MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim Ya HAYy celle celâlihu..

TEFEKKÜR..

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

Resim---“İkra’bismi RABBikellezî halak (halaka). Halaka'l- insâne min alak (alakın). İkra’ ve RABBuke’l- Ekrem (ekremu). Ellezî alleme bi’l- kalem (kalemi). Alleme’l- insâne mâ lem ya’lem. : Yaratan RABB'in adıyla OKU! İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı. OKU ve senin RABB'in, sonsuz Kerem Sâhibidir. Ki O, kalem ile öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak, 96/1-5)

Daha ilk âyetlerde vahyin dili, Tefekkür ve Düşünceye, kaleme, okumaya, ilme, öğretim ve eğitime bağlanmıştır..


إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---"İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).: Biz EMÂNETi göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o (insan) çok zâlim ve çok câhildir!..." (Ahzâb 33/72)

Nedir bu emÂNet?..
NEyle BİLeceğiz, BULacağiz, OLacağız da YAŞAyacağız?.
Yaratan ve her Şey AKIL varsa vardır…
Eşya – Olay – Zaman – Zann hepsi AKILdadır…
Akıl Nur-u MiM midir?.
ASLın AYNası AKIL ise..
AKLın ASLı NuruLLah mıdır?
Ancak NakLe bağlı AKIL...
Kim, KİM'e bağlı?
BEN deki ucu EsfeLin'e..
RABBülâlemin UCu ise İLLiyîn…
Aradaki Bağ NEdir?.
Habli'l- Verîd NEdir?..
BİZ BİR-İZ NEdir?.
NaHNu SıRRı NEdir?..

Resim

Tefekkür.: Aklın bir noktaya yoğunlaşması..
Düşünceleri belli bir noktaya toplama gayreti..
O’na boyun eğerek TeSLiMîyet..
Eşyanın Nâhiyeti konusundaki çaba..
Kuluçkaya yatmak..
Zihin yormak..
Kafa gözüyle (basar) yaratılana, esere, resme yani kullî şeye bakıp,
Kalb gözüyle (basîret) Yaratanı, Ustayı, Ressamı görerek dosdoğru düşünme melekesidir.
Yürüdüğünde O’nun yolunda, O’nunla, O’nu düşünerek yürümek..
Tevhid Meydanı'nda düşünerek oturmak..
Geçmişi ve geleceği CEM' ederek; Şimdi, Şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHta MuhaMMedî Teknik Tasavvuf Tevhid TEK-BİRi'dir..
BİLdiği NOKTAda BULuş, BULduğu NOKTAda OLuş, Olduğu NOKTAda YAŞAyış Teferrücü/ferahlağı-iç açıklığıdır..
Har Yer, Her ZamÂN, Her HÂLde, Her Nefeste =>HALK içinde HAKK’La Nefes Nefes, ÂNbeÂN OLuş HÂLvetidir..
Son-UÇ da;
Bir damlanın deryâya düşmesi gibi kendinden "FeNâ" OLur,
RABBısı'na "BeKâ" BULup =>ALLAH'ta FâNi OLur,
“Mutlak Hakîkat ALLAH’dır.” Sükûtuna ERer..

Resim

ALLAH’ın bir SIRRı olan MuhaMMedi Teknik Tasavvuf TeFeKKüRü;
İnsanın iç âleminde bir sır deryasıdır...
Aslında öğretilmez, öğrenilmez, târif edilmez..
Sadece aklın çeldiricileriyle ve aklen kandıranlarıyla dalâlete düşmemesi için, aklı hasbî habibi hizmet ile naklen İNANDIRmAk işidir..
Nakilsiz materyalizm değil,
Felsefe işi hiç değildir..

Resim

ŞeytÂNı'nı =>MüslümÂN etmek için =>Vaktini, Aktini, Zamanını/ÂNını/ NeFeSini, NEFSini ve RABBini TANImak =>Ancak N/AkLen D/UYuş TeFeKKüRüyle mümkündür..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu TeâÂL bana yardım etti ve şeytanım müslümÂN oldu, bana yalnız iyiliği emreder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

İKİLİK = ŞEY-t-ÂN-Lık kalkarsa..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen/Tanıyan RABBisini BİLir/Tanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Tahkik Tevhid Güneşi doğar İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..

Resim

Kul İhvÂNi der ki;
MuhaMMedî Tasavvufta DÜŞÜNce DURULuğu =>CeNNet iken,
DÜŞÜNce DURGUNLuğu =>CeheNNemdir..
Onun için insÂNoğlu Düşünce Durumuna göre;
ya =>“ESFELîN” buyurulan Şeytândan da aşağı DEREKE/Aşağı Mertebeye DÜŞer,
veya =>“İLLÎYyîn”buyurulan Melekten de üstün DERECE/Yukarı Mertebeye YÜKSELir..

DÜŞÜNcesi DuRu insÂN =>İLETken ve ÜRETkendir,
DÜŞÜNcesi BULaNık insÂN =>YALITkan ve KISIRdır..

İnsÂNoğlu kendisine tanınan TERCİH ETme ve CÜZ’İ İRADE İmkÂNıyLa İmtihÂN OLurken AKLInı KULLANmaktadır.
ASLInda Pâk/NûR OLan AKIL SüNNetuLLAH gereği bu ÂLEMde =>KİRLenir, KARIŞır ve Arapsaçına Döner.
MuhaMMedî Tasavvuf dediğimiz İsLâh ve İfLâh İstasyonlarında =>ARINır, DURUNur, NURLANır ve KEMÂLât BULup, SINIRLı ve SORUMLu MesûLîYyetini =>İLİM, İRADE ve İDRAK EDER de İŞTİRAKLE NEFSin YAŞAyışına SOKar..
Ortada OLan Tek ve Gözüken ENGELi ise =>Dünyâ Hayatı ve Diğer ÇELdiriciLerdir ki.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hubbü’d dünyâ re’sü küllî hatieti ve hubbüke’ş-şey’e yu’mi ve yusimmü.: Dünyâ sevgisi bütün hataların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu den; Kütibi Sitte,Rezîn İlâvesi; Beyhâkî, Şû’abü’l-İmân; Hadisin ikinci yarısı Ebu Dâvud, Edeb 125-5150 de tahric edilmiştir.)

Tefekkür hakkında HAKk DOStu Münir DERMAN kaddesallahu sırrahu;

Her hangi birşey karşısında : Aklın anlayıp evet dediği zaman o şeyi idrak edilmiştir.
Bu idrak edilen şeyi muhafaza eden teyp şeridi hafızadır..
İdrak.: Aklın kabul ettiği ve kendisinin deposu olan hafıza çekmecesine koyduğu ne varsa onların anlaşılmasıdır.
Şûur.: İdrak edilecek hafızada saklanan bilgileri icâbında ortaya çıkararak, onu aklın kabul edeceği veya etmeyeceği varıp da ona göre “hareket etmek” demek de hafızasında olan şeylerin artık malı olduğunu âcillendirdiği de "ŞÛUR"dur.
Bütün bu malzeme ile herhangi bir şeye ve hadiseyi kabul etmek için çalışmağa "TeFeKKüR" denir.
TeFeKKüRün kabul edilerek kendi bilgileri hududu içinde ortaya koymak işine de “DüŞüNCe” denir.
Bütün bunların hepsine “ZiHiN” denir.
Bu işi çabuk yapmak hünerine de “İZ'ÂN” ismi verilir.
Bütün bu anlatılanları normal bir hamlede başarabilen komplekse de "ZeKâ" ismi verilir..


Resim

KeLâMuLLAH ve RaSûLuLLAH =>İkİ Kesin Kaynak..

Kur'ÂN-ı Kerîm => EsfeLinden => İLLiyyîne Geçiş TeFeKKüRüne Çağırmaktadır..


لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Lev enzelnâ hâzâ’l- kur’âne alâ cebelin le raeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh (haşyetillâhi), ve tilke’l- emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne): Eğer Biz, bu Kur’ÂN’ı, dağa indirseydik, O’nu mutlaka, ALLAH’ın korkusundan huşû’ ile boynunu bükmüş, parça parça olmuş görürdün. Ve insanlar için bu misâlleri veriyoruz. Umulur ki, böylece onlar TEFEKKÜR ederler.” (Hicr 59/21)

Niyâzî-i MıSRî kaddesallahu sırrahu BaBamızın DEyimiyLe;

“Bir göz ki, nazarında ibret olmasa anın,
Başının üzerinde düşmanıdır insanın.. ”


Yani; TeFeKKüR =>İbret nazarı melekesidir..


وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve huvellezî medde’l- arda ve ceale fîhâ ravâsiye ve enhârâ (enhâren), ve min kulli’s- semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşi’l- leyle’n- nehâr (nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne): Yeryüzünü uzatıp, yayan O'dur. Orada dağlar ve nehirler kıldı (yarattı, oluşturdu). Orada bütün ürünlerden ikili çiftler (zıt cinsli eşler) yarattı (oluşturdu). Geceyi, gündüze örter. Muhakkak ki; bunda TeFeKKüR eden kavim için elbette âyetler (deliller) vardır.” (Ra'd 13/3)

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhara lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne): Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmâde) kıldı. Muhakkak ki bunda, TeFeKKüR eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.” (Câsiye 45/13)

TeFeKKüRün Zıddı =>Fikirsizlik ve Düşüncesizlik demektir..

Ya açar Nazm-ı celîl'in, bakarız yaprağına,
Yahud üfler, geçeriz bir ölünün toprağına..

İnmemiş hele Kur'ÂN bunu hakkıyla bilin,
Ne mezârlıkta okunmak, ne de fal bakmak için..


(Mehmed Âkif Ersoy kaddesallahu sırrahu, Safehât, İstanbul 1989)


Resim

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnALLÂHe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), RABBenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ (bâtılan), SUBHÂNeke fekınâ azâbe’n- nâr (nârı).: Onlar (ulû’l- elbab, lüblerin, ALLAH'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABBimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen SUBHÂN'sın, artık bizi ateşin azabından koru!.” (Âl-i İmrân 3/191)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: “ALLAH’ın mahlûkatını TeFeKKüR edin. ZâTı'nı TeFeKKüR etmeyin!.” buyurdu.
(Cami-üs- Sağir)


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: “Bir saatlik TeFeKKüR 60 senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I-370)


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: “Bir saatlik TeFeKKüR bin yıllık ibâdetten efdaldir.” buyurmuştur.
(Deylemî, Müsned, 2/46)

Resim

ZeRRe-KüRRenin “Yusebbihu”,
YEnidEN YARAtıŞş İLaHî TeceLLîsini =>TeFeKKüR =>ZiKRuLLAHı BİLdirir..
MuhaMMedî ZiKiRLe =>İLaHî TeceLLîyi TeFeKKüR =>FiKRuLLAHı BULdurur..
MuhaMMedî FiKİRLe =>İLaHî TeceLLîyi TeFeKKüR =>ŞüKRüLLAHta OLdurur..
MuhaMMedî ŞüKÜRLe =>İLaHî TeceLLîyi TeFeKKüR=>SaBRuLLAHı ÂNda YAŞAtır..
MuhaMMedî SaBıRLa =>İLaHî TeceLLîyi TeFeKKüR=>SeLÂMETuLLAHta GANî KILar..

İnsanoğlu İLÂHÎ DENGE-DÜZEN içinde başıboş bırakılmış değildir..


وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhare lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı cemîan minh (minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (kendi katından bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmade) kıldı. Muhakkak ki bunda, TeFeKKüR eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.” (Câsiye 45/13)

Hiçbir şey boşa yaratılmamıştır.
Her ŞEYy =>Her ÂN =>ŞE’ÂNULLAHta bir DÜZEN İÇİnde ve DENGE Temeline oturtularak devamlı yeniden yaratılmakta/yenilenmektedir..


وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۚ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---''Ve huvellezî yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihi), hattâ izâ ekallet sehâben sikâle suknâhu li beledin meyyitin fe enzelnâ bihil mâe fe ahrecnâ bihîmin kullissemerât(semerâti), kezâlikenuhricul mevtâ leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).“Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O’dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.” (Araf 7/57)

Meteorolojinin Temel Hakikatlerinden rüzgar ve yağmurun oluşumuna dair işâretler veren bu âyet-i celîleyi sahih bir tefekkürden sonra.: “Bu işlerin arkasında bir sanatkâr olmak zorunda.” gibi bir düşüncemiz olacaktır..
Bir bilim insanı, resme, tuvâle, boyalara, renk ve çizgilere ve fırçaya bakıyor ve onların düzenini keşfediyor..
Kur'ÂN ise tüm bunları kabul ediyor, fakat fırçanın arkasında Bir Sanatkârın eli olduğunu söylüyor. Ressamı keşfedince de insanın ve hayatın manası bambaşka bir hale geliyor.
Çağdaş bilim için bir tesadüfün ürünü olan sefil insan, Kur'ÂN’ın bakışında gökleri ve yeri yaratan Sanatkârın en kıymetli muhatabı haline geliyor. Ve hayatın hazları ve acıları bu karşılaşma anında mânâ buluyor.
Zirâ insan kendisini bekleyen sonsuz bir hayat olduğunu anlıyor..
“Atlas okyanusundan hareket edip de Eskişehir’e yere düşen yağmurun mâcerası nasıldır?.” diye bir meteorolog'a soralım.:
Muhtemelen size meteoroloji ders kitabında geçen ve ressama hiç değinmeden resimdeki bütün fırça darbelerini gösterecektir ve.: “Okyanustan yükselen molekülün nasıl zararlı moleküllerden ayrıştığını, havaya yükselen bu su molekülünün nasıl rüzgarla taşındığını, yeryüzünü yok edebilecek bu rüzgarların nasıl kuvvetlerin tesiri altında ehilleştiğini, yağmur yağacağı zaman gökyüzündeki moleküllerin nasıl ince hesaplar altında damla olacak şekilde bir araya getirildiğini, damlanın havada buharlaşmaması yada yaşamı yok etmemesi için nasıl ince dengeler ve sıcaklık ayarlarıyla yeryüzünü döküldüğünü” anlatacaktır..
Bundan sonra yapmanız gereken tek şey; fırçanın arkasındaki ReSSaM'ı, onun yağmuru kendine hizmetkar ettiği insana verdiği değeri ve onun insandan ne istediğini tefekkür etmektir..
Bu tefekkür içinizi mutluluk ve HaLiFeTuLLAH Hissi'yle dolduracaktır..
Doğada bir madde başka bir hale dönüşürken hacmi büyür.
Bir damla su, buhar olurken hacmi artarak buhar olur.
Hacmi artan bu koskoca bulut, yağmura/rahmete dönüşürken yine hacmi artar..
Yani bir damla su buhar olup, gökte buluta dönüşüp tekrar rahmet olarak inerken katbekat damla olarak iner..
Kar ise daha berekettir..
Eğer aynı bulut kar olarak inip, suya dönüşürse daha da artacaktır..
Bir damla su =>bir kaya kovuğuna girse, buhar olsa kayayı çatlatır. Bir gemiyi yürütür....
Bir damla su =>buhar yani hava olarak otomobil lastiği içine girerse tonlarca yükü taşıyacak kuvvet ve kudret ortaya çıkar...
Buhar, öylesine gizlidir ki havada..
Halk içinde gösterişsiz MuhaMMedî ÂRİFLer gibi..

Resim

ZiKiR =>ESERi ve RESMi BİLmek İLMidir =>GÖRmektir..

FiKiR ise =>ESERin USTAsını ve RESMin RESSAMı'nı BULmak İRADEsidir =>DUYmaktır..

KULun/KİŞİnin Kendi Gayretkeşliği iLe =>Şeriat-ı MuhaMMedîyye'nin ŞUÛRunu BİLmek =>ZiKRin->ZiKRi,
KâMiL HİMMetiyLe =>Tarikat-ı MuhaMMedîyyenin NÛRu'nu BULmak =>ZiKRin->FiKRi,
RASÛLuLLAH Şefaat Şifâsıyla =>Mârifet-ı MuhaMMedîyye'nin SÜRÛRu'nda OLmak =>FiKRin->ŞÜKRü
ALLAHu TeÂLÂ İnayeti-Hidâyeti-SeLâmetiyle =>Hakikat-ı MuhaMMedîyye'nin =>O-NURu'nu YAŞAmak =>ŞÜKRün SABRı =>KULLuk KEMÂLidir..

Resim

İnd-i İlahîde DUYmak, GÖRmekten daha efdaldir..
Kur'ÂN-ı Kerîmde de duymak daima görmekten öncedir..
es Semiu’l- Basîr” buyuruyor Cenâb-ı ALLAH..
Ben evvelâ Semi’yim DUYarım!” buyuruyor. “Sonra da GÖRürüm!” buyuruyor..
“Semi’nâ ve eta’nâ! : Duyduk ve UYduk!” geçiyor.. (Bakara 2/285)
Bunun için Peygamberler arasında da, görmeyenler vardır fakat sağırlar yoktur..
Görmede ışığa ihtiyaç vardır ve tek taraflıdır..
İşitmede ise ışığa ihtiyaç yoktur ve her taraftan duyarız..
Dünya kendi ekseni etrafında yapmış olduğu dönüş işlemini, Batı Yönünden Doğu Yönüne olmak üzere 24 saatlik bir zaman diliminde tamamlar..
Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı saatte 1670 km. dir.
Bu dönme işlemi sırasında aynı zamanda güneşin etrafında da dönüş işlemini gerçekleştiren Dünya 108.000 km/saat hızla güneşin etrafında döner..
Bu hız dünya güneşe yaklaştığı zaman daha da artar..

Dünya o kadar hızlı dönüyor ki, idrak hududumuza giremiyor..
Güneşi yürür görürüz ancak o sabittir, biz dönüyoruz..
Elektrik saniyede 60 defa yanıp söner ancak biz onu devamlı görürürüz..
O halde bir şey var olur, yok olur ve tekrar var olur..
Ancak ALLAH celle calelihu El-Kadîr’dir ve bu halk oluş yenidir, asla tekrar değildir..
Bu KÛN fe-yeKÛN o kadar hızlıdır ki, o ÂN ->bizim göz hududumuza giremez..
O halde; en doğru idrak görme ile değil, ÖZünü görme iledir..
ÖZden GÖRmek ->MuhaMMedî Müslim,
ÖZden DUYmak =>MuhaMMedî Mü’min yapar..


Resim
ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Resim
ResimResim
Yâ RABBenâ celle celâlihu!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>ŞEFÂat ŞİFâsıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>İLME’L- YAKÎN EDEB-İLMiyLe,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>AYNE’L- YAKÎN İDRAk-İRFÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>HAKku’L- YAKÎN İHSÂN-ERKÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>BİZ BİR-İZ=>NAHNU ŞEHÂDet ŞEREFiyLe=>BİZ’ide ŞEREFLendir!.
MuhaMMedî ŞEFÂAt ŞİFÂsıyLa İNŞÂe ALLAHu BERRü’r-RAHÎMmm!.


bî-RAHMetike yâ Erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ eEhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ Erhame'r- RAHÎMiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu!.





M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
En son aNKa tarafından 29 Ara 2020, 12:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Kul İhvÂNi -AKıL-


ResimSesli ve görüntülü dinlemek için tıklayınız


Resim
Resim

Hakan yazdı: 08 Ara 2020, 16:36 Resim
«Kişinin AkıL FiŞinin Prizi =>Kendi KaLbindeki Nûr-u MuhaMMed Fişidir ==>>HabLi'L- Verîd FiŞidir ve onun İÇindeki CÂN CeryÂNı NURÛLLAHtır!.»

Resim
En son aNKa tarafından 02 Oca 2021, 13:42 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

KESRETte VAHDETi,
VAHDETte KESRETi,

Zevk Et!.mek..

Bu ÂLEM==>KESREt DENİZ-i,
VAHDEtte=>DAMLALar BİZ-i!.
NAHNU SIRRInda==>YAŞArız,
SEV-SEViLde==>BİZ BİR-İZ-i!.
KuL İhvÂNi


وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ
Resim---"Ve’t- tîni ve’z- zeytuni.: İncire ve zeytine andolsun.” (Tîn 95/1)

1 (Bir) Vahdettir..
Dört tane 1 i yan yana yazarsak 1111 sayısı elde edilir..
1111 sayısının kendisiyle çarpımı;
1111 x 1111 = 1234321
Sonuca dikkat ederseniz 1-2-3-4-3-2-1 ortadaki 4 ü göreceksiniz.

Dokuz tane 1 i yan yana yazıp kendisiyle çarparsak da ortada 9 rakamını görürüz;
111 111 111 x 111 111 111 = 12345678987654321
Yani kaç tane 1 yazar ve kendisiyle çarparsanız sonucun ortasında o adedi bulursunuz.

Kesret, çokluk demektir..
Esâsında İlâhî isimlerin mânâlarının değişik terkiplerle âşikâre çıkmasından başka bir şey değildir!

ALLAHu zü'L- CeLÂL'in 99 Esması vardır.
99 un kendisiyle çarpımı;
99x99 = 9801sonucunu verir..
1000 kesret olarak bilinir, ifade edilir..
1000'i 9801'e bölersek;
1000/9801= 0,1020304050607080910111213141516…
Sonucunu verir ki;
Sayı dizilimine dikkat edin: 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 ..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri öğrenip gereğiyle amel ederse cennete girer.” buyurdu.
(Buhârî, Şürût, 18.)


Resim--- Ebu Hureyre'nin (radiyallahu anhu) rivayet ettiğine göre: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Allah'ın kendine has doksan dokuz ismi vardır. Her kim bunları ezberlerse Cennete girer. Şüphesiz Allah tektir, teki sever" buyurmuştur.
(Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4835)


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve alleme âdeme'l-esmâe kullehâ summe aradahum ale'l-melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne) : Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra meleklere: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.” (Bakara 2/31)

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى
Resim---“Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehu'l-esmâu'l-husnâ: ALLAH, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O en güzel isimler (Esmâu'l-Hüsnâ) hep O'nundur." (Tâ Hâ 20/8)

Kesret; meşgul edici, dağıtıcı ve bütünlüğü bozucu bir keşmekeşlik hâlini yaşamaya sebep olabilir..
İnsanın tekâmülünü engelleyebilir.. Maksadın önceliğini gölgeleyebilir.. Zihnî karmaşayı tetikleyebilir..
Eşyada tecellî eden esmâ mührünü arayan tevhidî bakışı zayıflatabilir..

Âfak Âlemi olarak da kabul edebileceğimiz Kesret Âlemi tefekkürü dağıtabilir..
Halbuki Bediüzzaman Said Nursî kaddesallahu sırrahu;
“Tefekkür, gafleti izâle eder; dikkat, teemmül (inceden inceye, etraflıca düşünme), evham zulümâtını dağıtıyor.” der..
Fakat bu tefekkürü nasıl yapmak gerekir ki gaflet dağılsın ve kesret âlemi bizleri boğmasın?.
İşte bütün mes’ele bu tefekkürü Sünnetullah'a ve Sünnet-i Rasûlullah'a uygun yapabilmektir..

Bunun yolu şöyle târif edilmiş:
“Lâkin, nefsinde, bâtınında, husûsî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat, afakî, haricî, umûmî ahvalâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü, icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de, afakî tefekkür dipsiz denize benziyor, sahili yoktur; içine dalma, boğulursun.”
İşte bütün sır burada başlıyor..
Hakikatte çok hikmetli olan Dünya Âleminin dalgaları içinde, sanki boğuluyor insan..
Bir türlü çıkış rotasını, selâmetli yolu bulamıyor.. Kafa feneri ile zifiri karanlıkta yol almaya ve selâmet yoluna çıkmaya çalışıyor..
“Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, afakî tefekkürde ise icmalî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır, enâniyetin kalınlaşır; gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.”
“Vahdette sühuletle yüsr (kolaylık), kesrette suubetle usrün (sıkıntın) bulunur.”


Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir..
Tefekkür ancak kalbde tasavvuru mümkün olan şeyler hakkında yapılabilir..

Özündeki Aynayı bulan her KUL =>Bu “AYNA”da “VAHDET”i seyreder ve kâinâta bakınca ise =>KESRETte (binlerce aynada) yine VAHDETi SEYReder..

KESRET (Çokluk-Yokluk) ÂLEMinde "Solda Sıfır" ın anlamını pek çoğumuz biliyordur; “Değersiz, önemsiz, karşılaştırıldığında değersizliği anlaşılan” anlamına gelir..
Peki bunun matematikle ilgisi nedir?.
Biliyorsunuz bir sayının sağına gelen her 0’da sayı onlar, yüzler, binler basamağı şeklinde artar..
Peki soluna eklediğinizde?.
Değişen hiçbir şey olmaz.
Resim

Ayrıca; bütün olasılıklar 0-1 aralığındadır.. "0" imkansız iken, "1" kesindir..

* Hayatımızda yapacağımız küçücük bir değişimin 1 yıl içerisinde eskisine göre 37,7 kat daha fazla değiştirme durumu vardır..
Matematiksel ıspatı;
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 13040
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YENidEN YARAtış ==>HeR ÂN,
HER ŞEYy DÖNüYORmuş Gibi!.
“ÖZ”ünü GÖRemez =>İNSÂN,
“AŞK”ına PERDEyse==>SEVgi!.


dÖRt ÂLeM=->SEKİZ-Li SiStem,
bEN-sEN=O-Lu=>BİZ-Li SiStem,
VÂHDEtte=->KESREtt CÜNBÜŞü,
TEKk DAMLa=>DENİZ-Li SiStem!.


ZEVK 9847

=>SIRR-ı SIRfı=>BİL!.mek=>BUL!.mak.. OL!.mak ve YAŞA!.mak İÇiN,
“BUZ DAĞLIĞI”ndan=>KURTuL!.mak.. AŞKk ARKı’nda=>HEPin-HİÇiN,
=>SU==>BUHAR==>BULUt KULLuğu.. AŞKk FARKı’nda===>DIŞın-İÇiN,
=>BiR DAMLA GÖZ YAŞı=>İHVÂNİm.. ÇİLLe ÇARKı’nda=>NEdEN-NİçİN!.


12.01.2021 12: 01
brsbrsm...tktktrstkkmdetktkdherÂNnn..


===>MuhaMMedî MeLÂMette,
SİLM AKîL==>DÜŞÜNsün Dİye!.
====>Es SUBHÂNî SeLÂMette,
SEV!.<->SEViL!.e=>SEVgiLiye!.
==->KUL İHVÂNİmden HEDiye!.


Resim

dÖRt ÂLeM=->SEKİZ-Li SiStem,
bEN-sEN=O-Lu=>BİZ-Li SiStem.:


I-) ALLAH..
celle celâlihu..
1=> ........
2=> VüCÛDîyyet..
3=> AHADîyyet..
4=> VÂHİDîyyet..
5=> UHÛDîyyet..
6=> SÜCÛDîyyet..
7=> ŞUHÛDîyyet..
8=> MevCÛDîyyet..

Resim
II-) KELÂMULLAH..
1=> ........
2=> VüCÛDîyyet..
3=> AHADîyyet..
4=> VÂHİDîyyet..
5=> UHÛDîyyet..
6=> SÜCÛDîyyet..
7=> ŞUHÛDîyyet..
8=> KUR’ÂNîyyet..

Resim
III-) RESÛLULLAH..
sallallahu aleyhi vesellem..
1=> ........
2=> HABİBîyyet..
3=> AHMEDîyyet..
4=> AHMEDîyyet..
5=> ÜMMîyyet..
6=> HAMÎDîyyet..
7=> MAHMUDîyyet..
8=> MUHAMMEDîyyet..

Resim
IV-) ABDULLAH..
1=> AKDEsî.. ........
2=> AHFÂî..
3=> HAFîyyî..
4=> SIRRî..
5=> RÛHî..
6=> KALBî..
7=> NEFSî..
8=> BEDENî..

Resim
İKRâ=>OKu!.=>KÜLLî ŞEYyi,
==->SIRR-ı SIRÂTI’s- SEVİYyi,
KuL İHVÂNim->GÖNLüne Gir,
HAYydır->Hâteme’n- NeBîyyi!.

aleyhisselâm..

قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى
Resim---“Kul kullun muterebbisun fe terabbesû, fe se ta’lemûne men ashâbu’s- SIRÂTI’S- SEVİYYİ ve menihtedâ.: De ki: “Herkes beklemekte, öyleyse siz de bekleyin! Artık kim SIRATı’s- SEVİYYE (Sıratı Mustakîm) ehlidir (üzerindedir) ve kim hidayete ermiştir, yakında bileceksiniz.” (Tâ-Hâ 20/135)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin RESÛLALLÂHi ve Hâteme’n- Nebiyyin(nebiyyine), ve kânALLÂHu bi kulli şey’in ALÎMÂ(alîmen).: MuhaMMed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın RESÛL'ü ve NEBÎLer'in (Peygamberler'in) HATEMİ'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 13040
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

GÖNüL GÖZüyLe GÖRENLer,
DOSDoGRu YüRüR YOLUnda!.
>ÖMRÜnü HAKkLa ÖRENLer,
CENNEtLer TAŞıR>KOLUnda!.


ZEVK 10.142

=>ANA RAHMi=>MeZÂR TAŞı===>ARAsı=>SIRAt KÖPRÜsü,
SAĞ ELimde=->KALB KAZANı==>SOL ELimde=>KAFA TASı!.
KILdan İNCe KıLıÇ AGZı===>YAŞAmak==>ÖMüR TÖRPÜsü,
AFÂk-MUHİt>ENFüs-MERKez=>BİLen-BULan>HASLar HASı!.
KUL İHVÂNİ’m=>ELde KaLaN==->AŞKk MaSALLın HATIRASı!.


07.10.2021.. 15:30
brsbrsm...tktktrstkkmdedengedüzennn..


ToPLaR DaMaR=>ATaR DaMaR,
CÂN-KAN PoMPaSı=>KALBimiz!.
=->HeR HüCReye KOLLarı VaR,
==>AKLın YUVAsı=->BEYNimiz!.
KUL İHVÂNİ’m==>MuHTeŞeMiz!.

BiR DaMLa SU BiR ÇiGNeM Et,
=->BİZ EYyLeyen=>sENi-bENi!.
====>İLÂHî PROGRAM ELBet,
===>SIRR-ı İNSÂN SERÜVENi!.

SPERM ARaR===>İNSÂNLığın,
BOYANmaya=>YEDi RENGİne!.
=>GEÇiLen=>ÜÇ KARANLığın,
=>ÇIKIŞı=->CÂNLar CENGİne!.


Resim

KUL İHVÂNİ’m=>şU İŞe BAKk,
NERdEN->NEREye YAŞAmaKk,
dÜN->ANA KARNI’nda BeBeKk,
bU gÜN=>DeDe SAÇLarın AKk!.


وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى
Resim---“Ve ennehu halaka’z- zevceyni’z- zekere ve’l- unsâ.: Ve muhakkak ki O, erkek ve dişi çiftler yarattı.” (Necm 53/45)

مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى
Resim---“Min nutfetin izâ tumnâ.: Meni akıtıldığı zaman, bir nutfeden (bir damladan).” (Necm 53/46)

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
Resim---“Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn (mekînin).: Sonra onu sperm olarak, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık.” (Mü’minûn 23/13)

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Resim---“Summe halakne’n- nutfete alakaten fe halakne’l- alakate mudgaten fe halakne’l- mudgate ızâmen fe kesevne’l- izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar (âhara), fe tebârekALLÂHu AHSENu’l- HÂLİKîn(hâlikîne).: Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle ALLAH, MÜBÂREK'tir, EN GÜZEL YARATICI'dır.” (Mü’minûn 23/14)

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- ef’ideh (efidete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra (ALLAH), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizikî vücûdun içine) RÛHu’ndan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Secde 32/9)

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
Resim---“Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum mine’l- en’âmi semâniyete ezvâc (ezvâcin), yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâs (selâsin), zâlikumULLÂHu RABBukum lehu’l- mülk (mulku), LÂ İLÂHE İLLÂ HUVE, fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).: Sizi tek bir nefsten halketti. Sonra ondan, onun zevcesini (eşini). Ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek) ÜÇ KARANLIK İÇİNDE yaratır. İşte bu sizin RABBiniz ALLAH'dır. Mülk, O'nundur. O'ndan başka İLÂH yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz.” (Zümer 39/6)


YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.
Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 13040
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CİHÂNda=>ÇİLLe ÇAĞI’nda,
->SIRR-ı SELÂMEt SAĞI’nda,
CÂN ÇİLLesine==>ÇOBANız,
ATAYURDu HASAN DAĞı’nda!.


ZEVK 10.297

==>ÂLEM’e DOĞmakta=>HÜNeR==>ÂLEM’e=->MuHABBEt SAĞmak,
BUZ-SU-BUHAR-BULUt OLmak=>RAHMEt YAĞmak SAGnak-SAGmak,
ELin SAGLık=>ALİ BABA,
GÖNLüNe SELÂMEt ÇABA,
==>GELEN MUHAMMedî NESLe==>HAKk-HAYıR ESER=->BIRak!.mak!.


28.03.2022..06:18
brsbrsm...tktktrstkkmzdesessizzzz..


Bu YOL=->ASLımız’ın YOLu,
NESLimiz HAKk ÂŞIKk DOLu,
TEFRİt-İFRAt’ı=>TOPLAmak,
=>İ’TİDÂLde=>SAGı<->SOLu!.

YÜZÜNü<=>ÖZÜNü==->PAKLa,
SIRRIN’ı===->SİNE’nde SAKLa,
KULİHVÂNi’m==->DOSt DUÂcı,
BİZ BİR-İZ->HeR NEFes HAKLa!.



Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 13040
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KULLuKk DENEmesi==->İÇiN,
=>TERCİHiN->ÖZĞÜR KILındı!.
AKLına SoR=>NEdEN=->NİÇiN,
=>İNSÂN NEFsi=>HÜR KILındı!.


ZEVK 10.408

=>TEVHiD=>İSLÂM’ın ÖZÜdür==>SENindir TERCİH=>İMÂNda,
RABBımızın HAKk SÖZÜdür=>AMELde HAYR=>HAKk TERCİHi!.
KELÂMuLLAH->RESÛLuLLAH=>DUYmak ve UYMAKk İNSÂNda,
===>GÜNEŞLe=>IŞIğı GiBi===>HAKk’a KUL OLMAKk TERCİHi!.


09.07.2022.. 02:57
brsbrsm...tktktrstkkmdeTEYkurbÂNbayramıseherimizzz..


YARAtıŞş ŞEVkin->ANLAmaKk,
HAYyata=>SEVkin ANLAmaKk,
->KULLuKk İMTiHÂN SAHNEsi,
>ZITLaRıN ZEVkin ANLAmaKk!.

=>İNKÂRın=>İKRÂRı==>TEVHiD,
=>KÂR-ü-BELÂ=>KÂRı->TEVHiD,
Gübreden GÜL NÛRundan NÂR,
=>VUSLÂt İNTiZÂRı==->TEVHiD!.


ZEVK 10.407

=>GÜLün=>GÜBREsini ANLA=>BiR ŞEHVEt ÇUKURu DEĞiL,
BESLEN>ÜRE NEŞEsini ANLA=>ŞEHÂDEt ŞEHRi ANA RAHMi!.
RAHMÂNÎYyEt TOHuM-BABA===>RAHÎMÎYyEt TARLASın BiL,
ÇATLAyAN ÇEKİRDEKk=>ÇİLLe=>HAYyat NEHRi ANA RAHMi!.


08.07.2022.. 22:18
brsbrsm...tktktrstkkmdeTEYçayzevkimizzzz..


==>ŞEFÂAt ŞİFÂsı=->SEVgi,
MUHAMMEDî NÛR GÜLÜşü!.
===->ŞEHÂDEt ŞEREFi Gİbi,
RABB’ın RABBıyLa GÖRÜşü!.

AKıL SORaR=>NEDiR ki=>Bu,
=>DERiNde->DERÛNî DUYGu!.
SEBEB’LeR=>ÇİLLe CÜNBÜşü,
Son-UÇç=->LÂ HUVe İLLÂ Hu!.

ZÂHiR>BÂTıN=>ÂHiR>EVVEL,
SIRR-ı SIRfıN==->SEBBEHÂsı!.
TAHKiK İMÂN==>SÂLiH AMEL,
Şu ÂN=>CENNEt KEVSER Tası!.

HeR ÂN-Şu ÂN=>ŞE’ÂNuLLAH,
Bî-İZNiLLAH=->SÜNNEtuLLAH,
RABBını DUYy=>RESÛLün UYy,
ZERRe-KÜRRe=>SİSTEMuLLAH!.
KuL İHVÂNİm==>İNŞÂe ALLAH!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Resim

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ DUÂukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: De ki: "Sizin DUÂnız olmasaydı RABBim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

ALLAHımız celle celâluhu!
BİZe MuhaMMedî Gayret,
PÎRimizden Hâl-i HiMMet,
RASÛLünden ŞiFâ-yı ŞeFâat,
ZÂTından İnâyet-Hidâyet-SeLâMet
İZZet-i İhsÂNınLa LûTFet-EL HÂFİZ-HAFÎZ İSMi FAZLınLA
ÜMMet-i MUHAMMEDi Maddî-Manevî FELÂKEtLerden KORu,
ve BİZi ASLımıza DÖNdür!. İnşâe ALLAH!..


Resim

bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim

KULLuKk DENEmesi==->İÇiN,
=>TERCİHiN->ÖZĞÜR KILındı!.:


كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---“Kullu nefsin zâikatu’l- mevt (mevti), ve neblûkum bi’ş- şerri ve’l- hayri fitneh (fitneten), ve ileynâ turceûn (turceûne).: Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, HAYıR ve ŞERR fitneleri ile deneyerek imtihan ederiz. Ve BİZe döndürüleceksiniz.”(Enbiyâ 21/35)

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- AZÎZu’l- GAFÛR (gafûru).: “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihÂN etmek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Ve O; AZÎZdir, GAFÛR'dur.”(Mülk 67/2)

=>SENindir TERCİH=>İMÂNda.:


وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
Resim---“Ve kulil hakku min RABBikum fe men şâe fel YU'MİN ve men şâe fel YEKFUR innâ a'tednâ liz zâlimîne nâren ehâta bihim surâdikuhâ, ve in yestegîsû yugâsû bi mâin kel muhli yeşvî’l- vucûh (vucûhe), bi'se’ş- şerab (şerabu) ve sâet murtefekâ (murtefekan).: De ki: “Hak RABBinizdendir.” Bundan sonra artık dileyen İNANsın ve dileyen İNKÂR etsin. Muhakkak ki BİZ, zâlimler için kenarları, onları (kâfirleri) ihata eden (saran, kaplayan) bir ateş hazırladık. Ve eğer onlar yağmur isterlerse (ateşe karşı), erimiş maden gibi koyu ve kaynar, yüzleri kavuran bir su yağdırılır. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dost (yardımcı).”(Kehf 18/29)

AMELde HAYR=>HAKk TERCİHi!.:


كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kutibe aleykumu’l- kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve HAYRun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve ŞERRun lekum vALLÂHu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir HAYIRdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir ŞERRdir. Ve (bütün bunları) ALLAH bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara 2/216)

وَيَدْعُ الإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنسَانُ عَجُولاً
Resim---“Ve yed’u’l- insânu bi’ş- ŞERRi DUÂehu bi’l- HAYR (hayri), ve kâne’l- insânu acûlâ (acûlen).: İnsân, (sanki) onun DUÂsı HAYIRmış (gibi) ŞERRe DUÂ eder. İnsân, çok aceleci olmuştur.”(İsrâ 17/11)

وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا
Resim---“Ve izâ en’amnâ ale’l- insâni a’rada ve neâbi cânibih (cânibihî), ve izâ messehu’ş- ŞERRu kâne yeûsâ (yeûsen).: Ve insânı Nİ'METlendirdiğimiz zaman yüz çevirir ve yan çizerek uzaklaşır. Ve ona bir ŞERR dokunduğu zaman yeise düşer.”(İsrâ 17/83)

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاء عَرِيضٍ
Resim---“Ve izâ en’amnâ ale’l- insâni a’rada ve neâ bi cânibih (cânibihî), ve izâ messehu’ş- ŞERRu fe zû DUÂin arîd(arîdın).: Ve insâna Nİ'MET verdiğimiz zaman yüz çevirir ve yan çizer (şükürden uzaklaşır). Ve ona bir ŞERR dokunduğu zaman artık çok(kapsamlı ve derinlemesine) DUÂ eder.”(Fussilet 41/51)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “..(Unutma ki) senin üzerinde cesedinin/bedeninin de hakkı vardır.” buyurmuştur.
(Buharî, Savm 55; Müslim, Sıyam 182)

Resim
ResûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem’in,
RABB’ın RABBıyLa GÖRÜşü!.:


لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Resim---“Lâ tudrikuhu’l- ebsâru ve huve yudriku’l- ebsâr (ebsâru) ve HUVe’l- LÂTÎFu’l- HABÎR (habîru).: Görme hassaları (gözler) onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, LÂTİFtir, herşeyden HABERDÂRdır.” (En’âm 6/103)

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا
Resim---“Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ılmâ (ılmen).: (ALLAH), onların önündeki(leri) ve arkasındaki(leri) (onların geçmişini ve geleceğini) BİLİR ve O’nu, ilim ile ihata edemezler (bilemezler).” (Tâ-Hâ 20/110)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu RABBuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ile’l- cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ RABBuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle SUBHÂNeke tubtu ileyke ve ene evvelu’l- mu’minîn (mu’minîne).: Mûsâ (aleyhisselâm), tayin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince,RABBi onunla konuştu. (Mûsâ aleyhisselâm) şöyle dedi: “RABBim, bana (Kendini) göster, SANA bakayım.” (ALLAHû TeALÂ): “BENi asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabilirse); o zaman sen, BENi görürsün.” buyurdu. RABBi, dağa tecellî ettiği zaman onu paramparça etti. Mûsâ (aleyhisselâm), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman: “SEN SÜBHÂN'sın (SENİ tenzih ederim). SANA tövbe ederim. Ben, mü'minlerin ilkiyim.” dedi.” (A’râf 7/143)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem A’râf 7/143 âyetini okuyunca.: ALLAH’ın Mûsâ aleyhisselâm'a şöyle buyurduğunu bildirdi.: “Ey M ûsâ! Asla BENİ göremezsin. Hangi diri BENİ görse, mutlaka ölür, hangi kuru BENİ görse mutlaka yuvarlanır, hangi yaş BENİ görse mutlaka dağılır. BENİ ancak gözleri ölmeyen ve cesetleri çürümeyen CeNNet EHLi görecektir.” buyurmuştur.
(Hakîm-i Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, Bab:104,2/45, Ebû Nu’aym, Hılye,10/235, İbn-i Kesir, 2/150)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Geceleyin abdest aldım ve namaz kıldım. Ardından uyudum. RABBimi en güzel sıfatta gördüm.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir:39, No:3235, 5/368; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No:16621, 5/584.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.: RABBım'ı RABBım'la TANIdım. Eğer RABBımı'n yardımı olmasaydı O'nu tANIyamazdım!. (bulamazdım.)” buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevî shf. 2)

İmam Ali kerremallahu vechehu.: “Gerçek/TAHKiK TEVHİD =>ALLAH’ın ZÂT-ı MUALLÂsını hayal etmemeye çalışmandır. Çünkü hayaline gelen her şey ALLAH’tan başka bir şeydir!.” buyurmuştur..

(Rağıb, el-İsfahanî, Müfredat, s.59.)

Resim
ZÂHiR>BÂTıN=>ÂHiR>EVVEL,
SIRR-ı SIRfıN==>SEBBEHÂsı!.
Son-UÇç=->LÂ HUVe İLLÂ Hu!.:


LÂ HUVe İLLÂ Hu!.:

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, ve’l- melâiketu ve ulû’l- ilmi kâimen bi’l- kıst (kıstı), lâ ilâhe illâ huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: ALLAH, şehâdet (şâhidlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka İLÂH yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şâhid oldular) ki, O'ndan başka İLÂH yoktur, (O) AZÎZ'dir, HAKÎM'dir.” (Âl-i İmrân 3/18)

SıRR-ı SıFıR =>SeBBeHası..EL ÂN Şe'ÂNuLLAH.: şu ÂN =>YENiden YARATış..
Şu ÂNdaki =>hER ÂNdaki Yeniden Yaratış KeVniyyeti..:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---"Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı’l- meliki’l- kuddûsi’l- azîzi’l- hakîm(hakîmi).: Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih eder.” (Cumâ 62/1)

Sebbaha.: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş-RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılarak ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz inşae ALLAH..


SeBBeHa.: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AkL-ı SiLm BİLir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan DÖNmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının =>“KÛN feyeKÛN” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım!.

Sebehâ.: yüzmek, Subhânallah demek.
Sebbaha (mübalağa ile) ALLAH’u TeÂLÂyı tenzih ve takdis etmek.
Zerrenin
(atomun) ve kürrenin (kâinâtın) bir saniye durmaksızın takdir edilen yörüngede ve şartlarda kimseye dayanmadan/mesnedsiz parmak izleri gibi tek başlarına /RABB’larıyla başbaşa, sonsuz FeLeKLer içinde YÜZüp DURmaLarı...
Her hücrenin
"HAYY!" HAYy-kırışı...
Doğuştan-ölüme bir kere bile susmadan TEVHiD tıklayan KALBLer...
Her ŞEYy =>Her YERde, Her zamÂN, Her HÂLde ve Her NEFESte =>HeRKeSLe NAHNU=BİZ BİR-İZ BİLELiği İLE Beraber =>Sistemin Sahibi
AZÎZÜ’r- RAHÎMÜ’s-SUBHÂN ALLAH TeÂLÂ yı Maddî
/somut ve Mânevî/soyut noksanlık, benzetme ve zıddı var sanmalardan uzak kılıyorlar..
Canlı şâhidleriyiz diyorlar...

“Zâtında, Sıfatında, Esmâsında, Fiilinde ve Hükümlerinde Münezzehtir!..” MüezzinLeri!..
Yu sebbuhu.: Tesbih ederler hep yüzerler..
Yüsebbuhu!: Şimdi şu ÂN da KüLLî ŞEYy =>YARATAN'ını durmadan tesbih ederken birbirine asla mesnedlenip, dayanamadan tek başına boşlukta-fezâda yüzüp-dönüp durmaktalar. Zerre-Atom ve Kürre-Kâinât =>DurmadAN Dost Raksında..
Yesebbuhu!: Noksansızı Et TAMM celle celâlihu'yu tesbih ve zikri ele yüzmekteler İLâHî RAKSta hamd OLsun!..


ALLAH celle celâlihu.:
Resim

er RABB celle celâlihu.:
Resim

El Âlim celle celâluhu.:
Resim

El Alîm celle celâluhu.:
Resim

El Basîru celle celâlihu.:
Resim

El Habîru celle celâlihu.:
Resim

El Latîfü celle celâlihu.:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيم
Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Men arefe nefsehu =>fekad arefe RABBehu.: Nefsini/Kendini TANıyan/BİLen =>RABB’ini TANır/BİLir.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ, II, 236.)



===>SELÂHın=->FELÂH BULUŞu,
bENdEN-sENdEN==>KURTULUŞu,
OLur!. OLmaz!.=>OLAN=>O’dur,
===>AŞKı ANLA===>ANKA KUŞu!.

YOLUn BİLen =>BiR GüN BULuR,
==>BİLen==->MENZİLİnde OLuR,
==>BAŞı<=>SONu=>AYNı NOKta,
AKIL==>NÛRLaNıR=>KURTULuR!.


ZEVK 10.634

=>RASÛL<-ü->RABBi’ni BİLir=>KADER KADAR=->İŞTİRAKkta,
İNSÂN OĞLu==>KENDİn TANıR===>İLİM==>İRADE=>İDRAKkta,
=>SU-Lar=>GELir SU-Lar=>GİDer=>SONsuza AKan->IRMAKkta,
NÛRLanmış AKLın YOLU ki=>HAKktan HAKka HAKkLa HAKkta!.


07.05.2023.. 05:07..
brsbrsm...tktktrstkkmizdcevlânımızzz…


BİLen->ÂLiM=>BULan->KÂMiL,
=>OLANdır=>İHVÂNİm=->ÂRiF!.
ARTık SUSaR===>YAŞAyan DİL,
=>ÂŞIKa===>GEREKmez tÂRiF!.

DÖRtLü SiStem=>DÖRDün DÖRdü,
==>ZÂHiR-BATıN<=>AYNA ve SEN!.
=>ÂRiF==>EVVELi==>ÂHİR GÖRdü,
KÂMiL BİLdi=>CEMMü’L-CEM’dEN!.
NÛRsuz GÖRdüm Dİyen==>KÖRdü,
SÖZ EDemez=>DEM->Bu CEM’dEN!.

Resim
ÂLiM.. Şeriatta.. ZÂHİR.. bEN.. ENâ..
KÂMiL.. Tarikatta.. BÂTIN.. sEN.. ENte..
ÂRiF.. Mârifette.. EVVEL.. BiZ.. NAHNu..
ÂŞIKk.. Hakikatte.. ÂHİR.. O.. HUve/HUu..


Resim
KuR'ÂN-ı KeRiMde =>el EVVEL =>el ZÂHİR =>el BÂTIN =>el ÂHİR İsimleri İÇ-İÇedir.:
EhL-i HiKMet BİLir ki; 4-lü SiStemde MuhaMMedî TeceLLîde HATMuLLAH MaTRisi.:

Resim

Resim

EVVEL =>URUC-MeBde’-Menba’-ÇIKış-BAŞLAngıç-SEBEBLer..
ÂHİR =>RÜCÛ’-MeRCi’-Mansab-DÖNüş-NETİCe-SonUÇ..
ZÂHİR =>ŞeHÂDEt -HaLk-EMiR-GÖRünen Ni’metLer ÂLeMi..
BÂTIN =>Gaybî-HaKk-MURAD-OLduğu Hâlde GÖRünmeyen İHSÂN ÂLeMi.

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“İnne RABBekumullâhullezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin summestevâ ale’l- arşı, yugşî’l- leylen nehâre yatlubuhu hasîsen ve’ş- şemse ve’l- kamere ven nucûme Mûsâhharâtin bi emrih (emrihi), e lâ lehu’l- halku ve’l- emr (emru), tebârekALLAHu RABBulâlemîn.: Semâları ve ARZ’ı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin RABBiniz ALLAH'tır. Sonra ARŞ’a istivâ etti. Gündüz, onu süratle taleb eden (takib eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun emrine Mûsâhhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? ÂlemLerin RABBi mübârektir, şânı yücedir.” (A’râf 7/54)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
“Ve yes’elûneke ani’r rûh (rûhı), kuli’r- rûhu min emri RABBî ve mâ ûtîtum mine’l- ilmi illâ kalîlâ.: Ve SANA RÛHtan sorarlar. De ki.: “Rûh =>RABBimin Emrindendir.” Ve size, (rûha ait) ilimden sâdece az bir şey verildi.” (İsrâ 17/85)

ALLAH celle celâluhu =>BÂTINı ZÂHİRde GİZLemeden =>BÂTINLa ZÂHİRi DOĞruLar..

İLginç bir KONUdur ki;
Kesin HükümLer Getirip-Koyan NüBüVVet =>ZÂHİRde SürekLi değiLdir HaTM OLunmuştur..
HükümLer =>CeryÂNının KabLosu gibi oLup Hüküm koyamayan ama sürekLi UyguLama ARAcı OLan VeLÂyet’e DERc OLunmuştur..

Kısacası;
NübüVVet BÂTINken =>EhL-i Beyt aleyhumu's-selâm VeLâyeti'ni ZâHİRen DOĞruLar ve İÇİnde DERC/BATINî var OLmuştur..
Bunun FiTNe OLuşu ise Hikmet DiLi BİLmekLe ANLAşıLaBİLmektedir..

MuhaMMedî İMâMet de =>MuhaMMedî HiLâfet de =>eL ÂN CÂRİ'dir.. ANcak!..
Mûsâ aleyhi's-selâm Kıssası’nda GEMİnin parçaLanıp DELinmesi;
ZÂHİRde =>MAHVOLuşken
BÂTINda =>KURTULuştur!.

KEVN =>ZâHİRî =>HaLk GÖZükür İnsÂN AKLına ki =>BASARLa SûretLerin AYNIn GÖRür..
=>Oysa her ZâHİRin İÇinde =>BÂTINı vardır ki EMR =>BASÎREtLe ANLAşıLan SÎRETLerin ASLı..
Demek ki;
=>HALKın BASRî SûretLeri =>ez ZÂHİR TeCeLLîsi..
=>AKLın BASİREtî SîretLeri =>eL BÂTIN TeCeLLîsi..

EL HAKk;
=>EL EVVEL =>EL ZÂHİR =>KESREt-Zuhur-YOKluk-ÇokLuk.. Kâinât.. HaLk..
=>EL BÂTIN =>EL ÂHİR =>VAHDEt- TEKkLik /TEKe TEKkLik-EL HAKk celle celâluhu..

ALLAH celle celâluhu =>EL HAKk İsmiyLe =>“HaLk TeCeLLîsi”ni Kuşatandır.:

وَاللَّهُ مِن وَرَائِهِم مُّحِيطٌ
“VALLAHu min verâihim MUHİt.: ALLAH ise, onları arkalarından sarıp kuşatmıştır.” (Burûc 85/20)

İnsÂNoğLu AKLı =>2 boyutLu DÜZLemseLdir.. İkİ UÇLudur..
ZâHİRini BİLir ve BÂTINını ANLar TERCiH ZANNLarıyla DENEnir..
EVVEL ve ÂHİRine bir şey yapamaz ki gERçek OLarak NAKİLsiz BİLemez!.

NûN+AKıL=>NAKiL.. NÛRLANmış AKıL
İnsÂNın ZâHİRi =>A’YÂN-ı Sabitesi->Madde->Somut- AYN’ın ->ŞEYi =>HAKk’ın EL BÂTINı..
İnsÂNın BÂTINı =>A’YÂN-ı Değişkeni->Mânâ->Soyut->ŞEYin ->AYNı =>HAKk’ın EL ZâHİRi..

NOKTa<=DOĞRU<= NûN+AKıL=>DÜZLeM=>HACiM..

AKLın ASLı =>NOKTadır.. ki;
NûN+AKıL=>DÖRDüncü Boyuttur..

HaKk’ın ZÂHİRi =>Değişken..
HAKk’ın BÂTINı =>Sabittir..

Bu ANLAtıLanLar dâima AKLa ANLAtım içindir…
AKLın ANLAyışı İçin=>MuhaMMedî TÂLiM/Öğretim ve MuhaMMedî TERBİye/Eğitğmdir..

..İnsÂNın ZâHİRi<= İnsÂN-ı KâMiL/Berzâh =>İnsÂNın BÂTINı..

AKıL AYNASı'nın ÖN YÜZü <=SIRR=> AKıL AYNASı'nın ARDı..

RasûLuLLah sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH İnsÂNı KENDİ Sûretinde yaratmıştır!” buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’den; Feyzü’l- Kadir, C:III, 447)

AKLın ANLayış Tarzı Fıtraten o ki;
EL BÂTIN<=Hüvîyyet<=BÂTINda HAKk<= AKLın HaKikatı =>ZÂHİRde HaLk=>Mazhar=>Ez ZâHİR..

ASL<= NAKLin HaKikatı =>AYN..
TeKk Gerçekse =>ASL =>AYN’ın =>ne AYNı ne de GAYRıdır..

BURNunu AYNaya dayayıp =>BAK BAKaLım =>SEN KİMsin?..
“AYNadaki Sen”in SOLu => “BAKan Sen”in SAĞındır..
ANTiPOttur.. Zıt değil, Eşit değil, BiRe BiR DENKtir..
BİZ BİR-İZ=>NAHNU OLduklarında=>YAŞARsın!..

ZÂHİR =>Şeriat DiLi->Kitab->BiLgi..
BÂTIN =>HAKikat DiLi->Hikmet->ANLAyış.:

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
"RABBenâ veb’a’s- fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuzekkîhim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm: RABBimiz, onların arasından kendilerinden, onlara SENin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve Hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir RESÛL beas et (hayâta getir). Muhakkak ki SEN, SEN, AZÎZ'sin, HAKÎM'sin.” (Bakara 2/129)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9107
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Kıymetlim MAT hojam, Sevgili aNKa kuşum yüreğine bereket إِن شَاء اللَّهُ

Nedense öğrenim sırasında matematikten çok korkmuşumdur. Kişi her ne olursa olsun İÇine doğduysa korktuklarıyla yüzleşmesi gerekmekte, buda DIŞında BİLmeyi ve BULmayı gerektirir.

Kısaca MATemATik kelimesine bakarsak;
Mat Ne Demek, TDK Sözlük Anlamı Nedir;
Mat kelimesi, herhangi bir şeyin parlaklığının olmaması donuk olarak görünmesi anlamında kullanılmaktadır. Mat kelimesi aynı zamanda satranç oyununda kullanılan bir terim olarak, taraflardan birinin yenilgisini ifade etmektedir. Türk Dil Kurumuna göre mat kelimesi, parlak görünmeyen şeklinde açıklanmaktadır.


Bizden istenen NEFSimizin şimarık çocuğunu talim ve terbiyesiyle sorumlu vede zorunlu tutulduğumuz MAT olarak BAKtıklarımızdan sıyrılıp, PARLAK olarak duran ASLı AYNda GÖRmemiz istenmekte

MATEMATİK kelimesi ''MAT?'' olanları ''AT!'' der gibi!
ŞERÎAT kelimeside, ''ŞERR?'' olanları ''AT!'' ki, TARİKATa gel der gibi gelir.

KuLLukta Sorumluluk olan ''MuhaMMedî TÂLiM/ÖĞREtim ve MuhaMMedî TÂLiM/EĞİtimLe'' MUHİTinde olmaya çalışmayı gerektirir.
İşte bütün bunca olanlara akletmemek, ALLAHu Zü’l-Celâlihu tarafından AKıL Ni’metine nanKÖRlük olarak belirtiliyor.

Bu yüzden ki AKLımız ile NEFSimizin şimarık çocuğunu kandırmıyoruz, dürtülerini tek tek açığa çıkartıp gözünün önüne sürüp, İlim-İrade-İdrak ile İŞTİRAK ettirerek inandırmaya çalışıyoruz.

Resim --- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAHümme erine’l- eşyâe kemâhiye.: ALLAH’ım, bana eşyânın hakikatini göster!” buyurmuştur.
(Fareddin Razî, Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)

Resim

ZEVK’e tespitlerini yapmışsın! zevklede okudum!
Hazırlanılan RESİMde de RESSAM çok güzel ifade edilMiŞş!

Güzel başlığa bir iki kelâmda Beden-Nefs=>AKIL başlığına hazırlanan bölümden birazını aktarmak isterim.

Resim --- Resûlullah sallALLAH u aleyhi vesellem.:“Men arefe nefsehu =>fekad arefe RABBehu.: Nefsini/Kendini TANıyan/BİLen =>RABB’ini TANır/BİLir.” buyurmuştur.(Aclunî, Keşfu’l-Hâfâ, II, 236.)

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Resim ---Alleme’l- insâne mâ lem ya’lem.: İnsana bilmediği şeyleri öğretti.(Alak 96/5)

Sevgili KulihvÂNi Hocamız sürekli yazmamız gerektiğini ifade eder BİLirsin!.
ZÂHİRde YAŞAmak, BÂTINda YAŞA-T-mak için eylem şarttır!

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
Resim --- ''Ve en leyse li'l- insâni illâ mâ seâ. ;Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.'' (Necm Suresi 53/39)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Çalışın ve herkes yaratıldığı işi kolaylıkla başaracaktır!" buyurmuştur.
(Buhârî, Kader 4; Müslim, Kader 6-8; Ebu Dâvud,Sünen 16/4694; Tirmizî, Kader 3/3136)

BİZlere Söz->Sohbet->ZEVKleri=>HAZzları, İle->Bile->Biz=>BİR’i aşamalı olarak sistematik SUnar.
Her can TERCİHi doğrultusunda kabı kadar, kâderince, kadarınca, kararınca alır.

Yazıya dökebildiklerimiz doğrultusunda KEMÂLATın basamaklarından çıkışımızı SEYRedeBİLir-SEYRettireBİLiriz.

Deriz ki İKİli sistem üzerinden bakacak olursak;
SÛRET->ZÂHİR
SÎRET->BÂTIN

هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Resim --- ''Huve'l- Evvelu v'l- Âhiru ve'z- Zâhiru ve'l- bâtın (bâtınu), ve Huve bi kulli şey’in ALîm (alîmun)..: e odur her şeyden önce var olan ve her şeyden sonra kalan ve her şeye üstün olup delilleriyle bilinen ve her şeyi bilen de duygularla bilinmeyen ve o, her şeyi bilir.'' (Hadîd Suresi 57/3)

ZÂHİRinde, Lâ İlâhe->İNKÂRımızı,
BÂTINında, İLLA ALLAH->İKRÂRımıza çevirmekle sorumlu ve yükümlü; Muhtaç->Mecbur-> Me’mur=> MAHKUM’uz!

ALLAHu Zü’l-Celâlihu’muzun, SEVGİLi habibi RasûLuLLah SALLallahu aleyhi ve SELLem.: “ALLAH İnsÂNı KENDİ Sûretinde yaratmıştır!” buyurdu.
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu’den; Feyzü’l- Kadir, C:III, 447)

Hadis-i Şerif''i çok severim. Okuyuncada şu soru gelir hemen aklıma!

ALLAHu Zü’l-Celâlihu halifesi olan İnsÂNın AKLını KENDİ Sîretinden mi? Yarattı!

SÛRET gibi SÎRETin gözle görülmesi mümkün değil.
Hissiyat ile hissedileceğini düşünürüm.
Buda bize ''5 duyu (göz, burun, kulak, dil ve deri)dan sıyrıl da GÖR!'' ü hatırlatır!

BAK->GÖR!

AKIL, Elle tutulan bir şey olmadığından, gözlede görülemiyor.
AKILda elektrik gibi ancak ve ancak ettiği ile belirtilip izah edilebilir.
Su gibi de dersek, ne renk tanımını nede şekil tanımını yapabiliriz.
İÇine girdiği kabın şeklini almak zorundadır.

3 mesnet noktasında Beden->Nefsi=>AKIL olarak inceleyebiliriz.
Kalb->RÛH=>NAKİL İşidir diye düşünmekteyiz.

ALLAHu Zü’l-Celâlihu İnsÂNın AKLınıda KENDİ Sîretinden yaratmış olmalı ki
Hadis-i Kudsi'de, ''GİZLİ BİR HAZİNE İDİM!'' Demekte!
''Gizli hazine''de ki ŞEYlerin AKLedileBİLmesi için kanaatimizce BİLinmekliği istemesi ancak AKIL ile mümkün olacağı tefekkür edilebilir.


Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Küntü kenzen mahfîyyen fe-ahbebtu en urafe fe halaktü’l- halka li urafe.: BEN gizli bir hazine idim, bilinmekliliğini SEVdim, bilineyim diye mahlukâtı halk ettim/BEN Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinâtı) yarattım!” buyurdu.” buyurmuştur.
(İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, ve Müzîlu’l-ilbâs Amme’ş-tehera min’el-Ehâdîsi ala el-Sineti’n-Nâs, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-1988, II, 132. Ayrıca bkz. Muhammed Nasiruddin El-Elbani, Silsile El-Zayıf, 1/166, Suyuti, Durural Muntasar, no. 330, Sehavi, el-Makasıdu’l-hasene, no. 838)

Rahman teceLLisi olarak, İnsÂNı KENDİ Sûretinde ZÂHİR olarak TAMMlayıp yaratmış, eyvALLAH!
Lâkin İns-ÂN olarak TAMMlanmak ZÂHİR olarak yeterli olabilir miydi? Eksik olmazmıydı?
Muhteşem-Muazzam-Mukaddes-Mubarek sisteminde eksiklik olamaz.
AYNanın önünde BAKtık kendimize, bu İMKÂN SORUsu yeterli mi? Olacaktı!

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim ---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn.: (Resûlüm!) BİZ =>SeNi ÂLEMLere ancak RAHMET olarak gönderdik.”(Enbiyâ 21/107)

Ya AYNanın ardındakini GÖRmemiz istenen ve bizi hasretle bekleyen var!
İmtihÂN sorusunun CEVABı, RAHMET olarak gönderilenin yüreğinde ki olmalı->sıRRSüveyda!


''AKLETMİYORSUNUZ’’ diye pek çok Ayet-i Kerim’e var.
AKIL NİMETi bahşedilen İnsÂNı, KENDİ Sîretinde RAHÎM teceLLisi olarak da TÜMMlenmesi gerekmekteydi.

Zaman içinde üstünü benliklerimizle örttüğümüzü, tek tek açmamız istenmekteydi.

KuLLuk imtihÂNında ŞeytÂNî GURURumuzdan kurtulmak için =>Gaflet ->Cehâlet ->Dalâlet ->İhânet'ten sıyrılmamız gerekmekteydi,
O da ancak ALLAH ve RESÛLuna Teslim olduğumuzda!

Buyrun ResimKulihvÂNimİZin BİZ BİR-İZ DUÂsına katılalım. إِن شَاء اللَّهُ

Resim
==>İBÂDEt==>YÜCE ALLAH’a,
SÂHiB ÇIKaR==>ABDULLAH’a,
=>Ve->fe SEBBit->AKDEMeNâ,
HİZMEt ETt=>RASÛLULLAH’a!.:


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..
kaddesallahu sırrahu..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim ---Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum.: Ey iman edenler, eğer siz ALLAH'a (ALLAH adına İslâma ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. (ayaklarınızı diretir, size sebat verir.)(MuhaMMed 47/7)


ResimMuhaMMedî MuhaBBetLerimİZLe!.Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Dünyaya gözünü açtığında yanında bi cep telefonu vardı..
Telefona bir mesaj gelmişti;

"Gideceğin adres telefona indireceğin en sağlam, en güvenilir ve en güncel navigasyonda kayıtlı olacak.. Bul!.. Yükle!.. Yolu takip et!.."

Ancak telefonu kurcaladığında içindeki değişik programlar ilgisini çekti..
Mesajı unuttu ve önce sohbet programlarına sonra da şans oyunlarına daldı..
Gereksiz programlar, videolar, lüzumsuz sayfalar derken uzun süre geçti ve telefona ikinci mesaj geldi;

"Telefonun enerjisi bundan sonrasında seni sadece hedefine götürecek kadar kalmıştır!"

Gereksiz sohbetleri, tartışmaları bitirip enerjisini sadece hedefi için kullanmalıydı..
Bunca geçirdiği gereksiz süre için üzüldü pişman oldu ancak kalan süre bu pişmanlıkla geçmemeli hemen işe koyulmalıydı..

Kendine şimdiye kadar yaptığı zulümle pişmanlık içinde.: "Haydi Bismillah!" diyerek gereksiz programları da aşina olduğu için ayırt edebiliyor ve bazı sırf reklamlı ve güncel olmayan doğru yolları tam gösteremeyen navigasyonları eleyebiliyordu..

Bir taraftan da vakti daraldığı ve telefonun da bataryasını çok tüketmemek için ona buna adres soruyor yolunu bulmaya çalışıyordu..
Ancak sorduğu her insan kendi kafasının karışıklığı ile kendi kafasındaki adresi târif ediyor veya kendisini takip etmesini istiyordu.

Etrafındaki kimsenin adımlarını takip etmek ve kimsenin bulduğunu bulmak zorunda olmadığını anladığı ÂNda o işi de bıraktı..

O kendi bulduğu zaman anlam kazanacaktı çünkü herkesin gideceği adres kendi telefonuna kayıt edilmişti..

Bakılması gereken yer aslında orasıydı..


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
ANKA
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
Kendi interneti yetersiz ve sınırlı idi..
Sınırsız bir internete ancak wi-fi ile bağlanmalıydı..
Ancak çok fazla kullanılabilir ağ vardı..
En iyi, en güçlü ve kesintisiz kullanabileceği ağın kendisine en yakın ağ oluğunu anladı..
Başka ağlara bağlanıp zamanını boşa tüketmemeliydi..
Daha önce bir çok ağa bağlanmış ve çoğu hüsrala sonuçlanmıştı..

Son tecrübesinde son uyarı gelmişti;
"Tecrübe ettin artık yeter, geri dön.."
Ancak çok fazla üzülme..
Hayatımızda öyle ÂNlar vardır ki sadece bir kez yaşanır..
Herşey o ÂNdan itibaren değişir..
Her ne kadar acı tecrübe olarak görünse de pişmenizi sağlayan bu olay aslında olmanız gereken kişiye dönüşmeniz için bir lütufdur..
Yeter ki hatanı kabul et ve silkelen kendine gel..
Yoksa bu çetin yolda simsiyah bir karanlığın içine iyice çekilir aydınlığa hasret yaşarsın..

Uygun bir ağ buldu bulmasına ancak wifi ile bağlanmak için bu ağın bir şartı var..
Sözleşmedeki "yalansız ve haramsız yaşama şartı" metnini onaylamak gerekiyordu..
Tabi öncesinde telefonu bir güzel temizlemesi de şarttı..
Temizlenmeden giremezsin ağa diyordu..

Şartlar sağlandı ve kablosuz ağ başlantısını gördü..
Sinyal gücü mükemmeldi..
Son aşamaya gelindi ki;
Şifre istiyor..
Şifre: 1ccM3Kn4s061626

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9107
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen nur-ye »

aNKa yazdı: 08 Ağu 2024, 22:51 Resim

Dünyaya gözünü açtığında yanında bi cep telefonu vardı..
Telefona bir mesaj gelmişti;

"Gideceğin adres telefona indireceğin en sağlam, en güvenilir ve en güncel navigasyonda kayıtlı olacak.. Bul!.. Yükle!.. Yolu takip et!.."

Ancak telefonu kurcaladığında içindeki değişik programlar ilgisini çekti..
Mesajı unuttu ve önce sohbet programlarına sonra da şans oyunlarına daldı..
Gereksiz programlar, videolar, lüzumsuz sayfalar derken uzun süre geçti ve telefona ikinci mesaj geldi;

"Telefonun enerjisi bundan sonrasında seni sadece hedefine götürecek kadar kalmıştır!"

Gereksiz sohbetleri, tartışmaları bitirip enerjisini sadece hedefi için kullanmalıydı..
Bunca geçirdiği gereksiz süre için üzüldü pişman oldu ancak kalan süre bu pişmanlıkla geçmemeli hemen işe koyulmalıydı..

Kendine şimdiye kadar yaptığı zulümle pişmanlık içinde.: "Haydi Bismillah!" diyerek gereksiz programları da aşina olduğu için ayırt edebiliyor ve bazı sırf reklamlı ve güncel olmayan doğru yolları tam gösteremeyen navigasyonları eleyebiliyordu..

Bir taraftan da vakti daraldığı ve telefonun da bataryasını çok tüketmemek için ona buna adres soruyor yolunu bulmaya çalışıyordu..
Ancak sorduğu her insan kendi kafasının karışıklığı ile kendi kafasındaki adresi târif ediyor veya kendisini takip etmesini istiyordu.

Etrafındaki kimsenin adımlarını takip etmek ve kimsenin bulduğunu bulmak zorunda olmadığını anladığı ÂNda o işi de bıraktı..

O kendi bulduğu zaman anlam kazanacaktı çünkü herkesin gideceği adres kendi telefonuna kayıt edilmişti..

Bakılması gereken yer aslında orasıydı..


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
ANKA

ResimGüncel ifadelerle anlattığın, ONAY KODlu tespitlerin için teşekkürler CANım.
Bilirsin ki KELİMEleri severiz.

Navigasyon gidilecek AD/RESİM->İZe en kısa ve en güvenilir şekilde ulaşımı sağlayan sistemi ifâde eder.
Bir noktadan başka bir noktaya gitmek için en elverişli yolu tayin etme ve planlanan rota üzerinde yolculuğu gerçekleştirmenin tanımıdır.

"Bil->Bul->Ol=>YAŞA!"; Kişinin BATINdan->ZÂHİRe=>ZÂHİRden->BATINa, Seyr-ü Sefer YOLculuğudur.
>İLLİYyîNden->ESFELîNe=> ESFELîNden-> İLLİYyîNe’dir.
"EVVEL< = > AHÎR!" Bizim işimiz değildir.

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
Resim ---''Ve en leyse li'l- insâni illâ mâ seâ. ;Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.'' (Necm Suresi 53/39)

"Bil->Bul!" SEYRrimizde, YOLu BİLmek ve BULmak ZOR İŞtir.
Alevera dalevereda olan ham aklın işi asla değildir.
"Ol=>YAŞA!" SEFERimiz için ise "Beden->Nefs->Kalb=>RÛH!"un iz-düşümü olan İç içe geçmiş DöRT yönlü navigasyonuna ihtiyacı vardır. Hep birlikte çok çalışıp SeyrSülûk yolculuğumuzun Kemâlat güzelliğini YAŞAyalım إِن شَاء اللَّهُ

BEDENde=> BİZ BİR-İZ,
NEFSte=> BİZ BİR-İZ,
KALBte=> BİZ BİR-İZ,
RÛHta=> BİZ BİR-İZ, olabilmek için MuhaMMedî GAYRET göstermekle sorumlu ve yükümlüyüz.

Bu sistemin TasaVVufta ki adı "SeyrSefer"dir. Bu sefer için tabiî ki "YOL kılavuzu" şarttır, BİLirsin ki MuhaMMedî YOLa kılavuzsuz çıkılmaz.

Seyr-i Sülukumuz için elzem olan MuhaMMedî KEMÂLAT formülü; Kişinin GAYRETi,
PÎRin HİMMETi,
S.A.V’in Şifâlı ŞEFÂATı,
C.C’in ŞEHÂDETi ile belirlenen açmazları açan çok önemli bir 4’lü Formüldür, sistemin işleyebilmesi/işlenebilmesi/işvelenebilmesi için lazım olan ANA KARTır.

ResimMuhaMMedî OLŞuûrunu İLİMle BİLmeli
MuhaMMedî OLuş Nûrunu EDEBle BULmalı
MuhaMMedî OLSuRûrunda İRFÂNla OLmalı
MuhaMMedî OLO-Nûru-nu ERKÂNla YAŞAmalı..

ASL SILAsına SALL için;

MuhaMMedî Gayret,
MuhaMMedî Merhamet,
MuhaMMedî Muhabbetle
MuhaMMedî Hakikatına kavuşup
MuhaMMedî Hasbî Hizmet Zincirinde Yerini ALmalıdır..

MuhaMMedî YOLculuk, YOLcu için maneviyatının Seyr-i Sülûkudur.
"YOL=>YOLdaş->YOLluk->YOLcu!"
YOLcu; DIŞ->DÜZENinini Beden->Nefs ile derleyip toplayabildikçe, İÇ->DENGEsinde Kalb->RÛH ile sabitlenebilmesinin programlı işleyişi ile mümkün olacaktır.
ARŞİVlerimizin tutanağına BAKtığımızda ÖN BELLEKte GÖRdüğümüz bütün MuhaMMedî 4’lü sistemler kayıtlıdır.
Şu çok iyi bilinmelidir ki her bir DöRDünün FormüLü TEVHÎD’dir.

Resim ---Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, ashâb-ı kirâma hitâben:
“–Îmânınızı yenileyiniz!”
buyurdu.
Ashâb-ı kirâm:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü, îmânımızı nasıl yenileyelim?” diye sordular.
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’de:
“–«Lâ ilâhe illallâh» sözünü çokça söyleyiniz!”
cevabını verdi. (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)

أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
Resim ---"E hasiben nâsu en yutrakû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn (yuftenûne).: İnsanlar, "amenna (îmân ettik)" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?(Ankebût 29/2)

ResimSen de GeL ->Mukaddes, Muhterem, Mükemmel, Muhteşem, Muazzam, Mübârek ve Müşfik MuhaMMedî MaVeRâ'ya;
BeDeL-siz
KıYaS-sız,
ŞART-sız,
SeBeB-siz, ÇırıLçıpLak, Tertemiz ve TekLifsiz daL!. SALL et!. ->İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Bu yüzdendir ki 2007 yılından bügüne"KulihvÂNi DivÂNı"nı OKUmaya, "MUHAMMEDÎ TASAVVUF"’un içeriğinde olan SİSTEMler üzerinde çalışmaya, ANLAmaya ve ANLAdığımızı yazmaya çalışıyoruz.

Navigasyon gibi bütün kelimeler, kendine iki gözle BAKtırır. Kendine kendi SıRRını GÖR! İşte diye fısıldar.
Bunun içindir ki; Kalb kulağı DUYduğuna UYar. Kulak temizleme çubuğu işe yaramaz.
YARATICInın EZELdenEBEDe yüklediği Antivürüs programı ile ancak kendisi kendini temizleyebilir.
Kalb GÖZü->Kalb KULAKı->Kalb BURUNu->Kalb AĞAZı gibi, bu dörtlü TAMMlamalar TÜMMlenebilmek için MuhaMMedî HAYYat ÖPücüğünün TEMASına zaruri olarak ihtiyacı vardır.
Buda ancak DİRİden DİRİye ağız yoluyla alınan MuhaMMedî doz ile mümkündür.
Yürüdüğümüz çetin yolda kişilerin maddi memnuniyetini sağlamak için çaba sarf etmek bize zaman kaybettirir ki işimiz değildir.
Maddi ve manevî bu görev MÜŞTERİ TEMSİLCİSİnin işidir.
Önceliğimiz kendi memnuniyetimiz için olmalıdır.
Kendi memnuniyetimiz her daim "BİZ BİR-İZ!" olduğumuz RABB Teâlâ’nın memnuniyetidir.

Bize özel ekrÂNımızda "Şuur Projeksiyonu" 7/24 çalışıyor. ŞUURumuzun gösterimini ekrÂNımızda yansıtıp yayımlıyor kendisine kendisi şahit olduruyor.
Güncellemeler sürekli son sistem sürüm olarak yaymlanıyor "şimdi yükle", "şimdi güncelle" ve "BİTTİ! " Bir daha ki ANLAyış sürümüne kadar!
Bunu bize "yapay zeka!" dedikleri sistem mi? Hatırlatıp yaptırıyor.

Resim3.2.2010 salı Sohbetinden; Her şey NÛRULLAHtır. İnsan gözüne-aklına yansıyan her şey NÛRdur.
"NÛRULLAH => NûR-u MÎM-> NûR-u PîR -> NûR-u AKIL!"

NURULLAH’dan olma, NûR-i MîM’den doğma NûR-u AKILımız ne İŞş yapıyor!
NûR-u PîR’ini aramak için MuhaMMedî GAYRET gösterip çalışıyor mu?

Mesleğimizi ve tahsilimizi soranlara bir log’lu tanıtım yapıyoruz. Herbokolog olmak zor iştir! Bizim işimiz BOK! Af buyrun GÜBRE!
GÜBREmizde, GÜLümüzü yetiştirmeye çalışıyoruz.

Resim ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdular:“Lüzumsuz şeyleri terk etmesi, kişinin iyi bir müslüman oluşundandır.” buyurmuştur.. (Tirmizî, Zühd, 11; İbn-i Mâce, Fiten, 12)

MuhaMMedî HAYyat YOLunda yüremenin en önemli ve en zor unsuru, bize zarar vereceği kesin olan, toksik şeylerden uzak durmayı başarabilmekMiŞş.

ALTIN OLsam =>Değerimi herkes bilir. Ben =>Basit bir DEMİR OLayım. Değerimi sadece =>ANLAyan BİLsin!.
ŞEMS-i TEBRÎZî kaddesallahu sırrahu BaBaM ne güzel deyiverMiŞş!

09 Ağu 2024 yazılmıştı.
Resim

MuhaMMedî SAYgı ve SEVgilerimİZle!
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Kendi özel aracına bindi, sürücü koltuğuna oturdu ve gideceği yeri telefonundan navigasyonun yönlendirmesiyle yol almaya başladı..
Trafik araç ve yaya bakımından çok sıkışıktı..
Ayrıca tek yön yollar da çok fazlaydı ve navigasyon kestirme diye ya dar yollara ya da ters yönlere sokabiliyordu..
Araç kullanırken hem trafiği hem de navigasyonu takip etmek çok yorucu olmuştu..
O sıkışıklık içinde "nerden bindim kendi aracıma" diye düşünürken birden kendisini bir takside buldu..
Arka koltukta oturuyordu..
Şoför gideceği adresi biliyordu..
Daha önce kendi aracıyla trafikte cebelleşicem derken kaçırdığı manzaranın keyfini çıkarıyor etrafı izliyordu..
Gideceği adrese en uygun yoldan götüren şoföre kendisini teslim etmenin rahatlığıyla yola devam etti..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Günün sonunda o kadar çok yorgun hissediyordu ki kendini, geriye dönüp baktığında aslında yapılan işler değildi onu yoran..
Yorgunluğu tamamen kalabalık ve hızdı..
Etrafındaki herşey ve herkes o kadar çoktu, kalabalıktı ve o kadar hızlı akıyordu ki herşey ve zaman..
Geriye dönüp baktığında "ne çabuk gün geçti de akşam oldu" dedirtiyordu..
Her akşam olduğu gibi balkonuna çekildi kafa dinlemek için ancak hâlâ bir akış vardı..
Akan trafiğe daldı bir ara; uzaktan gelen araçların farları neden göz kırpıyordu da yaklaştıkları zaman devamlı yanan bir ışık haline geliyordu..
Yaklaştıkça gözler de yoruluyor demekki diye içinden geçirdi..
Işıklar da rahatsız ediyordu artık, kapattı balkonun da ışığını ve yaktı bir sigara..
Balkonunda oturduğu koltuğun tam karşısında ayna vardı seyrediyordu kendini ve her nefes çekişinde yanan sigaranın ışığını..
Tam ağzına götüreceği vakit elinde yanan tek sigaranın nokta şeklinde kırmızı ışığını takip etmeye başladı..
Sonra elini tam daire olarak yavaş yavaş döndürmeye başladı..
Daha sonra iyice hızlandı ve o başlangıçtaki tek kırmızı ışığın daire çizmeye başladığını farketti..
Şuanda gördüğü bir daireydi ancak Matematik ve Fizik ilminde bir dairenin oluşması için en az 360 noktaya ihtiyaç olduğunu biliyordu..
Ama elinde 360 tane sigara yoktu ki!.
Elinde var olan sigara sadece 1 taneydi..
Peki bu daire neydi o zaman?.
Daire diye birşey yoktu aslında o tek nokta olmasaydı..
O tek noktaya da hız gerekiyordu ki daire şeklinde tecelli etti..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Televizyon izlemeyi sevmiyordu..
Orada gördüğü her haber, her olay, her aşk, her yaşantı yaralıyordu onu, paramparça ediyordu..
Her duygu sahte, her olay salgın, savaş, yaralanma ve ölüm türünden..
Her türden siyasi düşünceler veya siyaset alanından kurtulamamış satılık düşünceler..
Satılan düşünceyle nitelikli bir bakış açısı oluşturulabilir miydi?.

Onun yerine balkonundan etrafı, doğayı veya gökyüzünü izlemeye başlamıştı..
Orada herşey daha gerçekçi idi.. Gördüğü en sahte gerçeklik gölgelerdi..
Olay tam olarak bakış açısında olmasada muhtemel ki aracını temizleyen bir kişinin gölgesini takip ediyordu;
Bir kişi, arabanın gölgesini bir fırçanın gölgesiyle temizlemeye çalışıyordu!..
Ağaçlara bakıyor yeşilin her türü, gökyüzü bulutlarla birlikte mavinin her türünü barındırıyordu..

Televizyonda romantik bir film izlemek varken ne gerek var şimdi doğanın düşünce romantizmine değil mi?.
Ancak yapay olmayan renkleri çok seviyordu..
Özellikle doğada yeşil ve mavinin çokluğu dikkatini çekiyordu..
Bilimde; Atmosferden geçerken beyaz güneş ışığının, havadaki gazlar ve partiküller tarafından emilip ve sonra da dalga boyu uzunluğuna göre farklı yönlere saçılmasını düşünmek hoşuna gidiyordu..
En kısa dalga boyuna sahip mavi ışınlar daha geniş bir alana saçılırlar ya..
İşte, gökyüzünün mavi görünmesine neden buymuş meğer..
Boşver şimdi romantik filmi;
Gökyüzü, romantik bulduğumuz pek çok bilimsel olayın gerçekleştiği güzel kubbemiz..
Gökyüzünün gecesi aylı yıldızlı başka güzel, gündüzü rengarenk bir başka güzel değil midir?.
Herkesin bir gökyüzü merakı ve sevdası vardır;
Gün batımında veya gün doğumunda oluşan renklere hayran olmayan var mıdır acaba ya da gökkuşağı görünce sevinmeyen!.

Hem televizyonu boşver, burada öyle bir yayın var ki;
Acayip çok iyi ve hem haberleri daha güvenilir..
Hem gelip geçen bir kaç uçak dışında pek reklam da almıyor..
Arada bir gök gürültülü, bazen sağanak, bazen de şimşek hızında sürpriz programlar var, kapanışı gökkuşağı ile bitiren..

Yaşam kaynağımız Güneş’in yaydığı ışınlar atmosfere girdiğinde bazı engellerle karşılaşırmış..
Bu ışınların bir kısmı bu engeller tarafından absorbe olur, bir kısmı saçılır, bir kısmı da yansırmış..
Atmosfere girdiğinde beyaz renkli olan güneş ışınları gözümüze başka başka renklerde görünürmüş..

Güneş ışığı atmosfere girdiğinde saçılan ışınların dalga boyları da farklı farklıdır aslında..
Bu farklılık saçılma anında farklı renklerin oluşmasını sağlar..
Kısa dalga boylu ışınlar mor, mavi ve yeşil renkler olarak,
uzun dalga boylu ışınlar ise sarı, turuncu ve kırmızı renkler olarak saçılır..
Fakat kısa dalga boylu ışınlar daha fazla saçılıyor sanırım..
Saçılmayı, gökyüzünü "fırçayla boyama" gibi düşünebilir miyiz?.
Daha çok saçılan renkler, gökyüzünde daha çok alanda etkili olarak baskın renk olmakta..
Güneşten gelen kısa dalga boylu, dolayısıyla daha çok saçılan ışınların büyük bir kısmı mavidir, bu yüzden gökyüzünü mavi görürüz..

Aslına bakarsanız;
Gözümüz farklı dalga boylarına hassas olacak biçimde görmekte..
Mesela hayvan türleri, gökyüzüne baktıklarında bizden daha farklı renkler görmekte belki de!.

Gündüz yayınının açılışı gün doğumu ile gündüz yayın kapanışı gün batımı ile gerçekleşiyor..
Açılış ve kapanış esnasında, atmosfere daha dar bir açıyla güneş ışığı girer değil mi?..
Bu açıdan kaynaklı ışınlar atmosferde daha çok yol alır..
Bu sırada kısa dalga boylu ışınların çoğu saçılır ve bize daha uzun dalga boylu ışınlar ulaşır..
Bu ışınlar da kırmızı, turuncu ve sarı olanlardır..
Dolayısıyla gün doğumu veya batımını turuncu-kırmızı renkli görürüz..

Bir de Atmosfere giren güneş ışınları yağmur damlalarının içinden geçerken hızları yavaşlar..
Bu ışınların bir kısmı damlanın içinde kırılarak yansır, bir kısmı da damlanın içinden geçer..
Yansıyan ışınlar bir uçta kırmızı diğer uçta mor olmak üzere bir yelpazeye ayrılır ve gökkuşağı oluşur..
Gökkuşağındaki renkler dıştan içe kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor şeklinde sıralanır..

Niha-i kelam;
Bazen bilimin romantik olmadığı söylenir ya..
Ama evrendeki her şeyin gerçekte nasıl işlediğini anlamak heyecan verici değil mi?.
Beyaz ışığın bütün renklerden oluştuğunu anlamak,
ışığın dalga boyunu algılama şeklimizin rengi oluşturduğunu anlamak,
şeffaf olan havanın ışığı yansıttığını,
ışığı yansıttığından dolayı dalgaları ayrıştırdığını anlamak ve
günbatımının kırmızı olmasının nedeni ile gökyüzünün mavi olmasının nedeninin aynı olduğunu anlamak?.
Yani bunlar hakkında ufak birkaç bir şey bilmek, neden romantizm olmasın ki..
Bilakis bazen "vay anasına" dedirtir..
Eee öyleyse asıl romantizm bu tepkiyi verebilmektir..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Bir film izlerken videoyu bir an durdurdu..
Akış durdu ve şuan gördüğü bir film karesiydi..
Sonra filmden çıktı ve kendi kamerasını açarak çevresini videoya almaya başladı..
Daha sonra kameranın fotoğraf kısmına geldi ve bir an fotoğrafa bastı..
Videodaki akış durdu ve sadece o anda gördüğü film karesine baktı..
Sonra telefonu bırakıp tekrar çevresine baktı görüntü aynı değildi..

Filmlerde yapılırken 1 saniyede 24 film karesinden oluşurmuş..
Filmlerde saniyelik görüntü/çerçeve sayısı FPS dir..
Çerçeve frekansı olarak da bilinir..
Bir görüntüleme aygıtının ürettiği çerçeve adı verilen benzersiz sıralı görüntülerin frekansıdır bu..
İlk zamanlardaki sessiz filmler 16 ila 26 FPS arası hızındaydılar..
Sesli film 1926 yılında tanıtıldığında, insan kulağı ses frekansına daha duyarlı olduğundan ses için en uygun filmdeki değişmelerin 24 FPS olduğu anlaşıldı..
1 saniye = 1000 milisaniyedir..
Yani 1000 milisaniyede 24 görüntü veya çerçeve işleniyorsa;
1 çerçeveyi yaklaşık 42 milisaniye görürüz..
İnsan gözü ve onun beyin arayüzü farklı görsellerden oluşmuş bir görsel serisi içerisinden en az 13 milisaniye süreyle duran birini yada birşeyi ancak hatırlayabiliyor..
Daha düşük milisaniyede karıştırabiliyor..
Mesela; 10 milisaniyelik bir yeşil parlamanın hemen ardından 10 milisaniyelik bir kırmızı parlama takip ettiğinde tek bir sarı ışık parlaması olarak algılanması gibi..
Işık saçan bir ampulün saniyede 100 kez yanıp söndüğünü düşünürsek, 10 milisaniyede 1 kez yandığı ortaya çıkar ki;
Bu yanıp sönmeler süreklilik yanılgısı yaratır..

Bu düşüncelerle aynaya kendine baktı..
Aslında şimdiki şuanki kendini görmüyor, geçmişteki kendisini görüyordu..
Herhangi bir cisme baktığımızda cisimden yansıyan ışık ilk olarak korneaya yani bu kubbe şeklindeki şeffaf tabakaya gelir..
Bu kornea göze gelen ışığı, gözün odaklanmasına yardımcı olmak için büker..
Kornea tarafından bükülen ışığın bir kısmı göz bebeğinden içeri girer..
Göz bebeği, iris olarak bilinen, gözün renkli bölgesinin ortasındaki siyah kısımdır..
İris, gözdeki kasları kullanarak göz bebeğini genişletip daraltarak ışık miktarını kontrol eder..
Göz bebeğinden geçen ışık, gözün içindeki mercek tarafından ikinci kez bükülerek retinaya ulaştırılır..
Gözün arkasındaki retinada, ışığa duyarlı milyonlarca sinir hücresi bulunur..
Işık, retinadaki sinir hücrelerini uyardığında görmeyle ilgili bazı mesajlar oluşur..
Bu mesajlar milyonlarca sinir lifinden meydana gelen optik sinir yoluyla beyindeki görsel bilgiyi okuyan ve işleyen oksipital loba iletilir..
Beyin, optik sinirden elde ettiği bu bilgiyi kullanarak iki gözden gelen görüntüyü burada birleştirir ve tek bir görüntü hâline getirir..
Oksipital lopta bulunan görsel korteks ise baktığımız cismin ne olduğunu anlamamızı sağlar..
Şimdi farkında olmasak da burada bir süre işliyor mu?.
O halde o aynadaki görünen ben ne zamanki bendi?. diye düşünmeden edemedi..

O halde anka olarak kendime soruyorum;
Şuan mesela burada kaç tane anka yaşıyor..
1 saniye içerisinde farklı farklı görüntülerde anka var..
Bunun bir de düşünce boyutunu ele alırsak, bunu yazarken arada dün okulda toplantıda neler konuşulduğu düşündüm ve geçmiş zamana döndüm, hatta yarın Cuma namazına nereye gitsem diye düşündüm gelecek zamana geçtim..
Hatta geçmişe ve geleceğe geçerken mekanı bile değiştirdim ki bir an okuldaydım, sonra tekrar eve döndüm daha sonra camiye gittim falan..
O halde birçok benler geçmişte de yaşıyor, şuanda da yaşıyor, gelecekte de yaşıyor..
Yani var olmak sadece fiziksel bir varlık mı?.
Mesela benim yazdığım şu paragraflar hiçbir şeydir eğer bunları okuyan biri olmazsa..
Yada hikayedeki kişinin varlığı da olmayacak hiç okunmazsa..
Mesela bu paragraflar hiç okunmamış olsun.. 40 yıl sonra ilk okuyanın şimdisinde var olmuş olacak..
Hatta sizin için şuan geçmişteyim, ben bu yazıyı geçmişte yazdım ama sizin şimdinizin içindeyim..
Şuan sizin şimdinizdeki ben ne yapıyor olacağım kim bilir!.
Yani şuan size geçmişten sesleniyorum aslında..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Bir Ana Rahminde ikiz bebeklerin (+/-) konuşmaları ;

- Sence doğumdan sonra bir hayat var mı?.
+ Tabiki.. Doğumdan sonra bir hayat kesin olmalı.. Belki biz burada doğumdan sonraki gelecek olan hayata hazırlanıyoruzdur..

- Bunların hepsi saçmalık.. Doğumdan sonra hayat falan yok!. Ne tür bir hayat olabilir ki?.
+ Herşeyi tam ayrıntılı bilmiyorum ama buradakinden daha fazla aydınlık olabilir.. Gülme sesleri geliyor ki mutluluk olabilir.. Hem belki ağzımızla yeriz, şu bacaklarımızla yürürüz.. Bence lezzetli şeyler olacak ve geniş bir âlem var..

- Bu çok saçma.. Bizim göbek bağımız var akıllım.. Ağzımızla nasıl yemek yiyeceğiz?. Yürümek nedir?. Göbek bağı zâten ihtiyacımız olan besini bize sağlıyor.. Hem daha önce oraya giden hiç kimse geri dönmedi.. Bence bu doğum hayatın sonu..
+ Hayır buradaki son yeni bir hayata başlangıç.. Tam bilmiyorum ama hissediyorum ki şüphesiz biz Anne'yi göreceğiz.. O bizimle orada ilgilenecek..

- Anne mi?. Hahahaa.. Sen Anne'ye inanıyor musun?. Peki şu ÂN nerede O?.
+ O her yerde.. O bizim etrafımızda.. İçindeyiz şu ÂN.. O'nun sâyesinde yaşıyoruz.. O'nsuz hiçiz..

- Saçmalık.. Ben O'nu görmüyorum.. Bence yok..
+ Yanılıyorsun.. Etrafta sessizlik olduğunda şarkı söylediğini duyabiliyorum.. Sen de görmesen de duyabilirsin.. Bâzen bizimle de konuşuyor.. Hem bizi okşadığını hissediyorum.. O'nu algılayabilirsin.. O'ndan bir parça olduğunu hissedebilirsin.. Ben inanıyorum ki bizim gerçek hayatımız doğumdan sonra başlayacak..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »


Mum kibrite dedi ki;
"Ben senden korkuyorum. Sen benim katilimsin.."

Kibrit dedi ki;
"Benden korkma!. Benim alevim taşa, toprağa, mozaiğe tutulduğunda birşey yapmaz.. Onlara hiç zarar vermem.."


Mum ;
"Ama beni yakar, eritir, bitirirsin.."


Kibrit ;
"Sen kendi içindeki o fitilden kork!. O seni yakıp yokeden.."
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Off Hayy Hakk

Nakş-i sun’un remz eder hüsnünde rü’yet perdesi
Hâce-i hükm-i ezeldendir hakikat perdesi

Sîreti sûrette mümkündür temâşa eylemek
Hâil olmaz ayn-i irfâna basiret perdesi

Her neye imân ile baksan olur iş âşikar
Kılmış istilâ cihâna hâb-i gaflet perdesi

Bu hâyal-i âlemi gözden geçirmektir hüner
Nice kâra gözleri mahv etti sûret perdesi

Şem-i aşka yandırıp tasvir-i cismindir geçen
Âdemi âmed-şüd etmekte azîmet perdesi

Hangi zılla iltica etsen fenâ bulmaz acep
Oynatan üstâdı gör kurmuş muhabbet perdesi

Dergeh-i âl-i abâda müstakim ol kemterî
Gösterir vahdet elin kalktıkça kesret perdesi


+ Karagözüm nur-i aynım iki gözüm ne bu dalgınlık böyle?.
- Aklımı karıştırma, ne dargınlığı?.

+ Dargınlık demedim ya huu pek düşüncelisin..
- Sorma gitsin hacı cavcav bugün okulda hoca carcar türev aldı, parçaladı da parçaladı beynim acıdı..

+ Eee neymiş türev anlayabildin mi?.
- Yav ne anlaması
f(x) = xn ise
f(x) in türevi yani
f'(x) = n.xn-1
didi de başladı bir denklemi parçalamaya.. Sanki atom parçalarcasına..

+ Hangi denklem miş ki o?
- x3 + x2 + x + 1 in türevini aldık ilk başta,
=> 3x2 + 2x + 1 eder imiş,
doymadı mübarek bunun da tüverini alalım didi..
3x2 + 2x + 1 türevi de

6x + 2
onun da türevi
6
En son 6 nın türevi de
0 (Sıfır) çıktı!..

+ Eee?
- Eee si elde var Sıfır işte!

+ 4 türev de bir Sırr gizli olsa gerek karagözüm..
- Yav ne Sırrı Sırf denklem gördük sonunda elde var Sıfır..

+ Karagözüm Hoca Kaf Dağı'ndan kocaman bir kaya almış da onu taş öğütücüye atmış işte neyini anlamadın?.
- Yav hacı cavcav sende başlama şimdi bırak kafı lafı, taşı başı..

+ Dur kızma karagözüm sen taş öğütme makinesi görmedin mi hiç?
- Gördüm de ne alakası var..

+ İlliyinden esfeline düşen küp biçiminde koca bir kayanın bir ayrıntı 1m desem hacmi 1m3 olur mu?.
- Olur herhal..

+ İşte o kayayı 4 aşamalı öğütücüye atmış senin hoca?.
- Yapma yav..

+ İlk öğütücüden geçmiş biraz ufalanmış, ufalananların tabi köşeleri yontulmuş.. Misal; 1 metreküp (106 cm3) boyutunda bir kayayı 4 aşamalı taş öğütücüye atınca da ilk önce 10000 cm3 büyük taşlara, sonra ordan çıkanlar 100 cm3 mıcır taşlara, sonra ordan çıkanlar 1 cm3 çakıl taşlara, en son da ordan çıkanlar 1 mm3 toz halinde kuma dönüşmüş.. Bu toz zerresini yuvarlak küre olarak düşünürsek çapı yaklaşık 0,001 metre oldu mu?. Sıfıra yaklaştık mı?
- He valla neredeyse Sıfır ölçü ayarında..

+ Yapı malzemesi olarak kullanılan tane boyutu 0.063-0.25 mm arasında ince kum da oluverir ki metre cinsinden hesapla..
-Hee Sırf kayadan Sıfır ayarında ince kuma doğru gidiş diyosun..

+ Ölçüyü tartıyı boşver Kürre - Zerre, Hep - Hiç, Deniz - Damla ilişkisi Sırrı..
- ...

Eyy talib, "Perdeyi kaldır gözden, ibret al sen bu sözden, perdeyi sanma bezden, kemalattır perdemiz!"

ESMÂULLAH ZUHÛRu -> ÂLEM,
İLLÎYYÎN -> ZİRVE -> KAF DAĞı!.
=> AKL-ı KÜLLî NÛRu => ÂDEM,
ESFELİN =-> KULLUKk BATAĞı!.


Anlatılır ki;
Şeyh Mehmet Küşteri, Horasan illerinden gelen ve Bursa’ya yerleşen, bilgili, mutasavvıf bir Türk şeyhi idi. Yani bir Horasan ereniydi.
Erenlerin ödevi ise halkı irşad etmek, doğru yolu göstermekti.
Anadolu halkı bu erenlere hürmet ederler, insanlık namına gösterdikleri yolda yürümeyi bir Hak borcu bilirlerdi.
Şeyh Küşteri, büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî tarikatına mensuptu.
Bursa’ya geldiği zaman Kara Şeyh mahallesine yerleşmiş ve burada zaviye kurmuştu.
Kısa bir zamanda kürsüsü etrafına binlerce insan toplandı.
İlminden feyz almak isteyen genç, yaşlı Bursalılar kendisine katılmak, bağlanmak istediler.
Bir gün dersi bittikten sonra, öğrencilerden birisi uhrevî âleme dair bilgileri ders boyunca kavradığını ancak bu dünya ve yaşadığımız hayata dair aklında soru işaretleri oluğunu söylemiş, Şeyhten bu konunun açıklanmasını talep etmiştir.
Şeyh Küşterî, kafasındaki sarığı çıkartarak bununla odanın içerisine bir perde kurmuş, onu seyreden müridlerine bu perdede bulunan dört köşenin Şeriat, Tarîkat, Hakikat ve Marifeti temsil ettiğini söylemiştir.
Daha sonra perdenin her köşesini üç parçaya bölerek on iki bölüm oluşturmuş ve bunların on iki imama delalet ettiğini ifade etmiştir.
Perdenin arkasına bir meşale yakan Şeyh, elini perdeyle ışık kaynağı arasına tutarak perdeye gölgelerin yansımasını sağlamıştır.
Müridlerine perdenin dünyayı, meşalenin ruhu, elinin gölgesinin ise cismi temsil ettiğini söylemiş ve daha sonra meşaleyi söndürmüştür.
Meşalenin sönmesiyle cisimlerin ortadan kaybolmasını insanın ruhunun bedeninden ayrılıp başka âleme göçe benzeten Şeyh, insanların dünya perdesinde oynayan birer gölgeden ibaret olduğunu beyan etmiştir.
Yani ne Karagöz vardır ne de Hacivat..
Hepsini oynatan vardır..
Ne sen konuşursun ne de ben..
Senden benden konuşan konuşturan Bir O (celle celâlihu) vardır..


“Summe redednâhu esfele sâfilîn (sâfilîne).: Sonra onu, Esfeli safilîne (en sefîl hale, aşağıların aşağısına, nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik, indirdik).” (Tîn 95/5)

“Kellâ inne kitâbe’l- ebrâri lefî illiyyîn (illiyyîne).: Hayır, muhakkak ki ebrâr olanların (ALLAH'a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette olanların, iyilerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyîn'dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader hücrelerindedir).” (Mutffifin 83/18)

MEVLÂ’mız celle celâluhu’ya MuhaMMedî VeLî/Dost OLmadan “BENLİK DAĞI”nın hakkından nasıl gelinecek?.
RABBÂNî, Kur’ÂNî, MuhaMMedî ve Ehl-i Beytî bir İnsÂN OLarak seyret!.
Sanki Benlik Dağlarını anlatılıyor gibi seyret.:


“Ve sana dağ(lar)dan soruyorlar. O zaman onlara de ki: “RABBim onları savurup atacak.” (Tâhâ 20/105)

“(Oysa) Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadan ibarettir. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Keşke (insanlar bu gerçeği) bilmiş olsalardı.” (Ankebût 29/64)

“Biliniz ki dünya hayatı, (aslında sadece bir) oyun ve oyalanma (süreci), ziynetlenme (zevklenme) ve aranızda övünme (vesilesi) ve daha çok mal ve çocuk sahibi olma hevesinden ibârettir. Bu ise şu yağmura benzer ki, onun (topraktan) bitirdiği yeşillikler, (önce) ekincilerin hoşuna gitmektedir. Ama bu bitkiler, (düşünün ki daha) sonra (meyve vermeden birden) kuruyuverecek ve sapsarı olduğu görülecek, ardından çer çöp olup gidecektir. Âhirette ise, (kulluğunu-görevlerini unutup dünyaya dalıverenleri) çetin (ve sonsuz) bir azâb (beklemektedir; dünyalıklarını ALLAH’ın Emirlerine uygun olarak kazanıp O’nun yolunda harcayanlar için ise) orada ALLAH’ın Rızası ve afv edip bağışlaması vardır. Dünya hayatı, sadece aldatıcı bir geçimlikten (ve geçici bir süreçten) ibârettir.” (Hadîd 57/20)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayat ancak Âhiret Hayatıdır.” buyurmuştur.
(Buhârî, “Cihad”, 110.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1162
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

=>Şu KÂİNÂt=>KÛN Kur'ÂNı,
İŞİten ÇOKk=->DUYAN AZdır!.
HeR NEFEs=>KALBde VURANı,
SİSTEMuLLAHa=>UYAN AZdır!.

“BİR/1”=>BABAdır! “İKİ/2”=>ANA,
=>CÜMLe RAKAMLaR->ÇOCUKktuR!.
=->EZEL<=>EBED’den==>bU YANA,
HİÇç”Lİğin=->İÇİnde==>ÇOKktuR!.


ZEVK 10.970

KuL İHVÂNİ=->SAYı=>“BİR/1”dir.. “İKİ/2”=>RAKAMLarın İLKi,
“BİR/1”in ÖNCEsi AHAD.=>SONRAsı “İKİ/2”-ÜÇ-DÖRt.. BİL ki.
NÛR’a ULAŞan AKıL=>NAKiL,
NAKLe ULAŞan KiŞi==>ÂKiL,
=>HAKk ÂŞIKk DİLi=>KUR'ÂNca!. İNSÂNsız=>HER ŞEYye DİL ki!.


04.kasım.2024.. 06:54
brsbrsm..tktktrstekkemizdesehercem’imizzzz..


Resim

VÂHİDîYyette =>HALk ÂLEMinde=>bEN-sEN-O ->“BİR/1”leri..
AHADîYyette=>HAKk ÂLEMinde =>O'ndan bAŞKa O YOKktur!..


Resim

“Resûlüm!. Eğer -büyük bir şefkat ve samimiyetle kendilerine ders vermek istediğin- Adamlar, yine de aldırmaz, senden yüz çevirirlerse, de ki.: ALLAH bana yeter, O’ndan başka İLÂH yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük ARŞ’ın, Muazzam Hükümranlığın Sâhibidir.”

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
“Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh (hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu’l- arşi’l- azîm (azîmi).: (Yâ MuhaMMed!) Yüz çevirirlerse de ki.: “ALLAH bana yeter. O'ndan başka İLÂH yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O Yüce ARŞ'ın Sâhibidir.” (Tevbe 9/129)


Resim

SAYı ve RAKAMLaR..

SAYı =>İLâHî SiSTeMde =>TEKe->TEKktir =>“BİR/1”dir=>AHADîYyettir..
RAKAMLaR =>İLâHî SiSTeMde==>ÇOKkta=>TEKktir==>VAHDÂNîYyettir..
=>1+1=2
=>1+1+1=3
=>1+1+1+1=4 … SONsuzdur =>VÂHİDîYyettir..

MATEMÂTİk =>Yunanca’da “orta” ve “öğrenme, öğretme” anlamlarına gelen MATHEMÂTA, Nazarî İlimlerin orta kısmında yer alan ve ARİTMETİK (İlm-i Aded) - GEOMETRİ (İlm-i Hendese) =>Astronomi (İlm-i Felek) ve Mûsikiyi ihtivâ eden İlim Dalına âlem olmuştur.
MATEMÂTİk =>Arapça’ya TEÂLÎM, tekil haliyle de TA‘LÎM olarak çevrilmiş ve Dört Bilim Dalı “Ulûm-i Teâlîm” olarak adlandırılmıştır..

فَالِقُ الإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
“Fâliku’l- ısbâh (ısbâhı), ve ceale’l- leyle sekenen ve’ş- şemse ve’l- kamere husbânâ (husbânen), zâlike takdîru’l- azîzi’l- alîm (alîmi).: Sabahı (fecr vaktini) yarıp çıkarandır. Ve geceyi dinlenme (sukûn) vakti ve güneşi ve ayı (hareketlerini çok ince hesaplarla dizayn ederek) zamanı hesaplama ünitesi (hesap vasıtası) kıldı. İşte bu, AZÎZ ve ALÎM olanın (ALLAH'ın) takdiridir.” (En'âm 6/96)

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
“Ve'ş- şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîru’l- azîzi’l- alîm (alîmi). Ve’l- kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdeke’l- urcûni’l- kadîm (kadîmi). Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrike’l- kamere ve le’l- leylu sâbikun nehâr (nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne).: Ve Güneş, onun için istikrarlı kılınan (yörüngesinde) akar gider. İşte bu azîz ve alîm olan (en iyi bilen) ALLAH'ın takdiridir. Ve Ay, kurumuş hurma salkımı dalı gibi bir şekil (bedir şeklinden hilâl) haline dönünceye kadar ona menziller takdir ettik. Güneş'in Ay'a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler).” (YâSîn 36/38-40)

إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
“İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader (kaderin).: Muhakkak ki BİZ, herşeyi, bir kaderle (bir ölçüyle, bir plâna göre düzenli ve takdir edilmiş olarak) yarattık.” (Kamer 54/49)

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّهُ ذَلِكَ إِلاَّ بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Huvellezî cealeş şemse dıyâen ve’l- kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta'lemû adedes sinîne ve’l- hisâb (hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bi’l- hakk (hakkı), yufassılu’l- âyâti li kavmin ya'lemûn (ya'lemûne).: Güneş'i bir ziyâ, Ay'ı (kameri) bir NÛR kılan, O'dur. Ve senelerin adedini ve HESABını bilmeniz için ona menziller tâyin etti. ALLAH ne yarattı ise ancak böylece hak ile yarattı. Bilen bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıklar.” (Yûnus 10/5)

وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً
“Ve cealne’l- leyle ve’n- nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyete’l- leyli ve cealnâ âyete’n- nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne ve’l- hisâb (hisâbe), ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâ (tafsîlen).: Senelerin adedini ve HESABını bilmeniz için geceyi ve gündüzü iki âyet (vasıta, alâmet) kıldık. Gecenin âyetini (belirtisini) (gecenin içindekileri) görünmez kıldık. RABBinizden fazl istemeniz için gündüzün âyetini (belirtisini) (gündüzün içindekileri) görünür kıldık. Ve herşeyi detaylı olarak tafsil ettik (açıkladık).” (İsrâ 17/12)

الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
“Eş şemsu ve’l- kameru bi HUSBÂN (husbânin).: Güneş ve Ay (yaratılışları ve yörüngelerindeki hareketleri), (astrofizik) hesaplarladır (hassas dengelerle dizayn edilmiştir).” (Rahmân 55/5)

Endülüslü ünlü Müfessir İbni Atiyye
’nin (ö.541/1147), İmâm Kurtubî’nin, “el-Câmiu’ Li-Ahkâmi’l-Kur’ÂN adlı Tefsir Eserini kaynak göstererek şu bilgileri verir.:
İbn Abbas, Katade ve Ebû Mâlik gibi, Kur’ÂN Âyetleri üzerinde çalışan İslâm İlim Adamları bu âyetin tefsirinde şu tarîhî sözü söylemişlerdir.:
“Güneş ve Ay kendi menzil(yörünge)lerinde belli ve belirli HESABa göre göre hareket etmektedirler. Öyle ki, hiçbiri menzilinden (yörüngesinden) meyledip sapmamaktadır.”

Ve bu İKİsinin Düzenli Hareketiyle =>Vakitler, Ömürler ve İşler HESABlanır..

HÜSBÂN.: Tâbiîn’den Mücâhid’e göre, âyette geçen HÜSBÂN, yuvarlak olan değirmen taşının kendi ekseni etrafında dönmesi anlamına gelir.” (Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ÂN Tefsiri, c. 11, s. 5929. 567.)

فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ
عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
“Fe lâ uksimu bi rabbi’l- meşârikı ve’l- megâribi innâ le kâdirûn (kâdirûne). Alâ en nubeddile hayren minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn (mesbûkîne).: Artık hayır (öyle değil). Doğuların ve Batıların RABBİne yemin ederim. Muhakkak ki BİZ, elbette KÂDİRiz (öyle ki). Onlardan daha hayırlısı ile değiştirmeye (onların yerine getirmeye)! Ve BİZ, önüne geçilebilecek (engellenebilecek) değiliz.” (Me’âric 70/40-41)

Hülâsa =>ALLAHu zü’L-CeLÂL’in Kudret Elinden çıkan her ŞEYy =>Dengeli, Düzenli ve Kusursuzdur..

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
“Yâ ma'şere’l- cinni ve’l- insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâri’s- semâvâti ve’l- ardı fenfuz (fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân (sultânin).: Ey insan ve cin topluluğu! Semâların ve Arzın Kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir SultÂN olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).” (Rahmân 55/33)

ZiRâ=>RAKAMLARın DİLi AYIRICIdır...
RAKAM=>ÇOKktur.. SAYI=>TEKktir ve SÜKÛttur..
Ve HESABLarın SÖZLeri ise KESİNdir..
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2826
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvufda TEFEKKÜR

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Kendimle konuşmalarım-1

Hani “Google” da bir şey aratınca bir süre sonra o konuyla ilgili her yerden karışıma resimler, videolar, bilgiler ve reklamlar çıkıyor..
Hayatın kendisinde de bu var sanki..
Sadece meşguliyetimle ilgili bilgiler veya ilhamlar bana ulaşıyor..
Ben değişince bu değişime uygun koşulları Cenâb-ı Hakk yaratıyor sanki..
Kafamda bazı sorular var ve bazen işin içinden çıkamıyorum..
Sonra bir yazı çıkıyor karşıma;
Bazı suallerin cevabı sükûttur..
Ya cevabın zamanı değildir yada muhatap cevaba layık değildir..

Tefekküre daldığın yok..
İşlerini düşünerek yap..
Tefekkür kalpten olur.. Kalbine yönel..
Hâlini düşün; iyilik üzere isen hâline şükret, aksi hâlde tevbe et, pişman ol, Hakk'a yalvar..
Dinini, tefekkürle canlandırman gerekli..

Bazen neyi nasıl yapayım diye düşünürsün, o sırada radyodan duyduğun şarkı;
“Ne yaparsan yap aşk ile yap..”

Kalbin bir gün seni Sevgiliye götürecek..
Ruhun bir gün seni Sevgiliye taşıyacak..
Sakın acında kaybolma..
Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak..
Bir kapı kapandığında bir pencere açılır..
Kapanmış olan kapıya odaklanma, pencereye bak..

Hâlinde kal..
Gizli dur..
Sineni kimseye açma..
Ta işin bitinceye kadar devam et..
Kalbini efendisine teslim edinceye dek kendine varlık tanıma..

İlim üç karıştır;
Birinci karışını öğrenenler kibirli..
İkinci karışını öğrenenler mütevazı..
Üçüncü karışını öğrenenler ise aslında bir şey bilmediklerini öğrenmiş olurlar..

Önce sabit fonksiyon gibi ol..
Sonra Birim fonksiyon olursun..
f(x) = 0 (Sabit fonk.)
f(x) = x (Birim fonk.)

İnsandaki arayış kendi dışında veya insandan adeta kopuk bir varlığı arama değildir..
İnsanın çekim alanı kendi ruhunda, kendi özünde taşıdığına yöneliktir..
Onun için insanın Allah’a yönelmesi, insanın kendine olan yönelimidir..
Çünkü Allah; “Ben size ruhumdan üfledim” diyorsa o zaman insan kendine ibretle bakması gerekir..
Bu ibretle bakış Şeyh Galip’in de dediği gibi; hoşça bak zâtına; kendi özüne saygıyla hürmetle dikkatli bak, çünkü zübde-i alemsin sen; yani âlemin özü, kâinatta yaratılmışların göz bebeği olan insansın sen..
Sen çöpe atılacak veya boş işlerle, malayani şeylerle vakit kaybedecek bir varlık mısın?.
Yani ey insan, senin kaynağın ilahi değil midir? Sen ilahi bir kaynaktan geliyorsun, o zaman dikkatli ol..
İnsanın bu ayrılık makamında, şuan ki hayatında mutlu olacağı tek bir yer vardır; o da orjinidir..
Allah’ı arayışı dolayısıyla insanın zaten kendini arayışıdır.

"Kendini bilen Rabbini bilir"
Bilgi görüşünün esasıyla yola çıkarsak.. Bunu “Bir şey "kendisini" bilir” şeklinde ifade edebiliriz..
İnsanın bir şeyi ancak kendi vasıtasıyla bilmesi; insanın bir şeyi bilmesi, kendisiyle o şey arasında bir ilişkinin bulunmasına bağlı değil midir?.
Bir şeyi bilmemek ise, insanın o şeyle arasında bir ilişkinin bulunmayışı demek değil midir?.
Öyleyse insanın bildiği ve bilmediği şeylerden söz etmek, ilişki içinde olup olmadığı şeylerden söz etmek demektir..
Bu ilişkiyi bilgi araçlarımızla ilgili olarak ele alırsak:
Göz aşırı büyüklükteki bir şeyi göremeyeceği gibi çok küçük bir şeyi de göremez ya da çok uzak bir şeyi göremeyeceği gibi kendisine çok yakın bir şeyi, söz gelimi bizzat kendisini de göremeyecektir..
Kulak, belirli bir ölçünün dışındaki sesleri duyamaz..
Akıl, kendi ölçü ve yargılarının dışındaki şeyleri bilemez ve anlayamaz vs.
Bütün bunlarda algı gücü, ilişkili olduğu şeyleri algılayabilir..
Bu durumu bilginin esası sayar ve buradan "Bilmek, ilişkiyi bilmektir" şeklinde bir yorum çıkartabilir miyiz?.

Neyi ki ALLAH zannediyorsun o zannettiğin şey ALLAH’a perdedir..

Arabanın deposuna benzin konur, benzin sıvıdır..
Sıvı gaz hâline geçirilir..
Gaz hâline geçirildiğinde patlayıcı hâle gelir ve patlatılır..
Patlatılınca o meydana gelen 80 Bar'lık basınçla piston aşağıya itilir..
İtilince dönme başlar..
Sonra bu ısınır ve suyla soğutulur..
Ben şimdi bu motorun nasıl çalıştığını çözdüm diyelim..
Eksik birşey bırakmadım bütün teknik bilgileri öğrendim..
Hangi metal kullanılmış, çapı nedir vs hepsini çözdüm diyelim..
Bilim, mekanizmanın nasıl işlediğini söyler değil mi?..
Yani sadece mekanizmanın varlığını açıklamaz..
Peki şuanda bu bilgileri bilince motor yapan ustanın varlığını inkâr edebilir miyim?..
İnkarı bırak mekanizmayı tanıdıkça ustanın sanatkârlığını daha çok ispat eder ve hayran kalmaz mıyım?.

Işık olmak mı istiyorsun?
Karanlıklar tarafından çevrelenmeye hazır ol!.
Dışarıda güneş parlarken orada lamba yakmayız..
Gece olduğunda yakarız..
Işık olmak mı istiyorsun?.
Tabi, buyur!.
Işık işçilerine ihtiyaç var..
Çünkü çok fazla karanlık var..
Sen karanlıkta lazımsın.
Ancak bu yolda tahammülünü sınayacak çok fazla negatif insanla test edilince şikayet etmemelisin..

Unutma; Müsbet/+ ve Menfi/- elektrik kutuplar birleşmeden ziyâ olmaz..

Resim
Cevapla

“Muhammedi Teknik Tasavvuf” sayfasına dön