KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta CİNNLER

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta CİNNLER

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta CİNNLER ve ŞEYTANLAR.:

I-) CİNNLER.:

Şu İÇinde yaşamakta ve ALLAHu zü’L-CeLÂL’e KULLuk DENEmesi'nden geçmekte Olduğumuz Hayatta Akıl Algımız içinde OLduğumuz, OLdukları halde göremediğimiz gaybî, manevî/soyut OLan varlıklar vardır.:

1-) İnsÂNLar,
2-) MeLekLer,
3-) CinnLer,
4-) ŞeytânLar..

İnsÂNoğLunun AkıL Sahasında/Hayatında, maddî/somut OLarak gözükmeyen ancak manevî/soyut OLarak OLduğu halde gözükmeyen MeLekLerden başka CinnLer ve ŞeytânLarda vardır ve her İnsÂN etkileri altındadır.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şeytân da MeLek de insanoğluna sokularak, kalbine birtakım şeyler getirirler. Şeytânın işi kötülükle korkutup hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise, iyiyi tavsiye edip Hakk’ı doğrulamaktır. İçinde böyle bir his ve düşünce bulunan kimse onun ALLAH’tan olduğunu bilsin ve ALLAH’a hamd etsin. Şeytânınkini bulan ise, Şeytândan koruması için ALLAH’a sığınsın.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir, 3.)

Bugün pozitif bilimlerin henüz açıklayamadığı akıl, ruh, bilinç ve hatta aklın kendi gibi pek çok soyut şeyin varlığını kabul ediyoruz. Yine görmediğimiz halde bazı şeyleri eserleriyle biliyoruz. Meselâ elektriği görmüyoruz ama elektrik nakleden tellerde akım olduğunu kontrol kalemiyle anlayabiliyoruz..

CİNN NEDİR?. KİMDİR?.:

Sözlükte “örttü, saklandı, gizlendi.” anlamındaki “c-n-n” kökünden türeyen bir isim olup tekili olan cinnî "örtülü ve gizli şey" mânâsına gelir..

CİNN.: Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve Semâvî Kitabların İrşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlâtlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi dinin bir kısım emirlerini yapmakla ve bazı yasaklarından kaçınmakla yükümlüdürler. Kıyamet ve haşirden sonra cinlerden de dünya imtihanını kazananlar Cennet'e, kaybedenler Cehennem'e girecektir. Kâinat ve içindeki bütün varlıklar hakkında, en birinci söz söyleme hakkı; onların yaratıcısı ve mâliki olanındır.
Çünkü.: "Yapan bilir, öyleyse bilen konuşur." bir kaidedir. Cinnlerin varlığını da, evvelâ; Kur'ÂN-ı Kerimden öğreniyoruz. Ayrıca Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den gelen sahih rivâyetler ve ashabının cinleri görmesi ve görüşmesi hâdiseleri de pek çoktur. Cinnlerin pekçok cinsleri vardır. Bunlar lâtif yaratıklar oldukları için gaybî haberler getirmekte kullanılabilirler. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den sonra cinnlerin gaybî âlemden haber hırsızlamaları Cenâb-ı HAKk ALLAH celle celâlihu tarafından menedilmiştir. Cinnlerin, kötülüğe sevkedenlerine Şeytanî Cinnî de denilir. Cinnlerin atalarına CÂN adı verilir..

CİNN.: Bir şeyi hisseden, setretmek, gizlemek mânâsına gelir.
CİNN.: Gizli ve örtülü varlık, görülmeyen ama İnsÂNlarla ilişkisi olabilen varlıklar.
CİNN.: Terim oLarak.: Duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen, insanlar gibi şuur ve irade sahibi, davranışlarından ötürü ALLAH’a karşı sorumlu olan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan ve ateşten yaratılmış manevî, ruhânî ve gizli varlıkları” ifâde eder..


يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ
Resim---“Yâ ma’şere’l- CİNNi ve’l- insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumu’l- hayâtu’d- dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn (kâfirîne).: Ey insan ve CİNN topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şâhid olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şâhid oldular.” (En‘âm 6/130)

Herkesin gözle göremediği, kulağıyla işitemediği varlıklar olan cinler hakkında en güvenilir bilgi kaynağı VAHİYdir. Kur’ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadisler CİNNlerin varlığını kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Sağlıklı düşünebillen akıl da gözle görülemeyen başka varlıkların olabileceğini imkânsız görmez. İnsanların cinleri görememesi, gözlerinin ateş türevinden yaratılmış olan cinleri görebilecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır..

el-Cinn adıyla müstakil bir Sûrenin bulunduğu Kur’ân-ı Kerîm’de “cinne, cân, cin ve mecnûn” kelimeleri geçmektedir.
Bunlardan;
1-)cin” kelimesi 22 âyette..
“delilik” anlamındaki “cinne” üç âyette “cinn topluluğu”.. 10 âyette..
2-) “cân” iki âyette “yılan”, beş âyette “cin” anlamına gelmektedir.. toplamda 7 âyette..
3-)mecnûn11 âyette geçmektedir.
(bk. Wensinck, el-Muʿcem, “cnn” md.).

CİNNLERİN ÖZELLİKLERİ.:

1-) Kur’ÂN-ı Kerîm’e göre, insân topraktan, CİNN ise ateşten yaratılmıştır.:


خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Resim---“Halakal insâne min salsâlin ke’l- fehhâr (fehhâri).: (ALLAH) insanı, fahhar gibi ses veren salsalinden yarattı.” (Rahmân 55/14)

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Resim---“Ve halaka’-l CÂNNe min mâricin min nâr (nârin).: Ve CİNNLeri, mariç ateşten (parlak, dumanı olmayan alevden, enerjiden) yarattı.” (Rahmân 55/15)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---“Ve le kad halakne’l- insâne min salsâlin min hamein mesnûn (mesnûnin).: Andolsun ki; BİZ insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.” (Hicr 15/26)

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Resim---“Ve’l- CÂNNe halaknâhu min kablu min nâri’s- semûm (semûmi).: Ve CÂNN; onu, daha önce semûmun ateşinden (çölde esen, hücrelerin içine nüfuz eden yakıcı kavuran, sıcak rüzgâr) yarattık.” (Hicr 15/27)

Bu âyet, cin türünün insan türünden önce yaratıldığını göstermektedir.
Kur’ÂN-ı Kerîm’de cinlerden bahseden, 28 âyetten oluşan Cin Sûresi bulunmaktadır. Bu sûrede dile getirildiği gibi, cinnler içinde çeşitli kesimler vardır. Onların bir kısmı Müslüman, bir kısmı da kâfirdir. Cinnlerin mü’min olanları, mü’minlerle beraber cennette, kâfir olanları da kâfirlerle beraber cehennemde kalacaklardır.

2-) Cinnler çeşitli şekillere girebilecek ve insanların yapamayacakları bazı işlerin üstesinden gelebilecek yetenekte yaratılmıştır. :
Meselâ, Süleymân aleyhisselâm, Sebe Melikesi’nin tahtını getirtmek istediğinde cinnlerden birinin, o henüz yerinden kalkmadan tahtı getirebileceğini söylemesi bunu göstermektedir..:


قَالَ عِفْريتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ
Resim---“Kâle ıfrîtun mine’l- CİNNi ene âtîke bihî kable en tekûme min makâmik (makâmike) ve innî aleyhi le kaviyyun emîn (emînun).: CİNNLerden ifrit: "Sen, makamından kalkmadan önce onu sana getiririm. Muhakkak ki ben, ona (onu gerçekleştirebileceğime) kuvvetle eminim." dedi.” (Neml 27/39)

Cinin, Süleymân aleyhisselâm’la karşılıklı konuşması, onların gözle görülebilecek bir şekle girebileceklerine işârettir. ALLAH celle celâlihu, cinnleri, Süleymân aleyhisselâm’ın emrine vermiş, o da cinnleri ağır ve meşakkatli işlerde hizmet ettirmiştir..

3-) Cinnlerin mutlak gayba dair bilgileri yoktur.:
Kaderi ve geleceği bilemezler. Ancak hayat sürelerinin uzun olması, rûhânî ve latîf varlık olmaları ve çok hızlı hareket edebilmeleri sayesinde insanların bilmediği, geçmişe ve şu ana ait bazı olayları bilebilirler. Ancak bu durum, cinnlerin insanlardan daha üstün varlıklar olduğunu göstermez.:


فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
Resim---“Fe lemmâ kadaynâ aleyhi’l- mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetu’l- ardı te’kulu minseeteh (minseetehu), fe lemmâ harre tebeyyeneti’l- CİNNu en lev kânû ya’lemûne’l- gaybe mâ lebisû fî’l- azâbi’l- muhîn (muhîni).: Onun (Süleymâ aleyhisselâm’ın) ölümüne hükmettiğimiz zaman ölümünün ortaya çıkmasına, sadece bastonunu yiyen bir ağaç kurdu delil (sebep) oldu. Ancak yere kapandığı zaman, (ölümü) CİNNLere belli oldu (CİNNLer, onun öldüğünü o zaman anladılar). Eğer gaybı bilmiş olsalardı, muhîn (alçaltıcı) azabın içinde kalmazlardı.” (Sebe’ 34/14)

Cinnler de insanlar gibi, imân etmek ve İlâhî emirlere itaat etmekle yükümlüdürler.:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---“Ve mâ halaktu’l- CİNNe ve’l- inse illâ li ya'budûni.: Ve BEN, insanları ve CİNNLeri (başka bir şey için değil, sadece) BANA kul olsunlar diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

İslâm Âlimlerinin çoğunluğuna göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem‘in Peygamberliği, insanlarla birlikte cinleri de kapsar. Bu sebeple Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “ResûLu’s- SekaLeyn/İki zümrenin Peygamberi” denilmiştir..

4-) Cinnler, tıpkı insanlar gibi yer, içer, evlenir ve çoğalırlar.:
Erkeklik ve dişilikleri olduğu gibi doğar, büyür ve ölürler. Ancak cinnlerin ömrü, insanlarınkine göre epeyce uzundur..

5-) Bazı durumlarda cinnlerin insanlara zarar vermesi söz konusu olabilir.:
Ancak, müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve ALLAHu zü’L-CeLÂL’in izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine bilmesi gerekir.:


إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Resim---“İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ RABBihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).: Gerçek şu ki, iman edenler ve RABBLerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytânın ve CİNNLerin) hiç bir zorlayıcı gücü yoktur.” (Nahl 16/99)

6-) Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı ALLAH’a sığınmak gerektiği gibi, cinnlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı tutum gösterilmelidir.:

Nitekim, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem‘in de cinnlerin insanı etkilemesine karşı Âyetü’l-Kürsî’yi, Felâk ve Nâs Sûrelerini okuyarak, bu yönde örnek bir davranış gösterdiği bilinmektedir..
Muavvizeteyn, İki koruyucu demektir. Bundan maksat, Kur'ÂN-ı Kerîm'in Felâk ve Nâs Sûreleridir. Kur'ÂN-ı Kerîm'in son üç sûresi olan İhlâs, Felâk ve Nâs Sûrelerine ise muavvizât/koruyucular denir..

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm


قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---“Kul huvallâhu ehâd (ehâdun).: De, o: ALLAH tek bir (EHÂD)dir” (İhlâs 112/1)

اللَّهُ الصَّمَدُ
Resim---“ALLAHu's- Samed (samedu).: ALLAH, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).” (İhlâs 112/2)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Resim---“Lem yelid ve lem yûled.: O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.” (İhlâs 112/3)

وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Resim---“Ve lem yekun lehu kufuven ehâd (ehâdun).: Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.” (İhlâs 112/4)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---"Kul eûzu bi RABBi'l- felak (felakı).: De ki: Sabahın RABBine sığınırım." (Felâk 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---"Min şerri mâ halak (halâka): Yarattığı şeylerin şerrinden," (Felâk 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---"Ve min şerri gâsikın izâ vekab (veKâbe).: Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden," (Felâk 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---"Ve min şerrin neffâsâti fî'l- ukad (ukadi).: Düğümlere üfüren kadınların şerrinden," (Felâk 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---"Ve min şerri hâsidin izâ hased (hasede).: Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden." (Felâk 113/5)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Resim---"Kul eûzu bi RABBi'n- nâs (nâsi).: De ki: İnsanların RABBine sığınırım." (Nâs 114/1)

مَلِكِ النَّاسِ
Resim---"Meliki'n -nâs (nâsi).: [İnsanların Mâlikine," (Nâs 114/2)

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---"İlâhi'n- nâs (nâsi).: İnsanların (gerçek) İlâhına;" (Nâs 114/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Resim---"Min şerri'l- vesvâsi'l- hannâs (hannâsi).: Sinsice, kalblere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden." (Nâs 114/4)

الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Resim---"Ellezî yuvesvisu fî sudûri'n- nâs (nâsi).: Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);" (Nâs 114/5)

مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Resim---"Mine'l- CİNNeti ve'n- nâs (nâsi).: Gerek CİNNlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan ALLAH'a sığınırım)." (Nâs 114/6)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sahabeden Abdullah ibn Hubeyb radiyallahu anhu’e.: "Akşam ve sabah olunca İhlâs, Felâk ve Nâs Sûrelerini üçer kere oku, onlar her şeye karşı sana yeter." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavat, 117)

Resim---Ayşe radiyallahu anha Annemiz.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, her gece yatağa girdiği zaman iki elinin avucunu bir araya getirir, sonra ellerinin içine üfler ve “kul hü vallâhü ahad, kul eûzü bi rabbi’l- felâkı ve kul eûzü bi rabbi’n-nâsisûrelerini okur, sonra elleriyle elini, yüzünü ve vücudunun ulaşabildiği yerlerini mesh eder ve bunu üç defa yapardı.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Edeb, 107)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Kul hüvellâhü ahad Sûresi, Kur’ÂN’ın üçte birine denktir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'ân, 11)

Şu Âyet-i Kerime de bu anlamda DUÂ mâhiyetinde OKUnaBİLir:

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---“Ve kul RABBi eûzu bike min hemezâti’ş- şeyâtîn (şeyâtîni).: Ve de ki: "RABBim, şeytanın kışkırtmalarından(vesveselerinden-dürtüşmelerinden) SANA sığınırım." de.” (Mü’minûn 23/97)

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---“Ve eûzu bike RABBi en yahdurûn (yahdurûni).: Ve RABBim, (şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım.” (Mü’minûn 23/98)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ukaz Panayırı’na giderken Nahle’de sabah namazını kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'ÂN-ı Kerîm dinlemiş ve müslüman olmuştur. Bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Cin Sûresi'nin ilk âyetlerinde haber verilmiştir.:

قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا
Resim---“Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun mine’l- CİNNi fe kâlû innâ semi’nâ kur’ÂNen acebâ (aceben).: De ki.: “CİNNlerden bir topluluğun (Kur'ÂN) dinlediği, sonra.: “Biz gerçekten harika, güzel bir Kur'ÂN işittik.” dedikleri bana vahyedildi.” (Cinn 72/1)

يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
Resim---“Yehdî ile’r- ruşdi fe âmennâ bih (bihî), ve len nuşrike bi RABBinâ ehadâ (ehaden).: O (Kur'ÂN), irşada ulaştırır, artık biz, O'na îmân ettik ve artık kimseyi RABBimize asla ortak koşmayız.” (Cinn 72/2)

وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا
Resim---“Ve ennehu teâlâ ceddu RABBinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ (veleden).: Ve bizim RABBimizin şanı çok yücedir. O'nun, bir sâhibe (eş) ve oğul edinmediğine (îmân ettik).” (Cinn 72/3)

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ
Resim---“Ve iz sarefnâ ileyke neferen mine’l- CİNNi yestemiûne’l- kur’ÂN (kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn (munzirîne).: CİNNLerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kur'ÂN'ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman.: “Susun, dinleyin!.” dediler. Sonra (Kur'ÂN-ı Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.” (Ahkâf 46/29)

Abdullah İbn Mes’ûd radiyallahu anhu’n naklettiğine göre, bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, aralarından kaybolmuş, şehir dışında vâdilerde aranmasına rağmen bulunamamıştı. Sabah olunca Hira yönünden geldiğini gördüler.
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana cinlerden bir davetçi geldi. Onunla birlikte gittim. Onlara Kur’ÂN okudum.” buyurmuştur.
(Kurtubî, Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut 1967, XIX, 2 vd.)

Resim---Alkame yoluyla İbn Mes‘ûd’dan gelen rivayet şöyledir.: “Mekke’deyken bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca.: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece çok kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca bir de baktık ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hira tarafından geliyor. Ona.: “Yâ Resûlullah!. Biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple çok fenâ bir gece geçirdik!.” dedik. O da.: “Bana cinnlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’ÂN-ı Kerim’i okudum.” buyurdu. Sonra bizi götürerek cinnlerin izlerini ve ateşlerinin kalıntılarını gösterdi. Cinnler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da.: "Elinize geçen, üzerine ALLAH’ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir.” buyurmuş. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şu uyarıda bulundu.: “Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istincâ etmeyin, çünkü onlar (cinnî olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir.” buyurmuştur.
(Tayâlisî, Ebû Dâvûd Süleyman b. Dâvûd b. el-Cârûd, Müsned, thk. Muhammed b. Abdilmuhsin et Türkî, (Mısır: Dâru Hecer, 1999), 1: 225; Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, Müsned, thk. Şu‘ayb el-Arnavûd vd., (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2001), 7: 214-215; Müslim, Ebü’l-Hasen Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, el-Müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar (Sahîhu Muslim), thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, ts.), “Salât” 150; Tirmizî, Muhammed b. İsâ b. Sevre, Sünenü’t-Tirmizî, thk. Ahmed Muhammed Şâkir vd., (Mısır: Şirketü Mektebe ve Matbaa Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1975), “Tefsîr (Sûretu’l-Ahkaf)” 46 (hadis no: 3258); Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin b. Ali b. Mûsâ, Delâililü’n-Nübüvve ve ma‘rifetü ahvâli Sâhibi’ş-Şerî‘a, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 1984), 2: 230. Kemik ve tezekle ilgili hadislerin değerlendirmesi için bk. Ali Osman Ateş, Kur’an ve Hadislere Göre Cinler ve Büyü, (İstanbul: Beyan Yay., 2011), 90-108.)

Resim---Ebû Zeyd’in Taberânî’deki rivâyetinde ise şu ifâdeler yer alır.: “Sizden biriniz benimle gelsin ama, kalbinde bir dane ağırlığınca kibir bulunan gelmesin.” buyurdu. Ben kalkıp onunla gittim. Yanıma da içinde şıra olan bir matara aldım…”

(Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, 10: 63.)

Resim---Amr b. Hureys’in azatlısı Ebû Zeyd’in İbn Mes‘ûd’dan naklettiği rivayette İbn Mes‘ûd şöyle der: “Mekke’de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bir grup sahabiyle beraberdik. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İçinizden birisi benimle gelsin. Ancak kalbinde zerre kadar hile bulunan gelmesin!.” buyurdu. Ben kalkıp gittim. Yanıma da içinde su olduğunu düşündüğüm bir matara aldım. Sonra birlikte yürümeye başladık. Mekke’nin yukarılarına gelince bir araya toplanmış karartılar gördüm. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana bir çizgi çizdi ve.: “Geri gelinceye kadar burada ayakta bekle!.” dedi. Ardından Rasûlullah onların yanına gitti. Onların Rasûlullah’ın üzerine üşüştüklerini görüyordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gece boyunca onlarla konuştu. Ancak sabaha karşı yanıma gele bildi. Bana.: “Ey İbn Mes‘ûd! Hâlâ ayakta mısın?.” dedi. Ben de.: “Yâ Resûlullah! Sen bana.: “Ben gelinceye kadar burada ayakta bekle!” demiştin dedim. Sonra bana.: “Yanında abdest almak için su var mı?” dedi. Ben de.: “Evet var!.” dedim. Fakat matarayı açınca içinde hurma şırası olduğunu gördüm. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Ben içinde su olduğunu zannederek matarayı almıştım meğer içinde şıra varmış!.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Temiz hurma, temizleyici su!” buyurdu. Sonra da ondan abdest aldı. Namaza kalktığı zaman onlardan iki kişi geldi ve Rasûlullah’a.: “Yâ Resûlullah, namazımızda bize imamlık etmen hoşumuza gider.” dediler. Rasûlullah onları da arkasında safa yerleştirdi ve bize namazı kıldırdı. Namazı bitirince.: “Yâ Resûlullah! Bunlar kimdir?.” dedim. O da.: “Bunlar Nusaybin Cinleri’dir. Aralarında anlaşamadıkları bazı hususlarla ilgili geldiler ve benden yiyebilecekleri bir azık istediler…” buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 7: 390-391; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, 10: 63, 65, 66, 67. Ebû Nu‘aym, Delâil, 1: 366. A.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in cinnlerle görüştüğü yerlere dair rivayetler de birbirinden farklıdır. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in cinnlerle birden fazla görüştüğü kabul edildiğinde bu rivayetler de uzlaştırılabilir. İlgili rivâyetlerde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in cinnlerle görüşmesinin; Batn-ı Nahle, Ukaz Panayırı dışında, Bathâ’da, Mekke’nin yukarılarında ve (Şi‘bi) Hacûn’da gerçekleştiği nakledilmektedir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ezân okurken sesini yükselt! Çünkü, ezân okuyanın sesini işiten bütün insan ve CİNNler, Kıyamette ona şâhidlik ederler.” buyurdu.
(Buharî)

İmam-ı Buharî buyuruyor ki.:
Cin Sûresinin “Hakikaten biz, hidayet rehberi olan Kur'ÂN-ı kerimi dinleyince, Ona iman ettik. RABBine iman eden, bahstan ve rehaktan korkmaz” mealindeki 13. âyet-i kerimesindeki bahs, mükafatın eksik verilmesi; rehak da hak etmediği cezâyı görmek, demektir. Bu âyet-i kerime, onların iyiliklerine karşılık mükafatlarının eksiksiz verileceğine ve günahlarına karşı fazladan cezâ görmeyeceklerine delâlet eder.”
(Abdülkerim Tettan, Avnü’l-mürid)

وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَى آمَنَّا بِهِ فَمَن يُؤْمِن بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا
Resim---“Ve ennâ lemmâ semi’nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan).: Ve gerçekten biz, hidâyeti işittiğimiz zaman O'na îmân ettik. Artık kim RABBine îmân ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden ve zulme uğrayacağından korkmaz.” (Cinn 72/13)

Bahsen.: hakkının verilmemesi, eksiltilmesi..
Rehekâ.: zilletin sarması, zulme uğraması..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta CİNNLER

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

II-) ŞEYTÂN NEDİR, KİMDİR?.:

Şeytân.: Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, asi, insanları saptırmaya çalışan cinlere Şeytân adı verilir..
Şeytân.: İblis.. Cenâb-ı HAKk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenâb-ı HAKk'ın emriyle Âdem aleyhisselâm' secde ettiği halde Şeytân.: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim" diye kibirlenerek, Cenâb-ı HAKk'ın emrine karşı gelmiş ve Âdem aleyhisselâm' secde etmediğinden, ALLAH'ın rahmetinden kovulmuştur..
Hannâs.: (El-Hannâs) (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytân. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytân..
KÜNNes.: Hunnes, Hânis'in; Künnes de Kânis'in çoğuludur. Kânis, süpüren mânasınadır. Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaîb, gece zâhir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir. (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs, Neptün)

ŞEYTÂNIN ÖZELLİKLERİ.:

Kur’ÂN-ı Kerîm’de ilk Şeytândan “İblis” diye söz edilir. İblis, azmış ve RABBi’nin buyruğuna isyan ederek, sapıklığa düşmüş CİNLerdendir.


وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne mine’l- kâfirîn(kâfirîne).: Ve meleklere: “Âdem'e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

Bu âyette, onun MeLek olduğunu göstermez. Çünkü bu âyette ifâdenin çoğunluğa göre düzenlenmesi (tağlib) kuralına uygun bir üslup kullanılmıştır..

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
Resim---“Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne mine’l- cinni fe feseka an emri RABBih (RABBihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv (aduvvun), bi'se li’z- zâlimîne bedelâ(bedelen).: Ve meleklere, “Âdem'e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O CİNlerdendi. Böylece RABBinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zâlimler için ne kötü bir bedel (cehennem).” (Kehf 18/50)

Açıkça anlaşıldığı gibi, aslında o bir CİNdir. ALLAH’a ibâdet ederek derecesini yükseltmiş ve MeLekLer arasına karışmış, daha sonra da isyanı yüzünden bu konumunu yitirmiştir.
Böylece İblis bir “Şeytân” yâni ALLAH’a karşı çıkan ve kovulan bir varlık oldu. Âdem aleyhisselâm’a üstünlük taslarken, MeLekLer arasındaki yerini de kaybetti. Bu sefer gözü döndü ve azgınlığı arttı. İçindeki kin ve nefret ateşi daha da büyüdü. Ve küstahlaşarak dedi ki.:


قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Resim---“Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâteke’l- mustekîm (mustekîme).: (İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sırat-ı Mustakîmin'e onlara karşı (mâni’ olmak için) oturacağım.” dedi.” (Arâf 7/16)

ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ
Resim---“Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirî (şâkirîne).: Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (Arâf 7/17)

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Resim---“Kâle RABBi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fi’l- ardı ve le ugviyennehum ecmeîn (ecmeîne).: (İblis şöyle) dedi: “RABBim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.” (Hicr 15/39)

إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
Resim---“İllâ ıbâdeke minhumu’l- muhlasîn (muhlasîne).: Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr 15/40)

MeLekLer ve CiNLer gibi duyu organlarıyla algılanmayan fakat varlığı Kur’ÂN-ı Kerîm ve sahih hadislerde kesin bir biçimde bildirilen Şeytân (iblis) ateşten yaratılmıştır. Âdem aleyhisselâm’ın çamurdan, kendisinin ise ateşten yaratıldığı gerekçesiyle ondan üstün olduğunu iddia etmiş, Âdem aleyhisselâm’a secde etmekten kaçınmış, ALLAH’ın lânetine uğramış ve O’nun huzurundan kovulmuştur.
Daha sonra Âdem aleyhisselâm ve eşi Havva’yı yanıltarak onların cennetten çıkmalarına sebep olmuştur. Şeytân ilk insandan beri bütün insanlara, kötülükleri, küfür ve günahları süsleyip güzel gösterir, insanları hak yoldan uzaklaştırmak için elinden geleni yapar.
Kur’ÂN-ı Kerîm’de da bildirildiği gibi, ALLAH’ın gösterdiği dosdoğru yoldan uzaklaşmak, yasakları çiğnemek, Şeytâna imkân ve fırsat vermek demektir. Sapıklık ve azgınlıkta devam edenler, Şeytânın kendilerini çepeçevre kuşatmasına, kendilerinin de Şeytânın esiri olmalarına sebep olurlar.:


وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
Resim---“Ve men ya’şu an zikri’r- rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).: Ve kim RAHMÂN'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytânı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytân), onun yakın arkadaşı olur.” (Zuhrûf 43/36)

وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
Resim---“Ve innehum le yasuddûnehum ani’s- sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn (muhtedûne).: Ve muhakkak ki onlar (şeytânlar), onları mutlaka (ALLAH'ın) yolundan men’ ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidâyette olduğunu sanırlar.” (Zuhrûf 43/37)

حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
Resim---“Hattâ izâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’de’l- meşrikayni fe bi’se’l- karîn (karînu).: O (onlardan biri), sonunda (kıyâmet günü) bize geldiği zaman.: “Keşke benimle senin aran, iki doğu kadar uzak olsaydı.” dedi (der). İşte bu kötü bir yakınlık.” (Zuhrûf 43/38)

وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Resim---“Ve len yenfeakumu’l- yevme iz zalemtum ennekum fî’l- azâbi muşterikûn (muşterikûne).: Bugün size asla (hiçbir şey) fayda vermez. Siz zulmetmiştiniz. Muhakkak ki azâbda ortaksınız.” (Zuhrûf 43/39)

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Resim---“İstahveze aleyhimu’ş- şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbu’ş- şeytân (şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humu’l- hâsirûn(hâsirûne).: Şeytân onları kuşattı. Böylece ALLAH'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytânın taraftarlarıdır. Şeytânın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?” (Mücâdele 58/19)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, insanları, Şeytânın düşmanlığına, hile ve aldatmacalarına karşı uyarmıştır.:

إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ
Resim---“İnne’ş- şeytâne lekum aduvvun fettehızûhu aduvvâ (aduvven), innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbi’s- seîr (seîri).: Muhakkak ki şeytân, sizin düşmanınızdır. Öyleyse onu düşman edinin. O, kendi hizbini (taraftarlarını) sadece alevli ateş (cehennem) ehlinden olmaları için çağırır.” (Fâtır 35/6)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm okunduğunda kovulmuş Şeytândan kendisine sığınılmasını emrettikten sonra, ALLAH’a içtenlikle inanıp, ibâdet eden ve yasaklarını çiğnemeyen kimseler üzerinde Şeytânın hiçbir etki ve hâkimiyetinin olamayacağını şöyle bildirmiştir.:

إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ
Resim---“İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mine’ş- şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn (mubsırûne).: Muhakkak ki; takvâ sahibi kimseler şeytândan onlara gözü bürüyen bir vesvese dokunduğu zaman (ALLAH'ı) tezekkür ederler (ALLAH'la tezekkür ederler). İşte o zaman onlar, basar edenlerdir” (A’râf 7/201)

Kalb Gözlerinin basar hassası ile görürler.:

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Resim---“E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh (gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Hevâsını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve ALLAH, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda ALLAH'tan sonra onu kim hidâyete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?” (Câsiye 45/23)

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
Resim---“İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultân (sultânûn), ve kefâ bi RABBike vekîlâ (vekîlen).: Doğrusu, benim o gerçek kullarım var ya! Senin (ey İblis) onlar üzerine hiç bir hâkimiyetin yoktur. RABBin ise, vekîl olarak yeter.” (İsrâ 17/65)

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
Resim---“Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm (mustekîmun).: ALLAHu TeALÂ şöyle buyurdu.: “İşte bu, BANA yönlendirilmiş (BANA ulaştıran) yoldur.” (Hicr 15/41

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
Resim---“İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake mine’l- gâvîn (gâvîne).: Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; BENim kullarım üzerinde senin bir sultânlığın (gücün) yoktur.” (Hicr 15/42)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, varlıkları, biri diğerinden ayırt edilebilsin ve aralarındaki fark insanlarca kolayca anlaşılabilsin diye zıtlarıyla birlikte yarattığından, Şeytânı da yaratıkların en temiz ve şereflilerinden olan, hak ve hayrı tavsiye eden MeLekLerin varlığına zıt olarak yaratmıştır. Eğer Şeytân yaratılmamış olsaydı, ALLAH’a kulluk ve itaat etmek bu kadar kıymetli olmazdı. Çünkü belli fiillerin ibâdet, hayır, güzel ve iyi oluşu, ancak zıtlarının varlığı ile bilinebilir. Zirâ insanlara şer ve çirkin fiillerde yol gösteren de Şeytândır..

Hülâsa Şeytâna uyuşun sonucu acı bir azâbdır.:


وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَاْ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Ve kâle’ş- şeytânu lemmâ kudıye’l- emru innallâhe veadekum va’de’l- hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy (musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl (kablu), inna’z- zâlimîne lehum azâbun elîm (elîmun).: Şeytân, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; ALLAH, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi dâvet ettim. Böylece siz, bana icâbet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zâlimlere acı azâb vardır.” (İbrâhîm 14/22)

Kur'ÂN-ı Kerîm’imizde ŞeytânLa İLgiLi ÂyetLer.:

Resim---“Fakat Şeytân, ikisinin (ayağını) oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde oldukları şeyden (ni'metten) çıkardı. Ve: “Birbirinize düşman olarak (dünyaya) inin. Sizin için (belli) bir zamana kadar yeryüzünde oturma ve faydalanma (geçimini temin etme) vardır.” dedik.”
(Bakara 2/36)

Resim---“Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve temiz şeylerden yiyin. Ve Şeytânın adımlarına tâbî olmayın (izinden gitmeyin). Muhakkak ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2/168)

Resim---“Ey iman edenler! Hepiniz silm'e dahil olun (ALLAH'a teslim olun)! Ve Şeytânın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.” (Bakara 2/208)

Resim---"Şeytân, sizi yoksullukla korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik ediyor. ALLAH ise, kendi katından bir bağışlama ve fazla bir kâr va'dediyor. ALLAH'ın gücü geniş,ilmi çoktur." (Bakara 2/268)

Resim---“Ribâ (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak Şeytân çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. ışte bu, onların: “Oysa alışveriş ribâ gibidir." demeleri sebebiyledir. Ve ALLAH, alışverişi helâl, ribâyı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, RABBinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o takdirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) ALLAH'a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.”
(Bakara 2/275)

Resim---“Fakat onu doğurunca: "RABBim, gerçekten ben onu kız olarak doğurdum" dedi. Ve ALLAH, onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. "Erkek, kız (çocuğu) gibi değildir. Ben onu, "Meryem" diye isimlendirdim ve muhakkak ki ben, onu ve onun zurriyetini, taşlanmış Şeytândan Sana sığındırırım" dedi.” (Âl-i İmrân 3/36)

Resim---“Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz çevirdi, oysa Şeytân, kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün emrine itaat etmemek, ganimete koşmak gibi), onları zillete düşürmek istedi. Ve and olsun ki, ALLAH onları affetti. Muhakkak ki ALLAH GAFÛR'dur, HALÎM'dir.” (Âl-i İmrân 3/155)

Resim---"Size o haberi getiren Şeytân, yalnızca kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, bana isyandan korkun, eğer inanıyorsanız!" (Âl-i İmrân 3/175)

Resim---“Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş için infâk ederler, ALLAH'a ve âhiret gününe (insan ruhunun hayatta iken ALLAH'a ulaştığı sonraki güne) inanmazlar. Ve kim Şeytânı kendisine yakın arkadaş edinirse, işte bu kötü bir arkadaşlıktır.” (Nisâ 4/38)

Resim---“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandığını zanneden kimseleri görmedin mi? O'nu (Şeytânı) inkâr etmekle emrolundukları halde tagutun önünde muhakeme olunmayı istiyorlar. Ve Şeytân, onları uzak bir dalâletle saptırmak (dalâlete düşürmek) istiyor.” (Nisâ 4/60)

Resim---“İman edenler ALLAH'ın yolunda savaşırlar ve kâfir olanlar ise tagutun yolunda savaşırlar. O halde Şeytânın dostlarıyla savaşın. Muhakkak ki Şeytânın hilesi zayıftır.” (Nisâ 4/76)

Resim---“Ey iman edenler! Ancak şarab, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, Şeytânın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.” (Mâide 5/90)

Resim---“Oysa ki Şeytân, şarab ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve, sizi ALLAH'ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?” (Mâide 5/91)

Resim---"Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün vakit, kendilerinden yüz çevir, ta ki başka bir söze dalsınlar. Eğer Şeytân bunu sana bir an unutturursa, hatırına geldiği gibi hemen kalk, o zalimler topluluğu ile beraber olma!" (En’âm 6/68)

Resim---“Hayvanlardan yük taşıyanlar ve kesim hayvanı olanlar var. ALLAH'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden (kesim hayvanlarından) yeyin. Şeytânın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki; o, size apaçık düşmandır.” (En’âm 6/142)

Resim---"Derken Şeytân, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: “RABBiniz size bu ağacı yalnızca birer MeLek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.” dedi." (A’râf 7/20)

Resim---"Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. RABBleri onlara: “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu Şeytân size açık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi." (A’râf 7/22)

Resim---"ALLAH'tan korkanlar, kendilerine Şeytândan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar." (A’râf 7/201)

Resim---“Ve Şeytân, onlara amellerini süslemişti. Ve şöyle dedi.: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (birbirini) görünce iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve.: “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, ALLAH'tan korkarım.” dedi. Ve ALLAH, ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.” (Enfâl 8/48)

Resim---“(Babası) şöyle dedi: “Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma! O zaman (anlattığın takdirde) sana tuzak kurarlar. Muhakkak ki; Şeytân, insana apaçık düşmandır.” (Yûsuf 12/5)

Resim---“Ve ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye: “Efendinin yanında beni an (zikret)." dedi. Fakat Şeytân ona, Efendisi’ne onu anmayı unutturdu. Böylece birkaç sene zindanda kaldı.” (Yûsuf 12/42)

Resim---"İş bitince Şeytân da der ki.: “ ALLAH size gerçek olanı va'detti; ben de bir va'd yaptım, size karşı yalancı çıktım! Zâten benim size karşı bir gücüm yoktu; ancak sizi çağırdım, siz de bana uydunuz; o halde beni kınamayınız, kendinizi kınayınız! Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Bundan önce de ben, sizin beni ALLAH'a ortak koşmanızı tanımamıştım; muhakkak ki, zalimlerin hakkı acı bir azâbdır!” (İbrahîm 14/22)

Resim---“Ve Biz, onu taşlanmış (kovulmuş) Şeytân(lar)ın hepsinden muhafaza ettik.” (Hicr 15/17)

Resim---“ALLAH'a yemin olsun ki; senden önceki ümmetlere (resûller) göndermiştik. Fakat şeytân, onlara amellerini süslü gösterdi. Artık o gün, onların dostu, o (Şeytân) olacaktır. Onlar için elîm azâb vardır.” (Nahl 16//63)

Resim---"Çünkü saçıp savuranlar Şeytânın kardeşleridirler; Şeytân ise RABBine karşı çok nankördür." (İsrâ 17/27)

Resim---“(Genç şöyle) dedi.: “Gördün mü kayaya sığındığımız zaman ben gerçekten balığı unuttum. Onu hatırlamamı, bana Şeytândan başkası unutturmadı. Ve o (balık), acâyib bir şekilde denizin içine doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf 18//63)

Resim---“Ey babacığım, şeytâna kul olma! Muhakkak ki Şeytân, RAHMÂN'a asi oldu.” (Meryem 19/44)

Resim---"Bunu, Şeytânın karıştıracağı şüpheyi kalblerinde hastalık bulunan ve kalbleri kaskatı olan kimselere bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Çünkü zâlimler haktan uzak bir ayrılık için dedirler." (Hac 22/53)

Resim---"Ey imân edenler, Şeytânın adımlarına uymayın! Her kim Şeytânın adımlarına uyarsa, şunu bilsin ki o, çirkin ve kötü şeyler emreder. ALLAH'ın size karşı lütfu ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiri asla temize çıkamazdı; fakat ALLAH, dilediğini temize çıkarır. ALLAH, her şeyi işiten, her şeyi bilendir." (Nûr 24/21)

Resim---“Andolsun ki; bana zikir (Kur'ÂN'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve Şeytân, insana yardımı engelleyendir.” (Furkân 25/29)

Resim---“Onu ve kavmini ALLAH'ın yerine güneşe secde ederken buldum. Ve Şeytân, onlara yaptıklarını süslemiş ve böylece (ALLAH'ın) sebîlinden (yolundan) men’ etmiş. Bu sebeple onlar hidâyette değiller.” (Neml 27/24)

Resim---“Ve (Hz. Musâ, kendisine hikmet verilmeden önce) şehir halkı gaflette olduğu bir zamanda (kimse farkında olmadan) şehre girdi. Orada dövüşen iki adam buldu. Biri kendi tarafından, diğeri ona düşman taraftan. O zaman onun (Musa (aleyhisselâm)'ın) tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa (aleyhisselâm) onu yumrukladı (öldürdü). Böylece (ölüm) kaza edildi (hüküm yerine geldi). Musa (aleyhisselâm): "Bu Şeytânın işidir. Muhakkak ki o, apaçık dalalette bırakan bir düşmandır." dedi.” (Kasas 28/15)

Resim---“Ve Ad ve Semud kavmi, size beyan edildi (gösterildi). Onların meskenlerinden (bahsedilerek) ve Şeytân onlara amellerini süsledi. Böylece onları (ALLAH'ın) yolundan alıkoydu. Ve onlar görebilenlerdi (görerek inkâr edenlerdi).” (Ankebût 29/38)

Resim---“Ve onlara "ALLAH'ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman: "Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz." dediler. Ve Şeytân onları, alevli ateşin (cehennemin) azâbına çağırıyor olsa da mı?” (Lokmân 31/21)

Resim---"Haberiniz olsun ki, Şeytân size düşmandır, siz de onu düşman tutun; çünkü O, etrafına toplanan yandaşlarını ancak alevli cehennemlik dostlarından olsunlar diye davet eder." (Fâtır 35/6)

Resim---"Ey Âdem oğulları, Ben size Şeytâna kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır, diye and vermedim mi?" (Yâsîn 36/60)

Resim---"Ve kulumuz Eyûb (aleyhisselâm)'ı zikret (hatırla). RABBine şöyle seslenmişti: "Muhakkak ki Şeytân, bana dert ve “ dokundurdu." (Sâd 38/41)

Resim---"Şâyet seni Şeytândan (gelen) bir dürtüş dürtecek olursa, hemen ALLAH'a sığın, O'dur ancak işiten. bilen!" (Fussilet, 41/36)

Resim---Şeytân onları kuşattı. Böylece ALLAH'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytânın taraftarlarıdır. Şeytânın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?” (Mücâdele 58/19)

Resim---"Tıpkı Şeytânın meseli gibi ki, insana: “İnkar et!.” dedi de, inkar edince.: “Ben senden uzağım; çünkü ben âlemlerin RABBi olan ALLAH'tan korkarım!” dedi." (Haşr 59/16)
Resim---"Ve o (Kur'ÂN), kovulmuş Şeytânın sözü değildir." (Tekvir 81/25)


Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön