bEN DEdiğim=>BİZ-in bENi, DAMLası==>DENİZ-in bENi, VADEt’in=>KESREtZERResi, NAHNU>BİZ BİR-İZ-in bENi!.
YâRABBenâcelle celâlihu..
YâRABBenâ =>BizNÛRunuz.. ALLAHu Nûru’s- semâvâti ve’l- ard.. YâRABBenâ =>BizKULunuz.. Ve ENte hayru’l- vârisîn.. YâRABBenâ =>BizMUHTAÇız.. Ve ENte Hayru’r- Râzikîn.. YâRABBenâ =>BizMECBURuz.. Ve Ente Erhamu’r- Râhimîn.. YâRABBenâ =>BizME’MURuz.. Ve Ente Hayru’l- Munzilîn.. YâRABBenâ =>BizMAHKUMuz.. Ve Ente Ahkemu’l- Hâkimîn..
YâRABBenâ =>BizeHAKiKatu-L HAKk’ı BİLdir.. Ve Ente Erhamu’r- Râhımîn.. YâRABBenâ =>BizeHAYRu’l- HAKk’ı BULdur.. Ve Ente Hayru’r- Râhimîn.. YâRABBenâ =>BizeŞÂHiDu’ş- ŞÂHîDOLdur.. Ve Ente Hayru’l- Fâtihîn.. YâRABBenâ =>BiziEş ŞEHîD ŞEREFinLe GÜLdür.. Ve ENte Alâ Kulli Şey’in Şehîd..
ENâ=>SENsÎn.. SENYâALLAHcelle celâlihu..:
يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ---”Yâ mûsâ innehû ENÂLLÂHu’l- AZÎZu’l- HAKÎM (hakîmu).: Ey Musâ! Muhakkak ki BEN, AZÎZ (yüce), HAKÎM (hüküm ve hikmet sâhibi) olan Allah'ım.”(Neml 27/9)
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ---”Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ İNNÎ ENÂLLÂHu RABBu’L- ÂLEMÎN (âlemîne).: Böylece oraya geldiği zaman vâdinin sağ tarafından, mübârek yerdeki ağaçtan nidâ edildi.: “Ey Musâ! Muhakkak ki BEN, ÂLEMLERİN RABBİ ALLAH'ım!.” (Kasas 28/30)
YâRABBenâ =>BizNÛRunuz.:
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ---”ALLAHu Nûru’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ MISBÂHun, el mısbâhu fî zucâcetin, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle li’n- nâsi, vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: ALLAH, göklerin ve yerin nuru’dur. O’nun nuru, içinde MİSBAH (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübârek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nûr üzerine nurdur. ALLAH dilediğini nuruna hidâyet eder (ulaştırır)..”(Nur 24/35)
وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ ---”Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humu’s- sıddîkûne ve’ş- şuhedâu inde RABBihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbu’l- cahîm (cahîmi).: Ve, ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne inananlar, işte onlar, onlar sıddıklardır ve şehitlerdir. RABB'lerinin yanında onların ecirleri ve nurları vardır. Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cahîm (alevli ateş) halkıdır.”(Hadîd 57/19)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ---”Yâ eyyuhâllezîne âmenût tekûllâhe ve âminû bi resûlihî yû’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûren temşûne bihî ve yagfir lekum, vALLÂHu GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Ey iman edenler! ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Ve O'nun Resûl'üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve sizin için, onunla beraber yürüyeceğiniz nur kılsın (versin). Ve sizi mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin). Ve ALLAH; GAFÛR'dur, RAHÎM'dir.”(Hadîd 57/28)
---Câbir radiyallahu anhu.: “Yâ Resûlullah!. Anam-babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın her şeyden önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Şöyle buyurdu.:”Ey Câbir! Her şeyden önce ALLAH’ın ilk yarattığı şey senin Peygamberinin Nûrudur. O nûr, ALLAH’ın Kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne Kalem, ne Cennet, ne ateş/Cehennem vardı. Ne Melek, ne Gök, ne Yer, ne Güneş, ne Ay, ne Cin ve ne de İnsan vardı.
ALLAH mahlukları yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından Kalemi, ikinci parçasından Levh’i (Levh-i Mahfuz), üçüncü parçasından Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele-i Arşı (Arşın Taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsî’yi, üçüncü parçadan diğer Melekleri yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan Gökleri, ikinci parçadan Yerleri, üçüncü parçadan Cennet ve Cehennemi yarattı. Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü.: Birinci parçadan Mü’minlerin basîret nurunu/iman şuurunu, ikinci parçadan -marifetullahtan ibaret olan- Kalblerinin nûrunu, üçüncü parçadan Tevhidden ibâret olan Ünsiyet Nûrunu (Lâ İLâhe iİLLâ ALLAH MuhaMMedu’r- ResûLuLLAH Nûrunu) yarattı.” buyurdu. (İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibbân, El İhsân XIV-312/6404; Kastalanî, Mevâhibü'l-Ledünniye: 1/6; Krş. Aclunî, I/262-6)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”ALLAH.: “Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım.” buyurdu.” buyurmuştur. (Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibbân, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)
---Cenâb-ı HAKk TeÂLÂ, insanlığın babası Âdem aleyhisselâm'ı yaratmıştı. Başını kaldırıp bakan Âdem aleyhisselâm, Arş-ı A'lâda muazzam bir nur ile bir isim yazılı gördü.: “AHMeD.”
Merak edip sordu.: “Yâ RABBî, bu nûr nedir?”
ALLAH TeÂLÂ.: “Bu senin zürriyetinden bir Peygamberin Nûru’dur ki, onun ismi göklerde AhMed ve yerlerde MuhaMMed'dir. Eğer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!.” buyurdu. (Kastalanî, Mevâhibü'l-Ledünnîyye: 1/6)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH.: “Sen olmasaydın ben kainatı yaratmazdım.” buyurdu.” buyurmuştur. (Aclunî, II: 164; Hâkim el Müstedrek, II: 615)
Ve ENte=>SENsÎn.. SENsÎn SEN YâRABBenâALLAHcelle celâlihu..:
Ve ENte Hayru’r- Râzikîn.:
قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِّنَ السَّمَاء تَكُونُ لَنَا عِيداً لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ---”Kâle îsebnu meryemeLLÂHumme RABBenâ enzi’l- aleynâ mâideten mine’s- semâi tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ ve âyeten mink (minke), verzuknâ VE ENTE HAYRU’R- RÂZİKÎN (râzikîne).: Meryem oğlu Îsâ.: “ALLAH'ım, RABB'imiz! Bizim üzerimize semâdan bir sofra indir ki bizim için bayram, bizden öncekiler ve bizden sonrakiler için SENden bir mu’cize (delil) olsun. Ve bizi rızıklandır. VE SEN RIZIK VERENLERİN EN HAYIRLISISIN!.” dedi.”(Mâide 5/114)
Ve ENte Alâ Kulli Şey’in Şehîd.:
مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلاَّ مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَّا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ---”Mâ kultu lehum illâ mâ emertenî bihî eni’budûllâhe RABBî ve RABBekum, ve kuntu aleyhim şehîden mâ dumtu fîhim, fe lemmâ teveffeytenî kunte ente’r- rakîbe aleyhim VE ENTE ALÂ KULLİ ŞEY’İN ŞEHÎD (şehîdun).: Onlara, bana emrettiğin.: “Benim de RABB'im, sizin de RABB'iniz olan ALLAH'a kul olmaları”ndan başka birşey söylemedim. Onların arasında bulunduğum sürece, onların üzerlerine şâhid oldum. Fakat beni vefât ettirince (aralarından alınca) onların üzerine gözetleyici SEN oldun. VE SEN HERŞEYE ŞÂHİDSİN!.”(Mâide 5/117)
Ve Ente Hayru’l- Fâtihîn.:
قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُم بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللّهُ مِنْهَا وَمَا يَكُونُ لَنَا أَن نَّعُودَ فِيهَا إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ رَبُّنَا وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ ---”Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynALLÂHu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâALLAHu RABBunâ, vesia RABBunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, RABBeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı VE ENTE HAYRU’L- FÂTİHÎN(fâtihîne).: “ALLAH'ın, bizi ondan kurtarmasından sonra, sizin milletinize dönersek ALLAH'a yalanla iftira etmiş oluruz. Ve RABBimizin dilemesi hariç bizim oraya geri dönmemiz olamaz. RABBimiz ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. ALLAH'a tevekkül ettik. RABBimiz, kavmimiz ile bizim aramızı hak ile aç (ayır). Sen fethedenlerin (fâtihlerin) en hayırlısısın.”(A'râf 7/89)
Ve Ente Erhamu’r- Râhimîn.:
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلأَخِي وَأَدْخِلْنَا فِي رَحْمَتِكَ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ---”Kâle RABBıgfirlî ve li ahî ve edhilnâ fî Rahmetike VE ENTE ERHAMU’R- RÂHiMÎN (râhimîne).: (Musâ aleyhisselâm) şöyle dedi: “RABBim, beni ve kardeşimi mağfiret et ve bizi rahmetinin içine al (dahil et). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”(A'râf 7/151)
وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ---”Ve eyyûbe iz nâdâ RABBehû ennî messeniyed durru VE ENTE ERHAMU’R- RÂHİMÎN (râhimîne).: Ve Eyyûb (aleyhisselâm), RABB’ine (şöyle) nidâ etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isâbet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”(Enbiyâ 21/83)
Ve Ente Ahkemu’l- Hâkimîn.:
وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ ---”Ve nâdâ nûhun RABBehu fe kâle RABBi innebnî min ehlî ve inne va'deke’l- hakku VE ENTE AHKEMU’L- HÂKİMÎN (hâkimîne).: Ve Nûh (aleyhisselâm) RABBine seslendi.: “Sonra (şöyle)dedi: “RABBim! Muhakkak ki oğlum benim âilemdendir. Ve muhakkak ki SENin vaadin haktır ve SEN, hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin.”(Hûd 11/45)
Ve ente hayru’l- vârisîn.:
وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ ---”Ve zekeriyyâ iz nâdâ RABBehu RABBi lâ tezernî ferden ve ente hayru’l- vârisîn (vârisîne).: Ve Zekeriyâ (aleyhisselâm), RABBine (şöyle) nidâ etmişti: “RABBim, beni tek başıma bırakma ve SEN, vârislerin en hayırlısısın.”(Enbiyâ 21/89)
Ve Ente Hayru’l- Munzilîn.:
وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ ---”Ve kul RABBi enzilnî munzelen MUBÂREKEN VE ENTE HAYRU’L- MUNZİLÎN (munzilîne).: Ve de ki: “RABBim, beni mübârek bir inişle indir. Ve SEN, indirenlerin en hayırlısısın.” (Mü'minûn 23/29)
Ve Ente Hayru’r- Râhimîn.:
إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ---”İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne RABBenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ VE ENTE HAYRU’R- RÂHiMÎN (râhimîne).: Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “RABBimiz, biz iman ettik. Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (RAHÎM esma'n ile tecellî et). Ve SEN, RAHÎM olanların en hayırlısısın.” (Mü'minûn 23/109)
وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ---”Ve kul RABBigfir verham VE ENTE HAYRU’R- RÂHiMÎN (râhimîne).: Ve de ki: “RABBim, mağfiret et (günahlarımızı sevâba çevir) ve rahmet et (RAHÎM esması ile tecellî et). Ve SEN, RAHÎM olanların en hayırlısısın.”(Mü'minûn 23/118)
Ve ENte.. Ve SENYâReSûLuLLaHsallallahu aleyhi vesellem..:
وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ---”Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum VE ENTE fîhim, ve mâ kânALLÂHu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve SeN (aleyhisselâm) onların arasında iken; ALLAH, onları azâblandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) ALLAH, onları azâblandıran değildir.”(Enfâl 8/33)
لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ ---”Lâ uksimu bi hâze’l- beled (beledi).: Yemin ederim bu beldeye (Mekke Şehrine),”(Beled 90/1)
وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ ---”VE ENTE hıllun bi hâze’l- beled (beledi).: SeN (Ey Rasûlüm), ikamet ederken bu beldede;”(Beled 90/2)
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ ---”Ve vâlidin ve mâ veled (velede).: Ve babaya ve doğan çocuğa andolsun.”(Beled 90/3)
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ ---”Lekad halakne’l- insâne fî kebed (kebedin).: Andolsun ki BİZ insanı, meşakkat içinde (ana rahminden ölünceye kadar, sıkıntı, eziyet, mükellefiyet ve binbir güçlüklerle-zorluklarla karşı karşıya) yarattık.”(Beled 90/4)
HüLâsa-yıKeLÂM.:
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى ---”Ve en leyse li’l- insâni illâ mâ seâ.: Ve insÂN için =>ÇALIŞmasından başka bir ŞEYy yoktur!.” (Necm 53/39)
MUSTAFÂaleyhisselâm.: (SaFVet'den) Güzide. Istıfâ edilmiş. Has ve seçilmiş. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mübârek bir ismi. SaFVet.: Sâfilik, temizlik, pâklık. Hâlislik. SaFVet-i Kalb.: Fikir ve niyetinde hiçbir garazı ve kötü gâyesi olmamak, temiz kalbli olmak.. SaFVet-i VicdÂN.: Gönül safflığı.. Istıfâ.: Bir şeyin iyisini seçip ayıklamak. Bir şeyi ıslâh edip sâfileştirmek. Seçmek. Ayıklamak.. Istıfaf.: Dizilme. Sıralanma. Saf bağlama. Istıfa-gerde.: f. Seçilen. Seçilmiş bulunan…
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ ---”Kulil hamdu lillâhi ve selâmun alâ ibâdihillezînastafâ, âllâhu hayrun emmâ yuşrikûn(yuşrikûne).: De ki: “Hamd, Allah'a aittir (Allah içindir, Allah'adır). Ve selâm, onun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı, yoksa onların şirk koştuğu şeyler mi hayırlıdır?” (Necm 53/59)
“NÛrun>ALâ NÛR”=>BALLAnır.: ALLAHu zü’L-CELÂL’in, KÛN feyeKÛN TeCELLîyat Zuhûratının MutLak KemâLi,
=>MutLak KUL OLan RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’dir..
EZELdeki =>HaBîB/HaBBe’de OLmayan/GÖZükmeyen Masdar MiMi; AhMed’de =>bir MiM iken, MahMud’da =>iki MiM ve, MuhaMMed’de =>üç MiM İLe;
=>DİNde, DÜNYÂda ve âHİRETte; RAHMetenLi’L- ÂLEMîN OLarak MâhLukatın ÜMMü/ANAsı ,
ve TemeL Tohumu OLan RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem'de
=>YaratıLanların MutLak KemâLine ULAŞmıştır..
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ---”ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah İnsÂNlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”(Nûr 24/35)
GÂH.: (Geh) f. Yer. (yer ve zaman bildiren "ek"tir.)
BÂRGÂH.: f. Huzur-u RABBi’l- Âlemîn. DUÂ edilen yer..
KÂRGÂH.: KÂREVi.. KERBeLÂ..
NÂRGÂH.: NÂREVi.. CeheNNem..
DERGÂH.: CeNâB-ı HAKk TeÂLÂKAPIsı..
YEDuLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in ELi..
SEBîLiLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in YOLu..
RIZAULLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in RIZAsı..
Bî-İZNİLLAH.: ALLAHu zü’L- CELÂL’in İZNi İLe..
Lî-VECHİLLAH.: Sadece ALLAHu zü’L- CELÂL İÇin..
“BEN” Buyuran=>YüCe ALLAH.:
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da ALLAH’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, ALLAH’ın Vechi (ZÂT’ı) işte oradadır. Muhakkak ki ALLAH VÂSİ’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)
ŞÂHDAMARımdan da AKRABa ->RABBım.. NAHNU!. (MeRKEZde).:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi.:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. BİZ ona şahdamarından daha YAKINız.”(Kaf 50/16)
GaRibÂN.: Kimsesiz. ZavaLLı. YapayaLnız. Bu Dünyâ denen gurbette OLan. KaRibÂN.: EN ÖZden de ÖZ AKRABA OLan.. KuRbÂN.: EN ÖZden de ÖZ AKRABALık KiMLik-KiŞiLiğini Kaybeden bEN...
ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’im ->“EnALLAH!. (MUHİTte)”.:
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي ---“İNNENÎ ENALLÂHu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımi’s- salâte lî zikrî.:Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BEN’den başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.”(TâHâ 20/14)
KÜLLî ŞEYy>HERKEs=>NÛRULLAH, NÛRULLAH==>NÛR-u MuHaMMed.:
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ---“ALLÂHu NÛRu’s- SEMÂVÂti ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu’l- emsâle li’n- nâs (nâsi), vALLÂHu bi kulli şey’in ALÎM (alîmun).: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRU'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübârek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. NÛR ÜZERİNE NÛRdur. ALLAH dilediğini NÛRUna Hidâyet eder (ulaştırır). Ve ALLAH, insanlara örnekler verir. Ve ALLAH, herşeyi en iyi BİLENdir.”(Nûr 24/35)
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ ---“Kullu men aleyhâ fân (fânin).:Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fânidir (yok olucudur).”(RahmÂN 55/26)
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ ---“Ve yebkâ vechu RABBike zû’l- CELÂLi ve’l- İKRÂM (ikrâmi).:Ve CELÂL ve İKRÂM Sâhibi RABB’inin VECHi (ZÂT’ı) BÂKi kalacaktır.”(RahmÂN 55/27)
==>EL=>EL’e=EL=->YEDuLLAH’a.: EL HAYy’ın=>HAYyat ZİNCiri HaLk Halkaları..
YÂ RASÛLULLAH!. sallallahualeyhivesellem..
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ---"İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâhe, YEDULLAHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ.:“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH ile olan ahdine vefâ gösterirse ALLAH ona büyük bir mükâfat verecektir."(Fetih 48/10)
EL=>EL’e=>ELLer=>ALLAH’a..: TEKe TEKe-te YEDULLAH HAYy!.:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ---"İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnALLAhe, YEDULLAHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ.:“Muhakkak ki sana biat edenler ancak ALLAH'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH ile olan ahdine vefâ gösterirse ALLAH ona büyük bir mükâfat verecektir."(Fetih 48/10)
YeDuLLaH =>ReSLûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem ELi =>EhL-i BEYt aleyhumusselâm ELi =>VeLîyyuLLAH ELinsıkıca ve sadakat iLe tut ki =>sen de ERENLer gönLüne sâhib OLmaya NâiL OLursun. İşte o zamÂN sana da REHBER OLur Hidâyet GÜNEŞi ReSLûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellemin IŞIğı HAKk ERENLer kaddesallahu sırrahum..
SENi SEVmek=>SÜNNETuLLAH!.:
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ---“Kul in kuntum tuhibbûnALLAHe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vALLAHu GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: De ki: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o takdirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve ALLAH "GAFÛR"dur, "RAHÎM"dir.”(Âl-i İmrân 3/31)
MAKAM-ı MAHMUD.:
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا ---“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke RABBuke Makâmen MahMûdâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nâfile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ÂN'la) teheccüd namazı kıl! RABB'inin seni MAKAM-ı MAHMUD'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.”(İsrâ 17/79)
Es SaLâtu ve's- SeLâmu aleyke Yâ RaSûLALLAH sallallahu aleyhi vesellem istecartu.. ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ MuhaMMedin; Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve Nebîyyike (MahMudîyyeti) , ve RasûLike (AhMedîyyeti) ve Nebîyyi'L- ÜMMîyyi (HaBîBîyyeti) ve aLâ âLihi, EhL-i Beytihi ve sahbihi ve üMMetihi...''
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve’l- tenzur nefsun mâ kad demet ligad (ligadin), vettekûllah (vettekûllahe), innallâhe habîrun bi mâ ta’melûn (ta’melûne).:Ey iman edenler! ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun! Ve her nefs, yarın için ne takdim ettiğine baksın! Ve ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Muhakkak ki ALLAH, yaptıklarınızdan haberdârdır.”(Haşr 59/18)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: =>AKıLLı Kişi=>Kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. =>Âciz Kişi ise =>arzularına uyup bir de ALLAHtan bağışlanma umandır.”buyurmuştur. (Tirmizî, Sıfatu’l- Kıyâme, 25)
---Hibbân b. Münkız radiyallahu anhu.:“Adamın biri.: ”Yâ Resûlallah! DUÂmın üçte birini SENin için yapayım mı? SANa salâvât getireyim mi?” diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Evet, dilersen.”buyurdu. O Adam.: ”Üçte ikisini” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Evet, dilersen.”buyurdu. O Adam.: ”Bütün DUÂlarımı SANA tahsis edeyim mi? DUÂmın tamamında SANA salâvât getireyim mi?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:”Bu takdirde ALLAH dünyâ ve âhiretinle ilgili arzu ve ihtiyaçlarını karşılar!.”buyurdu. (Hadisi Taberanî ve Ebu Nuaym tahric etmiştir. bk. Kenzu’l-Ummal, h. No: 4001)
Bu Hadis-i Şerifte geçen DUÂdaki SALÂVÂt getirmeğe Kur'ÂN-ı Kerîm İşâreti.:
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا ---”Kul mâ ya’beu bikum RABBî lev lâ DUÂukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: (Onlara): “RABBim, DUÂlarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azâb) kaçınılmaz olacak.” de.”(Furkân 25/77)
---Ubey b. Kâb radiyallahu anhu.:“Yâ Resûlallah! Ben SANA çok SALÂVÂt getiriyorum; DUÂlarımdan ne kadarını SANA tahsis edeyim?”diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“İstediğin kadar.”diye buyurdu. Ben.: "Dörtte biri olsun mu?” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Ne kadar istersen; şu var ki ne kadar fazla yaparsan senin için o kadar hayırlıdır.”buyurdu. Ben.: “Üçte biri?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Nasıl istersen; tabii ki ne kadar fazla yaparsan, senin için o kadar hayırlıdır.”buyurdu. Ben.: “DUÂnın yarısını, üçte ikisini?..” diye sordum. Yukarıdaki cevâbların aynısını alınca, Ben.: “DUÂlarımın hepsini SANA tahsis edeyim mi?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Bu takdirde bu d DUÂların senin bütün gam-kederlerine kâfi gelir ve (bu vesileyle) günahların bağışlanır!.”buyurdu. (Tirmizî, Kıyamet, 23.. Tirmizî bu hadis senedi için ”hasen” demiştir.) Ubey b. Kâb radiyallahu anhu, en son ifâdesinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Her zaman kendisi için yaptığı DUÂ yerine ona SALÂVÂt getirmesinin doğru olup olmadığını” sorumuş; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.:”Bunun çok güzel olacağını, dünya ve ahiretle ilgili bütün sıkıntılarının giderilmesine vesile olacağını”bildirmiştir.(bk. Tuhfetu’l-Ahvezi, 7/129-130)
---İmam Ali kerremALLAHu vechehu.:Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “MuhaMMed’e ve onun Âl-i Beytine salâvât getirilmedikçe, yapılan her DUÂ mahcûbdur/perdelidir/engellidir!. (İlahî Kabul Katına çıkamaz!)”buyurdu.” buyurmuştur. (Taberanî, el-Evsat’ta h. no: 721; Heysemî, bu hadisin senedinin sahih olduğunu belirtmiştir. ->Mecmau’z-Zevaid, h. no.17278.; benzer Hadis Deylemî, h. no: 4754)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Beni SÖZünüzün/DUÂnızın BAŞında, ORTAsında ve SONunda ANın!.”buyurmuştur. (İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî)
==>NEDiR=>DUÂYOL KESENi,
HeR AKLın=>ON KÖRDÜĞümü!.
1-) Haram Lokmadan SakınmaLıdır!.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün DUÂ sı kabul olmaz.”buyurmuştur. (Taberanî.)
2-) İ’tikadı Düzgün OLmaLıdır.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Bid’at Ehli’nin DUÂsı ve İbâdetleri kabul olmaz!.”buyurmuştur. (İbni Mâce.) Bid’at.: (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Bid'a.: (Bid'at. c.) Bid'atlar. Sonradan meydana çıkan şeyler..
3-) Uyanık KaLbLe Ve KabuL EdiLeceğine İnanarak DUÂ EtmeLidir. ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“ALLAHu TeÂLÂ’ya, kabul edileceğine tam inanarak DUÂ ediniz! Biliniz ki, ALLAHu TeÂLÂ gâfil bir kalb ile yapılan DUÂyı kabul etmez!.”buyurmuştur. (İMAMZÂDE Muhammed b. Ebû Bekir, Şirʿatü’l-İslâm ilâ dâri’s-selâm.)
4-) “DUÂLarım Niçin KabuL OLmuyor?.” DememeLidir.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“ALLAHu TeÂLÂ, DUÂnızı kabul eder. DUÂ ettim, hâlâ DUÂm kabul olmadı diye acele etmeyiniz! ALLAH’tan çok isteyiniz! Çünkü Kerem Sâhibi’nden istiyorsunuz.”buyurmuştur. (Buharî.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Mü’min ->DUÂ edince, ALLAHu TeÂLÂ, Cebrâile.: “Ben o’nu seviyorum, isteğini hemen yerine getirme!” Fâcir >DUÂ edince de.: “Ben onun sesini sevmiyorum. İsteğini hemen yerine getir!” buyurur.”buyurmuştur. (İbni Neccâr.)
Fâcir.: Haktan sapan. Haram ve günaha dalmış kötü insan. Günah işleyen. Günahkâr..
5-) BeLâ GeLmeden Önce Çok DUÂ EtmeLidir.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:"Sıkıntılı iken DUÂsının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok DUÂ etsin!.”buyurmuştur. (Tirmizî.)
6-) DUÂya Hamd ve SaLâvâtLa BaşLamaLıdır.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Ey namaz kılan, acele ettin!. Namaz kıldıktan sonra DUÂ ederken önce ALLAHu TeÂLÂ’ya lâyık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salâvât getir, sonra DUÂ et!.”buyurmuştur. (Tirmizî.)
7-) YaLvararak DUÂ EtmeLidir.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Gafil olan kalb ile yapılan DUÂ makbul değildir.”buyurmuştur. (Tirmizî.)
8-.) SebebLere Yapışmadan İstemek Kuru Bir Temennidir.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Çalışmadan DUÂ eden, silahsız harbe giden gibidir.”buyurmuştur. (Deylemî.)
9-) Günah İşLemeyen DiL İLe DUÂ EtmeLidir.: ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“ALLAHu TeÂLÂ’ya günah işlemeyen DİL iLe DUÂ edin!” buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Birbirinize DUÂ edin! Çünkü ne sen o’nun, ne de o sen’in DİLinle günah işlemiştir!.”buyurdu. (Muhammed Bin Ahmed Zahid, Tergibü’s-salât.)
10-) İsm-i A’zâm Ve Esmâ-i Hüsnâ İLe DUÂ EtmeLidir.:
وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ---“Ve lillâhi’l- esmâu’l- husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâih (esmâihî), se yuczevne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: EN GÜZEL İSİMLER ALLAH'ındır, artık O'na onunla (esmâları ile) DUÂ ediniz! ALLAH'ın isimlerini (mânâsını) saptıranları terket! Yapmış oldukları şeyden dolayı yakında cezâlandırılacaklar.//ESMÂÜ’L-HÜSNÂ, en güzel isimler ALLAH’ındır. O’na, o güzel isimlerle zikir ve DUÂ edin, O’nun isimlerine, dil uzatan ALLAHsızları, mülhidleri terkedin. Onlar işlemekte oldukları amellerin cezâsına çarptırılacaklar.”(A'râf 7/180)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“ALLAHu TeÂLÂ, kendisinden bir şey istemeyene, DUÂ etmeyene gazâb eder!.”buyurmuştur. (Tirmizî.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“DUÂ ibâdetin ÖZÜdür”buyurmuştur. (Tirmizî, Daavât 1.)
Hadîs-i Şerîfin bazı rivâyetlerine göre Peygamberimiz aleyhisselâm.:“DUÂ ibadettir.” buyurduktan sonra, sanki bu sözüne delil getirmek istiyormuş gibi.: “RABB’iniz, bana DUÂ edin ki DUÂnızı kabul edeyim!.” buyurdu” demiştir. DUÂyı emreden bu âyetin hemen arkasından.: “Bana ibâdet etmekten kibirlenip yüz çevirenler aşağılanmış olarak Cehennem’e gireceklerdir!”buyurmuştur.
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ ---“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).: Ve RABBimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler.// RABBiniz:'Bana dua edin, duanızı yerine getirerek size karşılık vereyim' buyurdu. Bana kulluk ve ibadeti, bana duayı, benim şeriatıma bağlılığı, gurur-kibir meselesi yaparak büyüklük taslayanlar, serkeşlik edenler, zorba, diktatör, güç ve iktidar sahipleri horlanarak zillet içinde Cehennem’e girecekler.” (Mü’min 40/60)
---Fedâle b. Ubeyd radıyallahu anh’tan rivâyete göre, o şöyle demiştir.: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, mescidde oturmakta iken bir adam geldi namaz kıldı sonra şöyle DUÂ etti.: “ALLAH’ım beni bağışla bana acı!.” Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:“Ey namaz kılan acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit ALLAH’a lâyık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selâm et, sonra da yapacağın DUÂyı yap!.” Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra ALLAH’a hamd etti ve Peygambere salât ve selâm getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o kimseye.: "Ey namaz kılan kimse! DUÂ et, DUÂn kabul edilsin.”buyurdu. (Tirmizî, Dâvat, 65.)
PEJMÜRde.: f. Dağınık. Eski, yırtık. Perişan. Buruşuk, buruşmuş.. AYNASIZ.: KemâLât AYNAsı OLmayan. Halk dilinde =>hoş olmayan, uygun gitmeyen, olumsuz, düzensiz, kötü, aykırı, uygunsuz, biçimsiz, çirkin.. PüR.: f. Çok, dolu, çok çok fazla.. MELÂL.: Can sıkıntısı. Usanç. Gamlılık. Zaaf ve fütur..
AYN.: GöZ..
MİR’ÂT.: Ayine. Ayna..
MİR’ÂTü’L-AYN.: Bir şeyin dış görünüşü..
A’YÂN-i SÂBİte.: Tas.: İlm-i İlâhide eşyânın ezelden beri Sâbit OLan Sûret ve SîretLeri/Hakikatları.. ALLAH celle celâlihu Sıfatlarının ve İsimlerinin AYNı.. Mevcudat-ı İlmiye.. Hakîkat-i MuhaMMedîyye..
ÂLEM.: NÛRuLLAH’ın => A‘YÂN-ı SÂBİTE AYNALarındaki TeCeLLîsi.. edince VARLık =>ASLî-TEK-BİRdir.. ÇOKLuk =>İTİBARî ve ZÂHİRîdir..
ADEM-i HâRîCî.: İlm-i İlâhide mevcûd olup, maddî vücudu olmayan.. Adem-i Mutlak zaten yoktur, çünkü bir İlm-i Muhit var. Hem Dâire-i İlm-i İlâhînin harici yok ki =>bir şey ona atılsın!.
AYNA AYNA
VAR mı dAHa GÜZELi?!.:
AYNa.: Farsça “âyîne” veya “âyene” olup “âyen /âhen =>demir” kelimesinden türetilmiştir.. Arapça karşılığı “mir’ât”tır..
Abdullah b. Mesûd radıyallahu anh'dan merfu olarak rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aAYNAya bakarken.:
عن عبد الله بن مسعود -رضي الله عنه- قال: قال رسول الله -صلى الله عليه وسلم- :«اللهم كما حَسَّنْت خَلْقِي فَحَسِّنْ خُلُقِي
“Allah’ım!. Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem =>AYNAya bakarken.:
Elhamdulillahillezî hassene halkî ve hulukî ve zâne minnî mâ şâne min ğayrî.
“Yaratılışımı ve huyumu güzel kılan, başkalarındaki çirkinliği benden uzak kılıp beni güzel yapan Allah’a hamd ederim.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şuâb, IV, 111)
Enes b. Mâlik radiyallahu anhu’n rivâyetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aAYNAya bakarken.: “Yaratılışımı düzgün kılan, yüzümün biçimini güzelleştirip şereflendiren ve beni müslüman olarak yaratan ALLAH’a hamdolsun!” buyurmuştur.
(İbnü’s-Sünnî, s. 70-71; Müttakī el-Hindî, VI, 693).
Ebû Hureyre radıyallahu anh'dan merfû olarak rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
عن أبي هريرة -رضي الله عنه- عن رسول الله -صلى الله عليه وسلم- قال: «الْمُؤْمِنُ مِرْآةُ أَخِيهِ الْمُؤْمِنِ
“El Mü’minu mir’âtü uhîhi’l-Mü’mini.: Mü’Min=>mü’minin aynasıdır!.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 49; Tirmizî, Birr, 18.)
Bunun içindir ki, Ömer radiyallahu anhu kendi kusurlarını Selmân-ı Fârisî’ye sorardı...
Ebû Hafs en-Nîsâbûrî’nin müridlerini askerî bir disiplin içinde gören ve edeb kâidelerine titizlikle riâyet etmelerine şaşıran Cüneyd-i Bağdâdî bu durumu şekle fazla bağlılık olarak gördüğünü söyleyince Ebû Hafs ona.: “Zâhirî edebdeki güzellik =>bâtınî edebdeki güzelliğin yansımasıdır” buyurmuştur. (Kuşeyrî, s. 458)
Bâyezidî Bestâmî.: “İlâhî, SEN bana AYNA oldun =>ben de SANA!.” buyurmuştur.
Rûzbihân-ı Baklî.: “Bâyezid bu SÖZü =>AYNü’l-CEM‘ hâlinde söylemiştir!.” buyurmuştur.
Ebû Abdullah es-Subeyhî bu durumu anlatmak için.: “Ârifin bir AYNAsı var ki =>ona BAKınca HAKk’ı GÖRür” buyurmuştur.
(Baklî, Şerh-i Şathiyyât, s. 225.)
Baklî’ye göre =>Bu AYNA =>KALBdir =>ÂYÎNe-i DİL =>MİR’Ât-ı KALB)..
KALB=>NÛRuLLAH’ın İnsÂN’a GİRiş KAPIsı.. NÛRuLLAH =>NÛR-u MuhaMMed=> NÛR-u Kalb-i ÂRİF=>KÂİNAtta HeR ZERRe =>TEVHİD AYNASI olur.
Kalb-i MuhaMMedî ÂRİF =>ÂYÎNe-i Şeş-Cihet.: altı yönü birden gösteren AŞKk AYNAsı!.
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur.: “ALLAH’ın VELÎ KULLARInı SEV, SEVgini belli et ve kendini onlara SEVdir ki, onlar da seni SEVsinler. ALLAH TeÂLÂ her gün ve her gece EVLİYÂsının kalbine yetmiş kez nazar eder. Ola ki bir VELÎSİnin kalbinde senin ismine nazar eder de, seni SEVer ve günahlarını affeder!.” buyurur.
(Abbâs, Ebû Yezîd, sf. 70; Sehlegî, en-Nûr, sf. 99, 115.)
Bağdat Evliyâsından Ebubekir ŞibLî kaddesallahu sırrahu. Hazretleri nefsine muhalefetten tâviz vermez, âdeta “ÖLü gibi” yaşardı..
Bir gün yeni elbise giydi ve evden çıktı. Birazcık dolaştı, insanlara baktı. Gördü ki kimin üstünde kıymetli elbise varsa herkes ona değer veriyor, eski, sıradan giysili olanları adamdan saymıyorlar. Bu hale çok üzüldü..
Eve dönüp eski elbisesini giyinip çıkarken Hanımı seslendi.:
– Neden yeni elbiseni çıkardın?.
– İnsanların hâline baktım, çok üzüldüm. Herkes insanların görünüşüne bakıyor, ona göre değer biçiyor. Halbuki RABBimiz zâhire bakmaz, dedi. Hanımı sordu.:
– Peki neye bakar?”
Şiblî Hazretleri buyurdu ki.:
– Önemli olan kalbdir Hanım. ALLAH TeALÂ KALBe BAKar. KuLun Niyetine, İhlâsına göre hüküm verir. KALBi bozuk kişi çok kıymetli bir elbise giyse HAKk İndi’nde kıymet kazanır mı? Kazanmaz! Ama KALBi temiz KuL ->ÇuL giyse, ALLAH TeALÂ Katında makbuldür. Çünkü O KALBlere Nazar eder. Onun için asıl hüner =>DIŞı değil =>KALBi İhLâsLa SÜSLemektir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir seferinde üç kez göğsüne işâret ederek.: “Takvâ =>Buradadır!.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebu Dâvud, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbn Mâce, Duâ 5)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. O, sizin sadece kalblerinize ve amellerinize bakar.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr 33; İbn Mâce, Zühd 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539)
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
“Mâ kezebel fuâdu mâ reâ.: Kalbindeki fuad (kalbindeki idrak hasası-gönül gözü görmesi), gördüğü şeyi tekzib etmedi- yalanlamadı.// (Gözleriyle) gördüğünü Fuadı (Kalb gözü) yalanlamadı.” (Necm 53/11)
nOt.:
AKLen ve AKıLLara ANLAtılanlar =>ZÂTULLAH/ULUHîYyet/AHADîYyet MERTEBEsi İleİLgiLi asLa değiLdir!.
MİR’ÂTü’L- HALk =>TEKi/VAHDEti =>ÇOKk/KESREt GÖSTERen HeRşEYy-HeRKes Kadar ÇOKkLuk AYNAsı..
MİR’ÂTü’L- HAKk => ÇOKkLuğu/KESREti=>TEK-BiR/VAHDEtte CEMMü’L- CEM’ AYNAsı..
ZÂTuLLAH =>SıFAtuLLAH =>ESMâuLLAH =>MİR’ÂTü’L-HaKîKatü’L- MuhaMMedîyye =>EŞYâda KÜLLî ŞEyy’in/HeRKeSin HaKîKatı=>EL HAKkın HAYy AYNAsı..
ZÂTIM’a Mir'ât edindim=>ZÂTIN’ı,
=>BiLe YAZdım ADIM İLe=>ADINı!.
SüLeymân ÇeLebi..
kaddesallahu sırrahu..
===>ÂYÎNe-i VAHDEt-i İLÂHî,
MİR’ât-ı VüCÛDudur KeMâhî!.
Şeyh Gâlib..
kaddesallahu sırrahu..
==>HaLk İÇRe===>Bir ÂYİNEyim,
HeRkes BAKar=>BiR ÂN GÖRüR!.
HeR NE GÖRüR==>KENDi YÜZÜn,
GeR YAHşi=>GeR YAMAN GÖRüR.
Niyâzî Mısrî..
kaddesallahu sırrahu..
Şu HAYatta tek başına =>İnzivâda kalarak,
=>Sadece kendi sesinin yankısını duyarak =>hakikati keşfedemezsin!.
=>Kendini ancak bir başka bir İNSÂN-ı KÂMİLin AYNASInda tam olarak GÖReBİLirsin!..
Şemsî Tebrizî
kaddesallahu sırrahu..
GüZeL YÜZ =>AYNAya ÂŞIKktır!.
İYİ DOStu OLANın =>AYNAya İhtiyacı YOKktur!.
BENCiLLik =>GÖZÜNe TAKILmış AYNA gibidir.
=>O GÖZLer NEREye BAKARsa BAKsın =>KENDİnden Başka Birini GÖRmez’.
AYNA iLe TeRaZi => BİRİsi İNCİNecek Yahut UTANacak Diye Doğru SÖYLEmekten SAKINır mı, SUSar mı?.
Bu YAĞmur ->bu YAĞmur,->bu KILdan ince =>Nefesten Yumuşak YAĞan bu YAĞmur. Bu YAĞmur, bu YAĞmur bir GüN DiNiNce =>AYNALar YÜZümü TANImaz OLur...
DOStun YÜZü =>CÂN AYNASı’dır.=>HohLayıp, PufLayıp Onu BUğuLandırma!. =>SONra AYNA SENi GÖSTERmez OLur.
TOPRak =>dOStu OLan BAHARa KAVUŞunca COŞar ve ÇİÇEKLer AÇar!. SEN =>TOPRaktan dAHa AŞAğı DeĞiLsin. =>ÖYLEyse DOSt KIYMEti BiL!.
KALBimi ve RÛHumu VERmemin Bir YARARı YOKk,
Çünkü =>SEN Zâten BunLara SÂHİBsin.
=>O Yüzden SANA Bir AYNA getirdim =>KENDİne BAKk ve BENİ HATIRLa!.
GöNüL AYNAsı =>Dünya SEVgisi Tozundan ->NEFSANâ ARZULardan TeMiZLenir ->Pâk ve Saf Bir HÂLe GETİRİLirse,
ORAda =>SU ve TOPRak NAKIŞLardan =>Başka ŞEYLer GÖRÜRsün.
GöNüL AYNAsında =>Hem RESMi-NAKŞı GÖRÜRsün =>Hem de RESMi ve NAKŞı YAPANı =>Hem de->DevLet, Saadet Yaygısı Seyr Edersin =>Hem de Onu YAYANı ve DÖŞEYENi..
MevLânâ..
kaddesallahu sırrahu..
AYNAda GÖRÜNen GÜZELLik AYNAya âit OLmadığı gibi =>HiçBir GÜZELLik de =>O GÜZELin MALı DEĞİLdir. =>Bütün GÜZELLikLer =>CeMîL celle celâlihu İSMİnden YANsıyor!. –
Said Nursî
kaddesallahu sırrahu..