Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

***Mü’minlerin Annesi Âişe (r.a.) anlatır: “ Rasulullah (s.a.v)’e vahyin başlamasının ilki, uykuda salih( doğru) rüya şeklinde olmuştur, gördüğü rüya mutlaka sabahın aydınlığı gibi gerçekleşegelmiştir. Sonra kendisine yalnız başına bir köşeye çekilmek sevdirildi. Hira Mağarası’nda yalnız kalır, ailesine dönüpte azığını almaya gelinceye kadar burada belirli gecelerde ibadet eder, sonra hanımı Hatice’ye dönüp bu kadar bir süre için tekrar azığını alırdı. Sonunda Hira Mağarası’nda iken kendisine Hakikat geldi. Kendisine Melek geldi ve:”Oku”dedi.Rasulullah(s.a.v.):”Ben okuyamam..."
dedi. Rasulullah (s.a.v) şöyle anlatır: Bunun üzerine melek beni tutup gücüm, kuvvetim kesilinceye kadar sıktı, sonra salıverdi ve:”Oku”dedi.Ben de:”Ben okuyamam...”dedim.Bunun üzerine beni ikinci defa tutup gücüm,kuvvetim kesilinceye kadar sıktı, sonra salıverdi: “Oku” dedi. Ben de:” Ben okuyamam...”dedim. bunun üzerine beni üçüncü defa tutup sıktı, sonra salıverdi:”Oku, Yaratan Rabb’inin adıyla, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabb’in en çok ikramda bulunandır...”dedi. ”Bunun akabinde Resulullah (s.a.v) kendisine gelen ayetlerle beraber(evine) döndü, yüreği çarpıyordu, hemen Hatice bintü Huveylid (r.a.)’ın yanına varıp: ”Beni örtün, beni örtün”dedi. Hemen kendisini örttüler, sonunda ürperti kendisinden gitti. Hatice’ye olup bitenleri bildirdi.:”Kendimden çok korktum”. dedi. Bunun üzerine Hatice “hayır asla , vallahi Allah seni asla mahçup etmez, çünkü sen akraba ile ilişkiyi kesmezsin, işini göremeyenlerin yükünü yüklenir, fakir fukarayı kazanır, misafir ağırlarsın, Hak yolunda karşılaşılan sıkıntılarda yardım edersin.” dedi.

Hatice, Hz. Peygamber (s.a.v)’i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’e götürdü. Varaka, cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş bir kimse idi, İbranice yazabiliyordu, Allah’ın yazmasını dilediği kadar İncil’den İbranice olarak bir kısım şeyler yazardı, gözü âmâ olmuş, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardı.Hatice, kendisine :”Amca oğlu, yeğenini bir dinle “ dedi, Varaka:”Yeğenim ne görürüsün?” dedi. Rasulullah (s.a.v.) de gördüğünü anlattı. Varaka: “Bu Musa’ya inen sır sahibi Melek’tir, ah keşke yaşım genç olsaydı, ah keşke kavmin seni çıkardığında hayatta olsaydım.” dedi. Rasulullah (s.a.v.)
”Beni çıkaracaklar mı ?” dedi.O da: “Evet, senin getirdiğin gibi bir şey getiren kişi mutlaka düşmanlığa uğramıştır. Eğer senin peygamberlik günlerin bana ulaşırsa sana çok yardım ederim.” dedi.Çok geçmedi, Varaka vefat etti .Vahiy de bir müddet aralandı.”***
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:3)

***Cabir b. Abdullah el-Ensâri(r.a.), şöyle demiştir:”Hz. Peygamber (s.a.v.), vahyin bir süre aralanmasını anlatırken konuşmasında şöyle buyurmuştu: ”Bir defasında ben yürürken birden gökyüzünden bir ses duydum, hemen başımı kaldırdım, bir de ne göreyim, bana Hira’da gelen melek...gök ve yer arasında bir kürsüde oturmaktadır. Ondan ürperip korktum, hemen eve döndüm:”Beni örtün,Beni örtün.” dedim, akabinden Allah: “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar! Rabb’ini de yücelt! Elbiseni temizle! Azaba götüreceklerden uzak dur!”(Müdessir : 1-5) ayetini indirdi, ardından vahiy peş peşe gelip çoğaldı.***
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:4)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Enes (r.s.) anlatır: “Resulullah (s.a.v.) Hayber Gazası’na çıktı. Sabah namazını ortalık karanlık iken Hayber yakınlarında kıldık. Ardından Hz. Peygamber (s.a.v) bineğine bindi. Ebû Talha’da bindi bende Ebû Talha’nın terkisinde idim. Hz.Peygamber(s.a.v.) Hayber sokağı içerisinde ilerledi. Dizim Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uyluğuna dokunuyordu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uyluğunun beyazlığını göreceğim dereceye kadar (kalabalık ve sürtünme) uyluğundan izarını sıyırdı. Şehre girdiğinde üç defa: “Allahu Ekber, Hayber şehri harap oldu! Biz bir kavmin yurduna indiğimizde uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur” buyurdu. (Bu ifade Sâffât 177.ayetinden alıntıdır.) Halk işlerinin başına çıktığında : “Eyvah! Muhammed, ordu!” dediler. Hayber şehrini kuvvet kullanarak ele geçirdik. Esirler toplandı. Bu sırada Dıhye geldi ve: ”Ey Allah’ın peygamberi, esirlerden bana bir cariye ver” dedi. O da “ Git bir cariye al” buyurdu. Dıhye de Safiyye bintü Huyey’i aldı. Ardından bir adam, Hz.Peygamber (s.a.v)’e gelip: ”Ey Allah’ın Peygamberi, Dıhye’ye Kurayza ve Nadir kabilelerinin hanımefendisi Safiyye bintü Huyey’i verdin, ama bu ancak sana uygun düşer” dedi. O da: “Onu da onu da çağırın.”buyurdu. Dıhye hemen Safiyye’yi getirdi. Hz.Peygamber (s.a.v.) Safiyye’yi görünce: “Esirlerden bunun dışında bir cariye al” buyurdu. Sonra Hz.Peygamber(s.a.v.) onu azat etti ve onunla evlendi. (Hadisi Hz.Enes(r.a.)’dan dinleyen) Sâbit el-Bünânî: “Ey Ebû Hamza , mehri ne idi?” dedi.”Onun kendisi idi.Onu hürriyetine kavuşturdu sonrada onunla evlendi.” dedi. Nihayet yolda iken Ümmü Süleym, Safiyye’yi süsledi, gecenin bir kısmında Hz.Peygamber’e(s.a.v.) teslim etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) güveyi olarak sabaha çıktı ve: “Kimin yanında bir şeyler varsa onu getirsin” buyurdu ve bir yaygı serdi. Kimi hurma, kimi de yağ getirmişti.(Hadisi rivayet eden) Enes (r.a.)’in: “Sevik’i de( hurma kavutunu da) söylediğini zannediyorum” demiştir. Sonra (hurma, tereyağı, un ve çökelek ile yapılan bir tür yemek olan) hays yemeği yaptılar. İşte Resulullah (s.a.v.)’in düğün yemeği bu şekilde olmuş oldu.”
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:243)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

SEVgili kardeşim Gul, ''KADIN''lar ile ilgili açtığın başlığa MÜNİR DERMAN k.s Babamızın ibretle OKUduğum bölümünü aktarıyorum.

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... 72&start=0

kulihvani yazdı:Şimdi yukarıda kısaca anlatılan ve akla dökülmesi güç olan ilâhî hâdiseyi dünya dekorunda bir nebze görelim :
Hakk’ın emriyle “Cebrail” Âdemi yaratacağı toprağı “Turab, Sera” Kâbede bir noktadan almıştır.
İnsan mankeni yaratılmış, artan parçalar taş olmuş, yeşil yakut...
Sonra Hacerü’l- Esved...
O halde Hacerü’l- esved de Kâbe toprağındandır.

Kâbeyi ziyaret: İnsanın aslına secdesidir.
Hac Medine'de Resûlü Ekremin son senelerinde emr olunmuştur.
630 Milâdi tarihinde Mekke feth edilmiştir.
Putlar Resûlü Ekrem tarafından kırılmıştır.
Ve Hac farziyyeti başlamıştır.
632'de de Resûlü Ekrem son haccından sonra ceseden dünyadan ayrılmışlardır.
Senden artan parçalara şahadet için Hacerü’l- Esved’e el sürülür.
Hacerü’l- Esved öpülmez.
Melekler Âdemdeki Âdemiyet Hamulesine secde etti, taşa değil...
Elini süren işaret parmağıyla sürer.
Ve kendi elini kendi öper.
Bu söze çok dikkat et aksini yapma!..

Yakutta, İnsan cesedinin terkibi vardır.
Kâbe toprağı Özü... Hülasası...
Arşın suyundan bir zerre...

El sürmek : Senden ona, ondan sana bir şey geçmesidir.
Eğer temiz isen Hacer’den sana gözle görülmez âdeta elektriki bir “Proton diyelim” geçer.
İnsan o anda başka olur.
Binlerce sürülen ellerden belki bir iki kişi buna vâsıl olur.
Yakut hakkında hadisler vardır : Boynunda yakut taşıyan veya yüzük şeklinde.
Suda gark olmaz. Boğulmaz.
Dil altına konursa “atş” susuzluğu giderir.
Üzerinde yakut taşıyan, cesedini daima abdestli bulunduracak...
Vücudunun esasını bilenlerden isen, Abdestsiz ne kelâm, ne yemek, ne içme yapamazsın.
O zaman Hadisin doğruluğu ortaya çıkar.
Yoksa aksi doğru değildir fâide yerine zarar görürsün...

Yeşil yakut, kırmızı yakut, siyah yakut, damla yakut...
Dökme yapma, sentetik yakut, yakut değildir.
Hatta yakut diye uydurma yakut taklid ve bilmeden istihza olur.
Dikkat edin!..
Bu laflar soytarılık değildir.
Dökme yakut olursa da bu bir nevi insanın mührü mesabesindedir.
Fakat mühür insan değildir.
İsim olarak kalır...

Havva topraktan yaratılmadı.
Âdem topraktan yaratılıp topraklıktan çıktıktan sonra Âdem'in “eğe kemiğinden” {... ) günü halkediliyor.
Fakat bu söz nazariyedir.
Kur’ânda eğe kemiği diye bir şey yoktur.
Kadının bu eğe kemiğinden yaratıldı sözü, Havva'nın halkı hususu bambaşka bir yaradılış olmalıdır ki bunda birçok sırlar ve güzellikler gizlidir.
Bu Hakk’ın muradının en büyük sırrıdır.
Sırr değildir amma...
Yine sırdır. Söylenemez. Kadrosundadır.
Bu sırrın bir ucu İsa'nın Hazreti Meryem'den babasız doğması, Hakk’ın muradının başka şekildeki tecellîsinde gizlidir.
Bundan dolayı “Fadıl” kadında erkekten 7 defa daha fazladır. Bu sırrın gizlenmesi için Havva anamızı şeytan kandırmış menedilen meyveyi yedirmiştir.
Şeytan niçin Âdemi kandırmadı da Havva’yı kandırdı?
Bunda büyük bir sırr vardır.
Hakk’ın muradının âdeta bir kanunudur.
Şeytan Âdem’e secde etmedi.
Havva’ya secde mevzuu bahis değildir.
Havva'nın malzemesi başka.
Toprak değil...
Bazı kabahat gibi görünen şeyler bazı hakikatlerin örtülmesi içindir.
Yalan bundan dolayı İslâmda men’edilmiştir.
Yalan haramdır.
Hatta şirktir. Niçin şirktir?
Yalan büyük bir meseledir.
Eğe kemiği sözü altında perdelenerek halkedilen Havva’ya hususî bir ruh nefhedilmiştir.
“TEK CANDAN”
"Nefsin Vahidetin"
Bu husus ruhtan ötürü :
“CENNET ANALARIN AYAĞININ ALTINA SERİLMİŞTİR”
Ve yine bu husus ruhtan ötürü analara süt verilmiştir.
"Ana göz yaşı" Verilmiştir.
“HAYY TEZGÂHI” verilmiştir.
Bazı ibâdetler bazı uzvî sebepler perdesi altına gizlenerek bağışlanmıştır.
Hayızlı kadınlara namaz bağışlanır.
Bu bağışlamada büyük bir sırr gizlidir.
Hayız perdesi altında...
Hayızlı kadın hayzı bittikten sonra gusül yapar.
Bu gusül cünüb guslü değildir.
Düşünmek gerek!
Cumâ namazı kadınlara farz değildir.
Kadınlardan imam olmaz.
Peygamber, Nebî olmaz...
Hakk’ın perdelerinden mahremiyet.
Setr emrolunmuştur.
Hakk’ın en büyük yaratığı kadındır.
Amma bunun ne olduğunu kimse idrak edememiştir.

İdrak eden de söylememiştir.
Söyliyemez de...

Kadın şeytandır.
Kadın insanı baştan çıkarır.
Bunlar lâkırdı değildir.
Hakikat değildir.
Zayıf kimselerin sözüdür.
Bunda da bir şey ifade edilmektedir.
Rüyada bile Şeytan'ın temessül edemiyeceği nesneler şunlardır:
Bulut
Su
Horoz. Her horoz değildir. Muayyen bir cins horozdur.
Koç, koyun.
Siyah gül.
Kadın ve cennette huri, Hazreti Havva, Hazreti Meryem ve Hazreti Fatma.
Resûlü Ekrem...
4 Büyük melek.

Kadın: Şeytan işlerinin aksettirilmek istendiği bir aynadır.
O kadar...
Kadına şeytan denilemez...
Neyi sevelim Yâ Resûlullah?
“Namazı, namazı, namazı!..“
Kimi sevelim Ya Resûlullah?
“Ananı, Ananı, Ananı!..“
İşte muhterem sahabelerin Resûlullah'a sorup aldıkları cevab-ı Resûl. Bu...
3 defa'a söylemelerindeki murad :
Allah için,
Benim için,
Kendin için...

Kadınlardan bundan dolayı “NEBΔ Peygamber gönderilmemiştir.
Hakk’ın en büyük bol şefkat hissi kadına verilmiştir.
Nebîlik muvakkattir.
Kadının işi ise muvakkat değildir.
Hakk’ın en büyük kıskandığı duygu da ona verdiği ana şefkatidir.
Hafaza Melekleri ana yolundan bahşolunur insanlara...
Zifafta erkeğin kılacağı iki rekat namaz bunun içindir.
Bu bahis çok derin sırr deryasıdır. Uzundur.
Daha bildiğim kadar söylersem çıldırmak işten bile değildir.
Kadına eziyet edenin sonu hüsrandır.
Bunu unutma... O kadar!..
Resûlü Ekrem bana üç şey Hakk tarafından sevdirildi.
Sevdim demiyor "Sevdirildi" bunda ince, gizli bir emir ve mecburiyet vardır.
1- Kadın
2-Güzel koku
3- Gözümün nuru namaz.
Bu basit bir söz değildir.
Düşünmek gerek!..

"Hayy Tezgâhı" olan kadınlar hayızdan kesildikten sonra çocuk yapamazlar.
Hayy Tezgâhı onlardan alınmıştır.
Kadın vücudunda bulunan hormonlar artık tükenmiştir.

Burada bir şeyden bahsedeceğim :
Rahim hastalıkları.
Çocuk düşürmelerde, gizli zinalarda çok görülür.
Bütün hastalıkların manevî sebebleri vardır.
Bunun hakkında bir kitabımız vardır.
Merak edenler oraya müracaat edebilirler...

Bu hal kadının yaratıldığı topraktan ayrı bir nesnenin sâfiyetine doğru gidiştir.
Kadın tamamiyle terkib itibariyle başkalaşmıştır.
Cesedî ve ruhî bir mücadele başlar ki hayatı temiz geçmemiş yani Hakk’ın emirlerini ihmal etmiş veya kadınlık büyük kıymetini bilmeden hakir görmüşlerde çıldırmağa kadar giden adet kesimi krizleri geçirmeğe başlar.
Halbuki aksi olan kadınlarda cismanî bir nur güzelliği ve sâfiyet ve ruhanî bir sükunet asaletine bürünür.

Kayın valide hikâyeleri, edebsizlikleri hayatında tövbesiz kalmış günahların kokuları ve tezâhürleridir.

Kadının semavî sâfiyet, asalet ve Hakk katındaki kıymetini harab eden :
Dedikodu,
Olduğu gibi görünmemek,
Kendinde gizli ilâhî esmâları görmiyerek kıymetini zedelemek.
Hem cismanî hem ruhanî kıymetleri muhafaza edememek, bugünkü kadınlarda bu artık kalmamamıştır.

Aile geçimsizlikleri, hem erkek ve hem kadın suçudur.
En büyük suç erkektedir.
Bugünkü erkek olsun, kadın olsun, “ÎSLÂMI” asrın zihniyet ve ışığında değil; asrı, islâmın ışığında görerek hareket etmesi lazımdır.
“İnancımız vardır!“ sözü, hiç bir yönü ile hiçbir kıymet taşımaz.
İslâm demek : Hakk’ın yarattığı güzellikleri muhafaza eden ve yaradılışı kanunları içinde devam ettiren derecedir.
“Bu Allah'ı bilmek demektir”

İslâm kadını İslâmdır.
Soytarı değildir.
Nenelerimizin yüzlerinde, hareketlerinde hiç bir günah gizlenemezdi.

Kadınlardan imam olmaz.
Cumâ namazı kadınlara farz değildir.
Bunların ilâhî niçinleri vardır.
Hikmetinin sırrını kadınlar bilseler secdeden başlarını kaldırmazlardı.
Erkekler bilseydi böyle kadınların ayaklarının altını öperlerdi.
"Ayak altı" nedir?
Allah'ın insan vücudunda yarattığı en büyük sırrı âşikâr olduğu halde gizleyen uzuvdur.
Vücudda en mukaddes , vücudun uzvundan, başta geleni ayak altıdır.

Bir hadiste : “Bir kimse anasının ayağının altını öperse cennetin eşiğini öpmüş olur.”
Eşik kapıdaki giriş yeridir.
O halde cennette kapı var demektir.
Bu kapı nedir?
Eşik nedir?
Bunlar basit mânâdaki eşik değildir.
İlerde bunu izâh edeceğiz.
Hele biraz eşikte bekleyelim.
Hakk’ın en büyük sırrı, eseri annedir.
Ayağının altına sermiş cenneti...
Büyük Allah'ın büyük eseri Anne...

Anne olmak, bu sırra karşı kadının hürmet ve tâzim ve âdeta ibâdetidir.
Sağ ve sol ayak tabanı, parmakların alt kısımları, topuk muhtelif hastalıkların arazını ince bir sûrette gösterdiği gibi haramları, günahları da yapıp yapmadığını gösteren Hakk’ın aynasıdır.
Cesedde nefsin hareketini ve ceseddeki hastalıkları gösteren bir topografya haritası gibidir.

Mesh icâb ettiği zaman ayağın altı mesh edilmez.
Üstü meshedilir.
Bu da gönül gözü açık olana bir şey söyler ama kimse bilmez.
Merak etmez sebebini araştırmaz.
Bir parça meshten bahsedelim;
Mesh: Bir yere temas etme mânâsına gelir.
Lens: Bir yere değerek duyma.
Mesh: İsim olarak ayağa giyilen yumuşak, bileğe kadar uzayan ayakkabı manânasındadır.
Şeriatta ise: Mesh el ile sürme mânâsınadır.
Başa, ayağa mesh etme gibi.
Meshetme su veya temiz toprakla yapılır.
Abdest almada “BAŞINIZI MESHEDİN!” âyet emridir.
Abdestli birkimse mesh giymiş ise abdest tazeliyeceği zaman mesh üzerine elini ıslatarak yalnız ayağının üstünü meshedebilir.
Altına lüzum yoktur.
Fakat abdestli olarak mesh giymiş bir kimse su bulamadığı zaman teyemmüm yapacağı sırada meshini çıkarması lâzımdır.
Ayak altına da toprağı sürmesi lâzımdır.
Meshte su ile meshedilir.
Ayak altına mesh yapılamaz.

Şâfiler niçin çıplak ayak namaz kılarlar.
Şâfilerde mesh yapılmaz, câiz değildir.
Bunlarda gelişi güzel bir iş değildir.
Sebebleri ve niçinleri vardır.

Hülâsa Allah kadını bambaşka yaratmıştır.
Vücud bakımından,
Ruh bakımından,
Duygu bakımından,
Fazıl bakımından,
Uzuv bakımından,
Kan terkibi bakımından,
Vücud terkibinde bulunan madenî maddeler bakımından “NUR-U RESÛLÜLLAH” anadan geçerek Resûlü Ekreme intikal etmiştir.
Nurun şerefi için annelere süt bahşedilmiştir.

Şefkat, tahammül ve bazı imtiyazlar da verilmiş gebelik zamanında...

Kadının ne kadar büyük makamda olduğunu bilse erkekler zevcelerinin ayaklarının altını öperlerdi.
Resûlüllah huzurlarına giren hiç bir kimseye hatta Cebraile bile kıyam etmezlerdi.
Hazreti Fatıma huzura girdiği zaman derhal kıyam ederlerdi. Kadın makamının kıymetini artık düşün!
Gafil olma!
Bu sırr bu kıyamda gizlidir...

Şimdi niçin diye soracaksın.
Merak edeceksin.
Öğrensen bile ne yapacaksın.
Sen ondan evvel yapılması gereken şeyleri yap da, sonra merakını gider.
"Merak etme" boş bir duygudur.
Ağzında bal taşıyan arının iğnesi de vardır onu unutma...

Hiç bir kadının, ayağının altını cehennem ateşi yakmaz. Kadınlara söylüyorum.
Ayağına temiz bak!
Tabii güzellik sırlarına hakaret etme, tırnaklarına hürmetli ol! Onları soytarılaştırma!
Söylediklerime dikkat et!
Söylemediklerimden kendine söz çıkarma!
Bunlar güç iş değildir.
Hakk’ın emirlerini yerine getirmiyorsan hiç olmazsa cesedine hakaret etme!..

Kadını fuhşa sürükliyen erkektir.
Irzına geçen erkektir.
Bu gibiler tövbe etseler bile faide vermez...

Zina yapan kadın recmedilir.
İslâmiyette kadın katli yasaktır.
Ölüm cezası recimdir. Taşlamadır.
Bu çok büyük bir meseledir.
Recmedilen kadın indi ilâhîde suçundan mağfur olur.
Ve cesedi azab görmez.
Ceseden şehittir.
Bu kadına Hakk tarafından verilmiş bir mertebeye bağlıdır.
Kadın topraktan veya eğe kemiğinden yaradılış rivâyetinden uzaktır.
"NEFSİN VAHİDETÎN" den yaratıldığının delilidir.
Yalnız kadın recmedileceği zaman âdetli olmaması lâzımdır.
Eğer bunu tesbit etmeden yaparlarsa bütün günahı emir veren ve her kim taşlarsa ona aittir, azabı vardır.
Hele emzikli küçük yavrusu veya hamile olana yapılırsa emir veren de taş atanda dinden çıkarlar.
Recm edeceklerin abdestli bulunmaları lâzımdır.
Erkeklerde başvuracak cellat abdestli olacaktır.
Aksi halde küfre giderler.
Çünkü bu emir Hakk’ın emrini yerine getirmektir.
Farz ise, farzlar abdestsiz yapılamaz.
Hayvan kesenler, hamur yoğuranlar, ekmek yapanlar hepsi abdestli olarak işi yapmaları lazımdır.
Süt sağanlar buna dahildir.
Meme veren kadınların yavrularına abdestli olarak süt vermeleri muhakkak lâzımdır.

Her ne sûretle olursa olsun kadın öldüren cehennemliktir. Burada dinsizlik mevzu bahis değildir.
Kadın öldürmek hele küçük kız öldürmek, küçük erkek öldürmekten daha beterdir.
Büluğdan evvel kız ve erkek, kadın öldürmek İslâm Dininde tamamen yasaktır, haramdır, tövbesi ve affı yoktur.

Zina yapan erkek katledilir.
Cesedi kurtulur ruhu azap görür.
“Recmedilen kadının guslü yapılır. Cenaze namazı kılınır.” Erkeğin guslü yapılmaz cenaze namazı kılınmaz.
Resûlü Ekrem recmedilen bir kadının cenaze namazını kıldı.
Hazreti Ömer itiraz etti :
“Ya Ömer o kadın öyle bir tövbe etti ki bütün Medine halkına taksim edilse hepsine yeter!“ buyurdular.

İslâmda, ceza tatbik edildikten sonra kin ve adavet göstermek haramdır.
Sevgi duygusu hakimdir.
İslâm ceza sisteminin gerçek ruhu budur işte.
Yetimdi kaldığı evde bir câriye ile zina yapan Muaz İbni Mâlik recmedildi.
Sahabelerden iki zât küfrettiler.
Resûlü Ekrem duydu. Ses çıkârmadılar.
Bir saat sonra yolda ölü bir eşek gördüler.
“Bana falan sahabeyi çağırın!“ diye buyurdular.
Sahabeler geldi.
Resûlü Ekrem : “şu ölü eşek etini yiyin!“ diye emretti.
Sahabeler : “Yâ Resûlullah bu yenir mi?“ dediler.
“Demin recmedilen arkadaşınızın ırzına küfrettiniz, o söz bu eti yemekten daha kötüdür!“ buyurdular.
“O öyle bir tövbe etti ki şimdi cennet ırmaklarında yıkanmaktadır!“
Recmedilen kadına yakından Halit İbni Velid büyük bir taş atarak başına vurdu.
Halide kan sıçradı.
Halid küfretti.
Resûlüllah : “Hele dur bakalım o kadın öyle bir tövbe etti ki bir şâki yapsa bütün günahları affolunur!“

Hazreti Havvanın sırrını, Hazreti Meryem’in erkeksiz İsa’yı doğurmasında Hakk gizlemiştir.
Hazreti Âdem ve Havva arza indikten sonra cinsî olarak birleşmişlerdir:

Habil, Kabil isimli iki evlatları olmuş, en son evladı da ŞİT dir ki ilk Peygamber Şit’tir.
Habilin öldürülmesi neticesi Cenâb-ı Allah Âdem’e Hubbetullah mânâsına gelen “Şit”'i ihsan etmiştir.
Şit ilk peygamberdir, kendisine tesbih ve tehlil gelmiştir.
Ebu Kubeys dağında Hazreti Âdem’in yanında metfundur.
Habil ve Kabilden sonra Havvanın, Âdemle birleşmeden Hazreti Meryemin İsa’yı doğurduğu gibi Eklimya ve Lebuda İsimli iki kızı olmuştur.
Kabil’e küçük kız Lebuda.
Habil’e büyük kız Eklimya verilmiştir.
Eklimya çok güzeldir.
Kabil Habil’i öldürür.
Eklim’yayı almak için...

Yukarda bahsettiğimiz gibi :
İnsan tıyn, salsal, kelfahhar, hame, turab'dan malzeme olarak halkedildi.
Bu Âdem...
İlk insan...
Sonra Nutfe, alaka'dan yaratma yardım malzemesi alarak İnsana verildi.

Hazreti Havva ise "NEFSİN VAHİDETİN" tek candan halkedildi. Âdemin yaratılma malzemesinden değil Havvanın ki...
Sonra her şey canlı cansız, zevceyn yaratıldı.
İlk evvelden...

Müsbet, menfi iki zıt element birleşti.
Bu zıtlardan bir ahenk ortaya çıktı.
Bu zıtlara yek diğerine karşı bir incizab, bir sevgi, bir yakınlık yek diğerine kaynaşıp bir varlık husule getirme kudreti verildi...

Maddî taraftan cesedî bir incizab başlar.
Küçülür, küçülür gözle görülmez hale gelir.
Orada bilmediğimiz yani müsbet ve menfi elementlerin, nesnelerin birleştiği yerde bir canlılık başlar.
Büyür, tekrar görünür canlılık ruhî tezâhür şeklinde görünür.
Erkek kadını gördüğü zaman, diğeriyle uzvî bir istek yek diğerine karşı duyarlar.
Yanaşırlar, sevişirler, koklaşırlar sonra vücudları yek diğeriyle birleşir.
Maddî görünen taraftan ruhî bir hazza giderler.
O sırada kendilerinden görünmez maddî bir şey ayrılır... Boşanırlar...
Görünmeyen parçalar birleşir.
İki zıttan bir ahenk yaparlar.
Kendilerine benzer bir yavru taslağı olmağa başlar.
“Nutfe”, “Alaka” bunların birleşmesi neticesi bir "NEFSİN VAHİDETİN" tek bir candan husule gelir...

Hazreti Âdem’den sonra Hazreti Havva toprak, topraktan çıktıktan sonra başka bir terkib ve malzeme ile yaratılıyor.
Âdemin terkibini taşıyan erkek, erkeğin terkibini taşıyan kadınla devam ettiriliyor.
İnsanın nesli murad olunan zamana kadar...
Erkek ölünceye kadar nutfesi devam ediyor.
Yumurta husule getirecek kadın ise muayyen bir zamana kadar...
Bunların hikmeti ve sırrı bu son sözde gizlenmiştir.
Gizletilmiştir.
Hak tarafından...

Her sırrın akıl hududuna, tefekkür perdesine getirilmesini Cenâb-ı Hakk hiç bir yaratığa vermemiştir.
Yalnız bir tek mübârek insan müstesna...
Oda bunu söylemek iznini HakK’tan almamıştır.
Ona selâm olsun.
O da Resûlü Ekremdir...

Cimâ ve birleşme cesede aittir.
Yaradılış malzemesi toprak olup, toprak topraktan çıktıktan sonraki erkek...
Aslı toprak olmayan yani ilk malzemesi “tek bir can” olan kadın...
Bu ikisinin, iki zıttın birleşmesi...
Bu birleşmede cesedin duyduğu zevki ruh, bir telezzüz şeklinde hisseder.
“Zevk” başkadır.
“Telezzüz” başkadır.
Aynı mânâ ve duygu değildir.
Bu kelimelerden bir çok inceliklerle iç âlemin kapıları aralanır. Amma düşünebîlirsen...
Zevk cesede aittir, telezzüz ruha aittir.

Cünup olan ceseddir.
Erkek cünup olur.
Kadın cünup hale sokulur.
Rüyada cimâ yapan ihtilam olmuştur.
Cesede aittir ihtilam..
Fakat ihtilam başka türlü bir cünuplüktür.
Birinde uyanık iken bilerek cesed vücudu nefis yardımıyla cünup olmaya getirir.
İhtilamda ise ruh yardımıyla cesed ihtilam olur.
Fark arada büyüktür.
Cünup olana gusül lazımdır.
Ruhunu cesedinden ayıran insan rüyada ihtilam olmaz.
Bu çok zor bir iş ve güçtür.
Ancak başkasının himmet ve nazariyle mümkündür.
Veyahut bilinmeyen bir tevfiki ilâhîdir; O kula...
Çok ihtilam olmak uzvî bir rahatsızlık telakki edilirse de manevî bir sebebin tesiri altında çok iyi bir şey de değildir... Günah değildir, fakat ehemmiyet verilmeyecek bir durum da değildir.
Fazla açıklayamam.

Bazı hayvanların kızanlık devri vardır, ondan başka zamanlarda cimâ yapmazlar...
Veya yapamazlar.
Kediler, köpekler, kurtlar ve bir çok hayvanlar...

Kediler yazın başlangıcı, köpekler yaz, kurt kışın, iklimlere göre bu değişebilir.

Soğuk, mutedil, sıcak iklimlerde bu husus başka başkadır.
Sıcak bölgelerde birleşme fazladır.
Büluğ erkendir.

Soğuk ülkelerde mıntıkalarda büluğ geçtir.
Cimâ hissi azdır.
Eskimo kadınları altı ay âdet görmezler.
Bunun uzvî bir sebebi olduğu gibi bunun altında manevî bir sebeb gizlenmiştir.

İnsanlarda, bir devrede kadın hayızdan kesilir.
Genel olarak erkeklerde de kudret zayıflamaya başlar veya kesilir.
Yani cimâ devri sonra gebelik.
Sonra olgunluk...
Ihtiyarlık...

Buğday olgunlaşır.
Bir tanede hem erkek hem dişi nüvesi mevcuttur.
Toprağa girdiği zaman çoğalmak için büyür.
Tekrar nesil bırakır.
Dünyada her nebat, ağaç, meyve her şey zevceyndir.
Kuşlar, böcekler, balıklar hepsi aynı gözle görülmeyen mikroplar bile.
Atomlar da müsbet ve menfi, dişi ve erkek demektir...
Yalnız bir mahlûkun dişi-erkeği yoktur "İpek böceği" ...

Eşlerini hor görüp onlara hakaret eden, dayak atan, eziyet eden erkekler bitmeyen hesaba çekileceklerdir.
Ne dinden olurlarsa olsunlar.
İster fasık, ister münkir olsun, bu hesap hususî bir hesaptır, istisnası toz kadar bile yoktur.
Tövbesi de yoktur.
Ancak kadın erkeğinin haberi olmadan sessiz, sözsüz hakkını helâl ettiğini kimseye bildirmeden Allah’tan istemesi şartı ile belki erkek bu hesaptan o da ucuz kurtulur.

Kim olursa olsun Cenâb-ı Hakk Cennetini anaların ayağının altına sermiştir.
Yukardaki hesapta kadının Âdem gibi topraktan değil başka bir şeyden yaratılması dolayısıyla ona hakaret vardır.
Bu “Nesne” “NEFSİN VAHIDETÎN” dir.
O nedir bilir misin?...
Söylersem insan derhal çıldırır.
Onun için delilik bizde kalsın da söylemeyelim.
Doğrusunu Allah bilir...

Eğer bizim, deliliğimize biraz iştirak etmek murad ve arzunuz varsa ki muhakkak olacak; dediklerimi dinle! Söylemediklerimden kendine söz çıkarma!
Şu sözleri düşün :
Şeytan niçin Havva’yı kandırdı, Âdemi kandırmadı?
Çünkü şeytan Âdem’e secde etmemişti.
Şeytan Melektir.
Havva ile secde meselesi yoktur.
Şeytan Hakk’ın emrinden çıkamaz.
Emir olmadan cennete de giremez.
Cenâb-ı Hakk’ın bir muradı bu..
Bilemeyiz.

Havva topraktan yaratılmadığından onu kandırdı.
Secde etmediği Âdemle işi kalmadı.
Şeytanın arası yok Âdem ile.
Bu da bir sırdır.
Kadın şeytandır diye bir söz vardır.
Şeytanın Âdeme secde etmediğine sebeb Hakk’ın muradıdır. Emirdir bu...

Yapacağı işleri kadın aynasında aksettirdiğinden kadına şeytan sözü ortaya çıkmıştır.
Tamamıyla yanlıştır..
Hatta böyle söylemek bile doğru değildir.
Sözle çizilmiş şu resme bak :
Uzun boy.
Nârin mütenâsib vücud.
Beyaz ten.
Siyah uzun saçlar...
İri siyah gözlü.
Sâkin ve yavaş konuşur.
Düzgün cümlelerle.
Okuma ve yazma bilir.
Şairdi.
Karanlıkta her yer nur içinde kalırdı.
Yere kuvvetle basarak yürürlerdi.

Resûlü Ekrem Cebraile bile kıyam etmezdi.
Yalnız O’na, huzurlarına girdiği zaman kıyam ederlerdi.
Bu, kendisinden bir parça olan Hazreti Fatımadır.
Bütün kadınların Hatunluk Sırrı onda dünya yüzünde görülmüştür.
Hakk şefaatine nail eyleye!..
"Ehlibeyt" ondandır.
Onun devamıdır.
Ehlibeyti sevmek Fatımayı sevmektir...
İşte ona benzemeye çalışan islâm kadınının anasının ayağı altındadır cennet.
Hadisin manâsı budur...

Burada başka bir bahiste izâh edilecek bir mesele vardır. İnsanın bir müsbet ruhi.
Bir de menfi maddî yaradılış tarafı vardır.
Menfi tarafla mücadele edilmez.
Maddî tabiat kanunlarına tabi ve bağlıdır.
Erkeklerde sakal bıyık vardır.
Kadınlarda yoktur.
Erkeklerde genel olarak saç dökülmesi vardır.
Bıyık, sakal dökülmesi yoktur.
Kadınlarda saç dökülmesi genel olarak yoktur.
Bu husus yaratılıştaki ayrılığın neticesidir.
Ve bir şey ifade ve isbat etmektedir.

Hastalık, menfi tarafa, maddî cesede arız olan hal
lerdir.
Bu da sezilemeyen âhenkten ayrılma neticesidir.
Bu da mikrop, hastalık perdesi ile gizlenmiştir.
Müsbet tarafın burada nizama bilerek veya bilmeyerek karşı durmasıdır ki bu bilirsiniz idrakî güç bir isyandır.

Cenâb-ı Allah, insanın neden ve nasıl halkedildiğini bildirmiştir.
Hayvanların, nebatların cümlesinin nasıl ve neden halkedildiğini bildirmemiştir.
Meleklerin nurdan, cinnilerin dumansız ateşten halkediidiği bildirilmiştir.
Ve ilk hayatın suda başladığı ve balıkların halkedildiği de bildirilmiştir.
Fakat neden ve nasıl halkedildiği hakkında bilgi yoktur.
Bu bilgisizlik insanları nazariyeler kurmaya götürmüştür.
Fennî, ilmî birçok hakikatlar ortaya çıkarılmıştır.
Bunların hepsinin böyle oluşlarının sebebleri ve niçinleri vardır.
Bunlar buzlu cam arkasında buğulu olarak bilinmektedir.
Fakat asıl niçin ve sebeb malûmdur.
Başka bir bahiste bunlar bilgi hududumuz dahilinde izâh edilecektir.

Bu kitabda “Sorma, söyliyemem, söylenemez” lafları bazı yerlerde geçmiştir.
Bunun mânâsı şudur.
Bilgisizlik değildir.
Söylenenlerden şüphe edilirse söylenen şeye töhmet edilmiş olur.
Hakk’a karşı hürmetsizliktir.
İnanılmayan bir şeye yalan isnad edilmiş olur.
Bunu söyleyen de töhmet altında kalır.
Küfür ve isyana girmiş olur.

Öyle şeyler meseleler vardır ki :
İnanılmadığı takdirde insan kâfir olur.
Yani bilmeden Allah’ın varlığını inkar etmiş duruma düşer.
Kur’ân’ın bildirdiklerine inanmayan kâfir olur.
Bir kısmına inanıp da bir kısmına aklî itiraz bile insanı kâfir yapar.
Bir emri yapmamak başkadır.
Böyle şey olmaz demek başkadır.
Hakk’ın emirlerini yapmıyor.
Fakat bazı emirleri yapmak şartı ile inanıyorsa kâfir olmaz.
Efendim bizim inancımız vardır amma yapamıyoruz.
Baloya gider, içki içer, kumar oynar, plaja çıplak girer, bunların hepsi küfürdedir.
Gusül yapıyorlarsa bunlara kâfir denemez.

Fakat gusül yapmıyorlarsa İslâm değildirler.
Kâfirdirler. Yani küfürdedirler demektir.
Bunlar bilmeden tamamiyle inkârdadırlar.
Ne söylerse söylesinler...

Tırnak büyütmek, boya sürmek, saç boyamak asıl rengini değiştirerek.
Erkeklerde dahil, hele erkeklerde saç boyamak tamamiyle haramdır.
Kadının çıplak gezmesi, plaja gitmesi, islâm âdeti olmadığı gibi o kimseye de helâl değildir.
Haramdır.
Küfürde olana haram, helâl diye zâten bir şey yoktur...

Dünya ve nefsî kayıtlarından kurtulmaya çalış.
O zaman cennet ve cehennem kayıtları da kalmaz.
Geride ne kalır bilirmisin?
Bir parça çamur.
Çamurdan yaratılan aslına döner.
Ruh Allah’ın emir cümlesindendir.
Allahtan gelmiştir.
Allaha dönecektir.
Günahkârların cehennem azabından kurtulmaları için yapılan şefâat bir parça çamur içindir.
Çamuru tekrar çamur olmadan temiz tutmaya çalış.
Bu çamuru muhafaza için Resûlün Sünnetlerinden ayrılma!..
Haram demek, Resûlullahın Sünnetlerinden ayrılmadır.

Resim ---Resûlü Ekrem Ali'ye : "Sen Fatıma'nın kölesi ol ki, o da senin câriyen olsun!"
Fatıma'ya : "Sen Ali'nin câriyesi ol ki, o da senin kölen olsun!" buyurmuştur.
İşte İslâm ailesinin düsturu budur.


KELİMELER :

Yakut : Çeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı.
Vâsıl : Ulaşan, erişen, kavuşan. Hakka vâsıl olan.
Atş : Susuzluk. Susama.
Fâdıl: Fazilet sâhibi. Üstün kimse.
Men’ : Yasak etmek. Durdurmak. Bırakmamak. Bir şeyi diriğ etmek, esirgemek.
Tezgâh : f. Dokuma âleti.
Cünüb : Cenabetlik. Şer'an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli. * Irak, uzak, baid.
Setr : (Setir) Örtme, kapama, gizleme.
Setr : (Setir) Örtme, kapama, gizleme.
Hayz : Hayız. (C.: Hiyaz) Kadınlara mahsus aybaşı. Kadının âdet hâli. Böyle bir kadına hayize denir. (Kadını döl yatağı denen rahminden, bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın, muayyen müddetlerde kan gelmesine o kadının "aybaşısı" denir. Buna ve kan geldiği müddete de hayız müddeti denir. İslâmiyetçe, bu halde bulunan bir kadın, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve cinsî münasebette bulunamaz, haramdır.)
Uzvî : (Uzviye) Uzva ait. Canlı. Organik.
Gusül : Boy abdesti. Temizlenmek. Maddi, manevi temizlik için şartları dahilinde yıkanmak. Taharet-i Kübrâ da denir
Mahremiyet : Gizlilik. Mahrem olma hali.
Temessül : Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek
Muayyen : Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, karalaştırılmış.
Şefkat : Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek
Zifaf : Gerdeğe girmek. Gerdek.
İ’tibar : (İtibâr) Ehemmiyet vermek. Hürmet, riâyet ve hatır saymak. Kulak asmak. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbul farzetmek. * Taaccüb etmek. * Şeref, haysiyet. * Bir şeyin gerçek değil, kararlaştırılan değeri. * Ticarette söz veya imzaya olan itimad.
İhmal : Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etme
Sâfiyet : Saflık, hâlislik, temizlik.
Tâzim : Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Araz : İşâret, alâmet. * Tesâdüf, rast gelme. * Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
Mesh : El sürme. * Silme. * Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak. * Taramak.
Câiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
Recm : Taşlamak, taşa tutmak, taş ile insan öldürmek.
İnd : Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir.
İncizab : Cezbedilme, çekilme.
Tezâhür : Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek.
Terkib : Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
Telezzüz : Tat ve zevk almak. Zevklenmek.
İhtilam : Uyurken cenabet olmak, düş azmak. Ergenlik.
Cimâ : Cinsi münâsebet. Çiftleşmek. * Zamm etmek.
Himmet : Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
Nazar : Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce.
Ehemmiyet : Mühim olma, ağırlık, değerlilik, dikkate değer olma, dikkat ve ihtimam, kıymet, nazar-ı dikkati çekme.
Mutedil : Yavaş ve mülâyim. Ne pek az, ne pek çok olan. Orta hâlli. İtidalli.
Mıntıka : (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. Kuşak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge.
Âdet : Kadını aybaşı hayzı görmesi, aylık kanama olması.
Mütenâsib : Uygun, aralarında muntazam bir nisbet bulunan, muvâfık, birbirine mensub ve müşâbih olan.
Nârin : f. İnce, zayıf, nazik.


ÂYETLER ve HADİSLER :

“BAŞINIZI MESHEDİN!” âyet emridir :


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُوا مَاء فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَـكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Resim ---“Ya eyyühellezine amenu iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafiki vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka'beyn ve in küntüm cünüben fettahheru ve in küntüm merda ev ala seferin ev cae ehadüm minküm minel ğaiti ev lamestümün nisae fe lem tecidu maen fe teyemmemu saiydan tayyiben femsehu bi vücuhiküm ve eydiküm minh ma yüridüllahü li yec'ale aleyküm min haraciv ve lakiy yüridü li yütahhiraküm ve li yütimme ni'metehu aleyküm lealleküm teşkürun : Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünüb oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.“ (Mâide 5/6)

“CENNET ANALARIN AYAĞININ ALTINA SERİLMİŞTİR”
Resim ---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : “Cennet anaların ayakları altındadır!”
(Es-Siracu'1-Münir: 2/217)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Sevgili Nuriye Abla çok teşekkür ediyorum. Bu aktarımınız gönlümüzde yer bulsun inşâallah.


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’dan şöyle demiştir.: “Rasûlüllah(s.a.v) bize konuşma yaptı, bilgiler verdi.-Kendisi doğru(sâdık) ve doğrulanmıştır(mesdûk)-Şöyle buyurdu: ”Şüphesiz sizden birinizin anne karnındaki yaratılışı kırk günde derlenip toplanır. Sonra bir o kadar (süre içerisinde) alaka olur. Sonra bir o kadar (süre içerisinde) bir et parçası olur. Sonra da Allah bir melek gönderir ve dört kelimeyi (yazması) emrolunur.Ona: ”Amelini, rızkını, ecelini, şakî (günahkar kimse) veya saîd (iyi kimse) olacağını” yaz denilir. Sonrada içerisine ruh üflenir şüphesiz, sizden bir kimse çalışıp amel işler sonunda kendisi ile cennet arasında bir kulaç kalır, ama yazısı gelip onu geçer, bu sefer cehennemliklerin amelini işler. Yine sizden bir kimse çalışıp amel işler sonunda kendisi ile cehennem arasında bir kulaç kalır ama yazı gelip onu geçer, bu sefer cennetliklerin amelini işler.” (Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:1355)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Hz Âişe (r.a.)’dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine: “Ey Âişe , bu Cebrail’dir, sana selâm söylüyor” buyurmuş, O’da: “Ve Aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berkâtühü(=Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi onun da üzerine olsun)” diye selâmı almış ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’i kasdederek:” Sen benim göremediğimi görürüsün.” demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:1360)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim


Hz. Peygamber(s.a.v)’in Hanımı Hz. Âişe(r.a.) anlatır: ” Seferlerinin birinde Resulullah (s.a.v) ile birlikte çıktık.(Mekke ve Medine arasında) Beydâ veya Zâtu’l-Ceyş mevkisinde bulunduğumuz sırada gerdanlığım kopup düştü. Rasûlullah (s.a.v) gerdanlığımı aramak üzere konakladı halk da kendisiyle beraber konakladı ama su başında değillerdi. Halk Ebû Bekir Sıddık’a varıp: “ Âişe’nin ne yaptığını görüyor musun? Rasûlullah (s.a.v) ve halkı su bulunmayan bir yerde konaklattırdı, yanlarında da su yok.” dediler. Rasûlullah (s.a.v) başını dizime koyup uyuduğu sırada Ebû Bekir çıka geldi: Rasûlullah (s.a.v) ve halkı su bulunmayan bir yerde alıkoydun! Üstelik yanlarında su da yok!” dedi ve beni azarladı. Allah’ın konuşmasını dilediği kadar söyleyeceğini söyledi, eliyle de böğrüme vurmaya başladı. Rasûlullah (s.a.v)’in dizimde olmasından dolayı hiç kıpırdayamamıştım. Rasûlullah (s.a.v) susuz olarak sabaha çıktığında ayağa kalktı. Derken, Allah teyemmüm ayetini indirdi(Maide:6). Bunun üzerine teyemmüm ettiler.” Bu olay üzerine Üseyd b. Hudayr: ”Ey Ebû Bekir ailesi bu sizin(sebep olduğunuz) ilk bereketiniz değildir” dedi.Üzerinde olduğum deveyi harekete geçirdiğimizde gerdanlığı devenin altında bulduk” demiştir.
Hadisin kısa bir benzeri 1552. hadiste verilmiştir.)
(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 224, Sahih-i Buhari)

Hz. Âişe(r.a.) anlatmıştır: Kendisi Esmâ (r.a.)’dan ödünç bir gerdanlık almış onu da kaybetmiştir. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) bir takım kimseleri gerdanlığı bulmak için göndermiş, bu sırada namaz vakti gelmiş bu yüzden abdest almadan namaz kılmışlar. Bu nedenle Hz. Peygamber(s.a.v)’e gelip su bulamadıklarını bildirmişler. Neticede teyemmüm ayeti inmiştir. Bunun üzerine Üseyd b. Hudayr (r.a.)Hz. Âişe’ye : “Allah senin hayrını versin. Vallahi senin başına gelen her işte, Allah senin için ondan bir çıkış yolu yapmış, müslümanlar için bunda bereket kılmıştır.” demiştir.
(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 1552, Sahih-i Buhari)

Ey o bütün iyman edenler! Namaza kalkacağınız vakit yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınıza mesh edib her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın, cünübseniz tas tamam yıkanın, eğer hasta veya seferde olursunuz veya biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunursunuz da suya gücünüz yetmezse o vakit de temiz bir toprağa teyemmüm edin: niyyetle ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh eyleyin, Allahın muradı sizi sıkıntıya koşmak değil ve lâkin o sizi pam pâk etmek ve üzerinizdeki ni'metini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz. (Mâide; 5/6)


Hak ve Hayr ile,


Es Selâm Celle Celâlihu
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Bismillahirrahmânirrahîm

أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

«Uhille lekum leyletes siyamir rafesu ila nisaikum, hunne libasul lekum ve entum libasul lehunn, alimellahu ennekum kuntum tahtanune enfusekum fe tabe aleykum ve afa ankum, fel ane başiruhunne vebteğu ma ketebellahu lekum, ve kulu veşrabu hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytil esvedi minel fecri summe etimmus siyame ilel leyl, ve la tubaşiruhunne ve entum akifune fil mesacid, tilke hududullahi fe la takrabuha, kezalike yubeyyinullahu ayatihi lin nasi leallehum yettekûn.:
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onların örtüsüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.»(Bakara,2/187)

Ayeti Kerime ile ilgili Hadisi Şerifler

el-Berâ b. Âzib (r.a.) anlatır: “Muhammed(s.a.v.)’in ashabının(oruç uygulaması şöyle idi) bir kimse oruçlu olup iftar vakti geldiğinde iftardan önce uyursa ertesi gün akşama değin ne gece ne gündüz bir şey yiyemezdi. Ensar’dan Kays b. Sırme (r.a.) oruçlu idi. İftar vakti geldiğinde hanımının yanına gelip: “Yanında yiyecek bir şeyler var mı?” dedi . Hanımı:”Yok ama sana bir şeyler bulmaya gideyim.” dedi. O gün kendisi iş görmüş(yorgun idi) bu nedenle orada uyuyuverdi, derken hanımı geldi. Onu uyumuş görünce :”Sana yazık oldu” dedi. Ertesi gün, gündüzün ortasında Kays b. Sırme bayıldı. Onun bu durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)’e söylenildi. Bunun üzerine “ Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah nefislerinize karşı zafiyet göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah’ın sizin için yazdığını isteyin...”(Bakara:187) ayeti indi, ayetin inmesi nedeniyle sahabiler çok sevindiler. Arkasından da “Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar artık yiyip içiniz...”(Bakara:187) kısmı indi.”
(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 934, Sahih-i Buhari)

Adiy b.Hâtim(r.a.): “Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar artık yiyiniz içiniz...”(Bakara 187) ayeti inince bir siyah bir de beyaz ip alıp yastığımın altına koydum, gece bunlara bakmaya başladım, ama bunlar bana açıkça görülmüyordu. Sabahleyin Resûlüllah (s.a.v)’e gittim durumu kendisine söyledim. O da: “Bu, siyah iplikle beyaz iplik, gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır.” buyurdu.” demiştir.
(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 935, Sahih-i Buhari)

Resim
MuHABBet MuHaMMeD le
MuHaMMeDî MuHABBet le..

İnşâ-ALLAH celle celâlihu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

“Ey peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira edip getirmemek, iyi işleri yapmak konusunda sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmek istediklerinde onların biatlerini al. Onlar için Allah’tan mağfiret dile.” (Mümtehine: 12)

“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mümin kadınlarına söyle, cilbablarıyla (üst elbise) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmaları ve eziyet görmemeleri için daha iyidir.” (Ahzab: 59)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

***Enes(r..a.) anlatıyor;Resulullah (sav) Fatıma (ra)'ya, bir köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fatma'nın üzerinde (çok uzun olmayan) bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resulullah (sav), örtünme hususunda maruz kaldığı sıkıntıyı görünce: "Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir." buyurdu. kaynak;Ebu Davud, Libas

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

(Bir mümin, kötü huylu diye hanımına kızmasın! İyi huyu da olur.) [Müslim]

(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]

(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hazret-i Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hazret-i Asiye gibi sevaba kavuşur.) [İ.Gazali]

(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]

(En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.) [Tirmizi]

(En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.) [Nesai]

(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]

(Hanımının haklarını ifa etmeyenin; namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.) [R.Nasıhin]

(Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.) [İ.Asakir]
Kız çocukları hakkında ise;
Peygamber efendimiz, (Kız çocuklarını hor görmeyin) buyurdu. Hor görmek dini bilmemekten ileri gelir. Dinimizde, kadının ve kız çocuklarının fazileti büyüktür.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kızlarınızı altın ve gümüş ile süsleyin! Elbiseleri güzel olsun! İtibar kazanmaları için en güzel hediyelerle ihsanda bulunun!) [Hakim]

(Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allahü teâlânın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.) [Taberani]

(İki kız evladına güzel muamele eden, mutlaka Cennete girer.) [İbni Mace]

(İki kızı veya iki kız kardeşi olup da, maişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz.) [Tirmizi]

(Çarşıdan aldığı şeyleri, erkek çocuklardan önce kız çocuklarına verene, Allahü teâlâ rahmetle nazar eder. Allahü teâlâ rahmetle nazar ettiğine de azap etmez.) [Harâiti]

(Çarşıdan turfanda meyve alıp evine getiren, sadaka sevabı alır. Getirdiğiniz meyveyi, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına verin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibi çok sevap kazanır. Allah korkusundan ağlayana Cehennem haramdır.) [İbni Adiy]

(Üç kızına, ihtiyaçtan kurtulana kadar iyi bakan, yedirip giydiren, elbette Cenneti kazanır.) [Ebu Davud]

(Üç kız veya kız kardeşinin geçim veya başka sıkıntılarına katlananı, Allahü teâlâ Cennete koyar.)







Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

salik yazdı: İbnÖmer'in(r.a.)rivayetettiğinegöre:
Hz.Peygamber(a.s.)
"Sizdenbirinizdiğerininalış-verişiüzerine,alış-verişişinekalkışmasın.Yinebiriniz,diğerbirininevlenmeteklifibirsonucavarmadanaynıhanımaevlenmetalebindebulunmasın."buyurmuştur.
Sahih-iMüslim'dekihadisnumarası:2530

Ravi:EbuHureyre
Tanım:Resulullah(sav)buyurdularki:
"Kiminikihanımıolurvearalarındaadaletlidavranmazsakıyametgünü(vücudunun)yarısıdüşükolarakgelir."[Diğerbirrivayette"Birtarafıeğri(mefluç)olarak"denmiştir.]
Kaynak:EbuDavud,Nikah39,(2133);Tirmizi,Nikah42,(1141);Nesai,İşterü'n-Nisa2,(7,63)

AbdullahİbnuAmr(İbni'I-As)radıyALLAHuanhümaanlatıyor:"Resulullahaleyhissalatuvesselambuyurdularki:
"Sizinenhayırlınız,kadınlarınakarşıeniyidavrananlardır."
(Kütüb-iSitte,6573)
Resim
MuHABBetMuHaMMeDle
MuHaMMeDîMuHABBetle..

İnşâ-ALLAHcellecelâlihu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile,


فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ
Fe mekese ğayra beıydin fe kale ehattü bi ma lem tühıt bihı ve ci'tüke min sebeim bi nebiy yekıyn

إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ
İnnı vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey'iv ve leha arşün azıym

وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Vecedtüha ve kavmeha yescüdune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm fe saddehüm anis sebıli fehüm la yehtedun

أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Ella yescüdu lillahillezı yuhricül hab'e fis semavati vel erdı ve ya'lemü ma tuhfune ve ma tu'linun (Secde Âyeti)

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Allahü la ilahe illa hüve rabbül arşil azıym


"Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: 'Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur' dedi. "(Neml 27/ 22-26)

قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ
Kale senenzuru e sadakte em künte minel kazibın:
"(Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız." (Neml 27/ 27)

اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا
İzheb bi kitabı haza fe elkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur maza yarciun:
"Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak. "(Neml 27/ 28)

قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ
Kalet ya eyyühel meleü innı ülkıye ileyye kitabün kerım

إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İnnehu min süleymane ve innehu bismillahirrahmanirrahıym

أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ
Ella ta'lu aleyye ve'tunı müslimın


"Sebe melikesi: 'Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı' dedi. "(Neml 27/ 29-31)

قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ
Kalet ya eyyühel meleü eftunı fı emrı ma küntü katıaten emrah hatta teşhedun:
'Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem' dedi." (Neml 27/ 32)

قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ
Kalu nahnü ülu kuvvetiv ve ülu be'sin şedıdiv vel emru ileyki fenzurı maza te'mürın:
"Dediler: «Biz güçlüyüz ve yiğit savaşçılarız; ama karar sana aittir. Ne emredeceğini düşün.»"(Neml 27/ 33)

قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Kalet innel müluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eızzete ehliha ezilleh ve kezalike yefalun

وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ
Ve innı mürsiletün ileyhim bi hedeyyetin fe nazıratüm bime yarciul mürselun


"Melike: 'Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım' dedi. »"(Neml 27/ 34-35)

فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ
Felemma cae süleymane kale etümidduneni bi malin fema ataniyellahü hayrum mimma ataküm bel entüm bi hediyyetiküm tefrahun

ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ
İrcı'ileyhim fe lene'tiyennehüm bi cünudil la kıbele lehüm biha ve le nuhricennehüm minha ezilletev ve hüm sağırun


"Süleyman'a geldiklerinde: 'Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız' dedi." (Neml 27/ 36-37)

قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ
Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye'tını bi arşiha kable ey ye'tunı müslimın :
"Süleyman: 'Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?' dedi." (Neml 27/ 38)

قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ
Kale ıfrıtüm minel cinni ene atıke bihı kable en tekume mim mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün emın :
"Cinlerden bir ifrit: 'Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim' dedi." (Neml 27/ 39)

قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ
:Kalellezı ındehu ılmüm minel kitabi ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük felmma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbı li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbı ğaniyyün kerım:
"Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki rabbım ganiydir kerîmdir" (Neml 27/ 40)

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ
Kale nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedı em tekunü minellezıne la yehtedun :
"(Süleyman) dedi ki: «Tahtını tanınmaz duruma sokun, bakalım tanıyacak mı, tanımazlardan mı olacak?»" (Neml 27/ 41)

فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ
Felemma caet kıyle e hakeza arşük kalet keennehu hu ve utınel ılme min kabliha ve künna müslimın :
Bunun üzerine (Melike) gelince: «Böyle mi senin tahtın?» denildi. (O da): «Sanki o! Zaten bize daha önce bilgi verildi ve biz müslüman olduk! dedi. "(Neml 27/ 42)

وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ
Ve saddeha ma kanet ta'büdü min dunillah inneha kanet min kavmin kafirın:
"Melikeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir millettendi. "(Neml 27/ 43)

قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kıyle lehedhulis sarh felemma raethü hasibethü lüccetev ve keşefet an sakayha kale innehu sarhum mümerradüm min kavarır kalet rabbi innı zalemtü nefsı ve eslemtü mea süleymane lillahi rabbil alemın:
"Ona:'Köşke gir' dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: 'Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur' dedi. Melike: 'Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum' dedi." (Neml 27/ 44)

Resim
MuHABBet MuHaMMeD le
MuHaMMeDî MuHABBet le..

İnşâ-ALLAH celle celâlihu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve zevcine de itaat ederse, ona: "Cennetin hangi kapısından istersen Cennete gir." denilir.
(Ramuzu’l- Ehadis; Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Enes (r.a.):”Ümmü Süleym (deve üzerindeki) yükler içerisinde bulunuyordu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kölesi Enceşe de onların develerini sürüyordu. Peygamber (s.a.v.): “Ey Enceş yavaş ol! Sürüp götürdüğün cam şişelerdir” buyurdu.” demiştir.
(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 2050, Sahih-i Buhari)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)


Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Kadınlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

"Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!"

Bir kadın sormuştu: "Ey Allah'ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?

"İki de olsa!" buyurmuşlardı."

Buhari, İlm 36, Cenaiz 6, İ'tisam 9; Müslim, Birr 152, (2633).
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »



EbûKatâde(r.a.)'dan.HzPeygamber(sav):"Bennamazımıuzuntutmakisteyereknamazakalkarımamaçocukağlamasıduyarımdaannesinezorlukçıkarmakistemediğimdendolayınamazımıkısatutarım"buyurmuştur.

(Kütüb-iSitteSerisi:1,Hadisno:420,Sahih-iBuhari)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »



Hz.Âişe(r.a.):"Rasûlüllah(sav)vefatettiğihastalığında,Âişe'ninevindekalmakistediğigününçabucakgelivermediğindenyakınırcasınabugünbenneredeyim,yarınkiminyanındaolacağım"şeklindesıkıntısınıbelirtirdi.Allah,ruhunubenimyanımdaolduğugün,kucağımdaaldı,benimevimedefnedildi."Demiştir.

(Kütüb-iSitteSerisi:1,Hadisno:699,Sahih-iBuhari)
En son Gul tarafından 27 May 2010, 16:42 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Erkekler mi daha çok hizmet eder hanımlar mı?

Bir gün Medineli hanımlar mutad toplantılarından birinde iken ortaya şöyle bir sual attılar:

– Kadınlar mı daha faziletli, erkekler mi?

– Kadınlar daha faziletli Çünkü bütün peygamberleri onlar dünyaya getirdi

– Hayır, erkekler daha faziletli, çünkü erkekler olmasaydı, o peygamberler de olmazdı

Bu sırada bir hanımefendi daha kesin konuştu:

– Bir defa kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler, fazîletlerine yaklaşamazlar Çünkü kadınlara Cuma farz değildir, cenazeye gitmezler, namazlarını cemaatle kılmazlar, bunlardan hepsinden fazla olarak da cihada da çıkamazlar Bu sebeblerle kadınlar erkeklerin sevabına erişemezler

Bir başka hanım:

– Neden öyle düşünüyorsunuz? Onların fıtrî ihtiyaçlarına biz muhatap değil miyiz? Çocuklarını karınlarımızda biz gezdirmiyor muyuz?
Evlerine, eşyalarına biz bakmıyor muyuz? Biz bunları yapmazsak onlar camiyede, cihada da gidebilirler mi? Bu yüzden diyorum ki onların, bizden fazla olarak yaptıkları hizmetlerine bizler ortağız

Sohbet bu minval üzere uzarken karar verdiler ki, rahat ve güzel konuşan ablaları Esmâ gidip, bu durumu Resûlüllah’tan sorsun

Hanımların temsilcisi olarak Hazret-i Esmâ hemen Huzur-u Risâlete girdi Herkes susmuş, mütesettire Esmâ söze başlamıştı:
– Yâ Resûlâllah! Buraya toplantıda bekleyen diğer hanımların temsilcisi olarak geldim, sohbet konusu olan meselemizi sormak istiyorum izin verirseniz

Efendimiz(s.a.v):
– "Buyur yâ Esmâ, neymiş hanımlar cemaatinin müşkülü?"

– Yâ Resûlâllah, biz hanımlar Allah (c c) ve Resûlüne îman ettik, imanlarımızın icaplarını da nefsimize tatbik ettik Ne var ki bizler evlerimizin en tenha köşesinde ibadet ediyor, sizin birçok harici hizmetlerinizden mahrum kalıyoruz Bununla beraber erkeklerin fıtrî ihtiyaçlarına muhatap kadınlardır Çocuklarını onlar aylarca gezdirip, senelerce bakıp büyütür Sizler cumaya, cenazeye gidince, bizleri evlere bırakırsınız, eşya ve mallarınıza biz bekçilik ederiz Bunların hepsinden fazla olarak da sizler Allah (c c) için cihada gidiyorsunuz, biz bunlardan da mahrumuz Size bu hususların hepsinde de bizler yardımcı değil miyiz? Yoksa bütün bu sevaplar erkeklerin şahsına münhasır kalır, hanımları onlardan mahrum mu olurlar? Böylece Esmâ sualini bütünüyle sormuştu
Resûlüllah’ın sualden son derece memnun olduğu besbelli idi Nitekim ashâbına döndü:

– "Dinî sual soranların içinde şimdiye kadar böyle güzel bir sual soran oldu mu?" dedi

Herkes susmuş, neticeyi merak ediyordu Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ağır ağır ve kelimelere basa basa şöyle müjde verdi:

– "Yâ Esmâ, temsil ettiğin hanımlara söyle ki, onlar bu saydığın hizmetlerde kocalarına zorluk çıkarmıyor, yardımcı oluyorlarsa, hiç üzülmesinler, sevapların hepsine de ortaktırlar Cumasına da, cemaatına da, hattâ Allah (c.c) için çıktıkları cihada da, yeter ki kocalarına yardımcı olsunlar, mania haline gelmesinler"

Resûlüllah’ın sözleri henüz bitmemişti ki, Esmâ yerinde daha fazla duramıyarak kalktı ve koşarak toplantı yerine döndü Onlar ise kapıya yakın yerde bekleşiyorlardı

Esmâ, onları görünce tekbir almaya başladı Onlar da hayırlı bir haberle geldiğini düşünerek tekbirle karşıladılar ve Esmâ aldığı müjdeyi verince birden bayram havası esmeye başladı Hattâ bu bayram, Medine kadınları arasında günlerce devam etti

Bu hâdisede, hanımların beylerinin hizmetlerine ortak olmalarının tek şartı olduğu bildirilmektedir O tek şart da, saydıkları hizmetlerinde beylerine yardımcı olmaları, başka bir ifade ile evlerindeki sorumluluklarını yerine getirerek beylerinin hizmetlerine destek çıkmalarıdır
Bunu yaptıkları takdirde, beylerinin bütün hizmetlerinin sevaplarına hissedar oluyorlar, hattâ at üstünde çıktıkları cihaddan bile hissesiz kalmıyorlardı
Bu fevkalâde ibretli ve mânalı olayda, günümüzün dindar hanımlarına elbette açık seçik dersler vardır İhtar ve ikazlar söz konusudur Yeter ki, ibretle düşünsünler, tefekkürle değerlendirsinler Beylerinin hizmetlerine köstek değil, destek olsunlar Böyle yardımcı tutumlarıyla erkeklerin hizmetlerinin sevaplarına ortak olma liyakatlarını fiilen gösterip ispatta bulunsunlar...


Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Mesaj gönderen Gul »

kulihvani yazdı:Resim
O'na Rabbımız (cc) nun ilmi kadar salât ve Es Selâm Olsun!
Bakınız ne buyurmuş Efendimiz (sav) :


Resim...Usâme ibn Zeyd (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(S)'in yanında bulunuyorduk.
O'na kızlarından birinin elçisi geldi de kendisini ölmek üzere olan bir çocuğuna gelmesi için çağırıyordu.
Peygamber, elçiye:
--- "Kızıma dön ve ona Allah'ın almak ve vermek istediği her-şey kendisine âiddir.
Ve herşeyin ilâhî ilimde ta'yîn edilmiş bir ömrü var olduğunu ona haber ver ve kendisine:
"Sabret ve bu sabrın Allah yanında bir ecir ve sevabı olduğunu da hatırla!" diye emret" buyurdu.
Elçi gidip tekrar döndü de:
--- Kızınız herhalde kendisine geliniz diye yemîn etti, dedi.
Bunun üzerine Peygamber, beraberinde Sa'd ibn Ubâde, Muâz ibn Cebel olduğu hâlde kalkıp gitti.
Hasta çocuk Peygamber'in kucağına verildi.
Çocuğun nefesi gidip gelmekte idi.
Nefsi, canı sanki eski bir kırba içinde gibi idi.
Peygamber'in iki gözü yaş döktü.
Sa'd ibn Ubâde bu yaşlan görünce:
--- Yâ Rasûlallah! Bu yaş, bu ağlama nedir? dedi. Rasûlullah:
--- "Bu gözyaşı, Allah'ın kullarının kalblerine koyduğu bir rahmettir.
Allah Taâlâ ancak kullarından merhametli ve şefkatli olanlara merhamet eyler" buyurdu..



Resim---Ebû Ümâme Suday İbni Aclân el-Bâhilî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir:
Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kan damlası.
İki iz ise, Allah yolunda çarpışırken alınan yara izi ve Allah'ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan kulluk izidir."
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayırca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38; Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbn Mâce, Mukaddime 17.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Ebû Said el Hudrî (ra) anlatır: "Bir keresinde kadınlar Hz. Peygamber (sav)'e: "Ey Allah'ın Rasûlü erkekler bize galib geldiler, bize de uygun gördüğün bir gün tespit etsen" dediler. Hz. Peygamber (sav) de onlarla buluşabileceği bir gün belirledi. Öğüt verdi, emretti. "Sizden çocuklarından üç tanesini kaybeden her kadın için bunlar, cehenneme karşı kendisine bir perde olur." sözü de kadınlara söylediği şeyler arasındaydı, bir kadın kalkarak: "Ya iki tane?" dedi. O da: "İki tane de" buyurdu.

Ebû Hureyre (ra)'nın rivayetinde ise "Buluğ çağına ermemiş çocuğu" şeklindedir.

(Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis no: 87, Sahih-i Buhari)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Mesaj gönderen Gul »

Hz.Âişe(ra)anlatır: Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’in hanımları iki grup oldular, bir gurubun içerisinde Âişe, Hafsa, Safiye ve Sevde diğe rgrupta ise ÜmmüSeleme ile Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’in diğer hanımları vardı. Müslümanlar Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’in Âişe’yi sevdiğini biliyorlardı. Birisi yanında hediye varda bunu Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)’e vermek istediğinde, Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’in Âişe’nin evinde olacağı günedeğin hediyeyi bekletir, sonra da Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)Âişe’nin evinde iken hediye sahibi hediyeyi gönderirdi. Bu yüzden Ümmü Seleme grubu aralarında bunu konuşup Ümmü Seleme’ye: “Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)ile konuş, insanlarla konuşsun: “KimResûlullah(sallallahualeyhivesellem)’e hediye vermek istiyorsa hediyesini hanımlarının evlerinden hangisinde bulunuyorsa (ayrım yapmaksızın)versin.” desin.” dediler. Ümmü Seleme de hanımlarının kendisine söylediklerini söyledi, fakat Peygamber(sallallahualeyhivesellem)bişiy demedi. Hanımları neticeyis ordular, oda: “Bana birşey demedi”. dedi. Onlar da “Yinekonuş” dediler, Ümmü Seleme de Peygamber’in nöbeti kendisinde olduğunda yine konuştu, fakat yine bir şey demedi. Hanımları neticeyi sordular, o da: “Bana yine birşey demedi” dedi, onlar da: “Seninle konuşana değin onunla bu meseleyi konuş.” dediler. O da nöbeti kendisine geldiğinde konuştu, bunun üzerine Hz.Peygamber:“Âîşe konusunda beni üzme, çünkü Âîşe dışında hiçbir kadının örtüsü altında bana vahiy gelmemiştir.” buyurdu,bunun üzerine Ümmü Seleme: “Ey Allah’ın Rasûlü, senin üzülmenden dolayı Allah’a tevbeederim.” dedi. Sonra bu grup Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’i kızı Fatıma’yı çağırıp: ”Muhakkak ki hanımların EbûBekir’in kızı konusunda, Allah aşkına senden eşitlik istiyorlar.” Demesi için Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’e gönderdiler. Fatıma da gelip kendisiyle konuştu,O da: “Ey kızcağızım, benim sevdiğimi sen de sevmez misin.” buyurdu,Fatıma: Tabik iseverim.” dedi ve dönüp onlara durumu bildirdi, onlar: “Tekrargit” dedilerse de Fatıma tekra rgitmeyi kabul etmedi, bu sefer de (diğerhanımı)ZeynebbintüCahş’ı gönderdiler. Zeyneb geldi ve birazda kaba davrandı: “Muhakkak ki hanımların EbûKuhâfe’nin oğlunun kızı konusunda, Allah aşkına senden eşitlik istiyorlar.” dedi, sesini yükseltip orada oturmakta olan Âişe’ye sataştı, verdi veriştirdi, nihayet Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)konuşacak mı diye Âişe’ye baktı, arkasından Âişe konuşup Zeyneb’e cevap verip onu susturdu, bunun üzerine Hz.Peygamber(sallallahualeyhivesellem)Âişe’yebaktıve(konuşmavecevabınıbeğendiğinden): “O, EbûBekir’in kızıdır.”buyurdu.
(Sahîh-iBuhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1158)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kadın İle İlgili Âyeti-Kerimeler ve Hadis-i Şerifeler

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Ravi: Ebu Hüreyre (r.a)

Resim" Hz. Cebrail aleyhisselam Resulullah (sav)'a gelerek: "Ey Allah'ın Resulü," dedi. "İşte Hatice geliyor. Beraberinde bir kap var, içerisinde katık -veya yiyecek, veya içecek- mevcut. O yanınıza ulaştığı vakit, ona Rabbinden [ve benden] selam söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mamul bir evle müjdeleyin!"

Kaynak: Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Tevhid 35; Müslim, Fezailu's-Sahabe 71, (2432)


Ravi: Aişe (r.a)

Resim"Resulullah (sav)'ın hanımlarından hiçbirine, Hz. Hatice (ra)'ye karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Halbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, (aleyhissalatu vesselam) onun yadını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice'nin dostlarına da gönderirdi. Bazan ona: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!" derdim de bana: "(Onun gibisi var mıydı!) o şöyleydi, o böyleydi...! [Öbür kadınlar beni çocuktan mahrum ederken] benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. [Hz. Aişe der ki: içimden "Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim" dedim.] Hz. Aişe devamla der ki: "Resulullah (sav), Hatice'den üç yıl sonra benimle evlendi."

Kaynak: Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Nikah 108, Edeb 73, Tevhid 32; Müslim, Fezailu's-Sahabe 73, 74, 77, 78)


ResimHz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Ahiretin) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmrân'dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid'dir." Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti.

Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Enbiya 45; Müslim, Fezailu's-Sahabe 69, (2430); Tirmizi, Menakıb, (3887).


ResimRezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Erkeklerden pek çokları kemâle ermiştir. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Huveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in kızı Fâtıma'dan başka kimse kemâle ermemiştir. Hz. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir."

Bu rivayet Buhari'de Ebu Musa hadisi olarak gelmiştir. (Enbiya 45), Müslim, Fezailu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizi, Et'ime 31, (1835).


Resim"Bir gün Hz. Aişe (r.a) validemiz evinde, ihtiyar bir kadın Resulullah'ı (s.a.v) ziyarete geldi. Efendimiz ona fazlasıyla ikramda bulundu. Abasını sırtından çıkardı, yere serdi ve üzerine oturttu. Kadın gittikten sonra Hz. Aişe (r.a) sordu :

- Ya Resulullah!... (s.a.v) Kimdi bu ihtiyar kadın?..

Resulullah (s.a.v) cevap verdi :

- Hatice'nin ziyaretçisi ve dostlarından idi."
(Tirmizi)


Resim"Haticetü'l Kübra(r.a) Rabbimizin ve Resulullah'ın (s.a.v) yanında en büyük rütbeye erişmişti. Nitekim , Cebrail (a.s) , yedi kat göğün üstünden, alemlerin Rabbinden ona selam getirmişti.

Buhariden rivayet olunduğuna göre:

"Cebrail Aleyhisselam Resulullah'a (s.a.v) geldi ve buyurdu : "Hatice'ye Allah'ın selamı vardır."

Validemiz bunu Resulullah'tan (s.a.v) işitince cevaben :

"Allah'ın (c.c) selamıdır, selam O'ndandır, Cebrail'in üzerine de selam olsun." dedi."

Hz. Ali (r.a) 'den : "Resulullah (s.a.v) buyurdular ki : "Göklerin ve yerin en hayırlı kadını İmran kızı, Meryem ile Hüveylid'in kızı Hatice'dir...

(Müslüm, Buhari ve Tirmizi)

ResimHz. Ali (r.a) 'den : "Resulullah (s.a.v) buyurdular ki : "Göklerin ve yerin en hayırlı kadını İmran kızı, Meryem ile Hüveylid'in kızı Hatice'dir...

(Müslüm, Buhari ve Tirmizi)

Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön