MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HALka-HAKk’ın->gÖZü İNSÂN,
=>YÜZü-gÖZü==>sÖZü İNSÂN,
==->MuhaMMedî MELÂMî-nin,
=>SÖZü İNSÂN==>ÖZü İNSÂN!.

=>Yobaz İŞidir=->KANdırmak,
=>KÂMiL ŞEREfi->İNANdırmak,
=>HASBî<->HABİBî>HİZMETLe,
MuHABBEt MUMun YANdırmak!.


ZEVK 9799

LÂ ŞERİke =>LEHu=->ALLAH=>MÜLküne SÂHiB KENDİsi,
KÜLLî ŞEYy’in ve HERKEs’in=>MÜKEVVENÂt MÜHENDİsi,
ŞE’ÂNULLAH<->SÜNNEtuLLAH,
KELÂMULLAH<->RESÛLULLAH,
=>“RAHMEten Li’L- ÂLEMîN”dir=->ÂLEMLerin EFENDİsi!.


15.11.20 21:33
brsbrsm...tktktrstkkmdsessizLkkk..


GÜNEŞin GÖLGEsi=->AKıL,
=>GÖLGELerin SEsi->AKıL,
AKL-ı KÜLL’e->KAVUŞursa,
HERKES EFENDİsi ==>AKıL!.

NÛH’un GEMİSİ’ni=>HER NEFs,
=>ŞE’ÂNULLAH’ta=->YAPMALı!.
FIRKA-yı NÂCİYye==>ER NEFs,
TEK-BİRR RABBı’na->TAPMALı!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


MÜKEVVENÂt.: Yapılmış ve yaratılmışlar. Bütün mahlukat..
MÜHENDİs.: (c.: Mühendisûn) Hendese bilen. Geometri bilen ve tatbik eden..


Resim

NÛH’un GEMİSİ’ni=>HER NEFs,
=>ŞE’ÂNULLAH’ta=->YAPMALı!.:


فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Resim---“Fe evhaynâ ileyhi enısnaı’l- fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhi’l- kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn (mugrakûne).: Böylece ona, GÖZÜMÜZün ÖNÜnde (Bizim denetimimizde/MühendisLiğinde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını VAHYettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitâb etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır).” (Mü’minûn 23/27)


Resim

FIRKA-yı NÂCİYye==>ER NEFs,
TEK-BİRR RABBı’na=>TAPMALı!.:


فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---“Fe izesteveyte ente ve men meake ale’l- fulki fe kuli’l- hamdu lillâhillezî NECCÂNÂ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).: Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman.: “Zâlim kavimden BİZİ KURTARAN ALLAH'a HAMD OLsun.” de.” (Mü’minûn 23/28)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “EHL-i BEYtim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” buyurmuştur..
(Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638)


=>KÂF KALEsi===>ANKA KUŞu,
SİMURG’a=->SUBHÂNî SEVDÂsı!.
=>ÂLEMLeR==->KIYAM DURUŞu,
==>“ELEstu==>KÂLû=>BEL”sı!.


Yâ RABBenâ!.
BİZe; KELÂMuLLAH, RESULULLAH ve BİSMİLLAH Hörmetine Merhamet et!.



Resim


Yâ RABBenâ!.
BİZi; KÛN NÛRuLLAH/KUDRETuLLAH ÂLEMİ’yin =>feyeKÛN NÛR-u MuhaMMed/RAHMETULLAH KeRvÂNında =>HASBî-HABİBî HİZMette LİVECHiLLAH KITMÎR’in KIL İNŞÂe ALLAHu TeÂLÂ!.



MuhaMMedî MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ÖLÇÜ<=>ŞEKiL..
DENGE<=>DÜZEN..


Kur'ÂN’da her şeyin bir ÖLÇÜ ile yaratıldığı geçer. Her şeyin ÖLÇÜ ile yaratılması zaman, mekan ve ŞEKiL bakımından ÖLÇÜlebilir, DÜZENli ve matematiksel olarak ifâde edilebilir. Bu da evrende matematiğin ne derece önemli olduğunu gösterir..

“Onu yarattı ve ona ÖLÇÜlü bir şekil verdi.” (Abese 80/9)
“Sonra da ona ÖLÇÜlü bir biçim verdik.” (Mürselât 77/23)
“O, (her şeyi) ÖLÇÜyle yapıp yönlendirendir.” (A’lâ 87/3)

İnsanlık tarihinin en eski bilimlerinden biri olan Matematik sayıların ve şekillerin ilmi olarak tanımlanırdı. Matematik de, diğer bilim dalları gibi, geçen zaman içinde büyük bir gelişme gösterdi; artık onu bir kaç cümle ile tanımlamak mümkün değildir..

Şimdi matematiği tanımlamaktan çok, onun çeşitli yönlerini vurgulamakla başlayalım..

* Matematikçilerin büyük çoğunluğunun bir sanat olarak icra ettiği Matematik bir yönüyle, resim ve müzik gibi bir sanattır..

* Matematik, aslında bir dildir. Eğer bilimin gayesi evreni; evrende olan her şeyi anlamak ise, bunun için tabiatın kitabını okuyabilmemiz gerekir.
Tabiatın kitabı ise, Galileo’nun tabiriyle, matematik dilinde yazılmıştır..
Galileo şöyle der;
“Evren her an gözlemlerimize açıktır; ama onun dilini ve bu dilin yazıldığı harfleri öğrenmeden ve kavramadan anlaşılamaz. Evren matematik diliyle yazılmıştır. Harfleri, üçgenler, daireler ve diğer geometrik biçimlerdir. Bunlar olmadan tek sözcüğü bile anlaşılamaz; bunlarsız ancak karanlık bir labirentte dolanılır.”

* Başka bir yönüyle de satranç gibi entelektüel bir oyun gibi görülür Matematik..

* Matematik, kullanıcısı için ise sadece bir araçtır; ya da yaptıklarını ifâde edebildikleri bir dildir..

Matematiği, onun içine girdikten sonra, bilgimiz ölçüsünde ve ilgimiz yönünde, anlar ve algılarız. Çünkü matematik her hangi bir insanın hükmedebileceği boyutların çok çok ötesindedir. Bu nedenle, matematikle uğraşan bizlerin, matematikten anladığımız ve onu algıladığımızın, file dokunan körün, fili anladığı ve onu algıladığından daha fazla olduğunu hiç sanmıyorum.

Matematik kavramı, ilk kez, M.Ö. 550 lerde, Pisagor okulu üyeleri tarafından kullanılmıştır. Yazılı literatüre girmesi, M.Ö. 380 lerde Platon’la olmuştur. Kelime mânâsı
“öğrenilmesi gereken şey” yâni bilgidir. Bu tarihlerden önceki yıllarda, matematik kelimesi yerine, yer ölçümü mânâsına gelen, geometri ya da eski dillerde ona eşdeğer olan sözcükler kullanılıyordu.

Resim

Sayıların tarihsel gelişimi somuttan soyuta doğru bir seyir izlemiştir. Aklı sâyesinde insan, eşyâ ile ilişkisinde başlangıçta parmaklar, çakıl taşları, çeltikler, sürüler gibi somut şeyler üzerinden sayısal değerlendirmeye girişmişken bu araçlar giderek soyutlaşmış ve simgelere objektif sayı değerleri yüklenmiştir..

İnsanoğlunun hayatında ilk sayım ve hesap makinesi el olduğundan çoğu eski kavim tarihte sayı saymayı 10 parmakla yapmış, bunun bir sonucu olarak şu ÂNda var olan sayma sistemlerinin çoğu 10’lu tabana dayandırılmıştır.


Binlerce yıllık Kadim dönemlerden bu yana yapılan çalışmalar gösterdi ki evrendeki matematik her yerde belli sabit sayılarla kendini gösterir..

* Bunların en önemlileri, bir dairenin çevresinin çapına bölümüyle elde edilen 3, 14 le başlayan ve şimdiye kadar 2.7 trilyon basamağı hesaplanmış ve içinde kendini tekrar eden sayı görülmeyen “π” pi sayısı..

* Organik büyümeyi anlatan sayıların belli ilişkisinden doğan adını Ortaçağın ünlü İtalyan matematikçisi Leonardo Fibonacci’den alan, “Fibonacci Dizisi”..

* Mısır ve Yunan uygarlıklarında görülmesine rağmen ilk olarak kimler tarafından keşfedildiği tam olarak bilinmeyen 1, 618’e karşılık gelen “altın oran” dediğimiz sayılar..
Altın oran Evrende görebileceğimiz tüm nesne ve varlıkların parçaları arasında bir uyum olduğunu ve binlerce yıldır hiç değişmediği için Yaratıcı ALLAH celle celâlihu’nun matematik sistemi olarak bilinen bağıntıdır. Altın Oranı doğadan, mimarî, müzik ve bilime kadar her türlü eserde görmek mümkündür.

Resim

* Sonsuza uzanan değeri ondalık basamakların ilk altısıyla 2,718281 olarak kabul edilen “e” sayısı, kendisini tanıtan matematikçinin ismiyle “Euler Sayısı” olarak bilinir..
Nüfus artışını belirlemede, mühendislikte, finansal matematikle uğraştığımız zamanlarda, olasılık ve istatistik hesaplamalarında önemli yeri olan sabit bir Reel Sayı, doğal logaritmanın tabanı.

Evrenin yaratılışındaki muazzam uyum, denge ve düzen, bu sabit sayılar ve geometrik oranlar “mikro-zerre”den ve “makro-kürre”ye damgasını vurmuştur..

Yaratıcı ALLAH celle celâlihu’nun Evreni yaratırken belli geometrik düzene göre oluşturması ve bu Evrenin tüm bilgisini ve gizemlerini taşıyan varlığımızın İlahî Dengesini göstermesi “Kudsal Geometri” ile adlandırılmıştır..
Bu geometriyi bir çiçekte, kar tanesinde, atomlarda, ayçiçeğinde, DNA da, bir deniz kabuğunda, arının peteğinde bu hayranlık uyandıran oranları fark etmek mümkündür..

Gözümüzün önünde tüm açıklığıyla duran bu muhteşem tasarım daha iyi anlaşılmak için çağlar boyunca bize göz kırptı..

Resim

Matematiği ileri safhada anlamış bir Akıl, MuhaMMedî Melâmet Teknik Tasavvuf için hazır hâle gelmiş olur..


Bir rakamı, muhtevasında tek tek ve toplu olarak tüm varlığı bulundurur. “Bir kâinat”, “bir galaksi”, “bir dünya”, “bir insan”, “bir koyun”, “bir taş”, “bir kitap” ifâdelerinde hiçbir yanlışlık yoktur. Bunların hiç birinin aynı anlamı taşımamasına rağmen “bir” rakamı veyâ kelimesi ile ifâde edilebiliyor olması, insan düşüncesi için üretilebilen fevkalâde bir imkândır..

Genel olarak her varlık;

ya cem’ -> yâni birlik -> Bütünlük Makamında
veyâ fark -> yâni ayrılık -> İkilik Makamındadır..
Bir varlığın bu iki hakikatten soyutlanması mümkün değildir. Ayrıca bir varlıkta bu iki makamın birleştirilmesi de mümkün değildir.
Hakk ve İnsan =>“Cem’ Makamı”ndadır.
Âlem ise “İkilik Makamı”ndadır ve cem’ hâline gelmesi imkânsızdır.

Sayılar belirli mertebelerde el-Vâhid İsmi ile ortaya çıkmışlardır. Dolayısıyla “1=BiR=Vâhid” sayısı diğer sayıların oluşmasına neden olmuştur. Bu şekilde vâhid genişlemiştir ve sayıların hükmü sayılan şeylerle ortaya çıkmıştır.
Sayıların her birinin bir mertebesi olup, hepsi tek bir hakikatten ortaya çıkmasıyla beraber her bir sayının mertebesi aynı değildir.


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---"Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni’l- mulku’l- yevm (yevme), lillâhi’l- VÂHİDi’l- Kahhâr (kahhâri) : O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey ALLAH'a karşı gizli kalmaz. (ALLAH sorar.) "Bugün mülk kimindir? BİR olan, Kahhâr olan ALLAH'ındır." (Mü'min 40/16)

Birlik veyâ ayrıntılı olarak varlıklara bakıldığında, TEVHİDin onlara eşlik ettiğini ve onlardan asla ayrı kalmadığını görürüz. Bu tıpkı “1=BİR”in sayılara eşlik etmesi gibidir. Her tam sayıya “1=BİR” eşlik eder ve onu belirler..
Örneğin; 2, 1’e 1’in eklenmesi ile ortaya çıkar. Eğer 1’e 1 eklenmeseydi 2 ortaya çıkmazdı..

1=>Tek-Öz Sayı..

1=>BİR'in KÜMELeri.:
1+1=2
1+1+1=3
1+1+1+1=4

.............=>SONsuza kadar..

Aynı şekilde 2 ye 1 eklenmeseydi 3 ortaya çıkmazdı. Buna göre 3 ün var olması 1’in eklenmesi sâyesinde olmaktadır.
Sonsuza varıncaya kadar bu böyledir..

Yâni tam sayıların ortaya çıkması
“1=BİR” in hükmüyle olmaktadır..
Dolayısıyla
1 (BİR) bir sayı değildir, 1 (BİR), sayının aynı yâni ÖZüdür.. Çünkü sayılar 1 (BİR) ile ortaya çıkarlar..
Bütün sayılar
1 (BİR)’dir..
1000 den 1 çıksa hiç kuşkusuz 1000 in adı ve hakikati ortadan kalkar ve böylece başka bir hakikat ortaya çıkardı ki, bu hakikatte 999 dur..
Bu tespite göre, bir şeyden 1 çıkarsa o şey yok olur, 1 bulunursa var olur..
Aynen TEVHİD gibidir..
Bu tespitin hakikati
“Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadîd 57/4) âyetinde ifâde edilmektedir..
1 (BİR) sayısının hakikatindeki bu şaşırtıcı güç ne muazzamdır..
Sonsuza varıncaya kadar çokluk kendisinde ortaya çıkmış, fakat O İsim ve “ZÂT” olarak “TEK” olmuştur..

Reel Sayı ekseninde ise her nokta bir sayıya ve her sayı bir noktaya karşılık gelir..
İki Rasyonel Sayı arasında sonsuz tane Reel Sayı; insan ömrü ortalama 80 yıl ise, 0 ile 80 sayıları arasında sonsuz tane sayı vardır..
Yâni “sınırlılık” içerisinde “sonsuzluk” vardır..
O halde ölüm yok olmak değildir..
Yaşamın devamı iyi ya da kötü o sonsuzlukta devam etmektedir..


Devam edecek İnşâe ALLAH!.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
En son aNKa tarafından 22 Kas 2020, 21:40 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ALTIN ORAN..

Altın Oranın gizemli dünyasından bahsedelim biraz..

Pi (π) gibi irrasyonel bir sayı olan
Altın Oran sayısının da en büyük özelliği virgülden sonraki kısmın sonsuza dek uzayıp gitmesi ve tam olarak sayılamaz oluşudur.
En kısa şekliyle 1,618.. okunan Altın Oran sayısının ilk 4 rakamının Kurân-ı Kerim’deki karşılığına bakarsak 16. sûrenin 18. ayetinde şöyle denmektedir :


وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ
Resim---“Ve-in te’uddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ(k) innallâhe leġafûrun rahîm(un) : Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız ONU SAYAMAZSINIZ. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl 16/18)

Peki Altın Oran nasıl hesaplanır?

Resim

Bir |AB| doğru parçasının
Altın Oran'a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru parçası öyle bir noktadan (C noktası) bölünmelidir ki; büyük parçanın |AC|, küçük parçaya |BC| oranı; bütün parçanın |AB|, büyük parçaya |AC| oranına eşit olsun.. İşte bu oran Altın Orandır.. Altın Oranın ifade edilmesi için kullanılan sembol, Fi yani Φ'dir.
Bu Fi sabiti matematikteki üstün tasarım sayısı; kalb atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kâinatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde
Yaratıcımız ALLAHu zü’L-CeLÂL hep mucize sayıları kullanmıştır..


اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Resim---“İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin).: Şüphesiz biz her şeyi bir kadere (bir ölçü, denge ve düzene) göre yarattık.” (Kamer 54/49)

Altın Oran sayısı yani 1,618... Pek çok ünlü mimari yapıda olduğu gibi Mısır Piramitleri'nin tasarımında dahi bu oranın kullanıldığı görülmektedir.
Ünlü astronom Kepler, bu sayı için büyük bir hazine ifadesini kullanmıştır. Yüzlerce yıldır pek çok ünlü ressam, mühendis ve mimar Leonardo da Vinci gibi neredeyse tüm eserlerinde bu oranı kullanmışlardır..

Resim

Mekke şehrinin güney kutup noktasına olan uzaklığı ile kuzey kutup noktasına olan uzaklığının oranı tam olarak 1,618 yani
Altın Orandır.
Ayrıca Mekke şehrinin Güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup arasındaki uzaklığın birbirine oranı yine 1,618'dir.
Mucize bununla bitmez; tüm insanlığın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Dünyanın
Altın Oran noktası KÂBE’dir.

Resim

Mekke'den günleri değiştiği ve gün dönümü çizgisi olarak belirtilen sınıra olan doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı da yine 1,618'dir.
Ayrıca Mekke'nin gündönümü çizgisine batı yönlü uzaklığının, dünyanın o enlemdeki çevre uzunluğuna oranı da şekilde görüldüğü gibi
Altın Oran yani 1,618 sayısını verir..

Başka bir mucize;
Kabe'nin güney kutbuna olan uzaklığı 12348 km demiştik.. Bu uzaklığın karekökünü alırsak;
√12348 = 111 sayısı çıkar ki;
Meridyenler arası 111 km dir.


لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا

Resim---“Liya’leme en kad eblaġû risâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey-in ‘adedâ(n).: Bilsin diye ki, onlar Rablerinin elçiliklerini yerine getirmişlerdir. Allah onlarda bulunan her şeyi kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.” (Cin 72/28])

Asıl çarpıcı noktaya geliyoruz; çünkü evreni Yaratan sınırsız gücün en güzel eserlerinden olan insan; ruhundaki Altın Oran tutkusunu adeta Yaratıcından miras almış gibidir.
Allah celle celâlihu dünyayı ve ayı altın oran üçgenini baz alarak yaratmış olabilir mi?
İnsanoğluna sahipsiz olmadığını ve
“her şeyi bir ölçüye göre, insanı en güzel ölçüye, güneş ve ayı bir hesaba göre” Yaratanın Kelamullahının eşsiz yansımaları gibiydiler.


اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍۖ

Resim---“Eşşemsu velkameru bihusbân : Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.” (Rahmân 55/5)

Resim

Ay'ın oluşumuna ilişkin en kabul gören teori dünyaya milyarlarca yıl önce çarpan başka bir gezegenin kopardığı büyük parçaların birleşmesi ile oluşması teorisidir.
Ayın günümüzde sürekli dünyadan uzaklaşması ve aydaki elementlerin dünyadakilerle büyük oranda aynı olması milyarlarca yıl önce bize çok yakın olduğunu gösteriyor. Bu açıdan teori son derece güçleniyor.
Ay ilk yaratıldığında, yani dünyadan kopup doğmuşken ortaya, tesadüfen oluşması imkansız bir oran çıkıyor.
Dünyanın yarıçapı 1 birim kabul edilirse,
iki gök cisminin merkezleri arasındaki uzaklık =
Altın Oranın kareköküne,
üçgenin hipotenüs uzunluğu da
Altın Orana eşit oluyor..

Resim

Ayrıca tüm evrende hava (gaz) ve su gibi tüm akışkanlar; bir geçiş kapısından akarken; düz akmak yerine girdap çizerek akarlar. Bir kapıdan geçerken
1,618 'i tesbih ederek; matematiksel olarak ALLAHu zü’L-CeLÂL’in yaratma gücünü boyunlarını büküp tesbih ederek akarlar.

Resim

Peki insanoğlu demiştik..
Said Nursi'nin kaddesallahu sırrahu bir sözü vardır;

"Mâhiyet-i insanîyye, şu kâinatın bir misâl-i musağğarı olduğundan, âdeta âlemde ne varsa insanda nümûnesi vardır.."
Yani her ne varsa ÂLEMde ->örneği var ÂDEMde..

Resim

Canlılığın ve mühendisliğin zirve noktası olan yeryüzünün halifesi insan ise
Altın Oranında zirvesindedir.. Hem vücudunda hem de yüzünde ki oranlar Altın Oran merkezlidir. Bu orana yakın yüzler ve vücutlarda estetik açıdan güzelliğin zirvesini oluştururlar..

Resim

Evrende her yerde olan matematik ve Kudsal geometriyi daha iyi anlamak bize adım adım yaratılışın daha kapsamlı bilgisini verebilir..
İngiliz Fizikçi, gökbilimci ve matematikçi James Jeans’ın dediği gibi;

“Kâinatın mimarı usta bir matematikçi olsa gerek.”
Evet, bu usta mimar en küçük hücremizden, atomlardan, galaksilere kadar belli tasarımlarla geometrik oranları kullanarak maddi âlemde şaheserini ortaya koymuş ve bunu yaparken de zerreden kürreye kadar aynı dili kullanmıştır.
Bizden istediği ise bu dili daha iyi öğrenerek Evrenin ve kendimizin bilgisine daha kolay ulaşmamızdır..

Resim

Fizik ve matematik bilimleri ile uğraşan insanların en etkinleri, hayal gücünü en iyi değerlendirenlerdir. Çünkü onlar hayal âlemlerine atılan olgu ve kavramları en iyi şekilde değerlendirmektedirler. Ancak bunların büyük bir kısmı, hayal âlemindeki yeni ortaya çıkan kavramları ve olguları kendi güçleriyle oluşturduklarını zannederler. Fakat bu bir yanılgıdır. Çünkü bir şeyi âlemlerin
RaBBi Allah celle celâlihu dilemeden, insan dileyemez:


وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًاۗ

Resim---“Vemâ teşâûne illâ en yeşâallâh(u)(c) innallâhe kâne ‘alîmen hakîmâ(n).: ALLAH’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz, ALLAH hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (İnsân 76/30)

Eğer bu insanlar, Allah celle celâlihu’nun kendi hayal âlemlerine yerleştirdiği yeni kavramları idrak ettikleri zaman, bunun Allah celle celâlihudan olduğunu düşünseler ve buna şükretseler, kendileri için ne kadar hayırlı bir şey olurdu.
Dosdlar!. Sayılar, matematik ve diğer ilimlerle ilgilenenler, hayal âleminin yapısını ve burada
Allah celle celâlihu’nun bahşettiği verilerin ve güçlerin neler olduğunu düşünmelidir. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bu imkânları yaratıp bizlere bahşetmesinin çok büyük bir ni'met olduğunu bilmeliyiz. Bunun için Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır. Çünkü bu bizi diğer yaratıklardan üstün kılan bir özelliktir. Bu özellikle bizler ALLAH’ın Halifesi oluyoruz..
ALLAHu Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâm’ın verdiği bütün nimetler için hamdederiz..


Devam edecek İnşâe ALLAH!.


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İSLÂM DİNİMİZ'İN,
İLME ve İLİM ADAMLARINA VERDİĞİ ÖNEM..


CÜMLe ÂLEMLer==>KÂİNÂtı,
AKLen-NAKLen>OLAN VAR’ı!.
==>SONsuz SIRLarın SANAtı,
SUBHÂN ALLAH SANATKÂR’ı!.

celle celâlihu..


Sun’.: Yapmak. Eser, yapılan iş. Te'sir. Güzel iş yapmak..
Sani'.:(sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan.
San’at.: Ustalık, hüner, mârifet..
San’atkâr.: f. Usta, san'atçı..
Es SÂNî.: Kînâtını, sınırsız bir sanat ve erişilmez bir şaheser OLarak her ÂN YENiden ortaya koymakta OLan ALLAH celle celâlihu..

SUN’i-İLAHî.: CeNâB-ı HAKk TeÂLÂ’nın SAN'atı, ESERi..
SUNULLAH.: ALLAHuzü’L- CELÂL’in SANAtı OLaN..

İsLâM DîNimiz=>EDEB-İLİM-İRFÂN-ERKÂN DîNidir..
İsLâM DîNimiz=>RÜŞDe/NAKLe ERmiş AkıL ve Mantık DîNidir..
İsLâM DîNimiz=>İLİM-ÂLİM-ÖĞRenme-ÖĞReci hususunda Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadis-i ŞerîfLerde sayısız GüZELLikLer ve ÖZeLLikLer AÇIKLamıştır..

Kur'ÂN-ı Kerîm’imiz=>“İKRâ.:OKu!.” EmriyLe İnzaL OLmaya BAŞLamıştır.:


اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---"İkra’bismi RABBikellezî halak (halaka).: Yaratan RABB'in adıyla OKU!.” (Alâk 96/1)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---"Halaka'l- insâne min alak (alakın).: İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı." (Alâk 96/2)

اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---"İkra’ ve RABBuke’l- Ekrem (ekremu)..: OKU ve senin RABB'in, sonsuz Kerem Sâhibidir.” (Alak 96/3)

الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Resim---“Ellezî alleme bi’l- kalem (kalemi).: Ki O, kalem ile öğretti.” (Alak 96/4)

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Resim---“Alleme’l- insâne mâ lem ya’lem.:.: İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alâk 92/5)

Kur'ÂN-ı Kerîm’imiz =>ALLAH’a ve RESÛLü’ne İmÂN eden =>Şu Şehâdet ÂLeMinde İmkÂNLa İmtihÂN edilen ALLAH celle celâlihu KuLLarı ve ResûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem ÜMMetleri Hakka ve Hayra Çağırmak =>MuhaMMedî TâLiM/ÖĞRetim İLe DUYmamız ve =>MuhaMMedî TeRBiYe/EĞİTim İLe UYmamız için inzâL OLmuştur..

SÜNNetuLLAH’ta ve SÜNNet-i ResûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem’de ÖĞRetim ve EĞİTim o kadar önemlidir ki.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim öğrenmek, beşikten mezara kadar farzdır.” buyurmuştur.
(Riyazü’s-Salihin-Seçme Hadisler; Türkiye Diyanet İşleri Yayn.)

İnsÂNoğlu Yaratanı ALLAHuzü’L- CELÂL’in katında o kadar değerlidir ki Kur'ÂN-ı Kerîmde meleklerden sonra zikredilmiştir.:

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, ve’l- melâiketu ve ulû’l- ilmi kâimen bi’l- kıst (kıstı), lâ ilâhe illâ huve’l- AZÎZu’l- HAKÎM (hakîmu).: ALLAH, şehâdet (şâhidlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de adaletle kâim oldular (şâhid oldular) ki, O'ndan başka ilâh yoktur, (O) AZÎZ'dir, HAKÎM'dir.” (Âl-i İmrân 3/18)

وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
Resim---“Ve tilke’l- emsâlu nadribuhâ li’n- nâs (nâsi) ve mâ ya’kıluhâ ille’l- âlimûn (âlimûne).: Ve işte bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ve onu, âlimlerden başkası akıl (idrak) edemez.” (Ankebût 29/43)

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Resim---“Ve mine’n- nâsi ved devâbbi ve’l- en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik (kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihi’l- ulemâu, innALLÂHe AZÎZun GAFÛR (gafûrun).: Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulemâ (âlimler), ALLAH'a karşı huşû duyar. Muhakkak ki ALLAH; AZÎZ'dir (üstün, yüce), GAFÛR'dur (mağfiret eden).” (Fatır 35/28)

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---“Em men huve kânitun ânâe’l- leyli sâciden ve kâimen yahzeru’l- âhırete ve yercû rahmete RABBih (rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulû’l- elbâb (elbâbi).: Gece boyunca secde ederek ve kıyamda (ayakta) durarak kânitin olan, âhiretten çekinen (korkan) ve RABBinin rahmetini dileyen mi? De ki: "(Hiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulû’l- elbâb (daimî zikir ve temiz akıl sahibleri) tezekkür eder." (Zümer 39/9)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fî’l- mecâlisi fefsehû yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû minkum vellezîne ûtû’l- ilme derecât (derecâtin), vALLÂHu bi mâ ta’melûne HABÎR (habîrun).: Ey iman edenler! Meclislerde size.: “(Oturmak için) yer açın!” denildiği zaman, o taktirde yer açın. ALLAH da size yer açar (genişlik verir). Ve.: “Kalkın!” denildiği zaman hemen kalkın! ALLAH, sizden iman edenlerin ve ilim verilmiş olanların derecelerini yükseltir. Ve ALLAH, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Bakara 2/146)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hikmet, özlü bilgi mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa alır.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, c. 2, s. 1395, Hadis No: 4169.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İlim tahsil etmek, kadın- erkek her Müslümana farzdır.” buyurmuştur.
(bn-i Mâce, c. l, s. 81, Hadis No: 224.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benden bir âyet bile öğrenseniz, onu başkalarına da öğretiniz.” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim, 26.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Burada bulunanlarınız, benden işittiklerini, bulunmayanlarınıza duyursun. Olur ki burada bulunan bir kimse, işittiğini kendisinden daha akıllı birisine ulaştırmış bulunur.” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim, 9.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sizden birinize bildiği bir şey sorulduğunda onu derhal söylesin.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir, 1.)

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûne’l- hakka ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Kendilerine kitab verdiklerimiz, O'na ( MuhaMMed aleyhisselâm'a) kendi oğullarına ârif oldukları (tanıdıkları) gibi âriftirler (tanıyıp bilirler). Ve muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor .” (Bakara 2/146)

وَإِذَ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاء ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْاْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
Resim---“Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtû’l- kitâbe le tubeyyinunnehu li’n- nâsi ve lâ tektumûneh (tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî semenen kalîlâ (kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn (yeşterûne).: Ve ALLAH, kitab verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz." diye, misâk almıştı. Fakat onu (misâkı), arkalarına attılar (sözlerini tutmadılar) Ve onu az bir değere sattılar. Oysa yaptıkları alışveriş ne kötü.” (Âli İmrân 3/187)

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Resim---“Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bi’l- buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlıhî. Ve a’tednâ li’l- kâfirîne azâben muhînâ (muhînen).: Onlar ki, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emrederler. Ve ALLAH'ın kendilerine fazlından verdiği şeyi gizlerler. Ve kâfirler için “alçaltıcı azâb” hazırladık.” (Nisâ 4/37)

İLiM ve FENNin ANAsı, Teknik Düşüncenin Beşiği olan İsLâM DîNimiz, Moğol İstlâlarıyla başlayan Haçlılarla devam eden Dış ve İçerdeki Yahudî Uşaklarının fitnelerine rağmen;
KiMYada =>Cebirin kurucusu Câbir, İbn-i Hayyam, İbn-i Heysem, Birûni, TıPta =>Râzi ve İbn-i Sinâ,
SoSYoLojide =>İbn Haldun,
ASTRoNomide =>Ali Kuşçu, Kadı- zâde Rûmî,
FeLSeFede =>İmam Gazâlî, İbn-i Rüşd ve Fârâbî..
Bunların başında gelenlerdendir.. Bu eski kadim Teknik Medeniyet Bilgileri her yolla çalındı.. ve EL değiştirdi.. Üstüne oturdular..

İsLâm ÂLeMi ise, Kur'ÂN-ı Kerîmi DUYmaktan ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e UYMaktan her hususta uzaklaştığı gibi İLiM ve FENNdende uzaklaştı gitti..

Halbu ki;


فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Resim---“Fe teâlALLÂHu’l- MELİKu’l- HAKk ( hakku), ve lâ ta’cel bi’l- kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul RABBi zidnî ılmâ (ılmen).: İşte HAKk ve MELİK olan ALLAH, Yüce'dir. Ve Kur'ân'ın tamamlanması hususunda O'nun vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve.: “RABBim, benim İLMimi artır.” de.” (Tâ-Hâ 20/114)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kur'ÂN-ı Kerîm ilim ile fayda verir. Mânâsı anlaşılmadan bir fayda sağlamaz." buyurmuştur.
(İbn Cevzî’nin bu hadisi el-Mevzuat adlı eserinde –Ömer radiyallahu anhu’den rivâyetle- yer verdiğini bildirmiştir. (bk. Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Câhilin, cehâleti üzere susması uygun düşmediği gibi, âlimin de ilmi üzere susması ve onu saklaması uygun değildir.” buyurmuştur.
(Taberânî, el-Evsât, 5361.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ilim öğrenmek için bir yola çıkarsa, ALLAH ona bu sebeble cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim öğrenmek isteyenlere kanatlarını gererler (sererler). Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için ALLAH’a yalvarırlar. Âlimlerin, âbide ( ibâdet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolaysıyla kim onu (ilmi) alırsa büyük bir pay almış olur.” buyurmuştur.
(Ebu Derda radiyallahu anhu’dan: Buharî, İlim, 10; Ebu Davûd, İlim,1; Tirmizî, İlim,19. İbn Mâce, Mukaddime, 17.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ilim öğrenmek için bir yola koyulursa, ALLAH onu cennete ulaştıracak bir yola koyar.” buyurmuştur.
(Müslim, 2699.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben sizin ALLAH’tan en çok korkanınız ve en ileri takvâ sahibi olanınızım” buyurmuştur.
(Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Sıyâm 74.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir gün gidip de ilimden bir bölüm öğrenmen, yüz rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber, 114.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İlim, birtakım hazinelerdir. Bu hazinelerin anahtarları da sorulardır. Dikkatli olun da sorunuz. Çünkü bu sorma işinden dört kimse mükâfatlanır: Soran kimse, cevap veren âlim, dinleyen ve bir de onları seven adam.” buyurmuştur.
(Ebû Nuaym, Hilye, 3, 192.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Câhilin, cehâleti üzere susması uygun düşmediği gibi, âlimin de ilmi üzere susması ve onu saklaması uygun değildir.” buyurmuştur.
(Ebû Nuaym, Hilye, 3, 192.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İSLÂM DÎNİ’mizde,
=>KELÂMULLAH ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de,
=>İLİM ÖĞRENMENİN ve ÂLİM OLMANIN FAZİLETİ.


İsLâm DÎNimiz Es SÂNî ALLAH celle celâlihu’nun sonsuz sırlar sarmalı KâiNât Kur'ÂN-ını Okuyup Anlamamızı Fikredip İNSÂNoğlunun MuhaMMedî Hakikatını BİLip, BULup, OLup YAŞAmasını binlerce anlatım tarzıyla FARZ KILmıştır..

KeLâMuLLAH’ta ve ReSûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem’de;


أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---“Em men huve kânitun ânâe’l- leyli sâciden ve kâimen yahzeru’l- âhırete ve yercû rahmete RABBih (rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulû’l- elbâb (elbâbi).: Gece boyunca secde ederek ve kıyamda (ayakta) durarak kânitin olan, âhiretten çekinen (korkan) ve RABBinin rahmetini dileyen mi? De ki: "(Hiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulû’l- elbâb (daimî zikir ve temiz akıl sahibleri) tezekkür eder." (Zümer 39/9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim İLİM öğrenmek için bir yola çıkarsa, Allah ona bu sebeple cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı İLİM öğrenmek isteyenlere kanatlarını gerer (serer)ler. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli ÂLİM kişinin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. ÂLİMlerin, âbide ( ibâdet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz ÂLİMler PEYGAMBERLERin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras İLİMdir. Dolaysıyla kim onu (İLMi) alırsa büyük bir pay almış olur.” buyurdu.
(Buharî, İlim, 10; Ebu Davûd, İlim,1; Tirmizî, İlim,19. İbn Mâce, Mukaddime, 17.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM için bir yola koyulan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” buyurdu.
(Tirmizî, İlim, 2.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÂLİMin âbide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir.” buyurdu.
(Tirmizî, İlim, 19.)

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Resim---“Ve mine’n- nâsi ved devâbbi ve’l- en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik (kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihi’l- ulemâu, innALLÂHe AZÎZun GAFÛR (gafûrun).: Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulemâ (âlimler), ALLAH'a karşı huşû duyar. Muhakkak ki ALLAH; AZÎZ'dir (üstün, yüce), GAFÛR'dur (mağfiret eden).” (Fatır 35/28)

يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاء وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
Resim---“Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).: (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbâbtan/yemiz akıl sahiplerinden başkası tezekkür edemez/ öğüt alıp düşünmez.” (Zümer 39/9) (Bakara 2/269)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah her kimin iyiliğini dilerse, dinin inceliklerini anlama konusunda ona kabiliyet (hikmet) verir.” buyurdu.
(İbni Abbas radiyallahu anhudan; Tirmizî, İlim, 1.)

بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ
Resim---“Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).: Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sinelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.” (Ankebût 29/49)

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَسْتَ مُرْسَلاً قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
Resim---“Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ(murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb(kitâbi).: Ve kâfirler: “Sen, resûl olarak gönderilmiş değilsin.” derler. De ki: “Allah ve kitabın ilmi yanında olanlar, benimle sizin aranızda şahit olarak kâfidir.” (Ra’d 13/43)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir İLİM öğreten kimseye, - onların sevabında bir eksilme olmaksızın- öğrettiği İLİMle amel edenlerin kazandıkları sevâb kadar sevâb verilir.” buyurdu.
(İbn Mâce, Sünnet,20.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz günün birinde Medine Mescidinde iki grup topluluğa rastlamış. Bunlardan biri dini anlamak için İLİM öğrenen topluluk, diğeri ise ibâdet edip duâ eden topluluktu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bu iki topluluk için şöyle buyurdu.: “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a ibâdet ediyor ve ondan duâ ile bir şeyler istiyorlar. Allah onlara isterse verir, isterse vermez. Diğerleri ise DİNi ANLAmaya ve İLİM ÖĞRENmeye ÇALIŞıyorlar ve bilmeyen kimselere öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” Buyurduktan sonra.: “Şüphe yok ki ben de sadece bir ÖĞRETİCİ olarak gönderildim.” buyurarak İLİM öğrenenlerin yanlarına oturmuştur.
(Darimî, Mukaddime, 32.)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).: Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..” (Bakara 2/151)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sadakanın en faziletlisi, Müslüman’ın bir BİLGİ ÖĞRENmesi, sonra da o BİLGİyi Müslüman kardeşine ÖĞRETmesidir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet,20.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kuşkusuz Allah, İLMi kullarının arasından çekip alıp yok etmez. Bilâkis ÂLİMlerin ölümü ile onu alır ve sonunda hiç ÂLİM bırakmaz. İnsanlar da câhil kimseleri ÂLİM sanarak İLİMde önder edinirler. Bu câhillere bir takım sorular sorulur, onlar da bu sorulara bilgisizce fetvâ verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar!.” buyurmuştur.
(Buharî, İlim, 34. Müslim, İlim, 13.)

Resim---Abdullah b. Amr radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle duâ ederdi.:
“Allah’ım! Huşû’ duymayan kalbden, kabul edilmeyen duâdan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen İLİMden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım!.”
buyururdu.

(Tirmizî, Deavât, 68.)

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Resim---“Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).: İşte Hakk ve Melik olan Allah, Yüce'dir. Ve Kur'ân'ın tamamlanması hususunda O'nun vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.” (Tâ-Hâ 20/114)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah’ım! Bana öğrettiğin İLİMden beni yararlandır. Yararlı olan İLMi bana öğret. İlmimi artır. Her hal üzere Allah’a hamd olsun.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime,23.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min ölümünden sonra hayatta iken öğrettiği ve yayınladığı İLİMden, geride bıraktığı hayırlı evlâddan, miras olarak bıraktığı mushaftan, yaptırdığı mescidden, yolcular için inşa ettiği misafir evinden, akıttığı sudan, sağlıklı iken malından çıkardığı sadakadan dolayı kendisine sevâb ulaşır.” buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; İbn Mâce, Mukaddime,20.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM öğrenmek her Müslüman’a farzdır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime,17.)

İLİM öğrenmek Farz-ı Kifâyedir. Müslümanların her İLİM dalında ÂLİMler yetiştirmesi, yeterli İLİM sahibi kişiler yetiştirmesi bir görevdir. Yapılmayınca herkes sorumlu olur..

ALLAH celle celâlihu şöyle buyuruyor.:


وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُواْ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
Resim---“Ve mâ kânel mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fîd dîni ve li yunzirû kavmehum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne).: Mü'minlerin hepsinin birden sefere çıkması gerekmez (uygun olmaz). Böylece, her fırkadan bir grup sefere çıkmayıp, kendi kavimlerini, onlara geri döndükleri zaman, onları inzar etmeleri (uyarmaları) için, dîni çok iyi fıkıh etsinler! Böylece onlar hazer ederler (Allah'tan çekinirler).” (Tevbe 9/122)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah TeÂLÂ kıyamet günü kullarını diriltir. Sonra ÂLİMleri ayırır ve onlara şöyle hitâb eder.: “Ey ÂLİMler topluluğu, ben İLMi size azâb etmek için vermedim. Sizi bağışladım, cennet giriniz.” buyurmuştur.
(Mecmeu’z- Zevahid, c.1.s.126; Taberanî, Kebir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hikmet ve İLİM mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 19.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fîl mecâlisi fefsehû yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû minkum vellezîne ûtûl ilme derecât (derecâtin), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr (habîrun).: Ey iman edenler! Meclislerde size: “(Oturmak için) yer açın!” denildiği zaman, o taktirde yer açın. Allah da size yer açar (genişlik verir). Ve: “Kalkın!” denildiği zaman hemen kalkın! Allah, sizden âmenû olanların ve ilim verilmiş olanların derecelerini yükseltir. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdele 58/11)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM öğrenin. Zirâ Allah için İLİM öğrenmek Allah’tan korkmayı sağlar. İLİM talebi ibâdet, müzâkeresi tespih, tahsili ise cihaddır. Bilmeyenlere onu öğretmek sadaka, onu ehline vermek de Allah’a itaattir. Çünkü İLİM helâl ve haramın yollarını gösteren işâret ve cennetliklerin yollarındaki kandillerdir. İLİM yalnızlıkta dost, gurbette yoldaş, tenhada arkadaş, bollukta ve darlıkta yol gösterici, düşmanlara karşı silah ve dostlar yanında zîynettir. Allah İLİMle toplumları yükseltir ve onları devamlı iyiliklerde önde yapar. Böyle toplumların eserleri anlatılır, yaptıklarına uyulur ve görüşlerine baş vurulur..” buyurdu.
(Muaz b. Cebel radiyallahu anhu’dan; Et-Terğib, 1/127.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da İLMi seven ol. Sakın beşincisi olma (bunların dışında kalma) helâk olursun.” buyurmuştur.
(Mecmeu’z- Zevâid, c.1,s.122.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM, öğrenmek isteyen herkesin geçmiş günahlarına kefâret olur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim,2 (2650); Taberanî; Et-Terğib, 1/ 130.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişinin öğrendiği faydalı bir konu, bana bin rekat nâfile namazdan daha sevimlidir.” buyurdu ve sonra.: “İLİM öğrenirken ölen kimse şehîd olur.” buyurdu.
(Ebu Zer ve Ebu Hureyre radiyallahu anhum’dan; Et-Terğib, 1/ 131-32.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, her fırsatta ashabına İLİM öğrenmelerini tavsiye ederek İLMin önemine dikkat çekmiştir. Ebu Zer radiyallahu anhu’ya hitâben.: “Ey Ebu Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur’âN’dan bir âyet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin evinden çıkıp- kendisiyle amel edilsin veya edilmesin- İLİMden bir bölüm öğrenmen, senin için bin rekât nâfile namazdan daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime,16.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu, bir gün Medine’de sokağa çıkmıştı. Medine halkı sokaklarda dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi.:Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada boş yere vakit geçiriyorsunuz, gidip o mirastan payınızı alsanız ya?.” deyince,
Medine halkı.: “Nerede bölüşülüyor?” diye sorarlar.
Ebu Hureyre radiyallahu anhu onlara.: “Mescidde bölüşüyor.” diye cevap verir.
Halk da koşarak mescide giderler. Sonra da geri dönerler.
Ebu Hureyre radiyallahu anhuonların geri geldiklerini görünce onlara sorar.: “Ne oldu?
Onlar şöyle cevap verirler.: “Biz mescide gittik, fakat sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen her hangi bir miras görmedik.” derler.
Ebu Hureyre radiyallahu anhu) onlara tekrar sorar.: “Siz mescidde hiç kimse görmediniz mi?
Onlar.: “Evet, bazı kimseler gördük, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı kur’ÂN okuyor, bir kısmı da helâl ve haram gibi İLMi konuları tartışıyordu.” derler.
Bunun üzerine Ebu Hureyre radiyallahu anhu.: “Yazıklar olsun size, işte o, Peygamber aleyhisselâm’ın mirasıdır!.
der.

(Mecmeu’z- Zevâid, c.1,s.123-124.)

Resim---Ebu Musa El-Eş’arî radiyallahu anhu tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve İLİM, (farklı yapılardaki) topraklara düşen bol yağmura benzer. Bunlardan bazıları temizdir, suyu alır, bol bitki ve ot yetiştirir. Bazıları çorak (kurak) arazidir, suyu yüzeyinde tutar. Bu sudan insanlar yararlanır; hem kendileri içerler hem de hayvanlarını-tarlalarını- sularlar ve zirâat yaparlar. Diğer bir toprak çeşidi de vardır ki dümdüzdür. (Ona da yağmur düşer ama) o ne su tutar ne de bitki yetiştirir. Allah’ın dinini inceden inceye kavrayan, Allah’ın beni kendisiyle gönderdiğinden (hidâyet ve İLİMden) faydalanan, öğrenen ve öğreten kimse ile ( bunları duyduğu vakit kibrinden) başını bile kaldırmayan ve kendisiyle gönderildiğim Allah’ın hidâyetini kabul etmeyen kimsenin misali işte böyledir.” buyurmuştur.
(Buharî, İlim, 20. Müslim. Fezail, 15. (Hadislerle İslam,1/ 373.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan İLİM ve kendisine duâ eden hayırlı evlâd.” buyurmuştur.
(Müslim, Vasiyyet, 14.)

Resim---İbn Mes’ud radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yalnız iki kişiye gıpta edilir. Bunlardan birisi; Allah’ın mal verdiği ve bu malı hak yolda harcamaya muvaffak kıldığı kimse, diğeri de; Allah’ın Kur’ÂN ve hadisleri anlama İLMi (gücü) verip de o İLİMle amel eden ve bunları başkalarına da öğreten kimsedir.” buyurmuştur.
(Buharî, İlim, 15; Müslim.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek, Ona yaklaştıran şeylerle, İLİM öğreten ÂLİM ve İLİM öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnâdır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 14; İbn Mâce, Zühd,3.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min sonunda varacağı yer cennet oluncaya kadar, işittiği hiçbir İLMe asla doymaz.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 19. (26869.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÂLİMler peygamberlerin vârisleridir.” buyurmuştur.
(Ebu Derda radiyallahu anhu’dan; Ebu Davûd; Tirmizî; İ.Mâce ve İbn Hibban.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM öğrenirken ölen kişi ile cennette benim aramda sadece bir derece vardır.” buyurmuştur.
(Darimî, 1 (100.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah’tan faydalı İLİM isteyiniz. Faydasız İLİMden Allah’a sığınınız.” buyurmuştur.
(Câmiu’s- Sağir. 4702.)

İNSANOĞLUnun MüKeRReM/şerefli KILınışı, Gücünden-Kuvvetinden ileri gelmez.. Tüm Yaratılanlar içinde, İNSÂNa şeref veren şey sadece=>İLİMdir..

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

Resim---İbn Mesud radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe RABBi’nin huzurundan ayrılamaz.:
1-) Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2-) Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4-) Nereye harcadığından.
5- İLMiyle nasıl amel ettiğinden.”
buyurmuştur.

(Tirmizî, Kıyame, 2601.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaat edeceklerdir. Bunlar, Peygamberler, ÂLİMler ve Şehîdlerdir.” buyurmuştur.
(Osman radiyallahu anhu’dan; İbn Mâce.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir ÂLİMin ölümü, telâfi edilemeyen bir felâket, kapatılamayan bir gediktir. O, batan bir yıldız gibidir. Bir kabilenin ölümü, bir ÂLİMin ölümünden daha ehvendir.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd; Tirmizî; İbn Mâce; Et-Terğib, 1/ 148.)

İLİM ÖĞRENmede asıl gâye ALLAH celle celâlihu rızası olmalıdır. Dünya çıkarları için veya insanlara gösteriş için İLİM öğrenilmemelidir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim kendisinde sadece Allah’ın rızası aranan bir İLMi sadece dünyalığa sahib olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, İlim,12; İbn Mâce, Mukaddime,23.)

Resim--- Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda ona cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 3.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İLİM öğrenip, İLMi öğreten ve Kur’ÂN okuyan kimse kıyamet gününde huzura getirilir. ALLAH celle celâlihu dünyada ona vermiş olduğu ni’metleri o kişiye hatırlatarak ona.: “Bu ni’metlerimin karşılığında ne amel yaptın?” diye sorulur. “İLİM öğrendim, başkalarına da öğrettim, rızan için de Kur’ÂN okudum.” der.
ALLAH celle celâlihu.: “Yalan söyledin. Sen ÂLİM denilmesi için İLİM tahsil ettin. Bu adam güzel Kur’ÂN okuyor desinler diye Kur’ÂN okudun. Nitekim senin için öyle de söylendi. Böylelikle dünyada karşılığını almış oldun.” buyurur. Daha sonra emredilir. Yüzükoyun sürüklenerek cehennem ateşine atılır.”
buyurmuştur.

(Müslim; Et-Terğib. 1/ 162.)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

NOKTAnın Serüveni..

Sayı ilminin İlahî Doğası'yla başlayalım..

Sayı İlmi, kaynağı itibâriyle doğaüstü bir ilim ve diğer bütün bilimlerin kökeni olarak kabul edilebilir..
Kökeninde “BiR”in bulunduğu bu ilim aslında TeVHîD İLMİ'dir..
Sayıların özelliklerine sınıflandırılması ve düzenine ilişkin bu ilme, ALLAHU zü'L-CELÂL’in sanatının ve düzeninin ilmidir denebilir..
Sayı İlmi, aslında insanın özüne yerleştirilmiş olup, açığa kavuşmadan ve hiç kanıtsız bilinmeden pek az tefekküre ihtiyaç duyulur.
Kâinatın esasını ahenk oluşturmaktadır ve kâinattaki varlığı temelde “BiR”in açılımı kabul edersek sayılar, harfler, sesler, renkler, şekiller, kısaca bütün varlık biçimleri arasında,
Kesret-Vahdet=>Urûc-Rücû=>Mir’âcı söz konusudur..
O halde; âlemdeki âhengin sayılarla sağlanmasından hareketle bu âhengin daha ziyade matematik, müzik, astronomi ve renklerdeki yansımaları üzerinde durulabilir..

Resim

Hatta Pisagorcular tarafından müziğin sayılarla konuştuğu kabul edilmektedir.

Resim

İlk varlık “1”e karşılık gelen "NOKTA"dır..
Noktanın düzgün hareketiyle sayısal değeri 2’ye karşılık gelen "DOĞRU",
Doğrunun düzgün hareketiyle "DÜZLEM",
Düzlemin düzgün hareketiyle "HACİM" meydana gelir..
Buna göre âlem, âhenkli hareketten meydana gelen sayının neticesidir..
Âlemi sayılar âlemine benzetirsek, sayı ilkelerini her şeyin var oluş ilkesi ve varlık unsuru görebilir miyiz?.
O zaman her şey sayıların ilkeleri üzerine var olduğu düşüncesiyle, âlemdeki nesneler sayısal olarak gösterilebilir mi?..

Resim

Şu zamandaki modern hayatın hemen her alanına sirayet eden bilgisayar, temelde Alman matematikçi Leibniz tarafından 1697 tarihinde oluşturulan "İkili Sayma Sistemi"ne dayandığı bilinmektedir..
İkili sayı sistemi, sayıları yazmanın farklı bir yoludur.. Sayılar yine aynı sayılardır fakat bir sürü “1” ve “0” kullanarak yazılır ve bilgisayarın belleğinde saklanır..
Günlük hayatta kullandığımız onluk sayı sistemi 0 ile 9 arasında değişen rakam ve basamak değerlerinden yararlanır.. Bu sayı sisteminde her basamak bir öncekinden on kat daha fazla değerdedir.

abc = ax102 + bx101 + cx100

Örneğin; 786 = 7x102 + 8x101 + 6x100 = 700 + 80 + 6

İkili sayı sistemi içinde durum aslında benzerdir, her rakam bir öncekinden iki kat daha değerlidir.. İlk rakam ondalık sisteme göre düşünürsek 1 değerindedir.. İkinci rakam 2, üçüncü rakam 4, dördüncü 8 biçiminde devam eder..
Bu sayıların hepsini toplamak da bize ikilik sistemdeki sayının onluk sistemdeki karşılığını verir.

abcd = ax23 + bx22 + cx21 + dx20

Örneğin; 1111 (ikilik sistem) = 1x23 + 1x22 + 1x21 + 1x20 = 8 + 4 + 2 + 1 = 15 (onluk sistem)

Resim

Çalışmaları ile matematiğe çok önemli katkıları bulunan Leibniz için ikilik düzen bir felsefe idi aslında..
"Evet – hayır", "açık – kapalı" gibi hayatın ve tüm düşüncelerin ikili önermelere indirgenebileceğini savunarak sayıları “1” ve “0” lerden oluşan, sonu gelmeyecek gibi gözüken listeler olarak yazmaya başladı..
Bu ikilik düzenin “açık-kapalı” mantığı, birkaç yıl sonra Fransız bir ipek dokuyucusu mucid olan Joseph Jacquard’ın dikkatini çekti ve sonunda dokuma tezgâhlarında bir yenilik yapmaya karar verdi..
Geliştirdiği delikli kartlar ile gelecekte Bilgisayar Devrimi'ne yol açan kişi oldu..

Resim

Bilgisayar ekranındaki görüntüler gerçek dünyadakilerin bire bir temsili değildir..
O halde; Âlemin de muazzam bir bilgisayar ekranından ibâret olup olmadığı tefekkür edilebilir..
Sayı İlmi her şeyin temelini oluşturan Birlik (Vahdet) ana düşüncesini anlamanın en doğrudan yollarından biridir.. Zirâ ALLAH celle celâlihu'nun âlemle ilişkisi, “1”in sayılarla ilişkisine benzemektedir..

Resim

İlk sayı sistemlerinden olan Roma (Romen) rakamlarında Sıfır sayısı ve basamak kavramı yoktur..
Aslında 2, 3, 4, 6, 7, 8 ve 9 da yoktur.. Bunların hepsi 1-5-10 simgeleri üzerinden değişir..

Arapça rakamlarda “0” NOKTA ile gösterilirken, “1” "ELİF" gibidir..
Sıfıra benzetilen dairesel şekildeki rakam ise 5 rakamıdır..
7 ve 8 terstir..

Kul İhvani der ki :
"CeNNet CeheNNem aynı şeyin iki yüzü.."
Bir de kendisine şiirliriniz güzel vs. diyenlere.:
"8 ceNNetimizin aşı 7 ceheNNem ateşinde pişer!.." der.

Resim

Roma rakamları ile Arapça rakamlar arasında “1” ler benzerlik gösterirken Roma rakamı 5 ile Arapça rakamı 7 de benzemektedir..
Ayrıca insan avucunda Arapça rakamlardan 1 ve 8 bulunmaktadır.. Sol avuç içinde 81, sağ avuç içinde tersi 18 yazmaktadır..
81 + 18 = 99
81 – 18 = 63 eder.
Ayrıca; sol el => 8+1 = 9
sağ el 1+8 = 9
9+9 = 18 => 1+8 = 9
81 – 18 = 63 => 6+3 = 9
her zaman 9 rakamını vermektedir..

Bugünkü kullandığımız rakamların icâdı konusunda çeşitli varsayımlar bulunmaktadır..
Bunlardan birisi açıların sayısına bağlı olan rakamlar;

Resim

Başka bir varsayımda bir dâire ve bu dairenin çap-yarıçaplarının oluşturduğu şekillerdir;

Resim

Görüleceği üzere sıfırın ne açısı nede çapı-yarıçapı vardır.. Tam hiçlik söz konusudur.
“1” Birde ise Tek açı olurken, diğer taraftan dâire yani eğrilik bulundurmaz.. Diğer bütün rakamlarda dâire parçaları yani eğrilik söz konusudur..
En son aNKa tarafından 19 Ara 2020, 20:56 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
İÇ DENGE<=>DIŞ DÜZEN

NOKTAnın Serüveni.. (devamı)

NOKTA tanımsız kavramlardan biriydi ancak Oklid noktayı temel kavramlardan biri kabul edip şöyle tanımlamıştı.:
"a point is that which has no part = nokta, parçası olmayan şeydir."

Bir cümlenin nihâyeti ondan sorulmaz mıydı?..
Bir cümlenin sus payına sırlanmaz mıydı NOKTA?..
Bir fikri, bir duygu halini NOKTA sonlandırır..
Soru işâretlerinin yahut ünlemlerin altında da rastlarız NOKTAya..
Noktalı virgül denen bir işâret de vardır, iki nokta üst üste konularak oluşan ve yeni bir cümlenin doğuşunu müjdeleyen bir işâret de..
Bir de üç nokta vardır ki, devamı gelecek demektir...
Nokta, tüm işâretlerin kendisinden oluştuğu bir başlangıçtı aslında..
Doğurur, yok eder, saklar, sorar ve ünleme dönüştürür..
Peki nedir NOKTA?.

İmâm-ı Alî kerremullahi veche Efendimiz'in.:
“İlim bir nokta idi, onu câhiller çoğalttı!..” ve yine;
“İlim, besmelenin “be” harfinin altındaki noktadır...” buyurması ilmin menşe’inin yüceliğine işârettir...

Gerçekten, MuhaMMedî Teknik Tasavvufda NOKTA: Esâs, Asıl, Ana ve Temeldir..
Nokta sadece bir son’un değil bir başlangıcın da timsâlidir..

Resim

Bir Alman matematikçisi olan David Hilbert.: "Bir çizgide en az iki nokta bulunur" demesi noktanın boyutlu olduğunu doğrulamaz mı?.
Boyutlu olan doğruya yada yüzeye ya da hacıma "nokta" demek ise irrasyonalizm dediğimiz farklı bir bakış açısıdır..
Paradoks şu ki; noktanın boyutu olmadığına göre sonsuz tane nokta yan yana gelse hiç bir uzunluk ifâde etmez..
Halbuki doğru parçasının uzunluğu vardır..
Bu şuna benzer; sonsuz tane "0"ı toplasanız yine sonucunuz "0"dır..

Ne kadar değersiz/hiçlik anlamı taşısa da, Sıfırın Nokta veya Dairesel oluşunun önemli bir özelliği vardır..
Sifir = S-F-R
Sefer: Yolculuk, hareket etmeye başlamak..

• Boyutsuzlukta Tek Bir NOKTA vardı..

• NOKTA’nın yer değiştirmesi sonucu ikinci bir noktanın veya izdüşümü oluştuğunu varsayalım.. İlk NOKTAnın Merkezde sabit ve diğerinin (aradaki mesafe hiç değişmeyerek) etrafında dönmesiyle boyut değişecek (1. Boyuta geçiş), uzunluk oluşup ÇEMBER meydana gelecektir..

• Artık 1. Boyuta geçtiğimiz için Merkez ile çember arasındaki sabit aralığa da Doğru Parçası =>Yarıçap =>r diyelim.. Çember, "r" ile birlikte Merkezden tekrar döndürülmesiyle yine boyut atlayarak (2. Boyuta geçiş) bir alan kazanıp DAİRE'ye dönüşecektir..

• Bir alana sahip 2. Boyuttaki Daire, Çap =>R etrafında döndürülürse 3. Boyuta geçerek hacim kazanan bir KÜRE'ye dönüşecektir.

Resim

Daire, doğada en sık gördüğümüz şekildir.. En önemlisi göz irisleri daire biçimindedir..
Bu yüzden antik filozoflar tarafından göksel (tanrısal) kabul edilmiştir..
Göz yuvarlağının daire biçiminde olması onun ruha açılan bir kapı gibi algılanmasına neden olmuştur..
Sanatçılar tarafından bir sembol olarak sıkça kullanılmasının nedeni de budur..

Daire, eşit küçük çevre uzunluğuna sahip olan tüm geometrik şekiller arasında en büyük alana sahip olandır..
Aynı şekilde Küre de, eşit yüzey alanına sahip geometrik cisimler arasında maksimum hacimli olandır..
Bu yüzden küre biçimindeki cisimler ısıyı içlerinde uzun süre tutarlar.. Yine aynı sebepten yağmur damlaları küre biçimini alırlar.

Ayrıca bir düzlem tarafından tam ortalarından kesildiğinde diğer geometrik cisimlere göre Küre kesit alanı en büyük olandır.

Güçlü kütle çekim kuvveti altındaki gezegenler ve güneş en dayanaklı geometrik şekil olan Küre biçimindedir..
İnsan başının ve omzunun küresel yapıda olması da aynı sebeptendir.

Ayrıca Küre, Bir tane yüzü olması ve köşesi ile ayrıtının olmaması bakımından da diğer geometrik cisimlerden çok farklıdır..

Nokta – Çember – Daire – Küre seyrini tersten düşünürsek
3. boyuttaki Küre’nin türevi ;
2. boyutta Daire,
1. boyutta Çember ile devam edip her şekil ve külli şey gibi
0. boyutta Tek NOKTA da birleşecektir..

Bunu KÂBEmizin şekli olan Küp içinde düşünebiliriz..

Resim

B NOKTAsının düzgün/doğrusal hareketiyle S DOĞRUsu,
S Doğrusunun düzgün/ahenkli hareketiyle
O Karesi/DÜZLEMi ve
O Karesinin düzgün/ahenkli hareketiyle
de şuanda yaşadığımız 3 boyutlu âlemde KÜP oluşur.

NOKTA’nın DOĞRU – DÜZLEM – HACIM Urûc’u / serüvenini tersten düşünürsek;
3. boyuttaki Küp’ün türevi ;
2. boyutta Kare,
1. boyutta Doğru ile devam edip her şekil ve külli şey gibi
0. boyutta Tek NOKTA da birleşecektir ki;
Her ŞEYy =>ASLIna RÜCÛ’ edecektir.

ZÂT =>SIFAT =>ESMÂ =>EŞYÂ..
MURADuLLAH =>EMRuLLAH =>SÜNNetuLLAH =>ŞE’ÂNuLLAH =>her ÂN =>KÛN fe ye KÛN..

Vahdet- Kesret =>Rücû-Urûc =>Mir’âcında 4 TEVHİDimiz ise;

• 1. Tekil => BEN.. Başta ZÂT =>ALLAH celle celâluhu .. VaHDet.. HaKiKat ÂLeMi.. “Lâ İLâHe =>İLLâ ENâ” ..
ZÂTuLLAH’ın ULUHİYyet Tevhidi.. Bunu ALLAH celle celâlihu bizZÂTihi yapar..

Resim ----"İnneni enallahü lâ ilâhe illâ ene fa'büdnî ve ekimi's- salate lî zikrî.: Muhakkak ki BEN, yalnızca BEN ALLAH'ım. BEN'den başka ilâh yoktur. BANA kulluk et; BEN'i anmak için namaz kıl!." (Tâ-Hâ 20/14)

•• 2. Tekil => SEN.. SIFAT => Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem .. RiSâLet.. MâRiFet ÂLeMi.. “Lâ İLâHe =>İLLâ ENte : SEN’den başka İLÂH yoktur”.. Bunu ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Teke Tek yapar..
Resim ----"Ve zen nuni iz zehebe müğadiben fe zanne el len nakdira aleyhi fe nada fi'z- zulümati el lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z- zâlimin.: Zünnûn'u da (Yûnus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde.: "Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum!." diye niyaz etti." (Enbiyâ 21/87)

••• 3 Tekil => O.. ESMÂ => PÎR kaddesallahu sırrahu.. FeTRet.. TaRiKat ÂLeMi.. “Lâ İLâHe =>İLLâ HUVe : O’ndan başka İLÂH yoktur. ” HU, HaKKiki HUviyyet Sâhibi olan, izafî olmayan, O’ndan başka İLÂH yoktur. Bunu aklı olan İnsÂN Sûretindeki bizler yapar.
Resim ----“Kul hüvallahü ehad : De ki: "O, ALLAH'tır, bir TEKtir." (İhlâs 112/1)

•••• EŞYÂ => Kul-ben.. Beşerîyyet-Kesret.. Şeriat ÂLeMi.. “Lâ İLâHe =>İLLâ ALLAH”.. Genel Tevhiddir tüm mâsivâ buna dâhildir.. Taş taşça, atom atomca yapar, hepsi kendi dilince hareket eder..
Resim ----"Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallâhu vestaġfir liżenbike veli'l-muminîne ve'l-muminât(i) vallâhu ya’lemu mutekallebekum ve meśvâkum.: Bil ki ALLAH’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! ALLAH, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.” (MuhaMMed 47/19)

Resim

Zât-ı AHADîyye’sinden “MiM”lenerek ilk nokta’da;
  • RÛH ÂLEMİ’nde AHMEDîyyet O’na TEKk Hamd Edicidir.
    KaLB ÂLEMİ’nde HAMİDîyyet TÜMM HamdLer O’nadır..
    NeFS ÂLEMİ’nde MAHMUDîyyet Hamdı Makamı O’nun içindir.
    BEDEN ÂLEMİ’nde MUHAMMEDîyyet KÜLLî ŞEYyce HAMD eden O’dur..


Sonuçta; AHMEDîyyet olan ilk tek hamd edici nokta, kendisine rücû’ edildiğinde yine tek hamd edendir. Bundan dolayıdır ki burada her şeyi yutmuş olan ve Kendi VARından VAR eden ALLAH celle celâlihu O’dur ki;
Tüm HAMDLar=>ALLAH.. O’nadır,

Resim

Her şey bir belirsizlik halinde iken, ilk nokta meydana gelmiş ve dünyayı meydana getiren tecellî bu şekilde silsilesini sürdürmüştür..
Bing bang ile saniyenin defalarca bölünerek oluşturduğu kaostan sonra her şeyin katlanarak çoğalması ve dünyanın oluşması bilimin bir tahminidir lâkin burada noktanın oynadığı rol mühimdir.

Einstein 1905’te Brown Hareketi’ni açıklar ve görelilik kuramını ortaya atar..
Bununla da kalmaz ve bir kâğıda dünyanın en ünlü denklemini yazar.: E=mc²

Resim

E=mc², fizikte kütle-enerji eşdeğerliğinin temel formülüdür..

Formülün harflerle simgelenmiş elemanları incelenirse.:
E : Cismin enerjisi (joule)
M : Cismin kütlesi (kilogram)
c² : Işık hızının karesinin sayısal değeri (kilogram ile çarpıldığında metre/saniye değeri kullanılmalıdır).

Okunuşu: Bir madde, 1 kg ise enerjisi=>89 875 517 873 681 764 Joule'dür.

Bu formül, enerji ile kütle arasında ilişki kurar..
Boşluktaki ışık hızının karesi, kilogram başına ne kadar nükleer enerji düştüğünü belirtir.

Formülü bir cümlede anlatmak gerekirse; Bir maddede kilogram başına, boşluktaki ışığın metre saniyeˉ¹ cinsinden hızının karesinin sayısal değeri kadar enerji (joule) düşer.

Aslında denklem enerjinin(E) = kütleye(m) eşdeğer olduğunu söylüyordu..
Bu, kütlenin enerjiye, enerjinin de kütleye dönüştürülebileceği anlamına geliyordu.. İleride gerçekten de nükleer bölünme ve birleşmede kütlenin enerjiye dönüştüğünü; bir hızlandırıcıda yüksek enerjili parçacıklar birbirleriyle çarpıştırıldığında da enerjinin kütleye dönüştürülebildiğini gözlerimizle görecektik.

Denklem aslında daha da ileriye gidiyordu; her ikisi de maddenin formlarıydı..
Hatta kütle ve enerji aslında aynı şeydi.. Enerji kütle, kütle enerjidir.. İkisi de maddidir.

Peki "c²" ye ne gerek vardı?.
Bu, oransal sabitti.. Denklemin özü, enerjinin kütleye oransallığıydı..
Burada "c²" sabiti belli sayıda kilogramı belli sayıda jul’e dönüştürme işini yapacaktı.

Günlük birimlerle karşılaştırıldığında "c²" çok büyük bir sayıdır; Kilogram başına 9 x 1016 jul.

Resim

Kütlenin enerjiye dönüşümü sadece nükleer alanda kullanılsa da, birçok yerde olabilir..
Her enerji bırakılışında kütlede bir azalma ve her enerji kazanımında kütlede bir artış olur..
Bunu spor yapanlar daha iyi bilir.. Bir kibriti yaktığımızda, ateşe odun attığımızda vs. hep aynı prensip geçerlidir..

c²’nin sadece enerji ve kütleyi birbirine bağlayan bir sabit olduğunu anlasak bile, ışığın hızının kütle-enerji denkliğiyle ne alakası var diye düşünebiliriz..
Cevap görelilik kuramında ışık hızının UZAY ve zamANı birbirine bağlamasında gizli..

Aracınız saatte kaç kilometre yapıyor? Diye günlük hayatta sorular sorarız..
Hızın zaman birimi başına mesafe/yol olduğunu hatırlayalım..

Peki, bu IŞIk HIZının;
0. kuvveti alınsa => MCº = “Madde”
1. Kuvveti => MC¹= “Kuvvet” olacaktı..
2. kuvveti => Mc²= “Enerji” ise
3. kuvveti => Mc³ = ? neydi?.
n= 0. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7...sonsuz... Kuvvetleri yok muydu?.

Son-Uç da “MCn İlahî Kudrette sonsuz değer olacaktı..

EŞYÂ - ESMÂ - SIFAT - ZÂT Muhitten =>Merkeze Rücû'unda..
Muhitteki Madde - Kuvvet - Enerji'den sonra aranan Merkezdeki "KÛN" değil midir?.

ZÂT - SIFAT - ESMÂ - EŞYÂ.. Merkezden => Muhite Urûc'unda
KÛN fe-yeKÛN ise eğer!..

Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

Pİ SAYISI..

Daha önce Altın Oranın gizemli dünyasından bahsetmiştik..
Kâinat ve Matematik arasındaki ilginç bağlantı sadece Altın Orandan ibaret değil, bir de "Pi" Sayısı var..

"Pi" sayısı (π), bir dairenin çevresinin çapına bölümü ile elde edilen irrasyonel matematik sabiti'dir..
Bir dairenin ne kadar büyük veya küçük olduğu önemli değildir, çevrenin çapa oranı her zaman Pi'nin değeridir..

"Pi" sayısı ismini, Yunanca "περίμετρον" yani “çevre” sözcüğünün ilk harfi olan "π" harfinden alır.. Bu harf Latin Alfabesi’nde "Pi" ile sembolize edilir..
Ayrıca "Pi" sayısı Arşimet sabiti ve Ludolph sayısı olarak da bilinir.

Aritmetikte ondalık sistemi ilk kullanan Müslüman Türk matematikçisi olan Semerkandlı Gıyaseddün Cemşid El Kaşî, ilk defa 1436 senesinde "Pi" sayısının değerini iç içe poligonlar yöntemini kullanarak virgülden sonra 14. basamağa kadar gitmiş ve pi sayısını kendi zamanının en iyi hesaplamış kişisi olmuştur..
O güne kadar en iyi sonuç olarak Zu Chongzhi tarafından 6. basamağa kadar gidilmişti.. Bu rekor 180 yıl gibi çok uzun bir süre boyunca El-Kaşî'de kalmıştır.
En son Fabrice Bellard, 2010 yılında Chudnovsky algoritması kullanarak sayının ilk 2.699.999.990.000 basamağını bulmuştur..
2019 yılında Pi sayısının 31,4 trilyon basamaklı halini hesaplamayı Google çalışanı Emma Haruka Iwao başardı..

Pi Sayısının ilk 100 basamağı;
3,14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 59230 78164 06286 20899 86280 34825 34211 70679…

Günlük kullanımda basitçe π ≈ 3,1416 olarak ifade edilmesine rağmen gerçek değerini ifâde etmek için periyodik olarak tekrar etmeyen sonsuz sayıda basamağa ihtiyaç vardır.

Resim

Pi bir rasyonel sayı değildir.. Yani iki tamsayının oranı olarak ifâde edilemez.. Ondalık sistemde veya başka bir sayısal sistemde yazıldığı zaman sonsuza kadar uzar gider, bitmez.. Ayrıca hiç tekrarlamaz.. Rakamların dağılımı eşit gibidir..
Pi bir transendental bir sayıdır.. Yani hiçbir şekilde tam sayılarla yapılacak belirli sayıda cebirsel işlemlerle (aritmetik işlemler, kök alma, üs alma) ifâde edilemez..

Resim

Bir çemberin çapı 1 olduğunda, çevresi "Pi"ye eşittir.

Onun sırrını ararken kendimizi ve kâinatı keşfetme şansımız oldukça fazladır..
"Pi", kültürel açıdan matematiksel sabitler içerisinde en çok etki yaratanıdır..
Bunu en basit nedenleri çok eskiden beri bilinmesi, çember gibi çok yaygın bir geometrik cisimle ilgili olmasıdır..
Ayrıca bir kural izlemeden sonsuza kadar devam eden ondalık açılımının insan aklını zorlamasıdır.

Hakkınızdaki bütün bilgiler "Pi"nin içinde mevcuttur..
Tamamen rassal özelliği bulunduğu varsayılırsa, "Pi" yeterince uzunlukta yazıldığında, her rakam dizisini "Pi" içinde bulabilirsiniz..
Bir sayı düşünün ki, sonu olmasın, içerisinde hiçbir tekrar barındırmasın; bu sayı içerisinde doğum tarihiniz, kimlik numaranız, en gizli şifreniz dâhil her şeyi barındırsın..
Daha bitmedi, bu sayıdaki ondalıkları harflere dönüştürdüğünüzde ise içerisinde söylenmiş, söylenecek tüm sözleri barındırsın.

Doğum gününüzün bu sayının içinde nerede saklı olduğunu öğrenmek isterseniz, doğduğunuz günü "Gün.Ay.Yıl" olarak girdiğiniz zaman kendinizi Pi’in kaçıncı basamağında yer aldığınızı bulabilirsiniz;
http://www.mypiday.com/

Bu sayının bir günü bile vardır; 3.ayın(Mart) 14.günü "Pi Günü" olarak tüm dünyada kutlanır..

Büyüleyici bir gizemdir "Pi" sayısı.. Tıpkı insanın bilinçaltının kapasitesi gibi.. Tıpkı insanın sınırsız boyutları gibi.. "Pi" sayısı bu nedenle sonsuzluk ve sınırsız kapasite anlamına geliyor..

Resim

"Pi" sayısı bir irrasyonel sayıdır yani virgülden sonraki basamağın sınırı yoktur.. Sınırı olmayan bu sayı dizisi kendini hiç bir zaman tekrar etmediğinden, sayılar hep farklı şekilde dizile gelmiştir..
"Pi" sayısı kelimenin tam anlamıyla sonsuzdur..
Ancak 123456 sayısı, "Pi"nin ilk milyon basamağında hiçbir yerde görünmemektedir..
Bu biraz şok edici çünkü bir milyon haneli "Pi" 124356 dizisine sahip değilse, kesinlikle en benzersiz sayıdır..

"Pi" sayısı matematiğin her alanında olmasının yanı sıra fizikte, istatistikte, mühendislikte, mimarlıkta, biyolojide, astronomide ve güzel sanatlarda kullanılır..
Çan eğrisinde ve olasılık hesaplarında yine karşılaştığımız "Pi" sayısı geometride olduğu kadar doğada da beklenmedik yerlerde karşımıza çıkar.
İhtimal dağılım fonksiyonlarının çoğu "Pi" sayısını vermektedir..
Ama bu kadarla da kalmıyor, kavisli oluşumlarda da kendini gösteriyor..
Kıvrılarak akan bir nehri ele alalım.. Nehrin, kaynağından son bulduğu noktaya kadar olan uzunluğunu ve bu iki noktayı düz bir çizgi ile birleştirip elde ettiğimiz mesafeyi oranlayacak olursak "Pi"ye karşılık geldiğini görürüz..

Resim

Akarsular Denize doğru akıp giderken yataklarını aşındırırlar.. Mesela dik bir vâdiden aşağı iniyorlarsa derin bir vâdi kazarlar..
Akarsuyun, az eğilimli olduğu yerlerde ise yatağı içerisinde meydana getirdiği büklümlere “menderes” denir.. Menderesler, genellikle “S” harfine benzerler..
Mendereslerin oluşması ile nehrin uzunluğu iki türlü ölçülmektedir;
Biri kaynaktan döküldüğü noktaya olan kuş uçuşu düz uzunluktur..
Diğeri ise gerçekten suyun gittiği eğri mesafedir..
Dünyadaki birçok nehir için gerçek uzunluk, kuş bakışı uzunluğun yaklaşık 3,14 katı değerindedir.

Matematiğin tüm sistem ve oluşumlarda bu kadar doğru sonuçlar verebiliyor oluşu, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını ve kodları onun üzerine kurulu bir evrende yaşıyor olduğumuzu gösteriyor. .
Atomdan en küçük canlı birimi olan hücreye, oradan aklımızın sınırlarını zorlayan evrene kadar karmaşık gibi görülen matematiksel düzen, sayısal dizilimin mükemmelliği yönünden herkesi hayrete düşürecek güzelliktedir..
Kamer Sûresi 49. âyette buyrulduğu gibi;


إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Resim---“İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader (kaderin).: Muhakkak ki BİZ, herşeyi, bir kaderle (takdir edilmiş olarak bir ölçü, denge ve düzene göre) yarattık.” (Kamer 54/49)

Resim

Bilim insanları gezegenlerin hacmini, yoğunluklarını ve kütlesini "Pi" sayısı yardımıyla belirleyerek gezegenlerin ve asteroitlerin fiziksel yapısını inceleyebilirler..
İşte kâinattaki tüm sistem ve oluşumlarda bu kadar doğru sonuçlar verebilen matematik de bu gerçeğin bir şahidi olarak, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını gösteriyor..
Yani evrendeki bütün sistem ve hareketler, ALLAHu zü’L-CeLÂL’in kanunlarıyla işleyen bir kâinatta yaşıyor olduğumuzu açıkça gösteriyor..

Bunun içinden çıkmak akıl karı değildir..
Başımızı öne eğip secdeye kapanmalıyız ki;
ALLAH bediûs semâvâtdır..
Ondan dolayı, bütün kâinat ALLAH’ı tesbih ediyor..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fî'l- ardıl meliki'l- kuddûsi'l- azîzi'l- hakîm (hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (ve TENZÎH) ETMEKDEDİR." (Cumâ 62/1)

İnternette sayısız "Pi" sitesinde saatlerce sadece merakımı gidermek için dolaştıkça bu büyüleyici rakamın gizemlerini özetlemenin çok güç olduğunun farkına vardım..
Şiirde, müzikte, DNA’da, gökkuşağında, yağmur damlasının suda yaydığı halkalarda, gözbebeğinde, nüfusa göre ölüm oranında.. Her yerde "Pi" sayısı var..
Evren matematiği çok iyi biliyor.. Ve ne bilge bir Öğretmen..

Bir yıl 365,25 gün = 31 557 600 saniye sayar..
π Bir yılı saniye cinsinden ifade etmek için inanılmaz niteliklidir.. Aynı durum 1 / π için de geçerlidir.

Bir Yıl yaklaşık π x10
7 saniye sayılır, yani bir yıl π decamega saniyedir.. Bu yaklaşık % 0,4 kadar kesindir.

"Pi" nin müziği ;
https://youtu.be/M_BUlXqaBsI

İlginç bilgi daha ;
Silindir Hacminin Taban Alan ile Yüksekliğin çarpımına eşit olduğunu biliyoruz..
Taban dediğimiz Daire’nin alanı ise πr
2 dir..
Yükseklik genelde “h” ile gösaterilir..
Bir Pizza ne kadar daire gibi gözükse de 3 boyutlu dünyamızda daire göremeyiz.. Çünkü bu pizzanın ince de olsa bir yüksekliği vardır..
“Pi”zza da ki “Pi” nin bizim “Pi” olduğunun da kanıtı sanki;
Resim

Silindir deyip geçmeyelim..
Arşimet’in “Bu, ALLAH’ın varlığına geometrik yegâne delildir!” dediği bir olay vardır..
Bir Silindirin içinde üst, alt ve yanlara teğet olarak bulunan bir Kürenin hacmi yaklaşık olarak geri kalan kısımların hacmına eşittir..

Mutlak Hakîkat ALLAH’dır.
ALLAH Celle Celâlihu en doğrusunu bilir..


Resim
ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMîyyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Resim
ResimResim
Yâ RABBenâ celle celâlihu!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>ŞEFÂat ŞİFâsıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>İLME’L- YAKÎN EDEB-İLMiyLe,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>AYNE’L- YAKÎN İDRAk-İRFÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>HAKku’L- YAKÎN İHSÂN-ERKÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>BİZ BİR-İZ=>NAHNU ŞEHÂDet ŞEREFiyLe=>BİZ’ide ŞEREFLendir!.
MuhaMMedî ŞEFÂAt ŞİFÂsıyLa İNŞÂe ALLAHu BERRü’r-RAHÎMmm!.


bî-RAHMetike yâ Erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ eEhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ Erhame'r- RAHÎMiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu!.




M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

BATILI GÖZÜYLE,
İSLAM MEDENİYETİ’nin BİLİM ve TEKNOLOJİ'ye KATKILARI.:


İsLâm DÎNİ’ni ve Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i hiçbir zaman kabul etmeyen Batı Zihniyeti içinden, insaf sahibi Bilim Adamları da çıkmıştır.:

Dr. Sigrid Hunke =>"Avrupa'nın Üzerine Doğan İslam Güneşi" eserinde şunları yazar.:

"Frederik, Albertus Magnus, Roger Bacon, Leonardo da Vinci, Francis Bacon ve Galile” gibi mütefekkirler silsilesi, birinci halkayı teşkil eder. Başlangıç mı? Yoksa İslam fikir dünyasından buraya uzanan zincirin bir halkası mı? Zirâ, Albertus Magnus, Roger Bacon ve Leonardo dahi, doğrudan doğruya Müslümanların omuzlarına dayanırlar. İslam ilmi, ayrıca “Sicilya Sarayı”ndan, bilhassa II. Frederik vasıtasıyla onlara ulaşır."
Daha 1000 yıllarında, yani Kopernik'ten 500 sene önce, İslam bilgini El-Biruni (973-1048) tarafından; "gündüz ve gece değişikliği"nin; diğer gezegenler gibi Dünya'nın, Güneş etrafında dönmesiyle meydana geldiği ortaya atılmıştı. Bu görüşün, değil o devirde İncil tarafından hoş karşılanması ve Avrupa'nın anlaması; 500 yıl sonra Kopernik bile bu ilmi tezi cesaretle savunamamıştır..


Resim

Müslümanlar, hiçbir dogmatizme sapmadan, özgürce ve cesaretle ilmî çalışmalarını sürdürdüler.:

H. G. Wells =>"Kısa Dünya Tarihi"in de bunu şöyle ifade eder:
"Müslümanlar, yapabilecekleri keşiflerin, kendilerine ne büyük faydalar sağlayacağını ve insanların hayatında ne kadar kapsamlı etkiler yapacağını başlangıçta anlamışlardı. Metal sanayii ve teknik âletler alanlarında, son derece değerli keşifler yaptılar. Metal karışımları ve boyaları keşfettiler. Damıtma, esans çıkarma ve optik camlar yapma usullerini keşfettiler."


Resim

Dr. Sigrid Hunke =>Bu durumu şöyle tespit eder.:

"Amalfili Flavio Gioja, bizde pusulanın mucidi olarak tanınır. Halbuki, bu âleti, Filavio Gioja ilk önce Müslümanlar'dan öğrenmiştir.."

"Haçlı Seferleri" sırasında bir savaş uzmanı olan Maricourtlu Petrus, mıknatıs ve pusulaya ait bilgileri, doğrudan doğruya Müslümanlar'dan alır. Ve sefer dönüşünde Fransa'ya götürür. Bundan 50 yıl sonra, yani 1320'de ise Amalfi'li İtalyan Filavio Gioja, sözde pusulayı ilk defa keşfetmiş görünür. Amalfi, Venedik'in yanında önemli bir ticaret ve deniz şehri olduğu için, Müslüman limanları ile çok yakın ticari münasebeti vardır..


Resim

Jacques Risler =>"La Civilisation Arabe"de bu meseleyi şöyle dile getirir.:

"İslamiyet'in, Avrupa'ya getirdiği en hayırlı ni’metlerden birinin de; kağıt olduğunda hiç şüphe yoktur... Keten dövme sanatını Araplar'ın, Semerkand'ta öğrenmiş oldukları ma’lumdur. Ondan sonra, ketenin yerine; el-Cezire ile Mısır'da pek bol yetişen pamuğun ikâmesini düşündüler. İşte bunun üzerine kağıtçılık sanayii, süratli ve fevkalade bir inkişâf gösterdi. İlk imalâthâne, ancak 794 tarihinde Bağdat'da. kurulabildi. XII. asırda Batı Avrupa'nın kağıt ihtiyacını, Endülüs Xativa fabrikası temin ediyordu..."


Resim

E.F. Gautier =>"Moeurs et Coutumes de Musulmans" isimli eserinde bu gerçeği dile getirir.:

"Ucuz kağıt olan pamuk kağıdını bizim Batı' ya, Müslümanlar sokmuşlardır. Milad’i XII. asırda, Endülüs'ün Xativa fabrikası, Batı Avrupa'nın İhtiyacını temin etmiştir.

"Hülasa parşömeni ortadan kaldırmış olan kitab kağıdını, Müslümanlar, icâd etmişlerdi. Eğer İslam medeniyetinin kitab, barut ve pusula gibi mirasları, Batı'nın elinin altında bulunmasaydı, bizim Rönesans'ın nasıl bir şey olacağını, biraz göz önüne getirmeliyiz."


Resim

Dr. Sigrid Hunke =>"Avrupa'nın Üzerine Doğan İslam Güneşi" eserinde bu konuda şunları yazar.:

"İlk defa, Fan Çing muhasarasında, barutla ateşlenen silahlar kullanmaya karar verirler. Moğol Hanı Kubilay, bu silahlar yardımıyla, Çin'in son mukavemetini kırar. Acaba kimin yardımıyla?. Kubilay Han'ın müracaatı üzerine; ona Şamlı ve Baalbekli bir mühendis gönderildiğini, bu mühendisin oğulları Ebubekir, İbrahim ve Muhammed'in beraberlerindeki şahıslarla birlikte, 7 büyük makine imal etikleri, ve böylece bahsi geçen şehre girildiği, İslâm Sultanı'nın sarayındaki tarihçi Reşidüddin'in ağzından hayretle öğreniyoruz..."

X. asırdan sonra, bugünkü ağır silahların babası sayılabilecek "barut füzeleri", nasıl imal ediliyor?
Dr. Sigrid Hunke, aynı eserinde bu konuya şöyle cevap veriyor.:

"XII. asrın İslam âlimleri, barutun formülünü kesin bir şekilde tesbit ederler. İslam hükümdarları, Batı'nın devamlı Haçlı taarruzlarına karşı savunma için, dünyaca meşhur kimyagerlerini, kimyevî bir savaş aracı olan barutun, yakıcı ve tahrip edici tesirlerini araştırmak üzere barut fabrikalarında çalıştırırlar. Müslümanların, XIII. asrın yarısında, roketler için itici bir vasıta olarak, barutu kullanacak vaziyette bulundukları muhakkaktır. Hasanü'r-Rammah'ın "Harp Tarihi Kitabı"ndan başka, bu devrin diğer harp tarihi kitablarında, sadece “barut ve ateşli silâhların”; “alev püskürerek hareket eden, işleyen ve yanan yumurtalarla”, “gök gürlemesi gibi bir gürültü yapan”, ilk defa füze ile atılan torpillerin dumanı tüter. Bundan sonra İtalyanca tercümeler.. Batı'da, Roger Bacon ile Bollstadtlı Alman âlimi Albertus Magnus'a ulaştırırlar. Muhtemelen Albertus Magnus da, seyahatleri esnâsında Freiburg'da, hayretengiz bilgisini, barutun sözde mucidi Fransız Berthold Schwarz'e nakleder..”


Resim

Daha sonra, Türkler, icad ettikleri -barut yerine gülle atan- büyük toplarla, dünya tarihini değiştirir ve "yeni çağ"ın müjdecisi olurlar.
Yılmaz Öztuna, "Türkiye Tarihi"nde bu şöyle dile getirilir.:

"II. Mehmed, nihâyet başarısının esasını sağlayan büyük topları döktürmüştü. Bu topların planlarını, bizzat büyük Türk Hakanı çizmişti. Bu toplar, o zamana kadar görülmemiş, hatta tasavvuru mümkün olmayan büyüklükte ve mükemmeliyette idiler. 2 tonluk gülle atabilen toplar vardı... Ortaçağ harp sanatı, II. Mehmed'in dehası ile değişiyordu. Sultan, o tarihte ilk defa olarak havan topunu icat etmişti..."


Resim

Fizikteki "itme" (impulus) ve "eğik atış" prensip ve formüllerine göre çalışan bu toplar; dünyanın en müstahkem surlarını yığın haline getirmiş ve insanlığı hayrete düşürmüştü. Yine bizzat, büyük deha Fatih Sultan Mehmed'in ilk defa îcad etmiş olduğu "alev füzeleri" veya "yürüyen zırhlı kuleler" İstanbul'un fethinde kullanılmıştı.

1868'de Almanlar'ın kullandığı yivli topları, ilk defa Yavuz Sultan Selim'in. kullandığını kaydetmek, yerinde olur. Yılmaz Öztuna, aynı eserinde, Yavuz'un, Mısır seferinde ilk defa içi yivli toplar kullandığını, böyle topların, ancak 1868'de Batı'da Almanlar tarafından yapılabildiği ifade edilmektedir.


Resim

XIII. yüzyılda İslam bilginleri, barutu, roketlerle kullanabilecek kadar teknik bilgiye sahibtiler. İslam bilgini Hasan ar-Rammah Nacm ad-Din al-Ahdab'ın yazdığı; "Kitab Alfurusiya val-Munasab Al-Harbiya" ve "Niyahat Al-Su'ul val-Umniya fi Ta'allum A'mal Al-Furusiya" isimli eserlerinde, patlayıcı maddelerden, ateşli silahlardan ve ilk olarak roket sistemi ile çalışan torpidolardan bahseder.
Hasan ar-Rammah, Türk Memlukluları devrinde, Sultan Baybars'ın zamanında, Suriye'de yaşadı ve 1294'de öldü. Arapça eserinin bir el yazma nüshası, Topkapı Sarayı Kütüphânesi'nde bulunmaktadır.


Resim

Her ilim dalına has, oldukça hayati olan buluş ve keşifler vardır. İslam medeniyetinin fizik, matematik ve mekanik gibi bilim dallarına ait prensipler ve bu alanlardaki teknik buluşları da, oldukça önemlidir. Dr. Sigrid Hunke, şu tespitleri yapar.:

"Ahmed İbn Musa'da görüldüğü üzere Müslümanlar, âni buluşlar yapan; tekniker ve usta mekanisyenlerdi. Keskin zekâlarıyla kendilerini, hayatlarının şiddetle bağlı bulunduğu suya verdiler. Toprağın sulanması için her nevi su çeken çarklar, pompalar, su yükselten manivelalı makineler; yangın söndürmede kullanılan, suyu yukarı çekmeye mahsus cihazlar meydana getirdiler."

Resim

Ortaçağda, daha 880 yılında Müslümanlar, henüz meçhul bulunan havaya, hakimiyeti denerler.
Dr. Hunke, bu konuya da şöyle atıf yapar.:

"880 yılında İspanya'da İbn Fırnas, üzerine tüy ve kumaş geçirdiği ilk uçağı imal etti. Bir gün yeryüzüne düşüp parçalanıncaya kadar, uzun zaman havada kalmaya, süzülme uçuşu denemeleri yapmaya muvaffak oldu."

Batı medeniyetinin alt yapısını hazırlayan İslam medeniyeti ve İslam bilginleri, ne hazindir ki uzun bir zaman söz konusu bile edilmemiş ve hatta unutulmuştur.
Nitekim Dr. Hunke, bu konudaki haksızlığı şöyle dile getirir.:

"Şu kadarı var ki, Müslümanlar'ın öncülük ettikleri şeylerden mesela; Arap rakamları, cebir, usturlap gibi şeylerden hemen hemen hiçbirinin İslami patent hakkı, Batı'da tanınmamıştır. Aksine birçok Müslüman icâdı, günümüzde İngiliz, Fransız veya Alman malı sayılmaktadır."


Resim

Batı'da, astronomi çalışmalarının mevcut olmadığı bir zamanda, İslam aleminde astronomi ilmi, en parlak devrini yaşamaktaydı. En büyük İslam astronomlarından el-Battanî, bu gerçeği şöyle açıklıyordu.:

"Yıldızlar İlmi, her insanın, eşyanın kanunlarını öğrenmeye çalışması gibi; dinin de, kanun ve nizamlarını bilmek ihtiyacından doğmuştur. Beşer, yıldızlar ilmi sayesinde, ALLAH'ın birliğini ispata; O'nun emsâlsiz büyüklüğünü, yüce hikmetini, muazzam kudretini ve eserinin mükemmeliyetini idrake muvaffak olur."
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

FRAKTAL ..


Çocukluk yaştan başlayan matematik eğitimi sayı saymakla başlar..
Matematik denince ilk akla gelen sayılardır, hatta pek çoğumuza göre matematik sadece sayıların etrafında dönmektedir..
Fakat matematiksel bir kuram üzerine yazılmış bir kitabın sayfalarını çevirmek bile matematiğin sadece sayıların etrafında dönmediğini fark etmemize yardımcı olacaktır..
Ama şu da bir gerçek ki, sayılar matematiğin önemli bir parçası ve sadece matematikçilerin değil, tüm insanlığın ilgisini çeken çok özel bir konu..

* Saymaya önce 1’den başladık; 1, 2, 3…
Kim sıfırdan başlar ki?.
Sıfırın çok sonraları bulunmasına şaşırmamak lazım..
Adı da üstünde olan ve sadece nesneleri saymaya yarayan Sayma Sayıları..
1, 2, 3, 4, … diye ilerlerler ve bir sonu yoktur..

** Peki ya sayılacak o şey yoksa?. O zaman sayma sayılarından hangisini kullanacağız?.
Sayma sayılarında olmayan bir şey bulmalıyız ki, olmayan şeyleri saymak veya olmadığını bir başkasına sayıyla anlatmak için..
Ve 0 (Sıfır) bulundu..
Pozitif ve Negatifin ara kesiti olan Nötr bir sayıdır 0 (Sıfır)..
Ama sıfır çifttir, tek değil!.
Sayma sayıları ile 0’ın birlikte oluşturdukları kümeye de Doğal Sayılar Kümesi deriz..
Tabii bu küme de insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmedi..

*** Sonra zıtlar âleminde pozitifin de bir karşıtı olmalıydı dedik..
Fazlasını düşündüğümüz kadar eksiğini de düşünmemiz gerektiğinden,
borçta, hava durumunda, kan gruplarında ve derinlikte sayısal olarak ifade edebilmek için " – " işaretini bulduk..
“Olumsuzluk” sıfatı olarak da kullanılan “Negatif” kavramı şimdilerde Korona virüsü tanısı için yapılan test sonuçlarında, üzerine yapışan sıfatla çelişir oldu..
Böylelikle yeni bir sayı kümesi oluşuyor.. Doğal sayılarla, negatif sayıların birleşimine Tam Sayılar Kümesi diyeceğiz..

Yalnız burada dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var:
Yeni bulunan sayılar, eskilerinden ayrı bir yere konmuyor, eski sayılara ekleniyor..

****Sonu gelmeyen istek ve ihtiyaçlar sayılar kümesini alabildiğine genişletti..
Buçuklular, çeyrekler derken küsurat, küsur, kesir de bir gün tarih sahnesine girdi..
a ve b tam sayı olmak üzere (ama b sıfırdan farklı) a/b şeklindeki ifadelere kesir dedik..
Aslında Tam Sayıların da birer kesir olduğu ortaya çıktı..
2 dediğimiz 2/1 = 4/2 = 6/3 şeklinde ifade edilebiliyordu..
Bazı kesirler sadeleşip tekrar ASLına=>Tam Sayıya döndü, bazıları sadeleşemeyip kesir olarak kaldı.. Örneğin; 3/2 gibi buçuklu, küsuratlı yani kesir olarak kaldı..
Sonuçta; ister sadeleşip bir tam sayı olsunlar, ister sadeleşemesinler, ister sadeleşebildiği halde sadeleşmesinler, böyle kesirlerle tam sayıların oluşturdukları kümeye Rasyonel Sayılar Kümesi deriz..
Peki, neden “Rasyonel” denmiş acaba?.
Rasyonel, ölçülü, gerçekçi veya gerçek değeri bilinen anlamına gelir..
Tüm kesirlerin gerçek değeri bilinir..

**** Aksi ispatlanıncaya dek bütün sayıların Rasyonel olduğu, yani a/b şeklinde yazılabildiği zannedilmiş..
Bu fikri güçlü bir şekilde savunan Pisagor, tüm sayıların Rasyonel olduğunu mantık yoluyla ispatlamaya çalışmışsa da başarılı olamamış..
Dik kenarları 1 olan ikizkenar dik üçgene pisagor teoremi uygulanınca elde edilen hipotenüs uzunluğu √2, pisagor okulu öğrencilerinden Hippasus’un şüphelenmesine neden olmuş..
Hikayeye göre Pisagorculardan Hippasus bu sayıyı a/b şeklinde ifade etmeye çalışırken asla öyle iki a ve b tamsayısı bulunamayacağını, yani √2 gibi sayıların Rasyonel olmadığını ispatlamış..
Ancak bu çalışması Hippasus’a pahalıya mal olmuş, çünkü İrrasyonel sayıların varlığını bir türlü kabullenemeyen Pisagor, Hippasus’u denize attırarak öldürtmüş..
Bu olay ise İrrasyonel sayıların varlığının ortaya çıkışının ilk ateşi olmuş..
Sonraları, daha da çok var olan ama gerçek değerini bilemediğimiz sayılar görüldü..
Örneğin, bir çemberin boyutu ne olursa olsun çevre uzunluğunun çapına oranı olan π sayısı…
Sadece yaklaşık değerini biliyoruz..
Tam değerini bu sonlu âlemde hiçbir zaman bilemeyeceğiz!.
Kesinlikle kesir olarak gösterilemeyen,
π = 3,141592653589793...
e = 2,7182818284590452… gibi sabit sayılar,
2 = 1,414213562373… , √3 = 1,732050807568 gibi tamkare olmayan sayıların karekökleri ile
0,14378548624624532857421… gibi ondalık yazılımlarında virgülden sonraki kısmın hiçbir kuralı olmayan ve kendini tekrar etmeden, sonsuza kadar süren sayılara İrrasyonel Sayılar dedik..
Genelde Rasyonel karşıtı olarak bilinen İrrasyonel kelimesi çok ilginçtir ki; akıl almaz, usdışı, akıl dışı anlamlarına gelmektedir..

***** İşte, Rasyonel sayılarla bu İrrasyonel sayıların birleşimine de Reel Sayılar Kümesi denir..
Reel yerine gerçel veya gerçek dendiği de olur..
Yani bir sayı doğrusu üzerindeki tüm noktalara bir isim verebiliyoruz.

***** Öyle ki emektar sayı doğrumuzda tek bir sayıya bile yer kalmamıştı..
Derken Sanallık ortaya çıkar..
Reel olmayıp yani Gerçekte var olmayıp tamamen matematikçilerin tanımladığı “karesi sıfırdan küçük olan sayılar olsun” dendi.. Zaten bunun için Sanal adını almışlardır..
“Karesi –1 olan bir sayı var olsun!” denmiş ve adı da imajiner den gelen (imaginary: sanal) “i” diye konmuş..
x² = -1 => x=√-1 olduğundan buradaki x’e “i” denmiş..
Örneğin; √-4 ün değerine de => √4 . √-1 çarpımından => 2i diyebiliriz..

****** Sanal sayılarla Reel sayılar kümesinin birleşimine de Karmaşık Sayılar Kümesi diyoruz..
Bir sayı ya Reel yada Sanal olmak zorundadır..
Ancak bir sayı hem Reel hemde Sanal olamaz..
Yani;
Bir sayının ya Rasyoneldir yada İrrasyonel olması gibi..
Ancak yine hem Rasyonel hem de İrrasyonel olan bir sayı yoktur..
Burada önemli bir ayrım vardır..

Fakat birçok sayı Sayma Sayılarından başlayarak en son Karmaşık Sayılar Kümesine kadar İrrasyonel ve Sanal hariç bütün kümeler içinde yer alabilir..
Örneğin;
“1” sayısı hem Sayma Sayısıdır => hem Doğal Sayıdır => hem Rasyonel Sayıdır => hem Reel Sayıdır => hemde Karmaşık Sayıdır..

Karmaşık sayılar iki kısımdan oluşur; Reel kısım ve İmajiner kısım..
Örneğin; 1+2i Karmaşık sayısında;
1 => Reel kısım,
2i => İmajiner kısımdır..
Reel kısmı yok gibi gözüken örneğin 3i Karmaşık sayısının da aslında Reel kısmı vardır; 0+3i olarak düşünürsek..
Aynı zamanda 3 de bir Karmaşık sayıdır.. 3 + 0i olarak düşünürsek..

Resim

Sonuçta; Karmaşık Sayılar kümesi tüm sayıları kapsar..

Artık yeni bir sayı türünden bahsetmeyeceğiz ama mevcut sayı kümelerimizi farklı bir tanım kullanarak sınıflandırabiliriz..
Şu an için elimizdeki bir sayı ya Rasyonel ya da İrrasyonel..
Bu yeni sınıflandırma için bir tanım yazalım ve onu sağlayan sayılara yeni bir isim, sağlamayanlara farklı bir isim verelim..
Tam katsayılı bir polinomun
anxn + an ̠ 1xn ̄ ¹ + ... + a2x² + a1x + a0
kökü (bilinmeyeni yani x) şeklinde yazılabilen sayılara Cebirsel Sayı denir..

Buradan Karmaşık sayı “i”nin de bir Cebirsel olduğunu söyleyebiliriz; ne de olsa kendisinin tanıma uygun x²+1=0 polinomunun kökü olarak doğduğunu az önce belirttik..

Hatta tüm Rasyonel sayıların da birer Cebirsel Sayı olduğu açıkça görülebilir;
Her Rasyonel sayı tanım gereği a/b şeklinde yazılabilir ve bx-a = 0 polinomunun bir köküdür..

Burada dikkati çeken bir özellik de, Rasyonellerin birinci dereceden bir polinomun kökü olarak yazılabilir olması..
Kökü olarak yazılabildiği en küçük katsayılı polinomun derecesi, aynı zamanda Cebirsel Sayının derecesini (üssünü) belirtir..
Bu anlamda derece, ayırt edici bir özelliktir..

Neyse sözü fazla uzatmadan Rasyonel Sayıların tamamının ve İrrasyonellerin bir kısmının bu kümeye dahil olduğuna tanık olduktan sonra akla gelen en soru şu olacaktır;
Cebirsel olmayan sayılar var mı?.

“Cebirsel olmayan sayılara Aşkın Sayılar denir” tanımı hazırdı ve işin en kolay kısmıydı..
Aşkın Sayıların varolduğu da sezilmekteydi aslında ancak problemin en zor kısmı;
böyle bir sayıyı somut olarak ortaya çıkarmak “işte bu bir Aşkın Sayıdır” demekti..

Bu konuda en büyük şüpheyi üzerlerine çeken iki sayı “π” ve “e” olmasına karşın, sürpriz bir şekilde Aşkın olduğu ispatlanan ilk sayı onlardan biri değildi..
1844’de Joseph Liouville Aşkın Sayıların karakteristik özellikleri üzerine verdiği temel bir teoremle Liouville sabiti olarak anılan ve n! inci ondalık basamakta 1, kalan basamaklarda 0 alan şu aşkın sayıyı matematiğe kazandırdı:
Resim
Dikkat ettiyseniz; sırasıyla 1!=1’inci, 2!=2’nci, 3!=6’ncı ve 4!=24’üncü … ondalık basamaklarda “1” varken, diğerlerinde “0” var.. Bundan
Bundan 29 yıl sonra 1873’de Charles Hermite önemli bir İrrasyonelin “e”nin Aşkınlığını göstermiş..
Ondan 9 yıl sonra da Ferdinand von Lindemann “π” sayısının Aşkın olduğunu kanıtlamıştır..

Bütün bunlardan yola çıkarak asıl konumuza dönelim..

Resim

Fraktal terimi parçalanmış ya da kırılmış anlamına gelen Latince "fractus" sözcüğünden türetilmiştir..
İlk olarak 1975'te matematikçi Beneoit B. Mandelbrot tarafından ortaya atılan Fraktal kavramı, yalnızca matematik değil fiziksel kimya, fizyoloji ve akışkanlar mekaniği gibi değişik alanlar üzerinde önemli etkiler gösteren yeni bir geometri sisteminin doğmasına yol açmıştır..

Benoit Mandelbrot, veri iletim hatlarındaki gürültü üzerinde çalışma yapan bir mühendisti..
Mühendisler, veri aktarımı sırasında oluşan gürültü karşısında çaresiz kalmışlardı.. Mühendislerin bu soruna bulabildikleri en iyi çare, sinyal gücünü arttırmaktan ileri gidememişti ancak sinyal gücünün arttırılması da tam bir çözüm sağlamamıştı..
İletim hatlarındaki gürültü doğası gereği gelişi güzel olmasına rağmen kümeler halinde gelmekteydi.. İletişim süresi boyunca hatasız periyotlar arasında hatalı periyotlar yer almaktaydı..

Resim

Mandelbrot, önce bir günlük veri trafiğini birer saatlik periyotlara ayırdı.. Daha sonra, hatanın gözlendiği periyotları ele alıp bu periyotlar yirmişer dakikalık parçalara böldü ve yine gördü ki, bu periyotların içinde de yine hatasız bölümler bulunmaktaydı..
Mandelbrot, hatalı bölümler daha kısa zaman aralıklarına bölmeye devam etti ve sonunda hatasız periyotların halen var olduğunu gösterdi..
Bu arada aykırı bir durum Mandelbrot'un dikkatini çekti; hatalı periyotların hatasız periyotlara oranı periyodun uzunluğu ne olursa olsun neredeyse sabit kalıyordu..
Bu hataların zaman skalerlerini ay, hafta, gün, saat, dakika, saniye, salise şeklinde ayırdığı zaman tekrar eden bir düzen görmüştü..
İşte tam bu noktada Fraktal diye nitelendirdiğimiz yapıların olduğunu fark etmiştir..

Sadece bir merak sonucu diretilen bir duygu matematiğin apayrı bir dalının oluşmasını sağlamıştır..
Karmaşık sayılar düzleminde f(z) olarak tanımlanan fonksiyonun z’nin karesi alınıp herhangi bir gelişigüzel sabitin eklenmesiyle oluşan kümeye “Mandelbrot Kümesi” deriz..
Mandelbrot kümesi, bir dizi Karmaşık Sayının oluşturduğu Fraktal şekildir..

Bu kümenin Karmaşık düzlemde grafiği,
Resim
şeklindedir.. Bu şekiller renklendirildiğinde görsel olarak büyüleyici şekiller oluşur..

Resim

Gördüğünüz gibi ne kadar odaklanırsak o kadar ayrıntılı şekillere ulaşırız..
Bu şekiller birbirini takip eden şekillerdir..
Karşımıza Mandelbrot kümesinin başlangıcında yer alan siyah şekiller, denizatı vadileri, denizatları ve denizatlarının kuyrukları çıkar..
Ortaya çıkan bu Karmaşık şekiller adeta görsel bir şölen gibidir..

Mandelbrot, bu kümenin oluşumuna dair bir denklem kullanarak birbirinin benzeri şekillerin küçülerek sonsuza kadar oluştuğunu gözlemiştir..
Denklem; Karmaşık Sayılar düzleminde f(z) = z² + c olarak tanımlanan fonksiyonda z’nin karesi alınıp bir sabitin eklenmesiyle oluşur;
zn+1 = zn² + c denklemiyle gösterilir.. Bu denklemde c ve z Karmaşık sayılardır, n ise sıfır veya pozitif bir Tamsayıdır..
Buradaki sabitimiz olan “c” ifadesi kümenin değer kümesini yani büyüklüğünü arttırmaya yardımcı olmaktadır..

Her Karmaşık sayının kuvveti ve kökü alınarak Karmaşık düzlemde gösterilebilir..
Herhangi bir Karmaşık sayının kuvvetleri alınarak Karmaşık düzleme yerleştirildiğinde ve kuvvetlerin belirttiği noktalar doğru parçaları ile birleştirdiğinde Fraktallar elde edilir..
  • Modülün 1’den büyük olduğu durumlarda içten dışa doğru büyüyen bir Fraktal oluşur..
  • Modülün 1’den küçük olduğu durumlarda dıştan içe doğru küçülen bir Fraktal oluşur..
  • Modülün 1 olduğu durumlarda büyüyen veya küçülen bir Fraktal oluşmaz.. Oluşan tüm noktalar birim çember üzerinde ortaya çıkar..
  • Bu çalışmalar sonucunda elde edilen Karmaşık sayıların kuvvetlerinin görüntülerinin doğru parçaları ile birleştirilmiş hali bir Fraktal oluşturmuştur..


Şimdi asıl önemli konuya girebiliriz ki;
Aslında her şey doğada vardı..

Doğada fraktal özelliğine sahip olan yapılardan biri brokolidir.. Brokolinin bir parçası brokolinin tamamına çok fazla benzemektedir;
Resim

Eğrelti otları da;
Resim
brokoli gibi Fraktalların ideal doğal illüstrasyonları olarak adlandırılır..

Ağaçlar;
Resim

Yıldırım;
Resim

Bronşlar ve insan dolaşım sistemi;
Resim
Fraktal şekildedir..

“Her şey çok karmaşık, her şey çok basit” doğada ve külli şeyde düzenleniyor, insanlar dikkatle dinliyordu..
Bir kar tanesinde ve buz kristallerinde;
Resim

Piramit karnabaharında;
Resim

Kurumuş bir nehir yatağında;
Resim

Deniz kabuklarında ve Salyangoz kabuğunda;
Resim

Kozalakta;
Resim

Sıradağlarda;
Resim

Sinir sitemimizdeki Nöronlarda;
Resim

Tavuskuşunda;
Resim

Ve çeşitli bitkilerde;
Resim

Doğanın her hangi bir parçasında, sahillerde, adaların dağılımında, bir havzadaki ana akarsu ve kollarının oluşturduğu şekillerde, buzullarda, belli bir kristal yapının veya tanenin bir kaya içindeki dağılımında, bitkilerin geometrisinde vs Doğal Fraktal özellikleri görmek mümkündür..

Daha çarpıcı bir örnek olarak, atomu düşünebiliriz..
Bu düzeyde ulaştığımız mikro-alem, aynen uzay boşluğu gibi karanlık, birbirlerinden ayrılmış bileşenlerden (elektron - proton) oluşan bir boşluktur ve atomun ardında, yeni bir uzay boşluğu, farklı ölçeklerle de olsa bizi bekler gibidir!.

Resim

İşte bu özellikler, fraktal geometrisinin hayatın kendisini daha iyi anlamamızda yardımcı bir araç olarak kullanılması konusunda bizi sürekli ikaz ediyor…

Çevresindeki nesne ve olayları gözlemlemek, ardından da bunlar üzerinde tefekkür yapmakla Aşkın bir varlık sayılan insan, söz konusu arayışta yalnız bırakılmamış, KELAMULLAH ve RASULULLAH aracılığıyla onun İNSANlığını tamamlayıp olgunluk seviyesine ulaşmadaki şansını en üst noktaya çıkarmıştır..
Kur’ÂN, bu özelliğinin bir uzantısı olarak zevk alınarak okunmaya, üzerinde düşünülmeye, tefekkür etmeye ve yaşanmaya uygun nitelikler taşır..
Söz konusu niteliklerde elbette onun anlatım üslûbunun, inanılmaz fikir örgüsünün ve ahenginin, insan için öngördüğü “İNSAN” modelinin rolüne dikkat etmemek mümkün değildir..

وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًاۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Vehuve-lleżî enzele mine-ssemâ-i mâen feaḣracnâ bihi nebâte kulli şey-in feaḣracnâ minhu ḣadiran nuḣricu minhu habben muterâkiben vemine-nnaḣli min tal’ihâ kinvânun dâniyetun vecennâtin min e’nâbin ve-zzeytûne ve-rrummâne muştebihen veġayra muteşâbih(in)(k) unzurû ilâ śemerihi iżâ eśmera veyen’ih(i)(c) inne fî żâlikum leâyâtin likavmin yu/minûn(e): Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” ( En’âm 6/99)

Bizzat Hayy olan Kur’ÂN’ın, doğayla iman konularını harmanlayıp insana sunarken, aklî unsurları duygusal verilerin daha gerisine çekip çekmediği konusu üzerinde düşünülmelidir.. Zira Kur’ÂN’ın imana daveti ve insanın bu davet hakkındaki şüphelerini izâle etmek için getirdiği deliller, hayatın ta içinden seçilmiştir..
Uzun felsefî izahlara, kalbe nüfuz edemeyecek kupkuru ifadelere yer verilmemiştir..
Güneşin doğuşu, batışı, ardından gecenin gelişi, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, nehirler, rengârenk ve çeşitli meyveler, sebzeler, hoş kokulu bitkiler, en büyüğünden küçüğüne bütün canlılar, tüm EŞYAlar bir araya gelerek çok canlı bir tablo oluştururlar..

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Resim---“Vel-arda medednâhâ veelkaynâ fîhâ ravâsiye veenbetnâ fîhâ min kulli şey-in mevzûnin : Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.” (Hicr 15/19)

وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Resim--- “Vehuve-lleżî enşee cennâtin ma’rûşâtin veġayra ma’rûşâtin ve-nnaḣle ve-zzer’a muḣtelifen ukuluhu ve-zzeytûne ve-rrummâne muteşâbihen veġayra muteşâbih(in)(c) kulû min śemerihi iżâ eśmera veâtû hakkahu yevme hasâdih(i)(s) velâ tusrifû(c) innehu lâ yuhibbu-lmusrifîn(e) : Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; amaisraf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.” ( En’âm 6/141)

Kelamullah Kur’ÂN’ı, Kainat Kur’ÂN’ını göstermiştir..
Kâinattaki güzellik ve uyum, insanın güzele, güzelliğe meftun yönüne direkt mesajlar ulaştırır..
Kâinat mesajlarını olabildiğince hızlı ve doğru kodlayabilecek potansiyele sahip olması sebebiyle, bunların ilk ve temel alıcısı da duygusal yetenekler olarak kabul edilebilir..

Doğru Yolu – Hakk’a Sılayı, BİLme, BULma, OLma ve YAŞAma özelliği; Fıtraten var olan Silm Akıl sahibi içindir..

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---“Tusebbihu lehu’s- semâvâtu’s- seb’u ve’l- ardu ve men fîhinn (fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ (gafûren).: 7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O'nu (ALLAH'ı) tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; HAKÎM'dir, GAFÛr'dur (mağfiret edendir).” (İsrâ 17/44)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاء
Resim---"E lem tera ennellahe yescüdü lehu men fis semavati ve men fil erdi veş şemsü vel kameru ven nücumü vel cibalü veş şeceru ved devabbü ve kesirum minen nas ve kesirun hakka aleyhil azab ve mey yühinillahü fe ma lehu min mükrim innellahe yef'alü ma yeşa': Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.” (Hac 22/18)

ALLAHu zü’L- CelÂl Kur'ÂN-ı Kerîmde, ibret alarak tefekkür etmeyi emreder ve tefekküre dâvet eder..

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhara lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne): Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmâde) kıldı. Muhakkak ki bunda, TEFEKKüR eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.” (Câsiye 45/13)

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاء مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Resim---“İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne): Şüphesiz Göklerin ve Yerin yaradılışında, gece ile gündüzün biribiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allahın yukarıdan bir su indirib de onunla Arzı ölmüşken diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanatı yaymasında, rüzgârları, değiştirmesinde, Gök ile Yer arasında müsahhar bulutta, şüphesiz hep bunlar da akıllı olan bir ümmet için elbet Allahın birliğine âyetler var.” (Bakara 2/164)

İslâm'a göre eşref-i mahlukat olan insan en şerefli varlıktır..
En güzel biçimde yaratılmış, izzet ve şeref bağışlanmış, kâinattaki her şey kendisine musahhar kılınmıştır..
O, yeryüzünde Allah'ın halifesidir..

Kur’ÂN tabiat varlık ve olaylarını pek çok tefekküre izin verecek bir dil ve yaklaşımla ele almış ve bunları, Allah’ın varlık ve birliğinin, gücünün, insanın bir gün O’na kavuşacak olmasının işareti saymakla çok özel bir konuma yerleştirmiştir..
Aslında tabiata bu denli dikkat çekmekle, her yere ve her zamana yayılan ve devamlı sürüp giden mucizelerden bahsetmek mümkün olmaktadır..

Dinî, dünyevî ve uhrevî hayatı yönlendiren temel dinamik KELAMULLAH ve RASULULLAH olmadığı sürece, Halifetullah olarak bu ÂLEMde ne var ise İNSANa musahhar kılınışı anlaşılamayacaktır..

Oysa sadece Kâinat Kur’ÂN’ını okumak, Şah damarımızdan yakin olan Yaratıcımız ile iletişime geçireceği çok yakın, sıcacık boyuttur..
Kimi zaman gereksiz fıkhî ayrıntılar, tartışmalar, hatta bazen hurafelerle gölgelenen, dinî duyarlılığa sahip zihin ve kalpler için Allah celle celalihu’ya, o güzel şarkıda olduğu gibi, “her yerde Sen, her şeyde Sen” diye seslenebilmek, doğa konusunu ele alış şekli karşısında vefa borcunu ödemek olacaktır..


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
ANKA
En son aNKa tarafından 21 Ara 2020, 20:19 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

HUu DOStt!.

HAKkın MUSTAFÂTEk-BiR,
===>ŞEFÂat ŞİFÂ’sı TEk-BiR,
ŞEHÂDEt ŞEREFi==>TEk-BiR,
SIFIR SIRR VEFÂ’sı->TEk-BiR!.

KÛN’u=>TEk-BiR->ZÂTuLLAH’tır,
=>feye KÛN =>KÜLLî ŞEYy fASLı!.
===->HAKiKAt-ı RASÛLuLLÂH’tır,
=>MÂSİVÂ’nın =>HÂLde=> hASLı!.
=>DOSDOĞRUnu==>DÂİRe EYyLe,
MERKEZde=>“TEk-BiR”dir=>ASLı!.

feye KÛN=>EMR.. KÛN>MURADı,
===>“EL HAYy HAYyAtı”nın ADı,
EL HAKk MURADı”na ===>ERdi,
==>KİM ki=>"EMRİ”-ni =>YAŞADı!.

KÛN=>NEFEs AL! feye KÛN=>VER,
ALmak>ELESt.. VERmek>MAHŞER,
=>KUL-un ASLı=>KÛN=>YARATAN,
fASLı==>feye KÛN=>PEYGAMBER!.

ZÂTuLLAH NÛRU’dur Kur'ÂN,
KÛN feyeKÛN NÛRU=>Şu ÂN,
AKIL==>SIRRInı==->SİLMEZse,
NE SÖYLEsEN==>SİLeR İNSÂN!.

=>SORUMLu=>SINIRLı->AKıL,
HAYy AYNASI=>SIRLı=->AKıL,
NÛRLanmış AKıLdır->N-AKiL,
HIRSIz=>AKıL.. HIRLı=>AKıL!.

RAKAM ÇOKktur.. SAYı=>TEKktir!
=>SIFIR=->“TEk-BiR”in GÖLGEsi!.
=>GÜNEŞ GÖLGEsi=>GERÇEKktir!
KENDi ÖZÜ’nden GELir ===>SEsi!.
HeR TOHuM==->bAŞKa ÇİÇEKktir!
TEK”in=>“YOk-ÇOk”Luk NEŞEsi!.

SON-SU-z ŞEYy’in>NEFESindEN,
=>DİNLe=->ELESt BESTESindEN,
=>MATEMATik=.=.=>AKıL ALGIsı,
->N-AKLin MAHŞeR NEŞEsindeN!.

=>SANILAN’dAN ==>Öte=->SONsuz,
===>AYNALaR====>ÇIRILÇIPLAksa!.
KÜLLî ŞEYy=>YOKk OLur=->O’nsuz,
HAKk’tan HAKk’a HAKk’La HAKksa!.


ZEVK 9826

NAHNU DENİZİ”nde=>HeR CÂN.. ==>AYRı KALamaz=>DENİZden,
GÜNEŞLe<->IŞIğı=>HeR ÂN.. SİYAH=>O’ndan.. RENKLer->BİZ’den,
=>İKİ=>YOKktur=>AKL-ı SİLMe,
SIFIR=>SINIR=>YOKkLuk BİLMe!.
=>“1<=>BİR”in>KÜMEsi=>KÂiNÂt.. EL=>EL’e=YÜRÜRLeR=>İZ’den!.


20.12.20 22:58
brsbrsm...tktktrstkkmizde-nokta-mızzz..


=>YAZı=>SIFIR==->YAZARI’nda,
HALkı>HAk>HAKk NAZARI’nda,
NE YOKkLuk,
NE ÇOKkLuk=>TEKk-BİR,
NAHNU==>BİZ-BİR BÂZÂRI’nda!.

GÖNÜLden GEÇenLer=>GEÇeR,
==>AYNASIn ARDI’na==->ANKA!.
CÂNın VERiR ==>CÂNÂN SEÇeR,
YOKkLuğun YURDU’na =>ANKA!.

AYNAdaki==>SENsin=->SANAL,
BiR DAMLAcık SUdur=>İNSÂN!.
ÖMRü->TEKk DAMLAya KANAL,
DUYduğu =>DUYGUdur İNSÂN!.

=->AZAMeTULLAH DEVRİ’nde,
KUDRETuLLAH’ın->SEYRİ’nde,
SÜNNEtuLLAH’ın=>CEVLİ’nde,
ŞE’ÂNuLLAH’ın==>HAYRI’nda!.

NûN NOKTAsı===>ANKA KUŞu,
KAF Kur'ÂNın=>KALB VURUŞu,
EBDÂL-EBRÂR>AHYÂR-AHRÂR,
=>SİSTEM’e=->DİVÂN DURUŞu,
KUL İHVÂNim==>DiYÂR DiYÂR,
HER ŞEYy’e=>ASLI’n SOR!.UŞu,
ASLı” İÇİn=->AKLın YOR!.UŞu!.

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


MUSTAFA.: (Safvet. den) Güzide. Istıfâ edilmiş. Has ve seçilmiş. Elenmiş ve en üstte TEKk kalmış. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mübârek bir ismi..

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM’de =>MATEMATİK/ARİTMETİK..

Kur'ÂN-ı Kerîm’de Esmâlar sanki ŞEKİLsel ve SAYIsal kodlama kaynaklarıdır. El Âlim, El ALîm, El Musavvîr, El Bâri, El Muhsî celle celâlihu
SİLLm Sâhibi AKıL, açıkça GÖRür ki;
Somut Matematiğin/Aritmetiğin ya da Sayısal Kodlamanın =>EZeLî bir SAYAN'a.. Soyut Matematiği =>EBeDî İLMinde var eden EZeLî bir El ÂLiMu’l- MuHSî’ye dayandığı HayrÂNda Kalır. Ve Matematiğin de tesadüfe ya da şirke dayanmadığına kâni olup, ALLAHu zü’l- CELÂL'e “İlmimi artır!.” diye yalvarır.:


فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Resim---“Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).: İşte Hakk ve Melik olan Allah, Yüce'dir. Ve Kur'ân'ın tamamlanması hususunda O'nun vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.” (TâHâ 20/114)

İhsa” kökünden türemiş olan el-Muhsî ismi; en ÖZden hissetmek, bilmek, tespit etmek, hatırlatmak ve yaymak anlamlarına gelmektedir.
El Muhsî ismi Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’l- CELÂL'in ismi olarak zikredilmemiştir. İmam Tirmizî’nin Meşhur Esma-i Hüsnâ Hadisinde geçmektedir..

İhsa.: Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım. Zaptetmek. Ezber etmek. Fehmetmek. İdrâk eylemek..

El Muhsî celle celâlihu, Kur'ÂN-ı Kerîmde isim sigâsı ile hiç geçmemekte ancak, 5 âyette fiil hâlinde ifâdelendirilmiştir.:


ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
Resim---“Summe beasnâhum li na'leme eyyu’l- hızbeyni AHSÂ limâ lebisû emedâ (emeden).: Sonra ne kadar süre kaldıklarını, iki topluluktan hangisinin daha iyi HESÂB edeceğini bilmemiz (belirtmemiz) için onları beas ettik (dirilttik, uyandırdık).” (Kehf 18/12)

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
Resim---“Ve vudıa’l- kitâbu fe tere’l- mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâli hâze’l- kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ AHSÂhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ (hâdıren), ve lâ yazlimu RABBuke ehadâ (ehaden).: Ve kitap (hayat filmi ortaya) kondu. O zaman mücrimleri görürsün. Onun (kitabın) içindekilerden korkarlar ve “Bize yazıklar olsun. Bu kitap, nasıl ki (nasıl bir kitap ki), küçük ve büyük hiçbir şeyi sayıp HESÂB etmeden bırakmıyor.” derler. Ve yaptıkları şeyleri (hayat filmlerinde) hazır buldular. Ve senin RABBin, (hiç) kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
Resim---“Lekad AHSÂhum ve addehum addâ (adden).: Andolsun ki, ALLAH onların hepsinin SAYIMını yapmış, sicile geçirmiştir. Onları teker teker SAYmıştır.” (Meryem 19/94)

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
Resim---“İnnâ nahnu nuhyi’l- mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in AHSAynâhu fî imâmin mubîn (mubînin).: Muhakkak ki Biz, ölüleri diriltiriz. Ve takdim ettiklerini ve onların eserlerini yazarız. Ve herşeyi İmam-ı Mübin’de (apaçık bir rehber’de) SAYDIK (tespit ettik).” (Yâsîn 36/12)

لِيَعْلَمَ أَن قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا
Resim---“Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti RABBihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve AHSÂ kulle şey’in ADEDâ (adeden).: RABB'lerinin risaletlerinin tebliğ edilmiş olduğunu bilsinler diye. Ve (ALLAH) onların yanlarında olanları (ilmi ile) ihata etmiştir (kuşatmıştır). Ve herşeyin ADEDini SAYIp tespit etmiştir.” (Cin 72/28)

وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا
Resim---“Ve kulle şey’in AHSAynâhu kitâbâ (kitâben).: Ve Biz, herşeyi yazarak SAYdık (tespit ettik).” (Nebe 78/29)

Resim
El Âlim celle celâluhu.:
Resim

El Bâriü celle celâlihu.:
Resim

El Muhsî celle celâlihu.:
Resim

El Musavviru celle celâlihu.:

Resim


YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ÇOK-luk - YOK-luk

İKİ-lik - TEK-lik



Tevhid İlmi olan MuhaMMedî Tasavvufta Tek Gerçek =>ne Tefrit<->ne İfrat =>Resulî Seviyede i’TiDÂL =>TEVHİDi TEKliğidir..
Bu Tevhid =>Vahdettir...
Vâhid ise =>TEK OL-AN BİR'dir.
Sonrakiler 1’in kümeleridir.. 1 dahasıdır… 2 demek =>1 + 1 = 2 demektir..
+ ∞ (+ SONSUZ) gidilebilecek yerin ötesi olan ÇOKluk ise =>KESRETtir..
Örneğin; Şuan muhammedinur sitemizde 3776 üye var!. Ancak ASLında 3776 adet apayrı kimlik-kişilik ve koordinatta 3776 adet 1 KİŞİ-üye vardır..

SIFIR için de =>Hiç olmayan.. YOKluk denilebilir.. - ∞ (- SONSUZ) luktur..

ŞE'ÂNda.. Şu ÂNda.. HeR ÂNda..
KALB KÂBEsi'nde.. TEVHiD TEKEMMüL TAVÂfımız.:

Resim

Akıl Âleminde SONSUZ ve SIFIRın tam târifi olmadığı gibi temel-ÖZ sayı da =>TEKtir ve BİR (1) dir.

ÇOKluk İfratı ile<->YOKluk Tefriti Ortası olan =>TEK’lik =>İ’tidal Seviye =>Fırka-yı Nâciye YOLudur..
MuhaMMedî Teknik Tasavvuf ise bir bakıma; VAHDETte=>KESRETi, KESRETte=>VAHDETi ANLAyış Şuûrudur...

Resim

"Lâ İlâhe" YOKluğu ile "İllâ ALLAH!" ÇOKluğu olan iki zıddın uzlaşması =>TEVHiddir..
Ancak unutulmamalıdır ki; ARA Kesitinde,
AKLımızın İKİlik-ŞEYtÂNlık Düzensizliğini de yer almaktadır..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Buyrup-Duyurduğu İlahî NAKL İle DENGEleme-SEViyeleme-TEKlemeye mecburuz..
Bu ise sistemin var ediliş sebebi ve sonucudur.

Resim

İkilik aslında; zıdlık ve kutupluluğu simgeler..
Bu nedenle âlemde her şey zıddıyla beraber ortaya çıkar.
Ve her şeyde çift yaratılmıştır..


وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim--- Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun.: Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız." (Zâriyât 51/49)

وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ
Resim---Vellezî halakal ezvâce kullehâve ceale lekum minel fulki vel enâmi mâ terkebûn (terkebûne):ALLAH bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir." (Zuhrûf 43/12)

Gerçekten âlemde daima 2’lik, yani zıdlıklar mevcuddur.
Örneğin; nefes alıp<-<verme =>ikili bir harekettir..
Kalbin kanı vücuda pompalaması sıkışma ve boşalma olarak iki hareketten ibarettir..
Âlemde aynı ÂNda =>VARlık<->YOKluk ortaya çıkmaktadır..
"+" ve "–" elektrik yükleri, sıcaklık ve soğukluk, erkek ve dişi, doğum ve ölüm bu ikili düzenin birer yansımalarıdır..
Bu durum 2 sayısının eşyâ üzerindeki İlahî bir Hükmüdür..

2 sayısına tekâbül eden “be” harfinin telaffuzu, mahreci (ağızdaki çıkış yeri) iki dudaktır..
Mahrecindeki bu ikiliğin mecbur oluşu, 2 sayısının âlemde ortaya çıkabilmesi için de kutupsallığa ihtiyacı olmaktadır.. Çünkü Varlık Âlemindeki her şey ancak zıddı ile fark edilebilmektedir.

Varlık<->Yokluk, Işık<->Karanlık, İyi<->Kötü, İkrâr<->İnkâr, Musa (aleyhi’s-selâm)<->Firavun, İbrâhim (aleyhi’s-selâm)<->Nemrud gibi zıdlıklar İKİlik Sisteminin temel taşlarıdır..

Bu kutupluluk ve zıdlıklar kaynağını; ALLAHu TeâLâ’nın isim ve sıfatlarındaki ikili yapıyı düşünürsek, ilk tecelli kabul edilen Rahmâniyet Tecellîsinin CeLâL<–>CeMâL İKİLi yapısından almaktadır..

Yanıcı "H
2" İKİlik CeLâLîyyeti ile
Yakıcı "O" TEKlik CeMâLîyyeti ilişkisinden
=> Söndürücü "H
2O" =>BİR Damla Su Bebeği gibi..


Veya;

TEKLik CeMâLîyyetine sâhib "H
+" iyonu içeren bir madde olan Asit ile,
İkilik CeLâLîyyetine sâhib "OH
_" iyonu içeren bir madde olan Baz'ın nötralleşme tepkimesinden,
3 önemli Hayat kaynağı Su + Tuz + ıSı oluşur..


Buna göre bu âlemin ikiliği anlaşılmadan BİRlik boyutuna geçmek mümkün değildir.

Şu ÂN, bütün İnsÂNlığın hepsini aynı ÂN'da Türev alır gibi aNNe Karnına/Rahmine tekrar ALsak;
=>Havva aleyhasselâm ANAmızın RAHİMîyyet TARLASInda =>CeM' OLur.
=>Âdem aleyhisselâm BaBamızın RAHMÂNîyyet TOHUMUnda =>BİZ-BİR-İZ OLuruz..

Resim

Kesretten Vahdete geçerken de son Sırat Köprümüz elbette İKİlik Köprüsüdür;
Nârdan, Nûra geçiş, İnkâr ile İkrâr asasındaki Tevhid Köprüsü’dür.
Lâ İlâhe =>İstisnâsız hiçbir İlâh yoktur demek =>Küfür/İnkârdır.
İllâ ALLAH ise =>ancak, ALLAH celle celâluhu hariç diyerek HAKk celle celâluhu'yu =>Tasdik yâni İkrârdır.
Nâr olmazsa Nûr olmaz, İnkâr olmazsa İkrâr olmaz.. Bu İKİLiğin sulhu olmazsa da =>Tevhid olmaz..

Resim

Vahdetten Kesretin zuhuru ise 3 sayısı iledir..
3 sayısı diğer bir ifâdeyle =>Bir’in çokluğa açılımıdır..
Arapçada =>Tekil, İkil ve Çoğul vardır..

Arapçada Şey =>Bir şey, tek "1" şey demektir.. TEKiL..
Arapçada Şeyun =>Çok şey demektir.. Bu "3" ten başlar. "3" dâhil "3" ten sonraki çok şey demektir.. ÇOĞuL..
Arapçada "2" adet ise =>İKİL söylenmek zorundadır.. İKİL..

Dişil kelimeler için "-tan",
Eril kelimeler için de "-an" soneki ile kelimeler İKİL yapılır..

Eril kelime.:
Kalemu =>Tek kalem
Kaleman =>İki kalem.
Kalemun.:Çok kalem..

Dişil kelime.:
Cennet, cenneh =>Tek cennet.
Cennetun =>Çok cennet.
Cennetan =>İki cennet. Çünkü dişil bir kelimedir.

Şey de dişil bir kelimedir..
Şeyyu =>Bir şeyy.
Şeytan: İki şeyy.
Şeyun =>Çok şeyy..demektir..
Yâni; İKİLik demek olan Şey-t-ÂN =>Tevhidin zıddı olan İKİ ŞEYLiktir..

Şey-t-ÂN;
Asla BİRlik olamadığı için Tevhid olmaz.. İKİlikte Kalıştır..
Zıtları ayrı gayrı görüş, Tevhid edemeyiştir..
İşte bu Şey-t-ÂN'dan, bu ikilikten ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığınmak =>ALLAHu ZÜ’L CELÂLin EMRidir..
Yüce RABBimiz ALLAH celle celâlihu akıllarımızı korusun İNŞÂe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim

İnsan kendi varlık boyutunda eşyâyı 3’lü boyutunda idrak etmektedir..
Zirâ bütün maddi varlıklar, bütün doğal görüntüler üç boyutludur..
İnsanın bütün maddî deneyimleri; MekÂN ve ZamÂN Koordinatları içinde yer almaktadır..
MekÂNdaki üçlü yapı; uzunluk, yükseklik, genişlik iken
ZamÂN olarak =>GEÇmiş =>şu ÂN =>GELecek şeklinde ALgıLanır..

Bu 3 lü sistem insanın maddî-mânevî yaşamını kapsayan hususları içerir:
Mahlûkat-Mevcûdat-Mâsivâ;
İNSÂN-MEKÂN-ZAMÂN;
Geçmiş ZamÂN-Şu ÂNki ZamÂN-Gelecek ZamÂN;
3 boyut: En, Boy, Yükseklik;
Doğru-Düzlem-Hacim;
Doğum-Yaşam-Ölüm;
Dünya-Din-Âhiret;
Şerîat(Ben)-Tarikat(Pîr)-Mârifet(Rasûl);
Beden-Nefs-Kalb;
Söz-Sohbet-Zevk gibi;
3 hâl, 3 unsur, 3 zaman, 3 boyut, 3 doğru, 3 olay, 3 görev, 3 âlem, 3 letâif ve 3 arzediş v.s.
3 sayısı, aynı zamanda birçok ilim dalında tasnif ölçüsüdür;
Modern Kimya ÖZleri =>Asit, Baz, Tuz diye sınıflandırırken
Fizikte =>Kütle, Güç, Hız arasında üç parçalı ilişkiler esas alınır..
Ayrıca tek ayağı üzerinde duramıyorsa, masa gibi bir eşyânın da ayakta durabilmesi için en az 3 ayağa ihtiyacı vardır. DÜZEN'in=>DENGE Şartı en az ÜÇ MESNEDLir..

Azîz KardeşLerim;
Mesnedsiz SÖZ =>YALANa;
Mesnedsiz DİN =>Bi'dat ve KÜFRe;
Mesnedsiz TASAVVUF ise =>Er-geç ZINDIKLığa,
Yâni HayaL İÇİnde HayaLLe =>HüSRÂNa ULAŞır!.
ALLAH celle celâlihu KORUsun!..

SEKiZ SIFÂtım =>SÜCÛD-da.:

SECDEde 7 Mesned NOKTAm..

2 Ayak.: A-B Noktalarım.
2 DİZ.: C-D Noktalarım.
2 EL.: E-F Noktalarım.
1 BAŞ.: G Noktam. (1 Alın+1 BURun=1 Baş) OLsun desem..

EN Sağlam ve iLk DENGe 3 NOKta ile KURuLur..: ABC..ABD..ABE..giBi.. sonUÇ-ta ise ABCDEFG Yedigeni 1 DENGEdir ve en sağlamıdır..

Resim

Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’den;
MüBÂRek, MUHteşem, MUAZzam ve MUStafa Bir NAHNU=>BİZ BİR-İZ DUÂSı.:

HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!.
(SadakALLAHu’L-AZîMm.)
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.
Ve İLEykE’L- MASîR!.
Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.
SadakALLAHu'L-AZîM!.
El HamduLİLLAHi RABBu’L- ÂLEMînn!.


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Resim
ResimResim

İNŞÂe ALLAHu BERRü’r-RAHÎMmm!.

bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
ANKA
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
tecrî min tahtihimu'l- enhâru fî ceNNâtin naîm..

MuHaMMeDî MÜ’MİN CÂN EVi,
ÜStteki ELdir===>YEDULLAH!.
TEVHiD TABLOSU=->İMÂN EVi,
ALttaki EL===->RESÛLULLAH!.

HABLi’L- VERîD=>CÂN CEMÂLde,
==>KUR'ÂNULLAH===>MEŞÂLEsi!.
==>RESÛLULLAH<-KUL KEMÂLde,
==>“EHL-i BEYt AYı”n==>HÂLEsi!.
HeR Yer HeR ÂN ve=>HeR HÂLde,
====>ŞEHÂDEtin====>ŞELLEsi!.


Resim
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem..

MUHAMMEDuLLAH MERCEKksÎN,
MAKÂM-ı MAHMUD GERÇEKksÎN,
ALLAH’ın==-=HAMîD LÜTFUsUN,
AHMEDu’L- AHAD’sın=>TEKksÎN!.

Resim
RABBenâ celle celâlihu..


ZEVK 9853

==>BEDENimi==>BİLmek İÇin===>-İZNİLLAH===>İNÂYEtin,
NEFSim=>NûN’un BULmak İÇin=>-VECHİLLAH=->HİDÂYEtin,
KALBim=>KÂBE OLmak İÇin==>SEBîLiLLAH=->HAYy RAHMEtin,
RÛHum=>ASLI’n YAŞA!..”mak İÇin==>RIZAULLAH SELÂMEtin!.


17.01.2021 17:01
brsbrsm...tktktrstkkmdetktkdkışşşş..


Resim
EHL-i BEYt aleyhumusselâm..

RESÛLULLAH TEN’i>EHL-i BEYt,
RESÛLULLAH KAN’ı>EHL-i BEYt,
RESÛLULLAH CÂN’ı>EHL-i BEYt,
RESÛLULLAH İMÂN’ı EHL-i BEYt!.

Resim
ABDULLAH..
KuL İHVÂNi SEFîLim..

=*>BEZM-i ELESt-ü-MAHŞERin,
SON NEFEsin==>HASÂB YERin,
AÇç==>AKıL<->NAKiL ELLERin,
RABBu’L- BİRRun BÂRGÂHında!.

KÂLû==>BELÂ ÂHİDİ’n GÖR!.
CÂN BAHAsı=>ŞÂHİDİ’n GÖR!.
->ŞE’ÂNULLAH ŞEHîDİ’n GÖR!.
KÂR-ü-BELÂ===>KÂRGÂHında!.

NÛR DOĞsun>KaRaNLık KAÇçsın,
NÛR YAĞsın*>RAHMEtin SAÇçsın,
==>İBRÂHiMî GÜLLer==>-AÇçsın,
BERdEN SeLÂM”->NÂRGÂHında!.

RABBu’L-ÂLEMîNdir=->ALLAH,
HABLi’L- VERîD>RESÛLULLAH,
EL=>ELe=>ELLer=>YEDuLLAH,
YÂR YAYLAsın==>YÂRGÂHında!.

=>TEMİZLe=>KİRin===->İHVÂNi,
===>KIRAT-KITMİR’in==>İHVÂNi,
====>ÂLİ ŞÂH=>PÎRin==>İHVÂNi,
DiZ ÇÖKk=>DOStun DERGÂHında!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


Resim
GÂH.: (Geh) f. Yer. (yer ve zaman bildiren "ek"tir.)
BÂRGÂH.: f. Huzur-u RABBi’l- Âlemîn. DUÂ edilen yer..
KÂRGÂH.: KÂREVi.. KERBeLÂ..
NÂRGÂH.: NÂREVi.. CeheNNem..
DERGÂH.: CeNâB-ı HAKk TeÂLÂ KAPIsı..
YEDuLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in ELi..
SEBîLiLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in YOLu..
RIZAULLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in RIZAsı..
Bî-İZNİLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in İZNi İLe..
Lî-VECHİLLAH.: Sadece ALLAHu zü’L- CELÂL İÇin..


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

OSMANLI'da /İSLÂM'da MATEMATİK.:

Yakın zamana kadar, Müslüman ülkelerin, modern ilimlerden sayılan matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi ilimlerle mühendislik ve benzeri sahalarda, özellikle Avrupa ülkeleri gibi bugünün gelişmiş ülkelerinden geri kaldığı, bu geri kalmışlığına da bazı çevrelerce dinin (İslâmiyetin) sebep olduğu söylenirdi. Son bir iki asırdır, bilhassa teknik sahada, bahsi geçen ülkelerin büyük atılımlarda bulundukları bir gerçektir. Ancak son araştırmalar ve bazı hak tanır yabancıların itiraf etmek zorunda kalmalarının yanı başında, yukardaki kanaatların aksine ortaya çıkarılan deliller, durumun böyle olmadığını açıkça gösteriyor. Bilhassa Muhterem Profesör Fuat Sezgin’in olağanüstü gayretleri ile İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin milletler arası derin araştırmalar neticesinde ortaya çıkan yayınları bu hakikatin ispatıdır.
Daha önce yayınlanan astronomi konusundaki literatür Tarihi’nden sonra yayın sahasına çıkan Matematik Literatür tarihi, bu konuda önemli başvuru kaynaklarından birini teşkil etmektedir..

İşte bu kitabın takdim ve değerlendirmeler bölümünü önemine binaen özetleyerek dikkatinize sunmak istiyorum:
XV. yüzyıldan XX. Yüzyıla kadar 491 matematikçi ve eseri ele alınmıştır. Eserlerinin sayısı 1116’dır. (524’ü Arapça, 561’i Türkçe’dir.) Bu sürede Türkçe kitab sayısı gittikçe artmakta, Arapça olanların sayısını geçmektedir. Yazma nüshaların sayısı (istinsahlarla birlikte) 1761’dir. 524’ü basılmıştır
Müelliflerden en eskileri Kadızâde Rûmî, Abdurrahman Bıstâmî’dir. Son devirde Hüseyin Rıfkı Tamânî, Hoca Ishak Ef., İbrahim Edhem Pş., Emin Pş., Vidin’li Hüseyin Tevfik Pş. Mehmet Nâdir ve Sâlih Zeki sayılabilir..
Matematik kitablarının son asırlarda çoğalmasında, mühendishâneler gibi modern eğitim kurumlarının açılması ve yayılması etkili olmuştur. Modern teknolojinin matematiğe dayanması da diğer bir etkendir. Osmanlılar, Batı’da gelişen yeni matematik ile XVIII. asrın sonlarında Çınârî İsmail Ef. ve Osman Ef.’nin tercümeleriyle tanışmışlar, değerli eserler yazmaya başlamışlardır. Vidin’li Hüseyin Pş. İngilizce Linear Algebra’yı neşretmiştir.
Astronomi Tarihi’nin ortaya koyduğu en önemli netice, Osmanlı biliminin İslâm medeniyet tarihinde geri kalmış veya zayıf düşmüş olduğu şeklindeki genellemenin artık geçerli olmadığını ve dönemin her bakımdan zengin ilmî faaliyetler ile dolu olduğunu göstermesidir. İmparatorluğun 1600 yılı civarında zirveye ulaştıktan sonra, takip eden yüzyıllarda, gerilediği konusundaki yaygın görüşlerin tersine, imparatorlukta bilimin ortadan kalkmadığını, canlılığını koruduğunu ve tercümeler yoluyla Avrupa bilimini öğrenmeye ve benimsemeye yöneldiğini ortaya koymaktadır. Bahsi geçen çalışmalar, Osmanlıların kendilerinden önce Anadolu’da bulunan Türk devletleri zamanında gelişen kültürel ve ilmî mirasa dayalı olarak, aktif bir kültür ve bilim hayatı geliştirdiklerini göstermektedir..

Esasen milletlerarası ve her milletin kendi tarihi boyunca cüz’î iniş çıkışlar nazarı itibâra alınmazsa, başka türlü olması da mümkün değildir. Sayın Fuat Sezgin Hoca bu hakikatı bir konuşmasında veciz bir şekilde ifade buyurmuştu. Âyet de bunu işâret etmektedir. (Tilke’l-eyyâmü nüdâvilühâ beynennâsi).:


إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
“İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).: Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;” (Âl-i İmrân 3/140)

1230 yılında Merağa Moğollar tarafından alındıktan sonra Hulâgü, Nasruddin Tûsî’nin tavsıyesi ile Merağa külliyesini inşa etmiş, muhtelif şehirlerdeki ilim adamlarını çağırmıştır. Bunların Anadolu üzerindeki asıl etkisi, Kutbuddin Şîrâzî vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Onun Sadreddin Konevî’den icâzet aldığı bilinmektedir. Sivas’ın XIII. asırda önemli bir bilim ve kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı bilim dünyasını etkileyenler arasında Emînüddin Abdurrahman Sivâsî, Kemâlüddin Fârisî, Nizâmüddin Nisâburî, İmâdüddin Yahya Kâşî ve Cemâlüddin Saîd Kaşgarî gelmektedir. Sonra Merağa yerini Tebriz’e bırakmıştır. Makbul Kırşehrî , Dâvûd Kayserî, Ahmed Eflâkî ve Gülşehrî Tebriz’e gitmişlerdir..

Matematik Ve Astronomi Tercihli Dersti.:

Adnan Adıvar’ın Osmanlılarda müsbet ilimlere dair esere rastlanmadığını, pek gelişmemiş olduğunu söylemesinin geçerliliğinin artık bahis konusu olmadığı ortaya çıkmaktadır. Fâtih öncesi dönemde de tıp, astronomi ve matematik sahasındaki ders kitabları, telhisler (kısaltmalar) ve şerhlerin bütününe bakıldığında bu görüş yine geçersizdir. Türk dilinin bilim dili olarak gelişmesinde Osmanlılar’ın yoğun gayretlerinin etkisi büyük olmuştur. Matematik dilinin Türkçeleşmesinde en büyük hamle, XIX. Asırdadır. Modern mektepler yaygınlaşıp matbaa temel vasıta olunca, Arapça’nın yanında yoğun bir şekilde Türkçe kullanılmaya başlanmıştır.
Matematik ve astronomi gibi aklî ilimlerin medrese eğitiminin dışında bırakılmadığına dair delillerin varlığı ortaya çıkmaktadır. Kutbuddin Şîrâzî’nin Sâhibiye Medresesi de denen Gökmedrese’de telif ettiği Nihâyet’ül-İdrâk fî Dirâyet’il-Eflâk eserini okuttuğuna dair çok sarîh delil bulunmaktadır. Germiyanoğulları Kütahya’sında Umur tarafından yaptırılan medresede Abdülvâcid müderrislik etmiş; astronomide üç eser yazmış, bazı rasatlar yapmıştır. Selçuklu ve İlhanlı hükümdarlarıyla Türk beylerinin bu ilimleri ve âlimleri himayelerinden dolayı bu ilimlerin medresenin çatısı altında tutulmamasına eskisi kadar riâyet edilmemiş; aklî ilimler, müderrislerin insiyatifi ve öğrencilerin arzuları neticesinde okutulmuştur. Anadolu medreselerinde yürütülen eğitimin iki yönü bulunmaktaydı: Birincisi, başta fıkıh ve diğer dînî ilimler ve gerekli Arap dili ve edebiyatı; ikincisi, aklî ilimlere vâkıf bazı müderrislerin ilgi duyanlara medresede verdikleri dersler. İstinsah (kitabın kopyalanması) kayıtlarına bakıldığında, medreselerde çok sayıda astronomi ve matematik eserinin istinsah edildiği kolayca anlaşılmaktadır. Kadızâde’nin Tuhfetü’r-Raîs fî şerhi Eşkâlü’t-Te’sîs eserinin temel ders kitabı olduğu anlaşılmaktadır. 200 civarında istinsahtan, bu eserin sırf Osmanlılar’da değil, İran, Orta Asya, Hindistan ve Fas gibi diğer İslâm ülkelerinde de okutulduğunu, hattâ 5 asır İslâm dünyasında temel ders kitabı olduğunu görüyoruz. Yine istinsah kayıtlarından anlaşılmaktadır ki, bu eser, Fatih, Şehzâde gibi birçok İstanbul medreselerinde, Erzurum, Diyarbakır, Dârende gibi medreselerde okutulmaktaydı. Fıkıh, matematik ve astronomi konularında birçok eseri olan Bircandî, Yavuz’un yanında Trabzon’da ve İstanbul’da bulunmuş ve Kadızâde’nin eserinin bazı zor meselelerini açıklayan bir haşiye yazmıştır (Bu da Erzurum Yâkutiye ve Palu medreselerinde okutulmaktaydı). Bu bilimlerin medreselerde eğitimi yaygın hale gelmiş, tedrisi mutad olan dersler arasına girmiştir. Bu eğitimin Fâtih’in medreselerinin sağladığı gelişme ile gerçekleşmesinden ve müderrislerde aranan vasıflar arasında onun naklî ilimlere olduğu gibi aklî ilimlere de vâkıf olmasının şart koşulmasından sonra Kânûnî Süleyman’ın medreselerde aklî ilimleri medrese programına entegre etmesi ile müderrisler maaşlarını buna göre alır olmuşlardır. Osmanlı dışındaki İslâm dünyasının bazı merkezlerinde de bu ilimlerin eğitimi yapılmaktaydı..

Muhibbî’nin bildirdiğine göre, eğitimin ilgi çekici bir yönü olarak, Mahmûd Dimaşkî, geometrik şekillerin iyi kavranması için balmumundan şekillerini yapıyordu. Bu usul, Muhibbî’nin çok hoşuna gitmişti.
Timur’un torunu Uluğ beyin himayesinde matematik ve astronomi bilimlerinin okutulduğunu çok iyi bilmekteyiz. Safevî döneminde Isfahan’da bu ilimlerin yaygın şekilde medrese eğitiminin bir parçası olduğu görülmektedir.
Bu kitabın muhteviyatına bakıldığında, birçok önyargının yersizliği ortaya çıkacaktır. Meselâ A. Adıvar’ın Avrupalı bazı seyyahlara dayalı bazı hükümleri birçok insanın zihninde mutlak bir hüküm gibi yer almaktadır. Busbeck’ten naklettiği saatler ile ilgili görüşü, Osmanlılar’da zaman tayini ve muvakkitlik müessesesi ve literatürü karşısında önemini yitirmektedir. Baron de Tott’un kendini yüceltme ve Osmanlı’yı küçük düşürmek için öğrenci seçimi imtihanında.: "üçgenin iç açılarının toplamını sordum; en cesuru (üçgenine göre) karşılığını verince imtihana hâcet kalmadı." demiş.
Olay, Adıvar ve birçok insan tarafından tarihî bir hakikatmış gibi kabul edilmiş, bir dönemin tamamını suçlayacak şekilde kullanılmıştır. Halbuki Yanyalı Esad Ef. ve oğlu gibi iyi geometri bilen pek çok kişi İstanbul’da bulunmaktaydı. Mühendishâne’de matematik derslerini Cezayir’li Seyyid Hasan, Çınârîzâde İsmail, Gelenbevî İsmail ve Kasabbaşı İbrahim gibi matematik ve astronominin birçok dalında te’lif ve tercümeleri bulunan Osmanlı âlimleri başarı ile yürütmüşlerdir. Kibirli Fransız beyzâdesinin yazdıkları, kendi ülkesi tarafından da tenkit edilmiş ve yayınına izin verilmemiştir. Sözlerinin tutarsızlığı ötesinde, tavrı gâyet alaycıdır. İç açıların toplamının mutlaka 180 derece olmadığını ya kendisi bilmemektedir veya okuyucuların küresel geometri bilmeyeceklerini varsayarak böyle davranmıştır. Aslında cevabı veren öğrenci, düzlem geometrinin ötesinde küresel geometriye de vâkıf ve her zaman 180 derece olmadığını bilen birisi olmalıdır. Osmanlı bilim hayatını böylelerinin bakış açısından mütâlaa etmek ne kadar isabetli sayılabilir? Mühendishânelerdeki medrese menşeli matematikçilerin, geometri dâhil, matematiğin çeşitli dallarında verdikleri eserlere ve mühendislerin gerek klasik İslâm ve gerekse Avrupa anlayışına göre yazdıkları veya tercüme ettikleri eserlere bakıldığında Baron’un sözlerinin nekadar temelsiz olduğu anlaşılır. (Tabii Adıvar’ın da...) Osmanlı kültür ve bilim hayatını yakından tanıma imkânını bulan Comte de Marsigli ile Râhip Toderini’nin müşahede ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurulsaydı, Türk aydınlarının zihninde daha dengeli bir Osmanlı imajı yerleşirdi.

Matematikçilerimiz Yok Sayıldı.:
Matematik eserleri; hesâb, aritmetik, cebir ve mukabele, geometri, logaritma, vefk, mevâzin ve mekâyil (tartı ve ölçü), havassü’l-âdât, ferâiz konularındadır. Hesâb kitablarının çoğunun sonunda cebirden ve çözümü güç problemlerden bahseden bölümler yer alır. Mühendishânelerin ve modern mekteplerin açılışından sonra, Batı kitablarından faydalanmak suretiyle değerli matematik kitablarının sayısı çoğalmıştır. Osmanlı matematikçileri hesâb ilmini, Hind rakamlarıyla yapılan ve zihnî olmak üzere ikiye ayırıyorlardı. Bir de astronomide kullanılan, altmışlı sisteme göre yapılan vardı. Astronomlar bu sistemle, kompüter derecesinde dakik sonuçlar veren mükemmel cetveller hazırlamışlardır. Sayıların özelliklerinden bahseden eserlere aritmatika veya âdâd ilmi deniyordu. Pi sayısının hesâblanması, ondalık kesir hesâblarını geliştirmişlerdi. Takiyüddin trigonometri cetvelleri hazırlamıştır. Cebir konusunda İbn Yâsemîn, İbn Hâim, Bahâüddin’in eserlerine şerhler; Kadızâde ve torununun 1 derecelik yay sinüsünün hesâblanması; Abdülmecid, Takiyüddin, Gelenbevî, Kuyucak’lı Âtıf’ın çalışmaları önemlidir. Karekök, küp alma geliştirilmiştir. Şemsüddin Semerkandî’nin kitabı ve Kadızâde’nin şerhi en çok kullanılan geometri eserleriydi. Ali Kuşçu ile Takiyüddin’in risâleleri, Musa Kahhâl’in eseri önemlidir. Molla Lutfî, Şabramellisî, İbrahim Halebî, Delos Problemi’ni yazmıştır..

Matematik, XVIII. yüzyıla kadar medreseler, (devlet dairelerindeki) mâlî kalemler, muvakkithâneler, rasathâneler, evlerde okutulurdu. Osmanlılar’daki matematik, İslâm matematikçilerinin kullandıklarının devamıdır. Abdurrahman Bıstâmî Şam-Mısır’dan, Ali Kuşçu Ortaasya-İran’dan gelmiştir. Bu bölgelere (Kadızâde, Şemsedin Fenârî, Hacı Pş. gibi) Anadolu’dan talebeler gitmişlerdir. Selçuklular zamanında Anadolu’da kuvvetli bir matematik geleneği oluşmuştu. Abdüllatif Bağdâdî, Esîrüddin Abharî, Kutbuddin Şîrâzî, Emînüddin Sivâsî gibi matematiği iyi bilen âlimler gelmişler, ders verip kitab yazmışlardı. Hindî hesâbta kâideler delilsiz, mesâhada hissî delil cebirde ise aklî delil kullanılırdı. İlk büyük Osmanlı matematikçisi Kadızâde, İran ve Ortaasya’ya gitmeden Bursa’da eserini yazdı. 5 kitabı vardı. Tuhfetü’r-Raîs en çok okunan geometri kitabıydı. Bu şerh, metine birçok bilgi ilâve etmekteydi. Bistâmî 4 eser yazmıştır. Aslen Semerkand’lı Ali Kuşçu, Fâtih devrinde İstanbul’a gelmiştir. Kadızâde’nin talebesi olup Uluğ Bey’in rasathânesinde çalışmıştır. Matematikte 6 eseri vardır. En meşhuru Arapça ve Farsça olup en çok kullanılan kitablardandı. Talebeleri, Sinan Pş., Kirmânî, Hayruddin Halil, Molla Lutfî, Hamza, Muhyiddin Muhammed Kâtip’tir..

Endülüs’lü Müslüman, Yahudi matematikçilerin bir kısmı, İran’dan kaçan sünnî âlimler, Yavuz’un Şam-Mısır’ı zabtetmesiyle bu bölgelerdeki, Tunus, Cezâir’deki çok sayıda matematikçiler de Osmanlı’ya katıldılar. Muhammed Sûfî, İbn Hanbelî, Garsuddin Ahmed, Takiyüddin, Şinşevrî bunlardan olup çok sayıda değerli kitab yazarak İstanbulluları geçmişlerdir. XVII. yüzyılda Ermeyûnî, İbn Hamza, Yahya Farazî, Şebramellisî, Müneccimbaşı önemlidir. İbn Hamza önemli bir kitab yazmıştır. Meşhur Sâlih Zekî, "Geometrik diziyi, sıfırdan başlayan diziyi ele alarak diğer geometrik dizilerin tabanlarına üs kabul etmiş olsaydı, İskoç Napier’den 24 yıl önce logaritmayı bulmuş olurdu." diyor. Bu asırda en önemli eser, Âmilî’nin kitabı olup İslâm dünyasında büyük ilgi görmüş, çok sayıda şerhi yapılmıştır..

Lale Devri’nde Batı’daki Gelişmelerin Takibi.:
Batıya ilgi ilk defa Lâle Devri’nde artar. Matbaa kurulur, Yirmisekiz Çelebi Paris’e gönderilir. Yanya’lı Esad ve oğlu, Lâtince eserlerden faydalanarak mantık, felsefe, matematik kitabları yazarlar. I. Mahmud zamanında Fransız mühtedîsi Humbaracı Ahmet Pş. başkanlığında Hendesehâne açılır. (Batı tarzı matematik eğitimi veren ilk kurumdur.) Müftüzâde Mehmed Saîd tarafından yeni icad edilen bazı âletlerin örneklerinin tecrübesi yapılmıştır. Eğin’li Nu’man, Avrupa’da geliştirilen âletlerden faydalanarak değerli bir ser yazmıştır. Mimar Sâlih ve oğlu, batı matematiğiyle temasa geçmişler, eserler yazmışlardır. Osman, Şekerzâde, Çınârî İsmail, Gelenbevî, Tersane Mühendishânesinde hocalık yapan matematikçiler onu takip etmiştir. Bunların logaritma cetvelleri ve risâleleri önemlidir. 1793 yılında matematik çalışmaları artık Batı metoduyla yapılacaktır. Bu tarz eğitim yapan Tıbbiye, Mülkiye, Harbiye gibi mektep, sultânî ve idâdîler açılacaktır. Çok sayıda Türkçe, Arapça, Fransızca matematik kitabı yazılacaktır. İstanbul ve Kâhire’de yenilikleri takip eden değerli matematikçiler yetişecektir. Bunlar Osmanlı Türkiyesi’nde büyük hizmetler yapmışlardır. XIX-XX. yüzyıllarda matematik kitablarının sayısı hızla çoğalmıştır. Osmanlı devrinde yazılan çok sayıda Arapça, Türkçe ve az sayıdaki Fransızca, İngilizce eser arasında, sahalarında orijinal kabul edilecek epeyce kitab vardır. (Bunları tek tek sayacak değiliz.) Bir kaç tanesini ve kaç adet çoğaltıldığını (istinsah) belirtmek istiyoruz..

En Çok Kullanılan ve En Çok Nüshası Olan Eserler.:

1-) Kadızâde, Tuhfe, 201 nüsha tesbit edildi.
2-) Ömer Çullî, Ta’lîkât ale’l-mevâzî (Şerhu Hulâsati’l-Hısâb), 93 nüsha
3-) Ali kuşçu, Risâle der İlmi Hısâb, 64 nüsha
4-) Ramazan Cezerî, Şerhu Hulâsati’l-Hısâb, 54 nüsha
5-) Abdürrahim Maraşî 38 nüsha
6-) Abdükâdir Sehâvî, Muhtasar fî İlmi’l-Hısâb, 36 nüsha
7-) Muhammed Hıfnî, Ferâidü avâidi Cebriyye, 28 nüsha
8-.) Hüseyin Mahallî, Fethu’r-Rab 26 nüsha
9-) Abdullah Şinşevrî, Şerhu Tuhfeti’l-Ahbâb 23 nüsha
10-) Muhyiddin Kâtib, Mecmau’l-Kavâid, 20 nüsha
11-) Gelenbevî İsmail, Hısâbü’l-Küsûr 20 nüsha
12-) Abdullah Şinşevrî, Buğyetü’r-Râgıb 18 nüsha
13-) Ali Kuşçu, Risâletü’l-Muhammediye 16 nüsha
14-) Abdüllatif Dimaşkî, Şerhu Nuhbeti’t-Tüffâha, 15 nüsha
15-) İbn Yâsemîn’in Urcûze’si, Şemsüddin Semerkandî’nin Eşkâlü’t-Te’sîs’i, Gıyâsüddin Cemşid’in Miftâhu’l-Hussâb’ı İbn Hâim’in Vesîle, Mübdî, Lum’a, Muknî , Nüzhe, Maûne, Mürşide, Hâvî’si, Sibt b. Mardinî ve İbn Mecdî’nin bazı eserleri.:
İstanbul, Mısır (Kâhire), Anadolu, Balkanlar ve Şam Osmanlı Devleti’nde matematikçilerin en çok çıktığı ve yaşadığı yerlerdir. İstanbul ile Kâhire yarişân iki büyük merkezdir..
XV. yüzyılda 28, XVI.’da 81, XVII.’de 70, XVIII.’de 121, XIX.’da 176, XX.’de 466 matematik kitabı te’lif edildi.
(Hesaba dâir 532, Geometriye 317, cebire180, logaritmaya 31, mesâhaya 47, vefka 3, mevâzin ve mekâyile 35, matematik tarihine 5, havassül-âdâd’a 4, ferâiz’e 18) 524’ü Arapça, 561’i Türkçe, 8’i Farsça, 2’si Türkçe-Fransızca, 2’si Arapça-Fransızca, 14’ü Fransızca, 2’si Arapça-Türkçe, 1’i İngilizce’dir..
Muhitlerine göre müellifler.: İstanbul 149, Balkanlar 11, Anadolu 23, Suriye 21, Irak 6, Hicaz 10, Yemen 1, Mısır 104, Mağrip 4, İran 2, Ortaasya 1, Kırım-Kafkasya 1, Arabistan’ın kalanı 1, Filistin 1, Lübnan 7, Avrupa 2, Amerika 1..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

OSMANLI'da /İSLÂM'da MATEMATİK.:

Yakın zamana kadar, Müslüman ülkelerin, modern ilimlerden sayılan matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi ilimlerle mühendislik ve benzeri sahalarda, özellikle Avrupa ülkeleri gibi bugünün gelişmiş ülkelerinden geri kaldığı, bu geri kalmışlığına da bazı çevrelerce dinin (İslâmiyetin) sebep olduğu söylenirdi. Son bir iki asırdır, bilhassa teknik sahada, bahsi geçen ülkelerin büyük atılımlarda bulundukları bir gerçektir. Ancak son araştırmalar ve bazı hak tanır yabancıların itiraf etmek zorunda kalmalarının yanı başında, yukardaki kanaatların aksine ortaya çıkarılan deliller, durumun böyle olmadığını açıkça gösteriyor. Bilhassa Muhterem Profesör Fuat Sezgin’in olağanüstü gayretleri ile İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin milletler arası derin araştırmalar neticesinde ortaya çıkan yayınları bu hakikatin ispatıdır.
Daha önce yayınlanan astronomi konusundaki literatür Tarihi’nden sonra yayın sahasına çıkan Matematik Literatür tarihi, bu konuda önemli başvuru kaynaklarından birini teşkil etmektedir..

İşte bu kitabın takdim ve değerlendirmeler bölümünü önemine binaen özetleyerek dikkatinize sunmak istiyorum:
XV. yüzyıldan XX. Yüzyıla kadar 491 matematikçi ve eseri ele alınmıştır. Eserlerinin sayısı 1116’dır. (524’ü Arapça, 561’i Türkçe’dir.) Bu sürede Türkçe kitab sayısı gittikçe artmakta, Arapça olanların sayısını geçmektedir. Yazma nüshaların sayısı (istinsahlarla birlikte) 1761’dir. 524’ü basılmıştır
Müelliflerden en eskileri Kadızâde Rûmî, Abdurrahman Bıstâmî’dir. Son devirde Hüseyin Rıfkı Tamânî, Hoca Ishak Ef., İbrahim Edhem Pş., Emin Pş., Vidin’li Hüseyin Tevfik Pş. Mehmet Nâdir ve Sâlih Zeki sayılabilir..
Matematik kitablarının son asırlarda çoğalmasında, mühendishâneler gibi modern eğitim kurumlarının açılması ve yayılması etkili olmuştur. Modern teknolojinin matematiğe dayanması da diğer bir etkendir. Osmanlılar, Batı’da gelişen yeni matematik ile XVIII. asrın sonlarında Çınârî İsmail Ef. ve Osman Ef.’nin tercümeleriyle tanışmışlar, değerli eserler yazmaya başlamışlardır. Vidin’li Hüseyin Pş. İngilizce Linear Algebra’yı neşretmiştir.
Astronomi Tarihi’nin ortaya koyduğu en önemli netice, Osmanlı biliminin İslâm medeniyet tarihinde geri kalmış veya zayıf düşmüş olduğu şeklindeki genellemenin artık geçerli olmadığını ve dönemin her bakımdan zengin ilmî faaliyetler ile dolu olduğunu göstermesidir. İmparatorluğun 1600 yılı civarında zirveye ulaştıktan sonra, takip eden yüzyıllarda, gerilediği konusundaki yaygın görüşlerin tersine, imparatorlukta bilimin ortadan kalkmadığını, canlılığını koruduğunu ve tercümeler yoluyla Avrupa bilimini öğrenmeye ve benimsemeye yöneldiğini ortaya koymaktadır. Bahsi geçen çalışmalar, Osmanlıların kendilerinden önce Anadolu’da bulunan Türk devletleri zamanında gelişen kültürel ve ilmî mirasa dayalı olarak, aktif bir kültür ve bilim hayatı geliştirdiklerini göstermektedir..

Esasen milletlerarası ve her milletin kendi tarihi boyunca cüz’î iniş çıkışlar nazarı itibâra alınmazsa, başka türlü olması da mümkün değildir. Sayın Fuat Sezgin Hoca bu hakikatı bir konuşmasında veciz bir şekilde ifade buyurmuştu. Âyet de bunu işâret etmektedir. (Tilke’l-eyyâmü nüdâvilühâ beynennâsi).:


إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
“İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).: Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;” (Âl-i İmrân 3/140)

1230 yılında Merağa Moğollar tarafından alındıktan sonra Hulâgü, Nasruddin Tûsî’nin tavsıyesi ile Merağa külliyesini inşa etmiş, muhtelif şehirlerdeki ilim adamlarını çağırmıştır. Bunların Anadolu üzerindeki asıl etkisi, Kutbuddin Şîrâzî vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Onun Sadreddin Konevî’den icâzet aldığı bilinmektedir. Sivas’ın XIII. asırda önemli bir bilim ve kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı bilim dünyasını etkileyenler arasında Emînüddin Abdurrahman Sivâsî, Kemâlüddin Fârisî, Nizâmüddin Nisâburî, İmâdüddin Yahya Kâşî ve Cemâlüddin Saîd Kaşgarî gelmektedir. Sonra Merağa yerini Tebriz’e bırakmıştır. Makbul Kırşehrî , Dâvûd Kayserî, Ahmed Eflâkî ve Gülşehrî Tebriz’e gitmişlerdir..

Matematik Ve Astronomi Tercihli Dersti.:

Adnan Adıvar’ın Osmanlılarda müsbet ilimlere dair esere rastlanmadığını, pek gelişmemiş olduğunu söylemesinin geçerliliğinin artık bahis konusu olmadığı ortaya çıkmaktadır. Fâtih öncesi dönemde de tıp, astronomi ve matematik sahasındaki ders kitabları, telhisler (kısaltmalar) ve şerhlerin bütününe bakıldığında bu görüş yine geçersizdir. Türk dilinin bilim dili olarak gelişmesinde Osmanlılar’ın yoğun gayretlerinin etkisi büyük olmuştur. Matematik dilinin Türkçeleşmesinde en büyük hamle, XIX. Asırdadır. Modern mektepler yaygınlaşıp matbaa temel vasıta olunca, Arapça’nın yanında yoğun bir şekilde Türkçe kullanılmaya başlanmıştır.
Matematik ve astronomi gibi aklî ilimlerin medrese eğitiminin dışında bırakılmadığına dair delillerin varlığı ortaya çıkmaktadır. Kutbuddin Şîrâzî’nin Sâhibiye Medresesi de denen Gökmedrese’de telif ettiği Nihâyet’ül-İdrâk fî Dirâyet’il-Eflâk eserini okuttuğuna dair çok sarîh delil bulunmaktadır. Germiyanoğulları Kütahya’sında Umur tarafından yaptırılan medresede Abdülvâcid müderrislik etmiş; astronomide üç eser yazmış, bazı rasatlar yapmıştır. Selçuklu ve İlhanlı hükümdarlarıyla Türk beylerinin bu ilimleri ve âlimleri himayelerinden dolayı bu ilimlerin medresenin çatısı altında tutulmamasına eskisi kadar riâyet edilmemiş; aklî ilimler, müderrislerin insiyatifi ve öğrencilerin arzuları neticesinde okutulmuştur. Anadolu medreselerinde yürütülen eğitimin iki yönü bulunmaktaydı: Birincisi, başta fıkıh ve diğer dînî ilimler ve gerekli Arap dili ve edebiyatı; ikincisi, aklî ilimlere vâkıf bazı müderrislerin ilgi duyanlara medresede verdikleri dersler. İstinsah (kitabın kopyalanması) kayıtlarına bakıldığında, medreselerde çok sayıda astronomi ve matematik eserinin istinsah edildiği kolayca anlaşılmaktadır. Kadızâde’nin Tuhfetü’r-Raîs fî şerhi Eşkâlü’t-Te’sîs eserinin temel ders kitabı olduğu anlaşılmaktadır. 200 civarında istinsahtan, bu eserin sırf Osmanlılar’da değil, İran, Orta Asya, Hindistan ve Fas gibi diğer İslâm ülkelerinde de okutulduğunu, hattâ 5 asır İslâm dünyasında temel ders kitabı olduğunu görüyoruz. Yine istinsah kayıtlarından anlaşılmaktadır ki, bu eser, Fatih, Şehzâde gibi birçok İstanbul medreselerinde, Erzurum, Diyarbakır, Dârende gibi medreselerde okutulmaktaydı. Fıkıh, matematik ve astronomi konularında birçok eseri olan Bircandî, Yavuz’un yanında Trabzon’da ve İstanbul’da bulunmuş ve Kadızâde’nin eserinin bazı zor meselelerini açıklayan bir haşiye yazmıştır (Bu da Erzurum Yâkutiye ve Palu medreselerinde okutulmaktaydı). Bu bilimlerin medreselerde eğitimi yaygın hale gelmiş, tedrisi mutad olan dersler arasına girmiştir. Bu eğitimin Fâtih’in medreselerinin sağladığı gelişme ile gerçekleşmesinden ve müderrislerde aranan vasıflar arasında onun naklî ilimlere olduğu gibi aklî ilimlere de vâkıf olmasının şart koşulmasından sonra Kânûnî Süleyman’ın medreselerde aklî ilimleri medrese programına entegre etmesi ile müderrisler maaşlarını buna göre alır olmuşlardır. Osmanlı dışındaki İslâm dünyasının bazı merkezlerinde de bu ilimlerin eğitimi yapılmaktaydı..

Muhibbî’nin bildirdiğine göre, eğitimin ilgi çekici bir yönü olarak, Mahmûd Dimaşkî, geometrik şekillerin iyi kavranması için balmumundan şekillerini yapıyordu. Bu usul, Muhibbî’nin çok hoşuna gitmişti.
Timur’un torunu Uluğ beyin himayesinde matematik ve astronomi bilimlerinin okutulduğunu çok iyi bilmekteyiz. Safevî döneminde Isfahan’da bu ilimlerin yaygın şekilde medrese eğitiminin bir parçası olduğu görülmektedir.
Bu kitabın muhteviyatına bakıldığında, birçok önyargının yersizliği ortaya çıkacaktır. Meselâ A. Adıvar’ın Avrupalı bazı seyyahlara dayalı bazı hükümleri birçok insanın zihninde mutlak bir hüküm gibi yer almaktadır. Busbeck’ten naklettiği saatler ile ilgili görüşü, Osmanlılar’da zaman tayini ve muvakkitlik müessesesi ve literatürü karşısında önemini yitirmektedir. Baron de Tott’un kendini yüceltme ve Osmanlı’yı küçük düşürmek için öğrenci seçimi imtihanında.: "üçgenin iç açılarının toplamını sordum; en cesuru (üçgenine göre) karşılığını verince imtihana hâcet kalmadı." demiş.
Olay, Adıvar ve birçok insan tarafından tarihî bir hakikatmış gibi kabul edilmiş, bir dönemin tamamını suçlayacak şekilde kullanılmıştır. Halbuki Yanyalı Esad Ef. ve oğlu gibi iyi geometri bilen pek çok kişi İstanbul’da bulunmaktaydı. Mühendishâne’de matematik derslerini Cezayir’li Seyyid Hasan, Çınârîzâde İsmail, Gelenbevî İsmail ve Kasabbaşı İbrahim gibi matematik ve astronominin birçok dalında te’lif ve tercümeleri bulunan Osmanlı âlimleri başarı ile yürütmüşlerdir. Kibirli Fransız beyzâdesinin yazdıkları, kendi ülkesi tarafından da tenkit edilmiş ve yayınına izin verilmemiştir. Sözlerinin tutarsızlığı ötesinde, tavrı gâyet alaycıdır. İç açıların toplamının mutlaka 180 derece olmadığını ya kendisi bilmemektedir veya okuyucuların küresel geometri bilmeyeceklerini varsayarak böyle davranmıştır. Aslında cevabı veren öğrenci, düzlem geometrinin ötesinde küresel geometriye de vâkıf ve her zaman 180 derece olmadığını bilen birisi olmalıdır. Osmanlı bilim hayatını böylelerinin bakış açısından mütâlaa etmek ne kadar isabetli sayılabilir? Mühendishânelerdeki medrese menşeli matematikçilerin, geometri dâhil, matematiğin çeşitli dallarında verdikleri eserlere ve mühendislerin gerek klasik İslâm ve gerekse Avrupa anlayışına göre yazdıkları veya tercüme ettikleri eserlere bakıldığında Baron’un sözlerinin nekadar temelsiz olduğu anlaşılır. (Tabii Adıvar’ın da...) Osmanlı kültür ve bilim hayatını yakından tanıma imkânını bulan Comte de Marsigli ile Râhip Toderini’nin müşahede ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurulsaydı, Türk aydınlarının zihninde daha dengeli bir Osmanlı imajı yerleşirdi.

Matematikçilerimiz Yok Sayıldı.:
Matematik eserleri; hesâb, aritmetik, cebir ve mukabele, geometri, logaritma, vefk, mevâzin ve mekâyil (tartı ve ölçü), havassü’l-âdât, ferâiz konularındadır. Hesâb kitablarının çoğunun sonunda cebirden ve çözümü güç problemlerden bahseden bölümler yer alır. Mühendishânelerin ve modern mekteplerin açılışından sonra, Batı kitablarından faydalanmak suretiyle değerli matematik kitablarının sayısı çoğalmıştır. Osmanlı matematikçileri hesâb ilmini, Hind rakamlarıyla yapılan ve zihnî olmak üzere ikiye ayırıyorlardı. Bir de astronomide kullanılan, altmışlı sisteme göre yapılan vardı. Astronomlar bu sistemle, kompüter derecesinde dakik sonuçlar veren mükemmel cetveller hazırlamışlardır. Sayıların özelliklerinden bahseden eserlere aritmatika veya âdâd ilmi deniyordu. Pi sayısının hesâblanması, ondalık kesir hesâblarını geliştirmişlerdi. Takiyüddin trigonometri cetvelleri hazırlamıştır. Cebir konusunda İbn Yâsemîn, İbn Hâim, Bahâüddin’in eserlerine şerhler; Kadızâde ve torununun 1 derecelik yay sinüsünün hesâblanması; Abdülmecid, Takiyüddin, Gelenbevî, Kuyucak’lı Âtıf’ın çalışmaları önemlidir. Karekök, küp alma geliştirilmiştir. Şemsüddin Semerkandî’nin kitabı ve Kadızâde’nin şerhi en çok kullanılan geometri eserleriydi. Ali Kuşçu ile Takiyüddin’in risâleleri, Musa Kahhâl’in eseri önemlidir. Molla Lutfî, Şabramellisî, İbrahim Halebî, Delos Problemi’ni yazmıştır..

Matematik, XVIII. yüzyıla kadar medreseler, (devlet dairelerindeki) mâlî kalemler, muvakkithâneler, rasathâneler, evlerde okutulurdu. Osmanlılar’daki matematik, İslâm matematikçilerinin kullandıklarının devamıdır. Abdurrahman Bıstâmî Şam-Mısır’dan, Ali Kuşçu Ortaasya-İran’dan gelmiştir. Bu bölgelere (Kadızâde, Şemsedin Fenârî, Hacı Pş. gibi) Anadolu’dan talebeler gitmişlerdir. Selçuklular zamanında Anadolu’da kuvvetli bir matematik geleneği oluşmuştu. Abdüllatif Bağdâdî, Esîrüddin Abharî, Kutbuddin Şîrâzî, Emînüddin Sivâsî gibi matematiği iyi bilen âlimler gelmişler, ders verip kitab yazmışlardı. Hindî hesâbta kâideler delilsiz, mesâhada hissî delil cebirde ise aklî delil kullanılırdı. İlk büyük Osmanlı matematikçisi Kadızâde, İran ve Ortaasya’ya gitmeden Bursa’da eserini yazdı. 5 kitabı vardı. Tuhfetü’r-Raîs en çok okunan geometri kitabıydı. Bu şerh, metine birçok bilgi ilâve etmekteydi. Bistâmî 4 eser yazmıştır. Aslen Semerkand’lı Ali Kuşçu, Fâtih devrinde İstanbul’a gelmiştir. Kadızâde’nin talebesi olup Uluğ Bey’in rasathânesinde çalışmıştır. Matematikte 6 eseri vardır. En meşhuru Arapça ve Farsça olup en çok kullanılan kitablardandı. Talebeleri, Sinan Pş., Kirmânî, Hayruddin Halil, Molla Lutfî, Hamza, Muhyiddin Muhammed Kâtip’tir..

Endülüs’lü Müslüman, Yahudi matematikçilerin bir kısmı, İran’dan kaçan sünnî âlimler, Yavuz’un Şam-Mısır’ı zabtetmesiyle bu bölgelerdeki, Tunus, Cezâir’deki çok sayıda matematikçiler de Osmanlı’ya katıldılar. Muhammed Sûfî, İbn Hanbelî, Garsuddin Ahmed, Takiyüddin, Şinşevrî bunlardan olup çok sayıda değerli kitab yazarak İstanbulluları geçmişlerdir. XVII. yüzyılda Ermeyûnî, İbn Hamza, Yahya Farazî, Şebramellisî, Müneccimbaşı önemlidir. İbn Hamza önemli bir kitab yazmıştır. Meşhur Sâlih Zekî, "Geometrik diziyi, sıfırdan başlayan diziyi ele alarak diğer geometrik dizilerin tabanlarına üs kabul etmiş olsaydı, İskoç Napier’den 24 yıl önce logaritmayı bulmuş olurdu." diyor. Bu asırda en önemli eser, Âmilî’nin kitabı olup İslâm dünyasında büyük ilgi görmüş, çok sayıda şerhi yapılmıştır..

Lale Devri’nde Batı’daki Gelişmelerin Takibi.:
Batıya ilgi ilk defa Lâle Devri’nde artar. Matbaa kurulur, Yirmisekiz Çelebi Paris’e gönderilir. Yanya’lı Esad ve oğlu, Lâtince eserlerden faydalanarak mantık, felsefe, matematik kitabları yazarlar. I. Mahmud zamanında Fransız mühtedîsi Humbaracı Ahmet Pş. başkanlığında Hendesehâne açılır. (Batı tarzı matematik eğitimi veren ilk kurumdur.) Müftüzâde Mehmed Saîd tarafından yeni icad edilen bazı âletlerin örneklerinin tecrübesi yapılmıştır. Eğin’li Nu’man, Avrupa’da geliştirilen âletlerden faydalanarak değerli bir ser yazmıştır. Mimar Sâlih ve oğlu, batı matematiğiyle temasa geçmişler, eserler yazmışlardır. Osman, Şekerzâde, Çınârî İsmail, Gelenbevî, Tersane Mühendishânesinde hocalık yapan matematikçiler onu takip etmiştir. Bunların logaritma cetvelleri ve risâleleri önemlidir. 1793 yılında matematik çalışmaları artık Batı metoduyla yapılacaktır. Bu tarz eğitim yapan Tıbbiye, Mülkiye, Harbiye gibi mektep, sultânî ve idâdîler açılacaktır. Çok sayıda Türkçe, Arapça, Fransızca matematik kitabı yazılacaktır. İstanbul ve Kâhire’de yenilikleri takip eden değerli matematikçiler yetişecektir. Bunlar Osmanlı Türkiyesi’nde büyük hizmetler yapmışlardır. XIX-XX. yüzyıllarda matematik kitablarının sayısı hızla çoğalmıştır. Osmanlı devrinde yazılan çok sayıda Arapça, Türkçe ve az sayıdaki Fransızca, İngilizce eser arasında, sahalarında orijinal kabul edilecek epeyce kitab vardır. (Bunları tek tek sayacak değiliz.) Bir kaç tanesini ve kaç adet çoğaltıldığını (istinsah) belirtmek istiyoruz..

En Çok Kullanılan ve En Çok Nüshası Olan Eserler.:

1-) Kadızâde, Tuhfe, 201 nüsha tesbit edildi.
2-) Ömer Çullî, Ta’lîkât ale’l-mevâzî (Şerhu Hulâsati’l-Hısâb), 93 nüsha
3-) Ali kuşçu, Risâle der İlmi Hısâb, 64 nüsha
4-) Ramazan Cezerî, Şerhu Hulâsati’l-Hısâb, 54 nüsha
5-) Abdürrahim Maraşî 38 nüsha
6-) Abdükâdir Sehâvî, Muhtasar fî İlmi’l-Hısâb, 36 nüsha
7-) Muhammed Hıfnî, Ferâidü avâidi Cebriyye, 28 nüsha
8-.) Hüseyin Mahallî, Fethu’r-Rab 26 nüsha
9-) Abdullah Şinşevrî, Şerhu Tuhfeti’l-Ahbâb 23 nüsha
10-) Muhyiddin Kâtib, Mecmau’l-Kavâid, 20 nüsha
11-) Gelenbevî İsmail, Hısâbü’l-Küsûr 20 nüsha
12-) Abdullah Şinşevrî, Buğyetü’r-Râgıb 18 nüsha
13-) Ali Kuşçu, Risâletü’l-Muhammediye 16 nüsha
14-) Abdüllatif Dimaşkî, Şerhu Nuhbeti’t-Tüffâha, 15 nüsha
15-) İbn Yâsemîn’in Urcûze’si, Şemsüddin Semerkandî’nin Eşkâlü’t-Te’sîs’i, Gıyâsüddin Cemşid’in Miftâhu’l-Hussâb’ı İbn Hâim’in Vesîle, Mübdî, Lum’a, Muknî , Nüzhe, Maûne, Mürşide, Hâvî’si, Sibt b. Mardinî ve İbn Mecdî’nin bazı eserleri.:
İstanbul, Mısır (Kâhire), Anadolu, Balkanlar ve Şam Osmanlı Devleti’nde matematikçilerin en çok çıktığı ve yaşadığı yerlerdir. İstanbul ile Kâhire yarişân iki büyük merkezdir..
XV. yüzyılda 28, XVI.’da 81, XVII.’de 70, XVIII.’de 121, XIX.’da 176, XX.’de 466 matematik kitabı te’lif edildi.
(Hesaba dâir 532, Geometriye 317, cebire180, logaritmaya 31, mesâhaya 47, vefka 3, mevâzin ve mekâyile 35, matematik tarihine 5, havassül-âdâd’a 4, ferâiz’e 18) 524’ü Arapça, 561’i Türkçe, 8’i Farsça, 2’si Türkçe-Fransızca, 2’si Arapça-Fransızca, 14’ü Fransızca, 2’si Arapça-Türkçe, 1’i İngilizce’dir..
Muhitlerine göre müellifler.: İstanbul 149, Balkanlar 11, Anadolu 23, Suriye 21, Irak 6, Hicaz 10, Yemen 1, Mısır 104, Mağrip 4, İran 2, Ortaasya 1, Kırım-Kafkasya 1, Arabistan’ın kalanı 1, Filistin 1, Lübnan 7, Avrupa 2, Amerika 1..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KÛN feyeKÛN>KÂiNÂtıN,
İÇ İÇe’dir=>ZâHiR-BâTıN,
GEÇmiş-GELecek-ŞU ÂNı,
SULTÂNInda SALTANâtıN!.


ZEVK 9920

“KÛN feyeKÛN!.” BUyurdu.. =>BiR DAMLa->SU İNSÂN ASL’ı..
BeBeKk-GENÇLik-BaBa-DeDe.. BUZ-SU-BUHAR-BULUT fASL’ı..
KaDER KaDAR YAŞAR İNSÂN,
DÖRt ÂLEM’i =>AŞAR İNSÂN,
=>BiR DAMLA SU’yun MaSALı..İLk Nefes=>SON NEFes hASL’ı..


07.04.2021..04:07
brsbrsm...tktktrstkkmizdeseheryelimmm..


KUL İHVÂNİm ZİKReYyLemek,
==>KİMLiğini FİKReYyLemek,
NAHNU->BİZ BİR-İZ’i BİLmek,
ŞEHÂDEt’e=->ŞÜKReYyLemek!.


أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerellezîne keferû enne’s- semâvâti ve’l- arda kânetâ retkanfe fetaknâhuma, ve cealnâ mine’l- MÂİ kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn (yu’minûne).: İnkâr edenler (kâfirler), semâların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra BİZ, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi SU'dan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?” (Enbiyâ 21/30)


Resim

=>TOPRAK->ATEŞ->SU->HAVA..
=>BEDEN->NEFS->KALB->RÛH..


1-) ŞERÎAT İNSÂNı.. BUZ İNSÂN.:


Kâinâtta Her ŞEYy” ve "HerKes" =>Kendi AYN-nına, Nicelik ve Nitelikçe Nelik-Kimlik-Kişilik Özelliklerine sahiptir..
DIŞ DÜZEN ve İÇ DENGEsi =>İLAHÎ SİSTEMde bir Hârikadır..

Maddelerin zâhirî Fiziksel Değişimi, yapısal değişiklik olmadan sadece hâl, biçim, şekil, dış görünüşünde meydana gelen değişimlerdir..
DOLU, BUZ, KAR, SU gibi… SU ise i’tidal halidir.

Şerîat İnsÂNı BUZ gibidir..

Resim

BUZ: Bir BEN-Lik bütünüdür.
İçindekilerin tümünü Hak-Bâtıl, Hayr-Şerr kendisinin kabul eder, kırılsa bile bırakmaz.
Yâni AYNİYyeti kabul eder.
GAYRİYyeti anlayamaz ve yapısı, İlâhî Yasada böyledir.
Sonsuz Benlik Düğümleriyle Bağlıdır her ZERRE-si...

BUZ:H2O=ASL”ının İLk ve Ham HâLidir.
Şerîat; Tarikatın, Mârifetin ve Hakikâtin ASLı, ANAsı ve TEMELidir..


Resim

2-) TARİKAT İNSÂNI.. SU İNSÂN.:

SUyun özellikleri ve güzellikleri fizik kitaplarında olmakla beraber + 40C de özgül ağırlığı maximum olur ve 1gr/cm3 dür.
Bu ise İ’TİDALdir..
BUZ HâLi.: Tefrit (Minimum)
SU HâLi.: İ’tidal (Optimum)
BUHAR HâLi.: İfrat (Maximum)

Bundandır ki +40C deki SU-yun en ağır oluşu binlerce metre derinlikteki okyanusların diplerini +40C lik sabit ısılı “SER”lar hâline getirmiş ve böylece binlerce bakteriyel, bitkisel ve hayvansal hayatın varlığına ve devâmına sebebtir ve gıda deposudur.
Kutuplardaki BUZ Dağlarının da altındaki SUlar dipte +40C dir ve HAYyat vardır.
SU’yun diğer sıvılardan farkı; canlının canı için ana şarttır.
SU içindeki katı atıklar süzülebilir, sıvı karışıklar tasfiye edilip arıtılabilir...
SU, çalışılırsa saf hâle gelebilir...
SU, berraktır; içi, dışındadır.
SU'yun kabı safsa, saydamsa SU'yun içini seyredebilirsiniz..
Teknik ve Teorik olarak SU=>Sıkıştırılamaz ve hacmi sabittir ve bu özelliği taşıyan tek sıvıdır..
Bulunduğu kabın şeklini alır..

Gerçek tarikat insÂNı da; çocukla çocuk, deliyle deli, velîyle velî olur...
SU; çok çok önemli bir misâldir MuhaMMedî Tasavvufta...
MuhaMMedî Tasavvuf İnsÂNı;
SU gibi tenezzül ve tevâzu’dadır.
İçene hayattır.
Hâlim, selim ve ılımlıdır.
Ahsen-i Takvim kıvamlıdır...

Resim

SU =>Ana âlemler olan 4 ÂLEMin dördüne de CÂMİ’dir...
BUZ OLuşu, SU OLuşu, BUHAR-Lığı ve BULUT-Luğu...
DEVRÂNı, SEYRÂNı, CEVLÂNı ve HAYRÂNı HarikûLâdedir.
EhL-i HâL için aşkın evreleri ve devreleri SU-dadır...

SU'yun ÖzeLLik ve GüzeLLikLeri.:

1-) Bir ortamda aynı anda 4 hâlde bulunur. . Buz, Su, Buhar, Bulut..
2-) 00C- 1000C arasındaki tek SIVIdır... (normal şartlar altında)
3-) 00C den aşağıya düşerken tüm maddeler hacimsel olarak büzülüp ve yoğunluğu artarken sâdece SU'yun hacmi genişler ve yoğunluğu azalıp SU'yun yoğunluğunun altına düşer ve buz böylece SU'da yüzebilir..
4-) Kâinâtta ALLAHu Zu’L-CELÂL’in var ettiği en çok bulunan sıvı; SU, dünyânın ¾ ünü kapsar...
5-) “H2O ile CO2 ” Bitki yapraklarında güneş enerjisi ve fotosentezle şekerin temel taşıdır SU... Kâinâtın ve insÂNın tek ana besini olan Hidrokarbon: Yeşil Ağacın=>Yeşil Ateşi=>HAYy Yakıtı...


الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
Resim---“Ellezî ceâle lekum mine'ş-şeceri'l-ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn (tûkıdûne).: O ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz” (Yâsîn 36/80)

أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ
Resim---“E fe reeytumun nârelletî tûrûn (tûrûne).: Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) yakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.” (Vâkı’a 56/71)

أَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنشِؤُونَ
Resim---“E entum enşe’tum şeceretehâ em nahnu’l- munşiûn (munşiûne).: Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) BİZ miyiz?” (Vâkı’a 56/72)

Resim

YaNıcı-YaNdırıcı-Söndürücü CeM' Cünbüşüdür SU..

Resim

TeVHiD TaBLoSuna BAKarsak, SU’yun:
1 ÂLem H +1 ÂLem H + 16 ÂLem O = 12 ÂLem H2O..

+ İLâhe + İLLâ = A L L A H celle celâluhu…


Resim


Resim
YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

Resim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimKUL İHVÂNİmResim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SU==>DİRİLik DUYguSU,
fASLın==>ASLına UYguSU,
İSter BUHAR->İster BULUt,
GÖZüm YAŞı BiR DAMLa SU!.

Resim
10-) DNA Çekirdeği =>HAYy TOHUMU’nun DÜğümünü ÇöZmekte =>H2O =>SU =>ÜREmeyi= HAYyatı BaşLatandır..

11-) SU’yun temel taşından biri olan HİDROJEN'in esas hüneri GÜNEŞtedir.
Güneşin merkezindeki (içindeki/özündeki) sıcaklık 20x1060C, mühitindeki (dışındaki/sathındaki) 80000C dir.
İnsÂN oğlunun İlâhî Veri olan AKIL ve İLİMLe ÇÖZdüğüne göre güneşte 1 saniyede:

Resim

SU; fizikî olarak zarar vermeden tek temizleyici ve çözücü olan sıvıdır..

14-) SU’yun yoğunluğu +40C de en fazladır/maxsimum özgül ağırlığıdır.
Bu özellik sadece SU’ya aittir ve bu özelligi ve güzelliğinden dolayı +40C deki en ağır SU =>En altta olunca okyanusların dibi sıcaklığı sürekli +40C olan bir serâ gibi sabit sıcaklıkta bir bitkisel ve hayvansal ÜRETİM ÇİFTLİĞİ gibidir..
Bu özelliği sebebiyle okyanuslar dibi, yer yüzündekinden yüzlerce kat çoklukta bitki ve hayvan türünü beslemekte ve ana besin kaynağı olmaktadır..

Bir ŞekiLLe ŞenLendirelim ZEVKimizi.:

Resim

Resim

Her AYSBERGin/ Buzdağının SU dışındaki yüksekliği=>kendi yüksekliğinin 1/8'i dir. SU içinde ise 7/8'i dir..
İlâhî İnzitam daha nicenice SIRLARa geBedir..

15-) Yeryüzünde 1,38x109 km3 (1,38 milyar km3) toplam SU vardır..

16-) Binlerce km2 yüzeyde BUHARLaşarak otomatik Tasfiye/Arıtma olan SU =>DEVRÂNdan DEVRÂNa DEVR eder durur..
Tatlı, Tuzlu, Ekşi, Acı OLan SU’ya =>Merhamet ve Muhabbet Güneşi VURdu mu:
"Lâ İLâhe + İLLâ ALLAH " =>TEVHİD KANATLARIyLa Semâ'ya CEVLÂN EYyLer..

Resim

İKİ”Lik CeLâLîyyetini =>TEKLik CemâLîyyeti SÎNEsinde CEM’ ederde HAYyat KAYNAğı KILar..
BULUTLar OLuşur..

RAHMET OLarak =>HAKk OLan KÜLLî ŞEYy’e YAĞar da YAĞar..
Bütün Bitkiler-Ağaçlar ufacık ve yemyeşil elleriyle, çiçek çiçek bebek gözleriyle,
Ve tümm Hayvancıklar dilsiz dilleriyle hep RAHMET için DUÂ eder dururlar gece gündüz..
Ben, YAĞmuru/RAHMeti çokk SEViyorum!.
"Bir YAĞmur YAĞsa Yâ RABBİM celle celâlihu!.
İLikLerime kadar ısLansam...
Ben de herkes gibi ayıLıp, akıLLansam ve usLansam!.”
demek istiyorum!.
KaDeR, KaDeRuLLAH;
HAKk celle celâlihu=>Hakkımızı ve Hayrımızı VERsin!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem=>Yârimiz ve Yardımcımız olsun!.
İnşâe ALLAH!. Âmin!. Yâ MUîN ALLAH celle celâlihu!.

18 -) DÖRt UNSURun TEVHİDİnde dördün birisi “SU” dur.

=>TOPRAK->ATEŞ->SU->HAVA..
=>BEDEN->NEFS->KALB->RÛH..

Resim

Bir ZERRe OLan TOHUM’un=> HAYyat HAYyLığı için;
Bir Avuç TOPRAK,
Bir Kıvılcım ISI ENERJİsi/ATEŞ,
Bir Yudum SU ve,
Bir Nefeslik CO2 li HAVA İster..

19-) Buharlaşan SU=>H2O molekülleri; etken negatif elektrik yükü (-) olarak, askıda tek başına semâda yüzer gezer.
(Sebbaha: yüzmek.. Yu sebbuhu: tesbih ederler yüzerler)...
Yer yüzündeki mikroskobik toz zerreleri de (+) elektrik yüklü olarak rüzgar gücüyle semâya çıkar...
Pozitif ve Negatif yüklerin (zıd yüklerin) CERR/çekimi<->CEZBe/itimiyle toz zerresi etrafında su zerreleri yoğunlaşır ve yağmuru oluşturur..
Her yağmur damlası aşağı doğru yol alırken aynı yüklü damlaların birbirini itip yaklaştırmaması (aynı yüklerin itimi) nedeniyle birleşip dev damlalar oluşturamazlar...
Gözyaşı gibi rahmet olarak yararlı ve zararsız inerler...
Isı şartlarıyla; altıgen, gevşek bağlı kar kristali oluşabilir, çok sıkı bağlı kristâl oluşursa dolu oluşur.
En net ve yer yüzündeki kesif kristalleşme ise suyun buz oluşudur.
Buz, SU'yun stabil hâlidir...
Saf SU dağLarıdır Buz DağLarı...

20-) SU'yun bu 4 hâli birbirine Lâzım, Lâyık, Muhtaç ve Mecburdur. Kutuplardaki buz dağları erirse, okyanuslardaki sıcak ve soğuk su akıntıları durursa, buharlaşma olmazsa, bulutlar başını alır gider veya oluşmazsa ne mi olur?.
Kur'ÂN-ı Kerîm’i DinLe.:


قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ
Resim---“Kul e re’eytum in asbaha mâukum gavren fe men ye’tîkum bi maîn maîn (maînin).: "De ki; (haber verin bakalım) gördünüz mü, eğer sabaha kadar SUyunuz (yerin dibine çekilir) batakalırsa size kim bir akarsu (kaynak-SU) getirebilir?" (Mülk 67/30)

Efendimiz Aleyhi'ssselâtı vesselâm bu âyet-i celileyi okuyunca:
Hadis-i kudsî gereği olarak.: "ALLAHu RABBü'L-ÂLEMîn.." buyurmuştur.

21-) SU; bu 4 hâliyle her isti'dâd ve kapasite de aklı olana mükemmel öğretici olup, insÂNa açıkca, rahatça ve en ekonomik öğreten ÂLİM, ÂRİF, ÂŞIK ve KÂMİL BİR MUALLİMdir/Öğretmendir..

Resim

Tıpkı =>Çocuk =>DelikanLı =>OLgun ve =>Pîr-i Fânî OLan Bir İnsÂN gibi..

3-) MÂRİFET İNSÂNI :(BUHAR İNSÂN.:)

Dört bardak SU var önümüzde...
Bakıyoruz hepsi de pırıl pırıl SU...
Ancak birer yudum alınca anlıyoruz ki birisi TATLI SU, birisi EKŞİ SU, birisi TUZLU SU, birisi de ACILI SU...
MuhaMMedî Tasavvufta SU’yumuzu hemen Kalb Kazanına döküp, Çile Ateşine oturtuyoruz...
SU=>Ateşle, Ateş=>SU'yla burada BİLişirler<=>TANIşırlar..
Ben, çoğu zaman kaynamak üzere olan tenceredeki SU’yun Sızlama "EZİZ" Sesini dinlerim.
Bir de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in=>Eziz Namazı KILışı VARdır..


Resim---Muttârif bin Abdullah bin Eş Şihhir babasından naklen.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i namaz kılarken gördüm =>göğsünde ağlamaktan meydana gelen ve tıpkı değirmen iniltisi/sesi gibi bir inilti/eziz vardı." diyor.
(Ebu Dâvud, Sünen, Salât 157-904)

Resim---Muttârif bin Abdullah bin Eş Şihhir babasından naklen.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i namaz kılarken gördüm. Göğsünde tıpkı kaynamak üzere olan tencerenin cızırtısı/iniltisi gibi eziz duyuluyordu, yâni (çok içli) ağlıyordu." diyor.
(Nesâî, Sahv 18-1213; İbni Huzeyme; İbni Hibbân)

Neticede ateş artar SU kaynar, kanatlanan ARINmış SAF DAMLALar GönüL Semâsında Saf TutarLar...
Geri kalan =>Tatlılık, Ekşilik, Tuzluluk, Acılık Tortusu da=>GÖNüLde Kaynar=>Gözlerden kaynar hâlde dökülür yanaklara.. GönüL KirLerimiz OLarak..
BeN doğrusu =>Acı, Tuzlu Ve Tatlı göz yaşlarıma şâhid oldum, dilimle tattım ve şaştım kaldım...

BUHAR, öylesine gizlidir ki havadaki nem gibi...
Her yerde, her zaman ve her hâlde bulunur ve görülmesi kesâfet çokluğuna bağlıdır.
Hava içinde anlaşılması zor vasıfları ve görevleri vardır.
Zevk ehlidirler. Söze sohbete dönüşleri rücû'dur...
Bulutla buluşmaları ürûc'tur...
1 cm3 SU damlası buharlaştığında 1700 cm3 lük bir hacim işgal eder...

4-) HAKİKAT İNSÂNI : (BULUT İNSÂN.:)

17-)
Bulut çeşitleri.: Cirrus, Stratus, Cumulus. Alto. Nimbus..
Nimbus Bulutu, yağmur bulutudur, serâpâ RAHMettir ya da serâ (koruyucu) bulutudur ki dünyanın, uzayın soğukluğu-sıcaklığı (ifrat-tefrit) karşısında gece-gündüz ısı farkını önler.
Elbise gibi... İ'tidâl üzere CÂN'ı korur...

MuhaMMedî Edeb-İLim-İrfÂN-ErkÂNLa Öğretim ve Eğitimden geçip havalanan "BUHAR İNSÂN"lar,
SUBHÂN ALLAH celle celâlihu'nun SEMÂ'sında "Bulut İnsÂN" larla buluşurlar el ele ve gönül gönüle...
RAHMet BULutLarı, MuHABBet BULutLarı..
ÇiLe ÇöLLerinde sonsuz sayıda tohumun yollarını hasretle beklediği koyu kül renkli BULutLar... BİZ BİR-İZ BİLeLik BereketLeri...
Rıza Rüzgarlarının takdir edilen yere sürüklediği, Âşıkların Gözyaşları gibi damla damla, ayırmadan kayırmadan, herşeyin ve herkesin üstüne yağan RAHMÂNÎ RAHMET insÂNlar, KÂMİLLer...
İLâHî ÂŞIKLar... Her DaMLası aynı...
Çarpışmadan... Yarışmadan... Karışmadan... Aynı ahenkte rakseden damlalar...
BULuştukları ve et-tırnak gibi "BİLE" oldukları her zerre, CÂN BULur ve DİRİLir...
EBDÂLLar, EBRÂRLar, AHYÂRLar, AHRÂRLar...
Koyuna da, kurda da... RAHMetuLLAHtır, Hakikat insÂNları...
Onlarla BULuşan Nemrud => CÂN BULur ve DİRİLir de, İBRAHİMî OLur...
Bâtıl =>Hakka DÖNüşür... ÖLü =>DiriLir...

Gerçi diyeceksiniz ki, her bulut yağmur yağdırmıyor...
Bulutlar da çeşit çeşit... Cirrus, Stratus, Cumulus. Alto. Nimbus.. görüntüsü var Rahmeti yokk.. Haklısınız..
Sadece Nimbus BulutLarı Rahmet yüklü..
MuhaMMedî Merhamet, Mahabbet ve Hasbî Hizmet BULutLarımızzz...

Elbette her sıvı donar buz gibi olur... SU sıvıdır.. Bir çok cismin SU'yu, Buharı, Bulutu OLur.. İsmi SU’ya benzer sadece..
Türlü türlüsü var; Meyve Suyu, Şalgam Suyu, Kükürt Buharı, Asit Bulutu v.s. vardır. Vardır davardır..
Ancak Biz=>SU=>H2O dan bahsediyoruz...
MuhaMMedî Tasavvufta =>SU=>H2O..
İnsÂN sûretinde yaratılıp ve akıl ni’meti verilen kimse..
Her İnsÂN Nefsince KaderlLer Kadar NâsibLer ve KIsmetLer.. Ve AKL-ı SİLM TEVHİD TERCiHLerimiz..
BUZ da OLuruz,
SU da OLuruz,
BUHAR da OLuruz,
BULUT da OLuruz bu HAYyatta...
Kirleniriz de, Pâklanırız da...
Ve SU=>CÂNa Hayat da verir...
Ve SU=>CÂNı da Hayatı da boğar-söndürür...

HüLâsa-yı KeLâm;
Dikkat ediLecek husus şu ki;
İnsÂN =>En KudsaL Emânet olan AKLını;
=>MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem'in gösterdiği,
=>ALLAH celle celâluhu KÂBe Kıblesine ÇEVirsin...
İLÂHî TEBLiği DUYsun ve UYsun..
MuhaMMedî ŞÛURu BİLsin,
MuhaMMedî NÛRu BULsun,
MuhaMMedî SÜRÛRda OLsun,
MuhaMMedî O-NÛRu KAVuşsun,
Ve MuhaMMedî NEŞ'Eyi YAŞAsın..
MuhaMMedî Şehâdet Şerefine Şâhid OLsun!.
ALLAHÜ zü'L-CELÂL, HAKk ve HAYRını VERsin!.
İNŞâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim
YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.

Resim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimKUL İHVÂNİmResim


Resim nOt.:

Azot-Oksijen-Karbon=>>BESiN..

Selim Gürbüzer

Atmosferde mevcut gaz oranların belirli oranlarda bulunması Mucize-î RABBanîyye'dir. Mesela Azotun % 78 ve Oksijenin % 21 oranında atmosferde sabit değerde bulunması belli bir ilahi planın işleyişine yönelik amaç içindir. Kesinlikle bu oranlar tesadüfen tâyin edilmiş rakamlar değil. Nasıl olsun ki, baksanıza bu sabit değerler sâyesinde Dünyamızı bir baştanbaşa kadar kaplayan gerek bitkiler, gerekse hayvan ve insan toplulukları hayat bulmaktalardır. Maazallah bir anda mevcut denge ayarının hedefinden şaşması her şeyin allak bullak olması demektir. Düşünsenize oksijenin atmosferde iki katı oranda fazla olduğunu bir anda varsayalım, işte o zaman yeryüzünde hafif ateş kıvılcımı yakmakla hem solduğumuz havayı hem de yeryüzünü cehenneme çevirmemiz an meselesidir diyebiliriz. Ya da tam aksine Oksijen % 21 değil de yarısı kadar düşük değerde olsaydı nefessizlikten acaba halimiz nice olurdu. Bikere nefes almak için denge ayarında Oksijenin varlığına ihtiyaç olduğu şart gözüküyor. Tabii bu ön şart sadece Azot ve Oksijen dengesine has bir durum değil, buna Karbonda dâhil elbet. Bu yüzden karbondioksit gazının varlık nedenini görmezden gelemeyiz. Zira bu gazın varlık sebebi de incelemeye değer bir husustur. Nitekim dünyamızda Karbon döngüsü öyle muazzam öyle ayarlanmış ki; atmosferin dış tabakalarına gelen kozmik ışınlar burada birtakım kimyasal reaksiyonlarla yüksüz parçacıklara (nötron) dönüşerekten azotla birleşip radyoaktif Karbon (C14 izotopuna) hale gelebiliyor. Ki, bu Karbon izotopu da oksijenle birleşerekten radyoaktif Karbondioksit gazına dönüşmekte, derken hava akımları yardımıyla bu söz konusu gaz molekülleri atmosferin en alt katmanlarına hızla difüze olurlar da. Böylece birçok canlı ve cansız varlıkların kimyasal bileşenlerini birbirine bağlayan karbon dengesi sağlanmış olur. Öyle ki, şeker =>6 Karbon atomuna, gliserin =>3 Karbon atomuna, keza protein yapımında önemli rol oynayan amino asitlerde Karbon atomuna bağlı faaliyet gösterirler.
Tüm bu var oluşumlardan anlaşılan o ki, canlının en temel maddesi Karbon atomu olduğu anlaşılmaktadır.
Bu arada sakın ola ki şimşek çakması da neyin nesidir deyip es geçmeyelim, çünkü bir şimşek çakmasında canlılar için nice ni’metler gizlidir. Bu demektir ki yeryüzünde rızıklandığımız gibi gökyüzünden de rızıklanmaktayız. Nitekim gökyüzünde çakan şimşeklerle birlikte bir bakıyorsun havanın nemi kimyasal reaksiyona girip bitkiler için olmazsa olmaz vazgeçilmez diyebileceğimiz Azot bileşiklerinin (doğal gübre) oluşumu vuku bulmakta. Zira RABBü’l- ÂLEMîn bu hususta Kur’ÂN’da nüzul eyledi âyetlerde şöyle beyân buyurmakta.:


قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
Resim---“Kul men yerzukukum mine’s- semâi ve’l- ardı emmen yemliku’s- sem'a ve’l- ebsâre ve men yuhricu’l- hayye mine’l- meyyiti ve yuhricu’l- meyyite mine’l- hayyi ve men yudebbiru’l- emr (emre), fe se yekûlûnâllâh (yekûlûnâllâhu), fe kul e fe lâ tettekûn (tettekûne).: De ki: “Semâdan ve arzdan sizi kim rızıklandırıyor (Göğü ve yeri, rızkınıza iki hazine gibi hazırlayan, oradan yağmuru, buradan bitkileri çıkaran kimdir? ALLAH’tan başka koca semâ ve zemini iki itaatkâr haznedar hükmüne kim getirebilir?) Veya işitmenin (işitme duyusunun) ve görmenin (görme hassasının) meliki (sahibi) kimdir? Ve canlıyı (diriyi) cansızdan (ölüden) çıkaran ve cansızı (ölüyü) canlıdan (diriden) çıkaran kimdir? Ve işi (yaratıp, yöneten) düzenleyip idâre eden kimdir?” O zaman: “ALLAH” diyecekler. Öyleyse: “Hâlâ takvâ sahibi olmayacak mısınız?” de.” (Yûnus 10/31)

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Huvellezî halaka’s- semâvâti ve’l- ardafisitteti eyyâmin summestevâ ale’l- arş (arşi), a’lemu mâ yelicu fî’l- ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mine’s- semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O'dur. Sonra arşın üzerine istivâ etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semâdan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve ALLAH, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir..” (Hadîd 57/4)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İSLÂM DÎNİ’nde =>DEHR =>ZaMÂN =>VAKit =>ÂN..
Ve.. =>DÜNYÂsı’nda =>DÎNi’nde =>ÂHİREti’nde..=>İNSÂN!.


DEHR.:. Âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün süre. Dünyanın ilk var oluşundan sonuna kadar geçecek MüDDet..


وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
Resim---“Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtune’d- dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ ille’d- DEHR (dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilm (ilmin), in hum illâ yezunnûn (yezunnûne).: Ve: “O (hayat), dünya hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve diriliriz. Ve bizi DEHRden (uzun zamandan) başka birşey helâk edemez.” dediler. Ve onların bu konuda ilimden (nâsibleri) yoktur. Onlar sâdece zannda bulunurlar.” (Câsiye 45/24)

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا
Resim---“Hel etâ ale’l- insâni hînun mine’d- DEHRi lem yekun şey’en mezkûrâ (mezkûren).: Gerçek şu ki, insânın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (DEHR) bir süre (HİN) gelip geçti." (İnsân 76/1)

Dehr, bizim kullandığımız, "ZamÂN" anlamında değildir. Çünkü ZamÂN; şimdiye, geçmişe ve geleceğe denebilir.. Dehr ise, "kesintisiz devanı eden uzun ZamÂNa (Âlemin Ömrüne)" denir.. (Tecrid-i Sarîh Terceme ve Şerhi XI, 180)

Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bildirdiğine göre bir Kudsî Hadiste ALLAHu zü’L- CeLÂL.: "Âdem oğlu Dehre söverek BENİ ezâlandırır, halbuki BENİM (yaradanıyım). Her emir BENİM Elim’dedir. Geceyi gündüzü BEN idâre ederim." buyurmuştur.
(Buhârî, Tefsiru Süre 45/1; Tevhid, 35; Edeb,101; Müslim, Elfâz,1,2, 5, 6; Ebû Dâvûd, Edeb,169).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sakın sizden biriniz.: “Vay Dehrin musibetine!.” demesin (böyle sövmesin). Çünkü Dehr ancak ALLAH'tır" buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Dehre sövmeyin. Çünkü Dehr ancak ALLAH'tır" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 101; Müslim, Elfâz, 4; Muvatta'. Kelâm, 3).

ALLAH celle celâlihu'nun.: "Dehr =>BENİM!" buyurması.: "Dehrin ve her şeyin Yaratıcısı BENİM!." demektir.
(Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1978, IX, 706-707; Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 160)..

DEHR.:. Âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün süre..
ZaMÂN.: Zeman, devir, vakit, çağ, mevsim, mehil..
VAKit.: Vakt. Muayyen, belli bir ZamÂN..
ÂN.: En kısa bir ZamÂN. Lahzâ. Dem. Cüz'i bir ZamÂN..

İÇinde Yaşamakta OLduğumuz Şehâdet ÂLEMi’nde=>EŞYÂ=>ŞEYyLeR eSaStır..
İnsÂN AKLı için;
EŞyâLaRın Münâsebetinden =>OLayLaR
OLayLaRın Münâsebetinden =>ZaMÂNLaR,
ZaMÂNLaRın Münâsebetinden =>ZANNLaR.. DOGar..OLUŞur..

ZaMÂNLaR’ın OLUŞumunda =>GÜNEŞ eSaStır.:

DüNYâ.: Ayaklarımızın altında ve üstünde yaşayıp da sonunda içinde mezarımız olan Muhteşem YER Yüzü..

GöK YüZü.: Başımızın üstündeki Muzzam Küme..

GüNeŞ.: Isı ve Dirilik Enerjisinin/fotosentez Anası Işık ve Nice IşınLarı ve Diğerleri..
Atmosferdeki ve yeryüzündeki temel sıcaklık kaynağı Güneş’tir. Güneş olmasaydı yeryüzündeki sıcaklık -273 °C civarında olurdu. Güneş’ten gelen enerji miktarı değişmektedir. Güneş lekelerindeki büyüme ve küçülmeler, DüNYâ’nın Güneş’e olan mesafesindeki değişmeler Güneş’ten gelen enerji miktarını da etkileyebilmektedir. DüNYâ, Güneş’e en yakın olduğu tarihte (3 Ocak) daha fazla enerji alır. Ancak bu durum, sıcaklıklar üzerinde büyük bir değişime neden olmaz..

ATMoSFeR.: DüNYâmızın Muhteşem Örtüsü.:
Güneş’ten gelen enerjinin tamamı yeryüzüne ulaşamaz. Çünkü atmosfer içindeki gazlar; Güneş ışınlarının yansımasına, dağılmasına ve emilmesine neden olur. Güneş’ten gelen enerjinin yaklaşık %43’lük kısmı yeryüzünü ısıtır (yeri ısıtan enerjinin tamamı %27 ve atmosferde dağılan enerjinin %16’sı). Eğer atmosfer olmasaydı Güneş ışınlarını doğrudan alan yerler çok sıcak, Güneş almayan yerler ise aşırı soğuk olurdu. Ayrıca Güneş ışınları atmosferde dağıldığı için yeryüzündeki sıcaklık da dengelenir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî Teknik Tasavvuf

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SİSTEMULLAHta =>İLAHî KANUNLAR.:

AKıL EKSENimiz Etrafında DÖNeN LETÂİFLeRimizz..
ZITLaRın ZEVKi DÖNGÜLeRimiz..
BEYaZ-SiYaH.. GÜL-GÜBRe.. HIRLı-HIRsız..
OLuR!-OLmaz!.İNKÂR-İKRÂR.. AKILLı-AKıLsız..

Resim

Ve de =>DÜNYÂ’mızın Kendi Ekseni Etrafında ve GÜNEŞ Etrafındaki DÖNüŞ SonUÇLaRı..
GECE ve GÜNDÜZ OLUŞumu.:

İnsanların çalışma saatleri ve uyku düzenini belirleyen unsurlardır. Buna göre zaman belirlenir ve yapılacak çalışmalar ile dinlenme zamanı ortaya çıkar. Farklı olayların bir araya gelerek gerçekleştirdiği bu durum, her gün 2 eşit olay üzerinden sağlanır.. GECE ve GÜNDÜZ..
GÜNEŞ Sistemi içerisinde DÜNYÂ GÜNEŞin etrafında dönerken aynı zamanda kendi çevresinde dönüş yapar. Yaşanan bu olay neticesinde ise gece ve gündüz oluşumu gerçekleşir. DÜNYÂ kendi ekseni etrafında gerçekleştirdiği dönüşü 24 saat içerisinde tamamlar. Bu zaman içerisinde ne kadar gece ve ne kadar gündüz olduğu ise MEVMlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Özellikle DÜNYÂ GÜNEŞ etrafında dönerken bir kısmı aydınlık tarafta kalırken diğer kısmı karanlığa gömülür. Bu neticede GECE ve GÜNDÜZ OLuşur.
Kış aylarında geceler daha uzun ve gündüzler kısadır. Yaz aylarına gelindiğinde ise gündüzler daha uzar ve geceler kısalır. Gündüz saatleri geçerken ayrıca DÜNYÂnın dönüş hareketi sürdüğü için gökyüzü konumu da değişir. Akşam saatleri geldiğinde GÜNEŞ ufuk çizgisine kayar. Bu sebepten dolayı GÜNEŞin geliş açısı azalır ve yavaş yavaş karanlık çökmeye başlar. Böylece rutin şekilde gece ve gündüz oluşumu meydana gelir.

Kısaca anlatmak gerekirse GECE ve GÜNDÜZ OLuşumu; DÜNYÂnın kendi ve GÜNEŞin etrafında dönmesiyle, bir kısmının GÜNEŞ ışınları alması diğer tarafın ise alamaması anlamına gelir. Netice GECE ve GÜNDÜZ oluşumu gerçekleşir. Bu bağlamda bir gün 24 saattir. Ancak gece ve gündüz oluşumu 12'şer saat olmaz.
Bu durum DÜNYÂnın gökyüzündeki konumu ile beraber MEVMlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Özellikle kış aylarında gündüzler daha kısayken yaz aylarına gelindiğinde gündüzler daha fazla uzar. Buna bağlı olarak da insanoğlu uyku düzeni ile ayakta kalma düzenini belirler. Böylece 1 yıl içerisinde gece ve gündüz oluşumu sürekli devam eder..

DÜNYÂ’mızın =>GüNLük EKSen HaReketi..

DÜNYÂ'mız kendi ekseni etrafındaki dönüşünü 24 saatte tamamlar, bu zaman dilimine bir GÜN denir.
DÜNYÂ'nın kendi ekseni etrafındaki hareketi batıdan=>doğuya doğrudur. Bu dönüş yönüne bağlı olarak;
=>Aynı anda daha doğuda bulunan yerlerde GÜNEŞ erken doğar, yerel saat ileri olur.
=>Doğu ve batı yönleri belirlenir.
=>Kuzey Yarımküre'de rüzgarlar ve akıntılar ->sağa.. Güney Yarımküre'de ise ->sola doğru sapma gösterir.

DÜNYÂ’mızın =>KENDİ EKSENİ ETRAFINDAKİ DÖNÜŞÜNÜN SONUÇLARI.:

=>DÜNYÂ'nın GÜNEŞ'e dönük olan yarısı aydınlık, diğer yarısı ise karanlıktır. DÜNYÂ kendi ekseni etrafında dönerken karanlık ve aydınlık yerler yer değiştirerek gece ile gündüz ardarda oluşur.

=>Gündüz meydana gelen ısınma ile gece meydana gelen soğuma gece ile gündüz arasında sıcaklık farklarının oluşmasına neden olur.
Bu sıcaklık farkları ise;
Özellikle nemin az olduğu çöllerle, dağların yüksek kesimlerinde kayaların mekanik (fiziksel) yolla ufalanmasına neden olur. Ayrıca kara ve denizlerin ısınma farklılığı ile nem miktarının farklı olmasına bağlı olarak kara ile deniz, dağla, vâdiler arasında kısa sürelerle esen gece ile gündüze göre yön değiştiren MELTEM RÜZGARIndan oluşur.

=>Numaraları farklı olan meridyenler arasında yerel saat farklarının oluşması. Örneğin 45° Doğu Meridyeni üzerindeki Iğdır'da, GÜNEŞ 30° Doğu meridyeni üzerindeki İzmit'ten 1 saat daha erken doğar.
=>DÜNYÂ'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşüne bağlı olarak hız kavramı oluşur. (Çizgisel Hız - Açısal Hız)
Çizgisel Hız ->DÜNYÂ'nın şeklinden dolayı Ekvator'dan Kutuplara doğru azalır.
Açısal Hız ->DÜNYÂ'nın her yerinde aynıdır.

=>DÜNYÂ'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşüne bağlı olarak rüzgarlar ve okyanus akıntılarında sapmalar gerçekleşir. Bu sapmaların yönü DÜNYÂ'nın dönüş yönüne bağlı olarak Kuzey Yarımküre'de ->sağa.. Güney Yarımküre'de ise ->sola doğrudur. Okyanus akıntılarında halkalanmalar oluşur..

=>DÜNYÂ'nın şekline bağlı olarak Ekvator Çevresinde ısınmadan, Kutuplar Çevresinde ise soğumadan dolayı oluşan sürekli Termik Basınç Alanları arasında DÜNYÂ'nın Eksen Hareketine bağlı olarak 30° ve 60° Kuzey ve Güney Enlemlerinde sürekli Dinamik Basınç Alanları oluşmuştur. DÜNYÂ Kendi Ekseni etrafında dönmeseydi ->Dinamik Basınç Merkezleri oluşmazdı.
=>Bir gün içerisinde GÜNEŞ'in gökyüzündeki görüşünün sürekli değişmesi.

DÜNYÂ’mız =>GÜNEŞ etrafındaki turunu 365 gün ve 6 saatte tamamlar. 1 yılda meydana gelen Yörüngesel Hareket sonucu ise 4 MEVM ortaya çıkar.


Resim

MEVMLER =>NASIL OLUŞUR?.:
MEVMler ->Ekiliptik adı verilen DÜNYÂ'nın GÜNEŞ etrafındaki yörüngesinin düzlemiyle DÜNYÂ'nın dönme ekseninin yaptığı açı sonucunda meydana gelir. Bu nedenle DÜNYÂ'nın GÜNEŞ etrafında dönerken Kuzey ve Güney Yarım Kürelerin yönelmesinde farklılıklar ortaya çıkar. MEVMlerin oluşmasının temel nedenlerinden biri ->“Eksen Eğikliği”dir.
Ancak, Mvsimlerin oluşumunda Eksen Eğriliği dışında başka nedenler de bulunur. İşte maddeler halinde MEVMler nasıl oluşur sorusuna ilişkin detaylar.:

* DÜNYÂnın GÜNEŞ etrafında dolaşması GÜNEŞ ışınlarının açısında değişikliğe neden olacağından MEVMler oluşur.
* DÜNYÂ üzerinde herhangi bir yerin GÜNEŞ'ten gelen ısı ve ışık enerjisinin soğurma miktarıdır.
* DÜNYÂ üzerindeki bir yerin denizlere uzaklığı MEVMlerin oluşmasına neden olur.
* DÜNYÂdaki herhangi bir yerin yükselti şekilleri de nedenlerden biridir.
* Aynı zamanda DÜNYÂ üzerindeki bir yerin aydınlanma süresi nedeni ile MEVMler oluşmaktadır.
* Gündönümü tarihleri, gündüz sürelerinin uzamaya ya da kısalmaya dönmüş olan tarihlerini içerir.
* Ekinoks tarihleri de GÜNEŞ Işınlarının Ekvator'a dik düştüğü ve tüm DÜNYÂ'da gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğu tarihlerdir.
* Sonuç olarak eksen eğikliği olmasaydı, DÜNYÂ GÜNEŞ etrafında dönerken, GÜNEŞ Işınlarının yere

Resim

GeCe GüNDüZün oluşumu ve MEVMleri oluşumu birbiri ile bağlantılı hareketlerdir. DÜNYÂnın GÜNEŞin etrafında yaptığı yolculuğa YÖRÜNGE denir. DÜNYÂ GÜNEŞ etrafında yörünge üzerinde yolculuğunu gerçekleştirirken GECE ve GÜNDÜZ sürelerinde farklılıklar meydana gelir. Bu durum sonucunda da her sene 4 MEVM oluşur.
MEVMmler arası sıcaklık değişimleri Ekvator ve Kutup bölgelerinde çok fazla değişmemektedir. Ekvator daima sıcak, Kutuplar ise MEVM fark etmeksizin daima soğuktur.

MEVMmLer NasıL OLuşur?
DÜNYÂnın GÜNEŞ etrafında yaptığı dönüş sonrasında havanın ısınması ve soğuması MEVMleri oluşturmaktadır. DÜNYÂ GÜNEŞ etrafında dönmesi sonucunda bir açı oluşturur. Oluşan açı da bir nevi MEVMlerin oluşmasını sağlar.
Gündönümü Nedir? 21 Mart ve 23 Eylül Tarihleri Hakkında Bilgi
DÜNYÂda GÜNEŞi sürekli dik açıyla alan bölge Ekvator'dur. Dolayısıyla sürekli Yaz Ayları yaşanır. DÜNYÂ’nın eksen eğikliği ve yıllık hareketine bağlı olarak DÖRT ÖNEMLİ GÜN karşımıza çıkar. Bu günlere MEVM başlangıcı olduğu için GÜNDÖNÜMÜ adı da verilir.

=>21 Mart ve 23 Eylül =>Ekinoks Tarihleri.: GÜNEŞ ışınlarının Ekvatora dik düştüğü ve bütün DÜNYÂda GECE ve GÜNDÜZ sürelerinin eşit olduğu tarihlerdir.. GÜNEŞ tam doğudan doğup tam batıdan batar.. Aynı boylam üzerindeki noktalarda GÜNEŞ sadece ekinoks günlerinde aynı anda doğar ve batar (12 saat ara ile)..

=>21 Aralık ve 21 Haziran Solstis/Gündönüm Tarihleri.: Gündüz sürelerinin uzamaya veya kısalmaya başladığı tarihlerdir.

Resim

=> MEVM Değişikliklerinin Sonucunda Neler Yaşanır?.:
Bazı canlılar daha sıcak bölgelere göç ederler.
Tarım ve hayvancılık üzerinde etkisi vardır.
Çiçekler yaz aylarında canlanırlar..

=> MEVM Değişiklikleri Olmasaydı Neler Olurdu?
Bölgede tek bir iklim görülürdü.
Tarım alanındaki faaliyetler etkilenirdi.
Sıcağa veya soğuğa bağlı olarak hastalıklar olurdu..


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim İHVÂNİmResim
Resim
Cevapla

“Muhammedi Teknik Tasavvuf” sayfasına dön