KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Hz Ali Keremeallahu Veche İle ilgili konular
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Resim

HZ. ALİ’nin HADİS RİVÂYETİNDEKİ YERİ
(KÜTÜB-i SİTTE ÖZELİNDE)
kerremallahu vechehu..

Ramazan KUYUCU..

ELAZIĞ-2019 I T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI HADİS BİLİM DALI HZ. ALİ’NİN HADİS RİVÂYETİNDEKİ YERİ (KÜTÜB-İ SİTTE ÖZELİNDE).. YÜKSEK LİSANS TEZİ..

Resim aleyhumusselâm..

ÖZET..

Hz. Ali’nin Hadîs Rivâyetindeki Yeri (Kütüb-i Sitte Özelinde)
Yüksek Lisans Tezi
Ramazan KUYUCU..


T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Hadîs Bilim Dalı Elazığ-2018; Sayfa: VIII+264

Bu çalışmamızda, Kütüb-i Sitte özelinde, Hz. Ali’nin rivâyet ettiği hadîsler ve kendisinin söz ve uygulamaları incelenmiş, onun hadîs ve sünnetin naklindeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Hz. Ali, Hz. Peygamberin damadı, dostu, en yakını olarak bilinir. Bunların yanında Hz. Peygamberden gelen hadîslerin aktarılmasında en önemli sahabîlerden birisidir. Hadîs rivâyet etme noktasında muksirûn (çok hadîs rivâyet edenler) olmasa da, ondan gelen rivâyetler Fıkıh, Tefsir, Kelam, İslam Tarihi vb. bilim dallarında önemli konulara kaynaklık etmiştir. Hz. Ali’den merfû„ ve mevkûf birçok hadîs kaydedilmiştir. Biz çalışmamızda Hz. Ali’den Kütüb-i Sitte özelinde, tekrarsız 186, tekrarlarıyla beraber 574 rivâyeti değerlendirdik. Neticede tespit ettiğimiz rivâyetlerin tekrarlarıyla beraber 533 sahîh (tekrarsız 29), 87 hasen (tekrarsız 63), yine tekrarlarıyla beraber 103 zayıf (tekrarsız 71), 2’de mevzû’ rivâyet tespit ettik. Tespit ettiğimiz rivâyetlerin Kütüb-i Sitte’deki dağılımı şöyledir: Altı hadîs imamının tekrarsız rivâyetlerinin ayrı ayrı toplamı 333’tür. Buna göre Buhârî’de 67 (tekrarsız 26), Müslim’de 55 (tekrarsız 26), Ebû Dâvud’da 88 (tekrarsız 68), Tirmizî’de 131 (tekrarsız 96), Nesâî’de 110 (tekrarsız 33), İbn Mâce’de 96 (tekrarsız 84) rivâyet bulunmaktadır..


Resim

ÖNSÖZ.:

İslâmî ilimler içerisinde özel bir yeri olan Hadîs İlmi’nin diğer ilimlere kaynak teşkil etmesi, ona verilmesi gereken ihtimamı göstermektedir. Çünkü Hz. Peygamber’den işitilen (müşâfehe), görülen (müşahede) ve Hz. Ali’den mevkûfen nakledilen rivâyetler, Kur’an-ı Kerim’den sonra İslam’ın ikinci temel kaynağıdır. Bu yüzden hadîslerin, doğru, eksiksiz ve anlaşılır olarak tespit edilmesi gerekmektedir. Hz. Peygamberden aktarılan rivâyetleri doğru, eksiksiz ve anlaşılır bir şekilde tespit edebilmek için, bunları ilk duyan ve duydukları bütün hadîsleri öğrenme ve uygulama şerefini elde etmiş olan sahabîleri tanımak ve bu rivâyetleri hayatlarında nasıl uyguladıklarını tespit etmek, bizim de uygulamamız açısından önem arz etmektedir. Hz. Peygamber’in yakınında bulunan Sahabîler ve sahabîlerden sonra gelen Tâbiin ve Tebe-i tâbiinin hadîsleri rivâyet etme bakımından oldukça titiz bir gayret sarf ettikleri aşikârdır. İlk dönemlerde hafızalardan aktarılan hadîsler, yazıya geçinceye kadar, kimler tarafından rivâyet edildiği özellikle vurgulanmıştır. Hadîsleri ilk rivâyet edenler, Hz. Peygamber’in yaşayışına tanıklık eden ve onun mesajlarını bizzat işiten sahabîler olmuştur. Bu sahabîlerin bazıları hadîs rivâyetiyle meşgul olurken, bazıları da çeşitli sebeplerle meşgul olamamışlardır. Hadîs rivâyetiyle meşgul olan sahabîlerin de her birisinin meşguliyet derecelerinin farklı farklı olduğu malumdur. Bu durum onların farklı farklı sayılarda hadîs rivâyet etmelerinin bir anlamda gerekçesidir. Sonraki dönemde yapılan çalışmalarda hangi sahabenin kaç hadîs rivâyet ettiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu tespitlerle sahabîler, muksirûn (çok hadîs rivâyet edenler), mukıllûn (az rivâyet edenler) şeklinde ikiye ayrılmıştır. Yani bin ve üzeri hadîs rivâyet edenler ve binden aşağı hadîs rivâyet edenler şeklinde tanımlanmıştır. Hz. Ali ise binden daha az hadîs rivâyet ettiği için mukıllûn sahabîler arasında zikredilmektedir. Ancak binden az hadîs rivâyet etmesine rağmen, Hz. Ali’nin ismi hadîs kitaplarında çokça geçmektedir. İlk Müslümanlardan olan Hz. Ali, hayatını Hz. Peygamber’in yanında geçirmiş ve hayatı boyunca İslamiyete hizmet etmeye çalışmıştır. Onun bu özelliğinden dolayı Müslümanlar arasında farklı bir yeri olmuştur. Bu yüzden Hz. Ali’ye isnad edilen hadîsler, Fıkıh, Tefsir, Kelam, İslam Tarihi vb. bilim dallarında önemli konulara kaynaklık etmiştir. VII Hz. Ali’nin İslam dünyası açısından çok önemli bir yere sahip olmasından dolayı, ona isnad edilen rivâyetler kullanılırken çok titizlikle seçilmesi gerekmektedir. Çünkü hicrî birinci asırdan günümüze kadar Hz. Ali’ye dayandırılan birçok rivâyet vardır. Ancak bu rivâyetlerin bir kısmı ya kendisine ait sözler veya kendisi adına uydurulan sözlerdir. Bu yüzdendir ki, Hz. Ali’ye isnad edilen rivâyetlerin titizlikle incelenmesi ve doğru bir şekilde ortaya konması oldukça önemlidir. Bundan dolayıdır ki, Hz. Ali’nin rivâyet ettiği hadîslerin tespiti gayesiyle bir çalışma yapılmasının ilim dünyasına katkısı olacaktır. Bütün hadîs külliyatının incelenmesi böyle bir çalışmanın sınırlarını aşacaktır. Bu nedenle Kütüb-i Sitte ile sınırlandırılmıştır. Bu çalışmamızda, büyük hadîs küliyatı Kütüb-i Sitte’de bulunan, Hz. Ali’nin rivâyet ettiği hadîsleri bir araya getirmeye çalıştık. Araştırmamızda Concordance’dan yararlanarak Kütüb-i Sitte’nin Çağrı yayınları, İstanbul, II. bsk., 1992 baskısını kullandık. Araştırmamız bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Girişte araştırma konusunun önemi, kullanılan metot ve kaynaklar hakkında bilgi verdik. Birinci bölümde Hz. Ali’nin hayatı hakkında bilgi verdik. İkinci bölümde ise Hz. Ali’nin Kütüb-i Sitte’deki rivâyetlerini müteselsil olarak numaralandırıp, Türkçe tercümelerini (kaynak göstererek) yazdık. Sonra da tespit ettiğimiz rivâyetlerin tahricini yaptık. Tespit ettiğimiz rivâyetleri konularına göre sınıflandırdık. Sonunda ise rivâyetlerin genel bir değerlendirmesini yaparak, rivâyetlerin dağılımını ve sıhhat derecesini gösteren bir tablo yaptık. Çalışmamız genel değerlendirme ve sonuçla sona ermektedir..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

GİRİŞ.:

I. ARAŞTIRMA KONUSUNUN ÖNEMİ.:
İslâmî ilimler içerisinde özel bir yeri olan Hadîs İlmi’nin diğer ilimlere kaynak teşkil etmesi, ona verilmesi gereken önemi ziyadesiyle artırmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber’den işitilen (müşâfehe), görülen (müşahede) ve Hz. Ali’den mevkûfen nakledilen rivâyetler, sünnetin taşıyıcı metinleridir. Sünnet ise Kur’ÂN-ı Kerim’den sonra İslam’ın ikinci temel kaynağıdır. Bu kaynağı doğru, eksiksiz ve anlaşılır bir şekilde tespit edebilmek için, rivâyetleri ilk duyan ve duydukları bütün hadîsleri öğrenme ve uygulama şerefini elde etmiş olan sahabîleri tanımak, bu rivâyetleri hayatlarında nasıl uyguladıklarını ve sonraki nesillere nasıl aktardıklarını tespit etmek açısından elzemdir. Hz. Ali, ilk müslümanlar arasında, Hz. Peygambere akrabalık bakımından yakın, ilk üç halifenin danışmanlığını yapmış ve şûra heyetlerinde bulunmuş, Müslümanların dördüncü halifesidir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber’den rivâyet ettiği hadîslerin sonraki nesillere aktarılması bakımından çok önemlidir. Hz. Ali, Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında büyümüş, O’nun talim ve terbiyesinden geçmiş, hayatını Kur’ÂN ve sünnet üzerine şekillendirmiş bir şahsiyettir. Peygamberimiz zamanında önemli görevlerde bulunmuş, hicrette Hz. Peygamber’in yatağında yatmış, hicret etmiş, pek çok savaşa katılmış, kâtiplik yapmış bir insandır. İlk üç halifeye maddi manevi her türlü desteği vermiş bir sahabîdir. Hz. Ali, halifeliği döneminde kendisine yardım edecek önemli sahabîlerin birçoğu vefat etmiştir. Kendisi de pek çok sıkıntılı olaylarla karşı karşıya kalmış (Hz. Osman’ın şehit edilmesi, Cemel ve Sıffın savaşlarının olması, kurulan devletin iç ve dış sorunlarının artması gibi birçok hâdisenin sorumluluğunu omuzlarında taşıması) ve devletin sınırlarının oldukça genişlemiş olmasında dolayı hayatının ne kadar sıkıntılı ve çileli olduğunu göstermektedir. Hz. Ali, ilmi kişiliği oldukça yüksektir. Kendisi ilme çok değer veren bir sahabîdir. Hafızası çok sağlam ve anlayış kabiliyeti oldukça iyi birisidir. Peygamber Efendimiz’den öğrendiği Kur’ÂN’ı ve Hadîsleri, gerek yazılı bir şekilde tomar halinde, gerekse hafızasında muhafaza ederek, unutmadan yerli yerinde kullanmasını bilmiştir. 2
Bu nedenle Hz. Ali’nin bizlere rivâyet ettiği hadîsler azımsanmayacak kadar çok, hem de kaynak teşkil etme bakımından önemlidir. Bu çalışmada, İslâm’ı ilk kabul edenlerden olan Hz. Ali’nin, gerek Hz. Peygamber zamanında ve ilk üç halife döneminde, gerekse hilafeti döneminde sünnetin aktarılmasında nasıl bir rol oynadığını belirlemek, bununla birlikte hadîs rivâyetindeki yerini ortaya koymak üzere, Kütüb-i Sitte’de geçen rivâyetlerinin tespit ve tahriciyle beraber, bu rivâyetlerin hadîs tekniği açısından değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu şekilde Hz. Ali’yi daha iyi tanıyıp, hadîs alanında nasıl bir öneme sahip olduğunu ortaya konmaya çalışılacaktır..

II. KONUNUN KAYNAKLARI.:

Hz. Ali’nin hayatı, gerek halifelikten önceki dönem gerekse halife olduktan sonraki dönem incelenirken tarih, tabakat, hadîs, coğrafya ve biyografi kitaplarından, ondan nakledilen hadîslerin tespit edip değerlendirirken yine hadîs, hadîs şerhleri, tarih ve tabakat kaynaklarından büyük ölçüde yararlanılması gerekmektedir. Bu çalışmamızda kullanacağımız kaynakları şöyle açıklayabiliriz.:
Öncelikle Hz. Ali’den gelen rivâyetleri incelerken Kütüb-i Sitte (Kütüb-i Sitte, I-XXIII, Çağrı Yayınları, İstanbul, II. bsk., 1992.) diye bilinen hadîs külliyatı esas kabul edilecektir. Kütüb-i Sitte’de bulunan kitapların, Türkçe yapılmış şerh çalışmalarından da istifade edilecektir. Rivâyetlerin tespit edilmesi açısından Concordance’dan da yararlanılacaktır. Rivâyetleri tespit ettikten sonra, rivâyetlerin metinleri ve senedlerinde bulunan râvîler hakkında gerekli bilgileri elde etmek için başlıca kullanacağımız kaynaklar da şunlar olacaktır.:

Hadîs Kitapları.: Buhârî’nin (ö. 256/870) ve Müslim b. Haccâc’ın (ö. 261/875) Câmi’u’s-Sahîh’leri, Ebû Dâvud (ö. 275/888), Tirmizî (ö. 279/892), Nesâî (ö. 303/915) ve İbn Mâce’nin (ö. 273/887) Sünen’leri, yararlanacağımız kaynaklardır.

Cerh ve Ta’dil Kitapları.: İbn Sa’d’ın (ö. 230/846) et-Tabakât’ı, Yahyâ b. Maîn’in (ö. 233/848) et-Târîh’i, Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) Kitâbu’l-İlel’i, Buhârî’nin Kitâbu’d-Duafâ’sı, Cûzcânî’in (ö. 259/873) Ahvâlü’r-Ricâl’i, İclî’nin (ö. 261/875) Ma’rifetü’s-Sikât’ı, Nesâi’nin Kitâbu’d-Duafâ’sı, Ukaylî’nin (ö. 322/934) Kitâbu’d-Duafâi’l-Kebîr’i, İbn Ebî Hâtim’in(ö. 327/938) Kitabu’l-Cerh ve’t-Ta’dil’i, İbn Hibbân’ın (ö. 354/965) el-Mecrûhîn mine’l-Muhaddîsîn’i, İbn Adî’nin (ö. 365/976) 3 el-Kâmil’i, Dârekutnî’nin (ö. 385/995) Kitâbu’d-Duafâ ve’l-Metrûkîn’i, Mizzî’nin (ö. 742/1341) Tehzîbü’l-Kemâl’i, İbn Abdülhâdî’nin (ö. 744/1343) Ta’lîkatün Ale’l-İleli li’bni Ebî Hâtim’i, Zehebî’nin (ö. 748/1348) Mîzânu’l-İ’tidâl’i, İbn Kesîr’in (ö. 774/1373) et-Tekmîl fi’l-Cerh ve’t-Ta’dîl’i ve Ma’rifetü’s-Sikât’ı, İbnü’l-Irâkî’nin (826/1423) Kitâbu’l-Müdellisîn’ni, Makrîzî’nin (ö. 845/1442) Muhtasaru’l-Kâmil’i, İbn Hacer’in (ö. 852/1449) Lisânu’l-Mîzân’ı, Takrîbü’t-Tehzîb’i, Tehzîbu’t-Tehzîb’i ve Ta’rîfu Ehlü’t-Takdîs’i, Suyûtî’nin (ö. 911/1507) Esmâu’l-Müdellisîn’i başlıca yararlanacağımız kaynaklardır.

Mevzûât kitapları.: İbnü’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) Kitâbu’d-Duafâ ve’lMetrûkîn’i ve Kitâbu’l-Mevdûât’ı, Sıbt İbnü’l-Acemî’nin (ö. 841/1438) el-Keşfü’lHasîs’i, İbn Arrâk’ın (ö. 963/1556) Tenzîhu’ş-Şerîati’l-Merfûa‘sı, Şevkânî’nin (ö. 1250/1834) el-Fevâ’idu’l-Mecmû’â’sı, Elbânî’nin Silsiletü’l-Ehâdîsi’z-Zaîfe ve’lMevzûa’sı, başlıca yararlanacağımız kaynaklardır.

Istılah kitapları.: Abdullah Aydınlı’nın Hadîs Istılahları Sözlüğü, Diyanet işleri başkanlığı yayınlarının Dinî Kavramlar Sözlüğü, Talat Koçyiğit’in Hadis Istılahları kullanılacaktır.

Tarih kitapları.: İbn Hişâm’ın (ö. 218/833) Sîret-i İbn-i Hişam’ı, Ethem Ruhi Fığlalı’nın İmam Ali’si, Ahmet Cevdet Paşa’nın (ö. 1895) Peygamberler ve Halifeler Tarihi kullanacağımız başlıca kaynaklardır. Ayrıca Kütüb-i Sitte’ye de atıfta bulunulacaktır.

Hadîs şerhleri.: Buhâri, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce üzerine yapılmış muhtelif şerhler yararlanacağımız kaynaklardır.

Ansiklopediler.: M.E.B. İslâm Ansiklopedisi (İ.A.), Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), İbn Hacer el-Askalânî’nin Sahâbe-i Kirâm Ansiklopedisi adlı çevirisi yararlanacağımız kaynaklardır.

Bilgisayar programları.: el-Mektebetü’ş-Şâmile, araştırmamızda ulaşamadığımız kitapların pdflerini bulmada yararlanacağımız, Cevâmiu’l-Kelim ise râvîlerin cerh ve ta’dillerinin tespitinde kullanacağımız programlardır.


III. ARAŞTIRMADA TAKİP EDİLEN METOD.:

Araştırmamız çok kapsamlı olduğundan dolayı, tekrarlardan ve konu dışındaki bilgilerden kaçınmak için, hem konumuz sınırlı tutulacak (Kütüb-i Sitte özelinde) hem 4 de çalışmamız belli bir metot takip edilerek sürdürülecektir. Bu doğrultuda takip edeceğimiz yöntemler şöyledir: Birinci bölümde, Hz. Ali’nin hayatı, ilk üç halife döneminde Hz. Ali, halifeliği döneminde Hz. Ali, Hz. Ali’nin faziletine dair rivâyetler, Hz. Ali’nin hadîs rivâyetindeki yeri hakkında İslam tarihi kaynaklarından toplanan bilgiler kapsamında, özetle bilgi verilecektir. İkinci bölümde,Hz. Ali’nin rivâyetleri Kütüb-i Sitte’den tespit edilecektir. Bu rivâyetlerin, konularına göre, tasnifi yapılacaktır. Rivâyetlerden istifadeyi kolaylaştırmak için rivâyetin birinci tarikinde parantezsiz verilen sayılar, rivâyetin genel (tekrarsız) sıralamasını gösterecek, parantez içinde ve diğer tariklerde verilen sayılar ise rivâyetin tekrarlarıyla beraber sıralamasını gösterecektir. Kütüb-i Sitte’de bulunan kitapların sıralamasına dikkat edilecek ve rivâyetler bu kitapların sıralamasına göre yazılacaktır. Rivâyetin Türkçe tercümesine yer verilecektir. Tekrar eden rivâyetlerin senedleri verilecek ve ilk yazılan rivâyetle mukayesesi yapılıp, farklı bir metinle karşılaşılırsa bu farklılıklar belirtilecektir. Rivâyetlerin senedlerindeki râviler cerh ve ta’dil bakımından ele alınacak, hadîs münekkidlerince zayıflığına hükmedilen râvîlerin zafiyet gerekçelerine işaret edilecektir. Ancak râvîlerin sika/güvenilir kabul edilmesi durumunda ayrıca bir değerlendirme yapılmayacaktır. İhtilaf edilen râvîler hakkında ise, muhaddîslerin çoğunluğuna göre hareket edilcektir. Tespit edilen rivâyetlerin metinleri mevzuât kitaplarında geçiyorsa ve rivâyet hakkında bir değerlendirme yapılmışsa, bu bilgiler kapsamında değerlendirme yapılacaktır. Rivâyetlerin senedlerinde bulunan râvîlerin zayıflığı veya sikalığına göre de rivâyet hakkında değerlendirme yapılacaktır. Râvîlerin sika veya zayıf olup olmadıkları hususunda, Cevâmiu’l-Kelim programından yardım alınarak, Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl adlı kitabı baz alınacaktır. Eğer bu kitapta râvî hakkında zayıf, kezûb/kizb/kezzâb, sû’i’l-hıfz, metrûk, münkeru’l-hadîs, şedîdu’z-za„f, müdellis, mechûl gibi kanaatlar varsa, râvî hakkında hadîs münekkidlerinin görüşlerine müracaat edilecektir. Râvî hakkında sika tabiri kullanılmışsa, râvî sika kabul edilip, hadîs münekkidlerinin görüşlerine müracaat edilmeyecektir.

Hz. Ali’den gelen rivâyetin değerlendirmesi yapılırken, rivâyet başka bir sahabî tarafından nakledilmiş olsa bile, değerlendirme sadece Hz. Ali’den gelen rivâyet 5 üzerinde yapılacaktır. Örneğin, “Peygamberimize yalan yere isnâdda bulunmak” ile ilgili rivâyet Hz. Ali dışında başka sahabîler tarafından da nakledilmiştir.
Buhârî’de.: Hz. Ali, Hz. Zübeyr, Hz. Enes, Seleme b. Ekva’ rivâyet etmişlerdir.
Müslim’de.: Hz. Ali, Enes b. Mâlik, Ebû Hureyre, Muğire b. Şu„be rivâyet etmişlerdir.
Tirmizî’de.: Abdullâh b. Mes’ûd, Hz. Ali, Enes b. Mâlik rivâyet etmişlerdir.
İbn Mâce’de.: Abdullâh b. Mes’ûd, Hz. Ali, Enes b. Mâlik, Câbir b. Abdillâh, Ebû Hureyre, Ebû Katâde, Abdullâh b. Zübeyr, Ebû Saîd rivâyet etmişlerdir.

Biz burada sadece Hz. Ali’nin rivâyeti üzerinden değerlendirme yapacağız. Rivâyetlerin genel değerlendirmesi kısmında, Hz. Ali’den gelen rivâyetlerin merfû„ ve mevkûf mu oldukları belirtilerek, sahîh, hasen, zayıf maktû„, muallak, mürsel ve mevzû’ oldukları hakkında bilgi verilecektir. İkinci bölümün sonunda, rivâyetler hakkında özet bilgi vermek maksatıyla önce özetle genel bir tablo, sonrada tüm rivâyetlerin sıralamasını ve sıhhat derecelerini gösteren detaylı bir tablo yapılacaktır. Ayrıca Hz. Aliden rivâyette bulunan sahabîler, muhadramlar ve tâbiiler kaç rivâyette bulundukları ve bu rivâyetlerin konularına göre dağılımını gösteren bir tablo daha yapılacaktır. Çalışmamızda, açıklamalar yapılırken terim (ıstılah)ler italik olarak yazılacak ve dipnotlarda açıklamaları yapılacaktır. Araştırma sırasında istifade ettiğimiz kaynaklar dipnotlarla gösterilecektir. İlk dipnotta eserin ve müellifin tam ismi verilip sonraki dipnotlarda eserin ve müellifin kısa adı verilecektir. Dipnotlarda ve bibliyografyada müellif isimlerinin baş kısmında “el-” kullanılmayacaktır. Kütüb-i Sitte müelliflerinin isimleri ilk dipnotta isim, sonraki dipnotlarda ise kitap adı olarak kullanılacak ve italik olarak yazılacaktır. Kütüb-i Sitte’den derlediğimiz rivâyetlerin dipnotları şu şekilde verilecek: Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’de eser ismi, kitap başlığı, bab numarası, cilt ve sayfa numarası yazılacaktır. Müslim’de ise eser ismi, kitap başlığı, hadîs numarası, cilt ve sayfa numarası yazılacaktır. İçindekiler bölümü oluşturulurken, ikinci bölüme kadar tüm başlıklar yazılacak, ancak ikinci bölümünün içindekiler bölümü oluşturulurken, rakamla verilen başlıklar yazılacak, harflerle verilen küçük başlıklar yazılmayacaktır. Son olarak da, değerlendirme başlığı ile sonuç yazılarak tamamlanmış olacaktır. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 23-24.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

BİRİNCİ BÖLÜM.:

I. HZ. ALİ’NİN HAYATI VE KİŞİLİĞİ.:

Resim 1-) Hz. ALİ’nin DOĞUMU NESEBİ ve ÇOCUKLUĞU KÜNYESİ.:
Ebu’l-Hasan olan Hz. ALİ’nin tam ismi, Ali b. Ebî Tâlib b. Abdulmuttâlib b. Hâşim Abd-i Menâf el-Kureyşî el-Hâşimî (ö. 40/661)’dir. Bir rivâyete göre, Rasûlullah’a Peygamberlik gelmeden on yıl önce doğmuştur. (İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali b. Muhammed el-Askalânî (ö. 852/1449), el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, I-IX, Dâru’l-Kütübi bi Ezheri’ş-Şerîf, Mısır, 1853, c. IV, s. 269.)
Başka bir rivâyete göre, Hz. Peygamber’in hicretinden yirmi yıl önce (m. 602) Mekke’de dünyaya gelmiştir. Babası Hz. Peygamber’in amcası ve hamisi Ebû Tâlib, annesi de Fâtıma bnt. Esed b. Hâşim’dir. Hz. ALİ kardeşlerinin en küçüğüdür. (İbn Sa’d, Ebû Abdillâh Muhammed b. Sa’d b. Menî el- Kâtib el-Hâşimî el-Basrî el-Bağdâdî (ö. 230/846), Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, (thk. Muhammed Ali Ömer), I-XI, Mektebetü’l-Hancı, I. bsk., Kâhire, 2001, c. III, s. 17; Fığlalı, Ethem Ruhi, “Ali” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), IXLIV, İstanbul, 1989, c. II, s. 371.)

Resim 2-) Hz. ALİ’nin LâKaBı.:
Ebû Tûrab’dır. Bu lâkabı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem takmıştır. Toprağın babası anlamına gelmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hz. ALİ’ye bu lâkabı vermesinin sebebi şöyledir.: Ali (kerremallahu vechehu), bir gün Hz. Fâtıma’ya darılarak evden çıkmış, hemen akabinde de Hz. Peygamber Fâtimâ’nın yanına gelmiş ve.: “Ali nerde?.” diye sormuş. Fâtimâ da.: “Ali mescidedir.” diyerek, bulunduğu yeri söylemiş. Hz. Peygamber mescide geldiğinde, Ali’nin yerde yattığını, ridasının yere düştüğünü, elbisesinin ve sırtının toprak olduğunu görmüş. Hz. Peygamber Ali’nin yanına varmış ve Ali’nin sırtındaki toprakları eliyle silkeleyerek iki kere şöyle buyurmuştur.: “Otur ey Ebû Tûrab!. Otur ey Ebû Tûrab!.” (Buhârî, İmam Ebî Abdullâh Muhammed b. İsmail el-Cufî , (ö. 256/870), el-Câmiu’s-Sahîh, (Yayına hazırlayan. Bedreddin Çetiner), I-VIII, Çağrı Yay., II. bsk., İstanbul, 1992, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. IV, s. 207-208); Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî, (ö. 261/875), el-Câmiu’sSahîh (thk. Muhammed Fuâd Abdülbâki), I-III, Çağrı Yay., II. bsk., İstanbul, 1992, Fadâilu’s-Sahâbe, 38, (c. II, s. 1874, 1875.)

Bu olaydan sonra Hz. ALİ’nin lâkabı “Ebû Tûrab” kalmıştır. Hz. ALİ, Müslüman olmadan önce de hiç puta tapmadığı için, “Kerremallahu veche, (kerremallahu vechehu), (ALLAH yüzünü şereflendirsin)” sıfatıyla anılmıştır. Sahabe arasında bu sıfatla anılan tek kişidir. (Fığlalı, Ethem Ruhi, İmam Ali, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., VIII. bsk., Ankara, 2012, s. 1. 7)
Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, amcası Ebû Tâlib’in yükünü hafifletmek için Hz. ALİ’yi himâyesine almış ve onu beş yaşından hicrete kadar, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yanında büyütmüştür. (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 269; İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî (ö. 218/833), Sîret-i İbn-i Hişam, (trc. Hasan Ege), I-IV, Kahraman Yay., İstanbul, 1994, c. I, s. 326.)
Çocukluğundan itibaren Hz. Peygamberin terbiyesinden ve tedrisatından geçmiş bir şahsiyettir. Hz. ALİ, geniş ve beyaz sakallı, başında saçı olmayan, iki omuzu arası kıllarla kaplı, dirsekten ele kadar kolu ince, büyük karınlı, geniş omuzlu, orta boylu, uzaktan bakınca esmer, yakından bakınca kumral görünümlü, gözleri tok ve büyük bir adamdı. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 23-24.)

Resim1.2. Hz. ALİ’nin MÜSLÜMAN OLUŞU ve HİCRETi.:

Hz. ALİ, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Peygamberliğine ilk imân eden sahabîler arasındadır. Hatta Müslümanlığı kabul eden ilk dört sahabînin arasında Hz. ALİ’nin ismi geçmektedir. Âlimlerin büyük çoğunluğu, İslam’a ilk girenin Ali (kerremallahu vechehu) olduğunu söylemektedirler. (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 269.)
Ancak Hz. Hatice ile beraber İslam’a girdiğini söyleyenler olduğu gibi Hz. Hatice’den sonra İslâm’a girdiğini söyleyenler de olmuştur. Hatta Hz. Ebû Bekir ve Hz. Hatice’den sonra Müslüman olduğunu söyleyenler de olmuştur. Hz. ALİ’nin Müslümanların ilki oluşu, Şiî ve Ehl-i Sünnet âlimleri arasında tartışılan bir konudur. Bu sırada yaşının dokuz, on veya on bir olduğu söylenmektedir. Bu rivâyetlere göre, Hz. Hatice’den veya Hz. Ebû Bekirden sonra da olsa, çocuklar arasında ilk Müslüman olan ve Hz. Peygamber’le ilk namaz kılan kişi olduğu kanaati ağırlık kazanmaktadır. (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. II, s. 326; İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 19.)
Hz. ALİ’nin Müslüman oluşu ile ilgili İbn İshâk şöyle demiştir.: “On yaşında ilk Müslüman olan, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile beraber ilk namaz kılan ve vahyi ilk doğrulayan Ali b. Ebî Tâlib (kerremallahu vechehu)’dir.” (İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr el-Kaysî elKureşî el-Busrâvî ed-Dimâşkî eş-Şâfiî (ö. 774/1373), el-Bidâye ve’n-Nihâye (thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî), I-XXI, Kâhire, I. bsk., 1997, c. IV, s. 64; İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. II, s. 326.)

Hz. ALİ’nin İslâm ile müşerref olmasının şöyle gerçekleştiği rivâyet edilmiştir.: Ali (kerremallahu vechehu), bir gün Peygamber Efendimizi namaz edâ ederken görmüş ve Peygamberimize.: “Nedir bu yaptığınız?” diye sormuş. Peygamber Efendimiz de.: “Ey Ali, bu ALLAH’ın seçtiği DİNdir. Seni bir olan ALLAH’a imân etmeye dâvet ediyorum. İnsanlara ne iyiliği ne de kötülüğü olan putlara inanmaktan sakındırıyorum!.” buyurmuşlardır. Bunun üzerine Hz. ALİ.: “İmân etmeden evvel Babama bir danışayım.” dedi. Peygamber Efendimiz de.: “Ey Ali, kabul ediyorsan et, etmezsen kimseye anlatma!.” buyurdu. O geceyi düşünerek geçiren Hz. ALİ, sabah olunca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın huzuruna çıkarak.: “ALLAH beni halk ederken babama danışmadı ki, ben de O’na inanırken Babama danışayım.” diyerek imân etti. (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. IV, s. 61.)
Hz. ALİ’nin hayatı ve menkıbeleri Ehl-i Sünnet ve Şiî Kaynaklarda, en küçük ayrıntısına kadar anlatılır. (Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
Çünkü Hz. ALİ, daha küçük yaşta iken İslâmiyet Hz. Peygambere gelmeye başlamış ve Hz. ALİ de İslâm ile küçük yaşta iken müşerref olmuştur. Hz. ALİ, İslâm’ın tebliğ edilmesi sırasında, her zaman Hz. Peygamberin yanındaydı. Bu da Hz. ALİ’nin tüm olayların içinde yer almasına sebeb olmuştur. Diğer sahabîler de İslâm’ın yayılmasında öncülük etmişlerdir. Ancak Hz. ALİ, çocukluğundan vefât edinceye kadar, hayatı boyunca, İslâm’ın yayılmasında büyük emeği geçmiştir. Bu yüzden sahabîler içerisinde en çok menkıbeleri olan şahsiyet olmuştur. Hatta bu hususta İmam Ahmed şöyle demiştir.: “Sahabeden hiç kimsenin kıssası, Ali (kerremallahu vechehu)’nin ki kadar rivâyet edilmemiştir.” (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 269.)

Mekkeli Müşriklerin, zulümlerini Müslümanlar üzerinde gittikçe artırmaları ve hatta Hz. Peygamberi öldürme planları yapmaları üzerine, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH’ın izni ile Yesrib’e (Medine) hicret etmeye karar vermişti. Hz. ALİ’yi, kendisini öldürmeye gelecek olan müşrikleri oyalamak, Hz. Peygamberin yokluğunu gizlemek ve Peygamber’e bırakılan emânetleri sâhiblerine teslim etmek maksadıyla, Mekke’de bırakmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. ALİ’ye.: “Benim yatağımda yat ve benim bu yeşil hadramî cübbemle üzerini kapat ve onun içinde uyu. Sana istemediğin bir şey isâbet etmez...” buyurarak, Hz. ALİ’yi yatağında yatırmıştır. Daha sonra da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bıraktığı emânetleri sâhiblerine teslim ederek, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in emri gereğince, Peygamber’in kızı Fâtıma, kendi Annesi Fâtıma ve diğer Müslümanlar ile birlikte Mekke’den ayrılarak, Kuba’da Hz. Peygamber’e yetişmişlerdir. (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. II, s. 147; İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 20; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. IV, s. 438, 489; İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270. 9.)

Resim 1.3. HİCRETTEN SONRA Hz. ALİ.:

Hz. ALİ, hicret’ten yaklaşık iki buçuk yıl sonra, Rasûlullah’ın kızı Fâtimâ ile evlenmiştir. Hz. Fâtıma’dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin isimlerinde üç erkek evladı ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm isimlerinde iki kız evladı olmuştur. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 17; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
Hz. ALİ, Hz. Fâtimâ hayatta iken başka evlilik yapmamıştır. Fâtimâ’nın âhirete intikalinden sonra birçok defâ evlenmiş ve çok sayıda çocuğu olmuştur.15 15(İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 17-18; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)


Hz. ALİ, İslâm’ın her meselesinde ilk sıralarda yer almış, kendisi hiç çekinmeden öne atılmış, önemli olayların baş kahramanı olmuş bir sahabîdir. Özellikle savaşlarda hiçbir bahane öne sürmeden, Rasûlullah’ın yanında, en önde bulunmuştur. Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Mekke’nin Fethi başta olmak üzere hemen hemen bütün gazve ve seriyyelere katılmış, bu savaşlarda Rasûlullah’ın sancaktarlığını yapmıştır. Hatta Bedir ve Uhud gibi önemli savaşlarda, ilk üç kişinin mübarezesinde Hz. ALİ bu üç kişinin içinde yer almıştır. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; Buhârî, Megâzi, 8, (c. V, s. 6); Tefsiru’l-Kur’ân, (Sûretü’l-Hac), 3, (c. V, s. 242.))
Mübâreze.: Düşman olan taraflardan birer kişinin çıkarak çarpışması.
Hz. ALİ, Uhud’da ve Huneyn’de çeşitli yerlerinden yara almasına rağmen, Hz. Peygamberi bütün gücüyle korumuştur. Sadece Tebük Savaşına katılamamış ve bu savaşa katılamamaktan büyük üzüntü duymuştur. Kendisi katılmayı çok istemesine rağmen, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. ALİ’ye, Medine’de kendisine vekil olma görevi vermiştir. Önemli bir görev verilmiş olmasına rağmen, geride kalmak ona çok ağır geldiği için, Peygamberimize şöyle demiştir.: “Yâ Rasûlullah!. Beni bayanların ve çocukların içinde halife mi bırakıyorsun?.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. ALİ’ye.: “Benden Mûsâ’ya nispetle Harun’un yerinde olmaya rıza göstermez misin? Ne var ki, benden sonra peygamber gelmeyecektir.” buyurarak, (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 31, (c. II, s. 1870, 1871); İbn Hacer, elİsâbe, c. IV, s. 270; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
Hz. ALİ’yi teselli etmiştir. Hayber’in kuşatması sırasında, Hz. ALİ, gözünden hastalanmış ve bir müddet dinlenmeye çekilmiştir. Bu arada Hayber’in Fethi uzamıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, fetihten bir gün önce şöyle buyurmuştur.: “Bu sancağı öyle bir şahsa teslim edeceğim ki, ALLAH onun elinden (Hayberi) feth edecektir. O, ALLAH’a ve Rasûlüne muhabbet duyar, ALLAH ve Rasûlü de O’na muhabbet duyar.”
Peygamberimizin bu sözü üzerine, sahabîler o geceyi sancağı kime verecek diye konuşarak geçirmişlerdir. Başka bir rivâyette, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve diğer başka sahabîler, o gün sancağın kendilerine verilmesini temenni etmişlerdir. Sabah olunca hemen Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına vardılar. Her biri sancağın kendine verilmesini istiyorlardı. Derken Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ali b. Ebî Tâlib nerede?” diye sordu.
Sahabe: “Yâ Rasûlullah!., o gözlerinden hastadır.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hemen ona haber salın!.” buyurdu. Hz. ALİ gelince, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onun gözlerine tükürüğünü sürerek ona DUÂ etti. Ali (kerremallahu vechehu) hemen düzeldi. Hatta hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sancağı ona verdi. Ali (kerremallahu vechehu).: “Ey ALLAH’ın Peygamberi, düşmanlarımızla bizim gibi oluncaya kadar mı savaşacağım?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Sâkince gir. Onların alanına in, sonra kendilerini İslâm’a çağır. İslâm’da kendilerine emredilen ALLAH Hakkı’nı onlara söyle. VALLAHi senin sayende ALLAH’ın bir adamı doğru yola getirmesi, senin için kırmızı develere mâlik olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. IV, s. 207); Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 34, (c. II, s. 1872.))

Bunun üzerine Hz. ALİ, Hayber’de ağır bir demir kapıyı kalkan olarak kullanmış ve bu seferin zaferle sonuçlanmasında önemli rol oynamıştır. (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. III, s. 462; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)

Hz. ALİ, Hz. Peygamber’e Kâtiplik ve Vahiy Kâtipliği yapmıştır, Hudeybiye Antlaşması’nı da o yazmıştır. (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. III, s. 436; Müslim, Cihad ve Siyer, 90, (c. II, s. 1409, 1410); Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)

O, Fedek’te Benî Sa’d’a karşı gönderilen seriyyeyi ve Yemen’e yapılan seferi sevk ve idare etmiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Evs, Hazrec ve Tay kabilelerinin taptıkları putlarla Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’deki putları ortadan kaldırma görevini Hz. ALİ’ye vermiştir. Hicretin dokuzuncu yılında hac emîri olarak tayin edilen Hz. Ebû Bekir’e, Tevbe sûresinin ilk yedi âyetini okumak, ayrıca müşriklerle Müslümanların bu seneden sonra hacda birlikte olmayacaklarını ve hiç kimsenin Kâbe’yi çıplak tavaf edemeyeceğini bildirmek için, Peygamber tarafından vazifelendirilmiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. IV, s. 257; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)

Hz. ALİ, Yemen’e hâkim olarak, Hz. Peygamber tarafından bizzat görevlendirilmiştir. Yola çıkmadan önce Rasûlullah’a şöyle demiştir: “Yâ Rasûlullah!., Ben daha yetişkin değilim. Onlar arasında hüküm vereceğim. Ben hâkimliğin ne olduğunu bilmem.” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eliyle göğsüme vurdu. Sonra.: “ALLAH’ım kalbine hidayet ver, dilini sabit kıl.” diye DUÂ etti. “Kuru taneyi yeşerten ALLAH’a hamd ederim ki, ondan sonra, iki kişi arasında hüküm verirken, hiç tereddüt etmedim.” (Bk., Ebû Dâvud, Süleyman b. Eşas, (ö. 275/888), es-Sünen, (Yayına hazırlayan: Bedreddin Çetiner), IV, Çağrı Yay., II. bsk., İstanbul, 1992, Akdiye, 6, (c. IV, s. 11); Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ b. Sevre (Yezîd), (ö. 279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (Yayına hazırlayan: Bedreddin Çetiner), I-V, Çağrı Yay., II. bsk., İstanbul, 1992, Ahkâm, 5, (c. III, s. 618-619); İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd.)
Hicretin beşinci ayında muhacirler ile ensar arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla yapılan muâhât sırasında, Hz. Peygamber Hz. ALİ’yi kendisine kardeş olarak seçmiş (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. II, s. 177; İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
ve Hz. Peygamber, Hz. ALİ’ye şöyle buyurmuştur.: “Benim, kardeşim sensin.” (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 269.)
Hz. Peygamber vefât ettiğinde cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri, Peygamberimizin vasiyeti üzerine Hz. ALİ ile Rasûlullah’ın yakın akrabalarından olan Abbâs, oğulları Fazl ve Kusem, Usâme b. Zeyd yapmışlardır. (İbn Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişam, c. IV, s. 420; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)
Hz. ALİ, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i yıkarken şöyle demiştir.: “Babam SANA fedâ olsun. SEN çok temizsin. Sağlığında temizdin, vefât edince de temizsin.” (İbn Mâce, Cenâiz, 10, (c. I, s. 471.) 30 Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 372.)
Hz. ALİ, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken, daha birçok önemli görevler üstlenmiş ve hakkıyla yerine getirmiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in teveccühünü kazanmış, hatta ALLAH’ın kendisini sevdiği müjdesine mazhar olmuş bir sahabîdir.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim1.4. İLK ÜÇ HALİFE DÖNEMİNDE Hz. ALİ.:

Hz. ALİ kerremallahu vechehu , kendisinden önceki halifeler döneminde ne bir devlet vazifesi almış, ne de yapılan savaşlara iştirak etmiştir. Sadece Hz. Ömer’in Filistin ve Suriye’ye gittiği sırada, Medine’de yerine vekâlet etmiştir. Kendisi Medine’de hayatını devam ettirerek, din ilimleriyle uğraşmayı diğer vazifelere tercih etmiştir. Kur’ÂN ve Hadîs alanında, derin bilgisinden dolayı, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in, özellikle fıkhî konularda, kendisine danıştığı bir sahabî olmuştur. Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde, hicretin, İslâm Tarihi için başlangıç kabul edilmesini ve bu tarihin takvim başlangıcı olmasını teklif etmiş ve kabul edilmiştir. (Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 372.)

Hz. Ömer’in şehid edilmesinden hemen sonra halife seçimi başlamıştır. Halife seçimi için kurulan Şûra Heyeti, ilk önce adayları belirlediler. Halifelik için belirlenen adaylar, Hz. Abdurrahmân, Hz. Osmân ve Hz. ALİ kerremallahu vechehu idi. Sonra Şûra Heyeti hem kendi oylarını kullandılar hem de Medine’de gezerek halkın görüşünü aldılar. Daha sonra, Hz. Abdurrahmân halifelikten çekildi. Bunun üzerine Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye.: ALLAH’ın Kitabı, Rasûlünün ve iki halifenin sünneti üzerinde hareket edeceğine, onlardan hiç bir şey eksiltmeyeceğine ve akrabalarına ayrıcalık tanımayacağına söz ver!." dediler. Hz. ALİ kerremallahu vechehu de.: “İlmim ve takatim yettiği kadar” diyerek söz verdi. Aynı soruyu Hz. Osmân’a yönelttiler. Hz. Osmân: “Evet!” diyerek kesin cevab verdi. Heyet bunun üzerine Hz. Osmân’ı halife seçti. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s, 314; Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 8, (c. IV, s. 206); İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270.)
Halife seçilmeyen Hz. ALİ kerremallahu vechehu, ilimle meşgul olmaya devam etmiştir. Halife olan Hz. Osmân’a her konuda destek olmuştur. Hatta isyancılar Medine’yi kuşatıp, Hz. Osmân’ı şehîd etmek istediklerinde, Hz. Osmân’ı korumak için elinden geleni yapmaya çalışmıştır. Hz. Hasan’ı, Hz. Osmân’ı korumak için görevlendirmiş, ancak Haricîler bir yolunu bularak Hz. Osmân’ı şehîd etmişlerdir. (Geniş bilgi için bk., Akpınar, Ömer Faruk, Hz. Osmân’ın Hadîs Rivâyetindeki Yeri, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Selçuk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2011, s. 27.)

Resim1.5. HALİFELİĞİ DÖNEMİ’nde Hz. ALİ.:

Hz. Osmân’nın isyancılar tarafından şehîd edilmesinden sonra, Ümeyye Kabilesinin büyükleri Medine’den kaçmışlardır. Böylece Medine tamamen isyancıların kuşatması altına girmiştir. İsyancıların da baskılarıyla, Abdullâh b. Ömer, Sa’d b. Ebî Vakkas gibi büyük sahabîlerden bir gurup, mescidde toplanarak aralarında halife seçimi yapmaya karar verdiler. Heyet, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin halife olmasına karar vermesine rağmen, o halifeliği Talha ve Zübeyr’e yöneltmiş, fakat ısrarlar üzerine halifeliği kabul etmek zorunda kalmıştır. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 29; İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270; Ahmet Cevdet Paşa (ö. 1895), Peygamberler ve Halifeler Tarihi, I-IV, Dergah Ofset Tesisleri, İstanbul, 1997, c. II, s. 569-570.)

Bir rivâyete göre, Peygambere sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle bir soru sorulmuştur.: “SENden sonra kimi halife seçmemizi tavsiye edersiniz?” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Eğer Ebû Bekir’i halife seçerseniz, onu emîn, dünyaya önem vermeyen, âhireti isteyen biri olarak bulursunuz. Eğer Ömer’i seçerseniz, onu emîn, yeterli ve ALLAH Yolunda kınayıcının kınamasından çekinmeyen biri olarak bulursunuz. Eğer ALİ’yi seçerseniz ki, seçeceğinizi zannetmiyorum, o’nu yol gösteren, doğru yolda olan, sizi doğru yola götüren birisi olarak bulursunuz.” (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 271.)

Biattan sonra, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’yi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osmân’ın katillerinin bulunup cezâlandırılmasıydı. Ancak ortada belli bir suçlu gözükmüyordu. Sayıları binleri bulan bir kalabalık.: “Osmân’ı hepimiz katlettik.” diyorlardı. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye göre ortalığın sakinlemesini beklemek en doğru yoldu. (Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 372-373; Ahmet Cevdet Paşa, Peygamberler ve Halifeler Tarihi, c. 2, s. 570-571.)

Ancak sahabîlerin büyükleri başta olmak üzere, birçok sahabî, bu topluluğa kısas uygulanmasını istiyorlardı. Hz. ALİ kerremallahu vechehu ise.: “Davasız, ispatsız, delilsiz had uygulanamaz.” diyerek, katillerin kim olduklarını belirleyip, ona göre karar vermek istiyordu. (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270.)

Nitekim Şam Vâlisi ve Hz. Osmân’ın yeğeni olan Muâviye, ALİ kerremallahu vechehu’nin isyancıların suç ortağı olduğunu iddia ederek, biat etmeyi reddetmiş ve Hz. Osmân’ın kanını dava edeceğini söylemiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 372-373.)

Hz. Osmân’ın katillerini cezâlandırmayı samîmi olarak isteyen, ancak uygun şartların oluşmasını beklediği anlaşilân Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye karşı, Muâviye’nin gösterdiği bu olumsuz davranış, Şam Halkının hilâfete karşı ayaklanmasına sebeb olmuştur. Hz. Osmân’ın şehâdetinden sonra, isyancıları hemen cezâlandırmayarak uygun zamanı ve doğru kişileri bulmak için bekleyen Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye karşı gelenlerden biri de mü’minlerin anası Hz. Âişe (radiyallahu anha) idi. Hacdan sonra Hz. Âişe (radiyallahu anha), Medine’ye gelmek üzere Mekke’den çıktığı sıralarda, Hz. Osmân’ın şehîd edildiği ve Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin halifeliğe seçildiği haberini almıştır. Hz. Âişe (radiyallahu anha), Hz. Osmân’ın şehîd edimesine çok üzülmüş ve Mekke’ye geri dönerek Hz. Osmân’ın katillerine kısas istemek üzere halkı ayaklandırmıştır. (Ahmet Cevdet Paşa, a.g.e., c. 2, s. 578-580.)

Bunun üzerine Hz. Âişe’nin etrafında büyük bir ordu toplanmış ve Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye karşı harekete geçmiştir. Hz. Âişe’nin önderliğindeki ordu ile hilâfet ordusu, Basra önlerinde Hureybe Mevkiînde karşılaştı (15 Cemâziye’l-âhir 36/9 Aralık 656). Tarihte Cemel Vak’ası adıyla meşhur olan savaşın sonunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu kazandı. Talha ve Zübeyr başta olmak üzere pek çok Müslüman öldü. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 30; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 373.)

Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Cemel Savaşından sonra Muâviye’yi tekrar kendisine biat etmeye dâvet etti. Fakat sonuç alamadı. Bu yüzden, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Ordusuyla Muaviye’nin Şam’da toplamış olduğu ordu, Sıffîn’da karşı karşıya geldiler (Zilhicce 36/Haziran 657). İki ordunun üç ay süren çarpışmasından sonra, ümidini kaybeden Muaviye Ordusu savaş meydanından kaçmaya başladı. Ancak Amr b. Âs, iki taraf arasındaki savaşın son bulması için, ALLAH’ın Kitabı’nın hakemliğine başvurulması tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine savaşı kaybetmekte olan Muâviye, Büyük Şam Mushafını beş mızrağın ucuna bağlatarak taşıttı. Hz. ALİ kerremallahu vechehu, bunun bir hile olduğunu askerlerine ikaz ederek savaşa devam etmelerini emretmiş ise de, Kur’ÂN Mushafını gören askerler savaşmaktan vazgeçmiştir. Orduda bulunan askerlerin ısrarıyla Hakem Kararına başvurulması teklifini kabul etmek zorunda kalmıştır. Hz. ALİ kerremallahu vechehu, istemeyerek de olsa, Ebû Mûsâ el-Eş’arî’yi, Muâviye de Amr b. Âs’ı hakem olarak seçmişlerdir. Hakemler Dûmetü’l-Cendel’de toplantı yaparak halifenin kim olacağına karar verdiler. Toplantının ardından, halifenin kim olacağı kararını açıklamak üzere (Şâban 38/Ocak 659), Ezruh’ta bir araya geldiler. Hakemler, Hz. ALİ kerremallahu vechehu ile Muâviye’nin halife olmayacağını, halifenin bir Şûra tarafından başka birisinin seçilmesi, kararına varmışlardı. Bu karar ilk önce Ebû Mûsâ el- Eş’arî tarafından açıklandı. Amr b. Âs’ın aynı kararı açıklaması beklenirken, o, Muâviye’yi hakem olarak atadığını söyledi. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 30; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 373-374.)

İki hakemîn ortak aldığı karar gereğince, Hz. ALİ kerremallahu vechehu ve Muâviye azledilerek yeni bir halife seçilmesi gerekiyordu. Ancak Amr b. Âs’ın kararı sonra açıklaması ve alınan karara uymayarak, Muâviye’yi halife tâyin ettiğini bildirmesi bunun bir hile olduğunu göstermektedir. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’de bu şekilde yapılan açıklamanın Muâviye’nin bir oyunu olduğunu anlamış ve verilen kararı kabul etmemiştir. (Geniş bilgi için bk., Ayar, Kenan, Hâricîlerin Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den Ayrılış Süreci, Din İlimleri Akademik Araştırma Dergi, 2008, c. VIII, S. 1, ss., 45-58.)

Hz Ali (kerremallahu vechehu), hakem olayından sonra Kûfe’ye çekilip Muâviye’ye karşı yeni bir sefer için hazırlıklara başlamış, fakat savaşmaktan bıkmış olan Iraklı Askerlerden yeterli desteği görememiştir. Hz. ALİ kerremallahu vechehu, büyük gayret sarf ederek 40 bin kişilik bir ordu teşkil edebilmiş ve sefere hazırlandığı sırada, intikam almak için her türlü şeyi göze almış olan, Hâricî Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında hançerlenmiştir. Aldığı yaranın tesiriyle iki gün sonra (19 veya 21 Ramazan 40/26 veya 28 Ocak 661) vefât etmiş ve Kûfe’ye defnedilmiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 33-34; c. VIII, s. 134; İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 374. )

Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Halifeliği yaklaşık beş yıl sürmüştür.

Resim1.6. Hz. ALİ’nin FAZİLETİNE DÂİR RİVÂYETLER.:

Ehl-i Sünnetin görüşüne göre; Ebû Bekir, Ömer ve Osmân (r.a.)’dan sonra ümmetin en üstün şahsiyeti, İslâm’ın 4. halifesi, Hz. Peygamberin Damadı, küçük yaştan itibaren İslâmiyet’e sarılarak bütün gücü ile dine yaptığı büyük hizmet ve fedâkârlığı ile bilinen Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin fazileti elbette büyüktür. O’nu sevmek elbette çok önemlidir. Gerek Hz. ALİ kerremallahu vechehu ve gerekse diğer sahabîleri sevmek veya buğzetmenin münafıklığın alâmeti sayıldığına dâir hadîsler Buhârî, Müslim ve diğer Hadîs Kitaplarında yer almıştır. Sahabîler de, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye ilminden ve şahsiyetinde dolayı özel bir sevgi duymuşlardır. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den bir fetvâ duyarlarsa hemen onu kabul etmişlerdir. Medineliler arasında en bilgin olarak Hz. ALİ kerremallahu vechehu olduğu ve sahabîler arasında en iyi hüküm verenin yine o olduğu kabul edilmiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 292-293.)

Hz. ALİ kerremallahu vechehu hakkında bize ulaşan rivâyetlerin çok titiz bir şekilde tenkit edilerek ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü Hz. ALİ kerremallahu vechehu, yukarıda anlatilân hayatından da anlaşılacağı üzere, çok sevilmiş hatta bu sevgiyi ifrat derecesine kadar çıkaranlar dahi olmuştur. Bazı hadîs münekkidlerinin de, Hz. ALİ kerremallahu vechehu hakkında asılsız rivâyetlerin veya zayıf rivâyetlerin olduğunu açıkça belirtmiş olmalarından dolayı, Hz. ALİ kerremallahu vechehu hakkında gelen rivâyetlerin titizlikle tahrici yapılması gerekmektedir. Hadîs Kaynaklarına baktığımızda genel olarak Fedâilü’s-Sahâbe, Menâkıb ve Megâzî isimli bölümlerde ashab ile ilgili rivâyetlere rastlarız. Hz. ALİ kerremallahu vechehu hakkındaki rivâyetler de daha çok bu kısımlarda yer almaktadır. Onunla ilgili övgü mahiyetinde pek çok rivâyet söz konusudur. Çünkü Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın en yakınında olmuş, pek çok görevde bulunmuş ve siyasî konumu sebebiyle diğer sahabeye nisbetle hakkında daha fazla rivâyet nakledilmiştir. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin fazileti ile ilgili hem Peygamberimizden hem de Sahabîlerden aktarılan rivâyetleri bir araya getirmek için Sünnî ve Şiî birçok müellif çalışmış ve bu sahada eserler ortaya çıkarmışlardır.
Fuat Sezgin, konuyla ilgili olarak yazılan birçok eserlerin belli başlılarını tesbit etmiştir. İmam Nesâî, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin faziletine dâir “Kitâbu’l-Hasâis fî fezâli Ali b. Ebî Tâlib” isimli eseri yazmıştır. Ahmed b. Hanbel “Kitâbu Fazâili’s-Sahâbe” isimli eserinde Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin faziletine dâir 300 kadar rivâyet toplamıştır. Bu iki eser tetkik edildiğinde nakledilen hadîslerin hepsinin sıhhati aynı olmayıp, yapılan tahric çalışmasında çoğunluğun zayıf olduğu dikkat çekmektedir.
Ayrıca Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin faziletine dâir müstakil olarak kaleme alınmış başka eserler de vardır. Onun faziletine dâir kaleme alınmış kırk hadîs ihtiva eden eserler de oluşturulmuştur. Burada bu rivâyetlerin tamamını nakletmeyeceğiz. Sadece bazı rivâyetleri yazmaya çalışacağız. Hz. ALİ kerremallahu vechehu ile ilgili aktarılan rivâyetlerin tahrici yapıldığında bunlar arasında Sahîh, Hasen, Zayıf ve Uydurma rivâyetlerin yer aldığını görmekteyiz..

Öncelikle Hadîs Münekkitlerince Sahîh, Hasen ve Zayıf olan rivâyetlerin bazıları şunlardır.:
ALİ kerremallahu vechehu.: “Habbeyi yaran ve insanı halk edene kasem ederim ki, Peygamber benim için şöyle ahdetti.: “Beni ancak mü’min SEVer. Bana ancak münâfık buğzeder.” (Müslim, İmân, 131. (c. I, s. 86); Tirmizî, Menâkıb 20, (c. V, s. 643); Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali, (ö. 303/915), es-Sünen (Yâyina hazırlayan: Bedreddin Çetiner), I-VIII, Çağrı Yay., II. bsk., İstanbul, 1992, İmân, 20, (c. VIII, s. 117); İbn Mâce, Mukaddime, 11, (c. I, s. 42.))

ALİ kerremallahu vechehu.: “Ben, ALLAH’ın Elçisi'nin kendilerine DUÂ ettiği dönemin insanlarındanım.” (Tirmizî, Menâkıb 20, (c. V, s. 643.))

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hasan ve Hüseyin’in elinden tutarak şöyle buyurdu.: “Kim BENi SEVer ve bu İkisini SEVer ve bu İkisinin Babasını Ve Annesini SEVer, o kıyamet günü âli derecelerle benimle beraberdir.” (Tirmizî, Menâkıb 20, (c. V, s. 641-642.))

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Ebû Bekir’e, ALLAH rahmet eylesin. Kızını bana eş olarak verdi. Hicret ettiğim Şehre beni taşıdı. Kendi malından Bilâl’i hürriyetine kavuşturdu. Ömer’e de ALLAH rahmet eylesin. (Ömer) hakkı söylediği için arkadaşları onu terk etmiştir. Osmân’a da ALLAH rahmet eylesin. Melekler dahi ondan utanırlar. ALİ kerremallahu vechehu’ye de ALLAH rahmet eylesin. ALLAH’ım, Ali nereye yönelirse, hak onunla beraber olsun.” (Tirmizî, Menâkıb 19, (c. V, s. 633.))
Hz. Peygamber aleyhisselâm, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’yi Yemen’e Hâkim olarak gönderirken söylediği şu söz çok önemlidir.:
ALİ kerremallahu vechehu, yola çıkmadan önce Rasûlullah’a şöyle demiştir.: “Yâ Rasûlullah!., Ben daha yetişkin değilim. Onlar arasında hüküm vereceğim. Ben Hâkimliğin ne olduğunu bilmem!.” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eliyle göğsüme vurdu. Sonra.: ALLAH’ım!. Kalbine hidâyet ver, dilini sabit kıl!.” diye DUÂ etti. “Kuru taneyi yeşerten ALLAH’a hamd ederim ki, ondan sonra, iki kişi arasında hüküm verirken, hiç tereddüt etmedim.” (Ebû Dâvud, Akdiye, 6, (c. IV, s. 11); Tirmizî, Ahkâm, 5, (c. III, s. 618-619); İbn Mâce, Ahkâm, 1, (c. II, s. 774.))

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’yi Medine’de görevli olarak bıraktığında, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye.: “BENden Mûsâ’ya nisbetle Harûn’un yerinde olmaya rizâ göstermez misin? Ne var ki, BENden sonra Peygamber gelmeyecektir.” İbn Sa’d, et-Tabakât, c. III, s. 21; Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. IV, s. 208); Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 31, (c. II, s. 1870, 1871); İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 270; Fığlalı, “Ali”, DİA, c. II, s. 371.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hayber’in Fbir gün önce şöyle buyurmuştur.: “Bu sancağı öyle bir şahsa teslim edeceğim ki, ALLAH onun elinden (hayberi) feth edecektir. O, ALLAH’a ve Rasûlünü muhabbet duyar, ALLAH ve Rasûlü de ona muhabbet duyar.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. IV, s. 207); Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 34, (c. II, s. 1872.))
(Sancağı Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye vermiştir.) Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir SUyun başında bir hutbe okumuş ve hutbenin sonunda şöyle buyurmuştur.: “BEN size değerli iki şey bırakıyorum. Birincisi, içinde hidâyet ve nûr bulunan ALLAH’ın Kitabı’dır. ALLAH’ın Kitabı’nı alın ve ona sarılın.” …“Bir de Ehl-i Beytimdir… Ehl-i Beytim hakkında size ALLAH’ı hatırlatırım... Ehl-i Beytim hakkında size ALLAH’ı hatırlatırım... Ehl-i Beytim hakkında size ALLAH’ı hatırlatırım…” (Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 36, (c. II, s. 1873); Bu rivâyet “Gadîr-i Hum” olayının içinde geçen “Sekaleyn hadîsi” diye meşhur olan rivâyettir. Geniş bilgi için bk., Fığlalı, “Gadîr-i Hum”, DİA, c. XIII, s. 279-280; Atçeken, İsmâil Hakkı, “İbn Teymiye’nin Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin İmâmetiyle İlgili Şiî Rivâyet ve Yorumları Tenkîdi”, Selçuk Üniversitesi İlâyat Fakültesi Dergisi, Konya, 2001, S. XII, ss. 49-69.)

Gadir-i Hum denilen yerde Hz. Peygamber aleyhisselâm bir hutbe okumuş ve hutbesinin sonunda bu rivâyeti zikretmiştir. Rivâyeti söylemesinin hemen akabinde Hz. ALİ kerremallahu vechehu’yi yanına çağırarak.: “Ben kimin Mevlâsı isem Ali de onun Mevlâsıdır. ALLAHım!. Onu SEVeni SEV, ona düşman olana düşman ol!.” buyurmuştur.
Bu açıklamadan sonra orda bulunan sahabîlerin hepsi Hz. ALİ kerremallahu vechehu’yi tebrik etmişlerdir. Burada geçen “Mevlâ” kelimesi hakkında Ehl-i Sünnet Âlimlerinin genel kanaati “dost” anlamında olduğu şeklindedir. Çünkü Hz. ALİ kerremallahu vechehu Müslümanların da akrabalarından olan birçok müşrik öldürmüş ve bundan dolayı Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye bazı Müslümanların kalblerinde kırgınlıklar olduğunu anlayan Hz. Peygamber aleyhisselâm, Müslümanların Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye olan kırgınlıklarını gidermek ve Müslümanlar arasında kardeşlik bağını tekrar tesis etmek için bu rivâyeti söylemiştir.
Nitekim Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin torunu Hasan el-Müsennâ’ya Rasûl-i Ekrem’in.: “Ben kimin Mevlâsı isem Ali de onun Mevlâsıdır.” sözünü söyleyip söylemediği sorulmuş, o da şöyle cevab vermiştir.: “Evet söylemiştir. Fakat bununla Emirliği kastetmemiştir. Eğer maksadı bu olsaydı daha açık bir ifâde kullanırdı. Çünkü Rasûlullah müslümanların en fasihidir ... Yemîn ederim ki ALLAH ve Rasûlü halifelik için ALİ kerremallahu vechehu’yi seçip müslümanlara idâreci yapsalardı ve Ali de bunu yerine getirmeseydi ALLAH’ın ve Rasûlü’nün Emirlerini ilk terkeden o olurdu.” Şeklinde açıklama yapmıştır. Bu açıklamalardan da anlaşılıyor ki bu rivâyetler hilâfet için değil Ehl-i Beyte dostluk ve muhabbet için söylenmiştir. (Fığlalı, “Gadîr-i Hum”, DİA, c. XIII, s. 279-280.)

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Ey Kureyş Cemaati, mutlaka çirkin hallerinizden vazgeçmeli, imâna geri gelmelisiniz. Aksi takdirde ALLAH, din uğrunda kılıçla boyunlarınızı uçuracak bir kişi gönderecektir. O din konusunda câhil dediğiniz kişilerin kalblerini, ALLAH imân üzere imtihan etmiştir” buyurdu. Ashab.: Yâ Rasûlullah!. O kişi kimdir?” diye sordular. Ebû Bekir.: “Yâ Rasûlullah!. o kişi kimdir?” diye sordu. Ömer.: “O kişi kimdir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O ayakkabı tamircisidir” buyurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ayakkabısını tamir için ALİ kerremallahu vechehu’ye vermişti. (Ebû Dâvud, Cihâd, 126, (c. III, s. 148-149); Tirmizî, Menâkıb 19, (c. V, s. 634.))

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “BEN Hikmet Şehriyim. Ali de bu Şehrin Kapısıdır.” (Tirmizî, Menâkıb 20, (c. V, s. 637); Geniş bilgi için bk., Avcı, Seyit, “Ben İlim Şehriyim Ali de Onun Kapısıdır Hadîsi Üzerine”, Marife, Dini Araştırmalar Dergisi (Bilimsel Birikim), Konya, 2004, S. III, c. IV, ss. 371-381.)

Ömer b. Hattâb.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALİ kerremallahu vechehu’den hoşnut olarak vefât etti.” demiştir. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. 4, s. 207.))

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ALİ kerremallahu vechehu’ye hitaben.: “Sen BENdensin, ben de sendenim!.” buyurmuştur.(Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. 4, s. 207.) )

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, ALİ kerremallahu vechehu’nin sırtından toprakları eliyle silkerek şöyle buyurmuştur.: “Otur ey Ebû Tûrab!. Otur ey Ebû Tûrab!.” buyurdular. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9, (c. IV, s. 207-208); Müslim, Fadâilu’s-Sahâbe, 38, (c. II, s. 1874, 1875.))

Hadîs Münekkitlerince uydurma olarak bilinen rivâyetlerin bazıları şunlardır.:(Hz. ALİ kerremallahu vechehu hakkında uydurma olarak bilinen rivâyetler birçok Mevzuât Kitaplarında toplanmıştır. Ayrıca Hz. ALİ kerremallahu vechehu’in faziletine, kahramanlıklarına, imâmetine dâir birçok makale, sempozyum çalışmaları yapılmıştır. Özellikle geniş bilgi için şu çalışmalara bakılabilir.:
Sancaklı, Hz. ALİ kerremallahu vechehu Sempozyum Bildirileri, ss. 161-187; Avcı, Seyit, “Ben İlim Şehriyim Ali de Onun Kapısıdır” Hadisi Üzerine, Marife, Dini Araştırmalar Dergisi (Bilimsel Birikim), c. IV, ss. 371-381; Fığlalı, “Gadîr-i Hum”, DİA, c. XIII, s. 279- 280; Atçeken, İsmâil Hakkı, Selçuk Üniversitesi İlâyat Fakültesi Dergisi, ss. 49-69; Üzüm, İlyas, Şâh-ı Merdan Murtazâ Ali; Kültürel Alevî Kaynaklarına Göre Hz. ALİ kerremallahu vechehu Tasavvuru, İslâm Araştırlarimâ Dergisi, 2004, S. II, ss. 75-104.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu.: “Ben, İmran’ın oğlu Harûn, Zekeriyâ’nın oğlu Yahya ve Ali b. Ebî Tâlib aynı çamurdan yaratıldık.” ( İbnü’l-Cevzî, Hammâleddin İbnü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed b. Cafer, (ö. 597/1201), Kitâbu’l-Mevdûât, (thk. Nureddin b. Şükrü Ali Boyacılar), I-IV, Mektebetü Edvâü’s-Selef, I. bsk., Beyrut, 1997, c. II, s. 94-95.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu.: “Ben ve Ali, Âdem tam yaratılmadan, nurdan yaratıldık. Daha sonra ALLAH Âdem’i yarattı. Âdem yaratıldıktan sonra biz erkeklerin sülbüne nakledildik. Sonra da Abdulmuttâlib’in Sülbüne yerleştirildik. Sonra ALLAH’ın İsminden ismimiz türetildi. ALLAH’ın ismi Mahmûd’dur, ben de Muhammed’im. Ali de ALLAH’ın A’lâ isminden Ali olmuştur.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 95.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Melekler Bana ve ALİ kerremallahu vechehu’ye salâvât getirdiler. Ali o zamanlar yedi yaşındaydı. Melekler Ben ve Ali dışında hiçbir erkeğe salâvât getirmediler.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 96.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Melekler Bana ve ALİ kerremallahu vechehu’ye salâvât getirdiler. Ali o zamanlar yedi yaşındaydı. Kelime-i Şehâdet yer yüzünden semâya yükseltilmedi, ancak Ben ve Ali b. Ebî Tâlib dışında.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 96-97.)

ALİ kerremallahu vechehu.: demiştir ki.: “Ben ALLAH’ın Kulu ve Peygamberinin Kardeşiyim. Ben tasdik edicilerin en büyüğüm. Yalancılar benden sonra tasdik kelimesini söylemediler. Ben insanlardan yedi sene önce namaz kıldım.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 98.)

ALİ kerremallahu vechehu.: demiştir ki.: “Hz. Peygamber ile beraber ALLAH’a ibâdet ettim. Bu ümmetten beş veya yedi sene önce ibâdet ettim.” İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 98.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Ümmetim baba isimleriyle ve babalarının isimleriyle arz edildi. İlk önce bana imân eden Ali b. Ebî Tâlib’dir. Ben ilk gönderildiğimde bana imân eden bu büyük tasdik edicidir.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 99-100.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Ey Ali, sana Peygamberlik hakkında bilgi vereceğim. Benden sonra Peygamberlik yoktur. İnsanlar yedi konuda seninle tartişâmayacaklardır (boy ölçüşemeyeceklerdir). Kureyşliler'den ilk önce imân eden sensin. ALLAH’a karşı ahdini en çok yerine getiren sensin. En çok ALLAH’ın Emrini yerine getiren de sensin. Sen bilgice onlardan daha üstünsün. Hüküm vermede en âdilsin. Kıyamet gününde ALLAH katında en büyük dereceye sen sâhib olacaksın!." (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 100.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ali b. Ebî Tâlib için şöyle buyurdu.: “Mü’minlerin bana ilk imân edeni sensin. Kıyamet gününde herkesten önce elimi sen tutacaksın. En büyük tasdikçim sensin. Sen hak ile bâtılı ayırt edensin. Sen mü’minlerin sermâyesisin. Mal da kâfirlerin sermâyesidir.” ( İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 102.)

İbn Abbâs demiştir ki.: “Sonraları fitne çıkacak. Eğer ona ulaşırsanız, iki şey onun için gereklidir. ALLAH’ın Kitabı ve Ali b. Ebî Tâlib’dir.” ( İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 103.)

İbn Mesûd demiştir ki.: “Hz. Peygamber hastalandığından dolayı kendinden geçti. Kendine gelince (İbn Mesûd’a) dedi ki.: "Benden sonra kim halife olacak?" (İbn Mesûd) dedi ki.: “Ebû Bekir.” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sustu. Birkaç saat geçtikten sonra Peygamber kendine geldi. (İbn Mesûd).: “Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlullah, durumun nasıl?” Hz. Peygamber buyurdu ki.: “Kendime geldim!.” dedi ki.: “Halife kim olsun?” Dedim ki.. Ali b. Ebî Tâlib olsun. ALLAH’a yemîn ederim ki, ALİ kerremallahu vechehu’ye itaat ederseniz, tamamen cennetlik olursunuz.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 104-105.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Benim Vârisim Ali b. Ebî Tâlib’dir.” ( İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 106.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Sizden ilk önce Kevser Havzı’na gelecek olan Ali b. Ebî Tâlib’dir. İlk Müslüman da odur.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 106.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: Cebrâil bana dedi ki.: “Ey MuhaMMed, Ali beşerin en hayırlısıdır. Fakat kim bunu kabul etmezse kâfir olur.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 108.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Ben fıkıh ilminin şehriyim. Ali ise kapısıdır.” (İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 111.)

Ümeys’in kızı Esmâ demiştir ki.: Hz. Peygambere vahiy geliyordu. (Peygamberin) başı ALİ kerremallahu vechehu’nin Hicrindeydi. (Ali) ikindi namazını kılmamıştı. Güneş battı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALİ kerremallahu vechehu’ye dedi ki.: “Namaz kıldın mı?” Ali de.: “Hayır kılmadım!.” dedi. (Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAH’a şöyle DUÂ etti).: “ALLAH’ım eğer Ali, SANA ve Rasûlullah’a tâbi olan bir insan ise güneşi tekrar geri döndür!.”
Esmâ diyor ki.: “Biz güneşin battığını gördük. Daha sonra güneşin battığı yerden tekrar geri döndüğünü de gördük.”
(İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, c. II, s. 120.)

Bu rivâyetleri İbnü’l-Cevzî Kitabında uydurma rivâyetler olarak vermektedir. Bu rivâyetlerin dışında, Hadîs Münekkidlerince tesbit edilmiş, başka rivâyetler de mevcuttur..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

Resim1.7. Hz. ALİ'nin İLMİ KİŞİLİĞİ ve HADÎS RİVÂYETİNDEKİ YERİ.:

Tarihten günümüze, Müslüman âlimlerce, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile olan yakın akrabalık yanında, sahabenin en âlimlerinden biri olduğu bilinmektedir. (Erdem, Mehmet, “Hanefi Mezhebinin Önemli Sahabi Refânslarından Birisi Olarak Hz. ALİ kerremallahu vechehu”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011, c. XVI, S. 2, ss. 19-38, s. 20. )

Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Ashab-ı Kirâm arasında Kur’ÂN, Hadîs ve özellikle Fıkıh alanındaki bilgileriyle kendini kabul ettirmiş bir şahsiyettir. Kur’ÂN-ı Kerim’i bilmek konusunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu bir sözünde şöyle söylemiştir.: “VALLAHi, hangi âyetin niçin ve kimin için indiğini bilirim. ALLAH bana idrak eden bir kalb ve açık bir dil vermiştir.”
Ali kerremallahu vechehu.: “Bana ALLAH’ın Kitabı’ndan sorun. Hiçbir âyet yoktur ki, onun gündüz mü gece mi, dağda mı düzlükte mi nâzil olduğunu bilmeyeyim.” (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 292.)

Hz. Ebû Bekir ve Hz. ALİ kerremallahu vechehu arasında geçen şu konuşma da dikkat çekicidir.: “Ali, Ebû Bekir’e biat etmekte gecikmişti. Ebû Bekir ile karşılaştı. Ebû Bekir O’na.: “Yönetici olmamı kerih mi gördün.” diye sormuştur. Ali.: “Hayır. Ben namazın dışında Kur’ÂN’ı bir araya getirmeden ridâmı giymemeye niyet ettim.” demiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 292.)

Peygamberimizin Hadîsleri’ne hâkimiyeti konusunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye sorulan şu soruya verdiği cevâb, onun ne kadar bilgili olduğunu göstermektedir.:
ALİ kerremallahu vechehu’ye.: “Neden Rasûlullah’ın ashâbı içerisinde hadîs rivâyeti çok olansın?” dendi. Ali kerremallahu vechehu.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a bir soru sorduğum da bana cevâb verirdi. Sustuğum zaman da benimle başlardı.” demiştir. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 292.)

Fıkıh konusundaki bilgisinin ne kadar çok olduğunu Sahabîler şöyle anlatmaktadırlar.: Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den bir fetvâ işitirlerse hemen onu alırlardı. Medineliler arasında en yüce olarak Hz. ALİ kerremallahu vechehu olduğunu söylerlerdi. Sahabîler arasında en iyi hüküm verenin Hz. ALİ kerremallahu vechehu olduğu kabul edilirdi.” (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 292-293.)

Yukaridâ izâh ettiğimiz Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın şu DUÂsı, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin hüküm verme konusunda ne kadar isâbetli olduğunu göstermektedir.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH’ım kalbine hidâyet ver, dilini sabit kıl!.” diye DUÂ etmiştir.
(Ebû Dâvud, Akdiye, 6, (c. IV, s. 11); Tirmizî, Ahkâm, 5, (c. III, s. 618-619); İbn Mâce, Ahkâm, 1, (c. II, s. 774); İbn Sa’d, et-Tabakât, c. II, s. 291.)

Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den gelen rivâyetlerin çoğu fıkhî konuları oluşturmaktadır. Bunların bir kısmını kendi sözü (mevkûf), büyük bir kısmının ise Hz. Peygamber aleyhisselâm’den bizzât kendi duyduğu (merfû) rivâyetler olduğunu tesbit ettik. (İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 269; Kandemir, M. Yaşar, “Ali”, DİA, I-XLIV, c. II, s. 375.)

Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Hayatına baktığımızda, İslam’ın başlangıcından Hz. Peygamberin vefâtına kadar, Hz. Peygamberle birlikte olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ilmî birikimi oldukça yüksek, hatta Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den en çok hadîs duyanlardan olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin hadîs rivâyet etmek konusunda özellikle bir çaba sarfettiğini görmüyoruz. Muksirûn Sahabîler arasında olmamasının elbette geçerli sebebleri vardır. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin idârecilik ile meşgul olması, halifeliği zamanında savaşların olması ve fitne olaylarını bastırmakla meşgul olması, hadîs rivâyet ederken hata etmekten korkması gibi sebeblerden dolayı az rivâyette bulunmuş olabilir. Hatta kendisi hadîs rivâyeti konusunda çok titiz davranırdı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ait olduğunu kesin olarak bilmediği hadîsleri nakledenlere, onlara Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den duyduklarına dâir yemîn ettirirdi. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin hadîs rivâyeti konusundaki titizliği şu sözleri ile daha iyi anlaşılmaktadır.: “Ben, Resulullâh sallallahu aleyhi vesellem’dan birşey işittiğim vakit, ALLAH celle celâlihu’ın dilediği ölçüde onu yaşamaya çalışan biriyim. Ashabdan birisi bana bir hadîs aktarırsa, o yemîn ederse kabul ederim." (Ebû Dâvud, Vitr, 26, (c. II, s. 180.))

ALİ kerremallahu vechehu.: “Size Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan bir hadîs naklettiğim vakit, yemîn ederim ki, gökyüzünden aşağı düşsem, benim için onun söylemediği bir şeyi söylemekten daha güzeldir...” buyurmuştur.
(Buhârî, İstitâbeti’l-Mürteddîn, 6, (c. VIII, s. 51); Müslim, Zekât, 154, (c. I, s. 746,747.))

Böylece hadîsi rivâyet ederken veya alırken ne kadar titiz davrandığı anlaşılmaktadır. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin yanında, kılıcının kabzasında taşıdığı, yazılı bir Tomarının olduğu, bu Tomarda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den duyduğu bir takım hadîslerin bulunduğu hakkında bilgiler gelmektedir. (Yardım, Ali, (ö. 2006), Hadis I-II, Damla Yay., IV. bsk., İstanbul, 2000, c. II, s. 3; Muhammed Hamîdullah, (ö. 2002), Hemmâm b. Münebbih’in Sahîfesi, (trc. Talat Koçyiğit), A.Ü.İ.F.Y., 1967, s. 39.)

Bu Tomar Sahîfesi hakkında Buhârî’de şu bilgiler verilmektedir.: Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: VALLAHi bizim yanımızda okunan hiçbir yazı yoktur, ancak ALLAH’ın Kitabı ve bir de şu Sahîfedeki şeyler vardır.” dedi ve sahîfeyi açtı. “İçinde diyet develerinin yaşları ile Medine Aîr Dağı’ndan şuraya kadar haremdir...” (Buhârî, Diyat, 24, (c. VIII, s. 45.))

Başka bir rivâyette:
ALİ kerremallahu vechehu.: “…Taneyi yaran ve insanı yaratan ALLAH’a yemîn ederim ki, bizim yanımızda Kur’ÂN’da olandan başka birşey yoktur. Ancak insana ALLAH’ın Kitâbı’nı anlamak hususunda verilen bir anlayış ve bir de şu Sahîfedeki şey vardır,” demiştir.
.: “O sahîfedeki nedir?” dedim.
Ali.: “Akl, yani diyet, esîrin bağının çözülüp kurtarılması, kâfir karşılığında Müslümânın öldürülmeyeceği…” hakkındaki rivâyetler.” demiştir.
(Buhârî, Ferâiz, 21, (c. VIII, s. 10.))

Müslim ve Tirmizî’de bu Tomar hakkında şöyle bilgiler vardır.:
ALİ kerremallahu vechehu.:“Her kim bizde ALLAH’ın Kitabı ile (kılıcının kılıfında asılı bir Sahifeye işâret ederek), şu sahîfeden başka okuduğumuz bir şey bulunduğunu söylerse muhakkak yalancıdır. BuSahifede develerin yaşları ile yaralara ait bâzı şeyler vardır.”
(Müslim, Âzâd, 20, (c. II, s. 1147); Tirmizî, Velâ ve Hibe, 3, (c. IV, s. 438-439.))

Ebû Dâvud’da ise bu Tomar hakkında şu bilgiler mevcuttur.:
ALİ kerremallahu vechehu.: “Biz Rasulullâh sallallahu aleyhi vesellem’tan Kur’ÂN’da ve şu Sahifede bulunanlardan başka bir şey yazmadık.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 95, (c. II, s. 529-531.))

Anlaşılıyor ki Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin yanında bulunan Tomar’ın içinde birçok hüküm içeren rivâyetler yazılıdır. Yine de Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Hadîs Kitaplarında geniş yer kaplayacak kadar hadîs rivâyet etmiştir. Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin rivâyet ettiği hadîs sayısı bazı kaynaklarda 53690, bazı kaynaklarda 586’dır. (Kandemir, M. Yaşar, a.g.md., DİA, c. II, s. 375.)

Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den nakledilen rivâyetler mükerrerleriyle birlikte Hadîs Kitaplarına özetle şöyle geçmektedir.:
* Bakî b. Mahled el-Endelüsî (ö. 276/890) Müsned’inde Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye ait 586 rivâyet,
* Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ise, tekrarlarla beraber Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den 819 rivâyet kaydetmiştir.
* Ebû Nuaym el-Isbehânî, tekrarsız 400 küsur rivâyetin ona isnad edilmiş olduğunu ifâde etmiştir.
(Hamâde, Faruk, Ehl-i Sünnet Kaynaklarında Şianın On iki İmamının Rivâyetleri, (trc. Mûsâ Erkaya, Murat Gökalb), Dinî Araştırmalar Dergisi, 2005, S. 8, ss. 327-346, s. 329-330.)

* Kütüb-i Sitte Sâhibleri; 322 rivâyetini kaydetmişlerdir. (Kandemir, M. Yaşar, a.g.md., DİA, c. II, s. 375; Hamâde, Dinî Araştırmalar Dergisi, s. 329.)

Bizim çalışmamızın neticesinde, Kütüb-i Sitte’de Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den tesbit ettiğimiz rivâyet sayısı şöyledir.:
* Kütüb-i Sitte’de Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye ait toplam 547 rivâyet mevcuttur. Tekrarlar çıkarıldığı zaman bu sayı 186’ya düşmektedir.
* Altı Hadîs İmâmının ayrı ayrı tekrarsız rivâyetlerinin toplamı 333’tür. Buna göre Buhârî’de 67 (tekrarsız 26), Müslim’de 55 (tekrarsız 26), Ebû Dâvud’da 88 (tekrarsız 68), Tirmizî’de 131 (tekrarsız 96), Nesâî’de 110 (tekrarsız 33), İbn Mâce’de 96 (tekrarsız 84) rivâyet tesbit ettik.

Kütüb-i Sitte’deki ortak rivâyetlerin sayısı şöyledir.:
* Altı Hadîs İmâmının ittifâk ettiği rivâyet sayısı 3’tür. Herhangi Beş Hadîs İmâmının ittifâk ettiği rivâyet sayısı 6’dır. Dört Hadîs İmâmının ittifâk ettiği rivâyet sayısı 14’tür. Üç Hadîs İmâmının ittifâk ettiği rivâyet sayısı 18’dir. İki Hadîs İmâmının ittifâk ettiği rivâyet sayısı 31’dir. İttifâk edilmeyen rivâyet sayısı ise 114’dür. Ayrıca Buhârî ve Müslim’in ittifâk ettiği rivâyet sayısı 17’dir. Sünen-i Erba’a’da ittifâk edilen rivâyet sayısı ise 10’dur.
* Bizim bu çalışmamızda Kütüb-i Sitte’de Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den tesbit ettiğimiz rivâyet sayısı, diğer kaynaklarda belirtilen rivâyet sayilârından fazladır. Hatta çalışmamızda bize kolaylık sağlaması için Concordance’dan yararlanmaya çalıştır. Ancak Hz. ALİ kerremallahu vechehu’ye işâret etmediği, Concordance’sa kayıtlı olmayan, birçok rivâyet de tesbit ettik.
Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den önceki halifelerin rivâyetlerine şöyle bir bakacak olursak.:
=> “Hz. Ebû Bekir’e ait, Kütüb-i Sitte’de 60 hadîsinin geçtiği kaydedilmiştir.”
=> “Ömer b. el-Hattâb’ın, Kütüb-i Sitte’de 300 rivâyetinin geçtiği kaydedilmiştir.”
=> “Osmân b. Affân’nın. Kütüb-i Sitte’de 124 rivâyetinin kaytlı olduğu belirtilmiştir.
(Hamâde, Dinî Araştırmalar Dergisi, s. 329-330.

Ömer Faruk Akpınar =>Hz. “Osmân’ın Hadîs rivâyetindeki yeri” adlı yüksek lisans tezinde, Kütüb-i Sitte’de, Hz. Osmân’a ait 121 rivâyetinin tahrîcini yapmıştır.”
(Akpınar, Hz. Osmân’ın Hadîs Rivâyetindeki Yeri, (Yüksek lisans tezi), s. 407.)

Bu bilgilerden anlaşılıyor ki Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin rivâyetleri, kendisinden önceki halifelerin rivâyetlerinden oldukça fazladır. Fazla olmasının bir takım sebebleri vardır.
Çalışmamızdan çıkaracağımız sonuca göre.: Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin her dâim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında olması, İLim ve BİLgiye çok değer vermesi, birçok olayın çözümünde başrolde olması, diğer halifelerden daha sonra vefât etmesi, tebliğ çalışmalarında bulunması, fıkhî konularda insanları bilgilendirmek istemesi, insanların birçok konuda soru sorması gibi sebebler, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin diğer halifelerden daha çok rivâyette bulunmasına sebeb gösterilebilir. Bu çalışmamızda amacımız, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Kütüb-i Sitte’deki rivâyetlerini bir araya getirmek olduğundan, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin rivâyetlerine geçmeden önce Hz. ALİ kerremallahu vechehu’nin Hayatını ve Hadîs Kültüründeki Yerini kısaca anlatmış olduk..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

İKİNCİ BÖLÜM.:

HZ. ALİ’DEN NAKLEDİLEN RİVÂYETLER.:

ALİ kerremallahu vechehu’nin Hayatını özetle anlattıktan sonra, ALİ kerremallahu vechehu’nin Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den işittiği (müşâfehe), gördüğü (müşahede) ve ALİ kerremallahu vechehu’nin mevkûfen naklettiği rivâyetleri Kütüb-i Sitte’de tesbit ederek, konularına göre tasnif edip rivâyetlerin tahricini yaptıktan sonra rivâyetleri sıhhat bakımından değerlendireceğiz. Bunu yaparken, ağırlıklı olarak isnad üzerinde yoğunlaşacağız. Mânâ bakımından problemli gözüken rivâyetleri de elbette dikkatlere sunacağız. İsnadların değerlendirmesini yaparken, el-Mizzî'nin“ Tehzîbü'l-Kemâl” adlı eserini (Cevâmiu'l-kelim programı üzerinden) baz alarak, orada cerh edilen râvîler hakkında Cerh ve Ta’dil Âlimlerinin kanaatlerini birinci el kaynaklardan tesbit etmeye çalışacağız. Bu tesbitlerin sonucu olarak da rivâyet hakkındaki kanaatimizi ifâde edeceğiz.
Bu bölümde Kütüb-i Sitte’de tesbit ettiğimiz rivâyetlerin tekrarsız toplamı 186, tekrarlarıyla beraber 547’dir. Bu rivâyetleri ana başlıklar halinde şöyle tasnif ettik.:

İmân, MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem’den hadîs rivâyet etmek, temizlik, namaz, oruç, zekât, hac, kurban, cenazeler, kader, Medine’nin fazileti, alım-satım, hediye, yasaklar, cihad, nikâh, içecekler, rikâk, ferâiz, cezâlar, himâye, hayvanlar, mehdî, edep, sâlih amel ve kötülükten uzak durma, Kur’ÂN’ın Fazileti ve Tefsiri, DUÂ, Peygamberimizin şemâili, sahabîlerin faziletleri, çocuklar, tıb.:
Şimdi bu konularla alakalı rivâyetlerin tesbit ve değerlendirmelerine geçmek istiyoruz..

NOT.:
1-) Bundan sonrası biz sadece sahih hadislerin aslını alıp incelenmesini almadık ki, okuyucuyu ilgilendiren kısımdır..
2-) Bazı Hadis terimleri.:
Sika.: Adalet ve zabt niteliklerini tam olarak taşıyan, hadîs rivâyetinde güvenilir râvî.
Mevzû’.: Söylemediği veya yapmadığı halde iftirayla Rasûlullâh’a ait olduğu söylenen hadîs; gerçekte Rasûlullâh’a ait olsada kizble cerh edilmiş olan bir ravinin rivâyet ettiği hadîs.
Mevkûf.: Sahabenin söz ve fiilleri veya senedi, sahabîde kalan hadîs
Hasen Sahîh Garîb.: Rivâyetlerin birbirini desteklemeleriyle sahîh derecesine yükselmiş olan hadîsin bu rivâyetleri arasından kendisinde bir gariblik görülen rivâyet. Tek senedle rivâyet edilmiş olan, ancak bu senediyle sahîh mi, hasen mi olduğu kestirilemeyen hadîs.
Mütevâtir.: Baştan sona kadar her nesilde, yalan üzerinde birleşmelerinde aklen ve âdeten mümkün olmayacak kadar çok kimsenin rivâyet etmiş olduğu hadîs.
Kul İhvâni..


Resim 2.1. İMÂN.:
Kütüb-i Sitte müellifleri imân konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen 2 rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

ALLAH’a, RASÛLÜNE, ÂHİRETE ve KADERE İMÂN.:

Tirmizî (ö. 279/892) <= Mahmud b. Ğaylân <= Ebû Dâvud <= Şube <= Mansûr <= Rib’î b. Hirâş <= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Kişi şu dört şeye imân etmedikçe mü’min olamaz: ALLAH’tan başka İlâh olmadığına, benim ALLAH’ın Rasûlü olduğuma, beni hak ile gönderdiğine, ölüme, ölümden sonra dirilmeye ve kadere imân etmek.”
(Tirmizî, Kader, 10, (c. IV, s. 452.)

İbn Mâce <= Sehl b. Ebî Sehl ve Muhammed b. İsmâil <= Abdusselâm b. Sâlih Ebu’s-Salt el-Herevî <= Ali b. Mûsa er-Rizâ <= Babası (Mûsa b. Cafer b. Ali) <= Cafer b. Muhammed <= Babası (Muhammed b. Ali) <= Ali b. Hüseyin <= Babası (Hüseyin b. Ali) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “İmân =>Kalb ile tasdîk, dil ile söylemek ve rükûnlar ile amel etmektir.”
İbn Mâce, Mukaddime, 9, (c. I, s. 25-26.))

Resim 2.2. MUHAMMED sallallahu aleyhi vesellem’den HADÎS NAKLETMEK.:

Kütüb-i Sitte müellifleri MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem’den hadîs rivâyet etmek konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen 7 rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’ın HADÎSİNE TA’ZÎM.:
İbn Mâce <= Muhammed b. Beşşâr <= Yahyâ b. Saîd <= Şube <= Ömer b. Mürre <= Ebî Buhterî <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali b. Ebî Tâlib demiştir ki.: “Ben size Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan bir hadîs tahdîs ettiğim vakit, O’nun hadîsinin hakka, hidâyete ve takvâya en uygun söz olduğunu düşünün.”
İbn Mâce, Mukaddime, 2, (c. I, s. 9.))

Resim B-) YALAN YERE HADÎS RİVÂYET ETMENİN YASAKLANMASI.:

Buharî <= Ali b. el-Ca’d <= Şube <= Mansûr <= Rib’î b. Hirâş <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Benim üzerime yalan söylemeyiniz. Her kim benim üzerime yalan söylerse ateşe girer.”
(Buhârî, İlim, 38, (c. I, s. 35.))

Yalan yere hadîs rivâyet etmenin yasaklanması ile ilgili başka bir rivâyet de şöyledir.:
Tirmizî <= Süfyân b. Vekî’ <= Babası (Veki’ b. Cerrâh) <= Şerîk <= Mansûr <= Rib’î b. Hirâş <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. Kûfe’de geniş bir alan olan Rahbe’de bize şöyle demiştir.: Hudeybiye Günü, müşriklerden bazı kimseler yanımıza gelmişlerdi. Aralarında Süheyl b. Amr ve Müşriklerin büyüklerinden bir takım adamlar vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e dediler ki.: Yâ Rasûlullah!. Çocuklarımız, kardeşlerimiz ve kölelerimizden bazı anlayışsız kişiler sana kaçmışlardır. Onlar din konusunda bilgisizdirler. Mallarımız ve arazilerimizde çalışan amelelerdir. Onları bize geri ver. Onlar din konusunda bilgisizlerse, biz onlara belletiriz.” Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Ey Kureyş Halkı, mutlaka kötü durumunuzdan uzaklaşmalı, imâna dönmelisiniz. Aksi halde ALLAH, din uğrunda kılıçla boyunlarınızı uçuracak bir kişi gönderecektir. O din konusunda bilgisiz dediğiniz şahısların kalblerini, ALLAH imân üzere sınamıştır.” buyurdu.
Sahabîler.: “Yâ Rasûlullah!. O kişi kimdir?” diye sordular.
Ebû Bekir.: “Yâ Rasûlullah!. O kişi kimdir?” diye sordu.
Ömer.: “O kişi kimdir?” diye sordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O ayakkabı tâmircisidir” buyurdu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ayakkabısını tamir için ALİ kerremallahu vechehu’ye vermişti. Sonra Ali bize döndü ve şöyle dedi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Her kim bilerek Benim Adıma yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Tirmizî, Menâkıb 19, (c. V, s. 634))

Yalan yere hadîs rivâyet etmenin yasaklanması ile ilgili başka bir rivâyet de şöyledir.:
İbn Mâce <= Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Ali b. Hişâm <= İbn Ebî Leylâ (Muhammed b. Abdurrahman b. Yesar) <= el-Hakem <= Abdurrahman b. Ebî Leylâ <= ALİ kerremallahu vechehu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Her kim, yalan olduğunu bildiği halde, benim adıma yalan rivâyette bulunursa, iki yalancıdan birisi olur."
İbn Mâce, Mukaddime, 5, (c. I, s. 14-15.))

Resim C-) ALLAH RASÛLÜnü YALANCI ÇIKARMAMAK.:
Buhârî <= Ubeydullah b. Mûsa <= Ma’rûf b. Harrabûz <= Ebu’t-Tufeyl <= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.: “İnsanlara anlayabilecekleri şeyler söyleyiniz. ALLAH ve Rasûlünü yalancı çıkarmak size sevimli gelir mi?”
Buhârî, İlim, 49, (c. I, s. 41))

Resim D-) SAHABÎLERDEN HADÎS ALINIRKEN YEMÎN ETTİRİLMESİ.:
Ebû Dâvud <= Müsedded <= Ebû Avâne <= Osmân b. el-Muğîre esSekafî <= Ali İbn Rabîa el-Esedî <= Esmâ b. el-Hakem <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Ben Resulullâh sallallahu aleyhi vesellem’tan birşey duyduğum vakit, ALLAH (celle celâlihu)’ın izin verdiği ölçüde onu yaşamaya gayret gösteren birisiyim. Sahabîlerden birisi bana bir hadîs aktarırsa, o (sahabî) yemîn ederse (hadîsi) kabul ederim. Ebû Bekir (r.a.).: "O doğru söyler, Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu bana haber vermiştir.: “Bir kimse bir günaha girer de arkasından abdest alır, sonra kalkıp iki rekât namaz kılar ve ALLAH’tan kendisini affetmesini dilerse, ALLAH onu mutlaka affeder” Rasûlullah devâmla.: “Onlar kötü bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde ALLAH’ı anarlar...” Âl-i İmrân 3/135. âyetini sonuna kadar okudu."
Ebû Dâvud, Vitr, 26, (c. II, s. 180.))


وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takvâ sahibleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 3/135)

Resim E-) Hz. PEYGAMBER ADINA YALAN NAKLETMENİN ÇİRKİNLİĞİ.:
Buhârî <= Ömer b. Hafs b. Ğıyâs <= Babam (Hafs b. Ğıyâs) <= el-A’meş <= Hayseme <= Süveyd b. Ğafele <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Ben size Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan bir hadîs tahdîs ettiğimde, ALLAH’a yemîn olsun ki, gökten düşmem, O’nun üzerine yalan söylememden daha sevimlidir. Lakin sizinle benim aramızda görüştüğümüz zaman, size birşey tahdîs ettiğimde (hata etmiş olabilirim). “Çünkü harb hiledir.” Ben Rasûlullah’tan işittim, O şöyle buyuruyordu: “Âhir zamanda bir kavim çıkacaktır. Yaşları ufak, akılları zayıf bir kavim olacaktır. Onlar Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den söz söyleyecekler. Fakat bunların imânları boğazlarından aşağıya inmeyecektir. Onlar okun yaydan ileriye çıkışı gibi dinden çıkacaklardır. Onlara nerede rastlarsanız, onları öldürünüz. Çünkü bunları öldürmekte, öldüren kişiye de kıyamet gününde ecir vardır.”
Buhârî, İstitâbeti’l-Mürteddîn, 6, (c. VIII, s. 51.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Ebî Bekir el Mukaddemî <= İbn Uleyye ile Hammâd b. Zeyd <= (H.) <= Kuteybe İbn Saîd <= Hammâd b. Zeyd <= (H.) <= Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb <= İsmâil b. Uleyye <= Eyyub <= Muhammed <= Abîde <= ALİ kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: ALİ kerremallahu vechehu, Haricîlerin içinden eli kısa veya küçük birisinin olduğunu, onu öldürene ALLAH’ın büyük mükâfatı olacağından bahsettikten sonra Abîde.: “Bunları MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem’den sen mi işittin?” diye sormuş. ALİ kerremallahu vechehu, üç kere Kâbe’nin RABBi'ne yemîn ederek kendisinin işittiğini söylemiştir."
Müslim, Zekât, 155, (c. I, s. 747.))

Hadîsin Müslim’in diğer bir tariki de şöyledir.:
Muhammed İbn Müsennâ <= İbn Ebî Adiy <= İbn Avn <= Muhammed <= Abîde <= ALİ kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metni şöyledir: “Ben, size ancak O'ndan duyduklarımı anlatıyorum.” diyerek ALİ kerremallahu vechehu’den merfû’ olarak rivâyette bulundu.
Müslim, Zekât, 155, (c. I, s. 748.))

Hadîsin Müslim’in diğer bir tariki de şöyledir.:
Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ile Abdullah b. Saîd el-Eşecc <= Vekî’ <= Eşecc <= Veki’ <= el-A’meş. Hayseme <= Süveyd b. Ğafele <= Süveyd <= ALİ kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metninin son kısmında şu ibare vardır.: Ebû Bekr Ebî Züheyr hadîsleri =>“Bu zimmet uğrunda onların en aşağı olanı sa’y ü gayret gösterir” cümlesinde sona erer. Bundan sonrasını zikretmemişlerdir. Onların hadîslerinde: “Kılıcının kınında asılı” ifâdesi de yoktur.
Müslim, Zekât, 154, (c. I, s. 746,747.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.3. TEMİZLİK .:
Kütüb-i Sitte müellifleri temizlik konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen 14 rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) DİŞ TEMİZLİĞİNDE MİSVAK KULLANMAK.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Abdulazîz <= Müslim b. İbrahim <= Bahr b. Kenîz <= Osmân b. Sâc <= Saîd b. Cübeyr <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki: “Şüphesiz ağızlarınız Kur’ÂN’ın yollarıdır. Ağızlarınızı misvak ile temizleyiniz.” (İbn Mâce, Tahâret, 7, (c. I, s. 106.))

Resim B-) KIZ ve ERKEK ÇOCUKLARININ İDRARININ TEMİZLİĞİ.:

Ebû Dâvud <= Müsedded <= İbn Ebî Arûbe <= Katâde (b. Diâ’me esSedûsî) <= Ebî Harb b. Ebî Esved <= Babası (Ebû Esved Düelî) <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Kız çocuğunun küçük abdesti yıkanır, erkek çocuğunun ise yemek yemediği sürece, küçük abdestine su dökülür.” (Ebû Dâvud, Tahâret, 135, (c. I, s. 263.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Havsere b. Muhammed ve Muhammed b. Saî’d b. Yezîd b. İbrahim <= Muaz b. Hişâm <= Babası (Hişâm b. Senber) <= Katâde <= Ebî Harb b. Ebî Esved <= Babası (Ebû Esved Düelî) <= Ali kerremallahu vechehu.
İbn Mâce’nin rivâyetinde metin şu şekilde gelmiştir: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem süt emen çocuğun bevli hakkında buyurdular ki: “Erkek çocuğun küçük abdestinden dolayı su dökülür. Kız çocuğun küçük abdesti yıkanır.” yani cümlelerin yeri değiştirilerek rivâyet edilmiştir. (İbn Mâce, Taharet, 77, (c. I, s. 174-175.))

Resim C-) GUSÜL ABDESTİNİ TAM ALMAK.:

Ebû Dâvud <= Mûsa b. İsmâil <= Hammâd (b. Seleme) <= Atâ’ b. esSâib <= Zâzân <= Ali kerremallahu vechehu.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Kim kıl deriyi yıkamayıp cünüb bırakırsa, ona şöyle böyle azab edilir.” Ali kerremallahu vechehu demiştir ki: “Bundan dolayı üç defâ (başımı yıkama konusunda) başıma düşman oldum” Ali kerremallahu vechehu, saçını da tıraş ederdi. (Ebû Dâvud, Tahâret, 97, (c. I, s. 173.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= el-Esved b. Âmir <= Hammâd b. Seleme <= Atâ’ b. es- Sâib <= Zâdan <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
İbn Mâce’nin Ebû Bekir b. Ebî Şeybe’den rivâyet ettiği bu hadîsin metninde geçen son cümle şöyle gelmiştir: Ali kerremallahu vechehu.: “İşte bundan dolayı ben, kıllarıma düşmanca davrandım,” demiştir. “Ve kıllarını traş ederdi.” (İbn Mâce, Tahâret, 106, (c. I, s. 196.))

Gusül abdestini tam almak ile ilgili başka bir rivâyet de şöyledir.:
İbn Mâce <= Süveyd b. Saîd <= Ebu’l-Ahvas <= Muhammed b. Ubeydullah <= Hasan b. Sa’d <= Babası (Saîd b. Mabed) <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
“Bir kişi, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek şöyle dedi.: “Ben cünüblükten dolayı gusul abdesti aldım ve sabah namazını kıldım. Sonra sabahleyin, vücûdumda bir tırnak kadar yerin kuru kaldığını gördüm.” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona.: Şâyet sen, o yerin üzerini mesh etseydin sana yeterdi.” buyurdu. (İbn Mâce, Tahâret, 138, (c. I, s. 218.))

Resim D-) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem iLe HANIMININ AYNI KAPTAN GUSLETMELERİ.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Yahyâ <= Ubeydullah b. Mûsa el-Îsa <= İsrâîl b. Yûnus b. el-İshâk <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehuşöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Hanımı bir kaptan (beraber) guslederlerdi ve birisi diğerinin artanı ile gusl etmezdi.” (İbn Mâce, Tahâret, 34, (c. I, s. 133.))

Resim E-) ABDESTSİZ ve GUSÜLSÜZ KUR’ÂN OKUMAK.:

Tirmizî <= Ebû Saîd Abdullah b. Saîd el-Eşec <= Hafs b. Ğıyâs ve Ukbe b. Hâlid <= el-A’meş ve İbn Ebî Leylâ <= Ömer b. Mürre <= Abdullah b. Seleme <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, cünüb olmadığımız sürece, her durumda bize Kur’ÂN okuttururdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111, (c. I, s. 273-275.))

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.: Ali b. Hucr <= İsmâil b. İbrahim <= Şube <= Ömer b. Mürre <= Abdullah b. Seleme <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir: “İki adamla birlikte Ali kerremallahu vechehu’nin yanına vardım. Şunları anlattı.: "Rasûlullah tuvaletten çıkar ve Kur’ÂN okur, bizimle et yerdi. Cünüblükten başka hiçbir şey onun Kur’ÂN okumasına engel olmazdı." (Nesâî, Tahâret, 171, (c. I, s. 144.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Ahmed Ebû Yusuf es-Saydalânî er-Rıkkî’ <= Îsa b. Yûnus <= el-A’meş <= Amr b. Mürre <= Abdullah b. Seleme <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem cenâbetlik haricindeki bütün hallerde Kur’ÂN okurdu.” (Nesâî, Tahâret, 171, (c. I, s. 144.))

Resim F-) MEZÎYİ YIKAMAK ve MEZÎDEN DOLAYI ABDEST ALMAK.:

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem
Buhârî <= Müsedded <= Abdullah b. Dâvud <= el-A’meş <= Münzir esSevrî <= Muhammed İbnül-Hanefiyye <= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Ben mezîsi çok olan bir adamdım. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e onu sormasını Mikdâd b. Esved’e söyledim. O da sordu. Buyurdu ki.: “Abdest alması gerekir.” (Buhârî, İlim, 51, (c. I, s. 42.))

Hadîsin Müslim tariki şöyledir.:
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe <= Bize Veki’ ile Ebû Muâviye ve Hüşeym, A’meş <= Münzir b. Ya’lâ (ki bu zât Ebû Ya’lâ künyesini taşır) <= İbnü’l Hanefiyye <= Ali kerremallahu vechehu. Müslim’in bu tarikle gelen rivâyetinde ise.: “Ben çok mezî gören bir adamdım. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e sormaya da, kızının bende olması nedeniyle, hayâ ediyordum, Mikdad b. Esved’e emrettim de sordu.” şekilinde nakledilmiştir. (Müslim, Hayz, 17, (c. I, s. 247.))

Hadîsin Müslim’in diğer bir tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Habib el-Hârisî <= Hâbib yani İbni’l-Hâris <= Şube <= Süleyman <= Münzirî <= Muhammed b. Ali <= Ali kerremallahu vechehu.
Müslim’in Yahyâ b. Habib el-Hârisî rivâyetinde ise.: Fâtıma’dan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e meziyi sormaktan hayâ ettim de Mikdad’a emrettim o sordu.” şeklinde nakledilmiştir. (Müslim, Hayz, 18, (c. I, s. 247.))

Hadîsin Müslim’in diğer bir tariki şöyledir.:
Harûn b. Saîd el-Eyli ve Ahmed b. Îsa <= İbn <= Mahreme b. Bükeyr <= Babası <= Süleyman b. Yesâr <= İbn Abbâs <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyette, Mikdad b. Esved’i gönderdiğini ancak.: “Ben mezîsi çok olan bir adamdım.” “Abdest al; fercini (zekerini) de yıka.” ifâdesini kullanmamıştır. (Müslim, Hayz, 19, (c. I, s. 247.))

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir.:
Kuteybe b. Saîd <= Abîde b. Hamîd elHazzâ <= Rakîn b er-Rabi’ <= Husâyin b. Kabîsa <= Ali kerremallahu vechehu.
Ebû Dâvud’un bu tarikle gelen rivâyetinde ise.: “Ben, mezîsi çok gelen biriydim. Gusul almaya başladım. Öyle ki (gusulden) sırtım çatladı. Bunun üzerine durumumu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a anlattım. Veya anlatıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Böyle yapma, mezîyi gördüğünde, zekerini yıka ve namaz için abdest aldığın gibi abdest al. Meni çıkdığında ise, gusul yap!.” buyurdu. şeklinde gelmiştir. (Ebû Dâvud, Tahâret, 82, (c. I, s. 142.))

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer bir tariki şöyledir.:
Abdullah b. Mesleme <= Mâlik <= Ebî Nadr <= Süleyman b. Yesar <= Mikdâd b. Esved <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. Ebû Dâvud’un bu tarikle gelen rivâyetinde ise.:
“Benim nikâhımda kızı var, onun için sormaya hayâ ediyorum” (diyerek) Mikdâd’dan, eşine yaklaşıp da mezî gelen kimsenin ne yapması gerektiğini, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan sormasını istedi. Mikdâd şöyle devâm etti.: Rasûlullah’a bunu sordum; “Sizlerden biri, bu halle karşılaşırsa, tenasül uzvunu yıkasın ve namaz için abdest aldığı gibi abdest alsın.” şeklinde gelmiştir. (Ebû Dâvud, Tahâret, 82, (c. I, s. 142, 143.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Muhammed b. Ömeri es-Sevvâk el-Belhi <= Hüşeym <= Yezîd b. Ebî Ziyad <= (H.) Mahmud b. Ğaylân <= Husâyin el-Cu’fî <= Zâide <= Yezîd b. Ebî Ziyad <= Abdurrahman b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.
Tirmizî’nin rivâyetinde.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a meziyi sordum: “Mezi’den abdest, meni’den gusül lazım gelir.” ibâresi vardır. (Tirmizî, Tahâret, 83, (c. I, s. 193.))

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Hennâd b. es-Serî <= Ebû Bekir b. Ayyaş <= Ebû Hasîn <= Ebû Abdirrahman <= Ali kerremallahu vechehu.
Nesâî’nin bu tarikle gelen rivâyetinde ise “Yanımda oturan birisine, bunu Rasûlullah’a sormasını söyledim.” şeklinde rivâyet edilmiştir. (Nesâî, Tahâret, 112, (c. I, s. 96.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer bir tariki şöyledir.:
İshâk b. İbrahim <= Cerîr <= Hişâm b. Urve <= Babası <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir: “Bir kimse ailesiyle, cimâ yapmaksızın oynaştığında mezi gelirse ne yapmalıdır? Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e bunu sor. Rasûlullah’ın Kızı benim nikâhımda iken bunu sormaya utanıyorum.” dedim. Mikdâd, bu meseleyi Rasûlullah’a sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Zekerini yıkar, namaz abdesti gibi abdest alır.” şeklinde gelmiştir. (Nesâî, Tahâret, 112, (c. I, s. 96.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer bir tariki şöyledir.:
Utve b. Abdullah el-Mervezî <= Mâlik (b. Enes) <= Ebî Nadr <= Süleyman b. Yesar <= Mikdad b. Esved <= Ali kerremallahu vechehu.
Nesâî’nin Utve b. Abdullah el-Mervezî’den bildirdiği rivâyetin başında =>“Bir adam karısına yaklaşınca mezi geliyor. Ne yapması lazım? Bunu Rasûlullah’a sor.” ibâresi kullanılmıştır. (Nesâî, Tahâret, 112, (c. I, s. 97.))

Nesâî’nin Kuteybe b. Saîd ve Ali b. Hucr’un bildirdiği rivâyet şu şekildedir.:
Ali kerremallahu vechehu anlatıyor.: "Benden sık sık mezi gelirdi. Rasûlullah bu hususta bana şöyle buyurdu.: “Mezi geldiğini gördüğün zaman zekerini yıka. Sonra namaz için abdest al. Heyecanla meni akıttığın zaman ise guslet!.” şeklinde gelmiştir. (Nesâî, Tahâret, 130, (c. I, s. 111.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer bir tariki şöyledir.:
Ahmed b. Îsa <= İbn Vehb <= Mareme b. Bükeyr <= Babası <= Süleyman b. Yesar <= İbn Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu. Nesâî’nin Ahmed b. Îsa rivâyetinde, “Tenasül uzvunu yıka, abdest al!.” ibâresi yer almıştır. (Nesâî, Gusül ve Teyemmüm, 28, (c. I, s. 214.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer bir tariki şöyledir.:
Süveyd b. Nasr <= Abdullah b. Leys b. Sa’d <= Bükeyr b. Eşec <= Süleyman b. Yesar <= Ali kerremallahu vechehu.
Nesâî’nin Süveyd b. Nasr ve Uteybe b. Abdullah rivâyetinde =>“Zekerini yıkasın, namaz abdesti aldığı gibi abdest alsın!.” şeklinde gelmiştir. (Nesâî, Gusül ve Teyemmüm, 28, (c. I, s. 214.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Hişâm <= Yezîd b. Ebî Ziyad <= Abdurrahman b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir: “Mezide abdest almak gerekir. Menide ise gusül gerekir.” (İbn Mâce, Tahâret, 70, (c. I, s. 168.))

Kütüb-i Sitte Muhaddîslerinin ittifâk ettiği ve merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Yalnızca Tirmîzî’nin rivâyetinin hasen olduğu diğer muhaddîslerin rivâyetlerinin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim G-) KADINLARIN HAYIZ HALİ ve TEMİZLENMELERİ.:

Buhârî <= ALİ kerremallahu vechehu’den ve Şurayh’tan zikrolunur ki.: “Eğer bir kadın, dîninden râzı olunacak kadar kendi hususiyetlerini bilen kadınlardan, bir ayda üç hayz gördüğüne delil getirirse, tasdik edilir.” (Buhârî, Hayz, 24, (c. I, s. 84.))

Kadınların hayız hali ve temizlenmeleri ile ilgili başka bir rivâyette şöyledir.:
Ebû Dâvud <= Ahmed b. Hambel <= Abdullah b. Numeyr <= Muhammed b. Ebî İsmâil <= Muhammed b. Râşid <= Muakkil el-Has’amî <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.: “Müstehaza (olan bir kadın), hayzlığı tamamlandığı zaman her gün gusl abdesti alır. Katı yağ veya zeytinyağı sürülmüş bir yün (veya pamuk) kullanır.” (Ebû Dâvud, Tahâret, 113, (c. I, s. 212.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim H-) PEYGAMBER aleyhisselâm’ın ABDESTİ.:

Buhârî <= Âdem <= Şube <= Abdulmelik b. Meysere <= en-Nezzâl b. Sebre <= ALİ kerremallahu vechehu.:
“O (ALİ kerremallahu vechehu), öğle namazını (cemaate) kıldırdı. Sonra, ikindi namazı vakti gelinceye kadar, insanların ihtiyaçları için, Kûfe Mescidi’nin bir yerinde oturdu. Sonra kendisine içilecek su getirildi. Ondan içti. Yüzünü ve ellerini yıkadı. (Başını ve ayaklarını da söyledi.) Sonra ayağa kalktı. Kalan suyu da ayakta içti. Arkasından, insanların bazıları, ayakta su içmeyi kötü görürünce ALİ kerremallahu vechehu.: "Muhakkak ki Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, benim yaptığımın bir mislini yaptı.” buyurdu.
(Buhârî, Eşribe, 16, (c. VI, s. 248.))

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir.: <= Osmân b. Ebî Şeybe <= Ebû Nuaym <= Rabîatü’l-Kinânî <= Minhâl b. Amr <= Zirr b. Hubeyş <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah’ın abdest alışından sual edildiğini işittim.” demiş ve rivâyeti nakletmiştir.: “ALİ kerremallahu vechehu, başını, SU damlamayacak şekilde mesh etti, ayaklarını üçer kere yıkadı ve.: “İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın abdesti böyleydi.” buyurdu.
(Ebû Dâvud, Tahâret, 51, (c.I, s. 83.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Abdurrahman b. Mehdî <= Süfyân es-Sevrî <= Ebî İshâk <= Ebî Hayye <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, tüm uzuvlarını üçer defâ yıkayarak abdest aldı.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tahâret, 34, (c. I, s. 3-64.))

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe ve Hennâd <= Ahvas <= Ebî İshâk <= Abd-i Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Tirmizî’nin Kuteybe ve Hannân’na rivâyet ettiği bu rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: Ebû Hayye’nin, ALİ kerremallahu vechehu’den rivâyet ettiği hadîsi aynen aktarıp, sonunda.: “Abdestini tamamlayınca, abdestten geri kalan sudan avucuyla alır ve içerdi” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tahâret, 37, (c. I, s. 68-69.))

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Kuteybe <= Ebû Avâne <= Hâlid b. Alkame <= Abd-i Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metninde şu farklılıklar vardır.: “ALİ kerremallahu vechehu namazı kılmıştı.” İbâresiyle başlamış ve abdestin nasıl aldığını tamamen göstermiştir. Metni şu cümle ile bitirmiştir.: Rasûlullah’ın, nasıl abdest aldığını öğrenmek kimi sevindirirse, işte Rasûlullah’ın aldığı abdest böyleydi.” buyurmuştur..
(Nesâî, Tahâret, 75, (c. I, s. 68.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
Süveyd b. Nasr <= Abdullah <= İbn Mübârek <= Şube <= Mâlik b. Urfuta <= Abd-i Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metinde şu farklılıklar vardır.: “ALİ kerremallahu vechehu’ye, bir sandalye getirdiler. Sandalyeye oturdu.” İbâresi ile başlamış sonra abdestin nasıl alındığını tamamen gösterdikten sonra şu cümle ile bitirmiştir.: Rasûlullah’ın aldığı abdesti görmek kimi sevindirirse, işte bu Rasûlullah’ın aldığı abdesttir.” buyurdu.
(Nesâî, Tahâret, 76, (c. I, s. 68.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
İbrahim b. el-Hasan el-Miksamî <= Haccâc <= İbn Cüreyc <= Muhammed b. Ali <= Şeybe <= Hüseyin b. Ali <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Nesâî’nin İbrahim b. el-Hasan el-Miksamî’den rivâyet ettiği bu hadîsin sonu şöyle devâm etmektedir: "Daha sonra ayağa kalktı ve.: “Su kabını bana ver.” dedi. Su kabı eline verdim. Ayakta iken, abdestten artan sudan içti. Ben, buna şaşırdım. Benim şaşırdığımı görünce.: “Şaşırma. Çünkü ben, deden Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ı, benim şu yaptığım gibi yaparken gördüm.” buyurdu.. Ali kerremallahu vechehu böyle söylerken aldığı abdesti ve artan abdest suyunu ayakta içmeyi kastediyordu.
(Nesâî, Tahâret, 78, (c. I, s. 69.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe b. Saîd <= Ebû el-Ahvas <= Ebî İshâk <= Ebî Hayye (İbn Kays) <= ALİ kerremallahu vechehu.
Nesâî’nin Kuteybe b. Saîd den rivâyet ettiği bu hadîsin sonu şöyle devâm etmektedir.: “Sonra kalktı. Abdest SUyundan artanı aldı ve ayakta içti.: Rasûlullah’ın abdestinin nasıl olduğunu size göstermek istedim.” buyurmuştur.
(Nesâî, Tahâret, 79, (c. I, s. 70.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
Mûsa b. Abdurrrahman <= Hüseyin b. Ali <= Zâide <= Hâlid b. Alkame <= Abd-i Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni faklı olarak şöyledir.: “ALİ kerremallahu vechehu abdest almak için SU istedi. Sonra abdest almaya başlayarak ağzını çalkaladı, burnuna SU verdi ve sol eliyle burnunu temizledi. Bunu üç defâ yaptı. Sonra da.: “İşte bu, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın aldığı abdesttir.” buyurmuştur..
(Nesâî, Tahâret, 74, (c. I, s. 67.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
Ömer b. Yezîd <= Behz b. Esed <= Şube <= Abdulmelik b. Meysera <= Nezzal b. Sebra <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni faklı olarak şöyledir.: ALİ kerremallahu vechehu’yi gördüm. Öğle namazını edâ etti. Sonra halkın dertlerini dinlemek üzere oturdu. İkindi olunca, bir SU kabı getirdiler. O kabdan bir avuç su aldı. Bu SU ile yüzünü, kollarını, başını ve ayaklarını meshetti. Sonra kalan SU’yu, ayakta içti ve şöyle dedi.: “Bazı insanlar bunu kötü görüyorlar. Halbuki ben, Rasûlullah’ı böyle yaparken gördüm. İşte bu yaptığım şey, kendisinden hades vâki olmayanın abdestidir.” buyurmuştur.
(Nesâî, Tahâret, 100, (c. I, s. 84.))

Hadîsin Nesâî’den diğer tariki şöyledir.:
Ebû Dâvud Süleyman b. Seyf <= Ebû Attâb <= Şube <= Ebî İshâk <= Ebî Hayye <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni faklı olarak şöyledir.: Ebî Hayye’den.: ALİ kerremallahu vechehu’yi gördüm. Uzuvlarını üçer defâ yıkayarak abdest aldı. Sonra kalktı ve abdest SUyunun artan kısmını içti. Sonra da: Rasûlullah da benim yaptığım gibi yaptı.” buyurdu..
(Nesâî, Tahâret, 103, (c. I, s. 87.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Şerîk <= Hâlid b. Alkame <= Abd Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni faklı olarak şöyledir.: ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem abdest aldığında bir avuçtan üç defâ ağzını çalkaladı ve üç defâ burnunu yıkadı.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tahâret, 43, (c. I, s. 142.))

Hadîsin İbn Mâce’nin diğer tariki şöyledir.:
Hennâd b. es-Serî <= Ebû Ahvas <= Ebî İshâk <= Ebî Hayye <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni faklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (abdest alırken) başını bir defâ meshetti.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tahâret, 51, (c. I, s. 150.))

Resim İ-) MEST ÜZERİNE MESH ETMEK.:

Müslim <= İshak b. İbrahim el-Hanzalî <= Abdürrezzâk <= Sevrî Amr b. Kays el-Mulâî <= Hakem b. Uteybe <= Kâsim b. Muhaymire <= Şureyh b. Hânî <= ALİ kerremallahu vechehu.:
"Mest üzerine mesh etme konusunu sormak için Aişe’ye geldim. Demiştir ki: “İbn Ebî Tâlib’e git de ona sor. Çünkü o, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber sefere çıkıyordu.” Bizde o’na sorduk.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yolcuya üç gün üç geceyi, ikâmet edene de bir gün bir geceyi süre olarak belirledi” demiştir.

(Müslim, Tahâret, 85, (c. I, s. 232.))

Mest üzerine mesh etmek hakkında başka bir rivâyet de şöyledir.: 21(84) -
Ebû Dâvud <= Muhammed b. A’lâ’ <= Hafs yani İbn Ğiyâs el-A’meş <= Ebî İshak <= Abd-ı Hayr <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
ALİ kerremallahu vechehu.: “Eğer din re’yle (akıl) olsaydı, mestin altını mesh etmek, üstünü mesh etmekten daha uygun olurdu. Muhakkak ki ben, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ı mestlerinin üzerine meshederken gördüm.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Tahâret, 63, (c. I, s.114.))

Ebû Dâvud’da mevkûf olarak başlayıp merfû’ olarak biten bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim J-) SARGI ÜZERİNE MESH ETME.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Ebân el-Belhî <= Abdurrezzak <= İsrâîl <= Amr b. Hâlid <= Zeyd b. Ali <= Babası (Ali b. Hüseyin) <= Dedesi (Hüseyin b. Ali) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Bilek kemiklerimden bir tanesi kırıldı ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e sordum. Bana cebâir (yaralı bölgeye sarılan sargı) üzerine meshetmemi emretti.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tahâret, 134, (c. I, s. 215.))

Cebîre.: Fıkıhçilâra göre yaralı bölgeye sarılan sargı veya yara üzerine konan ilâçtır. (bk. Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, c. II, s. 379.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.4. NAMAZ.:


Kütüb-i Sitte Müellifleri NAMAZ konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen 25 rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’ın NAMAZ VASİYETİ.:

İbn Mâce <= Sehl b. Ebî Sehl <= Muhammed b. Fudayl <= Muğire <= Ümmi Mûsa <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem
’in son sözleri.: “NAMAZa ve sağ ellerinizin sâhib olduğu şeylere (Sağ elinizin mâlik olduğu şeylerden kasıt zekâta tâbi mallar ile köle ve cariyeler) dikkat ediniz.” emriydi.
(İbn Mâce, Vesâyâ, 1, (c. II, s. 901.)

Resim B-) NAMAZI, CENÂZEYİ ve EVLİLİĞİ GECİKTİRMEMEK.:

Tirmizî <= Kuteybe <= Abdullah b. Vehb <= Saîd b. Abdullah el-Cühenî <= Muhammed b. Ömer b. Ali b. Ebî Tâlib <= Babası (Ömer b. Ali b. Ebî Tâlib) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine (ALİ kerremallahu vechehu’ye) şöyle buyurdu.: “Ey Ali üç şeyi erteleme: NAMAZı, hazırlanmış olan cenâzeyi, bekar olan kimseleri dengini bulduğun zaman evlendirmeyi.” 299299 (Tirmizî, Salât, 13, (c. I, s. 320.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Harmele b. Yahyâ <= Abdullah b. Vehb <= Saîd b. Abdullah el-Cühenî <= Muhammed b. Amr b. Ali b. Ebî Tâlib <= Babası (Ömer b. Ali) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Cenâze hazırlandığı zaman onu (n defnini) ertelemeyiniz.” 303 303 (İbn Mâce, Cenâiz, 18, (c. I, s. 476.))

Resim C-) NAMAZ ABDESTİ, TEKBİR ve SELÂM.:

Ebû Dâvud <= Osmân b. Ebî Şeybe <= Vekî’<= Süfyân es-Sevrî <= İbn Akîl (Abdullah b. Muhammed b. Akîl)<= Muhammed b. Hanefî <= Hz. ALİ kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: ”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “NAMAZın anahtarı temizlik (abdest)tir. Girişi tekbir almak, çıkışı selâm vermektir” 304 304 (Ebû Dâvud, Tahâret, 31, (c. I, s. 49.))

Resim D-) GECE NAMAZI.:

Buhârî <= Ebu’l-Yemân <= Şuayb <= Zührî (H.) Ali b. Hüseyin <= Hüseyin b. Ali <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: ”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gece kendisine ve kızı FÂTİMÂ’ya geldi de.: “Sizler gece NAMAZı kılmaz mısınız?” buyurdu. Ben.: “Yâ Rasûlullah, nefislerimiz ALLAH’ın elindedir. Bizi uykudan uyandırmak isterse uyandırır.” dedim. Rasûlullah bana hiçbir cevâb vermeyerek, hemen geri döndü. Bu arada yüzünü bizden çevirirken, kendi uyluğuna vurarak.: “İnsan kısmı ne kadar da çok tartışmacı oluyor.” 318 dediğini duydum. 319 319 Buhârî, Teyemmüm, 5, (c. II, s. 43.)

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
“Ve lekad sarrafnâ fî hâzel Kur'ÂNi li’n- nâsi min kulli mesel (meselin), ve kâne’l- insânu eksere şey'in cedelâ (cedelen).: Ve andolsun ki; bu Kur'ÂN-ı Kerim'de, insanlara bütün meseleleri (misalleri) açıkladık. Ve insan, konuların çoğunda cidalleşen (kavga eden)dir.” (Kehf 18/54)

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir: Ali b. Abdullah <= Yakub b. İbrahim b. Sa’d <= Babası <= Sâlih <= İbn Şihâb <= Ali b. Hüseyin <= Hüseyin b. Ali <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şöyle gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gece Ali ile Fâtimâ’yı ziyâret etti de, onlara.: “Siz ikiniz NAMAZ kılmaz mısınız?” buyurdu. 322 322 (Buhârî, Tefsîru’l-Kur’ÂN, Sûretü’l-Kehf, 1, (c. V, s. 253.))

(101) Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Abdullah b. Sa’d b. İbrahim b. Sa’d <= Amcası (Yakub b. İbrahim el-Kureyşî) <= Babası (İbrahim b. Sa’d ez-Zührî) <= İbn İshâk <= Hakîm b. Hakîm b. Hanif <= Muhammed b. Müslim b. Şihâb <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Bir gece Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, benim ve kızı Fâtıma’nın yanına girmişti. NAMAZ için bizi uyandırdı. Sonra tekrar evine döndü. Bize hiç duyurmadan uzun bir zaman NAMAZ kıldı. Yanımıza yeniden gelip tekrar bizi uyandırdı ve.:” Kalkın NAMAZ kılın!.” dedi. Ben gözlerimi ovuşturarak oturdum ve şöyle dedim.:” ibâresiyle başlamıştır. Hadîsin metninde âyetten önce şu ibâre vardır.: “ALLAH yazmış olsaydı mutlaka kılardık” 326 şeklinde rivâyet edilmiştir. 326 Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 5, (c. III, s. 205.)

Resim E-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in CEMAATLE NAMAZ KILMASI.:

Ebû Dâvud <= Abdullah b. İshâk el-Cevherî <= Ebû Âsım <= İbn Cüreyc <= Mûsa b. Ukbe <= Nâfi’ b. Cübeyr <= Ebî Mes’ûd ez-Zerkî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mescidde NAMAZ için kamet getirildiği zaman, cemaati az görürse NAMAZa durmaz, otururdu. Cemaati toplanmış görünce de NAMAZa dururdu.”328 328
(Ebû Dâvud, Salât, 45, (c. I, s. 370.)

Resim F-) RÜKÛ ve SECDEDE KUR’ÂN OKUMANIN NEHYEDİLMESİ.:

Müslim <= Ebû Küreyb Muhammed b. el-Alâ <= Ebû Üsâme <= Velid (yani İbn Kesîr) <= İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn elKureyşî)<= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni rükû veya secde de Kur’ÂN okumaktan nehyetti.” 329 329
(Müslim, Salât, 209, (c. I, s. 348, 349.))
Müslim’in diğer bir tariki ise şöyledir.:
Yahyâ b. Yahyâ <= Nâfi’ (H.) İsâ b. Hammâd el-Mısrî <= Leys <= Yezid b. Ebî Habîb (H.) Harûn b. Abdillâh <= İbn Ebî Fudayk <= ed-Duhhâk b. Osmân (H.) Mukaddimî <=Yahyâ (Kattân) <= İbn Aclân (H.) Harûn b. Saîd el-Eylî <= İbn Vehb (H.) Usame b. Zeyd (H.) Yahyâ b. Eyyüb ve Kuteybe ve İbn Hucr <=İsmâil (İbn Cafer) <= Muhammed (İbn Amr) (H.) Hennâd b. Serrî <= Abde <= Muhammed b. İshâk <= bu râvîlerin hepsi İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn’den <= Babasından <= Ali kerremallahu vechehu’den <= Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan rivâyet etmişlerdir.
Ancak Dahhâk ile İbn Aclân, ALİ kerremallahu vechehu’den ve İbn Abbâs’tan rivâyet ettiğini eklemişler ve hepsi.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem rükûda bulunduğu halde Kur’ÂN okumaktan beni nehyetti.” demişler.
Fakat rivâyetlerinde Zührî, Zeyd b. Eslem, Velid b. Kesîr ve Müslim’in diğer bir tariki ise şöyledir.:
Yahyâ b. Yahyâ <= Nâfi’ (H.) İsâ b. Hammâd el-Mısrî <= Leys <= Yezid b. Ebî Habîb (H.) Harûn b. Abdillâh <= İbn Ebî Fudayk <= ed-Duhhâk b. Osmân (H.) Mukaddimî <=Yahyâ (Kattân) <= İbn Aclân (H.) Harûn b. Saîd el-Eylî <= İbn Vehb (H.) Usame b. Zeyd (H.) Yahyâ b. Eyyüb ve Kuteybe ve İbn Hucr <=İsmâil (İbn Cafer) <= Muhammed (İbn Amr) (H.) Hennâd b. Serrî <= Abde <= Muhammed b. İshâk <= bu râvîlerin hepsi İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn’den <= Babasından <= Ali kerremallahu vechehu’den <= Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan rivâyet etmişlerdir.
Ancak Dahhâk ile İbn Aclân, ALİ kerremallahu vechehu’den ve İbn Abbâs’tan rivâyet ettiğini eklemişler ve hepsi.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem rükûda bulunduğu halde Kur’ÂN okumaktan beni nehyetti.” demişler.
Fakat rivâyetlerinde Zührî, Zeyd b. Eslem, Velid b. Kesîr ve Dâvud b. Kays’ın dedikleri gibi.: “Secde halinde kıraatten nehyettiğini söylememişlerdir.” 333333
(Müslim, Salât, 213, (c. I, s. 349.) )

Hadîsin Müslim’in diğer bir tariki ise şöyledir.:
Kuteybe <= Hâtim b. İsmâil <= Cafer b. Muhammed <= Muhammed b. Münkedir <= Abdillâh b. Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metninde şu farklılıklar vardır.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: “Secde halinde Kur’ÂN meselesini zikretmedi.”
Müslim’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim G-) NAMAZDA FÂTİHA SÛRESİNİ OKUMAK.:

Tirmizî <= Ali b. Ebî Tâlib demiştir ki.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fâtiha okunmadan kılınan NAMAZ tamam olmaz, noksandır.” buyurdu.334 334
(Tirmizî, Salât, 69, (c. II, s. 26.))

Resim H-) NAMAZDA AÇIKTAN “Âmîn!.” DEMEK.:

İbn Mâce <= Osmân b. Ebî Şeybe <= Hamid b. Abdurrahman <= İbn Ebî Leylâ <= Seleme b. Küheyl <= Hüceyye b. Adiy <= Ali kerremallahu vechehu.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: ”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan işittim,“Veleddâllîn” dediğinde “Âmîn!” buyurdu.. 335 335
(İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 14, (c. I, s. 278.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »



Resim İ-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’ın NAMAZDAKİ DUÂLARI.:

Müslim <= Muhammed b. Ebî Bekr el-Mukaddemî <= Yûsuf elMâcişûn <= Babam (Yakub b. Dinar) <= Abdurrahmân el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Rasûlullah namaza kalktığı vakit KIYAMda.: “Yüzümü Hak Dine çevirerek, göğü ve yeri yaratana çevirdim. Ben müşrik değilim. Şüphesiz ki benim namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm âlemlerin RABBi olan ALLAH’adır. O’nun hiç bir şeriki yoktur. Ben, bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım. ALLAH’ım ancak MELİK SENsin. SENden başka ilâh yoktur. SEN benim RABBimsin. Ben de SENin kulunum. Nefsime zulmettim. Günâhımı da açıkladım. Bundan dolayı bütün günahlarımı affeyle. Çünkü günahları SENden başka affedecek yoktur. Beni ahlâkın en güzeline hidâyet eyle. Ahlâkın en güzeline SENden başka hidâyet edecek yoktur. Kötü Ahlâkı benden def’ eyle. Onu SENden başka def’ edecek yoktur. SENin Emrine tekrar tekrar uyarım. Dinine tekrar tekrar tâbi olurum. Bütün hayırlar SENin Kudret Elin’dedir. Şer SANA âid değildir. Varlığım SENinledir, sonu da SANA varacaktır. Mübâreksin, Yücesin, SENden mağfiret diler, SANA tevbe eylerim!.” DUÂsını okurdu.

Rasûlullah RÜKÛya Vardığında.: ALLAH’ım, sadece SANA rükû ettim, SANA imân eyledim ve yanlızca SANA teslim oldum. Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim hep SANA itaat etmektedir.” derdi.

Rasûlullah Başını RÜKÛDAN KALDIRINCA.: ALLAH’ım, Ey RABBimiz, gökler dolusu, yer dolusu, göklerle yer arası dolusu, onlardan başka dilediğin her şey dolusu hamd ancak SANA mahsustur.” DUÂsını okurdu.

Rasûlullah SECDE ETTİĞİ ZAMAN.: ALLAH’ım, ancak SANA secde ettim ve yalnız SANA imân eyledim. SANA teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratıp şekillendiren, gözünü ve kulağını yaratan ALLAH’ına secde etti. Yaratıcıların EN GÜZELİ olan ALLAH, pek YÜCEdir.” DUÂsını okurdu.

Sonra =>RasûlullahTEŞEHHÜDLE SELÂM Arasında.:ALLAH’ım, öncesi ve sonrası, gizli ve açık, işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün israflarımı ve SENin benden daha iyi bildiğin kusurlarımı bana bağışla. İlerleten ancak SEN, gerileten de ancak SENsin. SENden başka hiç bir İLÂH yoktur.” buyururdu. (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn ve Kasrihâ, 201, (c. I, s. 534-536.))


Hadîsin Ebû Dâvud Tariki şöyledir.:
Ubeydullah b. Muâz <= Babası (Muaz b. Muaz b. Nasr b. Hasan) <= Abdulazîz b. Ebî Seleme <= Amcası Mâcişûn b. Ebî Seleme <= Abdurrahmân b. A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Rafî’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin şöyle gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazda selâm verince.: ALLAH’ım, benim işlediğim ve işleyeceğim gizlediğim ve açıktan yaptığım, yapmakta ileri gittiğim ve SENin bilip benim bilmediğim tüm günahlarımı bağışla!. Öne geçiren de SENsin, geride bırakan da. SENden başka İLÂH yoktur!.” buyurdu. (Ebû Dâvud, Vitr, 25, (c. II, s. 175.))

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer Tariki şöyledir.: Abdullah b. Muaz <= Babası (Muaz b. Muaz el-Anberî) <= Abdulazîz b. Ebî Seleme <= amcası Mâcişûn b. Ebî Seleme <= Abdurrahmân A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Rafî’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: (Ebû Dâvud, Salât, 118, (c. I, s. 481-483.))

Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur.

Hadîsin Tirmizî Tariki şöyledir.:
Mahmud b. Ğaylân <= Ebû Dâvud etTayâlsî <= Abdulazîz b. Abdullah b. Ebî Seleme el-Mâcişûn <= Amcamdan (Yakub b. Dinar) <= Abdurrahman el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Rafi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin şöyle gelmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem rukûdan başını kaldırdığında.: “Semiallâhu limen hamideh, RABBenâ ve lekel hamd, mil’e’ssemâvâti ve mil’e’l-arz ve mil’e mâ beyne hümâ ve mil’e mâ şi’te min şey’in ba’d.” buyururdu. (Tirmizî, Salât, 82, (c. II, s. 53-54.))
Tirmizî: Ali kerremallahu vechehu’nin bu rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 53-54.)
Hadîsin Tirmizî’nin diğer Tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdulmelik b. Ebi’ş-Şevârib <= Yusuf b. el-Mâcişûn <= Babası <= Abdurrahman el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. (Tirmizî, Daavât, 32, (c. V, s. 485-486.) 69

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 486.)
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur..

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 486.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer Tariki şöyledir.:
el-Hasan b. Ali el-Hallâl <= Ebu’l-Velid <= Abdu’l-Azîz b. Ebî Seleme ve Yusuf b. el-Mâcişûn <= Abdu’l-Azîz <= Amcam ve Yusuf <= Babam <= el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: (Tirmizî, Daavât, 32, (c. V, s. 486.))

Bu Tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur. Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 487.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer Tariki şöyledir.:
el-Hasan b. Ali el-Hallâl <= Süleyman b. Dâvud el-Hâşimî <= Abdurrahman b. Ebi’z-Zinâd <= Mûsa b. Ukbe <= Abdullah b. Fadl <= Abdurrahman el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: (Tirmizî, Daavât, 32, (c. V, s. 487, 488.))

Bu Tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur. Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 488.)
Tirmizî, merfû’ olarak naklettiği bu rivâyetler için için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden Tirmîzî’den nakledilen bu rivâyetlere hasendir, diyebiliriz.

Hadîsin Nesâî Tariki şöyledir.:
Ömer b. Ali <= Abdurrahman b. Mehdî <= Abdulazîz b. Ebî Seleme <= Ami’l-Mâcişûn b. Ebî Seleme <= Abdurrahman el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Rafi’ <= Ali kerremallahu vechehu.: (Nesâî, İftitâh, 17, (c. II, s. 129-130.))

Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namaza başladığında, önce tekbir alır sonra şöyle DUÂ ederdi.” diye başlamaktadır. SANA tevbe eylerim!” cümlesi ile bitirmiştir.
Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 298.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer Tariki şöyledir.:
Ömer b. Ali <= Abdurrahman b. Mehdî <= Abdulazîz b. Ebî Seleme <= Ammi’l-Mâcişûn b. Ebî Seleme <= Abdurrahman el-A’râc <= Ubeydullah b. Ebî Rafi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen metin şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, rükû ettiğinde şöyle DUÂ ederdi.: “ALLAH’ım ancak SANA rükû ettim, SANA imân eyledim ve ancak SANA teslim oldum. Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim hep SANA itaat etmektedir.” (Nesâî, Tatbîk, 13, (c. II, s. 192.)

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 298.)


Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ömer b. Ali <= Abdurrahman (Mehdi’nin oğlu) <= Abdulazîz b. Ebî Seleme <= Mâcişûn b. Ebî Seleme’nin Amcası <= Abdurrahman el-A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen metin farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem secde ettiğinde şöyle DUÂ ederdi: “ALLAH’ım, SENin için secde ediyor, SANA teslim oluyor, SANA imân ediyorum. Yüzüm ve özüm kendisini yaratana, şekil verene ve bu şekli en güzel yapana, göz ve kulak veren ALLAH’a secde etmektedir. En güzel yaratıcı olan ALLAH, ne kadar mübârek ve yücedir.” (Nesâî, Tatbik, 67, (c. II, s. 220-221.)


Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 298.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Ali b. Ömer el-Ensarî <= Yahyâ b. Saîd el-Emevî <= İbn Cüreyc <= Mûsa b. Ukbe <= Abdullah b. el- Fadl <= el-A’rac <= Ebî Rafi’<=Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 70, (c. I, s. 335.)

İbn Mâce’nin Ali b. Ömer el-Ensarî’den rivâyet ettiği bu rivâyet, Nesâî’nin Ömer b. ALİ kerremallahu vechehu’den rivâyet ettiğinden farklı olarak “Şekil veren ve bu şekli en güzel yapan” ibâresini kullanmamıştır. (İbn Mâce, c. I, s. 335. 71.)

Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

nOt.:
Muhammed Nâsırüddin el-ELBÂNÎ.:
d. 1914, İşkodra - ö. 2 Ekim 1999, Amman), Arnavut İslam Âlimi, Hadis Bilgini..
Din Âlimi olan Nuh Necati'nin oğlu olarak 1914 yılında İşkodra'da doğdu. Ahmed Zogoğlu'nun iktidara gelmesinden sonra âilesiyle birlikte Şam'a gittiler. İlk eğitimini âilesinden sonraki eğitimini Şam'ın tanınmış âlimlerinden İslami ilimleri aldı ve Arapçayı öğrendi. Ticaretle uğraştı, saat tamirciliği yaptı ve bu sırada boş zamanlarında kitap okumaya çalıştı. Yirmili yaşlarında iken Reşid Rıza'nın çıkardığı el-Menar Dergisindeki bazı yazıları okuduktan sonra Selefî Anlayışı benimsemeye ve hadis ilmine yöneldi..
Nâsırüddin el-Elbânî =>Aşırı Vahhabbilikle ve Ehl-i sünnete aykırı bazı düşünceleriyle tanınmıştır.
Bu açıdan onun fikirlerinden ve eserlerinden istifâde ederken =>çok DİKKATLİ OLmak gerekir..
Nâsırüddin el-Elbânî, 1914 yılında Arnavutluk’un İşkodra Şehrinde doğdu. Babası Nuh Necâti dinî eğitimini İstanbul’da tamamlamış bir Âlimdi. Arnavutluk Cumhurbaşkanı Ahmed Zogu’nun 1924 yılından itibaren Ülkenin kontrolünü tamamen ele geçirip Müslümanlara baskı yapmaya başlamasından sonra, âilesiyle birlikte Şam’a göç etti. Nâsırüddin temel eğitimini âilesinden aldı ve ilk öğrenimini Şam’da tamamladı.
Babasından Kur’ÂN, Sarf, Nahiv, Belâgat gibi ilimleri, Şam’ın tanınmış âlimlerinden Muhammed Saîd el-Burhânî’den fıkıh okudu ve fasih Arapça’yı öğrendi. Muhammed Behcet el-Baytâr’ın derslerine devam etti.
Bir ara ticaretle meşgul oldu, babasının mesleği olan saat tamirciliği yaptı, boş kalan zamanlarında da kitap okumaya çalıştı. Yirmi yaşlarında iken, M. Reşîd Rızâ’nın çıkardığı "Mecelletü’l-Menâr"da okuduğu bazı yazılar kendisini Selefî Anlayışı benimsemeye ve hadis ilmiyle meşgul olmaya yöneltti.
Dımaşk/Şam’da çalışmalarını sürdürdüğü sırada yaptığı seyahatlerde savunduğu fikirleri yayma imkânı bulmakla beraber halkın, resmî makamların ve tarikatların şiddetli muhalefetiyle karşılaşmış, zaman zaman bu yüzden hapse girdiği ve sınır dışı edildiği olmuştur..
2 Ekim 1999’da Amman’da vefât etti.
Nâsırüddin el-Elbânî’nin etkisi altında kaldığı kişilerin başında =>Takıyyüddin İbn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye ve Muhammed b. Abdülvehhâb gelir.
Bunların Anlayışı.: “Mezhebleri benimsemeyip geleneksel düşünceyi dikkate almama, sadece Kitap ve Sünnet’e vurgu yapma, bid'at ve hurâfelere şiddetle karşı çıkma” şeklinde özetlenebilecek düşünce çizgisi, onun eserlerinde ve rivâyetlerle ilgili değerlendirmelerinde açıkça görülür.
Ancak zaman zaman bu âlimleri eleştirmekten geri kalmamıştır.
Elbânî, görüşleri ve tutumu sebebiyle pek çok âlim tarafından tenkid edilmiş, ayrıca klasik kaynaklarda yer alan hadisleri sahih ve zayıf diye ayırarak farklı çalışmalar şeklinde neşretmesi yüzünden şiddetle eleştirilmiş ve eserleri üzerine reddiyeler yazılmıştır.

Selefîyye.: İtikadca Ehl-i Sünnet Mezhebi üzerinde olan Sahabe ve Tâbiîn'in gittikleri yol. Ve bu yolda giden fakihler, muhaddisler ve bu mezhebden olanlar. Cenab-ı Hakk'ın varlığında ve diğer hususlarda Kur'ÂN-ı Kerim aşikâr ne söylemiş ise aynen kabul edenler. Bunlara "Eseriyye" de denir.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »



Resim J-) NAMAZA BAŞLARKEN, RÜKÛ ve SECDEDEN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMAK.:

Ebû Dâvud <= Hasan b. Ali <= Süleyman b. Dâvud el-Hâşimî <= Abdurraman b. Ebi’z-Zinâd <= Mûsa b. Ukbe <= Abdullah b. el-Fadl b. Rabîa b. elHâris b. Abdulmuttalib <= Abrurrahmân b. A’rac <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, namaza başladığı vakit.: “ALLAHu Ekber!” der ve ellerini omuzlarına varıncaya kadar yukarı kaldırırdı. Kıraati okuyup da rükû’ya gitmek istediğinde ve rükû’dan doğrulduğunda böyle yapardı. Namazda otururken ellerini kaldırmazdı. İki secdeden kalktığında da aynı şekilde ellerini kaldırır.: “ALLAHu Ekber!” der ve (bir önceki) Abdülazîz hadîsindeki gibi DUÂ ederdi. DUÂda (bir önceki hadîse göre) bazı şeyleri fazla bazılarını da noksan zikretti. “Bütün hayırlar SENin elindedir, şer ise asla SANA nisbet edilemez.” Cümlesini nakletmemiştir. Ancak: “Namazdan ayrılmak istediği zaman da: ALLAH’ım, öncesi ve sonrası, gizli ve açıktan işlediğim bütün kusurlarımı affeyle. SEN benim İLÂHımsın. SENden başka İLÂH yoktur.” (sözlerini de) eklemiştir. (Ebû Dâvud, Salât, 119, (c. I, s. 484-485.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Abbâs b. Abdulazîm el-Anberî <= Süleyman b. Dâvud <= Ebû Eyyub el-Haşimî <= Abdurrahman b. Ebi’z-Zinâd <= Mûsa b. Ukbe <= Abdullah b. el-Fadl <= Abdurrahman el-A’rac <= Abdullah b. Ebî Râfi’<= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, namaza durduğu vakit tekbir alırdı ve ellerini omuzlarına kadar kaldırırdı. Rükû’ya gitmek istediği zaman bunun mislini yapardı. Rükû’dan doğrulmak istediği zaman da bunun mislini yapardı. Ve iki rekâttan (üçüncü rekâta) kalktığı zaman bunun mislini yapardı.” buyurmuştur. (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 15, (c. I, s. 280-281.))

Tirmizî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, c. III, s. 106-107. 72)

Ebû Dâvud ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Tirmîzî de bu rivâyet için sahîh değerlendirmesinde bulunmuştur. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim K-) NAMAZDA ELLERİNİN GÖBEĞİN ALTINA BAĞLAMA.:

Ebû Dâvud <= Muhammed b. Mahbûb <= Hafs b. Ğıyâs <= Abdurrahmân b. İshâk <= Ziyâd b. Zeyd <= Ebî Cuhayfe <= ALİ kerremallahu vechehu.:
“Namazda iken göbeğin altında eli elin üzerine koymak sünnettendir.” buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Salât, 117, (c. I, s. 480.))

Resim L-) İKİ SECDE ARASINDA OTURMA ŞEKLİ.:

35(125)- Tirmizî <= Abdullah b. Abdurrahman <= Abdullah b. Mûsa <= İsrâîl <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehu.: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali, kendi nefsim için sevdiğimi, senin için de SEVerim. Kendi nefsim için sevmediğim bir şeyi, senin için de sevmem. O vakit secdeler arasında kalçanın üzerine oturma.” (Tirmizî, Salât, 93, (c. II, s. 72-73.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Ali b. Muhammed <= Abdullah b. Mûsa <= İsrâîl <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikler gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana buyurdu ki: “İki secde arasında ik’â oturuşuyla oturma!.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 22, (c. I, s. 289.))

Hadîsin İbn Mâce’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Sevâb <= Ebû Nuaym en-Nehaî <= Ebî Mâlik <= Âsım b. Küleyb <= Babası <= Ebî Mûsa ve Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu..
Bu tarikler gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: ”Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Ey Ali, Köpeğin ik’â oturuşu gibi ik’â oturuşuyla oturma!.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 22, (c. I, s. 289.))

Resim M-) NAMAZDA YANILAN İMAMA HATIRLATMA YAPILMASI.:

Ebû Dâvud <= Abdulvahhâb b. Necde <= Muhammed b. Yusuf elFiryâbi <= Yûnus b. Ebî İshâk <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Ey Ali, namazda (yanıldığı âyeti) imâma hatırlatma!” (Ebû Dâvud, Salât, 160, (c. I, s. 559.))

Resim N-) SARHOŞKEN NAMAZA YAKLAŞMAMAK.:

Ebû Dâvud <= Müsedded <= Yahyâ <= Süfyân <= Atâ’ b. es-Sâib <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
“Ensardan bir adam içkinin haram kılınmasından evvel, ALİ kerremallahu vechehu ile Abdurrahman b. Avf’ı çağırıp onlara içirmiş. ALİ kerremallahu vechehu akşam namazında imâmlık yapmış. (Namazda) “Kul yâ eyyühel-kâfirûn’u”
okumuş ve sûrede yanılmış. Bunun üzerine.:
“...Sarhoşken, ne söylediğinizi idrak edinceye kadar namaza yaklaşmayın” (Nisâ, 4/43) (âyeti) indirilmiş. (Ebû Dâvud, Eşribe, 1, (c. IV, s. 80.))


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىَ تَغْتَسِلُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مِّنكُم مِّن الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabû’s- salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum mine’l- gâiti ev lâmestumu’n- nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuvven gafûrâ (gafûran).: Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken, yolcu olmanız hariç, gusül abdesti alıncaya kadar, namaza yaklaşmayın! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su bulamamışsanız, o taktirde temiz toprağa teyemmüm edin, sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki ALLAH, günahları affeden, mağfiret edendir.” (Nisâ, 4/43)

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir: Süveyd <= İbn Mübârek <= Süfyân <= el Â’meş <= Muaviye b. Hişâm <= Abd b. Hamîd <= Abdurrahman b. Sa’d <= Ebî Cafer er-Razî <= Atâ’ b. es-Sâib <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ÂN, 4, (c. V, s. 238.))

Tirmizî’nin rivâyet ettiği hadîsin metninde şu farklılıklar vardır.:
Rivâyetin metnini doğrudan ALİ kerremallahu vechehu Kendisi anlatmaktadır. Hangi namazı kıldırdığını belirtmemiştir. Kâfirûn Sûresinde yanlışlığı nasıl yaptığını belirtmiş ve sonunda indirilen âyeti okumuştur..
Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh garîb” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 238; Ebû Dâvud, c. IV, s. 80.)

Tirmizî’nin rivâyetine göre ALİ kerremallahu vechehu namazda “Kâfirûn Sûresi"ni sarhoşluğun tesiriyle yanlış okumuştur. Ebû Dâvud’un bu rivâyetinde, olay akşam namazında gerçekleşmiştir. Tirmizî’nin rivâyetinde ise, hangi namaz olduğu belirtilmemiştir. Namazda imâmlık yapan kişinin ALİ kerremallahu vechehu olduğu belirtilmiş olsa da, Avnü’l-Ma’bûd yazarına göre, Hâkim’in sahîh olarak rivâyet ettiği bir hadîste, sarhoş iken namaz kıldıran zâtın ALİ kerremallahu vechehu olmayıp başka bir adam olduğu ifâde edilmektedir. Rivâyeti nakleden bizzât ALİ kerremallahu vechehu’nin kendisi olduğu açıklansa da, sarhoşken namaz kıldıranın başkası olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü sarhoşken ne yaptığını bilmeyen kişi, ayıldığında bu yaptıklarını hatırlayamaz. Bu yüzden rivâyeti ALİ kerremallahu vechehu nakletmiş, sarhoşken namaz kıldıranın başka birisi olduğu söylenebilir.
Tirmizî, merfû’ olarak zikrettiği bu rivâyet için “hasen sahîh garîb” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz..

Resim O-) NAMAZDA PARMAKLARI ÇITLATMAK.:

İbn Mâce <= Yahyâ b. Hakîm <= Ebû Kuteybe <= Yûnus b. Ebî İshâk <= İsrâîl b. Yûnus <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Sen namazda iken parmaklarını çıtlatma.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 42, (c. I, s. 310.))

Resim P-) PEYGAMBER sallallahu aleyhi vesellem’in GÜNDÜZ NÂFİLELERİ.:

39(132)- Tirmizî <= Mahmud b. Ğaylân <= Vehb b. Cerîr <= Şube <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu:
ALİ kerremallahu vechehu’ye, "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın gündüz kıldığı namazları sorduk." demiştir ki.: “Siz buna takat getiremezsiniz.” Biz de.: “Takat getirebilenimiz.” dedik.
Demiştir ki.:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, güneş doğudan çıkıp, ikindi vaktindeki gibi bir seviyeye gelince, iki rekât namaz kılardı. Yine güneş öğle vaktindeki gibi yükseldiği zaman dört rekât kılardı. Öğlenin farzından önce dört, farzından sonra iki rekât, ikindinin farzından önce dört rekât kılar ve bu dört rekâtı bir selâmla ayırırdı ki o selâmda.: “ALLAH’a yakın meleklere, tüm yakın meleklere ve nebilere, mü’min ve müslümanlardan onlara tâbi olanlara selâm etmiş olurdu.” (Tirmizî, Cuma, 66, (c. II, s. 493-495.))

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Beşşâr <= Ebû Âmir (Akadî Abdulmelik b. Amr) <= Süfyân <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni şu şekilde gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ikindi namazının farzından önce dört rekât kılar, bu dört rekât sünnetin arasını bir selâmla ayırırdı ki, o selâmda.: “ALLAH’a yakın meleklere, peygamberlere ve onlara tâbi olan mü’min ve Müslümanlara selâm olsun!.” buyurdu. (Tirmizî, Salât, 201, (c. II, s. 294-295.))
Tirmizî, Ali hadîsi için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 294-295)

Hasen.: Sahîh rivâyette olması gereken şartları taşıyan, ancak râvisinin zabtı sahîh hadîsin râvisine nisbetle daha az olan hadîs..

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Müsennâ <= Muhammed b. Cafer <= Şube <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu. (Tirmizî, Cuma, 66, (c. II, s. 494-495.)
Bu tarikle gelen rivâyetin metni zikredilmemiş şu açıklamalar verilmiştir.: “ALİ kerremallahu vechehu’den bu hadîsin bir benzeri rivâyet edilmiştir. Tirmizî, Bu hadîs için “hasen” demiştir.
İshâk b. İbrahim.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gündüz kıldığı nafile namazlar hakkında rivâyet edilen en güzel hadîs budur."

Abdullah b. Mübârek’in bu rivâyeti zayıf gördüğü de söylenmiştir.” Tirmizî: “Bizce bu hadîsin zayıflığı, ALLAHu âlem, Âsım b. Damrâ’dan yanlızca bu şekilde rivâyet edilmesindendir. Ancak Âsım b. Damrâ hakkında bazı muhaddîsler güvenilir olarak bilinir.” demişlerdir. Ali el Medînî, Yahyâ b. Saîd el Kattan ve Sûfyân bunlardandır. (Tirmizî, c. II, s. 494-495.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Ebû Âmir el-Akadi <= Süfyân es-Sevrî <= İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.

Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem öğlenin farzından önce dört rekât, sonra da iki rekât namaz kılardı.” (Tirmizî, Salât, 198, (c. II, s. 289.))
Tirmizî, Ali hadîsi için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 289)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Ebû Âmir el-Akadi <= Süfyân es-Sevrî <= İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem öğlenin farzından önce dört rekât, sonra da iki rekât namaz kılardı.” (Tirmizî, Salât, 198, (c. II, s. 290.))
Tirmizî, bu rivâyet için “hasen” demiştir.

Resim R-) İKİNDİ NAMAZINDA NAFİLE NAMAZ KILMA.:

Nesâî <= İshâk b. İbrahim <= Cerîr <= Mansûr <= Hilâl b. Yesâf <= Vehb b. Ecda’<= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İkindi namazından sonra, namaz kılmaktan nehyetti. Ancak güneş bembeyaz, parlak olur ve fazla yükselmemiş ise kılınabilir.”
Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 192. 80)

Resim S-) CUMA NAMAZI.:

Ebû Dâvûd <= İbrahim b. Mûsa <= Îsa <= Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir <= Atâ’ el-Horasanî <= Ümmü Osmân’ın azatlısından <= ALİ kerremallahu vechehu Kûfe minberinde şöyle demiştir.: “Cuma Günü olduğu zaman şeytanlar bayrakları ile sokaklara çıkarak, insanlara mühim işlerini hatırlatırlar ve cumaya gitmelerine engel olurlar. Melekler de varıp mescidin kapısına otururlar ve imâm (minbere) çıkıncaya kadar, câmiye gelen adamları sırasına göre kaydederler. Kişi (hutbeyi) duyabileceği ve (imâma) bakabileceği bir yere oturup sessizce bekler. Bir şey söylemez ve boş işle iştigal etmezse, kendisine iki ecirden iki nâsib vardır. Eğer uzak oturur ve hutbeyi işitemeyeceği bir yerde ise, sessiz kalıp konuşmazsa ve boş şeyle iştikal etmezse, ona ecirden bir nâsib vardır. (Hutbeyi) duyabileceği ve (imâma) bakabileceği bir yere oturur fakat konuşur ve susmazsa ona da günahtan bir nâsib vardır. Her kim Cuma Günü, arkadaşına “sus” derse, boş işle iştikal etmiş olur. Kim de boş şeyle iştikal ederse, onun (kıldığı) bu Cumasından hiçbir ecir yoktur.”
Daha sonra AALİ kerremallahu vechehu.: “Ben, bunları Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan işittim” buyurmuştur.. (Ebû Dâvud, Salât, 203, (c. I, s. 637-638.))
“Rivâyet aslında ALİ kerremallahu vechehu’nin bir hutbesidir. Ali ALLAH celle celâlihu Hutbesinde söylediği şeylerin kendi hevâsından söylemediğini, bunları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan duyduğunu söylemiştir. Dolayısıyla rivâyet hükmen merfû’dur.” (Yeniel, Necati – Kayapınar, Hüseyin, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi, c. IV, s. 134. 81.)

Resim T-) VİTR NAMAZI.:

Ebû Dâvûd <= İbrahim b. Mûsa <= Îsa b. Yûnus <= Zekeriyâ b. Hâlid <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Ey Ehl-i Kur’ÂN, Vitr Namazını kılınız. Muhakkak ki ALLAH tektir ve vitri SEVer” (Ebû Dâvud, Vitr, 1, (c. II, s.127-128.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir: Ebû Kerim <= Ebû Bekir b. Ayyâş <= Ebû İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
Tirmizî, bu rivâyet için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 316.)

Tirmizî, bu rivâyetler için “hasen” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir: Süfyân-ı Sevrî <= Ebî İshâk ve onun dışındakiler <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: “Vitr Namazı farz namazlar gibi sürekli edâ edilmesi gereken bir namaz değildir. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın kıldığı Sünnet bir Namazdır.” (Tirmizî, Vitir, 2, (c. II, s. 316.))
Tirmizî, “Bu rivâyet Ebû Bekir b. Ayyâş’ın rivâyetinden daha sahîhtir.” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 317)

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir: Hennâd b. es-Serî <= Ebî Bekir b. Iyâş<= Ebî İshâk <= Âsım (İbn Damra) <= ALİ kerremallahu vechehu. (Nesâî, Kiyâmu’l-Leyl, 27, (c. III, s. 228-229.))
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur.
Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. İsmâil b. İbrahim <= Ebî Nuaym <= Süfyân <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: “Vitir Namazı diğer farz namazlar gibi ALLAH tarafından emredilmemiştir. Fakat o namaz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın devâmlı kıldığı bir sünnettir.” (Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 27, (c. III, s. 228-229.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Ali b. Muhammed ve Muhammed b. esSabbah <= Ebû Bekir b. Iyâş<= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ es-Selulî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu şöyle demiştir: “Şüphesiz Vitir Namazı devâmlı yapılması gerekli değildir. Farz namazlarınız gibi de değildir. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Vitir Namazı kılmış, sonra buyurmuştur ki.: “Ey Kur’ÂN Ehli, Vitir Namazını kılınız. Çünkü ALLAH Tektir ve Vitri SEVer.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 114, (c. I, s. 370.))

Ebû Dâvûd, Tirmizî (ikinci rivâyeti), Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim U-) VİTR NAMAZI.:

Üç Rekât Olarak da Kılınabilir 44(146)- Tirmizî <= Ebû Bekir b. Iyâş <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, vitri üç rekât olarak kılardı. Bu rekâtlarda dokuz kısa sûre okurdu. Her rekâtta üç sûre okurdu ki, son okuduğu “Gul hüvellâhu ehad” olurdu.” (Tirmizî, Vitir, 7, (c. II, s. 323-324.))

Resim V-) VİTR’de KUNUT DUÂSI OKUMAK.:

Ebû Dâvûd <= Mûsa b. İsmâil <= Hammâd b. Seleme b. Dinar <= Ömer el-Fezârî <= Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişâm <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Vitr Namazının sonunda şöyle DUÂ ederdi.: “ALLAH’ım cezândan rızana sığınırım. Cezâlandırmandan afiyetine sığınırım. SENden SANA sığınırım. SENi övebilecek kelimeleri yoktur. SEN Kendini övdüysen öylesindir.” (Ebû Dâvud, Vitr, 5, (c. II, s. 134-136.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Ahmed b. Menî’ <= Yezîd b. Harûn <= Hammâd b. Seleme <= Hişâm b. Ömer el-Fezârî <= Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. (Tirmizî, Daavât, 112, (c. V, s. 561.))

Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur. Tirmizî, bu rivâyet için “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 561.)
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen garîb” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Resim W-) VİTR NAMAZININ VAKTİ.:

İbn Mâce <= Ali b. Muhammed <= Vekî’ b. Cerrah (H.) Muhammed b. Beşşâr <= Muhammed b. Cafer <= Şube <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gecenin her vaktinde Vitir Namazı kılmıştır. Gecenin başında ve ortasında Vitir Namazını kılmıştır. Vitri sehere yakın sonlandırmıştır.” (İbn Mâce,İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnet, 121, (c. I, s. 375.))

İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz..

Resim X-) BAYRAM NAMAZINA YÜRÜYEREK GİTMEK.:

Tirmizî <= İsmâil b. Mûsa el-Fezârî <= Şerîk b. Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki: “Bayram namazına yürüyerek gitmek ve çıkmadan evvel de (namaza önce) bir şeyler yemek sünnettendir.” (Tirmizî, Cuma, 30, (c. II, s. 410-411.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 410-411.)

Abdullah b. Büreyde (r.a.)’den gelen rivâyete göre, “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Ramazan bayramı günü bir şey yemeden namaza çıkmaz, Kurban bayramında ise namaz kılıncaya kadar bir şey yemezdi.” buyurmuştur.
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Resim Y-) NAMAZDA ÖKSÜREREK BAŞKASININ KAPIDAN GİRMESİNE İZİN VERMEK.:

Nesâî <= Muhammed b. Ubeyde <= İbn İyâş <= Mugîre <= Hârisi’lUklî <= Abdullah b. Nüceyye <= Ali kerremallahu vechehu şöyle buyurmuştur.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yanına girdiğim iki vakit vardır. Biri gündüz biri gece … Gece yanına girdiğimde namaz kılıyor ise öksürerek bana izin verirdi.”

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Kudâme <= Cerîr <= Muğîre <= Hârisi’l-Uklî <= Ebî Zür’a İbn Ömer b. Cerîr <= Abdullah b. Nüceyye <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yanına girdiğim belli vakitler vardır. Vardığımda izin isterdim, eğer namazda ise öksürürdü. Ben de içeri girerdim, namaz kılmıyorsa izin verirdi, yine girerdim.”428 (156)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Kasım b. Zekeriyya b. Dînâr <= Ebû Usâme <= Şurahbil (İbn Müdrik) <= Abdullah b. Nücey (r.a) <= babası <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yanında hiç kimse için olmayan özel bir yerim ve itibârım vardı. Her şafak zamanı yanına varır.: “Esselâmü aleyküm ya NebiyyALLAH” derdim. Eğer öksürürse evime giderdim, değilse yanına varırdım.”
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.5. ORUC.:


Kütüb-i Sitte Müellifleri ORUC konusunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den gelen iki rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) RAMAZAN AYININ SON ON GÜNÜ.:

Tirmizî <= Mahmud b. Ğaylân <= Veki’<= Süfyân es-Sevrî <= Ebî İshâk <= Hübeyre b. Yerîm <= Ali kerremallahu vechehu buyurmuştur ki.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ramazan Ayının son on gününde, âilesini (ibâdet hususunda) ikaz ederdi.” (Tirmizî, Savm, 73, (c. III, s. 161.)

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 161.)
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Resim B-) ORUCUN DEĞER VE KIYMETİ.:

Nesâî <= Hilâl b. el-Alâ’ <= Babası (Alâ’ b. Hilâl el Bahılî) <= Abdullah <= Zeyd <= Ebî İshâk <= Abdullah b. Hâris el-Haşimî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: Mübârek ve Yüce olan ALLAH şöyle buyurur.: ORUC BENim için tutulur. Onun ecrini de BEN veririm.” ORUClu için ferahladığı iki ÂN vardır. İftar vaktindeki ferahlığı ve RABBine kavuştuğu zaman ki ferahlığıdır. Nefsim elinde olan ALLAH’a yemîn olsun ki, ORUC tutan kimsenin ağız kokusu, ALLAH Katı'nda misk kokusundan daha temizdir.” (Nesâî, Sıyâm, 41, (c. IV, s. 159.))



Resim 2.6. ZEKÂT.:


Kütüb-i Sitte müellifleri ZEKÂT konusunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den gelen ÜÇ rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) MALLARIN ZEKÂT MİKTARLARI.:

Ebû Dâvud <= Abdullah b. Muhammed en-Nefîlî <= Zührî <= Ebû İshâk <= Âsım b. Damrâ <= Hâris el-A’ver <= Ali kerremallahu vechehu <= Züheyr şöyle demiştir.:
“(Gümüşten) kırkta bir (ZEKÂT) veriniz. Her kırk dirhemden bir dirhem. İki yüz dirheme ulaşmadıkça size (ZEKÂT olarak) hiçbir şey yoktur. İki yüz dirheme ulaşınca beş dirhem (ZEKÂTı) vardır. (Bundan) ziyâdesi hesabına göredir. Davarda, her kırkta bir koyun (ZEKÂT) vardır. Sadece otuz dokuz koyun varsa, sana bunlarda (ZEKÂT olarak) hiçbirşey yoktur” (Ebû İshâk) davarın ZEKÂTını Züheyr’e benzer şekilde nakletti ve: “Sığırda, otuzda iki yaşına girmiş bir erkek sığır (ZEKÂT) vardır. Kırkta ise, iki yaşını tamamlamış üç yaşına girmiş bir dişi sığır (ZEKÂT) vardır. Avâmil olan (tarla gibi)..

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Mahmud b. Ğaylân <= Ebû Esame <= Süfyân <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: “Atlardan ve gümüşlerden ZEKÂT istemiyorum, diğer mallarınızda iki yüz de beş oranında ZEKÂTını veriniz.” (Nesâî, Zekât, 18, (c. V, s. 37.))
Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. II, s. 189.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hüseyin b. Mansûr <= İbn Nemir <= el-A’meş <= Ebî İshâk <= Âsım b. Damrâ <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: “Atlardan ve gümüşten ZEKÂT almıyorum, iki yüzden aşağısı için ZEKÂT yoktur.”
Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. II, s. 190.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ali b. Muhammed <= Vekî’ b. Cerrah <= Süfyân es-Sevrî <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Ben sizi at ve köle ZEKÂTından kesinlikle af ettim. Lâkin gümüşten öşürün dörtte birisini (zekât olarak) veriniz. Her kırk dirhemden bir dirhem (veriniz).” (İbn Mâce, Zekât, 4, (c. I, s. 570.))

Hadîsin İbn Mâce’nin diğer tariki şöyledir.:
Süheyl b. Ebî Sühyel <= Süfyân b. Uyeyne <= Ebî İshâk <= Hâris <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi: “Sizin için at ve köle ZEKÂTından vazgeçtim” (İbn Mâce, Zekât, 15, (c. I, s. 580.))

Resim B-) ZEKÂTIN VAKTİNDEN ÖNCE VERİLMESİ.:

Ebû Dâvûd <= Saîd b. Mansûr <= İsmâil b. Zekeriyâ <= Haccâc b. Dinâr <= Hakem <= Huceyye <= Ali kerremallahu vechehu.:
“Abbâs radiyallahu anhu, ZEKÂTın zamanından önce verilmesini, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e sordu da, ona bu konuda ruhsat verdi.”
Bir rivâyette, Ali kerremallahu vechehu.: “Ona bu hususta izin verdi” demiştir. (Ebû Dâvud, Zekât, 22, (c. II, s. 275-276.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Abdullah b. Abdurrahman <= Saîd b. Mansûr <= İsmâil b. Zekeriyâ <= Haccac b. Dinâr <= Hakem b. Uteybe <= Huceyye b. A’diy <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur.
Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
el-Kasım b. Dinar el-Kûfî <= İshâk b. Mansûr <= İsrâîl <= el-Haccâc b. Dinar <= Hakem b. Cehl <= Hucr el-Adevî <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ömer’e şöyle buyurmuştur.: “Biz, Abbâs’ın ZEKÂTını, bir yıl evvelinden ve o sene içerisinde alırdık.” (Tirmizî, Zekât, 37, (c. III, s. 63-64.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Muhammed b. Yahyâ <= Saîd b. Mansûr <= İsmâil b. Zekeriyâ <= Haccac b. Dînar <= el-Hakem <= Huceyye b. Adiy <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. (İbn Mâce, Zekât, 7, (c. I, s. 572.))
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur. Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.7. HACC.:


Kütüb-i Sitte Müellifleri HACCkonusunda, Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den gelen YEDİ rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) HACC'ın Ömürde Bir Defâ Farz KıLınması.:

Tirmizî <= Ebû Saîd el-Eşec <= Mansûr b. Verdân <= Ali b. Abdi’lA’lâ <= Babasından (Abdi’l-A’lâ b. Âmir)<= Ebî el-Buhterî <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
“Ona yol bulabilen herkesin, KÂBE’yi HACCetmesi insanlar üzerinde ALLAH’ın bir hakkıdır.”

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
“Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm (ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ (âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ (sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemin (âlemîne).: Orada (Beytullah'da) açık beyyineler, Hz. İbrâhîm'in makamı vardır. Ve kim oraya girerse emin (emniyette) olur. Ona yol bulmaya (Hacc'a gitmeye) gücü yetenlere, ALLAH için o Beyt'in hac edilmesi, insanların üzerine (farz)dır. Ve kim inkâr ederse, artık muhakkak ki ALLAH, âlemlerden ganîdir (hiçbir şeye muhtaç değildir).” (Âl-i İmrân 3/97)

Âyeti indirilince, dediler ki.: “Yâ Rasûlullah!. her yıl mı?” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sustu. Onlar yine sordular: “Her yıl mı?” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır” dedi. “Şâyet evet deseydim her yıl farz olacaktı.” Bunun üzerine ALLAH,.: “Ey imân edenler açıklandığı zaman size zorluk verip üzecek şeyleri sormayın…” âyetini indirdi.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَاء إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُواْ عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللّهُ عَنْهَا وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tes’elû an eşyâe in tubde lekum tesu’kum, ve in tes’elû anhâ hîne yunezzelu’l- kur’ÂNu tubde lekum afâllâhu anhâ vallâhu gafûrun hâlîm (hâlîmun).: Ey imân edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur'ÂN indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) ALLAH onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). ALLAH çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.” (Mâide 4/101)

Tirmizî, Ali kerremallahu vechehu rivâyeti için “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 178. (173)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Muhammed b. Abdullah b. Numeyr ve Ali Muhammed <= Mansûr b. Verdân <= Ali b. Abdi’l-A’lâ <= Babası (Abdi’l-A’lâ b. Âmir) <= Ebî Buhterî <= Ali kerremallahu vechehu. (İbn Mâce, Hac, 2, (c. II, s. 963.)

Bu tarikle gelen rivâyetinde metin farklılığı yoktur. “Hz. ALİ kerremallahu vechehu’den gelen bu rivâyet zinciri başka tariklerle gelen rivâyet zincirlerinden daha sahîh olarak kabul edilmiştir.” (Ukaylî, ed-DUÂ’fâu’l-Kebîr, c. IV, s. 348.)

Resim A-) HACC YAPMAYANLAR.:

Tirmizî <= Muhammed b. Yahyâ el- Kutta’iyyu’l-Basrî <= Müslim b. İbrahim <= Hilâl b. Abdullah <= Ebû İshâk el-Hemdânî <= Hâris <= Ali kerremallahu vechehu.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Mekke’ye ulaşabilecek kadar bineceği hayvanı ve yiyecek imkânı olup da HACCetmeyen kişinin yahudi veya hıristiyân olarak ölmesinin ne önemi vardır. Çünkü ALLAH Kitabında “…ALLAH’ın beytini, haccetmeye gücü yeten tüm müslümanların üzerine bir görevdir.” buyurdu. (Tirmizî, Hac, 3, (c. III, s. 176.)

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
“Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm(ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ(âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ(sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).: Orada (Beytullah'da) açık beyyineler, Hz.İbrâhîm'in makamı vardır. Ve kim oraya girerse emin (emniyette) olur. Ona yol bulmaya (Hacc'a gitmeye) gücü yetenlere, Allah için o Beyt'in hac edilmesi, insanların üzerine (farz)dır. Ve kim inkâr ederse, artık muhakkak ki Allah, âlemlerden ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir).” (Âl-i İmrân 3/97)

Tirmizî: “Bu rivâyet için “garîb, yalnızca bu haliyle biliyoruz.” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 176.)

Resim C-) HACCü'l-EKBER.:

Tirmizî <= Abdulvâris b. Abdussamed b. Abdulvâris <= Babam (Abdussamed b. Abdulvâris) <= Babası (Abdulvâris b. Saîd el-Anberî) <= Muhammed b. İshâk <= Ebî İshâk <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehu.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a “Haccü’l-Ekber hangi gündür?” diye sordum. Buyurdu ki: “Bayramın birinci günüdür.” (Tirmizî, Hac, 110, (c. III, s. 291); Tefsîrü’l-Kur’ÂN, 9, (c. V, s. 274-275.)

Resim D-) HACC'ın YAPILIŞI.:

Tirmizî <= Muhammed b. Beşşâr <= Ebû Ahmed ez-Zübeyrî <= Süfyân es-Sevrî <= Abdurrahman b. Hâris b. Ayyâş b. Ebî Rabîa<= Zeyd b. Ali <= Babası (Ali Zeyne’l-Abidin) <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’<= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu buyurmuştur ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Arafatta vakfe yaptı ve şöyle buyurdu.: “Burası Arafat’tır, vakfe yapılacak mevki burasıdır. Arafat alanının hepsi vakfe mekânıdır.” Sonra, güneş kaybolunca (arafattan) ayrılmak için hareket etti. Üsâme b. Zeyd’i bindiği hayvanın arkasına aldı. Eli ile insanlara işâret ediyordu. İnsanlar ise çok kalabalık halde sağa sola çalkalanıyorlardı. Onlara bakıp.: “Ey insanlar, sâkin olun!.” diyordu. Sonra, hep birlikte Müzdelife denilen yere gelerek iki vakit namazını cem’ ederek kıldırdı. Sabah olunca “Kuzah” denilen mevkiye geldi ve orada vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: “Burası Kuzah’tır ve vakfe yapılacak mekandır. Cem’in yani Müzdelife’nin tamamı vakfe yapılacak mekandır.” Sonra ilerledi Muhassir Vâdisine ulaşınca devesine kamçısıyla vurdu ve o yerden süratle geçti. Muhassir Vâdisini geçince durdu. Fadl b. Abbâs’ı bindiği hayvanın arkasına aldı. Sonra, Şeytân taşlama mekânına gelerek taş attı. Sonra kurban kesme mekânına geldi ve şöyle buyurdu.: “İşte burası kurban kesme mekânıdır. Minâ’nın hepsi kurban kesme mekânıdır.”
Has’am Kabilesinden genç bir bayan fetvâ almak üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a gelerek.: “Babam ihtiyâr bir kimse olup, babama hac farz olmuştur. Onun yerine haccetmem doğru mudur?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Babanın yerine haccet!.” buyurdu. Bu esnâda bindiği hayvanın arkasında bulunan Fadl’ın boynunu arka yöne çeviren Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Abbâs sormuştu.: “Amcaoğlunun boynunu niçin arkaya çevirdin.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sual sormaya gelen Genç Bayan ve binitinin arkasında genç delikanlı erkek, bunların birbirlerine nazar etmeleri sonucunda Şeytânın bir zarar verebileceğinden emîn olmak için” buyurdu.
Sonra bir şahıs daha geldi.: “Yâ Rasûlallâh, ben tıraş olmadan haccın tavâfını yaptım, şimdi ne olacak?” deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tıraş ol veya saçını kısalt, zararı yoktur.” buyurdu.
Başka bir adam gelerek.: “Yâ Rasûlallâh, Şeytânı taşlamadan önce kurbanı kestim, şimdi ne olacak?" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’da: “Şeytâna taş at, zararı yoktur.” buyurdu.
Sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem KÂBE’ye gelerek tavâf etti. Sonra, Zemzem Kuyusuna geldi ve.: “Ey Abdulmuttalib Oğulları, insanlar Zemzem çekmek için sizi sıkıntıya sokmayacaklarını bilseydim, bende bu kuyudan SU çekerdim” buyurdu.
(Tirmizî, Hac, 54, (c. III, s. 232-233), Hac, 76, (c. III, s. 258.)

Tirmizî, Ali kerremallahu vechehu rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 232-233.
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Kuzeh.: Mekke civârında Müzdelife’nin sonunda Meşar-ı Haram’ın yakınında bir tepedir. Bir görüşe göre Meşar-ı Haram’la Kuzeh aynı yerdir.

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir: Ahmed b. Hanbel <= Yahyâ b. Adem <= Süfyân es-Sevrî <= Abdurrahman b. İ’yâş <= Zeyd b. Ali <= Babası (Ali Zeyne’lAbidin) <= Ubeydullah b. Ebî Rafî’<= Ali kerremallahu vechehu.
Ebû Dâvud’un Ahmed b. Hanbel’den rivâyet ettiği hadîsin metni Tirmizî’nin rivâyet ettiği hadîsin bir kısmını teşkil etmektedir. Şöyledir: Ali kerremallahu vechehu buyurmuştur ki:
“Sonra Üsâme’yi bineğinin arkasına aldı ve devesini âdi yürüyüşte sürmeye başladı. Halk ise, develerin sağına-soluna vurmaktaydılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara dönüp bakmadan.: “Ey insanlar, sâkin olunuz!.” diyordu. Güneş batınca hareket etti.” (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 63, (c. II, s. 472.)

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer tariki şöyledir: Ahmed b. Hanbel <= Yahyâ b. Adem <= Süfyân, o da Abdurrahman b. İ’yâş <= Zeyd b. Ali <= Babası (Ali Zeyne’lAbidin) <= Ubeydullah b. Ebî Rafî’ <= Ali kerremallahu vechehu.
Ebû Dâvud’un Ahmed b. Hanbel’den rivâyet ettiği hadîsin metni Tirmizî’nin rivâyet ettiği hadîsin bir kısmını teşkil etmektedir. Şöyledir.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem (Müzdelife’de) sabahladı ve Kuzeh’te vakfe yaptı ve “Burası Kuzeh’tir ve vakfe yeridir. Müzdelife tamamen vakfe yeridir” buyurdu. “Ben kurbanı şurada kestim. Minâ tamamen kurban kesme yeridir. Konak yerlerinizde kesiniz.” (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 64, (c. II, s. 478.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Ali b. Muhammed <= Yahyâ b. Âdem <= Süfyân <= Abdurrahman b. İ’yâş <= Zeyd b. Ali <= Babası (Ali Zeyne’l-Abidin) <= Ubeydullah b. Ebî Rafi’<= Ali kerremallahu vechehu.
İbn Mâce’nin Ali b. Muhammed’den rivâyet ettiği hadîsin metni Tirmizî’nin rivâyet ettiği hadîsin bir kısmını teşkil etmektedir. Şöyledir: Ali kerremallahu vechehu .: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem (Müzdelife’de) sabahladı ve Kuzeh’te vakfe yaptı ve “Burası Kuzeh’tir ve vakfe yeridir. Müzdelife tamamen vakfe yeridir” buyurdu. “Ben kurbanı şurada kestim. Minâ tamamen kurban kesme yeridir. Konak yerlerinizde kesiniz.” (İbn Mâce, Hac, 55, (c. II, s. 1001.))

Bu rivâyette, Tirmizî’yi Ebû Dâvud’dan önce yazdık. Çünkü Tirmizî’nin rivâyeti daha geniş bir şekilde zikredilmiştir. Ebû Dâvud ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim E-) HACC'da KADINLARIN SAÇ TRAŞI..:

Tirmizî <= Muhammed b. Mûsa el-Haraşî el-Basrî <= Ebû Dâvud etTayâlisî <= Hemmâm <= Katâde <= Hılâs b. Amr <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bayanları saçlarını tıraş ettirmelerini nehyetti.” (Tirmizî, Hac, 75, (c. III, s. 257.)

Resim F-) KÂBE’yi ÇIPLAK TAVÂF ETMENİN YASAKLANMASI.:

Tirmizî <= Ali b. Haşram <= Süfyân b. Uyeyne <= Ebî İshâk <= Zeyd b. Yüsey’ <= Ali kerremallahu vechehu.
"ALİ kerremallahu vechehu’ye.: “Hangi vazife ile gönderildin diye.” sordum
Demiştir ki.: “Dört görev ile gönderildim.:
1-) CeNNete yanlızca Müslümanlar dahil olacaklardır.
2-) KÂBE üryan bir şekilde tavâf edilmeyecektir.
3-) Bu seneden sonra Müslümanlarla müşrikler birlikte HACC yapamayacaklardır.
4-) Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile anlaşması olan kimsenin anlaşmasındaki müddete uyulacaktır. Anlaşma ve müddeti olmayanların müddeti ise dört aydır.”
((Tirmizî, Hac, 44, (c .III, s. 222.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen” demiştir. ((Tirmizî, c. III, s. 222.)

Tirmizî’de geçen bu rivâyet mevkûf gibi gözükse de Hz. ALİ kerremallahu vechehu, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den aldığı talimâtları söylemektedir. Dolayısıyla rivâyet hükmen merfû’dur. Tirmizî, bu rivâyetler için “hasen” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyetlere hasendir, diyebiliriz.

Resim G-) RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in İHRAMLIYKEN AV ETİ YEMEMESİ.:

İbn Mâce <= Osmân b. Ebî Şeybe <= İmran b. Muhammed b. Ebî Leylâ <= Babası (Muhammed b. Abdurrahman b. Yesar) <= Abdulkerim <= Abdullah b. Hâris <= İbn Abbâs <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ihramlı iken bir av eti getirildi. O haramdır diye, onu yemedi.” (İbn Mâce, Hac, 92, (c. II, s. 1032.)

Ali kerremallahu vechehu’nin hadîsi zevâid nevindendir.” (Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, c. VIII, s. 404.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.8. KURBÂN.:


Kütüb-i Sitte müellifleri KURBÂN konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen BEŞ rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) KURBÂN'ın TAKSİMİ.:

Buhârî <= Muhammed b. Kesîr <= Sufyân (es-Sevrî) <= İbn Ebî Necîh <= Mucâhid (b. Cebr) <= Abdirrahmân b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, beni KURBÂNlık develerinin yanında bulunmam için gönderdi de, yapılması gereken şeyleri yaptım. KURBÂNların etlerini taksim etmem için bana emretti. Sonra, KURBÂN develerinin çullarını ve derilerini de taksim etmem için yine emretti.” (Buhârî, Hac, 120, (c. II, s. 186.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Sufyân (es-Sevrî) <= Abdulkerîm <= Mucâhid <= Abdirrahmân b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şu şekilde gelmiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana, kestiğim KURBÂN develerinin çullarını ve derilerini sadaka olarak vermemi emretti.” (Buhârî, Vekâlet, 1, (c. III, s. 60.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kabîsa <= Süfyân <= Ebî Nüceyh <= Mücâhid <= Abdirrahman b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şu şekilde gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana, kestiğim KURBÂN develerinin çullarını ve derilerini sadaka olarak vermemi emretti.” (Buhârî, Hac, 113, (c. II, s. 184.)) 492 (191))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Müsedded <= Yahyâ <= İbn Cureyc <= el-Hasan b. Müslim ile Abdulkerîm el-Cezeri <= Mucâhid <= Abdirrahmân b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şu şekilde gelmiştir.: “O’na, kendi KURBÂNlık develerine âid işleri yapmasını, KURBÂN develerinin etlerini, derilerini, çullarını taksim etmesini ve kesilme ücretleri konusunda kasaba KURBÂNdan hiçbir şey vermemesini emretmiştir.” (Buhârî, Hac, 120, (c. II, s. 186.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ebû Nuaym <= Seyf b. Ebî Süleyman <= Mucâhid <= Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şu şekilde gelmiştir.: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem (Vedâ Haccı’nda) yüz deve KURBÂNı hediye etti. Bana onların etlerini pay etmemi emretti, ben de etleri pay ettim. Sonra çullarını pay etmemi emretti. Ben onların çullarını da pay ettim. Sonra KURBÂNların derileriyle ilgili emri de verdi, ben derilerini de taksim ettim.” (Buhârî, Hac, 122, (c. II, s. 186.))

Hadîsin Müslim tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Yahyâ <= Ebû Hayseme <= Abdülkerim <= Mücâhid <= Abdurrahman b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem develerine bakmamı, etlerini, derilerini ve çullarını sadaka olarak vermemi, kasaba bunlardan bir şey vermememi, bana emretti ve kasaba biz kendimizden veririz.” buyurdu. (Müslim, Hac, 348, (c. I, s. 954.))

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir.:
Ömer b. Avn <= Süfyân yani İbn Uyeyne <= Abdulkerim Cezerî <= Mücâhid <= Abdirrahman b. Ebî Leylâ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana, develerine bakmamı, derileriyle çullarını dağıtmamı, kasaba bunlardan bir şey vermememi emretti ve ona biz kendimizden veririz.” buyurdu. (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 20, (c. II, s. 371-372.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Muhammed b. Sabbah <= Süfyân b. Uyeyne <= Abdulkerim <= Mücahid <= İbn Ebî Leylâ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
İbn Mâce’nin Muhammed b. Sabbah’dan rivâyet ettiği hadîsin sonu şöyle devâm etmektedir.: “Kasab’a, (ücretini) biz veririz.” buyurdu. (İbn Mâce, Hac, 97, (c. II, s. 1035.))

Hadîsin İbn Mâce’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Muammer <= Muhammed b. Bekr el-Bursânî <= İbn Cüreyc <= Hasan <= Mücahid <= Abdirrahman b. Ebî Leylâ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu’den rivâyet edildiğine göre.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine. Harem-i Şerif’e (Vedâ Haccında) sevkettiği bütün KURBÂNlarının etlerini, derilerini ve çullarını fâkirlere tasadduk etmesini emretmiştir.” (İbn Mâce, Edâhî, 14, (c. II, s. 1054.))

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim B-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in KESTİĞİ DEVELERİN SAYISI.:

Ebû Dâvud <= Harûn b. Abdullah <= Muhammed ve Ya’lâ Ebnâ Ubeyd <= Muhammed b. İshâk <= İbn Ebî Necih <= Mücâhid <= Abdurrahman b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem KURBÂNlık develerinin otuz tanesini bizzât kendi eliyle kesti, geriye kalanlarını da (KURBÂN etmem için) bana emretti, ben kestim.” (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 18, (c. II, s. 369.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim C-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ADINA KURBÂN KESMEK.:

Tirmizî <= Muhammed b. Ubeyd el-Muharibî el-Kûfî <= Şerîk <= Ebî Hasnâ’ <= Hakem <= Haneş <= Ali kerremallahu vechehu..
“O, kendisi iki KURBÂN keserdi. İkisinden birini Peygamber sallallahu aleyhi vesellem adına, diğeri de kendi nefsine olmak üzere… Kendisine nedeni sorulunca, şöyle demiştir.: Böyle yapmamı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana emretti. Böyle yapmayı ebediyen terk etmeyeceğim.” (Tirmizî, Edâhî, 3, (c. IV, s. 84-85.))

Tirmizî, bu rivâyet için “garîb” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 84-85. 103.)

Resim D-) KURBÂN EDİLMELERİ MEKRUH OLAN HAYVANLAR.:

Ebû Dâvud <= Abdullah b. Muhamme el-Nüfeylî <= Züheyr <= Ebû İshâk <= Şerih b. Numan <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (KURBÂN edilecek hayvanda) göze ve kulağa, avrâ (tekgözlü), muKÂBEle (kulağının ön tarafı kesik), müdabere (Kulağının arka tarafı kesik olan), harka (kulağı enine delinmiş olan), şarka (kulağı delinmiş olan) dikkat etmemizi bize emretti.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 6, (c. III, s. 237-238.))

Rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir.

Hadîsin Timîzî’nin diğer tariki şöyledir: Hennâd <= Abde <= Saîd <= Katâde <= Cürey İbn Küleyb en-Nehdî <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kırık boynuzlu ve kesik kulaklı hayvanın KURBÂN edilmesini yasakladı.” Katâde demiştir ki: “Bu durumu Saîd b. Müseyyeb’e anlattım “Kırıklık miktarının yariyâ kadar ve yaridân fazla olursa KURBÂN edilmez.” (Tirmizî, Edâhî, 9, (c. IV, s. 90.))

Timîzî, bu hadîs için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 90.)

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir: Muhammed b. Âdem <= Abdurrahim (İbn Süleyman) <= Zekeriyâ b. Ebî Zâide <= Ebî İshâk <= Şerîh b. Numan <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şu şekilde gelmiştir.:
Ali kerremallahu vechehu’den rivâyete göre, şöyle demiştir.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem KURBÂNlık hayvanların göz ve kulaklarının kusurlu olup olmadığına iyice bakmamızı emretti. Kulağı yarık ve delik olanlarla, önden ve arkadan kesik olanları KURBÂN etmememizi bize emretti.” (Nesâî, Dahâyâ, 8, (c. VII, s. 216.))

Rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz. (207)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Ebû Dâvud <= Hasan b. Muhammed b. A’yen <= Züheyr <= Ebû İshâk <= Şurayh b. Numan <= Ebû İshâk <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şu şekilde gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kulağı önden veya arkadan kesik, kulağı yarık veya delik ve çok küçük hayvanları KURBÂN etmememizi bize emretti.” (Nesâî, Dahâyâ, 11, (c. VII, s. 217.))

Rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir..

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Abdullah el- A’lâ <= Hâlid <= Şube <= Seleme <= Huceyye b. Adiy <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şu şekilde gelmiştir.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem KURBÂNlık edilecek hayvanların göz ve kulaklarına iyice bakmamızı emrederdi.” (Nesâî, Dahâyâ, 11, (c. VII, s. 217.))

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. III, s. 178.)
Rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir..

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Mes’ad <= Süfyân (İbn Habîb) <= Şube <= Katâde <= Cürey b. Küleyb <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şu şekilde gelmiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem boynuzu kırık hayvanların KURBÂN edilmesini yasakladı. Bunu Saîd b. Müseyyeb’e anlattığımda, Saîd.: “Evet, boynuzunun yarısı veya yarıdan fazlası kırılmışsa KURBÂN olmaz” demiştir. (Nesâî, Dahâyâ, 11, (c. VII, s. 217-218.))

Hadîsin İbn Mâce’nin diğer tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Vekî’<= Süfyân b. Uyeyne <= Seleme b. Küheyl <= Huceyye b. Adiy <= Ali kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bize (KURBÂN edeceğimiz) hayvanın gözüne ve kulağına iyice bakıp incelememizi emretti.” (İbn Mâce, Edâhî, 8, (c. II, s. 1050.))

Rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir..

Resim E-) AKİKA KURBÂNı.:

Tirmizî <= Muhammed b. el-Yahyâ el-Kutaî’ <= Abdu’l-A’lâ b. Abdu’l-A’lâ <= Muhammed b. İshâk <= Abdullah b. Ebî Bekir <= Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.. şöyle demiştir.:
”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hasan’ın doğumu için KURBÂN kesti buyurdu ki.: “Ey Fâtimâ onun saçını tıraş et. (Saçının) ağırlığı kadar gümüşü sadaka ver.” (Fâtimâ) demiştir ki.: “Onu tarttım. Ağırlığı bir dirhem veya bir dirhemden biraz azdı.” (Tirmizî, Edâhî, 19, (c. IV, s. 99.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.9. CENÂZELER .:


Kütüb-i Sitte müellifleri CENÂZEler konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen ON rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) CENÂZEyi GÖRÜNCE AYAĞA KALKMAK.:

Müslim <= Züheyr b. Harb <= Abdurrahmân b. Mehdî <= Şube <= Muhammed b. el-Münkedir <= Mesûd b. Hakem <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın ayağa kalktığını gördük. Biz de ayağa kalktık. O oturdu. Biz de oturduk.” yani CENÂZEde. (Müslim, Cenâiz, 84, (c. I, s.662.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir: Kuteybe <= el-Leys <= Yahyâ b. Saîd <= Vâkid (İbn Ömer b. Saîd b. Muâz) <= Nâfi’ b. Cübeyr <= Mesûd b. el-Hakem <= ALİ kerremallahu vechehu..

Tirmizî’nin rivâyeti, Müslim’in rivâyetinden farklı olarak şu şekilde gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, CENÂZE için önceleri kalkardı. Sonraları ise kalkmaz ve otururdu.” (Tirmizî, Cenâiz, 52, (c. III, s. 361-362.))

Tirmizî, Ali kerremallahu vechehu hadîsi için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 361-362.)
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Kuteybe <= el-Leys <= Yahyâ <= Vâkid <= Nâfi’ b. Cübeyr <= Mesûd b. el-Hakem radiyallahu anhu <= ALİ kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
ALİ kerremallahu vechehu’in yanında.: CENÂZE mezâra indirilinceye kadar ayakta durmak gerekir mi?” diye konuşulmuştu. O da şöyle demiştir.:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kalkar sonra otururdu.” (Nesâî, Cenâiz, 81, (c. IV, s. 77.))

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. II, s. 58.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: İsmâil b. Mesu’d <= Hâlid <= Şube <= Muhammed b. Münkedir <= Mesu’d b. Hakem <= ALİ kerremallahu vechehu. Nesâî’nin İsmâil b. Mesu’d’dan rivâyet ettiği bu hadîsi “Ben gördüm” şeklinde söylemiştir. (Nesâî, Cenâiz, 81, (c. IV, s. 78.))

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. II, s. 58.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ali b. Muhammed <= Vekî’<= Şube <= Muhammed b. Münkedir <= Mes’ud b. el-Hakem <= ALİ kerremallahu vechehu. Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir CENÂZE geçerken ayağa kalktı, biz de ayağa kalktık. Sonunda ayağa kalkmayı bırakıp oturdu. Artık biz de kalkmayı bırakıp oturduk.” (İbn Mâce, Cenâiz, 35, (c. I, s. 493.))

Rivâyetlerden anlaşıldığı üzere, CENÂZE görünce ayağa kalkma saygı anlamında güzeldir. Ancak bu yapılması gereken şart bir hüküm değildir. Müslim, Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim B-) CENÂZE İLE İLGİLENMENİN FAZİLETİ.:

İbn Mâce <= Ali Muhammed <= Abdurrahman el-Muharibî <= Abbad b. Kesîr <= Amr b. Hâlid <= Habîb b. Ebî Sâbit <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.:
”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Kim bir mevtâyı yıkar, onu kefenler, kefeninin üzerine güzel koku serper, CENÂZEsini yüklenir, üzerinde namaz kılar ve (mevtânın kötülüklerini) görmezse, anasından doğduğu gün gibi hatalarından çıkar.” (İbn Mâce, Cenâiz, 8, (c. I, s. 469-470.))

Resim C-) PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın CENÂZESİ’nin YIKANMASI İÇİN VASİYETİ.:

İbn Mâce <= Abbâd b. Yakub <= Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin b. Ali <= İsmâil b. Abdullah b. Cafer <= Babası (Abdullah b. Cafer) <= ALİ kerremallahu vechehu.:
”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Vefât ettiğim zaman beni Ğars adlı kuyumdan yedi kırba suyla yıkayınız.” (İbn Mâce, Cenâiz, 10, (c. I, s. 471.)

Ğars.: Kubâ Karyesinde bulunan ve Sa’d b. Hayseme radiyallahu anhu’e âit kuyunun adıdır. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, o kuyudan su içerdi. (bk. Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, c. IV, s. 300.)

Resim D-) PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın CENÂZESİ’nin YIKANMASI.:

İbn Mâce <= Yahyâ b. Hizâm <= Safvân b. Îsa <= Ma’mer <= ez-Zührî <= Saîd b. el-Müseyyib <= ALİ kerremallahu vechehu.
Saîd b. el-Müseyyib demiştir ki.: (Ali b. Ebî Tâlib) ”Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’i yıkadığı zaman, meyyitte aradığını O’nda aradı ancak aradığını bulamadı ve şöyle demiştir.: “Babam SANA fedâ olsun. SEN çok temizsin. Sağlığında temizdin, vefât edince de temizsin!.” (İbn Mâce, Cenâiz, 10, (c. I, s. 471.))

İbn Mâce’de mevkûf olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim E-) CENÂZEnin HAREM BÖLGESİNE BAKILMAMASI.:

Ebû Dâvud <= Ali b. Süheyl el-Ramlî <= Haccâc <= İbn Cüreyc <= Habib b. Ebî Sâbit <= Âsım b. Damrâ <= ALİ kerremallahu vechehu.: ”Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Göbekle diz arasını açma, dirinin de ölünün de göbekle diz arasına bakma.” (Ebû Dâvud, Cenâiz, 28, (c. III, s. 501.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim F-) KEFEN ALIRKEN UCUZ OLMASINA DİKKAT ETMEK.:

Ebû Dâvud <= Muhammed b. Abdulmuhâribî <= Amr b. Hâşim <= Ebû Mâlik el-Cenbî <= İsmâil b. Ebî Hâlid <= Âmir <= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Kefen konusunda pahalıcılığa kaçmayınız. Çünkü ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ı.: “Kefen hususunda pahalıcılığa kaçmayınız. Çünkü kefen, çabuk soyulur.” derken işittim. (Ebû Dâvud, Cenâiz, 3, (c. III, s. 508.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim G-) EBÛ TÂLİB’in CENÂZEsi ve DEFNEDİLMESİ.:

Ebû Dâvud <= Müsedded <= Yahyâ <= Süfyân es-Sevrî <= Ebû İshâk <= Naciye b. Ka’b <= ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.:
”Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Senin dalâlette olan amcan vefât etti?” dedim. (Rasûlullah) buyurdu ki.: “Git babanı mezâra koy. Sonra benim yanıma gelinceye kadar bir şey söyleme!” buyurdu. Gittim onu (Ebû Tâlib’i) mezâra koydum ve O’nun (Hz. Peygamberin) yanına geldim. Bana yıkanmamı emretti ve bana DUÂ etti." (Ebû Dâvud, Cenâiz, 3, (c. III, s. 547.))

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir: Muhammed b. Müsennâ <= Şube <= Ebî İshâk <= Naciye b. Ka’b <= ALİ kerremallahu vechehu.
Nesâî’nin Muhammed b. Müsennâ’dan gelen rivâyette metin farklı olarak şöyledir.: ALİ kerremallahu vechehu demiştir ki.: Rasûlullah’a vardım ve.: “Ebû Tâlib öldü.” dedim. “Git onu mezâra koy.” buyurdu. “Ama o müşrik olarak öldü.” dedim. “Git onu mezâra koy.” buyurdu. Ebû Tâlib’i defnedip yanına geldiğim zaman da Rasûlullah bana.: “Yıkan!.” buyurdu. (Nesâî, Tahâret, 128, (c. I, s. 110.))

(230) Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Abdullah b. Saîd <= Yahyâ <= Süfyân es-Sevrî <= Ebû İshâk <= Naciye b. Ka’b <= Ali kerremallahu vechehu. .

Nesâî’nin Abdullah b. Saîd den rivâyet ettiği bu hadisi.: “ben o (DUÂyı) ezberleyemedim.” sözüyle bitirmiştir. (Nesâî, Cenâiz, 84, (c. IV, s. 79.))

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. II, s. 59.)
Ebû Dâvud ve Nesâî’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim H-) KABİRLERİN YERDEN ÇOK YÜKSEK OLMAMASI.:

Ebû Dâvud <= Muhammed b. Kesîr <= Süfyân <= Habib b. Ebî Sâbit <= Ebî Vâil <= Ebû Heyyâc el-Esedî <= ALİ kerremallahu vechehu benim için demiştir ki.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın beni yüksek kabirleri yer seviyesine indirmem ve hiçbir heykeli sağlam bırakmayıp, parçalamam için gönderdiği bir işe, ben de seni görevlendireyim mi?.” (Ebû Dâvud, Cenâiz, 3, (c. III, s. 548.))

Ebû Dâvud merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.
Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Abdurrahman b. Mehdî <= Süfyân b. Habîb b. Ebî Sabit <= Ebî Vâil <= ALİ kerremallahu vechehu..

Tirmizî’nin rivâyet ettiği bu hadîs, Ebû Dâvud’un rivâyetinden farklı olarak şu şekilde gelmiştir.:
Ali kerremallahu vechehu, Ebu’l-Heyyâc el-Esedî’ye dedi ki.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın beni gönderdiği bir vazifeye seni gönderiyorum.: “Toprak seviyesinden yüksek kabirleri düzleyesin ve gördüğün her bir putu parçalayasın.” (Tirmizî, Cenâiz, 56, (c. III, s. 366-367.))

Tirmizî, Ali kerremallahu vechehu hadîsi için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 366-367.)
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Resim İ-) ÖLÜNÜN ARKASINDAN BAĞIRIP ÇAĞIRARAK AĞLAMANIN YASAK OLMASI.:

Nesâî <= Ziyâd b. Eyyub <= Huşeyim <= Husayîn ve Muğire ve İbn Avn <= Şube <= Hâris b. Abdullah <= ALİ kerremallahu vechehu.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fâiz yiyeni ve onu yedireni ve ona kâtiplik yapanı ve zekâta mâni’ olanı lânetledi ve ölünün arkasından bağırıp çağırarak ağlamayı da nehyetti.” (Nesâî, Zîne, 25, (c. VIII, s. 147.))

Resim J-) KADINLARIN CENÂZELERİ TAKİP ETMEMELERİ.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Mûsâffâ el-Hısmî <= Ahmed b. Hâlid <= İsrâîl <= İsmâil b. Selman <= Dînar Ebî Ömer <= İbn Hanefiye <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıkıp baktı ki, bir grup kadın oturmuşlar. Onlara.: “Sizi oturtan nedir?” diye sordu. Kadınlar.: CENÂZEyi bekliyoruz.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz.: “(CENÂZEyi) Siz mi yıkayacaksınız?” buyurdu. Onlar.: “Hayır.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz.: “(CENÂZEyi) Siz yüklenecek misiniz?” buyurdu. Onlar.: “Hayır.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz.: CENÂZEyi kabre koyanlarla beraber mi koyacak mısınız?” buyurdu. Onlar.: “Hayır.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Kusurlu ve sevâbsız olarak geri dönünüz!.” buyurdu. (İbn Mâce, Cenâiz, 50, (c. I, s. 502-503.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.10. KADER.:


Kütüb-i Sitte müellifleri KADERler konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen BİR rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyet şudur.:
Buhârî <= Osmân <= Cerîr <= Mansûr <= Sa’d b. Ubâde <= Ebî Abdirrahman <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Biz bir defâsında Bakîu’l-Garkad Mezârlığında bir cenâzede buIunduk. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bizim yanımıza gelip oturdu. Biz de O’nun etrafını çevirdik. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in elinde bir sopa vardı. Başını eğdi de, elindeki sopayla yere vurmaya başladı. Sonra.: “Sizden hiçbir kimse ve sevindirilmiş hiçbir nefis hâriç olmamak üzere, muhakkak herbirinin CeNNetteki ve CeheNNemdeki yeri (takdîr edilip) yazılmıştır. Ve herbir kişi muhakkak şâki veya saîd olarak yazılmıştır” buyurdu.
Bunun üzerine adamlardan biri.: “Öyle ise Yâ Rasûlullah!. Ameli ve ibâdeti bırakıp yazılmış olan kitabımıza güvenemez miyiz?”
“Bizden saadet halkından olan her kimseyi İlâhî Yazı =>Saadet Ehlinin hayr ameline sevkeder. Yine bizden Şakâvet Ehli olan her kimseyi de ilâhî yazı =>Şakâvet Ehlinin (şer) ameline sevkeder.” buyurdu..

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem diğer rivâyette.: “Siz amele devâm edin, çünkü herkes niçin yaratıldı ise o kendisine kolaylaştırılır. Saadet Ehline gelince, onlara saadet amelini işlemek kolaylaştırılır. Şakâvet Ehline gelince, onlara da Eşkiyâ Zümresinin şer işlerini işlemek kolaylaştırılır.” buyurdu.
Sonra da şu âyeti okudu.: “Bundan sonra kim verir ve sakınırsa…” (Buhârî, Cenâiz, 83, (c. II, s. 99); Leyl 92/5-10.)

Bakîu’l-Garkad.: Medine’de şu an CeNNetü’l-Bâki kabristanlığının olduğu yer.
(bk. Yeniel, Necati – Kayapınar, Hüseyin, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi, c. III, s. 480-482.)

فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى
وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى

“Fe emmâ men a’tâ vettekâ. Ve saddeka bi’l- husnâ. Fe senuyessiruhu li’l- yusrâ. Ve emmâ men bahıle vestagnâ. Ve kezzebe bi’l- husnâ. Fe senuyessiruhu li’l- usrâ.: Fakat kim verdi (infâk etti) ve takvâ sahibi oldu ise. Ve Hüsnâ'yı (en güzeli) tasdik etti ise. BİZ de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız). Ve fakat kim cimrilik etti ve kendini müstağni (hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli) gördü ise. En güzeli, KELİME-İ TEVHİDi, ALLAH YOLUnda karşılıksız harcadığının bedelinin daha güzeliyle yerine geleceğini yalanlayana da kolaylaştıracağız. O takdirde Biz, ona zor olanı (kötü akıbete götüren yolu) kolaylaştıracağız.” (Leyl 92/5-10)

Hadîsin Buhârî’deki diğer tariki şöyledir.:
Ebû Nu’aym <= Süfyân <= A’meş <= Sa’d b. Ubâde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
“Biz Bakîu’l-Garkad Mezârlığında Peygamber aleyhisselâm’ın yanında bir cenâzedeydik. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizlerden hiç kimse istisnâ olmamak üzere, muhakkak CeNNetten olacak oturağı ve ateşten olacak oturağı yazılmıştır” buyurdu.
Bunun üzerine sahabîler.: “Yâ Rasûlullah, öyleyse (yazımıza) dayanıp güvenemez miyiz?” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizler çalışıp amel ediniz. Herkes yaratıldığı şeye kolaylaştırılmıştır.” buyurdu. Sonra da.: “Kim verir ve korunursa, o en güzeli de onaylarsa...” âyetlerini “Biz de ona en zor olanı kolaylaştırırız.” sözüne kadar okudu.
(Buhârî, Tefsiru’l-Kur’ÂN, Sûretü’l-Leyl, 2, (c. VI, s. 84.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
el-Hasan b. Ali el-Halvânî <= Abdullah İbn Numeyr <= Vekî’<= A’meş <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen hadîsin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber olduğumuz bir sırada elindeki değnekle yeri eşelerken birden bire başını göğe kaldırdı ve şöyle buyurdu.: “Hiçbir kimse yoktur ki CeNNetteki yeri ve CeheNNemdeki yeri bilinmemiş olsun." Vekî’.: "Takdir edilmemiş olsun diyor.”
Ashab.: “Yâ Rasûlullah!. O halde işi oluruna bırakıp ALLAH’a tevekkül mü edelim?” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Hayır çalışıp çabalayın herkes yaratıldığı şeyi kolaylıkla başaracaktır.”
(Tirmizî, Kader, 3, (c. IV, s. 445.)

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 445.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Beşşâr <= Abdurrahman b. Mehdî <= Zâide b. Katâde <= Mansûr b. Mu’temir <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen hadîsin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: “Başını göğe doğru kaldırdı” ibâresi vardır.
Tirmizî, merfû’ olarak iki farklı tarikle kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. (Tirmizî, c. V, s. 441.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Osmân b. Ebî Şeybe <= Vekî’<= (H.) Ali b. Muhammed <= Ebû Muaviye ve Vekî’<= el-A’meş <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen hadîsin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
“Bakiü’l-Garkad Kabristanında bir cenâzede bulunuyorduk” ibâresi yoktur. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bizim yanımıza gelip oturdu” ibâresinin yerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yanında oturuyorduk” ibâresi kullanılmıştır. (İbn Mâce, Mukaddime, 10, (c. I, s. 30-31.))
Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.11. MEDİNE’nin FAZİLETİ .:


Kütüb-i Sitte müellifleri MEDİNE’nin Fazileti konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen DÖRT rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) MEDİNE’nin HAREM KILINMASI.:

Ebû DâvMEDİNEud <= İbn Müsennâ <= Abdussamed <= Hemmâm <= Katâde <= Ebî Hassan <= ALİ kerremallahu vechehu.:
"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şu olay hakkında (şöyle) buyurmuştur.: “Yaş otu koparılamaz, avı kaçırılamaz, yitiğe el konulamaz. Ancak onu ilân edecek olan kimse istisnâdır. Orada herhangi bir adamı katletmek için silâh taşıması yasaklanmıştır. Oradan ağaç kesmesi doğru değildir, ancak bir adam devesini otlatabilir.” (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 95, (c. II, s. 532.))

Resim A-) ALİ kerremallahu vechehu’nin SAHİFESi ve MEDİNE HAKKINDA YAZDIĞI RİVÂYET.:

Buhârî <= Muhammed b. Beşşâr <= Abdurrahman <= Süfyân <= İbrahim et-Teymî <= Babası (Yezîd b. Şerîk b. et-Teymî) <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Bizim yanımızda ALLAH’ın Kitâbı’ndan başka bir şey yoktur. Bir de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şu sahîfe vardır.: MEDİNE’nin, Air Dağı’ndan şuraya kadar olan yeri haremdir. Kim orada bir kötülük çıkarırsa yâhud bir kötülük yapanı barındırırsa, ALLAH’ın lâneti, meleklerin ve bütün insanların (lâneti) onun üzerine olsun. Ondan ne bir sarf ve ne de bir adl (yani farz ve nâfile) kabul olunmaz.” (Ali kerremallahu vechehu) demiştir ki.: Müslümanların güvenliği birdir. Kim bir müslümâna vâdini yerine getirmezse, ALLAH’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Ondan ne bir sarf ve ne de bir adl kabul olunmaz. Her kim de kendi Efendilerinin izni olmadan başka bir kavmi Efendi edinirse, bu kimse üzerine de ALLAH’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti üzerine olsun. Bu kimseden de ne bir sarf ve ne de bir adl kabul olunmaz”
Ebû Abdullah (Buhârî) “Adl.: fidyedir.” demiştir. (Buhârî, Fedâilu’l-Medine, 1, (c. II, s. 220.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir: Muhammed b. Kesîr <= Süfyân <= Âişe <= İbrahim et-Teymî <= Babası (Yezîd b. Şerîk b. et-Teymî) <= Ali kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin başında.: “Bizler Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den Kur’ÂN’dan başka birşey yazmadık. Bir de Şu Sahîfenin içindeki şeyleri yazdık. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.” ibâresi kullanılmıştır. (Buhârî, Cizye ve Muvâdea, 17, (c. IV, s. 69.))

Hadîsin Müslim tariki şöyledir: Ebû Küreyb <= Ebû Muâviye <= A’meş <= İbrâhîm-i Teymî <= babası (Yezîd b. Şerîk b. et-Teymî) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu..
Müslim’in Ebû Küreyb’den rivâyeti şöyle başlamaktadır.:
“Her kim bizde ALLAH’ın Kitabı ile (Kılıcının Kınında asılı Bir Sahifeye işâret ederek), Şu Sahîfeden başka okuduğumuz bir şey olduğunu söylerse gerçekten yalancıdır. Bu sahifede develerin yaşları ile yaralamalara âid bâzı şeyler vardır. Yine bu sahifede şu hadîs de vardır.: (Müslim, Âzâd, 20, (c. II, s. 1147.))

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir.:
Muhammed b. Kesîr <= Süfyân <= elâ’meş <= İbrahim Teymî <= babası (Yezîd b. Şerîk b. et-Teymî) <= Ali kerremallahu vechehu..
Ebû Dâvud’un rivâyeti şu ibâreyle başlamaktadır: “Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’tan Kur’ÂN’da ve Şu Sahifede bulunanlardan başka bir şey yazmadık.” (Ebû Dâvud, Menâsik (hac), 95, (c. II, s. 529-531.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir: Ebû Muaviye <= el-A’meş <= İbrahim etTeymî <= Babası (Yezîd b. Şerîk b. et-Teymî) <= Ali kerremallahu vechehu..
Tirmizî’nin rivâyetinde metnin giriş kısmı ile son kısmında farklılıklar vardır: İbrahim et Teymî radiyallahu anhu’ın babasından rivâyete göre, şöyle demiştir.:
Ali kerremallahu vechehu bize birgün hutbe vererek şöyle demiştir.: “Yanımızda ALLAH’ın Kitabından ve içinde deve yaşlarından ve birtakım yaralamalara ait hükümleri içeren Şu Sahifeden başka, biz Ehl-i Beyt’e mahsus okuduğumuz bir belge olduğunu iddia edenler muhakkak ki yalancıdırlar…
Müslümanların zimmeti yani taahhüd edip koruması altına aldığı konudaki garantisi birdir. En aşağı durumda olanları dahi aynı durumdadır.”
(Tirmizî, Velâ ve Hibe, 3, (c. IV, s. 438-439.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 438-439.)

Resim C-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in MEDİNE İÇİN DUÂsı.:

Tirmizî <= Kuteybe <= el-Leys <= Saîd b. Ebî Saîd el-Makberî <= Amr b. Süleym ez-Zerkî <= Âsım b. Amr <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber çıktık. Sa’d b. Ebî Vakkâs’a ait olan Harretü’s-Sükyâ’ya varınca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana.: “Abdest suyunu getiriniz” buyurdu. Abdestten sonra kalktı, kıbleye yönelerek şöyle DUÂ etti.: ALLAH’ım, muhakkak ki İbrahim SENİN Abdin ve Halîlindi. Mekke Ehli için SANA bereket DUÂsı etti. Ben de SENİN Abdinim ve Rasûlünüm. SANA MEDİNE Ehli için DUÂ ediyorum. MEDİNE Ehlinin ölçeklerini, Mekke Ehline bereketli kıldığın iki katı bereketli kıl!. Her bereketle beraber iki bereket kıl!.” (Tirmizî, Menâkıb, 67, (c. V, s. 718.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 718.)


Resim D-) PEYGAMBER aleyhisselâm’ın EVİyLe MİNBERİ ARASI.:

Tirmizî <= Abdullah b. Ebî Ziyâd <= Ebû Nübâte Yûnus b. Yahyâ b. Nübâte <= Seleme b. Vardân <= Ebî Saîd b. el-Muallâ <= Ali kerremallahu vechehu ve Ebû Hüreyre radiyallahu anhu..
“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Evimle Minberimin arası CeNNet Bahçelerinden bir Bahçedir.” (Tirmizî, Menâkıb, 67, (c. V, s. 718.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 718.)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.12. ALIM-SATIM.:


Kütüb-i Sitte müellifleri alım-satım konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen İKİ rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) ELi Darda OLan Kimsenin Satışı, Zararına OLan Satış ve OLgunLaşmamış Meyvenin Satışı.:

Ebû Dâvud <= Muhammed b. Îsa <= Haşim <= Sâlih b. Âmir <= Benî Temim (kabilesin)den bir ihtiyâr <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu bize şöyle hitab etti veyâ Ali şöyle demiştir.:
İbn Îsa <= Hüşeym.: “İnsanların üzerine çok dehşetli bir zaman gelecek, zengine emredilmediği halde elindeki malını dişleyecek. ALLAHu TeâLâ.: “Aranızda iyiliği unutmayınız.” buyurmuştur. Eli sıkışanlar (mallarını) satacaklar.


وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إَلاَّ أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ وَأَن تَعْفُواْ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَلاَ تَنسَوُاْ الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Ve in tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne ve kadfaradtum lehunne farîdaten fe nısfu mâ faradtum illâen ya’fûne ev ya’fuvellezî bi yedihî ukdetun nikâh (nikâhı), ve en ta’fû akrabu li’t- takvâ ve lâ tensevu’l- fadla beynekum innallâhe bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Ve onlar için bir mehir takdir ettiyseniz ve eğer onlara dokunmadan önce boşarsanız, o zaman onlar için (farz olarak) takdir edilen mehirin yarısını vermek size farz kılınmıştır. (Kadınların) bunu affetmesi (vazgeçmesi) veya nikâh ahdi elinde bulunanın (erkeğin) affetmesi (diğer yarısını da kadına bağışlaması) hariç. Sizin affetmeniz (diğer yarısını da vermeniz) takvaya daha yakındır. ARANIZDAKİ FAZİLETİ UNUTMAYIN!. Muhakkak ki ALLAH, yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Bakara 2/237)

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eli sıkışanın satışını, içerisinde zarar olan satışı ve olgunlaşmamış meyvenin satışını yasaklamıştır.” (Ebû Dâvud, Buyu ve İcârât, 25, (c. III, s. 676.))

Resim B-) ALtın iLe Gümüşü BiribiriyLe MübadeLe Etmek.:

İbn Mâce <= Ebû İshâk eş-Şafiî İbrahim b. Muhammed b. el-Abbâs <= Babası (Muhammed b. el-Abbâs eş-Şafiî) <= Abbâs b. Osmân b. Şafiî <= Ömer b. Muhammed b. Ali b. Ebî Tâlib <= Babası (Muhammed b. el-Hanefiye el-Haşimî) Dedesi (Ali b. Ebî Tâlib).:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Aralarında ağırlık/değer farkı yoksa, altın altınla, gümüş gümüşle (takas edilebilir). Gümüşe ihtiyâcı olan, altını gümüşle değiştirsin. Altına ihtiyâcı olan kişi de, gümüşünü altınla değiştirsin. Sarf (yani birini diğeri ile değiştirme) "Al bunu!. Al bunu!." (diyerek peşin alıp verir.)” (İbn Mâce, Ticarât, 50, (c. II, s. 760.))

Resim C-) ALış Verişte PazarLık Etmek.:

İbn Mâce <= Ali Muhammed ve Sehl b. Ebî Sehl <= Ubeydullah b. Mûsa <= Rabî’ b. Habîb <= Nevfel b. Abdulmelik <= Babası (Abdulmelik b. el-Muğire) <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, güneş doğmadan önceki vakitte alım satım pazarlığı yapmakla meşgul olmayı ve sütü olan hayvanları kesmeyi yasaklamıştır.” (İbn Mâce, Ticarât, 29, (c. II, s. 744.))

Resim D-) Kardeş KöLe veya CâriyeLeri Satarken Birbirinden Ayırmamak.:

Ebû Dâvud <= Osmân b. Ebî Şeybe <= İshâk b. Mansûr <= Abdusselâm b. Harb <= Yezîd b. Abdurrahman <= el-Hakem <= Meymûne b. Ebî Şebîb <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
“O bir câriye ile evladını birbirinden ayırmış da, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu işten onu yasaklamış ve satışı da reddetmiştir.” (Ebû Dâvud, Cihâd, 123, (c. III, s. 144-145.))

Hadîsin Timîzî’nin tariki şöyledir: el-Hasan b. Kaz’a<= Abdurrahman b. Mehdi <= Hammad b. Seleme <= el-Haccac <= el-Hakem <= Meymûne b. Ebî Şebîb <= Ali kerremallahu vechehu.:
Tirmizî’nin rivâyeti Ebû Dâvud’un rivâyetinden farklı olarak şu şekilde gelmiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana iki kardeş köle vermişti. Ben de kölelerden birini satmıştım. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Köleni ne yaptın ki görünmez oldu.” diye bana sordu. Ben de, durumumu anlattım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu geri al!. Onu geri al!.” buyurdu.” (Tirmizî, Buyu, 52, (c. III, s. 580-581.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 580-581.)

Tirmizî de bu rivâyet için “hasen garîb” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz. (İbn Mâce, Ticarât, 46, (c. II, s. 755-756.)

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Muhammed b. Yahyâ <= Affân <= Hammâd <= Haccâc <= el-Hakem <= Meymune b. Ebî Şebîb <= Ali kerremallahu vechehu.:
İbn Mâce’nin Muhammed b. Yahyâ’dan rivâyet ettiği bu hadîsin metni farklı olarak şöyledir,:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana genç ve kardeş iki köle verdi. Ben kölelerden birisini sattım. Sonra Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem.: “O iki genç ne işlediler?” buyurdu. “Ben bunların birisini sattım.” dedim. Rasûl-ü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu geri al!.” buyurdu. (İbn Mâce, Ticarât, 46, (c. II, s. 755-756.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.13. ALIM-HEDİYE.:


Kütüb-i Sitte müellifleri hediye konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen İKİ rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) DevLet BaşkanLarının HediyeLerinin KabuL EdiLmesi.:

Tirmizî <= Ali b. Saîd el-Kindî <= Abdurrahman b. Süleyman <= İsrâîl <= Süveyr (İbn Ebî Fâhite) <= Babası (Saîd b. Alaka) <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Kisra’nın kendisine gönderdiği hediyeyi kabul etmişti. Devlet başkanları kendisine hediye gönderirlerdi de onları kabul ederdi.” (Tirmizî, Siyer, 23, (c. IV, s. 140.))

Resim B-) ALİ kerremallahu vechehu’nin Un Satın ALması ve Paranın Geri Hediye EdiLmesi.:

Ebû Dâvud <= Heysem b. Hâlid Cüheynî <= Vekî’<= Saîd b. Evs <= Bilâl b. Yahyâ el-Absî <= Ali kerremallahu vechehu..
Bilâl b. Yahyâ el-Absî demiştir ki.: (Ali) Kendisi bir dinar buldu, onunla biraz un satın aldı. Un sahibi onu hemen tanıdı ve dinarı geri verdi. Bunun üzerine Ali kerremallahu vechehu dinarı alıp ondan iki kıratını ayırmış ve onunla et satın almıştır.” (Ebû Dâvud, Lukata, 1, (c. II, s. 337.)

Ebû Dâvud’da mevkûf olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz..
Dinar.: 4,8 gr. ağırlığında bir altındır. Ağırlığı 3/7 dirheme ve 226/7 kırata eşittir..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.14. ALIM-YASAKLAR.:


Kütüb-i Sitte müellifleri yasaklar konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen ALTI rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) ALtının ErkekLere Haram OLması.:

Ebû Dâvud <= Kuteybe b. Saîd <= el-Leys <= Yezîd b. Ebî Habîb <= Ebî Eflah Hamadânî <= Abdullah b. Züreyr (el-Gâfikî) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu’yu şöyle derken işittiğini söylemiştir.:
ALLAH’ın Peygamberi sallallahu aleyhi vesellem, bir ipek alarak sağ eline, birde altın alarak sol eline bıraktı. Sonra buyurdu ki.: “Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır.” (Ebû Dâvud, Libâs, 11, (c. IV, s. 330.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir <= Abdurrahim b. Süleyman <= Muhammed b. İshâk <= Yezîd b. Ebî Habîb <= Abdulazîz b. Ebî Sa’be <= Ebî Eflah el-Hamadânî <= Abdullah b. Züreyr (el-Ğafikî) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.
İbn Mâce’nin Ebû Bekir’den rivâyet ettiği bu hadîsin son kısmında şu ibâre vardır.: “Kadınlarına helâldir” (İbn Mâce, Libâs, 19, (c. II, s. 1189.))

Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim B-) Sarımsak Yemenin YasakLanması.:

Ebû Dâvud <= Müsedded <= Cerrah b. Melih Vâlid Vekî’<= Ebî İshâk <= Şerîk b. Hanbel <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Sarımsak yemek, çevrenizdeki insanları rahatsız ettiği için nehyedildi. Ancak pişmiş olursa yenebilir.” (Ebû Dâvud, Etime, 40, (c. IV, s. 172.))

Resim C-) İpek ELbise Giymenin ErkekLere YasakLanması.:

Buhârî <= Haccâc b. Minhâl <= Şube <= Abdulmelik b. Meysera <= Zeyd b. Vehb <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana, ipekli bir elbise hediye etti. Ben de onu giydim. Fakat (Peygamberin) yüzünde öfke gördüm. Onu hanımların arasında bölüştürdüm.” (Buhârî, Hibe, 27, (c. III, s. 140.))

Hadîsin Müslim tariki şöyledir: Muhammed b. Müsennâ <= Abdurrahman (yani İbn Mehdî) <= Şube <= Ebû Avn <= Ebû Sâlih <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e bir ipek hüllesi hediye edildi de onu bana gönderdi. Ben de onu (hulleyi) giydim. Ama yüzünden öfkelendiğini anladım.: “Onu sana giyesin diye göndermedim. Ancak onu kadınlar arasında baş bezleri yapmak için bölüştüresin diye gönderdim.” buyurdu. (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 17 (c. II, s.1644.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb da rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr’indir. Ebû Küreyb: Ahberana, Ötekiler: Haddesenâ tâbîrlerini kullandılar. Bize Veki’ <= Mis’ar <= Ebû Avn es-Sekafî <= Ebû Sâlih el-Hanefî <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Ükeydir Dûme.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ipek bir elbise hediye etmişti. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’de onu ALİ kerremallahu vechehu’ye vererek: “Bunu baş bezi olarak Fâtimeler arasında paylaştır.” buyurmuşlar. Ebû Bekir’le Ebû Kûreyb: “Kadınlar arasında..” demişlerdir. (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 18, (c. II, s. 1645.))

Ükeydir Dûme.: Peygamber aleyhisselâm’ın huzurunda Müslüman olduğu, ipek elbise ve kaftan hediye ettiği, ancak Peygamber aleyhisselâm’ın vefâtından sonra irtidad etmiş birisi olduğu söylenmektedir. Hayatı hakkında bk. (Ertürk, Mûsâtaf, “Ukeydir b. Abdulmelik”, DİA, c. LII, s. 285-286.)


Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir: Süleyman b. Harb <= Şube <= Ebî Avn <= Ebâ Sâlih <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyet farklı olarak şöyledir.:
“Ben onu sana giyesin diye göndermedim.” ve bana emretti. Ben de (tuttum) onu yakınlarımdan olan hanımlarıma paylaştırdım.” ibâresi yer almaktadır. (Ebû Dâvud, Libâs, 7, (c. IV, s. 321-322.))

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir: İshâk b. İbrahim <= En-Nadr ve Ebû Âmir <= Şube <= Ebî Avn es-Sekafî <= Ebâ Sâlih el-Hayfî <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a ipekli kumaştan çizgili bir elbise hediye ettiler. O da onu bana gönderdi. Onu giyince yüzünden bana kızdığını anladım ve şöyle buyurdu: “Onu sana giyesin diye göndermedim.” Çıkarıp kadınlara vermemi emretti. Ben de kadınlar arasında bölüştürdüm.” (Nesâî, Zîne, 84, (c. VIII, s. 197.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Abdurrahim b. Süleyman <= Yezîd b. Ebî Ziyâd <= Ebî Fâhite <= Hübeyre b. Yerîm <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir: "Erişi veya argacı ipekten olan bir kat elbise Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a hediye edilmişti. O da bana gönderdi. Bunun üzerine ben O’nun yanına vararak.: "Yâ Rasûlullah, O elbiseyi ne yapayım? Onu giyeyim (mi)?" dedim. O.: “Hayır, onu (parçalayıp) başörtüleri yap ve Fâtimeler arasında taksim et.” buyurdu.” (İbn Mâce, Libâs, 19, (c. II, s. 1189.))

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim D-) İpek Giymenin, ALtın Yüzük Takmanın ve Rükû’da Kur’ÂN Okumanın YasakLanması.:

Müslim <= Yahyâ b. Yahyâ <= Mâlik <= Nâfi’ <= İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Rasûlüllâh sallallahu aleyhi vesellem, Kass İpeklisiden ve sarıya boyanmış elbise giymekten, altın yüzük takınmaktan ve rükû’da Kur’ÂN okumaktan nehyetti.” (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 29-31, (c. II, s.1648.)

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir: Harmele b. Yahyâ <= İbn Vehb <= Yûnus <= İbn Şihâb <= İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Rükû’da iken Kur’ÂN okumaktan, altın (yüzük takmaktan) ve sarı boyalı şeyler giymekten beni nehyetti.” (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 30, (c. II, s.1648.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir: Abd b. Humeyd <= Abdürrezzâk <= Ma’mer <= Zührî <= İbrahim b. Abdillâh b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem, altın yüzük takınmayı, Kass İpeklisi (elbise) giymeyi, rükû’’ ve secdede Kur’ÂN okumayı ve sarı boyalı elbise giymeyi bana nehyetti.” (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 31, (c. II, s.1648.)

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ve Ebû Küreyb <= İbn İdrîs <= Ebû Küreyb <= İbn İdrîs <= Âsım b. Küleyb <= Ebû Bürde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Ali kerremallahu vechehu, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’i kasdederek.: “Yüzüğümü şuna takmaktan veya ondan sonra gelen (parmağa) takmaktan nehyetti.”
Âsım bu ikinin hangisi olduğunu bilememiştir.: “Kass İpeklisi (elbise) giymekten ve Eğer Yastıkları üzerine oturmaktan da beni nehyetti.” demiştir.
“Demiştir ki, Kass İpeklisi, çizgili bazı kumaşlardır. Bunlar, Şam’dan ve Mısır’dan getirilir. Onlarda şuna benzer şeyler vardır. Eğer Yastıkları ise, bu bayanların eşleri için semer üstüne koydukları ergovanî kadifeler gibi bir şeydir.” (Müslim, Libâs ve’z-Zîne, 64, (c. II, s.1659.)

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer tariki şöyledir: Ahmed b. Muhammed yani el-Murûzî <= Abdurrezzak <= Ma’mer <= Zührî <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Rükû’ ve secdede Kur’ÂN okumayı nehyetti.” tâbiri kullanılmıştır. (Ebû Dâvud, Libâs, 8, (c. IV, s. 323.)

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Habîb <= Revh <= Hişâm <= Muhammed <= Ubeyde <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Kızıl renkli ipekten yapılmış eğer yastıkları nehyedilmiştir.” (Ebû Dâvud, Libâs, 8, (c. IV, s. 326, 327.)

Hadîsin Ebû Dâvud’un diğer tariki şöyledir.:
Hafs b. Amr ve Müsellem b. İbrahim <= Şube <= Ebî İshâk <= Hübeyre <= ALİ kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Bana altın yüzüğü (takmayı), ipekli elbise (giymeyi) ve kırmızı eğer yastıklarını (kullanmayı) yasakladı.” (Ebû Dâvud, Libâs, 8, (c. IV, s. 327.)

Tirmizî.: Ali kerremallahu vechehu’nin rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. II, s. 51.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe <= Mâlik b. Enes <= Nâfi’<= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İçerisinde ipek karışımı bulunan kumaşla, kırmızıya benzeyen sarımtırak renkli kumaştan yapılan elbise giymeyi bana yasaklamıştır.” (Tirmizî, Libâs, 5, (c. IV, s. 219.))

Tirmizî: Ali kerremallahu vechehu’nin rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 219.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir: Seleme b. Şebîb <= el-Hasan b. Ali ve Ğayr-u Vahid <= Abdurrezzak <= Ma’mer <= ez-Zührî <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Altın yüzük takmaktan, ipek karışımı kumaş(tan yapılmış elbise) giymekten, rükû’ ve secdelerde Kur’ÂN okumaktan, sarı renge boyanmış kırmızımtırak elbiseler giymekten beni nehyetti.” (Tirmizî, Libâs, 13, (c. IV, s. 226.))

Tirmizî.: Ali kerremallahu vechehu’nin rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 226.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe <= Mâlik <= Nâfi’<= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklı olarak şöyle gelmiştir.:
“Rasûlüllâh sallallahu aleyhi vesellem, Kass İpeklisiyle, sarıya boyanmış elbise giymeyi, altın yüzük takmayı yasakladı.” (Tirmizî, Libâs, 5, (c. IV, s. 219.))

Tirmizî, Ali kerremallahu vechehu rivâyeti için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 219.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
İbn Ebî Amr <= Süfyân <= Âsım b. Küleyb <= İbn Ebî Mûsa <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İçerisinde ipek bulunan kumaştan elbise giymeyi, kibir ve gururlanma aracı olan yastık kullanmayı ve yüzüğü orta parmakla şehâdet parmağına takmayı nehyetti.” (Tirmizî, Libâs, 44, (c. IV, s. 249.)

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 249.)

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe <= Ebu’l-Ahvas <= Ebî İshâk <= Hübeyre b. Yerim <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Hadîsin metninin sonunda.: “Cea’yı yasak etmiştir.”
Ebu’l- Ahvas.: “Cea’, Mısır’da arpadan yapılan bir içkidir.” ibâresi vardır. (Tirmizî, Edeb, 45, (c. V, s. 116.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 116.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetler için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyetlere hasendir, diyebiliriz.

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Abdullah b. Saîd <= Hammâd b. Sa’d <= Eş’as <= Muhammed b. Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İpek ve ipek karışımı elbise giymekten, altın yüzük takmaktan, rükû’da Kur’ÂN okumaktan beni nehyetti.” (Nesâî, Tatbîk, 7, (c. II, s. 187-188.))
Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 340.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Abdullah b. Saîd <= Yahyâ b. Saîd <= İbn Aclân <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= İbn Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyette metin farklılığı yoktur. Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir.

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. Dâvud el-Münkedir <= İbn Ebî Füdeyk <= ed-Dahhâk b. Osmân <= İbrahim b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Abdullah b. Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Altın yüzük takmayı, her türlü ipek karışımlı kalın ve ince kumaşlardan elbise giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı bana yasakladı.” (Nesâî, Tatbîk, 7, (c. II, s. 188.)

Elbânî, bu rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 340.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe <= Mâlik <= Nâfi’<= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Beni, ince ve kalın ipekli elbise ve ipek karışımlı elbise giymekten, altın yüzük kullanmaktan ve rükû’anında Kur’ÂN okumaktan nehyetti.” (Nesâî, Tatbîk, 7, (c. II, s. 189.))

Elbânî, bu tarikle gelen rivâyet için “sahîh” demiştir. (Elbânî, Sahîhu Sünenü’n-Nesâî, c. I, s. 341.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ebû Dâvud Süleyman b. Seyf <= Ebû Ali Hanefî ve Osmân b. Amr <= Ebû Ali <= Osmân <= Dâvud b. Kays <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= İbn Abbâs <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sevdiğim üç şeyi bana yasakladı.: “Altın yüzük kullanmaktan, değişik karışım ve kalınlıktaki ipek elbiseler giymekten ve rükû’ ve secdelerde Kur’ÂN okumaktan.” (Nesâî, Tatbîk, 61, (c. II, s. 217.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ahmed b. Ömer b. es-Sarh <= İbn Vehb <= Yûnus (H.) el-Hâris b. Müskin <= İbn Vehb <= Yûnus <= İbn Şihâb <= İbrahim b. Abdullah’ın babası <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Rükû’ ve secde de Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Tatbîk, 61, (c. II, s. 217.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.: Muhammed b. Abdullah b. elMübârek <= Yahyâ (İbn Adem) <= Züheyr <= Ebî İshâk <= Hübeyre <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Altın yüzük kullanmayı, altın işlemeli minderler üzerine oturmayı, ipekli elbiseler giymeyi ve arpa ve buğdaydan yapılan bir çeşit içki olan cia’ içmeyi yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 165.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Âdem <= Abdurrahim <= Zekeriyâ <= Ebî İshâk <= Hübeyre <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana altın yüzüğü, ipekli elbiseyi ve kırmızı eğer yastıklarını yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 165.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdullah b. El Mübârek <= Yahyâ b. Adem <= Ammar b. Ruzeyk <= Ebî İshâk <= Sa’saa’ b. Sûhan <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, altın yüzük kullanmayı, altın işlemeli minderler üzerinde oturmayı, ipek elbise giymeyi ve cia’ içmeyi yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 166.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ebû Dâvud <= Ebû Ali el-Hanefî ve Osmân b. Amr <= Ebû Ali <= Osmân <= Dâvud b. Kays <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= İbn Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “SEVdiğim üç şeyi bana yasakladı.:
1-) Altın yüzük kullanmaktan,
2-) Değişik karışım ve kalınlıktaki ipek elbiseler giymekten ve,
3-) Rükû’ ve secdelerde Kur’ÂN okumaktan.”
Dihâk b. Osmân ona tâbî oldu. (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 167.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. Dâvud el-Münkedirî <= İbn Ebî Füdeyk <= Dahhâk <= İbrahim b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Abdullah b. Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni yasakladı, sizi yasakladı demiyorum.: “Altın yüzük kullanmayı, ipekli elbise giymeyi, sapsarı elbiseler giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 167.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahim el-Burkî <= Ebu’l-Esved <= Nâfi’ b. Yezîd <= Yûnus <= İbn Şihâb <= İbrahim Babası <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana, rükû’da Kur’ÂN okumayı, altın yüzük kullanmayı ve sapsarı elbise giymeyi yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 167.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. Kaz’a<= Hâlid b. Hâris <= Muhammed b. Ömer <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana, sizi demiyorum, altın yüzük kullanmayı, ipekli elbise giymeyi, sapsarı elbiseler giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 168.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Harûn b. Muhammed b. Bekar b. Bilâl <= Muhammed b. Îsa <= (İbn Kasım) <= Zeyd b. Vâkid <= Nâfi’<= İbrahim Mevâlî Ali <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana altın yüzük kullanmayı, sapsarı elbise giymeyi, ipekli elbise giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 168.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Ebû Bekir b. Ali <= İbrahim b. elHaccâc <= Hammâd b. Seleme <= Abdullah b. Ömer <= Nâfi’<= İbn Huneyn Mevâlî b. Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni ipek elbise giymekten, sapsarı elbise giymekten ve altın yüzük kullanmaktan yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 168.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.: İsmâil b. Mes’ud <= Bişr (İbn Müfaddal) <= Abdullah <= Nâfi’<= İbn Huneyn Mevâlî Ali <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana dört şeyi yasakladı.:
1-) Altın yüzük kullanmak,
2-) İpekli elbiseler giyinmek,
3-) Rükû’da Kur’ÂN okumak ve,
4-) Sapsarı elbiseler giyinmek.”
(Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 168.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. Mansûr b. Cafer enNisâbûrî <= Hafs b. Abdurrahman el-Belhî <= Saîd <= Eyyub <= Nâfi’<= Mevâlî Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana sapsarı elbiseler giymeyi, ipek elbiseler giymeyi, altın yüzük kullanmayı ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 168.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Harûn b. Abdullah <= Abdussamed b. Abdulvâris <= Harb (İbn Şeddâd) <= Yahyâ <= Ömer b. Saîd el-Füdekî <= Nâfi’<= İbn Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın sana yasak ettiği şeyleri sen de bize yasak et!” dedim.
O da şöyle dedi.: “İçerisinde şarap bulundurulan su kabağını kullanmayı, yine şarap bulunan küpleri kullanmayı, altın yüzük kullanmayı, ipek elbise giymeyi, ipek karışımı elbise giymeyi ve altın işlemeli minderlerde oturmayı yasakladı.” Leys b. Sa’d ona muhalefet etti. (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 169.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Kuteybe <= el-Leys <= Nâfi’<= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Mevâlî el-Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizi şarap için kullanılmış olan su kabağını, şarap küplerini kullanmayı, şarap fıçılarını kullanmayı, cia’ içmeyi yasakladı. Altın yüzük kullanmayı, ipek elbise ve ipek karışımlı elbise giymeyi ve altın işlemeli minderlerde oturmayı da yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 43, (c. VIII, s. 169.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Abdullah b. Saîd <= Hammâd b. Mesa’d <= Eşa’s <= Muhammed <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana sapsarı elbise giyinmeyi, altın yüzük kullanmayı, ipekli elbise giyinmeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” Hişâm muhalefet ederek merfû’ görmedi. (Nesâî, Zîne, 44, (c. VIII, s. 169.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Ahmed b. Süleyman <= Yezîd <= Hişâm <= Muhammed <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eflatun elbiseler giymeyi, ipekli elbiseler giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 44, (c. VIII, s. 169.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Yakub b. İbrahim <= Yahyâ <= Aclân <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= İbn Abbâs <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Altın yüzük kullanmaktan, rükû’da Kur’ÂN okumaktan, sarı elbise ve ipek elbise giymekten yasaklandık.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 191.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Îsa b. Hammâd <= el-Leys <= Yezîd b. Ebî Habîb <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bana altın yüzük kullanmayı, rükû’da Kur’ÂN okumayı, ipek elbise giymeyi ve sapsarı renkli elbise giymeyi yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 191.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hâris b. Miskîn <= İbn Kasım <= Mâlik <= Nâfi’<= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 191.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Harûn b. Abdullah <= Abdussamed b. Abdulvâris <= Harb <= Yahyâ <= Ömer b. Sa’d el-Fedekî <= Nâfi’<= İbn Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana, =>Sapsarı elbiseler giymeyi, altın yüzük kullanmayı, ipek elbise giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 191.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Dürüst <= Ebû İsmâil <= Yahyâ b. İbn Kesîr <= Muhammed b. İbrahim <= İbn Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni dört şeyden nehyetti: “Sapsarı elbiseler giymeyi, altın yüzük kullanmayı, ipek elbise giymeyi ve rükû’da Kur’ÂN okumayı.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 191.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
İbrahim b. Yakub <= Hasan b. Mûsa <= Şeyban <= Yahyâ <= Hâlid b. Ma’dân <= İbn Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni dört şeyden nehyetti=>Sapsarı elbiseler giymeyi, ipek elbise giymeyi, rükû’da Kur’ÂN okumayı ve altın yüzük kullanmayı.” (Nesâî, Zîne, 77, (c. VIII, s. 192.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Îsa b. Hammâd <= el-Leys <= Yezîd b. Ebî Habîb <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana, altın yüzük kullanmayı, ipekli elbiseler giymeyi, sapsarı elbiseler giymeyi ve rükû’da iken Kur’ÂN okumayı yasakladı.” (Nesâî, Zîne, 95, (c. VIII, s. 204.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Alâ’ <= İbn İdris <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Bürde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana şöyle DUÂ etmemi buyurdu.: “ALLAH’ım bana doğruluk, orta yol üzere olmayı ve hidâyetini nasib et!.” Ve beni ipekli kumaşlardan yapılmış binitler üzerine konulan minderlere oturmaktan da yasakladı. O minderleri kadınlar kocaları binite binerken kullanmaları için kadife ve ipek karışımlı kumaşlardan yaparlardı.” (Nesâî, Zîne, 120, (c. VIII, s. 219.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdullah b. Mübârek <= Yahyâ b. Adem <= Ammar b. Ruzik <= Ebî İshâk <= Sa’saa’ b. Sûhan <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bize altın yüzük kullanmayı, ipekli kumaşı giymeyi, binit üzerine ipekli minder koyup binmeyi ve arpa suyundan yapılan cia’yı (birayı) yasaklamıştır.” (Nesâî, Eşribe, 26, (c. VIII, s. 302.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Vekî’<= Üsâme b. Zeyd <= Abdullah b. Huneyn <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, beni aspurla boyanmış olan (kumaş, elbise)den menetti. Ben O’nun sizi menettiğini söylemem.” (İbn Mâce, Libâs, 21, (c. II, s. 1191.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir <= Abdullah b. Numeyr <= Abdullah <= Nâfi’ b. Cübeyr <= Mevlâ Ali <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem altın yüzük kullanmayı (erkeklere) yasak etmiştir.” (İbn Mâce, Libâs, 40, (c. II, s. 1202.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim E-) DoğruLuk, İpek Kumaş GiyiLmesi ve Yüzüğün İşâret veya Orta Parmağa TakıLması.:

Ebû Dâvud <= Müsedded <= Beşşâr b. Mufaddal <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Bürde <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim için buyurdu ki.: “De ki.: ALLAH’ım, bana hidâyet ver, beni doğrult. Hidâyet yolunun doğrusunu iste. Doğruluk, oku nasıl doğrulttuğunu hatırla!.” buyurdu. (ALİ kerremallahu vechehu) demiştir ki.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yüzüğü bu veya şu, yani işâret veya orta parmağıma, (Âsım parmakların hangisi olduğundan şüphe etti) takmaktan, kassiye ve mîseradan beni nehyetti” ALİ kerremallahu vechehu’ye, Ebû Bürde.: “Kassiye nedir?" diye sormuş, o da demiştir ki.: “ “Mısır’dan veya Şam’dan gelen, üzerinde kaburga kemiğine benzer, geniş turunca benzer sûretler bulunan bir kumaştır. Mîsera da bayanların eşleri için yaptıkları bir şeydi.” demiştir. (Ebû Dâvud, Hâtem, 4, (c. IV, s. 430.)

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Muhammed b. el-Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr <= Abdurrahman <= Süfyân <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Burde <= Ali kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Ey Ali, ALLAH’tan doğruluk ve hidâyet iste, yüzüğü de şahadet ve orta parmağına takma!.” buyurdu. (Nesâî, Zîne, 52, (c. VIII, s. 177.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
İsmâil b. Mesu’d <= Bişr <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Burde <= Ali kerremallahu vechehu.
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana şöyle buyurdu.: “Ey Ali, Şöyle DUÂ et.: ALLAH’ım bana hidâyet ver ve bana mu’tedil yolda olmayı nasib et!.” Ve bana, yüzüğü şahadet ve orta parmağıma takmamı nehyetti."
(Nesâî, Zîne, 52, (c. VIII, s. 177.)

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Muhammed <= Şube <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Bürde <= Ali kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yüzüğü şehâdet ve orta parmaklarına takmaktan nehyetti.” (Nesâî, Zîne, 79, (c. VIII, s. 194.))

Hadîsin Nesâî’nin diğer tariki şöyledir: Hennâd b. es-Serî <= el-Ahvas <= Âsım b. Küleyb <= Ebî Bürde <= Ali kerremallahu vechehu..
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yüzüğü şehâdet parmağıma, orta parmağıma ve onun yanındaki parmağıma takmaktan beni nehyetti.” (Nesâî, Zîne, 79, (c. VIII, s. 194.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Abdullah b. İdris <= Âsım <= Ebî Burde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni yüzüğü şu ve bu parmağına takmaktan menetti.” demiştir.
Ravî demiştir ki.: “Ali kerremallahu vechehu, küçük parmağı ve başparmağını kasdetmiştir.” (İbn Mâce, Libâs, 43, (c. II, s. 1203.))

Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim F-) Yüzüğün Sağ ELe TakıLması.:

Ebû Dâvud <= Ahmed b. Sâlih <= İbn Vehb <= Süleyman b. Bilâl, <= Şerîk b. Ebî Nemr <= İbrahim b. Abdullah b. Huneyn <= Babası (Abdullah b. Huneyn) <= ALİ kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Şerîk.: “Bana Ebû Seleme b. Abdurrahman şöyle haber verdi.” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yüzüğü sağ eline takardı.” (Ebû Dâvud, Hâtem, 5, (c. IV, s. 431.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.15. CİHAD.:


Kütüb-i Sitte müellifleri cihad konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen ON ÜÇ rivâyete yer vermişlerdir. Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) Cihad ve Cihad İçin MaL Harcamanın FaziLeti.:

İbn Mâce <= Harûn b. Abdullah el-Hammâl <= İbn Ebî Fudayk <= Halil b. Abdullah <= el-Hasan <= Ali b. Ebî Tâlib ve Ebu’d-Derdâ, Ebû Hüreyre, Ebû Ümâme el-Bâhilî, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr, Câbir b. Abdillâh ve İmrân b. el-Husayın.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den rivâyet ettiğine göre.: “Kim evinde otururken, ALLAH Yolunda harb edenlere bir nafaka gönderirse, ona her dirhem karşılığında yediyüz dirhem vardır. Kim de ALLAH Yolunda bizzât savaşır ve bu yolda mal sarf ederse ona her dirhem mukabilinde yediyüz bin dirhem vardır” buyurduğunu sonra; (“... Ve ALLAH istediğine kat kat verir..) âyetini okuduğunu rivâyet etmişlerdir.” (İbn Mâce, Cihâd, 4, (c. II, s. 922))

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh (habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vALLÂHu VÂSİun ALÎM (alîmun).: Mallarını ALLAH YOLUnda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. ALLAH, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve allah vâsi'dir, ALÎM'dir.” (Bakara 2/261)

Resim B-) BEDİR SAVAŞI.:

Buhârî <= Muhammed b. Abdullah er-Rekâşî <= Mu’temir <= Babam (Süleyman b. Tarhan) <= Miclez <= Kays b. Ubâd <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Kıyâmet Gününde Rahmân’ın karşısında müşriklerle hesaplaşmak üzere ilk diz çöken kimse ben olacağım.”
Kays b. Ubâd: “RABBleri hakkında birbiriyle davâlaşan iki hasımdır...” âyeti, “Bedir günü şu ilk mubârizler hakkında inmiştir.” demiş ve şöyle devâm etmiştir.: “Hamza, Ali, Ubeyde yâhud Ebû Ubeyde b. Hâris ve Şeybe b. Rabîa, Utbe b. Rabîa, Velîd b. Utbe” (Buhârî, Megâzi, 8, (c. V, s. 6.))

هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِّن نَّارٍ يُصَبُّ مِن فَوْقِ رُؤُوسِهِمُ الْحَمِيمُ
“Hâzâni hasmânihtesamû fî RABBihim fellezîne keferû kuttıat lehum siyâbun min nâr (nârin), yusabbu min fevkı ruûsihumu’l- hamîm (hamîmu).: Bu ikisi (mü'minler ve kâfirler), RABB'leri hakkında mücâdele eden iki hasımdır. O inkâr edenler ki onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Onların başlarının üzerinden kaynar su dökülecek.” (Hacc 22/19)

Buhârî’de mevkûf olarak kaydedilen rivâyetin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim C-) Savaştan Önce TarafLardan Üç Kişinin Mübârezesi.:

Ebû Dâvud <= Harûn b. Abdullah <= Osmân b. Amr <= İsrâîl <= Ebî İshâk <= Hârise b. Mudarrib <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Utbe b. Rabîa ileriye yürüdü, oğlu ile erkek kardeşi de onu takip ettiler.” Utbe.: “Kim vuruşacak?” diye bağırdı. Ensardan olan bazı gençler ona cevâb verdiler. “Siz kimsiniz?” dedi. Onlar da kendilerini ona tanıttılar. “Bizim size (vuruşmaya) ihtiyâcımız yok. Biz yanlızca amcaoğullarımızı istiyoruz.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de.: “Kalk yâ Hamza, kalk yâ Ali, kalk yâ Ubeyde b. Hâris” buyurdu.
Utbe’ye Hamza yöneldi. Şeybe’ye de ben yöneldim. Velîd ile Ubeyde arasında iki darbe inip kalktı ve her ikisi de birbirini yaraladı. Sonra biz Velid’in üzerine saldırdık ve onu katlettik. Ubeyde’yi de alıp geldik.”
(Ebû Dâvud, Cihâd, 109, (c. III, s. 119.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim D-) Bedir EsirLerin ÖLdürüLmesi veya Fidye ALınarak Serbest BırakıLması.:

Tirmizî <= Ebû Ubeyde b. Ebî es-Sefer (Ahmed b. Abdullah b. elHemedânî) ve Mahmud b. Ğaylân <= Ebû Dâvud el-Hafrî <= Yahyâ b. Zekeriyâ b. Ebî Zâide <= Süfyân b. Saîd Hişâm <= İbn Sîrîn <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Cebrâil gelerek şöyle dedi: “Onları, yani sahabîlerini Bedir esirleri hakkında serbest olsun. Ya katledilmelerini veya bir sonraki yıl kendilerinden, onlar kadar kişi katletmek şartıyla fidye almayı tercih etsinler.” Ashab da.: “Fidye almayı ve bizden de bir o kadar katledilmemizi seçiyoruz” dediler. (Ebû Dâvud, Cihâd, 109, (c. III, s. 119.))

Tirmizî, bu hadîs Sevrî’nin rivâyeti olarak “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. IV, s. 135.)
Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen garîb” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Resim E-) UHUD SAVAŞI.:

Buhârî <= Müsedded <= Yahyâ <= Süfyân es-Sevrî <= Sa’d b. İbrahim <= Abdullah b. Şeddâd <= Ali <= Kabîsa <= Süfyân es-Sevrî <= Sa’d b. İbrahim <= Abdullah b. Şeddâd <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Annesini ve Babasını, Sa’d b. Ebî Vakkâs’tan başka bir adama fedâ ettiğini görmedim. (Uhud savaşı günü Sa’d’a.:.) “Ey Sa’d! Anam Babam sana fedâ olsun. Düşmana ok at!.” derken duydum. (Buhârî, Cihad ve’s-Siyer, 80, (c. III, s. 228.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir: Ebû Nuaym <= Müs’ir <= Sa’d <= Abdullah b. Şeddâd <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Sa’d’dan başka hiçbir adama fedâ ederek, Babasını Anasını birleştirdiğini duymadım.” (Buhârî, Megâzi, 18, (c. V, s. 33.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Musedded <= Yahyâ <= Süfyân es-Sevrî <= Sa’d b. İbrahim <= Abdullah b. Şeddâd <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sa’d b. Ebî Vakkâs’tan başka hiçbir adama Anasını, Babasını fedâ ederken işitmedim. Ben, O’ndan, zannederim Uhud Günü şunu işittim.: “Babam, Anam sana fedâ olsun!.” buyurdu.” demiştir. (Buhârî, Edeb, 103, (c. VII, s. 116.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir:
İbrahim b. Saîd el-Cevherî <= Süfyân b. Uyeyne <= Yahyâ b. Saîd <= Saîd b. el-Müseyyib <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın Sa’d b. Ebî Vakkâs’tan başka bir adam için hem Anne hem de Babasını birlikte fedâ olsun derken hiç duymadım, sadece Sa’d için böyle söylerdi.” (Tirmizî, Edeb, 61, (c. V, s. 130.))

Tirmîzî’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. el-Sabbâh el-Bezzâr <= Süfyân b. Uyeyne <= İbn Cedân ve Yahyâ b. Saîd <= Saîd b. el-Müseyyib <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yanlızca Sa’d için fedâ olsun derken anne ve babasını birlikte kullanmış, Uhud Günü de Sa’d’a.: “Babam Anam sana fedâ olsun at ey bahadır delikanlı!.” buyurdu.” (Tirmizî, Edeb, 61, (c. V, s. 130.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 130.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Hadîsin Tirmizî’nin diğer tariki şöyledir.:
Hasan b. el-Sabbâh el-Bezzâr <= Süfyân b. Uyeyne <= Ali b. Zeyd ve Yahyâ b. Saîd <= Saîd b. el-Müseyyib <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yanlızca Sa’d için fedâ olsun derken Anne ve Babasını birlikte kullanmış, Uhud Günü de Sa’d’a.: “Babam Anam sana fedâ olsun at ey bahadır delikanlı!.” buyurdu. ” (Tirmizî, Menâkıb 26, (c. V, s. 650.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 650.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Muhammed b. Beşşâr <= Muhammed b. Cafer <= Şube <= Sa’d b. İbrahim <= Abdullah b. Şeddâd <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın Sa’d b. Ebî Vakkâs’tan başka hiç bir adam için Babasını ve Anasını bir araya getirdiğini görmedim. Fakat Uhud Harbinin olduğu gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Ey Sa’d (düşmana) ok at. Babam ve Anam sana fedâ olsun!.” buyurdu.” (İbn Mâce, Mukaddime, 11, (c. I, s. 47.))

Buhârî, Müslim ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen rivâyetlerin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetlerin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim F-) HENDEK SAVAŞI.:
Buhârî <= Abdullah b. Muhammed <= Yezîd <= Hişâm <= Muhammed <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu <= Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: Abdurrahman <= Yahyâ b. Saîd <= Hişâm <= Muhammed <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Müşrikler, Hendek Günü güneş kayboluncaya kadar, Orta Namazından bizi hapsettiler. ALLAH onların mezârlarını ve evlerini ateş doldursun!.” buyurdu.
Yahyâ b. Saîd.: “İçlerini ateş doldursun!.” buyurmuştur, diye şek ile rivâyet etmiştir. (Buhârî, Tefsiru’l-Kur’ÂN, Sûretü’l-Bakara, 2, (c. V, s. 162))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
İbrahim b. Mûsâ <= Îsa <= Hişâm <= Muhammed <= Ubeyde <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
"Ahzâb Günü müslümânların harb durumu güçleşince Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH müşriklerin evlerini ve mezârlarını ateşle doldursun. Onlar (müşrikler), güneş battığı zamana kadar bizleri Orta Namaza (ikindi) engel oldular!.” buyurdu. (Buhârî, Cihad ve’s-Siyer, 98, (c. III, s. 233.))

Hadîsin Müslim tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe <= Ebû Üsâme <= Hişâm <= Muhammed <= Abîde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Müslim’in Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb’in rivâyetinin sonunda şu cümle eklenmiştir.: “Sonra ikindiyi iki ışâ’ (yâni) yatsı ile akşam arasında kıldı.” (Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 202, (c.I, s. 436.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. el-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr <= İbnü’l-Müsennâ <= Muhammed b. Cafer <= Şube <= Katâde <= Ebû Hassân <= Abîde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Müslim’in rivâyetinde Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki).: “Bize İbn-i Ebî Adiy, Saîdden, o da Katâde’den bu isnâdla rivâyet etti ve.: “Evleri ile mezârlarını (ateşle doldursun)” şek etmedi, demiştir. (Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 203, (c.I, s. 436.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb <= Vekî’<= Şube <= Hakem <= Yahyâ b. el-Cezzâr <= Ali kerremallahu vechehu.:
H. UbeyduIIah b. Muâz <= Babam <= Şube <= Hakem <= Yahyâ <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ahzâb Günü Hendeğin geçitlerinden bir geçit üzerinde otururken.: “Tâ güneş (batmaya) varıncaya kadar, bizi orta namaza engel oldular. ALLAH, onların mezârlarını ve evlerini yahut mezârlarını ve karınlarını, ateşle doldursun!.” buyurdu. (Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 204, (c.I, s. 437.))

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb <= Ebû Muâviye <= A’meş <= Müslim b. Subeyh <= Şüteyr b. Şekel <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ahzâb Günü.: “Bizi orta namazdan, ikindi namazına engel oldular. ALLAH onların evlerini ve mezârlarını ateşle doldursun!.” buyurdu, sonra ikindiyi iki ışâ’ (yâni) akşam ile yatsı arasında kıldı." (Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 205, (c.I, s. 437.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Hennâd <= Abde <= Saîd <= Katâde <= Ebî Hassân el-A’rac <= Ubeyde es-Selmanî <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın, Hendek Harbi Günü şöyle buyurduğunu bildirmiştir.: “ALLAH’ım, güneş batıncaya kadar orta namaz olan ikindi’den bizi meşgul ettiklerinden dolayı, müşriklerin mezârlarını ve evlerini ateşle doldur!.” (Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ÂN, 2, (c. V, s. 217.))

Tirmizî, bu hadîs için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 217.))

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.

Hadîsin Nesâî tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdu’l-A’lâ <= Hâlid <= Şube <= Katâde <= Ebî Hasan <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Bizi güneş batıncaya kadar oyaladılar ve orta (ikindi) namazını edâ edemedik” (Nesâî, Salât, 14, (c. I, s. 236.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir.:
Ahmed b. Abde <= Hammâd b. Zeyd <= Âsım b. Behdele <= Zirr b. Hubeyş <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
“Onlar, bizi orta namazdan alıkoydukları gibi ALLAH da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!.” (İbn Mâce, Salât, 6, (c. I, s. 224.))

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn Mâce’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim G-) MEKKE’NİN FETHİ.:

Buhârî <= Ali b. Abdullah <= Sufyân b. Uyeyne <= Ömer b. Dînâr <= Hasan b. Muhammed <= Ubeydullah b. Ebî Râfi’<= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni, Mıkdâd’ı, Zubeyr’i gönderdi ve.: “Gidiniz, Hah Bahçesine varıncaya kadar ilerleyin. Oraya ulaştığınızda mahfe içinde yolculuk yapan bir kadın bulacaksınız. O kadının yanında bir yazılı kağıt vardır. Onu kadından alıp getiriniz!” buyurdu. Biz atlarımızı koşturarak vardık. Sonunda bahçeye ulaştık. Gerçekten orada mahfe içinde bir kadın bulduk. Kadına.: “Yazılı kağıdı çıkar.” dedik.
Kadın.: “Benim yanımda kesinlikle yazılı birşey yoktur.” diye inkâr etti. Biz de kadına.: “Ya sen yazılı kağıdı çıkaracaksın veya biz elbiseni soyup çıkarırız.” dedik. Kadın o yazılı kağıdı saç örgüsünün arasından çıkardı. Biz de mektubu Rasûlullah’a getirdik.
Mektupta.: “Hâtıb b. Ebî Beltâ’dan =>Kureyşlilerden bazı kişilere;” unvanı yazılı olduğunu ve Rasûlullah’ın harb hazırlığının bir kısmını onlara haber verir olduğunu gördük. Rasûlullah.: “Ya Hâtıb, bu nedir?” diye sordu.
Hâtıb şöyle cevâb verdi: “Yâ Rasûlullah!. Benim aleyhime (karar vermede) aceleci davranma. Ben Kureyş’e antlaşma ile bağlı bir kişiyim. Fakat ben hiçbir zaman Kureyş’in casusu ve dostu olmadım. Yanında muhacirlerden bazı kimseler vardır ki, bunların Mekke’de mallarını, âilelerini koruyacak bir takım akrabaları vardır. Soy yönünden olan bu noksanlığı, Mekkeliler arasında güvenlerini kazanarak doldurmak ve bu sûretle yakınlarımı muhafaza etmek istedim. Yoksa bu işi, küfre girdiğim için yapmadım. Ve ben İslam’dan sonra irtidad etmem ve kesinlikle küfre razı olmam!.” Rasûlullah orada bulunanlara.: “(Hâtıb) doğru söyledi!” buyurdu.
Ömer.: “Yâ Rasûlullah!. Bana izin ver de, bu münâfığın boynunu vurayım.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak o, Bedir Savaşında hazır bulundu. Sana nerden bilirsin ki, belki ALLAH Bedir’de hazır bulunanların yüksek mücâdelelerine şâhidlik etmiştir de.: “(Bedir Savaşına katılanlara) Ne dilerseniz yapınız, ben sizleri affettim!” buyurdu.

Râvî Sufyân b. Uyeyne.: “Bu rivâyetin senedi ne kadar büyüktür.” demiştir. (Buhârî, Cihad ve’s-Siyer, 141, (c. IV, s. 19.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
İshâk b. İbrahim <= Abdullah b. İdrîs <= Husayın b. Abdurrahman <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali kerremallahu vechehu.:
Buhârîn’nin rivâyetlerinde şöyle farklılık vardır: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebû Mirsed’i ve Zubeyr’i gönderdiği şeklinde rivâyet edilmiştir. Kadını bulduklarında ise mektubu kadının saç örgüsünün içinden çıkardığı bildirilmiştir.” (Buhârî, Megâzi, 9, (c. V, s. 10.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Yusuf b. Behlûl <= İbn İdrîs <= Husayın b. Abdurrahman rivâyet etti: Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman es-Sülemî <= Ali b Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni, Zubeyr b. Avvâm’ı ve Ebû Mirsed el- Ka’nebî’yi gönderdi.” şeklinde rivâyet etmiştir.” (Buhârî, İsti’zân, 23, (c. VII, s. 134.))

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 406-407.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz. Buhârî ve Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetlerin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetlerin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Tirmizî, bu rivâyet için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 406-407.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen sahîh” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz. Buhârî ve Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetlerin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetlerin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim H-) MEŞRU DÂİREDE KUMANDANA İTAAT.:

Buhârî <= Müsedded <= Abdu’l-Vâhid <= A’meş <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir seriyyede ordunun başına ensardan bir adamı kumandan yapmıştı. (Askerlere de) ona itaat etmelerini emretti. Kumandan (askerlere) öfkelendi de.: Peygamber aleyhisselâm, sizlere bana itaat etmenizi emir buyurmadı mı?” Onlar da.: “Evet.” dediler. Kumandan.: “Öyleyse benim için odun yığınız.” dedi. Askerler odun yığdılar. Bu sefer de kumandan.: “Odunları yakınız.” emrini verdi. Askerler odunu yakınca.: “Bu ateşe giriniz!.” diye emretti. Bu emir üzerine askerlerden bazıları ateşe girmeyi düşündüler. Fakat bâzıları da bunları tutmaya ve.: “Bizler ateşten Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e kaçıp sığınmış kimseleriz!.” demeye başladılar. Onlar bu karşılıklı konuşmaya devâm ederlerken sonunda ateş söndü. Kumandanın da öfkesi azalıp, sakinleşti.
Bu olay Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ulaşınca.: “Eğer askerler ateşe girselerdi, artık kıyâmete kadar ateşten çıkamazlardı. İtaat, ma’rufta olur!” buyurdu.
(Buhârî, Megâzi, 59, (c. V, s. 107.))

Bu rivâyet Buhârî’de pek çok yerde geçmektedir.

Hadîsin Müslim tariki şöyledir.:
Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr <= Lâfız İbn Müsennâ’nındır. <= Muhammed b. Cafer <= Şube <= Zübeyd <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebû Abdirrahmân <= Ali kerremallahu vechehu.: Müslim’in Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr’dan rivâyet ettiği bu rivâyet şöyle başlamaktadır.: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir ordu göndermiş ve askerlere bir adamı kumandan tayın etmiş. Bunlar bir ateş yakmışlar.” (Müslim, İmâre, 39, (c. II, s. 1469.))

Hadîsin Nesâî’nin tariki: şöyledir.:
Muhammed b. el-Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr <= Muhammed <= Şube <= Zübeyd el-Eyâmî <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebî Abdurrahman <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.:
Rivâyette, komutanın bir meseleden dolayı kızdığına dâir bilgi verilmemiştir. Rivâyetin sonu ise şöyle bitmektedir.: “ALLAH’a isyanda itaat olunmaz, İtaat ma’rufta olur!.” (Nesâî, Biat, 34, (c. VII, s. 159.))

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetlerin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetlerin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim İ-) GANİMET ve GANİMET MALLARININ TAKSİMİ.:

Buhârî <= Bedel b. Muhabber <= Şube <= Hakem <= İbn Ebî Leylâ782782 İbn Ebî Leylâ, 6 numaralı rivâyetin senedinde de aynı isimde bir râvî vardır. Buradaki Abdurrahman b. Ebî Leylâ el-Ensârî’dir.
<= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
Fâtıma aleyhasselâm’ın eli, el değirmeniyle hububat öğütmekten dolayı hastalık gelmişti. O sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a birtakım savaş esirleri getirildiği haberi Fâtimâ’ya bildirildi. Fâtimâ da o esirlerden bir yardımcı istemek üzere babasına gitti. Lâkin babasını evde bulamadı. Derdini Âişe’ye anlattı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem geldiği zaman Âişe, Fâtıma’nın geldiğini ve isteğini kendisine anlattı. Müteakiben biz (Ali ve Fâtıma) yataklarımıza yatmış haldeyken Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bize geldi. Biz hemen yatağımızdan doğrulmaya çalıştık.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “Yerinizde durunuz!.” buyurdu ve (ikimizin arasına durdu) hatta ben göğsümün üzerine dokunan iki ayağının serinliğini hissettim. Sonrasında Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.: “İyi dinleyin. BeN size, sizin BeNden istediğiniz câriyelerden daha hayırlı bir şeye delâlet ediyorum.: Siz yataklarınıza yattığınızda otuz dört kere.: “ALLAHu Ekber!”, otuz üç kere “Elhamdulillâh!” ve otuz üç kere de “Subhânallah!” deyiniz. Bunlar, benden istediğiniz câriyerlerden daha hayırlıdır.” buyurdu.
(Buhârî, Humus, 6, (c. IV, s. 48.))

Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledi.:
Humeydî <= Süfyân <= Ubeydullah b. Ebî Zeyd <= Mucâhid <= Abdurrahmân b. Ebî Leylâ <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metin farklılığı şöyledir.:
Fâtıma aleyhasselâm, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e geldi de O’ndan bir câriye istedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem,: “İyi dinle. BeN sana istediğinden daha hayırlı olan birşey haber vereceğim.: Uyuyacağın sırada otuz üç defâ ALLAH’ı TESBİH edersin, otuz üç defâ ALLAH’ı TAHMÎD edersin, otuz dört defâ da ALLAH’ı TEKBÎR edersin!” buyurdu.
Sonra Sufyân b. Uyeyne.: “Onlardan biri otuz dörttür.” demiştir.
Ali kerremallahu vechehu.: “Ben bu zikri hiç terketmedim,” demiştir.
Kendisine.: “Sen bunları Sıffîn Gecesinde de mi terketmedin?” denildi.
Ali kerremallahu vechehu.: “Hayır, Sıffîn Gecesinde de.” demiştir. (Buhârî, Nafakât, 7, (c. VI, s. 193.))

Hadîsin Ebû Dâvud tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Halef <= Abdullah <= Saîd yani Cüreyrî <= Ebi’l-Vird <= İbn A’büd <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni daha farklı ve uzun olarak anlatılmıştır. Mânâ olarak aynıdır. Peygamberimiz aleyhisselâm’ın metin içerisinde geçen DUÂsı aynı verilmiştir. (Ebû Dâvud, Harac, İmare ve Fey, 19, (c. III, s. 394-395.))

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Ebû el-Hattâb Ziyâd b. Yahyâ el-Basrî <= Ezher es-Semân <= İbn Avn <= İbn Sîrîn <= Ubeyde <= Ali kerremallahu vechehu.:
Tirmizî’nin rivâyeti diğerlerinden daha kısa olarak şu şekilde gelmiştir.: Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: Fatıma, un öğütmekten dolayı ellerinin kabarmasından şikâyette bulundu.” Ben de.: “Babana git ve bir hizmetçi iste.” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Dikkat ediniz. İkiniz için de hizmetçiden daha hayırlı bir şeyi size göstereyim mi? Yatağınıza yattığınızda, otuz üç kere “elhamdülillah”, otuz üç kere “sübhânallah”, otuz dört kere de “ALLAHu ekber” deyiniz.” (Tirmizî, Daavât, 24, (c. V, s. 477.))

Tirmizî, İbn Avn rivâyeti olarak bilinen bu hadîs için “hasen garîb” demiştir. (Tirmizî, c. V, s. 477.)

Tirmizî, merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyet için “hasen garîb” değerlendirmesinde bulunmuştur. Biz de bu değerlendirmeye istinaden bu rivâyete hasendir, diyebiliriz.
Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetlerin senedlerinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetlerin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Ganimet ve ganimet mallarının taksimi hakkında başka bir rivâyette şöyledir.:
Ebû Dâvud <= Osmân b. Ebî Şeybe <= İbn Nümeyr <= Hişâm b. Büreyd <= Husayın b. Meymûn <= Abdullah b. Abdullah <= Abdurrahmân b. Ebî Leylâ <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Ben, Abbâs, Fâtimâ ve Zeyd b. Hârise ile birlikte Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanında toplanmıştık.: “Yâ Rasûlullah!. ALLAH’ın Kitabında hakkımız olan humusun (beşte birlik hisse) (dağıtma görevini) bana bıraksan da, senden sonra her hangi bir kimsenin bu konuda benimle anlaşmazlığa düşmemesi için sen hayattayken bu hisseleri ben dağıtsam.” dedim.
(Rasûlullah) bunu yaptı ve bu hakkı, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayattayken ben üstlendim. Sonra, bu vazifeyi, Hz. Ebû Bekir de bana verdi. Sonunda Hz. Ömer’in (halifelik) yıllarının sonunda bıraktım. Çünkü (o sene) Hz. Ömer’e birçok mal (ganimet) geldi. O’da bizim hakkımızı ayırdı. Sonra bana (humusu dağıtmam üzere haber) gönderdi.
Ben de.: “Bizim bu yıl humusa ihtiyâcımız yok. Müslümanların ona ihtiyâcı var. Sen bunu onlara dağıt!.” cevâbını verdim. Hz. Ömer de onlara ayrılan humusu fâkir müslümanlara dağıttı. Hz. Ömer’den sonra kimse bu görevi bana teklif etmedi. Hz. Ömer’in yanından ayrıldıktan sonra, Hz. Abbâs ile karşılaştım da (Bana).: “Ey Ali. Bu gün sen bizi ganimetten mahrum ettin, bir daha bu mal hiçbir zaman bize dağıtılmaz.” dedi. (Abbâs) çok dahi bir adamdı."
(Ebû Dâvud, Harac, İmare ve Fey, 19, (c. III, s. 385-386.))

Ebû Dâvud’da merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan Osmân b. Ebî Şeybe için hadîs münekkidlerinin görüşlerini 26 numaralı rivâyette belirttik. Hadîs münekkidlerinin çoğu sika olduğunu söylemişlerdir. Bizde sika olduğu kanaatindeyiz. Rivâyetin diğer râvîleride hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin senedinin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Ganimet ve ganimet mallarının taksimi hakkında başka bir rivâyet de şöyledir.:
103(390)- Buhârî <= Abdân <= Abdullah <= Yûnus <= ez-Zührî <= Ali b. Hüseyin <= Babası Hüseyin b. Ali <= Ali kerremallahu vechehu demiştir ki.:
“Benim, Bedir Günündeki bana düşen ganimet malından ihtiyâr bir devem vardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana humustan başka bir ihtiyâr deve daha vermişti. Rasûlullah’ın kızı Fâtimânın izdivâcını istediğim zaman, Kaynuka Oğullarından sarraf bir adamla benimle beraber gelmesi ve birlikte ızhır otu getireceğimiz konusunda sözleştim. Bu otu sarraflara satmak ve geliriyle düğün yemeğim konusunda yardım sağlamak istedim. Ben ihtiyâr develerim için semerler, torbalar ve sicimler toplarken, iki devem de Ensâr’dan bir adamın evinin yanında çöktürülmüş durumdaydılar. Toplayacağım şeyleri hazırlayıp döndüğüm zaman develerimin hörgüçleri kesilmiş, yanları yarılıp ciğerleri çıkarılmış olarak gördüm. Develerimin bu halini görünce gözlerime hâkim olamayıp ağladım ve.: “Bu işi kim yaptı?” dedim. Oradakiler.: “Bu develeri bu hale getiren Hamza b. Abdilmuttâlib’dir. O şimdi Ensâr’dan içki içenlerle beraber şu evin içindedir.” dediler. Hemen gidip Peygamber aleyhisselâm’ın yanına vardım. (Peygamber aleyhisselâm’ın) yanında Zeyd b. Hârise bulunuyordu. Peygamber aleyhisselâm, yüzümden, gördüğüm kötü hali anladı.: “Neyin var?” diye sordu. “Yâ Rasûlullah, ben bugünkü kadar ürkütücü bir durum görmedim. Hamza benim ihtiyâr iki dişi deveme saldırıp, develerin hörgüçlerini kesmiş, yanlarını yarmış, işte o, şu evde içki içenlerle berâberdir.” dedim.
Peygamber ridâsını istedi ve onu üzerine sardı. Sonra yürüyerek gitti. Zeyd b. Hârise ile ben kendisini izledik. Sonunda Hamza’nın bulunduğu o eve geldi, içeri girmek için izni istedi. İçeridekiler gelenlere izin verdiler. İçeride içki içmekte olan bir gurupla karşılaştık. Rasûlullah, yaptığı davranıştan dolayı Hamza’yı kınamaya başladı. Hamza da sarhoş olmuş, gözleri iyice kızarmıştı. Hamza, Rasûlullah’a doğru nazar etti, daha sonra nazarını yükseltti, akabinde dizlerine baktı. Sonra bakışı yükseltip göbeğine baktı. Sonra bakışı yükseltip yüzüne baktı. Arkasından Hamza.: “Siz, babam Abdulmuttâlib’in köleleri değil misiniz?” dedi. Rasûlullah, Amcası Hamza’nın sarhoş olduğunun farkına vardı da (şuursuzca bir davranış göstermesinden sakınarak) topukları üzerinde geri geriye çekildi. Biz de O’nunla beraber odadan dışarı çıktık.”
(Buhârî, Şirb ve Musâkât, 13, (c. III, s. 80.))

(393) Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Abdân <= Abdullah <= Yûnus <= İbn Şihâb <= Ali b. Hüseyin <= Hüseyin b. Ali <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: “Bedir Savaşında ganimet mallarından hisseme düşen bir devem vardı. Peygamber de ganimet malının humusundan bana bir deve daha vermişti. Rasûlullah’ın Kızı Fâtimâ ile evlenmek istediğim zaman Kaynuka Kuyumcularından bir adamla, benimle beraber gidip ızhır otu getirmek üzere sözleştik. Getirdiğimiz ızhır otunu kuyumculara satmayı ve bunun parasıyla evlenme yemeğinin masrafı konusunda yardım istemeyi düşündüm.” (Buhârî, Buyu, 28, (c. III, s. 12.))

(394) Hadîsin Buhârî’nin diğer tariki şöyledir.:
Abdân <= Abdullah <= Yûnus <= Zührî<= Ali b. Hüseyin <= Hüseyin b. Ali <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.: "(Hamza’nın sarhoşken benim develerimi öldürmesini Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e söyleyince) Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ridâsını isteyip onu giydi. Sonra yürüyerek gitti. Ben ve Zeyd b. Hârise arkasından Rasûlullah’ı izledik. Sonunda Hamza’nın bulunduğu eve geldi. İçeriye girmek için izin istedi. İçeridekiler gelenlere izin verdiler." (Buhârî, Libâs, 7, (c. VII, s. 36.))

(395) Hadîsin Müslim tariki şöyledir.:
Yahyâ b. Yahyâ et-Temîmî <= Haccâc b. Muhammed <= İbn Cüreyc <= İbn Şihâb <= Ali b. Hüseyn b. Ali <= Babası Hüseyin b. Ali <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
Müslim’in Yahyâ b. Yahyâ et-Temîmî’den rivâyet ettiği bu hadîs mânâ olarak aynı ancak metinlerde kelime farklılıkları vardır. Metin içerisinde cümleler eklenmiştir. Çok uzun anlatıldığı için buraya metni yazmadık. (Müslim, Eşribe, 1, (c. II, s.1568.))

Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud’da hem merfû’ hem de mevkûf olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim J-) SİLÂH.:

104(398)- İbn Mâce <= Muhammed b. İsmâil b. Semüre <= Ubeydullah b. Mûsa <= Eş’as b. Saîd <= Abdullah b. Bişr <= Ebî Raşid <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın elinde arabî yay (Okların fırlatılmasında kullanılan yay )vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir kişinin elinde de fârisî bir yay (küçük taşları ve benzeri şeyleri atmakta kullanılan yay) gördü ve o kişiye.: “Bu nedir? Onu atıver!.” buyurdu ve (elindekini göstererek).: “Sizler bunu, bunun gibilerini ve mızraklar yapınız. Çünkü şüphesiz ALLAH, bunlarla sizler için dini artırır ve sizleri şehirlerde ikâmet ettirir.” (İbn Mâce, Cihâd, 18, (c. II, s. 939.))

Silâh hakkında başka bir rivâyet de şöyledir.:
İbn Mâce <= Muhammed b. İsmâil b. Semure <= Vekî’<= Süfyân <= Ebû İshâk <= Ebû Halil <= Ali b. Ebî Tâlib şöyle demiştir.:
“Müğîre b. Şube radiyallahu anhu, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’le savaşa gittiği zaman yanında bir mızrak taşıyordu ve savaştan geri gelirken başka birisi mızrağı taşısın diye mızrağını yere atıyordu. Sonra Ali kerremallahu vechehu kendisine demiştir ki.: “Ben bu hali muhakkak Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’a bildireceğim.” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “(Müğîre’ye).: “Yapma. Muhakkak böyle yaparsan, yere attığın mızrak, kaybolmuş mal olarak alınmaz.” buyurdu. (İbn Mâce, Cihâd, 18, (c. II, s. 939.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KÜTÜB-i SİTTE’de İmâm ALİ RİVÂYEtLeRi..

Mesaj gönderen Ahmed »


Resim 2.16. NİKÂH .:


Kütüb-i Sitte müellifleri cihad konusunda, ALİ kerremallahu vechehu’den gelen SEKİZ rivâyete yer vermişlerdir.
Bu rivâyetler şunlardır.:

Resim A-) MUT’A NİKÂHI.:

Buhârî <= Müseddet <= Yahyâ <= Abdullah b. Ömer <= ez-Zuhrî, Muhammed b. ALİ kerremallahu vechehu’nin iki oğlu, el-Hasan ve Abdullah <= babalarından (Muhammed İbnül-Hanefiyye) <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu demiştir ki.:
İbn Abbâs.: “Kadınların mut’a nikâhı ile nikâhlanmasında bir sakınca yoktur.” dedi. Bundan dolayı Ali kerremallahu vechehu.: “Muhakkak Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hayber Günü mut’a nikâhı kıymaktan ve evcil eşek etlerini (yemeyi) nehyetti.” buyurdu. (Buhârî, Hıyel, 4, (c. VIII, s. 61); Mut’a nikâhı hakkında ve mut’a nikâhının yasaklanması hakkında geniş bilgi için bk. Ünal, Yavuz, “Hadîs Verilerine Göre Mut’a Nikâhı”, Ondokuz Mayıs Ünüversitesi İlahiyât Fakültesi Dergisi, Samsun, 1993, S. VII, ss. 155-179.)

Hadîsin Müslim’in diğer tariki şöyledir.:
Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr <= Babası (Abdullah b. Numeyr) <= Ubeydullah <= İbn Şihâb <= Muhammed b. Ali <= Hasan ile Abdullah <= Babalarından (Muhammed İbnül-Hanefiyye) <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyledir.: ALİ kerremallahu vechehu, İbn Abbâs’ı kadınlara mut’a nikâhı yapmak konusunda müsamahakâr söylenirken işiterek.: “Ağır ol ey İbn Abbâs. Çünkü “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hayber Günü hem mut’a nikâhından, hem de evcil eşeklerin etlerini (yemek)ten yasak buyurdu.” demiştir. (Müslim, Nikâh, 31, (c. II, s. 1028.))


Resim B-) HULLE YAPTIRMANIN HARAMLIĞI.:
Ebû Dâvud <= Ahmed b. Yûnus <= Züheyr <= İsmâil <= Âmir <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehu.:
"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in hulleyi yasakladığını gördüm ve şöyle buyurdu.: “Hulle nikâhı yapana ve kendisine hulle yaptırana ALLAH lânet etsin. (Ebû Dâvud, Nikâh, 15, (c. II, s. 562.))

Hulle.: Kocasından üç talakla boşanmış bir kadının yeniden eşine dönebilmesi için başka bir erkekle geçici olarak nikâhlanmasına denir. bk., Köse, Saffet, “Hülle”, DİA, c. XVIII, s. 476..

Hadîsin Tirmizî tariki şöyledir.:
Ebû Saîd el-Eşec <= Eşa’s b. Abdurrahman b. Zübeyd el-Eyâmî <= Mücâlid <= Şube <= Cabir b. Abdullah <= Hâris b. Abdullah ve Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni farklı olarak şöyle gelmiştir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hulle yaptırana da yapana da ALLAH lânet etmiştir.” (Tirmizî, Nikâh, 28, (c. III, s. 427-428.))

Hadîsin İbn Mâce tariki şöyledir: Muhammed b. İsmâil b. el-Buhterî elVâsitî <= Ebû Üsâme <= İbn Avn ve Mücâlid <= Şabî <= Hâris b. Abdullah <= Ali kerremallahu vechehu.:
Bu tarikle gelen rivâyetin metni şöyledir.: Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hulle yapana ve kendisi için hülle yapılana lânet edilmiştir.” (İbn Mâce, Nikâh, 33, (c. I, s. 622.))

Resim C-) SÜT KARDEŞLERİN NİKÂHININ HARAMLIĞI.:

Müslim <= Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb ve Muhammed b. Alâ’ <= Ebû Muâviye <= A’meş <= Sa’d b. Ubeyde <= Ebû Abdurrahmân <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
“Yâ Rasûlullah, bizi değil de neden dâimâ Kureyş’i tercih ediyorsun?” dedim. “Sizin yanınızda birşey var mı?” buyurdu. Dedim ki: “Evet, Hamza’nın kızı var.” Rasûlullâh sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “O bana helâl değildir, çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır.” (Müslim, Rizâ, 11, (c. II, s. 1071.))

Müslim ve Nesâî’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Süt kardeşlerin nikâhının haramlığı konusunda başka bir rivâyet söyledir.:
Tirmizî <= Ahmed b. Munî’<= İsmâil b. İbrahim <= Ali b. Zeyd <= Saîd b. el-Müseyyib <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.:
”Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “ALLAH nesebden dolayı haram yaptığını süt emme yönünden de haram saymıştır.” (Tirmizî, Rizâ, 1, (c. III, s. 452.))

Tirmizî, Ali hadîsi için “hasen sahîh” demiştir. (Tirmizî, c. III, s. 452.)

Resim D-) NİKÂHTAN ÖNCE BOŞAMA OLAMAZ.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Yahyâ <= Abdurrezzak <= Ma’mer <= Cüveybir <= ed-Dahhâk <= en-Nezzâl b. Sebre <= Ali b. Ebî Tâlib kerremallahu vechehu.: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Nikâhtan önce boşamak olmaz!.” (İbn Mâce, Talak, 17, (c. I, s. 660.))

Resim E-) MEHİR.:

Nesâî <= Ömer b. Mansûr <= Hişâm b. Abdulmelik <= Hammâd <= Eyyub <= İkrime <= İbn Abbâs radiyallahu anhu <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
“Fâtimâ ile evlenmiştim ve.: yâ Rasûlallah beni zifâf’a sok!” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mehir olarak Fâtimâ’ya bir şeyler ver ondan sonra.” buyurdu. Dedim ki: “Ona verecek bir şeyim yok.” “Sağlam zırhın nerededir?” buyurdu. Ben de: “Yanımdadır.” dedim. “O zaman zırhı ver” buyurdu.
(Nesâî, Nikâh, 71, (c. VI, s. 129.))

Nesâî’de merfû’ olarak kaydedilen bu rivâyetin senedinde bulunan râvîler hadîs münekkidlerince sika kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla rivâyetin sahîh olduğunu söyleyebiliriz.

Resim F-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in KIZI FÂTIMA İÇİN HAZIRLADIĞI ÇEYİZ.:

Nesâî <= Nasîr b. Ferec <= Ebû Üsâme <= Zâide <= Atâ’ b. es-Sâib <= Babası (Sâib b. Mâlik) <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem çeyiz olarak Fâtimâ’ya kadife kumaş, su tulumu ve içi izhır otuyla doldurulmuş bir yastık hazırlamıştı.” (Nesâî, Nikâh, 81, (c. VI, s. 135.))

Hadîsin İbn Mâce’nin tariki şöyledir.:
Vasıl b. Abdu’l-A’lâ <= Muhammed b. Fudayl <= Atâ’ b. es-Sâib <= Babası (Sâib b. Mâlik) <= Ali kerremallahu vechehu.:
İbn Mâce’nin Vasıl b. Abdu’l-A’lâ’dan rivâyet ettiği bu hadîs.: Ali kerremallahu vechehu ve Fâtimâ aleyhasselâm kendilerine âit bir kadife kumaş içinde iken Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara vardı.” ibâresi ile başlamaktadır. (İbn Mâce, Zühd, 11, (c. II, s. 1390.))

Resim G-) ALİ kerremallahu vechehu’nin YATAĞI.:

İbn Mâce <= Muhammed b. Tarîf İshâk b. İbrahim b. Habîb <= Muhammed b. Fudayl <= Mücâlid <= Âmir b. Abdullah <= Hâris <= Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir.: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın Kızı bana gönderildi. Gerdek Gecesi yatağımız, bir koç derisinden başka bir şey değildi.” (İbn Mâce, Zühd, 11, (c. II, s. 1391.))
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Cevapla

“►Hz. Ali Keremallahu Veche◄” sayfasına dön