İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Rasulullah (sav) Efendimizin örnek kişiliği, hayatı ve davranışları.
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim KADINnnnn..

11-) Harama Girmeden EğLence DüzenLeme.:

Kadınların erkeklerden ayrı eğlenmeleri, İslamî bir tutumdur. Sözünü ettiğimiz eğlenmede kadının kendi yapısı doğrultusunda oyunlar sergilediği eğlenmenin özel bir türüdür.
[788] [788] Bidaye el-Muctehid c. 1, s. 166.

Fakat kadın ve erkeklerin birlikte olabilecekleri başka eğlenme türleri de var. Örneğin, erkekler, çocuklar, kadınların (hayızlı olanlar dahil)1; tekbir getirerek Bayram Töreni için Bayram Namazı Peygamber Döneminde müslüman kadın kılınan meydana gitmeleri. Kadınların, erkeklerin cesareti sergileyen oyunlarını seyretmeleri de mümkündür. Meselâ, Hz. Aişe'nin Habeşlilerin oyunlarını seyretmesi. Nedeni ise, erkeklerin durumu ile kadınların durumunun farklı olması. İbn Kuddame el-Hanbeli bu duruma şu sözleri ile parmak basmış; kadınlar, gereken yerleri örtülü ise, erkeklere bakabilirler, yargısını Hz. Aişe'nin Habeşlilerin oyunlarını seyretmesine dayandırmış.
İbn Reşid el-Hafid de.: "Erkeklerin kadınları seyretmeleri, kadınların erkekleri seyretmelerinden daha olumsuzdur." demiş.

Hem kadın, hem de erkeklerin bulunduğu eğlence türlerinin bir üçüncüsü de; her iki cinsten çocukların icra ettikleri oyunlardır.
Şimdi de Sahih-i Buharî'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında Bayram Törenlerinde kadınların erkeklere katılımını belirleyen alt başlıklarına nasıl Özen gösterdiğine bakalım. O dönemin Bayram Törenleri, başka hayırlı mutlu olaylar münâsebeti ile düzenlenen törenler için ölçüt olabilecek bir örnektir.

KadınLarın Bayram Namazı KıLınan Meydana GitmeLeri.:

Ummu Atîyye.: "Peygambermiz bize; evlenecek yaşa erişmiş kızlarımızı (Bayram Namazı için) da çıkarmamızı buyurdu..."
[789] [789] Buharî, Bayramlar/ay hali yaşayanlar dahil kadınların Bayram Namazı kılınan meydana gitmeleri (Bayram Günü) c. 3, s. 116. Müslim, Bayram Namazı/ Bayramlarda kadınların Bayram Namazı kılman meydana gitmeleri ve hutbe dinlemelerinin serbestliği c. 3, s. 20.

Bayram GünüElbisesi Bulunmayan Kadının Durumu.:
Hafsa binti Şirin: "Biz câriyelerimizin (başka rivâyette erişkin bekar kızlarımızın), Bayram Günü, Bayram Namazı kılınan meydana gitmelerini yasaklıyorduk... Ümmü Atîyye geldiğinde, ona.: “Bu konuda birşey duydun mu?” diye sordum. “Evet, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Erişkin bekar kızlar da çıkacak!.” dedi" yanıtını verdi."
[790] [790] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122.

Hafız İbn Hacer =>Görülen o ki, müslümanlar ilk dönemin ardından, ortamın bozulmasından ötürü, bekar kızları, Bayram Namazı kılınan meydana göndemiyorlardı. Bu sahabi kadınsa, kuralın Peygamber döneminde olduğu gibi geçerli olduğu kanısındadır."
[791] [791] Fethu’l-Bâri, c. f, s. 439.

Ümmü Atîyye.: “Yâ Resûlullah! İçimizden biri elbisesi olmadığından ötürü bayram yerine gitmezse, kusur işlemiş olur mu?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ona arkadaşı kendi giysisinden giydirsin!” buyurdu.
[792] [792] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122. Müslim, Bayram Namazı/kadınların Bayram Namazı kılınan yere gitmeleri c.3, s.21.
Hafız İbn Hacer.: "Arkadaşı, kendi giysisinden"
[793] [793] Feth el-Bâri c. 1, s. 439.
Sözünün anlamı.: “Onun gereksinim duyduğu giysiyi ödünç verir.” der. Kimileri ise, kadınların Bayram Namazı meydanına gelmelerinin Öneminin vurgulanması için; bir giyside iki kişi olsa da her durumda oraya varmalıdırlar anlamına olduğunu söylemişlerdir."
[794] [794] Feth el-Bâri c. 3, s. 122.

HayızLı Kadının Bayram TörenLerini ve MüsLümanLarın DuâLarını DinLemesi, Namaz KıLınan Meydanda DiğerLerinden Ayrı Durması.:
Ümmü Atîyye.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Bekar kızlar ve ay hali yaşayan kadınlar da Bayram Namazı kılınan meydana gelip hayra ve müslümanların duâlarına tanık olacaklar, namaz kılınan yerde ay hali yaşayanlar diğerlerinden ayrılacaklar" dediğini duydum.
Hafsa.: "Ay hali yaşayan da mı?” dedim. “Arafat'a çıkmıyor mu?” karşılığını verdi."
[795] [795] Buharî, Kadınlarda ay hali durumu/Ay hali yaşayan kadının Bayram Törenine katılması c. 1, s. 440. Müslim, Bayram Namazı/Kadınların Bayram Namazına gitmelerinin serbestliği c. 3, s .20.

İbn Hacer.: Bekar kızların ve ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları ile gözetilenin, törende İslamî Prensibin etkin biçimde ortaya konulması ve bereketin herkesi kapsaması olduğu anlaşılıyor. Hadisten, genç olsun, olmasın ay hali yaşar olsun olmasın, kadınların Bayram Törenlerine katılmalarının müstehâb olduğu da anlaşılıyor.
[796] [796] Feth el-Bâri, c. 3, s. 123.

Minâ'da KaLınan GünLer ve Arafat'a GidiLdiği Zaman Tekbir Getirme.:
Hz. Ömer, Minâ'daki çadırında tekbir alır, onu işiten mesciddekiler, ardından pazar halkı da tekbir alır, Minâ tekbirlerle inlerdi. İbn Ömer, Minâ'da kalınan günlerde tekbir alırdı. Tekbiri namazların arkasından, yatağında, çadırında, otururken, yürürken, o günlerin hepsinde sürekli alırdı. Meymune, kurban kesimi günü tekbir alırdı. Kadınlar, Minâ Günlerinde Ebban b. Osman ve Ömer İbn Abdulaziz’in arkasında mescidde erkeklerle birlikte tekbir alırlardı.
[797] [797] Buharî, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir getirme c. 3, s. 114.

Ümmü Atîyye.: “Bayram Günü, Bayram Törenine katılmamız emredildi. Ay hali yaşayan kadınlar da törene katılır, diğerlerinin gerisinde olurlar, onların getirdikleri tekbire ve duâlarına katılır, bu günün bereket ve temizliğini dilerlerdi.
[798] [798] Buharî, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir getirme c. 3, s. 115. Müslim, Bayram Namazı/ Kadınların Bayram Namazı kılınan yere gitmelerinin serbestliği c. 3, s. 20.

ÇocukLarın Bayram Namazı KıLınan Meydana GitmeLeri.:
İbn Abbas.: “Ramazan veyâ Kurban Bayramı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem' ile birlikte namaz kılınan meydana gittim; o, Bayram Namazını kıldı, hutbe okudu sonra kadınların yanına gidip onlara vaaz etti...
[799] [799] Buharî, Bayramlar/Çocukların Bayram Namazı kılınan meydana gitmeleri c. 3, s. 117.

Hafız İbn Hacer.: "Çocukların Bayram Namazı kılman meydana gitmeleri" yâni namaz kılmasalar da oraya giderler.
Zeyn el-Munir.: "Yazar yorumunda; namaz kılan ve kılmayanların hepsini kapsamasını gözeterek “Bayram Namazına” deyimi yerine “Bayram Namazı kılınan meydana” deyimini kullanmayı özellikle seçmiş görünüyor."
[800] [800] Feth el-Bâri, c. 3, s. 117.

İbn Battal.: "Çocukların Bayram Namazı kılınan meydana gitmeleri; çocuğun kendisini oyundan alıkoyabilecek, namazın ne olduğunu kavrayap onu ifsad edecek şeylerden çekinebilecek yaşa gelmiş olması durumunda söz konusudur deniyor. Pek tutarlı görünmeyen bir yorum: Çocukların Bayram Namazı kılınan meydana gitmelerinin meşruiyeti; bayramın bereketinden feyizlenmeleri ve katılanların çoğunun İslam'ın şiarının gösterilmesine sağlayacağı katkıya dayanmaktadır. Yine törene katılanların çokluğunun önemi dolayısıyladır ki; ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları buyrulmuştur. Dolayısı ile çocukların Bayram Namazı kılman meydana gitmeleri olayı, onlardan namaz kılan kılmayan hepsini kapsamalıdır. Yalnız çocukların yanında onların davranışlarını denetim altında tutacak birinin olmasını gerektirir bu durum."
[801] [801] Fethu’l-Bâri, c. 3, s. 118.

Bayramda DevLet Başkanının KadınLara Vaazetmesi.:
Câbir b. Abdullah: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan Bayramı günü kalktı, namazı kıldı. İşe önce namazdan başladı, ardından hutbe okudu, hutbeyi bitirdiğinde kadınların yanına inip onlara vaazetti. Bilâl’in eline tutunmaktaydı. Bilâl ise elbisesinin eteğini açmış, kadınlar da ona sadaka atıyorlardı."
[802] [802] Buharî, Bayramlar/Devlet başkanının Bayram Günü kadınlara vaazetmesi c. 3, s. 119. Müslim Bayram Namazı c- 3, s. 18.

Mızrak Ve Benzeri ŞeyLerLe EğLenme.:
Ebu Hûreyre.: "Bir de baktık Habeşliler, Peygamber’in yanında küçük mızrakları ile oyun oynuyorlar. Sonra Ömer geldi, eğilip çakıl taşlan alıp onlara serpti. Onun yaptığını gören Peygamber.: “Bırak onları ey Ömer!” dedi."
[803] [803] Buharî, Cihad/Mızrak ve benzeri şeylerle oyun oynama c. 6, s. 433. Müslim, Bayram Namazı/Kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 23.

Bayram Günüderi KaLkan ve Küçük MızrakLarLa Oyun Oynama.:
Aişe.: "... Bir Bayram Günüydü. Habeşliler; deri kalkanlar ve küçük mızraklarla oyun oynuyorlardı. Ya Peygamber'den ben istedim ya da o.: “Hoşlanıyor musun, seyreder misin?” dedi. Ben de.: “Evet!” dedim. Beni arkasına aldı, yanağım yanağına değer durumda seyrettik. O, bir yandan da.: “Bravo ey Habeşliler!.” diyordu. Ben usanıncaya kadar seyrettik. “Yeter mi?” dedi, “Evet!” dedim.
[804] [804] Buharî, Nikâh/Âile bireyleri ile güzel geçinme c. 11, s. 187. Müslim, Bayram Namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 22.

"Başka bir rivâyette.: "Durumumu, oyun izleyen genç kızın durumuna kıyas edin" ifâdesi de yer alıyor.
[805] [805] Buharî, Bayramlar/Bayram Günümızrak ve deri kalkanlarla oyun oynama c, 3, s. 92. Müslim, Bayram Namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin. c. 3, s. 22.

Hafız İbn Hacer.: "Bravo ey Habeşliler" sözü, onların yaptıklarına hoşnut olduğunu ve onları yüreklendirmek istediğini gösterir... Hadisin içeriğinin yararlanılacak yönlerinden biri de; bayramlara da yaşanan neşenin ve bedenlerin ibadet külfetinden rahata erdirme olgusunun âile bireylerinin tümüne yaygınlaştırılmasının meşruluğudur... Yine hadis; bayramlarda, sevinci dışa vurmanın dinin şiarından olduğunun da kanıtıdır.
[806] [806] Feth el-Bâri c. 3, s. 95-96.

Ayrıca hadis; meşru oyunların seyredilebileceğini gösterdiği gibi. Peygamberin âile bireyleri ile güzel geçindiğine de açıklık getirmektedir...
[807] [807] Feth el-Bâri, c. 2, 8. 96.

İyad.: "Hadis, kadınların, yabancı erkeklerin yaptıklarını seyredebileceklerini gösterir. Kadınlar için yasak olan, erkeklerin yakışıklılığına bakıp ondan zevk almalarıdır" diyor."
[808] [808] Feth el-Bâri', c. 3, s. 97.

Ben de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Müslümanların toplantılarına ve duâlarına tanık olurlar" sözünün; kadınların erkekleri seyredebileceklerini teyid ettiğini düşünüyorum.
[809] [809] Buharî, Bayramlar/Bayram Namazı kılınan meydanda ay hali yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları, c. 3, s. 122.

Bayram Namazına ilişkin hadisler, günahsız eğlenme ve kamunun düzenlediği törenlerin izlenmesi konulan içinde dile getirmeye iten; Bayram Namazının, sadece hutbenin izlediği toplu olarak kılınan bir namazdan ibâret olmamasıdır. Eğer Öyle olsa idi; Cumâ Namazı gibi mescidde kılınırdı. Yine Bayram Namazı; müslümanların, bayramları dolayısı ile geniş mekana ihtiyaç duyulduğundan meydanda kıldıkları, ardından hutbe okunan mevsimlik namaz da değildir. Meydanda kılmanın nedeni geniş yere gereksinimi olsa; Bayram Namazı sadece namaz kılanlara özgü olur, kadınların ona katılımı, Cumâ namazında olduğu gibi vaaz dinlemek için isteğe bağlı olurdu. Fakat, görüyoruz ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınların Bayram Namazına katılmalarını emrediyor ve bu işi sıkı tutuyor. Diğer yandan emir, isteklerine bağlı olarak, bâzen mescidde kılınan farz namazlara katılan kadınlara yönelik değildir sadece. Normalde namaz için dışarı çıkma adetinde olmayan, genç bekar kızları da kapsıyor. Dahası, ay başı hali yaşayan kadınları da. Namaz kılmayan, ay hali yaşayan kadının, Bayram Namazı için dışarı çıkması nasıl olur? Evet, onlar da çıkıyorlar, çünkü, mesele sadece namaz değil; şehir halkından mümkün olan çoklukta kişiyi içine alabilecek bir geniş alanda, düzenlenecek büyük dini törendir söz konusu olan. Töreni, yaşlı, genç. çocuk olmak üzere tüm müslümanların izlemesi gerekir. Herhangi bir özür nedeni ile namaz kılamayanlar, namaza, tekbir getirerek, duâ ederek katılabilirler. Amaç: "Herkes hayra ve mü'minlerin duâlarına tanık olacak", "ALLAH'ın bu günün bereket ve temizliğinden nâsib isteyecekler."
İbn Daik el-îd, bu doğrultuda şunları söylüyor.: "Onun.: “ALLAH'tan, bu günün bereketinden nâsib isterler!” sözü; çıkmalarının nedeninin bu olduğunu hissettiriyor."
[810] [810] Umdetu'l-Ahkamın şerhi İhkam el-Ahkam c. 1, s. 303.

Diğer yandan, Habeşlilerin Bayram Günümescidde oyun oynamaları, bayramlarda, günah olmayacak şekilde eğlenilebileceğinin katımdır. Hz. Aişe'nin bu oyunları izlemesi de, kadınların eğlenmeye yönelik toplantı ve törenlere katılmalarının meşruluğunu gösterir. O oyunlara Medine'li kadınların ve kızların da katılmış olmalası, doğaldır. Mescidde önce gelen bir sahabinin toplanmış olması, bir grup Habeşlilerin oyun oynaması ve Hz. Aişe'nin de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkasına saklanarak onları izlemesi; olayın kimi Medine'li kadınlara ulaşmamış olması düşünülebilir mi? Haber ulaştığında, onların da Habeşlilerin oyunlarını izlemek, törene katılmak ve mü’minlerin annesi Hz. Aişe gibi eğlenmek için mescide gitmiş olacakları uzak bir ihtimal olabilir mi?
Nasıl uzak bir ihtimal olabilir ki; mü'mine kadınlar, oniki amaç için gece-gündüz Mescid'e gitmeye alışmış bulunuyorlardı. Mescid, ALLAH'ın Evi olmakla birlikte; müslümanların birçok problemlerinin çözüldüğü kamuya ait geniş bir alandı..

Hz. Aişe'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkasından bakması, Peygamber’in onu ridası ile gözlerden saklaması olayı, onun görünmemeleri emredilen PeygamberEşlerinden olmasından kaynaklanan bir durumdur. Diğer mü’min kadınlara gelince; onların, erkeklerle karşılaşma durumlarında gözetilmesi gereken tutum içinde kalmaları yeterlidir. "İslam bölünmez bir bütündür."
İşte; İslam, kadınları yararlı törenlere katılmaya özendiriyor. Yine o, örtünmeyi sağlayan elbise giymeyi, gözleri harama bakmaktan sakınmayı ve erkeklere aşırı yaklaşmadan kaçınmayı emrediyor. Bunların tümü müslümanların namuslarına halel gelmesine yol açmayacak temiz bir ortamın oluşturulmasına yöneliktir. Kadınların gidebilmeleri açısından, mescidle konferans veyâ tören salonları arasında bir fark yoktur. İmam Nevevî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Ay hali yaşayan kadınlar da, hayra ve müslümanların duâlarına ortak olurlar" sözünü, "Kadınların, müslümanların toplu olarak gerçekleştirdikleri duâlar, sünnet düğünleri, öğrenim için oluşturulan oturumlar ve bunlara benzer hayra yönelik toplantılara katılmalarının güzel bir davranış olduğunu gösterir" biçiminde yorumluyor.
[811] [811] Şerhu Sahih-i Müslim'e bkz. c. 6, s. 180.

Bunun anlamı; kadınların, İslamî Kuralların gözetilmesi ile güzel münâsebetler dolayısı ile düzenlenen törenlere katılmalarının iyi bir tutum olduğudur. Görüşümüz.: "Onlar için elinizden geldiğince güç hazırlayın!" buyruğu doğrultusunda, ümmetin gücünü ortaya koyan askeri gösterilerin ve hayra yönelik toplantılar kategorisinden olduğudur. Mertlik ve güçlülüğün sergilendiği spor gösterileri için oluşturulan toplantılar konusunda da aynı kanaatteyiz.
Seleme b. el-Ekva.: "Peygamber Eşlem Oymağından ok atma yarışı yapan bir topluluğa rastladı. Onlara.: “Atın İsmâil Oğulları, babanız okçu idi; ben falan oğullarını tutuyorum!” dediğinde, bir grup, ok atmayı bıraktı. Peygamber.: “Size ne oldu niçin atmıyorsunuz?” dediğinde: “Nasıl atarız, sen onları tutuyorsun!.” karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Atın, ben hepinizi tutuyorum!.” dedi."
[812] [812] Buharî, Cihad/Okçuluk yarısına özendirme c. 6, s. 431.

Abdullah b. Ömer.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eğitilmiş atlarla yarış düzenledi, el-Hayfa'dan başlayan yarışın, bitiş noktası,, yolcu uğurlama yöresiydi. Mesafe altı veyâ yedi mildi. Yarış için eğitilmemiş atlarla da yarış düzenledi.
[813] [813] Buharî, Cihad/Eğitümiş atlarla yarış yapmanın amacı c. 6, s. 412. Müslim, Valilik/At yarışı ve atların yarış için eğitilmesi c. 6, s. 31.
Yarış, Yolcu Uğurlama Yöresinden başladı, bitiş noktası Beni Zerik Mescidi idi. Mesafe bir mil kadardı. İbn Ömer de bu yarışa katılanlar arasında idi."
[814] [814]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/311-317.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

HATİME.:

Müslüman kadını toplumsal yaşama ve erkeklerle yüzyüze getiren sebepleri sunduktan sonra, -dayanaklarımızı Kitab ve Sünnetten çıkarmaya çalışmamıza karşın- kendimize, kadının toplumsal yaşama katılımının Peygamber aleyhisselâm Sünnetleri’nden sayılıp sayılamıyacağını sormamız yerinde olacaktır. Soruya yanıtımız =>Bu bölümde geçen ve bunların ilerki bölümlerde görülecek nasslar; kadının toplumsal yaşama katılımının ve erkeklerle karşılaşmasının salt yasaklanmamış olduğunu değil, Peygamber aleyhisselâm Sünnetleri’nden bir sünnet olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır. Sünnet burada ilkelerine göre hareket edilen yöntem anlamındadır. Dolayisı ile kadının sosyal ha-yata katılması, erkeklerle yüzyüze gelmesi, ilkelerini Peygamber aleyhisselâm belirlediği bir yöntem olup tüm bireysel ve toplumsal alanlarda pratiğe geçirilmiştir. Durum o ölçüye ulaşmıştır ki; kadının toplumsal yaşama katılımı Peygamber aleyhisselâm döneminde müslüman toplumun genel ayırıcı özelliği olmuştur. Bu durum, bütün Peygamber aleyhumusselâmların -onlara selâm olsun- Sünnetlerindendi zâten. Bu konu üçüncü bölümde açıklığa kavuşturulacaktır, bi-iznillahi.
Seleften bazıları, kadının toplumsal yaşama katılımım yasak olmadığını onaylamakla birlikte kadınlarla erkeklerin birbirlerinden uzak yaşamalarını tercih etmelerinin gerektiğini vurgularsa, biz şunu söyleriz ki.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yöntemi de başkalarının yönteminden daha sevimlidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptıklarının örnek alınması, güzel olan tutumdur.” görüşü bizim tutumumuzun doğruluğunu güçlendirir.
Şu sözü söyleyen O'dur.: "En hayırlı yaşama yöntemi MuhaMMed’in Yaşama Yöntemidir." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptıklarına karşı bizim tutumumuz konusunda Fıkıh Bilginleri, görüş ayrılığı içindedirler. İmam Şevkanî'nin bu konuya ilişkin düşünceleri.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, sevâb kazanmak amacı ile yaptığı anlaşılamayan durumlarda o eyleme karşı tutumumuzun ne olacağı konusunda, görüş ayrılığına düşülmüştür. İleri sürülen görüşlerin bize göre durumları.:

1-) "Onu Örnek almamız gereklidir" görüşü.:
Örnek almak, hem görünüm hem de nitelik açısından başkasının eyleminin benzerini yapmaktır. O Ölçüde ki; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gönlünün isteğine bağlı olarak yaptığını, biz gerekliliğine dayandırarak yaparsak onu örnek almış olmayız. Başka kanıt olmaksızın, salt yapmış olması o eylemi bizim için gerekli (vâcib) kılmaz. Eğer, Peygamber aleyhisselâm gönlünün isteğine bağlı olmak yaptığını, gerekliliğine kanıt olmaksızın, bizim için gerekli olduğu inancıyla yaparsak, bu örnek almanın ilkeleriyle çelişir..

2-) "O’nu örnek almak güzel(mendub)dir" görüşü.:
Doğru görüş budur. Sevâb kazanma amacı görünmüyor olsa da, aynı doğrultuda olması gerekir. Mânen ALLAH'a yaklaşmayı sağlayan eylemlerin, en düşük değerde olanı ise, gereklilik niteliği olmaksızın yapılması güzel olan eylemdir. Güzel olma niteliğini, iyi yönde artirarak gereklilik durumuna yükselten bir kanıt olmadığı sürece, onun sadece güzel olduğunu söylemek gerekli olur. “Peygamber aleyhisselâm yapmış olması, yaptığının yapılmasına serbestlik kazandırır.” demek doğru olmaz. Bir eylemin yapılma yapılmama serbestisi ona ilişin Şer’î Hüküm gelmezden önce vardır zâten. O eyleme Peygamber aleyhisselâm’ın sınır koyduğunu söylemek, onu Peygamber aleyhisselâm’ın yapmış olmasına gereken önemin verilmediği anlamına gelir. Böyle bir tutum Peygamber aleyhisselâm yaptıklarına karşı ilgisizlik yönünde bir aşırılıktır.
Bir eylemi salt Peygamber aleyhisselâm yapmış olduğu için gerekli görmek ise; Peygamber aleyhisselâm yaptıklarına gerekenin üzerinde önem verme yönünde bir aşırılıktır. Doğru olan ikisi arasında bir tutum izlenmesidir.

3-) "Mubah olduğu, yâni Peygamber aleyhisselâm, tarafından yapılmış olmasının meşru kıldığının gösterildiğine" dâir görüş.:
Bu görüşü, Debusî et Takvim'de, Ebu Bekir er-Razî'den aktarmış; doğrudur diye eklemiş, Cuveynî de el-Burhan'da bu görüşü benimsediğini belirtmiş. Hanbelilerin görüşü de bu yöndedir. Bunlara az önce serbestlik kazandırır düşüncesine karşı söylediklerimizle karşılık verilir.

4-) "Peygamber aleyhisselâmın ne amaçla işlediği anlaşılıncaya kadar yargıda bulunulmaz" görüşü.:
Tutumlarını; ne amaçla yaptığı bilinmediği sürece Peygamber aleyhisselâm bir eylemi gerçekleştirmiş olması ona gerekli (vâcib), güzel (mendub)ve serbestilik (mubah) özellikleri kazandırması olasılığı yanında; Peygamber aleyhisselâm kendine özgülüklerinden olması olasılığına, serbestlik kazandırmanın yukarıda değindiğimiz özelliği; Rasûlullah'm kendisine özgülüklerinden olma olasılığına; Onun özgülüklerinden olduğunu gösteren kanıt bulunmadığı durumlarda, yaptığı tüm eylemlerin yasama kategorisinden sayılması gerektiği ilkesinin engel oluşturur oluşuyla yanıt verilir. Sonuçta yargıda bulunmamanın dayanaksızlığı ortaya çıkmış olur.
Şevkanî, başka bir yerde, Peygamber aleyhisselâm ALLAH'a mânevî yakınlık kazanmak amacıyla yaptığına kanıt bulunmayan eyleminin Örnek alınmasının güzel (mendub) olduğu görüşüne "ALLAH celle celâlihu’nun Elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır" âyetini kanıt göstererek şu yorumu yapıyor: "Eğer Peygamber aleyhisselâm ALLAH'a mânevî yakınlık amacı ile gerçekleştirdiğine kanıt bulunmayan eylemlerinin örnek alınması gerekli olsa idi âyette (lekum) kelimesi (aleykum) biçiminde gelirdi. Kelimenin (lekum) olarak gelmiş olması, örnek almanın gerekli (vâcib) olmadığını gösterir. Örneğin vücud bulmuş olması da, o eylemin yapılmasının, yapılamamasına tercih edilir, yâni yapılmasının güzel (mendub) olup, (mubah) olmadığını gösterir." [754] [754] İrşad el-Fuhul s. 37-38

Kadınların toplumsal yaşama katılmaları ve erkeklerle karşılaşmaları. Peygamber aleyhisselâm Sünnetlerinden bir sünnet olduğu kesinlik kazandığına göre; bu sünnet zanni midir, kati’ midir? Bu konudaki rivâyetlerin bütün olarak -Peygamber aleyhisselâm eylem, söz ve onaylarını kapsayan yaklaşık üç yüz nassı havi Sünnetin tevâtür düzeyini gösterdiği inancındayız. Dolayısıyla olay, yaşanmış olması açısından kesinlik kazanmış oluyor. Olaydan ne anlaşılması gerektiği de kesinlik arzediyor, çünkü nass’ların çoğunluğu son derece açık ve seçiktirler.

(Nass.: Kur'ÂN-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akide.)

Meseleyi özetlersek.:
ALLAH celle celâlihu bize; birlikteliğin kurallarının gözetilmek şartı yerine getirildiğinde, erkeklerle temiz saygın kadınların birlikte pratiğe geçirecekleri dengeli bir yaşama yöntemi önermiştir. O, salgınlıklarını koruyan kadınlar, toplumsal yaşama katılım ve erkeklerle birlikteliğin meyvelerini toplamaya istekli davrandıkları durumda hayırlı, dinamik bir yaşama yöntemi olarak belirecektir. ALLAH celle celâlihu’nun yasasının yapısı her konuda bu niteliktedir. O her konuda haysiyet ve temiz ahlâkın gerçekleştirilmesine yöneliktir. Ayrıca en temiz ahlâkın kolaylık içinde yaşanması ve haysiyetin de ciddî verimli çalışma ile birlikteliğini ister.
Kadının toplumsal yaşama katılımının yapısı bu. Mü'minlerin, yenilenen mesleklerinin problemlerinin çözüme kavuşturulabilmesi için, kadının toplumsal yaşama daha etkin biçimde katılmasını gerektiren, günümüzde önem kazanan toplumsal pozisyonların da üzerinde durulması gerekliliği ile karşı karşıyayız. ALLAH celle celâlihu, Peygamberler aleyhumusselâm aracılığı ile yasalarını, insanların kendi gerçekliklerine uygulamaları ve bunun sonucu gerçekliklerinin gereken doğrultuya girerek, olası en üst düzey yasanın sağlanması için göndermiştir. Yalnız hem İlahî Yasanın hem de yaşanan olgunun doğru bilgileri elde edilmeksizin, ALLAH celle celâlihu’nun yasası doğrultusunda yürüme olanağından söz edilemez. Verdiğimiz nass’ların İlahî Yasaya ilişkin bilgilerin tesbit edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz. Geriye olgunun doğru kavranması kalıyor ki, bu objektif istatistiklere dayanan bilimsel bir çalışma ile sağlanabilir, kurgu veyâ kişisel değerlendirmelerle değil.

Selefin geriye kalanları, kadınların yaşamları konusunda, Peygamber aleyhisselâm Dönemi yöntemi ile paralellik göstermeyen yeni bir yöntemi denemelerine kavuşturan bazı örnekler.:

Tulum Dikme.:
Hz. Ömer: "... Ümmü Salit iyi eteklik almaya daha lâyıktır. O, Uhud Savaşında bize tulum dikerdi." [755] [755] Buharî, Cihad/Savaşta kadınların tulumla erkeklere su taşımaları c. 6, s. 419.

SusayanLara Su Verme.:
Enes.: "Uhud Savaşında Aişe ve Ümmü Süleym, tulumla su taşıyıp askerlere sunuyorlardı." [756] [756] Buharî, Cihad/Kadınların sefere çıkmaları ve erkeklerle birlikte savaşmaları c. 6, s. 418. Müslim, Cihad/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.

Yemek HazırLama.:
Ümmü Atîyye.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le yedi kez sefere çıktım, erkeklerin çadırları ve diğer malzemelerine göz kulak olur, yemek yapardım." [757] [757] Müslim, Cihad/Savaşa katılan kadınlara birşeyler verilir fakat gani’metten pay almazlardı, c. 5, s. 199.

YaraLıLarı Tedâvi Etme.:
Enes.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere Ümmü Süleym ve Ensardan bir gurup kadınla çıkar, o kadınlar savaş olursa yaralıları tedâvi ederlerdi." [758] [758] Müslim, Cihad/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları, c. 5, s. 196.

Hasta Bakımı:
Hafsa binti Şîrîn, Ensardan bir kadından aktarıyor.: "Kardeşinin kocası, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemle birlikte on iki kez sefere çıkmış. Altı seferde kardeşi de onunla birlikte imiş. Kardeşi: "Hastalara bakardık" diyormuş." [759] [759] .Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122.

ÖLü ve YaraLıLarın Taşınması.:
Rabi binti Muavviz.: "Peygamber aleyhisselâm ile sefere giderdik... ölü ve yaralıları Medine'ye taşırdık..."[760] [760] Buharî, Cihad/Kadınların ölü ve yaralıları cephe gerisine nakletmeleri c. 6, s. 420.

Kadınlardan Biri Kendini Savunmak İçin Bir Hançer Ediniyor.:
Enes.: "Ümmü Süleym Huneyn Günü bir hançer edindi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: “Bu hançer nedir?” dediğinde.: “Onu müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnını deşmek için edindim” karşılığını verdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülmeye başladı.[761] [761] Müslim, Cihad/kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.

Gerektiğinde kendini savunmak için Ümmü Süleym hançer taşıyor, İbni Sad Tabakat’ında verdiğine göre Ümmü Ammar'a ise; müslümanlar yenilgiye uğradıklarında silah kuşanarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'ı savunuyorlar.
Ömer İbn Hattab.: "Uhud Günü, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Sağa sola dönüp de Ümmü Ammara'yı önümde savaşır görmediğim olmadı.” dediğini duydum" derdi." [762] [762] Tabakat el-Kubra c. 8, s. 415.

ALLAH celle celâlihu mü'minlere zafer verdiğinde kadınlara, gani’metten bir miktar pay düştü.
İbn Abbas.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere kadınlarla birlikte çıkar, onlara gani’metten bir miktar bağışlardı..." [763] [763] Müslim. Cihad/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır fakat gani’metten pay ayrılmaz c. 5, s. 197. Müslim. Cihad/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır fakat gani’metten pay ayrılmaz c. 5, s. 197.

Onlardan biri, deniz savaşında ALLAH YoLu'nda şehâdete ermeyi diliyor; ALLAH da nâsib ediyor.:
Enes b. Mâlik.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ümmetimden bir grup yeşil denizde (Akdeniz) ALLAH YoLu'nda sefere çıkacaklar, dediğin de bir kadın (Ümmü Havam).: "'Yâ Resûlullah!, beni onlardan biri kılması için ALLAH'a duâ et.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Ey ALLAH'ım, o’nu onlardan eyle.” dedi. Sonra o, Kocası Ubade İbn Samitle birlikte, müslümanların Muaviye ile gerçekleştirdikleri ilk deniz seferine katıldı. Sefer dönüşü Şam'a indiklerinde o’na binmesi için bir hayvan getirdiler. Hayvan o’nu yere attı, bunun sonucu vefât etti."[764] [764] Buharî Cihad/ALLAH YoLu'ndayken hayvan tarafından yere düşürülüp bu nedenle ölen ALLAH YoLu'nda savaşırken ölenlerle beraberdir, c. 6, s. 358. Müslim, Valilik/Denizde savaşmanın fazileti c. 6, s. 50.

O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu sözü hükmünce şehîddir.: "ALLAH YoLu'nda kim hayvandan düşer ölürse şehîddir."[765] [765] Taberî vermiş taşıma zinciri 'hasen' (biz Feth el-Bâri c. 6, s. 358'den naklediyoruz) Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/317-306.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

HATİME.:

Müslüman kadını toplumsal yaşama ve erkeklerle yüzyüze getiren sebepleri sunduktan sonra, -dayanaklarımızı Kitab ve Sünnetten çıkarmaya çalışmamıza karşın- kendimize, kadının toplumsal yaşama katılımının Peygamber aleyhisselâm sünnetlerinden sayılıp sayılamayacağını sormamız yerinde olacaktır. Soruya yanıtımız: Bu bölümde geçen ve bunların ilerki bölümlerde görülecek nasslar; kadının toplumsal yaşama katılımının ve erkeklerle karşılaşmasının salt yasaklanmamış olduğunu değil, Peygamber aleyhisselâm sünnetlerinden bir sünnet olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır. Sünnet burada ilkelerine göre hareket edilen yöntem anlamındadır. Dolayısı ile kadının sosyal hayata katılması, erkeklerle yüzyüze gelmesi, ilkelerini Peygamber aleyhisselâm belirlediği bir yöntem olup tüm bireysel ve toplumsal alanlarda pratiğe geçirilmiştir. Durum o ölçüye ulaşmıştır ki; kadının toplumsal yaşama katılımı Peygamber aleyhisselâm döneminde müslüman toplumun genel ayırıcı özelliği olmuştur. Bu durum, bütün Peygamber aleyhisselâmların -onlara selâm olsun- sünnetlerindendi zâten. Bu konu üçüncü bölümde açıklığa kavuşturulacaktır, bi iznillahi.

Seleften bazıları, kadının toplumsal yaşama katılımım yasak olmadığını onaylamakla birlikte kadınlarla erkeklerin birbirlerinden uzak yaşamalarını tercih etmelerinin gerektiğini vurgularsa, biz şunu söyleriz ki: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yöntemi de başkalarının yönteminden daha sevimlidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptıklarının örnek alınması, güzel olan tutumdur, görüşü bizim tutumumuzun doğruluğunu güçlendirir. Şu sözü söyleyen odur: "En hayırlı yaşama yöntemi MuhaMMed’in yaşama yöntemidir." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptıklarına karşı bizim tutumumuz konusunda fıkıh bilginleri, görüş ayrılığı içindedirler. İmam Şevkanî'nin bu konuya ilişkin düşünceleri: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, sevâb kazanmak amacı ile yaptığı anlaşılamayan durumlarda o eyleme karşı tutumumuzun ne olacağı konusunda, görüş ayrılığına düşülmüştür. İleri sürülen görüşlerin bize göre durumları.:

1-) "Onu örnek almamız gereklidir" görüşü.:
Örnek almak, hem görünüm hem de nitelik açısından başkasının eyleminin benzerini yapmaktır. O ölçüde ki; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gönlünün isteğine bağlı olarak yaptığını, biz gerekliliğine dayandırarak yaparsak onu örnek almış olmayız. Başka kanıt olmaksızın, salt yapmış olması o eylemi bizim için gerekli (vâcib) kılmaz. Eğer, Peygamber aleyhisselâm gönlünün isteğine bağlı olmak yaptığını, gerekliliğine kanıt olmaksızın, bizim için gerekli olduğu inancıyla yaparsak, bu örnek almanın ilkeleriyle çelişir..

2-) "Onu örnek almak güzel (mendub)dir" görüşü.:
Doğru görüş budur. Sevâb kazanma amacı görünmüyor olsa da, aynı doğrultuda olması gerekir. Mânen ALLAH'a yaklaşmayı sağlayan eylemlerin, en düşük değerde olanı ise, gereklilik niteliği olmaksızın yapılması güzel olan eylemdir. Güzel olma niteliğini, iyi yönde artirarak gereklilik durumuna yükselten bir kanıt olmadığı sürece, onun sadece güzel olduğunu söylemek gerekli olur. Peygamber aleyhisselâm yapmış olması, yaptığının yapılmasına serbestlik kazandırır, demek doğru olmaz. Bir eylemîn yapılma yapılmama serbestisi ona ilişin şer’î hüküm gelmezden önce vardır zâten. O eyleme Peygamber aleyhisselâm sınır koyduğunu söylemek, onu Peygamber aleyhisselâm yapmış olmasına gereken Önemîn verilmediği anlamına gelir. Böyle bir tutum Peygamber aleyhisselâm yaptıklarına karşı ilgisizlik yönünde bir aşırılıktır. Bir eylemi salt Peygamber aleyhisselâm yapmış olduğu için gerekli görmek ise; Peygamber aleyhisselâm yaptıklarına gerekenin üzerinde önem verme yönünde bir aşırılıktır. Doğru olan ikisi arasında bir tutum izlenmesidir.

3-) "Mubah olduğu, yâni Peygamber aleyhisselâm, tarafından yapılmış olmasının meşru kıldığının gösterildiğine" dâir görüş.:
Bu görüşü, Debusî et Takvim'de, Ebu Bekir er-Razî'den aktarmış; doğrudur diye eklemiş, Cuveynî de el-Burhan'da bu görüşü benimsediğini belirtmiş. Hanbelilerin görüşü de bu yöndedir. Bunlara az önce serbestlik kazandınr düşüncesine karşı söylediklerimizle karşılık verilir.

4-) "Peygamber aleyhisselâm ne amaçla işlediği anlaşılıncaya kadar yargıda bulunulmaz" görüşü.:
Tutumlarını; ne amaçla yaptığı bilinmediği sürece Peygamber aleyhisselâm bir eylemi gerçekleştirmiş olması ona gerekli (vâcib), güzel (mendub)ve serbestilik (mubah) özellikleri kazandırması olasılığı yanında; Peygamber aleyhisselâm kendine özgülüklerinden olması olasılığına, serbestlik kazandırmanın yukarıda değindiğimiz özelliği; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisine özgülüklerinden olma olasılığına; Onun özgülüklerinden olduğunu gösteren kanıt bulunmadığı durumlarda, yaptığı tüm eylemlerin yasama kategorisinden sayılması gerektiği ilkesinin engel oluşturur oluşuyla yanıt verilir. Sonuçta yargıda bulunmamanın dayanaksızlığı ortaya çıkmış olur..

Şevkanî, başka bir yerde, Peygamber aleyhisselâm ALLAH'a mânevî yakınlık kazanmak amacıyla yaptığına kanıt bulunmayan eylemînin örnek alınmasının güzel (mendub) olduğu görüşüne "ALLAH’ın Elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır" âyetini kanıt göstererek şu yorumu yapıyor.:


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resûllulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

"Eğer Peygamber aleyhisselâm ALLAHa mânevî yakınlık amacı ile gerçekleştirdiğine kanıt bulunmayan eylemlerinin örnek alınması gerekli olsa idi âyette “lekum” kelimesi “aleykum” biçiminde gelirdi. Kelimenin (lekum) olarak gelmiş olması, Örnek almanın gerekli “vâcib” olmadığını gösterir. Örneğin vücud bulmuş olması da, o eylemîn yapılmasının, yapılamamasına tercih edilir, yâni yapılmasının güzel “mendub” olup, “mubah” olmadığını gösterir." [815] [815] İrşad el-Fuhul s. 37-38.

Kadınların toplumsal yaşama katılmaları ve erkeklerle karşılaşmaları. Peygamber aleyhisselâm Sünnetlerinden bir sünnet olduğu kesinlik kazandığına göre; bu sünnet zanni midir, kati’ midir? Bu konudaki rivâyetlerin bütün olarak -Peygamber aleyhisselâm eylem, söz ve onaylarını kapsayan yaklaşık üç yüz naşı havi- sünnetin tevâtür düzeyini gösterdiği inancındayız. Dolayısıyla olay, yaşanmış olması açısından kesinlik kazanmış oluyor. Olaydan ne anlaşılması gerektiği de kesinlik arzediyor, çünkü nasların çoğunluğu son derece açık ve seçiktirler..

MeseLeyi özetLersek.:
ALLAH celle celâlihu bize; birlikteliğin kurallarının gözetilmek şartı yerine getirildiğinde, erkeklerle temiz saygın kadınların birlikte pratiğe geçirecekleri dengeli bir yaşama yöntemi önermiştir. O, salgınlıklarını koruyan kadınlar, toplumsal yaşama katılım ve erkeklerle birlikteliğin meyvelerini toplamaya istekli davrandıkları durumda hayırlı, dinamik bir yaşama yöntemi olarak belirecektir. ALLAH celle celâlihu’nun yasasının yapısı her konuda bu niteliktedir. O her konuda haysiyet ve temiz ahlâkın gerçekleştirilmesine yöneliktir. Ayrıca en temiz ahlâkın kolaylık içinde yaşanması ve haysiyetin de ciddî verimli çalışma ile birlikteliğini ister.

Kadının toplumsal yaşama katılımının yapısı bu. Mü'minlerin, yenilenen mesleklerinin problemlerinin çözüme kavuşturulabilmesi için, kadının toplumsal yaşama daha etkin biçimde katılmasını gerektiren, günümüzde önem kazanan toplumsal pozisyonların da üzerinde durulması gerekliliği ile karşı karşıyayız. ALLAH celle celâlihu Peygamberler aleyhumusselâm aracılığı ile yasalarını, insanların kendi gerçekliklerine uygulamaları ve bunun sonucu gerçekliklerinin gereken doğrultuya girerek, olası en üst düzey yasanın sağlanması için göndermiştir. Yalnız hem İlahî Yasanın hem de yaşanan olgunun doğru bilgileri elde edilmeksizin, ALLAH celle celâlihu’nun yasası doğrultusunda yürüme olanağından söz edilemez. Verdiğimiz nasların İlahî Yasaya ilişkin bilgilerin tesbit edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz. Geriye olgunun doğru kavranması kalıyor ki, bu objektif istatistiklere dayanan -bilimsel bir çalışma ile sağlanabilir, kurgu veyâ kişisel değerlendirmelerle değil.
Selefin geriye kalanları, kadınların yaşamları konusunda,

Peygamber aleyhisselâm dönemi yöntemi ile paralellik göstermeyen yeni bir yöntemi denemelerine karşın; onlar, yaşadıkları dönemde toplumsal gerçekliğe egemen olan durumu değerlendirme açısından bizden daha bilinçli davranıyorlardı. Köylü kadınlarla şehirde yaşayan kadınlara farklı hükümler uyguluyorlardı. Şehirde yaşayan kadınların, yüzlerini örtmeleri ve evde oturmaları gerekiyordu. Çünkü onların evden çıkma gereksinimleri sınırlıydı. Ayrıca gereksinimlerinin çoğunu câriye ve köleler yerine getirirlerdi. Köylü kadınlar işi, ne evde oturmaya ne yüz örtmeye zorlanıyordu. Çiftçi kadın, kocasına yardım etmek, sürü otlatmak, pazarda evin gereksinimlerini görmek gibi veyâ başka gereksinimler için her gün dışarı çıkar, herhangi bir kısıtlama olmaksızın erkeklere karışırdı. Yâni özel olarak, köy ortamının gerektirdiği doğrultuda yaşam olayına kolaylaştırma sağlanmıştı.

Bizim de; günümüz şehir kadının durumunu çok duyarlı biçimde algılamamız; Özellikle çalışan kadın açısından, dünün köyü ile bugünün şehri arasında benzerliklerin ne ölçüde arttığına bakmamız gerek. Ayrıca konuyu, dışarıda işte çalışmamakla birlikte, ağır çalışma şartları altında ezilen koca-sının yerine ev dışında kimi işleri görmek durumunda olan ev kadını açısın-dan da değerlendirmemiz gerekir. Söylediğiniz gibi yaşanan olgunun bilimsel olarak araştırılması gereğini takdir etmekle birlikte burada, olgu ile güçlü bağlantılılık içinde olan ve onun oluşmasına önemli ölçüde katkısı bulunan yeni toplumsal konumların bazılarına değineceğiz.:

1-) Günümüzde toplumun ve aynı biçimde kadının gereksinimi; bir çok kadını mesleki çalışma kanalıyla toplumsal yaşama katılıma itmiş durumdadır. Kadını dışarı çıkmaya, erkeklerle yüzyüze gelmeye götüren etmen bu-dur..

2-) Çağdaş toplum, kadının toplumsal ve siyasal girişimlere katılmasına gereksinim duymaktadır. Bu da, kadını dışarı çıkmaya ve erkeklerle karşılaşmaya götürmektedir..

3-) Çağdaş tolumun karmaşıklaşması ve kurumların çoğalması. Öğrenim, tedâvi, hizmetler, yönetim ve özellikle de; evlilik işleri, kimlik, pasaport, aylık dağıtımı, polis ve trafik merkezleri gibi bireyle doğrudan bağlantı içinde olan kurumlar artmış bulunuyor. Oysa eski toplum bunların çoğundan habersizdi. Bireyin doğrudan veyâ dolaylı ilişkiye girme gereksinimde olduğu kurumların çokluğu, kadının dışarı çıkmasını ve erkeklerle karşılaşmasını getirmektedir yapısı gereği..

4-) Son dönemlerde artık evlerde hizmetçilerin görülmez olmalan, ev dışında günlük ve başka tür gereksinimlerinin giderilmesi konusunda kadının sorumluluğunu artırmıştır, onu, konuklara hizmet etme, evin tâmir işleri için gelen işçileri karşılama gibi, erkeklerle karşılaşmayı gerektiren kimi işleri görme gerekliliği ile karşı karşıya bırakarak ev içindeki sorumluluğunu da artırmıştır..

5-) Toplum karmaşıklaştı, şehrin mahalleleri arasındaki mesafeler uzaklaştı. Ağır çalışma şartları kocayı; çocukların okul durumlarının gözetilme si, tedâvileri için doktora hastaneye götürülmeleri, kimi yakınların kollanması gibi evin gereksinim duyduğu hizmetler için yeterli zaman bulamaz duruma sokmuştur..

6-) Günümüz şehir yapılaşması, evleri hava ve güneşlilik açısından yetersizliğe götürdüğünden kadın; kocası ve çocukları ile birlikte tenha yerlerde dinlenmek için dışarı çıkma gereksinimi içindedir.

7-) Büyük âile sistemi -âile bireylerinin çoğunu barındırırdı, büyümüş evlenmiş olsalar da uzakta oturan akraba ziyâreti için evden ayrılma gereksinimini nâdir olaylar durumuna indirgerdi. O sistem çöküp; şehrin büyümesi, mahallelerin çoğalıp birbirinden uzak düşmeleri olgusu ile birlikte yerine küçük âile sistemînin oturması; kadını evden çıkıp ulaşım aracı kullanmadan herhangi bir yakını ile doğrudan bağlantı sağlayamaz kılmıştır..
8-.) Toplum karmaşıklaşması ve büyümesi; büyük yapılar içinde küçük dâire sistemi, ulaşım zorluğu, bunların tümü bir kaç olgunun ön planda belirginlik kazanmasını getirmiştir.:
- Âilenin küçülmesi.
- Komşuların birbirinden kopması.
- Yakınların birbirinden uzağa düşmeleri.
- Âileler arası dostluğun sınırlılığı.
- Uzun seneler gurbette kalınması sonucu çoğu yakınlarla ilişkilerin kesilmesi.
- Öğrenimin yaygınlaşması, kadın erkek toplum bireylerinde farklı siyasal ve düşünsel yönelimlerin çoğalması..

Tüm bu pozisyonlar, eski yöntemle evlenme olanaklarının kısıtlanmasına yol açtı. Eskiden evlenme girişimi; yakınlar, komşular, arkadaşlar aracılığı ile gerçekleştirilirdi. Günümüzde evlenme girişimine götürecek, tanışma olayını kolaylaştıracak başka bir vesile bulunması zorunluluk durumu almış bulunuyor. Eskiden tanışma temelini âilelerin tanışıklığı oluştururdu. Seçime götüren etmenlerin en önemlisini, âilelerin karşı âile ile akrabalık kurma istekleri oluşturur, kızla oğlanın en önde gelen meziyetleri de âilelerinin bireyi olmaları idi. Oğlan evine uygun gelin araştırma olanağı sağlayan âileler arası ilişkilerin zayıfladığı günümüze gelince; oğlanın yaşam arkadaşını kendisinin seçmesine yardımcı olacak eski yöntemîn çalışamaz duruma düşmesinin oluşturduğu boşluğu dolduracak başka bir yöntem oluşturulması işin doğası gereğidir. Tanışma fırsatlarını çoğaltacağı açısından öğrenim, iş, siyasal ve toplumsal girişimler kanalıyla sağlanacak ağırbaşlı kadın erkek birlikteliği gereksinimi karşılayacaktır. Yöntemîn işlerlik kazanması; önce amaç gözetmeyen durum gereği tanışıklığı sağlayacak" bu da evlenme adayını ilk seçim konusunda yüreklendirecektir. Bu aşamayı kız hakkında bilgi edinme izleyecek, ilerliyerek evlenme girişimi noktasına ulaşılacaktır. [816] [816]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/317-323.

MÜSLÜMAN KADININ SOSYAL HAYATA KATILMA ADÂBI VE ERKEKLERLE GÖRÜŞMESİ..

GİRİŞ.:

KADININ TOPLUMSAL hayata katılmasının ve bu katılmanın gereği olarak erkeklerle görüşmesinin İslâmi âdabını, Hâkim olan kanun koyucu çizmıştır. O, âdabın zirvesidir. O âdab, ahlâkı ve namusu korur, iyi ve faydalı hayatın akışım durdurmaz, münkerden uzaklaştırır, iyi ve güzele yöneltir, kötü eğilimleri terbiye eder, kadın ve erkeği eşit olarak nefsi rahatlığa kavuşturur. Böylece karşı cinse karşı küçük düşürücü, saygınlığı elden bırakıcı, aşırı duygusal davranıcı hareketler olmaz. Gerçekten İslâm'ın âdabı, âdabın zirvesidir. Gerek elbise, gerek konuşma, gerekse bazı zorluklara sebep olan hareketler konusunda olsun müslüman kadının, erkeğe oranla bağları daha fazladır. Kadın bunlara, erkeklerle görüşmeyi zorunlu kılan meşru ihtiyaçlarını ve hayati maslahatlarını gerçekleştirmek için tahammül eder. Bu tür ihtiyaç ve maslahatlar artarak görüşme de artabilir, ihtiyaç ve maslahatlar azalarak görüşme de azalabilir. Kanun koyucunun çizdiği âdabları sunmadan önce o âdabları gerçekleştirmeye yardım eden bazı temel faktörleri hatirlatmak istiyoruz. [817] [817]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/327.

KATILMA VE GÖRÜŞME ÂDABINI GERÇEKLEŞTİRMEYE YARDIM EDEN TEMEL FAKTÖRLER.:

BİRİNCİ FAKTÖR.: Terbiye ve yönLendirmeye önem verme.:

Bu, akidenin yerleşmesi, ibâdette ihsânın yakalanması ve ahlâkın tezkiye edilmesiyle olur. Böylesi bir önem verme olduğu zaman gençler –kız ve erkeklerler- bir yönden temiz sevgi ve iffet, diğer yönden ise bireysel sorumluluk duygusuyla yetişirler.
"Kitab'ta İsmail’î de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir Peygamber aleyhisselâmdı. Halkına namaz kılmayı, zekat vermeyi emrederdi. Rabb’î yanında beğenilmişti."


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
“Vezkur fî’l- kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıka’l- va’di ve kâne resûle’n- nebiyyâ (nebiyyen). Ve kâne ye’muru ehlehu bi’s- salâti ve’z- zekâti ve kâne inde RABBihî mardıyyâ (mardıyyen).: Ve Kitab'ta İsmâil (aleyhisselâm)'ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl'dü. Ve o, ehline (halkına ve ailesine) namazı ve zekâtı emrediyordu. Ve o, RABBinin katında razı olunmuşlardandı.” (Meryem 19/54-55)

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Ey inananlar, kendinizi ve âilenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır.."


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne.: Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. ALLAH'ın onlara emrettiği şeyde, ALLAH'a asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.// Ey iman edenler, kendinizi, birbirinizi, ailenizi, halkınızı ve mü’minleri ateşten Cehennem’den koruyun. O ateşin yakıtı insanlar, suçlular, kâfirler, putperestler ve mâbut saydıkları taş putlardır. O ateşin başında kaba ve sert tabiatlı melekler vardır. ALLAH’ın kendilerine emrettiğine karşı gelmezler. Kendilerine emredilen şeyleri yaparlar.” (Tahrîm 66/6)

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Ey inananlar, ellerinizin altında bulunan (köleler, hizmetçiler) ve henüz ergenliğe ermemiş çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkar(ıp yat)acağınız zaman ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. ALLAH, âyetleri size böyle açıklar. ALLAH bilendir, hikmet sâhibidir.
Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte ALLAH size âyetlerini böyle açıklıyor. ALLAH bilendir, hikmet sâhibidir."


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). Ve izâ belegal etfâlu minkumul hulume felyeste'zinû kemeste'zenellezîne min kablihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).: Ey müminler! Ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz) ve sizden bulûğa ermemiş olanlar, üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler. Fecr (sabah) namazından önce, elbiselerinizi çıkarttığınız öğle vaktinde ve yatsı namazından sonra. Bu üçü, avret vaktidir (sizden sakınmaları gereken zamandır). Bu (zamanların dışında), birbirinizi dolaşmanızda sizin ve onların üzerine bir günah yoktur. İşte böylece ALLAH, size âyetleri açıklıyor. Ve ALLAH, Alîm'dir (en iyi bilendir), Hakîm'dir (hikmet sahibidir).. Ve içinizden (sizden olan) çocuklar, bulûğ çağına erdiği zaman onlardan öncekilerin izin istediği gibi bundan sonra izin istesinler. İşte böylece ALLAH, size âyetlerini beyan ediyor (açıklıyor). Ve ALLAH, Alîm'dir (en iyi bilendir), Hakîm'dir (hikmet sahibidir).” (Nûr 24/58-59)

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahmân'a kul olarak gelecektir. O, onların hepsini kuşatmış ve onları bir bir saymıştır. Onların hepsi, kıyamet günü O'na tek başına gelecektir."


إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
“İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden). Lekad ahsâhum ve addehum addâ(adden): Semalarda ve yeryüzünde olan kimselerin hepsi, mutlaka Rahmân'a kul olarak gelecek. Andolsun ki onları, tek tek adetlendirerek tespit etti (saydı).” (Meryem 19/93-95)

Aişe radiyallahu anha’dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Kim bu kız çocuklarına velîlik yapar ve onlara iyi davranırsa bu onun için cehenneme perde olur." [818] [818] Buharî: 13/33, Müslim: 8/38.

Şüphe yoktur ki kızlara en iyi ve güzel davranmanın biçimi, onları terbiyeli yetiştirmektir.
Ebu Berde'den o da babasından.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Bir kimsenin yanında câriye olup da onu güzelce eğitir ve terbiye eder sonra âzad ederek evlendirirse kendisine iki ecir vardır.” [819] [819] Buharî: 11/28.

Câriyenin eğitim ve terbiyesinin durumu bu olunca, hür olan genç kızların eğitim ve terbiyesinin durumu daha da önemlidir..
Rubey'a binti Muavviz'den rivâyetle şöyle diyor.: "Peygamber aleyhisselâm Âşura Günü sabahı Beni Ensar Köylerine göndererek şöyle dedi.: “Kim oruçsuz olarak sabahlamış ise geri kalan gününü tamamlasın ve kim de oruçlu olarak sabahlamış ise, orucuna devâm etsin.”
Rubey'a diyor ki.: “Henüz aşûreyi tutuyor ve çocuklarımıza tutturuyorduk. Çocuklar yemek isteyerek ağladıkları zaman yünden yaptığımız oyuncaktan onlara vererek onları iftara kadar oyalıyorduk." [820] [820] Buharî: 5/104, Müslim3/152.

İKİNCİ FAKTÖR.: İffeti Korumak İçin Erken EvLendirme.:

Abdullah b. Mes'ud'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Ey gençler topluluğu! Kim evliliğe güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü evlilik gözü harama baktırmaz ve namusu korur. Kim de buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti azaltıcıdır." [821] [821] Buharî: 11/13, Müslim:4/128.

Abdulmuttâlib b. Rebia b. Haris'den.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mahmiye'ye [822] [822] Mahmiye, Humus tahsildarı olan bir adamın adı.
.: “Şu çocuğu (Fadl b. Abbas) kızınla evlendir.” dedi. Mahmiye de onu evlendirdi. Onu everdikten sonra Nevfel b. Haris'e.: “Bu delikanlıyı evlendir!” dedi. Bunun üzerine beni evlendirdi. Mahmiye'ye de humustan o iki gencin mehirleri için belli bir miktar ödeme yapılmasını emretti."
[823] [823] Müslim: 3/119.

Fatıma binti Kays'tan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Üsame ile evlen!” buyurdu. Ben de onunla evlendim. ALLAH ondan bana hayırlar kıldı ve mutlu oldum." [824] [824] Müslim: 4/195.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fatıma binti Kays'ı, Üsame'ye istediği zaman o on altı yaşının altındaydı. Geçen nasslar genç erkekleri erken evlendirmeye işâret ediyor. Yine genç kızların da erken evlendirilmesine işâret eden nasslar da vardır.
Rasûlulah şöyle buyuruyor.: "Eğer Üsame câriye olsaydı evlendirinceye kadar onu süsler, zînetlendirirdim" [825] [825] Sahihu'l-Câmiî's Sağir: Hadis No: 1350

İbni Hacer diyor ki.: ".... Hadislerde geçen lhsân, iffet, evlilik, İslâm ve özgürlük anlamına gelir. Çünkü bunlardan her biri mükellefi fahişelik yapmaktan alıkor." [826] [826] Fethu’l-Bâri: 15/127.

Aşağıda gelen hadisi biraz düşünelim. Bu hadis, gözü haramdan korumaya yardımcı olmasının yanı sıra evliliğin kadınlarla münâsebette müslüman erkeği fitneden korumaya ne kadar yardımcı olduğunu gösteriyor. Nitekim bu daha önce zikredilen Abdullah b. Mes'ud'un hadisinde de varid olmuştu.

Câbir (radiyallahu anhu)'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim.: “Sizden birinin hoşuna bir kadın gidip de onun sevgisi kalbine düşerse hemen hanımına giderek cinsel ilişkide bulunsun. Şüphesiz ki bu onun nefsinde olan duyguyu teskin eder." [827] [827] Müslim: 4/130.

ÜÇÜNCÜ FAKTÖR.: İyi KontroL EtmekLe BirLikte Küçük Yaşta BeLirLi ÖLçüde KatıLma Ve Görüşmeyi KoLayLaştırma.:

Abdullah b. Abbas'dan rivâyetle şöyle diyor.: "Fadl, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in terkisindeydi. Haş'em'li bir kadın geldi. Fadl, kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Rasûlulah Fadl'ın yüzünü başka yöne çevirdi.." [828] [828] Buharî: 4/121, Müslim: 4/101.

Taberî'nin Ali (radiyallahu anhu)'dan rivâyetinde ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Küçük bir çocuk ve küçük bir câriye gördüm; aralarına şeytânın girmesinden korktum"

Üçüncü bir rivâyette ise.: "Genç bir erkekle, genç bir kız gördüm; onlar hakkında şeytândan emîn olamadım." [829] [829] Fethu’l-Bâri: 4/439.

Ümmü Atîyye rivâyet ediyor.: "Bayram Günüdışarıya çıkmakla emrolunmuştuk. Hatta bâkireler de kapalı bulundukları perde arkasından çıkarılmak üzere..."
Başka rivâyette.: [830] [830] Buharî: 3/116.
"Peygamberimiz aleyhisselâm bize evlilik çağına gelmiş yazışmalı köleleri ve perde arkasında bulunanları çıkarmamızı emretmişti.
[831] [831] Buharî: 3/115.

İbni Abbas'tan: "... Mekkenin Fethi Günü, insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in başına toplanarak.: “İşte MuhaMMed!. İşte MuhaMMed!.” diyorlardı. Öyle ki, evlerdeki evlilik çağına girmiş yazışmalı köleler dahi çıkmıştı.." [832] [832] Müslim: 4/64.

Son iki hadis, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin onayladığı örfün, bekâr kızların evlerinden çıkmalarını kısıtladığını ve böylece erkeklerle kadınların karşılaşmalarını azalttığını gösteriyor..

Serahsî'nin Mebsut'unda şöyle deniliyor: ".... Câriyelerin, bülûğ çağına gelince evlenmesi gerekir. (O zamanın örfü de böyleydi). Bu da fitnenin hedefi ve erkeklerin arzusu olur." [833] [833] Mebsût: 5/208.

Bekâr kız yaşına girdiği zaman düşüncesi ve aklı oluşur. Kardeşi ve amcası onun için korkarlar. (Yâni onun için emîn olamazlar). Kız, korkmadığı yerlere istediği gibi gidebilir, çünkü kardeş ve amcasının onun üzerine düşmeleri, aldatılma ve cinsel sapma sebebiyle fitneye düşmesi korkusundandır. Bu da ergenlik çağına girmesi, aklı ve görüşünün oluşması ile ortadan kalkmıştır. [834] [835]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/327-331.

Ergenlik çağında karşılaşma alanlarının daraltılmasının anlamı, onu nihai biçimde engellemek demek değildir. Aksine, bir yönden bu alanları azaltmak bir yönden de gözetlemeyi artırmak anlamındadır. Gözetleme -âile düzeyinde- anne-babanın yada bazı akrabalarının bulunmasıyla olur. Âile dışında ise gençlerin gönlünde saygısı ve korkusu olan şahsiyetlerin bulunmasıyla olur. İlerleyen merhalelerde, bu tür güvenli ortamlarda sınırlı görüşmenin, nefse sahip çıkma ve iffetli görüşmelere gençleri -kız ve erkek-hazırlama ve alıştırma yönünden olumlu etkisi vardır. [835] [835]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/327-331.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ MÜŞTEREK ÂDABLAR.:

1-) GÖRÜŞME ORTAMININ CİDDÎ OLMASI:

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor:
"Güzel (kuşkudan uzak bir biçimde) söz söyleyin"

يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا
“Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin mine’n- nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bi’l- kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûf â(ma’rûfen).: Ey Peygamber Hanımları! Siz (diğer) kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer takvâ sâhibi iseniz artık sözü yumuşak söylemeyin (erkeklerle çekici bir şekilde konuşmayın). O takdirde kalbinde maraz (nifak, fitne, şehvet) bulunan kimse tamah eder (arzu duyar). Ve maruf (ciddî) söz söyleyin.” (Ahzâb 33/32).

Âyet, konuşma konusunun, münkeri içermemesi, iyilik sınırları içerisinde olması gerektiğim işâret ediyor. Bu sebeble "görüşmenin ciddî olması" dedik. Kadın ve erkekler arasındaki ciddîyet; güzel söz söylemedir. Oyun ve oyuncağa gelince bu münkerdir. Ciddîyet ortamını, rahat ve serbest konuşma bozmaz. İşte bunun örneği.:

Ebu Musâ'dan rivâyetle.: .... Esmâ binti Ümeys ziyâret maksadıyla Peygamber aleyhisselâm’ın hanımı Hafsa'nın yanına gitti. Esmâ, Habeşistan'a hicret edenlerle beraber hicret etmişti. Esmâ yanındayken Hz. Ömer Hafsa'nın yanına girdi ve Esmâ'yı görünce.: “Bu kim?” dedi. “Hafsa Esmâ binti Ümeys.” dedi. Hz. Ömer.: “Bu Habeşistanlı mı?” dedi. Esmâ da.: “Evet.” dedi. Hz. Ömer.: “Biz hicret hususunda sizden önce davrandık. Bu yüzden biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sizden daha fazla lâyıkız!”dedi. [836] [836] Buharî: 9/26, Müslim: 7/172

Aynı şekilde bazı samimî sözlerin olması ciddîyet ortamını bozmaz. İşte bunun örneği.:
Meşruk rivâyet ediyor: “Aişe (radiyallahu anhu)'ın yanına girdiğimizde Hasan b. Sabit ona şiir okuyordu...” [837] [837] Buharî: 8/444, Müslim: 7/163.

2-) GÖZÜ ÇEVİRME.:

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor:
"İnanan erkeklere söyle: Bakışlarını çevirsinler, namuslarını korusunlar. Bu, oniar için daha temizdir. Şüphesiz ALLAH, onların her yaptıklarını haber almaktadır. İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler, namuslarını korusunlar"

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
“Kul li’l- mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innALLÂHe HABÎRun bimâ yasneûn (yasneûne).: Mü'min erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar), ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki ALLAH, yaptıkları şeylerden haberdârdır.” (Nûr 24/30).

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, ve’l- yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulî’l- irbeti mine’r- ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâti’n- nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhe’l- mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zâhir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (câriyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz ALLAH'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31).

Gözü çevirmenin anlamı; fitne korkusu yüzünden uzun uzadıya bakmaya engel olma, demektir.
İyad, diyor ki.: "Mahrem olmayan ve buna benzer durumlarda her zaman gözü çevirmek gerekir."
İbni Abdi’l-Berr diyor ki.: "Kadının el ve yüzüne kötü niyet ve şüphe olmaksızın bakmak câizdir. Şehvetle bakmaya gelince, elbisenin üstünden bile şehvetle düşünmek haramdır, kaldı ki açık yüze bakmak!..."
İbni Dakik el-İyd diyor ki.: (... "min" lafzı "teb’îz" içindir, fitneden korkulduğu zaman kadına bakmanın haram olduğu hususunda hiç ihtilaf yoktur. O halde bu durumda "yâni fitne durumunda" gözü ondan çevirmek gerekir. Âyetin ona hamledilmesi mümkündür. O zaman âyet mutlak anlamda yada bu halin dışında gözü çevirmenin vâcib olduğunu ifâde etmez." [838] [838] et-Tâc ve'l İklîl; Muhtasari Halil: 1/499.

Fethu'l-Bâri'de daha önce geçen Haş'amiye Hadisi’nin şerhinde nakledilmişti; Kadın Fadlın hoşuna gitti ve ona iyice bakmaya başladı. Peygamber aleyhisselâm Fadlın çenesini tutarak öbür tarafa çevirdi, onun yüzüne bakmasına engel oldu." [839] [839] Fethu’l-Bâri: 13/24521- et-Temhîd: 6/364-365.

İbni Battal diyor ki.: "Hadiste fitne den korkulduğu zaman yüzü çevirme emri vardır. Bunun gereğine göre, fitneden emîn olunursa yasak değildir. Şu âyet de buna delildir.: "İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler."
Âyet, bakışları çevirmenin vâcib olduğunu ifâde ediyor ancak yüz bunun dışındadır. [840] [840] et-Temhid: 6/364-365.

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor:
"ALLAH, gözlerin hain bakışını ve kalblerin gizlediğini bilir"

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
“Ya’lemu hâinete’l- a’yuni ve mâ tuhfî’s- sudur (sudûru).: (ALLAH), gözlerin hâinliklerini ve sinelerin gizlediği şeyleri bilir.” (Mü’min/Ğafir 40/19).

İbni Hacer diyor ki.: ".... Ebu Hatim'den o da İbni Abbas kanalıyla ALLAH, gözlerin hain bakışını bilir!” âyeti hakkında diyor ki.: “Bu güzel kadına bakan erkektir. Kadının bulunduğu eve girer ve ona bakar. Kadın baktığını hissedince ondan yüzünü çevirir..” Mücâhid ve Katade'ye göre.: “Hain bakışların tamamıdır.”
Kirmani diyor ki.: [841] [841] İhkamu'l-Ahkami Şerhi Umdeti'l-Ahkam: 2/209.
“Gözlerin hain bakışlarını bilir' in anlamı, ALLAH, helâl olmayanlara olan hırsızca bakışları bilir. [842] [842] Fethu’l-Bâri: 13/244.

Said el-Hudrî'den.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular: "Yollara oturmaktan sakınınız!” Dediler ki.: “Yâ Resûlullah! Otursakda sohbet etsek ne olur?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O halde yolun hakkını verin!” dedi. Dediler ki.: "Yâ Resûlullah! Yolun hakkı nedir?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Gözü harama bakmaktan çevirme, ezâ etmekten kaçınma, selâma cevâb verme, iyiliği emre dip kötülükten alıkoyma!” buyurdular." [843] [843] Buharî: 13/246, Müslim: 7/3.

Câbir b. Abdullah'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e âni bakış hakkında sordum, gözümü çevirmemi emretti." [844] [844] Müslim: 6/182.

İbni Abbas'tan'dan aktardığı şu hadiste ifâde edilen günahlardan daha enteresanını görmedim.: "Ebu Hûreyre'nin rivâyetinde ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiç şüphesiz ALLAH, Âdemoğlu’na yaptığı zinâdan payına düşeni yazmıştır. Gözün zinâsı bakmadır, dilin zinâsı konuşmadır. Nefis arzular ve şehvet duyar. Tenâsül uzvu da bunu ya doğrular ya da yalanlar!." [845] [845] Buharî: 14/305, Müslim: 8/52.
Hadis, şehvetle bakmanın haram olduğu hususunda sarihtir. Bunun için.: "Nefis arzular ve şehvet duyar!" dedi. Yâni bunun anlamı.: “Şehvetsiz olduğu zaman günah değildir!” demektir.
İbni Abbas'dan; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kurban günü Fadlı bineğinin arkasına bindirdi. Fadl, güzel bir adamdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların kendisine fetvâ sormaları için durdu. Hes'am Kabilesinden güzel bir kadın gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e fetvâ sormaya başladı. Kadının güzelliği Fad'ın hoşuna giderek ona bakmaya başladı. Bunun üzerie Peygamber aleyhisselâm, Fadl'ın çenesini tutarak öbür tarafa çevirdi ve kadının yüzüne bakmasına engel oldu" [846] [846] Buharî: 13/245, Müslim: 4/101.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: "İbni Battal şöyle diyor.: "Hadiste fitneden korkulduğu zaman yüzü çevirme emri vardır. Bunun gereğine göre, fitneden emîn olunursa yasak değildir. Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Fadl'a yaptığı şey de tekid ediyor. Fadl, hoşuna giderek kadına iyice baktığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem fitneden korkup onun yüzünü çevirmıştır. Çünkü İnsanoğlunun tabiatında kadınlara karşı meyil vardır..." [847] [847] Fethu'l Bâri: 13/245.

Aişe (radiyallahu anha) dan: "... Bayram Günü önden gelen insanlar, savaşçılık oynuyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Bakmak ister misin?” dedi. Ben de.: “Evet!” dedim. Beni arkasına alarak seyrettirdi. Başka bir rivâyette.: [848] [848] Buharî: 2/95.
“Beni elbisesine gizleyerek seyrettirdi.” [849] [849] Buharî: 3/95, Müslim: 3/22.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: "Beni elbisenîne gizleyerek” sözü bunun Hicâb Âyeti’nin nâzil olmasından sonra olduğunu ve kadının erkeğe bakmasının câiz olduğunu gösteriyor." [850] [850] Fethu’l-Bâri: 2/96.

Özet olarak.: Görüşmenin bir neticesi olarak, erkekler kadınları, kadınlar erkekleri görebilir. Her iki taraf da gözlerini harama bakmaktan sakındırdıkları ve şehvetten uzak oldukları sürece bunda bir sakınca yoktur..

3-) GENEL OLARAK TOKALAŞMAKTAN KAÇINMA.:

Daha önce şu âyetler geçmişti: "İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler", "İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler."
Bu âyetler gereği, kadın ve erkek olarak gözleri harama bakmaktan çevirmekle emrolunduk. Çünkü bakma insanı şehvete götürür. El ile tokalaşma ise bakmaktan daha fazla insanı şehvete götürür.
Bu konuda daha fazla açıklık getirmek için şimdi çeşitli nasları aktarıyoruz.:

Şehvetle Dokunmanın Haram Olduğunu İfâde Eden Nasslar.:

İbni Mes'ud'dan: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir adam gelerek.: “Bir kadını öptüğünü ya da eliyle dokunduğunu” söyledi. Sanki bağışlamasını için gereken keffâreti soruyordu.
Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu.:
"Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın saatlerde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür." [851] [851] Müslim: 8/102.

فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أُنزِلِ بِعِلْمِ اللّهِ وَأَن لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Fe illem yestecîbû lekum fa'lemû ennemâ unzile bi ilmillâhi ve en lâ ilâhe illâ hû (huve), fe hel entum muslimûn (muslimûne).: O zaman (eğer) size icâbet edemezlerse o takdirde (O'nun) ALLAH'ın İlmi ile indirilmiş olduğunu ve O'ndan başka İLÂH olmadığını bilin! Artık siz müslüman oldunuz mu (İslâm'a girdiniz mi)?” (Hûd 11/14).

İbni Abbas'tan.: "Günah işlemede, nefsi kendi isteğine bırakmaya benzeyen başka bir şey görmedim".
Ebu Hûreyre'nin rivâyetinde ise buyurdular.: “Hiç şüphesiz ALLAH, Âdemoğluna zinâdan payına düşeni yazmıştır. Gözün zinâsı bakmadır, dilin binası konuşmadır.”
Müslim şunu da eklemiştir.: "Elin zinâsı tutmaktır. Nefs arzular ve şehvet duyar. Tenâsül uzvu da bunu ya doğrular ya da yalanlar." [852] [852] Buharî: 14/305, Müslim: 8/52.

Ma'kul bin Yesâr'dan rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Sizden birinin başına demirden büyük bir iğnenin batirılması, kendisine helâl olmayan bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır." [853] [853] Sahihu'l-Câmii's Sağir: Hadis No: 4921.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Biat ALırken KadınLarLa TokaLaşmaktan Uzak Durduğunu İfâde Eden Nasslar.:

Hz. Aişe rivâyet ediyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine hicret eden mü'min hanımları şu âyetle imtihan ediyordu: 'Ey Peygamber aleyhisselâm, mü'min kadınlar sana beyât etmek için gelirlerse..?”

Mü’min kadınlardan kim bu şartı kabul ederse Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Senin beyâtını sözlü olarak aldım.” diyordun.

Hz. Aişe.: “Andolsun ki o beyât alırken kesinlikle elini bir kadına dokundurmadı.” diyor" [854] [854] Buharİ: 10/261, Müslim: 6/29.

Ümeyye binti Rakika anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e İslâm üzerine beyât etmek için bir grup kadınla gelerek şöyle dedik.: “Yâ Resûlullah! Sana, ALLAH'a hiç bir şeye ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zinâ etmeyeceğimize, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kimseye iftira etmeyeceğimize ve iyilikte sana karşı çıkmayacağımıza dâir beyât edebilir miyiz?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gücünüz ve takati’niz yettiği kadar!” buyurdu.
Biz.: ALLAH ve Rasûlü bize nefsimizden daha fazla merhamet eder, haydi sana beyât edelim Yâ Resûlullah!” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben kadınlarla tokalaşmıyorum.” buyurdu. [855] [855] Silsiletü'l-Ehâdisi's Sahiha: 2/529.

Fitneden Emîn OLunduğu ve İhtiyaç DuyuLduğunda Dokunmanın Mubah OLduğunu İfâde Eden NassLar.:

Enes b. Mâlik’ten.: Ümmü Seleme, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e deriden yapılmış bir yatak seriyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onun üzerinde kaylula yapıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyuduğu zaman Ümmü Seleme onun terinden ve saçından alıp bir kaba koyuyor, sonra bunlardan koku yapıyordu." [856] [856] Buharî: 13/312, Müslim: 7/82.

Enes bîn Mâlik'ten.: "Rasûlulah, Ümmü Haram binti Milhan'ın yanına giriyordu. O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ikram ediyordu. Ümmü Haram Ubade bin Samit’în nikahı altındaydı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e yemek yediriyor ve başını temizliyordu." [857] [857] Buharî: 6/350, Müslim: 6/49.

Ebu Musâ'dan.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benii Yemen'de bir Kavme gönderdi. Döndüğümde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke yakınlarında bir yerdeydi. Bana.: "Nasıl tehlil getirdin" diye sordu. Ben de.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in söylediği gibi tehlil getirdim." dedim. Sonra bana.: "Yanında kurbanın var mı?" dedi. Ben de.: "Hayır!" dedim. Kâbe’yi tavaf etmemi, say yapmamı sonra da ihramdan çıkmamı emretti. Sonra Kavmimden bir kadının yanına gittim. Kadın başımı yıkadı ve taradı. [858] [858] Buharî: 4/161, Müslim: 4/44.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: “Kavmimden bir kadının yanına gittim.” sözünden anlaşılıyor ki, o kadın kardeşlerinden biri nin hanımıdır. [859] [859] Fethul-Bâri: 4/161.

Enes bin Maîik'ten.: Medine'li Câriyelerden biri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in elinden tutarak, istediği yere onu götürüyordu. [860] [860] Buharî: 13/102.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: “... Ahmet’în Ali bin Zeyd kanalıyla Enes'ten rivâyetinde ise şöyle deniliyor.: "Medine'li Câriyelerden biri gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in elinden tutuyor, istediği yere götürünceye kadar elini bırakmıyordu."
İbni Mâce de böyle rivâyet nakletmıştır. [861] [861] Fethu’l-bâri: 13/102.

Rebia binti Muavviz şöyle rivâyet ediyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le beraber gazveye çıkıyor, beraberimizdeki topluluğa su dağıtıyor ve hizmet ediyorduk.
(Başka bir rivâyette: Yaralıları tedâvi ediyorduk) yaralıları Medine'ye geti-riyorduk. [862] [862] Buharî: 6/420.

Ebu Râfi'nin Hanımı Selmâ'dan rivâyetle.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hizmet ediyordum. Onun bir yarası olduğu zaman, bana üzerine kına koymamı emredinceye kadar yarası iyi olmazdı.” [863] [863] Mecme-u'z-Zevâid: 5/95.

Abdullah bin MuhaMMed bin Abdullah bin Zeyd, onların kadınlarından birinin şöyle dediğini rivâyet ediyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma geldiğinde, sol elimle yiyordum. Ben fâkir bir kadındım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem elime vurarak lokmamı düşürdü ve bana.: "Sol elinle yeme, ALLAH sana sağ elini vermiştir." buyurdu.
Böylece sağ elimle yemeğe başladım, bundan sonra asla sol elimle yemedim." [864] [864] Mecme-u'z-Zevâid: 5/26.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in beyât esnâsında kadınlarla musâfaha etmemesiyle, bazı zamanlarda herhangi bir kadına dokunması olaylarını birleştire biliriz.
Şöyle ki; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birinci durumda, dokunma biçimlerinden biri olan ve özel bir anlam ifâde eden tokalaşmadan kaçınmıştır. Gerek kadın veyâ erkeklerle karşılaştığında, gerek selâmlaşma, duâ ve yakınlaşma için onun mübârek vücuduna dokunma isteği ve İslam üzere bey'at etme durumlarında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kadınlarla tokalaşmadan kaçınmıştır.
Bu durumlarda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in tokalaşmadan kaçınması, başka durumlardaki dokunma biçimlerinden uzak kaldığı anlamına gelmez. Çünkü diğer durumlarda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yönden pek nâdir olan fıtri ihtiyaçlarını gidermek için bunu yapıyordu, diğer bir yönden ise o kadınların fitnesinden emîndi.
Yâni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birinci durumda, genel olarak kadınların fitnesiiiden emîn olmadığı gibi tokalaşmak için de ciddî bir gerekçe görmüyordu. İkinci durumda ise, gerekli sebeblerden dolayı bunu uygun görüyordu.
Buna şu da eklenebilir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in biat alırken, kadınlarla tokalaşmaktan kaçınması, bu meselenin kesin olarak haram olduğu anlamına gelmez. Nitekim, vârid olan deliller bu durumun Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e özel olduğunu ifâde ediyor.: "Ben kadınlarla tokalaşmam" hadisinde kullarıılan zâmir sadece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e aittir.
Hafız el-Heysemî de gelen şu iki hadisi "özel durumlar" bâbında nakletmiş-tir.

Abdullah bin Amr'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bey'atta kadınlarla tokalaşmıyordu." [865] [865] Mecme-u'z-Zevâid: 8/266.

Esmâ binti Yezid’in rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Ben kadınlarla tokalaşmıyorum."

Özet olarak.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kadınlarla tokalaşmaktan kaçınması; ümmetine öğretmek ve kanun olarak koymak için sedd-i zirâi bâbında çoğu durumlarda, bunu, kerih görmesi anlamındadır. “Sedd-i zirâi, kesin değil daha evlâdır” diyen, usulcülerin görüşü de bunu te'kid etmektedir.
Biz de çoğu zaman tokalaşma ve dokunmadan kaçındığımızda; fitne ortadan kalkıp uygun blı gerekçe olduğu zaman da buna müsamaha gösterdiğimizde Rasûlulah'a en güzel şekilde uyanlardan olacağımız kanısındayız. Böyle olduğu takdirde tokalaşma müslümanlar arasında karşılıklı iyi duygu alış verişine ve ilişki kurulmasına vesile olur. Nitekim akrabalar, yakın arkadaş-lar arasındaki tâziyelerde, yolculuklarda, misâfirliklerde ve güzel bir işe teş-vik etme durumları gibi özel münâsebetlerde yapılan tokalaşmalar bu türdendir.
Fakat biz, günümüz toplumunda karşılıklı münâsebetlerde kadın ve erkek arasında tokalaşma yaygın olduğundan, bir açıdan zorluğu kaldırmak, diğer bir açıdan ise haram oluşuna dâir kesin bir hükmün bulunmayışını göz önünde bulundurarak hükmü kolaylaştırmak zorunda kalıyoruz..

4-) KADIN ve ERKEK ARASINI AYIRMA VE KARIŞTIRMAKTAN KAÇINMA.:

Ümmü Seleme (r.a.) dan rivâyette.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazda selâm verdiği zaman, kadınların kalkıp gitmeleri için bir süre kalkmadan bekliyordu."

İbni Şihab diyor ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in beklemesi topluluğun kadınları görmeden ayrılmaları içindir sanıyorum." [866] [866] Buharî: 2/467.
Bu anlamı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Şu kapıyı kadınlara bıraksak.." [867] [867] Sahihu’l-Câmiis-Sağir: Hadis No: 5134. sözü de te'yid etmektedir.

Yine bir rivâyete göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidden çıkınca erkeklerle kadınlar yolda birbirine karıştılar. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kadınlara şöyle buyurdu.: "Geç çıksanız yahut o yolun hakkını verseniz, yolun kenarında yürüseniz."

Başka bir rivâyette.: "Kadınların yolun ortasında hakkı yoktur." [868] [868] Silsiletü’l-Ehâdisi's-Sahiha: Hadis No: 856.

Yine kadınların yolda karışıklıktan kaçındıkları gibi kamuya ait yerlerde de karışıklıktan kaçınmaları gerekir. Bu mescidlerde olduğu gibi diğer yerlerde de arka tarafların kadınlara ait olduğu anlamına gelmez. Kadınların arka saflarda yer almaları gerek mescidde olsun, gerekse kocası ve mahremleriyle beraber yabancıların bulunduğu evlerde olsun namaza ait özel bir durumdur. Fakat namazın dışında uyulması gereken âdab, erkeklerle kadınların arasının ayrılması ve karışıklığın önlenmesidir. Bu oturma yerlerinde yer ayırararak yada iş yerlerinde karışıklığı önleyecek düzenleme yapılarak sağlanabilir.

Bu mânâda îmam Serahsî şöyle diyor.: "Kadınlar kalabalık olduğu zaman Haceru’l- Esved’î selâmlamazlar. Çünkü erkeklerin kadına dokunması ve onlarla karışması yasaktır. Ancak erkeklerin olmadığı yerlerde Haceru’l- Esved’î selâmlayabilirler. [869] [869] Mebsût: 4/34.

5-) HALVETTEN KAÇINMA.:

İbni Abbas'tan; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Mahremlerinin bulunmadığı zaman kadın ve erkek yalnız kalmasınlar." [870] [870] Buharî: 11/246.
Hafız İbni Hacer diyor ki.: ".. bu hadiste yabancıyla bir araya gelmek yasaklanmıştır. Fakat mahrem konumunda güvenilir kadınların olması hususunda ihtilaf vardır. Doğru olan câiz oluşudur, çünkü töhmet azdır.." [871] [871] Fethu’l-Bâri: 4/448.

Aşağıdakiler, yasak olan Halvet Mefhumunun dışında kalıyor.:

a-) İnsanLarın Huzurunda OnLarı HaLvet.:

Bunun delili Buharî'nin.: "İnsanlar yanında kadın ve erkeğin
halvetinin câiz olduğu” bâbında rivâyet ettikleridir.:

Enes b. Mâlik'ten.: "Ensardan bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onunla başbaşa kalarak.: “ALLAH'a yemîn olsun ki, sizler bana insanların en sevimlilerisiniz!” dedi. [872] [872] Buharî: ll/246k, Müslim: 7/174.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: ... Kadın ve erkek insanların göremeyecekleri bir şekilde halvette kalamazlar, velevki konuştukları gizli meseleyi insanların duymasından çekinseler bile...
Yine İbni Hacer diyor ki.: ... (...Hadiste.: "Yabancı bir kadınla gizli görüşme, fitneden emîn olunduğu sürece dini zedelemez!" şeklinde ifâde ediliyor). [873] [873] Fethu’l-Bâri: 11/246-247.

b-) İki ya da Üç Erkeğin Bir KadınLa HaLvet Etmesi.:

Bunun delili şu gelen hadistir.:
Abdullah bin Amr bin As'dan rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Bu günden sonra bir erkek kocası olmayan bir kadının yanına beraberinde bir yada iki kişi olmadan girmesin." [874] [874] Müslim: 7/8.

İmam Nevevî diyor ki.: “Bu hadisin zâhiri iki yada üç erkeğin, yabancı bir kadınla halvet edebileceğinin câiz olduğunu gösteriyor. Bizim mezhebimizde meşhur olan görüşe göre ise haramdır. Bu hadis iyilikleri, mürüvvetleri ya da başka sebeblerden dolayı zinâ üzere ittifâk etmeleri oldukça uzak olan bir cemaate te'vil edilir.”
Kadı da böylesi bir te'vile işâret etmıştır. [875] [875] Şerhi'n-Nuvâ alâ Sahihi Müslim: 14/153-155.

c-) Bir Erkeğin KadınLar TopLuLuğuyLa HaLvet Etmesi.:

Yasak olan halvet bir erkeğin bir kadınla halvet etmesidir. Ancak erkeklerin veyâ kadınların birden çok olmasıyla bu yasak kalkar.
Nevevî diyor ki.: Bir erkek, yabancı bir kızın annesiyle halvet halinde kalsa bu durum kız ve erkeği birbirine haram eder. Bir erkek bir kaç yabancı kızın anneleriyle halvet etse bu konuda iki görüş vardır.:
Cumhura göre câiz olup, delili şu hadistir.: "Bu günden sonra bir erkek kocası olmayan bir kadının yanına beraberinde bir yada iki kişi olmadan girmesin." Çünkü kadınlar topluluğu içinde erkekle fesad olayı olmaz. [876] [876] Şerhul-Muhezzeb: 4/17.

6-) Kocası Mukim OLan Kadının Yanına Girerken Kocasından İzin ALmak GerekLidir.:

Ebu Hûreyre'den.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Kocası yanındayken, kadının, kocasının izni olmadan oruç tutması câiz değildir. Kocasının izni olmadan evine birisini alması da câiz değildir.”
Müslim’in rivâyetinde.: “Kocası evde olduğu halde, kocasının izni olmadan evine birisini alması câiz değildir.” [877] [877] Buharî: 11/206, Müslim: 3/91.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: ... Bu kaydın (o evdeyken) hiç bir anlamı yoktur. Genel ifâde kullanılmıştır. Kocanın evde olmayışı kadının, evine girmek isteyene izin verebileceği anlamına gelmez. Bilâkis, kocasının evde olmadığı zamanlarda yanma girilmesini yasaklayan birçok hadis vardır.
Yukarıdaki ifâde, kocası evde olduğu zaman kadının izin istemesinin kolay olacağını; olmadığı zaman da mazeretli olacağını gösteriyor. Şâyet kadının yanına girme zorunlu ise koca olmadığından dolayı izin istemek gerekmiyor. [878] [878] Fethu'l-Bâri: 11/207.

Koca evde olduğu zaman izninin gerekli olduğunu şu olay da te'kit ediyor.:
Amr bin As bir ihtiyaçtan dolayı Ali bin Ebi Tâlib’in evine gitti ve Ali'yi evde bulamadı. Bunun üzerine döndü, sonra bir kaç kez daha gitti, onu evde bulamadı.
Ali (kerremallahu vechehu) geldiğinde o’na şöyle dedi.: "Bir ihtiyacın varsa hanıma bildirseydin ya!"
Amr da.: "Kocalarının izni olmadan hanımların yanına girmekten men’ olunduk" dedi. [879] [879] Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha: Hadis No: 652.

Yine -ihtiyaç duyulduğu zaman- koca evde olmasa da izinin gerekli olduğu görüşünü daha önce geçen şu hadis çürütüyor.: "Bu günden sonra, bir erkek kocası olmayan bir kadının yanına beraberinde bir yada iki kişi olmadan girmesin." [880] [880] Müslim: 7/8.

7-) TekrarLanan Uzun GörüşmeLerden Kaçınmak.:

Bu tür görüşmelerin örnekleri, akrabalar ve arkadaşlar arasındaki karşılıklı ziyâretleşmeler ve bu ziyâretlerin uzun saatler sürmesidir. Yine bu tür görüşmelerin Örnekleri, kadın ve erkekleri uzun süre iş icâbı aynı yerde tutan günlük mesleki çalışmalardır.
Bu âdab hakkında nass bulunmasa da gözetilmesi gerekir. Çünkü bu tür görüşmeler, hareketteki vakar, konuşmalarda ciddîyetin devâmı ve gözü harama bakmaktan çevirme gibi bir çok âdabın gerçekleştirilmesini zorlaştırır. Bu, görüşme esnâsında sürekli kadın ve erkeğin bulundurması gerekir ciddiyet ve çekingenlik derecesini çoğu zaman zayıflatır. Bu sebeble -seddi-zerai- kardeşini uygulayarak- bu tür görüşmelerden kaçınılması gerektiğ görüşündeyiz. Ancak yapılan iş karşılıklı görüşmeyi sürekli zorunlu kılıyorsa, sakıncasıyla birlikte, ihtiyaç duyulduğu sürece bu yapılabilir.. Sonra: genellikle akıl ve kalbi meşgul eden ciddî çalışmalar, vakası korumaya yardımcı olur..

8-.) ŞÜPHELİ YERLERDEN KAÇINMA.:

Ömer (radiyallahu anhu) dan.: “Dedim ki: “Yâ Resûlullah! Senin yanına iyi de giriyor, fâcir/Haram ve günaha dalmış kötü insan da. Mü’minlerin Annelerine hicâbı emretsen!”
Bunun üzerine ALLAH, hicâb âyetini indirdi.. [881] [881] Buharî: 9/235.
Fâcirlerden dolayı Ömer (radiyallahu anhu), Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i kadınlarını örtmeye çağırdı. Buradan müslüman kadının fâcirlere karşı örtünmesi gerektiği çıkıyor. Bunun anlamı da.: “Her türlü şüpheli yerlerde, erkeklerle bir araya gelmekten kaçınması gerekir!” demektir.

İbni Abbas.: "İyilikte sana karşı çıkmasınlar" âyeti hakkında, bu Alah'ın kadınlara koştuğu bir şarttir.” [882] [882] Buharî: 10/264.

Hafız İbni Hacer diyor ki.: "Bu, ALLAH celle celâlihu’nun kadınlara koştuğu bir şarttir" ifâdesindeki şart hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Taberî, Katâde'den rivâyetle diyor ki.: “Aşarı gitmemeleri ve erkeklerle konuşmamaları.”

Abdurrahmân b. Avf şöyle dedi.: “Biz kadınlarımızın yanında olmuyoruz ve misâfirlerimiz oluyor.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlara bir zorluk yoktur!” buyurdu. [883] [883] Fethu’l-Bâri: 10/264.

Bu, şüpheli kişilerle kadınların konuşmasının yasak olduğu anlamına geliyor. Bilinen misâfirler gibi güvenilir kişilere gelince bunda bir sakınca yoktur. Bu durumu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyeni bırakma" [884] [884] Sahihu'l-Câmii's-Sağir: Hadis No: 3372. mealindeki hadisi açıklığa kavuşturmaktadır.

9-) AÇIK ve GİZLİ GÜNAHTAN KAÇINMA.:

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor:
"Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.."

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Kul teâlev etlu mâ harreme RABBukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak (imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebû’l- fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan (batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremALLÂHu illâ bi’l- hakk (hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).: De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsânla davranın. Yokluk (fâkirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız BİZ rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu ALLAH haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.” (En'âm 6/151).

ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor:
"Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezâsını mutlaka çekeceklerdir"

وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ
“Ve zerû zâhire’l- ismi ve bâtıneh (bâtınehu), innellezîne yeksibûne’l- isme seyuczevne bimâ kânû yakterifûn (yakterifûne).: Ve günahın açıkta olanını da, gizli olanını da terkedin. Muhakkak ki; günah işleyenler (kazananlar), kazandıklarından dolayı yakında cezâlandırılacaklar.” (En'âm 6/120).

Açık olan günah görüşme âdabmdaki hatalardır. Gizli olan günah ise haram olan bir şeyi arzulama, ondan istifâde etme ve bunu daha da ileri götürmedir.
Bunun örneklerinden biri Havat b. Cübeyir’in şu rivâyetidir.:
Havat şöyle anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'la beraber, Merre Zahran'a (Mekke' civarında bir yer) gittik, bulunduğum yerden dışarı çıktığımda, kadınlar konuşuyorlardı. Hoşuma gittiler. Döndüm ve çantamdan güzel elbisemi çıkararak giydim. Sonra onların yanma giderek beraber oturdum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem dışarı çıktığında.: “Ey Abdullah'ın Babası!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i görünce şaşırıp ne diyeceğimi bilemedim.: “Yâ Resûlullah! Devem huysuz. Onu bağla-mak istiyorum!” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gitti ben de onu takip ettim. Ridasını bana verdi ve ağacın yanına gitti. Ağacın yeşilliğinde sanki ben onun sırtında bir beyazlığa bakıyordum. Hacetini giderdi, abdest aldı ve döndü. Su sakalından göğsüne doğru akıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Abdullah'ın Babası! Devenin huysuzluğu ne oldu?” dedi. Sonra yola devâm ettik, Resulullah bana yaklaşmıyor ve sadece şöyle diyordu.: “ALLAH’ın Selâmı üzerine olsun Ey Abdullah'ın oğlu! O devenin huysuzluğu ne oldu?.”
Onu öyle görünce Medine'ye gitmek için acele ettim. Mescidde ve Peygamber aleyhisselâm Meclisi’nden uzak durmaya başladım.
Bu hal bir süre devâm ettikten sonra mescidin boş olduğu bir vakitte oraya giderek namaz kılmaya başladım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem odalasından çıkarak Mescide geldi ve iki rekat hafif namaz kıldı. Ben de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gitmesi, bırakması için DUÂyı uzattım..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Abdullah'ın Babası! Uzat dilediğin kadar, sen gidinceye kadar kalkacak değilim!.” dedi.
Ben de kendi kendime.: “Andolsun ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den özür dileyeceğim ve O’nun gönlünde kendimi berat ettireceğim!” dedim.
Gitmek için kalktığımda, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Abdullah'ın Babası! ALLAH’ın Selâmı üzerine olsun. Devenin huysuzluğu ne oldu?” dedi.
Ben de.: “Seni hak ile gönderene yemîn olsun ki. müslüman olduğumdan bu yana devem huysuzluk etmedi!” dedim.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Üç kere.: ALLAH sana merhamet etsin!” buyurdu. Sonra daha önce olan şeylerin hiçbiri kalmadı" [885] [885] Mecme-u'z-Zevâid, 9/401.

Böylece erkeklerle kadınlar arasındaki genel müşterek âdabların sunulması bitmiş bulunuyor. Bir de erkeklerin Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın hanımlarıyla görüşme âdabı var. Bunun perde arkasından olması gerekiyor.
ALLAHu TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Peygamber aleyhisselâm hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isleyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır"

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs (hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zî’n- nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî mine’l- hakk (hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb (hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn (kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ (ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ (azîmen).: Ey iman edenler! size izin verilmedikçe Nebî'nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat dâvet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebî'ye eziyet oluyordu. Fakat sizden hayâ ediyordu (utanıyordu). ALLAH, haktan hayâ duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları'ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. ALLAH'ın Resûl'üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O'nun zevcelerini nikâh etmeniz ebediyyen (helâl) olmaz. Muhakkak ki bu, ALLAH'ın katında çok büyük (günahtır).” (Ahzâb 33/53).

Peygamber aleyhisselâm hanımları için Özellikle perde farz kılınıyor. Bu Özel durumun delillerini aktarmak için özel bir bölüm ayırdık. (Bkz: Dördüncü kısmın ikinci bölümü). [886] [886]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/331-343.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

KADINLARA AİT ÂDABLAR.:

1-) MÜTEVÂZI GİYSİ.:

ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"... Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, zînetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..."

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).: Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31).

ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Ey Peygamber aleyhisselâm, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle.: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar (vücudlarını örtsünler)..."

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
“Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâi’l- mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn (celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn (yu’zeyne) ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).: Ey Nebî (Peygamber)! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (mü'min kadınlara) söyle, cilbâbları/kadın feracesina sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların (câriye olmadıklarının, hür ve iffetli kadın olduklarının) bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi için daha uygundur. Ve ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/59).

ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Evlerinizde oturun, ilk câhilîyye (çağı kadmları)nın açılıp kırıtması gibi açılıp kırıtmayın.."

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
“Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberruce’l- câhiliyyetil ûlâ ve ekımne’s- salâte ve âtîne’z- zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh (resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumu’r- ricse ehle’l- beyti ve yutahhirekum tathîrâ (tathîran).: Ve evlerinizde karar kılın (oturun). Evvelki câhiliyye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Namazı ikâme edin ve zekâtı verin. ALLAH ve O'nun RESÛLÜ’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor.” (Ahzâb 33/33).

Ebu Hûreyre (radiyallahu anhu)'dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları görmemişim.., giyinmiş fakat çıplak olan kadınlar.." [887] [887] Müslim.: 8/155.

Ümmü Atîyye'den; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'e şöyle sordum.: "Bizden birisinin elbisesi olmazsa dışarı çıkmasında bir sakınca var mı?" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem .: "Kocasının elbisesini giyinerek çıksın" buyurdu. [888][888] Buharî.: 1/439, Müslim.: 3/20.

Fatıma binti Kays'tan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "Başörtünün düşmesini ya da elbisenin baldırından açılıp, istemediğin yerleri kavminin görmesini hoş karşılamıyorum."
[889] [889] Müslim.: 4/196.

(Mütevâzi bir giysinin şer'î nitelikleri için "Giysi ve Zînet" bölümüne müracaat edilebilir.

2-) GÜZEL KOKUDAN KAÇINMA.:

Abdullah'ın hanımı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ’in kendilerine şöyle dediğini rivâyet ediyor.: "Sizden biri mescide giderse güzel koku sürünmesin." [890] [890] Müslim.: 2/33-34.

Ebu Musâ el-Eş'ari'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: "Bir kadın, güzel koku sürerek bir topluluktan geçer, onlar da 'onun kokusu şöyle şöyleydi' diye konuşurlar. Böyle söylenmesi çirkindir." [891] [891] Sahihu Süneni Ebi Davûd.: Hadis No.: 351.

3-) KONUŞURKEN CİDDÎ OLMA.:

ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"... Eğer {ALLAH'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici
bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde bastalık bulunan kimse ümide kapılır."


يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا
“Yâ nisâe’n- nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ (ma’rûfen).: Ey Peygamber Hanımları! Siz (diğer) kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer takvâ sâhibi iseniz artık sözü yumuşak söylemeyin (erkeklerle çekici bir şekilde konuşmayın). O takdirde kalbinde maraz (nifâk, fitne, şehvet) bulunan kimse tamah eder (arzu duyar). Ve mâ’ruf (ciddî) söz söyleyin.” (Ahzâb 33/32).

4-) HAREKETLERDE AĞIRBAŞLI OLMA.:

ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"... Gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. (Dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler)"

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31).

Ebu Hûreyre (radiyallahu anhu)'dan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor.: "Cehennem ehlinden iki sınıf vardır ki, ben onlar gibisini görmedim. İnek kuyruğu gibi kırbaçları olup da bununla insanlara vuran kimseler. Dikkatleri çeken giyinmiş çıplak kadınlar; dikkatleri çekmek için başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar. Bunlar cennete giremedikleri gibi, şu kadar mesafeden kokusu duyulan cennetin kokusunu dahi alamazlar." [892] [892] Müslim.: 8/155.

Bazı müşterek görüşme âdablan kayboluduğunda ne yapılmalıdır? Daha önce zikri geçen müşterek görüşme Adâblarına müslüman erkek ve kadının önem vermesi ve bağlı kalması gerekir. Fakat herhangi bir yerde bu Adâbların tamamı ya da bir kısmı kaybolduğu zaman yapılması gereken davranış ne olmalıdır?
Adâbların kaybolduğu ölçüde bozulma olur; görüşme ve bir araya gelmelerde müslüman erkek ve kadının duymaları gereken rahatsızlık olur. Bazı Adâbların kaybolması durumunda müslümanın, mevcut maslahatı ve muhtemel bozulmayı kıyaslayarak, hangisi daha ağır basıyorsa ona göre hareket etmesi gerekir. Bununla ilgili geniş açıklama ilerde gelecektir. Müslümanın her hâlükârda dikkat etmesi gereken şeyler.:

a-) Görüşme ortamından kaçınmak müslümana zorluk getiriyorsa müslüman erkek ve kadının zorluğu kaldıracak bir şekilde, zarûret miktar mevcut durumu kabul etmesi gerekir. ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.: "ALLAH dinden sizin üzerinize bir zorluk kılmadı"

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
“Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih (cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fi’d- dîni min haraç (haracin), millete ebîkum ibrâhîm (ibrâhîme), huve semmakumu’l- muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûne’r- resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe ale’n- nâs (nâsi), fe ekîmû’s- salâte ve âtu’z- zekâte va’tesımû billâh (billâhi), huve mevlâkum, fe ni’me’l- mevlâ ve ni’me’n- nasîr (nasîru).: Ve ALLAH'da hakkıyla cihâd edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (aleyhisselâm)'ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (ALLAH'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur'ÂN-ı Kerim'de de), resûl size şâhid olsun ve siz de insanlara şâhid ler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, ALLAH'a sarılın (ALLAH'ın Zât'ında yok olun). O, sizin MEVLÂ'nız. (O), ne güzel MEVLÂ (dost) ve ne güzel yardımcı.” (Hac 22/78).

b-) Müslüman kadın veyâ erkeğin bir ortamda bulunması, hayra götürüyor veyâ serden uzaklaştırıyorsa, ALLAH'a tevekkül ederek orada bulunmaları, bazı yanlışları düzeltmek için çaba sarfetmeleri gerekir.

c-) Bazı müslümanlarda, bâzen görüşme Adâbinâ cehâlet ve zarûretten dolayı aykırı davranma olabilir. Mü'minlerin kardeşleri hakkında dikkatli olmaları, ALLAH'tan sakınmaları, dillerini kötü sözlerden korumaları ve asılsız iftiradan uzak durmaları gerekir. Bu hususta ifk hadisesi bir ibrettir. ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sâhibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, ALLAH katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda.: "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşa! Bu, çok büyük bir iftiradır", demeli değil miydiniz?"

إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ
“İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm (azîmun).: Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, ALLAH'ın katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu önemsiz sandınız.” (Nûr 24/15).

وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ
“Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm (azîmun).: Ve onu işittiğiniz zaman: “Bizim bunu konuşmamız olmaz (bize yakışmaz), sen SUBHÂN'sın (ALLAH'ım SANA sığınırız). Bu büyük bir bühtan (uydurulmuş bir iftira)dır.” deseydiniz olmaz mıydı (demeniz gerekmez miydi)?” (Nûr 24/16).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da.: "Kişinin her duyduğunu söylemesi, kendisine günah o-larak yeter" buyurmaktadır. [893] [893] Sahihu’l-Câmii's-Sağir, Hadis no.: 4358.

d-) Asılsız zinâ iftirası, kişinin kendi istek ve arzularına uyarak insanları suçlamasıdır. Bu da bazı müslümanların görüşme Adâbinâ riâyet etmemelerinden kaynaklanır. Çoğu zaman yapılması gereken zâhire bakmakla yetinip, görüşme Adâbinâ riâyet etmeyenlere i’tibar etmemek ve onları serî Adâba sarılmaya çağırmaktır. ALLAH gizli olanları en iyi bilendir.
Aynı zamanda, hata yapmakta olan müslümanları kendilerini düzeltmeleri ve ellerinden geldiği kadar töhmetli yerlerden uzak durmaları konusunda uyarıyoruz. [894] [894]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/343-346.

PEYGAMBERLER ALEYHUMUSSELÂM DÖNEMÎNDE.:

PEYGAMBERLER DÖNEMİNDE kadının toplumsal hayata katıl-masıyla ilgili sunacağımız nasslar, kadının toplumsal hayata katılması ve görüşmesi sünnetinin önceki Peygamber aleyhumusselâmların kadim bir sünneti olduğunu ve Peygamber aleyhisselâmın de bunu takip ettiğini göstermek içindir. Mü'min erkek ve kadının isteği olmadan zaruri hallerde görüşmenin olduğu bazı nasslara -ki bunlar azdır- işâret etmek istiyoruz. Yine çok az nass var ki, müslüman olmayan kadınlarla görüşmenin vukubulduğunu gösteriyor. Bu nassları, mü'min erkekler topluluğunun durumunu ve hangi konuda olursa olsun gerçekleşecek görüşme biçimlerini açıklamak için aktarmıştı. [895] [895]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/349.

NÛH aleyhisselâm) dönemînde.:
"Nihâyet emrimiz gelip tandır kaynayınca, Nuh dedi ki.: (hayvan çeşitlerinin) her birinden iki çift ile -(boğulacağına dâir) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- âileni ve imân edenleri gemiye yükle. Zâten onunla beraber pek azı İman etmişti."

حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ
“Hattâ izâ câe emrunâ ve fâr’e-t tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhi’l- kavlu ve men âmen (âmene), ve mâ âmene meahû illâ kalîl (kalîlun).: Ve emrimiz gelince, tennur kaynadı. “O zaman herşeyden, iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş olanlar (boğulacakların sözü: âyet-37) hariç, âileni ve âmenû olanları onun içine yükle.” dedik. Az kişiden başkası, onunla beraberimân etmedi.” (Hûd 11/40).

Celâleyn Tefsirinde "Aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında" ifâdesiyle ilgili deniliyor ki.: Yâni helâk olacaklar, karısı ve oğlu Kenân. Hâm, Sam ve Yafes’i gemiye bindirdi. "Zâten onunla beraber pek azı imân etmişti." Deniliyor ki.: Altı erkek ve hanımlarıydı. Yine deniliyor ki.: Gemiye binenlerin toplam sayısı seksen kişi idi. Bunların yarısı erkek yarısı da onların kanlarıydı. [896] [896]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/349.

İBRAHÎM aleyhisselâm DÖNEMÎNDE.:
a-) Sıkıntı ve ZorlukLarda.:
Ebu Hûreyre şöyle rivâyet ediyor.: İbrahîm aleyhisselâm hayatı boyunca sadece üç yerde yalan söylemiştir. Bunların ikisi ALLAH celle celâlihu’nun zâtı ile ilgiliydi.
Birincisi.: "Ben hastayım" sözü,
Diğeri.: "Bilâkis onların şu büyük olanı yapmıştır" sözü.
Bir başka yerde İbrahîm şöyle dedi.: Günlerden bir gün Sara ile berberken zorbalardan bir zorba yanlarına geldi. Onun için.: "İşte bir adam, yanında da insanların en güzeli bir kadın!" denildi. Sonra İbrahîm’i götürüp Sara hakkında.: "Bu kim?" diye sordular. O da.: "Benim kız kardeşim" dedi. Bunun üzerine Sara geldi, ona.: “Ey Sara, yeryüzünde senden ve benden başka mü'min olan yok, bana seni sordu, ben de kız kardeşim dedim, beni yalanlama!" dedi. Sonra Sara'yı götürdüler. Ne zaman ki ona dokunmak istedi, eli tutuldu. Bunun üzerine.: "Benim için ALLAH'a DUÂ et, sana zarar vermeyeceğim" dedi. Sara ALLAH'a DUÂ etti eli çözüldü. Sonra tekrar dokunmak istedi eli tekrar aynı sekide veyâ daha şiddetli tutuldu. Tekrar.: "Benim için ALLAH'a DUÂ et, sana zarar vermeyeceğim" dedi. Sara DUÂ etti; eli çözüldü. Zorba adam, kapıcılardan birini çağırarak dedi ki.: "Bana insan değil, şeytân getirmişsiniz. Ona Hacer’i de hizmetçi olarak verin!." Daha sonra Sara, İbrahîm’in yanına geldi, O namaz kılıyordu. Eliyle işâret ederek.: "Halin nedir?" diye sordu. Sara.: “Bugün fâcirin veyâ kâfirin hilesi ters döndü ve bana Hacer’i hizmetçi verdi" dedi.
Ebu Hûreyre diyor ki.: "Ey Gök Suyunun oğulları, bu sizin annenizdir." [897] [897] Buharî.: 7/201, Müslim.: 7/98.

b-) GünLük MünâsebetLerde.:
ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"RABBimiz, ben çocuklarımı ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. RABB’imiz, namazı kılsınlar diye öyleyse insanların bir kısmının gönlünü onlara meylettir, onları çeşitli ürünlerle rızıklandir ki sana şükretsinler."

رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
“Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilke’l- muharremi rabbenâ li yukîmu’s- salâte fec’a’l- ef’ideten mine’n- nâsi tehvî ileyhim verzukhum mine’s- semerâti leallehum yeşkurûn (yeşkurûne).: Ey RABBimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını ekin bitmeyen bir vadiye, Senin Beyt-i Haram'ının yanında iskân ettim (yerleştirdim). Ey RABBimiz! Namazı ikâme etsinler. Bir kısım insanların kalbini onlara meylettir. Ve onları ürünlerden rızıklandır. Böylece onlar şükrederler.” (İbrahîm 14/37).

İbni Abbas rivâyet ediyor.: Kadınlarda ilk defa kemeri takan İsmâil’in Annesi idi. Onu Sara'ya karşı izlerini gizlemek için takmıştı. Sonra o, İsmâil’i emzirirken İbrahîm aleyhisselâm yanına geldi. İsmâil’in Annesi İsmâil’i Mescidin üst tarafında Zemzemin yanında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O gün Mekke'de hiç kimse yoktu. İbrahîm aleyhisselâm onlara biraz hurma ve yiyecek bırakarak ayrıldığında İsmâil’in Annesi onu takip ederek.: “Ey İbrahîm! Nereye gidiyorsun? Bizi insan ve cin olmayan bu vâdide mi bırakıyorsun?” dedi. İsmâil’in Annesi bunu bir kaç kere tekrarladı. İbrahîm aleyhisselâm ona dönüp bakmayınca İsmâil’in annesi.: “Sana bunu ALLAH mı emretti?” dedi. İbrahîm aleyhisselâm da.: “Evet!” dedi. O da.: “O zaman bize zarar gelmez!.” deyip geri döndü.
İbrahîm aleyhisselâm yoluna devâm ederek Seniye'ye varınca kimsenin görmediği bir yerde ellerini kaldırarak onlar için şu DUÂyı yaptı.: "RABBimiz! Ben çocuklarımı ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim."
İsmâil’in Annesi de İsmâil’i emziriyor ve yanındaki sudan ona içiriyordu. Su ve azıkları bitince İsmâil ve Annesi susadı. İsmâil’in Annesi etrafına bakmaya başadı... Safa Tepesini kendisine en yakın yer olarak gördü. Oraya çıkıp herhangi bir kimsenin olup olmadığına baktı. Vâdide kimsenin olmadığını görünce aşağı indi. Sonra Merve'ye gelerek etrafta her hangi bir kimsenin olup olmadığna baktı. Bu arayışı içerisinde tam yedi kez Safa ile Merve arasında gidip geldi.
İbni Abbas'dan rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle diyor.: "İşte insanların yaptıkları sa'y, bundan dolayıdır."
Merve Tepesine ulaşınca bir ses işitti. Ses olup olmadığını anlamak için bir daha dinledi ve aynı sesi duydu ve şöyle dedi.: "Seni işitiyorum, yanında yiyecek var mı?" dedi. Bir de baktı ki Zemzemin olduğu yerde bir Melek, ayağının ucuyla ya da kanatlarıyla yere vurarak Su Göleti oluşturarak eliyle işte böyle dedi. İsmâil’in Annesi eliyle su kabını doldurmaya başladı. Suyu aldıkça altta tekrar doluyordu.
İbni Abbas'tan rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardı.: "ALLAH, İsmâil’in Annesine merhamet etsin! Eğer Zemzem’i bıraksaydı ya da Zemzem’den kabını doldurmasaydı o yeryüzünde akan bir ırmak olurdu!"
İsmâil’in Annesi diyor ki.: “Onu içtim ve çocuğumu emzirdim.”
Melek ona.: “Helâk olmaktan korkmayın. ALLAH celle celâlihu’nun bu Evini, bu Çocuk ve Babası binâ edecek. ALLAH O’nun Ehlini zâyi etmez!." dedi. Kâbe toprağın üzerinde yüksek bir tümsekteydi. Sel suları gelerek onun sağından ve solundan götürüyordu. Bu durum Kahtan Oğulları’ndan bir grubun Mekke'nin yakınlarından geçerken onu görmelerine kadar devâm etti. Kahtan Oğulları Mekke’ye indiklerinde birşeyin üzerinde dönen ve fakat oraya inmekten tereddüd eden bir kuşu gördüler.
Dediler ki.: “Bu kuş bir suyun üzerinde dönüyor. Biz bu vâdiyi tanıyoruz, burada su yoktu.” Bir yada iki kişiyi yanına gönderdiler. Gidenler bunun bir su olduğunu kendilerine söylediler. Onlar suyun yanına geldiklerinde İsmâil’in Annesini SUyun başında buldular ve ona.: “Yanına gelmemiz için bize izin verir misin?” dediler. O da.: “Evet fakat SU’da sizin hakkınız yok!” dedi. Onlar da.: “Evet” dediler.
İbni Abbas'dan rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır.: "İsmâil’in Annesi onların gelebileceklerini söyledi. Zâten o insanları çok seven biri idi. Bunun üzerine onlar, kendileri ve âileleriyle birlikte geldiler."
Hatta onlar içerisinde şâirler de vardı. Çocuk büyüdüğünde onlardan Arapça'yı öğrendi. Çocuk büyüyüp genç olunca onu çok sevdiler ve kendilerinden olan bir kızla evlendirdiler ve İsmâil’in Annesi vefât etti." [898] [898] Buharî.: 7/208.

c-) Ziyârette.:
İbni Abbas (radiyallahu anhu)'dan.: "... İbrahîm, vâdiye bıraktığı oğlu İsmâil evlendikten sonra onun evine geldi. İsmâil’i evde bulamadı. Hanımına onu sordu. Hanımı da.: "Bizim için rızık kazanmaya gitti" dedi. Sonra geçimlerini ve yaşayışlarını sordu. O da.: “Kötü durumdayız, şiddetli darlık içindeyiz" diye ona şikâyet etti. İbrahîm.: "Kocan geldiği zaman ona selâm söyle ve kapısının eşiğini değıştırsin dediğimi söyle" dedi. İsmâil geldiğinde sanki gözleri bir şey arıyordu ve dedi ki.: "Bugün birisi geldi mi?" Hanımı da.: “Evet, şöyle şöyle bir ihtiyar geldi, bize seni sordu, ben de haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu. Ben de şiddetli zorluk içinde olduğumuzu söyledim." dedi. İsmâil.: "Sana bir şey tenbih etti mi?" diye sordu. O da.: “Evet, bana sana selâmını ve kapısının eşiğini değıştırsin dediğini söylememi emretti.” İsmâil.: “O, babamdı. Bana, seni ehline göndermemin gerekli olduğunu emretti" dedi. Bunun üzerine o kadının boşadı ve başka bir kadınla evlendi. İbrahîm bir süre geciktikten sonra geldi ve onu bulamadı. Karısının yanına girerek onu sordu. Hanımı.: “Bize rızık kazanmaya çıktı.” dedi. O'da.: “Siz nasılsınız? Geçiminiz, durumunuz nasıl?" diye sordu. Hanımı.: "Biz iyiyiz ve rahatız?” diyerek ALLAH'a hamd etti. O da.: “Bu gün yemeğiniz nedir?” dedi. Hanım.: “Et.” dedi. “İçeceğiniz nedir?” dedi. Hanım.: “SU” dedi. O da.: “Ey ALLAH'ım! Bunların etlerini ve sularını mübârek et!” dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor.: "O gün onlara DUÂ yapilmasaydı, bir habbeleri dahi olmazdı".

“Kocan geldiği zaman ona selâmımı söyle ve kapısının eşiği üzere sabit olsun!” dedi. İsmâil geldiğinde.: “Eve biri geldi mi?” dedi. Hanım da.: “Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi, ona iyi davrandım. Bana seni sordu, ben de durumunu haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu. Ben de, çok iyi dedim!” dedi. İsmâil.: ”sana bir tavsiyede bulundu mu?” dedi, Hanım da.: “Evet, sana selâmı var ve kapının eşiği üzere sebat etmeni istiyor!” dedi. İsmâil de.: “O babamdı. Sen de eŞimsin. Seni tutmamı emretmiş!.” dedi. [899] [899] Buharî.:7/117, 112.

d-) MisâfirLikte.:
ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Elçilerimiz, İbrahîm'e müjde getirip.: 'Selâm!” demişlerdi. O da.: "Selâm!” dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya uzanmadığnı görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. “Korkma”, dediler, “biz Lut kavmine gönderildik.” Ayakta durmakta olan karısı, güldü. Biz de ona İshâkı müjdeledik. İshâk'ın ardından da Ya’kûb'u. “Vay” dedi. “Ben bir kocakarı, bu kocam da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey!” Dediler ki.: “ALLAH celle celâlihu’nun işine mi şaşıyorsun? ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti ve bereketleri sizin üzerin izdedir, ey ev halkı! O övülmeğe lâyıktır, iyiliği boldur.”

وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ
“Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bi’l- buşrâ kâlû selâmâ (selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz (hanîzin).: Ve andolsun elçilerimiz İbrâhîm (aleyhisselâm)'a müjde ile geldiler: “Selâm” dediler. O (İbrâhîm aleyhisselâm) da: “Selâm” dedi. Bunun üzerine, çok geçmeden kızarmış bir buzağı getirdi. (Kızarmış bir buzağı getirmesi gecikmedi.)” (Hûd 11/69).

فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُواْ لاَ تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ
“Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh (hîfeten), kâlû lâ tehaf innâ ursilnâ ilâ kavmi lût (lûtin).: Fakat onların ellerinin ona uzanmadığını görünce onları yadırgadı. Ve onlardan (dolayı) bir korku hissetti. (Onlar): “Korkma, muhakkak ki biz, Lût Kavmine gönderildik.” dediler.” (Hûd 11/70).

وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ
“Vemreetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya'kûb (ya'kûbe).: Ve ayakta duran hanımı, bunun üzerine gülümsedi. O zaman onu, İshâk ile ve İshâk'ın arkasından Ya’kûb ile müjdeledik.” (Hûd 11/71).

قَالَتْ يَا وَيْلَتَى أَأَلِدُ وَأَنَاْ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ
“Kâlet yâ veyletâ e elidu ve ene ecûzun ve hâzâ ba'lî şeyhâ (şeyhan), inne hâzâ le şey'un acîb (acîbun).: “Hayret, ben ihtiyar (âciz) iken mi doğuracağım? Ve (işte) bu eşim de ihtiyar. Muhakkak ki bu, elbette şaşılacak bir şeydir.” dedi.” (Hûd 11/72).

قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
“Kâlû e ta’cebîne min emrillâhi rahmetullâhi ve berekâtuhu aleykum ehle’l- beyt (beyti), innehu hamîdun mecîd (mecîdun).: (Melekler) dediler ki: “ALLAH'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, ALLAH'ın Rahmeti ve Bereketi sizin üzerinize!” Muhakkak ki O, Hamîd (çok övülen, çok hamdedilen)dir, Mecîd'dir (şanı, yüce olan).” (Hûd 11/73).

Celâleyn Tefsirinde deniliyor ki.: "Onun Karısı" yâni, İbrahîm’in Karısı. "Ayakta olan" yâni, onlara hizmet ediyordu. "Güldü" yâni, onlara helâklarını müjdeleyince. Yine bu anlam Taberî ve Kurtubi'nin rivâyetlerinde de aktarılmaktadır.

Buharî'nin naklettiği şu hadis "erkeklerin kadınlara selâm vermesi" bâbı altında geçmişti.:
"Ey Aişe.: işte Cebrâil sana selâm veriyor."
İbni Cerir "meleklere adamlar denilmez" diyerek i’tiraz edenlere.: "Cebrâil Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e çoğunlukla insan sûretinde geliyordu" diye cevâb vermiştir. [900] [900] Fethul-Bâri.: 13/271.

YÛSUF aleyhisselâm DÖNEMİ’nde.:
Sıkıntı ve zoı laklarda.: ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Yusuf'un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip.: 'Haydi gelsene!' dedi. (Yusuf).: 'ALLAH'a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı. Zâlimler iflah olmazlar!' Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer RABB’inin doğruyu gösteren delilini görmeseydî o da onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü O, ihlasa erdirilmiş (temiz) kullarımızdandır. Kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yusuf 'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyine rastlâdilar. Kadın.: 'Senin âilene kötülük yapmak isteyenin cezâsı nedir? Zindana kapatılmak veyâ acı bir biçimde işkence edilmek değil midir?' dedi. (Yusuf).: 'O, benden murad almak istedi!' dedi. Kadının âilesinden bir şâhid de şöyle şâhidlik etti.: 'Eğer Yusuf un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğrudur, O yalancılardandır.' "Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancıdır; O, doğrulardandır!1 (Kadının kocası, Yusufun) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce (kadına).: 'Bu sizin düzenlerinizdendir, dedi, gerçekten sizin düzeniniz büyüktür!' 'Yusuf, sen bundan vazgeç (bunu kimseye söyleme), (ey kadın), sen de günahının bağışlanmasını dile! Çünkü sen, günahkârlardan oldun!' Şehirde birtakım kadınlar.: 'Vezirin karısı, uşağının nefsinden murad almak istemiş! Sevda, onun bağrını yakmış! Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz!' dediler. (Kadın) onların (dedi-kodu yaparak kendisini dile düşürme) düzenlerini işitince, onlara (adam) gönderdi, (yemeğe dâvet etti). Onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve her birine de birer bıçak verdi. (Yusufa).: 'Çık, karşılarına!' dedi. (Kadınlar, Önlerine konan meyvalan soyup yemekle meşgul iken) Yusuf u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler (ona hayranlıklarından ötürü), ellerini kestiler ve.: ALLAH için. hâşâ, bu insan değildir; bu ancak güzel bir melektir' dediler. (Kadın) dedi ki.:’lşte siz beni bunun için kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murad almak istedim de o, iffetinden ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır!' (Yusuf); 'RABBim, dedi bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan, onlara meylederim ve câhillerden olurum!" RABB’i onun DUÂsını kabul buyurdu da onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz o, İşitendir, bilendir. Sonra (azîz Kıtfır ve adamlarını Yusuf un ma’sumluğu hakkındaki) bu delilleri gördükleri halde yine onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi." (Yusuf 12/23-35). [901] [901]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/353-354.

MUSÂ aleyhisselâm DÖNEMİ’nde.:
a) Sıkıntı ve ZorLukLarda.:
ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Musâ'nın annesine, "O (çocuğunu emzir, başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme biz onu elçilerden yapacağız" diye vahyettik. Nihâyet onu Firavun âilesi aldı ki, kendilerine bir düşman ve başlarına dert olsun. Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı. Firavn'ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca).: "Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu Öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlat ediniriz" dedi. (Onu almakla hata ettiklerini) anlamıyorlardı. Musâ'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. (Meraktan çatlıyordu). Eğer biz (va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekıştırmemiş olsaydık, nerdeyse işi açığa vuracaktı. (Musâ'nın) kızkardeşine.: "Onun İzini takip et" dedi. O da onlar farkına varmadan onu uzaklan gözetledi. Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmeyi) haram etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Firavn ve âilesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telâşı içinde idiler. Kız kardeşi uzaktan, durumu görünce sokuldu).: Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir âileyi göstereyim mi? dedi. Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve ALLAH celle celâlihu’nun va'dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler." (Kasas 28/7-13).

b-) İyiLik Etmede.:
ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"Medyen suyuna varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin içine sokulamıyoriar, herkesin çekilmesini bekliyorlar, su İçmek için sabırsızlanan hayvanlarının suya gitmelerine zor engel oluyorlardı. (Musâ, onlara).: "İşiniz nedir, (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz)?" dedi. Dediler ki.: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da yaşlı bir ihtiyardır. (O gelemez). "Hemen (Musâ) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi.: "RABBim, dedi, doğrusu bana İndireceğin bir hayra muhtacım, (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." Derken o iki kızdan biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini verecek" dedi. (Musâ), o (kızların babalarına gelip (başından geçen) hikâyeyi anlatınca o.: "Korma, o zâlim kavimden kurtuldun" dedi.

وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
“Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn (yeskûne), ve vecede min dûnihimumreeteyni tezûdân (tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr (kebîrun).: Ve Medyen Suyu’na vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu ve onlardan başka, (hayvanlarını suya gitmekten) engelleyen iki kadın buldu. Onlara.: "Sizin haliniz (derdiniz) nedir?" dedi. (O iki kadın).: "Çobanlar (sürüleriyle) çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız. Ve bizim babamız çok ihtiyar." dediler.” (Kasas 28/23).

فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
“Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilez zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr (fakîrun).: Böylece ikisinin (sürüsünü) suladı, sonra gölgeye döndü ve "RABBim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin herşeye fakîrim (muhtacım)." dedi.” (Kasas 28/24).

فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhi’l- kasasa kâle lâ tehaf, necevte mine’l- kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: İkisinden biri, haya ederek (utanarak) ona geldi.: "Muhakkak ki babam, bizim (sürümüzü) sulamandan dolayı bir ecirle mükâfatlandırmak için seni davet ediyor." dedi. Ve (Mâsâ aleyhisselâm), ona geldiği zaman hikâyesini anlattı. (İhtiyar adam): "Korkma! (Artık) sen, zâlimler kavminden kurtuldun." dedi.” (Kasas 28/25).

Bu âyetler, görüşme ve karşılaşma ile ilgili sadece bir alan değil, birden çok alanı içermektedir. İşte bunlar.:
Mesleki çalışma (yâni koyunları gütme).: "Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu."
Soru sorma ve durumlarla ilgilenme.: "(Musâ onlara).: "İşiniz nedir?" dedi. Dediler ki.: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız".
İyilik yapma.: "Hemen (Musâ) onların kinide suladı, sonra gölgeye çekildi"
İyiliğe karşı mükâfatlarıdırma.: "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini verecek dedi." [902] [902]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/354-355.

DAVÛD aleyhisselâm DÖNEMİ’nde.:
Hüküm vermede.:
Ebu Hûreyre'den, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: "İki kadın vardı. Bunlardan birinin çocuğunu kurt gelip götürdü. Kadınlardan biri, diğer arkadaşına.: Kurdun götürdüğü çocuk senin çocuğun idi, dedi. Aralarında hüküm vermesi için Davûd aleyhisselâm'a gittiler. Davûd aleyhisselâm da çocuğu büyük kadına verdi. Sonra Davûd aleyhisselâm'ın oğlu Süleymân aleyhisselâm'a baş vurarak olayı haber verdiler. Süleymân aleyhisselâm onlara.: "Bana bir bıçak getirin de onu aranızda ikiye paylaştırayım!" dedi. Bunun üzerine genç kadın.: "Hayır, ALLAH sana merhamet versin, böyle yapma! Ben çocuğu istemiyorum. Çocuk o kadının olsun!" dedi. Süleymân aleyhisselâm da çocuğu genç kadına verdi." [903] [903] Buharî.: 155/58, Müslim.: 5/133.

SÜLEYMÂN (aleyhisselâm) DÖNEMİ’nde.:
Emir sâhiblerine başvurmada.: ALLAH-u TeALÂ şöyle buyuruyor.:
"(Ve) dedi ki.: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?" Melike gelince (ona).: "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. "Tıpkı o, dedi, zâten bize daha önce bilgi verilmişti. (ALLAH celle celâlihu’nun kudretini ve senin Peygamber aleyhisselâm olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk." Onu, ALLAH'tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi. Ona.: "Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemîni su sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleymân.: "O, cilalı, şeffaf sırçadandır." dedi. (Melike).: "RABB’im ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleymân'la beraber alemlerin RABBi ALLAH'a teslim oldum?" dedi." (Nemi, 41-44). [904] [904]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları.: 1/356.

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ
“Kâle nekkirû lehâ arşehâ nenzur e tehtedî em tekûnu minellezîne lâ yehtedûn (yehtedûne).: (Süleymân aleyhisselâm): "Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım hidâyete erecek mi, yoksa hidayete ermeyenlerden mi olacak?" dedi.” (Nemi 27/41).

فَلَمَّا جَاءتْ قِيلَ أَهَكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ
“Fe lemmâ câet kîle e hâkezâ arşuk (arşuki), kâlet ke ennehu huve ve ûtîne’l- ilme min kablihâ ve kunnâ muslimîn (muslimîne).: Böylece geldiği zaman ona.: "Senin tahtın bunun gibi miydi (böyle miydi)?" denildi. (Sebe Melikesi).: "Sanki o." dedi. Ve (Süleymân aleyhisselâm): "İlim bize ondan önce verildi. Ve biz müslümanlar, (ALLAH'a teslim olanlar) olduk." (Nemi 27/42).

وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَ
“Ve saddehâ mâ kânet ta’budu min dûnillâh (dûnillâhi), innehâ kânet min kavmin kâfirîn (kâfirîne).: Ve ALLAH'tan başka taptığı şeyler ona mani oldu. Muhakkak ki o, kâfirler kavmindendi.” (Nemi 27/43).

قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Kîle lehadhulî’s- sarh (sarha), fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr (kavârîra), kâlet RABBi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi RABBi’l- âlemin (âlemîne).: Ona.: "Köşke gir!." denildi. Onu gördüğü zaman derin su zannetti ve ayaklarını açtı (eteklerini çekti). (Süleymân aleyhisselâm): "Muhakkak ki o, parlak, billur camdan bir köşktür." dedi. (Sebe Melikesi).: "RABBim, muhakkak ki ben, nefsime zulmettim ve Süleymân (aleyhisselâm)'la beraber âlemlerin RABBİ olan ALLAH'a teslim oldum." dedi.” (Nemi 27/44).
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

İSRÂİL OĞULLARININ MUHTELİF DÖNEMLERİNDE.:

a-) SIKINTI VE ZORLUKLARDA.:
Ebu Hûreyre'den.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Beşikte, üç kişiden başka kimse konuşmadı; Meryem oğlu İsâ ve Cüreyce nisbet edilen çocuk. (Buharî'nin rivâyetinde ise, İsrâiloğularından kendisine Cüreyc denen bir adam vardı.) Cüreyc âbid bir kimse olup inzivâya çekildi. O inzivâda namaz kılarken annesi yanına gelerek.: "Ey Cüreyc!.” dedi. O da.: “Yâ RABBî! Annem mi, namazım mı?” dedi. Namazına devâm etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün annesi geldiğinde yine namaz kılıyordu. Annesi.: “Ey Cüreyc!.” dedi. O da.: “Yâ RABBî! Annem mi, namazım mı?” dedi. Namazına devâm etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün yine annesi gelip.: “Ey Cüreyc!” dediğinde yine namazına devâm etti. Annesi.: “Ey ALLAH'ım! Onun canını fâhişelerin yüzüne bakmayıncaya kadar alma!” diye bedduâ etti. İsrâil Oğulları Cüreyc’î ve ibâdetini hatırlatınca güzelliği ile tanınan fâhişe bir kadın.: “Eğer isterseniz onu sizin için fitneye düşüreyim!.” dedi. Kadın kendisini ona teklif etti; ancak o iltifât etmedi. Sonra onun inzivâ yerine sığınan bir çobanla zinâ etti ve hâmile kaldı. Çocuğu doğurunca İsrâil Oğullarına gelerek bunun Cüreyc'ten olduğunu söyledi. Bunun üzerine İsrâil Oğulları Cüreyc'e giderek inzivâdan çıkarıp dövdüler ve inzivâ yerini de yıktılar. Cüreyc.: “Ne istiyorsunuz?” diye sorduğunda: “Şu fâhişe kadınla zinâ ettin, senin çocuğunu doğurdu!” dediler. O da.: “Çocuk nerede?” dedi. Çocuğu getirdiler. O da.: “Beni bırakın namaz kılayım!” dedi. Namazı bitirince çocuğu getirdiler. Çocuğun karnını elleriyle sıvazlayarak: “Ey çocuk! Baban kim?” dedi. Çocuk da.: “Falan Çoban!” dedi. Sonra çocuğu Cüreyc'ten alarak sırtını sıvazladılar ve Cüreyce dediler ki.: “Sana inzivâ yerini altından yapalım!.” dediler. O da.: “Önce yaptıkları gibi çamurdan yapın!.”[/color] dedi." [905] [905] (Buharî: 7/287k, Müslim: 8/4.)

ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyuruyor.:
"Burçlar sâhibi göğe andolsun, vâdedilen güne andolsun, (O gün) şâhide ve şâhidlik edilene andolsun. Ki kahroldu o hendeğin adamları. O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)! Onlar o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı. Ve onlar mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Mii'minler sırf azîz. övgüye lâyık ALLAH'a inandıkları için o (zâlim)ler onlardan öc aldılar. O (ALLAH) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. ALLAH her şeye tanıktır. İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azâbı vardır; ve onlar için yangın azâbı vardır." (Buruc 85/1-10).

Süheyb (radiyallahu anhu)'dan: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “Sizden Önce bir kral vardı. Yanına gözleri görmeyen bir adam gelerek daha önce oturduğu gibi oturdu. Kral ona.: “Gözlerini sana kim döndürebilir?” dedi. Adam.: “RABB’im!” dedi. Kral.: “Senin benden başka RABB’in mi var?” dedi. Adam.: “Benim ve senin RABB’in, tek olan ALLAH'tır!” dedi. Kral, adama işkence yapmaya başladı. Krala gelerek dediler ki.: “İnsanların ALLAH'a imân etmesinden korkuyordun. Başına gelenleri gördün mü?” Bunun üzerine Kral yolların girişine kanallar kazılmasını emretti. Kanallar kazıldı ve içleri ateşle dolduruldu. Kral.: “Kim dininden dönmezse onu ateşe atın!” dedi. Onlar da dediği gibi yaptılar. Sıra beraberinde çocuğu olan bir kadına gelmişti. Kadın ateşe gitmekte tereddüt edince çocuğu ona.: “Ey Anne! Sabret, sen hak üzeresin!.” dedi." [906] [906] (Müslim: 8/229.)

b-) MUHTELİF ŞARTLARDA.:
Ebu Hûreyre'den.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular.: “... İsrâil Oğullarından bir çocuk Annesini emerken hayvanına binmiş güçlü ve güzel görünümlü bir adam geçti. Çocuğun Annesi.: “Ey ALLAH'ım! Çocuğumu bunu gibi yap!” dedi. Çocuk Annesinin memesini bırakarak ona baktı ve şöyle dedi.: “Ey ALLAH'ım! Beni onun gibi yapma!.” Sonra Annesinin memesini emmeye devâm etti.
Resulullah aleyhisselâm, devâmla diyor ki.: “Sonra bir câriye gördüler. Onu döverek.: “Zinâ ettin, hırsızlık yaptın!” diyorlardı. Câriye de.: “ALLAH bana yeter, o, ne güzel vekildir!” diyordu. Çocuğun Annesi: “Ey ALLAH'ım! Çocuğumu onun gibi yapma!” dedi. Çocuk, memeyi bırakarak Annesine baktı ve şöyle dedi.: “Ey ALLAH'ım! Beni onun gibi yap!.”
Sonra çocuk şöyle demiştir.: “O adam zorba birisiydi. Bundan dolayı:. “Ey ALLAH'ım beni o’nun gibi yapma!.” dedim. Zinâ ettiğini ve hırsızlık yaptığını söyledikleri câriye, zinâ etmemişti, hırsızlık da yapmamıştı. Bunun için.: “Ey ALLAH'ım! Beni o’nun gibi yap!.” dedim."
[907] [907] (Buharî: 7/291, Müslim: 8/5.)

ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyuruyor.:
"ALLAH, Âdem’î, Nûh'u, İbrahîm Âilesini ve İmrân Âilesini seçip âlemlere üstün kıldı. (Bunlar) birbirinden türeyen nesillerdir. ALLAH işitendir, bilendir. İmrân'ın karısı demişti ki.: “RABB’im, kamımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” Onu doğurunca -ALLAH onun ne doğurduğunu bilirken- yine şöyle dedi.: “RABB’im, onu kız doğurdum, erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adım verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytânın şerriden sana ısmarlıyorum.” RABB’i onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyyâ da onun bakımını üstlendi. Zekeriyyâ, O’nun yanına, mihraba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. “Ey Meryem, bu nereden?” derdi. (O da).: “Bu, ALLAH katından” derdi. Zirâ ALLAH, dilediğine hesapsız rızık verir." (Âl-i İmrân 3/33-37).

"RABB’im karnımda olanı tam hür olarak sana adadım" âyetinin açıklamasında Celâleyn Tefsirinde deniliyor ki.: "Senin Kudsal Evi’ne hizmet etmesi için dünya uğraşılarından tamamen uzaklaşmış bir halde sana adadım. Onu annesi, Kudsal Evin Bekçisi Haham’a getirerek.: "Bu size bir adaktır.” dedi. Böylece Zekeriyyâ onu aldı ve mescidde de ona bir oda yaptı. Odaya Zekeriyyâ'dan başka kimse çıkmıyordu."

Buharî, Sahihinde, Ebu Hûreyre'den şu hadisi naklediyor.: "Mescidde bir kadın veyâ bir erkek ikâmet ediyordu. Onu kadından başka kimse görmüyordu." [908] [908] (Buharî, 2/100.)

Buharî, bâbın başlığında, İbni Abbas'ın: "Karnımda olanı tam hür olarak sana adadım" âyetini, mescide hizmet etmesi için, şeklinde açıkladığını nakletmiştir.
Hafız İbni Hacer diyor ki.: "Görülüyor ki onların şeriatlarında çocuklarını adama (nezir) sahihti. Buharî'nin bunu nakletmesindeki gaye sanki şuna işâret etmek içindir.: Mescidlere hizmet etmeye önem vermek önceki ümmetlerce de meşru’dur. Öyle ki onlardan bazıları mescide hizmet için çocuklarını bile adamışlardır." [909] [909] (Fethu'l –Bâri.)

ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyuruyor.:
"Kitab'da Meryem’î de an. Bir zaman o âilesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti. (Evinde veyâ mâbedde bir kenâra çekilip kendini ibâdete vermişti). Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de Rûhumuzu (Cebrâil’î) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü. (Meryem) dedi ki.: "Ben senden çok, esirgeyen (ALLAH'a) sığınırım. Eğer (ALLAH'tan) korkuyorsan (bana dokunma)." (Ruh).: "Ben, dedi, sâdece RABB’inin elçisiyim: Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)." "Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahbe de değilim." (Rûh).: "Öyledir, dedi, RABB’in: O bana kolaydır. Onu insanlara bir mu’cize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu yapacağız) dedi ve iş olup bitti. (Meryem), gebe kaldı. Öylece uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu, bir hurma dalı(nın alti)na getirdi.: "Keşke dedi, bundan Önce Ölseydim de unutulup gitseydim!" Altından (Rûh) ona şöyle seslendi.: "Üzülme, RABB’in ALT TARAFINDA bir SU Arkı var etti." Hurma dalını sana doğru silkele, üzerine olmuş, taze hurma dökülsün." "Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahmân için (susma) oruc(u) adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım de." (Meryem) onu taşıyarak kavmine getirdi.: "Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş yaptın." "Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fâhişe değildi (sen ne yaptın böyle)?" (Meryem) çocuğu gösterdi. Dediler ki.: "Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" (Çocuk).: "Ben ALLAH'ın KULUyum, dedi. (O) bana Kitabı verdi, beni Peygamber yaptı." "Beni bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı, zekât vermeyi emretti." "(Beni) anneme iyilik eder (kıldı), beni baş kaldıran bir zorba yapmadı." "Doğduğum gün de, Öleceğim gün de ve diri olarak kaldırılacağım gün de bana esenlik verilmiştir." (Meryem 19/16-33). [910] [910]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/356-359.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

NEBÎ aleyhisselâm’ın HANIMLARI.:

Hicâb Farz Kılınınadan Önce- Diğer Mü’minlerin Hanımları Gibiydi. Erkeklerle Beraber Sosyal Hayata Katılıp, Genel Ve Özel Hayatın Çeşitli Alanlarında Onlarla Beraber Oluyorlardı.

BUNUNLA İLGİLİ BAZI ÖRNEKLER İSE ŞUNLARDIR.:

İLİM TAHSİLİNDE.:
ÂİŞE (radiyallahu anhu) şöyle demiştir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ilk vahiy başlangıcı uykuda rü’yayı sâdıka görmekle olmuştur. Bundan sonra Hatice (radiyallahu anhu) Hz. Resul-i Ekrem’î birlikte alıp amcazâdesi Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdiluzza b. Kusay'a götürdü. Bu şahıs, câhiliye döneminde Hristiyan dinine girmiş bir kimse olup İbranice yazı bilir ve İncil'den Arap dilinde öteberi yazardı. Gözleri görmeyen ihtiyar bir kimseydi. Hatice (radiyallahu anhu) Varaka’ya.: “Ey amcamın oğlu, dinle de bak kardeşinin oğlu ne söylüyor!” dedi. Varaka.: “Ne var, kardeşimin oğlu?” diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gördüğü şeyleri kendisine anlattı. Bunun üzerine Varaka, dedi ki.: “Bu gördüğün ALLAHu TeÂLÂ'nın Musâ (aleyhisselâm.)’ya indirdiği Namu’s-ı Ekber'dır. Ah keşke senin dâvet günlerinde genç olsaydım, kavminin seni çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!.”
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlar beni çıkaracaklar mı ki?” diye sordu. O da.: “Evet, zirâ senin gibi birşey getirmiş (yâni vahiy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramamış olsun. Eğer senin dâvet günlerine yetişirsem sana son derece büyük yardım ederim!.” cevâbını verdi. [911] [911] (Buharî, 16/5 ; Müslim, 1/97.)

ZİFÂF TÖRENİNDE.:
Âişe (radiyallahu anhu)'dan rivâyete göre şöyle demiştir.: Nebî benimle evlendi... Annem Ümmü Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı... Sonra beni eve koydu. Evde Ensar'dan bir takım kadınlar hazır bulunuyordu. Bunlar bana.: “Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!” diye alkışladılar. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılık, kıyâfetimi düzelttiler ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e teslim ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’î habersiz görünce sıkıldım. Annem beni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e teslim ettiğinde ben dokuz yaşında bir kızdım.” [912] [912] (Buharî, 8/224; Müslim, 4/141.9)

DÜĞÜN YEMEĞİNDE.:
Enes (radiyallahu anhu)'dan.: "Nebî’in Zeyneb İbni Cahş ile olan düğününde ziyâfet olarak ekmek ve et verildi. Yemeğe insanların gelmeleri için dâvetçi gönderdim. Dâvet üzerine bir grup insan gelip yemek yediler ve çıktılar. Sonra başka bir grup gelip yemek yiyip çıktılar. Öyle ki dâvet edilecek kimse kalmayıncaya kadar herkesi dâvet ettim. Bütün bunlardan sonra.: “Yâ NebîyyALLAH, dâvet edecek kimse bulamıyorum.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sofradaki yemekleri kaldırın!” dedi. O anda evde sayıları ondan daha az bir grup insan kaldı, onlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Nebî dışarı çıkıp Âişe'nin odasına girdi. Girerken.: “Ey ev halkı ALLAH'ın Selâmı ve Bereketi üzerinize olsun!.” onlar da cevaben.: “ALLAH'ın Selâmı ve Rahmeti senin üzerine de olsun, âileni nasıl buldun? ALLAH onu sana bağışlasın!.”
Bundan sonra hanım¬larının hepsinin odasını teker teker ziyâret etti. Hanımlarının hepsi Âişe'nin, Peygamberimize dediği gibi dediler. Peygamberimiz de onların hepsine Aişe'ye dediklerini tekrar etti. Bütün hanımlarının odalarını dolaşıp döndükten sonra yemeğe gelenlerden bir grup insanın hâlâ konuşmakta olduklarını gördü. Nebî son derece büyük haya sâhibi idi. O insanların hâlâ oturduklarını görünce, tekrar Âişe'nin odasına gitmek üzere çıktı. Âişe'nin veyâ kendisinin oturanlara söyleyip söylemediğini bilmiyorum. Oturanlar çıkıp gittiler, onlar gidince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi ayağının birini dışarıya diğerini içeriye olmak üzere alçak kapının eşiğine koydu. Benimle kendisi arasına perdeyi gerdi. Daha sonra Hicâb Âyeti nâzil oldu." [913] [913] (Buharî, 10/148; Müslim, 4/149.9

Hafız İbni Hacer.: "Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yemin olsun ki dâvet edecek kimse bulamıyorum!” dedim. “Siz yemekleri kaldırın dedi!" sözüne İsmâili Cafer bin Mihran yoluyla Abdülvâris yaptığı rivâyetinde şu kısmı ilâve etti.: "Zeyneb evin bir köşesinde oturuyordu!” dedi. Zeyneb kendisine güzellik verilmiş bir kadın idi, evde üç kişi kaldı" dedi. [914] [914] (Fethu’l-Bâri, 10/147.)

SELÂM ALIP VERMEDE.:
Âişe (radiyallahu anha)'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine.: “Ey Âişe bu Cibril'dir. Sana selâm ediyor.” Âişe dedi ki.: “Ben de.: “Ve aleyhis-Selâmu ve Rahmetullahi Selâm ve ALLAH'ın rahmeti onun üzerine de olsun, sen bizim görmediklerimi¬zi görürsün!” dedim." [915] [915] (Buharî, 13/271; Müslim, 7/139.)

Buharî, bu hadisi şu bâb'ta veyâ Kitabındaki şu başlık altında zikretmiştir: Erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklere selâm vermesi.
Hafız İbni Hacer hadisteki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Ey Âişe, bu Cibril'dir. Sana selâm ediyor." sözü hakkında İbni Tin Davûdi'nin meleklere erkekler demlemeyeceğini fakat ALLAH'ın onları eril olarak ifâde etiğini söyleyerek ıtıraz ettiğini söyledi.
Bu ıtırazın cevâbı ise; vahyin başlangıcına ait hadiste de belirtildiği gibi Cibril’in Nebî 'e adam kılığında geldiğidir. [916] [916] (Fethu’l-Bâri, 13/271.)

ZİYÂRETTE.:
Said b. As'ın rivâyetine göre; Ona da Peygamber’in Hanımı Âişe ile Osman rivâyet etmişlerdir ki.: Ebu Bekr, Rasûlullah’in yanına girmek için izin istemiş. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Âişe'nin çarşafına bürünmüş olarak döşeğinin üzerine uzanmış idi. Kendisi o halde iken Ebu Bekr'e izin vermiş ve onun hâcetini görmüş, sonra o gitmiş arkasından Ömer izin istemiş, aynı halde ona da izin vermiş ve onun da hâcetini görmüş, sonra Ömer gitmiş. Osman demiş ki.: “Sonra yanına girmek için ben izin istedim. Hemen oturdu. Âişe'ye de.: "Elbiseni üzerine topla!” dedi. Ben de hâcetimi gördüm. Sonra ayrıldım."
Bunun üzerine Âişe.: “Ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Aceb neden Osman'dan endişe ettiğin gibi Ebu Bekr'le Ömer (radiyallahu anhum)'dan da endişe ettiğini görmedim!” der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şüphesiz Osman utangaç bir zâttır. Ona bu halde girmek için izin versem hâcetini bana ulaştırmayacağından korktum!." buyurmuşlar. [917] [917] (Müslim, 7/117.)

Üsame İbni Zeyd (radiyallahu anhu)'dan rivâyee göre Cibril (aleyhisselâm.) Nebî 'e gelmişti. Bu sırada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibril, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti.
Nebî Ümmü Seleme'ye:. “Bu kimdir?” diye sordu.
Ümmü Seleme: “Bu Dıhye'dir!” dedi.
Ümmü Seleme der ki.: “ALLAH'a yemin ederim ki Nebî’in Cibril'den aldığı vahyi sahabelerine haber vermek için verdiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibril’î hiç şüphesiz Dıhye sandım.” [918] [918] (Buharî, 7/442; Müslim, 7/144.)

Nebî’in Hanımı Âişe (radiyallahu anha)'dan; Şöyle demiştir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde insanlar Medine'ye yakın evlerinden ve köylerinden nöbetleşe toz toprak içinde gelirlerdi ki, toz toprak vücudlarına sinip bedenlerinden ter kokusu çıkardı. Bir defâsında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim yanımda iken bunlardan biri huzuruna geldi.
Nebî aleyhisselâm.: "Bâri bugün yıkansanız!." buyurdu.
[919] [919] (Buharî, 3/36; Müslim, 3/3.)

Âişe (radiyallahu anhu)'dan rivâyete göre şöyle demiştir.: "Yahudilerden bir cemaat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına girdi ve "es samu aleyküm" dediler. Ben de bunu öğrenince, "sam ve lânet sizin üzerinize olsun!" dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yavaş ol ya Âişe!. Şüphesiz ki ALLAH her işte yumuşaklığı sever" buyurdular. Ben de "Yâ Resûlullah ne söylediklerini işitmedin mi?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de; "Muhakkak ki ben.: “aleyküm” dedim.” buyurdular." [920] [920] (Buharî, 13/279; Müslim, 7/4.)

HASTA ZİYÂRETİNDE.:
Âişe (radiyallahu anhu)'dan.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde Ebu Bekir ve Bilâl humma hastalığına yakalandı. Âişe.: “Babamla Bilâl’in yanına girdim ve.: “Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Ya Bilâl kendini nasıl hissediyorsun" dedim. Âişe, Ebu Bekir'e humma nöbeti tuttuğunda şunları söylüyordu.: “Her insan âilesinin yanında sabahlar. Ölüm insana nâlinin kemerinden daha yakındır.”
Bilâl ise humma nöbeti geçip kendine gelince sesini yükseltip şöyle diyor.:
“Ah bir gece Mekke vadisinde gecelemez mi? Etrafımda yaban darısı ve güzel kokulu afyon olduğu halde.. Micenne Suyu bir gün gelmez mi ve benim için Şamel ve Tufeyl dağları açığa çıkmaz mı?”
Âişe.: “[color=#008000]Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek onların durumunu haber verdim.”
dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey ALLAH'ım bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi hatta daha fazla Medine'yi de sevdir. Medine'yi sıhhate kavuştur ürünleri bereketli kıl. Medine'nin hummasını başka yere taşı, hummayı Cühfe'ye (Medine ile Mekke arasında bir yer) gönder” [921] [921] (Buharî, 8/264.9

FETVÂ KONUSUNDA.:
Peygamberimizin Hanımı Âişe'den rivâyet edildiğine göre.: "Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'e.: “Hanımı ile cinsel ilişkide bulunup menisini inzâl etmeyen kimsenin hükmünü” sordu. “Bu karı kocaya gusül vâcib olur mu?” dedi. Âişe'de orada oturuyordu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz!” buyurdular." [922] [922] (Müslim, 1/187.9

MİSÂFİRLİKTE.:
Enes'ten bir rivâyete göre.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in İranlı bir komşusu güzel çorba yaparmış, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'e de yapmış, sonra onu dâvete gelmiş, Peygamber Âişe için.: “Bunu da dâvet ediyor musun?” demiş.
Komşusu.: “Hayır!” cevâbını vermiş.
Onun üzerine Rasûlulluh.: “Hayır, gelemem!” cevâbını vermiş.
Komşusu tekrar dâvete gelmiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine.: “Bunu da dâvet ediyor musun?” diye sormuş.
O zât.: “Hayır!” cevâbını vermiş.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır gelemem!” demiş.
Sonra tekrar dönerek onu dâvet etmiş.
Rasûlullah yine.: "Bunu da dâvet ediyor musun?" diye sormuş.
Komşusu üçüncüde.: “Evet!” Cevâbını vermiş.
Bunun üzerine kalkarak peşpeşe yürümüşler ve komşusunun evine varmışlar."
[923] [923] Müslim, 6/116.

İYİLİĞİ EMRETME KONUSUNDA.:
Âişe'nin rivâyetine göre.: "Nebî’in Hanımları helâya gitmek istedikleri zaman geceleyin Menâs’a çıkarlardı, orası geniş bir yerdi. Ömer de Nebî 'e.: “Kadınlarını ört!” diyordu. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunu yapmıyordu. Derken Peygamber’in zevcesi Sevde binti Zem'a gecelerden bir gece yatsı namazında dışarı çıktı. Kendisi uzun bir kadındı. Ömer ona seslendi.: “…Seni tanıdık ya Sevde!” (Ömer bunu) tesettür emri indirilsin diye yaptı. Bunun üzerine ALLAH (azze ve celle) tesettürü indirdi."[924] [924] Buharî, 1/259; Müslim, 7/7.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

SAVAŞLARDA.:

a-) UHUD SAVAŞI’nda.:
Enes b. Mâlik (radiyallahu anhu) şöyle demiştir.: "Uhud Harbi’nde insanlardan bazıları Peygamber’in yanında bozguna uğradılar. Yemin olsun ki Âişe binti Ebi Bekir ile Ümmü Süleym’î paçalarını sıvamış halde gördüm. Ayak bileziklerini görüyordum, su tulumlarını sırtlarında taşıyor, sonra gâzilerin ağızlarına boşaltıyor, bilâhare dönüp tekrar dolduruyor ve gelerek yine cemaate su veriyorlardı.” [925] [925] Buharî, 6/418; Müslim, 5/197.

Âişe (radiyallahu anha)'dan: "Uhud Savaşı’nda müşrikler hezimete uğradığında İblis lânetullahi aleyh şöyle bağırdı.: “Ey ALLAH'ın kulları, arkanızı kollayın!.”
Ön saftan geri döndüler. Arka tarafta olan kardeşleriyle düşman sanarak dövüşmeye başladılar. Huzeyfe şöyle bir baktı bir de ne görsün babası el-Yemân karşısında! Hemen orada bulunanlara.: “Ey ALLAH'ın kulları, benim babam, benim babam!”
Âişe.: “ALLAH'a yemin olsun onu öldürmeden peşini bırakmadılar!.” dedi. Huzeyfe.: “ALLAH onları mağfiret etsin!.”
Urve.: “ALLAH'a yemin olsun ki ALLAHu Azze ve Celle'ye kavuşuncaya kadar Huzeyfe'deki cömertlik hissi kaybolmadı." [926] [926] Buharî, 8/365.


b-) AHZÂB SAVAŞI’nda.:
Âişe (radiyallahu anha)'dan.: "Hendek Savaşı’nda Sa'd yaralandı. Ona Kûreyş'ten Hibbân İbn el-Irkah denilen bir adam ok attı. Bu adam ise Beni Muays bin Âmir İbni Lüey Kâbilesinden Hibbân bin Kays'dır. Bu şahıs oku dirsekten bileğe gelen ana damara isâbet ettirmişti. Nebî aleyhisselâm, mescidde onu daha yakından tâkib etmek için bir çadır kurdurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hendek Harbi’nden Medine'ye (evimize) dönüp geldiğinde silâhını çıkarmış ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibril (aleyhisselâm.) at üstünde başında siyah sarık, tozunu silerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi de.: “Aaa, silâhını bıraktın mı? VALLAHi ben bırakmadım. Haydi onların üzerine yürü!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nereye?" diye sordu.
Cibril, Beni Kurayza'yı işâret ederek.: “İşte şuraya!.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Beni Kûreyza’ya doğru hareket etti. Hüküm verme yetkisini Sa'd'a verdi. O da.: “Ben mukatele yapanların kadınların ve küçük yaştakilerin esir alınmasını ve mallarının taksim edilmesini kararlaştırıyorum.!”
Hişam.: “Bana babam, Âişe'den Sa'd’in şöyle dediğini haber verdi.:
“Ey ALLAH'ım!. Muhakkak ki SEN, benim için hiç kimsenin benim yanımda SENin yolunda onlarla savaşmaktan daha sevimli olmadığım biliyorsun. Onlar öyle bir kavim ki SENin Rasûlün’ü yalanlayıp yurdundan çıkardılar. Ey ALLAH'ım!. ben SENin onlarla bizim aramızda bir savaş vazettiğini zannediyorum. Eğer Kûreyş ile yapılacak bir savaş daha varsa beni bu savaşta Cihâd etmem için sağ bırak. Yok eğer aramızda savaş olmayacaksa yaramı genişlet ki, Ölümüme bu yara sebep olsun!.” Göğsünde gerdanlığın takıldığı yerdeki yarası açıldı. Onları sâdece kendilerine doğru akıp gelen kan korkuttu.
Mescidde ise Beni Gaffar'a ait bir çadır vardı. Kanı görünce.: "Ey çadırdakiler, bizim tarafımıza sizin yanınızdan gelen şey nedir?” Bu arada kesintisiz olarak Sa'd'ın yarasında kan akmaya devâm ediyordu. RadiyALLAHuanh bu yaradan vefât etti." [927] [927] Buharî, 8/416.

Bu hadisin Sahihayn (Buharî ve Müslim) dışında geniş bir rivâyeti vardır. Bu geniş ve uzun rivâyeti şiddet ve belâ anında ve sosyal hayata mü'minlerin Annelerinden birisinin katılımını açıklamasından dolayı zikretmeyi uygun bulduk. Bu rivâyet onun daha küçük yaşta şahsîyetinin ne kadar belirginleştiğinin en kuvvetli delilidir. Ayrıca bu zor zamanlarda etrafında olup bitenleri öğrenme istek ve arzusunun derecesini de gösterir. ALLAHu TeÂLÂ bu zor anı şu sözüyle anlatmıştır.:
"Orada mü’minler imtihan olundular, çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldılar."


هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا
“Hunâlikebduliye’l- mu’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ (şedîden).: Orada mü'minler imtihan edildiler. Şiddetli sarsıntı ile sarsıldılar.” (Ahzâb 33/11)

Bu Olay, onun uyanışına ve şahsîyetinin olgunlaşmasını vesile olmuş Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e eş olması için lâyık bir konuma getirmiştir..

Alkame bin Vakkas'dan.: "Bana Âişe haber verip şöyle dedi.: “Hendek Harbi’nin olduğu vakit insanların bıraktıkları izlerini tâkib ediyorum.”
Âişe.: “Arkamdan sarsıldığını işittim!.” dedi. Bunun üzerine ona doğru döndüm bir de ne göreyim; kendimi Saad İbni Muaz ve onun beraberinde olup kalkan taşıyan kardeşinin oğlu el-Haris İbni Evs'le birlikte buldum. Bunun üzerine Âişe.: “Yere oturdum. Saad üzerinde demirden bir zırh olduğu halde uğradı. Ve zırhın içinden bazı azaları çıktı. Ben ise Sad'ın zırhtan dışarıda kalan kısımları için endişeleniyorum.” dedi.
Âişe.: "Saad benim yanıma uğradığında şu şiiri söylüyordu.:
Keşke deve kadar güçlü olan bir adam harbe azıcık katılsa.
Ecel gelip vakit tamam olunca gelen ölüm ne güzel...

Âişe.: “Ben hemen kalkıp bir bahçeye girdim, bahçenin içinde bir grup insan topluluğu ve o topluluğun içinde bulunanlardan birisi de Ömer İbni Hattab idi. Ayrıca tüm vücudu zırhla kaplı bir adam da bu topluluğun içindeydi.”
Ömer.: “Seni buraya getiren şey nedir? ALLAH'a yemin olsun ki sen çok cür’etkârsın. Senin başına bir belâ gelmesini ve merkezden uzaklaşıp sınırı geçme tehlikesini kim garanti etti?” dedi.
Âişe, beni azarlamayı ve kınamayı o derece sürdürdü ki, o an yer yarılsa da ben de içine girsem diye bir temennide bulundum, dedi. Âişe, üzerinde zırh olan adam yüzünün üzerindeki zırhı kaldırdığında onun Talha bin Ubeydullah olduğunu gördüm. Talha bin Ubeydullah.: “Ey Ömer, Âişe'ye kınama konusunda biraz aşın davrandın. Bunun neresi sınırı geçmek veyâ kaçmak, Âişe'nin hareketinde sâdece ALLAH Azze ve Celle'ye doğru bir kaçış vardır.”
Âişe bu arada Saad'a, Kûreyş Müşriklerinden kendisine İbni'l-İrkah denilen bir adam ok atıyor ve okunu atarken ise; al bunu, ben İbni'l-İrkah’îm, diyordu. Ok vücudda hayat damarı olarak kabul edilen damara isâbet etti. Ok isâbet ettiği damarı kesti. Bunun üzerine Sa'd Azîz ve Celîl olan ALLAH'a DUÂ etti. DUÂsında.: “Ey ALLAH'ım, gözlerim Kûreyza'dan kurtulduğumuzu görmeden, o sevinci müşâhede etmeden canımı alma!.” dedi.
Âişe.: “Câhiliye Döneminde birbirlerine yardım konusunda anlaşıyorlardı.” dedi. Âişe devâmında yarasından kan kesildi, ALLAH Azze ve Celle müşriklerin üzerine bir rüzgar gönderdi. Savaşta ALLAHu TeÂLÂ mü'minlere yetti. ALLAH Azîz ve Güçlüdür.
Ebu Süfyan ve beraberinde Tihame denilen yerde bulunanlar yetişti. Ayrıca Uyeyne bin Bedr ve beraberinde Necd Mıntıkasında olanlar da yetişti. Bunun üzerine Benu Kûreyza kendilerini kalelerine doğru çekerek güven altına aldılar. Arkasından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye döndü, silâhını bıraktı. Mescidde Sa'd için küçük bir deri çadır kurulmasını emretti.
Âişe.: “Cibril aleyhisselâm baştan aşağı toz duman içinde geldi, Peygamber'e.: “Sen silâhını bıraktın mı? ALLAH'a yemin olsun ki melekler silâhlarını hâlâ bırakmadılar. Beni Kûreyza ile harbe çık ve onlarla savaş!.” dedi.
Âişe.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar zırhını giydi ve insanları da bu sefere çıkmaları için haberdâr etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hemen çıkıp Beni Ganem’in yanına uğradı. Beni Ganem mescidin etrafında bulunan komşulardandır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara.: “Size kim uğradı?” dedi. Onlarda.: “Yüzü Cibril aleyhisselâma benziyordu.” dediler.
Âişe.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Beni Kûreyza'yı yirmibeş gece kuşatma altında tuttu. Beni Kûreyza'nın kuşatması uzadıkça sorunlar da oldukça arttı. Kuşatma altındakilere.: “Rasûlullah'ın Hükmüne razı olmaları” söylendi. Onlar da Eba Lubâbe bin Munzirle istişâre ettiler. Eba Lubâbe onlara bunun kurbân edilmek demek olduğuna işâret etti. Onlar.: “Bizler Saad'ın Hükmüne razı oluruz!.” deyince, o da Saad'ın gelmesi için haber gönderdi. Sa'd İbni Muaz, sırtında semere benzeyen bir şey bulunan bir merkebin üzerinde geldi. O merkeb üzerinde onların yanına taşındı, o gelince kavmi onun etrafını kuşatarak.: “Ey Eba Amr senin müttefikin, kulların, harbdeki yardımcılarınız tüm bildiklerinle birlikte onlardan hiç birşey dönmedi. Onlara hiç iltifât etmedi, (onlara doğru yönelmedi) Tâ ki onların evlerinin yanına yaklaştı o zaman onlara (kavmine) doğru yönelerek şöyle dedi.: “İşte şimdi benim için ALLAH Yolu’nda kınayanın kınamasından korkmayacağım, çekinmeyeceğim, bir vakit geldi!.”
Alkame bin Vakkas, Ebu Said, Sa'd İbni Muaz.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından görülünce şöyle dediğini söyledi' dedi.: “Haydi Ulu’nuza hürmeten ayağa kalkınız (istikbal edip indiriniz)!”
Bunun üzerine Ömer.: “Bizim ULUmuz ALLAHu Azze ve Celle'dir!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sa'd'ı indiriniz!.” deyince hemen onu indirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o’na.: “Bunlar hakkında hükmünü açıkla!.” dedi. Bunun üzerine Sa'd.: “Bunların harb edenleri Öldürülür, kadınları ve çocukları da esir edilmelidir. Ve bıraktıkları malları paylaşılmaladır!.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ın ve Rasûlünün hükmüne uygun hükmettin!” dedi.
Âişe.: “Sonra Sa'd şöyle DUÂ etti” dedi: “Ey ALLAH'ım!. Eğer Peygamber aleyhisselâm’ın Kûreyş ile yapacağı harblerden bir şey bıraktıysan beni o harblerde savaşmak için hayatta bırak, yok eğer onun ile Kûreyş arasındaki savaşları sona erdirdiysen beni kendine al. (Ruhumu kabzet)!.”
Bu DUÂdan sonra yarasından kan aktı. Halbuki o yara iyileşmek üzereydi. Öyle ki yara olarak çok küçükbir iz kalmıştı. Arkasından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisi için kurdurduğu küçük çadıra döndü.
Âişe.: “O, çadıra girdikten sonra onun yanına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Bekir ve Ömer geldiler. MuhaMMed’in nefsi elinde olana yemin olsun ki gerçekten ben odamda olduğum halde bile Ömer’in ağlaması ile Ebu Bekir’in ağlamasını duyuyordum. Onların hepsi Azîz ve Celîl olan ALLAH'ın söylediği gibi “Onlar birbirlerine acıyanlardır.” idiler.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH TeÂLÂ’nın 100 Rahmeti vardır. Bunlardan 1/birini insanlar, cinler, hayvanlar ve böcekler arasına indirmiştir. Onlar bu sebeple birbirlerini SEVer ve birbirlerine ACIRLar. Yabani hayvan yavrusuna bu sebeble şefkat gösterir. ALLAH, o 99 Rahmeti Kıyamet Günü kullarına merhamet etmek için yanında alıkoymuştur!.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 19; Müslim, Tevbe 17, 19. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 99; İbni Mâce, Zühd 35.)

Alkame şöyle dedi dedi.: “Ey Mü'minlerin Annesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem nasıl yapıyordu?”
Âişe.: “Peygamber’in gözünden hiç kimse için yaş dökülmezdi. Fakat o üzüldüğü zaman sakalını tutardı.” dedi." [928] [928] Elbanî, 67 nolu hadîste ricâlin sikâ olduğunu belirtmıştır (6/136).

HİCÂB'ın FARZ KILınınasından sonra NEBÎ aleyhisselâm’ın HanımLarının ErkekLerLe Konuşması.:

Nebî aleyhisselâm’ın Hanımlarına örtü farz olmasına rağmen etraflarındaki hayattan kendilerini soyutlamadılar; bilâkis Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in çalışmalarına katılıp tâkib ettiler. Hatta bunu onun vefâtından sonra bile devâm ettirmeleri insanın dikkatini çeken ve hayretini arttıran bir durumdur.
Perde arkasından da olsa değişik işler için kadınların erkeklerle konuşmaları ve kendilerini kuşatan hayatla ilişkilerini sürdürmeleri yanında onların müslümânların eğitimi konusunda çok büyük rolleri vardır.
Yâni Örtü olayı hayata olan katkılarının yolunu kapatmadı, sâdece alanını daralttı. Erkeklerle buluşmayı yasaklamadı. Ama bu Peygamber’in Hanımlarına mahsus olup diğer müslümân hanımları kapsamayan özel bir karşılama şekliydi, [929] [929] Hicâbın Peygamber hanımlarına has oluşu konusunda bkz. 4. kısmın 2. Bölümü.

Sosyal hayatta kadının ortaklığı sosyal ilişkilere katılması Nebevî Toplumda bile hiçbir zaman değişmeyen böylece sürüp giden bir sünnetti. Çok Özel durumlarda bile herşeyi en iyi bilen ALLAH celle celâlihu kadınların toplumdaki ilişkilerinin sınırlarını daraltmamış veyâ şartlara bir şart daha eklememiştir. İşte size yukarıda söylediklerimize ait bazı deliller.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Meclisinde konuşmalara katılmaları Âişe radiyallahu anha'dan rivâyete göre.:
Peygamber aleyhisselâm'a fetvâ sormak için bir adam gelmiş. Konuşulanları Âişe kapının arkasından işitiyormuş. Gelen zât.:
“Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bâzen ben cünüb iken namaz vakti geliyor o gün oruç tutayım mı?” diye sormuş. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben cünüb iken de namaz vakti geliyor, Ama ben oruç utuyorum!.” cevâbını vermiş.
O zât.: “Sen bizim gibi değilsin ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH, senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir!.” demiş.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem .: “VALLAHi ben ALLAH'tan en ziyâde korkanınız ve ondan neyle korktuğunu en iyi bileniniz olmayı cidden ümid ederim!.” buyurmuşlardır. [930] [930] Müslim, 3/137.

Ebu Musâ (radiyallahu anhu) şöyle demiştir.:
Peygamber’in yanında idim. Kendisi Mekke ile Medine arasındaki Cirâne'ye inmişti. Yanında Bilâl vardı. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Bedevî biri gelerek.: "Bana vâdettiğini yerine getirmeyecek misin?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona.:
“Müjde!.” dedi.
Bedevî.: “Bana bu müjde kelimesini çok söyledin!” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öfkeli bir edâyla Ebu Musâ ve Bilâl'e dönerek.:“Bu adam müjdeyi reddetti. Siz Bâri kabul edin!” buyurdu.
Onlar.: “Kabul ettik!.” dediler.
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içinde SU bulunan bir TAS istedi ve elleriyle yüzünü onun içinde yıkadı, içine de püskürdü, sonra.: “Bundan için ve yüzlerinize ve göğüslerinize serpin, size müjdeler olsun!.” buyurdu.
Ebu Musâ ile Bilâl tası alıp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrettiğini yaptılar.
Müteakiben Ümmü Seleme perdenin arkasından.: “Kabmızdakinden anneniz için artırın!.” diye seslendi. Onlar da kendisine bir miktar (su) arttirdılar. [931] [931] Buharî, 9/108 ; Müslim, 7/169.

Âişe (radiyallahu anha)'dan.:
Nebî aleyhisselâm’a İbni Harise ile Cafer ve İbni Revâha’nın öldürüldüğü haberi gelince oturdu, üzüntülü oduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum.
Derken ona bir adam geierek.: "Cafer’in kadınları..." diyerek onların ağladıklarını söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o’na.: “gidip kadınları nehyetmesini” emir buyurdu, o zât da gitti, Sonra ikinci defâ geldi.: “İtaat etmediler!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “ikinci defâ giderek kadınları nehyetmesini” emir buyurdu, o zât üçüncü defâ gele-rek.:
“VALLAHi bu kadınlar bize galebe çaldılar. Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!” dedi
(râvi dedi ki).: Âişe Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in o adama.: "Onların ağızlarına toprak saç!" buyurduğunu söyledi.
Âişe (radiyallahu anha).: “ALLAH burnunu yere sürtsün. VALLAHi ne Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sana emrettiğini yaptın! Ne de onu kederiyle başbaşa rahat bıraktın!” dedim. [932] [932] Buharî, 3/410; Müslim, 3/45.

İbni Ömer de rivâyete göre şöyle demiştir.:
“İçlerinde Sa'd da olduğu halde Peygamber’in Ashâbından bazı kimseler bulunuyormuş. Onlar et yemeğe gittiklerinde Peygamber aleyhisselâm’in kadınlarından biri.: “Bu Keler Eti’dir, onu tutunuz!.” diye seslenmiş, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yeyin veyâ yedirin! Çünkü o helâlir. Lâkin benim yiyeceğim bir şey değildir!" buyurmuşlar. [933] [933] Buharî, 16/374; Müslim, 6/67.

Nebî aleyhisselâm’ın hanımı Ümmü Seleme'nin rivâyetine göre; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kapısının önünde davacı gürültüsü işitmiş de yanlarına çıkmış ve.:
"Ben ancak bir insanım! Bana gerçekten davacılar geliyor. Ama belki bazılarınız bazılarından daha beliğ (daha iyi derdini anlatır) olur da ben onu doğrucu zanneder işittiklerime göre hüküm vermiş olabilirim. İmdi her kime bir müslümânın hakkını hükmetmişsem bu ancak ateşten bir parçadır, onu ister üzerine alsın; yahut dilerse terketsin" [934] [934] Buharî, 6/31; Müslim, 5/29.

Âişe (radiyallahu anha)'dan.:
"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kapısının Önünde yüksek sesle konuşan davalıları işitti. Birisi diğerine borcunun bir kısmını bırakmasını istiyor. O ise.: “vALLAHi ben bunu yapmam!” diyor. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların yanına çıktı ve.: “ALLAH üzerine mübalâğalı bir şekilde yemin edip iyilik yapmayan nerede?” dedi. O zât da.: “Benim Ey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu adam için hangisi daha sevimlidir." [935] [935] Buharî, 6/236; Müslim. 5/30.

Ubade İbni Samit’in Nebî aleyhisselâm'den rivâyetine göre şöyle dedi.:
“Her kim ki ALLAH ile buluşmayı severse ALLAH da onunla karşılaşmayı sever. Her kim de ALLAH ile beraber olmayı sevmezse ALLAH da onunla beraber olmayı sevmez.”
Âişe veyâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımlarından bazısı.: “Biz ölümden hoşlanmıyoruz!” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ölüm öyle değildir. Ama mü'min kişiye ölüm geldiğinde ALLAH'ın Rızası ve Kerameti ile müjdelenir. Onun için Önündekilerden hiçbir şey ondan daha SEVimli değildir. O ALLAHla beraber olmayı SEVdi ALLAH da onunla beraber olmayı daha SEVimli buldu. Kâfir'e ise ölüm gelince, ALLAH Azâbı ve Cezâsı kendisine müjdelenince, artık onun için hiçbirşey ölümden daha kötü değildir. Kâfir ALLAH'a kavuşmayı hoş görmedi, ALLAH da ona kavuşmayı hoş görmedi.” [936] [936] Buharî, 14/144.

Âişe (radiyallahu anha)'dan.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına iki adam girdi. Ve onunla ne olduğunu bilmediğim bir şey konuştular da öfkelendirdiler. O da kendilerine lânet ve sitem etti.
Çıktıkları vakit ben.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Şu iki adamın kazandığı hayır gibi kim birşey kazanabilir?” dedim:
“Ne o buyurdu?"
“Sen onlara lânet ve sitem ettin!” dedim.
“Sen benim RABB’ime koştuğum şartı biliyor musun? ALLAH'ım! Ben ancak bir beşerim, müslümânlardan hangisine lânet ve sitem edersem bunu onun için bir zekât ve ecir kıl!.” dedim buyurdular. [937] [937] Müslim, 8/24.

Âişe (radiyallahu anha)'dan:
Bir adam Peygamber’in yanına girmek için izin istemiş.
O da.: “O’na izin verin. Bu Aşiretin kardeşi ne fenâdır. Yahut bu aşiret oğlu ne fenadır!.” buyurmuş. Adam yanına girince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onunla yumuşak konuşmuş.
Ben de şöyle dedim.: “Yâ Resûlullah onun hakkında söylediğini söyledin. Sonra kendisiyle yumuşak konuştun.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ya Âişe, şüphesiz ki insanların en şerlisi, insanların şerrinden korkarak vedâ ettiği yahut kendi başına bıraktığı kimsedir!.” buyurdular. [938] [938] Buharî, 13/81; Müslim, 8/21.

Âişe (radiyallahu anha)'dan, şöyle dedi.:
Nebî aleyhisselâm’a mescidde bir adam gelerek.: “Ben yandım!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise.: “Niçin yandın?” dedi.
Adam da.: “Ramazan Gününde hanımımla cimâ ettim!.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Sadaka ver!.” deyince;
“Benim verilecek bir şeyim yok!.” deyip oturdu.
Bu arada Nebî aleyhisselâm’a bir insan berâberindeki eşekle yiyecek getirdi. (Hadisin râvilerinden olan Abdurrahmân.: “Bu gelen yiyeceğin ne olduğunu bilmiyorum.” dedi). Bunun üzerine Peygamberimiz.: “Nerede o yanan?” dedi.
O da: “Ben buradayım.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunları al ve sadaka olarak ver!.” buyurdu.
O zât.: “Benden daha fâkirine mi? Âilemin yiyeceği yok!.”
Peygamberimiz de.: “Bu yiyeceği yeyiniz!.” dedi. [939] [939] Buharî, 15/144; Müslim, 3/140.

Âişe (radiyallahu anha)'dan:
Nebî aleyhisselâm’a bedevîlerden bazı kaba görgüsüzler gelip.: "Kıyamet ne zaman kopacak?' derlerdi. O da onlardan en küçük olanına bakarak: "Eğer bu zât yaşarsa ona ihtiyarlık erişmeden sizin üzerinize kıyametiniz kopar." buyurdular. Hişam ise 'yâni onların ölümü1 dedi." [940] [940] Buharî, 14/149; Müslim 8/209.

Câbir İbni Abdullah'tan.:
"Evimde oturuyordum; bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uğrayarak işâret etti. Hemen kendisinin yanına gittim. Elimden tuttu ve yürüdük. Nihâyet Kadınlarının evlerinden birine gelerek içeri girdi. Sonra bana izin verdi. Ben de perdeye Kadının yanına girdim. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yiyecek birşey var mı?” diye sordu.
(Evdekiler).: “Hayır!” cevâbını verdiler. Ve kendisine üç parça ekmek getirdiler. Bunları sofranın üzerine koydular. Müteakiben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir parça alarak onu da benim önüme koydu. Sonra üçüncüyü alarak ikiye kırdı ve yarısını kendi önüne, yarısını da benim önüme koydu.
Sonra.: “Katık namına birşey var mı?” diye sordu.
“Hayır! Yalnız biraz sirke var!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Getirin onu! Ne güzel katıkdır o!.” buyurdular. [941] [941] Müslim 6/126.

Enes (radiyallahu anhu)'dan.:
"Nebî aleyhisselâm Hanımlarından birinin yanındaydı; Mü'minlerin Annelerinden birisi içinde yemek olan bir kap gönderdi. Nebî aleyhisselâm’ın Evinde bulunduğu Hanımı, hizmetçinin eline vurdu. Kap düştü ve parçalandı. Nebî aleyhisselâm da kabın parçalarını toplayıp sonra da tabaktaki yiyeceği toplamaya başladı. Bir yandan da.: “Annen kıskandı!.” diyordu. Arkasından hizmetçiyi evinde bulunduğu Hanımandın bir tabak getirinceye kadar hapsetti. Getirilen sağlam kabı ise kabı kırılana gönderdi. Kırık kabı ise evinde kırılan hanımının yanında bıraktı." [942] [942] Buharî, 11/237.

Sad İbni Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan.:
“Ömer Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına girmek için izin istedi. Onun yanında Kûreyş'den bir takım kadınlar vardı. Kendisi ile yüksek sesle konuşuyor ve ondan çok şeyler istiyorlardı. Ömer izin isteyince kalkarak perdeye koştular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona izin verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülüyordu. Ömer.: “ALLAH neşeni arttırsın Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu benim yanımda olanlara şaştım, senin sesini işitince perdeye koştular!” dedi.
Ömer.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Onların çekinmesine sen daha lâyıksın!” dedi.
Sonra kadınlara dönerek.: “Ey nefislerinin düşmanları, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz?” dedi.
Kadınlar.: “Evet! Sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den daha sert ve haşinsin!” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefsim Yed’-i Kudretinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, şeytân sana bir caddede rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiştırirdi!.” buyurdular." [943] [943] Buharî, 7/152; Müslim 7/115 * Yemen'de bir şehir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

2-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e YoLcuLukLarında HanımLarının EşLik EtmeLeri.:

Nebî aleyhisselâm’ın hanımı Âişe (radiyallahu anha) şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yolculuk istediğinde kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime çıkarsa, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onunla birlikte sefere çıkardı.
Âişe şöyle demiştir: "Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekti de gazâda kur'a bana İsâbet etti. Ben de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çıktım. Bu iş hicâb âyeti indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde deveye bindiriliyor, gideceğimiz yere onun içinde indiriliyordum. Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gazasını bıtırip geri döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımız zaman bir gece yürüyüşü bildirdi. Yürüyüşü bildirdikleri vakit ben hemen kalktım, yürüdüm, hatta orduyu geçtim hacetimi gördüğümde eşyâmın yanına yöneldim. Göğsüme dokundum, bir de baktım ki Zifâr/Yemende bir şehir* boncuğundan yapılan gerdanlığım kopmuş. Derhal dönerek gerdanlığımı aradım. Onu aramak benim epey vaktimi aldı. Benim hayvanımı yükleyen cemaat hevdecimi yüklemiş ve gitmişler. Onu benim bindiğim deveme yüklemişler. Benim de içinde olduğumu zannetmişler, dedi." [944] [944] Buharî 8/436;MüsHm 8/112.

Âişe (radiyallahu anha)'nın rivâyetine göre: "Gerçekten Nebî bir yolculuk arzu ettiğinde kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir defâ kur'a Âişe ile Hafsa’ya düştü, onunla beraber ikisi birden çıktılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gece ldu mu, Âişe ile birlikte yürür; onunla konuşurdu. Derken Hafsa, Âişe'ye: 'Bu gece benim deveme binmez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim" dedi. Âişe.: "Hay Hay! cevâbını verdi. Ve Hafsa'nın devesine bindi..." [945] [945] Buharî 11/222: Müslim 7/138.

Misver İbni Mahrame ve Mervan her ikisi birbirlerinin hadisini doğrulayarak şöyle dediler:
Hudeybiye zamanında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıktı. Onlardan hiç kimse kalkmadığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme'nin yanına girdi ve ona insanlardan gördüğü tepkiyi söyledi."[946] [946] Buharî, 6/274.

Nebî aleyhisselâm’ın hanımı Âişe'nin rivâyetine göre, şöyle dedi: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber bazı yoculuklara çıktık. Beyda veyâ Zâtülceyş'e kadar gittiğimizde gerdanlığım koptu. " [947] [947] Buharî, 1/448; Müslim 1/192.

3-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Hanımına Ahhaş Oyununu Seyrettirmesi.:

Âişe (radiyallahu anha)'dan: "Bir bayram günü idi. Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Ya ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'den bakmak için izin istedim yahut o kendiliğinden.: “Bakmak ister misin?” dedi.
Ben.: “Evet!” cevâbını verdim.
Bunun üzerine beni yanağım yanağına değecek şekilde arkasına durdurdu.
Sudanlılara da.: “Haydi bakayım Erfide Oğulları(yâni Habeşliler) oynayın!.” diyordu.
Nihâyet ben bıkınca.: “Artık yeter mi?” diye sordu.
Ben.: “Evet.” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyle ise haydi git!” buyurdu." [948] [948] Buharî, 11/250.

Diğer bir rivâyetinde Âişe (radiyallahu anha) şöyle dedi.: "Siz eğlenceye düşkün genç yaştaki bir tâzenin buna ne derece can atacığını takdir buyurun." [949] [949] Buharî, 3/95 ; Müslim, 3/22.

4-) RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HanımLarının TopLumLa İLgiLi İşLere Önem VermeLeri.:

Ümmü Seleme ve O’nun =>İmâmın insanlara yönelik olarak yapmış olduğu konuşmayı dinlemeye özen göstermesi.:

Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımı Ümmü Seleme (radiyallahu anhu)'dan.: “Halkın Havz’dan bahsettiklerini işitiyordum, ama bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'den işitmemiştim. Yine bundan bahsedilen bir gündü. Câriye başımı tarıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’î işittim.:
“Ey insanlar!” diyordu.
Hemen Câriyeye.: “Benim işimi sonraya bırak!” dedim.
Câriye.: “Ama o erkekleri çağırdı, kadınları çağırmadı ki!.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben havzın başına sizden önce varacağım. Bana bakın! Sakın biriniz gelip de şeve deve kovulur gibi benden uzaklaştırılmasın.
Ben de.: “Bu neden dolayı?!” demiyeyim. Arkasından.: “Sen hakikaten bunların senden sonra neler icâd ettiklerini bilmezsin!” denilmesin.
Ben de.: “Uzak olsun! demiyeyim, buyurdu." [950] [950] Müslim, 7/67..

Zeyneb binti Cahş’ın gelirini teberru etmek için bir iş edinmesi.:

Âişe (radiyallahu anha)'dan şöyle rivâyet edilmiştir.:
“Bir kere Nebî aleyhisselâm’ın bazı kadınları: “Hangimiz evvel ölüp de en çabuk sana kavuşacaktır?” diye Rasûl-i Ekrem'e sormuşlardı.
O da cevâben: “Eli uzun olanınız!” buyurmuştu.
Bu defâ Peygamber aleyhisselâm’ın kadınları bir kamış endaze alıp kollarını ölçmeye başladılar. İçlerinden en uzun kadın Sevde (Binti-Zem'a) idi. Fakat Rasuiullah'ın vefâtından sonra öğrendik ki kolu uzun olan kadın, sadakası bol, eli açık kadın demek imiş, ve hakikaten içimizde Sevde, aleyhisselâtü vesselâm'a ilk iltihak eden kadın oldu. Ve Sevde sadaka vermeyi çok severdi.” [951] [951] Buharî, 4/28; Müslim, 7/144.

Âişe (radiyallahu anha)'dan şöyle rivâyet edilmiştir.:
“Din hususunda Zeyneb'den daha hayırlı bir kadın görmedim. ALLAH'tan onun kadar korkan, onun kadar doğru söyleyen, onun kadar sıla-yı rahim yapan, ondan çok sadaka veren, verdiği sadaka nefsini onun kadar horlayıp, o amelle ALLAH TeÂLÂya yakınlık gösteren yoktu.” [952] [952] Müslim, 7/136.

Hafız İbni Hacer.:
"Hâkim Müstedrek’inde Menâkib'de Âişe'nin şöyle söylediğini rivâyet etti.:
"... Zeyneb (radiyallahu anhu) el sanatlarında çok maharetli bir kadındı. Deri tabaklıyor ve onu dikip ALLAH Yolu’nda harcıyordu.
Hâkim bu hadis için "Müslim şartına göredir" demiştir. [953] [953] Fethu’l-Bâri, 4/29.

Ümmü Seleme'nin Hudeybiye Krizinin çözümü konusunda görüş bildirmesi.:

Misver bin Mahreme ve Mervan'ın rivâyet edip her ikisinin birbirini doğruladıkları hadiste şöyle dediler.:
"Hudeybiye Anlaşmasının olduğu vakit Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıktı... Yanına Süheyl İbni Amr geldi ve.: “Gel bir anlaşma yapalım!.” dedi. Bunun üzerine Nebî, Katibini çağırıp ona “Yaz!.” dedi. Yazma işlemi bittikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına.: “Kalkın hemen kurbân kesip tıraş olunuz!.” dedi.
Râvilerden birisi: “ALLAH'a yemin olsun ki üç kere aynı sözü tekrar etmiş olmasına rağmen hiç kimse kalkmadı. Hiç kimsenin kalkmadığını gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Seleme'nin yanına girdi. Kendi emrine karşı insanların takındığı tavrı ona hatırlattı. Ümmü Seleme kendisine.: “Ey ALLAH'ın Nebîsi!. Sen de durumu seviyor musun? O halde buradan şimdi çık, sonra kurbân edeceğin hayvanını kesinceye ve traşını yapacak kişiyi çağırıp o seni traş edinceye kadar onlardan hiçbirisiyle konuşma!.” dedi. Ümmü Seleme'nin bu tavsiyesi üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hiç kimseyle konuşmadan onun dediği gibi yaptı. Kurbânını kesti, berberini çağırdı traş oldu. Ashâb da bu durumu görünce kalkıp kurbânlarını kestiler ve birbirini traş ettiler." [954] [954] Buharî, 6/274.

Ümmü Seleme'nin sıkıntıda bulunan erkeklere şefkat göstermesi.:

Abdurrahmân b. Abdullah b.Ka'b b. Mâlik, babasından naklen haber verdi:
"Babam Ka'b b. Mâlik'ten dinledim; o tevbeleri kabul edilen üç kişiden biridir. Anlatıyordu ki.: “Kendisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığ gazalardan ikisi hariç hiçbirinden geri kalmamış. Tebuk Gazası ve Bedir Gazası.. Kuşluk Vaktinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkadaşları toplandı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıktığı seferlerden çoğunlukla Duha Vaktinde dönerdi. Gelir gelmez ilk önce mescide gidip iki rekâz namaz kılardı. Nebî benimle ve arkadışma konuşmayı yasak etti. Bizim dışımızdakilerden Tebuk Savaşına katılmayanlardan hiç kimse ile insanların konuşmasını yasaklamadı, insanlar bizimle konuşmaktan sakındılar. Bu vaziyette uzun bir müddet geçirdim. Bu halde iken benim için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bana DUÂ etmeden ölmemden veyâ Rasûlullah'ın vefât edip insanlar arasında bu konumda olmaktan dolayı onlardan kimsenin benimle konuşmaması ve bana DUÂ etmemelerinden daha önemli birşey yoktu. Bir müddet sonra ALLAHu TeÂLÂ tevbemizi Nebîsi’ne (aleyhisselâm) gecenin son üçte biri kaldığında Ümmü Seleme'nin yanında iken indirdi. Ümmü Seleme benim konumum için oldukça ihsânda bulunan ve benim işime yardımcı olan birisiydi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Ümmü Seleme Ka'b'ın Tevbesi kabul oldu!.” dedi. Ümmü Seleme.: “O ‘na birini gönderip müjdeyi versen iyi olmaz mı?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsanlar arasında izdiham olur ve gecenin geri kalan kısmında sizin uyumanıza engel olurlar.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah oluncaya kadar bekledi. Tâ ki Sabah Namazını kıldıktan sonra insanlara bizim tevbemizin ALLAH tarafından kabul olunduğunu bildirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birşeyi müjdeleyeceği zaman yüzü öylesine aydınlarlırdı ki sanki aydan bir parça gibi olurdu. Biz, ALLAHu TeÂLÂ’nın bizim için tevbe indirdiği zaman özür beyân eden tevbesi kabul olunan harbe katılmayıp geri kalan "üç kişiden idik" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e harbe katılmayıp geri duranların yalan söyleyenlerin gerçek bahaneler öne sürmedikleri bildirilince hiç kimsenin başına gelmeyen en şerli bir şekilde adları anıldı.
ALLAHu SubhÂNehu şöyle buyurdu:
"Seferden geri dönüp onların yanına geldiğiniz zaman sizden özür dilerler. De ki: Hiç özür dilemeyin, size inanmayız. ALLAH bize sizin haberinizden (bize karşı çevirdiğiniz entrikalardan, bir çok şey bildirdi. Yaptığınızı ALLAH da görecek, elçisi de."


يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimi’l- gaybi ve’ş- şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn (ta'melûne).: Onlara geri döndüğünüz zaman size mâzeret (özür) beyân ederler. “Özür beyân etmeyin size asla inanmayız!.” de. allah, sizin haberlerinizi (durumunuzu) bana bildirmişti. Ve ALLAH ve O'nun RESÛL'ü, sizin amellerinizi görecek. Sonra gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. Böylece yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.” (Tevbe 9/94)
[955] [955] Buharî, 9/412; Müslim, 8/106.

Âişe ve müslümânların durumlarını -vatanları uzak bile olsa araştırması:
Abdurrahmân b. Şernmase'den.: “Âişe'ye birşey sormaya geldim. “Sen kimlerdensin?” diye sordu.
Ben de.: “Mısırlılardan bir adamım!” dedim.
Müteakiben Âişe.: “Bu gazanızda sizinkinin size karşı muamelesi nasıldı?” diye sormuş,
o da.: “Kendisinden bir fenâlık görmedik. Bizden birimiz devesi ölse hemen ona deve verir; kölesi ölse köle verir; yiyeceğe muhtaç olsa yiyecek verirdi.” demiş.
Bunun üzerine Âişe şunu söylemiş.: “Beri bak! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den işittiğim bir şeyi sana haber vermekten, onun kardeşim MuhaMMed b. Ebi Bekr'e yaptıkları beni men’ edemez! Şu evimde.: "ALLAH'ım! Bir kimse ümmetimin umurundan bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin umurundan bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse, sen de ona hoş muamele eyle!" buyurdu. [956] [956] Müslim, 6/7.

Hafsa ve onun raşid halifelik müessesine isâbet eden kriz konusundaki endişesi.:
İbni Ömer'den.: "Hafsa'nın yanına girdim de.: “Biliyor musun baban halife bırakmıyor.” dedi.
“O bunu yapacak değildir!.” dedim.
“Muhakkak yapar!” dedi. Bunun üzerine onunla bu hususta konuşmaya yemin ettim ve sustum. Hatta sabahleyin eve gittim, ama onunla konuşmadım. Sağ elimle bir dağ taşıyor gibi idim. Nihâyet dönerek yanına girdim. Bana insanların halini sordu. Ben de kendisine haber verdim. Sonra ona.: “Ben halkın bir söz söylediklerini işittim de onu sana söylemeye yemin ettim! Diyorlar ki.: “Sen kendine halife bırakmayacakmış sın. Gerçekten senin bir deve çobanın veyâ koyun çobanın olsa da onları bırakarak sana gelse, çobanın davarı kaybettiğine kâil olurdun. İnsanlara riâyet ise daha çetindir!.” dedim.
Benim sözüm o’na muvafık geldi. Ve bir müddet başını indirdi. Sonra başını kaldırarak şöyle dedi.: “Muhakkak ALLAH (azze ve celle) Dinini koruyacaktır. Ben kendime halife bırakmamışsam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de halife bırakmamıştır. Halife bırakmış olsam, Ebu Bekir halife bırakmıştır.”
İbni Ömer demiş ki.: “VALLAHi babam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le Ebu Bekir’i anmaktan başkabir şey yapmadı. Ve anladım ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i hiç kimse ile değişecek değil ve kendine halife bırakacak değildir.” [957] [957] Müslim, 6/5.

Âişe ve O’nun büyük bir sahabinin cenâzesinin kılınması konusundaki isteği.:
Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'den:.
"Âişe Sa'dubnü Ebi Vakkas'ın cenâzesinin mescide getirilerek namazının orada kılınmasını emretmiş; fakat halk kendisine itırazda bulunmuştu. Bunun üzerine Âişe.: “Bu insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Süheyl b. Beyda'nın cenâze namazını mescidden başka yerde kılmadığını ne çabuk unutmuşlar!.” dedi." [958] [958] Müslim, 3/62.

Âişe ve O’nun Hz. Osman'ın katillerinden kısas taleb etmek için ortaya çıkışı.:

Ebi Meryem Abdullah b. Ziyâd Esedi şöyle dedi.: Talha ve Zübeyr ve Âişe'nin Basra’ya yürü dükleri zaman Ali, Ammar b. Yasir ve Hasan b. Ali'yi gönderdi ve o ikisi de Kufe'de minbere çıktılar. Hasan b. Ali minberin üstünde en üst yerinde idi. Ammar ise Hasan'dan daha aşağı bir yerde ayağa kalktı. Onun yanında toplandık. Ammar'ın şöyle dediğini işittim.: “Gerçekten Âişe Basra’ya gitti. VALLAHi o dünyada ve âhirette sizlerin Peygamber aleyhisselâm’ınin hanımıdır. Fakat ALLAHu Tebâreke ve TeÂLÂ sizleri Âişe'ye mi yoksa onlara mı itaat ettiğinizi Öğrenmek için imtihan etti.”
[959] [959] Bu hadisle ilgili açıklamalarımız için 8. bölüme bakınız.
[960] [960] Buharî, 16/167


Fethu’l- Bâri'de bu konuda şöyle denildi.:
"Âişe'nin bu konudaki Özrü onun Talha ve Zübeyr Olayın açığa çıkarılması için başı çekmeleriydi, bundan hedefleri ise insanların arasını düzeltmek idi. Bunun yanında Osman (radiyallahu anhu)’in katillerine kısasın uygulanması da hedefleniyordu. Bu konuda Ali'nin görüşü ise herkesin itaat üzre olması ve şartlar sabit olup öldürdüğü belirlenenlere kısasın uygulanmasıydı." [961] [961] Fethu'l-Bâri 8/108.

5-) ErkekLerin ÇeşitLi İşLeri İçin PEYGAMBER aleyhisselâm’ın HanımLarına Müracaat EtmeLeri:

Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımlarına övgü ve ikramda bulunmak için gelmeleri.:

Peygamber aleyhisselâm’ın hanımı Âişe bir rivâyetinde şöyle dedi.:[962] [962] Buharî, 11/250; Müslim, 3/22.
"Seferlerinin birinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yola çıktık. Beyda yahut Zâtü’l-Ceyş denilen yere vardığımızda gerdanlığım koptu. Onu aramak için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem durdu ve insanlar da onunla bereber konakladı. Konak yerinde su yoktu. Bunun üzerine insanlar Ebu Bekr'e gelerek.: “Âişe'nin yaptığını görüyor musun? Hem Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i hem de yanındaki insanları yollarından alıkoydu. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da yok.” dediler. Derken Ebu Bekr yanıma geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem başını dizime koymuş uyumuştu. Ebu Bekir bana.: “Sen hem Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i hem de yanındaki insanları yollarından alıkoydun. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da yok!” dedi. Ebu Bekr beni adamakıllı azarladı ve bir süre söylendi. Eliyle de böğrüme vurmaya başladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dizimde bulunması kıpırdanmama mâni’ oluyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kalktı ancak su yoktu. Bunun üzerine ALLAH teyemmüm âyetini indirdi ve ashâb teyemmüm ettiler.
Useyd b. Hudayr.: “Bu sizin ilk bereketiniz değildir Ey Ebu Bekir Âilesi!” dedi. [963] [963] Buharî, 1/456; Müslim, 1/192.

Diğer bir rivâyette ise Useyd b. Hudayr Âişe'ye.: "ALLAH sana hayır ihsân eylesin. VALLAHi senin başına gelen sevmediğin hiç bir şey yoktur ki ALLAH ondan sana ve müslümânlara bir hayır yaratmamış olmasın!" dedi. [964] [964] Buharî, 1/451. Müslim, 1/191-192.

Erkeklerin, Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımlarına iyiliği emretmek kaygısıyla onlara yönelmeleri.:

İbni Abbas'dan bir rivâyete göre şöyle dedi:
"... Ömer.: “Bir defâ ben kendi kendime bir şeyi istişâre ederken zevcem bana şöyle şöyle yapsan olmaz mı deyiverdi, ben de ona.: “Sana ne oluyor da bu işe karışıyorsun ve sen niçin buradasın? Benim yapmak isetdiğim bir şeye burnunu sokuyorsun?” dedim.
Kadın.: “Şaşarım sana ey Hattab oğlu! Sen kendine kafa tutulmasını istemiyorsun. Halbuki kızın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e kafa tutup duruyor. O derecede ki, bütün gün efkarlı kalıyor!” dedi.
Bunun üzerine cübbesini alarak evden çıktı ve Hafsa'nın yanına girdi, ona dedi ki.: “Ey kızcağızım! Sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e kafa tutarmışsın, hatta bütün gün efkarlı kalırmış!” Hafsa.: “VALLAHi biz O’na çok müracaatta bulunuyoruz!” dedi.
“Bilirsin ki, ben seni ALLAH'ın azâbından ve Rasûlü'nün gazâbından sakındırırım kızcağızım! Sakın seni o güzelliğini beğenen, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisine olan sevgisine güvenen aldatmasın!.” dedim. Burada Aişe'yi kastediyor. Sonra oradan çıkarak yakınlığım olduğu için, Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve onunla konuştum.” dedi.
Ümmü Seleme bana şöyle dedi.: “Şaşarım sana ey Hattab oğlu! Her şeye karışırsın. Hatta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile zevcelerinin arasına bile girmek istiyorsun!.”
Ümmü Seleme'nin bu sözü bana Öyle te’sir etti ki efkârımı bir parça yatıştırdı.

Müslim’in rivâyetinde ise Ömer.: “Âişe'nin yanına gittim ve dedim ki.: “Ey Ebu Bekir’in kızı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i üzdüğün yetmedi mi?”
Âişe de.:"Benden sana ne ey İbni Hattab, sen kıymetli kızına nasihat etsene!” [965] [965] Buharî, 1/283. Müslim, 4/188.

Âişe (radiyallahu anha)'dan;
Şöyle demiştir.: Üzerine perde çekildikten sonra Sevde hacetini görmek için dışarı çıktı. Kendisi iri vücudlu bir kadındı. Kendisini tanıyanlara gizli kalmazdı. Onu Ömer b. Hattab gördü ve.: “Yâ Sevde! VALLAHi bizden gizlenemiyorsun! Nasıl dışarı çıktığına bir bak!” dedi. Âişe.: “Bunun üzerine Sevde bozularak geri döndü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim evimde idi. Kendisi akşam yemeği yiyordu. Elinde bir kemik vardı, dedi. Sevde içeri girerek.:
“Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Ben hacetimi görmek için dışarı çıktım da Ömer bana şöyle şöyle söyledi, dedi. Az sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vahiy geldi. Sonra kendisinden (ağırlık) kaldırıldı. Kemik hâlâ elinde idi. Onu bırakmamıştı.
"Gerçekten hal şu ki hacetiniz için dışarı çıkmanıza izin verildi" buyurdu. [966] [966] Buharî, 10/150; Müslim, 7/7.

Said İbni Hişam İbni Âmir'den rivâyete göre şöyle dedi.:
"... Bunun üzerine ben, Âişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hâkim b. Eflah'a vararak Âişe'ye beraber gitmek üzere onu yanıma almak istedim. Hâkim.: “Ben ona yaklaşmam, çünkü ben onu şu iki fırka hakkında birşey söylemekten nehyettim de o buna razı olmayarak bildiğini işledi!” dedi. Ben, Hâkim'e yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine benimle geldi. Beraberce Âişe'ye gittik ve yanına girmek için izin istedik. Âişe bize izin verdi; yanına girdik Hâkim’î tanıyarak.: “Sen Hâkim misin?” dedi.
Hâkim.: “Evet” cevâbını verdi." [967] [967] Müslim, 2/169.

Erkeklerin Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımlarını ziyâret için uğramaları.:

Mesruk'dan bir rivâyete göre.: "Biz Âişe'nin yanına girdik. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona şiir okuyor, kendisinin bazı beyitlerinden gazeller söylüyordu (şöyle dedi).:
“İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunamaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.”
Bunun üzerine Âişe o’na: “Lâkin sen böyle değilsin!” dedi.
Mesruk diyor ki.: “Ben de Âişe'ye yanına girmek için ona niçin izin veriyorsun. Halbuki ALLAH.: “Bu cemaatan iftira işinin büyük kısmını üzerine alan için büyük azâb vardır!” buyuruyor.” dedim.
Âişe.: “Körlükten daha şiddetli azâb ne olabilir?” dedi.
Arkasından da.:” a’mâ o.”

Esved (radiyallahu anhu)'dan: "Âişe Minâ'da iken, yanına Kûreyş'li bir takım gençler girdi. Gülüyorlardı.
Âişe.: “Niye gülüyorsunuz?” diye sordu. [968] [968] Buharî, 8/444; Müslim 7/163.
“Filan çadır ipine takılıp düştü. Az daha boynu yahut gözü gidiyordu!” dediler.
Bunun üzerine Âişe.: “Gülmeyin, Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i.: “Hiçbir müslümân yoktur ki ayağına bir diken veyâ ondan büyükbir şey batsın da onun sebebiyle kendisine bir derece verilmesin ve bir günahı silinmesin!.” buyururken işittim, dedi." [969] [969] Müslim 8/14.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ErkekLerin PEYGAMBER aleyhisselâm’ın HanımLarına Şefaat (aracılık) İçin Baş VurmaLarı.:

Âişe (radiyallahu anha)'dan.: "Abdullah İbni Zübeyr’in bir satış veyâ bağış esnâsında bunu kendisine Âişe'nin verdiğini söylediği Âişe'ye haber verildi. ALLAH'a yemin olsun ki eğer Âişe bunu bilse ya yasaklar veyâ onu himâyesine alır. Âişe; (Abdullah İbni Zübeyr’i kastederek).: “O mu bu sözü söyledi?” dedi. Orada bulunanlar.: “Evet!” dediler. Bunun üzerine Âişe.: “Ebedî olarak İbni Zübeyr ile konuşmamayı nezir ediyorum!.” dedi.
Arkasından küskünlükleri ve ayrılıkları uzayınca İbni Avvam Âişe ile barışmak için aracı koymayı istedi.
Fakat Âişe.: “Hayır ALLAH'a yemin olsun ki hiç kimseyi aracı olarak barışmak için kabul etmiyorum, ayrıca günahı gerektiren bir iş te yapmam!.”
Bu durum uzun süre devâm edince İbni Zübeyr Misver İbni Mahreme ve Abdurrahmân İbni Esved İbni Abdi Yeğus ile bu durumu konuştu. Her ikisi de Beni Zehra'dan olan bu şahıslara.: “ALLAH Aşkına siz ikiniz beni Âişe'nin yanına götürürseniz benimle alâka kesmeyi nezir etmesi helâl olmaz!.”
Bunun üzerine Misver ve Abdurrahmân üzerlerine bir örtü ile elleri de görünmeyecek şekilde Âişe'nin yanına gelip kendisinden izin istediler. Âişe'ye.: “ALLAH'ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerine olsun içeriye girebilir miyiz?” dediler. Âişe de.: “Giriniz!” dedi. Onlar da.: “Hepimiz mi?” dediler Âişe'de onların yanlarında İbni Zübeyr’in olduğunu bilmeden.: “Evet, hepiniz giriniz!.” dedi.
Onlar girince arkalarından İbni Zübeyr de örtülü olarak girdi. Âişe onu kucaklayınca o da şiir söyleyerek ağlamaya başladı. Bunun üzerine Misver ve Abdurrahmân şiir söylemeye başladı. Ancak Âişe İbni Zübeyr ile konuşmadı, onu kabul de etmedi. Durumun böyle olduğunu gören iki elçi (Misver ve Abdurrahmân) Âişe'ye.: “Şüphesiz ki Nebî senin bu yaptığın hareketi (küskünlüğü) yasakladı.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir müslümânın din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması helâl değildir” buyurdu. dediler. Bundan sonra Âişe'ye sıla-i rahîm af ve alâka kesme sebebiyle zor durumda da kalmaması konusunda fazla üsteleyince Âişe de o ikisine sıla-i rahim konusunda konuşmaya ve bu arada ağlamaya başladı. Arkasından.: “Muhakkak ki ben nezr yaptım. Nezir işi ise zor bir iştir!.” dedi.
Az geçmeden Âişe İbni Zübeyr ile konuştu. Nezrini de kırk köle azâd ederek yerine getirdi.” Daha sonra bu nezri hatırlıyordu gözyaşları başörtüsünü ıslatıncaya kadar ağlıyordu." [970] [970] Buharî, 13/104.

ErkekLerin KadınLarın Yanına Hasta Ziyâretine GeLmeleri.:
Ebi Melike'den:
İbni Abbas vefâtından önce ölüm hastalığı sebebiyle meşgul iken Âişe'nin yanına girmek için izin istedi.: “Ben onun beni geri çevirmesinden korkuyorum!” dedi. Âişe'ye.: “Rasûlulah’in amcasının oğlu ve müslümanların meşhur simâlarından birisi.” denildi.
Âişe onlara.: “Onun girmesine izin veriniz!” dedi.
İbni Abbas.: “Kendisini nasıl hissediyorsun?” dedi.
Âişe de.: “Eğer kendimi koruyacak olursam iyi olacağım!” dedi
İbni Abbas.: Ey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hanımı, İnşaALLAH sen iyisin. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem senden başka bir bâkire ile evlenmedi ve (ifk hadisesini kastederek) senin ma’sumiyetin gökyüzü tarafından da doğrulandı...” dedi.
Diğer bir rivâyette ise [971] [971] Buharî, 8/108.
"Ey Mü'minlerin Annesi, sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu Bekir’in senden önce varıp cennette hazırladıkları güzel bir makama gideceksin, ne mutlu.” [972] [972] Buharî, 10/100.

6-) Peygamber aleyhisselâm’ın HanımLarının MüslümânLara RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Saadetini Öğretmesi.:

Enes bin Mâlik (radiyallahu anhu)'den şöyle dediği rivâyet olunmuştur.:
"Bir kere üç kişi Nebî aleyhisselâm’ın gizli ibâdetini sormak ve öğrenmek üzere Peygamber"in Kadınlarının evlerine gelmişlerdi. Bunlara Peygamber"in ibâdeti (nin kemiyet ve keyfiyeti) haber verilince güyâ azımsıyarak (bir ağızdan).: 'Biz nerede, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem nerede? ALLAH onun işlenmesi muhtemel kılınan bütün günahlarını mağfiret etmiştir!.” dediler.
(Sonra ona şöyle ahdettiler) içlerinden birisi.: “Ben geceleri dâimâ namaz kılacağım!” dedi. Öbürüsü de.: “Ben her zaman (her gün) oruç tutacağım!” dedi. (Üçüncü) birisi.: “Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim!” dedi.
Onlar bu söz üzerine iken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunların yanlarına gelerek.:
“Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz, değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ve iyi düşününüz ki ben sizin ALLAH'tan en çok korkanınız ve korunanınızım. Bununla beraber, bâzen oruç tutarım, bazı günlerde tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılarım, bir kısmında da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim budur) her kim benim yaptıklarım hoşuna gitmez de ondan yüz çevirirse, benden değildir!.” buyurdu." [973] [973] Buharî, 11/4; Müslim, 4/129.

Hafız İbni Hacer bu hadis konusunda.:
"... Büyük şahsîyetlerin hareketleri taklîd edilmek için tâkib edilir. Eğer bu hareketleri erkeklerden öğrenmek mümkün olmazsa bunun kadınlar tarafından açıklanması câiz olur.” dedi." [974] [974] Fethul-Bâri, 11/5.

Alkame (radiyallahu anhu)'den bir rivâyete göre şöyle dedi.:
"Mü'minlerin Annesi Âişe'ye sordum; dedim ki.: “Ey Mü’minlerin Annesi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ibâdet işi nasıldı? Günlerden birine tahsis ettiği bir şey olur muydu?”
Âişe, şu cevâbı verdi.: “Hayır! Onun ameli devâmlıydı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kadir olduğu şeye sizin hanginiz takat getirebilir ki?" [975] [975] Müslim, 2/189.

Şûreyh b. Hani'nin Ebu Hûreyre'den naklen haber verdiğine göre (şöyle demiş).: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: 'Her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse, ALLAH da o’na kavuşmayı ister. Ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse, ALLAH da o’na kavuşmayı hoş görmez!.” buyurdu.
Bunun üzerine ben Âişe'ye gelerek.: “Ey Mü'minlerin Annesi! Ben Ebu Hûreyre'yi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'den bir hadis rivâyet ederken dinledim. Eğer (mesele) öyleyse biz helâk olduk mektir!” dedim.
Âişe.: “Helâk olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözüyle helâk olmuştur. Ne o?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse, ALLAH da o’na kavuşmayı diler; ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse, ALLAH da o’na kavuşmayı hoş görmez'!” buyurmuş. Halbuki bizde ölümden hoşlanan hiçbir kimse yoktur!” dedim.
Âişe.: “Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem söyledi. Ama o senin anladığın mânâda değildir. Lâkin göz yukarıya dikildiği, göğüs hızlı nefes alıp vermeğe başladığı, tüyler dikenlendiği ve parmaklar yumulduğu zaman o ÂNda her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse ALLAH'da o’na kavuşmayı diler; ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse; ALLAH da o’na kavuşmayı diler; ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse; ALLAH da o’na kavuşmayı hoş görmez mânâsınadır.” dedi." [976] [976] Müslim, 8/66.

Ubeydullah b. Kıptîyye bir rivâyetinde şöyle dedi.:
"Ben de beraberlerinde olduğum halde Haris b. Ebu Rebia ile Abdullah b. Safvan Ümmü'l-Mü'minin Ümmü Seleme'nin yanına girdiler de o’na batırılacak olan orduyu sordular. Bu mesele İbnü Zübeyr’in Hilâfeti günlerindeydi. Ümmü Seleme şöyle söyledi.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kâbe'ye biri sığınacak ve kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yerin bir çölünde iken yere batırılacakardır!” buyurdu.
Ben.: “Ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! O halde zorla götürülenin hali ne olacak?” dedim.
“Onlarla berebar o da batırılacak. Lâkin o kıyamet gününde niyetine göre diriltileceklerdir." buyurdu.
Ebu Cafer.: "Bu Çöl, Medine'nin Çölüdür" demiş. [977] [977] Müslim, 8/167.

Ümeyye b. Safvan'ın bir rivâyetine göre;
O dedesi Abdullah b. Safvan, şöyle derken işitmiş.: “Bana Hafsa haber verdi ki.: “Kendisi Peygamber’i.: "Bu beyte bir ordu gaza etmek için mutlaka kastedecektir. Fakat yerin bir çölüne vardıkları zaman ortada ulunanları batırılacak öndekileri arkadakilerine haykıracaklar, sonra onlar batırılacaklar. Ve onların haberini anlatan kovulmuş adamdan başka kimse kalmayacaktır" buyururken işitmiş: Bunun üzerine bir adam.: “Sana şâhid olurum ki, Hafsa adına yalan söylemedin. Hafsa da Peygamber aleyhisselâm’ın üzerinden yalan söylememiştir!” dedi.
Sümame (Yâni İbn-i Hâzen el-Kuşeyri) rivâyet etti (dedi ki).: Âişe’ye rastladım da kendisine Nebîzin Hükmünü sordum.
Âişe hemen Habeşli bir Câriye çağırdı.: “Buna sor! Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Nebîzi o yapıyordu.” dedi.
Bunun üzerine Habeş'li Câriye.: “Ben ona geceden bir tulum içinde Nebîz yapar ve ağzını bağlayıp, asardım. Sabahladığı vakit ondan içerdi!” dedi. [978] [978] Müslim, 6/102.

“Hemen ona git de sor! Sonra gel de sana verdiği cevâbı bana haber ver! demiş (Sad diyor ki).:
“Bunun üzerine ben, Âişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hâkim b. Eflah'a vararak Âişe'ye beraber gitmek üzere, onu yanıma almak isterdim.
Hâkim.: “Ben O’na yaklaşmam. Çünkü ben O’nu şu iki fırka hakkında birşey söylemekten nehy ettim de O, buna razı olmayarak bildiğini işledi...” dedi. Ben Hâkim'e, yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine (benimle) geldi. Beraberce Âişe'ye gittik. Ve yanına girmek için izin istedik. Âişe, bize izin verdi; yanına girdik.
Hâkim’î (görünce) onu tanıyarak.: “Sen, Hâkim misin?” dedi.
Hâkim.: “Evet!” cevâbını verdi.
Âişe.: “Yanındaki kimdir?” dedi.
Hâkim.: “Sa'd b. Hişam'dır.” cevâbını verdi.
Âişe.: “Hangi Hişam?” dedi.
Hâkim.: “Âmir’in oğlu!” dedi.
Bunun üzerine Âişe, ona rahmet okudu ve.: “Hayırdır İnşaALLAH!” dedi. (Râvi Katade.: “Hişam Uhud Harbinde vurulmuştu.” demiştir)
Sad diyor ki.: “Ey Mü'minlerin Annesi! Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâkını anlat!” dedim.
Âişe.: “Sen Kur’ÂN' okuyorsun deği mi?” dedi.
“Evet okuyorum.” dedim.
“İşte Nebîyullah’ın ahlâkı Kur’ÂN' idi.” dedi.
Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım. Ve (bundan sonra) ölünceye kadar kimseye birşey sormamaya niyet ettim.
Sonra aklıma geldi de.: “Bana, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gece namazını anlat!” dedim.
Âişe.: “Sen Müzemmil Sûresini okuyorsun değil mi?” dedi.
“Evet okurum!” cevâbını verdim.
Âişe.: “İşte ALLAH Azze ve Celle bu Sûrenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Nebîyullah ile ashâbı bir sene gece namazına kalktılar. ALLAH bu Sûrenin sonunu on iki ay semâda tuttu. Nihâyet bu Sûrenin sonunda tahfifi indirdi ve artık gece namazı farzdan iken nâfile oldu.” dedi.
Ben.: “Ey Mü'minlerin Annesi! Bana, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vitrinden haber ver.” dedim.
Âişe.: “Biz onun misvakini ve abdest suyunu hazırlardık. ALLAH da O’nu geceleyin ne zaman uyandırmak dilerse uyandırırdı. Bunu müteakib misvak kullanır; abdest alır ve dokuz rek'at namaz kılardı. Bu rekâtların yalnızca sekizincisinde oturur, ALLAH'ı zikreder, ona hamd eyler ve DUÂ’da bulunurdu. Sonra selâm vermeden ayağa kalkar dokuzuncu rekâtı da kılardı. Sonra oturarak ALLAH'ı zikreder, ona ham deyler ve DUÂ ederdi. Sonra bize işittirecek derecede selâm verirdi. Selâm verdikten sonra oturduğu yerden iki rekât namaz kılardı. İşte yavrum bu namaz onbir rekâttir. Nebîyullah yaşlanıp et tutunca vitri yedi kılmaya başladı. Bu iki rekâtı yine eskiden kıldığı gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rekât oldu. Yavrucuğum! Nebîyullah bir namazı kıldı mı artık ona devâm etmeyi severdi. Şâyet kendisine uyku veyâ bir sızı galebe çalar da gece namazını kılamazsa (onun yerine) gündüzün on iki rekât namaz kılardı. Nebîyullah’in bütün Kur’ÂN'ı bir gecede okuduğunu bütün bir gece sabaha kadar namaz kıldığını ve Ramazandan başka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum.” dedi.
Bunun üzerine İbni Abbas'a giderek Âişe'nin söylediklerini ona anlattım. İbni Abbas.: “Âişe doğru söylemiş! O’nun yanına girip çıkar olsam mutlaka onun yanına gider, bunları onun ağzından dinlerdim.” dedi.
Ben.: “Senin O’nun yanına girmediğini bileydim, O’nun hadisini sana söylemezdim!” dedi. [979] [979] Müslim, 2/169-170.

Kûreyb’in rivâyetine göre.:
Abdullah İbni Abbas ile Abdurrahmân b. Ezher ve Misver b. Mahrame kendisini Peygamber aleyhisselâm’ın zevcesi Âişe'ye göndererek şöyle demişler.: “Âişe'ye bizim hepimizden selâm söyle ve ikindiden sonra iki rekât namazın ne olduğunu ona sor!.”
Dedi ki.: “Biz senin bu iki rekâtı kıldığını haber aldık. Halbuki Nebî aleyhisselâm’ın bunu nehiy buyurduğunu duymuştuk. İbni Abbas.: "Ben, Ömer bin Hattab ile birlikte bu namazdan dolayı insanları döverdim" demiş.
Kûreyb demiş ki.: "Bunun üzerine ben Âişe'nin yanına girdim. Benimle gönderdikleri haberi kendisine tebliğ ettim."
Âişe.: “Ümmü Seleme'ye sor!” dedi.
Ben hemen beni gönderen zevâtın yanlarına çıkarak Âişe'nin söylediklerini onlara haber verdim. Onlar, beni Ümmü Seleme'ye de, Âişe'ye gönderdikleri aynı suali sormaya gönderdiler.
Ümmü Seleme (radiyallahu anhu).: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i o iki rekâtı kılmaktan nehyederken işittim, ama sonra kendisini bunları kılarken gördüm. Onları kıldığında, vakit, ikindi idi. Sonra benim yanıma girdi, yanımda Ensar'ın Beni Haram Kâbilesinden bazı kadınlar vardı. Ben kendisine Câriyeyi göndererek.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanıbaşına dur da O’na de ki.: “Ümmü Seleme.: “Yâ RasûluALLAH ben, senin bu iki rekâtı kılmaktan nehiy buyurduğunu işitiyorum. Halbuki şimdi onları kendinin kıldığını görüyorum!” diyor. Şâyet eliyle işâret ederse geri çekil!” Kız dediğimi yaptı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eliyle işâret etti. O da geri çekildi. Namazdan çıkınca.: "Ey Ebu Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rekâtı sormuşsun. (Sebebi şudur ki) Bana Abdulkays (Kâbilesin)den bir takım kimseler geldiler de, öğle namazından sonra kılmakta olduğum iki rekât nâfileden beni alıkoydular. İşte bu iki rekât, o rekâtdır." buyurdu. [980] [980] Buharî, 3/347;Müslim, 2/210.

Ebu Seleme bir rivâyetinde.: "İbni Abbas'ın, yanına Ebu Hûreyre ile beraber otururlarken bir adam geldi, o’na.: “Bana kocasının ölümünden kırk gün sonra doğuran kadın hakkında fetvâ verin!” dedi.
İbni Abbas.: “Bu kadının iddeti iki müddetin uzun olanıdır.” dedi.
Bunun üzerine Ebu Seleme’ye ben de.: “Hâmilelerin iddeti de, doğurmalarıdır.”dedim. Arkasından Ebu Hûreyre Ebu Seleme'yi kastederek.: “Ben kadeşimin oğlu ile bareberim.” dedi. Hemen İbni Abbas azâdlısı Kubeys’î Ümmü Seleme'ye meseleyi sormak için gönderdi. Ümmü Seleme.: “Sübey'atü'l-Eslemîyye'nin Kocası o hâmile iken öldürüldü. Onun ölümünden kırk gece sonra doğum yaptı. Hemen nişanlandı ve Ebu Senâbil ile nikâhlarını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kıydı."
[981] [981] Buharî, 10/279; Müslim, 4/201.

Nebî 'nin Hanımlarının çevrelerindeki toplumla olan beraberliklerini sürdürdüklerine dâir iki Sahih Hadis Kitabı olarak kabul edilen Buharî ve Müslim’in dışından vereceğimiz ve bu konudaki en kuvvetli delil olan hadisi sunarak bitiriyoruz. Bu aynı zamanda müslümân kadının sosyal, hayata katılımına ve erkeklerle beraber olmasına da delil olarak kabul edilir.
Âişe binti Talha'dan bir rivâyete göre şöyle dedi.: "Ben Âişe'nin himâyesi altında iken her beldeden insanlar O’nun yanına gelirken şöyle dedim.: “Özellikle yaşlılar benim onun yanındaki konumumdan dolayı bana geliyorlar. Gençler ise beni kardeş kabul ediyorlar ve bana hediye veriyorlardı. Aynı zamanda çeşitli beldelerden bana mektup yazıyorlar. Ben de Âişe'ye şöyle diyorum.: "Ey teyze, bu falancanın mektubu ve hediyesidir.”
Bunun üzerine Âişe bana.: “Ey kızım, o mektuplara cevâb ver ve hediyesinin karşılığını gönder. Eğer sen gönderecek bir şey bulamazsan ben sana vereyim.” dedi. O da.: “Sen bana ver!” dedi." [982] [982] Buharî'nin Ebu Musâ'dan sahih bir senedle rivâyet ettiği bu hadis Elbanî'nin Silsile'sinde 178 numarada kayıtlıdır.

Not.: Yukarıdaki bu deliller -özellikle Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımlarıyla ilgili olanları- hayatın çeşitli kademelerinde erkeklerle mü'min kadınlarının genelinin buluşmasına ait deliller arasında bazıları tekrar zikredilecektir.Bizi bu tekrarı yapmaya iten şey Peygamber aleyhisselâm’ın Hanımlarının (radiyallahu anhu) diğer bazı Özel durumların dışında müslümân hanımlarla aynı hükümlere tâbi olmalarıdır. Her ne kadar hicâb konusunda özel bir durumları olmasa da, çevrelerindeki hayattan kopuk olarak yaşamaları farz kılınmamıştı. Onun için, bütün Hanımların genelinin toplumla ve insanlarla olan ilişkilerini sürdürdükleri gibi onlar da perde arkasından da olsa onların hayatına katılmışlardır. [983] [983]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/389-396.


Resim


ElhamdüLiLLahi RABBi’l-ÂLEMîn..
Hamd ÂLEMLerin RABB’ı ALLAH’a Mahsustur!.


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


MuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

ResimGÜL
Resim
Cevapla

“►Sünnet-i Seniyye◄” sayfasına dön