KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe ve TEVESSÜL..

VESîLe ResimSEKiZ LETÂİFLe RABBIMıza DUÂdır..


=>BİL->BUL->OL->YAŞA->VESîLe,
=>SOL ELin===>HAYy KUR'ÂN İLe,
=>TESLİMîYyEt<==-==>İSTKÂMEt,
=>SAĞ ELin=====->RESÛLLe BİLe!.


ZEVK 10.432

==>VESîLe==>SİLÂ SEBEBi===->EZELî RAHMÂN NEFESi,
EHL-i BEYt<–ü->EREN EDEBi =>ELESt’te=>RABBımız SESi,
SEVgi ATEŞş AŞKk KıZıL KOR=>MESt MELÂMEt MUSTAFÂ
=->AĞIZda->DEMiR LEBLEBi!.=>VASL-ı VUSLÂt=>VESîLeSi!.


30.07.2022.. 02:32
brsbrsm...tktktrstkmdeseherseyrimizzz..


VESîLe=>SEVDâ BOHÇAsı,
VESîLe=->SEVgi BAHÇAsı,
KERBELâ ATEşi =>VESîLe,
VESîLe=>AŞKk’ın ŞAHÇAsı,

VESîLe=->ZİMMEt->ŞAHadır,
VESîLe==>RASÛLULLAH’adır,
=>TESLİMîYyEt=>İSTİKÂMEt,
=>EL=>ELe=>YEDULLAH’adır!.


Resim
VESîLe.: (Vâsile) Bahâne, sebeb. * Fırsat. Kurbîyyet. * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. * CeNNet'te bir Menzil adı.. Kişiyi ALLAHu TeÂLÂ’ya yaklaştıran, ALLAHu TeÂLÂ’nın nezdinde (katında) yakınlığa ve hâcetlerin yâni ihtiyâçların giderilmesine sebeb olan her şey.
İstimdad.: Meded dilemek, yardım istemek demektir. Her türlü yardımın kaynağı ve başvurulacak mercii ALLAHu TeÂLÂdır. ALLAHu TeÂLÂ’dan başkasından doğrudan yardım dilemek söz konusu olamaz..
TevessüL.: ALLAHu TeÂLÂ'ın Dergâhı’na yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak.
TevessüLen.: Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak..



Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM’imizde =>VESîLe.:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil VESÎLEte ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey inananlar, ALLAH'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.// Ey iman edenler, ALLAH’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azâbdan korunun. O’na yakın olmaya VESÎLE olacak her yola başvurun, her türlü iyiliği ve ibâdeti yapın, ihtiyaçlarınızı ona arzedin. O’nun yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin ki, kurtuluşa, Ebedî Ni’metlerle Mutluluğa EResiniz.”(Mâide 5/35)

أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا
Resim---“Ulâikellezîne yed’ûne yebtegûne ilâ RABBihimu’l- VESÎLEte eyyuhum akrebu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbeh (azâbehu), inne azâbe RABBike kâne mahzûrâ (mahzûren).: İşte o çağırdıkları (da), kendi RABB'lerine “onların hangisi daha yakındır” diye (O'na en yakın) VESÎLEyi ararlar ve O'nun Rahmetini ümit ederler, O'nun azâbından korkarlar. Muhakkak ki RABBinin azâbı, hazer edilendir (korkulandır).// Onların taptıkları, yalvardıkları bu varlıklar, RABBlerine yakın olmaya VESÎLE olacak her yola başvuranlar, her türlü hayrı ve ibâdeti yapanlar, ihtiyaçlarını RABBlerine arzedenler, O’nun rahmetini, merhametini umanlardır, azâbından korkanlardır. RABBinin azâbı korunulması, endişe edilmesi gereken bir azâbdır.”(İsrâ 17/57)

وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve mine’l- a'râbî men yu'minu billâhi ve’l- yevmi’l- âhıri ve yettehızu mâ yunfiku kurubâtin indallâhi ve salavâti’r- resul (resûli), e lâ innehâ KURBetun lehum, se yudhıluhumullâhu fî rahmetihî, innALLÂhe GAFÛRun RAHÎM(rahîmun).: Ve Bedevî Araplar'dan ALLAH'a ve Âhiret Günü’ne (ALLAH'a ölmeden evvel ulaşma gününe) inananlar vardır. Ve infâk ettikleri şeyleri ALLAH'ın İndinde ve Resûl'ün DUÂlarında bir (yakınlık) VESÎLE kabul ederler. Muhakkak ki; o, onlar için bir yakınlık VESÎLEsidir, (öyle) değil mi? ALLAH, onları Rahmetinin içine dahil edecek. Muhakkak ki ALLAH; GAFÛR'dur (mağfiret edendir) ve RAHÎM (rahmet nurunu gönderen)'dir.// Bedevî Araplar içinde, ALLAH ’a, ALLAH’a imanın gerektirdiği esaslara ve Âhiret Günü’ne iman edenler; hayır için gönüllü harcayacaklarını, ALLAH Katında yakınlığa, ALLAH Rasûlü’nün DUÂlarını almaya VESÎLE kabul edenler var. Kesinlikle de o harcadıkları mal, onlar için büyük bir yakınlık VESÎLEsidir. ALLAH onları rahmet deryasına gark edecektir. ALLAH çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sâhibidir.”(Tevbe 9/99)

VESîLe =>Sözlükte; vasıta, yakınlık, derece, mertebe, yol, rağbet, kendisiyle istenilen, arzu edilen bir şeye aşınaya yarayan şey anlamına gelen tevessül ve VESîLe kavramları, Arapça "v-s-l" kök fiilinden türetilmiştir.
(İsmail b . Hammad el-Cevherl, Sıhah, (I-VI), Kahire 1982, c. V, s. 1841; Rağıb el-İsfahanl, elMüfredat, Beyrut tarihsiz, s. 524; İbn Manzur, Lâsanü’l- Arab, (I-VI), Kahire tarihsiz, c. VI, s. 4737; Mütercim Asım Efendi, Okyanus, Kümustu'l-Mtuhît Tercümesi, İstanbul 1333, c. f!I, s. 374.)
VESîLe =>İlim ve İbâdetle ALLAH'a yaklaşmak , O’nun RIZASInı İstemek ve kendisiyle başkasına ulaşılan şey şeklinde târif edilir. (Cevherl, a.g .e., c. V, s. 1841; Rağıb el Isfahanı, a.g.e. , s. 524; ibn Manzur, a .g.e., c. VI, s. 4737; Seyyid Şerîf Cürcani, Kildbu't Ta'rifât, Kahire 1991, s. 280.)
VESîLe =>Lügat olarak bir büyüğe yaklaşmayı sağlayan vasıta, aracı mânasına gelir. Hadiste bununla CeNNetteki yüce bir makam kasdedilmiş olmaktadır. Nitekim VESîLe'yi dile getiren rivâyetlerde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı târif.: "Zîra O (el-VESîLe), CeNNette bir Makamdır..." buyurmakta, bu makamı ALLAH'ın bir kişiye vereceğini belirtmekte ve tevâzu olarak bu kimsenin kendisi olması hususundaki temennisini ifâde buyurmaktadır.
Öyle ise, daha net ifâde ile el-VESÎLE =>CeNNetteki En Yüce Makamdır, bu Makam tek bir insana verilecektir, o da =>ALLAH İndinde insanların en yüce olduğunu Mi'rac ve Kur'ÂN gibi Mu’cizelere mazhariyetle isbat eden Eşref-i Mahlukât ve Fahr-i Kâinat Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm'dır.
Bu Yüce Makama vâsıl olan, ALLAH'a yakındır; böylece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, günahların affı dahil her çeşit Ebedî Lütuflara mazhariyet için şart olan İLÂHÎ YAKINLIĞI elde etmeye =>VESÎLE OLmuş OLur!.
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/324).

VESîLe =>Sözlük OLarak.: Yol, vasıta, yakınlık, istek ve arzu gibi mânalara gelir.

VESîLe =>Terim OLarak.: İmân ve takvâ ile birlikte KALBi =>İlâhî SEVgi ile doldurmak, düşünceleri bu doğrultuda berraklaştırmak, amelleri İlâhî Hoşnutluğa uygun biçimde yerine getirmeğe çalışmak ve günlük hayatın her bölümünde =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi ÖRNEK EDİNmektir..


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıre ve zekerALLÂHe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size RESÛLLULAH'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve Son Gün’e ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.//Andolsun ki, RASÛLULLAH'ta sizin için mükemmel bir örnek yaşam vardır! ALLAH'ı ve Sonsuz Geleceği umanlar ve ALLAH'ı çok zikredenler (hatırlayanlar) için!.”(Ahzâb 33/21)

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de =>
VESîLe..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana salâvat getirdiğinizde benim için VESÎLE İsteyin...” buyurunca,
Bunun üzerine ashab soruyor.: “Yâ Resûlullah!. VESÎLE nedir?"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "CeNNette En Yüksek Derecedir kî, ancak bir adam ona nâil olacaktır; umarım ki BeN o adamım.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel / 2/265 - Tirmizî, Menâkib:I)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size, CeNNete girmenize VESÎLE olacak şeyleri haber vereyim mi? Bunlar cihad etmek, ALLAH yolunda vuruşmak, misafire yemek vermek, namazı vaktinde kılmaya özen göstermek, soğuk gecede güzelce abdest almak ve ALLAH için yemek yedirmektir.” buyurdu.
(Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’dan; Câmiü’s-sağir-2849)

CeNNetü’l- VESÎLE.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:اَلْوَسِيلَةُ مَنْزِلَةٌ فِى الْجَنَّةِ .: VESîLe CeNNette bir Menzildir/Makamdır” buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim için ALLAH'tan VESÎLE'ye isteyin. Zirâ o, CeNNetteki bir MENZİLdir.” buyurmuştur.
(Müslim; Salât, 11. hadis de aynıdır.)

TEVHİD EZÂNI =>İLÂNı ve ÇAĞRIsı.:


Resim

EZÂNımız..


EZÂNın bitiminden sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in öğrettiği ve şefâatine vesile olacağını haber verdiği EZÂN DUÂsı OKU!.nur..

Resim

Resim---Câbir radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kim EZÂNı işittiği zaman.: ALLAHumme RABBe hazihi'd da'veti't- tamme. Vesselati’l- kâimeti âti MuhaMMedeni’l- vesilete ve’l- fazilete ve’d- derecete’r- refîate. vebashu makamen MahMudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l- mîâd.: Ey şu eksiksiz-tam dâvetin ve kılınacak namazın RABBi ALLAHım!. MuhaMMed'e VESîLeyi ve fazîleti ve yüksek dereceyi ver. Onu, kendisine vaadettiğin Makâm-ı MahMûda ulaştır, şüphesiz ki SEN VÂDinden dönmezsin!.” diye DUÂ ederse, kıyâme gününde o kimseye şefâatim vâcib olur." buyurdu.
(Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre (17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)[/b]

Resim---Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim MÜEZZİN’i işittiği zaman.: “Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH'tan başka El İLÂH olmadığına, MuhaMMed'in O'nun KuLu ve ReSûLü olduğuna şâhidlik ederim. RABB olarak ALLAH'tan, ResûL olarak MuhaMMed'den, din olarak İsLÂM'dan razı oldum.” derse, o kimsenin günahları bağışlanır.."buyurdu.
(Müslim, Salât 13; Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)[/b]

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim, Ezân Sesini duyunca.: “Ey bu tastamam dâvetin ve kılınmak üzere olan namazın RABBi ALLAH'ım! MuhaMMed'e VESÎLE ve Fazl-u Keremini İhsân eyle!..” derse, Kıyâme Günü Şefaatim o’na heLâL OLur!.”
buyurmuştur.
(Buharî - Müslim/salât: 11 - Ebû Davud, Salât: 26; Tirmizî, Menâkib: 1, Ezân: 37; Ahmed: 2/168)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ezânı işittiği zaman kim.: ALLAHümme Rabbe hâzihi'dda'veti't-tâmme ve's-salâti'l-kâime âti MuhamMMedeni'l-VESÎLEte ve'l-fadîlete veb'ashu makâmen mahmûdeni'llezî va'adtehu.: “Ey ALLAHım-RABBim!. Ey bu eksiksiz dâvetin ve kılınan namazın Sâhibi!. MuhaMMed'e VESÎLE'yi ve Fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivâyette va'adettiğin üzere- Makam-ı Mahmûd üzere ba's et (dirilt)” derse, ona Kıyâmet Günü mutlaka şefaatim helâl olur." buyururmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu’dan; Buhârî, Ezân: 8; ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Salât: 28; Tirmizî, Salât: 157; Nesâî, Ezân: 38; İbnu Mâce, Ezân: 4)

11 - (384) حدثنا محمد بن سلمة المرادي. حدثنا عبدالله بن وهب عن حيوة وسعيد بن أبي أيوب وغيرهما، عن كعب بن علقمة، عن عبدالرحمن بن جبير، عن عبدالله بن عمرو بن العاص؛ أنه سمع النبي صلى الله عليه وسلم يقول: "إذا سمعتم المؤذن فقولوا مثل ما يقول. ثم صلوا علي. فإنه من صلى علي صلاة صلى الله عليه بها عشرا. ثم سلوا الله لي الوسيلة. فإنها منزلة في الجنة لا تنبغي إلا لعبد من عباد الله. وأرجو أن أكون أنا هو. فمن سأل لي الوسيلة حلت له الشفاعة".

{11}
Bize Muhammed b. Selemete'l Murâdî rivâyet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb, Hayve ile Saîd b. Ebî Eyyub ve arkadaşlarından, onlar da Kâ'b b. Alkame'den o da Abdurrahman b. Cübeyr'den, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen rivâyet etti.

Abdullah b. Amr b. Âs radiyallahu anhu'dan rivâyetle;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü her kim bana bir defa salavat getirirse, ALLAH ona o salâvat sebebiyle on defa salât eyler. Sonra ALLAH'dan benim için VESÎLEyi isteyin. Zirâ VESîLe CeNNette bir makamdırki ALLAH'ın kullarından yalnız bir tanesine lâyıktır. Umarımki; o bir kişi de ben olayım. İmdi her kim benim için VESîLeyi isterse ona şefaatim vâcib olur."
buyurmuştur.
(Müslim, Salat, 7; Bu Hadîsi Ebu Dâvud ile Nesâi dahi tahric etmişlerdir.)

İbnü’l-Esir en-Nihâye’sinde =>Ezân DUÂsında geçen “el-VESÎLE” kavramı’nı izâh ederken ALLAH’a yakınlığa VESîLe, CeNNette bir MENZİL veyâ kıyâmete ŞEFAAT gibi anlamlarla” değerlendirmiştir..
(en-Nihâye, fî garibi’l-hadis ve’l-eser, Beyrut, V, 185.)

İbnü’l-Arabî de el-Fütûḥât’ında (V, 70-72) =>“CeNNetin Sekiz Kapısını sayarken onun bilinen isimlerini sıralar ve en üstün bölümü diye kabul ettiği ADN CeNNetini mü’minlerin ALLAH’ı görecekleri sırada bulunacakları yer olarak kaydeder. Bunun da üstünde “VESÎLE CeNNeti” bulunur ki burası MuhaMMed aleyhisselâm’a aittir.”

Fahr-i Kâinat Efendimiz aleyhisselâm'ın CeNNette VESÎLE, yüksek ve üstün derece ile üstün kılınması hususunda gelen Hadîs-i Şerîflerden biri şudur ki.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Müezzinin ezânını işittiğiniz zaman o ne derse siz de onu söyleyin. Tamamlandıktan sonra bana salât edin. Çünkü bir kimse bana bir kere salât ederse ALLAH ona on kere salât eder. Ondan sonra HAKk TeALÂ'dan benim için VESÎLEyi isteyin. O VESÎLE dedikleri CeNNette bir MENZİLdir ki, HAKk TeALÂ'nin kullarından bir kuldan başkasına lâyık değildir. BeN umarım ki, o kul BeN olayım. Bundan dolayı bir kimse, HAKk'dan BeNim için o VESÎLE’yi isterse o’na BeNim Şefaatim vâcib olur!." buyurmuştur.
(Abdullah bin Ömer radiyallahu anhu'den; İmâm Müslim)

Hâfız İmâdüddin İbn-i Kesîr.: "CeNNetin gâyet şerefli bir yerinde bir dağdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in CeNNette Menzili ve Yurdu orasıdır. CeNNet mekânlarının Arş'a en yakın olanı VESÎLEdir." demiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta VESîLe ve TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »


Bazıları da.: "VESÎLE, faîle sigası üzre bir şeye VESîLe olmak dediklerinden alınmıştır. “Tevesseltü/VESîLe oldum” demek, “Tekarrebtü/yaklaştırdım” demektir. TEVESSÜL, tekarrüb demek olur. Bâzen olur ki, yüksek MENZİLe çıkarmaya kullanılır.
Nitekim Hadis-i Şerîfte.: "Elbette o/VESÎLE, CeNNette bir MENZİLdir," buyrulmuştur. Bununla beraber bunun da birinci mânâya döndürülmesi kabildir. Zirâ.: “O Menzil’e vâsıl olan ALLAHu TeALÂ’ya yakın olur," buyrulmuştur.
Netice olarak Hissî Yakınlık ve Mânevî Yakınlık olması kabildir. ALLAHu TeALÂ’ya nisbet olununca Mânevî Yakınlıktan başkası düşünülemez. Eğer Hissî Yakınlık murad olunursa Arş'a nisbet olunması gerektir. Vakta ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, HAKk TeALÂ’ya kulluk cihetinden yaratıkların en büyüğü olup ALLAHu TeALÂ’yı hepsinden daha iyi bilici, korku ve haşyeti, ona ihlâs ve muhabbeti ziyâde oldu, zarurî olarak Menzili de =>ALLAHu TeALÂ’ya MenziLLerin en yakını,CeNNet içindeki derecesi ise derecelerin en yükseği kılındı..

VESÎLE’nin ASLI =>Bir şeye yakınlık hasıl eden ve ulaştıran YOLdur ki, İslâm Âlimlerimizin İcmâ’sıyla bu da =>SÂLİH AMELLeRdir. Zirâ ALLAHu TeALÂ’ya ULAŞmak için ReSûL’ü sallallahu aleyhi vesellem’e TÂBİ OLmaktan başka Sırat-ı Mustakîm YOL yoktur!. Kur'ÂN-ı Kerîm’inde Âyet-i Celîleri çoktur!.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vALLÂHu GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: De ki: “Eğer siz ALLAH'ı SEViyorsanız, o takdirde BANA tâbi olunuz ki ALLAH da sizi SEVsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevâba çevirsin). Ve ALLAH "GAFÛR"dur, "RAHÎM"dir.”// Onlara.: “Siz ALLAH’ın affına mazhariyet istiyor, ALLAH’ı SEViyorsanız BANA tâbi olun, BENim Sünnetime uyun, uygulayın ki, ALLAH da sizi SEVsin, günahlarınızı bağışlasın. ALLAH kullarını koruma kalkanına alan, çok bağışlayıcı, engin Merhamet Sâhibidir.' de.”(Âl-i İmrân 3/31)

لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Resim---“Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh (gayruhu), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm (azîmin).: Andolsun, Nûh'u kavmine gönderdik. O zaman şöyle dedi.: “Ey kavmim, ALLAH'a kul olun! Sizin için O'ndan başka İLÂH yoktur. Muhakkak ki; ben, o büyük günün azâbının üzerinize olmasından korkuyorum.”// Andolsun ki, Nûh’u özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasûl olarak kavmine gönderdik. Nûh.: “Ey kavmim, ALLAH’ı İLÂH tanıyın, candan müslümânlar olarak ALLAH’a bağlanın, SAYgıyla ALLAH’a kulluk ve ibâdet edin. Sizin O’ndan başka İLÂHınız yoktur. Ben sizin adınıza, büyük bir günün azâbından korkuyorum." dedi.”(A’râf 7/59)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---“Kul atîullâhe ve atîu’r- resul (resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ ale’r- resûli ille’l- belâgu’l- mubîn (mubînu).:De ki: “ALLAH'a ve RESÛL’e itaat edin. Bundan sonra eğer dönerseniz (itaat etmezseniz), O’na (RESÛL’e) düşen (sorumluluk) sâdece O’na yükletilen (TEBLİĞ)dir.” Ve sizin üzerinize düşen (sorumluluk), size yükletilendir. Ve eğer ona itaat ederseniz, hidâyete erersiniz. RESÛL’ün üzerinde açıkça TEBLİĞden başka bir (sorumluluk) yoktur.//ALLAH’a itaat edin, Kitabındaki hükümleri uygulayın. RASÛLÜne itaat edin, Sünnetini uygulayın. Kitabdan ve Sünnetten yüz çevirip, halkı istediğiniz istikâmette yönlendirmiş olsanız bile, elçiye zarar veremezsiniz. Peygamberin sorumluluğu kendisine yüklenen TEBLİĞ görevini yapmaktır. Sizin sorumluluğunuz da size emredilenlere itaattir.” de. Eğer RASÛLULLAH’a itaat eder, TEBLİĞİne, Teşriine, Sünnetine UYup UYgularsanız, doğru, Hak Yola girmiş, İslâm’da sebât etmiş olursunuz. ALLAH’ın RASÛLÜ’ne düşen, yalnız apaçık bir TEBLİĞdir.”
(Nûr 24/54)

VESîLe =>Feyzu’l- Kadîr.: 4/143de;
VESÎLEyi isteyiniz” Bu =>Yüce Menzildir. CeNNetin En Üst Derecesidir..

VESîLe =>Alusî Tefsiri.: 4/472 de şu rivâyet var:


Resim---Tirmizînin rivâyet ettiği ve hasen ve sahihtir dediği rivâyette.:
Osman ibni Huneyf radiyallahu anhu der ki.: “Gözleri görmeyen biri Nebî sallallahu aleyhi vesellem e geldi, selam verdi ve.: “ALLAHa, afiyetim için DUÂ et.” dedi.
Nebî sallallahu aleyhi vesellem.: “Dilersen DUÂ edeyim, dilersen sabret, bu senin için daha hayırlıdır.” buyurdu.

Râvi.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, o’na DUÂ etti. Sonra o’na abdest almasını ve abdestini güzel yapmasını ve şu şekilde DUÂ etmesini emretti.:
ALLAHım, SENden istiyorum, Rahmet Nebîsi olan Nebîn aleyhisselâm ile SANA yöneliyorum. Yâ Resûlullah! SENinle, şu ihtiyacım hususunda RABBİM’e yöneldim, ihtiyacımı yerine getirmen için. ALLAHım! O’nu benim hakkımda ŞEFAAtçİ EYyLe!.” buyurdu.
(Tirmizînin rivâyet etti ve hasen ve sahihtir.)

İmamı Ahmed’den de bunun gibisi rivâyet edildi.
Beyhakî bu hadisi şerîfin sahih olduğunu ifade etmiş ve şu ziyâdeliği rivâyet etmiştir.: "A'mâ =>gözü görür halde ayağa kalktı!." (Şevâhidu’l- Hakk 135)

VESîLe =>İbni Kesir Tefsirinden naklen Süfyân-ı Sevrî, Talha ve Atâ Hazeratının İbni Abbas radiyallahu anhu’dan naklen VESîLenin => Kurbet /yYakınlık mânâsında olduğunu söyledikleri açıklanmıştır...

VESîLe =>RûHu’l- FurkÂN Tefsirinde:
İbni Katade’nin ALLAHu TeALÂ’nın Emirlerini tutup yasaklarından kaçarak ve O’nu RAZI edecek işler yaparak Ona manen yaklaşmaya çalışın” diye mânâ verdiği aktarılmış.
CeNNette bir MAKAM olduğu ve buhususta EZÂN DUÂSIyla beyân edilen ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz için VESÎLEyi istemekle alâkalı Hadis-i Şerîf serdedilmiş. İmâm Ali kerremallahu vecheh’nin VESîLenin CeNNette bir derece olduğu beyân edilmiştir.
“Orda kiminle olacaksın?.” sorusuna Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in.: “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin” buyurduğu” zikredilmiştir..


Resim---Adamın birinin gelip.: Yâ MuhaMMed! Bu ihtiyacımın yerine getirilmesi için SENinle RABBİM’e yöneldim. Ey ALLAHım! MuhaMMed aleyhisselâm’ı benim hakkımda şefaatçı kıl!.” diye nidâ etmesi rivâyeti getiriliyor.

(İbni Mâce; Tirmizî; Müsned-i Ahmed; Taberanî; Hâkim Müstedrek.)

Ümmü Süleym radiyallahu anhâ’nin rivâyetinde.: “Bu SENin TERindir, o’nu kokumuza katıyoruz. O kokuların en güzellerindendir!.” Şeklindeki cevâbı zikredilmiş.

31. sayfada ise;
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mübârek cildine değmekle teberrük bahsi. Sevvad radiyallahu anhu’n Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’i kucaklayıp mübârek karnını öpmesi üzerine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Sevvad! Bunu neden yaptın? “ diye sordu.
O da.: Yâ Resûlullah! Gördüğün hadise vuku’ buldu, bende SENinle olan en son buluşmam, cildimin SENin cildine değmesi olsun istedim.” dedi.
Bunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz o’na DUÂ etti..

VESîLe =>ElmaLıLı Hamdi Yazır =>Hak Dini Kur’ÂN Dili Tefsirinde;
çeşitli Müfessirlerin konuyla ilgili görüşlerini zikrettikten sonra âyetin anlamını vermektedir. O’na göre Mü’minler =>ALLAH bizi yalnız imân ile sever” diyerek ciddiyetsiz davranmamalıdır. Mü’minler =>ALLAH’tan korkmalı, kötü ahlâktan ve çirkin amelden sakınmalıdır. Üstelik sâdece bununla yetinmemeli, ALLAH’ın emirlerini yerine getirmeli, ALLAH’a yaklaşmak için dâimâ VESÎLE aramalıdır. Mü’minler aynı zamanda, Farz ve Vâciblerin dışında da güzel işler, ALLAH’ın Rızasına uygun davranışlar sergilemeli, ALLAH’a kendilerini SEVdirmeyeçalışmalıdır. ElmaLıLı, burada “kulun Nâfile İbâdetlerle ALLAH’a yaklaşmaya devam edeceği”ni bildiren hadislerin mânâsının da yerleştirilmiş olduğunu bildirir.
Ayrıca VESÎLEnin CeNNette bir MAKAM olduğunu, O’nu isteyip aramak gerektiğini, VESÎLEnin =>VESÎLEsinin de =>“İman ve İttika İLe İstek ve İrade” olduğunu ifâde eder. O’na göre ASIL VESÎLE =>ALLAH’a Yaklaşma Kasdı ve sEVme Arzusudur. Bu Kasd ve Niyet ile =>Sebebleri Araştırma, Güzel Ahlâk ve Amel gibi ALLAH’ın Rızasına Uygun Hoş VESÎLEler Hazırlamakla =>KULLuk için KOŞmayı emretmektedir.
Ve bunun içindir ki, buna, Mücâhede Emri katılmıştır. İmân, İttikâ ile =>İTTİKâ =>VESÎLE aramakla; VESÎLEyi arama da =>MÜCÂHEDe ile tamam olur.”
ELmaLıLi Hamdi Yazır, âyetin bütün unsurlarının VESÎLE kavramıyla irtibatlı olduğunu dile getirmektedir.

MÜCÂHEDe.: (c.: Mücahedât) Cihad etme. * Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma. * Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.
İslâmiyette mücahedenin ehemmiyeti hakkında Deylemî'den mervi Hadis-i Şerif meâli.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH bir kulu sevdiği vakitte o’nu Zât-ı Uluhiîyyetine Hizmet etmek için seçer. Onu kadınla ve evlâd ile meşgul ettirmez." buyurmuştur.
(Deylemî, Firdevsu'l- Ahbar, I, 310; Kenzu’l- Ummâl, h. no: 30789; İbn Cevzî, Mevzuat 2/278.)

(Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ÂN Dili, Zehraveyn, İstanbul, yayın tarihi yok,III, 233,234.)

VESîLe =>Ebu Talib el Mekkî kaddesallahu sırrahu (v.437) âyeti tefsir ederken.: “ALLAH’ın Emrettiği hususlarda ALLAH’tan korkun, O’na yakınlığı taleb edin!” demektedir.
O’na göre VESîLe =>Kurbet, yani yakınlık, muhabbet gibi anlamlara gelmektedir. VESîLe =>Aynı zamanda CeNNette bir Makamdır.
(Mekkî b. Ebî Talib, Tefsiru‟l-Hidâye ilâ Bülûğu‟n-Nihâye.)

VESîLe =>Fahreddin Râzî (v.h.313) Tefsirinde;
O’na göre nazımdaki ikinci husus da şudur.: Cenâb-ı HAKk Yahudilerin, Mâide Sûresi 18. Âyette.: “Bizler ALLAH’ın çocukları ve en sevdiği kullarız!.” dediklerini bildirmişti. Yâni.: “Biz.: “ALLAH’ın Nebîsi’nin çocuklarıyız!” demişlerdi. Onlar, babalarının amelleri ile iftihar ediyorlardı. ALLAHu zü’L- CeLÂL da bunun üzerine.: “Ey iman edenler, sizin övünmeniz, babalarınızın ve sizden öncekilerin şerefleriyle değil, kendi amellerinizle olsun. ALLAH’a karşı isyan etmekten sakının ve ona yaklaşacak ameller yapın!.” buyurmuştur.
VESÎLEnin =>Yakınlık, muhabbet, istemek ve hacet gibi anlamlara geldiğini ifâde ederken önceki bazı müfessirlerin görüşlerini de tekrar etmektedir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim TEVESSÜL..

TeVeSSüL.: ALLAHu TeÂLÂ'ın Dergâhı’na yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak.

TeVeSSüLen.: Başvurarak, girişerek. Sebeb tutarak..

TeVeSSüL sözLükte =>“Bir kişiye katında değerli olan bir şeyi VESîLe (aracı) kılarak yakınlaşmaktır.”
(Ebu’l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mukerrem b. Ali İbn Manzûr el-Ensârî, Lisânu’l-arab (Beyrut: Dâru Sâdir, 1414), 11: 724; Ebu’l-Feyz Murtezâ Muhammed b. Muhammed b. Abdurrezzak ez-Zebîdî, Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs, thk. Ali Şeyrî (Beyrut, Dâru’l-hidâye, 1994), 31: 75.)

VESîLe kavramı için İbn Hacer el-Askalânî =>“Kendisiyle büyüğe, yüceye ulaşılan şey; yüce makamlardır”
(Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ahmed İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-bârî bi şerhi sahîhi’lbuhârî, thk. Muhibbuddîn el-Hatîb (Kahire: el-Mektebetü’s-selefiyye, 1407) 2: 300.)

Aynî =>"TeVeSSüL=> “Kendisiyle başkasına ve menzile varılan şeydir”
(Ebû Muhammed Bedruddîn Mahmud b. Ahmed el-Aynî, Umdetü’l-kârî şerhu sahîhi’l-Buhârî (Beyrut: Dâru ihyai’t-türâsi’l-arabî, t.y.), 5: 122.)

Fahreddin Râzî (v.h.313) Tefsirinde =>TeVeSSüL;
Ona göre Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile TeVeSSüL Sahabenin SÖZLerinde bulunmaktadır. Onlar bununla DUÂsı ve Şefâatiyle TeVeSSüLü kastdetmektedirler

ALLAH’ın KULu/AbduLLAH olarak MuhaMMed aleyhisselâm da =>RESÛLe İman ve O’na İtaat ile =>TeVeSSüL etmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in DUÂsı ve ŞEFAAti ile TeVeSSüL esastır. Bu ikisi Müslümanların icmâ’ı ile câizdir..

Enes b. Mâlik radiyallahu anhu anlatıyor.: "Halk kıtlığa maruz kaldığında Ömer b. el-Hattâb radiyallahu anhu, Abbas b. Abdilmuttalib ile istiskâda bulunarak.: ALLAH'ım! Peygamberimiz ile SANA TeVeSSüL ederdik de bize yağmur verirdin. (Şimdi ise) Peygamberimizin Amcası ile sana TeVeSSüL ediyoruz, bize yağmur ver!” derdi. Bunun üzerine yağmur yağar ve halk suya kavuşmuş olurdu.”
(Buhârî, K. el-İstıska, 3; K. Fedâili's-sahâbe, 11.)

İstiskâ.: (Saky. den) Su isteme. Susama. * Yağmur DUÂsına çıkma.

Şevkânî'nin (v. 1250/1834) değerlendirmesi ise şöyledir.:
Gerçekten Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile hayatta iken TeVeSSüL sabit olmuştur. Ayrıca vefâtından sonra ondan başkasıyla da sahâbenin sükûtî icmâı ile TeVeSSüL sabit olmuştur. Çünkü sahâbeden hiçbiri, Ömer radiyallahu anhu'in Abbas radiyallahu anhu ile TeVeSSüLünü yadırgamamıştır..

Ayrıca, İbn Abdilberre göre birçok tarikten gelen şu rivâyet de bu noktada aydınlatıcı rol oynamaktadır. Ömer radiyallahu anhu istiskâda bulunmak üzere Abbâsı da yanına alarak (Mûsâllâya) çıktı ve şöyle dedi.: "ALLAH'ım! Biz, Peygamberimizin Amcası ile sana yaklaşıyor (tekarrub) ve onun şefaatçi olmasını diliyoruz (istişfâ). Peygamberin için onu gözet! Nitekim SEN, ana babasının iyilik ve salâhı sebebiyle iki (yetim) çocuğu gözetmiştin. Biz, istiğfar ve istişfâ ederek sana geldik!.."
Sonra Ömer radiyallahu anhu insanlara yönelerek şöyle seslendi.:
"RABBinizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki) üzerinize bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsân etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!"
Sonra da Abbas ayağa kalkarak DUÂ etti. Abbâsın gözleri yaşla doluydu.

Ömer ibn. Hattab radiyallahu anhu’n sözü bu kabildendir.: ALLAHm! Biz kuraklık olduğunda SANA =>Nebîmiz ile TeVeSSüL ettik. SEN de bize yağmur gönderdin. Şimdi Peygamberimizin Amcası Abbas ile TeVeSSüL ediyoruz, yine bize Yağmur gönder!.”
Bu da =>"Peygamberimiz aleyhisselâm’ın DUÂsı ve şefâatiyle demektir ve ALLAH’a O'na ve Resûlüne itaat ederek yaklaşmak demektir ki =>“ALLAH’a =>RESÛLÜne itaat ederek YAKLAŞmak” demektir
Çünkü Cenâb-ı HAKk;


مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---“Men yutiı’r- resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen).: Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki ALLAH'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.// Rasûlullah’a itaat eden, tebliğ ettiği Kur’ÂN’a, teşriine, sünnetine uyup uygulayan ALLAH’a itaat etmiş olur. Bilesin ki, Kur’ÂN’a ve sünnetine itaatten yüz çevirenler, güç ve iktidarlarını kullanarak halkı istedikleri istikamette yönlendirmeye devam edenler, elimizden kurtulacaklarını zannetmesinler. Biz seni onların üzerinde koruma, denetim ve zabıta memuru olarak görevlendirmedik.” (Nisâ 4/80)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, umre için kendisinden izin isteyen Ömer radiyallahu anhu’ya.: “Bizi de DUÂdan unutma Kardeşim” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, “Vitr”, 23; Tirmizî, “Deavât”, 109; İbn Mâce, “Menâsik”, 5.)

Ömer radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in tavsiyesine uyarak Üveys el-Karanî’den kendisi için DUÂ etmesini istemiştir.. (Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 223, 225.)

Ömer radiyallahu anhu radiyallahu anhu Peygamberimizin amcası Hz. Abbas ile TeVeSSüL ederek.: “Yâ RABBî, kuraklık içinde kalınca Peygamberimiz ile SANA TeVeSSüL ederdik. Bize yağmur verirdin, şimdi de O’nun Amcası ile TeVeSSüL ediyoruz. Bizi suya kavuştur.” derdi ve yağmur yağardı. (Buharî, istiska, 15)

Gözleri kapanan biri, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek.: “Ya Rasûlullah, gözlerim kapandı: Benim için ALLAH’a DUÂ buyur.” dedi. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Abdest al, iki rekat namaz kıl, sonra da şöyle de: “ALLAH’ım Peygamberin MuhaMMed ile SANA TeVeSSüL ediyorum. Ey MuhaMMed, gözümün açılması için SENin şefaatçi olmanı istiyorum. ALLAH’ım onun, hakkımdaki şefatını kabul buyur.”
Bunun ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şunları ilave etti.: “Bir ihtiyacın olduğunda hep aynısını yap!.”
Bu olaydan sonra adamın gözleri açılmıştır
(Tirmizî, Deavât, 49, İbn-i Mace, İkame, 5, İbn Hanbel IV 138)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fâkir Muhacirler hürmetine müslümanlara zafer ve yardım ihsân etmesini ALLAH’dan dilerdi. (Taberanî, el-Mu’cemu’l-kebir, l 292.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namaz kıldıktan sonra hamd ve salât etmeksizin DUÂ ederken gördüğü adam için.: “Bu acele etti.” demesi ve onu yanına çağırıp.: “Sizden biri namaz kıldığında ALLAH’a hamd edip Peygamber’e salât etsin ve istediği DUÂyı yapsın.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vitir, 23; Tirmizî, De’avât, 64; Ahmed b. Hanbel, 6: 18; İbn Huzeyme, Sahîh, 1: 351; İbn Hibbân, Sahîh, 5: 290. Tirmizî hadisin hasen-sahih olduğunu ifâde etmiştir.)

DUÂya icâbet edilmesine sebeb olan İMÂN ve AMEL-i SÂLİHLe de TeVeSSüL edilerek istenilebilir. Mağaraya sığınan üç kişinin sâlih amellerini sebeb kılarak istemeleri buna bir örnektir.
(Buhârî, “Enbiyâ”, 53; Bezzâr, Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Abdilhâlık el-Müsned: el-Bahru’z-zehhâr, thk. Mahfûzurrahmân (Medine: Mektebetü’l-ulûm ve’l-hikem, 1988-2009), 17: 39; Ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu’cemu’s-sağîr, thk. Muhammed Şekûr (Beyrut: el-Meketebü’l-islâmî, 1405/1985), 3: 178.)

Ancak şefaatçi, ALLAH celle celâlihu katında ne kadar değerli olsa da öncelikle günahkâr insanın bunu hak etmesi gerekir. Aksi halde şefaatin ona fayda vermeyeceği mâlumdur.
Nitekim örnek olarak;

İbrahîm’in aleyhisselâm, ALLAH celle celâlihu katındaki değerinin büyüklüğüne rağmen kâfir olan Babası için şefaatçi olamayacağı hadislerde anlatılmaktadır.. (Buhârî, “Enbiyâ”, 7; Hâkim, el-Müstedrek, 2: 260.)

Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaza çıkmak isteyen kişiye şu DUÂyı öğretmiştir.: “İsteyenlerin üzerindeki hakkıyla ve şu yürüyüşümün hakkıyla SEN’den istiyorum. Zirâ ben şımarıklık, azgınlık, gösteriş ve desinler için çıkmadım. Bilâkis SENin gazâbından korktuğum için ve Rızanı taleb ettiğim için çıktım…” de!.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, el-Mesâcid ve’l-Cemâ’ât,)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yeryüzünde Zikir Meclislerini seyreden meleklere ALLAHu TeÂLÂ onların halini sorduktan sonra.: “Sizleri şâhid tutarak onların hepsini affettim.” buyurur.
Bunun üzerine içlerinden bir Melek.: “Yâ RABB! İçlerinden biri var ki onlarla beraber ama bir ihtiyaç için aralarında bulunuyor, onu da mı affettin?”
ALLAHu TeÂLÂ.: “Olsun, onlar öyle bir topluluktur ki onlarla oturan âsi olmaz, onu da affettim!.” buyurur.” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALAHu zü’L-CeLÂL.: “Benim için birbirlerini SEVenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bu mahşer gününde onları kendi rahmet gölgemde gölgelendireceğim.” buyurur.” buyurmuştur.
(Müslim)

Hatta bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem bu hadis-i kudsinin mânâ ve ruhuna uygun ashabına.: “Kişi SEVdiği ile beraberdir.” (Buharî) diye beyân buyurduğunda, Ebu Zer radiyallahu anhu.: “Yâ Resûlallah! İyi hoşta, bir insan hayırlı bir cemaati SEVdiği halde, onlar gibi ya amel etmez ya da güç yetiremiyorsa onun hakkında ne buyurursunuz!.” dediğinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cevaben.: “Yâ Ebu Zer! Sen SEVdiklerinle beraber olacaksın!.”
Ebu Zer radiyallahu anhu.: “Yâ Resûlullah, şüphesiz ALLAH ve RESÛLÜnü çok SEViyorum!.” dedi
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhakkak ki sen sevdiklerinle berabersin” buyurdu.
(Buharî).

Anlaşılan o ki, SEVgi asla dünyevî menfaat kabul etmeyen bir İKSİRdir. Öyle ki, ALLAHu TeÂLÂ bu mânâda Peygamberimize.: “Ey Habîb’im! Dile ne dilersen dile!.” diye çağrı yaptığında, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in talebi şu olmuştur.: ALLAH’ım SEVgini, SENİ SEVenlerin SEVgisine ulaştıracak amellerin SEVgisini diliyorum.” buyurmuştur.
(Tirmizî)


TeVeSSüLÜN ÇEŞİTLERİ.:

1-) ALLAH’ın Zâtı, İsimleri ve Sıfatlarıyla TeVeSSüL.:
Kur'ÂN-ı Kerîm’de ALLAH’a en güzel İsimleriyle DUÂ edilmesi ve O’nun övülüp yüceltilmesi emredilmiş. (el-A‘râf 7/180; Kāf 50/39-40),
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, DUÂlarında ALLAH’ın kendi Zâtına verdiği İsimlerle O’na niyazda bulunmuş ve ashabına da bunu öğretmiştir. (Müsned, I, 391, 452; Tirmizî, Daʿavât, 92).
Kur’ÂN okuduktan sonra DUÂ etmek de ALLAH’ın Sıfatlarıyla TeVeSSüLde bulunma olarak kabul edilmiştir, çünkü Kur’ÂN ALLAH Kelâmıdır, O’nun Kelâmı ise Sıfatıdır. Bu tür TeVeSSüLün bid‘at sayılmadığı hususunda ittifâk vardır. (M. Nesîb er-Rifâî, s. 25-51; Himyerî, s. 39).

2-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ile TeVeSSüL.:
Bütün âlimler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le TeVeSSüLde bulunmayı câiz görmüş, ancak onunla TeVeSSüLde bulunmanın anlamı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le TeVeSSüLde bulunmak.: “Dünyaya gelmeden önce, hayatta iken ve ölümünden sonra O’nun Zâtı ve ALLAH Katındaki derecesiyle ALLAH’tan talebde bulunmak.” anlamına gelir. Kur'ÂN-ı Kerîm’de mü’minlere ALLAH’a yakın olmak için VESîLe aramaları..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil VESÎLEte ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey inananlar, ALLAH'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.// Ey imân edenler, ALLAH’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azâbdan korunun. O’na yakın olmaya VESÎLE olacak her yola başvurun, her türlü iyiliği ve ibâdeti yapın, ihtiyaçlarınızı ona arzedin. O’nun yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin ki, kurtuluşa, Ebedî Ni’metlerle Mutluluğa EResiniz.” (Mâide 5/35)

ALLAH’ı SEVenlerin Peygamberi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e itaat etmeleri emredilmiş ve ona uyanları Cenâb-ı HAKk’ın SEVeceği bildirilmiştir.:


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve ALLAH"Gafûr"dur, "Rahîm"dir.”(Âl-i imrân 3/31)

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---“Kul etîûllâhe ve’r- resul (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbu’l- kâfirîn (kâfirîne).: De ki: "ALLAH'a ve RESÛL'e itaat ediniz." Bundan sonra eğer dönerlerse, o takdirde muhakkak ki ALLAH, kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân 3/32)

3-) AmeL-i SâLihLe TeVeSSüL.:
İman ve İtaatten sonra ALLAH’tan mağfiret dilemeyi ifâde eden âyetlerin yanı sıra (el-Bakara 2/285; Âl-i İmrân 3/193-194) Fâtiha Sûresinde yer alan, “Sadece sana tapar ve yalnızca senden yardım dileriz” (1/5-6) cümlesinin ardından hidâyete eriştirme niyazında bulunmaya dâir âyet =>Amel-i Sâlihle TeVeSSüLde bulunmaya işaret eder.
Bir mağarada mahsur kalan mü’minlerin kurtuluşunu haber veren rivâyetlerde belirtildiği gibi (Müsned, II, 116; Buhârî, “Edeb”, 5) amel-i sâlihle TeVeSSüLde bulunarak yapılan DUÂların makbul olduğu yolunda bilgiler mevcuttur.
İbn Mes‘ûd’un Teheccüd Namazı kıldıktan sonra.: ALLAHım, emrettin itaat ettim, davet ettin icâbet ettim, beni bağışla!” şeklindeki DUÂsı ashabın bu tür TeVeSSüLe başvurduğunu kanıtlayıcı niteliktedir. Âlimlerin tamamı bunu câiz görmüştür. (Âlûsî, VI, 127; M. Nesîb er-Rifâî, s. 111-134).

4-) Müttaki ve SâLih MÜ’MİNLerin DUÂsıyla TeVeSSüL.:
Âlimler bunu da ittifâkla kabul etmiştir. Esasen mü’minlerin DUÂsını istemek Kur’ÂN ve Sünnet’te teşvik edilmiştir. Nitekim Resûl-i Ekrem umreye giden Ömer radiyallahu anhu’den kendisi için DUÂ etmesini istemiştir. Sahâbîler de sıkıntılarının giderilmesi için Resûlullah’ın DUÂsına başvurup TeVeSSüLde bulunmuştur. (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 66-69; M. Nesîb er-Rifâî, s. 141-163).

5-) Hayatta Olan Velîler Ve Sâlih Mü’minlerin Zâtıyla TeVeSSüL.:
Bu konuda iki yaklaşım mevcuttur. Bu TeVeSSüLü câiz görenler, bunun Kur’ÂN’da ALLAH’a yaklaştıran VESîLeler aramayı emreden âyetin (el-Mâide 5/35) alanına dolaylı biçimde girdiğini söylemiştir. Nitekim melekler Âdem’e secde ederek ALLAH’a yakınlık sağlamış, iyi kulların ilâhî rahmetin tecelli ettiği hayır sahipleri olduğu belirtilmiş ve mü’minlere iyilerle birlikte ölmeyi dilemeleri öğretilmiştir (Kevserî, s. 2-15; Ebü’l-Fazl, s. 17-18; Himyerî, s. 139-142, 181-182). Hadislerde Resûlullah ile TeVeSSüLde bulunmanın tavsiye edilmesi ona tâbi olan ve bunu teşvik eden velîler ve sâlihlerle TeVeSSüLü de câiz kılar. Ömer radiyallahu anhu’in Abbas b. Abdülmuttalib ile TeVeSSüL etmesi de bu konunun bir delilini teşkil eder (Sübkî, s. 143-144; Kevserî, s. 18). Sâlih amellerle TeVeSSüLde bulunmanın meşrû kabul edilmesi bu amelleri yapanlarla TeVeSSüLü de meşrû hale getirir. Zirâ zat asıl, zata ait fiil fer‘îdir, fer‘î ile TeVeSSüL câiz ise asılla TeVeSSüL de câizdir. (Himyerî, s. 43-44, 71-72, 126). ALLAH’ın yaratmadaki sünneti (âdet-i ilâhiyye) bazı vasıta ve sebeblerle fiilleri gerçekleştirmesi şeklinde tecelli eder. O’nun hasta olan birine ilâç vasıtasıyla şifâ vermesi gibi mânevî hastalıklara müptelâ olan birine velî ve sâlih kulları vasıtasıyla şifâ vermesi de sünnetine uygundur. (Muhammed el-Burhânî, s. 3-8; Himyerî, s. 22-23, 55-56).
Müctehid âlimlerin velîlerle TeVeSSüLü câiz görüp uyguladığına dair rivâyetler bu fiilin meşruiyetine ilişkin diğer bir delil konumundadır. İmam Şâfiî’nin Ehl-i beyt’in yanı sıra Ebû Hanîfe ile, Ahmed b. Hanbel’in de Şâfiî ile TeVeSSüL ettiğine dair rivâyetler sahih kaynaklarda mevcuttur. Fahreddin er-Râzî, Tâceddin es-Sübkî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî gibi âlimler bu TeVeSSüLü meşrû kabul edenlerden bazılarıdır.

Burada velîler, kendilerinden kaynaklanan bir güce sahip kişiler olarak değil ALLAH’ın bir sonucu yaratmasının sebebi olarak görülmektedir. (Kevserî, s. 3-4; Himyerî, s. 18-19, 265-266, 420-425).
Eş‘arî ve Mâtürîdîler’in çoğunluğu bu görüştedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TEVESSÜLÜN CÂİZ OLDUĞUNA KUR’ÂN’DAN DELİLLER.:

TEVESSÜL ÜÇ ŞEYLe YAPıLaBİLir.:

BiRincisi.: ALLAH'ın İsim ve SıfatLarıyLa yapıLır.:


وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---”Ve lillâhi’l- esmâu’l- husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâih (esmâihî), se yuczevne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: EN GÜZEL İSİMLER ALLAH'ındır, artık O'na onunla (esmâları ile) DUÂ ediniz! ALLAH'ın isimlerini (mânâsını) saptıranları terket! Yapmış oldukları şeyden dolayı yakında cezâlandırılacaklar.// ESMÂÜ’L-HÜSNÂ, en güzel isimler ALLAH’ındır. O’na, o güzel isimlerle zikir ve DUÂ edin, O’nun isimlerine, dil uzatan ALLAHsızları, mülhidleri terkedin. Onlar işlemekte oldukları amellerin cezâsına çarptırılacaklar.” (A'râf 7/180)

İkİncisi.: SâLih AmeL ile TEVESSÜLdür.:


وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Resim---“Vesteînû bi’s- sabri ve’s- salât (salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâ’l- hâşiîn (hâşiîne).: (ALLAH'tan) sabırla ve namazla İSTİÂNE (özel yardım/VESÎLE) isteyin. Ve muhakkak ki o, huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.// Sabredip, mücâdeleye devam ederek, kendinizi eğitip sıkıntılara katlanarak, kötülüğe engel olup iyilik yaparak, namazları kılarak ALLAH’tan meded umun, size arka çıkmasını isteyin. Bunlar, tam bir teslimiyetle ALLAH’a imânın, kulluk ve itaatin şuuruna erip saygılı davrananların dışındakilere ağır gelen kulluk görevleridir.” (Bakara 2/45)

ÜÇüncüsü.: ZÂT iLe TEVESSÜL.:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhi’l- VESÎLEte ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey inananlar, ALLAH'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol/VESÎLEarayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.// Ey imân edenler, ALLAH’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azâbdan korunun. O’na yakın olmaya VESÎLE olacak her yola başvurun, her türlü iyiliği ve ibâdeti yapın, ihtiyaçlarınızı ona arzedin. O’nun yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin ki, kurtuluşa, Ebedî Ni’metlerle Mutluluğa EResiniz.” (Mâide 5/35)

KUR'ÂN-ı KERÎMimizde TEVESSÜL ÂYEtLeRi.:

YA’KÛB aleyhisselâm’ın Evlâdlarının Babalarıyla TEVESSÜLü.:


قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
Resim---“Kâlû yâ ebânestagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıîn (hâtıîne).: (Yûsuf (aleyhisselâm)'ın kardeşleri) şöyle dediler.: “Ey babamız! Bizim günahlarımız için mağfiret dile. Gerçekten biz, bilerek günah işleyenlerden olduk." (Yûsuf 12/97)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e TEVESSÜL.:


وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---“Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh (iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumu’r- resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ (rahîmen).: Ve BİZ, (hiç) bir resûlü, ALLAH'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece ALLAH'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka ALLAH'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.// BİZ, hangi Rasûlü, hangi peygamberi özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdikse, ALLAH’ın bilgisi emirleri ve yasaları dahilinde sırf itaat edilsin, tebliğine, teşriine, sünnetine uyulup uygulansın diye gönderdik. Eğer onlar günah işleyerek kendilerine, birbirlerine zulmettikleri, haksızlık ettikleri zaman sana gelseler de, ALLAH’tan bağışlanmalarını, koruma kalkanına alınmalarını dileselerdi, ALLAH’ın RASÛLÜ de onlar için ALLAH’tan bağışlanma, koruma kalkanına alınma dileseydi, ALLAH’ı, kendilerini tevbeye, itaate sevkedici, tevbelerini kabul edici ve merhametli bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

MÛSÂ aleyhisselâm'ın Kavminin =>Mûsâ aleyhisselâm'a yaptıkları birçok TEVESSÜL.:


وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Resim---“Ve zallelnâ aleykumu’l- gamâme ve enzelnâ aleykumu’l- menne ve’s- selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn (yazlimûne).: Ve bulutu sizin üstünüze gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onlar, bize zulmetmediler, fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.” (Bakara 2/57)

وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَداً وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّداً وَقُولُواْ حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve iz kulnâdhulû hâzihi’l- karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden vedhulû’l- bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdu’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve o zaman demiştik ki.: “Bu kasabaya girin, böylece onun (ni'metlerinden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Kapıdan secde ederek girin ve “hıtta” (günahlarımızın bağışlanmasını diliyoruz) deyin. Biz de sizin hatalarınızı mağfiret edelim (günahlarnızı sevaba çevirelim). Ve muhsinlere (ni'metlerimizi) artıracağız.” (Bakara 2/58)

فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزاً مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
Resim---“Fe beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mine’s- semâi bimâ kânû yefsukûn (yefsukûne).: Böylece o zâlimler, sözleri, kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine BİZ de, fıska düştüklerinden dolayı o zulmedenlerin üzerine gökten korkunç bir azâb indirdik.” (Bakara 2/59)

وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُواْ وَاشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Resim---“Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâke’l- hacer (hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fî’l- ardı mufsidîn (mufsidîne).: Ve Mûsâ (aleyhisselâm), kavmi için su istemişti. Bunun üzerine: “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmiğti. ALLAH'ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesad çıkaranlar olmayın.” (Bakara 2/60)

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نَّصْبِرَ عَلَىَ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُواْ مِصْراً فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَآؤُوْاْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ
Resim---“Ve iz kultum yâ mûsâ le’n- nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr (hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu ve’l- meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh (minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri’l- hak (hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn (ya’tedûne).: Ve siz.: “Ey Mûsâ! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabredemeyiz. Artık bizim için RABBine duâ et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz. (Mûsâ aleyhisselâm).: “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.” demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefâlet) ve fâkirlik (damgası) vuruldu. Ve onlar, ALLAH'tan bir gazâba uğradılar. İşte bu, ALLAH'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayıdır. İşte bu (cezâ), âsi olup (isyan edip), haddi aşmış olmaları sebebiyledir.” (Bakara 2/61)

İSÂ aleyhisselâm'ın Sahabelerinin =>İSÂ aleyhisselâm'a yaptıkları TEVESSÜL.:


إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء قَالَ اتَّقُواْ اللّهَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---“İz kâle’l- havâriyyûne yâ îsebne meryeme hel yestetîu rabbuke en yunezzile aleynâ mâideten mine’s- semâ (semâi) kâlettekullâhe in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Havârîler.: "Ey Meryem oğlu İsâ! RABB'in gökten bize bir mâide (sofra) indirebilir mi?" demişlerdi. (Bunun üzerine Hz. İsâ).: "Eğer mü'minlerseniz ALLAH'a karşı takva sahibi olun." dedi.” (Mâide 5/112)

قَالُواْ نُرِيدُ أَن نَّأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَن قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Kâlû nurîdu en ne’kule minhâ ve tetmainne kulûbunâ ve na’leme en kad sadaktenâ ve nekûne aleyhâ mineş^- şâhidîn (şâhidîne).: (Onlar); “Ondan yemek istiyoruz ve de kalblerimizin tatmin olmasını istiyoruz ve senin gerçekten bize doğru söylemiş olduğunu bilelim ve onun üzerine şâhidlerden olalım” dediler.” (Mâide 5/113)

قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء تَكُونُ لَنَا عِيداً لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Resim---“Kâle îsebnu meryemellâhumme rabbenâ enzil aleynâ mâideten mine’s- semâi tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ ve âyeten mink (minke), verzuknâ ve ente hayrur râzikîn (râzikîne).: Meryem oğlu Îsâ.: "ALLAH'ım, RABB'imiz! Bizim üzerimize semâdan bir sofra indir ki bizim için bayram, bizden öncekiler ve bizden sonrakiler için senden bir mu’cize (delil) olsun. Ve bizi rızıklandır. Ve SEN rızık verenlerin en hayırlısısın." dedi.” (Mâide 5/114)

قَالَ اللّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ فَمَن يَكْفُرْ بَعْدُ مِنكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لاَّ أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِّنَ الْعَالَمِينَ
Resim---“Kâlellâhu innî munezziluhâ aleykum, fe men yekfur ba’du minkum fe innî uazzibuhu azâben lâ uazzibuhû ehaden mine’l- âlemin (âlemîne).: ALLAH (cc.) buyurdu ki.: "Muhakkak ki BEN, onu sizin üzerinize indireceğim, fakat ondan sonra sizden kim inkâr ederse, o takdirde Ben mutlaka onu, âlemlerden hiçbirini azâblandırmadığım bir azâbla azâblandırırım." (Mâide 5/115)

YAHUDİLERin daha önce kafirlere karşı =>PEYGAMBERİMİZ-Le Fetih Talebiyle TEVESSÜL.:


وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi Mûsâddikun limâ meahum, ve kânû min kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi ale’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ve onlara, ALLAH katından onların beraberindeki şeyi (Tevrat'ı) tasdik eden bir Kitab, (Kur'ÂN) geldiği zaman (o'nu kabul etmediler). (Kur'ÂN gelmeden) önce kâfirlere karşı (zor durumda kaldıklarında, Tevrat'ta bahsi geçen âhir zaman Peygamberi adına) fetih ve zafer için (ALLAH'tan) yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri (Tevrat'ta vasfı bildirilen Peygamber) onlara gelince O'nu inkâr ettiler. Bu yüzden ALLAH'ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.// ALLAH katından ellerindeki geçerli bilgileri tasdik eden kitaplar gelmişken, öteden beri kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, ALLAH’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere, kâfirlere, inanmayanlara karşı görevlendirilecek Peygamberin adını kullanarak üstünlük sağlamaya, insanlardan, tekrar tekrar geleceği ile ilgili haberleri öğrenmeye, mevcut kudsal kitaplardaki bilgileri yeniden değerlendirmeye alarak geleceğini teyide çalışırlarken, ALLAH’tan yardım ve zafer talebinde bulunmaya devam ederlerken, işte bu sırada bildikleri, tanıdıkları Peygamber MuhaMMed ve tebliğ ettiği din ile yüz yüze gelince, MuhaMMed’i, Kur’ÂN’ı, tebliğ ettiği dini, kendi kitablarını inkâr ettiler. İşte bundan dolayı ALLAH’ın lâneti, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, ALLAH’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere, kâfirleredir.” (Bakara 2/89)

Evet, onlar Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e böyle TEVESSÜL ederek ALLAH'a DUÂ ederler ve bu TEVESSÜLleri hürmetine onlara yardım edilirdi...


وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُؤُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Resim---“Ve izâ kîle lehum teâlev yestagfir lekum resûlullâhi levvev ruûsehum ve reeytehum yesuddûne ve hum mustekbirûn (mustekbirûne).: Ve onlara (münafıklara).: “Geliniz, ALLAH'ın RESÛL'ü sizin için mağfiret dilesin.” denildiği zaman, başlarını alay ederek iki yana salladılar. Ve sen, onların yüz çevirdiklerini (ayrıldıklarını) gördün. Ve onlar, kibirlenen kimselerdir.” (Münâfikûn 63/5)

YÛSUF aleyhisselâm'ın yaptığı TEVESSÜL.:


وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve dehale meahu’s- sicne feteyân (feteyâni), kâle ehaduhumâ innî erânî a’sıru hamrâ (hamren), ve kâle’l- âharu innî erânî ahmilu fevka re’sî hubzen te’kulu’t- tayru minh (minhu), nebbi’nâ bi te’vîlih (te’vîlihî), innâ nerâke mine’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve onunla beraber iki genç erkek (de) zindana girdi. İkisinden biri şöyle dedi.: “Muhakkak ki; ben kendimi (rüyâmda) üzüm sıkarken görüyorum.” Ve diğeri (de) şöyle dedi: “Gerçekten ben (de) kendimi başımın üstünde ekmek taşırken görüyorum. Kuşlar ondan yiyorlar. Bize onun (onların) tevîlini (yorumunu) haber ver (anlat). Muhakkak ki; biz seni muhsinlerden görüyoruz." (Yûsuf 12/36)

قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Resim---“Kâle lâ ye’tikumâ taâmun turzekânihî illâ nebbe’tukumâ bi te’vîlihî kable en ye’tiyekumâ, zâlikumâ mimmâ allemenî rabbî, innî terektu millete kavmin lâ yu’minûne billâhi ve hum bi’l- âhiretihum kâfirûn (kâfirûne).: Yûsuf (aleyhisselâm) şöyle dedi.: “Size, rızıklandırılacağınız bir yemek gelmez ki; o, size gelmeden önce ben, size onun tevîlini (yorumunu) yapmış, size haber vermiş olmayayım. İşte bu ikisi, Rabbimin öğrettiklerindendir. Gerçekten ben, ALLAH'a îmân etmeyen ve âhiretlerini inkâr eden bir kavmin dînini terkettim.” (Yûsuf 12/37)

وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ
Resim---“Vetteba’tu millete âbâî ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe), mâ kâne lenâ en nuşrike billâhi min şey (şey’in), zâlike min fadlillâhi aleynâ ve alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn (yeşkurûne).: Ve ben, atalarım İbrâhîm (aleyhisselâm), İshak (aleyhisselâm) ve Yâkub (aleyhisselâm)'ın dînine tâbî oldum. Bizim, ALLAH'a bir şey ile şirk koşmamız olamaz. İşte bu, ALLAH'ın bize ve insanlara fazlındandır. Fakat insanların çoğu, şükretmezler.” (Yûsuf 12/38)

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---“Yâ sâhibeyis sicni e erbâbun muteferrikûne hayrun emillâhu’l- vâhıdu’l- kahhâr (kahhâru).: Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı RABB'ler mi daha hayırlı yoksa Vâhid (tek) olan, Kahhâr (kahredici, hâkim ve gâlip) olan ALLAH mı?” (Yûsuf 12/39)

مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim---“Mâ ta’budûne min dûnihî illâ esmâen semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân (sultânin), ini’l- hukmu illâ lillâh (lillâhi), emere ellâ ta’budû illâ iyyâh (iyyâhu), zâliked dînu’l- kayyimu ve lâkinne eksere’n- nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Sizin ondan başka taptıklarınız, ALLAH'ın kendilerine bir delil indirmediği, sadece siz ve babalarınızın onu isimlendirdiğiniz (putlardan) başka bir şey değildir. Hüküm ise ancak ALLAH'a aittir. Sizin O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte bu kayyum (Âdem aleyhisselâm)'tan kıyâmete kadar devam edecek olan) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf 12/40)

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ
Resim---“Yâ sâhıbeyis sicni emmâ ehadukumâ fe yeskî rabbehu hamrâ (hamren), ve emme’l- âharu fe yuslebu fe te’kulut tayru min re’sih (re’sihî), kudiye’l- emrullezî fîhi testeftiyân (testeftiyâni).: Ey zindan arkadaşlarım! Bu durumda sizin ikinizden biri, bundan sonra efendisine şarab sunacak (sakiliğe devam edecek) fakat diğeri asılacak. Böylece kuşlar onun başından yiyecek. Hakkında ikinizin de tâbirini (fetvâsını) istediğiniz iş kesinleşmiştir (kaza edilmiştir).” (Yûsuf 12/41)

YA’KÛB aleyhisselâm’ın =>YÛSUF aleyhisselâm'ın GÖMLEğiyLe TEVESSÜLü.:


اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Yezhebû bikamîsî hâzâ fe elkûhu alâ vechi ebî ye’ti basîrâ (basîran), ve’tûnî bi ehlikum ecma’în (ecma’îne).: “Bu gömleğimi götürün, sonra da onu babamın yüzüne sürün. Görme hassası (geri) gelir. Ve ailenizin hepsini bana getirin.” (Yûsuf 12/93)

Beni İSRÂİL’in =>SANDIkLa TEVESSÜLü.:


وَقَالَ لَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---“Ve kâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihî en ye’tiyekumut tâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum ve bakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ ve âlu hârûne tahmiluhu’l- melâikeh (melâiketu), inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Ve onların Peygamberi, onlara dedi ki.: “Muhakkak ki onun melikliğinin âyeti (delili), içinde RABBinizden sekînet ve Mûsâ âilesinin ve Harun âilesinin bıraktığı şeylerden bâkiye (kalıntı) bulunan, meleklerin taşıdığı bir tabutun (tahta sandığın) size gelmesidir. Muhakkak ki bunda, sizin için elbette âyet (delil) vardır, eğer siz mü'minlerseniz.” (Bakara 2/248)

Sekîne.: Maddî ve Manevî Bereketler ve Feyizler demektir. İşte o sandıkta böyle bir sekîne vardı. Beni İsrâil bu sandıkla, ALLAH celle celâlihu'ın Rahmet ve Bereketine mazhar olurlardı.

O'na (ALLAH celle celâlihu) VeSiLe ARAyın =>Yâni TEVESSÜL YAPın..:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhi’l- vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).: Ey inananlar, ALLAH'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın (VESÎLE)ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/35)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TEVESSÜL HAKKINDAKİ,
=>RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem
=>BUYRUKLaRı/HADİS-i ŞERÎFLER.:


Resim BİRinci HADİS-i ŞERÎF.:
لَمَّا اقْتَرَفَ آدَمُ الْخَطِيئَةَ Âdem (aleyhisselâm) hatayı işlediğinde, يَا رَبِّ قَالَ dedi ki, Ey RABBim! أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ لَمَا غَفَرْتَ لِى MuhaMMed'in Hakkı için SEN'den beni affetmeni istiyorum. فَقَالَ اللَّهُ Bunun üzerine v dedi ki.: يَا آدَمُ Ey Âdem, وَكَيْفَ عَرَفْتَ مُحَمَّداً وَلَمْ أَخْلُقْهُ BEN, daha onu yaratmamışken sen MuhaMMed'i nasıl bildin, يَا رَبِّ قَالَ Âdem (aleyhisselâm) dedi ki.: ” Ey RABBim! لِأَنَّكَ لَمَّا خَلَقْتَنِي بِيَدِكَ وَنَفَخْتَ فِيَّ مِنْ رُوحِكَ Şüphesiz SEN beni -kudret- ELinle yaratıp bana RÛHun'dan üflediğinde, رَفَعْتُ رَأْسِي başımı kaldırdım, فَرَأَيْتُ عَلَى قَوَائِمِ الْعَرْشِ مَكْتُوبًا ve ARŞ’ın direkleri üzerinde şöyle yazılı gördüm.: لا إله إلا الله ، محمد رسول الله ALLAH'tan başka hiçbir İLÂH yoktur ve MuhaMMed ALLAH'ın RESÛLÜ'dür, فَعَلِمْتُ bunun üzerine bildim ki, أَنَّكَ لَمْ تُضِفْ إِلَى اِسْمِكَ إِلاَّ أَحَبَّ الْخَلْقِ إِلَيْكَ Şüphesiz SEN, KENDİ İsmin’in yanına ancak kullarından en çok sevdiğinin ismini katarsın. فَقَالَ اللَّهُ ALLAH-u TeALÂ da dedi ki.: صَدَقْتَ يَا آدَمُ doğru söyledin ey Âdem, إِنَّهُ لَأَحَبُّ الْخَلْقِ إِليَّ şüphesiz O, kullarımın bana en SEVGİLİsidir. اُدْعُنِي بِحَقِّهِ O’nun Hakkıyla -yani O’nun Hürmetine- DUÂ et, فَقَدْ غَفَرْتُ لَكَ şüphesiz ben de seni affettim, وَلَوْلاَ مُحَمَّدٌ مَا خَلَقْتُكَ eğer MuhaMMed olmasaydı seni yaratmazdım...
Âdem aleyhisselâm, Peygamberimiz ile TeVeSSüL ediyor ve O'nun hürmetine af diliyor. ALLAH TeALÂ da
اُدْعُنِي بِحَقِّهِ O’nun Hakkıyla DUÂ et.” diyerek, Peygamberimizle TeVeSSüL etmesini emrediyor...
Bu Hadis-i Şerîfi; Hâkim ”Müstedrek”te sahih olarak nakletmiştir... Yine İmâm Suyutî, ”Hasâis-i Nebevîye” isimli eserinde sahih olarak rivâyet etmiştir... İmâm Beyhakî ki, ”Delâil-i Nübüvve” isimli eserinin başında, mevzu’ hadisleri rivâyet etmediğini belirtmiş ve bu eserinde mezkur hadisi rivâyet etmiştir... Kastalânî ve Zürkânî bu hadisi, "Mevahib-i Ledunîyye” de nakletmiştir... İmâm Subkî, “Şifaü-s Sikâm” da; İmâm Taberanî, ”Evsat” ta;Şeyhülislam Belkinî ”Fetavâ”sında; İbnü’l-Cevzî ”Vefâ” isimli eserinde; İbni Kesîr ”Bidâye” isimli eserinde bu hadisi nakletmişlerdir...
Bu Hadis-i Şerîften dolayı, Ebu Câfer radiyallahu anhu, Resûlullah'ın Huzurunda DUÂ ederken Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kabrine yönelmenin hükmünü İmâm Mâlik'ten sorduğunda, İmâm Mâlik ona şöyle cevap vermiştir.:
Resûlullah, senin ve Baban Âdem'in Kıyâme Günü vesîlesi iken, niçin yüzünü ondan dönüyorsun...”
Senedi bu kadar kuvvetli olan bu Hadis-i Şerîf, aynı zamanda, gaîbe TeVeSSüL edilebileceğine de delildir. Çünkü Âdem aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın İsmiyle TeVeSSüL ettiğinde, daha Peygamberimiz aleyhisselâm yaratılmamıştı. Demek hayatta olmayan kimseyle TTeVeSSüL câizdir ve bunu ilk yapan Âdem aleyhisselâm’dır...

Resim İKİnci HADİS-i ŞERÎF.:
TeVeSSüLü inkar edenler.: "Sahabeler TeVeSSüL yapmamıştır.” diyorlar. Nakledeceğimiz bu İkinci Hadis-i Şerîf, sahabelerin TeVeSSüL yaptığını göstermekte ve ”Sahabeler TeVeSSüL yapmamıştır.” sözünün ne kadar yalan olduğunu ortaya koymaktadır.
Hadis-i Şerîfi, Osman İbni Huneyf radiyallahu anhu nakletmiştir. O şöyle diyor.:

اَنَّ رَجُلاً ضَرِيرَ الْبَصَرِ أَتَى النَّبِيَّ
Kör bir adam Nebî (aleyhisselâm)'a geldi, فَقَالَ ve dedi ki.: اُدْعُ اللَّهَ أَنْ يُعَافِيَنِي ALLAH''ın beni iyileştirmesi için DUÂ et’..”
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz dedi ki.:
إِنْ شِئْتَ دَعَوْتُ Eğer istersen DUÂ ederim, وَإِنْ شِئْتَ صَبَرْتَ eğer istersen sabret, فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ bu -yani sabretmen- senin için daha hayırlıdır!..”
Bunun üzerine adam.:
فَادْعُهْ DUÂet!.” dedi... Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ona.: “Güzelce abdest almasını ve iki rekat namaz kıldıktan sonra şu DUÂyı yapmasını emretti.:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ
Ey ALLAH'ım! Şüphesiz ben SENden, Rahmet Nebîsi olan Peygamberin MuhaMMed ile istiyor ve O’nunla SANA yöneliyorum. يَا مُحَمَّد Ey MuhaMMed, إِنِّي تَوَجَّهْتُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ لِتُقْضَى bu ihtiyacımın yerine getirilmesi için SEN'inle RABBim’e yöneldim, اللَّهُمَّ فَشَفِّعْهُ فِيَّ Ey ALLAH'ım! O’nu benim hakkımda şefaatçi kıl!.”

İyice dikkat ediniz, Peygamber aleyhisselâm Efendimiz, o’na nasıl DUÂ etmesini emrediyor.:
Ey ALLAH'ım! Şüphesiz ben SENden, Rahmet Nebîsi olan Peygamberin MuhaMMed ile istiyor ve O’nunla SANA yöneliyorum. Ey MuhaMMed, bu ihtiyacımın yerine getirilmesi için SEN'inle RABBim’e yöneldim, O’nu benim hakkımda şefaatçi kıl!.”
Bakınız, Âmâ Sahabeye, KENDİsiyle TeVeSSüL etmesini bizzât Peygamber aleyhisselâm Efendimiz emrediyor.
Hadis-i Şerîfin ravîsi İbni Huneyf radiyallahu anhu diyor ki.:
“Bu zât gitti, biz daha Resûlullah’ın Huzurundan ayrılmamıştık ki tekrar geldi, baktık ki gözleri iyi olmuş...”
İmâm Tirmizî Hazretleri bu hadis hakkında şöyle der: "Bu, hasen, sahih bir hadistir. Biz onu Ebu Cafer Hatmi tarikinden bilmekteyiz.." Ebu İshâk, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir... Yine Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemekte ve Zehebî ona muvafakat etmektedir... Buhari ”Târihu’l-Kebir” eserinde bu hadisi nakleder... İbni Mâce bu rivâyeti sahih bulur... İmâm Neseî, İbni Hibbân, Ebu Nuaym, İmâm Beyhakî ve Münzirî gibi birçok Hadis Hafızı bu rivâyetin sahih olduğunu söyler. Yani bu kadar Muhaddis, bu hadisin sıhhatinde ittifak etmişlerdir...
Ayrıca hadisin bir rivâyetinde şu ziyâdelik vardır.:
وَ اِنْ كَانَتْ حَاجَةً فَافْعَلْ مِثْلَ ذَلِكَ ”Eğer bir ihtiyaç olursa, bunun gibi yap!.”...
Bu ziyâdeyi, İbni Ebi Heysemî sahih bir senedle rivâyet etmiştir..

Resim ÜÇüncü HADİS-i ŞERÎF.:
TeVeSSüLün câiz olduğuna dair nakledeceğimiz bu Üçüncü Hadis-i Şerîfte, bizzât Peygamber aleyhisselâm Efendimiz'in, diğer Peygamberlerle TeVeSSüL ettiğini göstereceğiz. Enes bin Mâlik radiyallahu anhu’n rivâyet ettiği bu Hadis-i Şerîfi İmâm Taberanî ”Mu'cemu’l-Kebir” ve ”Evsat” da; Heysemî, ”Mecmau-z Zevad” da; Ebu Nuaym da ”Hilyetü’l-Enbiyâ”da zikretmişlerdir.
Hadis-i Şerîf şöyledir:
“Haşim oğlu Esed kızı Fatıma (radiyallahu anhu) vefât edince, Peygamberimiz aleyhisselâm Üsame İbni Zeyd'i, Eyyüb el-Ensarî'yi, Ömer radiyallahu anhum ve bir köleyi kabrini kazdırmak için çağırttı. Onlar kabrini kazarlarken kabrin lahid denilen kısmına gelince, Peygamberimiz aleyhisselâm eliyle onun lahdini kazdı, toprağını eliyle çıkardı ve kazma işi bitince kabrin içine girerek şöyle dedi.: "

اَللَّهُ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ
O ALLAH ki, diriltir ve öldürür, وَهُوَ حَيٌّ لاَ يَمُوتُ O, ölümsüz olan diridir, اِغْفِرْ لِأُمِّي فَاطِمَةَ بِنْتِ أَسَدٍ Esed'in kızı Fatıma Annemi affet, وَلَقِّنْهَا حُجَّتَهَا O’na hüccetini telkin et, yani vereceği cevabı öğret وَلَقِّنْهَا حُجَّتَهَا NEBÎN’in ve BENden önceki NeBîler’in Hakkı için bunu yap!. Şüphesiz SEN, Merhamet edenlerin en merhamet edenisin.!."


Resim DÖRDüncü HADİS-i ŞERÎF.:
İbni Abbas radiyallahu anhu rivâyet etmiştir. Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurmuştur.:

إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ
Şüphesiz ALLAH''ın, Hafaza Meleklerinin dışında yeryüzünde Melekleri vardır, يَكْتُبُونَ مَا يَسْقُطُ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ Bu Melekler ağaçlardan düşen yaprakları yazarlar, فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضِ فَلاَةٍ eğer sizden birine çöl arazisinde bir aksaklık isâbet ederse, فَلْيُنَادِ şöyle seslensin.: يَا عِبَادَ اللَّهِ أَغِيثُوا ey ALLAH''ın Kulları, yardım edin!.”


Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz ıssız bir yerde sıkıntıya düştüğümüzde nasıl seslenmemizi emrediyor.:
يَا عِبَادَ اللَّهِ أَغِيثُوا ey ALLAH'ın KuLLarı, yardım edin!.”

Böyle DUÂ etmek, TeVeSSüL değil midir?..
Naklettiğimiz bu Hadis-i Şerîf hakkında İbni Hacer radiyallahu anhu.: ”Bu hadisin isnadı sahihtir.” der. es-Sehavî, hasen olduğunu söyler. el-Heysemî: ”Ravîleri güvenilirdir.” der. Hadis Âlimleri’nden hiçbiri bu hadise i’tiraz etmemişlerdir.
Ahmed İbni Hanbel'in oğlu Abdullah şöyle der.: “Babamdan işittim, şöyle dedi.:
“Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolumu kaybettim.: “Ey ALLAH''ın Kulları, bana yardım edin!.” demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken birden yolumu buluverdim!.”

Bu hadiseyi İmâm Beyhakî ve İbni Asakîr sahih bir isnadla nakletmişlerdir. İmâm Taberanî.: ”Bu denenmiştir.” der.
İmâm Nevevî de bunu tecrübe ettiğini beyan eder ve şöyle der.: "Benim de aralarında bulunduğum bir cemâatte hayvan kaçmaya başladı. Yardım isteme lafzını söyledim, benim bu sözümden sonra hayvanlar durdular...”

Resim BEŞinci HADİS-i ŞERÎF.:
Bu Hadis-i Şerîfin ravîsi Utbe b. Gazvan radiyallahu anhu. Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdu.: "

اِذَا أَضَلَّ أَحَدُكُمْ شَيْئًا
Sizden birisi bir şey kaybederse, أَوْ أَرَادَ أَحَدُكُمْ عَوْنًا وَ هُوَ بِأَرْضٍ لَيْسَ بِهَا أَنِيسٌ veyâ yanında arkadaşı olmayan bir yerde yardım dilerse , فَلْيَقُلْ şöyle desin.: يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي “Ey ALLAH''ın KuLLarı bana yardım edin!. Ey ALLAH''ın KuLLarı bana yardım edin!.” فَإِنَّ لِلَّهَ عِبَادًا لاَ نَرَاهُمْ Çünkü ALLAH''ın bazı KuLLarı vardır ki, biz onları göremeyiz!.”


Resim ALTIncı HADİS-i ŞERÎF.:
Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz ne buyuruyor.. Hadisin ravîsi İbni Mesud radiyallahu anhu’dur.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurdu.: "

إِذَا انْفَلَتَتْ دَابَّةُ أَحَدِكُمْ بِأَرْضِ فَلاةٍ
“Sizden birinizin sahrada hayvanı kaçarsa, فَلْيُنَادِ şöyle desin.: يَا عِبَادَ اللَّهِ اِحْبِسُوا ، يَا عِبَادَ اللَّهِ اِحْبِسُوا Ey ALLAH'ın KuLLarı o’nu yakalayın!. Ey ALLAH''ın KuLLarı o’nu yakalayın!.” فَإِنَّ لِلَّهِ حَاضِرًا فِي الأَرْضِ سَيَحْبِسُهُ Şüphesiz ALLAH''ın yeryüzünde hazır bulunan KuLLarı vardır ki, onu yakalarlar..”

Bu Hadis-i Şerîfi Ebu Yâlâ ”Müsned”inde; İbni Hacer ”Metalibu’l-Aliye”de; İmâm Taberanî ”Mu'cemu’l-Kebir”de zikretmiştir...

Resim YEDinci HADİS-i ŞERÎF.:
Bu Hadis-i Şerîfte, Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz bizlere, TeVeSSüL ederek DUÂ etmemizi öğretmektedir.
Ebu Sâide-l Hudrî radiyallahu anhu’n rivâyet ettiği bu Hadis-i Şerîfi, İbni Mâce ”Mesacid”de; Ahmed İbni hanbel ”Müsned”de; İbnu Huzeyme ”Et-Tevhid”de; İbnu-s Sünnî ”Amelü’l-Yevm ve’l-leyl”de; İmâm Begavî ”Müsned”inde”; İmâm Beyhakî ”ed-Deavetü’l-Kebir”de zikretmiştir.
Bu hadisi, Hadis Hafızlarından bir topluluk “hasen” kabul etmiştir. Sözü uzatmamak için bu hadis hafızlarını saymıyoruz.
Bu Hadis-i Şerîfte Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurmuştur.:
“Her kim evinden namaza çıkarken şöyle dese.: Ey ALLAH'ım! SEN’den isteyenlerin SEN’in üzerindeki Hakları Hürmetine ve bu yürüyüşümün hakkı için SEN’den isterim!. Çünkü ben kibir, iftihar, riyâ ve gösteriş için çıkmadım!. SEN’in Gazâbından sığınmak ve SEN’in Rızanı ummak için çıktım’. O halde SEN’den beni ateşten korumanı ve benim günahlarımı bağışlamanı isterim!. Çünkü günahları ancak SENaffedersin!.” Kim böyle derse, ALLAH TeALÂ o’na CEMÂLiyle yönelir ve yetmiş bin Melek onun için istiğfar ederler...”

Resim SEKİZinci HADİS-i ŞERÎF.:
TeVeSSüLün câiz olduğuna dair nakledeceğimiz bu Hadis-i Şerîfi, Meymun radiyallahu anha Vâlidemiz rivâyet etmiştir. Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz, Meymun radiyallahu anha Vâlidemiz'in yanında geceledi. Efendimiz sonra kalkıp namaz için abdest aldı. Meymun radiyallahu anha Vâlidemiz diyor ki.:
"O'nu abdest aldığı yerde üç defa.: "Lebbeyk! Lebbeyk! Lebbeyk!.” ve üç defa da.: "Sana yardım edildi!. Sana yardım edildi!. Sana yardım edildi!.” derken işittim.
O'na.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, babam sana fedâ olsun. SENi üç defa “Lebbeyk!.”; üç defa da.: “Sana yardım edildi!.” derken işittim. Sanki bir insanla konuşuyordun, yanında biri mi vardı?” diye sordum.
O dedi ki.: “Bu, Beni Ka'b Kâbilesinin şiir okuyanı... Bana seslenip yardım istedi ve Kureyş'in onlara karşı Beni Bekir Kabilesine yardım ettiğini iddiâ etti...”

Bu Hadis-i Şerîfi, İmâm Taberanî ve Ebu Nuaym Hazretleri eserlerinde rivâyet etmişlerdir. Heysemî Hazretleri ve bazı hadis Âlimleri bu hadisi zayıf bulmuşlardır...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12885
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta =>VESîLe -ve- TEVESSÜL..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH’ın=->İSLÂM DÎNİ’nin,
=>YÜReKk YÜReğe ZİNCİR’i.
Kur'ÂN ve=>HADİS İLMİ’nin,
RASÛL ASHABı’n->HeR BİR’i..


SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum’un TeVeSSüL UYGULAMA ÖRNEKLeRi.:


BİRinci ÖRNEK.:
TeVeSSüL câiz midir, değil midir?” sorumuzu ilk önce Kur'ÂN-ı Kerîm’e SORduk. Kur'ÂN-ı Kerîm, Âyet-i CeLîLeLer'iyle bize "Câizdir.” cevabını verdi... Daha sonra aynı SORuyu Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e sorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de Hadis-i Şerîfleri'yle aynı cevâbı verdi ve ”Câizdir.” buyurdu.
Şimdi aynı SORuyu SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum’un Efendilerimiz’e SORacağız. Zirâ TeVeSSüL câizse, Sahabelerin bunu uygulamış olması gerekir. Onların uygulaması da bizler için bir hüccettir.
Bazıları.: ”Eğer TeVeSSüL câiz olsaydı, sahabeler bunu uygulardı. Halbuki sahabeler TeVeSSüL etmemiştir.” diyerek Delilsiz, Mesnedsiz konuşmaktadırlar.

Bu BöLümde =>Delilsiz, Mesnedsiz konuşan bu kimselere de tam bir CEVÂB OLacaktır.
Enes b. Mâlik radiyallahu anhu rivâyet ediyor. O’nun beyânına göre, Ömer radiyallahu anhu Dönemi’nde kuraklık yüzünden Müslümanlar kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Ömer radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Amcası olan Abbas radiyallahu anhu'a TeVeSSüL ederek şöyle dedi.:
اللهم "Ey ALLAH'ımız!.”, اِنَّا كُنَّا نَتَوَسَّلُ اِلَبْكَ بِنَبِيِّنَا ”Şüphesiz biz SANA daha önce PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm ile TeVeSSüL eder, yani PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ı VESÎLE kılarak SENden isterdik”, فَتَسْقِينَا "SEN de bize yağmur yağdırırdın”, وَ اِنَّا نَتَوَسَّلُ اِلَبْكَ بِعَمِّ بِنَبِيِّنَا "Şimdi ise PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın Amcasıyla SANA TeVeSSüL ediyor, yani SEN’den PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın AmcasıVESÎLE kılarak istiyoruz”, فَاسْقِنَا "O halde bize yağmur yağdır...”
Ravî Enes radiyallahu anhu der ki.:
يُسْقَوْنَ "Onlara yağmur yağdırıldı...”
Ömer radiyallahu anhu'n DUÂsına bir daha dikkat kesilin.:
Ey ALLAH'ımız! Şüphesiz biz SANA daha önce PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm ile TeVeSSüL eder, O’nu VESÎLE kılarak SENden isterdik. Şimdi ise PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın Amcasıyla sana TeVeSSüL ediyor ve O’nu VESÎLE kılarak istiyoruz...”
Hani sahabeler TeVeSSüL etmemişti, bundan daha açık TeVeSSüL olur mu?..
Bu hadisenin vuku’u hakkında hiçbir ihtilaf yoktur. Hatta TeVeSSüL'ü inkar edenler dahi bu hadiseyi kabul ederler..
Şimdi merak ediyor ve diyorsunuz ki.: “Onlar bu hadiseyi kabul ediyorsa TeVeSSüL'ü nasıl inkar ediyorlar?.”
Sorunuzun cevabı şu.: Onlar diyorlar ki.: Hadiste geçen.:
اِنَّا نَتَوَسَّلُ اِلَبْكَ بِعَمِّ بِنَبِيِّنَا "Biz, SANA PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın Amcasıyla TeVeSSüL ediyoruz” sözü, بِدُعَاءِ عَمِّ نَبِيِّنَا "PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın Amcası'nın DUÂsı’yla TeVeSSüL ediyoruz” mânâsındadır. Yani onlara göre.: "Burada gizli bir "DUÂ kelimesi vardır...

Ömer radiyallahu anhu'n Hazreti Abbas radiyallahu anhu Hakkında.: "Başınıza gelen bu kuraklık musibeti için Hz. Abbas'a TeVeSSüL ediniz!.” demesidir.
İbni Hacer ve İbni Ruşeyd.: "Abbas'a TeVeSSüL ediniz.” İfâdesinin.: "O'ndan DUÂ isteyin!.” mânâsına gelemeyeceğini beyân eder ve derler ki.: "Çünkü Ömer radiyallahu anhu. bu cümleyi, Abbas radiyallahu anhu'dan DUÂ etmesini istedikten sonra söylemiştir...” "O halde "O’na TeVeSSüL edin!.” emri.: "O’ndan DUÂ isteyiniz!.” mânâsında olamaz...

İKİnci ÖRNEK.:
SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum Efendilerimizin TeVeSSüL ettiğine dâir vereceğimiz İkinci örnek, Mâlik ed-Dâr radiyallahu anhu tarafından nakledilmiştir. O şöyle anlatıyor.:
“Ömer radiyallahu anhu Devrinde halk şiddetli bir kuraklığa maruz kalmıştı. Derken bir Adam Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz'in kabrine gelerek.:
"Ya Resûlallah! ÜMMetin için yağmur yağmasını iste. Zirâ onlar helâk oldular!.” dedi.
Bunun üzerine rüyâsında o Adam’a şöyle denildi.:
Ömer'e git, ona selâm götür, halkın SU’ya kavuşacağını haber ver ve ona şöyle de.: "Senin vâzifen, iyi muamelede bulunmak, âdil olmak ve güzel hareket etmektir...”
Adam derhal giderek durumu Ömer radiyallahu anhu'e bildirdi. Bunun üzerine Ömer radiyallahu anhu ağladı ve sonra şöyle dedi.:
“RABBim, üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarf etmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!.”
Şimdi, bu rivâyeti nakleden hadis İmâmlarına bakalım. Bu haberi bu şekliyle nakleden Hadis İmâmları şunlarıdır:
1-) İmâm Buharî,
2-) İmâm Beyhakî,
3-) İmâm Subkî,
4-) İbni Ebu Heysemî,
5-) İbni Ebi Şeybe,
6-) İbni Asakâr,
7-) İbni Hacer
8-.) Büyük müfessir İbni Kesîr...

Bütün bu Hadis İmâmları, haberin senedinin sahih olduğunda ittifak etmişler ve eserlerinde bu hadiseyi nakletmişlerdir. Hadisin senedi; İbnü Ebi Şeybe, Ebu Muaviye, A'meş, Ebu Sâlih Zekvan ve Mâlik ed-Dar yoluyla gelmiştir. Senedi sahihtir. İbni Hacer Hazretleri, yağmur isteyen kişinin Bilâl İbni Haris radiyallahu anhu olduğunu nakletmiştir.

ÜÇüncü ÖRNEK.:
SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum Efendilerimizin TeVeSSüL ettiğine dâir vereceğimiz Üçüncü örneği İmâm Darimî’nin Sünen'inde şöyle nakletmektedir.:
Ebu Numan ->Said İbni Zeyd'den; O ->Amr İbni Mâlik en-Nekri'den; O da ->Ebu'l Cevzâ Evs b. Abdullah'tan şöyle rivâyet etmiştir.:
“Bir ara Medine'ye çok şiddetli bir kıtlık isabet etmişti. Herkes bu durumdan Aişe radiyallahu anha'ye şikâyetçi olmuşlardı.
Bunun üzerine Aişe radiyallahu anha şöyle dedi.:
“Peygamberimiz aleyhisselâm 'in Kabri’ne gidin ve gökyüzü ile arasında bir engel kalmayacak şekilde çatısına bir pencere açın!..”
Bizler gidip aynen dediğini yaptık. Akabinde otlar yetişip, hayvanlar semizleşinceye kadar yağmur yağmıştı.”

Bu hadiseyi İmâm Darimi Sünen'inde naklettiği gibi; İbnü'l-Cevzî, İmâm Suyutî, İmâm Zürkanî, İbni Esîr ve daha birçok Hadis Âlimi eserlerinde nakletmişlerdir. Hadisin râvîlerinden olan Said İbni Zeyd radiyallahu anhu, İbni Hacer'in beyânına göre güvenilir bir hadisçidir. Yine İmâm Buharî, İmâm İclî, Ebu Cafer ed- Darimî, Ahmed İbni Hanbel, Ebu Zürâ, İbni Sa'd ve İbni Main de, Said İbni Zeyd radiyallahu anhu'i güvenilir, Hafız ve Sadûk görmüşlerdir. İmâm Neseî dışındaki Kütüb-ü Sittenin bütün İmâmları ondan hadis nakletmişlerdir... Hadisin senedindeki diğer ravî olan Ebu'l Cevzâ da Buharî ve Müslim'in güvenilir ravîlerindendir...

DÖRDüncü ÖRNEK.:
SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum Efendilerimizin TeVeSSüL ettiğine dair Dördüncü örneği İmâm Taberanî ”Mu'cemu-l Sagir”de şöyle zikretmiştir.:
Bir Adam, halifeliği döneminde Osman radiyallahu anhu'a bir ihtiyacı için gidip geliyordu. Osman radiyallahu anhu ise ona iltifat etmiyor, hacetine bakmıyordu. Adam, İbnu Huneyf ile karşılaştı ve Osman radiyallahu anhu'ı ona şikayet etti. İbnu Huneyf radiyallahu anhu ona şöyle dedi.:
“Âbdest yerine git, âbdest al, sonra Mescid’e gidip hemen iki rekat namaz kıl, sonra da şöyle DUÂ et:
Ey ALLAH'ım!. Ben Rahmet Nebîsi olan Nebîn MuhaMMed ile SANA yöneldim ve SEN’den istiyorum. Ey MuhaMMed! Benim ihtiyacımın görülmesi için SENinle RABBime yöneliyorum!.”
Böyle dedikten sonra da hacetini söyle...”

Adam gitti ve hemen dediğini yaptı. Sonra da Osman radiyallahu anhu'ın kapısına geldi. Kapıcı geldi, o’nun elinden tuttu ve Osman radiyallahu anhu'ın yanına soktu. Osman radiyallahu anhu o’nu yaygı üzerine oturttu ve.: "Hacetin nedir?” dedi. O da hacetini söyledi. Osman radiyallahu anhu da hacetini yerine getirdi ve: "Hacetini şimdiye kadar neden anlatmadın, hangi ihtiyacın olursa bize gel.” dedi. Sonra adam o’nun yanından çıktı ve İbnu Huneyf radiyallahu anhu ile karşılaştı. Ona.: "ALLAH hayırlı mükafat versin. Ne ihtiyacımı görüyor ne de bana iltifat ediyordu. Nihâyet sen onunla benim hakkımda konuştun.” dedi.
Bunun üzerine İbnu Huneyf radiyallahu anhu şöyle dedi.:
“VALLAHi ben o’nunla konuşmadım. Fakat bir vakit Resûlullah'ın yanına varmıştım, ona Kör Bir Adam gelip körlüğünden şikâyet etmişti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Sabreder misin?” buyurdu. Âmâ.: ”Ya Resûlallah, Benim çekip götürecek adamım yok. Körlük bana meşakkat verdi’.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem .: “Âbdesthâneye gidip âbdest al, sonra iki rekat namaz kıl, sonra da bu DUÂları oku.” dedi. İbnu Huneyf radiyallahu anhu şöyle davam etti.: “Vallahi ayrılmamıştık ve sözümüz uzamamıştı ki, Adam yanımıza geldi. Onda sanki hiçbir zarar ve keder yoktu...”

BEŞinci ÖRNEK.:
SAHABE-yi GÜZîN radiyallahu anhum Efendilerimizin TeVeSSüL ettiğine dair Beşinci örneği, İbni Teymiye'nin bir tâlebesi olan Büyük Müfessir İbni Kesîr'den dinleyeceğiz. Hafız İbni Kesîr'in naklettiğine göre;
“Yemâme Savaşında Müslümanların şiârı,
يَا مُحَمَّدَاهُ sözü idi. Bu söz.: "Ey MuhaMMed! İmdâdımıza yetiş!.” mânâsındadır. Halid İbni Velid de bu sözü söyleyenlerdendir. Bu söz, hem TeVeSSüLdür, hem de istigâse, yâni.: “doğrudan yardım istemek”tir...
TeVeSSüL'ü inkar edenler.: ”Sahabeler TeVeSSüL etmemiştir.” diyorlar. Alın size sahabe TeVeSSüL'ü... Hem de bir kişi değil, bir ordu TeVeSSüL ediyor... Bu Ordunun içinde Halid b. Velid de var... Hem sadece TeVeSSüL de değil, aynı anda İstigâse, yani doğrudan yardım isteme... Bu haberi nakleden zât da sizin en çok kabul ettiğiniz alimlerden İbni Kesîr, İmâmınız olan İbni Teymiye'nin talebesi Hafız İbni Kesîr...
Biraz Arapça bilenler için, Yemâme Savaşında Müslümanların söylediği
يَا مُحَمَّدَاهُ sözünü tahlil etmek istiyorum.: يَا مُحَمَّدَاهُ sözündeki يَا nidâ olup, "Ey!.” demektir. "MuhaMMed” kelimesi münâdadır. Yâni kendisine seslenilen kişidir. Münâdadan sonra gelen elif, elif-i istigâse, yani yardım isteme elifidir. Buna göre, يَا مُحَمَّدَاهُ sözünden çıkan mânâ.: "Ey MuhaMMed imdâdımıza yetiş, bize yardım et!.” şeklinde olur.

Resim

Şimdi İslam Âlimlerinin TeVeSSüL Hakkındaki SÖZLerine =>KuLak VEReLim:
Hanefi Mezhebinin Kurucusu olan İmâm-ı Azam radiyallahu anhu, TeVeSSüL'ü câiz kabul eder. İmâm-ı Azam radiyallahu anhu’n görüşünü bir sonraki bölümde detaylı bir şekilde tahlil edeceğimizden dolayı; burada görüşünün detayına girmiyor ve sadece câiz kabul ettiğini beyânla yetiniyoruz.
Şafi Mezhebinin Kurucusu olan İmâm Şafi radiyallahu anhu bizzât kendi yaptığı TeVeSSüL'lerden bahsederek.:
EHL-i BEYt, yani Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Âilesi, benim aracım ve O’nunla aramdaki VESÎLEmdir. Onların VESÎLEsi’yle yarın Amel Defterimin, Sağ Elimden verileceğini umuyorum.” buyurmuştur.
(İmâm Şâfi, Divân, Beyrut: Daru'l-fikir, 2005)
Yine İmâm Şâfi radiyallahu anhu.:
“Bir ihtiyacım olduğunda iki rekat namaz kılar ve İmâm-ı Azam'ın Mezarı’na gidip orada DUÂÂ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım hemen karşılanırdı.” buyurmuştur.
(El-Heysemî, el-Hayratü’l-Hisân, s. 94)
Yine İmâm Şafi radiyallahu anhu.:
“Ben, İmâm-ı Azam'ın Kabrini ziyârette çok bereket buldum. Her gün O’nun kabrini ziyâret etmek i’tikadındaydım. Kendime bir ihtiyaç arız olunca hemen Menzilim’de iki rekat namaz kılıp O’nun Kabri’ne giderdim. O’nun Kabri yanında hacetimi ALLAH TeALÂ'dan dilerdim. Aradan çok zaman geçmeden hacetim kaza olurdu!.” buyurmuştur.
(Sahih-i Buharî, Mustasar-ı Tecrid-i sarih tercümesi, IV, 197)

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön