İLAHÎ ARMAĞAN

Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen meryemnur »



ALLAH razı olsun güzell gönüllü kardeşim, bende sizleri özledim, son zamanda biraz yoğundum, sınavlarımda vardı, bu sebeple siteyi biraz dışardan takip etmekle yetinmek zorunda kaldım.
Mevlam kardeşliğinizden ve güzel dostluğunuzdan ayırmasın dilerim..


Resim


Sizin için sevgiyle dua ederek açtığım sayfadan:


Sana dünyalığın kötü yönlerini sevdirmek isteyenlerle oturma. Onun kötülüklerinden kim sakındırıyorsa onu bul. Her şey cinsini çeker. Her şeyin parçası kendi aslını arar. Seven sevgilisini arar. Ta onu buluncaya kadar aramaya devam eder. Allah için sevişenler, O'nun uğruna sevgi gösterisi yaparlar. Bundan sonradır ki, Allah on­ları sever. Birinin sevgisini öbürüne kenetler. Kuvvetlerini bu sevgi ile verir.

Allah Teâlâ'dan bu yardımı aldıktan sonra kulları O’na çağırır­lar. Bu uğurda birbirlerine yardımcı olurlar. Kulları kötü şeylere ça­ğırmazlar. İmana, tevhide çağırırlar.

Acıma duygusu ile kulların elinden tutar, hak yola apanırlar. O yüce kapıya kadar getirir, durdururlar. Ondan ötesi kulun elinde de­ğildir. Ev sahibi dilerse içeri alır.

Hizmet edene hizmet edilir. İyilik yapan iyilik bulur. Verene ve­rilir. Bugün yaptığın işler, ateşe götürecek şeyler olursa, yarın gide­ceğin yer orasıdır. Hangi yolu tutuyorsan ondan başka yola gidemez­sin. Nasıl olursanız idareciniz ona göre olur. Karşınıza çıkan işler, hep yaptığınızın karşılığıdır. Cehennem ehlinin işini görürken Cen­net ümidi boştur. Cennete girecekler gibi iş tutmadıktan sonra, na­sıl oraya girmeyi istersin?


Dünyada hakikî kalp sahipleri tanınır. Onlar kalbe önem verir­ler. Dış duygular onlara göre sonradan gelir. Kalbi bırakıp yalnız ka­lıpla olmazlar. Bunu yetersiz görürler. Kalbin haberi olmadan tutu­lan iş neye yarar? Riyakâr, dışından amel eder. İhlâs sahibi, kalbini hak yola koyar. Allah için iş tutan, önce kalbini, sonra dış varlığını yola getirir. İman sahibi, yaptığı iyi işlerle diridir. İçi bozuk adamı yaptığı işler perişan eder, öldürür. İman sahibi, yalnız Allah için iş yapar; dirilir. İçinde bozukluk besleyen, halkı görür, onlara göre amel eder, kalbini öldürür. Halktan övülme ve fayda beklemek mü­nafık için ölümdür.

İman sahibi gizlide, aşikârede, darlıkta, genişlikte, içinde ve dı­şında aynı hareketleri yapar. İki türlü iş görmez. Münafık ise, yalnız halk yanında iyi iş tutar. Sonrası yok. Genişlik geldiği zaman iyi, sonrası boş. Herhangi bir darlığa girdiği zaman sanki dili ile imana girdiğini, Allah'a, peygamberlere ve meleklere iman ettiğini kimse­ye söylememişe benzer. Kıyamet gününü ve öldükten sonra dirilme­yi hiç duymamış gibi olur. Sanki hesap verecek kimse kendisi değil­dir. Onun zaten İslâmiyet’i kabulü sadece kelleyi kurtarmak ve Müslüman cemaati arasında rahat dolaşmak içindir. İlâhî azap ve ateş­te yanma korkusundan Müslüman olmaz. Çünkü o bunlara inanmaz. Oruç tutar. Namaz kılar, dinî bilgileri öğrenir. Ama bunların hepsi Müslümanların yanında... Onlardan ayrı kaldığı an, küfre, kötülük yollarına koyulur.

Allah’ım, bu kötü hâllerden sana sığınırız. Şu anda dünyadayız. Bizi o kötü insanlardan kurtar. Yarın öbür âleme geçtiğimiz zaman, yine bizi onların arasına katılmaktan koru. Âmin!


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Bu kalp var ya, bir avlu içindeki tohuma benzer. O bir evdir. Oranın dört duvarı bulunur. O duvarlar yıkılmaz. Kışın yağmuru, yazın güneşi oraya girer. Orada bitkiler biter, ama kimse onu göremez. Orada dallar yeşerse, ağaçlar meyve verse ve gelişip olgunlaşsa da kimse farkına varamaz.

Oradan bir şey almaya bakınız, ama yol yok ki oranın güzelli­ğini toplamaya bakınız. Oraya yabancı için yol bulunmaz. ALLAH di­lerse, öyle kalpleri açığa çıkarır ve herkes oraya yol bulur.


Velayet hâli gizlidir. O öyle bir hâldir ki, padişahın otağı sayılır. Padişah, sergisini yayar ve yatar. O hâlin gitmesi için padişahın ora­dan eşyasını toplayıp bineğine binerek gitmesi icap eder. ALLAH'a yal­varırken, Zâtından başkasını isteme. Yemek, içmek, giymek gibi ge­çici şeyleri O'ndan boşuna talep etme; O'nun Zâtını ister. O zati var­lık senin olunca, senin olmayan ne kalır ki?

İbadetini maddi eşyanın talebi için yapma. Hakk'ı bulunca rah­meti neylersin ki?.


ALLAH'ım, bizi Zâtınla kıl, başkalarına muhtaç etme. Zâtından başkası ile uğraştırma.

Nedir bu hâl?

Bunu söylerken sert ve haşindi, sonra yüzünü eli ile kapadı, sıç­rayıp kalktı. Sonra oturdu, tekrar kalktı ve devam etti:

En kısa zamanda, durumunuzu öğreneceksiniz. Bazı büyük zatlar vardır ki, onlar Hak’tan bir şey talep etmezler. Hakk'a karşı uygunsuz iş etmesinler diye, O'na karşı bir talepte bulunmazlar. O'na karşı yaptıkları bir yersiz taleple, bağlılığa zarar geleceğini bilirler.

Onlar aşk ve şevk insanıdır. Onların aşkı, adımlarına kuvvet ve­rir. O kuvvet sayesinde Hakk'ın yoluna devam ederler.

Dünyalığa karşı gani gönüllü olursan, ihtiyaç sahiplerine yaptığın ihsanın arkasında gözün kalmaz. Velayet yolu da buradan geçer. Velayet sahiplerinin zatlarına has işleri vardır. Bazı hâller vardır ki, onlara akıl ermez.

Varlığı Hakk'a verip bedel (abdal) makamına varmak için Allah'­ın kullarına yardımcı olmak ve onların yükünü hafif eylemek gerek. Bedel vasfını haiz kullar böyle yapar. Hak da onların güç işlerini alır, hafifletir. Çünkü bedeller için Hakk'a karşı perde yoktur. Onlar dai­ma Hakk’ın huzurunda bulunurlar. Zahirde bakan bir büyük zatın kullara yardım edip yorulduğunu görür, ama aslında ona Hak yar­dımcı olur. Ona yorgunluk yoktur.


Size gereken, anlatılan hâlleri tasdik etmek ve doğruluğuna inanmaktır. Sonra Hakk'a karşı töhmet sahibi olmamaya dikkattir


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim



Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: "Dünya iman sahibi için zindan sayılır."

Zindanda yatan adam hiç ferahlık duyar mı? Yüzünden sevinçli olsa bile kalbi sızlar. Dışından sevinçli gibi durur. Ama içi afet ve be­la ile parçalanır. Belki yabancıların yanında gizler, ama halvete çe­kildiği zaman sızlanır. Dışında elbise vardır; onun altı keder yarası ile doludur. Tebessüm gömleği ile iç âlemini perdeler. İşte bu yüzden Hak Teâlâ meleklere bu kulu över. Nur parmakları o kula uzanır ve kutsî bir ses meleklere şöyle hitap eder: "İşte benim asıl kulum budur."

Bu bahadır kişi, dinin kahramanı olur. İlâhî varlık onu sever ve över.

Büyük insanlar Hakk'a sabra alışıktır. O'nun hükmü icabı gelen afet acılarını seve seve tadarlar. Bunu yapmakla sevilmek dilerler. Zaten, Allah Teâlâ sabırlı kulları sever.” (Âl-i İmrân, 3/146) âyet-i celilesi bu mânaya gelir.

Sen bir darlığa düşersen sevildiğin içindir. Her ne zaman ki, em­ri tutar, yasaktan kaçarsın, o zaman sevgin artar; hem sever, hem de sevilirsin. Başına gelecek bazı darlıklara sabırla karşı çıkarsın. Hakk'a karşı yakınlık nurun çoğalır.

Bazı büyükler şöyle konuşurlardı: Allah kuluna azap etmez; yalnız imtihan kabilinden bazı afetler gönderir ve onun sabrını dener.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz bazı hadîs-i şeriflerinin sonuna şu cümleyi eklerdi: "Sanki dünya hiç yok ve sanki âhiret de sonsuz...”"
Ey dünyayı seven ve ona talip olan, yaklaş bana... Dünyanın kötü yönlerini görmüyorsun. Yanıma gel, sana onun ayıplarını anlata­yım. Hak yolunu sana göstermek ve seni yalnız, Hakk'ın vechini di­leyenlerin safına katmak istiyorum. Sizler heves peşindesiniz. Ciddî meseleleri ele aldığınız yok.

Sözlerimi iyi dinleyiniz. Onunla amel ediniz ve ihlâs sahibi olu­nuz. Dediklerimi yapar ve o hâlde ölürseniz, mânevi makamların yükseğine erersiniz. Oraya gittiğiniz zaman bakar, sözlerimin aslını orada bulursunuz. Oradan bana selâm verir, yanınıza çağırırsınız. Çünkü sözlerimin doğruluğunu anlamış olursunuz.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim

İrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alır; bir an önce­sini geçer. Onun, her dem Yaratan'a karşı korkulu saygısı artar. O'nun varlığı önünde boynunu eğer. O daima kendini gözetenden çe­kinir; başkasından korkmaz. Onun saygılı korkmasındaki artma, ya­kınlık duygusunun artmasından ileri gelir. Fazla susması, onun mü­şahede hâlinin fazla olmasındandır. Hak Teâlâ'nın kudsî sıfatları, arif olan kimsenin nefsini, tabiatını, şahsî istek ve âdetlerini, hattâ mevhum olan varlığını dahi yokluğa batırır ve artık konuşamaz hâle getirir. Kalp hâli ve makam dili ise konuşur, ama kendisi yoktur. Nimetlerin inzalini anlatır. Elinde mevcut nimetleri kendine mal et­meden, Hakk'ın nimetlerini belirtir. Onlar, hazır nimetten fayda al­mak için sessiz oturur, kalplerinden akıp gelen şarabı içerler.

Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla rağbet ederse nef­sini anlar. Yaratan'ına karşı boynu eğik olur. Bu yüzdendir ki, derler: “Nefsini bilenin Rabb'ine karşı boynu eğik olur.”

Yine bundandır ki, nefsini bilen, anlayan, Rabb'ini bilir.

Nefsinin ne olduğunu anlayan zât, Allah Teâlâ'ya ve O'nun ya­rattığı kullara karşı gönlünü engin kılar. O nefis, kulla Yaratan ara­sında bir hicap sayılır. Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ının şükrü ile uğraşır. Şükrünü devam ettirdikçe Hak Teâlâ, nefsi hakkında o kula yeni bilgiler ihsan eder. Ve o insan bilir ki, Yaratan, ancak dün­ya ve âhiret için hayrı emreder ve onu öğretir. Bundan sonra, o iman sahibinin dış âlemi şükürle meşgul olur; iç âlemi ise hamde devam eder. Dış hâli her ne kadar dağınık olsa da iç âlemi topludur. Bu­lunduğu iç hâli örtmek kastı ile dıştan hüzünlü görünür, ama iç âle­minde sevinçlidir. İman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur. Sevincini dıştan göster­mek ister. Çünkü o şiddetli bir arzuya sahiptir; kapıyı bekler. Hâl böyle iken neler geleceğini bilemez, üzülür. Ve düşünür ki: “Yaptığı ret mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapı açılacak mı, yoksa yü­züne mi vurulacak?”

Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez. İman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur. Hâlbuki hâl daima de­ğişir. O, bunu pek anlayamaz.

İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur. İman sahibi, hâlinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür. Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur. Bu arada dıştan güler yüz gösterdiği de olur. O, korku anında içinde saklı hüznü göstermemek için güler, konuşur. Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur. İrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çıkar. Sebebi onlara emir ve yasakları bildirmek içindir. Halka emri ve yasağı bil­dirirken bir Peygamber vekili olarak konuşur.

Allah yolunda olan büyük zâtlar, işittikleri iyi şeyleri yaparlar. Yaptıkları iş onları Hakk'a yaklaştırır.

Gavsulazam Hazretleri

İLAHÎ ARMAĞAN

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen MINA »

''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim


Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zah­met çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışı­mıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakma­yalım. (Peygamber'i kastediyor. Peygamber'e ulaştırıcı ve kavuşturu­cu olması sıfatıyla kendini kastetmesi de muhtemel) Tazim bizi kü­çültmez. Bilakis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden ka­pıya mı koyarsınız? Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersi­niz? Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbeti­ne erer, iyilik kaynağını bulursunuz.

İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velayet derecesi kapıda se­ni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizin­den doya doya içmen böylece kabil olur.

O'nun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yok­tur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. O'nun rahmeti, kade­re uyana gelir. Bu hâlin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takva hâli sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! Îman sahibi, bunların cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkar, ne de atının eğeri sökülür.

O büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpış­mak için yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, sus­maktır. Ancak Rabb'lerinin kaderi onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun farkına varmazlar. Benlikleri ölmüş­tür. Yarın kıyamet olduğunda duyular nasıl konuşursa, burada on­lar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur, Allah herkesi konuştur­maya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince, sebepler hazır olur.

Allah'ın dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyüklerin bu şekilde konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda, yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları bir hükme dayanır. Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz. Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sö­zü bu büyükler beyan etmiştir.

Peygamberlerden sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir. Peygamberimiz:

'Bilginler, Peygamberlere vâristir.' buyuruyor.

Asıl veraset, yukarıda anlattığımız ve daha anlatacağımız huy­ları benimsedikten sonra başlar.


GAVSULAZAM ABDULKADİR GEYLANİ (k.s.)

İLAHİ ARMAĞAN

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ....İLAHÎ ARMAĞAN....

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Ey evlat, tevbe et. İyi işleri sadece dün­ya için yapma. Halka gösterişe kalkma.

Yalnız Allah'ın pâk vechini dileyenlerden ol.

Yaratıcılığın hakkını öde.

Övülmek için iş yapma.

Vermek, al­mak ümidini gönlünden at.

Rızkın azalmaz ve çoğalmaz. Hakkında hükmedilen, hayır ve şer gelecekse gelir. Bunları düşünüyorsan, yazık.

Hırsını azalt. Ümitlerini kıs. Ölümü göz önüne al. Bunları yapar­san ıslâh olursun. Bütün hâlinle dinî emirleri yerine getirmeye ça­bala.

Ey cemaat! Yanımızda İslâm dinine uyan bir hâliniz kalmadı ki. Onu, zahirde elinizden bıraktınız. İç âleminize zaten geçemediniz. Nefsin hilesine kandınız. Allah'ın hilmine aldandınız. Her gün biraz daha dinden uzaklaştınız. Allah Teâlâ Hazretleri'nin hilmi sayesinde bu âlemde gazaba da uğramadınız. Bir gün burayı bırakır, öbür âleme göçerseniz. O gün Mevlâ her yanınızdan tutar, azaba atar.

Ölüm gelir, kabre inersin. Oranın sıkıcı darlığına uğrarsın; be­lânı bulursun. Oradan kolay kurtulmak yoktur. Kıyamet kopmayınca oradan çıkarılmazsın. Kıyamet oldukta sana haber gelir; kalkar, kör pişman gidersin. İğneden ipliğe hesaba çekilirsin. Saati ve daki­kası ile her yaptığın işin hesabını verirsin.

Sen, boş bir put gibisin; kuru deriden ibaretsin. Ne mânan var ki? Kuvvetin de yok. Yalnız ateşe yararsın. Kulluğuna bakılsa ihlâs yok. Halbuki ihlâs ibadetin ruhudur. Ruhsuz olan şey Hakk'a ya­ramaz. Yaptığın kullukla birlikte ateşte yanacaksın. Yalnız yanmak­la olsa neyse; ayrıca yapılan sitemli çıkışların verdiği sıkıntı da ca­ba. İhlâsla yapılmayan hiç bir şeyin faydası olmaz; bunu iyice bil.

Sen çalışan ve istediğine erensin; ama neye? Dünyada bol bol ça­lışıp yorulan, boş yere kendini yorduğu için de öbür âlemde ateşe atılan. Ancak tevbe seni kurtarabilir, ölüm gelmeden, tevbe et, kurtul.

Tevbeni iyi yap. İhlâsa sarıl. İmanını tazele, Allah'a dön. Ölümün gelmesini bekleme, ölüm anında bütün kapılar yüzüne kapa­nır; tevbe etmeye gücün yetmez olur.

Allah'ın ihsan kapısı kapanmadan önce, kalp adımlarınla Allah'a açıl. Allah'ın ihsan kapısı kapanırsa, nefsin sana yük olur. Malın ağırlık verir. Kuvvet işe yaramaz bir yük olur. Elinde bulunan hiç bir şeyin yararını göremezsin.


Altınların sana put oldu. Bütün düşüncen paraların. Bunlara dalıp Hakk'ı unuttuğun için yakında fermanın verilir. Bu hâlinden utanmaz mısın, yazık sana?

Dükkanını ve malını, çocukların rızkı için çalışma vesilesi yap. Çalışırken din emirlerini unutma. Sakın, malın ve dükkânın tesirini görme. Kalbini Allah'a bağla. Tevekkül sahibi ol.

Senin ve çocukların rızkını Allah'tan dile. Çalışmanda da fazla bir tesir görme. Sen bir vesilesin. Kalbini Allah'a verirsen, yakınlık bulursun,; Hak'la ülfet edersin. Kalbin zengin olur. Yavruların gözü tok olur. Her ümit kalbine verilir. Ve denir; “Şu sana, şu da çocuklarına.”

Bugün şirk içindesin. Anlattığımız makama bu hâlinle eremez­sin. Dünyanın topunu verseler gene doymuyorsun.

Kalbini kilitle. Yabancı her şeyin ona girmesi ümidini kes. Ora­ya yalnız Hak Teâlâ'nın zikrini koy, yeter.

Yaptığın hatalar için tevbe üstüne tevbe et. Kötü işlere cesaret ettiğin ve kötü edebin için pişmanlık üstüne pişmanlık duy. Kötü iş­lerine ağlamayı arttır. Elinde mal varsa, biraz fakirlere dağıt. Ya­kında onları bırakıp gideceksin. Dünyadan göçeceğine inanan iman sahibi cimri olmaz.

İsa (a.s) Peygamber ve şeytan arasında geçen şöyle bir konuş­ma anlatırlar. İsa:

“"Halktan en çok kimi seversin?"” diye sorunca şeytandan şu cevabı almıştı:

"İmanlı olmakla beraber cimri olanı."” Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:

"Cömert olan fâsık kişiyi sevmem." cevabını aldı. Bunun sebebini sordu. Şeytan onu da şöyle anlattı:

“"İmanlı cimri, bir gün cimriliği sonunda imanını kaybedebilir; fâsık kişi ise, cömertliği yüzünden iyilere katılabilir."”

Dünya ile yalnız dünya için meşgul ol. Çalışmak, kazanmak iyi­dir. Çünkü Hakk'a kulluk için yardımcı olur. Ama sen, bu iyiliği unuttun. Bütün servetini günah işlemekte harcadın. Çalışmak için namazı ve diğer hayırlı işleri bıraktın. Malın zekâtını vermedin. Dai­ma isyan bayrağı çektin. Kulluk yolunu tutmadın. Çalışman, yol kesicillk gibi bir şey. Yakında ölüm gelir. Onun gelişi iman sahibini sevindirir, küfür ehlini ürkütür, münafıkları korkutur.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “İman sahibi öldüğü zaman, Mevlâ'sının iyiliklerini görür; yaptığı iyi işlerin karşılığını seyre dalar. "Ah, dünyada biraz daha kalsaydım; hayır işlerimi artırsaydım" der.”

Tevbe edip sebat eden nerede? Yaptığı hatalar yüzünden Yaratan'dan utanan nerede? Her hâlinde onu gözeten ne oldu? Yalnız kaldığı zaman ve herkesin yanında olduğu zaman, harama bakma­yan nerede? Kalp ve kalıp gözünü günahtan ayıran nerede kaldı?


GAVSULAZAM ABDULKADİR GEYLANİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »





Kalk el ele verelim, bu harap ülkeden Rabbimize varalım. Malını evladını ona bırak. ALLAH için inzivaya çek kalbini. İyi işlere gel. Yakında Hakk'a gideceksin. Yaptığın işleri soracak ne diyeceksin? Seni tevhid için zatını birlemek için yarattı, dünyayı tamir için yaratmadı. Âhiret için de yaratmadı.

Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecedir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor. Ve başına gelen felaket, nefsini, yaramaz huylarını tatmin için dünyaya yüz çevirmenden ve ona akıl danışmandan oluyor.

İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O Hakk'ın işlerine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.

Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelama başlarsın. Sonra sır da söz karışır. Daha sonra Mevla Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun .


Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.

Bir yaşlı zatı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle: “Benden yaşlıdır, daha fazla ibadet etmiştir.”

Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.

Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayısın, seni Hakk'ın yakınlık kapısına, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.

İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu ALLAH'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar. Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın.

Sen kendine bir başka âlem ara; Hak Teâlâ'nın zatını. Yahudi ve Nasranî, Müslüman olunca seninle beraber cennete giderler. Aynı yerleri paylaşırsınız. Hiç kimsenin elinden alamayacağı bir âlem ara. ALLAH'ın zatî yakınlığını! O'na vusulü, O'nunla ülfet ve ünsiyet hâlini.

Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular.

Ey cemaatimiz, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz. ALLAH bazı peygamberlerine şöyle vahyetti: “Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım.”

Yakûb Nebî (a.s) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (a.s) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.

Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ. Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.

Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.

“Ayıkınız, işlerin sonu, hep ALLAH'a varır.” (eş-Şuarâ, 42/53)

Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.

Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm, ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.

Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de ALLAH'tan. O kuldan değil.

Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, ALLAH içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da ALLAH için. Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum.

ALLAH bir kulunu severse, onun kalbini zatına âşık kılar ve şevk verir.

Bayezid-i Bistamî Hazretleri, hayatında yedi defa bir garip hâle kapıldı. Kendisinden, insana hayret veren hâller zuhur ederdi.

Onlar yüksek zatlardır. Kalplerine Hakk'ın yakınlık kapıları açılır. Onlar beş vakit namaz dışında halka karışmazlar. İnsanlarla birleştikleri nokta, beşer kisvesidir. Onların sureti insan şeklindedir. Kalpleri kadere bağlıdır. İç âlemleri de, şaha.

Senin ettiğin tâat, yüzündendir. Asıl elbisen, ileride yüze çıkacak hâlin ve iç âlemindedir. Küfrün de iç âleminde saklıdır. Kalbin, nifak, kendini beğenmek, halk için kötü düşünce ile doldu. Seni ancak kılıç temizler, bir de tevbekâr olmak.

İslâm dini bize susmayı âmirdir. Her hâli gizli tutmak ve sır sahibi olmak dinimizin emridir. Bu olmasaydı, senin yakalanmanı işaret ederdim. Yakandan tutar, şu meclisten dışarı atardım.

Sözlerimiz, dışını yapmaya yarar. Kalplerimiz, iç âlemlerinizi düzeltir.


Her kim beni itham eder, yalancı çıkarırsa, ALLAH onu yalancı olarak tanıtır. Ve o yalancının, elinden malını alır, çocuklarını alır. Doğduğu, büyüdüğü ülkeden de dışarı atar. Ancak, tevbe edip kötü huylarından döndüğü takdirde bağışlar.

Hiçbir namaz yoktur ki, onu insanlara imam olan zatın ardında kılmak istemeyeyim. Ondan sonra, gelecek vakte kadar da ayrılmak istemem. Her zaman ve her vakit böyle istiyorum.

ALLAH'ım, gücümüzün yetmediğini bize yükleme.

Amin..


GAVSULAZAM ABDULKADİR GEYLANİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »




Akıllı ol. Yalancı olma. Allah'tan korktuğunu söylüyorsun; fakat halktan biri seni tehdid etse korkuyorsun. Hiç kimseden korkma. İn­sanlar sana bir şey yapamaz. Cin tayfasından çekinme, sana zarar­ları dokunmaz. Dünya azabından korku duyma. Öbür âlemin sıkıntısından üzüntü çekme. Azabı yapacak kudret sahibinden kork. Si­lahtan korkma, onu atacak elden kork.

Aklı başında olan, kulların dil uzatmasına üzüntü duymaz. Al­lah yolunda akıl sahibi, ondan gayri şeylerin sözünden üzülmez. O insan bilir ki, yaratılmışların cümlesi Hak katında aciz ve perişan­dır. Hepsi O'na muhtaçtır.

Allah, hayır dilediği kulunu kendi yoluna bağlar. Sabra koşarsa yükseltir. Bağlarını çözer, semaya çıkarır. İyilik verir, imanı kuvvet bulur.

Allah'ım, belasız olarak bize yakınlığını ver. Kaza ve kaderin hükmü anında, bize lutfeyle. Şerli kişiler ezmek isterken bize yetiş. Kötü kimseler, bizi yıkmaya gelirken yardım eyle. Nasıl istersen ve ne zaman dilersen bizi esirge. Din işlerinde yaptığımız hatalar için bizi affeyle. Dünya ve âhiret işlerinde bize afiyet ihsan eyle. İyi işle­ri başarmayı istiyoruz. Bütün işlerde bize ihlâsı nasib eyle.

Âmin!

GAVSULAZAM ABDULKADİR GEYLANİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim


Ey evlat! ALLAH dedikten sonra kalanı bırak. Söyle:

-" Beni O yarattı; hidayetim O'nun elindedir."

Ey dünya zahidi, kalbin ki ahiret talebi ile yola çıktı. Söyle:

-" Beni O yarattı. Hidayet yolunu da gösterir."

Ve sen ey Hakk'ı dileyen, O'na rağbet eden ve O'ndan başkasına perhiz yapan; kalbin Mevla talibi olarak cennetten ayrılır, yola koyulursa söyle:

-" O ki beni yarattı; hidayet de nasip eder."

Yol zorluğunu düşünme, Hakk'ın nasip edeceği hidayeti düşün. Ey ahiret ve Mevla yoluna koyulan, o yola daha önce girenleri delil tut. Oralarda mevcut korkulu yolları öğrenmiş kimseleri bul. Onlar büyük ve bilginin gereğini yerine getiren alim, yaptığında tam ihlas sahibi kimselerdir.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim

Ey evlat! Şiarın sessizlik olmalı. Varlığına hâkim olarak sükûtu libas gibi giymelisin. Bütün arzun, halkın şerlilerinden kaçmak olmalı. Hatta bütün yaratıkları birden bırakmalısın. Bu hâli kazanmak için yere sığınak eşip girmek gerekirse yap. Ve orada gizlen. Bunu âdet edin, ta ki imanın ölmesin, ikan hâlin -tam imanın- kuvvet bulsun. Doğruluk kanatların böyle açılır, gelişir. Kalp gözlerin de görmeye başlar. Varlığın genişler. İlâhî bilginin boşluğunda uçmaya başlarsın. Şarkı, garbı, denizi, deryayı gezersin. Sahilleri ve dağları dolaşırsın.

Semaya yükselirsin, yere iner, sessiz gezersin. Çünkü himmetin yücedir. Arkadaşın büyüktür, işte bundan sonra dilin çözülür, sözlerin anlaşılır. Sessizlik libasını çıkarır atarsın, halktan kaçmana artık lüzum kalmaz.

Sırrınla halka gidersin, onların derdini iyileştirecek bir tabip olursun. Sen bizzat onlara şifasın. Senden zarar beklenmez. Onların azlığı, çokluğu, senin için bir mana taşımaz. Seni övmeleri, kötülemeleri bir kıymet teşkil etmez.

Aldırma, artık işi nereye bırakırsan orada bulursun. Çünkü Mevlâ ilesin; Rabbin sana yardımcıdır.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim

Musa (a.s) Peygamber, karanlık gecenin ve doğum sancısı çe­ken hanımının üzüntüleri içinde idi. Bu sıkıntılar içinde Musa Pey­gamber’in iman kuvveti kendini belli etti. Hak Teâlâ ona bir nur gös­terdi, iman kuvveti icabı gördüğü nurun harika cezbesine kapıldı. Yanındakilere dedi ki: “"Oturunuz, bir ateş seziyorum, ben bir nur gördüm. Onu kal­bim, sırrım, mana âlemim, özüm gördü. Hakkımda verilen ezelî hü­küm geldi. Hidayet yolum açıldı. Halktan bana bir gına geldi. Vela­yet ve hilafet geldi. Esası buldum, teferruat gitti. Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum. Artık Firavun'dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku şimdi Firavun'a geçti."”

Bu sözlerden sonra nura doğru yürüdü. Onlar, artık arkada kal­mıştı. Aramadı, sormadı. İşte iman sahibi böyledir.

Hak Teâlâ, onu kendine yakın kılmıştı. Yakınlık kapısına davet etmişti. Bu hâli pek kestiremedi. Sağa, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu. Bu bakışı kalpten oluyordu. Her ne kadar baktıysa da Hak'­tan gayri her yanın kapalı olduğunu gördü. Bu kere nefsini, hevâyı ve duygularını, alışmış olduğu şeyleri, ehlini, bulunduğu hâlin cüm­lesini karşısına aldı, konuştu:

“"Ben Rabbimin nurunu sever oldum. Ona gidiyorum. Benim için avdet nasip olursa gelirim" dedi.

Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, şehvet arzularına, bütün yaratılmışlara, sonradan olmuşa ve yapılmışa veda etti. Onları yapana koştu. Bunları yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk'a ısmarladı.

Bazı helâl olan şeyler vardır ki, uzak kalanlara saklı tutulur. Buğz ehli ondan uzak kalır, sevgi ehli onu bulur. O helâl şey, nadi­ren değil, ekseri saklı durur. Bu helâl dediğimiz iş Hakk'ın kelâm te­cellisine mazhar olmaktır.

Şu kalp sıhhat bulur, temiz olursa, her yerden Hakk'ın kelâmını işitir. Bir yönden değil, şeş (altı) cihetten görür, işitir. O kalp, her nebinin, rasûlün, sıddîkın ve velî kulların gayplerinden gelen kelâmı işitir. Kalp kelâm tecellisine erince, Hakk'a yakın olur. Bu yakınlık hayat verir, ölümü de, onlardan ayrılıkla başlar. Hoşnut olduğu şey, onunla münacat hâlidir. Hiçbir şeye susuzluğa, çıplak kalmaya, sonradan olan bazı şeylerin elden çıkmasına aldırış etmez.


Hakk'ı dileyen kimsenin hoşnut olması tâatle hasıl olur. İrfan sahibi ve Hak tarafından arzulanan kimsenin sevdiği ise Hak yakın­lığıdır. Ey yapmacık işlerle yetinen, anlattığımız işler, içinde bulun­duğun şeylerle olmaz. Bu iş nefsin, hevânın, tabiatın varlığı, gece namazı ve gündüz orucu ile bulunmaz. Halka gösteriş ve cehaletle tutulan oruç fayda vermez; böyle yapılan işlerin yararı bulunmaz.

Yazık oluyor sana; kurtulmak istiyorsan ihlâs sahibi ol. Kuru ekmek yemek ve kaba libasla işler elde edilmez. Doğru ol, erersin. Hakk’ın yakın olursun. Himmetini yüce tut, yükselirsin. Teslim ol ki selâmet bulasın. Uyar ol, sana da uyulur. Razı ol, senden de razı olur­lar. Süratle yerinden kalk. ötesini Hak Teâlâ senin için bitirir.

Allah'ım, dünya ve âhiret işlerimizi sen idare et. Bizi, ne nefsi­mize, ne de halktan birine bırak.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim



Ey cemaat! Size iyilik yapmak düşer. Hakk'a tâatı her şeye ter­cih ediniz. O'na isyana atılmayınız. İyilik ve nimetin kadrini biliniz; hangi iyilik ki kötüye harcanır, o az zamanda biter, tükenir. İbadeti elden bırakmadan çalışmaya koyulunuz. Hak yakınlığını ancak bu yolda bulabilirsiniz. Hakk'a tâata devam ederseniz, her kaygınız O'na olur. Kastınız orada toplanır. Her hâli O'nunla olan, başkasına gidemez ve başkası ile olamaz. Hem ibadet eder, hem de rızkınızı helâlden kazanmak için çalışırsanız, yemeğiniz O'nun fazilet tabağı ile gelir. Rızkınızı aklınızın keşfedemediği yoldan bulursunuz.

Maddî kaygı peşinde koşanlara nefis hicap olur. Vasıtalar ara­dan kalkınca nefis ıslâh olur. Dolayısıyla perdeler zâil olur. Bu hâli Bayezid-i Bistamî çok güzel anlatır: - "Rabbimi rüyamda gördüm, ‘Ey Yaratıcı Hûda, Sana yol ne­reden gider?"’ dedim. Şu cevabı aldım: -"Nefsini bırak gel."’ Yılanın kılıfından sıyrıldığı gibi nefsimi bir yana ittim. Her ha­kikati olduğu gibi gördüm. Anladım ki, nefsin ötesi Hak... Hakk'ın emri ise nefse ait isteğin aksi

Dünya ve içindekiler, Hakk'ın zâtından gayri cümle şeyler, nefse uymuşlardır. Dünya nefsindir ve nefsin sevgilisidir. Âhiret de onun sevgilisidir. Çünkü Hak Teâlâ, onu şöyle bildirdi: “Âhirette gözlerin istekle bakacağı, nefislerin haz duyacağı şeyler vardır.” (ez-Zuhruf, 43/71)

Hakiki varlığı bulanlar başkadır. Onlar, gündüz olunca halka iyilik için dolaşır, gece olunca da Hak Teâlâ'ya ibadet ederler, iç âleme döner, Hak'la olurlar. Böyle etmek bir gelenektir. Bunun gibi padişahlar da gece olunca vezirlerini ve sevdiği kimseleri yanlarına alırlar; gündüzleri rasgele saray halkı ile uğraşır dururlar, halkın ihtiyacını görmeye koyulurlar.

Allah'ın rahmeti sizlere olsun, sözlerimi kalbinizle dinleyiniz. Sözlerimi zihninize alınız; söylediklerimle amel ediniz. Sözlerimi Hak'tan alırım, konuşmamı O'nunla yaparım. Öğüt yollarını haki­kate uygun olarak seçerim. Hakikî yolları size vasfetmekteyim. Se­bebi, o yola koyulmanız. Bana, “İyi ettin ve güzel söyledin” demeniz yetmez.

Bu sözler benim için kâfi değil. Ancak bu sözleri kalbinizle der­seniz olur. Sözlerimle amel ederseniz sevinirim. İhlâs sahibi olursa­nız zevk duyarım. Sözlerimin tesirini sizde görürsem, en iyisini yap­mış olursunuz.

Ne zamana kadar nefsine, dünyana ve âhiretine tapacaksın? Ne samana kadar bunlara ibadet edecek, kullara ve fâni eşyaya namaz kılacaksın. Halk nefsine perde oldu. Nefsin kalbini örttü. Kalbinin derûnî varlığını kapladı.

Halkı tanı, dış âleme daldıkça varlığını göremezsin. Halkı bir yana attığın an, nefsini görebilirsin. Ve nefsin Hakk'a karşı olan düşmanlığını anlarsın. Nefsinle daima harp et. Hak Teâlâ'nın emri­ne boyun eğinceye dek onu bırakma; sonra yine ondan ayrılma, aza­bilir. Nefsi, Hak'tan korkar, O'na inanır bulmayınca başıboş salma. Nefis Hakk'ın emrine uymalı, yasaklarından kaçmalı. Bilhassa kade­re uymalı. İşte bu hâllerden sonra kalbin perdesi kalkar, sır âlemi­nin gözleri açılır. Gerek kalp, gerekse sır âlemi, önce göremediklerini bundan sonra görmeye başlarlar. Yaratıcılarını anlar, daima O'na koşarlar. Sır âlemini ve kalbi Hak'tan gayri şeyler eğlendiremez.

İrfan sahibini hiç bir şey eyleyemez. O, her hâlinde eşyanın ya­ratıcısı ile olur. Uyku ona tesir edemez. Onu Hak'tan alıkoyan ol­maz. Sevilmiş insan için kendine has varlık yoktur. Sevilmiş olan, kader yaylasında gezer, ilim deryasında yüzer. Deryanın dalgası onu bir aşağı bir yukarı kaldırır, indirir. Ulvî denizin dalgaları irfan sa­hibini bir defa boşluğa iter, sonra en ücra köşeye... Kendinden geçmiş bir hâldedir, aklına sahip olamaz. Kulağı maddî ve kötü şeyleri duymaz, dili konuşmaz, gözleri de görmez. Her işinde Hakk'ı görür, başkasını görmez ve bilmez. İrfan sahibi Hak önünde teslim olan bir ölüdür. Dirilmesi mukadder ise Hak ona can verir. Ezel bilgisi, can verilmesi gereken kimseyi bilir.

İrfan sahipleri, hüküm perdeleri ardında yaşar, haklarında bir hüküm verilince gereği için açığa çıkarlar. Perdelerin açılması em­redilince hemen halka koşar, hâllerini hikâye ederler. Bu sebeple hal­kı Hakk'a çağırmış olurlar. Onların hâli böyledir, ama daha söylen­meyen kısmı da vardır.



Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim

Ey evlat! Çalış, kalbini temiz kıl; onda dünya sevgisi kalmasın. Zerresine kadar ayıkla. Bu bitince nefsine sahip çıkan olur. Bir an bile seni onun eline bırakmazlar. Unutursan hatırlatırlar. Gaflete düşersen, ayık kılarlar. Cümle eşyada Hakk'ı gösterirler. Başkasına baktırmazlar. Bu bir zevktir ki, tadan bilir. Bu cins hâle ermek zordur; halk arasında eren binde birdir. Bazı fertlerdir. Onlar, halka gidip gönül eğlendirmezler. Halk onlara sükûnet veremez..

Şahı Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Herhangi bir kul, Allah için gönlünü engin kılarsa, o yükselir. Hak için tevazu eden büyür. Aziz eden O'dur. Zelil eden O'dur. Yük­selten ve yere batıran yine O'dur. Başarı veren ve işlerde kolaylık gösteren yine O'dur. Ne yazık ki, biz O'nun yüceliğine ermek için ma­rifet sahibi olamıyoruz.

Marifet kalpte olur. Defter ve kitaplarda olmaz. Bu marifet duy­gusunu Hak Teâlâ verir. Kullar veremez. Bu duygunun kalbe yer­leşmesi için Hakk'a ibadet etmek gerekir. Doğru olmak ve doğruluğu tasdik ettirmek irfan duygusunu arzulayan için çok önemlidir. Ay­rıca fâni varlıkları kalpten atmak en lüzumlu bir iştir.

Kâinatta var olan hiç bir şeye kalbini bağlama. Kalp yüzünü on­lara tebessüm dahi ettirme. Seni Hak'tan alıkoyan olmasın. Halk se­ni alıp Hak'tan kaçınmasın. Kullar arasına pek girme. Yalnız, kul­ları iyiye çağırmak için dilinin döndüğü ve onların anladığı kadar konuş. Ufak tefek hataları olursa itiraz etme, idare et. Onlarla iyi geçin. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurur ki: “İnsanlarla iyi geçinmek sadakadır.”

Allah'ın sana verdiği iyi huyları kullara da öğret. Sana verilen güzel şeyleri onlara da ikram eyle. Onlarla iyi arkadaş ol. Yumuşak davran. Allah'ın kullarına karşı dik omuzlu olma.

Huylarını daima güzelleştir. Bütün işlerin Allah'ın emrine uygun olsun.


İnsanlar için iki önder vardır; biri ilim, diğeri ise hikmet taşır.

Kullar arasından çıkacak herhangi bir önder, ancak Hak kapısı yakınına götürebilir.

Senin için, iki kapı vardır; bunların ikisinden de geçmen lâzım: Hak kapısı ve halk kapısı. Bunlara, dünya, âhiret kapısı da dene­bilir. Birini diğerinden ayırt etmek mümkün değildir. Yalnız, evvelâ Hak kapısı, sonra halk kapısı gelir. Birinci kapıya geçersen, ikincisi kendiliğinden açılır. Kalbinden dünyayı atarsan ukba âlemine vara­bilirsin.

Hikmetler taşıyan öndere uyarsan, ilim deryası sahibine gider­sin. Hakk'a marifet sahibi olmak istiyorsan halkın fâni varlığını kal­bine koyma.

Anlatılanlar, derece derecedir. Biri diğerinin zıddıdır, iki zıt birleşemez. Bu zıtların arasını birleştirmeye yeltenme. Boşuna yorulur­sun; eline bir şey geçmez.

Kalp, Hakk'ın tecelli yeridir. Oraya, O'nun varlığından başkası­nı sokma. Düşün, melekler suret olan eve girmezler; Hak Teâlâ put­larla doldurduğun kalbine nasıl tecelli eder? O'nun gayri olan her şey puttur. O putları kır ve kalbini temizle. O kez Hakk'ın tecellisini orada görürsün. Önceleri görmen kabil olmayan hikmetli şeyleri görmeye başlarsın; yeter ki kalbin temiz olsun.

Allah'ım, razı olduğun şeyleri yapmaya bizi ulaştır.

Dünyada bi­ze iyilik ver, âhirette iyilik ver, bizleri ateş azabından koru .” (el-Bakara, 2/201)

Âmin!



Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Ey aceleci, sabırlı ol, nasibini rahat ve kolay alır yersin. Sen ALLAH'a karşı irfan sahibi değilsin. Eğer O'na karşı irfan sahibi olsay­dın, hiç kimseye şikâyet etmezdin. O'nu gayrıya kesme arzusu duy­mazdın, O'nun önünde sessiz durur ve bir şey istemezdin. O'na ısrar­la dua etmezdin. Sana daha çok uyan hâlini alır, onunla sabır yolu­na girerdin.

Akıllı ol. Yapılan her işte tezkiye edilmeye ihtiyacın var. Olage­len hemen bütün işlerde tecrübe edilirsin. Nice işler ettiğine bakılır. Ettiğin ahde vefalı olup olmadığın denenir. O'nun daima sana baktığını ve hâlini bildiğini neden bilmez oluyorsun?

Öğrenmedin mi, keşkülünü omuzlayıp şahın evine giren: “Şunu da ver, bunu da ver.” derse derhal kapı dışarı edilir. Her­hangi bir istek sahibi, kötü hırsla arzularını tatmine çalışmamalı.
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür.” derler ama buna hırs karışmamalı.

İman sahibinin kalbinde hırs, saldırma ve boş talep olursa iman kemale ermez. İman sahibi, yalnız ALLAH'tan korkmalı ve yalnız O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imanı kemale ermez. Böyle olmak, derin bir düşünce sahibi olmak ister. Peygamberlerin ve sâlih kulların hâline derinden derine bakmak lâzım, Hak Teâlâ, onları düşmanın elinden nasıl aldı ve işlerinde nasıl kurtuluş yolla­rını gösterdi? Bunları hep düşünmek gerek...

Doğru düşünce ile tevekkül hâsıl olur ve dünya kalbe girmez. Cinler unutulur. İnsanlar düşünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anılır. Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratılan yalnız kendisiymiş gibi kalır. Sanır ki, emirler yalnız kendisine... Sanır ki, yasaklar yal­nız kendisine... Halkın hiçbirine değil... Sanır ki, bütün nimetler üze­rine yağıyor; halka bir şey gelmiyor. Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor işler omzunda. Teklif dağlarına bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir. Bu güçlüğe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir. Cümle halkın işini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait iş­leri üzerine alır. Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi. Hakk'ın kapıcısı olur. Hak ile kullar arasında elçilik vazifesi yapma­ya başlar. Güneş olur, halka ışık salar. Yollarına o ışıkla devam eder­ler. Halkın yemeği, içmeği olur; ondan bir lâhza ayrı olmazlar. Elinde ne varsa halkın iyiliğine harcar; nefsini unutur. Sanır ki, nefis yok, nevası kalmamış, tabiî arzuları da ölmüş. Yemesini, içmesini, giyme­sini bile unutur. Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ın yarattığı kul­ları düşünür, onların iyi olmasını diler. Halktan iyilik ummak aklına bile gelmez; hele böyle şeyi kalbine sokmak, asla... Bu mevzuda Yaratan'ı ile kalır. Hak Teâlâ nasıl kulların iyiliğini diliyorsa, o da aynısını ister.

Özünü, Hak Teâlâ'nın kaza ve kaderine teslim eder. Bütün var­lığını Hakk'a ısmarlar ve her şeyini O'nun dilediği yere bırakır.

İşbu anlatılan vasıflar, halkı Hakk'a celb makamında durmayı dileyen kimsenin vasıflarıdır.

Sen hevese kapılmışsın. ALLAH'a, peygamberlerine ve sâlih kulla­rına karşı cahilsin, Zâhidlik iddia edersin; ama herkesten çok arzu sahibisin. Zühd hâlin kötürüm olmuş, ayakları yok. Bütün arzun dünyaya... Halka... Yaratan için hiç bir arzun yok... Hiç bir talebin kalmamış.

Kibir libâsını üzerinden çıkar, tevazu elbisesini giy. Engin gö­nüllü ol ki, izzet sahibi olasın. Tevazu göster ki, yükselesin. İçinde bulunduğun ve üstüne aldığın bütün hâller, hevesten ibaret. Hak Teâlâ onlara bakmaz. Anlatılan işler, yalnız kalıbın yaptığı şeylerle elde edilmez. Onlara biraz da kalbin karışması gerek... Evvelâ kalp, sonra kalıp...

Peygamberimiz, kalbini şöyle işaret eder: “Zühd burada, takva burada, ihlâs burada.”

Her kim ki, felah ister, büyük zâtların ayağı altına toprak olsun. Onların sıfatı nelerdir, anlatalım: Büyük zâtlar, dünyayı ve cümle yaratılmışı bırakmıştır. O zâtlar, Arş altından yerin dibine kadar dünyalık işleri ve halkı bırakmış­lardır; hepsine veda etmişlerdir.

Onlar eşyayı öyle bırakmış ve öyle veda etmiştir ki, bir daha dönmemek ve bir daha almamak şartı ile... Onlar halkı ve nefsi bırak­tılar, Yaratan'ları ile var oldular... Bütün hâlleri, Yaratan ile oldu.

Her kim ki, nefsi ve mevhum varlığı ile Hak sevgisi ister, boş arzu ve hezeyan içindedir. Zâhid geçinenlerin ve ibadet iddiasında olanların çoğu, halka kulluk eder ve onları Hakk'a ortak koşar.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


NEFİS TERBİYESİ


Ey evlat! Nefis ıslâh olmayınca kötülük yapar. Onun karşısında daima muhalif kal. Kurtuluş istersen bunu yap, Hakk'a uy. Nefse muhalif ol. Nefsi Hak Teâlâ'ya itaat etmesi için yola getir. Hakk'a isyan edecek olursa hemen karşısına dur.

Nefsin kötü hâllerine kapılırsan, halka karışamazsın ve onların hâlini bilemezsin. Şayet yalnız halkı görür, öteye geçemezsen, Hâlık'ı bilemezsin. Nefis oldukça, Hakk'a karşı irfanlı olamazsın. Halka taptıkça ilâhî marifet sırrına ermen kabil değildir. Dünyaya daldık­ça, âhireti unutursun. Âhireti düşünüp kaldıkça, onu yaratandan ga­fil olursun. Mülk ve mal sahibi bir arada kalamaz. Nasıl ki, dünya ile âhiret bir arada sevilemez. Aynı şekilde Yaratan ile yaratılmış bir tutulamaz.

Nefis daima kötülüğü emreder. Bu huy onun cibilliyetinde var­dır. Hilelerini Hak yoldan açar, o kendini o kadar iyi tanıtır ki, kalbe dahi zaman zaman hükmeden odur. Her hâlde onunla cihad et.

Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Hak Teâlâ, ona kötülüğünü ve iyiliğini ilham etti.” (eş-Şems, 91/8)

Bazı yoldan sapanlar: “İyiliği de kötülüğü de nefse Allah yaptırıyor.” derler.

Bu söz nefis tarafından gelir. Bu kelâmı hüccet olarak alma. Hak Teâlâ kuvvet ve kudretin sahibidir. İşler kimin elinden çıkar­sa, sorumlu odur.

Nefsini cihad potasında erit. O, ancak varlığı eridikten sonra kalbin arzularına boyun eğer. Maddî duyguları atar. Manevî âleme geçer. Sonra sır âlemine... İşte topluluğun manevî şarabı buradadır. Her şey nefsin ıslah olabilmesinde... O ıslah olursa şu fermanı kalp canibinden duyarsın: “Nefsinizi öldürmeyiniz; Allah size rahmeti ile tecelli eder.”(en-Nisâ, 4/29)

Bu hitap, nefis kirden beri olunca gelir. Nefsin şerrinden kurtu­lan her zat, bu hitabı can kulağı ile dinler.

Hak Teâlâ'yı anmak, kalbin kuvvet yağıdır. Tâat ve ibadet yol­ları tutulursa kalbe kuvvet gelir, nefsi alt eder. İbadet ve tâat yolu­na giremeyen kimse, Hak yakınlığı dilemesin. Nefsin şerri ve her cins kötülüğü ile nasıl yakınlık olur? Ona yakın olabilmek için, her cins hatalardan beri olmak lazım gelir.

Nefsin boş ümitlerini kes. Onun, arzularına uymasını diliyorsan, bunu yapmaya çalış. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şeri­fini dinle, ona öğüt ver: “Sabaha erdiğinde akşam olacağını nefse hatırlatma. Akşa­ma kavuşunca da ona sabaha çıkmayı hatırlatma; çünkü ismin na­sıl çağrılır, bilemezsin.”

Nefsine herkesten fazla şefkat göstermen gerekirken onu yık­tın. Onun bu yıkılışına acaba kim acıyabilir? Kötü hâlden onu kim esirgeyebilir. Fazla hırsın ve uzun boylu ümitlerin nefsi yıktı, peri­şan etti.

Boş emellere dalıp kafanı yorma, hırsını azalt. Ölümü düşün. Daima Hak Teâlâ'yı kendine yakın bil. Geçmişteki büyüklerin him­metlerini dilemek suretiyle manevî hastalıklarını tedavi et. Onların temiz kelâmı, saf anlattıkları ile ruhunu tedavi eyle. Geceni gündü­zünü sıkıntıdan kurtar. Nefse daima şöyle de: “İyi yapsan da sana, kötü yapsan da sana...”

Kötü iş yaparsan, hiç kimse seninle iş tutmaz, yaptığı işe seni ortak etmez.

Her hâlde çalışmak, nefsi yenmek gerek. Dostların seni kötülük­ten alıkoyandır; düşmanın ise seni azdıran...

Sen daima kulların kapısında hazır oldun. Hakk'ın kapısından kendini uzak tutmaktasın. Nefsin hakkını mümkün olduğu kadar ödüyorsun. Kullara borcunu veriyorsun. Ama Hakk'a olan borçların aklına gelmiyor. O'nun nimetini alırken şükrü başkalarına yapar ol­dun. Bugün içinde gezindiğin nimeti sana kim verdi? Hak'tan baş­kaları mı verdi ki, onlara taparsın?

Elindeki nimetleri Hak'tan biliyorsan, hani şükür ve hani iba­det? Seni yaratanın O olduğuna iman ettinse, nerede O'na kulluk ve emirlerini tutmak? Hani yasaklardan kaçmak ve O'nun gönderdiği güçlüğü hoş karşılamak?

Doğruyu bulmak istiyorsan nefsinle cihad et. Allah Teâlâ şöy­le buyurdu: “Yolumuzda çalışanlara hidayet yollarımızı uçarız.” (el-Ankebût, 29/69)

Yine buyurdu: “İlâhî emirlerin yerine getirilmesine yardımcı olursanız, Al­lah da size yardımcı olur ve dizlerinize kuvvet verir.” (Muhammed, 47/7)

Nefsi kolay işlere koşma, ona itaat etme; iflah olursun. Nefsin yüzüne gülme. Sana bin kelime söz etse ancak birine cevap ver. An­cak bu yolda iyiye döner ve iyi kanaat hâsıl olur.

Nefis, maddî arzulara dair bir şey dilerse iptal et. Onun isteğini tehir eyle ve ona, “Sabırlı olursan öbür âlemin güzelliği senin içindir.” de.

Nefse, arzusunun yerine gelmemesi acı gelir. Bu acıya dayanır­sa iyilik bulur. Sabırla nefsi sabra yöneltmeye çabalarsan İlâhî tecellilere mazhar olursun. Çünkü bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 2/153)

Nefsin tüm işleri şerdir. Onun ne sözünü, ne de işini kabul et. Ancak, iyi tetkik ettikten sonra kabul edebilirsin. Nefsin sualine ce­vap vermen gerekse, muhalefetle cevap ver. Nefse muhalif olmak, onun yararınadır.

Nefis Celâl sıfatının tecellisine mazhardır; en çok onda bu tecel­li görülür. Ama Hak Teâlâ onu sevmez. O'nun sevdiği daha çok Ce­mâl sıfatının tecellisidir. Bu sebeple iki tecelli bir arada olmaz.

Bilinmelidir ki, dünya âhiretten evvel gelir. Dünya bittiği an öbür âlem başlamış sayılır. İkisi bir arada yürümez. Nefisle dost olan Hakk'ı kaybeder. Âhireti unutup dünyaya dalan, âhiret âleminden nasip alamaz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Bir kimse, dünyayı severse âhiretini yitirmiş olur, âhireti se­vecek olursa dünyayı yitirmiş olur.”

Sabra alış. Sabra tam alışan, hâline razı olur. Fâni varlığını sa­bırla iyileştirir. Fena -yokluk- hâlin tam olunca, kötü şey bula­mazsın. Her şey iyi olur. Hoş gördüğün şeyleri översin, bu hâlin şü­kür olur. Uzak kaybolur, yakınlık gelir. Şirk kaybolur, tevhid âlemi açılır. Halk arasında zararlı şey bulamazsın. Her şeyi Hak'tan bil­diğin için halkın faydasını da bilemezsin. Birbirine zıt olan iki şeyi seçmen kabil olmaz. Bu âlemde her şey aynıdır ve eşittir. Bütün ka­pılar bir olur. Gözüne tek yön görünür; o da, Hak Teâlâ... Bu âlemi halkın çoğu bilemez. Bunu bilmek az kişinin nasibidir. Milyonlarda ancak bir tane... Zaman biter, nefesler tükenir, bu âlemi tam mânası ile bilen, sezen ancak bir kişi, bir tane çıkar.

* * *

Ey evlat! Çalış; şurada, Hakk'ın önünde ölmeye bak. Varlığını ona bırakmaya koyul. Şu anda, ruhun bedeninden çıkmadan önce manevî ölümü bul. Fâni, kötü hâllerini yok eyle. Tam bir marifet eh­li ol. Kötülüğünü sabırla öldür; nefsine muhalefet eyle, onu öldür. “Bu nasıl olur?” deme.

Sonu çok iyidir. Sabrın da zamanı geçer. Sabır âlemi nihayete erer. Fakat şunu iyi bil ki sabrın sonu çok iyidir ve mükâfatı baki­dir.

Bir zamanlar ben de çok güçlükle karşılaştım, fakat sabrettim. Gördüm ki, sabrın sonu çok iyi... İrademi öldürdüm; Hak beni dirilt­ti. Kendimden geçtim; sonra bana Hak ayıklığı geldi, varlığa erdim. Onunla helak oldum ve onunla diriliğe geçtim. Kendi arzularımı tatmin etmeyi bıraktım. Arzu ettiğim şeyi yapmayı terk ettim. İşte bu­günkü hâlim ondan hâsıl oldu... Kader eli beni çeker oldu. Hak iyi­liği bana yardım etti. Fiil tecellisi beni harekete geçirdi. Gayret-i ilâhiye beni bütün kötülükten korudu. İlâhî irade beni öz varlığına itaat ettirdi. Ecel dili beni Hakk'a takdim etti. Aziz ve Celil olan Allah, beni yücelere çıkardı.


Ey cahil zavallıcık, hacca benden başla. Bana gel, sonra Kâbe’ye git. Haccın kapısı benim. Bana gel, haccın yolunu, erkânını sana an­latayım, öyle git. Haccetmek nasıl olur, sana öğreteyim. Sana sözler öğreteyim; onunla Kâbe’nin Sahibi'ne hitap eyle.

Hâlinizi iyi düşünün, şimdi belli şey yok; yarın toz kalkar, ki­min atlı ve kimin yaya olduğu görülür.

Ey siyaset adamları, yerinizde oturunuz. Aklınız varsa bana ko­şunuz. Allah tarafından bana kuvvet verilmiştir.

İlâhî emir tekellüfünden beri olan yoktur. İlâhî âleme geçmiş olanlar bile, bu kalıpta durdukça mükelleftir. Size verilen emir, on­lara da verilmiştir. Sizin yasak edildiğiniz şey, onlara da yasaktır. Onlar bütün emri eksiksiz yerine getirirler. Bu sebeple onlar, size nasihat etmek için vazife almışlardır. Onlar, kendilerine emanet edi­len şeyi yerine getirmeye çalışırlar.

Burası hikmet âlemidir. Her yapılan iş bir hikmete mebnidir. Çalışınız. Kudret âlemine çalışmakla geçilir.

Dünya hikmetlerle doludur; âhiret ise kudret âlemidir. Hikmet için birtakım âlet ve sebepler gerekir. Kudret için âlete ihtiyaç yok­tur. Kudret, ancak Hakk'ın fiil tecellisi ile olur. Allah her şeye ka­dirdir. Sebepsiz hikmetler yaratabilir. Ancak kudret âlemi ile hik­met âleminin ayrılması için bunları yapar.


Âhiret âleminde her şey sebepsiz hareket eder. Burada konuş­mak için dile, dişe ve havaya ihtiyaç vardır. Orada duygular dilsiz ve dişsiz konuşur. Çünkü tekvin sıfatı tecelli eder. İlâhî kudret ken­disini gösterir. Orada duygularınız, hatalarınızı anlatırken sebeple­rin dili tutulur. O gün bütün sırlar faş olacak, perdeler açılacak ve yıkık viraneler meydana çıkacak. Bu isteseniz de, istemeseniz de olur. Kaçmak ve kurtulmak olmaz.

O gün cezalar kesilir. Cehenneme, kalplerini günahlarla üşütenler girer.

Bugün kitabınızı fikir dilinizle okuyunuz. Kötülüğü görürseniz tevbe ediniz. İyilik bulursanız şükre koyulunuz. İsyan kitabınızı ya­kınız, satırlarına tevbe eli ile vurunuz.

Resim


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re:

Mesaj gönderen MINA »

kulihvani yazdı:Nur-u Meryem canımız;
Bembeyaz papatya çiçekli eline NUR-u MİM dolsun ve bahtın YÂR olsun!

Geylâni ŞAHımız Himmetçimiz olsun!
Sevgi Sırrımız, Hasbi Hizmette var olsun!

Muhamedi Muhabbetle..
öyle Olsun İNŞALLAH...
amin...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »


Değerli Pehlivan kardeşim, okuduklarım öyle değerli geldi ki bölemedim, bende konu başlığını 'Nefis Terbiyesi' diye peşin peşin yazayım demiştim : )

Sevgi dolu gönlünle yaptığın bütün dualar kabul olsun Mina Canım. Rasulullah Efendimiz (s.a.v) şefaatçımız, ALLAH dostları himmetçimiz olsun..

Bahtımız Yâr olsun inşALLAH..

İlahi sevgiyle..


Resim
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:

"İnsanların en iyisi olmak isteyen; kötülüğü düşündüğü za­man Allah'ın kuvvetini hatırlasın; ittika üzere olsun. İnsanların en güçlüsü olmayı dileyen, ALLAH'a güvensin, tevekkül etsin. İnsanların içinde gani gönüllü olmayı dileyen, gözünü Hak Teâlâ'nın hazinesin­de saklı olana diksin."”

Hakk'ın katında olana bak. Keramet istersen, O'nun kudret elin­den kendini koru. Çünkü Hak Teâlâ buyurdu ki: -En iyiniz, takva yönüyle en ileri olanınızdır. (el-Hucurât, 49/13) Keramet; iyilik, takva sahibi olmaktadır. Halk arasında rüsva olmak ise, isyan bayrağını çekmektedir. İman yolunda kuvvet sahi­bi olmayı dileyen Aziz ve Celil olana dayanmalıdır. O'nun kuvvetine sığınmalıdır. Hakk'a tevekkül, kalbi sağlam kılar; kalbe kuvvet ve ona dayanmak hasleti getirir. ALLAH'a güvenen, kalbini terbiye eder ve hidayete götürür. Ve hikmetli işleri görmeye kabiliyetli kılmaya çalışır.


Resim

Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim

Parana ve altınına güvenme. Bunlar bir gün biter. Elinden gidin­ce pişmanlık duyarsın. İçin bozulur. Harap olursun. Sebeplere dayan­mak insanı mânevi duygulardan mahrum eder. İmanı zayıflatır. Al­lah'a tevekkül eyle; O sana kuvvet verir. İşlerinde sana yardım eder. Lütuflarını bol bol yağdırır. Allah'a güvenirsen, ümit etmediğin yol­lardan sana kapılar açar. Kalbine öyle bir kuvvet verilir ki, dünya­lık olan her şeyden mahrum olsan bile, yine de manevî çöküntüye uğramazsın. Halkın sana gelişi ile gidişi aynı mânayı taşır. Bu hâl­lerde insanların en güçlüsü sen olursun. Fakat sebeplere ve dünya­nın fani şeylerine dayanacak olsaydın, şöhreti bir geçim vasıtası saysaydın, hepsi giderdi; elinde bir hiç kalırdı. Çünkü Hak Teâlâ fani şeylere kıymet vermedi. Sen de O'nun kulusun, onları önemli gör­men doğru olmaz; görürsen elindekini alır; eli boşlardan olursun.

Dünyanın gani gönüllü kimseleri, Hak Teâlâ'nın azabından kor­karak kötü işlere dalmayan kimselerdir. Bu hâle ermek isteyen, her şeyi kalbinden atsın. Kalbini O'nun kapısına bağlasın. Fani kimse­lerin kapısına koşmaktan utansın. Gözlerini Hak'tan gayri kimsele­rin malına baktırmasın. Burada anlattığım göz kalp gözüdür. Kalı­bın gözü tabiata batar. Dikkat et, kalp gözün kalıp gözünle bir ol­masın.

Elinde bulunan maddî ve fani varlığa nasıl dayanırsın? O, nasıl yaparsan yap elinden çıkıp gidecek. Gidici şeye dayanıp Hakk'a gü­venmeyi bırakmak caiz olur mu? Hak varlığına güven. O'nun var­lığı bitmez, tükenmez. Seni bu hâle sürükleyen bilgisiz hâlindir. Ca­hilliği bırak. Hak varlığına güvenmek en büyük zenginliktir.


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »





SABIR

Ey evlat! Her hayrın esası olan bir şey var: Sabır. Bunu birçok yerde söyledik. Yine sırası geldikçe söyleyeceğiz. Allah'a güvenen, itimat eden ve O'na bağlı olan, sabırlı olmalıdır. Sabra niyet ettin mi, yalnız Hakk'ı dile. Bunun mükâfatı sana O olur. Sabrı Hak Teâlâ için yaparsan, kalbine sevgisini koyar, dünya ve âhiret yakınlığı­nı verir. Sabrın asıl mânası Hakk'ın kaza ve kaderine boyun eğmek­tir. O'nun hükmüne boyun eğmek gerekir. Çünkü olacak işler geç­mişte yazılmıştır. Bu arada sana sabırla dayanmak düşer. O'nun hükmünü tağyire, hiçbir kimse güçlü değildir. Bu hâlde sana da sabırdan başka ne düşer ki? Bu hâl iman sahibine göre müsellemdir. Bu sebeple hakkında verilen hükme boyun eğmekten başka çare yok­tur. İman sahibi ihtiyarı ile sabırlı olur. Sabır ilk devirlerde zorla yapılır. İman kemale erince de severek yapılır.

Sabırlı olmayan, iman iddiasında bulunamaz. İmanın zayıf, çün­kü sabrın yok. Boş yere iddiaya kapılma. Marifet sahibi de olman kabil değildir. Çünkü Hakk'ın fiillerine rızan yok. Bunlar büyükle­rin işidir. Mücerret iddia ile olmaz.

Konuşma. Sana söz hakkı yok. Kapıyı görmekten laf etme. Kapı­ya var. Eşiğine başını koy. Kader ayağı seni çiğner ve başını alır; buna da sabırlı ol. Zarar ve fayda ayakları da üzerinden geçer; bu­na da dayan. Bunlar kalp varlığında mevcut pasları siler. Dış varlı­ğın olduğu gibi kalır; ezilecek diye üzülme. Güzelliğinin bozulması ak­lına gelmesin. Her şey kendiliğinden olur, hem de yerinde. Cesedin gitmiş gibi bir ruhanî âleme dalarsın. Bu işler sükûn ister. Huzur is­ter. Maddî şeylerin kalpten çıkmasını ister. Bu hâllerin gerçekleşme­si için kalbe sahip olmak lazımdır. İç ve mâna âlemini, sırrını ve kal­bini fani varlıklara bağlama. Mademki artık iman sahibi olmak istiyorsun, bu söylediklerimi yap. Ah ne kadar çok ilâç tarif ediyorum; fakat hiçbirini kullanmıyorsun. Benim günahım ne? Arz ve tul yö­nünden meseleyi açıyorum; şerh ediyorum. Fakat yine anlamıyorsun. Size öyle öğütler veriyorum ki, hayret, hiçbir öğüdü tutmuyorsunuz...


Gavsulazam Abdulkadir Geylani (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen habibi »

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ~ İLAHÎ ARMAĞAN ~

Mesaj gönderen meryemnur »



Resim
Ey sofu elbisesi giyen, onu önce içine giy. Sonra nefsine. Sonra bedenine. Zühdün ilki buradan başlar; yâni içten. Dışa doğru sü­zülür. Dıştan içe pek geçmez. Bir insanın iç âlemi temiz olunca kal­bi nurla dolar; oradan nefsine, duygularına, yemesine, içmesine ve diğer hâllerine de tesir eder.

Önce evin içini yap. Kapısını sonra takarsın. İç yapılmadan dı­şın yapılmasında hayır yoktur. Yaratıcı olmadan yaratılmış olmaz, ev olmayan yerde kapı da olmaz. Harap olmuş yere kilit asan olmaz. Âhiret olmayan yerde dünyâ da olmaz.

Ey HÂLIK'ı bilmeyip halka tapan, kıyâmet günü, yapmış olduğun işlerin hiç biri sana yaramayacak. Belki de zararı olacak. Birçok şey­ler topladın; fakat hiç biri sana satış temin etmez. Onları kimse al­maz. Kazanç temin edemezsin. Dağarcığında riyâ, nifak ve isyan vardır. Bunlar âhiret pazarında geçmez.

İslâm dininde olduğunu doğrula; rûhunu temizle. Sonra dışını düzeltmek için yemeklerini ye...“İslâm” kelimesi teslim olmak ve bu yolda çalışmak mânâsına gelir. ALLAH'ın emrine teslim ol. Nefsini O'na ver. O'na îtimat et. Etrâfını unut. Yaptığın iyi işleri gösteriş vesîlesi yapma. Haksız olan işler boştur. İhlâssız amel, içsiz kabuk­tan ibârettir. Uzayan kuru kamışa benzer. Ruhsuz ceset gibidir. Mânâ taşımayan bir heykele benzer.


Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: İLAHÎ ARMAĞAN

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim

Îman kuvveti lafla ortaya atılacak şey değildir. O, şeytanla karşılaştığın zaman belli olur. Kötülerin karşısında îmânın sarsılmadan durabiliyorsan korkma, îman kuvvetin vardır. Aksi olunca, boş iddiaya yeltenme, îmânın zayıf, kuvvetlendirmeye bak.

Belâ ve felâket karşısında dimdik durabiliyor musun? Duruyorsan, îmanlısın ve kuvvetlisin. Îman ayağı kötülüğe kaymaz. Kayıyorsa îman değildir. Boşuna iddia etme, yazıktır.

Her şeye hürmet et. Her şeyin yaratanını sev. O, bir şeyin sevilmesini isterse sev. O sevdirirse senden kabahat kalkar. Çünkü sevdiren O'dur. Sen O'nunsun, sen yoksun ortada, sâdece O var.

Buna işâret olarak, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Dünyânızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın, rûhumu hoş eden namaz."”

Bunlar sevdirilmiştir. İlk başta hepsi bırakılmış, sonra MEVLÂ tarafından sevdirilmiştir.

Sen de kalbini temizle. Yalnız MEVLÂ kalsın. O'na teslim ol; icâb edenin sevgisini kalbine getirir. O KERÎM'dir, istediğini sevdirmesini bilir..




Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
İlahi Armağan

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Cevapla

“►Abdulkadir Geylani◄” sayfasına dön