Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
ARA BUL!..
UYUyAN=>KÂBUS’un GÖRüR!
=>UYANıKk=>UMUD’a YÜRüR!.
HAKk’ı BULur=>HAKk’La OLur,
CENNet’in->BUrdan GÖTüRüR!.
kuLihvÂNi..
Böyle, böyle soytarılık olmaz azîz cemâat!.
Böyle soytarılık olmaz!. Yapmayın ALLAH rızası için.
Kılma vallahi daha iyidir!. Kılma daha iyidir!.
Hepiniz yaşını başını almış herifler!.
Sonra, öne geçiyorsun, İmamın arkasındasın,
Sahabe-i Kiramın yerinde duruyorsun!.
Birde orda bu edebsizliği yapıyorsun!.
Çıkta dışarıda yap bâri!. Yapmayın ALLAH rızası için!..
Sonra ben de, sizin gibi bir Mü’minim!.
Hepimizin hukuk-i ilahîyemiz vardır birbirimize karşı!.
Benim namazımı önümdekinin bozma hakkı selâhiyeti yoktur dinde!.
Benim namazımı bozma hakkı selâhiyeti yoktur!.
Ben huzur bulmaya geldim!. Burda imam efendinin arkasında!.
Resûlullah’ı taklid eden imam efendinin arkasına uydum!. Allah’ıma ibâdet ediyorum.
Benim öndekinin böğrünü eğip, kafasını eğip benim namazımı bozmağa hakkı yoktur!. Ve hakkımı da helâl etmiyorum!.
Ve benim hakkımda bu dünyada burnundan fitil fitil fitil insanın gelir!.
Yapmayın bunu ALLAH rızası için!. Böyle namaz kılınmaz!.
Bir yobazın biri de gelmiş bir yerde söylemiş!.
Onu da size söyleyeyim. Çarşı Câmisine gelmiş.
Konya’dan bir yobaz, kim ise. Yobaz doludur Konya zâten!.
“Kadukameti selâh kadukameti selâh ALLAHu ekber ALLAHu ekber!.” müezzin okumuş.
Peşine imam efendi bakmış: “ALLAHu ekber!"
Namazdan sonra çıkmış sen demiş: “Kadukameti selâh kadugameti selâh namaz başladı niye bekledin!.” demiş.
Ulan haydut herif!.
“Kadukameti selâtü kadukameti selâh” namaz başladı değil!.
Namaz başladı değil: “Hazırsan kalk ayağa kalk!.” demektir.
“Ayağa kalk. Kadu kameti selâh artık ayağa kalk!.” demektir.
Bunlar yobaz işi. Zâten bu memleketi yobazlar yıktı. Anladınız mı?
O yarı yarı yarı soytarı herifler. Bunu söylemek mecburîyetindeyim.
Böyle olduğu için bizi herkes hafif görüyor. Başını namaza koyanlar.
Bu yobazlara uymayınız efendim!.
Ben size Kur’ân-ı Kerîmin, aklım erdiği, bilgim hudud-u dahilinde, Resûlullah’ın söylediği emirleri söylüyorum.
İçine cehennem zebanisi, tokmaklar, katran kazanları sokmuyorum!.
Kur’ân-ı Kerîm de böyle bir şey yok.
Böyle yapa yapa yapa bu milleti bu hale getirdiler.
Birisi namaz kıldı mı başka birisi bakıyor: “Ne yobaz adamdır!.” diye.
Yobazlık hiç birimizde yok!. Bu yarı câhil insanlar bu hale soktular!.
Çarşı Câmisinin önünden bir gün geçiyordum ordan.
Bir tesbihçi var orda bir, hoş bir adamcağız. Biri iki de hacı oturuyor orada.
“Ne yazıyor amca dedim bak şurda Arapça bir şey yazıyor?"
Gale ALLAHu Teâlâ diye başlıyordu.
“VALLAHi bilmiyorum efendim!.” dedi.
“Peki!.”
Ordan birisi atıldı, dedi ki: “Efendim dedi. Bunu dedi felân hoca efendi söyledi dedi: “Mescidleri temiz tutunuz!.” diye.
“Hangi hoca efendi söyledi?” dedim.
“Felân hoca efendi!. O hoca efendi öyle söylemez!.” dedim.
“Mescidleri temiz tutunuz!.” nerden çıktı.
Bakın bir adam bir şey söylüyor. Yarım kafalının aklına giriyor.
O gidiyor orda başka söylüyor. O gidiyor orda.
Bunlar asırlarca böyle gele gele bizi soytarı haline sokmuştur!.
Biz yobazlıktır, bir gericiliktir, bir ilericiliktir gidiyor.
Onun için hakiki namaz kılana oğlum hiçbir şey yanaşmaz.
Ama böyle namaz olmaz!. VALLAHi bile olmaz. Billahi de olmaz!.
Bu İsveç cimnastiği bile olmaz!. ALLAH’ın huzurunda alay olmaz!.
Hepiniz alay ediyorsunuz öyle kılanlar.
“Fe veylün lil müsallin. Ellezine hüm an salâtihim sahun
“Vay haline öyle edebsizce namaz kılanların. Vay haline!. Vay haline!.” İşte âyet-i kerîme.
Yapmayın bunu!. Yapmayın ALLAH razısı için!.
Bak çoğumuz bu kadar daha yaşayacak değiliz.
Mezara yanaştık. Mezara yanaştık!...
Orda yazıyordu ki o kapının üzerinde: “Mescidler ALLAH’ın evidir.
Burada anca ALLAH’ın birliğine ve tekliğine duâ ve ibâdet edilir.
Câmi de kavga olmaz!. Câmide parti işi olmaz!. Câmide dedikodu olmaz!. Kapıdan içeri girdi mi âhiret âleminin namzedisin.
Burada ALLAH ile Resûlile meşgul olunuz demek.
“Câmileri temiz tutunuz!.” dedim de, tuttu.
Git bak!. Gir içeriye beyaz pantolunan veyahut mendilini sür şeye simsiyah çıkarsın. Hani âyet-i kerîmeydi.
Böyle Müslümanlık olmaz azîz cemâat, böyle Müslümanlık olmaz!.
Olmaz!. Olmaz!. Olmaz!.
Yularını nefsine kaptıran insanlar bu lakırtıdan da bir şey anlamaz!.
Sizin çoğunuz yularını nefsinize kaptırmışsınız!.
Teklif et. Kıldım. Kalktım. “ALLAHuekber”
Kendinizi kandırıyorsunuz!. Yularlarınız nefsinizde, Nefsinizde!.
Bu dediklerimi içinizde ancak aşk-ı ilahîye ile yanan, kıvranan insanlar bunları kalblerinde seyredip anlarlar.
O zaman affet içine girerler.
Bunları seyredip anlayabilmek için işte bu ALLAH’ı memnun etmek lâzımdır. ALLAH’ı memnun etmek istersen samimi ol.
Yalandan uydurmasyondan şey yapma.
ALLAH’ı memnun etmek mi istiyorsun haa? Evet.
Doğruluktan ayrılma. Katiyyen yalan söyleme. ALLAH doğrularla beraberdir.
Servet içinde olup da onu kalbine sokmamak en büyük iştir.
Paran olabilir onu kalbine sokma!. Ye, iç, sarf et!.
Yâni şu dur ALLAH’ta kendini yok et!.
Onun aşkınla doğmuş büyük insan olmaya gayret et!.
Bu gayrete girebilmek için de doğru namaz kılmaz lâzım ağalar!.
Böyle namaz olmaz!. VALLAHi de olmaz!. Billahi de olmaz!.
Sonra hacı efendinin öteki hacı efendinin namazını bozdurmağa hakkı yoktur!.
Sen gelmişsin burada huzuru kalb ile namaz kılıyorsun!.
“ALLAHuekber!.” dedin. “Semi’ALLAHu limen hamideh!.” dedin.
Mübârek ruh-u hâli ile dolu Müslüman kalbini Kâbe’ye çevirdin.
Öndeki aşağıya giderse sende gayrı ihtiyari öyle yaparsın.
Bilirsiniz koyunların bir tânesini suya atmışlar da hepisi gitmiş.
Onun gibi, namazda herkes dalmıştır ağam dalmıştır!.
Dalmıştır!. Daldığı için insanın hareketine bakar!.
Şuuru ALLAH’a doğru yükseliyor. Gidiyor böyle!. Onnan hembezm oluyor!.
Senin onun namazını bozmaya hakkın yoktur!.
Ama ehh buradan giriyor buradan çıkıyor!. Yarın belli olur bunlar!.
Bu lakırtıları söyleyip söylese hakiki Müslüman kafasının derisini yonmaya başlar!.
Ne yapıyorum ben diye!. Yonamıyorsunuz değil mi?
Kendi inanışınızdan şüphe ediyorsunuz!. Şüphe içindesiniz hepiniz!.
“Acaba ahret var mı yok mu?” Hâlâ şüphede!. Ben insanın suratından anlarım işi!.
Gençliğinde ALLAH ile irtibatını kesmeyen ihtiyarlığında da ALLAH ondan irtibatını kesmez!.
Öyle yapıyorsan kendini geç bir aynanın karşısında muhasebe-yi ruhiye yap!.
Küçükten, ananın kucağından ve babanın okşamasından kurtulup da mektebe gitmeye başladığın zaman, aklın ermeğe başladığı zaman bu güne kadar ne hatlar işledin onların da hesabını ver!.
O hatlardan muhakkak bir şeyler vardır insanda ki, namazını kılamıyor
Hasanu’l- Basrî hazretleri 54 yaşındayken iki sene namazdan huzur duyamamış. Duyamamış huzur.
“ALLAHuekber!.” diyor. Kafası başka yerde kılıyor ama.
Bir gece sallallahu aleyhi vesellemin Efendimiz rüyâsına giriyor.
Ve biliyorsunuz Hasanu’l- Basrî Ezvaci’t- Tâhirattan Museb Ümmü Seleme. Resûlullah’ın zevce-i muhteremlerinden.
Bizim vâlidelerimizden ALLAH şefâatine nâil eyleye.
Bunun câriyesi Cafer bin Ensarî’nin kölesiyle evlenmiş.
Bundan Hasanu’l- Basrî doğmuştur. 22 hicrî senesidir.
Resûllah’ın kucağında oturmuş küçükken Hasanu’l- Basrî .
Resûlullah kendi bardağınan su içirmiş bu mübârek adama.
Bu zâtı muhterem 58 yaşında iken 2 sene devam etmiş namazda huzur bulamıyor. Ağlamağa başlamış.
Resûl-i sallallahu aleyhi vessellem ruhaniyetiyle görünmüş:
“Ya Basrî!.” demiş. “Sen bundan 2 sene evvel birinden hurma satın aldın.” demiş.
"Mendiline doldururken yere bir hurma düştü” demiş.
“Hurma düştü yere. Hurmacı senin sanarak senin mendiline attı dedi. Halbuki o tartıda yoktu hurmacınındı dedi. Bu haram içine girdi senin dedi. Git ona helâllaş!.”
Ertesi günü sabahtan Hasanu’l- Basrî yollara düşüyor. Gidip buluyor o hurmacıyı. Diyor ki “ağam” diyor. “Ben 2 sene evvel senden hurma aldım!.
“Valla ağa hatırlamıyorum ben hiç. 10 senedir hurma satarım ben!.” diyor.
“Neyse diyor. Ben senden hurma aldım. Hurmandan bir tâne yere düştü. Onu sen benim mendilime koymuşsun diyor. Yanlışlıknan seninmiş. Bunu helâl et!.” diyor.
Hurmacı bir nârâ atıyor: “Bu ne biçim iştir bu. Ne büyük fazilettir!.” diye. Hurmacı da Veliyullah oluyor.
Ondan sonra helâl ettikten sonra Hasanu’l- Basrî namazını düzgün kılmağa başlıyor
Onun için çocukluğundan beri bu yaşa gelinceye kadar o yanlış kılanlar “ALLAHuekber!.” deyip de kendinden geçemeyenler hesab etsin!.
Çetele tutsun!.
Bir bokluk vardır içinde!. Bir şey vardır!.
Ya hayvan öldürmüştür!. Ya hırsızlık yapmıştır!.
Ya bilmem midesine haram sokmuştur!.
Bir zinâ yapmıştır!. Yetim hakkı yemiştir!.
Bilmem eşkiyalık yapmıştır!. Bir şey vardır!.
Onu tövbeynen yıkatmağa çalış!. Yıkatmağa çalış!.
Jet fabrikasında git de yıkat elbiseni!.
Geceleyin geçer o Jet fabrikasının islimcileri!. İslâmî islimcileri!.
Yoksa “ALLAHuekber!.” dedi mi. ALLAH’ın yed-i kudretinin denizinin içine girdin. Seni kimse sarsamaz!.
Ama imamı dinlediğin yoksa, sen bit pazarında geziyorsun!.
Bunlar maalesef hakikat haaa!. Bunlar maalesef hakikat söylediklerim!.
Doğruluktan ayrılmaz!. Yalan söylemez!. Midene haram sokmazsan!.
Gençliğinde de başlarsan ALLAH seni ihtiyarlığında da bırakmaz!.
Bu hal sıhhatta kalmanın, dinç ve faziletli olmanın sırrı budur ağam!.
Öyle hakiki Müslümanlar vardır ki 80 sene yaşamış adam!.
80 sene başı ağrımamıştır!. ALLAH’a takmış kancasını be birâder!.
Biz ALLAH’ı gökte arıyoruz. Şah damarımızdan daha yakın.
Çünkü kendimizi göremiyoruz.
Bir de, bir takım mırıltılar ediyor bu adam diyeceksiniz. Bu sözleri herkes söyler.
Söylenmeyenlerin veya söylenemeyenlerin esrarı bu söylediklerimde gizlidir. Arar bulursan bunlarda çok iş vardır.
Sözlerimiz teleskopla laboratuar âletiyle değil başka bir şeyle anlaşılır.
Çünkü öyle sesler vardır ki kulağımız alamaz!.
Bu güzel sözleri duyuracak, aks-i sedâ yaptıracak adam aramak lâzım.
Hani dağa gidersin: “Mehmet!.” diye bağırırsın "Mehmet!." sesin gelir. Öyle adam aramak.
Sende koku var, koku, koku!... Vücudunda koku var!.
Bu kokuyu alman için aksettirecek nurlu bir ayna ara!
Kendini görmek için nasıl aynaya bakıyorsan, onun gibi bu da.
Ayna olmadan kendini göremezsin.
Sende gizli güzel Esmâları sana gösterecek birini bul!
ALLAH’ın el BEDİ’ Esmâsı var. El RAHMÂN Esmâsı var. Es SABÛR Esmâsı var. Eş ŞEKÛR, Eş Şifâ var. Her Esmâ sende var.
Onların menevişlerini çıkar yukarı.
Buğdayı ekersin. Bilirsin ondan sonra çıkmaya başlar.
Diyeceksiniz ki: “Bul ara diyorsun! Bul ara diyorsun!.”
Evet: “Bul ara!..” O kadar işte! Uzakta değil yakında!.
Kıldığın Şeriat Namazını=>Kalb Namazıyla birleştirdiğin dakikada bunlar çıkar. Daha Şeriat Namazını kılamıyorsun!.
Kılamıyorsun işte! Aha deminden beri mırıldanıp duruyorsun!..
Neyse azîz cemâat böyle birbirimizi biraz hırpaladık.
Bitti bu, şimdi vaaza başlarız. Bunlar mâalesef bize lâzım.
Yarın hepiniz aynı zaman haşr olacaksınız.
Olduk. Geldiler hesap. Senlen oturduk hesap görüyoruz!.
Öyle yan yana düşeriz. Ya evet ALLAH düşürür ya.
“Amca ne yapacağız?.” diyeceksin.
Baktık ooooo kıyamet gidiyor orda. Hatırlayacağız bu günü.
“Ya şu şöyleydi. Sen niye söylemedin?.” bana diyeceksin.
“Yav bunu söyleseydin de bunu böyle!.”
“Ulan ben söyledim de sen yapmadın!.”
Şimdi anlaşılmaz ağam, şimdi anlaşılmaz!.
Yarın toz duman kalktığı zaman bu namazlar.
Bu günkülerin hepisi mezar kapısında kalır.
Tiğ-i teber gideceğiz öbür tarafa. Bu tiğ-i teber üzerinde ne kalırsa. Mezarda silkilineceğiz böyle!.
Hani köpekler suya atlar da. Çıktıktan sonra daha sahibine gelmeden şöyle bir silkinir. Üzerinden o yaşları maşları alır.
Bir iki adım gider bir daha silkinir, bir daha silkinir..
Mezarda hep silkileneceğiz.
Bu namazlar niyazlar falan hepisi ortadan kalkacak. Hiçbir şey kalmayacak.
Senin içinde ne kaldı bakalım. Bu seni temizledi mi Esmâları temizledi mi? Onu ararlar onu. Onu ararlar!.
Onun için birbirimizi ikaz etmek mecburîyetindeyiz.
Duâ ediyoruz. İmam Efendi okudu. Şeyi.
Çok dikkat edin, bakıp da görmüyorsunuz siz.
Ne diyecek bu herif!. Görürsünüz bak!.
En aşağı içinizde en genci 10 senedir namaz kılıyor.
Yaşlısı da 50 senedir namaz kılan var içimizde!
Muezzin Efendi, namaz başlamadan evvel: “KulhüvALLAHü” okur.
Ondan sonra, en sonunda da: “Lillahi’l- Fâtiha!.” der.
Hepimiz bir salâvât getiririz, elham okuruz.
Kime okuyorsun bu elhamı?. Cenâze mi var?!.
İmam Efendi okudu mihrabiye duâsını.
“Subhâne RABBike RABBi’l- izzeti ammayesufun veselâmün ale’l- mürselin. Velhamdulillahi RABBi’l- âlemin el Fâtiha!.” dedi.
Bir Fâtiha okudun, kime okuyorsun bunu.
Farkında mısın 50 sene!. Haa!.
“Kime okuyorsunuz?.” soruyorum size!.
Sor. İstediğin hocaya sor. Git Sor. En âlim dediğine sor!.
Bu kitabta yoktur. Bu kitabta yoktur!.
İçini temizlediğin zaman içinde yazılıdır bu insanın.:
“Yâ RABBi! Ben bu Kur’ân-ı okudum, Namazı kıldım, Şunu yaptım, Bunu yaptım! Anlamıyorum ama şu dilden anlamıyorum ama bunda ne varısa ben bunları Kabul ettim Ya RABBi!. Kabul ettim ya RABBi!.”
Onun için bunun hürmetine senin bana hediye ettiğin bir duâ var ya!.
“Elhamdulillahi RABBü’l- âlemîn. Âlemlerin RABBine hamd olsun!
Âhiret gününün sahibidir. Ona kulluk ederim ben.
Ya RABBi beni doğru yoldan bilmem neden ayırma!.”
Kendin için o Fâtiha, kendin için. Kendin için! O Fâtiha kendin içindir. Havaya gitmez onlar!.
Ama bir cenâze için “Lillâhi Fâtiha!” o tarafa gider.
Onu kendimiz için okuruz. Ama kendimiz için okuyorsak o Fâtihanın gireceği yere, evde güzel İslâmî levhalar vardır:
“BismillâhirRahmÂNirrahîm. Lâ ilâhe illâ ALLAH. El Rızkı AlâALLAH. El Kasib Habibullah. İnna fetahnâ leke fethen mübina!” evlerimizde vardır. Bir çok âyetler değil mi? Bazılarının vardır.
“İnnehu süleymâne innehu bismillahi.
Güzel levhalar vardır. Bunları en güzel odaya asarsın.
Mutfaknan afedersiniz hâşâ sümme hâşâ helânın kapısına niye asmazsın? Asamazsınnn!.
O halde o Fâtihayı kendine okumak için kendi içini temiz tut.
Namazı kılamıyoruz ondan sonra kendimize Fâtiha okuyoruz.
İşte o okuduğun hakiki Fâtiha yerine şey ederse âhrete kolunu sallaya sallaya gidersiniz azîz cemâat! Sallaya sallaya gidersiniz. Sual bile sormazlar. Müslümanlık buuu!.
Onun için Kur’ân-ı Kerîmde Resûli sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin kendine hitab ederken ALLAH-u Lemyezel.
TâHâ!.. Resûlullah efendimize TâHâ: “Yâ Resûl!” demek.
El Müddesir: “Üstünü örtmüş.” El Müzemmil!. Yâ Sîn!.
Hep Cenâb-ı-ı Peygamberin AhMed, MahMud muhtelif yerlerde Resûli Sallalahu Aleyhi Vesellemin isminden ona öyle hitab ediyor.
Yalınız bir yerde Resûli sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin ismi mübârekini söyler Cenâb-ı ALLAH.: “MuhaMMed Resûlullah” diye.
“İnna fetahna leke fethen mübina!” Âyetinin Fetih Sûresinin en son uzun âyetinin başında başlar.
Yalınız bir yerde Cenâb-ı Salallahu Aleyhi Vesellem’in ismi mübârekiyle Cenâb-ı ALLAH şey ediyor. Hitab ediyor Resûli Salallahu Aleyhi Vesseleme.
Onun için Resûli sallallahu Aleyhi Vesselemi memnun etmemiz lâzım.
İki de bir abdestli olmadan mübârek ismini ağzına alma oğlum!.
Ağzına alma!. Ağzına almak lâzımsa Resûlullah Salallahu Aleyhi Vessellem ancak bir “MiM” ile basmayan ismiyle ağzına al!.
Bu çok ince bir iştir. Söylenemez, içinde yazılıdır!.
Sokakta at pazarında bilmem nerde, Hacı Efendi tutuyor el ele.:
“ALLAHümme salli alâ muhaMMedin ve alâ âlihi MuhaMMed!.” diyor.
Eşşeğin yanında, eşşekte afedersiniz abdestini ediyor!.
Söylemeyin ALLAH rızası için bunu!.
Abdestli iken içinden söyle içinden söyle! Gösterişe luzüm yok!.
“Uduu tazarruen ve hufyi.: Herşeyin gizlisinin kıymeti vardır!.”
Onun için içinden abdestli gez ağam da Cenâb-ı Resûli sallallahu Aleyhi Vesseleme salâvâtı şerife getir.
“Efendim hangisidir salâvâtı şerifenin en güzeli.”
Salâvâtı şerifenin güzeli, kötüsü yoktur.
Efendim Salât-ı Nâriye, Salât-ı Fethiye, seksen türlü.
“Bu çok kuvvetliymiş, Efendim bunun 10.000 tâne salâvât-ı şerifeye kıymeti varımış!.” Bir çok yazar öyle kitablar dolu.
Felân: “Efendim işte şu salâtı Fetiye’yi okursan 30.000 salâvâtı şerife yerine geçer!"
Peki 30.000 salâvâtı şerife yerine geçiyorsa Efendi Hazretleri ben o ötekini niye söyleyeyim onu söyleyeyim çıkayım.
Aklınıza hangisi geliyorsa efendim.
“ALLAHümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ehl-i beytihi MuhaMMed.”
Bitti bu kadar. İçinden temiz yerde.
Onun için Resûli sallallahu aleyhi vessellem diyor ki.: “Duâ eden kimse.” Resûllah’ın hadisleridir bu söyleyeceğim.
İbni Taberanî ve İbni Mesud’dan en kuvvetli hadislerden.
“Duâ eden kimse ALLAH’a ellerini kaldıran insan, peygamberine salât etmedikçe duâ perdeli kalır!” diyor.
Dergâh-ı ilâhiye’ye icâbet vaki’ olmaz.
O halde; Fâtiha okuyacaksın, duâ edeceksin.
“Vemâ erselnâke illâ rahmetelli’l- âlemîn!” dedi mi Müezzin Efendi.
Kaldırdık ellerimizi.: “ALLAHumme salli alâ MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed!.” Oraya bir dafa kapıyı açacaksın. Bunu diyeceksin.
“Her duâ semâya çıkmaktan men’ edilmiştir!.” diyor Cenâb-ı peygamber.
“Anca bana salât-ü selâm olursa duânız yükselmeğe başlar!.”
Onun için bunda soytarılık yoktur.
Hemen duâya başlayacağın zaman Resûli Salllahu Aleyhi Vesseleme salâvâtü şerife getireceksin.
Yâni ilk defâ gelir gelmez, manüpileyi açacaksın. Çekeceksin Telsizi oraya.
“Yâ Resûlullah ben ALLAH’a duâ edeceğim. Aman sen bilin!.” o demektir.
Manüpile kapalı. BURSA hattı kesik. Sen BURSA’yı arıyorsun. Ara işin yoksa!.
Namazda da, mirac-ı Mü’minindir namaz. Namazda da çıkmak için imam efendidir manüpile.
Ondan evvel secdeye gidersen, yatar kalkarsın hayvan gibi. Olmaz o. Manüpile onda. Onlan gideceğiz Efendiler..
Resûli sallallahu aleyhi vessellem’in gine bir hadisi Taberanî ve İbni Mesud’dandır.
“Bir adamın yanında Ben anıldığım zaman, Benim ismim geçtiği zaman Bana salâtü selâm getirmeyen kişinin burnu yere sürünsün!.” diyor Cenâb-ı sallallahu aleyhi vessellem.
Bu, bu şu demektir.: “Benim Nurumdan var sizde. Benim ismim anıldığı yerde sizin içinizde benden olan NÛR var ya ona selâm verin!.” demektir o.
Temiz tut kendini =>“Burnu yere sürünsün!” diyor.
“Kim bana selâmı, salâvâtı unutursa Salâtü selâm getirmeyi unutursa ona cennetin yolu da unutturulur!” diyor Cenâb-ı Peygamber.
Hadis bunlar, insan lakırtısı değil Resûli sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifleri.
“Kim kabrim yanında bana salâtü selâm ederse!.” diyor.
Hacılar meselâ gidiyor Kabr-i Resûli sallallahu aleyhi vessellem Ravza-yı Mutahhara’da orada.
“Kim kabrim yanında bana salât ü selâm ederse” diyor.
Hacılar meselâ gidiyor orada Kabr-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Ravza-i mutahara.
Orada “Allahümme salli alâ MuhaMMedün ve alâ ali MuhaMMed” dersen “Ben onu işitirim!” diyor, Resûlullah diyor.
“Ben kabirden onu işitirim, kim uzakta bulunursa!” diyor.
“Bana salât ü selâm getirirse o Bana muhakkak ulaştırılır!” diyor.
Resûlü sallallahu aleyhi vessellem.
“ALLAH’ın yer yüzünde seyahat eden melekleri vardır” diyor.
Cenâbı Resûlsöylüyor. “Salâtü Bana onlar iletirler!” diyor.
“Bilhassa Cuma günü bana çok selât-ü selâm getirin! O gün salâvât-i şerifeler Bana arz olunur” diyor.
Her Müslüman bulunan yerden melek jetleri kalkar Azîz Müslümanlar.
İstersen bir vilâyette 300.000 bin kişi içinde 1 tek İslâm olsun.
Oraya görünmeyen melek jetleri tayyareleri gelirler.
O salâvat-ı Şerifeleri aldığı gibi doğru Ravza’da Resûli sallallahu aleyhi vesellemine arz ederler onlar.
Resûlullah söylüyor, şaka maka yok! İster inan ister, ister inanma!
O halde her islâma salâvat-ı şerife farzdır ağam, farz!
“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ”
İşte âyet-i kerime.
Yalınız, ömrümde bir defâ getiren bu farzdan kurtulur.
Ömründe bir defâ: “Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!” dedi mi bu âyet-i kerimeye göre salâvat-ı şerife farzından kurtulursun, kurtuldun!
Yalınız müslümsen eğer salâvat-ı şerife getirmek sana vâcibdir.
“Müslüm ne demek, İslâm ne demek?"
İslâm: “Ben İslâm oldum!.” demek.
Müslüm =>“kafasını secdeye koyan” demek.
Teslim olmuş, o da islâmdır demek. “İslâmım evet!” dedi mi tamam oldu. Nüfus kağıdında; Hanifi, Hanbeli, Şâfi ne yazılıysa.. efendim nesin?” “İslâmım elhamdulillah.”
İyi iyi efendim iyi! Hayırlı olsun!
Bir defâ ömründe salâvat-ı şerife getirmek farzdır insana.
Müslüm salâvat-ı şerife vâcibdir oğlum.
Onun için namaz kılanlara Cenâb-ı Peygamber bunlara haber vermeden yaptırıyor bu vâcibi.
Ettehiyatü biter. “Allâhümme Salli alâ muhaMMedin ve alâ ali muhaMMed.
Kemâ sallayte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrahîme inneke hamîdün mecîd.
Allâhümme Salli alâ muhaMMedin ve alâ ali muhaMMed. Kemâ sallayte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrahîme inneke hamîdün mecîd.”
İşte bunlar salâvatı şerife, bu vâcibleri de böyle yapılır.
“Ama ben daha başka yapacağım!.”
Abdest al sokakta giderken, (içinden..) söyle dur söye dur!
Söye dur içinden, ama başkası duymasın! Gösteriş olur, gösteriş olur!.
Salâvat-ı şerife deyipte geçmeyin haaa! Öyle telsiz vasıtasıdır bu ki!.
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
Bir gün Ahmed el Rufaî Hazretleri ile Abdulkadir Geylanî Hazretleri oturuyormuşlar, bir duvarın dibinde çölde.
Bir genç bir çocuk gelmiş yanına, on sekiz yaşlarında felân.
Demiş: “Amuca siz şeyh misiniz?” demiş.
Abdulkadir Geylanî, celâlli Allah şefâatine nail eyleye.
Hz Rufaî de mülayim böyle: “Şeyhiz yaa!” demiş.
“Siz demiş hani şöyle bazı şeyler yaparsınız!.”
Kerâmeti anlatacak hani: “Şöyle hiç kimsenin yapamadığı yapabilir misiniz?."
“Hooooo neler yaparım ben!” demiş Abdulkadir Geylanî. “Neler yaparım!” demiş.
“Peki demiş madem yaparsın!” demiş. “Ben bir şey yapayım ondan sonra da sen yap" demiş. "Peki ne yapayım!" “Peki ben demiş gizleneyim beni bul!.” demiş, çocuk diyor.
“Peki gizlen oğlum!” demiş.
Şöyle duvarın arkasına geçmiş çocuk: “Amuca oldu! Ara beni!” demiş.
Abdulkadir Geylanî kalkmış, duvarın arkasında yok. Bir yıkık duvar, şöyle direk gibi bir şey. Ordan bak, buradan bak.
Hazreti Rufaî bakmış, eee ortada kuyu yok, kaçsa görünecek. Vay anasına yok!
Abdulkadir Geylanî Gavsiyyet kuvvetiyle bütün dünyayı dönmüş, ve aramış dünyayı. Yok. Yok. Bir daha, bir saat aramış dünyayı yok!
Hazreti Rufaî Hazretleri de yıldızlarda mutasarrıftı.
“Kardeşim demiş sen bir yıldızlara bak!” demiş.
Bunlar deli sözleri gibi oğlum. Başkası dinlese bizi: “Bunlar deli lakırtılarını anlatıyor!” der.
Asıl delilik bunları anlamamaktadır bütün!
Hazreti Rufaî bütün yıldızları dolaşmış. Yok. Yok Çocuk Yok!
İkisi birden üç saat. Yok çocuk! Nihâyet gelmiş oturmuşlar. “Ulaaaa iş başka!”
Abdulkadir Geylanî demiş ki: “Oğlum seni bulamadık çık bakalım nerdesin!."
Çocuk duvarın arkasından çıkmış gelmiş.
Demiş: “Nerdeydin oğlum?."
“Ben Ravzadaydım.” demiş. “Ravza-yı Mutaharada!”
Taaa Bağdat’tan bir salâvat-ı çeker çekmez salâvat-ı şerifeyi Ravza “şuuuuuup!” çocuğu emiyor.
Çünkü Ravza’ya İzn-i İlahî olmadan ne bir melek-i mukarrib, hiçbir şey yanaşamaz.
“Sakın terki- edebden kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ'dır bû”
Nazarı Akdes-i İlahîye her gün Resûlullah’ın Ravzasına inmektedir.
Kimse giremez oraya, hangi Abdulkadir, hangi Rufaî Hazretleri.
Oraya edeben giremezler.
O halde bir salâvatı çeker çekmez “huuuuuup!” çektiği gibi alıyor.
O çocuk anasından mı öğrendi.
Hepimiz İslâmız: “Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!."
Çek dur mırıldanacağına! Çek dur mırıldanacağına!
Gece horul horul hayvan gibi uyuyacağına kalk bir abdest al!
Aç pencereni bak ne temiz hava, yıldızlar pırıl pırıl, yakında ay çıkacak. Daldın! Kıl iki rekat namaz!
“Allahümme salla alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed. Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!” gidiyor oraya.
Medine’de ruh-u mübâreki Resûlullah.: “Yahu benim ümmetimden birisi gece yarısı kalkmış yahu. Herkes uyurken nedir bu!”
Mübârek ruhaniyeti gülmeye başlar.
Sen devam et!. Devam et!. Devam et!
Bir gün seni de çekerler oraya! Hüsnü ağanın şeyini biliyorsun değil mi anlatmıştım.
Böyle Hüsnü ağalar çok var. İçinizde de vardır.
Müslüman cevâhir gibidir hiç belli olmaz.
Hırpanî görünür. Bakarsın içinde deryalar gizlidir. Hiç belli olmaz!.
Salâvat-ı şerife getirdiğin gibi Kur’ânda bu demin söylediğim “İnna fetahna leke fetham mübina" Sûresinin sonundadır.
“MuhaMMedül Resûlullah” diye başlayan bir âyet, son âyet.
“MuhaMMedür Rasûlullah”
Tercüme edelim şimdi “MuhaMMedür Resûlullah.”
MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH celle celâlihu’nun peygamberidir. Kur’ân-ı kerim âyetidir bu.
“Onunla beraber bulunanlar kâfirlere karşı metin, birbirine karşı merhametlidir!” diyor Allahu Zülcelâl.
O insanların secdeye kapandıklarını görürsünüz diyor âyet-i kerimede.
Çehreleri, yüzlerindeki secde izinden bellidir:
“ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd”
âyet-i kerimede.
O, Resûlullah’ın ümmetini methediyor, Allah orda Resûlulah’ın ümmetini! Bu âyet, nihâyet beş tâne satırdır.
Ömründe bir defâ oku ağam oku, oku! Oku bu âyeti!
Hem gece yarısı bağırarak oku, mahalle: “Deli!..” desin sana!
Onu okuduktan sonra bir Hafız Efendi bul! Amma Efendi Hafız bul!
Hafızlarda 80 türlüdür.
Hakiki hafız olan yalan söylemeyen, haram yemeyen.
“Hafız haram yer mi doktor hoca?”
Her kes yiyor da hafız yemez mi ne diyorsun sen.
Yemeyenin dimağı çürümez azîzim mezarda.
Onun içine Allah’ın kelâmını sokmuş dünyada.
Kafatasının içinde, onun beynine kurtlar, çiyanlar hürmeten konmazlar. Hafızasında Kur’ân âyetlerini hakiki hıfzetmiş de onu hiç zedelememiş insana hiç sual de yoktur.
“Ama nerdedir?”Benden daha iyi biliyorsunuz.
Yukarıda Hacı Kadir Efendi var idi bilirsiniz, buralı olanlar. Hacı Kadir Efendi Hamamı da vardır burda.
Evvelki sene onun hanımı hastalanmış, beni çağırdılar, gittim.
Oraya hizmet eden bir kadıncağız da var.
Hanımcağız, kadıncağız: “Doktor bey bir şey soracağım!" size dedi.
“Buyur!” dedim. "Teyze sor!” dedim.
“Benim dedi geçen sene kocam öldü. Bu Hacı Kadir Beylerin yanında çalışıyorum. Ayda 50 lira veriyorlar bana dedi. İşte burayı silip süpürüyorum, burada!” dedi.
“Felân câminin hafızı ve imamına söyledim ki benim kocam öldü, ben câhilim, bir şey okuyuver!” demiş. “Hatim getir!” demiş. "Ramazan boyunca!."
“Peki teyze getireyim!” demiş.
“Getirdi Doktor bey, getirdi!” diyor.
Ben Bayramdan sonra gittim..
“Getirdi!” diyor. “Ben diyor. Her ay diyor 25 lira yığdım!” diyor.
"Buna diyor tam 175 lira para gönderdim. Hafız Efendi şunu da al, zahmet ettin, helâl olsun!”
“Yooo! demiş ben bunu almam!” demiş. “Tam 300 kağıt vereceksin, okuduğum Kur’ân-ı geri aldım!” demiş.
Aha burada, yalan söylemiyorum efendiler!
“Ne olacak?” dedi.
Hacı Kadir Efendinin Hanımı dedi ki: “Zeynep Nine dedi bana niye söylemedin?” dedi.
“175 mi götürdün, al dedi üzerini 125 lira daha götür ver!” dedi.
Zeynep Nine götürdü verdi, biz bekliyoruz orda. Bekledim akşama kadar: “Verdin mi?"
”Verdim!”
“Hangi Hafız?”
“Felân Hafız!” Bir gece yakaladım ben onu sokakta. “Oğlum dedim sen utanmıyor musun?”
“Yav ne neye utanayım, ne utanması!” İnkar etti. Bu da hafız!
Bunlar cennete gidecek!. “Yok efendim hangi cennet, hangi cennet! Hangi cennetten bahsediyorsun?"
Onun için azîz cemâat Kur’ân-ı Kerimde hakiki bir Hafız Efendi bulun.
Bizim hafız bilir, İmam efendi bilir.
Kur’ân-ı Kerimde 14 yerde ”Elhamdulillahi RABBilâlemin!” le başlayan süre var, 14 yerde.
Bu 14 yerdeki ”Elhamdulillahi RABBilâlemin!” 7 tânesi dünya hakkıdır.
Dünyada bulunduğumuz zaman hamd edeceğiz.
7 tânesi de ahret içindir.
Yâni şudur: Yedi tânesi cesedin için, yedi tânesi ruhun içindir.
Bunlar.:
Elhamdulillahi RABBül âlemin. ErRahmÂNirrahîm.
Elhamdü lillahillezi halakes semâvatı vel erda.
Bütün semâvat ve yerin Allah’ına hamd olsun!
Elhamdü lillahillezi lehu ma fis semâvati ve ma fil erdi.
El hamdü lillahillezi enzele ala abdihil kitabe.. başlayan var âyeti kerime.
"Fe kutia dabirul kavmillezine zalemu .” diye başlayan bir âyeti kerime.
Fe lillahil hamdü RABBis semâvati ve RABBil erdi RABBil âlemin
Bunlar, cesedimiz için yaptığımız hamdlerdir. Bunları ömründe bir defâ oku.
Elhamı okuyoruz.
Âhiret ehli için yâni ruhaniyetimizi “Elhamdulillahi RABBil âlemin. ErRahmÂNirrahîm.
Mâlikiyevmiddin. İyyakenâbudu ve iyyakenestaine” kadar.
Tekrar “Elhamdulillahi RABBil âlemin.”
"Fe kutia dabirul kavmillezine zalemu .” diye başlayan bir âyeti kerime var.
“… hamdü lillahillezi neccana …” var.
Elhamdulillahi ellezi edâya var.
Elhamdulillahi ziye seba var.
Ve âhiri davaihum innallahu..
Elhamdulillahi RABBil âlemin.
Bunlar var!
Bu âyetleri ömrünüzde bir defâ okuyun, okuyun onları. Birer tek âyet.
Haa; yüzünden oku, birini cesedinin üzerine üfle, birini de yut Ruhuna oku!
“Bunlarda ne faide vardır?”
Vardır işte demin ki Abdulkadir Geylanî ile konuşan herif böyle hazırlamış kendini, küçücük çocuk!
Bu hassaların hepisi hepimizde var. Ama biz kullanmasını bilmiyoruz.
Onun için bunları başkasına anlatırsan: “Efendim menkıbe bunlar!”
Kabul eder şiyi de: “E be oğlum böyle şeyler fevkkatabiye işler olur. Hintliler de yapıyor bu işi!” der bazısı, okumuş.
Bazısı “masal!” der. Bazısı “zırıltı!” der geçer.
Fakat azîz cemâat bu memlekette dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşıp gelen, akılları şaşırtan, ruha hoşluk veren bir çok vaka’lar vardır. Menkıbe bunlardır.
Bu menkıbe vâdisinde dolaşmak çok güçtür, her babayiğidin kârı değildir.
“Herif su üstünde yürümüştür. Yaaa nasıl yürümüştür?”
Güçtür yaa onu anlamak güçtür oğlum!
Yürür yaa. Zaman kendi yürüyor da ona şaşmıyorsun.
Senin sen Allah sana muhatab. Kur’ân-ı Peygamberi senin için göndermiş.
Senin su üstünde yürümene niye şaşacaksın!.
Bu yolda neler olmuş oğlum neler!
Mansur kellesini vermiş! Nesimi derisini yüzdürmüş!
Bu; renklerin, kokuların, güneşlerin, yıldızların dertop olduğu bir âlemdir. Toplandığı bir âlemdir.
Deminde dediğim gibi yularını nefsine kaptıranlar bundan bir şey anlayamazlar.
“Herif safsata söylüyor!” der..
Bir genç bir çocuk gelmiş yanına, on sekiz yaşlarında felân.
Demiş: “Amuca siz şeyh misiniz?” demiş.
Abdulkadir Geylanî, celâlli Allah şefâatine nail eyleye.
Hz Rufaî de mülayim böyle: “Şeyhiz yaa!” demiş.
“Siz demiş hani şöyle bazı şeyler yaparsınız!.”
Kerâmeti anlatacak hani: “Şöyle hiç kimsenin yapamadığı yapabilir misiniz?."
“Hooooo neler yaparım ben!” demiş Abdulkadir Geylanî. “Neler yaparım!” demiş.
“Peki demiş madem yaparsın!” demiş. “Ben bir şey yapayım ondan sonra da sen yap" demiş. "Peki ne yapayım!" “Peki ben demiş gizleneyim beni bul!.” demiş, çocuk diyor.
“Peki gizlen oğlum!” demiş.
Şöyle duvarın arkasına geçmiş çocuk: “Amuca oldu! Ara beni!” demiş.
Abdulkadir Geylanî kalkmış, duvarın arkasında yok. Bir yıkık duvar, şöyle direk gibi bir şey. Ordan bak, buradan bak.
Hazreti Rufaî bakmış, eee ortada kuyu yok, kaçsa görünecek. Vay anasına yok!
Abdulkadir Geylanî Gavsiyyet kuvvetiyle bütün dünyayı dönmüş, ve aramış dünyayı. Yok. Yok. Bir daha, bir saat aramış dünyayı yok!
Hazreti Rufaî Hazretleri de yıldızlarda mutasarrıftı.
“Kardeşim demiş sen bir yıldızlara bak!” demiş.
Bunlar deli sözleri gibi oğlum. Başkası dinlese bizi: “Bunlar deli lakırtılarını anlatıyor!” der.
Asıl delilik bunları anlamamaktadır bütün!
Hazreti Rufaî bütün yıldızları dolaşmış. Yok. Yok Çocuk Yok!
İkisi birden üç saat. Yok çocuk! Nihâyet gelmiş oturmuşlar. “Ulaaaa iş başka!”
Abdulkadir Geylanî demiş ki: “Oğlum seni bulamadık çık bakalım nerdesin!."
Çocuk duvarın arkasından çıkmış gelmiş.
Demiş: “Nerdeydin oğlum?."
“Ben Ravzadaydım.” demiş. “Ravza-yı Mutaharada!”
Taaa Bağdat’tan bir salâvat-ı çeker çekmez salâvat-ı şerifeyi Ravza “şuuuuuup!” çocuğu emiyor.
Çünkü Ravza’ya İzn-i İlahî olmadan ne bir melek-i mukarrib, hiçbir şey yanaşamaz.
“Sakın terki- edebden kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ'dır bû”
Nazarı Akdes-i İlahîye her gün Resûlullah’ın Ravzasına inmektedir.
Kimse giremez oraya, hangi Abdulkadir, hangi Rufaî Hazretleri.
Oraya edeben giremezler.
O halde bir salâvatı çeker çekmez “huuuuuup!” çektiği gibi alıyor.
O çocuk anasından mı öğrendi.
Hepimiz İslâmız: “Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!."
Çek dur mırıldanacağına! Çek dur mırıldanacağına!
Gece horul horul hayvan gibi uyuyacağına kalk bir abdest al!
Aç pencereni bak ne temiz hava, yıldızlar pırıl pırıl, yakında ay çıkacak. Daldın! Kıl iki rekat namaz!
“Allahümme salla alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed. Allahümme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!” gidiyor oraya.
Medine’de ruh-u mübâreki Resûlullah.: “Yahu benim ümmetimden birisi gece yarısı kalkmış yahu. Herkes uyurken nedir bu!”
Mübârek ruhaniyeti gülmeye başlar.
Sen devam et!. Devam et!. Devam et!
Bir gün seni de çekerler oraya! Hüsnü ağanın şeyini biliyorsun değil mi anlatmıştım.
Böyle Hüsnü ağalar çok var. İçinizde de vardır.
Müslüman cevâhir gibidir hiç belli olmaz.
Hırpanî görünür. Bakarsın içinde deryalar gizlidir. Hiç belli olmaz!.
Salâvat-ı şerife getirdiğin gibi Kur’ânda bu demin söylediğim “İnna fetahna leke fetham mübina" Sûresinin sonundadır.
“MuhaMMedül Resûlullah” diye başlayan bir âyet, son âyet.
“MuhaMMedür Rasûlullah”
Tercüme edelim şimdi “MuhaMMedür Resûlullah.”
MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH celle celâlihu’nun peygamberidir. Kur’ân-ı kerim âyetidir bu.
“Onunla beraber bulunanlar kâfirlere karşı metin, birbirine karşı merhametlidir!” diyor Allahu Zülcelâl.
O insanların secdeye kapandıklarını görürsünüz diyor âyet-i kerimede.
Çehreleri, yüzlerindeki secde izinden bellidir:
“ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd”
âyet-i kerimede.
O, Resûlullah’ın ümmetini methediyor, Allah orda Resûlulah’ın ümmetini! Bu âyet, nihâyet beş tâne satırdır.
Ömründe bir defâ oku ağam oku, oku! Oku bu âyeti!
Hem gece yarısı bağırarak oku, mahalle: “Deli!..” desin sana!
Onu okuduktan sonra bir Hafız Efendi bul! Amma Efendi Hafız bul!
Hafızlarda 80 türlüdür.
Hakiki hafız olan yalan söylemeyen, haram yemeyen.
“Hafız haram yer mi doktor hoca?”
Her kes yiyor da hafız yemez mi ne diyorsun sen.
Yemeyenin dimağı çürümez azîzim mezarda.
Onun içine Allah’ın kelâmını sokmuş dünyada.
Kafatasının içinde, onun beynine kurtlar, çiyanlar hürmeten konmazlar. Hafızasında Kur’ân âyetlerini hakiki hıfzetmiş de onu hiç zedelememiş insana hiç sual de yoktur.
“Ama nerdedir?”Benden daha iyi biliyorsunuz.
Yukarıda Hacı Kadir Efendi var idi bilirsiniz, buralı olanlar. Hacı Kadir Efendi Hamamı da vardır burda.
Evvelki sene onun hanımı hastalanmış, beni çağırdılar, gittim.
Oraya hizmet eden bir kadıncağız da var.
Hanımcağız, kadıncağız: “Doktor bey bir şey soracağım!" size dedi.
“Buyur!” dedim. "Teyze sor!” dedim.
“Benim dedi geçen sene kocam öldü. Bu Hacı Kadir Beylerin yanında çalışıyorum. Ayda 50 lira veriyorlar bana dedi. İşte burayı silip süpürüyorum, burada!” dedi.
“Felân câminin hafızı ve imamına söyledim ki benim kocam öldü, ben câhilim, bir şey okuyuver!” demiş. “Hatim getir!” demiş. "Ramazan boyunca!."
“Peki teyze getireyim!” demiş.
“Getirdi Doktor bey, getirdi!” diyor.
Ben Bayramdan sonra gittim..
“Getirdi!” diyor. “Ben diyor. Her ay diyor 25 lira yığdım!” diyor.
"Buna diyor tam 175 lira para gönderdim. Hafız Efendi şunu da al, zahmet ettin, helâl olsun!”
“Yooo! demiş ben bunu almam!” demiş. “Tam 300 kağıt vereceksin, okuduğum Kur’ân-ı geri aldım!” demiş.
Aha burada, yalan söylemiyorum efendiler!
“Ne olacak?” dedi.
Hacı Kadir Efendinin Hanımı dedi ki: “Zeynep Nine dedi bana niye söylemedin?” dedi.
“175 mi götürdün, al dedi üzerini 125 lira daha götür ver!” dedi.
Zeynep Nine götürdü verdi, biz bekliyoruz orda. Bekledim akşama kadar: “Verdin mi?"
”Verdim!”
“Hangi Hafız?”
“Felân Hafız!” Bir gece yakaladım ben onu sokakta. “Oğlum dedim sen utanmıyor musun?”
“Yav ne neye utanayım, ne utanması!” İnkar etti. Bu da hafız!
Bunlar cennete gidecek!. “Yok efendim hangi cennet, hangi cennet! Hangi cennetten bahsediyorsun?"
Onun için azîz cemâat Kur’ân-ı Kerimde hakiki bir Hafız Efendi bulun.
Bizim hafız bilir, İmam efendi bilir.
Kur’ân-ı Kerimde 14 yerde ”Elhamdulillahi RABBilâlemin!” le başlayan süre var, 14 yerde.
Bu 14 yerdeki ”Elhamdulillahi RABBilâlemin!” 7 tânesi dünya hakkıdır.
Dünyada bulunduğumuz zaman hamd edeceğiz.
7 tânesi de ahret içindir.
Yâni şudur: Yedi tânesi cesedin için, yedi tânesi ruhun içindir.
Bunlar.:
Elhamdulillahi RABBül âlemin. ErRahmÂNirrahîm.
Elhamdü lillahillezi halakes semâvatı vel erda.
Bütün semâvat ve yerin Allah’ına hamd olsun!
Elhamdü lillahillezi lehu ma fis semâvati ve ma fil erdi.
El hamdü lillahillezi enzele ala abdihil kitabe.. başlayan var âyeti kerime.
"Fe kutia dabirul kavmillezine zalemu .” diye başlayan bir âyeti kerime.
Fe lillahil hamdü RABBis semâvati ve RABBil erdi RABBil âlemin
Bunlar, cesedimiz için yaptığımız hamdlerdir. Bunları ömründe bir defâ oku.
Elhamı okuyoruz.
Âhiret ehli için yâni ruhaniyetimizi “Elhamdulillahi RABBil âlemin. ErRahmÂNirrahîm.
Mâlikiyevmiddin. İyyakenâbudu ve iyyakenestaine” kadar.
Tekrar “Elhamdulillahi RABBil âlemin.”
"Fe kutia dabirul kavmillezine zalemu .” diye başlayan bir âyeti kerime var.
“… hamdü lillahillezi neccana …” var.
Elhamdulillahi ellezi edâya var.
Elhamdulillahi ziye seba var.
Ve âhiri davaihum innallahu..
Elhamdulillahi RABBil âlemin.
Bunlar var!
Bu âyetleri ömrünüzde bir defâ okuyun, okuyun onları. Birer tek âyet.
Haa; yüzünden oku, birini cesedinin üzerine üfle, birini de yut Ruhuna oku!
“Bunlarda ne faide vardır?”
Vardır işte demin ki Abdulkadir Geylanî ile konuşan herif böyle hazırlamış kendini, küçücük çocuk!
Bu hassaların hepisi hepimizde var. Ama biz kullanmasını bilmiyoruz.
Onun için bunları başkasına anlatırsan: “Efendim menkıbe bunlar!”
Kabul eder şiyi de: “E be oğlum böyle şeyler fevkkatabiye işler olur. Hintliler de yapıyor bu işi!” der bazısı, okumuş.
Bazısı “masal!” der. Bazısı “zırıltı!” der geçer.
Fakat azîz cemâat bu memlekette dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşıp gelen, akılları şaşırtan, ruha hoşluk veren bir çok vaka’lar vardır. Menkıbe bunlardır.
Bu menkıbe vâdisinde dolaşmak çok güçtür, her babayiğidin kârı değildir.
“Herif su üstünde yürümüştür. Yaaa nasıl yürümüştür?”
Güçtür yaa onu anlamak güçtür oğlum!
Yürür yaa. Zaman kendi yürüyor da ona şaşmıyorsun.
Senin sen Allah sana muhatab. Kur’ân-ı Peygamberi senin için göndermiş.
Senin su üstünde yürümene niye şaşacaksın!.
Bu yolda neler olmuş oğlum neler!
Mansur kellesini vermiş! Nesimi derisini yüzdürmüş!
Bu; renklerin, kokuların, güneşlerin, yıldızların dertop olduğu bir âlemdir. Toplandığı bir âlemdir.
Deminde dediğim gibi yularını nefsine kaptıranlar bundan bir şey anlayamazlar.
“Herif safsata söylüyor!” der..
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
Büyükler, hepisi toprakta. Onun için bir mevsuf hadis vardır.
“İzâ tahayyertüm fi’l- umuri, festaînu min ehli’l- kuburî!.”
Çok başının sıkıldığı zaman, bunaltıda kaldığın zaman kabirlerden yardım isteyiniz. Hadis-i Resûlullah. Mevsuf hadis, Yâni Resûlun böyle bir hadisi var da ona benzeyen başka kelimelerle ifadesi mevsuf hadis.
“Çok bunaldığınız zaman kabirlerden istiâne ediniz, yardım isteyiniz!.”
Gidip de türbeye mum adamak, yahut efendim iplik bağlamak değil bu. Bu şu demek efendim. Bu şu demek.: “Dedelerimiz, babalarımız şimdi kabirlerde yatanlar, öyle müşkil hal olduğu zaman ne yaptılar, onları yapınız!.” demektir.
Dedemiz demiş ki.: “Ak akçe kara gün içindir!.” demiş.
Yâni.: “Helâl kazanılmış, alın teriyle kazanılmış parayı bir yere korsan onun bereketi artar, kara günde sana yardımcı olur.”
İşte tasarrufu koymuşlar ortaya. Damla damla su olur, göl olur.
Her gün beş kuruş koy bir yere, paran varısa 1 lira koy, 30 lira ayda eder. Senede 360 lira eder.
10 lira koy. Al efendim aylığını alıver. Ayda efendim haftada 100 lira alıyorum.
Hemen şunu al bunu al, bir yere unut, bir yere koy, helâlsa koy, helâl değilse kalmaz o!.
Onun için.: “Dedelerimiz babalarımız bu müşkil vaziyette ne yapmıştı onu yapın!” demektir.
Nasrettin Hoca merhum bir gün ölmüş güyâ. O bunları, bu hikayeleri halka anlatabilmek için böyle lâtife şekline sokmuştur.
Cenâzesini almışlar tabutnan götürüyorlar Hocayı. Bir yola gelmişler çamurlu iki yol.
Biri cemâat demiş ki.: “Buradan gidelim!."
“Yok ordan gitmeyelim!.” demiş. ”Şurda bataklığa saparız buradan gidelim!.”
Ötekisi.: “Yok buradan yok şurdan!” münakaşa başlamışlar.
Hoca açmış şeyi, tabutun kapağını.: “Münakaşe etmeyin oğlum demiş. Ben sağken buradan giderdim, ordan batağa batarız!.” demiş.
Onun için, dedelerimizin büyüklerimizin eskiden yaptığı işlere uymak mecburiyetindeyiz.
Harama “haram!” demiş bitti. Zinâya “şey!” demiş bitti.. “Yetim hakkı yeme!” demiş. Tamam. “Hükümetin kanunlarına boyun eğ!” âmennâ!
“Komşuna yardım et!” evet! “Hırsızlık etme!” evet!.
Bunları sormağa lüzum yok!.
Çok müşkül vaziyette kaldın, boynunu kimseye kırma oğlum!
Başkasından bir şey almak, hediye bile olsun imanın şahsiyyetini zedeler. “Nasıl zedeler efendim?”
Yahu ALLAH yetmiyor mu sana, bilmiyor mu seni?.
Hele bazıları unutur Cenâb-ı ALLAH’ı, başkasının kulu işte.: “Evet bu benim velini’metim!”
“Aha ne oldu?.”
“Benim veli ni’metim. velilik ondan bana geliyor!.”
“Eeee Hangi çeşmeden?”
Karapınar Çeşmesinden!.
Peki çeşmenin menbağından suyu kesersek Karapınar Çeşmesi ne olur?. Kupkuru bir çeşme olur, kurbağa yatağı olur.
Allah’tan, her şey Allah’tan. Hatta öyle makamlar vardır ki azîz cemâat.
Hepimizi Allah o makama irsâl eyleye. Âmin!.
Adam elini kaldırır, evinde çocukları açtır. Belki pantolonunun altında donu yoktur, üşüyorlar çocuklar. Komşusu da var, ondan istese yardım edecek herif. Elini kaldırır, düşünün!.
“Yâ RABBi, sen bir kapı aç!.” demeye utanır, utanır demeye!.
Şöyle düşünür o.: “Yav benim hâlimi ALLAH bilmiyor mu? Ben O’na nasıl utanır da hatırlatırım. Demek ALLAH beni unuttu!.” gibi bir his gelir.
Elini kaldırır: “Elhamdulillahi RABBilâlemin!." söyleyemez derdini.
“Cenâb-ı ALLAH çünkü o bilmiyor mu da ben ona hatırlatıyorum!.” diye.
Bu bir makam. Ama biz aç gözlüyüz.: “Yâ RABBi şunu ver! Yâ RABBi bunu ver!.” biz mırıldanıp dururuz. Kabul eder, etmez başka..
Öyle makamlar vardır ki ALLAH’a teslim olmuştur.
Yâni her şeyin hiç, ALLAH’tan geldiğine katiyetle inanmıştır. İhlas bu demektir.
“Abdestli gezin!.” diyorum size. Abdestli gezmek vücudun dâima.:
“Yâ RABBi benim vücudum her an SEN’in Yed-i Kudretindedir. Belki bir saniye sonra ölürüm. Huzuruna edebsizlik olmasın, abdestli gelirim!” demektir. Bir nevi ikrârdır bu!.
Abdulkadir Geylanî Hazretleri 25 sene riyâzât yapmış, bir hücreye kapanmış. Hücreden çıkacağına kırk gün kalmış.
Demiş ki.: “Ben Yâ RABBi!” demiş “İçime konuşamıyorum!.” demiş.
“Bana lakırtı vermezsen” demiş. “Yemeyeceğim, içmeyeceğim” demiş.
40 gün yiyip içmemiş.
Sonra Resûl-i sallallahu aleyhi ve sellem ruhanîyyeti gelmiş.: “Aç ağzını Abdulkadir oğlum!.” demiş.
Mübârek dudaklarına böyle kendisi sürmüş, Abdulkadir’in dudaklarına sürmüş.: “Git!.” demiş. “Konuş artık!.”
Gelmiş Bağdat’ta Ebul Kasım Câmisi’nde çıkmış kürsiye, emir Resûlullah’tan..
Bir şey gelmiyor ki oğlum, câmi dolu. Yok!.
O sıra da Hazreti Ali Keremullahiveche’nin ruhanîyyeti gelmiş.:
“Yâ Abdulkadir!.” o böyle sıvazlamış böyle.
Abdulkadir Geylanî Şevvâl ayının 12 sinde bir Salı günü başlıyor konuşmaya. Tam 40 sene konuşmuştur efendim. Her ALLAH’ın günü muayyen vakitte..
“Fethü’r- RABBanî” diye öyle o zaman bunları cilt cilt şey etmiştirler. 60 cilttir Fethü’r- RABBanî.
Bir vaazında söylediği bir kelimeyi bir daha tekrar etmemiştir Abdulkadir Geylanî.
Bütün kâinâta dağılıyor.Herkes geliyor onun huzuruna, dinlemeye onu. Şamdan da âlimler geliyor.
Diyorlar.: “Böyle bir zâtı muhterem var buna sual soralım.” diye.
Geliyorlar şeye, Bağdata huzuruna girdikleri zaman o, sekiz tâne âlim unutuyorlar soracağı sualleri. Oturuyorlar.: “Hoş geldiniz!.” felân.
Abdulkadir Geylanî diyor ki.: Ona aklında olan sualin cevabini söylüyor.
Ona, ona ona hepsine söylüyor. Almış o. Telsizi var oğlum!
Onlarda ondan sonra.: “Pes!” diyorlar.
Ve Abdulkadir Geylanî çıkıyor kürsüye.: “ALLAH’ın emri olmadan” diyor.
O mübâreğin sözüdür bu.
“ALLAH’ın emri olmadan bir toz bile yerinden kımıldamaz!”
Ordaki âlimler böyle.: “İrade-yi Cüziyye ne oluyor?” gibi akıllarından geçiriyor.
Bağdat’a giden varısa Ebul Kasım Câmisi vardır orada, 10.00 kişi alır, tahtadır şeyleri, şimdi belki yapılmıştır.
Böyle bu kalınlıkta gacur gucur bir yılan, kürsünün burasına geliyor.
Bu olmuş bu, bu olmuş, hayal değil, Zâti Sungur üsulu da değil.
Ama dışarıdaki inanmıyor. İsterse inansın, isterse inanmasın!
“Olur mu böyle şey?.”
“Olur yaaa!.”
Teşrif etsinler buraya.: “Öyle Zâti Sungur’luk biz de yaparız!.” diyeceğiz.
Hepimiz toplanırız, bir çadır açarız.: “Bak yılanlar sokmuyor insanı!.” deriz. Gösteririz Müslümanlar.
Aç kalırsak bir çadır da biz açarız hepimiz!.
Büyük bir çadır yaparız, bayram yerinde, kimimiz biletçi olur, kimimiz içerde. Ben içinizden bir iki kişiyle otururum.
Gösteririz, para kazanırız. Olur bu yaaa!. İnanmayan olursa.
Öyle gelmiş yılan!!!. Bütün millet “pırrr!.” dışarı. İçerde pek çok âlimler var.
Abdulkadir Geylanî demiş ki.: “Sizin ne biçim Müslümanlığınız var?.” demiş. “Kaçıyorsunuz!.” da demiş.
Yılana bakmış gülmüş Abdulkadir Geylanî. Yılan dile gelmiş!
“Nasıl Gelmiş?.”
Gelir oğlum geliyor yaa! Buz gib gelir!.
Eşek bile konuşur ama eşekçe bilmek lâzım!.
Her dil vardır, kuş dili muş dili hepsi vardır!.
Yılan demiş ki.: “Ya Abdulkadir, bak dilimi görüyorsun değil mi şöyle bir yaptım mı canını alırım senin!.” demiş.
Hazreti Abdulkadir Geylanî gülmüş.: “Evet demiş sen çok kuvvetlisin. Zehirin var. Şunun var!.”
Hep millet dinliyor bunu. Fethü’r- RABBani’ye yazıyor bunu oğlum.
Bu böyle meclis zaptı, bilmem efendim felân profosörün konferansı değil bu!.
“Eğer Cenâb-ı ALLAH, benim ecelimi sana teslim etmişse, seni vesile etmişse alabilirsin!.” demiş. “Fakat Ben şimdi ALLAH’a sığınıyorum!.” demiş.
“Yaaaa ALLAH!.” der demez yılan su gibi erimiş karşısında.
ALLAH, içinde, şah damarından daha yakin..
Onu biçimine gelip de yoluna geldiğin zaman düğmesine basıp da: “Yaaa ALLAH! ALLAH!.”ınan söylediğin zaman dünya birbirine geçer oğlum!.
Hani tayyâreye biniyor adam da düşeceği zaman düğmeye bastı mı altındaki sandalyeynen beraber fırlatıyor.
Zora geldiğin zaman ALLAH’ınan irtibatını kesmemişsen, o sözü söyleyebilecek kabiliyette abdestliysen, midende haram yoksa, kafandan yalan çıkmamışsa, kimseye gıybet etmemişsen, hased yapmamışsan bir.: “Yaaa ALLAH!” dedi mi dünya birbirine karışır.
Biz.: “ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!.” Bi de.: “ALLAH!. ALLAH!.” etrafı da seyrederiz.
Yok böyle “ALLAH!.” denmez oğlum!
İçindeki ALLAH’ınan “ALLAH!.” demeye bakın!.
Yılan an-ı vahidde erimiş.
İşte içindeki Nûr-u Resûlullah’nan birlikte salâvât-ı şerife getirirsen “vijjjiiiiit!.” diye gidersin. Şeye, Ravza-i Mutahara’da erirsin!.
BİZe DİRİLik nâsib eyle Yâ RABBî!
Cehennem azabından masum kıl bizi Yâ RABBî!
Âhirettin ilk kapısı olan mezara girdiğimiz zaman bize Resûl-i Kibriyânın hürmetine iltifat melekleriynen karşılamak nâsibi müyesser eyle Yâ RABBî!
Âhirete intikal ettiğimiz zaman Resûlün mübârek yüzünü güler sürette bize göstermek nâsibi müyesser eyle Yâ RABBî!
Ümmet-i MuhaMMedi her türlü afatı semâviye, afat-ı belâiyye, afat-i araziyyeden mahsun kıl Yâ RABBî!
Memleketimizi düşman işgalinden koru Yâ RABBî!
Ordumuza, devletimize zevâl verme Yâ RABBî!
Hastalarımıza şifa ihsân eyle Yâ RABBî!
Son nefesimizde buyurun: “Eşhedu enlâ ilâhe illALLAH ve eşhedü enne muhaMMeden abduhü ve resûluhi" kelime-yi tayyibesiynen ruhumuzu Azrâile teslimi müyesser eyle Yâ RABBî!.
Lillahi’l- Fâtiha!.
“İzâ tahayyertüm fi’l- umuri, festaînu min ehli’l- kuburî!.”
Çok başının sıkıldığı zaman, bunaltıda kaldığın zaman kabirlerden yardım isteyiniz. Hadis-i Resûlullah. Mevsuf hadis, Yâni Resûlun böyle bir hadisi var da ona benzeyen başka kelimelerle ifadesi mevsuf hadis.
“Çok bunaldığınız zaman kabirlerden istiâne ediniz, yardım isteyiniz!.”
Gidip de türbeye mum adamak, yahut efendim iplik bağlamak değil bu. Bu şu demek efendim. Bu şu demek.: “Dedelerimiz, babalarımız şimdi kabirlerde yatanlar, öyle müşkil hal olduğu zaman ne yaptılar, onları yapınız!.” demektir.
Dedemiz demiş ki.: “Ak akçe kara gün içindir!.” demiş.
Yâni.: “Helâl kazanılmış, alın teriyle kazanılmış parayı bir yere korsan onun bereketi artar, kara günde sana yardımcı olur.”
İşte tasarrufu koymuşlar ortaya. Damla damla su olur, göl olur.
Her gün beş kuruş koy bir yere, paran varısa 1 lira koy, 30 lira ayda eder. Senede 360 lira eder.
10 lira koy. Al efendim aylığını alıver. Ayda efendim haftada 100 lira alıyorum.
Hemen şunu al bunu al, bir yere unut, bir yere koy, helâlsa koy, helâl değilse kalmaz o!.
Onun için.: “Dedelerimiz babalarımız bu müşkil vaziyette ne yapmıştı onu yapın!” demektir.
Nasrettin Hoca merhum bir gün ölmüş güyâ. O bunları, bu hikayeleri halka anlatabilmek için böyle lâtife şekline sokmuştur.
Cenâzesini almışlar tabutnan götürüyorlar Hocayı. Bir yola gelmişler çamurlu iki yol.
Biri cemâat demiş ki.: “Buradan gidelim!."
“Yok ordan gitmeyelim!.” demiş. ”Şurda bataklığa saparız buradan gidelim!.”
Ötekisi.: “Yok buradan yok şurdan!” münakaşa başlamışlar.
Hoca açmış şeyi, tabutun kapağını.: “Münakaşe etmeyin oğlum demiş. Ben sağken buradan giderdim, ordan batağa batarız!.” demiş.
Onun için, dedelerimizin büyüklerimizin eskiden yaptığı işlere uymak mecburiyetindeyiz.
Harama “haram!” demiş bitti. Zinâya “şey!” demiş bitti.. “Yetim hakkı yeme!” demiş. Tamam. “Hükümetin kanunlarına boyun eğ!” âmennâ!
“Komşuna yardım et!” evet! “Hırsızlık etme!” evet!.
Bunları sormağa lüzum yok!.
Çok müşkül vaziyette kaldın, boynunu kimseye kırma oğlum!
Başkasından bir şey almak, hediye bile olsun imanın şahsiyyetini zedeler. “Nasıl zedeler efendim?”
Yahu ALLAH yetmiyor mu sana, bilmiyor mu seni?.
Hele bazıları unutur Cenâb-ı ALLAH’ı, başkasının kulu işte.: “Evet bu benim velini’metim!”
“Aha ne oldu?.”
“Benim veli ni’metim. velilik ondan bana geliyor!.”
“Eeee Hangi çeşmeden?”
Karapınar Çeşmesinden!.
Peki çeşmenin menbağından suyu kesersek Karapınar Çeşmesi ne olur?. Kupkuru bir çeşme olur, kurbağa yatağı olur.
Allah’tan, her şey Allah’tan. Hatta öyle makamlar vardır ki azîz cemâat.
Hepimizi Allah o makama irsâl eyleye. Âmin!.
Adam elini kaldırır, evinde çocukları açtır. Belki pantolonunun altında donu yoktur, üşüyorlar çocuklar. Komşusu da var, ondan istese yardım edecek herif. Elini kaldırır, düşünün!.
“Yâ RABBi, sen bir kapı aç!.” demeye utanır, utanır demeye!.
Şöyle düşünür o.: “Yav benim hâlimi ALLAH bilmiyor mu? Ben O’na nasıl utanır da hatırlatırım. Demek ALLAH beni unuttu!.” gibi bir his gelir.
Elini kaldırır: “Elhamdulillahi RABBilâlemin!." söyleyemez derdini.
“Cenâb-ı ALLAH çünkü o bilmiyor mu da ben ona hatırlatıyorum!.” diye.
Bu bir makam. Ama biz aç gözlüyüz.: “Yâ RABBi şunu ver! Yâ RABBi bunu ver!.” biz mırıldanıp dururuz. Kabul eder, etmez başka..
Öyle makamlar vardır ki ALLAH’a teslim olmuştur.
Yâni her şeyin hiç, ALLAH’tan geldiğine katiyetle inanmıştır. İhlas bu demektir.
“Abdestli gezin!.” diyorum size. Abdestli gezmek vücudun dâima.:
“Yâ RABBi benim vücudum her an SEN’in Yed-i Kudretindedir. Belki bir saniye sonra ölürüm. Huzuruna edebsizlik olmasın, abdestli gelirim!” demektir. Bir nevi ikrârdır bu!.
Abdulkadir Geylanî Hazretleri 25 sene riyâzât yapmış, bir hücreye kapanmış. Hücreden çıkacağına kırk gün kalmış.
Demiş ki.: “Ben Yâ RABBi!” demiş “İçime konuşamıyorum!.” demiş.
“Bana lakırtı vermezsen” demiş. “Yemeyeceğim, içmeyeceğim” demiş.
40 gün yiyip içmemiş.
Sonra Resûl-i sallallahu aleyhi ve sellem ruhanîyyeti gelmiş.: “Aç ağzını Abdulkadir oğlum!.” demiş.
Mübârek dudaklarına böyle kendisi sürmüş, Abdulkadir’in dudaklarına sürmüş.: “Git!.” demiş. “Konuş artık!.”
Gelmiş Bağdat’ta Ebul Kasım Câmisi’nde çıkmış kürsiye, emir Resûlullah’tan..
Bir şey gelmiyor ki oğlum, câmi dolu. Yok!.
O sıra da Hazreti Ali Keremullahiveche’nin ruhanîyyeti gelmiş.:
“Yâ Abdulkadir!.” o böyle sıvazlamış böyle.
Abdulkadir Geylanî Şevvâl ayının 12 sinde bir Salı günü başlıyor konuşmaya. Tam 40 sene konuşmuştur efendim. Her ALLAH’ın günü muayyen vakitte..
“Fethü’r- RABBanî” diye öyle o zaman bunları cilt cilt şey etmiştirler. 60 cilttir Fethü’r- RABBanî.
Bir vaazında söylediği bir kelimeyi bir daha tekrar etmemiştir Abdulkadir Geylanî.
Bütün kâinâta dağılıyor.Herkes geliyor onun huzuruna, dinlemeye onu. Şamdan da âlimler geliyor.
Diyorlar.: “Böyle bir zâtı muhterem var buna sual soralım.” diye.
Geliyorlar şeye, Bağdata huzuruna girdikleri zaman o, sekiz tâne âlim unutuyorlar soracağı sualleri. Oturuyorlar.: “Hoş geldiniz!.” felân.
Abdulkadir Geylanî diyor ki.: Ona aklında olan sualin cevabini söylüyor.
Ona, ona ona hepsine söylüyor. Almış o. Telsizi var oğlum!
Onlarda ondan sonra.: “Pes!” diyorlar.
Ve Abdulkadir Geylanî çıkıyor kürsüye.: “ALLAH’ın emri olmadan” diyor.
O mübâreğin sözüdür bu.
“ALLAH’ın emri olmadan bir toz bile yerinden kımıldamaz!”
Ordaki âlimler böyle.: “İrade-yi Cüziyye ne oluyor?” gibi akıllarından geçiriyor.
Bağdat’a giden varısa Ebul Kasım Câmisi vardır orada, 10.00 kişi alır, tahtadır şeyleri, şimdi belki yapılmıştır.
Böyle bu kalınlıkta gacur gucur bir yılan, kürsünün burasına geliyor.
Bu olmuş bu, bu olmuş, hayal değil, Zâti Sungur üsulu da değil.
Ama dışarıdaki inanmıyor. İsterse inansın, isterse inanmasın!
“Olur mu böyle şey?.”
“Olur yaaa!.”
Teşrif etsinler buraya.: “Öyle Zâti Sungur’luk biz de yaparız!.” diyeceğiz.
Hepimiz toplanırız, bir çadır açarız.: “Bak yılanlar sokmuyor insanı!.” deriz. Gösteririz Müslümanlar.
Aç kalırsak bir çadır da biz açarız hepimiz!.
Büyük bir çadır yaparız, bayram yerinde, kimimiz biletçi olur, kimimiz içerde. Ben içinizden bir iki kişiyle otururum.
Gösteririz, para kazanırız. Olur bu yaaa!. İnanmayan olursa.
Öyle gelmiş yılan!!!. Bütün millet “pırrr!.” dışarı. İçerde pek çok âlimler var.
Abdulkadir Geylanî demiş ki.: “Sizin ne biçim Müslümanlığınız var?.” demiş. “Kaçıyorsunuz!.” da demiş.
Yılana bakmış gülmüş Abdulkadir Geylanî. Yılan dile gelmiş!
“Nasıl Gelmiş?.”
Gelir oğlum geliyor yaa! Buz gib gelir!.
Eşek bile konuşur ama eşekçe bilmek lâzım!.
Her dil vardır, kuş dili muş dili hepsi vardır!.
Yılan demiş ki.: “Ya Abdulkadir, bak dilimi görüyorsun değil mi şöyle bir yaptım mı canını alırım senin!.” demiş.
Hazreti Abdulkadir Geylanî gülmüş.: “Evet demiş sen çok kuvvetlisin. Zehirin var. Şunun var!.”
Hep millet dinliyor bunu. Fethü’r- RABBani’ye yazıyor bunu oğlum.
Bu böyle meclis zaptı, bilmem efendim felân profosörün konferansı değil bu!.
“Eğer Cenâb-ı ALLAH, benim ecelimi sana teslim etmişse, seni vesile etmişse alabilirsin!.” demiş. “Fakat Ben şimdi ALLAH’a sığınıyorum!.” demiş.
“Yaaaa ALLAH!.” der demez yılan su gibi erimiş karşısında.
ALLAH, içinde, şah damarından daha yakin..
Onu biçimine gelip de yoluna geldiğin zaman düğmesine basıp da: “Yaaa ALLAH! ALLAH!.”ınan söylediğin zaman dünya birbirine geçer oğlum!.
Hani tayyâreye biniyor adam da düşeceği zaman düğmeye bastı mı altındaki sandalyeynen beraber fırlatıyor.
Zora geldiğin zaman ALLAH’ınan irtibatını kesmemişsen, o sözü söyleyebilecek kabiliyette abdestliysen, midende haram yoksa, kafandan yalan çıkmamışsa, kimseye gıybet etmemişsen, hased yapmamışsan bir.: “Yaaa ALLAH!” dedi mi dünya birbirine karışır.
Biz.: “ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!.” Bi de.: “ALLAH!. ALLAH!.” etrafı da seyrederiz.
Yok böyle “ALLAH!.” denmez oğlum!
İçindeki ALLAH’ınan “ALLAH!.” demeye bakın!.
Yılan an-ı vahidde erimiş.
İşte içindeki Nûr-u Resûlullah’nan birlikte salâvât-ı şerife getirirsen “vijjjiiiiit!.” diye gidersin. Şeye, Ravza-i Mutahara’da erirsin!.
BİZe DİRİLik nâsib eyle Yâ RABBî!
Cehennem azabından masum kıl bizi Yâ RABBî!
Âhirettin ilk kapısı olan mezara girdiğimiz zaman bize Resûl-i Kibriyânın hürmetine iltifat melekleriynen karşılamak nâsibi müyesser eyle Yâ RABBî!
Âhirete intikal ettiğimiz zaman Resûlün mübârek yüzünü güler sürette bize göstermek nâsibi müyesser eyle Yâ RABBî!
Ümmet-i MuhaMMedi her türlü afatı semâviye, afat-ı belâiyye, afat-i araziyyeden mahsun kıl Yâ RABBî!
Memleketimizi düşman işgalinden koru Yâ RABBî!
Ordumuza, devletimize zevâl verme Yâ RABBî!
Hastalarımıza şifa ihsân eyle Yâ RABBî!
Son nefesimizde buyurun: “Eşhedu enlâ ilâhe illALLAH ve eşhedü enne muhaMMeden abduhü ve resûluhi" kelime-yi tayyibesiynen ruhumuzu Azrâile teslimi müyesser eyle Yâ RABBî!.
Lillahi’l- Fâtiha!.
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
Selâhiyet.: Bir işe karışmağa veya o işi yapmağa hakkı olmak, vazifeli olmak, bir iş için emir almış olmak. * Bir dâvaya bakabilmek
Yobaz.: Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse) mecâz Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse) halk ağzında Kaba saba, inceliksiz (kimse)
Soytarı.: Söz ve davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendiren kimse, maskara. mecâz Hileci, yaltak kimse, kaşmer.
Katiyyen.: Kat'i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman.
Muhasebe.: Hesablaşmak. Hesab görmek. Hesab işi ile uğraşmak. Hesab işini gören resmi makam.
Ezvac.: Çiftler. Zevceler. Nikâhlı karılar. * Kocalar.
Nâil.: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Câriye.: Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden. * Güneş, şems. * Gemi. * Cenâb-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve ni’met. * Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
Hembezm.: Aynı mecliste olmak.
Meneviş.: Hare. Bazı nesne, canlı, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler.
Tiğ-i teber.: tığ-ı teber şah-ı merdan. elinde avucunda ne varsa tükenmiş, "çırılçıplak" kalmış anlamında deyim.
Mülayim.: Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu
Celâlli: Çok çabuk kızan kimse.
Mutasarrıf.: Tasarruf hakkı ve salâhiyyeti olan. Tasarruf eden. Bir işi kendi isteğine göre idâre eden. Bir malın sahibi. * Eskiden, vilâyetten küçük olan Sancağın en büyük idâre âmiri.
Ravza-yı Mutahara.: Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salâvât ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.
İstiâne.: Duâ. Yardım istemek. İâne istemek.
İrsal.: (Resûl. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. * Havale kılma. * Salıvermek. Kendi haline koymak. * Sürü sahibi olmak. * Elçi gönderme.
Müşkil.: (Müşkile) Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik. * Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifade edilmiş olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaşılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.
Amennâ.: İnandık, öylece kabul ederiz, ona diyecek yok (meâlindedir.)
Menba'.: Kaynak. Ni’metin veya herhangi bir şeyin çıktığı yer. Suyun çıktığı yer. Pınar.
---Enes İbni Malik radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Her kim Cuma günü ve gecesi, bana yüz kere salât okursa, ALLAHu Teâlâ onun âhiret isteklerinden yetmiş, dünya hacetlerinden de, otuz olmak üzere yüz arzusunu yerine getirir ve size hediyeler geldiği gibi, o salâtları da bana arz edecek bir meleği ALLAHu Teâlâ bu hususta görevlendirir. Şüphesiz benim ölümümden sonraki bilmem, sağken bilmem gibidir.” buyurdu.
(Deylemî, ithaf: 3 /241)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her kim yatağına yatmadan önce Tebâreke Sûresini okuyup, daha sonra dört defâ bu salâvâtı söylerse, HAKk TeÂLÂ celle celâlihu, iki melek gönderip bana ismi ile birlikte arz ederler Ben de ona selâm ve rahmet dilerim.
ALLAHümme RABBe’l- hilli ve’l-harâm,
Ve RABBe’l- Beledi’l- Harâm,
Ve RABBe’l- Meş'ari’l- Harâm,
Bî-küllî âyetin enzeltehâ fî Şehr-i Ramazân,
Belliğ rûha seyyidinâ MuhaMMedin, Minnî tahiyyeten ve selâmen.:
Ey Helâlin ve Haramın, Hürmetli Belde’nin, Meş'ari’l- Haramın (mukaddes
tepe), Ramazanda inmeye başlayan her âyetin RABBi celle celâlihu!. Efendimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın rûhuna benden mülk ve âfiyet ve selâmet dilekleri ulaştır.” buyurdu.
(Ebu Karsafe radiyallahu anhu'dan; Mevlânâ Abdürrahmân Câmî, Şevâhidin Nübüvve)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir Müslüman’ın yanında anıldım da bana salâvat getirdi mi, mutlaka o iki melek ona: “Allah seni bağışlasın” derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevap olarak: “Âmin” derler. Bir Müslüman’ın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvat getirmedi mi, mutlaka o iki melek: “Allah seni bağışlamasın.” der. Yüce Allah ve öteki melekler de o iki meleğe cevaben: “Âmin” derler.”
(Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 10/164–166) buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yeryüzünde ALLAH’ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (anında) bana ulaştırırlar.” buyurdu.
(Nesâî, Sehv, 46)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cuma günü günlerinizin en faziletlilerindendir. O günde benim üzerime salâtı çoğaltın. Zirâ sizin salâtınız bana o gün arz olunur.” buyurdu.
(Evs radiyallahu anhu’den; Ebu Dâvud, Sünen, 2, 88; Nesâî, İmam Ahmed, ve Beyhakî)
---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biriniz herhangi bir yerde yolunuzu, şaşarsanız bir şeyde yahut yardımcı, muhafaza edici arayıp bulamadığınız zaman, hiç kimsenin size yoldaş, arkadaş olmadığı, naçar (çaresiz) kaldığınız yerde deyiniz ki.: “Ey ALLAH'u Teâlâ'nın has kulları! Beni muhafaza ediniz. Ey ALLAH'u Teâlâ'nın has kulları! bana yardım ediniz.” Çünkü ALLAH'u Teâlâ'nın öyle kulları var ki onlara yardıma gelirler. Görünmezler.” buyurdu.
(Utbe ibn-i Gazvan ve an Abdulazîz radiyallahu anhudan; Râmûzu'l-Ehâdîs; Ziynetü'l-Gulub, s. 73)
قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
---“Kul men yuneccîkum min zulumâti’l- berri vel bahri ted’ûnehu tedârruan ve hufyeh (hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn.: De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak duâ etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.” (En’am 6/63)
ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
---“Ud'û RABBekum tedârruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbul mu'tedîn: RABBinize yalvara yakara ve gizlice duâ edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
---"Fe veylün li’l- müsallin. Ellezine hüm an salâtihim sahun.: Artık vay haline o namaz kılanların ki, O kimseler ki, onlar namazlarında yanılanlardır.” (Mâun 107/4-5)
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
---“İnna fetahna leke fetham mübina.: Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsân ettik." (Fetih 48/1)
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.: Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin." (Ahzâb 33/56)
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
---“Muhammedun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî’t- tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî’l- incîl (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu’z- zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ.: MuhaMMed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir." (Fetih 48/29)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
---“Bismillâhi’r- rahmâni’r- rahîm.: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.” (Fâtiha 1/1)
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“El hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin.: Hamd Alemlerin RABBi'nedir.” (Fâtiha 1/2)
الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
---“Er rahmâni’r- rahîm.: RahmÂN ve Rahimdir.” (Fâtiha 1/3)
مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
---“Mâliki yevmi’d- dîn.: Din gününün mâlikidir.” (Fâtiha 1/4)
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
---“İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn.: Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.” (Fâtiha 1/5) (Fâtiha 1/5)
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
---“Elhamdu lillâhillezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda ve ceale’z- zulumâti ve’n- nûr (nûra), summellezîne keferû bi RABBihim ya’dilûn.: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâla putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar." (En’am 6/1)
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
---“El hamdu lillâhillezî lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı ve lehul hamdu fî’l- âhireh (âhireti), ve huve’l- hakîmu’l- habîr.: Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Âhirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır." (Sebe’ 34/1)
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
---“Elhamdu lillâhi fâtırı’s- semâvâti ve’l- ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fî’l- halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr.: Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir." (Fatır 35/1)
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
---“El hamdulillâhillezî enzele alâ abdihil kitâbe ve lem yec'al lehu ıvecâ.: Hamd, kuluna Kitabı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur." (Kehf 18/1)
فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“Fe lillâhil hamdu RABBi’s- semâvâti ve RABBi’l- ardı RABBi’l- âlemîn.: Hamd, göklerin RABBi, yerin RABBi bütün âlemlerin RABBi olan Allah'a mahsustur." (Câsiye 45/36)
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء
---“Elhamdulillâhillezî vehebe lî ale’l- kiberi ismâîle ve ishâk (ishâka), inne RABBî le semîu’d- duâ.: "İhtiyar hâlimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz RABBim duâyı işitendir." (İbrahîm 14/39)
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“Fe kutia dâbiru’l- kavmillezîne zalemû, ve’l- hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin.: Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin RABBi Allah'a mahsustur." (En’am 6/45)
ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْدًا مَّمْلُوكًا لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
---“Daraballâhu meselen abden memlûken lâ yakdiru alâ şey’in ve men razaknâhu minnâ rızkan hasenen fe huve yunfiku minhu sırren ve cehrâ (cehren), hel yestevûn (yestevûne), elhamdulillâh (elhamdulillâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn.: Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi mİsâl verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler." (Nahl 16/75)
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَى كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ
---“Ve lekad âteynâ dâvûde ve suleymâne ilmâ (ilmen), ve kâlal hamdu lillâhillezî faddalenâ alâ kesîrin min ibâdihi’l- mu’minîn.: Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun, dediler." (Neml 27/15)
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“Vel hamdu lillâhi RABBi’l- âlemîn.: Âlemlerin RABBi olan Allah'a da hamd olsun!” (Sâffât 37/182)
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاء مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
---“Daraballâhu meselen raculen fîhi şurekâu muteşâkisûne ve raculen selemen li racul (raculin), hel yesteviyâni mesel (meselen), el hamdulillâh (el hamdulillâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn.: Allah, çekişip duran birçok ortakların sahib olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı mİsâl olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.” (Zümer 39/29)
وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“Ve tere’l- melâikete hâffîne min havlil arşı yusebbihûne bi hamdi RABBihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıyle’l- hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin.: Melekleri görürsün ki, RABBlerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adâletle hükmolunmuş ve «alemlerin RABBi olan Allah'a hamdolsun» denilmiştir. (Zümer 39/75)
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
---“Ve kuli’l- hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun mine’z- zulli ve kebbirhu tekbîrâ.: “Çocuk edinmeyen, Hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamd olsun» de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!” (İsrâ 17/111)
هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
---“Huve’l- hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehu’d- dîn (dîne), el hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin.: O dâima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlâslı ve samimi kişiler olarak O'na duâ edin. Her türlü övgü âlemlerin RABBi Allah'a mahsustur.” (Mü’min 40/65)
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
kaddesallahu sırrahu..
RECEB AYI
RECEB AYI ALLAH’ın AYI..
Bu ayın 27.nci günü de Mi’rac Gecesidir bilirsiniz.
Niye efendim RECEBin başında olmadı, ortasında olmadı da 23.ünde oldu. Bu başka mesele.
Onun için Kur’ân-ı Azimüşşanda.
BismillâhirRahmânîrrahîm.
Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr..
“Subhânellezi”.. aman Yâ RABBî. ALLAH’ın Kudretine bak demek Türkçesi.
“Subhânellezi”.. aman aman aman bu ne Büyük Kudret bizim aklımız almıyor!.
Esrâ.. götürdü, yürüttü, aldı gitti.
esrâ bi abdihî.. kulunu. Leylen, gece vakti..
“Efendim acaba Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem, Mekke’den Kudüs’e ruhen mi gitti yoksa nasıl?.”
bi abdihî.. abid abid. Abid demek, cesedin içinde ruh demektir.
Şimdi ruhumuz çıktı mı ruh gider, geriye bâzen cesed kalır, lâşe kalır, murdarlık kalır.
O insânın kendi kudretine ayarına göre. İçindeki bakır miktarına göre, 15 ayar, 22 ayar, 5 ayar.. Sahte ise, o başka hikaye!
Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Efendimizi böyle aldılar.
Cesedi mübârekinen turfetu’l- ayn içre yâni gözünün kapayacağı sırada aldı götürdüler Kudüs’e kadar..
“Ondan sonra ne oldu?”
Ondan sonra kul olarak kimseye söz söylemek müsâdesi yoktur.
Ağzına fermuar geçirirler insânın..
“Ordan öteye ne oldu?”
Bizim aklımıza dökülmez. Hazreti Cebrâil geldi. Resûlullah Efendimizi sallallahu aleyhi vessellem’i hacca gidenler var ise, Mutaf (etrafında tavaf olunan, dönülen.) kısmı vardır Kâbe’nin.
Birde önünde ay gibi bir yer vardır. Hazreti İsmâil’in şeyi dir, orda kabri. Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem bazı geceler orada uyurmuş. Oradan geldi aldılar O’nu. Nurdan bir ata bindirdiler.
Anlamamız için diyoruz ata bindirliler. Burak’a bindirdiler, sesten, ışıktan, elektrikten suratlı. Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem bindi ona gittiler.
“Nereye gittiler?”
Ne senin aklın erer buna, ne benim ki, hiç birimizin, gitti işte.
Mi’rac uructan geliyor, yâni çıkıyor.,
“Göğe mi çıktı?.”
Biz biliyor sunuz duâ edeceğimiz zaman göğe doğru bakarız.
"Cenâb-ı ALLAH gökte midir?" Hâşâ sümme hâşâ..
En güzel yeri O’na orası bulduğumuz için göğe bakarız.
Göğ, çünkü temizdir. En münâsib yeri orayı gördüğümüz için göğe kaldırırız.: “Yâ RABBî!” diye.
“Lâ yesaanî fi’l- ard.”.. Hadis-i Kudsî.
“Ben nâmutenâhi kâinata sığmam!.” diyor Cenâb-ı ALLAH.
“Hakiki Mü’minin, secde yapan Mü’minin kalbinin içine girerim!” diyor Arabçada, Hadis-i Kudsî..
Onun için Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Buraka bindiği gibi Mi’raca teşrif etti.
“Mi’racta neler oldu?.”
Mevlüd de gördünüz Süleyman Dedeoğlu ne güzel anlatmış.
Öyle şeyler olmamış bizim anlayacağımız şekile sokmuş.
“Geldi ordan oraya durdu, ordan sesler geldi bilmem ne etti.”
Onlar bizim aklımızın ereceği şeyler değil.
“Bütün beşeri perdeler ref’ oldu, mekan ortadan kalktı.”
Bütün gözümüzdeki perdeler, Resûlullah’ın gözündeki perdeler, mekan ortadan kalktı.
Senli-Benli ALLAHu Lemyezelnen karşı karşıya geldiler Cenâb-ı ALLAH’la Cenâb-ı Peygamber.
“Nasıl geldiler karşı karşıya?”
Bunları anlatmağa yeltenirse insân, “İKİ”Lik (Şeytânlık) yaparız.
Demek ki Cenâb-ı ALLAH’ın sarayı var, oraya gitti, oturdular sohbet ettiler. Anlatmak için kelime yok.
Yâni insânın içinde El Hayy Esmâsı var.
ALLAH.: “Ben size, sizden yakinim!.” diyor. İşte onu ANladı o ÂNda..
Onun için namazda mi’racta emrolunmuştur Cenâb-ı Peygamber’e.
Onun için Mi’raci’l- Mü’minin namazdır.
“Efendim namazda ama biz uçmuyoruz?.”
Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin cesedi hususî sûrette yaratılmıştır. Hususî sûrette terfi görmüştür.
“E lem neşrah leke sadrek”
İçi açılmış, yıkanmış, temizlenmiş. Hususî bir terbiye, hususî bir yaradılış, hususî bir nur ile olduğu için cesedi mübârekleriyle Huzur-u İlahîyeye kabul edilir..
Bizim daha bağırsaklarımızın içinde cife dolu. O cifeynen ancak ruhen mi’rac yapabiliriz. Bu pisliknen yapamayız.
Onun için ruhu, ALLAH’ın Huzuruna ruhumuz giderken cesedden çıkıyor, cesed yıkanıyor ve doğrudan doğruya toprağa terkediliyor.
Toprakta da Cenâb-ı ALLAH cesedi çürütüyor.
Sebebi: “Bu benim kulum. Resûlumun ümmeti. Hayatta iken dâima bana secde etti. Benim ismimi ANdı. Resûluma salâvat-ı şerife getirdi. Emrettiğim şeyleri yaptı. Belki bir hatası olabilir. Ben Erhame’r- Rahîmînim. Yarın huzuruma çıktığı zaman cesedini görüpde eski hatıraları gözünün önüne gelmesin!” diye Cenâb-ı ALLAH cesedi kul utanmasın diye yok eder, şey eder.
Yâni “Cesedim çürümedi!” diye şey etme, gururlanma!
O cesedi çürümeyenler başka başka sınıftan onlar.
Onun için cesedin çürümesi Mü’min için gâyet iyi bir şeydir.
Çünkü baktığı zaman: “Ulan bu cesedde iken ben felân edebsizliği yaptım!” diyipte utanmasın diye.
ALLAH bile kulunu utandırmamak için Settârdır. Settâr-ı Uyûbtur.
Sen böyle olduğun halde birinin ayıbını görüp de utanmadan suratına vuruyorsun..
Onun için şu 3 günü var Recebin. 3 günde hiç olmazsa cesedine mi’rac yaptır.
“Cesede mi’rac yapılır mı?.”
Yaptırılır yaa. Aç dur bee, ALLAH için aç dur!.
“Akşama börek yiyeceğim!” diye değil.
“Tavuğu kızartacağım!” diye değil.
İbâdaat bütün bunlar hepisi ALLAH için yapılır.
Şuradan bir taşı bir yerden alıp başka yere korsan ALLAH için yapacaksın!.
“ALLAH için ne demek yahuu?.”
Her kes söyler: “Her işini ALLAH için yap!”
Ben size anlatayım. Hiç biriniz bilmezsiniz bunu.
Yüzlerce defâ: “ALLAH rızası için, ALLAH için yap!.”
Hocalar söyler, kitablar söyler, şunlar söyler, bunlar söyler.
Sen kendi iyiliğini mi seversin, iyiliğini seversin değil mi?
Başkasının fenâlığını sevme.
“Fakat kendi iyiliğini sever misin, niye seviyorsun?”
Vücudun var diye. Sana senden yakîn olan Hayy var içinde.
“ALLAH!. ALLAH!.” =>İÇinde.
Sana senden yakîn olan ALLAH’ın istediğini de yaparsan ALLAH Rızası için iş yapmış olursun. Anlaşıldı mı?.
Onun için ibâdatlar ALLAH Rızası için yapılır, gösteriş için değildir.
Size bir şey söyleyeceğim ama korkmayın haaa.
“Lâ İLâHe İLLâ ALLAH!” diyen İslâm olur..
“Namaz kılmasa ne olur İslâm mı?.”
İslâmdır cezâsını görür, demin ki o buruşuk yüzü görürsünüz.
“Hacc mevsimi geldi. Parası vardı gitmedi. Kâfir olur mu?.”
Hâşâ bişey olmaaaz!
“Oruç tutacaktı tutmadı. Kâfir olur mu?.”
Olmaaaz!.
“Zekât verecekti, vermedi ne olur?.”
Derhal kâfir olur Efendiler, derhal kâfir olur!.. “Niye?”
“Cenâb-ı ALLAH’ın verdiği ni’meti, ALLAH rızası için ALLAH yolunda kullanmadı!.” diye.
Sana veriyor. Bu benim musluğum, şurada çeşme var, musluğu da koydun oraya. Çeşme senin, musluktan.: “Efendim ben vermeyeceğim.”
“Ulan nerden geliyor su, dağdan gelip senin depona?”
“Ben komşuma su vermeyeceğim!”
Onun için Cenâb-ı ALLAH kulunu imtihan eder. Kendisi havadan zembilnen herkesin evine göndermez. Kulu vesile eder.
Kamer bile ayrılacağı zaman Resûlu sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz mübârek parmaklarını uzattı.
“İkterebeti's- sâatu ven şakka'l- kamer”
Cenâb-ı ALLAH’ın kudreti parmaklarından tecellî ederek şey ikiye ayrıldı. Kamer ikiye ayrıldı biliyorsunuz.
Onun için Cenâb-ı ALLAH Er Rezzâk esmâsını bazı seçkin kullarına.: “Sen, BENim yerime ver!” der. İmtihan eder.
Bakar ki bu musluğunu idare ediyor mu? Vermezsen, verene ihânet olur, küfrolur, gider.
“Efendim felân zengin var, milyonları var, bilmem neleri var, şunları var, bunları var. Herif prostat kanseri oldu, Amerika’ya gitti. İngiltere’ye Şuraya gitti, buraya gitti, iflah olmadı!.”
Zekât vermediği için efendiler. Bu zekât çok berbattır haaa.
Ama şimdi zekât veren yok, yok, yokkk!..
Herifin milyonları var, arazisi var, kasaları var, bilmem nesi var.
İki top basma alıyor.: “Mahallede yetimlere dağattım!.”
Böyle zekât olmaz. 1, 2, 3, 40 mı? Al babam. 40 mı, vereceksin.
Bu gün hakiki zekât verecek adam yok oğlum, yok!.
Hakiki zekât verecek adam olursa uçar bu gün oğlum uçar, havada gider..
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
Onun için bu 3 gün kaldı Şabana.. Şu üç gün biraz mideni boş bırak. Gece de sâcid ol biraz.
ALLAH’ın bu ayda inen bir âyet-i var ki, Cenâb-ı ALLAH’ın imzası o biliyorsunuz.
“Kul huvallâhu ehad.” Bu âyeti de geceleri okuyun.
“Ne çıkar?” deme, “Ne çıkar?” deme. Aşşağıda görürsün çıkacağını. Aşağıda çok güzel televizyonlar var orada görürünür.
Bunu, 3 gün oruç, ALLAH onun önüne 3 tâne sıfır koyar, bu gün son 3 gün.
Mi’ractan, mi’rac gecesinden o Şaban Ayı girinceye kadar o üç gün var ya sen oruç tut!.
“Efendim Cuma ya geldi.”
Cuma günü de tut. Berbatlığı var ise at benim üzerime. Ben o yükü taşırım.
Öyle şey mi. 2 gün tut, bilmem ne yok. Bunlar lakırtı.
Yalınız muayyendir oruç tutulmayacak günler başka.
Ramazan bayramının birinci günü. Kurban Bayramının 4 günü. Tamam mı?
“Niye tutmayayım, Efendim Cuma.”
Cuması yok! Varısa kabahatı benim üzerime yüklersiniz. Çok semerim var benim taşırım. Bu 3 gün Ramazan orucu tutun!
Ramazan orucu diye ALLAH Rızası için bağırsaklarını boşalt. Mânevî lavuman yap bağırsaklarını.
Ama.: “Akşama ulan bi de tavuknan börek yiyeyim!” diye. Böyle bir şey olmaz!
Oruç, doğrudan doğruya ALLAH’ın Rızası.
“Efendim peki aç durmaktan ALLAH’a ne?"
Ulan dedik ya ALLAH’ın imzası:
“Kul huvallâhu ehad. Allâhus samed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad.”
Uyumaz, doğurmadı, bilmem ne etmedi. Değil mi, bunlar değil mi?
Sana senden yakîn olan ALLAH gibi olmağa savaş! Melekleşmeğe bak!.
Yeme bişey, aç dur!. Aç durmaynan ölmez insân ben doktorun sana söylüyorum size.
Ama işkembesine bağlı olan iki günde geberir, o başka. O ölmez o geberir..
Onun için Ramazanda bir bardak sütnen tutabiliyor musun oruç.
Böyle için kıl gibi tertemiz olarak çıkarsın dışarı.
“Ama Efendim ben dayanamıyorum!”
Dayanamıyorsan o yine börek usulüne devâm edersin.
“Oruç olur mu?”
Olur ya! Ama ooo tuhaf olur, başka türlü olur!.
Adamın biri hastalanmış gitmiş doktora, meşhur bir doktora.
Midesinden rahatsızmış, demiş.: “Doktor Bey benim midem, şöyle oluyor, böyle oluyor!” anlatmış.
Doktorda: “Soyun!” demiş.
Soyunmuş. Bakmış bir saat. “Peki!” demiş giyinmiş.
“Al şu reçeteyi bi de sütlü aç yazayım!” demiş. “Amaaan bu iğneleri de!.”
“Teşekkür ederim Doktor Bey!” demiş çıkmış.
Aşağıya inmiş. Birden gerisin geri yukarı.
“Hırrrrrıııııt!””Tak tak tak!” kapı.
“Ne var?” demiş Doktor Bey.
“Doktor bey müsâade ederseniz bir şey soracağım!” demiş.
“Hay hay demiş buyurun!.” demiş.
“Sen bana demiş şunu, şunu, şunu sabah öğle ikindi yiyeceksin!.” demiştin.
“Bunları yemekten evvel mi yiyeceğim yemekten sonra mı?.” demiş.
Yâni: “Ben yemek yemeyeceğim!.” deyip de akşama börekleri mörekleri hazırlama!.
Bir bardak süt, bir bardak sütnen Cenâb-ı ALLAH’a yakınlaşmak lâzım. Aç mideyle insân aynada göremeyeceğini bir kiremit parçasında görmeğe başlar. Çünkü bütün hastaları insânın şeyidir.
Oruç, ömrü de uzatır efendim ömrü de uzatır.
“Ömür uzar mı?” Uzar yaaa!..
“Efendim hani ALLAH indinde tesbit edilmiştir insânın öleceği de kalacağı da. Peki tesbit edilmişse ömrün uzun olsun diye duâ etmek küfür olur o zaman. Değil mi?.”
Ömür hikayesi Kur’ÂN-ı Kerimde, bir saniye eksilmez şey etmez.
Siz şu adam, nasıl adam diye dönüp bakın.
“Dünyaya 1900 senesinde doğdu” diyelim, şurada duruyor.
Bir de kıyametin kopacağı zaman vardır.
Diyelim “o da 2000 senesinde kopacak.”
1900 senesi burada 2000 senesi burada.
Kıyamet koptuktan sonra Cenâb-ı ALLAH..
Çok dikkat edin azîz cemâat!
Bu çok mühüm bir meseledir.
Ruhları da yok edecek Cenâb-ı ALLAH, ruhları da mahvedecek.
O zaman el Mütekebbir Esmâsıyla tecellî edecek..
“Ene ALLAH! İşte Ben ALLAH’ım!” diyecek. İşte bu iki mesafedir.
Doğduğun dakika değişmez. Ruhların mahvolacağı dakika da değişmez. İnd-i İlahî de bunlar tesbit edilmiştir.
Sen gelirsin, gelirsin, gelirsin şurda öldün. “Öl!.” burası değişmez. Anlaşıldı mı?
Ömrün uzaması demek cesedde ruhun kalarak ibâdatını mümkün olduğu kadar fazla yapması için dünya yüzünde onun için ALLAH ömrünü muzdad etsin denir. Anlaşıldı mı?.
“Ömür uzar mı?.” Uzar yaaa! Aç durmaknan.
Bundan 3 ay evvel, Almanya da Kunisberg diye bir şehir vardır.
Kunisberg, Burada bir büyük Almanların Forsun İns Tuturt Arama Enstitüsü diye bir enstitüsü vardır..
Burda. Burda Profosör Müller Kunt isminde bir adam var, halen yaşıyor. 3 ay evvel onun bir çalışması çıktı, kitab halinde böyle 25 sayfa, bana geldi bende var.
Adam İslâm Dininin bütün rukünleri üzerinde çalışıyor.
Kendisi Biyoloji Profosörü. 68-69 yaşında.
Şu beyaz fâreler vardır bilirsiniz, beyaz fâreler.
Bunların ömrü 3 senedir, 3 sene yaşarlar ölürler.
ALLAH o kadar tesbit etmiştir bunlara.
İnsanlar da 100-120 sene, 500 sene de yaşamaz şimdiki insânlar.
Buğday, 9 ay yaşar sonra da çürür gider değil mi? Aynen olduğu gibi?.
100, bir 100 daha, bir 100 daha bir 100 daha. 400 tâne sağlam fâre almış aynı yaşta, odalara koymuş..
Birinci 100’üne normal gıdasını vermiş, sabah, öğle, akşam. Bakmış bunlara.
İkinci odada olan yüz tâneye günlük gıdasından fazla gıda vermiş.
O günlük gıdasını alanlar, normal alıp doyanlar; 3 sene yaşamışlar, üç sene sonra ölmüşler.
Gıdasından fazla gıda verdiği de 2,5 sene yaşamışlar. Hanı öküz gibi yiyenler!.
Üçüncü yüz şeye bir gün yemek vermiş bir gün yemek vermemiş.
Bunlar 4 sene yaşamışlardır.
Dördüncü yüz olan fârelere de 1 gün yemek vermiş 3 gün yemek vermemiş. Ne su, ne yemek!.
Onlar 6,5 sene yaşamışlar. Bakın 3 sene ömrü olan.
Onun için kitabında diyor ki.: “İslâmların tuttuğu oruç çooooook büyük faydaları vardır.”
O kendi cephesinden şey ediyor. Gâyet tabi faydaları var.
Şimdi o profosöre soralım.: “Sen onu fâreler üzerinde biliyorsun.
Bende insânlar üzerinde biliyorum! Öyle mubârek insânlar vardır ki İslâm içinde 85-90’a gelmiş başı ağrımamıştır mübâreğin. Dişinde bir tek çürük yoktur.
Çünkü dâimi İslâmî Edeb Resûlullah’ın hıfzıssıhası, trafik yolu üzerinde yürür. Hakiki islâma mükrop bile yanaşamaz. Ama hakiki İslâm, nerede bulsak da eline ayağını yalasak!"
Onun için şu 3 gün bağırsaklarımızı, şeyi boşaltın. Ondan sonra da Resûlullah’ın Ayı geliyor, Şaban Ayı.
Bu ayda biliyorsunuz Receb Ayında “Kul huvallâhu ehad” 3 günüde oruç, geceleri de sabit, ayakta. Uyuma, uyuma!.
Gece saat akşam beşe altı kala, on kala akşam oluyor. Sabah beş buçukta sabah namazı oluyor.
On iki saat uyku var. Hayvan gibi uyu istediğin kadar!. Tabiii bunlar burdakilerine değil haaa!..
Sobayı yakarsın ısısını sana verir. Duman da çıkar gider havadan şeyden.
Şaban ayında da Resûlullah Efendimizin sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin Kabr-i Mübâreklerine, Ravza-yı Mutaharasına salâvat-ı şerife.
Dilin yettiği kadar.: “ALLAHümme salli âla MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed!.”
Otur bir yerde salâvat-ı şerife getir.
Çünkü Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz buyurmuş ki.: “Salâvat-ı Şerifeler, benim kabrimin yanında salâvat-ı şerife getirirseniz ben duyarım!” diyor Hadis-i şerif. “Uzaktan yaparsanız!” diyor.
Her Cuma günü görünmeyen jet uçaklarıynan, tayyareler melekler yüklerler ona.
Sizin anlayabileceğiniz şekilde söylemek için söylüyorum.
“Bu Salâvat-ı Şerifeler yüklenir bana arz olunur!” diyor Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem..
Bazı Salâvat-ı Şerifeler de vardır ki jet uçağına lüzum yoktur..
“İçerki odadan Katip Mehmed Efendiyi bana çağırın!.” dedik.
Şu çocuğa dedik kalktı gitti dedi ki.: “Sizi içerden istiyorlar.
Bi vakıt geçti. Bi de “çin çin çin!” zil çalarsın.
Bi de buradan düğmeye bastı mı: “Mehmed Efendi buraya gel, hemi çabucak!.” Öyle salâvat-ı şerife de vardır haaaa.
Öyle jet uçağına lüzum yoktur. İki kelime söyledin mi “viiiiiiijiit!” diye gider. Orayı bombardıman edeceksiniz.
Amma salâvat-ı şerife boğazdan çıkmayacak, kalbten çıkacak.
Çünkü her insânın kalbinde Nûr-u Resûlullah vardır.
Zâten namaz, niyaz bütün oruç, bu ibâdatlar insânın şeklini değiştirmez. Sarı iken kırmızı, mavi gözken sarı göz, sarı gözken yeşil göz yapmaz! Ne ise, insân o dur..
Bir elma ağacının altına bakarsanız, elma güzel kırmızı olur, fakat elmadan üzüm olmaz. İbâdette insânda bulunan bir hassayı ortaya çıkarır ki o da Nur-u Resûlullahtır. O nur ile birlikte geceleri Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin Ravza-yi Mutaharası’nı bombardıman edeceksin, Salâvatla..
Ordan bir delik açtığın zaman nasıl ki ayna kırıkları bir yamacın üzerine düşer de güneş vurdu mu yıldız gibi parlarlar.
O zaman kalbinden Resûlullahu sallallahu aleyhi ve sellem içindeki senin kalbindeki nura bir huzme gelir.
Bakınız şu elektriklerde şimdi elektrik gelmiş orda bekliyor. Şurdaki aşağıdaki düğmeğe basmak lâzım. Bastı mı fenere geçecek. Senin iç inde duruyor ama sen haberinde değilsin.
Bağırsakların bilmem neyle dolu, kafan şunnan dolu. Bilmem neyin şunnan dolu bunan dolu.
İşte salâvat-ı şerife buradan giderse oradaki düğmeye basmış olursun.
Basıp da kalbinde Resûlullah’ın Nur-u Resûlullah parladı mı ondan sonra hiçbir şeyden korkma. Çırçıplak gez. Hiç kimse bir şey edemez sana. Nur olursun o zaman.
Ondan sonra da Şabanı uğurladıktan sonra hepimizin ayı geliyor. Hacı Efendi geliyor yavaş yavaş…
İnşALLAHu RahmÂN hepimize nâsib-i müyesser eder ALLAH’da Ramazan orucumuzu tutarız. Ramazanda bütün bereketler gelir. Cebinde 2 liran vardır. Akşama sofraya oturduğu zaman bir sürü yemek gelir ortaya.
“Yavv nerden oldu?” Ulan işte arttı o. İşte kerâmet bu!
Senin 2 liran var. Pide aldın. Bir de kadıncağız evde çorba yaptı sana. Bir şey yok: “Ulan bak ulan bunlar yetmeyecek mi!.” felân dersin. Akşam olur açarsın bakarsın, işte çoğalıyor ama senin gözün görmüyor, gözün görmüyor.
Çoğalır, yemek küçük tastaki yemek çoğalır. VALLAHi de çoğalır, Billahi de çoğalır. Tartıynan hemde göznen değil, 1 okkaysa 3 okka olur. Onu senin gözün görmüyor gözün.
Her Mü’minin her oruç tutanın, o küçücük mütevazi sofrasında melekler hizmet eder. VALLAHi de eder Billahi de eder. Ama biz adam olamıyoruz..
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1159
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi
Abdulkadir Geylanî Hazretleri bir gün bir şey.
Bir Cilve-yi RABBanî ile hikaye uzun onu, o kelime ile kesiyor.
“Yemek yemeyeceğim!” demiş. “Bu iş olmazsa!” takk takk!..
Bir şey duâ etmiş de. 16 gün çıkarmış hırkasını oturmuş. Yemiyor yemek!
Hızır gelmiş: “Ağa etme ye! Amuca etme yeee!."
“Aaaahaa! Ahaaa!” demiş.
Şu gelmiş bu gelmiş. Hızır gelmiş.: “Ya Gavs ye bak ne güzel yemek!."
“Heeet!. Yemeyeceğim!” demiş.
16 gün. 16 gün şimdi dünyada yaşayacak hayvan bile yok açlıktan yav! Bunlar masal değil!
Bir aralık sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin ruhaniyeti gelmiş.: “Ya Abdulkadir evlâdım demiş. Ye DUÂ'n kabul olacak!” demiş. Hırkasını giydirmiş, Abdulkadir Geylanî de yemek yemiş.
"Ulan, Abdulkadir Geylanî oluyor da, biz niye olmayalım?."
Kıymetini bilirsen olursun efendim Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz'in yüzünü görüp de İslâm olmayan varıdı değil mi?.
Onun zamanında Sahabe-yi Muhteremeleri onun sohbetinde bulunmuşlar. Mübârek yüzünü görmüşler. Onu gördükleri halde imana gelmeyenler de vardı!
Bin üç yüz küsür sene sonra hâlâ Resûlullahu sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin mübârek "MîM" ile başlayan ismi ağzımızda.
Emrettiği secdeyi halen ne zannediyorsun sen hakiki şey ederbilirsen sahabe mertebesine yükselirsin.
Cenâb-ı Peygamber hutbelerinin birinde demiş ki.: “Benden sonra sizden sonra gelen kardeşlerime dini hakiki sûretle bildiriniz!” demiş.
Selmani Farisî Hazretleri kalkmış.: “Yâ Resûlullah biz senin kardeşlerin değil miyiz?” demiş.
“Hayır demiş. Siz benim Eshab ve Ensarımsınız. Hakiki benim kardeşlerim benim yüzümü görmeden bana iman edenler!” demiş.
1360 küsur sene sonra. Seksen sene sonra Resûlullah’ın korkuyorum ismini ağzıma almaya, titriyoruz hepimiz!
Ne zannettin ya İslâmlık kıymetini bileceksin!
Yarın böyle devâm edersen âhirete kolunu sallaya sallaya alnın açık. ““Vucûhun yevme izin nâdıreh İlâ RABBihâ nâzıreh!”
âyeti elinde âlem olarak gideceksin.
Ne zannettin ya! İslâmlık kolay iş değil! Yalancı olmayacaksın, edebsiz olmayacaksın. Helâl mal yemeye bakacaksın.
Beş vakit namazını kılacaksın. Bunlar az iş değil! Bu günkü dünya da her babayiğidin yapacağı iş değil!
"5 Dakka!" "Evet 5 Dakka yaa, kıl hadi kıl!." "5 dakkaysa kıl bakalım!"
Ama “ALLAHuekber!”i yok değil!
“ALLAHuekber!” dedi mi bu.: "Dünyanın hepisini def’ ettim ya İlahî Huzuruna geldim." demektir.
Kolay iş değil Müslümanlık! Hem kolay hem değil! Neler var neler var!
Hiç korkacak bir şey yok secdeye başını koyanlar hiçbir şeyden korkmasınlar!
Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem var!
“Hüvel habibullezi turca şefâatehu bi küllü heblil minel ahvâli mühteyt.”
Öyle bir şefâatçi ki o. Onun şefâatının gölgesine girdi mi bütün yüklere insân tahammül eder.
Hiç içimizdeki Resûlullah sevgisini, içimizdeki Nur-u Resûlullah’ı temizlikle, bize hediye edildiği gibi yerine emânet edelim.. ALLAH cümleye alın açıklığı versin!
Emevîler devrinde MuhaMMed İbni Halvanî diye mübârek bir zât varıdı!. Yaşlı bir zât. Sözünü esirgemez.
Şu hadisin âlemdârı Herif.:
“Afdalü'l- cihadül kelimetün adlü'l- inde sultani câir.: En büyük cihad hükümdarın huzurunda hakikatı söylemektir."
Resûlullah Sallalahu aleyhi vessellemin hadisi.: “Afdalü'l- cihadül kelimetün adlü'l- inde sultani câir."
Kızmış Emevî Emirine de..
Emevî Emirini o kadar kızdırmış ki. Emir demiş ki.: “Bunu aslanlara atın!” demiş.
Böyle bu câmi gibi bir etrafı duvar bir yere koymuşlar bunu yetmiş yaşında.
Zayıf ama buuuu kaba sığmaz bir adam. Herkes seyrediyor yukardan.
İki tâne aslan buna açmışlar kapıyı . İki gün aç kalmışlar orda kapıda. Aslanlar içeri bir girmişler şöyle.
Gelmişler bu Amucayı kokluyorlar. Koklamış oturmuşlar karşısında işte..
“Nasıl olur?”
Ulan şurada sirkte aslanı terbiye ediyor bilmem Yoğoslavyalı bir herif de ALLAH’ın Velîsi niye etmesin yahu!
O terbiye ediyo. Bu ne olmuş?. O vahşi mi? Gelmiş oturmuşlar.. Emir korkmuş!.
Bu yalan değil bu tarihte var.
Hemen askerleri sokmuşlar mızraklarınan felân. Aslanları ordan kıstırmış odaya sokmuşlar. Gelmiş almışlar bunu ordan.
Emir demiş ki.: “Amuca demiş affet demiş ben bir kusur ettim kusura bakma!."
“Yok oğlum bir şey yok!” demiş.
“Ne oldu demiş korktun mu?” demiş.
“Yok oğlum ben neye uğradığımı bilmiyorum!” demiş.
“Yalınız aslan geldi kokladı beni acaba salyası aktı da demiş abdestim bozuldu mu ona bakıyordum ben!.” demiş.
ALLAHa merbutiyyetine bak!.
Onun için ALLAH'la bir olduğun zaman hiçbir şey bomba bile te’sir etmez insâna. Ama bâzen ipi kaçırır insân.
Şeyi sıkıştırmasın ampulu, çevirirsin yanmaz ulan ampul yandı!.
Yok efendim bilmem aydınlık!
“Cııııık!” "Yok efendim ampul yanmadı! Dün almıştık bunu. Muhakkak sigorta attı!."
Hadi sigortaya bakarsın. Sigorta da bir şey yok. Yok efendim bilmem cereyan gelmedi.
Ulan biraz sıkıştır onu bak bakalım hemen telâşa kapılmayın, yapmayın! Böyle halleri vardır insânın..
Onun için ALLAH-la olandan, ALLAH ile beraber olan kimseden korkmaz, hatta ondan korkmaya başlar.
Çünkü ALLAH ile beraber olanlar huşû' içindedir. Huşû demek, tanımaktan, korkudan ve heybetten doğar.
ALLAH’ı tanıdı mı korku gelir insâna. Korku geldi mi insânda bir heybet belirmeye başlar.
Herkesin göremeyeceği bir Aslan vaziyeti alır insân. O vakit karşındaki korkar senden.
"Sâcid olanlar, bilen ile bilmeyenler ALLAH huzurunda bir değiller." Okudu imam efendi.
Bir gün Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz Mescid-i Mübârekte oturuyormuşlar. Vaaz ediyorlar.
Bir Arabî girmiş içeri. Arabî Arab değil. Yabancı, yabancı garib. Oradan gelmiş sallalahu aleyhi vessellem'in yanına oturmuş. Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimiz böyle yerinden kalkar gibi vaziyet almış ve mübârek sağ elini o adamın dizine koymuşlar. Resûlullah Efendimizle 40 gün kalmış bu adam, bu zât. Kırk gün bunun yediğini görmemişler.
Sahabe-yi Kiram anlatıyor. Konuştuğunu da görmemişler.
41.inci günü bu mübârek zât vefât etmiş. Tabii sahabe kim olduğunu soramıyorlar Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem' den. Resûlullah bildirmedikten sormazlardı.
Zâten ara sıra Cebrâil aleyhisselâm gelirdi Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem'in huzuruna.
Bâzen görülmez bâzen sahabeden Dihye radiyallahuanh diye bir sahabe varıdı ki Sahabenin en güzeli idi. Onun vaziyetinde gelirmiş Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem'e. O zaman sahabe anlarmış ki Cebrâil aleyhisselâm.
Zâten Cebrâil hakiki şeyiyle göründü mü oooooh!.
Herkes bitti korkudan ödü çatladı. Serçeden ödü patladı herifin yav!
Hazreti Ebebekir demiş kiç: “Ya Resûlullah ben bunu gasl edeyim!.” demiş.
“Yooooo Eba Bekir sen tahammül edemezsin!.” demiş.
Hazreti Ömer demiş.: “Ya Resûlullah ben!."
“Yooo demiş sen de tahammül edemezsin!” demiş.
Hazreti Osman’a.: “eheheeh.”
Hazreti Aliye: “eheeee.”
“Siz tahammül edemezsiniz!.” demiş.
Kibarın en büyükleri bunlar. Sahabenin ötekileri artık bir şey dememişler.
Yalnız Cenâb-ı Peygamber.: “Ya Selman demiş sen Gasl et!.” demiş.
Selmani Farisî Hazretleri. Biliyorsunuz Selmani Farisî Hazretleri Ehl-i Beyt'tendi.
Kendisi için bir hadis var.: “el Selmani min ehl-i beyti!. Selman benim Ehl-i Beytimdir!”
O zaman ikiyüz küsür yaşındaydı Selmanı Farisî Hazretleri. Hille’ye gitmiş işte yıkamış. Tam yıkama bitecek Selman içerden.: “Ya ALLAH celle celâlihu!.” diye avazı çıktığı kadar bağırmış. Ve bağırmış dışarı çıkmış. O bembeyaz yüzü bembeyaz daha olmuş Selmanı Farisî’nin.
Almışlar Resûlullahu sallalahu aleyhi vessellem namazını kılmış, defnetmişler.
Hep toplanmışlar sahabeler Selmani Farisî Hazretlerinin karşısına.: “Ne oldu Yaa Selman!” demişler.
Selmani Farisî Hazretleri.: “Valla demiş adamı yıkadım demiş ben. Elini yıkıyordum demiş. Elimi tuttu!.” demiş.
Açtı gözlerini.: “Ya Selman demiş. Benim edeb yerime niçin elini vuruyorsun!.” dedi diyor.
“Ben şaşırdım ve şu Âyet-i Kerimeyi okudu yine gözlerini yumdu.: “ALLAH yolunda ölenler ölmemiştirler.” Âyet-i Kerimesini okudu!.
Onun için teneşirdeyken bile onlar farkındadırlar. Edeben sesini çıkarmazlar. Edeben teneşirdeyken Hoca Efendi yıkarken elini kaldırdı mı hepisi korkar. Onun için edeben korkmasınlar diye öyle adamlar teneşirde elini şey etmezler.
Sen ona öldü diye bakma!. Biz ölürüz leş oluruz ruhumuz gider o başka. Öyle adamlar ölmezler. Öyle ölmeyen adamlar böyle secdeye kapana kapana kazandılar. Anasının karnında değil! Anasının karnında insân isti’dad kazanır..
Bu ayda merhametlerinizi harekete getirin!. Yakın akrabanıza yardım ediniz! Hakiki fakirlere yardım ediniz!
ALLAH indinde yardım üç türlüdür.
Naktî Yardım, zenginsen yaparsın. Yapamıyorsun!.
Bir kör adamcağız gidiyor kolundan tutar kaldırırsın, bu da Cesedî Yardımdır.
Birisi düştü gücün yetmiyor onu kaldırmağa! Başka birisini çağır bu da yardımdır.
Bunu da yapamıyorsan güzel kelime söyle yahu!.
İslâmdan güzel inci lakırtıları çıkar!.
Badat’ta bir zengin varmış. Zamanın zengini. Çok cimri bir herif, ama milyarder. Bir gün atına binmiş giderken, bir dala çarpmış gözü çıkıvermiş. O zaman Basra’da göz doktorları varımış oraya gitmiş.
Bu takma gözler var ya hani camdan. Bunlar 5.000 sene evvelden Geldanî'ler zamanında Bâbil Hükümeti Zamanı'nda Hamurabî Zamanı'ndan kalmadır çok eskidır. Orda bir doktor var. Göz takıyor zengin.
Doktor buna bir cam göz takmış. Adam aynaya bakmış ki tıpkı eskisi renginden.
“Kaç para demiş?”
“3 altın!”
“Al 15 altın!.” demiş bu cimri herif.
“Yahu efendim 3 altın bu, sen 15 altın!.” demiş
“Yok demiş al yahu demiş helâl olsun. Al yav demiş eski gözüm gibi oldu!" demiş.
Dönmüş atına binmiş gelmiş Bağdata. Evinin konağının karşısında bir fakir bir kütürüm bir adam, bir kulubede yaşıyor.
Birde köpeği var bu şeyin o fakirin. Herkes o fakire para verdiği zaman köpek kuyruğunu sallarmış. Ve elini yalarmış adamların.
Bu zengin ki ismi Rammazdır. Şimdi hatırıma geldi Rammaz..
Bunu gördüğü zaman “Hırrrr!” dermiş köpek. Çünkü o beş para atmazmış bu fakire.
İşte bu gözü çıkıp şey ettikten sonra gelmiş evine girecek bakmış ki köpek uyuyor adamın arkasında gitmiş bir kese para atmış şeye fakire.: “Al!” demiş.
“Yavvv Rammaz, Ben 30 sene evinin karşısında otururum! Bana bir metelik vermedin bu nerden çıktı bu sehavet!” demiş.
“Sen demiş al!.” demiş. “Yalnız benim şu gözüme bak demiş. Benim bir gözüm takma!.” demiş.
“Hangisidir bu takma olan?."
“Belli değil..” demiş. O ihtiyar da şöyle gözü görmüyor ya.
Derken arkadan köpek uyanmış, hırlayan köpek. Köpek başlamış kuyruğunu sallamaya.
İhtiyar şöyle parmağını uzatmış.: “Naah demiş bu gözündür senin demiş takma olan!."
“Nerden anladın demiş onun takma olduğunu?.” demiş.
“Yalınız o gözünden merhamet okunuyor!.” demiş.
Onun için Azîz Cemâat,
İslâmı, kafanızda. Nur-u Resûlullah’ı taşıyan kalbinizde ve gözlerinizde takma değil, kendi gözünüz!.
Bu mübârek aylarda düşmüşlere yardım ediniz!.
“fallâhu hayrun hâfizâ ve huve erhamu-’r râhimîn.”
ALLAH’ın Haf'şz ve Rahîm Esmâsına sarılarak onun işte ALLAH Rızası için ALLAH Yolu'nda şey etmek budur.
“On dörtte bir peygamberliktir” buyurmuştur Resûlullah sallalahu aleyhi vessellem .
Bir salâvâtı şerife getirelim.:
Essalâtu vessalamün aleyk Yaa Resûlallah!.
Yaa Seyidî!. Yâ Resûlallah kuzbiyedihi kallethilleti edrikni Subhâne Ya Allâm tealeyke. Yâ Selâm ecirnâ mine'n-nâr ve bi affike Yâ Mücîr.
ALLAHümme Ente'l Mennân Bediü’s- Semâvâti ve'l- ârdı ze'l-celâli ve'l- ikram!.
Yâ Hayyum!. Yâ Kayyum!. Ya ALLAHu celle Celâlihu!.
Yâ İLahî!. Yâ RABBî!.
Resûl-ü Muhterem Habîb-i Kibriyâ sallalahu aleyhi vessellem hürmetine bu mübârek aylarda bize ecr nâsib eyle Yâ RABBî!!
Evimize, midemize helâl lokma nâsib eyle Yâ RABBî!. Sıhat ver bize Yâ RABBî!.
Memleketimizi her türlü afat-ı semâviye, afat-ı belâiye, afat-ı araziyeden koru Yâ RABBî!.
Hükümetimizin büyüklerine zihin ver Yâ RABBî!.
Ordumuzu muzaffer kıl Yâ RABBî!.
Yarın huzuruna geldiğimiz zaman Yâ RABBî!
Bizim yüzümüzü ak u pâk eyle Yâ RABBî!.
Son nefesimizde ki buyurun.: “Eşhedü en Lâ İLâHe İLLâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMeden abduhu ve Resûluhü!.” Kelime-yi Tayyibesiyle çene kapatmak nâsib-i müyesser eyle Yâ RABBî!.
Bizi bağışla Yâ RABBî!. Cehenmem azamından masun kıl Yâ RABBî!.
Resûlullah’ın yarın âhirette elini öpmek nâsib-i müyesser eyle Yâ RABBî!.
Lillahil Fâtiha…