KELAMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

KELAMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

KELAMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..

Bir Maksem=>Bir YÂR YOKUŞu,
==>İNİŞi<==>ÇIKIŞta===>KOŞu,
=>ELimde====>SEVDÂ BÂDEsi,
AL<>VER NEFes>DOLu<>BOŞu!.

BİZde SEKiz MEVSiM=>BURSA,
ASL’ın=>fASLı RESiM->BURSA,
=>BİLeNe=->ERENLeR YURDu,
=>BİLmeyeNe==>İSiM BURSA!.
İHVÂNİm===>SALÂ BUYURDu,
SIRR-ı NAHNU->SESiM BURSA!.


ZEVK 10.564

KADERi=>DOĞaR BEBEyLe====>AĞZı AÇık Et GÖRÜLüR,
=>ANA<>BABAyLa=>DEDEyLe==>ÖMüR KOZAsı ÖRÜLüR,
ÇİLLELeR ÇAĞIdır=>HAYyat,
HAKkLaR YUMAĞIdır HAYyat,
EL HAYy’ın BAĞIdır HAYyat=>sonUÇ SALLa GÖTÜRÜLüR!.


06.01.2023 13:16
brsbrsm..tktktrstekkemdecumacemimizzz..


KÜLLî ŞEYyi=->YARATAN HAKk,
===>HERKEsin HAKkın SÂHiBi!.
KULu OLmak-ÜMMEti OLmAKk,
RASÛLULLAH>HAKk’ın TÂBiBi!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..



Resim

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in İSLÂM DîNİ’nde ÇOCUK HAKLARı.:

İslâm Hukukunda doğumla başlayan ve ergenlik çağına kadar devam eden döneme “çocukluk”, bu dönemi yaşayan kimseye de “çocuk” denir. Çocukluk, doğumdan temyiz çağına ve temyizden ergenliğe kadar olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci dönemdeki çocuğa “Gayri Mümeyyiz”, temyiz çağındakine de “Mümeyyiz” denir. Her iki dönemdeki çocuk farklı Dinî-Hukukî Hükümlere tâbidir.

Temyiz.: Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak.. İrade etmek..
Mümeyyiz.: Temyiz eden, ayıran, iyiyi kötüyü farkeden..


Ebû Hanîfe kaddesallahu sırrahu’ye göre çocuklar her türlü yazının yazılabileceği boş bir levhâ gibi imân veya küfür niteliğinden soyutlanmış, ancak her birini kabul edebilecek bir tabiatta doğarlar..

Kur’ÂN-ı Kerîm’de, Türkçe’deki “Çocuk” kelimesinin karşılığı olan “Tıfl” ve “Sabî” kelimeleri ancak birkaç âyette geçer. Fakat çocukla ilgili meseleler, diğer anlamları yanında “çocuk” mânasında da kullanılmış olan çok sayıda değişik kelime etrafında geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Bunların başlıcaları.: İbn, Veled (Çoğulu Evlâd), Gulâm, Sagīr, Zürriyyet, Hafede, Ehl, Âl, Yetîm, Rebâib... kelimeleridir.
Kullanıldıkları yer ve üslûb bakımından genellikle bu kelimelerle henüz bulûğ çağına ermemiş insan kastedilmektedir. Bunun yanında gerek fıkıh kitaplarında gerekse çocuk gelişimi ve eğitimine yer veren bazı eserlerde, bu devrenin kendi içindeki gelişim safhaları dikkate alınarak her safhadaki çocuk için, hatta kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı kelimeler de kullanılmıştır.

Üreme bütün canlılarda evrensel bir kanundur; İslâm’a göre evlenmenin gayelerinden biri, hatta en önemlisi çocuk sâhibi olup neslin devamını sağlamaktır.. (İ. Gazzâlî, II, 20).
Esâsen her insanda, bu dünyada kendi nesebini ve zürriyetini devam ettirmek için fıtrî bir arzu vardır.
Kur’ÂN-ı Kerîm, genel olarak insanların ALLAH’tan ->“kusursuz, iyi bir çocuk talep ettiklerini bildirmektedir.:


هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
“Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe RABBehumâ lein âteytenâ sâlihan le nekûnenne mine’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Sizi bir nefsten yaratan ve onunla sükûn bulmanız için, ondan onun eşini yaratan O'dur. Böylece, onu (sarılıp) örtünce, hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Artık onunla dolaştı. Ağırlaştığı zaman ikisinin RABBi ALLAH'a (ikisi) DUÂ ettiler: “Eğer bize bir salih (evlâd) verirsen mutlaka şükredenlerden oluruz.” (A‘râf 7/189)

فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحاً جَعَلاَ لَهُ شُرَكَاء فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Fe lemmâ âtâhumâ sâlihan cealâ lehu şurakâe fîmâ âtâhumâ, fe teâlâllâhu ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: O ikisine salih bir (evlâd) verdiğimiz zaman o ikisine (insanlardan bir çifte) verdiği şeylerle (hakkında) ona ortaklar kıldılar. Oysa ALLAHu TeALÂ onların şirk koştuklarından yücedir (Âlî'dir).” (A‘râf 7/190)

Aynı şekilde bazı Peygamberlerle Sâlih Kulların, ALLAH celle celâlihu’ın kendilerine iyi bir nesil, temiz bir soy ve soylarından O’na kulluk eden milletler vermesi için DUÂ ettikleri bilinmektedir.:


وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Ve iz yerfeu ibrâhîmu2l- kavâide mine’l- beyti veismâîl (ismâîlu) RABBenâ tekabbe’l- minnâ inneke entes semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (aleyhisselâm) ve İsmail (aleyhisselâm), beyt'in (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle DUÂ ediyorlardı): “RABBimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki SEN, SEN, en iyi işiten ve en iyi bilensin.” (Bakara 2/127)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“RABBenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: RABBimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki SEN, SEN, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“İz kâlet imraetu ımrâne RABBi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke ente’s- semîu’l- alîm (alîmu).: İmrân'ın eşi (Hanne): "RABBim ben, karnımda olanı (doğacak çocuğumu), hür olarak senin için (yalnız sana itaat ve ibâdet etsin diye) nezrettim (adadım). Artık (onu) benden kabul buyur. Muhakkak ki SEN SEMİ'sin (en iyi işitensin), ALÎM'sin (en iyi bilensin)." demişti.” (Âl-i İmrân 3/35)

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
“Hunâlike deâ zekeriyyâ RABBeh(RABBehu), kâle RABBi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud DUÂ’ (DUÂi).: Zekeriyyâ (aleyhisselâm), işte orada RABBine DUÂ etti: "RABBim, bana SENin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki SEN DUÂyı en iyi işitensin" dedi.” (Âl-i İmrân 3/38)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الأَصْنَامَ
“Ve iz kâle ibrâhîmu RABBic’al hâzel belede âminen vecnubnî ve beniyye en na’bude’l- asnâm (asnâme).: İbrâhîm (aleyhisselâm) şöyle demişti: “RABBim, bu beldeyi emin kıl. Beni ve oğullarımı, putlara tapmaktan içtinâb ettir (uzaklaştır)." (İbrâhîm 14/35)

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
“RABBic’alnî mukîma’s- salâti ve min zurriyyetî RABBenâ ve tekabbel DUÂ (DUÂi).: RABBim, beni ve zürriyetimi namazı ikâme edenlerden kıl. RABBimiz, DUÂmı kabul buyur.” (İbrâhîm 14/40)

İnsanın çocuklara duyduğu derin sevginin ondaki fıtrî duygulardan biri olduğunu açıklayan Kur’ÂN-ı Kerîm.:

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“Zuyyine li’n- nâsi hubbu’ş- şehevâti mine’n- nisâi ve’l- benîne ve’l- kanâtîri’l- mukantarati mine’z- zehebi ve’l- fıddati ve’l- hayli’l- musevvemeti ve’l- en’âmi ve’l- hars (harsi), zâlike metâu’l- hayâti’d- dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB (meâbi).: İnsanlara.: "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve ALLAH, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.” (Âl-i İmrân 3/14)

Bu eğilimi son derece tabii karşılayarak bütün müslümânların DUÂlarında ALLAH’tan, kendilerine göz nuru olacak eşler ve çocuklar vermesini niyaz etmelerini ister.:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
“Vellezîne yekûlûne RABBenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete a’yunin vec’alnâ li’l- muttekîne imâmâ (imâmen).: Ve onlar: “RABBimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere (takvâ sâhiblerine) imam kıl.” derler.” (Furkān 25/74)

Böylece insandaki neslini devam ettirme arzusu, İslâm’ın çizdiği sınırlar içerisinde kişinin kendisine ve bütün insanlığa faydalı olacak bir faaliyete kaynaklık yapar.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evlenin, çocuk sâhibi olun; ben Kıyamet Gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim!.” buyurmuştur.
(Müsned, II, 72)

İsLâm ÜMMetine, Neslini koruyup geliştirmeye katkıda bulunmanın gerekliliğini vurgulamaktadır..

Çocuklarda küçük yaşlardan i’tibaren İmanla birlikte İbâdet Şuurunun da geliştirilmesi gerekir. Nitekim onlara namazın öğretilmesi ve Âile Reisinin de bunda devamlı olması Kur’ÂN-ı Kerîm’de açıkça zikredilmiştir.:

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
“Ve’mur ehleke bi’s- salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ (rızkan), nahnu nerzukuk (nerzukuke), ve’l- âkıbetu li’t- takvâ.: Ve ehline (âilene ve etrafındakilere) namazı emret ve onun üzerinde (namazda) sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, BİZ rızıklandırırız. Akibet (en güzel sonuç) takvâ sâhiblerinindir.” (TâHâ 20/132)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz” buyurmuştur.
(Buhârî, “Cumʿa”, 11; Müslim, “İmâre”, 20)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:Çocuklarınıza önce “Lâ İLâhe İLLâ ALLAH” cümlesini öğretiniz!.” şeklinde tavsiyede bulunduğu nakledilir.
(İbn Mahled, s. 142; İbn Kayyim el-Cevzîyye, s. 158)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz, Kıyamet Gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, öyleyse güzel isimler seçin!.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, “Edeb”, 70)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin!.” buyurmuştur.
(Buhârî, “Hibe”, 12-13; “Şehâdât”, 9; Müslim, “Hibât”, 13)

Anne-çocuk ilişkisi, çok yönlü ve psikolojik açıdan farklı sonuçlar doğuran FITRÎ bir ilişkidir. Bu sebeple İslâmî Kaynaklarda anne-çocuk ilişkisine geniş yer verilmiştir.
Kur’ÂN-ı Kerîm’in, annenin çocuğunu Modern Psikolojide ->“Bebeklik Dönemi” kabul edilen “tam iki yıl” süreyle emzirmesi yönündeki tavsiyesi.:

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
“Ve’mur ehleke bi’s- salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ (rızkan), nahnu nerzukuk (nerzukuke), ve’l- âkıbetu li’t- takvâ.: Ve ehline (âilene ve etrafındakilere) namazı emret ve onun üzerinde (namazda) sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, Biz rızıklandırırız. Akibet (en güzel sonuç) takvâ sâhiblerinindir.” (Bakara 2/233)

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
“Ve vassayne’l- insâne bi vâlideyh (vâlideyhi), hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyk (vâlideyke), ileyye’l- masîr (masîru).: Ve BİZ, insana anne ve babasına (bakmasını) vasiyet ettik (farz kıldık). Onu, annesi zorluk üzerine zorlukla taşıdı. Ve onun sütten kesilmesi iki yıldır. (Hem) Bana (hem) anne ve babana şükret! Dönüş, BANA'dır.” (Lokmân 31/14)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kocasından ayrılan bir kadına.: “Sen çocuğunun üzerinde daha fazla hak sâhibisin!” demiştir.
(Müsned, II, 182; Ebû Dâvûd, “Talâk”, 35).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın!.” diyerek çocuğu ciddiye alıp seviyesine inmeyi ve problemlerini dinleyerek yönlendirmeyi öğütlemiştir.. (İbn Mahled, s. 135).

Ayrıca çocuklar ana babaya, öğretmene ve büyüklere itaate, küçüklere karşı sevgi ve şefkâtle davranmaya alıştırılmalı, kaba ve hoyrat davranışları düzeltilmelidir. Kur’ÂN-ı Kerîm’de de belirtildiği üzere çocuklara Âile Mahremiyeti konusu da öğretilmelidir.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât (merrâtin), min kabli salâti2l- fecri, ve hînetedaûne siyâbekum mine’z- zahîrat (zahîrati), ve min ba’di salâti’l- ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn (hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d (ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumu’l- âyât (âyâti), vallâhu alîmun hakîm (hakîmun).: Ey imân edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte ALLAH, size ayetleri böyle açıklamaktadır. ALLAH Bilendir, Hüküm ve Hikmet Sâhibidir.” (Nûr 24/58)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimCÂN BaBaResim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim

KELAMULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..


وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Ve lâ tenkihû’l- muşrikâti hattâ yu’minn (yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihû’l- muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ile’n- nâr (nâri), vallâhu yed’û ile’l- cenneti ve’l- magfireti bi iznih (iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî li’n- nâsi leallehum yetezekkerûn (yetezekkerûne).: Müşrik (ALLAH'a ortak koşan) kadınları, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir câriye müşrik (hür) bir kadından elbette daha hayırlıdır, hoşunuza gitse bile. (Kadınlarınızı da) müşrik erkeklerle, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir köle, müşrik (hür) birinden hoşlansanız bile elbette daha hayırlıdır. ışte onlar, (sizi) ateşe davet ederler. ALLAH ise kendi izni ile (sizi) cennete ve mağfirete dâvet ediyor ve insanlara âyetlerini açıklıyor. Umulur ki onlar böylece tezekkür ederler.” (Bakara 2/221)

وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıha’l- muhsanâti’l- mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumu’l- mu’minât (mu’minâti). Vallâhu a’lemu bi îmânikum. Ba’dukum min ba’d (ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi muhsanâtin gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân (ahdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâ’l- muhsanâti mine’l- azâb (azâbi). Zâlike li men haşiye’l- anete minkum. Ve en tasbirû hayrun lekum. Vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve içinizden kimin, mü'min ve hür kadınlarla nikâh yapmaya (evlenmeye) gücü yetmezse, o zaman ellerinizin altında bulunan genç mü'min câriyelerinizden (alıp) evlensin. ALLAH sizin îmânınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz (aynı soydan gelmesiniz). Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost tutmamaları şartıyla sâhiblerinin izniyle mehirlerini marufla (örf ve âdete uygun olarak) vererek onları nikâhlayın. Fakat, evli olduğu halde fuhuş yaparlarsa o taktirde hür kadınlara uygulanan azâbın (cezânın) yarısı kendilerine uygulanır. İşte bu (câriye ile nikâhlanma izni) içinizden (zinâ etme) sıkıntısına düşmekten korkanlar içindir. Ve sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Ve ALLAH Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Nisâ 4/25)

فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
“Fa’budû mâ şi’tum min dûnih (dûnihi), kul inne’l- hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevme’l- kıyâmeh (kıyâmeti) e lâ zâlike huve’l- husrânu’l- mubîn (mubînu).: Artık O'ndan başka dilediğiniz şeye tapın. De ki.: "Muhakkak ki, kendilerini ve âilelerini hüsrana düşürenler, kıyâmet günü hüsrana uğrayacak olanlardır." Bu apaçık bir hüsran değil mi?” (Zümer 39/15)

لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
“Lehum min fevkıhim zulelun mine’n- nâri ve min tahtihim zulel (zulelun), zâlike yuhavvifullâhu bihî ıbâdeh (ıbâdetu), yâ ıbâdi fettekûn (fettekûni).: Onların üstünde ve altında ateşten gölgeler vardır. İşte böyle, ALLAH kullarını onunla korkutuyor. Ey kullarım! Öyleyse BANA karşı takvâ sâhibi olun.” (Zümer 39/16)

لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ
“Lillâhi mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr (zukûra).: Göklerin ve yerin mülkü ALLAH'ındır. Dilediği şeyi yaratır. Dilediğine KIZ (çocuk) ve dilediğine ERKEK (çocuk) bağışlar.” (Şûrâ 42/49)

إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
“İnnemâ emvalukum ve evlâdukum fitneh (fitnetun), vallâhu indehû ecrun azîm (azîmun).: İnnemâ emvalukum ve evlâdukum fitneh (fitnetun), vallâhu indehû ecrun azîm (azîmun).: Oysa sizin mallarınız ve evlâdlarınız fitnedir (imtihandır). Ve ALLAH ki, ecrun azîm (en büyük mükâfat) O'nun indindedir (katındadır).” (Teğâbün 64/15)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhâ’n- nâsu ve’l- hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne.: Ey imân edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ÂİLEnizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. ALLAH'ın onlara emrettiği şeyde, ALLAH'a âsi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.” (Tahrîm 66/6)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimCÂN BaBaResim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1131
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta ÇOCUK HAKLARı..

Mesaj gönderen Ahmed »

ResimKahramanmaraş depremi..

RASÛLULLAH’ta ÇOCUK HAKLARı.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: EvLâd kokusu, CeNNet Kokusudur.” buyurmuştur.
(Câmiü’s-Sağîr, 2/2285)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.EvLâd dünyada nûr, ahirette sürûrdur.” buyurmuştur.
(Câmiü’s-Sağîr, 2/2285)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimsenin bir KIZ Evlâdı olsa da, onu İslam adâbı ile terbiye etse ve ALLAH'ın kendisine verdiği ni’metlerle büyütse, ALLAH TeÂLÂ, o kişiyi cehennem ateşinden korur.” buyurmuştur.
(Taberanî, Mu’cemu’l Kebir, 9/45, H. No: 10295)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimsenin üç KIZı olup da, onları besler, merhamet eder, terbiye ederse, CeNNet ona vâcib olur.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 120, 121)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimsenin bir KIZı ve üç KIZ kardeşi olup, onlara ihsânda bulunursa, CeNNette BEN onunla beraber olurum.” buyurmuştur.
(Taberanî, Mu’cemu’l Evsât, 17/24, H. No: 8393)

Resulullah aleyhisselam, bunu söylerken şehadet parmağı ile orta parmağını göstermiştir; yakın olacağından kinâyedir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Birinin, üç KIZı ile üç KIZkardeşi olur da onların ezâlarına sabrederse, ALLAH TeÂLÂ o kimseyi CeNNet-i aLâ’ya (en yüksek makama) ulaştırır.” buyurunca,
Bir Adam.: “Yâ Resûlallah! İki KIZı olsa da CeNNet'e girer mi?” dedi.
Resûlullah aleyhisselam.: “Bir olsa da yine CeNNet'e girer.”
buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned,22/150 ; Buharî, el-Müfred, Riyad, 1419/1998, 1/45; Hâkim, Müstedrek (Telhis’le birlikte), 4/195)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Baldızı, Hz. Zübeyr’in Hanımı Hz. Esma İslam döneminde ilk çocuğu Abdullah b. Zubeyr’i doğrunca onu Resûlullah’a götürmüş; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de bir hurmayı kendi ağzında çiğnedikten sonra çocuğun ağzına vermiş, onunla ağzını açmıştır. Sonra da ona bereket (mübârek olması, her cihetle bereket bulması) için DUÂ etmiştir… (Buharî, Menâkıbu’l-Ensar, 45)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Hepiniz çobansınız/gözetmensiniz ve hepinizi elinizin altındakilerden sorumlusunuz..” buyurmuştur.
(Buharî, Nikah,91)

Bazı İslâm Âlimleri, bu gibi âyet ve hadislere dayanarak.: “Kıyamet Günü ALLAH babalardan dolayı çocukları sorguya çekmeden önce, evlâdlardan ötürü babaları sorguya çeker” demişlerdir. (İbn Kayyım el-Cevzîye, Tuhfetu’l-Mavdud bi Ahkami’l-Mevlud,Dımaşk, 1391/1971, 1/229)

Nitekim, insanlarda yemeklere göre hal değişikliği olur. Yani haramdan haramzâde olur. Nasıl ki, tohum iyi olursa, ekin de iyi olur ki;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Haramdan çekinin. Çünkü, haramın binası er geç harab olur!.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şuâbu’l-İmân, Riyad, 1423/2003, 13/229)


Resim

ÇOCUKLARın ANNE BABA ÜZERİNDEKİ HAKLARI.:

İslâm Dînine göre =>Anne Babanın çocuklarına öğretmekle yükümlü olduğu.:
=>İtikad ve İbâdetle ilgili temel bilgiler.
=>Ahlâk ile ilgili temel bilgiler.
=>Diğer insanlarla ilişkilerinde (adâb-ı muaşerette) dikkat edeceği hususlarla ilgili bilgiler.
=>Meslek Eğitimi ile ilgili temel bilgiler..
=>Çocuklarına güzel, eşit ve âdil davranmak.. v.d..vardır..

Numan b. Beşir radiyallahu anhu.: “Babam bana malından bir şeyler hibe etmişti. Annem Amra Bintu Ravaha.: “Bu hibeye Resûlullah (aleyhisselâm)'i şâhid kılmazsan kabul etmiyoruz.” dedi. Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şâhid kılmak için babam beni de alarak Resûlullah (aleyhisselâm)'e gittik. Durumu öğrenen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem babama.: “Başka çocukların da var mı?” diye sordu. “Evet” cevabı üzerine.: “Aynı şekilde bütün çocuklarına hibede bulundun mu?” buyurdu. Babam.: “Hayır!.” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'tan korkun, çocuklarınız hususunda âdil olun!.” buyurdu. Babam oradan ayrıldı ve hibeden vazgeçti.”
dedi.
(Müslim, Hibât 13.)

Enes radiyallahu anhu.: “Bir Adam Resûlullah (aleyhisselâm)'in yanında otururken oğlunun biri gelir. Adam çocuğunu öper ve dizinin üstüne oturtur. Az sonra KIZıı gelir. Adamcağız onu öpmeksizin önüne oturtur.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Böyle yaparak aralarında eşit davranıyor musun?” buyurarak onu kınamıştır...
(Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Tuğra Neş. İst. trs s.175.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH öpücüğe varıncaya kadar her hususta çocuklar arasında adaletli davranmanızı sever.” buyurmuştur.
(Münavî, Feyzu’l- Kadir, II/297.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi siz de evlerinizde ve emriniz altındakileri cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümânlığı öğretmelisiniz. Öğretmezseniz mesul olacaksınız!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Vesâyâ 9; Müslim, İmâre 20)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Siz Kıyamet Günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz!.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb 61.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH İndinde sevgili olan isimler, Abdullah, Abdurrahmân'dır.” buyurmuştur.
(Müslim, Adâb, 2, (2132); Ebu Davûd, Edeb 69)

İmâm Ali kerremallahu vechehu, çocuğuna isim verilmesi ile ilgili olarak.: “İlk oğlum doğduğunda ona savaş anlamında “Harb” ismini vermiştim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi.: “Oğlumu bana gösterin ona hangi ismi verdiniz?” buyurdu. “Harb ismini verdik.” dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır o’nun ismi Hasan’dır!.” buyurdu..”
buyurmuştur.
(Buhârî, el-Edebü’l-müfred, II/180.)

*

Resim

NETİCe OLarak Tümm Çocukların DoğaL HakLarı ki;

Çocuk Hakları, Kanunen veya Ahlâkî olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sâhib olduğu; Eğitim, Sağlık, Yaşama, Barınma; Fiziksel, Psikolojik veya Cinsel Sömürüye Karşı Korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır..

Annesi, babası ve âilesi olması, Sevgi görmek, Sağlıklı yaşam, Eğitim, Korunma, Giyinme. Toplumsal güvenlik, İletişim, Oyun oynama

Kız çocukların da gereksinimlerini karşılayacak ve kendilerine yaşam becerisi kazandıracak Nitelikli Eğitim-Öğretim görmeye hakkı vardır..

Dünyadaki Çocuk Askerler ve Çocuk İşçiliği ise, yürekler ACIsıdır..


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimCÂN BaBaResim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön