GARİB-AN ZEVK-LeriM

Konu başlıkları sadece Kul İhvani'ye aittir.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimALDANMA!.
Âdem-Havva Âyetleri, yaşandı ve bitti sanma,
Yasak meyve hep sunumda, nefsine aldanıp kanma,
İllîyyun'dan Esfelin'e, indik hapsolduk garibAN,
Çalış rücû' et ALLAH'a, nefsini Dünyaya banma!.

garibAN 13.10.2022 SPR'da
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimALIŞ<=>VERİŞ!.

VERmekle yükümlü olupta VERemediklerim,
VERmekle yükümlü olmayıp ta VERdiklerim!.
ALmakla yükümlü olupta ALamadıklarım,
ALmakla yükümlü olmayıp ta ALdıklarım!.

Burada ALIŞ-VERİŞe, MÜKELLEFİYET üzerinden yaklaşırsak almak vermek sözcüklerinden sonra gelen sözcüğü ne yaparsak onun alış verişi söz konusu olur. Örneğin Zaman, Düşünce, Fikir v.b.

Hayat alış veriş ve ortadaki biziz evet, aklımız var ve aklımızın yükümlülüğünü Hocam şu dört kelime ile anlatır:
''İnsan aklı Kemâlât Gayreti göstermeye =>Muhtaç->Mecbur->Me'mur ve =>Mahkumdur!..'' Kulihvanî

Ne alış-verişinde olursak olalım bu alış-verişlerde şu âyeti göz önünde bulundurmak lâzım;


رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
"Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmi's- salâti ve îtâi'z- zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu ve'l- ebsâr (ebsâru).: Ticaretin ve alışverişin, onları ALLAH’ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalblerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.” (Nûr 24/37)

Münir Derman Hocam da şöyle demiş:
"Biliyor musun?. Uykuda; ilim, akıl, şuur, evlât, mal her şey gider… Bahr-ı Umman-ı Ahadîyyet'e atılır… Hiç kimsenin malı, ilmi, aklı diğerine karışmaz… Birinin ilmi, diğerinin cehliyle, diğerinin cehli ötekinin ilmi ile karışmaz… İyi düşün her uykuya daldığın zaman, vakit vâkit bunlar alınıyor… Bir günde bu (Alış veriş) verişsiz kalacak ona ecel deniliyor… Dikkat et… Hepsi yüzüstü kalır… ALLAH yüz açıklığı versin!."
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimACEMİ ŞANSI!.

Bâzen öyle olur ki bir hususta çok bilginiz yoktur yahut bir oyun oynanır oyunu az biliyorsunuzdur. Oturursunuz bilen biriyle karşılıklı maça girersiniz, karşınızdaki kişi bunu biliyordur, güler sizle makara geçer. İşte böyle bir atmosferde tavlaya oturdunuz..

Sezgin.: Abi hadi bir tavla atalım yalnız ben bu oyunu biraz yavaş oynayabilirim çünkü sizin kadar seri değilim.

Metin.: Hızlı oynayacaksın anlamam, tahammül edemem ben öyle iki saat düşünmeye gelemem sıkılırım!.

Sezgin.: Peki abi iç güdüsel oynayacağım hamlelerde sallayacağım!.

Metin.: Başlayalım hadi bak görürsün şimdi. At bakalım.

Sezgin.: Oo dört car geldi bak kaçtım oradan. Şunu şurdan girelim hadi bakalım. At hadi sende sıra.

Metin.: Heh bak ne yapıcam ben sana!.

Sezgin.: Abi saçma bir şey yapacağım şimdi risk alarak şöyle oynayacağım sen vurabilirsen vur!.

10 dk sonra. Oyun Sezgin yönüne dönüyor, Metin oyunun marsa gittiğinin farkında…

Metin.: Devam etmeyelim oyun olur!.

Sezgin.: Yok abi sonuna kadar devam edelim at hadi.

Metin.: Oo kötü zar geldi!.

Sezgin.: Mars oldun abi. Bu niye oldu böyle düşünelim mi?.. Bâzen çok kendimize güvendiğimiz rakibi küçümsediğimiz zamanlarda olmasın!.

Metin.:Yok ya Acemi Şansı bu..

Sezgin.: Yok yok abi burada şans mans yok. SüNNeTuLLAH’ın işleyişinde şans mans olmaz. "Sebeb<=>Sonuç"lar vardır her şey hesablıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

MUHLİSUNE LEHUD DİNE

Aziz Kardeşim,

2003-2007 yılları arasında bir yıldı yurtdışında yaşıyordum, Türkiye’ye ailemi ziyarete gelmiştim, gece vakti içimden geldi, evdeki Kur’an-ı Kerim’i açtım, balkonda oturdum ve bir hayli okudum, beni adeta mıknatıs gibi çekiyordu. Sabah 4’e kadar okudum ve bir ayete geldim ki onu okurken ALLAH’ın bir grup insana nankör demesi beni çok etkilemişti. Kendimi bu gruba dahil etmiş çok mahcubolmuştum. Kalbime direkt tesir etmiş çok ağlamıştım. Sürekli namaz kılan birisi değildim, o sabah gidip abdest aldım, sabah namazını kıldım, tevbeyi istiğfar ettim.

“Denizde size bir tazyık elverdiği vakıt ondan başka yalvardıklarınız gaib olur, derken o sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüzü çeviriverirsiniz. İnsan da çok nankör bulunuyor “ [İsra Suresi 67.ayet]

Bu ayeti okurken çocukluğum gelmişti aklıma, çocukken bir arkadaşımla bu deniz kasabasında babamın sandalını alarak denize açılmıştık, hava poyraza dönmüştü. Biz balık tutarken denize attığımız çapanın demiri kumu tarayarak kumdan kurtulmuş, biz farkında olmadan karadan uzaklaşmıştık. Farkına vardığımızda teknenin içten takma motorunun kaytanını defalarca çekmiş, bir türlü motoru çalıştıramamıştık. 7 metrelik ağır ağaç sandalla açığa doğru sürüklenirken, bir taraftan karaya imdat diye bağırıyor bir taraftan sandalın küreklerine asılarak geri dönmeye çalışıyorduk.

Biz 1 metre ilerlerken poyraz bizi 2 metre geri götürüyordu. Çabalarımızla bunu yapamayacağımızı ve sesimizide kimseye duyuramayacağımızı anlayınca ben de her inançlı gencin yaptığını yapmıştım. Büyük annemin küçükken bana öğrettiği bir dua vardı , sıkışırsan bu duayı et yardım olunursun demişti. Mübarek bir kadındı büyük annem, elinde tesbih ev içinde dolanır her gördüğü için dua ederdi. Evden herkesi dua ile uğurlardı ve kapıyı geldiklerinde yine dua ile açardı.

Öğrettiği iki duadan okuduğum dua şuydu “Sırrımın sübyanı ALLAH, derdimin dermanı ALLAH, Müşgülüm gayet, Fazladır sıdkı sadagat, Seydi Ahmet , İmdadıma yetiş Ya Muhammed!..”

Bu duayı sınavlarında oku imtihanlarını geçersin , zora girdinmi oku derdi. Bende çocukluğumdan beri başım sıkışınca bunu okurdum. O anda da bu dua aklıma geldi. Rufai’lerin Medet Duası olduğunu sonradan Hocam’dan öğrendimdi.

Bu duayı okudum, o anda ufukta üç tekne belirmişti. Gelerek bir tanesi bizi çekti karaya çıkardı. ALLAH razı olsun biz kurtulmuştuk. Fakat gençlik ve içinde bulunduğumuz ortamın, bulunduğumuz çevrenin koşulları bir genç olarak benim uyanmama mani oluyordu. İnançlı olsamda tamamen gaflet halindeydim. Yine nefsimin heva ve hevesine kurban olmuştum.

“Yine aldırmıyorlarsa biz de seni üzerlerine mürakıb göndermedik a, sana düşen ancak tebliğdir fakat biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız vakıt onunla ferahlanır ise de kendi ellerinin takdim ettiği sebeblerle başlarına bir fenalık gelirse o vakıt insan hepsini unutan bir nankördür. “ [Şu’ra Suresi 48.ayet]

Ben o anki gidişatımı ve geçmişi o anda bir hesab ettim. Bu nankörlük kelimesini bir türlü hazmedemedim, Rabbıma karşı çok utanmıştım. Sabah olunca ilk iş sahaflara gittim, orada gezindim , dini eserlere baktım ve içimden bir ses Mesneviyi Şerifi al oku dedi. Rahmetli Şefik Can'ın tercemesini aldım 6 cilt. Yurtdışına dönünce sabah işe gitmeden evvel kalkıp Kur'an ve Mesnevi'yi okuyordum. 6 ayda tüm ciltleri okudum fakat içimdeki ateş kor gibi yakıyordu. Beni şiire yönlendirmiş, namaz kılmaya başlamıştım. O da öyle bir dönemdi. İnsan halden hale geçiyor hayatta.

devam edecek inşaeALLAH...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »



وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُورًا
"Ve izâ messekumu'd- DURRU fî’l- bahri DALLe men ted’ûne illâ iyyâh (iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ile'l- berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ (kefûren).." (İsrâ 17/67)

1 ve izâ messe-kum.: ve size dokunduğu zaman.
2 ed durru.: bir zarar, bir sıkıntı, bir tehlike.
3 fî el bahri.: denizde.
4 dalle.: saptı, gitti.
5 men ted'ûne.: çağırdığınız, davet ettiğiniz, dua ettikleriniz.
6 illâ iyyâ-hu.: sadece o hariç, ondan başka.
7 fe lemmâ.: böylece, olduğu zaman, olunca.
8 neccâ-kum.: sizi kurtardık.
9 ilâ el berri.: karaya.
10 a'radtum.: yüz çevirdiniz.
11 ve kâne.: ve oldu.
12 el insânu.: insan.
13 kefûren.: çok nankör..

Bu âyette “dall” kelimesi var normalde Fâtiha-yı Şerife’de “dallin” deriz ve bu kelimeyi Fâtiha Sûresinde negatif manada yorumlarız, bizi hidâyet yolundan, sırat-ı müstakîmden sapmaktan, dalalete düşmekten korumasını dileriz ALLAH’tan. Bu âyette de, ALLAH’tan beride kişilerin DUÂ ettikleri, yöneldikleri ne varsa o ÂN'da o yöneldikleri her şey kişiden sapar gider, bunların hepsi "dall" olur kişiden ve kişi yönelişini ALLAH’a yapar o ÂN. “ed-durru” kelimesi sıkıntı, zarar, tehlike mânâsında olan bir kelime. Bu kelimeyi daha evvel Âyetü’l- Kursî ile ilgili bir yazımızda Kur’ÂN-ı Kerim’de bir çok âyette içinde “keşefnâ”, “BİZ onun sorununu giderdik mi, kurtarınca, ona durumdan şifâ verince v.b. mânâda” kelimelerle birlikte kullanıldığını görmüştük.

Aşağıda Yûnus Sûresi 12.âyette İsrâ 67. âyettekine benzer bir şekilde.:
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهٖ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Ve izâ messe’l insâne’d- DURRU deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ (kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh (messehu), kezâlike zuyyine li’l- musrifîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne.: İnsana bir sıkıntı da dokundumu gerek yan yatarken gerek otururken gerek dikilirken bize DUÂ eder durur derken kendisinden sıkıntısını açıverdik mi sanki kendine dokunan bir sıkıntı için bize yalvarmamış gibi geçer gider, işte o müsriflere yaptıkları ameller böyle tezyin edilmektedir.” (Yûnus 10/12)
buyruluyor. Denizde de işte insanlar sıkıntı içine girerler ki onlardan bu sıkıntıyı ALLAH’tan gayrı kimsenin açamayacağını bilirler. Onlar o ÂNda sanki şu âyeti duymuşlar gibi o ÂNda ALLAH’a yönelirler.:

قُلِ ادْعُوا الَّذٖينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِهٖ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْوٖيلًا
“Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfe’d- DURRi ankum ve lâ tahvîlâ (tahvîlen).: De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” (İsrâ 17/56)

وَمَا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ فِى الْاَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِىٍّ وَلَا نَصٖيرٍ
“Ve mâ entum bi mu’cizîne fî’l- ard (ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr (nasîrin).: Hem siz Arzda âciz bırakacak değilsiniz ve size ALLAH’dan başka kurtaracak ne bir Hâmî, ne de bir Yardımcı yoktur. (Şûrâ 42/31)

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِىَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهٖ اَوْ اَرَادَنٖى بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهٖ قُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
“Ve le in seeltehum men halaka’s- semâvâti ve’l- arda le yekûlunnallâh (yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi DURRin hel hunne kâşifâtu DURRihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâh (hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelu’l- mutevekkılûn (mutevekkılûne).: Celâlim hakkı için sorsan onlara.: “O Gökleri ve Yeri kim yarattı?” Elbette şübhesiz ALLAH diyecekler, de ki.: o halde gördünüz a o ALLAHdan başka çağırdıklarınızı, eğer ALLAH bana bir keder murad ederse onlar kederini açabilirler mi? Yâhud bana bir rahmet murad ederse onlar onun rahmetini tutabilirler mi? De ki.: ALLAH bana yeter, hep ona dayanır mütevekkil olanlar.” (Zümer 39/38)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Aziz Kardeşim,
İnsanların büyük bir kısmının nankörlük edeceğini Rabbu'l- Alemîn biliyor, sıkıntıları açınca onların tuğyanlarında ısrar edeceklerini biliyor. Bunu şu âyette şu şekilde buyuruyor:

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فٖى طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Ve lev rahimnahum ve keşefna ma bihim min durril leleccu fi tuğyanihim ya'mehûn.:
Eğer biz onlara acıyıb da baskılarını açıversek mutlaka tuğyanlarında ınad eder hiç bir şey görmezler (Mü'minun Suresi 75.âyet)

Geçen aylarda Hocamız Kulihvani ile Zümer Suresi sohbetinde Hocam Zumer Suresi 2. ve 3.ayetleri okuduğunda bu âyetlerin yukarıdaki âyetlerle ilişkili olduğunu fark ettim. Bu ayetlerde ki Din'i ALLAH için HALİS kılmak , HALİS DİN kavramları denizde sıkışan kişin aldığı hâli ifâde ediyor diye hissettim:

اِنَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّٖينَ
İnna enzelna ileykel kitabe bil hakki fa'budillahe muhlisal lehud dîn.:
Emîn ol biz sana kitabı hakkıyle indirdik onun için Allaha öyle ibâdet ve kulluk et ki dini ona halîs kılarak

1 innâ.: muhakkak biz.
2 enzelnâ.: biz indirdik.
3 ileyke.: sana.
4 el kitâbe.: kitap.
5 bi el hakkı.: hak ile.
6 fa'budi allâhe (fe u'budi).: öyleyse Allah'a kul ol.
7 muhlisan.: muhlis olarak, halis kılarak.
8 lehu.: ona.
9 ed dine.: dîn.

اَلَا لِلّٰهِ الدّٖينُ الْخَالِصُ وَالَّذٖينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖ اَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰى اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فٖى مَا هُمْ فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖى مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Ela lillahid dinul halis, Vellezinettehazu min dunihi evliya', ma na'buduhum illa li yukarribuna ilellahi zulfa, innellahe yahkumu beynehum fi ma hum fihi yahtelifûn, innellahe la yehdi men huve kazibun keffâr.:
İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım veliylere tutunanlar da şöyle demektedirler: biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ıhtilâf edip durdukları şeyde hukmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz

1 e lâ.: öyle değil mi.
2 li allâhi.: Allah'a ait, Allah için.
3 ed dînu.: dîn.
4 el hâlisu.: halis, has, özel.
5 ve ellezîne.: ve o kimseler, onlar.
6 ittehazû.: edindiler.
7 min.: den.
8 dûni-hi.: ondan başka, onun dışında.
9 evliyâe.: velîler, dostlar.
10 mâ na'budu-hum.: onlara tapmıyoruz, kulluk etmiyoruz.
11 illâ.: den başka, sadece.
12 li yukarribûnâ.: bizi yaklaştırmaları için.
13 ilâllâhi (ilâ allâhi).: Allah'a.
14 zulfâ derece.: makam, yakınlık.
15 inne allâhe.: muhakkak Allah.
16 yahkumu.: hükmeder.
17 beyne-hum.: onların arasında.
18 fî.: içinde, de.
19 mâ.: şey.
20 hum.: onlar.
21 fîhi.: onda, onun hakkında.
22 yahtelifûne.: ihtilâf ediyorlar.
23 inne allâhe.: muhakkak Allah.
24 lâ yehdî.: hidayete erdirmez.
25 men.: kim, kimse.
26 huve.: o.
27 kâzibun.: yalancı..
28 keffârun.: çok inkârcı, inkâr edenler.

Bu âyetlerde halis din, dini O'na halis kılarak ibadet etmek ifadelerinde din ve kulluk (ubudiyet) hususunda halis kelimeleri var. Halis deyince ihlas geliyor aklımıza, içtenlik samimiyet geliyor aklımıza ve HULaSa geliyor.

Lokman Sûresi 32.ayette Allahu Zul Celal:

وَاِذَا غَشِيَهُمْ مَوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ فَلَمَّا نَجّٰیهُمْ اِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَا اِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
Ve-iżâ ġaşiyehum mevcun ke-zzuleli de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne felemmâ neccâhum ilâ-lberri feminhum muktesid(un)(c) vemâ yechadu bi-âyâtinâ illâ kullu ḣattârin kefûr(in).:
Ve kara bulutlar gibi dalga sardığı vakıt onları dini Allaha hâlis kılarak yalvarırlar, sonra karaya çıkarıldığı vakıt içlerinden doğru giden de bulunur ve bizim âyetlerimize ancak gaddar, nankör olanlar çıfıtlık eder
1 ve izâ.: ve olduğu zaman.
2 gaşiye-hum.: onları sardı.
3 mevcun.: dalgalar.
4 ke.: gibi, sanki.
5 ez zuleli.: (karanlık) gölgeler.
6 deavûllâhe (deavû allâhe).: Allah'a dua ederler, Allah'a yalvarırlar.
7 muhlisine.: muhlisler, halis kılanlar.
8 lehu.: ona.
9 ed dîne.: dîn.
10 fe.: böylece, bundan sonra.
11 lemmâ.: olduğu zaman.
12 neccâ-hum.: onları kurtardık.
13 ilel berri (ilâ el berri).: karaya.
14 fe.: böylece, bundan sonra.
15 min-hum.: onlardan.
16 muktesidun.: mutedil davrananlar (aşırı gitmeyenler).
17 ve mâ yechadu.: ve bilerek inkâr etmez.
18 bi âyâti-nâ.: âyetlerimizi.
19 illâ.: ancak, hariç, den başka.
20 kullu.: her, hepsi.
21 hattârin.: çok gaddar.
22 kefûrin.: çok nankör.

buyuruyor ve yine Ankebut 65.âyette benzer şekilde:

فَاِذَا رَكِبُوا فِى الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ فَلَمَّا نَجّٰیهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ
Fe-iżâ rakibû fî-lfulki de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne felemmâ neccâhum ilâ-lberri iżâ hum yuşrikûn(e).:
Baksan a gemiye bindiklerinde dini Allaha halîs kılarak ona muhlisâne duâ ederler de derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal şirke koyulurlar
1 fe izâ.: o zaman.
2 rakibû.: bindiler.
3 fî el fulki.: gemiye.
4 deavûllâhe (deavû allâhe).: Allah'a dua ettiler.
5 muhlisîne.: halis olarak, halis kılarak.
6 lehu.: ona.
7 ed dîne.: dîn.
8 fe.: fakat.
9 lemmâ.: olduğu zaman.
10 neccâ-hum.: onları kurtardı.
11 ilâ el berri.: karaya.
12 izâ.: o zaman, hemen.
13 hum.: onlar.
14 yuşrikûne.: şirk koşarlar.

Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Ankebut 66.âyet
1 li yekfurû.: inkâr etsinler, nankörlük etsinler.
2 bimâ.: şeyleri.
3 âteynâ-hum.: onlara verdik.
4 ve li yetemettaû.: ve metalansınlar, faydalansınlar.
5 fe.: fakat, ama.
6 sevfe.: yakında.
7 ya'lemûne.: bilecekler.

buyuruyor ve yine Yunus Sûresi 22.âyette bunu tekrar yineliyor:

هُوَ الَّذٖى يُسَيِّرُكُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتّٰى اِذَا كُنْتُمْ فِى الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرٖيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رٖيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا اَنَّهُمْ اُحٖيطَ بِهِمْ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰـذِهٖ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

Huvellezi yuseyyirukum fil berri vel bahr, hatta iza kuntum fil fulki ve cerayne bihim bi rihin tayyibetiv ve ferihu biha caetha rihun asifuv ve caehumul mevcu min kulli mekaniv ve zannu ennehum uhita bihim deavullahe muhlisîne lehud dîn, lein enceytena min hazihi le nekunenne mineş şakirîn.:
O, odur ki sizleri karada ve denizde gezdirtir, hattâ gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıb hoş bir heva ile aktıkları ve tam onunla ferahlandıkları sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her yerden onlara dalga gelmeğe başlar ve zannederler ki tamamen ihata olunub bittiler, o vakıt Allaha dini halis kılarak dua ederler: «ahdımız olsun ki, derler, eğer bizi bundan halâs edersen, şeksiz şüphesiz şükreden kullarından oluruz»

1 huve ellezî.: odur.
2 yuseyyiru-kum.: sizi gezdirir.
3 fî el berri.: karada.
4 ve el bahri.: ve denizde.
5 hattâ.: a kadar, hatta.
6 izâ kuntum.: siz olduğunuz zaman, siz idiniz.
7 fî el fulki.: gemide, gemilerde.
8 ve cereyne.: ve aktılar, gittiler (yüzdüler).
9 bi-him.: onlarla.
10 bi rîhin.: bir rüzgâr ile.
11 tayyibetin.: temiz, hoş, güzel.
12 ve ferihû.: ve ferahladılar (sevinçliydiler).
13 bi-hâ.: onunla.
14 câet-hâ.: ona geldi.
15 rîhun.: bir rüzgâr.
16 âsifun.: fırtına.
17 ve câe-hum el mevcu.: ve onlara dalga geldi.
18 min kulli mekânin.: her taraftan, her mekândan.
19 ve zannû.: ve zannettiler.
20 enne-hum.: muhakkak onlar.
21 uhîta.: kuşatıldı.
22 bi-him.: onlarla.
23 deavû allâhe.: Allah'a dua ettiler.
24 muhlisîne.: muhlisler olarak, halis kılarak.
25 lehu ed dîne.: dîni ona.
26 le in.: eğer olursa mutlaka.
27 enceyte-nâ.: bizi kurtar.
28 min.: hâzihi bundan.
29 le nekûnenne.: biz muhakkak olacağız.
30 min eş şâkirîne.: şükredenlerden.

Yunus Sûresi 23.âyette :

فَلَمَّا اَنْجٰیهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِى الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰى اَنْفُسِكُمْ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril hakk(hakkı), yâ eyyuhen nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).:
Derken vaktâki onları halâs eder, çıkar çıkmaz Yer yüzünde haksızlıkla bagye başlarlar, ey insanlar, bagyiniz sırf kendi aleyhinizedir, o alçak hayatın biraz zevkını sürersiniz, sonra döner bize gelirsiniz, biz de bütün yaptıklarınızı size haber veririz

1 fe lemmâ.: ama, olunca, olduğu zaman.
2 encâ-hum.: onları kurtardı.
3 izâ hum.: o zaman onlar.
4 yebgûne.: azgınlık ederler, haddi aşarlar.
5 fî el ardı.: yeryüzünde.
6 bi gayri el hakkı.: haksız yere.
7 yâ eyyuhe en nâsu.: ey insanlar.
8 innemâ.: sadece, yalnız, ancak.
9 bagyu-kum.: sizin azgınlığınız.
10 alâ enfusi-kum.: nefslerinizin üzerine size, kendinize.
11 metâ el hayâti ed dunyâ.: dünya hayatının metaı, malı.
12 summe.: sonra.
13 ileynâ.: bize.
14 merciu-kum.: sizin dönüşünüz.
15 fe nunebbiu-kum.: o zaman size haber vereceğiz.
16 bi-mâ.: şeyleri.
17 kuntum.: olduğunuz.
18 ta'melûne.: yapıyorsunuz.


قُلْ اَمَرَ رَبّٖى بِالْقِسْطِ وَاَقٖيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ كَمَا بَدَاَكُمْ تَعُودُونَ
Kul emera rabbi bil kisti ve ekîmu vucuhekum inde kulli mescidiv ved'uhu muhlisine lehuddin, kema bedeekum teudûn.:
Deki: Rabbım, Adl-ü insafı emretti, hem her mescidde yüzlerinizi doğru tutun ve ona, dini mahza onun için hâlıs kılarak, ıbadet edin, sizi iptida o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz

Mü'min Sûresi 14.âyette:

فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

Fed'ullahe muhlisîne lehud dine ve lev kerihel kâfirûn.:
O halde siz, dini Allah için halıs kılarak hep ona çağırın isterse kâfirler hoşlanmasınlar

Fe.: buraya kadar anlatılanları müteakiben.
Fed’ullahe : Bu anlatılanları anladıktan sonra ALLAH’a dua edin (Nasıl ?)
muhlisine lehu’d dine.: Allah’ın DİNini=>Samimi, riyasız, katıksız bir inançla ALLAH’a mahsus kılarak.

Mü'min Sûresi 65.âyette:
هُوَ الْحَیُّ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

Huvel hayyu la ilahe illa huve fed'uhu muhlisîne lehud dîn, elhamdu lillahi rabbil âlemîn.:
Hayy ancak o, ondan başka tapılacak yok, onun için dîni halîs kılarak ona, hep ona yalvarın, hamd, Allâhın, o rabbül'âlemînin

Fed’uhu : Bu anlatılanları anladıktan sonra O’na dua edin (Nasıl?)
muhlisine lehu’d dine.: Allah’ın DİNini=>Samimi, riyasız, katıksız bir inançla ALLAH’a mahsus kılarak.


Mü'min 14. Ve 65. âyetlerde Dini halis kılarak ALLAH’a ibadet edin dua edin ve dini has kılarak O’na yönelin buyruluyor. (Fed’ullah ve Fed’uhu).: Çağırmak ve yönelmek !..Neden ve Nasıl yönelinecek ? Neden sorusunun cevabı el-HAYY olanda HAYYat bulmak. Fişi pirize sok deniyor. Hayy O ki O’dan başka Huviyet Sâhibi yok, hakikatte Vâcibu!l- Vücud olan ve merkezde tek huviyet sahibi O’dur. Diğer gördüklerinin hepsinin özünde onları ayakta tutan TEK O’dur.

Gerçi bunu bildikten sonra nereye yüzünü dönersen her zerrenin özündeki yine O’dur desek bu muhite bakış olur ama önce merkeze bağlan BİR BİL’de BUL’da OL’da muhitte de O’nunla DİRİ olduğunu AN’la. Merkezi ve muhiti ile, HU ve ALLAH (merkezden ve muhitten tüm mahlukatı ihata eden ALLAH c.c.) isimleri bu ayetlerde dikkat çekiyor. Bu ayetler bizi Muhammedi Ezan’a götürüyor, ne diyor ezan-ı Muhammedi’de ? HAYye aLe’s- SeLÂH diyor HAYye aLe’L- FeLÂH diyor. Kulihvani Hocamızın aşağıdaki zevkine bakalım.:


MecNÛN BENem ->LEYyLâ BENem.
->“OKU!.”nsun -->SEVd EZÂNım!.
->ELESt ->“KÂLû -->BEL” BENem,
“KUR!.”uLsun ->MAHŞER MİZÂNım!.

ZEVK 8375

MuhaMMedî MüsLümÂN OL!. ->HAYye aLe’s- SeLÂH’ı YAŞA!
MuhaMMedî Mü’MiN OL!. Ki --->HAYye aLe’L- FeLÂH’ı YAŞA!
TESLiMiYyette İSLÂh OL!.up
İSTİKÂMette->İFLÂh OL!.up
AŞK-ı ALLAH ->NÛRuLLAH’ta ->MEŞK-i RESÛLuLLAH’ı YAŞA!.

Yâ HAYyu’L- HUuu ALLAH celle celâlihu!.
KULIHVANI

Hocamız burada diyor ki teslimiyetle kişi Muhammedî Müslüman olur ve islah olursa, ve o istikamette istikrar sağlar Muhammedî Mümin olursa kişi iflahı yaşar. Yukarıdaki Muhlisune Lehuddine âyetlerinde nankör olan, şirk eden insanlar şu hayat denizinde korku içinde zor durumda kaldıklarında, sıkıştıklarında ALLAH’a öyle yöneliyorlar ki bu sıkıntı ve zor durumlar onların iç yönelişlerinde tam teslimiyet ve ihlas bulmalarını sağlıyor fakat bu zor durumdan kurtarıldıklarında ise hepsi bu hallerini devam ettiremiyorlar. Onlar kurtulduklarına şükredip bu ihlas ile kulluk haline istikrarla daimîyet sağlamak devam etmek ve istikamette kaim olmak yerine nankörlük ediyorlar. Bu yüzden de iflahı yaşayamıyorlar Mü'min olamıyorlar. Hocamın bu zevkin sonunda Ya Hayyu’l Huuu ALLAH c.c demesi Mü'min Suresi 65.âyetteki el-HaYY , el-HU ve ALLAH ismi şerifleriyle nasıl örtüşüyor. Ölüyle diri hiç bir olur mu ? ALLAH’ı kandırmaya çalışan ile, kendine ve ALLAH’a karşı dürüst olan bir olur mu ? Kulluk zora girince hatırlanan ve kurtarılınca unutulan bir kavram mıdır. Dini yaşamak , onda daimiyet ve kaimiyetle olmaz mı ? ALLAH bunun nasıl olması gerektiğini bize bu ayetlerde belirtiyor.

Şükredenlerle , nankörlük edip şirk edenler bir olur mu ? Onların korkularının ardındaki sebepler nelerdir ? Nefislerinin ardına düştükleri şeylerden mahrumiyetten korkarlar, öyle korkarlar ki bazen bu korku hakikaten denizde canını yitirme noktasına gelmiş insanın yönelişi kadar ihlas ile ALLAH’a yönelmelerine sebebiyet verir. Nefsinin ardına düştüğü şeyden mahrum edilmezlerse o şeylere olan sevgileri ve arzuları öyle kuvvetli olur ki ALLAh’ı hemen unutuverirler. Onlara olan tutku ve sevgileri aşırıya kaçtıkları için ALLAH’a olan sevgilerinin önüne geçer şirke düşerler. Kimi de doğru dürüst istikamette gider felah bulurlar. Bunlar sabırlı, sıddık, muhlis, hak perest , hanif olarak dini ALLAH’a has kılarlar ve ALLAH’a kulluklarını bu şekilde daim ettirirler, zekatlarını verirler, bunlar hidayette olanlardır. ALLAH c.c. Beyyine Suresi 5.ayette dini kayyime’yi bu şekilde tanımlamaktadır.


وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ حُنَفَاءَ وَيُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ دٖينُ الْقَيِّمَةِ
Ve ma umiru illa liya'budullahe muhlisîne lehud dîne hunefae ve yukîmussalate ve yu'tuzzekate ve zalike dînulkayyimeh.:
Halbuki onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hakperest müvahhid (hanîfler) olarak dîni Allah için halis kılarak yalnız Allaha ıbadet etsinler ve namazı dürüst kılsınlar ve zekâtı versinler ve odur «dîni kayyime»

1 ve mâ umirû.: ve onlar emrolunmadılar.
2 illâ.: den başka.
3 li ya'budû allâhe.: Allah'a kul olmak.
4 muhlisîne.: muhlisler.
5 lehu.: ona.
6 ed dîne.: dîn.
7 hunefâe.: hanifler.
8 ve yukîmû es salâte.: ve namazı ikame etmek.
9 ve yu'tû ez zekâte.: ve zekâtı vermek.
10 ve zâlike.: işte bu.
11 dînu.: dîn.
12 el kayyimeti.: kayyum.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Es Selam Aziz Kardeşim,
Geçtiğimiz gece Zunnun-i Mısri (k.s) hakkında derlemeleri okuyordum, Magrib'te hikmet dolu sözler söyleyen bir kişi olduğunu duyuyor ve onun sözlerinden istifade etmek için Magrib'e seyahat ediyor. Bu Abid'i buluyor. Fakat Abid kimseyle konuşmuyor, mescidden eve evden mescide gidiyor her gün ve Zunnun 'u orada beklerken görüyor ve ona hiç bir şey söylemiyor. Zunnun-ı Mısri 40 gün bu Abid'in kapısında bekliyor ve dayanamıyor ona diyor ki " 40 gündür beni görüyorsun bir kelime etmiyorsun, bir nasihat etsen de faydalansam " diyor.

Bakın kardeşlerim bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bir tıklama ile çayımız elimizde, sıcak evimizden kütüphaneler dolusu bilgiye erişebiliyoruz. İnsan elinin altında çok şey oldu mu onun kıymetini bilmiyor. Bu Hakk dostları olmasa idi bu tıklamayı yaptığımızda veri olmadığı için önümüze de hiç bir şey gelemezdi. Onlar bunları bugüne hazır kıldılar, günümüzü aydınlatan birer kandil gibi hepsi. Geceleri mum ışığında yazılan kitaplar, çileyle bu uğurda geçen seneler. Allah c.c. bizlere eserler bırakan tüm İslam alimlerimizden, Hakk Dostlarından, eserleri insan olsun, bir kitap olsun, Kur'an'dan hadisten anlamamıza yardım eden çağımızı aydınlatan bir söz olsun, bize ulaştırdıkları için razı olsun.

Abid'e geri dönüyoruz, Zunnun-ı Mısri böyle deyince Abid şöyle cevap veriyor : Be adam! Benim dilim yırtıcı bir hayvandır. Ve onu özgür bıraktığımda (ilk iş olarak hemen) beni yer."

Cevaba bakar mısınız güzel kardeşlerim , kendi dilini kınayarak başlıyor söze, bu hikmet dolu sözleri olan zat , dili doğru kullanmak gerektiğini, sükunetin önemini, kendi nefsine vurdurarak, zillet ve acziyetini itiraf ediyor, bir gram övünme, bir gram kibir yok. Eline Diline Beline hakim olmaktı EDEB.

Zunnun-ı Mısri buna karşılık diyor ki "ALLAH sana rahmet etsin! Bana, senden hıfzedeceğim bir öğüt ver."
Bakınız cümlenin girişine bakınız. ALLAH sana rahmet etsin diyerek başlıyor ve Abid'de ona cevaplar verirken aynı üslubla "ALLAH sana rahmet etsin !" diyerek cevap veriyor. Bu çok önemli, dua ile soruluyor dua ile cevap veriliyor. Peygamber Efendimiz nasıl Selam'ı aranızda yaygınlaştırınız diyor. Aynı şekilde "ALLAHu Teala'ya günah işlemeyen dil ile dua edin " diye buyuruyor. Böyle bir dil nasıl olur diye sorunca "Birbirinize dua edin çünkü ne sen onun ne de o senin dilinle günah işlemiştir" buyuruyor. Bu mubarek insanlarda birbirlerine rahmet dileyerek sözlerine başlıyorlar. Dua ile söze başlamak dilin zamanı Hak ve Hayr için kullanmasıdır. Zamanımızda insanların bibirileriyle konuşurken kullandıkları giriş cümlelerini bir düşünsek bu yukarıdaki cümlelerin önemi kendisini zuhur ettirecektir. Zunnun ile Abid'in bu konuşmasında Abid'in ne nasihat verdiğine gelirsek onu ikili sisteme dökmeye çalıştım aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

Allah hepimize rahmet etsin. Sevgiyle
garibAN


viewtopic.php?f=107&p=102639#p102639
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

لَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
َ"Ve lev şâallâhu le cealehum ummeten vâhıdeten ve lâkin yudhilu men yeşâu fî rahmetih (rahmetihî), ve'z- zâlimûne mâ lehum min velîyyin ve lâ nasîr (nasîrin).: Dilese idi ALLAH elbet hepsini bir ümmet de yapardı ve lâkin dilediğini rahmetine koyuyor da zâlimlere gelince ne bir velîy var onlara ne de bir nasîr,"
[Şûrâ Sûresi 8. âyet]

Hocamız Kulihvani bu âyeti dün gece açıklarken dilediğini rahmet içine dahil eder kısmında cebiri bir durum söz konusu olmadığını burada ki "men yeşâu" unun cebiri/zor kullanma mânâsında anlaşılmaması gerektiğini ifâde etti. Âyet okunduğunda sanki ALLAH hâşâ ayırımcılık yapıp bazı kişileri seçip onları kayırdı ve rahmetine koydu gibi anlaşılmakta. Hocam aslında burada çok önemli bir noktayı gösteriyor bu noktadan Kur'ÂN-ı Kerim'e hep hücum ediliyor.

Burada "yeşâu"da, İnşae ALLAH'taki gibi bir tecellî ettirme fiile (yaşayışa) çıkarma, inşâ etme gibi bir anlam var. Bu âyeti okuyunca ben şunu anlıyorum. Bir küme insan topluluğu var ve bunların başına ALLAH gökten bal yağdırıyor ve bunların hepsine rahmet indiriyor . Bunların bazıları ağızlarını açıp balı yemeyi seçiyor ve zâlim olanları ise, kendisine gelen balı yemek istemiyor ve ağızlarını kapıyorlar. Bu durumda ALLAH da diyor ki.: "BEN hepsine aslında bal verdim ve tek bir bal yiyen topluluk olsun hepsi diye murad ederdim fakat bunların zâlim olanları kendilerini bal yiyen topluluktan ayırınca yani ağızlarını anûdluk/çok inatçılık edip kapadıkların da topluluğu böldüler!. Bütün içinde ayrılık yapan grup bütünü böler!

Bu netice ile onlara verdiğim balı istemedikleri için onları bal rahmetime dahil edemedim, bal yemeyi tercih edenlerin ise ağızlarını açmak istedikleri için ağızlarını açtım ve balı içlerine döktüm ve bu tercihleri doğrultusunda tecellîyatı Şehâdet Âlemi'nde tecellî ettirdim, yaşayışa çıkardım. Ben onların hepsine "NûH'un Gemisi"ni gönderdim ama zâlimler binmeyip, anûdluk/çok inatçılık edip, kendi ham akıllarına güvenerek kendilerine başka bir yardımcı aradılar ve onlara ne bir Velî ne de bir Nasîr yok!."

Halbuki hepsi "NûH'un Gemisi"ne bine bilecek ve tek bir topluluk olabilecekken bu bölünme oluştu!.

Güzel kardeşim,
Bu ayetten iki ayrı yer ve birine bir grup diğerine başka bir grup sokuluyor gibi görünse de aslında ikiliği zâlim olanlar oluşturmakta. Bu Âlemde =>Cehennemde =>CeNNeti yaşayan İbrahimî'ler olduğu gibi.. CeNNet içinde =>Cehennemi yaşamak isteyen Nemrudîlerde var. Zemzemi, zehir zannedenlere ALLAH ne etsin!?. Adama bu ALLAHın ayetleri denildiği zaman böbürlenip küçük görüyor, âyetleri aklı kısıtlayıcı ve köle edici görüyor, kendi aklını ise deryâda hür dolanıyor olarak görüyor. Bu adama ne denilebilir ki?. Ben bunu senelerdir yaşıyorum, çevrem böyle insanlar ile dolu. Adamın ağzını açıp zorla içine bal döksen ya tükürüyor ya da kusuyor!..


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimgaribanResim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Hangi ilmi kuşanırsan, onunla imtihan olursun,
İhtiyacım yok dediğin, bir gün karşında bulursun,
Sahne dekor döner durur, oyuncular gelir gider,
Zaman bâtınlara gebe, zuhûratta koşturursun..


garibAN 03.02.23


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimgaribanResim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş Zaman.” buyurmuştur.
(İbn Abbâs radiyallahu anhu’dan; Buhârî, Rikâk, 1)


يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاء إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ
“Yudebbiru’l- emre mine’s- semâi ile’l- ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn (teuddûne).: Gökten arza kadar emri (ALLAH'tan gelen ve ALLAH'a dönen herşeyi) tedbir eder (düzenler). Sonra bir günde O'na yükselir ki, (o bir günün) süresi, sizin (dünya ölçülerine göre) saymanızla 1000 senedir.” (Secde 32/5)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

YaLan Dünya Kanar Herkes
Hep->Peşinde Koşar Durur,
BesLediğin Beden==>Çiçek
Gün GeLir->Toprakta Kurur!.

=->Mezâr TaşLarında Yazar,
HUVE’L- BâKİ ALLAH!. Diye,
El-HAYy'La>Diri OLan HAYy,
==>GERİsi OLur==> BâKİye!.

garibAN 10.03.2023


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimgaribÂNResim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

MeRYeM (*) gibi temiz akıl =>kendi naklini doğurur,
KeLâmuLLah<=>ResuLuLLah =>akıl çamurun yoğurur,
==>İsâ (*) nefesini üfler =>ALLAH HaYy eder kuşunu,
Yâ HaYy!. Yâ HaYy!. diye diye =>HaKk'a doğru uçurur..


garibAN M-R-Y-M'de 30.03.2023


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimgaribÂNResim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

"ZamÂN bahsine gelince Esmâü'l- Hüsnâ'dan bu konuyla ilgili 4 Esmâ var ki bunlar Kur'ÂN'da Hadîd Sûresi 3.âyette geçen esmâlardır. El-Evvel, El-Âhir, Ez-Zâhir, El-Bâtın Esmâları zaman sırrını kuşatmış ve ÖZün ÖZetiyle onu anlatan esmâlardır. ALLAH celle celâlihu Küllî ŞEYyy’i halk edendir bu bakımdan öncelikliğe göre Küllî ŞEYyden evvel var olan Vâcibu’l- VüCUD =>O'dur. Küllî ŞEYy’in yaratıldıktan sonra rücû’ ettiği sonuçta =>el-Âhir olan Vâhidu’l- Kahhâr olan yine =>O'dur.

Bu iki uçta O vardır O'nda BİRleşir uçlar. Bu iki uç arasında Küllî ŞEYy Bâtından Zâhire sonsuz esmâ kombinasyonlarıyla tecellî edip durmaktadır ki bunlarda el-Bâtın ve el Zâhir İsimleri örtüsüyle her ÂN =>"kulle yevmin huve fî şe/n(in): O her an yeni bir iştedir, şe'endedir" âyetinde buyrulduğu gibi oluşlar (KÛN feye KÛN) zuhur eder. Haşr Sûresi'nin son üç âyetindeki Esmâlar da bu parantezde operasyon gösterir, ALLAH'ın Hükümranlığını ortaya koyar. Seyreden akıl için bu hareket ve oluşlardan öncelik ve sonralıklar dizgisinde ZAMAN algılanır. Geçmiş denilir, şimdi denilir, sonra denilir. Halbuki Geçmişi Geleceği, başlangıcı sonu ve arasındakileri bu âyette HUlâsa anlatan ve bunun KÜNhünü bilen el-Âlim ve el Alîm =>O'dur.

Ne anlatacaktı Kur'ÂN? İşin detayına inip kütüphâneler dolusu bilimsel anlatım mı bekliyor insan?. Okuyup bitiremeyeceği kadar tafsilât ve ayrıntı mı bekliyor akıl da bu âyetleri dar ilmiyle kibirle küçük görüyor ve bu ona yetmiyor, taşıyıp kaldıramayacağı yükü mü yüklenmek istiyor? Dağdaki çoban bunu nasıl anlayacaktı öyle olaydı?. Nakillenip tezekkâ olaydı, o zaman ormanlar kalem ve denizler mürekkeb olaydı âyetindeki tafsilâta daldırılır ve hayrete düşerdi elbet, ilmiyle amel edene ikram edilirdi... "

garibAN
Z-M-N 25.04.2023


Resim

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).: O, evveldir (ilktir) ve ahirdir (sondur), zahirdir (alâmetleri tüm varlıklarda görünendir) ve bâtındır (gizli olandır). Ve O, herşeyi en iyi bilendir.” (Hadîd 57/3)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O'nun emri, sadece ona: "Ol!" demektir. O, hemen olur.” (Yâsîn 36/82)

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir.” (Haşr 59/22)

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim---“Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimu’l- gaybi ve’ş- şehâdeh (şehâdeti), huve’r- rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: O ALLAH ki, O'ndan başka İLÂH yoktur. Gaybı (görünmeyeni) ve görüneni de O bilir. O; RAHMÂN'dır, RAHÎM'dir.” (Haşr 59/22)

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmeliku’l- kuddûsu’s- selâmu’l- mû’minu’l- muheyminu’l- azîzu’l- cebbâru’l- mütekebbir (mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: O ALLAH ki; O'ndan başka İLÂH yoktur, MELİK'tir (hükümrandır), KUDDÛS'tür (mukaddestir), SELÂM'dır (selâmete erdirendir), MÜ'MİNdir (emniyet verendir), MÜHEYMİN'dir (koruyup gözetendir), AZÎZ'dir (yücedir), CABBÂR'dır (cebredendir), MÜTEKEBBİR'dir (pek büyük olandır). ALLAH, şirk koşulan şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (Haşr 59/23)

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Huvallâhu’l- hâliku’l- bâriû’l- musavviru lehul esmâu’l- husnâ, yusebbihu lehu mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı) ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: O ALLAH ki; YARATAN'dır, BÂRİ'dir (yokken var eden), MUSAVVİR'dir (şekil verendir), güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tespih eder. Ve O; AZÎZ'dir (yücedir), HAKÎM'dir (hüküm ve hikmet sâhibidir).” (Haşr 59/24)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Şu koskoca âlemleri, devri dâim eden SEN'sin,
Her zerrenin cân ceryânı, Mim'de atıp duran BEN'sin,
Nakilsiz akıl kaybolur, uçsuz bucaksız şu ÇÖLde,
Çıkış yolu RESÛL->ALLAH, çek-ip götüren O SEN'sin..
OL deyince OLAN olur, ÂN'lar kıyâmetini taşır;
Tüm mevcûda vücûd veren, hiç birine benzemeyen,
Her varlığın müsebbibi, Vâcibu'l- VücCÛD O SENsin...

ÜZdün ÜZÜLdün garibAN, ne beklersin SEV!. SEViLi!.
"Rahmetimden ümit kesme, affederim" diyen SEN'sin …

garibAN -01.08.23 SPR'da..


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın Rahmeti’nden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (Rahmet Nûru gönderen)." (Zümer 39/53)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

El Muizzu -El Muzillu şu yaşamın zelzelesi,
Kimini padişah eder, kiminin gider kellesi,
Rütbe, makam, taht oyunu, ayırır kurtla koyunu,
Zom uykuyla uyutur, bu dünyanın velvelesi..

garibAN..



Velvele: Arapça'da kalabalık sesi., gürültüsü. Gürültü insanı uyandırması lazımken dünyanın velvelesi patırtısı insanı ayakta uyutur götürür...

El Muizzü celle celâlihu.:
Resim

El Müzillü celle celâlihu.:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimVARDIR!.


Her ALLAH diyene kanma,*
Her cübbeli, velî sanma,
Vah başıma, deyip yanma,
Yolda tuzakları VARdır..

*Fatır 5.âyet..

Hakk yolu yokuşu zordur,
Boş kaldıkça çalış yor dur, *
Çile-> ateş-> yakar kordur,
"Berden ve Selâmen"i VARdır..**

*"Fe-iza ferağte fensab" İnşirâh 7. âyet.
**"Kulna ya nâru kuni berden ve selâmen alâ İbrahîm" Enbiyâ 21. âyet.

Sözle incitme, kalp yakma,
Nefse kibr ağleli takma,*
Kimseye hor gözle bakma,
"Kubbeleri altında, gizli velîleri" VARdır..

*"İnna cealna fi a'nakihim aglalen fehiye ile'l- ezkani fehum mukmehun" Yâsîn Sûresi 8. âyet

Sâlih amel beleş değil,
İman et rükû'ya eğil,
Sırat-ı-Müstakîm'e meyil,
Altından ırmaklar akan, cennetler VARdır.. *

*Bakara 2/25

Yardım et, öksüz yetime,
Sarıl Kur'ÂN-ı Kerim'e,
Göz yaşı, kalpte erime,
İçinden ırmaklar akan, ne taşlar VARdır..*

*Bakara 2/74

Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

Küllî şeyi Yaratandır,
Zâhir - Bâtın kuşatandır,
Evvel-Âhir uzatandır,
ALLAH'tan gayrı N bir Velî N bir Nasîr VARdır*


* "Göklerin ve yerin mülkünün O'na, ALLAH'a ait olduğunu bilmiyor musun? Ve sizin için ALLAH'tan başka Velî/Dost ve Nasîr/Yardımcı yoktur.” (Bakara 2/107. âyet.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimVARDIR!.

Göklere bak yere bir bak,
SUyla dirilen toprağa bak,
Mahlukatı yayıyor HAKk,
Akıllı olan bir kavm için, âyetler VARdır.*


* "Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yarar sağlayarak denizde akıp giden o gemilerde, O'nun (ALLAH'ın) gökten SU indirip böylece onunla, ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde, orada bütün hayvanlardan yaymasında, rüzgârların (değişik yönlerden) esmesinde ve yerle gök arasında musahhar (emre amâde) kılınmış bulutlarda, akıl eden kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Bakara 2/164. âyet.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen Gariban »

ResimVARDIR!.

HAKk Rızasın ermek için,
Başın yere sermek için,
Kendi kendin yermek için,*
Nefslerini fedâ eden, nice insanlar VARdır!.**

* "Ve lâ uksimu bin nefsi'l- levvâmeh.: Ve kasem olsun kendini kınayıp duran nefse” (Kıyamet Sûresi 2.âyet)

** "Ve mine'n- nâsi men yeşrî nefsehubtigâe mardâtillâhi, vallâhu raûfun bi'l- ıbâdi.: Yine nas içinden kimi de vardır ki, Allah’ın Rızasına ermek için kendini feda eder , Allah ise kullarına çok refetlidir” (Bakara Sûresi 207.âyet)
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

VaR' dır Ya GaRiBaN...

Endam eyler Arz ve SeMâ,
BiN-BiR BaHaR DaLı vardır.
CeNNeT de CeNiN’ e NeMa,
KuL’ un türlü HaL’ ı vardır.

HâLimce... 18.10.2023

Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

Vurulur mu NeFS’ e yular,
ZaMaN gibi aKaN SuLar,
Neden bÖLünür uYKu’ lar,
Esen SeHeR YeLi vardır,
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

Olur-Olmaz AKL’ ın işi,
FiŞ ve PRiZ, eRKeK-DiŞi,
CeRRYaN SaĞlar iŞLeYiŞi,
iRSâLL eden TeL’ i vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

DiŞi HaKK’ ın HaYY TeZGaHı,
iFLaH etmez aNa AH’ ı,
eR-RaHiM TaBiB-CeRRaH’ ı,
eR-RaHMaN’ ın eL’ i vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

MüKeMMeL kılsa da US’ u,
KeNDiN BiLMeMESi PuSu,
O’ndan DeSDuR etmiş “SuS!” u
NiCe aŞıK-DeLi vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

TeKiL-ÇoĞuL bunca TeMA,
Kimi bakar aMMa aMa,
İMaN’ a DaVeT’ tir iMa,
KûLLüN TeVHiD DiLi vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: GARİB-AN ZEVK-LeriM

Mesaj gönderen aksiseda »

oL-aN’ ı TeSaDüF BiLeN,
HaK’ kı BiL-SeN biter ÇiLeN,
GöNLüN aÇ ALLaH’ tan dilen,
oRaDa SeVGiLi vardır.
Resim
Cevapla

“►Kul ihvâni ZEVKleri◄” sayfasına dön