AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Ahmed Kuddisi (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen Gul »

ResimBugün neredeyse bütün gün aklımda Ahmed Kuddusi Babamız var idi. HaKK ÂŞıKlarımızın HiMMeTine ERebilmek için HİZMET ETmemiz gerektiğini çok iyi öğrendik elhamdulillah. MuhaMMedi bir GAYRET ile hizmetlerimiz su gibi akar inşallah.
Ahmed Kuddusi Babamız vasiyetinde vasiyetinin mü'min kardeşlere gösterilmesini istemekte. Sitemizin ana sayfasında Ahmed Kuddusi (ks) bölümünde Kuddusi Babamızın vasiyeti yayınlanmış olsa da bir kez daha foruma göndermek istedim. Belki okumayan mü'min kardeşlerimiz var ise bu hizmet ile kendilerine bu vasiyet ulaşmış olur düşüncesi ile.


KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETNÂMELERİNDEKİ VASİYETLERİ :

Ahmed Kuddûsî Hazretleri; 15X11 eb 'adında basılan1 Muharremü’l-haram 1256 tarihli 7 sahifelik Vasiyetnâmesinde Allaha hamd'ü senâ ve Resûlullaha salât ü selâmda bulunduktan, Allaha tevbe ve Resûlullaha itâat etmelerini âile efrâdile akrabâ, dost ve ihvanlarına tav­siye ettikten sonra şöyle der :
Resim
Benim içün ağlamayasız!
Salâ verdirmen!
Gice vefât edersem, gasl edüp sabah namazının akîbinde bir kaç konşular ile cenâze namazımı kılup Eski mezarda bir münâsîb yere defn edin!
Halka zahmet ve şöhret olmasun!
Ve beni medh etmen!
Zîrâ kabirde:
“Bu söyledikleri sıfatlar sende varmı idi?” diyu Feriştehler tâzib ederler imiş.
Heman düa ve istiğfâr edesiz.
Külfet olmayarak Kur’ân ve Tevhîd okuyup rühu­ma ihdâ ederseniz lutf u kerem ve ihsân-ı azîm etmiş olursunuz.
Ve Nasîhat kitaplarımı okuyup mutanassıh olasız ki inşâallah sizlere ve bana çok nef'i olur.
Ve bana lillâh ve fillâh muhabbet eden ihvanım, evlâdıma nasîhat ve hüsn-i nazar ve terbiye etsünler.
Nasîhatta esrâr ve menâfi-i kesîre var imiş.
Ve zikr'e yalnız ve cemâat ile devame gayret ve himmet ve bezl-i vüs' edesiz....
Ve zlkr'i Allahü Teâlâ emrine imtisâl niyeti ile et­meli.
Makama bâlığ olmak yahut bir maksud içün eder ise niyeti illetli olur, nef'i olmaz. Belki, mutazarrır olmasından korkulur.
Ve kefenimi Niğde bezinden sarın.
Cesedime ya kefene yazı yazmayasız.
Tâzimin hılâfıdır.
Ve kabirde Kur'ânı çok okuyup cemâat-ı Müslimîni tenfir etmen.
Rabbım Tebâreke ve Teâlâ benden râzi olur ise, üç İhlâs-ı şerîf kifâyet eder.
İyâzen billâh eğer razı olmaz ise yer yüzünün halkı her biri bir hatm-i Kur’ân etseler fâide vermez.
Ve Fidye-i Salât ü Savmımı bînamaz fâsıklara sakı­nup vermiyesiz.
Zîrâ fıska muîn olmaktır.
İlm-i şerîf taliplerine ve fukâranın sâlihlerine verin!
Talebe-i ulûm, dünyâya heves etmeyüp tahsîl-i ilme meşgul olurlar.
Anlar, vaktin Eshâb-ı suffasıdır.
Her ne kadar kusurları olursa da, muhabbet ve ihsan edesiz.
Peygamberimiz Sallâllahü teâlâ aleyhi vesellem:
“Âlim, Allah dostudur fâsık ise de, Ve câhil, düşmanıdır âbid ise de!” buyurmuş.
Ve hiç ilmi ile âmil olmayan bir âlimin âhirete in­tikali, musîbet yönünden yetmiş kabîlenin helâkinden eşedd imiş.
Câhil; akaid bilmez, elfaz-ı küfri bilmez, mesâil-i şeriye ve âmâlin ve nikâhın müfsidlerini bilmez.
Ve dervişlerin Şerîat-ı garrâya ınkıyâd ve tâzim etmeyenlerinden firar edesiz.
Ekseri Sihir ve Simya kullanup cühelây-ı nâs alda­nup Bürhan gösterdi diyup Mürşid-i kâmil zu'm ederler.
Kıyâmet yer yüzünde Ülemâ var iken kopmayup cühelâ üzerine ve Allahü zülcelâl Hazretinin İsm-i şerîfi­ni bilüp yâd etmeyen kimselerin üzerine kopacak imiş.
Ve siz de bu tebşîrata mağrur olup hevâ-yı nefse tâbi ve Hakk celle ve âlâ’nın mekrinden emîn olmayasız.
İblîsi ve emsâlini düşünesiz.
Amel-i sâlih işledikte:
“Yâ Rabb! Tevkîfın ile işledim!” diyu hamd ve şükr etmeli.
Ve beşeriyet hasebile günah sâdır olur ise akibinde istiğfar etmeli, rahmetullahdan ümidi kesmeyüp beyne’l-­havfi ve’r-recâ olmalı imiş.
Ve bu Vasiyetnâmemi mü'min kardeşlere gösteresiz, istinsah etsunler…..


“Pendnâme-i Kuddûsî”de de şu tenbih ve tavsiyede bulunulur :

Bu zaman zâhirde kaht-ı rical zamanıdır.
Halkın ekseri ehl-i dünyâ olmağla Evliyâ gizlendi­ler.
Nâsın sıfatile sıfatlanup tesettür ederler.

Yüz yirmi dört bin Peygamberler aleyhimüssalâtü vesselâm adedlerince Evliyâ ilâ yevmi’l-kıyâme eksik ol­mazlar.
Anın içün:
“Her giceyi Kadr bil ve her kimi görsen Hızır bil!” demişler.
Ve bu zamanda mü 'mine lâzım olan:
İlm-i Nâfi' tahsil edüp ve Amel-i sâlih ve İstiğfar ve Kelime-i Tev­hid’e müdâvemet ve helâl rızık kesb etmek, ya ticaret veya zirâat ya bir hayırlı san'at işlemektir.


Resim

Konşu : Komşu.
Tâzib : Azab verme. Eziyet etme. Men eylemek.
İhdâ : Hediye etmek.
Nef'i : Fayda, yararlılık. * Fls: Faydacılık. Yani: Bir şeyin doğru olup olmadığını, o şeyin faidesine göre değerlendiren yanlış bir nazariyedir. Kudsi dinimiz olan İslâmiyette ise: Bir şeyin doğru veya yanlış; iyi ve kötü olması, Allahın emir ve nehyine tâbidir.
Menâfi-i kesîre : Pek çok menfaat.
Bezl-i vüs' : Bol. Bol bol verme. Esirgemeden vermek. Genişçe..
İmtisâl : Nümune kabul etme. * Uymak. Ayrılmamak üzere inkıyad etme. * Mesel ve kıssa söyleme. * Bir şeyin suretine girme. * Muvafakat ve mutabakat etme. * Katili kısas etme. (Bak: Dimağ)
İlletli : Hastalıklı, sakatlı.
Mutazarrır : Zarar veren.
Tenfir : (Nefret. den) Ürkütme, korkutma. * Nefret ettirme. * Mekruh ve müstehcen isim takma.
Muîn : Yardımcı. Muâvin. İane eden.
Eshâb-ı suffa : Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi. İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı. Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı. Ashab-ı Suffa'nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir. Peygamberimiz'in (A.S.M.) hadis-i şerifleri mükemmel bir şekilde muhafaza altına alınmış ve zamanımıza kadar hatta kıyamete kadar sağlam bir şekilde devam etmesi sağlanmıştır.Bu Ehl-i Suffa'nın ahvâli Kur'an-ı Kerim hizmetine ilk ve en mühim başlangıç olduğu ve herkese büyük ibret ve ders teşkil edeceği için, Sahih-i Buhâri Tercemesi Yedinci Cildinin 62 ve 63 üncü sahifelerindeki alâkalı kısmı naklediyoruz: "Suffa, Kamus Müterciminin dediği gibi ve hepimizin bildiği veçhile, eski yerlerdeki "sed", "seki" gibi yüksekçe eyvana denir. Lisanımızda tahrifle "sofa" tâbir olunur. Ehl-i suffa buna izâfe edilmiştir. Ashâb-ı Suffa; aileden cüdâ, gaile-i dünyeviyeden âzâde ve bütün mânası ile feragatkâr bir hayata mâlik olan bir zümre-i mübârekenin ekseri vakitleri Resül-i Ekremin (A.S.M.) huzurunda geçerdi. Dâima Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) ahz-ı feyz ederlerdi. Taraf-ı Peygamberiden tâyin buyurulan muallimler mârifetiyle de kendilerine Kur'ân tâlim edilirdi. Bunlardan yetişenler müslüman olan kabilelere tâlim-i Kur'ân için gönderilirdi. Bu cihetle bunlara "Kurrâ" denilirdi. Bu suffaya da "Darul-Kurrâ" demek en münâsib bir isimdir. Nur-u Kur'an'ın "lemhat-ül basar" denilebilecek derecede az bir zaman zarfında âfâk-ı âleme intişar etmesi, bu ilim ocağının yetiştirdiği güzideler sâyesinde müyesser olmuştur. Mütevâzi ve fakat çok feyyaz olan dörtyüz, beşyüz raddesinde dâimâ Kur'ân ile, icâbında gazâ ile meşgul olan bir irfân-ı Kur'ân ordusu bulunuyordu. İçlerinden teehhül edenler kadro haricine çıkardı. Fakat, yenileri ile ikmal edilirdi. Burası bütün mânası ile leyli ve meccâni bir dâr-ul-ilim idi. Müdâvimleri ne ticaretle, ne bir san'at ve harâsetle iştigal etmezdi. Maişetleri taraf-ı risâlet-penâhiden ve ağniyâ-ı ashâb tarafından te'min edilirdi. Bu hakikatı, Ehl-i Suffa'nın mübarek simâlarından birisi olan Ebu Hureyre (R.A.) kendisinin çok hadis rivâvet ettiğinden şikâyet edenlere karşı verdiği şu müskit cevabında pek güzel ifâde etmiştir: "Benim kesret-i rivâyetim çok görülmesin; muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticaretleri ile, "Ensar" kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatleri ile meşgul bulundukları sırada, Ebu Hureyre, Peygamberin (A.S.M.) mübârek nasihatlerini hıfzediyordu..." demişti.Resul-i Ekrem (A.S.M.) Ashâb-ı Suffa'nın maişeti ile, tâlim ve terbiyesi ile pek yakından alâkadar olurdu. Hattâ saadet-hâneleri ihtiyacatı ile ikinci derecede meşgul bulunurdu. Bir kerre Hz. Fâtıma (R.A.) el değirmeni ile un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resül-i Ekrem (A.S.M.) - "Kızım! Sen ne söylüyorsun?... Henüz Ehl-i Suffa'nın maişetini yoluna koyamadım" buyurmuştu.Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) hiç bir mev'izaları, hiç bir hitâbeleri yoktur ki, bunun irâdı sırasında Ashâb-ı Suffa orada hazır bulunmasın, dinleyip, hıfzederek diğer ashâba nakletmesin... Bu suretle ahkâm-ı İslâmiyyenin hıfz ve naklinde Ehl-i suffanın pek müstesna te'sirleri görülmüştür.İçlerinde Ebu Hureyre (R.A.) gibi müstesnâlar yetiştiği gibi, ilmi varlık göstermiyenler de vardı. Fakat, hangi türlü tedris gösterilebilir ki, umumi surette böyle sihir-âmiz bir feyz verebilmiş olsun.."Hak Dini Kur'ân Dili Cilt 2, sahife: 939, 940, 941 de de şu izahat vardır:"Bir gün Resul-i Ekrem (A.S.M.) Ashâb-ı Suffa'nın başlarında durmuş, hallerini nazar-ı tetkikten geçirmişti. Fakirliklerini, çekmekte oldukları zahmetlerini gördü ve kalblerini tatyib edip onlara buyurdu ki: - "Ey Ashâb-ı Suffa! Sizlere müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl-ı sıfâtta ve bulunduğu halden râzı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir... "
Eşedd : Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli.
Elfaz-ı küfri : Küfür sözü.
Müfsid : İfsad eden, fenalaştıran. Bozan. * Başlanmış ibadeti bozan. * Nifak koyan, fesad ilka eden.
Mesâil-i şeriye : Şeraitle ilgili meseleler.
Inkıyâd : Boyun eğme.
Zu'm : (Zuum) Bâtıl zan. Şübhe. Yanlış zan.
Cühelâ : (Câhil. C.) Cehele, cühhâl. Cahiller. Bilgisizler.
İstinsah : (Nesh. den) Sahifeyi çoğaltmak, nüshasını yazmak. Kopya etmek. * Silinmesini ve iptalini istemek.
Kaht-ı rical : İnsan kıtlığı, azlığı.
Tesettür : Kapanıp gizlenme. Örtünme.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 4817

AT-eŞ giBi YÜZden YANma!.. Resim Yüreğimdeki KOR-u BiL!
SÜRgün her yerde SÜRgündür!.”YOLun YOK-uşu ZOR-u BiL!
ÇobÂN OsmAN BaBA BİZ-iM.. ÇeĞMeL-inde Resim Çentik ÇİLE!..
Resim MEDENî-ÂŞIKsın KITMİR!.. Resim KuDDuSî BaBa Resim BOR-u BİL!....


24.12.12 07:17
Brsbsrmı.. tktkmtkln…


Çeğmel: Çobanların ucu kıvrılmış koyun yakalamaya da yarayan bastonu..
Çentik: Zamanı belirlemek için çeğmele bıçakla açılan vakit izleri..
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen der-ya »

HİZMETinİZ NUR OL-SUN İnşaAllah...

Bir süre Anadolu’da kalan Kuddûsî hazretleri tekrar Hicaz’a gitti. Uzun müddet Mekke ve Medîne arasındaki ıssız çöllerde, dağlarda nefsini tezkiyeye, safiyyete ulaştırmak için çektiği çileler, onun derecesini bir kat daha yükseltti.

Bu sırada günlük yiyeceği, her gün belli saatte kendiliğinden gelen bir ceylanın verdiği süttü.
Hicaz’da geçen günlerini Dîvân’ında şöyle anlatır:

Çıktım vatandan gittim Hicaz’a,
Dağ u çöl bana gülîzâr oldu.

Yalınız yayan râh’a azm itdim,
Köşküm sarayım kûhisâr oldu.

Vahşî âhûlar gibi insandan,
Kaçmak bana bir hoşça kâr oldu.

Susuz azıksız ulu dağlarda,
Rûz u şeb rızkım tatlı nâr oldu.

Görmedim açlık hem susuzluk hiç,
Her ne istersem çün o vâr oldu.

Tevhîd ile bu devleti buldum,
Çok diyen ânı bahtiyâr oldu.

Düşdü Kuddûsî dâmına ışkın,
İstemez çıkmak hoş şikâr oldu.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen Gul »

"HİZMETİMİZ NÛR OL-SUN İNŞAALLAH..."

Resim

“Ben, daha doğmadan önce ana karnında iken, Kuddûs Kuddûs diye Allahü teâlâyı zikr ediyormuşum. Birgün annem babama bu durumu söyleyince, babam; "Kimseye söyleme bu oğlumuz kemâl sâhibi olur inşâallah." demiş.
Ahmed Kuddûsî (k.s.)

Resim

Dünya hayatını ana rahmi gibi görmekteyim.

İyi-kötü ile nitelendirdiğim EŞYAyı bu ZANNımdan kurtarma peşinde OLAYlar zincirinde ZAMAN su gibi akıp gitmekte.
Nerde olduğumu
BİLerek BULduğum zamanlarda, El Emîn sallallahu aleyhi ve sellem’de OLduğumu görmekteyim ve YAŞAmımı güven içinde YAŞAtmaktayım çok şükür.

Ana rahmindeki bir bebek gibi gelişmekteyim bu dünya hayatında ve elbette beni dUYan aNNemden bAŞKası değil...
Canım annem, nar tanem, bir tanem... nûrum… Annem bir âlem-alem…
Rahmetenli'l- ÂLEMînn.. Nebiyyü'l- ÜMMî aleyhissselâmım.. BİLE-lik NûRu ANNemm..

Beni dUYan, BİZi "BİZ "yapan, "BİR" likte yaşatan…. BİZ BİR-İZ...


"Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Beden-Nefs-Kalb-Ruh ve Sırr Dilimle
Ezel
-Ebed Bitmez Müdded Emelimle
Her Yarım Nefeste Benle Canımdaki Ecelimle
5 Yönden Es
-Selâm es-Salât Sana "EL"indeki ELimle
Senden Sana bu İNİLTİm HaYY
, RûHumdaki Nûr-U MîMle
Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!"

Kul İhvâni

Resim

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Allahımız'ın buyurduğu gibi Allahımız’ın duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “ALLAH celle celâluhu buyurdu ki: “Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, muhakkak ben ona harb açar (dostumun intikamını alır) ım. Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibâdetleriyle de durmadan yaklaşır; nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun (özel ihsan edeceğim nurum ile) işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden herhangi birşey isterse, onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim. (Buharî, rikak 38; ibnul mâce fiten 16)

Resim

Kuddûs'a mensûb olmuşam,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!
Hem O'na meczûb olmuşam,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Bil ana rahminde beni,
Ki etmişem takdîs O'nu,
Anam işitmiştir bunu,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


On ikiye erdi yaşım,
Aşk oldu yâr u yoldaşım,
Takdîs-i Hakk idi işim,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Yiğirmide ettim hereb,
Gezdim Hicâz'ı, Şam'ı heb,
Kuddûs'e çektim çün nasab,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Şevkiyle oldum bî karar,
İçimde ışık odu yanar,
Kuddûs'e etmişem firâr,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Çektim sivâsından eli,
Buldum O'na giden yolu,
Varsun desün münkir, deli!
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Yetmiş, dahî üç oldu sin,
Hayran bana hep ins ü cin,
Kuddûs'e kalbim mutma'în,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Tedbîr-i dünyâ bilmezsem,
Arzû-yı Cennet kılmazsam,
Ağyâra mensûb olmazsam,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Kuddûsî'yi cezb etti ol,
İster O'na her dem vusûl,
Der bilmeyip iz'an usûl,
Kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!


Ahmed Kuddûsî (k.s.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen Gul »

ResimRüyamda Kuddusi Babamızın kabri başında idim. Kabrini bekleyen iki kişi ile sohbet ediyorduk.Bana "sen Ahmed Kuddusi Babayı nerden biliyorsun" diye sordular. Sustum.Bir kaç defa sordular. Sonunda bende "Baba O Baba...Ahmed Kuddusi Baba..Ruhu şâd olsun" dedim....
ResimSevgili Kul İhvÂNi Hocam Mübarek ZÂTlar için çok kullandığımız "RUHu ŞÂD OLsun" ile ne demek istiyoruz acaba?
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİNİN VASİYETLERİ

Mesaj gönderen kulihvani »

sevgili gülcanımız,
"RUHu ŞÂD OLsun" dan kasdımız, bahsettiğimiz değerli Zâtın kendisini İzleme, yolunu-hizmetini yürütme çabalarımızdan haberdâr olup zâten hayy olan Allah Dostlarının memnun ve mesrur olup manevî HİMMetini hayatımıza yansıtması duamızdır.
"RUHu ŞÂD OLsun" sözü, kuru bir laf olarak denmemektedir.
Çok iyi bilmektesiniz ki, Aziz Hocam Münir DERMAN kaddesallahu sırrahu dendiği zaman sanal âlemde muhammedinur’un hasbî hizmetleri gelir. Her hususta çıkarsız, saf ve livechillah ALLAH Rızasına
BİZ BİR-İZ içinde, Hasbî Hizmetlerimizden hamdolsun Hocamızın RUHu ŞÂD Olmaktadır..
Yine bir misal olarak Kuddusî Babamızın kaddesallahu sırrahu divanını da açıklamaya çalışmaktayız..
"RUHu ŞÂD OLsun".. cümlesinin…


Resim

Şad: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Şadan: f. Sevinçli, bahtiyar.
Şadüman: (şâd-mân) f. Mesruriyet, sevinçlilik. Mesrur, bahtiyar.
Şadnak: f. Gönlü memnun, mesrur
Resim
Cevapla

“►Ahmed Kuddisi◄” sayfasına dön