşleri Yûsuf aleyhisselamı oynamak üzere isterler, o da izin verir.
أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
“Ersilhu ma anâ gaden yerta’ ve yel’ab ve innâ lehu lehâfizûn(lehâfizûne).: "Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup gözetiriz." (Yûsuf 12/12)
Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Men lehü sabiyyun festesbâ lehü.: Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın” buyurmuştur.
(Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, 2,136/b; İbnu Hamza el-Hüseynî, Esbâbu Vürûdi’l-Hadis 2,63.)
Hadisinde ifâde edilen, çocuğun seviyesine inme emrinde görüleceği üzere, İslâm Dini çocuğun fıtrî olan oyun ve oyuncak ihtiyâcını gözardı etmemiştir. Bu meseleye müteallik pek çok Nebevî Beyanat ve fiilî tatbikat hadis kitaplarında gelmiştir.
Söz gelimi, heykel bütün çeşitleriyle haram edildiği halde, çocukların bebeklerle oynamaları, Resûlullah’tan beri câiz ve meşru addedilmiş, bunlarla oynamakta terbiyevî açıdan bir takım faydalar kabul edilmiş.: “Kız çocularının ev işlerine ve bebeklerle ilgili işlere küçüklüklerinden itibâren alıştırılmaları için” gerekli de görülmüştür. (Nevevî, Şerhu Müslim 15,204; İbnu Hacer, Fethu’l-Bâri 13,143; Aynî, Umdetü’l-Kârî 22,170; Sindî, Hâşiye Alâ İbni Mâce 1,611.)
ÇOCUĞUN =>EVLENDİRİLME HAKKI.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, buluğa eren gencin vakit geçirilmeden evlendirilmesini de “prensip olarak”, baba üzerine bir vazife, çocuk için de bir hak kılmıştır. Ebu Hureye’den (radiyâllahu anh) gelen bir rivâyette, diğer bir kısım haklar meyanında bunun zikredildiğini de görürüz.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “HAKku’l-veled alâ vâlidihi ... en yüzevvicehu izâ edreke.: Çocuğun baba baba üzerindeki bir HAKkı buluğa erince onu evlendirmesidir.” buyurmuştur.
(Suyûtî, el-Câmi’u’s-Sağîr 2,74.)
Bir başka hadiste, vaktinde evlendirilmez de, gencin günah işlemesine meydan verilirse, bundan baba sorumlu tutulmaktadır.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kimin bir çocuğu olursa ismini ve edebini güzel yapsın. Buluğa erince de evlendirsin. Çocuk buluğa erdiği halde evlendirmez, o da bir günah işlerse, bunun günahı baba üzerinedir.” buyurmuştur.
(Tebrizî, Mişkâtu’l-Mesâbîh 2,170; Beyhakî, Şu’abu’l-İmân 6,402 (Bu hususta, biri Hz. Ömer’den, diğeri Hz. Enes’ten olmak üzere iki ayrı rivâyet mevcuttur))
Bir diğer hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Tevrat’tan naklen.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kimin kızı on iki yaşına ulaşınca onu evlendirmezse, o da bir günah işlerse, bu günah babayadır.” buyurmuştur.
(Tebrizî, Mişkât 2,170; Suyûtî, bu hadis çin biri Hz. Enes, diğeri Hz. Ömer olmak üzere iki mahreç gösterir, hadisin zaafına dikkat çeker. Münâvî şerhte ziyâde açıklama kaydeder (Feyzu’l-Kadir 6,3)).
Buyurarak aynı meseleyi te’yid eder.
ÇOCUĞUN =>DİĞER BAZI HAKKLaRI.:
Hukuku’l-Veled Müellifi Ahmed Münib, yeni doğan çocuğa yapılması hususunda sünnette gelen bâzı âdâbı da çocuğun mendub hakları başlığı altında zikreder. Bunlardan biri, doğduğu zaman, ağızda yumuşatılan hurma -veya tatlı bir şeyle- damağının ovulması (tahnîk), bir diğeri de sağ kulağına ezan, sol kulağına da kâmet okunmasıdır. (Ahmed Münib, Hukûk-u Veled, İstanbul, s.21-24.)
Keza Anne ve Babanın çocuğunu sevmesi, öpmesi, ikramda bulunması; ona yapamayacağı, itaat etmeyeceği, itirâz edeceği emirlerde bulunmaması; beddua etmemesi, hayır duada bulunması da var. Bu hususlarda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den gelen hadislerden bazı örnekler de kaydeder.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuklara muhabbet, ateşten korunmaya sebeptir. Onlara ikram sırattan geçmeye vesiledir. Onlarla birlikte yemek cehennemden kurtuluş beratıdır.” “Çocuklarınızı çokca öpün. Çünkü size her öpücük için cennette bir derece verilecektir.” (Son iki rivâyete, ulaşabildiğimiz kaynaklarda raslayamadı isek de, mâna bakımından bariz bir aykırılık olmaması sebebiyle, en azından bir kısım İslâm alimlerinin nokta-i nazarlarını göstermek için buraya almada bir beis görmedik.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Anne ve babanın, evladı hakkındaki duanın sür’at-i kabûlü, Peygamber’in ümmeti HAKkındaki serî’ü’l-icâbe olan DUÂsı gibidir.” buyurmuştur. (Suyutî, el-Câmi’u’s-Sağîr 3,525. Hadis zayıftır. Münâvi, hadise münker ve mevzu diyenleri de belirtir.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Çocuğunun, kendisine evlatlık vazifesini yerine getirmede ona yardımcı olan babaya Allah rahmetini bol kılsın.” buyurmuştur.
(Suyutî, el-Câmi’u’s-Sağîr 4,29.)
Hülâsa, İslâm Dinimiz, ta bidâyetten, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’’den beri çocuk meselesini büyükten ayrı olarak ele almıştır. İslâm’ın, çocuğu büyükten farklı telakki etmesi ve bir kısım meselelerini müstakilen ele alması, onun bu meseledeki birinci orijinalitesini teşkil eder. Bu husustaki teşriatın temel taşı Fahr-ı Kâinât aleyhisselâm’ın şu Hadisidir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Rufi’a’l-kalemu ani’s-sabiyyi hattâ yahtelime.: İhtilâm oluncaya kadar çocuktan kalem (mes’uliyet) kaldırılmıştır...” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Hudud 17, 4398-4403.hl.)
Bu anlayışa Batı, 19. asrın sonlarında kısmen gelebilmiştir. Katettiği büyük mesafeye rağmen, Batı’nın, hâlen, İslâm’a nazaran, çocuk meselesinde bazı ifrat ve tefritlerinin olduğu söylenebilir. İslâm’ın çocuğa tanıdığı bir kısım haklar vâcib, bir kısmı da mendubtur. Hayatının ve malının korunması, neseb, nafâka ve temel eğitim gibi zaruri olanlar vâcib, onun dışındakiler mendubtur. Dinin kâmil mânâda tatbik edilme endişe ve ve arzusu içinde olanlar için, tatbikatta, mendub olanlarla vâcib olanlar arasında tefrik düşünülemeyeceği kanaatindeyiz. Mendub olanlara aykırı tatbikat bidattir, bidat ise dinen merdudtur, ateşe götürür.
İslâm’ın yeniden, bütün Müesseseleriyle ihyasının gündeme geldiği zamanımızda, işe temelden başlamanın gereğine inanıyoruz. Bu da, öncelikle terbiyeye yönelik olan çocuk haklarının ortaya çıkarılıp, tatbikatının gerçekleştirilmesinden başlamakla olur. Bunun ihmal edilmesi, çocuk hukukunun ihlali yani HAKkını aramaktan aciz, affetmede yetkisiz olan çocuklar taifesine zulümdür. İslâm Hukukuna göre çocuğun hukukî ehliyeti yoktur. Dolayısiyle kendine ait haklardan vazgeçerek, kendi hakkını çiğneyenleri zâlimlikten kurtaramaz.
İslâm Hukukuna göre çocuğun Hukukî Ehliyeti yoktur. Dolayısiyle kendine ait haklardan vazgeçerek, kendi hakkını çiğneyenleri zâlimlikten kurtaramaz.
وَقَالَ مُوسَى رَبِّي أَعْلَمُ بِمَن جَاء بِالْهُدَى مِنْ عِندِهِ وَمَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
“Ve kâle mûsâ rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî ve men tekûnu lehu âkıbetu’d- dâr (dârı), innehu lâ yuflihu’z- zâlimûn (zâlimûne).: Mûsâ şöyle dedi.: “RABBim, kendi katından kimin hidâyet (hakka rehberlik) getirdiğini ve hayırlı âkıbetin kime nâsib olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki, zâlimler iflâh olmazlar!.” (Kasas 28/37)
وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
“Ve râvedethulletî huve fî beytihâ an nefsihî ve ğallekati’l- ebvâbe ve kâlet heyte lek (leke), kâle ma âzallâhi innehu rabbî ahsene mesvây mesvâye), innehu lâ yuflihu’z- zâlimûn (zâlimûne).: (Yûsuf'un) evinde kaldığı kadın, ondan murat almak istedi. Kapıları sımsıkı kapatıp.: “Hadi gel, senin için...” dedi. O (Yûsuf da) şöyle dedi: “ALLAH'a sığınırım. O benim RABBimdir. Benim yerleşme yerimi en güzel şekilde yaptı. Muhakkak ki; zâlimler felâha (kurtuluşa) ermezler!.” (Yûsuf 12/23)
Kur’ÂN-ı Kerim, zâlimlerin felâh bulmayacağını ifâde ettiğine göre524 çocuklarımızın terbiyesinde, İslâm’a dönerek zulmü terk edip, gerçek kurtuluşu ALLAH’ın Rızasında, İslâm’ın müşfik sinesinde aramamız gerekmektedir. Başkaca faaliyetlar, kurumaya yüz tutan ağacı, yaprağını yeşile boyayarak tedaviye çalışmaya benzer. Çocuk davasının asıl sahibi olan biz Müslümanlar bu meseleye gereken ehemmiyeti vermez, zaten insanlığın gündeminde olan çocuk hakları meselesine sahip çıkmaz, problemlerin çözümünü ele alıp kendi değerlerimiz çevresinde çareler getirmez, olup bitenlere hep seyirci kalırsak, sonunda yine biz zararlı çıkacağız. Zirâ, Batıcı çevreler, çocuk meselesini de, tıpkı kadın meselesinde yaptıkları gibi iyice sulandırıp çığrından çıkaracaklardır. Şimdiden, çocuk hakları deyince hep cici meselelerle uğraşıldığına, çocuklarımıza hep hoplamak, zıplamak, eğlenmek telkin edilerek havailiğe alıştırılıp şımartıldığına, çocuk hakları olarak, büyüklere.: “Çocuklara karışmamak, müdahale etmemek, onları hevâlarına göre davranmalarında serbest bırakmak” gibi aldatıcı, kof fikirler telkin edildiğinde, böylece yeni nesillerin başıboşluğa, kültürsüzlüğe itildiğine şahid olmaktayız. Gittikçe artan çocuk cinâyetlerinde onlara uygulanan bu sergende terbiyenin (!) rolü inkâr edilemez. İslâm’a göre, buluğa inzimâm eden rüşd hâliyle çocukluk sona ermekte, ona tanınan haklar bitmekte, onu hayatın mükellefiyetleri beklemektedir. Bu yaş ortalama 15’tir. Bütün ta’lim ve terbiye müesseselerinin, program ve müfredatını bu gayeye uygun olarak tanzim etmesi, 15 yaşına basan herkesin, tek başına hayata atılacak formasyonu vermesi gerekmektedir.
Hülâsa, İslâm, her çocuğa, iki maddede özetleyebileceğimiz haklar getirmiştir.:
1-) Ortalama 15 yaşında tek başına hayata atılabilecek formasyonu almak,
2-) Evlendirilmek..
Bunların gerçekleşmediği cemiyetlerde gadr var demektir.: Böyle cemiyetlerde çocuklar mağdur, ebeveynler gaddâr, sistem zâlimdir!.
ALLAH zâlimleri iflah etmez!.