GÖNÜL GÖZÜ

Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

BİR!.

Süflî olan şu Dünyâ'nın işleri, perde olup, seni “Sen” den gizliyor…
İnsân dalmış bu dünyâda hay huya, nereden geldim, ben de kimim bilmiyor…
Bu hareket bu koşmaca nereye, aptal insân geçmişini görmüyor…
İnanıyor yalanlara saf İnsân, bu dünyânın putlarına tapıyor…
Arkadaşım kendine gel düşün sen, sor bakalım nerden geldim, kimim ben!.
ALLAH’ı bul ve de ol sen O’na kul, Hakikat’e eren insân olur kul…
O’nun NÛRu=>MuhaMMed’i yarattı, MuhaMMed’in NÛRu'ndan da tüm evreni donattı…
Nerden geldin bildin mi?. Yâni sen de bir NÛR’sun… İhlȃs ile kulluk et, NÛR’un parlasın dursun…
Bir devrandır NÛR’dan gelir, yine NÛR’a dönersin, dilerim ki güzelim döndüğünde GÜLersin…
Gelen de O, dönen de O, devran bu… Asıl sûret hepsi BİR’dir gerçek bu!.


Resim

BİR!.

Çok yerleri dolaştım anladım ki mekȃn bir,
Geçmiş gelecek yalan anladım ki zaman bir,
Zȃhir-Bȃtın iç içe anladım ki ÂLeM bir,
Yazan çizen aynısı anladım ki kalem bir!.

TEVHiDe gir HAKk'ı gör anladım ki İlâh bir,
Hayyu'l- Kayyum tek O’dur anladım ki ALLAH bir!.
Ȃşıklar kime ȃşık anladım ki Mâşuk bir,
Ayrı değil ki Mâşuk anladım ki ȃşık bir!.

Görünen çeşit çeşit anladım ki hepsi bir,
SEVen SEVilen aynı anladım ki bu AŞk bir,
Dost Emin'im mü’min ol anladım ki varlık bir,
HAKk’tan gelenler döner anladım ki durak bir!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

PIRILTILAR -IV-

=> İstediğin bir şey senin istediğin gibi olmayabilir. O şey istediğin gibi olsun veya olmasın niteleme olarak bir “oluş” tur.
Her “oluş” düşüncede vardır ve “SubhânALLAH” eksiksiz düşünceler bütünü, noksansız düşünendir… Bu düşüncelerden “OL!.” emri ile ef’al, sıfat yansır ve her “oluş” noksanı olmayan “SubhânALLAH”ın oluşturduğu bir noktadır ki; hikmeti vardır ve noksansızlığın özelliğinden dolayı eksik olmaması gereken bir noktadır. O halde her “oluş” kudsaldır, insânların bilmediği hikmetleri vardır. Biz her oluşu O’ndan bilip sevgi ve saygıyla karşılamalı ve “eyvALLAH” demeliyiz…

=> Cep telefonu şarj olup enerji depolamadan onunla konuşmak mümkün olmuyor. O halde sen kendini İlâhî Enerji ile doldur ki senden konuşan O olsun…

=> Seni rahatsız eden bir probleminin olması, en azından başının ağrıması bile büyük bir lütuftur! Neden derseniz; âciz olduğunuzu, muhtaç olduğunuzu hatırlar, kısmen de olsa benliğinizden sıyrılır ve kulluğunuzu hatırlarsınız. “Yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dilerim!.” dersiniz ki yaratılma gâyenize döner Yüce ALLAH’a kul olursunuz… Noksansız olan “SubhânALLAH”ın, ihtiyacını veren “Es Samed” olanın sadece O olduğunu düşünür ALLAH’a yalvarır böylece O’na yaklaşırsınız…

=> Bir gonca büyür seyr-i süluk sürecinde ve o gonca açmaya yüz tutar iyi bir derviş olunca… Bir sabah bakarsın El-Fettâh “OL!.” demiş muhteşem bir gül açmış ki, MuhaMMed (sallallahu aleyhi vesellem)’in hakikatini yayıyor kokusunda…

=> Ancak her şeyi bilen her şeyi bilir…

=> Bazı sûre başlarındaki “ hurȗf-u mukatta” âyetler zȃhir ilimlerden bildiğimiz “ π ”/pi veya “ e “/euler sayıları gibi ledünnî bir katsayı ifâdesi olabilir mi? Anlamaya irfan gerek…

=> Her konu her mecliste görüşülmez, meyhânede İlahî, câmide de türkü söylenmez…

=> Algılama ve anlamanın sınırları vardır ki herkese göre değişir, hikmetini Yaratan bilir… Bir köpek havlıyor, bir kuş ötüyor, yanardağ püskürüyor, bir yıldız kayıyor v.d.. Bunların hikmetini anlayamıyorsun, senin algı sınırlarının dışında çünkü. Sonsuz oluşumlardan da hiç haberin yok. Ama her oluşum birbiriyle ilintilidir ve hikmet hikmet içindedir, her oluşta bir gizli hikmet vardır, bunu bil yeter…


Resim

O

Biz biz değiliz, biz O’yuz…
Bizi yaratan O’dur, O’ndanız …
Beden olduk görüldük, sıfat ile bilindik.
RûHu’ndan verdi bize, verdi bu cânı bize…
Hem O’ndanız, hem O’yuz…
Yaşıyorsan dünyâda senden işleyen O’dur, işleyen kimse senden, anlarsın ki biz O’yuz…

Bin bir şekil görülür, bin bir esmâ bilinir.
Gerçeği bilen için hepsi O’ndandır, BİR’dir…
Seni ayna yapmış da O kendine bakıyor, nasıl görmek isterse senden onu öyle görüyor…
Sen kendini bil dostum, ayrı değilsin O’ndan, ayrı gayrı yok burda, hem O’ndanız hem O’yuz…

Vahdet-i Şuhud diye biz O’ndanız diyorlar, sonra fikir yürütüp Vahdet-i Vücȗd ile biz de O’yuz diyorlar.
Bir devrândır güzelim hem O’ndanız hem O’yuz.
O’ndan geldik, göründük, tekrar da dönüyoruz…

Zȃhir Âlem’e geldik, HAKk’ı halktır bildiler,
perdeyi kaldıranlar HAKk’ı burda gördüler…
Hȃşȃ ALLAH değiliz, bizi yaratan O’dur, gayrısı yoktur O’ndan, hem O’ndanız hem O’yuz…
“OL!.” deyince yaratan geliyor, dönüyoruz…

Rûhun O’na dönerse senlik kalır mı sende?
İşlemezse Yaratan çürür gider beden de…
Biz değiliz yâni biz, hem O’ndanız hem O’yuz…
Evvel, Âhir, Bȃki O, O olmadan biz yokuz…


Resim

VAHDET-i VÜCȖD

Kimi der ki varlık birdir efendim,
Biz bütünün parçasıyız efendim,
Kimi der ki biz gölgeyiz efendim,
Asıl HAKk’tır bizse halkız efendim..

Varlık bütün, bizsiz olmaz efendim,
HAKk’tan gayrı hiç bir şey yok efendim,
Bir gölgede irade yok efendim,
Gölge, asıl hepsi birdir efendim..

O RÛHundan üflediyse bizlere,
Türlü esmâ göründüyse bizlere,
ALLAH BİRdir gayrısı yok bizlere,
Hakikat bu ma’lum oldu efendim..

Kesrette vahdeti görün efendim,
Vahdette kesreti görün efendim,
Gören gözde varlık birdir efendim,
Bu ruh bize emânettir efendim..

Dost Emin’den söyleyen kim efendim,
Her cânlıdan işleyen kim efendim,
Kimi gelir kimi döner efendim,
Gayrısı yok ALLAH BİR-dir efendim..
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

MÜKEMMEL!.
Mükemmel, kelime olarak tamam olan, kemâle ermiş demek veya eksiği kalmamış, hiç noksanı olmayan v.b. anlamındadır. Mükemmellik O’na aittir, ki O, “SubhânALLAH” tır, “ALLAH üs SameddirO!.
Her bir işi mükemmeldir O’nun, her oluşum mükemmeldir..
Biz bu âciz halimizle hiçbir oluşumda ne eksik, ne de fazlalık bulabiliriz. Her işinde hikmet vardır biz bilemeyiz…
Biz sadece gördüğümüze, duyduğumuza, bildiğimize, bulduğumuza, hayret içinde, haşyet içinde, huşu içinde içten gelerek “EyvALLAH!.” deriz… EyvALLAH O’ndan gelene, ne güzel, ne mükemmel deriz…
Mükemmel olduğunu bil ve kemȃle er ki, aslına dönüp, “Fenafillah”a eresin… O zaman senden işleyen O olur, her yaptığın mükemmel olur… Unutma “EyvALLAH!” de her işte, her oluşta “EyvALLAH!” … Hiç olumsuz düşünme, eksik yapmaz ki ALLAH celle celâlihu


Resim

EYVALLAH!.

Mahzun olma, hüzün duyma, senin Velîn RABBindir
Sakın korkma sahibin O, Kudretli Melikindir
Yaratandır, yaşatandır, Mevlân’dır, İlâhındır
Vesveseci şeytânın şerrinden koruyandır!.

Hayırlıdır her bir işi, söyle dâim EyvALLAH,
Gör bakalım neler eyler, ondadır gerçek Felah,
Güzel Mevlâ güzel işler, güzellik verir ALLAH,
Düşünerek kalbden söyle, Lȃ İLȃhe İLLâ ALLAH!.

Sıkılma sen sonu ferah takdir edendir ALLAH,
Her isteğin olmaz hemen hikmeti bilen ALLAH,
Hayırlıyı iste O’ndan sabreyle verir ALLAH,
Dost Emin'im hep güzel gör, yapan, yaptıran ALLAH!.

Kulu isen Padişahın her emrine EyvALLAH,
Ezel Ebed Bâki olan Mevlâ’ya de EyvALLAH,
Hikmet O’nda, hayır O’nda, huzur O’nda EyvALLAH,
Hayran hayran izle O’nu her işine EyvALLAH!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

ZȂHİR!..

Yol boyu baharın cânlılığı, renklerin çeşitliği ve mis kokulu havanın ferahlığı insânın içini açıyordu.
Etrafı gülen gözlerle izliyorken sol tarafımda bir tarla ilgimi çekti. Tarla kıpkızıl bir renge boyanmıştı, yeşil tarlayı tümüyle GELİNCİKLer kaplamıştı, enfes bir manzaraydı… Aynı yoldan geçtikçe gözüm tarlaya kayıyor GELİNCİKLeri izliyordum. Zamanla o diri kızıl yapraklar solmaya, çiçeğini övünçle taşıyan gövdeler bükülmeye başladı ve bir zaman sonra o enfes manzaradan, GELİNCİK kızılından eser kalmadı… Zamanı gelince tekrar cânlanmayı sağlayacak tohumlarıyla toprağa yapıştılar…
Nerede kaldı o cânlılık, o güzellik, o renk cümbüşü…
Bir laboratuardı sanki, OLUŞumu gördük, ÖLÜMü gördük ve düşündük;
KûN=>OL!” dedi ALLAH-u TeÂLÂfeyeKÛN=>OLdu..” OLANLar..
ÖL!.” dediğinde ise =>ÖLdü =>ÖLENLer…

Ey Dost!.
Taşıdığın cân ile yaşadığın hayatı benzet bakalım, gelincikten ne farkın var?. HAKk TeÂLÂ sonsuz OLuşumlarla tecellî ettiğinde GELİNCİK gibisin sen de…
KûN=>OL!” denildi “feyeKÛN=>OLdun..” ve “ÖL!.” Emriyle ÖLeceksin ve de her “ef’âl” ve her “sıfat”ınla O’nun BENZERSİZ BİR ÖZELLiğini, GÜZELLiğini SERGİLeyeceksin!.

SubhÂNALLAH noksansızdır, düşünülebilen veya düşünülemeyen tüm kavramlar O’na aittir. O ister ise “KûN=>OL!” der ve sonsuz GÜZELLiklerinden biri o ÂNda OLuşur..
Yâni Zȃhirde =>zuhur eder… Zuhur eder =>Zȃhir olur…



Resim Aşağıdaki ŞİİRde
=>DEĞİŞimi ->DÖNÜŞümü =>OKU!.yalım;

Bȃtın idin, Zȃhir OLdun,
ÂN’da OLdun, ÂN’da OLdun!.
Zuhuratta AYNA OLdun,
ÂN’da OLdun, ÂN’da OLdun!.

Bir göründün, bir kayboldun,
Çiçek OLdun, açıp sOLdun,
Zȃhir iken Bȃtın OLdun,
ÂN’da OLdun, ÂN’da OLdun!.

EVVeL’inde sEN var idin,
Âhirinde yine sENdin,
Zȃhir geldin, Bȃtın gittin.
ÂN’da OLdun, ÂN’da OLdun!.

Dost Emin’im Zȃhir OLdun,
Kesret gördün Vahdet BULdun
HȂLİK’ına Âşık OLdun
ÂN’da OLdun, ÂN’da OLdun!.

Resim
Zuhur etti =>Kesrette..
=>BİLen->BİLdi, GÖRen=>GÖRdü...

Zuhur ettin Zȃhir OLdu,
Evvel OLan Âhir OLdu,
Kuddûs geldi Tâhir OLdu,
Zuhur ettin=>Zȃhir OLdu!.

Mazharındır her görünen,
Sıfat, Ef’al hepsi SEN’den,
Zȃhir OLan gelir nerden,
Zuhur ettin=>Zȃhir OLdu!.

Dost Emin’e ma’lum OLdu,
Kenz-i Mahfî =>AYNa OLdu,
GÖRdü, BİLdi=>yaKÎN OLdu
Zuhur ettin=>Zȃhir OLdu!.

ZȃhirOLan yine emre uyar ve bir gün gelir döner “Bȃtın”a…
Gördüğüne bir de böyle bak Dost!.
Görebildiğin, göremediğin, algılayabildiğin veya algılayamadığın her düşünce, hareket, kavram O’ndandır, yâni tüm Ef’al =>BİR’den gelir =>ALLAHın İzniyLe OLur her ŞEYy
BAŞka bir güç asla mevcûd değildir.
Düşün ve kalbinin tȃ içinden söyle =>“ İLȃhe İLLâ ALLAH!.”…
Seyret Cihanı ve İnsânı =>ANLA ki her biri ayrı bir eserdir O’ndan… Gelip dönenler =>“ZȂT”’dan birer Sıfattır, titre ve tâ’zim eyle saygı ile de =>“ALLAH!.” …
Zȃhir, Bȃtın =>TEKk =>O var!..


Resim
TEKk =>“O” VAR!.

“OL!” deyince bir ÂN’da Kenz-i Mahfî açıldı,
AYNa OLdu Güzellik =>ȂLEMLere saçıldı,
Zȃhir OLdu Bȃtınken başladı Devr-i Âlem,
GELen DÖNer KENDİne..
Zȃhir- Bȃtın=>TEKk>O var!..

Tek O varken ezelde şimdi yine =>TEKk>O var!..
Bȃki kalan ebedde yine O’dur =>TEKk>O var!..
GÖRünür her ÂN bAŞka sen ben yokuz=>HEPp>O var!..
VAHDEti gör KESRETte..
Zȃhir- Bȃtın=>TEKk>O var!..

Dost Emin’im TEKk O var, Yaratan O =>TEKk>O var!..
Yaratılan her şeyde görünendir =>TEKk>O var!..
Ayrı yoktur gayrı yok bAŞkalık yok =>TEKk>O var!..
GELen DÖNer KENDİne..
Zȃhir- Bȃtın=>TEKk>O var!..


هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Huve’l- EVVELu ve’l- ÂHİru ve’z- ZÂHİRu ve’l- BÂTINu, ve huve bi kulli şey’in ALÎM(alîmun).: O, EVVELdir (ilktir) ve ÂHİRdir (sondur), zâhirdir (alâmetleri tüm varlıklarda GÖRÜNENdir) ve BÂTINdır (gizli olandır=>gaybîdir=>OLduğu halde GÖrünmeyendir). Ve O, herşeyi en İYİ BİLENdir.” (Hadîd 57/3)

Yüce RABBimiz Âyet-i Kerime ile “Zȃhir” OLduğunu belirtiyor… Ama perdeli =>insân baktığında Yaratan yerine yaratılanı görüyor…
Çevrenle ilişki içindeyken =>“Zȃhir” i görmeye çalışmalısın. Gördüklerine bu nazarla baktığında hayatın tadını alacaksın, BİR’likte kendini bulacaksın, AŞk içinde yok OLacak, gerçekte “VaR!” OLacaksın…


05 / 06 / 2008..

Resim Dost Emin..


KENZ-i MAHFÎ
كنز مخفي
HAKk’ınZât'ının mutlak bilinmezliğini ifade eden bir tasavvuf terimi..
Kenz-i Mahfî.: Gizli hazine.. saklı define..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Küntü kenzen mahfîyyen fe-ahbebtu en urafe fe halaktü’l- halka li urafe.: BEN gizli bir hazine idim, bilinmekliliğini SEVdim, bilineyim diye mahlukâtı halk ettim/BEN Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinâtı) yarattım!” buyurdu.buyurmuştur.
(İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, ve Müzîlu’l-ilbâs Amme’ş-tehera min’el-Ehâdîsi ala el-Sineti’n-Nâs, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-1988, II, 132. Ayrıca bkz. Muhammed Nasiruddin El-Elbani, Silsile El-Zayıf, 1/166, Suyuti, Durural Muntasar, no. 330, Sehavi, el-Makasıdu’l-hasene, no. 838)

Kenz-İ Mahfî Terkibini;
Muhyiddin İbnü’l-Arabî =>“Her tür izâfet ve nisbetlerden mücerred kadîm ve ezelî olan HAKk’ın Zâtı”
Bu Âlem muhabbetle var olmuş, AHAD’ın Zâtî SEVgisinden vücûda gelmiştir.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî.: “BENim DÎNim MuHABBEt DÎNi’dir” derken bu Zâtî SEVgiye işâret etmiştir.. (el-Muʿcemü’ṣ-ṣûfî, s. 302, 480).

Abdürrezzâk el-Kâşânî ise =>“Gaybde saklı bulunan Ahadiyyet Hüvîyyeti olup gizli olanların en gizlisidir” şeklinde tanımlamıştır..
(Kâşânî, Abdürrezzâk, Istılahatü's-Sûfiyye ; thk. Muhammed Kemal İbrâhim Cafer. Kahire : el-Hey'etü'l Mısriyyetü'l-Amme li’l-Kitâb, 1981,s, 70)

Attâr’ın ifâdesiyle.: “HAKk =>Hazine.. Bütün Kâinat =>TıLsımdır”..
(Câmî, s. 600)

Vahib-i Ümmî kaddesallahu sırrahu bu düşüncelerini şöyle dile getirir.:
Zat’ı Hak’tan zahir oldu, mu’cizen envâr-ı
Hak Küntü kenzen sevgisi, gönlümde bürhandır senin..

(Vahib-i Ümmi, Divan, s.399’dan aktaran Ahmet Ögke, s. 165.)

Sinan-ı Ümmî kaddesallahu sırrahu ise Divan’ında kenz-i mahfi ile ilgili düşüncelerini şöyle belirtir.:
Yoğ- iken bu yer ü gök ü arş u kürsi, nefs ü can,
Evvel, âhir bir olan, ol küntü kenzu’llaha bak..

(Sinan-ı Ümmî, Divan, s. 84’den aktaran Ahmet Ögke, s. 165.)

Aynı konu Niyâzî-i Mısrî kaddesallahu sırrahu’nin Divan’ında ise şu şekilde geçer.:
Zihî kenz‐i hafî ki andan gelür her var olur peydâ,
Gehi zulmet zuhur eder, gehi envar olur peydâ..


Ne güzel; her var olan şey gizli hazineden gelir ve aşikâr olur,
Bazen karanlık, bazen nurlar meydana çıkar..

(Niyaz-i Mısrî, Divan, s. 102’den aktaran Ahmet Ögke, s. 165.)

“Küntü kenzen” remzini buldunsa sen de Mısrîyâ,
“Küllü yevmin hû” yu anla kim, senin şanındadır..

(Niyaz-i Mısrî, Divan, s. 40’dan aktaran Ahmet Ögke, s. 165.)
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

KULAK..


“Göklerde ve yerdeki her şey ALLAH’ı tesbih etmektedir. Azîz’dir O, Hakîm’dir.” (Hadîd 57/1)

Zamanı unut, derin düşün ve biraz soyut…
Bir enerji, bir titreşimdi ki tesbihteydi her dâim…
İnliyordu, ünlüyordu O’nu : “ALLAH!. ALLAH!. LÂİLÂHEİLLALLAH!.”
Duymuyordu KULAK, zirâ tıkalıydı, perdeliydi…
Yoğuştu enerji zikrin gücüyle bir partikül oluştu ve elektron gibi raksa başladı…
Semâ’ ederken diyordu : “ALLAH!. ALLAH!. Yâ ALLAH!.”
Yine duymadı onu KULAK

Duysun zikrini, tesbihini diye oluştu HAVA, inledi.: “SubhânALLAH!”..
İşittiremedi, SU oldu, bir rahmetti ve dedi.: “Elhamdülillah”
ATEŞ oldu yine HAKk ismini duyuramadı, duymadı KULAK
TOPRAKtı artık, türlü şekillerde bâzen kaya, bâzen balçıktı, çekiyordu.: “ALLAH!. ALLAH!. Yâ HU!.”
Her yer ve her zaman içinde tek görevi vardı tesbih ederdi O’nu… Duymadı KULAK

Acaba dedi değerli maden olsam, altın olsam, elmas olsam KULAKlara yakın olsam…
Yine duyuramadı sesini, ALLAH’ı tesbihini…

TOPRAK baktı ki olmuyor, duyuramıyor sesini, kimse duymuyor tesbihini, bâri yeşerip bir bitki olayım, açayım yaprak, zikredeyim.: “ALLAH!. ALLAH!.” diyeyim “Yâ HAKk!.” dedi…
Çiçek, meyve, derken gören gözlere O’nu hatırlatayım, sesimi duyurayım, diyerek BİTKİ oldu her an zikire daldı…
Türlü çeşit söyledi HAKk’ı tesbih eyledi.
Duymuyordu KULAK

“Ne yapmalı?!.” dedi, nasıl duyurmalı, tüm yaratılmışlar anıyor HȃLiK’ını, RABB'ını, İnsÂN neden duymaz ALLAH Adını!..

Bir KUŞ oldu ve dedi, uçayım, şakıyayım ALLAH Adını, belki duymayan kulağa duyurayım…
Duymadı o güzel sesi anlamadı tesbihi…
Hayat buldu kȃinat dile geldi HAYVANat.: “ALLAH!. ALLAH!. Ya HAYy!.” Ama onu da duymadı KULAK

BEŞERe dönüştü yaratılan.
Artık AKLı vardı ve duyuları ile gözlemliyordu diğer yaratıkları…
Yaratılanları izledi ancak beş duyu ile ne dediklerini bilemedi.
Yine duyamıyordu büyük koroyu, atomun içindeki zikri bilemiyordu, galaksilerin hareketini göremiyordu, İLÂHÎ bir ZİKİR yankılanıyordu dâima, ancak beşer bunu duyamıyordu…
Bir kontak oldu görünmezden, ne olduysa beşer aklıyla YARATAN’ı buldu…
Buldu veya bulduruldu ve İnsÂN’a ulaştı BEŞER
İman etti ALLAH’a, ibâdet etti, zikir etti…
EVVeL, ÂHiR VAR OLAN'ı.: “ALLAH!. ALLAH!. Yâ KAYYUM!.” diyerek andı…

Neden yaratıldığını anladı ve yükseltti sesini, tüm yaratılanlarla birlikte söyledi tesbihini…
Ancak kendi sesini duyuyor diğerlerini duyamıyordu KULAK

Giderek yaklaştı MEVLÂ’sına İNSÂNIN HASI oldu, İNSÂN-ı KȃMiL oldu… KULAK açıldı GÖNÜL oldu…
Tüm yaratılmışlar tesbih ediyordu ve GÖNÜL hepsini duyuyordu… Her zerre çekiyor “HU!.” kendince tesbih ediyor O’nu…
Kȃmil İnsÂN her bir şeyi yok eyledi Yâ KAHHAR İsmiyle O’nu tesbih eyledi…
Dinledi İlâhî Koro'yu, tüm varlığı “BİR” eyledi…


Resim
Her taraftan ses geliyor,
Her şey O'nu zikrediyor,
KuLağın aç iyi dinle,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..

Atomların titreşiyor,
Moleküller birleşiyori
Hücrelerden ses geliyor,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..

Koyun kuzu meleşiyor,
Kuşlar ne hoş ötüşüyor,
Türlü hayvan bağrışıyor,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..

İnsÂN O'nu zikrediyor,
Dervişleri Hu! çekiyor,
Müzik O'ndan ses veriyor,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..

Ay dönüyor Yer dönüyor,
Güneş bile raks ediyor,
Tüm kâinât dans ediyor,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..

Gönül gÖZün açık olsun,
KULAKların O'nu duysun,
Dost Emin’im HAKk'la olsun,
Cânlı cânsız ALLAH! diyor..


Resim
KULAK KemikLeri=>çekiç, örs ve üzengi..

Güzel Dost!.
Sen de katıl bu BİZ’liğe, bu muazzam BİR’liğe, eşlik et İlâhî Senfoni'ye…
Söyleyen kim, söyleten kim anlayacaksın, bütün zikir kendinden kendinedir duyacaksın!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

BİZ KİMİZ!.

Seni KİM yarattıysa beni de O yarattı,
Hikmetini O bilir neden niçin yarattı,
OL!” deyince o ÂN’da kȃinatı yarattı,
Beni KİM yarattıysa seni de O yarattı…


Vâcibü’l- Vücȗd yâni zorunlu ilk varlıkO idi Ezelde… Zirâ mutlak yokluktan varlık olamazdı….
Sen, ben ve her bir şey O’nun Mülkiyetinde, Tasarrufunda yâni O’nda, O’nun olan birer nokta idik, A’yân-ı Sâbite idik… Bilinmeklik, sevilmeklik istedi kendinden kendine ve “OL!” dedi, OLuştu bu zuhurat, bu kȃinat, bu ȃlem… Saçıldı “Kenz-i Mahfî” denen gizli hazine, hem de ne hazine…
Ezelde TEKk idik.. Zȃhirde ÇOKk göründük, “Vahdet de Kesret” olduk yâni…
“Biz kimiz?.” dedik, sorduk kendimize. Gözler perdeliydi, tefekkür ettik, bir şeyler düştü Gönül Gözümüz'e…

OL!” der ise olur öyle,
HAKk yaratmış bizi böyle,
Olamaz ki şöyle böyle,
HAKk yaratmış bizi böyle..

Ezel Ebed Tekdir ALLAH,
Hiçbir şey yok vardır ALLAH,
Çok görme sen birdir ALLAH,
HAKk yaratmış bizi böyle..

Gördüklerin hepsi O’ndan,
Çiçek, böcek ve de İnsân,
Sanma ki sen şundan bundan,
HAKk yaratmış bizi böyle..

OL!” denilen hemen olmuş,
Nasıl derse öyle olmuş,
Tüm güzellik böyle olmuş,
HAKk yaratmış bizi böyle..

Her şey ÂN’da oluşuyor,
Bir cümbüştür koşuşuyor,
Dönüp HAKk’la buluşuyor,
HAKk yaratmış bizi böyle..

Dost Emin’im HAKk’ı bilir,
Her ÂN her şey O’ndan gelir,
Seven kalbler neşelidir,
HAKk yaratmış bizi böyle..


Ezel’de TEKk olan hâlen öyledir ve Ebed’de de olacaktır… Yoktur O’ndan gayrısı… Kesretteki Vahdeti gör ve izle O’nu… Her ef’al, her sıfat O’ndandır, ZȂTı’ndandır… Görünüp kaybolan fȃni görüntülere kapılma “Bȃki” olanı gör, varlıktaki birliği, “Vahdet-i Vücȗd”u görmeye, hissetmeye çalışalım, aklımızı kullanalım İnsân olarak, yaratanı tanıyalım..

Gelmedin Dünyâ’ya hayvan olarak,
İnsân ol, İnsân kal, İnsân olarak,
Neden, niçin geldin, kafa yorarak,
YARATAN'ı tanı İnsân olarak..

Cânlıyı, cânsızı, seni ve beni,
MeVLâ’mız yarattı bütün evreni,
Aklını kullan da bil sen kendini,
ALLAH'ın kulusun İnsân olarak..

Gördüğün hayalin gerçeği de var,
Zȃhir’in dışında Bȃtın Âlem var,
Hem orda hem burda bir tek Tanrı var,
Gerçeği bilmeli İnsân olarak..

Gerçeği bilirsen HAKk’ı görürsün,
Her işte, oluşta, O’nu bulursun,
O’nunla BİR olur O’nla olursun,
Hem O’sun, hem O’ndan, İnsân olarak..

Dost Emin diyor ki, inan, bilerek,
Vücȗd”da “Şuhûd”da “Vahdet” görerek,
Gerçeğe erersin HAKk’ı bularak,
Sen hiçsin HAKk vardır, İnsân olarak..



Resim
Güzel Dostum o halde.: “Biz kimiz?.” diye SORalım ve DÜŞÜNelim… BAKın şiirsel olarak aşağıdaki dizelere..


Resim

BİZ KİMİZ!.

Veren de O, alan da O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz,
Türlü çeşit YARATAN O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..

CeLȃL de O, CeMȃL de O, biz kimiz,
Hasta edip inleten O, biz kimiz,
Şifâ veren ŞÂFİ de O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..

OLduran O, ÖLdüren O, biz kimiz,
MuHYî de O, MüMîD de O, biz kimiz,
Varlık da O, yokluk da O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..

Çokluk da O, Bir’lik de O, biz kimiz,
Gayrısı yok, her şeyde O, biz kimiz,
SaMeD’dir O, EHAD’dır O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..

Düşün sen de kimiz diye, biz kimiz,
Hu diyelim Hu diyelim, biz kimiz,
Anladın mı Güzel Dostum, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..

Ȃşık da O, Mâşuk da O, biz kimiz,
AŞk içinde bir AŞktır O, biz kimiz,
Dost Emin’in Dostu’dur O, biz kimiz,
Bizi bizden işleyen O, biz kimiz..


Resim

ALLAH celle celâlihu.:
Resim

El Hakku celle celâlihu.:
Resim


El Ahadu celle celâlihu.:
Resim

Es Samedu celle celâlihu.:
Resim

El Vâhidu celle celâlihu.:
Resim


EL Âhiru celle celâlihu.:
Resim

Ez Zâhiru celle celâlihu.:

Resim

El Celîlü celle celâlihu.:
Resim

El Cemîlü celle celâlihu.:
Resim

El Celâlü celle celâlihu.:
Resim

El Muhyî celle celâlihu.:
Resim

El Mümît celle celâlihu.:
Resim

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü celle celâlihu.:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

KORKU!.

Korktum, ürperdim, titredim, çok korktum cânımın cânları çok… Neden korktum, niçin korktum bilir misiniz?.
Ya tek dayanağım, yaşam ışığım, hayatımın anlamı, huzurum, zevkim, haz kaynağım, her şeyim AŞk’ım yok olursa, ya sönüverirse AŞk’ın Ateşi!..
Ya nûrlar aydınlatmazsa, gözlerim karanlıkta kalırsa!..
Ya secdelerden uzak kalırsa başım, göz yaşları kurursa!..
Ya bu cennet uzaklara giderse, gördüğüm güzellikler kaybolursa!..
Ya benim Şahgülüm kokmazsa, burnumdan gönlüme mis kokularını salmazsa!..
Sonra bu servetimi, bu gerçek serveti bana kim verdiyse, kim bahşettiyse O’na yalnızca O’na yalvardım ki, SEN verdin nolur SEN alma… Benim Dost’umsun, hem benim MÂŞUK’umsun, SEN İLÂHımsın, NÛRumsun…
Ben dedim de zinhâr affet yanlışımı, ağız alışmış işte…

Ben yokum ki bir ÂN için görünensin benden böyle, o halde bu duygular kimden kime…
A benim SULTÂN’ım bu duygular SEN’den SANA’dır, SEN’den SANA’dır da belki bu da bir aşamadır…
Muhabbetullah Aşamasında bu AŞkı verdin İnşALLAH Mârifet’ine erdir de her şey SENde yok olsun, SENde yok olayım da Tek var olanı SENi bulayım, bulayım da ben hiç olayım ve Tek olanda var olayım…
Neticede korku yok olsun!. Hiç olan hiçbir şeye sâhib olamayan neyin kaybından korkar ki?...
Böylece irfâna geldim, korkuyu yendim, kulluğa erdim…
“Bilesiniz ki, ALLAH’ın Dostları’na hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de!.” (Yûnus 19/62)
Âyetin Sırları’ndan birini de belki bildim…

Sevgili Cânlar, korkuyu yenin!. Basamaklar tek tek çıkılır da seviyeler artar. Belki bir gün bakarsınız ki, dağları aşmışız, korku dağlarda kalmış, VAR’lığa kavuşmuşuz… Dağların çok üzerinde ARŞlara çıkmışız da CÂNÂN bize BİZ demiş… Ayrı kalmamış, gayrı HİÇç olmuş!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

VÂHA!.

ÇöLde yürümektesin… Nereye?.
Bir VâHa görmüştün uzaklarda ya, oraya…
Serâb olmasın!.. Olsa, olmasa yine de, yürümelisin, bAŞka yönler zâten bomboş…
Yoruldun biliyorum, henüz çok uzakta VâHa, dilin damağın kurudu fakat yürümelisin. Durduğun ÂNda hedefin kalmaz, kum seni yutar, boşa harcarsın kendini..
Yürü o halde; sıkılsan da, yorulsan da, zaman zaman umudun yittiğini anlasan da yine de bir olasılıktır VâHa’ya ulaşabilmek…
En kötüsü de yürüyüşte bâzen için daralır, etrafında sanki, sarı soluk hüzün çiçekleri açar, umudun kaybolur. Sakın bırakma kendini, her “Kabz” halini “Bast” izler unutma…
Korkma umut ve içtenlikle devâm et yürümeye, belki evet, belki umduğundan daha önce kavuşursun ve belki sen giderken ona, VâHa da sana doğru gelebilir…
Kavuştuğunda kana kana içeceksin VâHa’nın serin SUlarından ve kendinden geçip, bir parçası olacaksın VâHa’nın… Bekleyeceksin sana doğru gelenleri, belki sana yâni VâHa’ya içtenlikle özlemle yürüyenlere sen de yaklaşacaksın, hatta sana yürüyerek gelene sen koşar adım yaklaşacaksın…
Ayrı düşenler, garibler dönecek VâHa’ya ve VâHa kaplayacak tüm ÇöLü ve ÇöL yok olacak, her yer tek, yâni VâHa olacak…
Gelip geçici ömründe bir ÇöLdesin, bir rüyâdasın, Hakikat Yurdu VâHa’ya yürü ebedîyyen kurtulacaksın…
Haydi yürü daha duracak mısın?!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim KȂMİL İNSÂN..

Yaratılanlar eksi veya artı gibi zıtlıkları sergilerler. Zıtlıklar arasında göreceli olarak değişik nitelikler görülür. Her algılama bize göre olduğundan örneğin bize göre yumuşak olan bir başkasına göre sert veya bize göre sıcak olan bir başkası için soğuk olabilir. Mutlak olarak neyin niçin o şekilde yaratıldığını, görevinin ne olduğunu, işlevinin ne olduğunu Yaratan YÜCE MEVLÂ’mızdan başkasının tam olarak bilmesine imkȃn yoktur. Çünkü her yaratılan sınırlı imkȃnlarla donatılmıştır, noksandır. Noksanı olmayan SubhÂNALLAH O’dur ki hikmetinden sual olmaz…
Bu girişten sonra kendi açımdan düşündüm, yaratılanları nitelikleri açısından kabaca iki ayrı sınıfa ayırarak tefekkür ettim. Şöyle ki; maddenin atomundan itibaren en ileri vücȗd düzeylerine kadar Yaratan öyle bir düzen koymuş ki, değersiz olanlar bir tarafta, değerli olanlar diğer tarafta. Ayrıca bir terazi düşünürsek, değerli olanın miktarı az fakat yoğunluğu fazla olduğundan diğer kefedeki değersiz ve yoğunluğu az olan fakat miktarı çok görünen kümeye belki de denk oluyor…
Bu önerme için değişik örnekler düşündüm.:
Cânsız Âlemde birçok örnek olmakla birlikte aklıma kömür ve elmas geldi. Her ikisi de karbon kökenli ancak bir yanda kömür diğer yanda elmas. Elmas az, özel ve değerli…
Cânlı Âlemden bitkileri ikiye ayırırsak, büyük bölümü önemli değilken, bir bölümü diğer cânlılara gıda olma özelliğinde hatta şifâ vermekte. Besin ve şifâ özelliği olan bitkiler az, özel ve değerli…
Hayvanların büyük kısmı bize göre muzır ve vahşi nitelikte iken bir kısmı ehil hayvan olarak İnsânların hizmetinde, hatta cân dostu. Çokça örnek verilebilir ancak sonuçta faydalı olan hayvanlar da diğerlerine göre az, özel ve değerli…
En gelişkin cânlı olan İnsânı yâni Beşer olarak yaratılan varlığı düşünürsek, az bir bölümü akıl ve irade sâyesinde İnsân sınıfına girer, büyük bölümü beşer gelir beşer gider… İnsânları da ikiye ayırabiliriz; gördüğü dünyâya bağlı yaşayân maddeciler ile İlâhî Mesajları dikkate alan mânevî yönü olan İnsânlar. Mânevî Özelliği olan İnsânları da ikiye ayırabiliriz; büyük bölümü Taklidi İman ile babadan gördüğünü düşünmeden tekrarlayânlar ile düşünerek Tahkiki İmana ulaşanlar… Tahkiki İman ile gerçek mü’min olanları da ikiye ayırabiliriz ki, büyük kısmı şe’ri uygulamaları yeterli görerek ibâdete devam edenler, diğer kesim ise “Hakikat YoLu"nda HAKk’a ulaşmak isteyenler… Hakikat Yolcuları da ikiye ayrılabilir, yolda ayağı kayanlar ile dosdoğru ilerleyenler…
Bu ȃlemde süzüle süzüle dosdoğru yoldan HAKk’a ulaşanlar, Fenafillaha, Bekâbillaha erenler de var… İşte kemȃlata eren, ALLAH-u TeALÂ’nın yeryüzünde halifesi olan bu nâdir kişilere =>“KȂMİL İNSÂN” diyoruz…
Ne mutlu ona, ne mutlu Kȃmil İnsâna…
Şüphesiz ALLAH celle celâlihu en iyisini bilir…

“En şerefLi mahLȗksun KâmiL İnsân OLdunsa,
Dost Emin’im ne mutLu Doğru YoLu BULdunsa!.”
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

NECİP CÂN (*)

“Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil,
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil,
Durmuş mârifet söyler, erene Yûnus Emre’m,
Yol eriyle yoldadır, yolsuza yoldaş değil!.”


2007 Mayıs ayının güneşli günlerinde kısa bir geziye çıkmıştık. Eşimle yaptığımız turda Ankara’dan Eskişehir yoluna koyulmuş ve önce yol üzerindeki Nasreddin Hoca’nın doğduğu şirin beldeyi görmüş, sonra da kuzeye sapan yola dönmüştük. Gâyemiz Mihalıççık yakınında bulunan Yûnus Emre türbesine gitmek ve büyük Velîyi ziyâret etmekti. Dar ve virajlı yolları geçip Yûnus Emre’mizi ziyâret etmiş, manevî haz ve düşüncelerle daha kuzeye yol almaya başlamıştık. Sapa orman yollarından enfes manzaraları izleyerek Nallıhan’a ve daha sonra da Mudurnu’ya varmıştık. Benim için yorucu bir gündü. Orman içinde ve bir göl kenarındaki otelde gecelemiştik.

Öğlene doğru yakındaki Göynük İlçesine hareket ettiğimizde yemyeşil bir doğa içinde dar fakat asfalt bir yolda merakla ilerliyorduk. Gören arkadaşlar Göynük için çok övücü ifâdeler kullanmışlardı. Gerçekten yeşil bir vâdi içinde özgün güzellikte bir yerleşim yeri çıktı karşımıza. Doğal güzellikleri yanında Osmanlı tarzı yapılarıyla turistik bir yerleşim yeriydi. En önemli özelliklerinden biri de Evliyâ Diyârı olmasıydı. Belli başlı üç Evliyâ Türbesi vardı. Bunlardan Akşemseddin Hazretlerinin Türbesi yurtiçinden çok sayıda ziyâretçi çekiyordu. Diğer evliyâlardan Hacı Bayram Velî’nin Halifesi Ömer Sıkkin ile Debbağ Dede de ziyâret edilen Velîlerdi.

Türbeleri ziyâret etmiş Akşemseddin Hazretlerinin hemen yanındaki Süleyman Paşa Câmiinde namaz kılıp çıkmıştık. Etrafa bakınırken câmi önünde yerdeki sergide mütevazı ölçülerde kitap, kaset v.b. satan, sakallı, başı külahlı gülümser çehreli bir satıcı ile selâmlaşıp sattıklarını incelemeye başlamıştım. Akşemseddin hakkında tanıtıcı küçük bir kitap almış ve sergiyi inceliyordum. Kasabalarda dükkȃn ve evlerde duvarlara asılan çerçeveli şiir ve özlü sözler vardır. Sergisinde de vardı. Sordum şiirler kendisininmiş. “Ben” dedi, Âşık Necip, memleketi gezer yazdığım şiirleri, manileri satarak geçimimi sağlardım. Basılmamış binlerce şiirim var…”
Şiirlerinden birisi şöyleydi;


İNSÂNOĞLU!.


Zerreden zerresin ey beni Âdem,
Nereden geldiğin bil İnsânoğlu..
Şu kara topraktır ecdâdın deden,
Neden hâlk oldun bil İnsânoğlu..

Topraktan yarattı ALLAH Ȃdemi,
İnsânı hâlk etti bütün Âlemi
Görmez misin her gün doğup öleni,
Bunlardan bir ibret al İnsânoğlu..

Doğan ölür burada Bâki kalamaz,
Aslını bilmeyen mü’min olamaz,
Yirmi dört saatte beş vakit namaz,
Üzerine farzdır kıl İnsânoğlu..

Dünyâ için çalış rızkını sağla,
ALLAH’a ibâdet et elini bağla,
Günah işlediysen hiç durma ağla,
Yarın âhirette gül İnsânoğlu..

Sen içkiyi içme sakın kumardan,
Onu haram kıldı seni yaradan,
Ömrü hitam olan gider buradan,
Gideceğin yeri bil İnsânoğlu..


Aklıma geldi arabamdaki şiir kitabımdan bir adet çıkarıp hediye ettim. Sohbet ilerledi ve benim de Tasavvufî Şiirlerim onun hoşuna gitti. Ayaküstü dini, tasavvufî sohbet bizi yakınlaştırdı, Âşık Necip’e Necip Cân demeye başladım, içimden öyle gelmişti..

Yola çıktığımızda Göynük ziyâretinden manevî hazlar edinmiştik. Arabada her zaman yaptığım gibi tasavvuf müziği dinleyerek eşsiz güzellikteki doğayı izleyerek, Cenâb-ı HȂLİK’ı fikrederek, esmâsını zikrederek ilerliyorduk. İlham olur olmaz yer ve zamanda gelir gönlüme, titrer gönül teli ve yazıya dökülürse şiir olur… İşte gelmişti yine…


GÖYNÜK!.


Akşemseddin elin verdi,
Debbağ Dede taç giydirdi,
Bir Necip Cân Dostum dedi,
HAKk’ı buldun sen Göynük’de..

Göynük yolu dardır derler,
Geniş eder onu Pîrler,
Senin gibi nice Erler,
AŞkı buldu şu Göynük’de..

Dost Emin’im yollardan geç,
Gönül Dostu Pîrini seç,
Koş ALLAH’a olmasın geç,
Çok şey vardır bu Göynük’de..


Necip Cân’ı arayıp bu şiiri okuduğumda pek memnun olmuştu. Bolu üzerinden Ankara’ya döndüğümüzde ben ve eşim gezimizden çok memnun olmuştuk. Necip Cân telefon edip benim kitaptan satmak için bir miktar istedi kırmadım fakat ısrar da etse para almadım. Paraya önem vermediğini gerçek zenginliğin gönülde olduğunu davranışlarıyla gösteriyordu..

Yaz ortasında bir gün yine telefon etti. Hoş beşten sonra zoraki şekilde hasta olduğunu akciğerinde kitle olduğunu ve Bolu’da Hastanede ilaç tedâvisine başlandığını sanki nezle olmuş gibi söyledi. Şaşırdım adam resmen kanser tedâvisi görüyor fakat o hȃla benden Ankara’da kaset veya CD doldurup dolduramayacağını öğrenmemi istiyordu. Çok pahalı olduğunu
Bildirdiğim de bu sefer de zaman zaman telefon edip Akşemseddin hakkında bir kitap bastırmak istediğini ve ilgimi istiyordu. Doğrusu ben her görüşmede hastalığından bahsedeceğini, maddî imkȃnsızlıktan yakınacağını umuyor ve nasıl yardım edebilirim diye düşünüyordum. 2008 yılı baharında hazırlamış olduğu Akşemseddin kitabının baskısı için Ankara’ya geldi. Kemoterapi nedeniyle saç, sakal gitmiş ama sanki yüzü nurlanmıştı. İsteğini yerine getirdim ve kitabını bastırıp arabamla Göynüğe gittiğimde çok memnundu.
Sabah namazından sonra türbeleri ziyâret ettik, çok dokunaklı sesiyle Kur’ÂN okudu, içim aydınlandı… Akşemseddin Hazretlerinin Türbesi önündeki sergisini açarken yeni kitaplarının paketlerini zevk ve ihtimamla açıyor, sanırım içinden Yüce Mevlâ’ya hamd ediyordu…

Sonraki aylarda her görüşmede ben sormadan hastalığı yokmuş gibi bir şey söylemezdi. Yıl sonuna doğru ışın tedâvisine gittiğini söylüyordu. 2009 Ocak Ayının 10. Günü arabamla Antalya’ya giderken telefon çaldı, durdum. Telefonda kızı Melike Sultân.: “Memed Emin Amca babam vefât etti" dedi. “Nasıl oldu?” dedim. Evinde çalışıyormuş, duvarları boyuyormuş ve âniden oracıkta yürüyüvermiş HAKk’a, cânından çok sevdiği, Mâşuk’una kavuşmuş… MevLâ rahmet eylesin, mekȃnın cennet olsun Necip Cân!…

Yaşam tarzıyla, davranışları ve pratikteki uygulaması ile gerçekten bir DERVİŞ idi… Kendi deyişiyle, Leylâ ’ya, dünyâya, paraya değil, MEVLÂ’ya âşıktı… Ölene kadar Hasbi Hizmette idi, son olarak türbeleri ziyâret adabı hakkında bir yazı hazırladığını, ayrıca engelliler için bir yardım derneği kurup kuramayacağını konuşmuştuk… Kendini HAKk’tan ayrı görmediği için gelecek endişesi taşımıyor, rızkı için Er Rezzâk’a güveniyordu… Tevekkül ve Tefviz (ALLAH’a havale) içinde yaşıyor, dilinde ALLAH, gönlünde ALLAH ile yaşıyordu… Gerçek bir derviş tanıdım o’nun şahsında… ALLAH ganî ganî rahmet eylesin Gönül Dostum, Güzel Cân, NECİP CÂN

Bu dünyâ ol âhiretten içeri,
Âşıkın yeri var kimseler bilmez..
YûNuS öldü diye selâ verirler,
Ölen hayvan imiş, ÂŞIKLAR ÖLMEZ!.


(*) Necip ZEYBEK (Alacaoğlu)
1943 yılında Bolu’nun Göynük İlçesine bağlı Demirhanlar Köyünde dünyâya geldi. Çok zorluklar ve sıkıntılar içinde bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiştir. Babasını daha küçük yaşta kaybetmiş ve çocuk yaşta çalışmak zorunda kalmıştır. Okuma yazmayı sonradan öğrenmiş ve ozanlığa başlamıştır. Âşık geleneğine bağlı eserler veren yazarın 3000 civarında şiiri vardır. 2009 yılı Ocak ayında Mâşuk’una kavuşmuştur. RûHu ŞÂD OLsun!.


Resim
ResimResim
...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimDost EminResim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

AŞKk

AŞk Ateşi yaktı ise,
En büyük zevk inan onda,
Ne şundadır ne de bunda,
En büyük zevk inan onda…


Bir gün bir anda gelir girer içine AŞk, kalbine yerleşir çıkmamacasına ve ne olduğunu şaşırırsın, söylemek ister yutkunursun… Sen artık sen değilsindir, yeni sen ise önce ne olduğunu bilemez, yaşadığı halini anlatmak ister, anlatmaya kelimeler kifâyet etmez…
Bu hal ne haldir?. Her şey kaybolmuş BİR şey olmuştur, ÂşıkMÂŞUK ’unu bulmuştur, öyle bir zevk hâlidir ki İnşaALLAH hiç bitmez…
AŞka düşenler bilir, kalbi ARŞ’a yükselir, hem çok SEVer hem de SEVildiğini bilir… Akıl der ki; ne yaptın da böyle bir hȃle girdin, önceden hiç bilmediğin zevki bir anda bildin?.. Düşünür bilemez, arar sebep bulamaz, bu hali çözemez, öylesine farklıdır ki duygularını ifâde edemez…


Âşık oldum birdenbire ALLAH'a,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..
Mâşukum da beni sevdi billaha,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..

Düşündükçe HAKk’ı, titreyip durdum,
Zikrederken O' nu, huzuru buldum,
Her neyi gördüm ise Âşıkı oldum,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..

Arar iken O'nu içimde buldum,
Nice güzellikler O'ndandır bildim,
Âşıkı oldum da kendimden geçtim,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..

Âşık olan der ki kȃinat AŞktır,
Ezelden ebede var olan AŞktır,
Yaratılış sırrı belki de AŞktır,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..

AŞk Ateşi seni yaktı Dost Emin,
Bu AŞk ile oldun gerçekten mü’min,
ALLAH'ı an artsın bu AŞkın senin,
Bu AŞk bana nasıl geldi bilemem..


Resim

AŞKk

Âşık bilemese de yaşadığı AŞkın güzelliklerini terennüm eder…


Bu muhabbet çok tatlı şey, acıyı tatlı eder,
Mâşukundan keder gelse gönlünde neşe biter..

Lütuf, kâhir hepsi birdir çünkü O’ndan gelmedir,
Kötü olan HAKk’tan gelmez O’ndan gelen güzeldir..

AŞka düşen bunu bilir Mâşuk’tan ışık gelir,
Karanlıklar NÛRa döner tüm lekeler silinir..

Elindeyse AŞka düş sen her gördüğün hoş olsun,
Mâşuk ile birlik ol sen kalbine neşe dolsun..

Dost Emin'im bu ne haldir, dünyâ nereye gitti
Âşık, Mâşuk BİR olunca cümle kederler bitti..


Resim

AŞKk

Çevresindekiler sâhib çıkarlar ve anlamadıkları halde bunu garip bir durum diye yorumlarlar. Âşıka nasihatler başlar, kısaca bu durumunu beğenmezler.: “Bu da ne demek?.” derler, müslümanız elhamdülillah, yolumuz belli, eğer gerekseydi bizler de Âşık olurduk…
Âşık gülümser ve yine gönlünden diline düşer şu dizeler…


Tâlib olan AŞkı arar çarşıda mı pazarda mı,
AŞk nerede diye sorar satılır mı mezatta mı,
Burada mı orada mı Kaf Dağı’nın ardında mı,
Ne burada ne orada Mâşuk nerde AŞk orada..

Beş duyunla AŞk arama göremezsin bulamazsın,
Bu mekȃnda şu mekȃnda satılmaz o alamazsın,
AŞkı sana Mâşuk verir yoksa Âşık olamazsın,
Ne burada ne orada Mâşuk nerde AŞk orada..

Zarfı yırtıp mazrufa bak içindedir Mâşuk mutlak,
Sana senden yakın olan yaratandır kalbinde HAKk,
Mâşuk sana Âşık olmuş olamazsın O’ndan uzak,
Ne burada ne orada Mâşuk nerde AŞk orada..

Bu AŞk nedir nasıl şeydir nerededir kimler bilir,
Mâşuk Âşık, Âşık Mâşuk, AŞk içinde iç içedir,
Mü’min kullar bunu bilir çünkü Mâşuk içindedir,
Ne burada ne orada Mâşuk nerde AŞk orada..

Dost Emin der AŞk sadırda, aramayın satırlarda,
Mâşuk senle her anında aramayın uzaklarda,
Mâşuk Âşık bir arada aramayın mekȃnlarda,
Ne burada ne orada Mâşuk nerde AŞk orada..



Resim

AŞKk

Elinden en büyük varlığını almak isteyenler vardır… Gözleri yaşlı Mâşuk’una döner ve içtenlikle şöyle söyler…



Alamaz güzelim kimse alamaz,
Bu AŞkını benden kimse alamaz,
AŞkı veren SENsin kimse alamaz,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Yanmışım bir kere AŞka düşmüşüm,
Bâzen ağlamışım bâzen gülmüşüm,
Nereye bakarsam SENi görmüşüm,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Mâşukum demişim cândan sevmişim,
Malı mülkü değil cânı vermişim,
SENi her şeylerden üstün bilmişim,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Nedir bu SENdeki bu işve bu naz,
Verdiğin cefâya kalbim hiç tınmaz,
Cânımı versem de yine dersin az,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Aslında ben yokum sade AŞkın var,
Bu AŞka düşenler olur bahtiyâr,
Tek SENsin bana yar kıskansın ağyâr,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Dünyâyı isteyen huzur bulamaz,
Dünyâ derdi bize keder olamaz,
AŞkından gayrısı kalbde kalamaz,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

AŞkı var edensin tek Mâşuk SENsin,
Âşıkı halk edip AŞk veren SENsin,
Sevilen de SENsin seven de SENsin,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..

Dost Emin Âşıktır Mâşuk’u ALLAH,
Bulunmaz bu SEVgi illâ maşALLAH,
Biliniz bu AŞkı, bu AŞk AŞKULLAH,
Bu AŞkını benden kimse alamaz..


Resim

AŞKk

Mâşuk isterse AŞka düşer yanarsın, bu bulunmaz zevk içinde yaşarsın…
AŞk’a düşen ateşe düşmüştür, yanmaya başlar, yandıkça önce kor olur sonra kül olur, bu ateş hiç sönmesin der… Ben’lik KüL olup savrulunca tek O kalır…


Müjdeler Dost Emin AŞkın dâimdir,
Senden mutlu var mı göster ki kimdir,
Yanık bir kor idin küle dönmüşsün,
Neşeler senindir, bu zevk senindir..


Resim

AŞKk

AŞk BİR’likteki yapı taşıdır, bilin ki gerçekte Âşık Mâşuk’tan ayrı değildir… Kendinden kendinedir her oluş… Evvel, Âhir, Zȃhir, Bȃtın O vardır, o halde AŞK vardır… AŞk bir titreşimdir ezelden ebede… Bu titreşim bâzen ses verir senin gönlünde, duyarsın AŞkı, AŞkın Müziğini…


Kalbinde bir AŞk yaşayıp, gönül teli titreyenler,
Kimselerin duymadığı bambAŞka bir müzik duyar..
HAKk'dan gelen tınıları kulak açıp dinleyenler,
Kimselerin duymadığı bambAŞka bir müzik duyar..

İlâhî bir AŞka düşen, firkat çeker HAKk'ı arar,
Teslim olan müslümanlar ALLAH diye HAKk'ı anar,
Nâsib olmaz her kuluna AŞka düşen dâim yanar,
Kimselerin duymadığı bambAŞka bir müzik duyar..

Yüce MEVLÂ çağırırsa kulak duymaz gönül duyar,
Dost Eminim AŞkla yaşar her nefeste HAKk'ı duyar..
AŞka düşüp özlem çeken mü’min olan nice cânlar,
Kimselerin duymadığı bambAŞka bir müzik duyar..


Mâşuk sandığın Tanrı aslında Âşık sana, bu AŞkı hissedersen taparsın Yaradana…
AŞktan bAŞka bir şey yok bunu sen anlasana, bu ȃlemde ne varsa HAKk yaratmış AŞk için…


SENi anmak ne güzel dilimde DUÂmdasın,
Mȃsivâ bir hayaldir yalnız gerçek SEN varsın,
RABB’imsin MELİK’imsin ALLAH ’ım TEK İLÂHsın,
Zȃhir, Bȃtın lutfet SEN, AŞkımız Bâki kalsın..


Ne kadar hamd etsem azdır ALLAH’ım!.

celle celâlihu...

Resim
ResimResim
...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimDost EminResim
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

GÜL..

Değer verdiğim, saygı ve sevgi duyduğum bir kardeşimi ziyârete gitmiştim. İşyerinde çalışma odasının duvarında bir tablo dikkatimi çekti. Tabloda bir ÇÖL manzarası vardı. Boz renkli ÇÖLün üstünde mavi bir gökyüzü görünse de asıl dikkat çeken, gökyüzü üzerinde yer alan kırmızı ve muhteşem bir GÜLdü… Zâten tabloda öne çıkarılan obje bu GÜLdü sanırım.
Beni bir duygu kapladı ve tabloya bakıyorken sanki ÇÖLlere gittim… Bir ÇÖLü bir GÜLü düşledim… Her an değişen kumların şekillendirdiği ÇÖLde, damla su arasanız damla su yokken, nasıl olur da bu cânsız, bu susuz ortamda bir muhteşem GÜL açar… Bu mu’cizedir işte… İlâhî rahmet suyu ile sulanan İlâhî bir tohum yeşerir, büyür ve sonrası mȃlum, muhteşem bir GÜL açar ÇÖLde… Bu GÜL ne görülmüş ne de görülebilecek bir GÜLdür… ÇÖLde açan ŞÂH’ın GÜLüdür… Bir çiçekten çok üstün, yâni çiçeklerin ŞÂHıdır…


Resim

Papatya var, gelincik var,
Çiçeklerin şahı GÜLdür..
Karanfil var, lâleler var,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Her çiçekte güzellik var,
Kimi zambak kimi GÜLdür..
Rengȃrengi çeşidi var,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Her çiçekte bir koku var,
Kimi nergis kimi GÜLdür..
Her kokuda ayrı zevk var.
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Her çiçeğin bir balı var,
Arı için tercih GÜLdür..
Çiçeklerde şifâlar var,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Birbirinden süslüsü var,
Bülbül için çiçek GÜLdür..
Menekşesi sümbülü var,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Her çiçekte özellik var,
En özeli güzel GÜLdür..
Çiçekte de mertebe var,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Sözde çiçek benzetmedir,
Bir semboldür bir simgedir,
Ya VELÎdir ya NEBÎdir,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..

Dost Emin der Rahmet GÜLdür,
Peygamberim AHMEt GÜLdür,
MuhaMMed’e sembol GÜLdür,
Çiçeklerin ŞÂHı GÜLdür..
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

Dilde salâvât aleyhisselâm..
bağlanmışken gönülden, gözüm GÜLdeydi ve,
=>Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem o ÂN benimleydi…
Misler gibi GÜL kokuyordu her yer… Bakın GÜL nasıl koktu…



GÜL KOKTU!.

MuhaMMed geldiğinde gökler yerler GüL koktu,
MuhaMMed dendiğinde bütün diller GüL koktu,
MuhaMMed girdiğinde tüm gönüller GüL koktu,
Ȃlemlere Rahmetti =>CümLe ÂLeM GüL koktu..
*
ARŞ-ı RahmÂN NÛRlandı =>ARŞ-ı ALȃ GüL koktu,
Yedi Göklerden indi =>Tüm Semȃvat GüL koktu,
Dünyâya şeref verdi=>ÇöLLer Dağlar GüL koktu,
HAKk Yolu’nu gösterdi Mü’min kullar GüL koktu..
*
ÇöLLerde bir GüL açtı bütün Kumlar GüL koktu,
NÛRuyla MuhaMMed’in=>tüm Kȃinat GüL koktu,
Salâvât söylendikçe==>Nefeslerden GüL koktu,
=>Kalemime GüL taktım =>Kelimeler GüL koktu..
*
ALLAH “HaBîBim” dedi==>NÛRunu O’na verdi,
=>O'nun NÛRuyla bizi ==>Bu CihÂNda var etti,
Tüm GüListÂN şenlendi çünkü ŞâH GüLü geldi
ÇÖLLlerde bir GüL açtı bütün kumlar GüL koktu..
*
NÛRlandı Bütün ÂLeM aydınlandı her bir yer,
O’nun NÛRu gelince ==>Hayır geldi gitti şer,
==>Elinde Yüce Kur’ÂN==>Hakikatleri söyler,
NÛRuyla MuhaMMed’in tüm Kȃinat GüL koktu..
*
===>Putlar yerle bir oldu==>Gönüle girdi ALLAH,
===>Kulluk BİLinci geldi =>"ÜMMeti" dedi ALLAH,
Şahâdetim>ALLAH bir, MuhaMMed ReSûLLuLLAH,
Salâvât SÖYLEndikçe =>NEFESLerden GüL koktu..
*
Mü’minlere ne Mutlu==>ÜMMetiyiz biz O’nun,
=>Hatem-i Enbiyâ’nın==>O en büyük ResûLün,
=>ADIANdıkça ben->MuhaMMed Mustafâ’nın,
=>Kalemime GüL taktım=>Kelimeler GüL koktu..
*
ŞâH GüLü’nü kokladım==>içim dışım GüL koktu,
Salâvât çektim durdum=>NEFESimden GüL koktu,
NÛRu GöNüLe DOLdu=>DİLim, gönlüm GüL koktu.
MuhaMMed’in NÛRu’ndan Dost Emin’im GüL koktu..


Resim
O Kokuyu alabilen Meftun OLur, Mü’min OLur…
Bu koku Ezel-Ebed tüter ve hâlen tütmektedir, DUYaBİLenlere ne MutLu!.
Selâm ve Salâvât Yüce Peygamberim aleyhisselâm’a OLsun,
O'nun SEVgisini veren RABBime sonsuz Hamd-ü Senâlar olsun… Elhamdülillah
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

PIRILTILAR -V-


Resim Namaz sonunda tesbih çekiyoruz. Bir keresinde tefekkür ettim;
Subhân ALLAH eksiksiz, noksansız her şeyi yaratan her şeye Mâlik olan yâni akla gelen gelmeyen her çeşit eşyâ ve kavram O’ndan…
Elhamdülillah derken ürperdim, bu çeşitlilik içinde beni yarattıklarının en şereflisi olarak halk ettiğini düşünüp YÜCE RABBim’e sonsuz hamd ederim diyerek minnet duydum… Yaratilân her nesneyi benim önüme serdi ve bana akıl ile iradeyi lutfetti, dahası “hilâfetini” bahşetti… Hiç yaratılanla Yaratan kıyaslanabilir mi? Asla… Ürperdim titredim en büyük ve tek büyük O’dur… O halde gönülden ihlasla söyleyelim yürekten ALLAHu Ekber, ve tesbihim bir anlam kazandı, kulluğum bilinçle dile geldi…

Resim
ALLAH sana yȃr ise dünyâ sana kȃr olur,
Dünyâ malı yȃr ise âhiret sana dar olur…


Resim Düşündüm; İnsânlık Tarihinde zaman içindeki birikimlerle bilgi düzeyimiz gelişmekte ve olgunlaşmakta, önceki “DOĞRU”lar zamanla değişebilmekteler. Zȃhir İlimlerdeki gelişmelerle bugün daha önce bilinemeyen veya yanlış bilinenler, değişmekte ve daha “DOĞRU” olana ulaşılmaktadır. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi v.d. ilimlerde deneylerle “DOĞRU”ya yaklaşmak zamana koşut olarak artmaktadır. Birçok somut örnek verilebilir. Aklıma gelen bir örnek geçen yüzyılda zararlı görülmeyen sigara bugün ölümcül bir zararlı olarak biliniyor… Zȃhir İlimlerdeki evrimsel gelişmeler, benzer şekilde, soyut alanda özellikle din anlayışı ve “DOĞRU”larının da irdelenmesini düşündürüyor. Din konusunda, İnsânoğlu kadar eski inanç sistemleri, dinler tarihinde anlatılmaktadır. Tarih boyunca İnsân evrim geçirmekte, aklını kullanabilmek ve deneylerden sonuç çıkarmakta giderek gelişmektedir. Yâni beşer denen cânlı türünden aklını öne çıkaran “İnsân” olmaktadır. Semâvî Dinler işte bu aklını kullanabilen İnsânlar için yaratıcı Yüce ALLAH tarafından Peygamberler vasıtasıyla gönderilmiştir. Zaman içinde basit din kuralları en mükemmel olan İslamî değerlerle kemȃle erdirilmiştir. Dini “DOĞRU”lar Kur’ÂN-ı Kerimde zikredilmiş ve Hz. MuhaMMed (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından hayatta örneklendirilmiştir.
Sonuç olarak zȃhir ilimlerdeki en son bilgiler en DOĞRU bilgiler olmaktadır. Benzer olarak din konusunda da en son Peygamber (Hatemü’l- Enbiyâ) en doğru din kurallarını ALLAH (celle celâlihu) adına getirmiş ve uygulamıştır. Bize düşen “DOĞRU” yoldan ayrılmamaktır…
En doğrusunu ALLAH (celle celâlihu) bilir…

Resim Herkes biraz haklıdır. Haklılık miktarıysa o İnsânın aklıdır… İnsânlar noksanlıdır, birazını tam sanır… İşte bu yanılgıdır, bu yanılgı İnsânı doğru yoldan çıkarır…

Resim Bir görevin, bir işlevin var ki burada varsın, bir görev veya işlevin kalmaz ise sen burada kalmazsın…
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

BİZde BİR ŞEY YOK!.

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
“Böylece onu sevvâ ettiğim (seviyelediğim) ve onun içine RÛHumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!” (Sâd 38/72)

وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
"Ve kendi nefslerinizde (içinizde) de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?” (Zâriyât 51/21)

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Onları siz öldürmediniz ama onları ALLAH öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama ALLAH attı. Ve ALLAH, mü'minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki ALLAH, işitendir ve bilendir.” (Enfâl 8/17)

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Ve gaybın anahtarları, O’nun yanındadır. O’nu O'ndan başkası bilmez.Ve denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dâne yoktur ki, “Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın.” (En’âm 6/59)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve andolsun ki insanı BİZ yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve BİZ, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Velîlerimden birisine düşmanlık eden kimseye BEN harb ilân ederim. Kulumu BANA en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibâdetleri yapmasıdır. Nâfile ibâdetlerle de BANA o kadar yaklaşır ki, nihâyet BEN o kulumu SEVerim. SEVince de artık onun duyan kulağı olurum, o BENimle işitir. Gören gözü olurum, o BENimle görür. Eli olurum, o BENimle dokunur. Ayağı olurum, o BENimle yürür, Kalbi olurum, o BENimle anlar. Söyleyen dili olurum, o BENimle konuşur. Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden BANA sığınırsa BEN onu muhafaza ederim.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’den; Buharî.)

Resim
Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- (753- 848)
Cezbe ve Vecd Hâlinde iken söylediği bazı sözlerini muasırları anlayamadılar.
“Kendimi tesbih ederim, şanım ne kadar yücedir!”
“Çadırımı Arşın hizâsına kurdum.”
gibi bazı sözleri üzerine çeşitli ithamlarda bulundular.

Yûnus Emre -kuddise sırruh- Hazretleri (1240-1321) buyuruyorlar ki.:
“Ben ben değilim,
Bir benliğim var bende, benden içeri.”


Hallâc-ı Mansur -kuddise sırruh- Hazretleri (858-922)
919 yılında, HAKk’ın Tecellîsine mazhar olduğu bir anda.: “Ene’l-HAKk =>Ben HAKk’ım!” sözünü söylemiş ve bazı kendini bilmez Zȃhiri Âlimlerin hasedlerini izhâr ederek bu sözü çarpıtmaları, onu küfürle damgalayacak ve katlini isteyecek kadar ileri gitmeleri üzerine Halife Mutasım tarafından işkence edilerek yakılmıştır..

Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbni Arabî Hazretleri (1165-1240) tasavvuf ıstilâhında yer alan Vahdet-i Vücȗd kuramında, var olanın sadece ALLAH olduğunu, etrafımızda gördüğümüz eşyânın ALLAH’ın İsim ve Sıfatlarının bir gölgesi olduğunu, bu gölgenin de gerçek olmayıp hayalî olduğunu, böylelikle asıl var olanın sadece ALLAH olduğunu savunur. Kısaca “Vahdet-i Vücȗd =>Nereye bakarsan bak ALLAH’ı görmüş olursun!.” der. Yâni aslında “Her ŞEYy =>O’dur!” (Heme O’st).

Vahdet-i Şuhûd Teorisi ise, İmam Rabbanî’nin (1563-1624) sistemleştirdiği Tasavvuf Felsefesidir. Bu Teori, Vahdet-i Vücȗdu tamamen reddetmez ama eksik kaldığını bildirir. Kısaca bu Teori’ye göre, eşyâ yâni ȃlem, bir gölgedir ve her şey varlığını ALLAH’tan alır. Dolayısıyla gölge (ALLAH değildir ama) ALLAH’tandır. Yâni her şey O’ndandır. (Heme ez O’st).

Resim
Nâçizâne inancım =>“Hem O’ndanız, hem O’yuz!.”

Yukarıda yer alan Âyet, Hadis Ve Velîyullah Sözlerini İyice Düşünelim ve ANLAyalım ki biz HİÇiz… Hiç olanda ne olabilir ki?. O halde =>“Bizde bir şey yok!.” efendim…
Biz ALLAH’tan bir kul olarak zȃhirde yaratıldık, bir İlâhî Gâye için hikmet içinde zuhura geldik…
Bu Âlemde görevimiz belli; önce ne olduğunu, nereden ve neden geldiğini yâni kendini bil, nefsini tanı RABBini bil… İman et, yürekten inan ve kul olarak sana emredileni yap ki, ALLAH (celle celâlihu) senden razı olsun, sana AŞkını versin senden işlesin…
Her namazda, her Fatiha’da olduğu gibi dâima Sırat-ı Müstakim’i iste O’ndan… Doğru yolda olup hayırlı işler yapanlardan ol, bunları yapabilmek için dâima O’ndan yardım iste, dâima yalvar DUÂ et O’na… O senin DUÂlarınla seni doğru yola (hidâyete) iletecektir. Senin olgunlaşman yâni kemȃlâta ermen için oluru verecek olan O’dur… Şâyet “OL!.” der ise, bu Fȃni Dünyâ Hayatında kemȃlâta erersin ve gerçek kaynağını bilir O’na dönersin…
Özetlersek, düşün, imân et ve DUÂ et, O’ndan iste, de ki.: “Bizde bir şey yok efendim” , nolur hidâyetini ver bize, sevip seçtiklerinden kurtuluşa erenlerden eyle, Sırat-ı Müstakim’den ayırma, kulluğunu tam yapalım ve lütfunla Kȃmil İnsân olalım… Âmin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

TEK!.

Evvelde aynı idik âhirde aynıyız biz,
Biz demek sözgelimi evvel âhir TEK’iz biz,
Bȃtında vâhid iken zȃhirdeki kesretiz,
Biz demek sözgelimi evvel âhir TEK’iz biz..

Sorma neden böyleyiz HAKk diledi öyleyiz,
Bizden işleyen ALLAH görünen bir hiçiz biz,
Yansıyan HAKk zȃhirde, çirkin yoktur, güzeliz,
Biz demek sözgelimi evvel âhir TEK’iz biz..

Dost Emin'im diyor ki düşününüz biz kimiz,
Çeşitli güzellikte GüListanda GüLleriz,
Kulluktur görevimiz aslımızı biliriz,
Biz demek sözgelimi evvel âhir TEK’iz biz..



Resim BU HAYAT!.

Düşün bu hayat nedir ki?
Şüphesiz bize empoze edilen değil ki…

Yaşamak; bir lokma ekmek, bir yudum su,
Yaşamak; gündüz çalışmak, gece tavşan uykusu,
Yaşamak; nefes almaktır doğrusu…

Bu kadar basit ve yalındır hayat, yarına çıkacağın meçhuldür, heyhat…
Gözde büyütsen ne olur, büyütmesen ne?
Geleceği düşünüp durma, bu endişeler ne…

Düşün ama HAKk’ı düşün, hakikat ne onu düşün…
Nerden geldin, neden geldin, işlevin ne, görevin ne onu düşün…

Kulluk eyle Yüce HAKk’a, rızaya ER ol Murtezâ, yükselirsen hakikata dönüşürsün tek olana…

Varlığını yoklukta bil, yaşar iken ölmeyi bil, var olan O, ezel, ebed, tecellîni sen O’ndan bil…

Ne sen varsın ne de başka, hep O vardır güzel dostum, görüntüsü başka başka…
Kesretteki vahdeti gör, her yönünde Güzel’i gör, düşeceksin gerçek AŞka…

Her görünen bu ȃlemde çeşit çeşit çeşitliktir,
Kalb gözüyle bakar isen her oluşum güzelliktir,
Kimi ölür kimi olur, her ÂN ŞA’Nda olan O’dur,
Kalb gözüyle bakar isen her oluşum güzelliktir..

Gelen giden acaba kim, Zȃhir Bȃtın kimdir Mukim,
Bȃki olan yalnız HAKk’tır, hikmeti çok O’dur Hakîm,
Her zerrede bir hareket, oynatan kim oynayan kim,
Kalb gözüyle bakar isen her oluşum güzelliktir..

Bu kȃinat bir aynadır kendi bakar kendi görür,
İsim, Sıfat, Ef’al O’nun her güzellik O’ndan gelir,
Ne isterse hemen olur Ârif olan bunu bilir,
Kalb gözüyle bakar isen her oluşum güzelliktir..

Dost Emin'im bu ne iştir gördüğün hep güzelliktir,
YARATANı bilir isen yaratılan güzelliktir,
Hikmet vardır her oluşta bunu bilmek güzelliktir,
Kalb gözüyle bakar isen her oluşum güzelliktir..


05/06/2009..
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

SONSUZLUK..

En aşağıdaki en küçük birim en yukarıdaki en büyük birime ulaştığında devr-i dâim tamam olur ancak bitmez bu devir, sonsuz niceliklerde ve sonsuz niteliklerle devam eder durur… Sonsuzluk bir tanımlama olarak soyutta ve somutta her yönde söz konusudur ki havsala almaz… Bu sonsuzluğun içinde alttan üste doğru çıkmaktayken bulunduğun koordinatta kendini sen sen olarak görürsün de bütünlüğün içinde bir nokta olduğunu ve değişimi fark etmezsin… O sonsuz devr-i dâim içinde bir eleman, bir parçacık olarak kendini küçük görme, nitelik olarak sen çok ulusun… Sen olmadan “bütün” eksik kalır yâni BİR tam olmaz… Bu farkı fark edenlerden olursan ya Hallac olursun ya da Bestami gibi.: “Cübbemin içinde şanım ne yücedir ..” der durursun…
Değişim süreklidir. Sonsuz büyüklükteki sergi salonunda sonsuz çeşitlilikte eserler sergilenmekte ve değişim, dönüşüm her an sürmektedir. Bu sonsuzluğu havsalası alan beri gelsin, hayret ki ne hayret… Evet, hayret makamından geçelim ve yakınlaşâlim O’na, ülfete ulaşâlim ki kudsal kaynağımızı bilelim, kendimizi nur topunun içinde bir nur huzmesi olarak bulalım…
Yüce ALLAH seni, beni yarattı, ruhundan üfledi de aşağilâra bu deni dünyâya attı… Devr-i dâimin bu noktasından yüksel İnsânoğlu, taa yukarılara tırman ki yerin orasıdır, hakikatin orada… Muradın iradenle gerçekleşecek, şu fȃni görüntün Bȃki olanla birleşecek…
Noktaya bakalım sonsuzu görelim, nâsib eylesin ALLAH hakikata erelim, her yerde mevcûddur O, bunu bilelim, âmin



HER YERDE..

"Arama beni gökte,
Her yerdeyim görsene,
Sorma sakın kimseye,
Seninleyim bilsene..

Sıtkı bütün kalb ile,
DUÂnı edeceksin
Ne olursa ȃlemde,
ALLAH’tan bileceksin..

Cüzi irade sanma,
Her hareket bendendir,
Herkeste başka esmâ,
Sırra eren bilendir..

Eğil yerlere kadar,
Her yanında mevcûd HAKk,
Noktadan sonsuz çıkar,
O'dur görünen Mutlak"


Dost Emin SENi bilir,
Her yerdesin ALLAHım..
Nice mu’cize görür,
Gönüldesin ALLAHım..
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

ÖFKE!.

Yanıldım öfkelendim yine. Ne hakla, kime neden kızdım, neden sinirlendim, ben kimim, karşımdaki kim?.
ALLAH “Ol” dediğinde cânsızdan cânlıya her SEViye ve her çeşitlilikte mahlȗkat var oldu… Beşerden gelişti, İnsân oluştu, olgunlaştı da “Kȃmil İnsân” oldu. Peki, ama bu oluşum bir kez oldu da öylece kaldı mı? Hayır, her an O “Ol” demekte ve her an bize aynı görünen farklı ȃlemler yeniden oluşmakta, sanki sonsuz ışık huzmesi bir yanmakta bir sönmekte… “Bȃtın” ken “Zȃhir”, “Zȃhir” ken “Bȃtın” olmakta…
Gelelim biz fȃnilerin gördüğüne. Perdelenmiş gözlerde görünen zuhur etmiş HAKk Tecellîsi değil de sanki ayrı bir varlıkmış gibi şaşırmakta, aldanmakta İnsân…
Bir hata mı gördük hemen tepki gösterip tenkid ediyoruz, öfkeleniyoruz.[/color]


Öfkelenme güzel dostum, yapan çatan Yüce HAKk’tır,
Her oluşta işleyen O, her işinde hikmet çoktur,
Halka bakıp karar verme, halk olanda bir şey yoktur,
Yaratanın işidir o, işleyen O Yüce HAKk’tır..



Bir de şöyle düşünelim ki, karşında İnsân gibi görüp tenkid ettiğimiz mahlȗk acaba gerçek İnsân mı? Öyle ya bakın Kur’ÂN ne diyor;

"Andolsun biz, cinler ve İnsânlardan, kalbleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir." (A’râf 7/179)

O halde şöyle düşün ve öfkelenme. Bir kedi, bir köpek vb. hayvan sana hoş gelmeyen bir şey yaptığında nasıl aldırmıyorsan yine öyle yapmalısın, yâni karşındakine aldırmayıp geçmelisin Dost…

Başta belirttiğim gibi eğer İnsânın sana göre hoş olmayan davranışıyla karşılaşırsan durum şudur: Ya o İnsânın davranışında Tevhid-i Ef’al’ i hatırlayıp o davranışta bir hikmet olduğunu, bir sınav olduğunu düşünüp tefekkür etmeli ve susmalısın, veya o İnsânın kendi Kader Yolunda giderken cüz-i iradesiyle yaptığı bir yanlış kabul edip, ona.: “ALLAH ıslah etsin!” demelisin.

Cemad, Nebat, Hayvanat, Beşer ve İnsân ve İnsân-ı Kȃmil SEViye, SEViye yaratılmış ve bu dünyâya bir tekȃmül yâni “Kemȃl”e erme için gönderilmiş, yâni tecellî etmiştir. Yaratılan her mahlȗk bir işlev için ama “AŞKk” ile yaratılmış, zuhur etmiştir.

Her SEViyede yaratılan yâni her SEViyenin ayrı bir AŞk basamağı vardır. Bu gözle bakarak hiçbir yaratılana AŞk’sız bakmayalım ve SEVgiyle yaklaşalım;



Yüzünde GüLücükler olsa da senin,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel..

Boşuna üzülüp de çırpınma tatlım,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel,,

Yaradan seni de böyle yaratmış,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel..

Her AŞkta ayrı bir SEViye varmış,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel..

Kıskanma başkasını benliğini yen,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel..

Dost Eminim diyor ki şükretmeyi bil,
Belli bir SEViyenin AŞkısın güzel..



Yûnus’un deyişiyle;
SEVelim, SEVilelim bu dünyâ kimseye kalmaz!”


HAk cihâna doludur, kimseler HAKkı bilmez,
O’nu sen senden iste, O senden ayrı olmaz,
Dünyâya gelen geçer, bir bir şerbetin içer,
Bu bir köprüdür geçer, Câhiller onu bilmez..

Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım,
SEVelim SEVilelim, dünyâ kimseye kalmaz,
Yûnus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen,
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz..


Yaratılanı SEVelim Yaratandan ötürü”
Öfkesiz, huzurlu, hoşgörülü, SEVgi dolu bir ömür sizin olsun!.
ALLAH doğru yolundan ayırmasın İnşALLAH!. Ȃmin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

SU..

"Sana Ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsra Sûresi, 17/85)

Durgundu deniz, sonsuz büyüklükteki bir “Umman” sessizdi… Sadece O vardı…
İstek belirdi ve emir geldi, kıpırdadı SU yüzeyi, dalgalandı deniz… Târifsiz çok yönlü bir hareket başladı, sanki ısındı da kaynadı deniz… Buhar tanecikleri oluştu, uçuştu göğe doğru yükseldi ve bir bulut oldular. Ummandan ayrıydılar ama farklı sayılmazlardı, onlar kaynakları i’tibariyle yine “SU” idiler. Şartlar oluştuğunda bulut kümelerinde buhar tanecikleri SU damlacıklarına dönüştüler, yağmur olup yağdılar… Bir kısmı kısa zamanda tekrar döndüler ana kaynağa, bir kısmı ise toprakla tanıştı, toprağa karıştı. SUyun arı duru saflığı toprakla kirlendi, çamur oldu SU… Cân geldi SUya ve bitki, hayvan, beşer oldu SU
Ummandan ayrılan “SU” cânlı cânsız her yerde idi, ancak geldiği kaynağını yâni “Umman” ı unutmuştu… Kendini cânlı cânsız nasıl zuhur etti ise o sanıyordu, şaşkındı, aslını unutmuştu “SU”… O sendin, o bendim…
Kaynaklarını hatırlayıp bilenler de vardı. Bilenler bilmeyenlere öğretmeye, aslını menşe’ini belirtmeye başladılar… İstidadı olanlar gerçeği kavrıyor, diğerleri inkȃr ediyorlardı… Hȃlbuki denizin sesi, dalgaların hareketi her an her yerde görülebiliyordu… Aslını öğrenenler öğrendikçe olgunlaşıyor, “kemȃlât”a eriyor yâni Kȃmil İnsân oluyorlar, burada da “Umman”ın bir parçası olarak yaşıyorlar ve özlemle anayurda dönmeyi bekliyorlardı… SU, SU olduğunu bilince topraktan ayrılıp tekrar denizine akıyor, onunla bir oluyordu… Yâni mȃsivâdan geçiyor ölmeden evvel ölüyorlardı…
Umman hep bildiğimiz ezel ebed “Bȃki” olan sonsuz kaynaktı… Her an kendinden kendine hareketteydi, yeni bir oluşum sergiliyordu…
Güzel kardeşim kendini bil SU gibi AZÎZ OL!.”, akmaya başla “Umman”a ve tekrar “Umman” OL…
Hamdolsun bilene bildirene, İlim Sâhibi olan “Ȃlim”e…



Umman sana gebe iken,
Sen kendini bilemezdin,
Sen Ummanda katre iken,
Sen kendini bilemezdin..

Dalgalandın düştün ayrı,
Sanma sakın Umman gayrı,
Olamazsın ondan ayrı,
Sen kendini bilemedin..

Dost Emin der Umman’dasın,
Sanırsın ki bir damlasın,
Sen Ummandan bir AYNAsın,
Sen kendini bilemedin…
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

HİKMET..

Sonsuz büyüklükte bir küre düşün ki, içinde zaman da dȃhil her boyutta sayısız şekiller, oluşumlar var ve sürekli hareket halindeler… Noktacıklar oynaşıyor târifsiz şekiller bir yanıp bir sönüyor, farklı boyutlarda görüntüler oluşuyor… Her oluşumun bir evVelî bir de âhiri söz konusu… Evvelînde bȃtın olan âhirinde zȃhir oluyor… Bu muazzam bütünlük bir ilişkiler yumağı halinde bir Hikmet ( bilgi, ilim, İlâhî bir gâye..v.b. ) dȃhilinde sürüp gidiyor… Bu bütünlük, bu BİR’lik içinde sen de bir noktacıksın ve bir işlevin var… Her oluş bir Hikmet dȃhilinde oluşuyor ve sonsuz oluş sonsuz Hikmetleri ifâde ediyor…
Hikmetsiz bir şey olmaz, Hikmetinden sual olmaz...


Hikmet nerde diye sorsan Hikmet biçim içindedir,
Biçimine aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir,
Bir Hikmet yok bin Hikmet var gönül gözü içindedir,
Biçimine aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir..

Hikmetleri görmek için gönül gözü açılmalı,
Tefekkürle HAKkı anıp mȃsivâdan kaçılmalı,
Hikmeti çok Yaradan’ın esrarına ulaşmalı,
Biçimine aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir..

Mahlȗkatın işlevi ne, görevi ne, sıfatı ne,
HȃLiK bilir Hikmetini enfüste ne, afakta ne,
Hikmet vardır her ef’alde, O’dur bilen Hikmeti ne,
Biçimine aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir..

Hikmet nedir diye sorma onu ancak MEVLÂ bilir,
Her oluşta Hikmet vardır Hikmetini ALLAH bilir
Lütuf eder sır verirse bir de Kȃmil İnsân bilir,
Biçimine aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir..

Hikmetinden sual olmaz Hikmet bin bir biçimdedir,
Neden böyle denilemez Hikmet Hikmet içindedir,
Her işte bir Hikmet vardır hepsi başka biçimdedir,
Dost Eminim aldanma sen Hikmet Hikmet içindedir..


Resim
Kendini bu bütünlüğün dışında düşünürsen, o zaman.: “Niçin? Neden? Niye?” der durursun ve karıştırırsın her şeyi ki, kimisi böyle şaşkın meczûb olur… Kimisi de gerçeği anlar ve hakikate erer, tevhide girer ve der ki;

A’yȃn-ı Sabite’de ben de bir nokta idim,
“OL!” dedi Yüce Tanrı bu cihânda belirdim,
Sonsuz esmȃlarından bir tanesi de bendim,
Bilsen de bilmesen de O’ndan geldik O’yuz biz,
Bilenlerde saklı giz, derler İlm-el Yakîniz..

Tevhide giren esmȃ, sanki olmuş müsemmȃ,
Fail, Mevsuf, Zȃt burda, HAKk işliyor her ÂNda,
Ayrı yoktur, gayrı da, buldun O’nu Dünyâda,
Bulsan da bulmasan da O’ndan geldik O’yuz biz,
Bulanlarda saklı giz, derler Ayn-el Yakîniz..

Fenâfillȃh’tan geçmiş Bekâbillȃh’a ermiş,
Bir hiç olduğun bilmiş Tevhid sırrına girmiş,
“Lâ mevcude illâ Hu”, sözünü kalbde duymuş,
Olsan da olmasan da O’ndan geldik O’yuz biz,
Olanlarda saklı giz, derler HAKk-el Yakîniz..

Dost Emin’im şükreyle bildin HAKk’ın lütfuyla,
Kıyısından su içtin doydun Kevser suyuyla,
Hiçliğe ereceksin gerçek ALLAH Aşkıyla,
Şeref duy kulluğunla O’ndan geldik O’yuz biz,
Kendindedir asıl giz, varlık BİR’dir biz HİÇiz..

Hakikatın Yolunda SEViye SEViyeyiz,
Bilen İlm-el Yakîniz, bulan Ayn-el Yakîniz,
Nâsib etmişse MEVLÂ olan HAKk-el Yakîniz,
Hem Evvel hem Âhir’iz, Hem Bȃtın hem Zȃhir’iz,
Varlık BİR’dir budur giz, sen, ben, yokuz hep BİR’iz..


Resim
Ayrı - Gayrı yok, önce – sonra yok, görünen – görünmeyen yok, güzel – çirkin yok, iyi – kötü yok, her şey yerli yerinde, varlıkta BİR’lik var, O var, O’nun Hikmeti var...

Kazaya kadere inanır mü’min,
Tanrı’dan gelende bir Hikmet vardır,
İradeni kullan, ALLAH'a bırak,
Tanrı’dan gelende bir Hikmet vardır..

Ok attım sanırsın yay elindeyse,
Belki sen atarsın nâsib ettiyse,
Yay sensin belki de atan O ise,
Tanrıdan gelende bir Hikmet vardır..

Ne dediyse olur O'na inandık,
Takdir ALLAHındır O'na güvendik,
Dost'dan gelir hayır O'ndan istedik,
Tanrıdan gelende bir Hikmet vardır..

Dost Emin kadere razı olmuştur,
Her işte ALLAH'tan takdir bulmuştur,
Tevekkül eyleyip başın eğmiştir,
Tanrıdan gelende bir Hikmet vardır..


Resim
Seni sana sen gösteren perdeleri kaldır, şaşırma, sonsuz çaplı kürenin içinde bir NOKTAcıksın… Sonsuz Hikmetlerden biri de sensin, bir yanarsın bir sönersin… NûR’dan gelir NûR’a dönersin… Dikkat et Kalb Gözünle bak gerçeği göreceksin, Vahdet’e ereceksin…

Dost Eminim bu zevk bitmez ulu MEVLÂm boş şey vermez,
Halifesi kimdir O’nun, Zȃhir O’dur câhil bilmez,
Yaratan O, yaşayan O, Hikmetinden sual olmaz
Evvel, Âhir, Bȃtın, Zȃhir, HAKk’tan gayrı DEVRÂN dönmez!.
Resim
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: GÖNÜL GÖZÜ

Mesaj gönderen dostemin »

Resim

PIRILTILAR - VI


- “Doğru Yol” =>Orta Yoldur,
- “Orta Yol” =>Mutluluktur


- İç mimarlar, dekoratörler vasıtasıyla yeni tasarımlar, post modern düzenlemeler ve pahalı aksesûarlar ile yaşama ortamlarında huzur arayanlar, aslında gerçek huzuru dış Dünyâlarındaki doğal ortamda zahmetsizce bulabilirler. Yaratılmış olan doğal sanat eserleri sana Yaratan’ı hatırlatıyorsa, O’nun eserleri seni O’na yaklaştırıyorsa, o güzellikler her yerde sana huzur ve mutluluk verecektir…

- Yüce ALLAH (celle celâlihu) Kur’ÂN’da birçok âyette “BiZ” öznesini kullanıyor. “Ben”likten kurtulup “Kȃmil İnsân” olanlar “BiZ”liğe dahil olanlar olsa gerek.. Onlar HAKk’ın Eli, Dili, Gözü, Kulağı OLanlardır, ne mutlu…

- Hayatta UYmamız gereken iki prensip bana göre şöyle:
1- ALLAH’a kulluk etmek,
2- Hayata anlam katabilmek

ALLAH’a kulluk etmek için; İslamın Şartları dȃhilinde önce Müslüman olup HAKk’a TESLİM olmak gerekir. İmanın şartlarına göre de ihlȃslı bir mü’min olmak lüzumludur. Kur’ÂN’da belirtildiği gibi kulluğunu bilip dâima ibâdetini yapmak ve O’nu tesbih etmek baş görevimizdir. Bu noktada ibâdet kavramının ALLAH’ın Rızasını sağlayacak tüm eylemlerimizi de kapsadığını unutmamak gerek…

Hayata anlam katmaya gelince; Müslüman, Mü’min kişi için Tek Örnek, Tek Rehber Hz. MuhaMMed (sallallahu aleyhi vesellem) dir. Ölene kadar çalışmak, faydalı işler yapmak ve yaratılanlara hizmet etmektir amaç… Hayata anlam katmak için yaratılanı YARATAN’dan ötürü SEVip hizmet etmeli veya halka hizmet HAKk’a hizmettir diyebilmeliyiz…

- Her Mecnun Leylâ ’yı görmemiştir, Leylâ ’yı görmeyen göz AŞKk nedir bilmemiştir…

- “Ben kulumun zannettiği gibiyim” diyor, RABBimiz. Her zan diğerinden farklıdır ancak “SubhÂNALLAH” noksansız olduğundan özelliklerini havsala almaz…

- İbâdet Mü’minin en büyük zevki ve tatminidir. Sıklıkla yapılan ve ihlȃsı olmâyan şekilsel ibâdetler ise bu zevk ve tatminden yoksundur.

- Başkasına iyilik edeceğim derken, dikkat et de kendine kötülük etme!.


- HÜRMETLİ’nin HÜRMETLİ’sine hürmet etmek, hürmete şâyandır…
Resim
Cevapla

“Dost Emin” sayfasına dön