SALİHA Kadınlarımız..

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

RESULULLAH HANIMLARI
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem

**

Ömer İbni Hattab’in Kızı -Müminlerin Annesi

Hazreti Hafsa
radiyallahu anhâ

Hazret-i Hafsa radiyallahu anhâ Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’in kızı... Bilgili ve kültürlü, irâdesi kuvvetli, sadakat sahibi bir Islâm hanimefendisi... O devirde okuma-yazma bilen pek ender, kültürlü kadınlardan... Üçüncü hicri yılda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin aileleri arasına katılarak mü’minlerin annesi olma şerefını elde eden bahtiyarlardan...

O, Mekke’de Peygamberlik gelmezden (Bi’set’ten) beş sene önce doğdu. Babası, Islâm tarihinde adâletiyle ün salan, ikinci halife Hz. Ömer (radiyallahu anhu)dir. Annesi Zeynep, Osman İbni Maz’ûn (radiyallahu anhu)’in kız kardeşidir. Babası ile birlikte Mekke’de müslüman oldu. Ashab’tan Huneys İbni Huzâfe (radiyallahu anhu) ile evlendi. İlk müslümanların safında yer alan bu bahtiyar karı-koca birlikte önce Habeşistan’a, daha sonra Medine’ye hicret etti.
Huneys (radiyallahu anhu), Abdullah İbni Huzâfe (radiyallahu anhu)’in kardeşidir. Bedir ve Uhud gazvelerine iştirak etmistir. Her iki gazvede de kahramanca çarpıştı. Uhud savasında ciddi şekilde yaralandı. Medine’ye dönüldüğünde şehadet şerbetini içti. Hazreti Hafsa (aleyhasselâm) genç yaşta dul kaldı.Hz. Ömer (radiyallahu anhu) kızının dul olarak kalmasına gönlü râzı değildi. Biran önce onu evlendirmeliydi. O devirde iddetini tamamlayan kadınların fazla beklemeden evlenmesi daha uygun görülüyordu. Bir baba olarak Hz. Ömer (radiyallahu anhu) da kızının iyi bir kimse ile evlenmesını arzu ediyordu. Bunun için düşündü, taşındı ve onu Hz. Osman (radiyallahu anhu)’a nikâhlamaya karar verdi. Hz. Osman da o sırada dul kalmıştı. Hanımı Peygamberimiz’in kızı Rukiyye (aleyhasselâm) vefat etmişti. Rahatlıkla teklif yapılabilirdi. Vakit kaybetmeden Osman’a gitti. Kızı Hafsa’yi nikâhlıyabilecegini söyledi. Bu konudaki görüşmeleri Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhümâ bizzat babasından şöyle nakletmektedir:


Osman İbni Affan’a gittim. Onu hüzünlü gördüm. Üzüntüsünü gidermek ve teselli etmek için ona Hafsa’dan bahsettim. İstersen Hafsa’yi sana nikâhlıyayım dedim. Osman birden cevâb veremedi. Hemen evet diyemedi. Biraz düşünmek için zaman istedi ve hele bir düşüneyim dedi. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda, şimdilik evlenemiyeceğim diye özür diledi.

Hz. Ömer ayni teklifi Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)’a yapmayı düşündü. Onunla karsılaştığında: “İstersen sana kızım Hafsa’yı nikahlıyayım dedi. Hz. Ebûbekir de sustu. Ağzını açıp da bir söz söylemedi. Hiçbir cevâb vermedi. Bu sebeple ona, Osman’a gücendiğinden daha fazla kızdı.

Hz. Ömer (radiyallahu anhu) iki samimi arkadaşından müsbet bir cevâb alamayınca canı sıkıldı, içerledi. Üzüntülü bir şekilde Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna girdi ve şöyle dedi:
“Yâ Rasûlallah! Ben Osman’a şaşıyorum. Hafsa’yı ona nikâhlamak istedim de yanaşmadı. Ebûbekir de öyle...”
iki Cihan Güneşi Efendimiz Ömer’e tebessüm ederek: “Yâ Ömer! Hafsa, Osman’dan, Osman da Hafsa’dan daha hayırlı birisiyle evlenecektir.” buyurdu.

Hz. Ömer büsbütün merak içerisinde kalmıştı. Osman’dan daha hayırlı damât kim olabilirdi? Merak içerisinde aradan yine birkaç gün geçti. Nebiyy-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimiz Hafsa’ya tâlib oldu. Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’a:
“Sen kızın Hafsa’yı bana nikâhlarsın. Ben de kızım Ümmü Gülsüm’ü Osman’a nikâhlarım.” buyurdu.

Hz. Ömer bu müjdeye çok sevindi. iki Cihan Güneşi Efendimiz bu haberle Hafsa’yı kendisine Allah’ın nikâhladığını anlatmak istiyordu. Bunun üzerine kısa zamanda düğün hazırlıkları tamamlandı. Hicretin üçüncü yılında şaban ayı içerisinde Hz. Hafsa, Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimizle nikâhlanarak mü’minlerin annesi olma şerefine erdi.
Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz bu nâzikâne tesebbüsü ile üç büyük sahâbîsi arasındaki dostluğu, kardeşliği, din bağını hısımlıkla, akrabalıkla daha da kuvvetlendirmiş oldu. Âişe’yi nikahlayarak Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)’i, Hafsa’yı nikahlayarak da Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’i taltif etti. Onları kendine kayınpeder, kızlarını da mü’minlerin anneleri olma bahtiyarlığına kavuşturdu.

Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu) kendine teklifte bulunan Hz. Ömer’e müsbet-menfi bir cevâb veremediği için üzülüyordu. Fakat başka çaresi de yoktu. Çünki bir sırrı muhafaza etmesi gerekiyordu. Hz. Hafsa ile Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm)’in evleneceğini biliyordu. Bunu söylemek emânete hiyanet olacakti. Bu sebepten sükût etti. Nikâh kıyıldıktan sonra Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’a gelerek özür diledi ve durumu şöyle izah etti:


“Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevâb vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir.” dedi. Hz. Ömer de: “Evet” diye cevâb verdi. Bunun üzerine Ebûbekir (radiyallahu anhu) sunları şöyledi: “Bana bu konuyu açtığında sana bir cevâb vermeyişimin sebebi, Rasûlullah (aleyhisselâm)’in Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette onun sırrını ifşâ edemezdim. Şayet Nebiyy-i Muhterem, Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim” diyerek onu teselli etti.

Ne nezâket!.. Ne edeb!.. Ne sır saklayıcılık!.. İşte İslâm edebi!... Emânet bir sır... Sükût bir hazinedir... Emânete riâyet ve sükûtu ihtiyar etmek ise insanın emniyeti ve süsüdür...

Hz. Hafsa (aleyhasselâm), Rasûlullah (aleyhisselâm)’in evine Sevde ve Aişe (radiyallahu anhunhümâ) annelerimiz varken gelin olarak geldi. O, iki Cihan Güneşi Efendimizin saâdethânelerine geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. Sevde (aleyhasselâm) annemiz Âişe (aleyhasselâm) gibi onu da büyük bir gönül rahatlığı içinde karşıladı. Her ikisine de hizmet etti. Hafsa (radiyallahu anhunha) da gençti. Bilgili ve onurluydu. Özü sözü birdi. İradesi kuvvetliydi. Hâne-i seâdette iki genç annemiz olmustu. İkişi de Efendimize hizmet etme yarışında gayretlerini esirgemiyorlardı. Son derece nâzik davranıyorlardı. Sevgi ve hürmette kusur etmemeye çalışıyorlardı. Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz de iki aziz arkadaşlarının kızları olmaları sebebiyle gücünün yettiğince onlara müsâmaha ile davranıyordu. Kadınlık zaafiyetlerini, gençliklerini göz önüne alarak daha merhametli, daha şefkatli muâmele ediyordu. Fakat beşer olarak sıkıntılı zamanlar da geçiriyordu. şöyle ki: Bir gün Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) efendimiz Zeynep binti Cahş (aleyhasselâm) annemizin evinde bal şerbeti içmişti. Biraz da yanında fazla kalmıştı. Bu durum iki genç annemizin dikkatlerini çekti ve aralarında anlaşarak, Efendimizin yanına vardıkları zaman kendisinden megâfir kokusu geldiğini söylediler. Efendimiz megâfir yemediğini, bal şerbeti, içtiğini söyledi ve:

Demek ki balı yapan arı megâfir yalamış diyerek bir daha bal şerbeti içmemeğe yemin etti.
Bunun üzerine Allah Teâlâ Tahrim sûresını nâzil buyurdu. Meâli şöyledir:

Ey Peygamber! Eşlerının rızasını gözeterek Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) efendimiz bir ara hanımlarından ayrılarak uzlete çekilmişti. Genç ailelerini eğitmek istiyordu. Ashab arasında bu durum, Rasûlullah hanımlarını boşadı, diye yayıldı. Hz. Ömer (radiyallahu anhu) bu haberi işitince doğruca Efendimizin odasına yöneldi. Kızı Hafsa’nin bir hatası olabileceğini düşünerek Efendimiz’den içeri girmeye izin istedi ve huzura girerek Efendimizin gönlünü rahatlatacak şu sözleri söyledi:
Ya Rasûlallah! Kadınlardan dolayı ne kadar sıkıntı çekiyorsun, şayet onları boşarsan Allah da melekleri de seninle beraberdir. Ben de, Ebûbekir de, mü’minler de seninle beraberiz... dedi.
İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti. Gül yüzünden nurlar saçıldı. Ömer’in kalbine huzur verecek ve mü’minleri sevindirecek şu cevâbı verdi. Hanımlarını boşamadığını, sadece uzlete çekildiğini söyledi. Hz. Ömer mescide geldi ve durumu müslümanlara izah etti.

Hz. Hafsa (aleyhasselâm) yaratılış icâbi biraz celâlli idi. Hz. Âişe (aleyhasselâm) annemiz onu şöyle tavsif ediyor:
Hafsa tam manasıyla babasının kızıdır. Kuvvetli bir iradesi vardır. Özü sözü birdir.

Birgün Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimiz Hafsa annemizin yanında Hudeybiye’de biat eden ashabını anarak: İnşaallah, Hudeybiye’de biat eden ashâbım Cehenneme girmez, buyurdu. Hafsa (aleyhasselâm) da: İçinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. (Meryem sûresi; 71) âyetini okuyarak hatırlatmada bulundu. Efendimiz de ona: Sonra, biz Allah’tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız. (Meryem sûresi; 72) ayetini okuyarak cevâb verdi.

Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemiz ibadete düşkündü. Çok namaz kılar, çokca nâfile oruç tutardı. Onun hayatı da diğer annelerimiz gibi fakirlik içinde geçti. Yatak olarak kullandığı bir şiltesi vardı. Yazın onu altına sererdi. Kışın da bir tarafını altına serip, bir tarafını da üzerine örterdi. Çoğu zaman yemek için ekmek bulamazdı. Buna rağmen sikâyetçi olmadı. Hep haline şükretti.

O, Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) Efendimize son derece sadakat ve muhabbetle bağlıydı. Kendisine hediye edilen şeyleri yemez içmez, Resûlullah’a ikram ederdi. Onu daima nefsine tercih ederdi. Bir defasında kendisine bir tulum bal hediye etmişlerdi. Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) efendimiz odasına ugradığında ondan şerbet yapar ve ikram ederdi.

Hz. Hafsa (radiyallahu anhunha) Fahr-i Kâinat (aleyhisselâm) Efendimizin dâr-i bekâya irtihalinden sonra da önemli hizmetlerde bulundu. Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu) devrinde Kur’ân âyetleri bir araya toplanarak Mushaf haline getirilmişti. Bu tek nüsha idi. Hz. Ebûbekir (radiyallahu anhu)in nezdinde kalıyordu. Vefatından sonra Hz. Ömer (radiyallahu anhu)’in nezaretine verildi. Hz. Ömer (radiyallahu anhu) da yaralanıp şehid olacağı zaman kızı Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemize teslim etti. O da itina ile muhafaza etti. Hz. Osman (radiyallahu anhu) devrinde bu nüshadan çoğaltıldı.

Hz. Hafsa (aleyhasselâm) vâlidemiz 60’a yakin hadis-i serif rivayet etti. Bir tanesi şudur. Rasûlullah (aleyhisselâm) yatagına girdiğinde sağ elini başının altına koyar şöyle duâ ederdi:
Yâ Rabbi! Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru. Bunu üç defa tekrar ederdi.

Hicretin 45. yılinda Hz. Muaviye’nin halifeliği döneminde altmış yaşında iken vefat eden Hz. Hafsa (aleyhasselâm) annemiz’in cenâze namazını Medine valısi Mervan İbni Hakem kıldırdı. Cennet-i Bakî’a’da mü‘minlerin annelerinin yanına; ebedî istirahatgâhina tevdi edildi. Cenab-ı Hak’tan şefaatlerinı niyaz ederiz. Amin.


Kaynak: Altınoluk dergisi, 06/99

Resim

İbrahimi Metbulî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı
İbrahimi Metbulî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı: Çok önemlidir.

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme inni es'elüke bike en tüsalliye alâ Seyyidinâ Muhammedin Resim Ve alâ sâiril enbiyâi vel mürselîn Resim Ve alâ âlihim ve sahbihim ecmâ'in Resim Ve en tegfirli mâ medâ Resim Ve tahfiznî fimâ bâkâ âmîn.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e Seninle selâm etmek (teslim olmak) dilerim : Ve diğer peygamber ve Resûllere de... Ve ailelerinin ve sahabelerinin cümlesine de... Mâzimi (geçmişteki hata, noksan, taşkınlık, şaşkınlık ve günâhlarımı) bağışla ve kalan ömrümde beni (bâtıl ve şerden) koru (muhafaza et) emin kıl diye!"
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ÜMMÜ SELEME (radiyallahu anhâ)

Rasûlullah (aleyhisselâm)'ın hanımlarından biri. Asıl adının Remle olduğunu söyleyenler varsa da, doğrusu Hind'dir. Oğlu Seleme'den dolayı, Ümmü Seleme diye tanınmıştır. Babası, Ebû Ümeyye Süheyl b. Mugîre b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum'dur. Cömertliğinden dolayı kendisine Zâdü'r-rekb (yolcu azığı) denirdi. Annesi, Âtike bint Âmir b. Rabîa'dir
(İbn Sa'd, et-Tabırkatü'l Kübrâ, Beyrut, 1975, VIII, 86; el-Askalâni, el-Isâbe fi Temyizi's-Sahabe, VIII, 203; İbn Abdi'l-Berr, el-Istiâb fi Ma'rifeti'l-Ashâb, IV, 1939, Kâhire 1970, VII, 340; İbn Hisâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Misir, 1955, I, 322-326).

Ebû Seleme Abdullah b. Abdi'l Esed ile evliydi. Her ikisi, birlikte Habeşistan'a hicret ettiler. Orada, Zeyneb adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Daha sonra Seleme, Ömer ve Dürre adında çocukları doğdu.
(İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 87; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 203; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., IV, 1939; İbnü'l-Esîr, a.g.e., VII. 341; İbn Hısam, a.g.e., I, 326).

Habeşistan hicretiyle ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir.

"Habeşistan'a vardığımızda komşuların en hayırlısı Necâsi'ye komşu olduk. Dinimizden yana güven içindeydik, eziyet edilmeksizin ve hoşlanmadığımız şeyler işitmeksizin, Âllah Teâlâ'ya ibâdet ediyorduk. Bu durum Kureyş'e ulaşınca, bizleri geri getirmeleri için, iki yiğit adamlarını, çesitli hediyelerle birlikte Necasi'ye göndermeye karar verdiler. Bu hediyelerin en kıymetlisi, Mekke'nin meşhur derileri idi. Hediyeleri Abdullah b. Rabîa ve Amr Itinü'l-Âs'la gönderdiler. Bu arada kendilerine, nasıl davranmaları gerektiğini de iyice tembihlediler. Abdullah b. Rabîa ile Amr İbnü'l-Âs Habeşistan'a geldiklerinde, ilk önce patrikleri ziyaret ederek onlara hediyelerini takdim ettiler ve bizi iade etmesi için Necasi'ye tavsiyede bulunmalarını istediler. Patrikler onların bu isteğini kabul etti. Ancak Abdullah ile Amr, Necasi'yi bu konuda ikna edemediler. O bizi kendilerine teslim etmediği gibi, ülkesinde güven içinde yaşayıp dilediğimiz gibi ibâdet etmemize izin verdi"
(İbn Hisam, a.g.e., I, 334 vd).

Habeşistan'a hicret ederek, Necasi'ye sığınmış olan Müslümanlar, Mekkeli müşriklerin Müslüman olduklarını haber alınca geri döndüler. Ümmü Seleme ve kocası Ebu Seleme'de geri dönenler arasındaydı. Ancak Mekke'ye vardıklarında durumun, eskisinden pek farklı olmadığını gördüler.
(İbn Hısam, a.g.e., I, 336).

Medine'ye hicret başladığı zaman ilk yola çıkanlar Ümme Seleme ve kocası Ebû Seleme'dir. Onların hicret olayı, Ümmü Seleme'nin ifadesiyle şöyle cereyan etmiştir:

Ebû Seleme, Medine'ye gitmek üzere hazırlıklarını tamamladı ve hanımı için bir deve hazırlayarak Ümmü Seleme'yi üzerine bindirdi. Oğlu Seleme'yi de annesinin kucağına verdi. Ancak Mekke'den çıkarlarken Ümme Seleme'nin akrabalarından, Mugîre b. Abdullahoğulları'ndan bazı adamlar onları gördüler ve Ümmü Seleme'nin kocasıyla gitmesine engel oldular. Bunun üzerine, Ebû Seleme'nin akrabaları da oğlu Seleme'yi zorla annesinden alıp götürdüler. Mugîreoğulları, buna karşılık Ümmü Seleme'yi götürüp kendi evlerinde hapsettiler. Böylece, onu hem kocasından hem de oğlundan ayırmış oldular. Ümmü Seleme, her sabah çıkıp Abtah denilen yerde oturur, akşama kadar gözyaşı dökerdi. Bu hal yaklaşık bir yıl sürdü. Nihayet her iki tarafın akrabaları Ümmü Seleme'ye acıyarak oğlunu kendisine teslim ettiler ve kocasının yanına gitmesine izin verdiler. Ümmü Seleme, oğlunu yanına alarak bir deveye bindi ve tek başına yola çıktı. Yolda Abdu'ddaroğullarının kardeşi Osman b. Talha b. Ebî Talha'ya rastladı. Osman, kendisini Kuba köyüne kadar getirdi geriye döndü.
(İbn Hısam, a.g.e., I, 469; İbn'ül-Esîr, a.g.e., VII, 241; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., IV, 1939).

Ümmü Seleme'nin kocası Ebû Seleme, Uhud Savaşında aldığı bir yara sonucu vefat etti. Ümmü Seleme'ye iddet müddetini bitirdikten sonra Rasûlüllah (aleyhisselâm) evlenme teklifinde bulundu.


Rivayete göre; Ebû Seleme vefat edip ser'î bekleme süresi dolunca Hz. Ebû Bekir kendisine evlenme teklifinde bulunmuş, fakat Ümmü Seleme bu teklifi reddetmisti. Ardından, Hz. Ömer aynı teklifte bulunmuş, onu da kabul etmemişti. Daha sonra Rasûlullah (aleyhisselâm) kendisine evlenme teklifinde bulundu. Ümmü Seleme bu teklifi reddetmemekle birlikte çekingen davrandı. Rasûlullah bu tereddüdünün sebebini sorunca Ümme Seleme; yaşlı, çocuk sahibi ve kıskanç oluşunu sebep gösterdi. Bunun üzerine Rasûlullah (aleyhisselâm) "Kıskanç olduğunu söylüyorsun, bunu gidermesi için Allah'a dua edeceğiz. Yaşlı olmana gelince; bu mesele değildir, ben senden bir yaş daha büyüğüm. Çocuklar da Allah'a ve O'nun Rasûlüne aittir" şeklinde karşılık verdi .

(İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 89 vd.; İbnü'l-Esîr, a.g.e., VII, 342; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 203).

Ümmü Seleme'den rivâyet edildiğine göre, Peygamber (aleyhisselâm), başına bir musibet geldiği zaman: "Allah'ım! başıma gelen bu musibetin sevabını ver bana onun ardında daha hayırlı bir bedel ihsan et " diye dua etmesini öğütlemiştir. Kocası Ebû Seleme vefat edince; bu şekilde dua eder ve kendine; "Rasûlullah'ın arkadaşı Ebû Seleme gibisi nereden bulunur?" diye düşünürdü. Bu sırada Rasûlullah kendisine evlenme teklifinde bulunmuştur.
(İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 87).

Rasûlullah, Ümmü Seleme ile evlendiği zaman mehir ve çeyiz olarak iki adet el- değirmeni, iki adet su testisi, içi hurma lifi ile doldurulmus, yüzü deriden bir adet yastık, içi hurma lifi ile doldurulmuş bir döşek ve bir çanak vermiştir.
(İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 90; İbn Hışam, a.g.e.,I, 645).

Ümmü Seleme, Rasûlullah (aleyhisselâm)'ın en son vefat eden hanımıdır, Hicretin 59. veya 61. yılında vefat etmiştir. Vefat ettiği zaman 84 yaşındaydı. Cenaze namazını, Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu) Bakî Mezarlığında kıldırmış ve orada defnedilmistir. Ömer ve Seleme adındaki oğulları ile Abdullah b. Abdullah b. Ümeyye ve Abdullah b. Vehb b. Zem'a tarafindan kabre indirilmiştir.
(İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 96; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 204).
Halid ERBOĞA


ResimFeyzi Ve Bereketi bol bir salavattır

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin ellezi mele’te kalbehu min celâlike Resim ve aynehu
min cemâlike Resim Feasbaha Ferihan mesruran müeyyeden mansura
Resim ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim Resim teslimen kesira
Resim velhamdulillahi alâ zâlik.


MÂNÂSI: Ey Rabbim, kalbine celâlini, gözlerine cemâlini doldurduğun,
böylece mutlu, mesrûr, müeyyed (te'yid edilmiş, doğrulanmış, kuvvetlendirilmiş)
ve nusretli (Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla zafere ulaşmış) hâle gelen
Seyyidimiz
, Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, onun âline,
ashâbına Sen çokça salât ve selâm ediver!
İşte bunda hamd yalnızca Yüce Allah'a mahsustur!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim
ÜMMÜ HABİBE (radiyallahu anhâ)

Hz. Peygamber'in temiz eşlerinden, mü'minlerin annelerinden. Ebu Süfyan'In kızı olan Ümmü Habibe'nin ismi Remle'dir. Tarihçilere göre nesebi, Remle binti Ebu Süfyan Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdi's Sems b. Abdi Menaf b. Kusay b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b b. Lüey b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik el-Ümeviyye el-Kuresiyye'dir.

(İbn Sa'd, et-Tabakatu'l-Kilbrâ, Beyrut 1960, VIII, 96; İbn Abdi'l-Berr, el-0stlâb Fi Esmai'l Ashab, Misir,1939, IV, 269).

Annesi ise Safiyye binti Ebu'l-As'dir.
( İbn Abdil-Berr, el-Istiâb, IV, 296; İbn Hacerel-Askalâni, el-Isâbe fi Temyizi's-Sahabe, Misir 1939, IV, 298)

Arap örf ve âdetlerine göre, ilk evliliğinden doğan kızı Habibe'den dolayı "Ümmü Habibe" künyesini almıştı. İlk evliliğini Hz. Peygamberin halası Ümeyme binti Abdu'l-Muttalib'in oğlu Ubeydullah b. Cahs b. Riâb b. Ya'mur el-Esedî ile yapmıştı.
(İbn Hişâm, es-Siretu'n-Nebsviyye, Kahire (Tarihsiz), III, 197; İbn Abdi'l-Berr, ensâbe, IV, 297).

Ümmü Habibe, İslâm gelmeden önce Hanif dinine bağlı idi. Islâm dini gelince, kocası Ubeydullah ile birlikte, onu ilk kabul eden Müslümanlardan olmuştu. Bu yüzden kocası ile müsriklerin ezâ ve baskılarına en çok maruz kalanların başında geliyorlardı. Ubeydullah, bu sıkıntıdan kurtulmak için hanımı Ümmü Habibe ile birlikte ikinci kafile içinde Habeşistan'a hicret etmişti. Dini uğrunda memleketini terk edecek kadar inançlarına baglı olan Ubeydullah b. Cahş, orada irtidad ederek (İslâm'dan dönme) Hıristiyanlığa girmişti.

Ümmü Habibe, Habeşistan'da kocasında yavaş yavaş meydana gelen değişikliklerin farkında idi. Fakat durumu henüz tam bir açıklık kazanmadığı için bir şey diyemiyordu. Nihayet onun (kocasının) "Önceleri din konusunu uzun uzadiya düşünmüstüm, Hiristiyanliktan daha hayırlı bir din görmeyip Hristiyan olmustum. Sonra Muhammed'in dinine girdim ve şimdi tekrar Hıristiyanlığa döndüm" sözleri ile kocasının gerçekten İslâm'dan çıktığını anladı. Bu sözleri duyan Ümmü Habibe, ona rüyasında kendisini çok kötü bir şekilde gördüğünü anlatmış ise de kocasını tekrar İslâm'a döndüremedi. Buna karşılık Ubeydullah, karısının Hıristiyan olması için büyük bir baskı uygulamış, fakat bunda muvaffak olamamıştı. Bu mübarek kadın, her şeye rağmen dininde sebat gösterdi ve sonunda kocasından ayrıldı.

(şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehrebî, Siyeru A'lami'n-Nubela, Beyrut 1985, II, 221; Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed'in Esleri ve Aile Hayati, Istanbul,1991, 295).

O, Mekke'nin yüksek aristokrat ailesinden birine mensuptu. Bu yüzden de kolay kolay kimse ile evlenmezdi. Bu sebeple yabancı bir diyarda kimsesiz kaldı. Korunmaya muhtaç bir duruma düştü. Babası Ebu Sufyan ise henüz Müslüman olmadığı gibi, Müslümanların da en büyük düşmanı idi. Bu sebeple Ümmü Habibe, babasının yanına da dönemezdi. Hz. Peygamber durumdan haberdar oldu. Onu teselli için Habeşistan'a bir elçi gönderdi. Bu elçinin vazifesine ve Ümmü Habibe'nin Peygamber'imizle evlenmesine temas etmeden önce, onun Müslümanlığı kabul edişinden bahs etmemiz gerekir.

Ümmü Habibe'nin hangi yılda Müslüman olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, daha önce de belirtildiği gibi, ilk kocası ile birlikte kabul edenlerdendir. Bu sebeple ilk kadın Müslümanlar arasında sayılmaktadır.

(Geniş bilgi için bk. Aynur Uraler, Ümmü Habibe'nin Rivayetleri, Basılmamış Y. Lisans Tezi, İstanbul 1990, 9).

Kocası Ubeydullah b. Cahş ile birlikte müşriklerin baskılarına dayanamayarak Habeşistan'a hicret (göç eden) ikinci kafile ile birlikte oraya gitmişlerdi. Fakat, kocasının orada Hıristiyanlığı kabul etmesi ve kendisinin ondan ayrılması üzerine büyük sıkıntılara katlanmak zorunda kalmıştı. Kocasının bütün teklif ve ısrarlarına rağmen Müslüman olarak kalmıştı. Onun bu durumu, Hz. Peygambere ulaşınca bundan çok memnun oldu. Fakat Ümmü Habibe bu diyarda büyük sıkıntılara düştü. Günlerce devam eden bu sıkıntılı anlarında düşünmekten kendini alamıyordu. Memleketini, ana babasını ve yakınlarını niçin terk etmişti? Bütün bu sıkıntılar ne içindi? Kendisi ile birlikte gelen kocası neden Hıristiyan olmuştu? Günlerce kafasını ve benliğini meşgul eden bu sorular karşısında, bir gece rüyasında gördüğü ve kendisine "Ya Ümme'l-Mü'minin" diye hitâb eden sesle kendine gelir gibi olmuştu. Ümmü Habibe, bundan sonrasını ve Hz. Peygamberle olan evliliğini şöyle anlatır:

"Habeşistan'da iken Necasi'nin elçisi Ebrehe adındaki câriyenin getirdiği haber kadar hayatta hiç bir şey beni heyecanlandırmadı. Ebrehe, Habeşistan Kralı Necasi'nin kıyafet ve kokuları (parfüm) ile ilgilenen birisi idi. Bir gün benden izin isteyerek konuşmak istediğini bildirdi. Ben de kabul ettim. "Rasulullah Kral'a seninle evlenmek istediğini bildiren bir mektup yazmış" dedi. Ben de "Allah sana da hayırlı müjdeler versin" dedim. Fakat söylediklerinden emin olmak için bunu ona birkaç tekrarlattım. Nihayet Ebrehe, "Kral nikahını kıymak için bir vekil tayin etmeni istiyor" dedi. Bunun üzerine Saîd b. As'in oğlu Halid'i çagırdım ve onu kendime vekil tayin ettim. Sevincimden Ebrehe'ye el ve ayaklarımda ne kadar takı varsa hepsini verdim. Söz kesildiğinin ertesi günü Necasî, Cafer b. Ebu Tâlib'e orada bulunan bütün Müslümanları toplamasını emretti. Toplantıda kısa bir konuşma yaptıktan sonra "Rasulullah'in isteği üzerine Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe'yi 400 dinar mehir ile ona nikahladım" dedi. Bu teklif Hz. Ümmü Habibe'nin vekili Halid b. Saîd b. Âs tarafından da kabul edilerek evlenmeleri gerçekleşmiş oldu.

(İbn Abdi'l-Berr, el-Istiâb, IV, 422; l'bn Hacer, el Isâbe, IV, 299; Ayse Abdunahman, Terâcim Seyyidât Beyti'n-Nilbilvve, Kahire t.y., 383-384).

Necasi, mehir olarak tesbit edilen parayı Halid b. Saîd'e teslim ettikten sonra kalkmak üzere olan ashab-ı kirama "Nikahtan sonra yemek vermek peygamberin sünnetidir" diyerek düğün yemegi ikram etmişti.
(İbn Abdi'l-Berr, el-Istiâb, IV, 423; Ahmed b. Abdullah et-Taberî, es-Suntu's-Semin fi Menakib-i Ümmehati'l-Mü'mının Haleb 1928, 97).

Nikahtan sonra "Ümmü'l Mü'minin" olarak sabahlayan Ümmü Habibe, eline mehir geçtiği zaman kendisine müjdeyi getiren câriye Ebrehe'yi çağırtarak "O gün evinde olanı vermiştim. Başka param yoktu. Şimdi Allah bana bunu ikram etti. Mehrimden elli dinar (veya miskal) al" dedi. Ebrehe, verilen parayı kabul etmediği gibi, Ümmü Haibe'nin daha önce verdiği dört gümüş bilezikle âyak parmaklarındaki gümüş yüzükleri de iade etti. Zira Necasî, ondan, Ümmü Habibe'den bir şey kabul etmemesini istemişti. O (Necasî), bununla da yetinmeyerek hanımlarından da ona yardım etmesini istemişti. Ayrıca Necasî, hanımlarına yanlarındaki bütün güzel kokulan Hz. Ümmü Habibe'ye göndermelerini emretmişti. Ertesi gün bu parfümleri getiren Ebrehe, Hz. Ümmü Habibe'nin çeyizinin hazırlanmasında kendisine yardımcı oldu.

Hz. Ümmü Habibe (radıyallahu anhu), Medine'ye geldiğinde Hz. Peygamber'e nikah merasimini anlatmış ve kendisine hediye edilen güzel kokuları göstermisti. Rasûlullah bunların kullanılmasını yasaklamadı. Ümmü Habibe, İslâmiyet'i kabul eden câriye Ebrehe'nin selamını da Hz. Peygamber'e iletmişti.

(Ahmet b. Abdullah et-Taberî, es-Simtu's-Semin, 98; Ayse Abdurrahman, Teracim Seyyidât, 384).

Hicretin yedinci yılında meydana gelen bu olay, Ümmü Habibe'nin dine bağlanışının bir mükafatı idi. Bu evlilik, Ebû Süfyan'ın henüz Müslüman olmamakla birlikte Hz. Peygamber'e olan kin ve düşmanlığının azalmasına sebep olmuştu. Zira bu evlilikten sonra Ebû Süfyan'ın Hz. Peygamberle Müslümanlara karşı yavaş yavaş yumuşadığı görülür.
(Kazıcı, a.g.e., 297).

Gerçekten de Hicretin altıncı senesinde Mekkeli müşriklerle yapılan Hudeybiye Antlaşmasından sonra Medine artık bir devletin başkenti olarak tanınmaya başlandı. Müşriklerle yapılan antlaşma, Müslümanların da artık söz sahibi olduklarının ve devlet olarak tanındıklarının bir ifadesi idi. Bundan sonra Hz. Peygamber komşu hükümdarlara elçiler göndermeye başladı. İşte bu elçilerden biri de Amr b. Ümeyye ed-Damrî idi. Amr'in iki memuriyeti bulunmaktaydı. Bunlardan biri Hz. Peygamberin mektubunu Necasi'ye teslim etmek, diğeri de Habeşistan'a hicret edip henüz dönmemiş olan Müslümanları istemek ve Ebû Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe'yi Hz. Peygamber'e nikahlamaktı. Rivâyete göre bunun için de ayrı bir mektup götürmüştü. Necasî, Hz. Peygamber'in elçisine hürmet ve saygıda kusur etmedi. Cafer b. Ebî Talib'in huzurunda Müslüman olduğunu bildirdi.
(İbnu'l-Esir, Usdü'l-Gâbe fi Marifeti's-Sahabe, Misir, 1280, V, 457-458).

Necasi, Ümmü Habibe'yi Hz. Peygamber'le evlendirdiği gibi Habeşistan'da bulunan diğer Müslümanları da iki gemiye bindirerek Arabistan tarafına gönderdi. Hz. Peygamber, Hayber Gazasında Ketibe kalesının fethi ile ugraşırken onlar da geldiler. Peygamber Efendimiz "Bilmem ki bu iki şeyin hangisi ile sevineyim. Hayber'in fethi ile mi, yoksa Cafer'in gelişi ile mi?" diye sevincini belirtmişti. Bu arada Hayber'den alınan ganimetlerden Habeşistan muhacirlerine de hisse verildi.
(İbn Hisâm, Sire, III, 196).

Hz. Peygamber'in diğer hanımları bu yeni eşi (kumalarını) iyi bir şekilde karşılamak istediler. Başlangıçta Hz. Aişe onda kendisini kıskandıracak bir şey bulamadı. Zira o, yaş itibari ile kırkına yaklaşmıştı. Onda Hz. Safiyye'nin büyüleyici tavrı, Hz. Cüveyriye'nin tatlılığı, Hz. Ümmü Seleme'nin güzelliği ve Hz. Zeyneb'in çekiciliği yoktu. Bunun için Hz. Aişe onu kendi tarafına çekmek istiyordu. Halbuki Ebû Süfyan'ın kızı bunu istemiyordu.

(Ayşe Abdurrahman, Teracim Seyyidat, 385)

Arap örf ve âdetlerine göre, kendisi ile evlenmek istenilen kadın için önce babasına, o yoksa amcasına veya amcasının oğullarına müracaat edilirdi. Ancak, Hz. Peygamber'in Ümmü Habibe ile evlendiği dönemde Ebû Süfyan henüz Müslüman olmadığı için, bu evlilikten haberi olmamıştı. Kızının kendisine danışmadan düsmanı ile evlenmesinden dolayı Ebû Süfyan'nın kızması beklenirken aksine onun bir bakıma memnuniyetini ifade ettiği ve Hz. Peygamber için "O reddedilemeyecek bir erkektir" diyerek bu evliliği tasvib ettiği görülür.

(İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 99; İbn . Abdi'l-Berr, el-Istiâb, IV, 298).

Hz. Peygamber, Ümmü Habibe için daha önceden bir oda yaptırmıştı ki, bu hücre, diğer hanımlarının hücrelerine göre mescide en uzak olanı idi. Rasûlullah'ın emri ile Bilâl, Ümmü Habibe'yi hücresine götürmüştü. Ümmü Habibe, bu yeni evde bir süpürge bulmuş, yanında bulunan köle ile iş bölümü yaparak evi süpürdükten sonra kıl bir yaygı sererek odayı döşemişti. Akşam olup Hz. Peygamber Ümmü Habibe'nin odasına gelince, güzel bir koku hissetmiş ve içinin tefris edildiğini de gördükten sonra " Kureyş kadınları etrafı döşeyen, yerleşik kadınlardır. Bedevî ve a'rabî değillerdir" buyurarak iltifatta bulunmuştu. Bu sözleri ile Hz. Peygamber Ümmü Habibe'nin temizlik ve döşeme zevkinı takdir etmişti.
(Kaynaklar ve genis bilgi için bk. Kazıcı a.g.e., 301; Uraler, a.g.e., 20).

Hz. Peygamberin, Ümmü Habibe ile evlenmesi, onun sabrının, cihadının ve çektiği sıkıntıların bir nevi mükafati idi. Ayrıca bu evlilik fikhî (Islâm hukuku) bakımından da bir bir önem taşımaktadır. Zira, Hz. Peygamber'le Ümmü Habibe'nin nikahı, "giyabî nikah" şeklinde icra edilmiştir. Bu, Allah elçisinin bu sahada da ümmetine örnek olduğunun bir ifadesi idi.

Hz. Peygamber'le dört yıl evli kalmiş olan Hz. Ümmü Habibe, Rasûlullah'ın vefatından sonra zâhidane bir hayat yaşadı. Onun bu hayatı otuz dört yıl sürdü. O, Peygamberimizin diğer hanımları (Ümmehatu'l Mü'minin) gibi herkes tarafından saygı ile karşılanırdı. Bu sebeple kardeşi Muaviye'ye halife olduktan sonra "mü'minlerin dayısı" diye hitâb ediliyordu.

(ez-Zehebî, Siyer, II, 222).

Ümmü Habibe'nin, İslâm tarihinde ortaya çıkan fitne ateşinden uzak kaldığı ve siyasî olaylara karışmadığı da bilinmektedir. Bununla beraber, dayısının oğlu olan III. Halife Hz. Osman'ın evinin muhasarası esnasında onun evine geldiği, orada bulunan asilerden bir adamın onun baş örtüsünü çektiği, Hz. Ümmü Habibe'nin de ona beddua ettiği, bunun da derhal yerine geldiği bildirilmektedir.
(Bu olay için bk. Kazıci a.g.e., 302-303).

Ümmü Habibe, Hz. Peygamberin diğer hanımları gibi bir geçim imkanına sahipti. Allah elçisi Hayber gelirinden ona seksen vask hurma, yirmi vask arpa vermişti. Ayrıca Hz. Ömer zamanında kurulan divan teşkilâtı, Hz. Aişe hariç olmak üzere Rasûlullah'ın hanımlarına onar bin dirhem vermişti.
(İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 100).

Ümmü Habibe, kardeşi Muaviye'nin hilâfeti (40-69/661-680) devrinde yetmiş yaşında iken, hicretin kırkdördüncü senesinde Medine'de vefat etti.
(İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII,100; İbn Abdi'l-Berr, el-Istiâb, IV, 299)

Onun vefat tarihi ile ilgili farkli rivâyetler bulunuyorsa da bunlar sağlam birer görüş olarak kabul edilememektedir. Ümmü Habibe'nin, Allah elçisine olan sevgi ve saygısı sadece onun şahsına karşı değil, ona ait olan herhangi bir eşya için de söz konuşu idi. İslâm tarihindeki bir olay bu söylediklerimizin güzel bir örneğini ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi, Hudeybiye Antlaşmasının hükümlerinden biri de Kureyş kabilesinin dışında kalan diğer kabilelerin Hz. Peygamber'in veya Kureyş kabilesinin emniyet ve garantisini kabul etmede serbest bırakılmalarıyla ilgiliydi. Buna göre Huzaa kabilesi, Hz. Peygamber'in emniyet ve garantisini kabul ederek onun tarafına geçtiler. Halbuki bu iki kabile arasında eskiden beri düşmanlık vardı. Bu düşmanlık sebebi ile Benî Bekr kabilesi, Kureyş'in de desteği ile hicretin sekizinci senesi Şaban ayında bir gece vakti Benî Huzaa kabilesine hücum etti. Bu baskın esnasında Kureyş'in ileri gelen reisleri Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebû Cehil, Süheyl b. Amr, Hüveytib b. Abdi'l-Uzza gibi kimseler de maiyetleri ile birlikte onlara yardım etmişlerdi. Bu baskında Hüzaa kabilesinden 23 kişi öldürülmüştü. Geri kalanlar ise Hareme sığınmışlardı. İslâm tarihindeki bu olay daha sonra Mekke'nin fethi ile sonuçlanacaktır. Olayın Hz. Peygamber'e haber verilmesinden sonra sözlerini tutmadıkları ve antlaşmayı bozdukları için Müslümanların hücumlarına uğrayacaklarından korkmaya başlayan Kureyş, Hz. Ümmü Habibe'nin babası Ebû Süfyan'ın antlaşmayı yenilemek ve Hz. Peygamber'den özür dilemek için Medine'ye gitmesini istediler. Ebû Süfyan, pek ümitli olmamakla birlikte çevresinin baskıları sebebiyle Medine'ye geldi. Burada hiç kimseden yüz bulamadı. Kızı ve Rasulullah'ın hanımı olan Ümmü Habibe'nin evine geldi. Eve girdiği zaman odadaki yatağa oturtmak istedi. Tam bu esnada Ümmü Habibe yatağı toplayıp kaldırdı. Her hali ile oturmaya hazırlanmış olan Ebû Süfyan sendeleyerek düşmekten zor kurtuldu. Bunun üzerine Ebu Süfyan, "Kızım, benden sonra sana hiç de iyi olmayan haller olmuş, sana ser bulaşmış" dedi. Daha fazla orada durmayarak çekip gitti.
(İbn Hisâm, Sire, IV, 7).

Ümmü Habibe'nin, Hz. Peygamber'den yaptığı rivâyetlerin sayısı 65 rakamı ile ifade edilmekte ise de bunun daha fazla olma ihtimali vardır. Çünkü bu rakam, Bakî b. Mahled'in "el-Müsned"inden tesbit edilmiştir. Bize ulaşmamış olması yanında onun, müsned-musannaf karışımı bir tertibe sahip bulunması, rivâyet sayısının olduğundan daha fazla kabul edilmesi için önemli bir âmildir.
(Genis bilgi için bk. Uralar, a.g.e., 32).


Ziya KAZICI
Resim

Hadis Hafızı Celâleddin Suyutî "Amelü’l-leyli ve’l-leyl" isimli eserinde
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in :
Her kim bu salâvât-ı şerîfeyi devamlı olarak okursa rüyasında beni görür.”
buyurduğunu bildirmiştir. Bu hususta başka hadisler de mevcûddur.


Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ ruhi Seyyidinâ Muhammedin fil-ervâhi Resim Ve salli ve sellim alâ cesedi seyyidinâ Muhammedin fil-ecsâdi Resim Ve salli ve sellim alâ kabri seyyidinâ Muhammedin fil-kubûri.

MÂNÂSI: ALLAHım! Ruhlar içinde (arasında) Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ruhuna salât-ü-selâm eyle! Cesedler (cisimler) içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in cesedine salât-ü-selâm eyle! Kabirler içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kabrine salât-ü-selâm eyle!”
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Hz. SAFİYYE (radiyallahu anhâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem)'in hanımlarından biri.

"Ümmehâtül-Mü'minin" (Mü'minlerin anneleri)'nden biri olan Safiyye, Huyeyy b. Ahtab adında Medine'deki yahudilerden Madıroğulları kabilesi reisinin kızıydı. Huyeyy, Hz. Peygamber (aleyhisselâm)e karşı müşriklerle işbirliği görüşmeleri yapan ve bundan dolayı müslümanlar tarafından Medine'den uzaklaştırılan Nadiroğulları'nın lideriydi. Bu zorunlu göçten sonra bu kabilenin bir kısmıyla Hayber tarafına gitmişti. Ahzab savaşında, Huyeyy de hücum edenlerle beraber gelmiş ve Kureyzaoğullarını müslümanların aleyhine kışkırtmak için onların kalelerine girmiş, sonra da onların uğradığı akibete uğramış ve orada öldürülmüştü. Huyeyy'in kızı olan Hz. Safiyye'nin annesinin adı Durra idi.

Safiyye, önce kendi kabilesinden Sellam b. Miskem ile nikahlanmış; bir süre sonra boşanarak Kinâne b. Ebi Hukayk ile evlenmişti. Bu eşi de Hayber savaşında öldürülenler arasındaydı. Ayrıca yine bu savaşta Safiyye, eşi ve babasıyla birlikte kardeşini de kaybetmişti. Safiyye savaş esirleri arasındaydı. Bazı kaynaklar Safiyye'nin asıl isminin Zeyneb olduğunu kaydeder. Arabistan'da reislere veya hükümdarlara düşen ganimet hissesine "Safiyye" denildiği ve bu sebeple, Zeyneb de Hayber savaşında esir olarak Rasûlüllah (aleyhisselâm)'in hissesine düştüğü için ona "Safiyye" denilmişti. Esirler toplandığı zaman Dihyetül-Kelbî, Hz. Peygamber (aleyhisselâm)'den bir cariye istemiş. O da Safiyye'yi vermişti. Ashabtan birinin, Safiyye'yi peygamberimizin almasının daha uygun olacağını, zira bir reis kızı olduğu için mevkiinin bunu gerektirdiğını söylemesi üzerine, Safiyye'yi geri almış, ona da baska bir cariye vermişti.
Hz. Peygamber, Yahudiler ile bir anlaşma imzaladıktan sonra Safiyye'ye İslâm ve Yahudilik hakkındaki görüşünü sordu. "Ey Allah'ın Rasûlü! İslâmi arzu etmiş ve sen davet etmeden önce seni tasdik etmiştim. Babam da senin davanın doğruluğunu itiraf ederdi. Fakat ırkçılık onu götürdü.

Ben Allah'tan baska ilâh olmadığına ve senin Allah'ın Rasûlü olduğuna kesinlikle inaniyorum" cevâbını alınca onu âzad ederek onunla evlenmişti.

Hz. Peygamber (aleyhisselâm), yeni hanımını yakından tanımaya fırsat bulabildiği ilk gece onun yanağında yeşil bir benek gördü. Sorması üzerine Safiyye'nin cevâbı şu olmustu: "Bir süre önce rüyamda, gökteki ayın yerinden ayrılıp göğsümün üzerine düştüğünü gördüm; bunu kocama anlattığımda o Sen şu Medine kralı ile evlenmek istiyorsun" dedi. Ben ise senin hakkında o sırada hiç bir şey duymamıştım. Buna rağmen tutup suratıma şiddetli bir şamar indirdi; İste bunun izi hâlâ devam etmektedir".

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) düğününün yapıldığı gece, eşini kabilesinin ugradığı zarar ve kayıplar konusunda teselli etti ve Hayberlilerin kendisini bu konuda zorladıklarını izaha çalıştı. İslâm'a ve onun peygamberine karşı çok samimi hislerle bağlı olan Hz. Safiyye, aynı zamanda asıl, zeki, güzel ve dindar bir kadındı. Özellikle tutumluluğuyla tanınırdı. Diğer bir hususiyeti de pişirdiği yemeklerdi. Hz. Safiyye'nin mutfağında pişen yemekler, onun aile fertleri, yani ehl-i beyti arasında çok beğenilirdi. Öte yandan, Hz. Peygamber (aleyhisselâm)'den birkaç hadis rivayeti de vardır. Rasûlüllah da Hz. Safiyye'ye hürmet ve sevgide özen gösterirdi. Bir gün, bir seyahat esnasında Hz. Safiyye'nin devesi hastalanmış Hz. Peygamber (aleyhisselâm) de, Hz. Zeyneb'e, develerinden birini ona ödünç vermesini istemiş, ancak o "Devemi bir Yahudi asıllıya mı vereyim?" demişti. Hz. Peygamber (aleyhisselâm) onun bu sözünden çok müteessir olmuş ve Hz. Zeyneb ile iki ay görüşmemişti.

Hz. Safiyye H. 50/ M. 670 yılında vefat etmiştir. Rasûlüllah (aleyhisselâm)'ın vefatından sonra, uzun bir ömür sürmüş olan Hz. Safiyye, ölüm döşeğinde iken, sahip olduğu mallarının üçte birini, Yahudi dininde ısrar edip kalmiş olan bir yeğenine vasiyet etmişti. Zira İslâm hukukuna göre, gayr-i müslim akrabaya sadaka câizdi. Bu durumda mirastan hisse almaya hak sahibi olmayanlar için vasiyette bulunmak mümkündü. Ancak bazı müslümanlar bu vasiyetin yerine getirilmesine karşı çıktılarsa da, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in bir diğer eşi ve döneminin hukuk otoritesi Hz. Aişe; lehine vasiyet yapılanın tarafını tutacak bir biçimde araya girerek, vasiyetin yerine getirilmesinin İslâm hukukuna uygun olacağını ifade etti. Halbuki Hz. Aişe ile Hz. Safiyye, Hz. Peygamber (aleyhisselâm)'in sağlığında zaman zaman dargın durmuşlar, ancak dargınlıklarına hemen son vererek helâlleşmişlerdi.

Hz. Safiyye Medine'de Baki' mezarlığında toprağa verilmiştir.
(İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut (ts.), VIII,120-129; Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. Salih Tug, Istanbul 1980, II, 740-741; Mevlana Sibli, Asr-i Saadet, çev. Ö. Riza Doğrul, Istanbul 1981, II, 162-163).


Mefail HIZLI


Resim
Hasanî Basri (kaddasallahu sirrehu)’nun muhtesem salâvâti:
"kim ki âhirette Havz-i Kevserden doya doya içmek istiyorsa
bu salâvâti çokça okusun."
buyurmuştur.


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Nebîyyil Ümmiyyil Habîbil Âliyyil Kadîril Azîmil câhiResimVe alâ âlihi ve ashâbihi ve evlâdihi ve ezvâcihi ve zürriyetihi ve Ehl-i BeytihiResim Ve eshârihi ve ensârihi ve eşyâihi ve muhibbihi ve ümmetihi Resim Ve aleynâ maahum ve'l-'minîne ve'l-'minâtı ve'l-müslimîne ve'l-müslimâtı ec'maîn.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Sahibimiz ve Efendimiz, kadri-kıymeti-değeri ve şerefi Senin katında azîm-kadîr-âlî olan Ümmî Nebîn ve Habibin Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle (teslimiyet ve tâbi' olmak için kendisine kavuşmamıza ve sılamıza salâtımızı vesile kıl!) Ve ailesine, ashabına, evlâdlarına, eşlerine, zürriyetine ve ehl-i beytine de! Eshârına (seher sırrına), ensarına (oluşum unsuruna, muhabbet Medine'sinin elemanlarına, ALLAH adına yardımcılarına) ve nûrundan oluşan herşeyine (herşeye) ve muhiblerine (el ele, kan kana ve can cana sevenlerine), ve ümmetine (O'na tam kemâlla teslim ve tâbi' olup onun imâmlığında ALLAH Tealâ'ya istikamet edenlere) de! Onlarla beraber bizlere de ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, müslüman erkeklere ve müslüman kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eyle! (ulaşımımıza vesile kıl yâ Rabbü'l-Âlemin)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

HZ. MEYMÛNE BİNTİ HÂRİS (Radıyallahü Anhâ)

Peygamberimizin (s.a.v.) hanımlarından. İsmi daha önce “Birre” iken Resûlullah (s.a.v.) değiştirerek “Meymûne” yaptı. Nesebi ise, Meymûne binti Hâris bin Hazn bin Büceyr bin el-Hezm bin Ruveybe bin Abdillah bin Hilâl bin Âmir bin Sa’saa el-Hilâliye’dir. Mekke’de Benî Hilâl kabilesinden idi. Künyesi Ümmülfadl, annesinin ismi Hind binti Avf idi. 53 (m. 671)’de vefât etti.

Hz. Meymûne ilk önce cahiliyyet devrinde Mes’ûd bin Amr bin Umeyr es-Sekatî ile evlenmişti. Ondan ayrılınca Ebû Rühm bin Abdiluzza ile nikâhlandı. Bu da vefât edince dul kaldı. Resûlullah (s.a.v.) Hicretin yedinci senesi Hayber’in fethinden sonra Zilka’de ayında umre niyyeti ile yola çıktı. Cuhfe’de bulunduğu sırada Hz. Abbâs ile buluşunca, Hz. Abbas:
Yâ Resûlallah! Meymûne binti Hâris dul kaldı. Onu kendine hanımlığa alsan olmaz mı? diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz Ebû Rafı ile Ensâr’dan bir zati Mekke’ye dünürlüğe gönderdi.

Hz. Meymûne, Resûlullah’ın (s.a.v.) kendisine dünür olduğu haberini deve üzerinde iken alınca
Deve de, üzerindeki de Resûlullah’ındır (s.a.v.)" dedi. Kendisini Peygamber efendimize (s.a.v.) bağışladı. Bu işin gereğinin yapılmasını da ablası Ümmü’l Fadl’a, o da kocası Hz. Abbâs’a, bıraktı. Böylece Hz. Abbas, Hz. Meymûne’nin nikâhlanmasında vekil oldu. Resûlullah (s.a.v.) Mekke’de umreyi tamamladıktan sonra Medine’ye dönerlerken Şerîf mevkiine gelince Hz. Abbâs, Peygamberimizden (s.a.v.) dörtyüz dirhem mehr alarak Hz. Meymûne’yi Resûlullaha nikâhladı. Burada düğün merasimi de yapıldı. Hz. Meymûne, Resûlullahın nikâhı ile şereflenerek son hanımı oldu. Peygamberimiz bundan sonra bir daha evlenmedi.

Kendisinden 46 hadîs-i şerîf veya başka bir rivâyete göre 76 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Buhârî ve Müslimde, diğerleri de çeşitli hadîs ve fıkıh kitaplarında vardır. Hazret-i Meymûne’den hadîs-i şerîf rivâyet eden zatlardan bazıları şunlardır Hazret-i Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Şeddâd, Abdurrahman bin Sâib, Ubeydullah el-Hulânî...


Hazret-i Âişe onun hakkında:Meymûne bizim hepimizden fazla Allahü teâlâdan korkan ve sıla-i rahmi (yakın akrabaları) gözeten bir hatun idi. buyururdu. Bazan borç alır ve hayır işlerine harcardı. Bir ara çok borçlanmıştı, bunu nasıl ödeyeceğini sordukları zaman “Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Herkes iyi niyetle borçlanırsa, Allahü teâlâ onun borcunu öder. buyurdu. Dînî emir ve yasaklara da son derece dikkat ederdi.

Hz. Meymûne 53 (m. 671) senesinde Mekke’de hastalandı:
Beni Mekke’den çıkarınız! Çünkü Resûlullah benim Mekke’nin dışında vefât edeceğimi haber verdi., dedi. Kendisini çıkardıkları zaman, Resûlullah’a nikâhı yapılmış olduğu yerde vefât etti. Cenaze namazını yeğeni Hz. Abdullah bin Abbâs kıldırdı. Cenazesi kaldırılacağı zaman şöyle dedi. Bu Resûlullah’ın hanımıdır. Cenazeyi fazla sarsmayın ve edeble yola devam edin. O Resûlullah’ın (s.a.v.) son nikâhlısı olduğu gibi, hanımlarının da en son vefât edeni idi.


Resim

KAYNAKLAR
1) El-İsâbe cild-4, sh-411
2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-8, sh-132
3) El-İstiâb cild-4, sh-404
4) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-6, sh-366
5) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh-1036


Resim

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (4)

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme innâ nes'eluke bicâhi nebîyyike Muhammedin sallallahu Teâla aleyhi ve sellem el mağfirete verrizâ Resim Vel kabule kabulen tâmmen Resim La tekilnâ fihi ilâ enfüsinâ tarfete aynîn yâ ni'mel Mevlâ veya ni'mel Mûcîb Resim Yâ Azîzu yâ Gaffâr Resim Fe inne gufrâne zünûbil halki bi ecmâ'ihim Resim Evvelihim ve âhirihim Resim Ve birrihim ve fâcirihim kekatretin fi bahri cûdikel vasi'illezi la sâhile lehu Resim Fekad kulte ve kavlukel hakkul Mûbin Resim Vemâ erselnâke illâ rahmaten lil âlemîn Resim Ve sallallahu ve selleme alâ seyyidinâ ve Mevlânâ ResimMuhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi ettayyibînettâhirîn Resim Ve alâ sâdâtinâ ve aleynâ mâahum vel mü'minîne vel mü'minâti ecmâine. Âmîn.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Senin Peygamberin Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vessellem hürmetine (katındaki i'tibarını vesile edinip) Senden mağfiret (bağışlanma) ve rıza istiyoruz. (diliyoruz)! Ve tam bir kabülünü; O nun hakkında (bu hususunda) nefislerimize göz açıp kapayıncaya kadar çabalama yorgunluğu verme! Ey güzel Sahibimiz ve ey dualarımıza güzel icâbed edenimiz (icâbını yerine getiren RABB'ımız)! EY AZÎZ (gücü yeten, değeri olan) EY GAFFÂR (çokça affeden) Celle Celâluhu! Muhakkak ki cümle halkıyın, evvelkilerin, sonrakilerin, iyilerin, kötülerin günâhını gufran (bağışlama, yarlıgama), Senin sahilsiz genişlikteki (yaygınlıktaki) cömertlik denizinde bir damla değildir! Açık seçik hakk olan sözünle buyurmuştun :
"(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ 21/107)
Ve ALLAH; Efendimiz, Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, ailesine, ehl-i beytine ve ashabına tertemiz ve en güzelinden (ayıblardan arınmış) salât-ü-selâm eylesin (salâtımızı O'na ve onlara sılaya vesile kılsın)! Sadatlarımıza (seyitlerimize) ve onlarla beraber bizlere ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eylesin!. Âmin!



وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Cüveyriye bint-i Hâris (Radıyallahu Anhâ)

Hicret’in 5. senesinde, Müslümanların vücudunu ortadan kaldırmak maksadıyla harekete geçen Huzâa kabilesinin Benî Mustalık kolu üzerine bir gaza tertip edilmişti. Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle bu gaza zaferle neticelendi. Birçok esir ve ganimet elde edilmişti.

Alınan esirler arasında Benî Mustalık’ın reisi Hâris bin Ebî Dırar’ın kızı Berre (Cü­veyriye) de vardı. Berre’nin kocası savaşta öldürülmüştü.

Esirler mücahitler arasında taksim edildi. Berre, Sâbit bin Kays bin Şemmas ile onun amcasının oğlunun hissesine düştü. Berre, efendileriyle bir miktar para karşılığında anlaşma yaptı. Bu parayı ödediğinde serbest bırakılacaktı. Fakat kendisinden istenilen fidye çok fazlaydı, ödeyecek durumda değildi. Bunun üzerine Peygamber Efendimize müracaat etti ve durumunu ona bildirdi:


Ben, Benî Mustalık reisi Hâris bin Ebî Dırar’ın kızıyım. Bildiğiniz gibi, ben Sâbit bin Kays’ın ve onun amcasının oğlunun hissesine düştüm. Bir miktar para karşılığında onlarla anlaştım. Ödemek zorunda kaldığım bu fidye için sizden yardım dilemeye geldim.

Peygamberimiz ona, Senin için bundan daha hayırlı olanı yok mudur? bu­yurdu. Berre, O nedir, yâ Re­sû­lal­lah? diye sordu. Re­sû­lul­lah Kurtuluş akçeni ödemem ve seni zevceliğe kabul etmemdir. cevabını verdi.

Berre, bir an kendi âlemine daldı. Zaten savaştan üç gün önce rüyasında, Me­di­ne’den doğup yükselen ayın gelip kendi koynuna düştüğünü görmüştü. Pey­gam­be­ri­mi­zin teklifini duyunca hidayet nuru yüzünde parlamaya başladı. Re­sû­lul­lah’ın teklifini ka­bul etti. Ardından da Kelime-i Şehadet getirerek Müslü­man olma şerefine kavuştu.
[1]

Bu arada Hâris bin Ebî Dırar, kızının fidyesi olmak üzere yanına birkaç deve alarak, kavminden bazı kimselerle birlikte Medine’ye gitmek üzere yola çıktı. Akik Vadisi’ne geldiğinde develerin en güzellerinden iki tanesini seçerek oraya bıraktı. Bu cins hayvanları vermek istemiyordu. Daha sonra Medine’ye geldi. Peygamberimizi buldu ve ona, “Benim kızım esir olarak tutulamaz. Bu benim mevkiimle ve şerefimle bağdaşmaz. Onu serbest bırak!” dedi. Re­sû­lul­lah, Onu dilediğini seçmekte serbest bırakmamı ister misin? buyurdu. Hâris, “Evet, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiş olursun.” dedi. Bunun üzerine Hâris, kızı­nın yanına gitti ve şöyle dedi:

“Şu zat, seni dilediğini seçmekte serbest bıraktı. Sakın bizi rezil etme!”


Fakat Berre hiçbir şeyi Peygamberimize tercih edemezdi. Nitekim babasını mahcup etmek pahasına da olsa şöyle dedi:

Ben Re­sû­lul­lah’ı tercih ediyorum.

Hâris buna çok içerledi, “Vallahi sen bizi rezil ve rüsvay ettin!” dedi.[2] Sonra da Peygamberimize dönerek, “Şu develer, kı­zım için fidyedir; bunları alıp kızımı bana veriniz.” dedi. Cenâb-ı Hak, Peygam­ber Efendimize, Hâris’in develerden ikisini sakladığını bildirmişti. Hâris’e,Akik Vadisi’nde sakladığın iki deve nerede, onları niçin getirmedin?diye sordu. Bu mucize, Hâris’in ve yanındakilerin hidayetine vesile oldu. Hâris bü­yük bir heyecanla, “Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Muhak­kak sen de Allah’ın Resûl’üsün. Vallahi bunu Allah’tan başka bilen yoktu.” diye­rek Müslüman oldu. Yanında bulunan iki oğlu ve kavminden bazı kimseler de Müslüman oldular.[3]

Bundan sonra Peygamberimiz, Berre’yi babasından istedi. Hâris, “Anam babam sana feda olsun yâ Re­sû­lal­lah! Onu sana bağışladım.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, Berre ile Hicret’in 5. yılında evlendi. İsmini de “Cüveyriye” ola­rak değiştirdi. Çünkü “Berre” “iyilik, hayır” manasına geliyordu ve Peygam­berimiz, “Bere, Re­sû­lul­lah’ın yanından çıktı.” denilmesinden hoşlanmıyordu.

Cüveyriye o sırada 20 yaşında idi.

Peygamberimizin Cüveyriye ile evlenerek Benî Mustalık kabilesiyle akraba olduğunu duyan sahabiler,
“Re­sû­lul­lah’ın akraba olduğu bir kabile artık esir ka­lamaz.” diyerek yanlarındaki bütün esirleri serbest bıraktılar. Böylece Hz. Cü­veyriye, kabilesinden 700 esirin azat edilmesine vesile oldu. Ayrıca Benî Mustalık’dan birçok kimse, Peygamberimizin bu davranışı karşısında Müslüman ol­dular. Bundan dolayıdır ki Hz. Âişe validemiz, Hz. Cüveyriye’yi çok takdir ederdi.

Hz. Cüveyriye validemiz çok oruç tutar ve çok namaz kılardı. Aynı zamanda zikir ve tespihe çok ehemmiyet verirdi. Bir gün sabah namazını kıldıktan sonra dua ve zikir ile meşgul olmaya başladığı bir sırada, Peygamberimiz yanından ay­rıldı. Öğleye doğru tekrar geldiğinde Hz. Cüveyriye’yi Allah’ı zikrederken bul­du,
Sen hâlâ yanından ayrıldığım hâl üzere mi devam ediyorsun?buyurdu. Hz. Cüveyriye, Evet. dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyur­du:

Ben senden ayrıldıktan sonra üç defa şu dört kelimeyi söyledim. Bunlar, bu­gün sabahtan beri senin söylediklerinle tartılsa onlardan daha ağır gelir. Bu keli­meler şunlar: Sübhanallahi adede halkıhî, sübhanallahi rıza nefsihî, sübhanallahi zinete Arşihî ve sübhanallahi midâde kelimâtihî [Yarattıkları sayısınca Allah’ı tespih ederim. Allah’ı kendisinin razı olacağı şekilde tespih ederim. Allah’ı Arş’ın ağır­lığınca tespih ederim. Kelimelerin miktarınca Allah’ı tespih ederim.]”[4]

Hz. Cü­veyriye, Peygamberimizin bu tavsiyesinden sonra artık bunları söylemeye devam etti.

Cüveyriye validemiz, Peygamberimizin diğer hanımları gibi çok hayırse­verdi. Kendisi yemez, fakirlere yedirirdi. Peygamberimiz bir defasında onun odasına gelmişti. Yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Hz. Cüveyriye, Vallahi yanımda yiyecek yok. Biraz kemik vardı, onu da sadaka olarak verdim. de­di.[5]

Peygamberimizin bu mübarek hanımı, Hicret’in 56. yılında 65 yaşındayken vefat etti. Cenaze namazını Mervan bin Hakem kıldırdı.

Allah ondan razı olsun!


Resim

[1]Tabakât, 8: 116; Üsdü’l-Gàbe, 5: 320.
[2]Tabakât, 8: 118.
[3]Sîre, 3: 308.
[4]Müslim, Zikir: 79; Müsned, 6: 325, 430; Tabakât, 8: 119.
[5]Müsned, 6: 429-430.



ResimAbdülgâni en Nablusî Hazretlerine ait çok kıymetli ve faziletli bir salâvâttır.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ Seyyidiinâ Muhammedin salâtekel kadimetel ezeliyyeteddâimetel bâkiyetel ebdiyyete Resim Elleti salleytehâ fi hadrati ilmikel kadim Resim Ellezi enzeltehü bi melâiketike fi hadrati kelâmikel kur'anil azim Resim Fekulte bilisânil Muhammediyyirrahim. Resim İnnallahe ve melaiketehu yesallüne alennebiyyi Resim Ve hâtabtenâ bihâ maasselâmi tetminen lil ikrâmi minke lena vel in'am Resim Fekulte yâ eyyuhellezine âmeni sallu aleyhi ve sellimu teslime Resim Fekultu imtisalen liemrike Resim Ve rağbeten fimâ indik emin ecrik Resim Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashabihi ecmain. Resim Salâten dâimeten bâkiyeten ila yevmiddin Resim Hatta necidha vikâyeten lena min nâril cahim Resim Ve musileten ilevvelineâ ve âhirina ma'şeral Mu'minine ila darinnaim Resim Ve rü'yeti cemâli vechikel kerim. Yâ azimu yâ Allah.

MÂNÂSI :Ey Rabbim, yüce kelâmın Kur'ân'ı Kerîm'de meleklerinle inzâl buyurduğun kadîm ilminde kendisiyle salât ettiğin o kadîm, ezelî, dâimî, bâkî ve ebedî salâtınla Seyyidimiz Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!. O rahmet dolu Muhammedî olan ve hamd ettiren dille : "Allah ve melekleri, o nebiye salat ederler." (Ahzâb/56) buyurmuştun. Bize, Kendi ikramını ve nimetlendirmeni tamamlasın diye selâmla birlikte bu şekilde hitâp edip : "Ey imân edenler, ona salat ve selâm edin." (Ahzâb/56) buyurmuştun. Ben de emrine itâatle ve katındaki ecrini umarak diyorum ki : "Ey rabbim, Seyyidimiz Muhammed'e onun ailesine ve ashabına, bunların tümüne, din gününe kadar dâim ve bâki olacak bir şekilde salât ve selâm ediver ki bunu, o günde cehennem ateşinden bir koruyucu, başımızı ve sonumuzu, müminler topluluğuyla birlikte o nimet yurduna ve Kendi kerîm yüzünün cemâlini görmeye ulaştıran bir vasıta olarak bulalım; Ey azîm olan! Ey Allah!"



اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ: Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! Haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin.”
(Ahzab 33/56)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Sevde bint-i Zem’a Radıyallahu Anhâ

Hz. Hatice validemizin vefatına Peygamber Efendimiz çok üzülmüştü. Aile hayatında âdeta bir boşluk meydana gelmişti. Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) çevresi, onu teselli edip yardımcı olarak bir hanımın bulunması gerektiğini düşündü­ler. Osman bin Maz’un’un (r.a.) hanımı Havle (r.anha), bu maksatla Peygamberi­mizin huzuruna gitti. Hatice’nin yokluğunu hemen hissetti. “Yâ Re­sû­lal­lah! Yanınıza girince Hatice’nin boşluğunu hemen hissettim.” dedi. Peygamberi­miz, “Evet. O, çocuklarımın anası, evimin de görüp gözetleyicisi idi.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Havle düşüncesini açtı. “Yâ Re­sû­lal­lah, evlenmek ister misiniz?” diye sordu. Peygamberimiz, “Evet, kadınlar arasında münasip kim­se bulunabilirse...” buyurdu ve kimi düşündüğünü sordu. Hz. Havle, Ebû Be­kir’in kızı Âişe ile Sevde bint-i Zem’a olduğunu söyledi. Peygamberimiz (a.s.m.), “Git, benim için ikisi hakkında da konuş.” buyurdu.[1] Hz. Âişe o sıra­da çok küçüktü. Evlenecek yaşta değildi. Peygamberimiz onunla sadece ni­şanlanmak istiyordu.

Hz. Sevde, ilk kocası ve amcası oğlu Sekran bir Amr ile İslam’ı kabul edenlerin ilk safında yer alıyorlardı. Bu bahtiyar karı-koca, putları bırakıp iman edince, müşrik olan akrabası ve diğer müşrikler tarafından çeşitli iş­kencelere maruz bırakıldılar. Bu işkence dayanılmaz bir hâl alınca da, birçok Müslüman’la birlikte Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldılar. Mekke’ye geri döndüklerinde Hz. Sekran vefat etti. Böylece Hz. Sevde beş küçük çocu­ğuyla dul kaldı. Geçim sıkıntısı çekiyordu.
[2]

Peygamberimizin muvafakatiyle Hz. Sevde’ye dünür giden Havle (r.anha), bu müjdeyi Sevde’ye bir an önce vermek için acele ediyordu. Nihayet Sevde’nin oturduğu eve girdi. Hz. Sevde’ye, “Re­sû­lul­lah beni sana dünürlük için gönder­di.” dedi. Hz. Sevde bu müjdeye çok sevindi.

Bununla birlikte endişeliydi. Hz. Sevde bu endişesini bir vesileyle Peygam­berimize şöyle dile getirdi:

“Vallahi yâ Re­sû­lal­lah! Benim sizinle evlenmeme engel hiçbir mühim sebep yoktur. Ancak şu çocukların sabah akşam başınızda vızıldayacaklarını düşünüyorum da onun için çekiniyorum…”

Bunun üzerine, âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamber, “Allah sana rahmet etsin! Kadınların hayırlısı, küçük çocukları sebebiyle zorluklarla karşılaşandır.” bu­yurarak onun tereddüdünün yersiz olduğunu beyan etti.

Hz. Sevde zaten kocası Hz. Sekran’ın vefatından birkaç gün önce rüyasında Peygamber Efendimizin mübarek ayaklarını omuzuna koyduğunu görmüştü. Bunu kocasına anlattığında Sekran (r.a.) şöyle demişti:

“Ey Sevde, sen gerçek­ten böyle bir rüya gördünse, bu benim mutlaka öleceğime, senin de Peygamber Efendimizle evleneceğine işarettir.”
[3]

Hz. Sevde bu rüyasını hatırladı ve kayın­biraderi Hatib bin Amr’a, Peygamberimizle nikâhını kıyması için salahiyet ver­di.[4]Böylece Hz. Sevde, peygamberliğin 10. yılında Re­sû­lul­lah’ın ikinci hanımı olma şerefine kavuştu.

Sevde, Peygamber Efendimizle nikâhlandığında yaşı bir hayli ilerlemişti. 50 yaşın üzerinde bulunuyordu. Onun Re­sû­lul­lah ile evlenmesinin tek gayesi, Peygamberimizin hanımı olma şerefini elde etmekti. Nitekim üç yıl sonra Re­sû­lul­lah, Hz. Âişe ile nikâhlanınca bunda ne kadar samimi olduğunu gösterdi. Pey­gamberimize şöyle dedi:

“Ben sadece size eş olma şerefine nail olan kadınların zümresinden haşrolun­mayı istiyorum. Ben nöbet günümü Âişe’ye bağışladım.”
[5]

Diğer taraftan, Peygamberimiz de iman fedaisi bu azize sahabisini, hem gözü dönmüş, merhametten mahrum yakınlarının zulmünden korumak, hem de dini­ni rahatça yaşamak için her şeyi göze alarak hicret etmesi sebebiyle mükâfatlan­dırmak için nikâhı altına almıştı. Bu cihetle bu evlilikte tamamen bir himaye ve şefkat hissi hâkimdi. Peygamberimizin maksadı, dul ve beş yetim sahibi bir mü­cahide kadını korumaktı. Zaten o sıralar Hz. Hatice vefat ettiğinden dolayı yal­nız bulunuyordu.

Hz. Sevde, Peygamberimize karşı çok itaatkârdı. Re­sû­lul­lah’a karşı hizmette kusur etmez, emirlerini hemen yerine getirirdi. Ona hizmet etmeyi kendisi için büyük bir şeref telakki ederdi. Peygamberimizin diğer hanımlarıyla birlikte Veda Haccı’nda bulundu. Re­s­lul­lah’ın vefatından sonra bir daha hac ve umreye gitmedi. Kendisine “Niçin hac ve umre yapmıyorsun?” diyenlere, “Ben hac ve umremi yaptım. Artık Allah’ın emrettiği gibi evimde oturacağım.” cevabını ve­rirdi.

Hz. Sevde dünyaya fazla gönül vermezdi. Eline geçenlerden, ihtiyaçtan faz­lasını fakirlere sadaka olarak verirdi. Bir gün Hz. Ömer harcaması için kendisi­ne çok miktarda para göndermişti. İlk anda bunun para olduğunu anlayamadı. “Bu nedir?” diye sordu. Para olduğunu söylediler. “Hurma mıdır ki bu kadar çok göndermiş!” dedi ve hepsini dağıttı.

Hz. Sevde, Hicret’in 54. yılında Medine’de Muâviye’nin (r.a.) hilafeti esnasın­da 100 küsur yaşındayken vefat etti.

Allah ondan razı olsun!
[6]


[1]Tabakât, 8: 57.
[2]age., 8: 52; Sîre, 2: 7.
[3]Tabakât, 8: 57.
[4]Müsned, 4: 211.
[5]Tabakât, 8: 53-54.
[6]age., 8: 56-57.
Yazar:
Sahabeler Ansiklopedisi


ResimAbdullah İbni Mesud (radiyallahu anhu)nun getirdiği salâvât

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümmec'al salavâteke ve rahmeteke ve berekâtike alâ seyyidil mürselîn Resim Ve imâmil müttakîn Resim Ve hâteminnebîyyîne Muhammedin Resim Abdike ve Resûlike imâmil hayri ve kâidil hayri ve Resûlirrahmeti Resim Allâhümmeb'ashul makamel Mahmudellezi yâgbituhu bihil evvelûne vel âhirun. Yâ Rabbel âlemîn.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Resûllerin Efendisine, muttakilerin (takvâ ehli) İmâmına, peygamberlerin sonuncusuna, Efendimiz, Kulun, Resûlün Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, hayırların İmâmına, hayırların Önderine (liderine, başkomutanına), Rahmet Peygamberine, salâvât kıl (getir), bereketini ve rahmetini ihsân eyle! (merhamet et!) ALLAH'ım! Yâ Rabbe'l-âlemîn! Onu geçmiş ve gelecek nesillerin gıpta edeceği Makam-ı Mahmud'a gönder!"
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: SALİHA Kadınlarımız..

Mesaj gönderen Gul »

Resim


Zeyneb bint-i Huzeyme (Radıyallahu Anhâ)

Hz. Zeyneb, Tufeyl bin Hâris’le evliydi. O boşayınca Tufeyl’in kardeşi Ubeyd bin Hâris’le evlendi. Hz. Ubeyd, Bedir Savaşı’nda aldığı yaranın tesiriyle savaş­tan sonra vefat etti. Böylece Hz. Zeyneb dul kaldı.

Hz. Zeyneb çok cömertti. Yoksullara, muhtaçlara yardımda bulunur, onlara şefkat ve merhametle muamele ederdi. O, Müslüman olmadan önce de böyleydi. Bu sebeple Cahiliye Devri’nde dahi “Ümmü’l-mesâkin,” yani “miskinlerin, düşkünlerin annesi” diye anılır ve öyle tanınırdı.

Peygamber Efendimiz, Hicret’in 3. yılında, kocası Allah yolunda kanını sebil eden bu cömert sahabinin sıkıntılarını gidermek ve onu teselli etmek için nikâhı altına aldı.

Hz. Zeyneb validemiz, Peygamberimizin hanımları arasına girmekten çok memnun oldu. Fakat onun Peygamberimizle olan beraberliği kısa sürdü. Re­sû­lul­lah’ın yanında üç ay kaldıktan sonra vefat etti. O sırada 30 yaşlarında bulu­nuyordu. Cenaze namazını Peygamber Efendimiz kıldırdı. Baki Kabristanı’na defnedildi.

Allah ondan razı olsun!
[1]


____________________________________

[1]Tabakât, 8: 115-116; Üsdü’l-Gàbe, 5: 466.
Yazar: Sahabeler Ansiklopedisi


Resim Evliyâullahın ehemmiyetle okudukları bir salâvât

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli vesellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Hâurrahmeti Resim Ve mîmel mülki ve dâllüddevâmi Resim esseyyidül kâmilül fâtihul hâtimü Resim adede mâ fiilmike kâinün evkadkâne Resim küllema zekerake ve zekerahuzzâkirün Resim ve küllema ğafele an zikrike ve zikrihil ğafilün Resim salâten dâimeten bidevâmike Resim bakiyeten bibekâike lâ münteha lehâ dûne ilmike Resim inneke alâ külli şey'in kadîr.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, Seyyîdimiz Efendimiz olan, ""sı rahmet, "mîm"i mülk, "dâl"ı da dâimlik olan, kâmil, fâtih ve hâtim bir Seyyid olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, Senin ilminde bulunan olmuş ve olacak şeyler adedince salât ve selâm ediver! Zikredenler, Seni anarken onu da anarlar; gâfiller de Senden gâfilleştiklerinde ondan da gâfilleşir. Öyle bir salât ediver ki, senin mevcudiyetinle dâim olsun, senin bekânla bâki olsun, ilmin dışında sonu olmasın!. İşte Sensin, her şeye kudreti yeten!
Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön