...HZ. FATIMA ANAMIZ...

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

...HZ. FATIMA ANAMIZ...

Mesaj gönderen sev-guzel »

HZ. FATIMA

1- Gözümün nûrudur.
2- fatıma cennet hurilerindendir
3- Fatıma cennetin seyyidesidir
4- Fatıma'ya buğz eden bana buğz etmiş olur.
5- Fatıma benden bir parçadır.

Bu hadîsler Fatıma hakkında söylenmiş hakiki kadın timsalidir.
Erkeklerin kadınlara karşı iyi olmalarını haykırmaktadır.
Kadına zulmedenin sonu yoktur.
Kadın sevilir o kadar...
Kadını sevmek hakiki insan için büyük bir ibâdetdir.
Kadınlar sizin cennet ziynetlerinizdir.
Onları hoş tutun, okşayın sevin.
Onlar olmasaydı biz yoktuk.
Onlar güzeldir, güzelliğini görmek lâzımdır.
Çirkin denilen bir şey yoktur.
Onlar güzel endam üzere yaratılmışlardır.
Kadını seven muhakkak beni sevmiştir.
Kadını öperken gözlerinizi yumun.
Kadına zorla tecâvüz en büyük günahtır.
Onları severken ALLAH'ı sevmiş olduğunuzu bilmezsiniz.
Kadın sizden, hareketlerinizden memnun olursa ALLAH da sizden memnun olur.
Bunu bilemezsiniz…
Kadını sevmek büyük bir ibâdettir.
Kadını memnun etmeyen beni de memnun etmiş olmaz.
Kendi arzunuz için kadınla yatmayınız. O isterse, evet...

“Bana dünyada üç şey sevdirildi” buyruluyor.
“1- Gözümün nûru namaz
2- Güzel koku
3- Kadın…”
Resûlü Ekrem “sevdim” demiyor.
“Sevdirildi” diyor. “ALLAH'ın lütfü olduğu için sevdirildi” buyruluyor.
Çünkü kadir-i mutlak her şeyi veren Cenab-ı Allah'dır.
“Sevdim!” derse, sahibiyet tasarruf ve benlik ifade edilmiş olur.
Namazın göz nûru ile alâkası nedir?
Göz nûru nedir?
Niçin gözümün nûru demiştir? Kalbimin nûru denmemiştir?
Bunların üçü birden ibâdettir.
Cima’ bile ibâdetdir.
Bütün ibâdetlerde, kadından duyduğun zevki duymak lâzımdır.
Üç beş saniyelik duyacağın zevkin yetmiş bin fazlasını Cemâlullah'dan duyacaksın.
Bu zevke insan cesedi tahammül edemez.
Huri, Gılman haberi bu zevkin yani Cemâlullah'dan alınacak bu zevkin müşahhaslandırılmış ifadesidir.

Kadınla temasa abdestli olarak başlayın.
Bundan gayrisi abdestsiz namaz kılmak gibi olduğundan yasaktır.
Hatta yasak edilmiştir.
Hatta haramdır.
GÖZ, dudak, boyun, kulak arkası, yanak, sırt, omuz, meme öpmek, saçları okşamak erkeğe sünnetdir.
Bazen vâcibtir.
Bazen farzdır.
Kadının erkeğin saçlarını okşaması, boynuna arzuyla sarılması sünnetdir. Bunların hepsi vehleten şehvanî arzu perdesi altında gizli bir yaratılış ve sünnetullah icabıdır.
Erkeklerde şehvanîyet çok fazla olduğundan kadına tesettür emrolunmuştur.
Bu, kadının erkekden 7 misli fazla olan fazlını zedelememek içindir.
Kızını kucağına alırsın, öpersin, seversin.
Bunda zerre kadar şehvanî arzu yoktur.
Başka bir kızı alırsın şehvanî arzu başlar.
İşte kızın ve yabancı kız arasında duyduğun zevkin ne olduğunu bilmek lâzımdır.
Bu hâl insanı ibâdet ile küfür arasına sokar.
Huri gılman hikâyesi bunu ifade eder.
Şehvanîyeti bu iki sevgi arasında mütalaa etmek gerekir.
Bunları ayırmak erişen için kolaydır.
Buna kadın erkekten çok daha erken erişebilir.
Bilmeyen için imkânsızlık hududundadır.
Bunları her iki cins arasında tanzim için namahremlik meselesi vardır.
Bu islamda ince bir kaide ile bildirmiş ise de şümulünü anlamak herkesin kârı değildir.

Bu meseleyi hâlletmek için İslâmda birbirine zıt gibi görünen 2 kaide vardır:
1 - Emenin emzirene küllü haramdır
2 - Emzirenin emene nefsi haramdır.
Kaidesi çok derin düşünülecek bir kaîde-i rabbanîdir.

Bir şey ne kadar genişlerse okadar daralır.
Yine birşey ne kadar daralırsa o kadar genişler.
“El emri izadakı ettesia veddesia izadak”

Hülâsa:
Kadını sevmek ALLAH'a karşı duyulan sevginin başlangıç hudududur. “Bana dünyada kadın sevdirildi ben de size söylüyorum!” demektir.

Ben, ALLAH sevgisinin hududundan söylüyorum da ondan...
Kadına eziyet eden, döven, hakaret eden bu sevgiye hakaret etmiş olur. Cennetdeki huri: Kadına duyulan sevgi ve hissin mümessilidir.
Gılman: Kadının erkeğe karşı “duyacağı” sevgi ve hissin mümessilidir. Burada, kadının “duyacağı” kelimesi mukabil erkekden beklenen ve tezahür edecek iyi hareket ve sevgiye karşı bir şart konulmuş oluyor demektir.
Fakat burada zirvede yine kadın var:
“Cennet anaların ayağı altınadır” mübârek lâfzı bu demektir.

Ben kızları çok severim.
Onlar Hazreti Fatıma ordusundan olduklarını bilmezler.
Hz. Fatıma'nın sözlerle resmini çizelim:
Uzun boy.
Narin mütenasib vücud.
Mükemmel bir endam.

Endam nedir bilir misiniz?
İnsanın her uzvu arasında göze görünmeyen bir tertip, ilâhî bir ahenk vardır. Güzellik vardır. Buna endam denir.
“Ben insanı kendi sûretimde yarattım” diyor hazreti ALLAH bir kudsî hadîste.
Bu endam Hakk’ın kudretlerinin görünüşü,
Bu görünüş de Hakk’ın görünüşüdür.
Dünyada herşeyde, mikroptan file kadar her türlü nebatatta, çiçeklerde, madenlerde, hücrelerde bu endam vardır.

Beyaz ten.
İri siyah gözler.
Siyah uzun saçlar.
Sâkin ve yavaş konuşur.
Düzgün cümlelerle.
Okuma yazma bilir.
Şâirdi.
Karanlıkta her yer nûr içinde kalırdı.
Yere kuvvetle basıp yürürlerdi.
Resûlü Ekrem, Cebrail'e bile kıyam etmezdi.
Yalnız O'na huzurlarına girdiği zaman kıyam ederlerdi.
Bu kendisinden bir parça olan Hz. Fatıma'dır.
Bütün kadınların hatunluk sırrı onda dünya yüzünde görülmüştür.
Hakk şefâatine nail eyleye!..
Ehl-i Beyt ondandır.
Onun devamıdır.
Ehl-i Beyt i sevmek Fatıma'yı sevmektir.
İşte ona benzemeye çalışan İslâm anasının ayağının altındadır cennet hadîsinin mânâsı budur.
Bu lâflar küçültülmüş bir hakikatin mikroskobik ifadesidir.
Kadınlara haykırıyorum:
“Hazreti Fatıma'ya her gün ruh-u mübâreklerine hiç olmazsa Fatiha okuyun. Yardım isteyin!”

ALLAH dostlarındaki zâhiri tevazu’ ve edeb, iç âlemlerindeki edebin görünüşüdür.
ALLAH'ın kendi azameti ile örtmüş olduğu kimseyi görmek kolay değildir. Bir saman çöpünde gizli zikri işitmezsen bile o zikri sezmeye çabala.
Bütan kâinatta ne, varsa Hakk’ı zikir hâlindedir.
Atom âlemini düşünün işte o, O dur.
Bu zikri işitenler vardır.
Saman çöpünde duyanlar ise bambaşkadırlar.

Hz. Fattma:
“Fatıma benden bir parçadır.”
“Kızım insan harîsidir.” (Hadis)

Resûl'e peygamberlik geldiği sene doğmuşlardır.
Cemaziyel âhir Cuma Günü islamın ilki ve büyük annesi Hz. Hatice'den helâl İslâm sütü emmiştir Hz. Fatıma.
Resûlü Beremden 6 ay sonra Hicretin 11 inci yılında tahminen 25 -26 yaşlarında vefat etmişlerdir.
Kabirleri hakkında birçok sözler varsa da hücre-i saâdetin güneyinde defnedilmişlerdir.
Ramazan ayının üçüncü günü oruçlu iken ruhlarını Hakk’a teslim etmişlerdir, ölümünden evvel kendilerini gasletmiş ve elbiselerini giymişlerdir.
Hz. Fatıma hiç kazaya namaz bırakmamışlardır.
Resûlü Ekrem hicret ettikleri zaman 7-9 yaşlarında idiler.
Hicretten sonra Resûlü Ekrem Zeyd'i Mekke'ye göndererek kendisini aldırmışlardır.
15 - 16 yaşlarında iken Safer ayında Cuma günü 21 yaşında olan Hz. Ali ile evlenmiştir.
Çeyizi nedir bilir misiniz?
Bir tek battaniye.
Yün yatak.
Hurma lifinden yastık.
Kilim.
Maşrapa.
Testi.
Birtakım çamaşır vs...

Resûlü Ekrem'in diğer evlâtları, Resûlü Ekrem'den evvel vefat etmişlerdir. Yalnız Fatıma Resûlden 6 ay sonra vefat etmiştir.
Birgün Ali ile Fatıma'yı huzuruna çağırarak şöyle demişlerdir :
“Sen Ali'ye câriye ol ki, o da sana köle olsun!”
Bu söz bütün İslâm ailelerine hitaptır.

Ehl-i Beyt : “Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin” dir. Bir de Selman...
Resûl'ün muhterem refikaları da Ehl-i Beyt sayılırlar.
12 imam da ehliybeytin evlâtlarıdır. O kadar...

Bütün İslâm kızlarına , kadınlarına haykırıyorum:
Hz. Fatıma Hakk’ın sevdiği kadın nümunesi tek hatundur.
Ona şeklen olsun sadelik, tevazu’, temizlik, Hakka bağlılık, herkese karşı sevgi, her yaratığa şevkat!
Bütün ailelere ve yuva kuracaklara haykırıyorum:
Hz. Fatıma'nın çeyizini düşün!
Resûl'ün Ali'ye ve Fatıma'ya söylediği sözleri düşünün!
Birbirinizi hiç kırmadan fedârkârlık yaparak yuvanızı bir Ehl-i Beyt yuvası hâline getirmeye çalışın!..


09.01.1982 Cumartesi
(MÜNİR DERMAN HAZRETLERİ)

Ziynet : Süs. Bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eşya.
Cima’ : Cinsi münâsebet. Çiftleşmek. * Zamm etmek.
Tanzim : (Nazım. dan) Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. * Düzenlemek. Tertiblemek. * Islah etmek. * Manzum veya mensur olarak yazmak.
Na-mahrem : f. Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan. Şer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın. * Yabancı.
Şümul : Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak. * Hükmü altına almak.
Küll : Hep, tüm, bütün. Çok. Cüz'lerden meydana gelen.
Endam : f. Beden. Vücud. * Vücudun tenasübü. Vücudun görünüşü. *
Letafet. İntizam ve üslub.
Harîs : Bir şeye fazlası ile düşkün. Hırslı.
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

endam

Mesaj gönderen katre-iNur »

Selamunaleyküm saygıdeğer kardeşim ;

Endam konusunda ben nacizane birşeyler eklemek istiyorum umarım uygunsuz olmaz.
İnsan vücudunda doğada yaratılmışların kendi içerisinde bilimsel olarak da ispatlanmış bir orantı sözkonusudur. Buna altın oran deniyor.
Altın oran insan vücüdunda , salyangoz kabuğunun sarmalında , çam kozalağının katmanlarının dizilişinde kolaylıkla görülebiliyor.
Parmaklarımız üç boğumdan oluşur. Tam boyunun ilk iki boğuma oranı altın oranı verir. Bu da 1,618 dir. Kolda bacakta da bu böyle .Meşhur Neufert bu altın orana göre kurallar kitabını yazmıştır. Mısırdaki piramitlerde de bu orantı kullanılmıştır.
İlminden sual olmayan yüce Rabbimiz bizlere her türlü ilmi vermiş örneklerini de Halk edip aramızda dolaştırıyor. Yeterki gafleti bırakıp görebilelim. Allah cümlemizin ilmini artırsın görebilenlerden eylesin hayretlere celbetsin inşallah.
Allah (cc) a emanet olun.
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

* ZEVK 2198 *

RABBENÂ!
SALAT-Ü SELAM ET HABİBİN MUHAMMEDÜ'L MUSTAFÂ'YA
FATİMATÜ'Z-ZEHRÂ ANAM'A,
AŞK'IN ''ASL''I EHL-İ BEYT-Ü AL-İ ABÂ'YA
KERREMULLAHİ VECHE'YE, ALİYYÜ'L-HAYDARÜ'L-MURTAZÂ'YA
AHSENÜ'L-HÜLÜK HASAN'A, HÜSEYNİ ŞEHİDÜ'L- ŞAH-I KERBELÂ'YA.
Resim
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

HAZRET-İ FATİMATÜ'Z- ZEHRA (as)ANAMIZIN DUASI;

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Nur olan Allah'ın adıyla.
Nurun nuru olan Allah'ın adıyla.
Nur üstüne nur olan Allah'ın adıyla.
İşleri evirip çeviren Allah'ın adıyla.
Nuru nurdan yaratan Allah'ın adıyla.
Nuru nurdan yaratan, nuru Tur dağına, satır satır yazılmış bir kitap hâlinde, yayılmış ince deri üzerine, ölçülmüş bir miktarda, bezenmiş elçiye indiren Allah'a hamdolsun.
İzetiyle anılan, övüncüyle ünlenen, darlıkta ve bollukta şükredilen Allah'a hamdolsun.
Allah'ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed'e ve onun tertemiz Ehl-i Beyti'ne olsun.

ÂMİN!..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

HZ.FATIMA İLE İLGİLİ KISSALAR
1- Hz. Fatıma'nın (a.s) Çeyizi

Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)’ı, Hz. Ali (a.s)’la evlendirmeye karar verince, Hz. Fatıma'ya çeyiz almak için Hz. Ali’den zırhını satmasını istedi. Hz. Ali (a.s) da zırhını çarşıya götürüp sattı ve parasını Peygamber (s.a.a)’in huzuruna takdim etti. Resulullah (s.a.a) de o parayı ashaptan bir kaçına vererek Fatıma’nın evine ve kendisine gerekli olan eşyaların almasını emretti. O parayla satın alınan eşyalar şunlardan ibaretti:

1- Yedi dirhemlik beyaz bir gömlek.

2- Dört dirhemlik büyük bir baş örtüsü.

3- Hayber malı siyah bir elbise.

4- Hurma lifinden örülen bir yatak tahtı.

5- Biri koyun yünü, diğeri de hurma lifiyle doldurulmuş olan ketenden iki adet döşek.

6- İçi ezhar ismindeki bitki ile doldurulmuş olan koyun derisinden dört adet yastık.

7- Bir adet hasır-ı hicri.

8- Bir adet el değirmeni.

9- Bir bakır kap.

10- Su içmek için deriden yapılan bir kırba.

11- Elbise yıkamak için bir leğen.

12-Süt için bir adet kâse.

13- Bir su kabı.

14- Bir yün perde.

15- Bir ibrik.

16- Bir çömlek maşrapa.

17- Sergi olarak kullanılan bir adet deri.

18- İki çömlek testi.

19- Bir aba (Kufe dokunmalı bir çarşaf).

Ashap bu eşyaları alıp Peygamber (s.a.a)’in evine getirdi. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle onları alıp bakıyor ve “Mübarek olsun” diyordu. (Bir rivayete göre de, çeyiz eşyalarını Resulıllah’ın yanına getirdiklerinde Hazret'in gözlerinden yaşlar aktı ve başını göğe doğru kaldırıp şöyle dedi: “Allah’ım bu evliliği, kaplarının çoğu çömlekten olan kimselere mübarek eyle.”

Bihar’ul-Envar, c.43,s.94.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

2- Hz. Fatıma (a.s) ve İlim Öğretmenin Değeri

İmam Hasan Askeri (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:

----“Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'nın (a.s) huzuruna varıp şöyle dedi: Güçsüz bir annem vardır, namazında zor bir meseleyle karşılaştı ve o meseleyi sana sormam için beni huzurunuza gönderdi. Hz. Fatıma (a.s) o meselenin cevabını verdi. O kadın, ikinci kez başka bir mesele sordu. Hz. Fatıma yine cevabını verdi. Daha sonra üçüncü bir mesele sordu, böylece sorduğu soruların sayısı onu buldu. Hz. Fatıma de hepsine cevap verdi. Sonra o kadın sorunun çok olmasından dolayı utanıp "Sizi daha çok yormayayım" dedi.

Hz. Fatıma: “Karşılaştığın her soruyu utanmadan gel sor, ben senin sorularından yorulmam. Eğer bir kimse bir yükü dama çıkarmak için ecir olur ve karşılığında yüz bin dinar alırsa, acaba o iş ona ağır gelir mi ?”

Kadın: “Hayır, ağır gelmez ve o işten yorulmaz” dedi.

Hz. Fatıma sonra şöyle buyurdular:

“Her meselenin cevabına karşılık bana verilen sevap, arası incilerle dolu olan yer ile göklerken daha fazladır. Öyleyse meselelere cevap vermekten hiç yorulur muyum ?”

Babamın şöyle buyurduğunu duydum:

“Takipçilerimizden alim olanlar, kıyamet günü haşr edildiklerinde onlara, çaba, ilim ve halkı hidayet ettikleri miktarınca sevap ve mükafat verilir; hatta onlardan birine nurdan bir milyon süslü elbiseler verilir. Sonra Rabbimizin münadisi şöyle nida eder: 'Ey İmamlarından ayrı kaldıkları vakit Âl-i Muhammed yetimlerini düşünenler, onların sorumluluğunu üstlenenler! İşte bunlar sizin öğrencileriniz ve ilminiz sayesinde dinlerini koruyan ve hidayeti bulan yetimlerdir. Dünyada ilminizden yararlandıkları miktarca onlara hediye verin.'

Bunun üzerine ümmetin alimleri, yetimlerine (takipçilerine) hediye verirler. Hatta onlardan bazılarına yüz bin hediye verecekler. Daha sonra o yetimler de kendi öğrencilerine hediye verecekler. Hediyeler taksim edildikten sonra Allah Teala şöyle buyuracak: 'Yetimleri düşünen alimlerin hediyelerini bir kat daha artırın' Sonra da: 'İki kat daha artırın, onların takipçilerine de aynı şekilde artırın' diye buyurur."

Daha sonra Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın cariyesi, bu hediyelerden bir iplik, güneşin kendisine doğduğu her şeyden bir milyon kez daha üstündür. Çünkü dünyada üstün sayılan şey, gam ve kederle karışmıştır. Ama ahiret nimetlerinin hiçbir noksanı ve lekesi yoktur.”

Bihar’ul-Envar, c.2,s.3.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

3- Hz. Fatıma'nın İlminin Üstünlüğü ve İlmin Değeri

İmam Hasan Askeri (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:

---“Biri inatçı düşman, diğeri ise mümin olan iki kadın, bir dini meselede ihtilaf edince, ihtilafın çözümü için Hz. Fatıma'nın (a.s) huzuruna gelip meseleyi ona anlattılar. Hak mümin kadınla olduğu için Hz. Fatıma (a.s) delil ve burhan ile de onu teyit etti ve böylece inatçı düşman kadın yenilgiye uğradı. Mümin kadın buna çok sevindi.

Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah’ın melekleri, bu galibiyetten dolayı senden daha çok sevindiler. Şeytan (ve takipçilerinin) üzüntüsü de düşman olan kadının üzüntüsünden daha çok oldu."

İmam Hasan Askeri (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:

“İşte bundan dolayı Allah-u Teala meleklerine şöyle buyurdu:

“Fatıma’nın bu hizmeti karşılığında ona verilen cennet nimetlerini, bir milyon kat artırın ve bu işi, ilmiyle mümin bir kimseyi düşmana galip kıldıran her alim (ve bilgin) hakkında da yapın; onun da sevabını bir milyon kat artırın.”


Bihar’ul-Envar,c. 2,s. 8.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

4- Şaşılacak Tebessüm!

----Peygamber (s.a.a)’in durumu çok ağırlaşmıştı, başını Hz. Ali’nin dizine koydu ve bayıldı. Fatıma (a.s) babasının nâzenin yüzüne bakıyor, göz yaşı döküyor ve şöyle diyordu: “Âh, babamın bereketi ile rahmet yağmuru (vahiy) iniyordu. Öksüzlerin ve dul kadınların sığınağı idi.”

Resulullah (s.a.a), Fatıma’nın ağlama sesini işitince gözlerini açıp yavaş bir sesle:

“Aziz kızım! Şu ayeti oku: “Muhammed ancak bir resuldür. O’ndan önce nice resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz ?” Ölümün çaresi yoktur,bütün peygamberler öldüğü gibi ben de öleceğim. Fakat niçin millet, benim hedefimi sürdürmüyor ve geri dönmek istiyor ?” buyurdu.

Bu sözler, Hz. Fatıma’yı daha da ağlattı. Resul-i Ekrem (s.a.a) aziz kızının perişan halini ve ağlar gözlerini görünce, ona teselli vermek istedi. Bundan dolayı Fatıma’ya: “Yakına gel” diye işaret etti. Başını babasına yaklaştırınca Peygamber (s.a.a) onun kulağına bir şeyler söyledi. Fatıma’nın tebessüm ettiğini gördüler ve şaşırdılar. Sebebini sorduklarında; “Babam hayatta olduğu müddetçe sırrını kimseye söylemem” dedi.

Fatıma (a.s) babasının ölümünden sonra; “Babam kulağıma: ‘Fatıma'cığım, senin de ölümün yakındır; bana kavuşacak olan ilk kişi sensin’ buyurdu.” dediğinde Hz. Fatıma’nın tebessümünün sebebi anlaşılmış oldu.


Bihar’ul-Envar,c. 22,s. 470, c43, s. 181.

Burada vesile arayanların münacatıyla sözümüze son veriyoruz:
“Allah’ım! Sana kavuşmam için Senin rahmet ve şefkatinden başka bir vesilem, alemlere rahmet olarak gönderilen ve ümmeti üzüntüden kurtaran Peygamber'inin şefaatinden başka bir aracım yoktur.

Allah’ım! Senin bağışına kavuşmam ve rızana erişmemde, bunları benim için vesile kıl. Benim umutlarım Senin kerem dergahına yönelmiş ve cömertliğinin kapısına arzularım serilmiştir. Öyleyse, Sana olan ümidimi kesme ve çabamı hayırla sonuçlandır. Beni cennetinde yerleştirdiğin, keramet evinde yer verdiğin, kıyamet gününde Sana (rahmetine) bakmakla gözlerini aydınlattığın ve kendi indinde doğruluk menzillerinde menzil verdiğin kimselerden eyle.

Ey kapısından daha keremli bir kapı bulunmayan; merhametinden daha üstün bir merhamet olmayan; ey yalnız kalanın arkadaşlık kurabileceği en hayırlı munis ve ey kovulanın sığınabileceği en şefkatli sığınak! Senin geniş affına ellerimi açmış ve kerem eteğine sarılmışım; eli boş olarak beni geri çevirme, hayal kırıklığı ve hüsrana uğratma; ey duayı işiten Allah; ey merhametlilerin en merhametlisi.”

AMİN!.


Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Hz. Ali’nin Hz. Fatime’yi İstemesi

Zahhak bin Mezahim, Hz. Ali’den onun şöyle buyurduğunu naklediyor:

Ashaptan bazıları benim yanıma gelerek şöyle dediler:

Peygamber (s.a.a)’in huzuruna varıp Fatime hakkında O’nunla konuşsan ne olur?...

Ben Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittim, beni gördüklerinde gülümseyip şöyle buyurdular: “Ya Ebe’l Hasan! Ne için gelmişsin? Ne istiyorsun?”

Ben akrabalığımızdan, ilk müslüman olmamdan ve onun yanındaki cihatlarımdan söz ettim.

Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Doğru söyledin, söylediğinden bile daha üstünsün.”

Bunun üzerine: “Ya Resulullah! Fatime’nin bana eş olmasını kabul ediyor musunuz?” diye arz etim.

Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:

“Ya Ali ! Senden önce de Fatime’yi istemeğe geldiler, mevzuyu Fatime’ye söylediğimde razı olmamak eseri yüzünden okunuyordu. Şimdi sen burada bekle, ben tekrar döneceğim.”

Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yanına gittiğinde, Fatime (babasını görünce) hemen yerinden kalkıp Hazretin abasını omzundan almış, ayakkabısını çıkarmış, ayaklarını yıkaması için su getirmiş ve ayaklarını yıkadıktan sonra geçip kendi yerinde oturmuştur.

Sonra Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurmuş:

“Ali bin Ebu Talib öyle bir kimsedir ki, sen onun akrabalık, fazilet ve islamiyetinden iyice haberdarsın, ben de Allah’dan istemiştim ki, Allah katında en iyi ve sevimli birisiyle seni evlendirsin, şimdi o seni istemek için gelmiştir.”

Bu esnada Fatime susmuş ve yüzünü geri çevirmemiştir. Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yüzünden herhangi bir rahatsızlık (razı olmamak eseri) hissetmediğini görünce yerinden kalkıp: “Allah-u Ekber ! Fatime’nin susması onun razı olduğunun nişanesidir.” buyurdular.

Sonra Cebrail Resulullah’ın yanına gelip şöyle dedi: “Ey Muhammed! Fatime’yi Ali’yle nikahla! Allah Teala, Fatime’yi Ali için, Ali’yi de Fatime için beğenmiştir.”

İşte böylece Peygamber (s.a.a) Fatime’yi benimle evlendirdi. Sonra Resulullah (s.a.a) benim yanıma gelip elimi tutarak şöyle buyurdular: “Allah’ın adıyla kalk ve şöyle de: “Ala bereketin vema şaallah’u, la havle illa billahi tevekkeltu aleyhi”

(Bereket üzere, Allah’ın isteği üzerine, güçler ancak Allah iledir, Allah’a tevekkül ettim.) Sonra beni Fatime’nin yanına götürüp şöyle dediler: “Allah’ım! Bu ikisi, yaratıklarının benim yanımda en sevimli olanlarıdırlar, onları sev, evlatlarını çok bereketli et, kendi tarafından onlara bir muhafız kıl, ben onların her ikisini ve evlatlarını kovulmuş şeytanın şerrinden sana emanet ediyorum.”


Bihar’ul-Envar, c.43,s.91
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

1. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (a.s) Nutfesinin Cennet Meyvelerinden Oluştuğu Ve Hazretin Hayız Ve Nifasadan Uzak, İnsan Şeklinde Bir Huri Olduğuna Dair

1- Suyutî, "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde, "Subhan-ellezi esra bi-abdihi leylen min-el mescid-il haram…" [2] ayetinin tefsir bölümünün sonunda, Tabaranî'den naklen Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Miraca götürüldüğümde beni cennete dahil ettiler ve ben cennet ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle bir araya geldim ve o, Fatıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzuluyorsam Fatıma'yı kokluyorum."[3]

2- Müstedrek-üs Sahihayn'ın sahibi, kendi senediyle Sa'd İbn-i Malik'ten Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fatıma'nın boynunu kokluyorum." [4]

3- Zehair-ül Ukbâ kitabında İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi. Aişe, Peygambere: “Niçin Fatıma'yı böyle çok öpüyorsun?” dedi. Resulullah (cevabında) şöyle buyurdu: “Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve bütün meyvelerinden bana ikram etti. Bu meyveler benim sulbümde nutfeye dönüştü ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Ben o meyveleri arzu ettiğimde Fatıma'yı öpüyorum, onun kokusu bana cennette yediğim meyveleri hatırlatıyor.” [5]

4- Zehair-ül Ukbâ kitabında Siret-ül Molla'dan naklen Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: "Cebrail cennetten bir elma getirdi, ben onu yedim ve Hatice ile bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice bana: “Benim hamlim çok hafiftir ve sen yanımdan ayrıldığında, karnımdaki bebek benimle konuşuyor…” dedi." [6]

5- Hatib-i Bağdadî, "Tarih-i Bağdad" adlı eserinde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'a (s.a.a): “Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun.?” dedim. Resulullah: “Ey Aişe, ben miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice'yle bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit, onu öpüyorum.” buyurdu." [7]

6- Yine Tarih-i Bağdad'da Hatib kendi senediyle İbn-i Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kızım Fatıma, Hz. Adem soyundan bir hurîdir; ne hayız olur ve ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye adlandırılması, Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir." [8]

7- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İmam Hasan'ın (a.s) doğumu hususunda, Hz. Fatıma'ya hizmet eden Esma adlı kadından şöyle naklediyor: "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Bu doğumda Fatıma'dan nifas ve hayız kanı geldiğini görmedim" dedim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen kızım Fatıma'nın tertemiz olduğunu ve (asla) hayız ve doğum kanı görmediğini bilmiyor musun?” [9]

[1] - Bihar-ül Envar, c.28, s.37
[2] - İsra/1
[3] - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.
[4] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
[5] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[6] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
[7] - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[8] - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.
[9] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

2. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Anne Rahmindeyken Annesiyle Konuştuğu, Doğumunun Hz. Havva, Asiya, Gülsüm Ve Meryem'in Yardımıyla Gerçekleştiği Ve Dünyaya Gelirken Secde Ettiğine Dair

Zehair-ül Ukbâ kitabının müellifi, Siret-ül Molla'dan naklen, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Cebrail, bana cennetten bir elma getirdi; ben onu yedim ve Hatice'yle bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile kaldı. Hatice: “Benim kolay bir hamlim var. Sen benim yanımdan ayrıldığında karnımdaki çocuk benimle konuşuyor” diyordu. Hatice, doğum vakti geldiğinde Kureyş hanımlarına haber gönderdi. Ama onlar kabul etmeyerek: “Muhammed'in hanımı olduğun için senin yanına gelmeyiz.” dediler. Bu esnada aniden, güzellik ve nurları vasfedilemeyecek dört hanım Hatice'nin huzuruna geldi; onlardan biri: “Ben senin annen Havva'yım”, diğeri: “Ben Mezahim kızı Asiye'yim”, öbürü: “Ben Musa'nın bacısı Gülsüm'üm”, dördüncüsü: "Ben İmran'ın kızı ve İsa'nın annesi Meryem'im” dedi ve sözlerine şunu eklediler: “Kadınların yapması gereken işi üstlenmek ve sana yardım etmek için geldik.”

Hatice diyor ki: "Böylece Fatıma (s.a) dünyaya geldi ve secde halinde yere düştü; ama parmağını göğe doğru kaldırmıştı."


[10] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Resim

MÜMİNLERİN ANASI HZ. FÂTIMA

Fâtıma kelimesi köken itibariyle “Cehennemden uzak oluş” anlamına gelir.
Peygamber efendimiz: “Kızımı Fâtıma diye adlandırmamın tek sebebi, Allah’ın onu ve onu sevenleri cehennemden uzak tutacağı hakikatidir.” ifadesiyle Fâtıma kelimesinin manasını açıklamıştır.

Peygamber efendimizin büyük annesi ile Hz Hatice nin ve Hz Ali’nin annesinin isimleri de Fâtıma idi. Bu nedenle Peygamberimiz: “Ben Fâtımaların evlâdıyım.” Buyurmuştur.
Hz Fâtıma peygamber efendimize en çok benzeyendir.
Yüz aydınlığı nedeniyle “Zehra”, Allah’a yakınlığı nedeniyle “Betül” lâkapları almıştır.
Anadolu insanı ise ona “Fâtıma anamız.” Lâkabını vermiştir.

Hz Fâtıma, peygamber efendimizin nübüvvet ile şereflendiği yıllarda küçük bir çocuktu. Ehli Beytin içinde ilk müslüman olandır. Hz Muhammed’in yaşadığı tüm zorlukları bire bir yaşamış, babasını savunabilmek için,ufacık yaşına rağmen büyük gayret göstermiştir.

Peygamber efendimiz Kâbe de tek başına namaz kılıyordu. Müşriklerin başı Ebu Cehil ölmüş bir devenin işkembesini getirip secdede bulunan Peygamber efendimizin omuzuna koydu. Müşrikler alay edip gülüşürken Hz Fâtıma haberi alınca koşarak Kâbe’ye gelip sevgili babasının üzerindeki işkembeyi alıp sırtındaki pislikleri temizlemiş ve ağlamıştır.

İslâmın en büyük düşmanı olan Ebu Cehil yolda karşılaştığı çocuk yaştaki Fâtıma’ya bir tokat vurdu.Orada bulunan ve olayı seyreden Ebu Süfyan ki oda islâmın düşmanı olmasına rağmen bu olayı hazmedememiş ki Hz Fâtıma ya arka çıkarak Ebu Cehil’e karşı çıkarak “gücün bu küçük çocuğa mı geçiyor.” Demiştir. Bu da davranışı bile Mekke feth edilince Peygamberimizin müşrikler için “Ebu Süfyan’ın hanesine sığınanlar emin olsunlar.” Sözüne muhatap olmasına neden olmuştur.

Peygamberimizin kızı Fâtıma’yı gözünden sakınır, kimsenin onu üzmesine müsaade etmezdi. Alemlerin efendisi sık, sık “Fâtıma benden bir parçadır, onu memnun eden her şey beni memnun eder. Onu üzen her şeyde beni üzer.” Derdi.
Peygamber efendimizin pâk nesli kızı Fâtıma vasıtasıyla devam edecek ve asırlar boyunca Fâtıma’nın torunları Seyyid ve Şerif unvanlarıyla anıldılar.
Hz Aişe onu “Peygamber efendimizden sonraki en dürüst sözlü kişidir” diye övmüştür.

Hz Fâtıma sade ve mütevazı bir hayat sürerdi. Bu durum yokluktan değil, ihtiyaçtan fazlasına sahip olmamaktan kaynaklanıyordu. Hz Fâtıma tek başına ev işlerine yetişemeyince babasından bir yardımcı talebinde bulunduğunda Peygamber efendimiz “Bedir yetimlerinin senden daha çok yardıma ihtiyaçları var.” Demiştir. Hz Fâtıma zahirende bâtınen de babasına benzetildiği güzel niteliklere sahipti. Peygamber efendimiz onu görünce sevinir, ayakta karşılar, yanaklarından öper, yanına veya yerine oturturdu. Peygamber efendimiz “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetlik hanımların efendisi olduğunu müjdeledi.” Diye buyurmuştur. Ayrıca “İNSANLIK ALEMİNE ŞU DÖRT KADIN YETER. İSA’NIN ANNESİ MERYEM, FİRAVUNUN İMAN EDEN KARISI ASİYE, BENİM EŞİM HATİCE VE BENİM KIZIM FÂTIMA.” Diye buyurmuştur.

Hz Hatice’nin yadigarı, peygamber efendimizin serveti ve değerli hazinesi olan Hz Fâtıma mümin kadınların efendisi olduğu gibi aynı zamanda cennetinde hanımefendisidir. Kadınların birbirlerine yaptığı en güzel dua “ALLAH SENİ AHİRETTE FÂTIMA ANAMIZA KOMŞU ETSİN.” duasıdır. Çünkü mümin kadınlar için cennette Hz Fâtımaya komşu olmak. Şüphesiz en büyük nimettir. Sonuç olarak Hz Fâtıma bütün müminlerin annesidir. Kendisine yönelen yüzleri ve gönülleri geri çevirmeyecektir. O halde biz müminlere özellikle müminelere Hz Fâtıma’ya yakışır bir hayat sürmek ne güzeldir. Çünkü Hz Fâtıma sıratta bizleri bekleyecek düşmeden geçebilelim diye. Cennetin kapısında bekleyecek sevdiklerini karşılamak için. Cehennemin kapısında bekleyecek mümin ve müminelerin o azap mekanına girmelerini engelleyebilmek için. Ne mutlu ki bizim, bizi bizden daha çok seven ve düşünen bir Fâtıma anamız var. Onun yaşamını kendisine örnek alabilenlere selâm olsun.


-ALINTI-
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

~ ZEVK - 273 ~

EYY Azîz ANNE!.. (aleyhasselâm)

Fahr-i kâinât Fatıma’sı, Zevk İklimin Zehrâ’sısın,
Birlik bezmin Betûlüsün SEN!…

Muhabbet mabedinin masum mihrabısın,
Ehl-i Beyt bağının tüvenâ gülüsün SEN!…

Mestler Meyhânesinde Mecnunsun,
Kerbelânın Leylâsısın, Nûr-u MUHAMMED’ sin!… (SEN)

Ehl-i şühûd Âşıklar âşiyânısın, aşkın ahısın,
Kal-ü-belâ bülbülüsün SEN!…


31.03.1988 21:31
Betûl = Şehvetten arınmış. (Betâl) Erkekten kaçınan nâmuslu kadın. * Hz. Fatımatüzzehra ve Hz. Meryem'in sıfatı.
Zehra = Parlak yüzlü. (Müe.) Ay gibi parlak olan. Çok parlak ve safi, berrak.
Fatma =Sütten kesilmiş.

Fatımatü’z- Zehra : Hz. Resul-i Ekremin (A.S.M.), Hz. Hatice'den doğma kızı. Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz. Ali ile evlenmiş ve Hz. Hasan ve Hüseyin'in vâlideleri olmuştur. Peygamberimizden (A.S.M.) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür. (Radıyallahü anha)
Tüvenâ = f. Güçlü, kuvvetli.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Mesaj gönderen Hacer »

Sevgili kardeslerim Nur-ye ve Sev- Guzel
Allah cc razı olsun emeginize sağlık bizlere
Fatıma Anamızı güzel ayrıntılı bir şekilde anlattıgınız için.
İnşallah şefaatına nail oluruz .İnşallah onun yolundan
yürümeye gayret ederiz.Sevgimiz saygımız sonsuz inşallah .
Allah cc yar .ve yardımcımız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4961
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

FATIMATܒZ-ZEHR (aleyha’s-selâm)

Bismillahirrahmânirrahîm

Fatımatü’z-Zehrâ vâlidemiz; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ilk zevcesi olan Hz. Hadîce validemizden doğan dört kızının en küçüğüdür. Hicretten 18 yıl önce miladî 605’te Mekke’de doğmuş ve hicretten 11 yıl sonra miladi 632’de çok genç yaşta HAKK (cc)’a yürümüştür. 18 yaşında evlenmiştir. Hasan, Hüseyin, Ümmükülsüm ve Zeyneb (ra)’ın anneleri olan validemizin kabr-i şerifi Medine’deki Cennetü’l - Bâki’nin girişindedir. Hepsine salât-ü- selâm olsun.

Fatımatü’z-Zehrâ vâlidemizden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in nesli devâm etmiştir. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den önce vefât eden kızı Rukiye (radiyallahu anha)’nın oğlu Abdullah ile Zeynep (radiallahu anha)’nun oğlu Ali çoçukken ölmüşler, Ümmü Kûlsüm (radiallahu anha) ise hiç doğum yapmamıştır.

Fatıma (aleyha’s-selâm) vâlidemiz hayâ timsâli olup vasiyeti üzere; Esmâ binti Ümeys ile Hz Ali (keremullahi veche) küçük bir çadır içinde yıkanmasında bulunmuş ve geceleyin görülmeden defnedilmiştir. Bu inceliğe dikkat çeken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kıyâmet günü olunca, perde gerisinden bir münâdi şöyle seslenecek: “Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın Fatıma binti Muhammed geçecek!” denileceğini buyurmuştur... Namazını İmâm-ı Ali (keremullahi veche) kıldırmış hicretin 11. yılı Ramazanın üçünde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den 6 ay sonra Hakka yürümüştür. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine, Ehl-i Beytine, ashabına ve ümmetine selâm olsun.

Asil ve vefâkâr annemiz Hatice binti Hüveylid (aleyha’s-selâm) dan da bahsedelim:

Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) anlatıyor: Cebrail (aleyhi’s-selâm) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gelerek: “Yâ Resûlullah” dedi. “İşte Hatice geliyor. Beraberinde bir kab var, içerisinde katık mevcûd. O yanınıza ulaştığı vakit, Ona RABB’inden selâm söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mâ’mul bir evle müjdeleyin...”
(Buhârî, Menakibü’l-Ensâr 20; Müslim Fezailü’s- Sahabe 7 (2432)

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hanımlarından hiçbirine Hz. Hatice’ye karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Hâlbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhi’s-salâtü ve’s- selâm onun yâdını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice’nin dosdlarına da gönderirdi. Bazen Ona: “Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok!” derdim de bana: “Onun gibi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi! Benim çocuklarım ondan oldu” diye karşılık verirdi. Aişe (radiallahu anha) devâmla: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hatice’den üç yıl sonra benimle evlendi.”
(Buhârî, Nikah 108; Müslim, Fezailu’s- Sahabe 73 (2434); Tirmizî, Menakib 3885)

İmâm-ı Ali (keremullahi veche) anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Âhiretin en hayırlı kadını Meryem bintu İmrandır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice bintu Hüveylid’dir.” Ravi bunu söylerken eliyle semâya ve arza işaret etti.”
(Buhârî, Menakibü’l-Ensar 20; Müslim Fezailü’s- Sahâbe 69 (2430)

Hatice vâlidemizin dünyadaki fâzileti, Ehl-i Beytin devâmı; Meryem (aleyha’s-selâm)’ın âhiret fâzileti ise İsa (aleyhi’s-selâm) ile âhiret mükâfâtıdır. Hatice vâlidemiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile 25 yıl birlikte yaşamış ve ilk imân eden olup dört yıl tek başına onun yanında çile ashabı olmuştur. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise Onun üzerine hiç evlenmemiştir. Salât-ü-Selâm olsun!

Azîz kardeşim,Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) meclisinde ve evinde kimse için ayağa kalkmaz idi. İstisnâsı Fatıma (aleyha’s-selâm) vâlidemiz olup; o girince kalkar, alnından öper ve kendi yerine oturturdu. Fatıma vâlidemiz elini öperken aynı anda (sağ eller birleşik iken) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de Fatime annemizin elini öperdi ki bunun tasavvufî adı “naz-niyâz”dır. Genellikle de alnından öperdi ki sünnet olan budur. (Ben de bu sünnete uyarım ve çok yakınım olan kızımı, gelinimi, kız kadeşimi alnından öperim.) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu ilgisine sebeb; Fatıma vâlidemiz; kıyâmete kadar bedenen-nefsen-kalben-ruhen ve diğer letâifleriyle birlikte saf, arı ve korunmuş Muhammedî zinciri, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e bağlayan ilk halka olmasıdır. Seyidlik ve Şerîflik sebebi Fatımatü’z-Zehrâ vâlidemizdir. İmâm-ı Alî (keremullahi veche) ise tevhidin tamamlayıcısıdır. Kâinâtta; mübârek neslin annesiyle anıldığı bir Meryem (aleyha’s-selâm) ve İsa (Meryem’in oğlu) (aleyhi’s-selâm) vardır, bir de Fatimatu’z-Zehrâ validemiz (Fatıma’nın oğulları) Halifetu’r-Resûl Hasan (aleyhi’s-selâm) ile İmâmü’r-Resûl Hüseyin (aleyhi’s-selâm) dir. Dikkat buyurunuz ki biz; meliklerin, padişahların, kralların devlet politikası hırsı ve emeliyle oluşturduğu ve devâm ettirdiği hilâfet ve imâmetten bahsetmiyoruz. Hava, su, toprak ve ateş gibi, o gün de, bugün de ve yarın da var olacak Muhammedî Sistemin zâhir ve bâtınından anlatıyoruz. Devletlerin kurduğu hilâfetler, imâmlıklar ve tarikatlar ne acıdır ki onların oyuncağı olmakla kalmayıp güzelim dinimizi de oyuncak ettirdiler... Söyleyecek çok ama, insaf ve vicdan sahibi yok... Bilemiyorum, ne demeli...

İnançlarında, amellerinde, ahlâklarında ve hâllerinde; İlâhi ilim ve Resûlî irade, idrak ve iştirak edebi içinde kıyâmete kadar bedenen-nefsen-kalben-ruhen ve diğer letâifleriyle birlikte saf, arı ve korunmuş Muhammedî zincir olan Ehl-i Beyt’i ifrat ve tefritten uzak i’tidal içinde bilmemiz, bulmamamız ve örnek alıp yaşamamız bi mü’min olarak hepimize şarttır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) necib nesli için neler buyurmuştur :

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ni’metleriyle sizi beslediği (gıdalandırdığı) için ALLAH’ı sevin. Beni de ALLAH sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.” buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 3792; Taberanî, Kebir; İbn Hibban)

İlâhî, fıtrî, kevnî ve Muhammedî sevgi zinciri!
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH (cc)’yu kendi ni’metleriyle sizi beslediği için seviniz, beni ALLAH’a olan muhabbetinizle seviniz. Ehl-i Beytimi de bana olan muhabbetiniz sebebiyle seviniz.” buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Hasen olarak; Taberani-Kebir; İbn Hibban ve Tirmizî)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hayber günü: “Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki o, ALLAH’ı ve Resûlünü sever, ALLAH ve Resûlü de onu sever.” buyurunca Râvi devâmla derki: Bu söz üzerine (kendilerini seçsin diye sahabe) boyunlarını uzattılar. Ama, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Bana Alî’yi çağırın!” buyurdular. Alî (kv) getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi.ALLAH Tealâ Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı. Râvi devâmla Âl-i İmrân 3/61 âyeti indiği zaman “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım...” buyurup hemen Alî’yi, Fatıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve “ALLAH’ım bunlar benim ailemdir (ehlimdir).” buyurmuştur. (Müslim, Fezâilü’l-Ashâb 32 (2404); Tirmizî, Menâkib (3726)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: “Sana bu ilim geldikten sonra kim seninle bu hususta mücâdele edecek olursa de ki: “Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyet edelim ki ALLAH’ın lâneti yalancılar üzerine olsun!” (Âl-i İmrân 3/61) âyet-i celilesi indiğinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ali (keremullahi veche)’yi, Fatıma (aleyha’s-selâm)’ı, Hasan (aleyhi’s-selâm) ve Hüseyin (aleyhi’s-selâm)’ı çağırdı ve: “ALLAH’ım bunlar da benim ehlim (ailem) “ buyurmuştur.
(Sâd İbn Ebi Vakkas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân 30021)

Aklı olan anlar ki hazreti Ali (keremullahi veche) ve evlâdları Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in evlâdı hükmündedir :

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Her peygamberin, mensub olduğu yakınları vardır. Fatıma evlâdı böyle değil (onlar benim mensubum). Ben onların velîsiyim ve yakınlarıyım (Bir ağaç ve dalları), onlar benim ıtretim (neslim-zürriyetim) dir. Benim tıynetimden (tabîat, huy, cibillet, yaratılış) yaratılmışlardır. Onların fazlını (iyilik, fâzilet, erdem, lütuf) yalanlayanların vay hâline. Onları seveni ALLAH (cc) sever. Onlara buğz (kin, nefret, sevmeme) edenlerden ALLAH (cc) de nefret eder.” buyurmuştur.
(Câbir (ra) dan; Hâkim-Müstedrekte ve İbn Asakir)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İnnî târikûn fikümü’s sâkaleyni kitâballahi ve ıtretî: Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH’ın kitâbı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)” buyurmuştur. (Müslim Fezailü’s- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; İ. Ahmed III/14,17-4/367,371;Şeybe;Hatîb)

Zeyd ibn-ü-Erkâm (radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Aranızda bulunan Ehl-i Beytim, Nûh (as)’un gemisinin misâlidir. Ona binen kurtulur, binmeyen boğulur.” buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Darimî, Tabaranî-Kebirinde; Ebi Zerr (ra) dan; Hâkim-Müstedrekinde ve Hatîb tarihinde)

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), üzerinde siyah nakışlı bir kumaş olduğu hâlde sabahleyin (evinden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi, onu da soktu. Sonra Fatıma geldi onu da soktu. Sonra Alî geldi onu da örtünün altına soktu ve sonra da: “Ey Ehl-i Beyt ALLAH günâhlarınızı (kulluk kirinizi) giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!” âyetini okudu. (Ahzâb 33/33) buyurmuştur.
(Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe 6/ (2424)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Erkeklerinizin en hayırlısı Alî, gençlerinizin en hayırlısı Hasan ve Hüseyin, kadınlarınızında en hayırlısı Fatıma’dır.” buyurmuştur.
(İbade (ra) dan; Deylemi; İbn Mâce; Tabarânî-Kebirinde; Hâkim-Mustedrekinde; İbnu Mes’ud (ra) dan İbn Asâkir; Hatîb, tarihinde)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Dikkat ediniz! (Ey Ali ve Fatıma) bana sorduklarınızdan daha hayırlısını bildiriyorum. Cebrâil bana onları öğretmiştir. Her namazın ardında, on kere “Subhanallah”, on kere “Elhamdülillah”, on kere “Allahü ekber” deyiniz. Yattığınızda da 33 kez “Subhanallah” 33 kez “Elhamdülillah” 34 kez “Allahü ekber” deyiniz.”
(Ali (kv)’den İmâm Ahmed Süneninde)

Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: “Ehl-i Beytinden hangisini en çok seviyorsun? Diye sorulmuştu. “Hasan ve Hüseyin!” diye cevap verdi ve Hz Fatıma (as)’a “Benim oğullarımı bana çağır!” diye emreder, onları getirtip koklar kucaklardı.”
(Tirmizî, Menakib-3774)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ciğer pâresi Fatıma vâlidemiz için:

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fatıma'nın boynunu kokluyorum.” buyurmuştur.
(Sa'd İbn-i Malik'ten; Hakim, Müstedrek Cilt III-Shf 156)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Fatıma benden bir parçadır, onu öfkelendiren beni öfkelendirmiş olur!” buyurmuştur.
(Buhârî)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Fatıma, benim bir parçamdır. Onu sıkan beni de sıkar, onu ferah tutan beni de ferah tutar. Şüphesiz ki kıyâmet günü; benim nesebim, sebebim ve sıhrımdan başka nesebler kesilecektir.”
(El Mesur (ra) dan; İmâm Ahmed; Tabâranî-Kebirinde; Hâkim-Müstedrek’inde; Beyhakî- Sünen’inde)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kıyâmet günü olunca, bir münadi şöyle seslenecek:”Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın, Fatıma Bintü Muhammed (as) geçecek!” buyurmuştur.
(Kütüb-i sitte şerhi 13/44)

Cemî’ İbn Umeyr et Teymi anlatıyor: Halamla birlikte Hz. Aişe (radiallahu anha)’nın yanına gittim. Hz Aişe (radiallahu anha)’ya: “Hangi kadın Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e daha sevgili idi?” dedim. “Fatıma” dedi. “Ya erkeklerden?” dedim. “Fatıma’nın kocası! Zirâ bildiğim kadarıyla (Alî (kv)) çok oruç tutar. Çok namaz kılardı!” dedi.
(Tirmizî, Menakib-3873)

Ûmmi Seleme (radiallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Fetih senesinde Fatıma’yı çağırarak hususî (sır) konuştular. Fatıma ağladı. Sonra tekrar hususî konuştular. Fatıma bu sefer güldü. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefât edince, Fatıma’dan o ağlama ve gülme hususunda sordum. Dedi ki: “Önce Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana öleceğini haber verdi, ben de ağladım. İkinci konuşmamazda benim İmran Kızı Meryem hâriç diğer kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm.”
(Tirmizî, Menâkıb 3872)

Bu hususta en kavi delil ise şu hadis-i şerîftir: “Fâtıma, Meryem hariç cihân kadınlarının efendisidir.”

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: "Ben, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’ in
kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vakarında Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e benzeyen birisini görmedim"”
(Sahih-i Tirmizî, c.II, s.319, hadis no: 3807)

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: “Fatıma, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’ in yanına geldiğinde, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) de onun yanına geldiğinde, Fatıma yerinden kalkar, onu öper ve kendi yerinde oturturdu”
(Sahih-i Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.IV, s.172, Edeb-ül Müfred, s.136)

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: “Ben, Fatıma kadar konuşma ve sohbetinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’e benzeyen birisini görmedim. Fatıma, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’ in bulunduğu yere geldiğinde, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu."
(Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn, c.III, s.154 ve 159. Edeb-ül Müfred, s.141. el-İstiâb, c.II, s.51; Sünen-i Beyhâki, c.VII, s.101.)

Enes İbn-i Malik (radiyallahu anhu) anlatıyor: “Hiç kimse Hasan İbn-i Ali (keremallahe veche) ve Fatıma (s.a) kadar Resulullah'a (sallallahu aleyhi ve selem) benzemiyordu.”
(İ.Ahmed, Müsned, c.III, s.146 hadis no: 12213.)

Aişe (radiallahu anha) anlatıyor: “Peygamberin (sallallahu aleyhi ve selem) hanımlarının hepsi (onun huzurunda) bir araya toplanmış oldukları bir sırada Fatıma geldi. Yürüyüşü Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) yürümesi gibiydi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) : "Hoş geldin kızım!" dedi ve sonra onu sağ veya sol yanında oturttu…"
(Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü. Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209. Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.)

Müslim kendi Sahih'inde, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini naklediyor: "Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Beytullah'ın (Kâbe'nin) yanında namaz kılıyordu, Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti. Ebu Cehil; "Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve selem) boynunun üzerine koyabilirsiniz?" dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olanı kalkıp onu aldı ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) secdeye gittiğinde onu Peygamberin boynunun üzerine koydu. Onlar, birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Ben de durup bakıyordum. Eğer gücüm olsaydı, onu Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) üzerinden alırdım. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kızdı. Hz. Fatıma (s.a) gelip onu bir kenara attı ve sonra o adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı. Şöyle beddua etti: "Allah'ım! Sen Kureyş'i cezalandır!" Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar, Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu: "Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Rabia oğlu Şeybe ve Utbe oğlu Velid, Halef oğlu Ümeyye ve Ebu Muit oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!" Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."
İbn-i Mes'ud diyor ki: "Andolsun Muhammed'i (sallallahu aleyhi ve selem) hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir savaşında, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülerek cesetlerinin kuyuya atıldığına şahit oldum."
(Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350, 3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717, 2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis no: 3537, 3766.)

Sahih-i Müslim'de, Ebu Hâzım'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Sehl İbn-i Sa'd, Resul-i Ekrem'in (sallallahu aleyhi ve selem) Uhud savaşında aldığı yara hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap verdi: "Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) yüzü yaralanmış, azı dişi kırılmış ve başındaki miğferi ezilmişti. Resulullah'ın kızı Fatıma (salamullahi aleyha) Peygamberin yüzündeki kanı yıkıyor ve Ali İbn-i Ebu Talib de (keremallahe veche) kalkanıyla su döküyordu. Fatıma (s.a) suyun kanı daha da artırdığını görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü alıp yaranın üzerine sürdü, böylece kan kesildi."
(Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763)

Ebu Davud, kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) hizmetkârı Sevban'dan şöyle naklediyor: "Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk uğradığı kimse, yine Fatıma (s.a) olurdu…" (Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac bölümü, Müsned-i Ahmed, c.V, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i Beyhaki, c.I, s.26.)

Ebu Sa'lebe (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) savaş veya yolculuktan döndüğünde, mescide gider ve orada iki rekât namaz kılardı; sonra Fatıma'yı görmeye giderdi ve daha sonra hanımlarının yanına gelirdi."
(Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn, c.III, s.155. Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.)

Buhârî Hz. Ali'den (keremallahe veche) naklediyor ki: Fatıma (s.a) el değirmenini çevirmekten dolayı rahatsız olmuştu. (O sıralarda) Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) yanına bir cariye getirmişlerdi. Hz. Fatıma, Resulullah'ı görmek için evinden çıktı, ama onu bulamadı. Aişe'yi görünce durumu ona anlattı. Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) bizim yanımıza geldi. Biz bu sırada yatakta idik; kalkmak istedim, ama o, "Yerinizde durun!" buyurdu. Sonra gelip ikimizin arasında oturdu. Öyle ki ayaklarının soğukluğunu göğsümün üzerinde hissediyordum. Ve buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz? Yatarken 34 defa tekbir getirin (Allah-u Ekber deyin), 33 defa Sübhanellah ve 33 defa da Elhamdulillah söyleyin! Bu sizler için cariyeden daha iyidir."
(Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no: 2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330, 3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906. Sahih-i Ebi Dâvud, c.III, hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.)

Ebu Davud, Ebu-l Verd İbn-i Semame'den nakletmiştir ki, Hz. Ali (keremallahe veche) İbn-i A’bed'e şöyle buyurdu: “Acaba kendim ve Resulullah'ın kızı Fatıma ile ilgili sana bir şey anlatayım mı?” Sonra şöyle buyurdu: “Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) en çok sevdiği şahıs Fatıma idi. O benim evimde bulunduğu sırada el değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu. (Bu sıralarda) Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem)
yanına bir köle getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya: “Babanın yanına gidip sana bir hizmetçi vermesini istemez misin?” (Fatıma bu iş için Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resulullah konuşuyordu; utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.
Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) , yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki: “Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği ne idi?” Fatıma susup bir şey söylemedi.
Ben dedim ki: "And olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona: "babandan sana bir hizmetçi vermesini iste" dedim.
Sonra Ebu Davud Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve selem) , Hakem'in hadisinde yer aldığı bir şekilde ona cevap verdiğini söylemiştir.
Ebu Davud'un, Hakem'in hadisindeki mazmundan maksadı, bizim bu hadisden önce Buhârî ve Müslim'den naklen zikrettiğimiz hadiste geçen cevaptır. Yani Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) cevapta buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz…?"
(Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.)

Ahmed İbn-i Hanbel, Enes İbn-i Malik'den şöyle rivayet etmiştir: Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) ona: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O şöyle dedi: Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun (el değirmeni ile) buğday öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm; ona dedim ki: "Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım, sen değirmeni çevir."
Hz. Fatıma: "Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim…" dedi. Bu yüzden, geç kaldım." Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu: "Sen ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin" (Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.)

Şu hususu da açıkca ortaya koymalıyız ki bu kadar çok sevdiği ve önem verdiği ciğer pâresi sevgili kızı Fatımatü’z-Zehra annemiz de olsa Şeriat-ı Garra’nın uygulamasında asal taviz vermemiştir ki:

---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu): “(Önce) en yakın akrabanı uyar!” (Şuarâ 26/214) âyeti celilesi inince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) Kureyş’i dâvet etti ve (konuşmasının bir yerinde): “Yâ Fatmâ! Nefsini ateşten kurtar! Ben sizin için ALLAH yanında hiçbir şeye sahib değilim!” buyurmuştur. (Müslim, Îmân 348)

Azîzim Muhammedî İmam Ali (keremullahi veche) nin canı, kelle tiriti (paça çorbası) istemiş... Fatımatü’l-Zehra annemiz (aleyha’s-selâm)’a çarşıdan alıp getirmiş. İkisi de oruç. Kelle pişmiş, kemik ayıklanıp ekmek üzerine dökülmüş ve iftar vakti beklenirken yakın akraba bir zât gelip “açız...” demiş, alıp götürmüş... Kendileri bir şeylerle iftar etmişler. İkinci gün yine aynı şeyler ve aynı vakitte bir başkası gelip: “yetimiz ve açız...” deyince yine infâk etmişler.... Kendileri aç... Üçüncü gün yine son anda gelen bir zât: “Ben yolcuyum ve açım...” demiş ve bir oturuşta tümünü silip süpürmüştür... Cebrail (aleyhi’s-selâm) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e hemen haber vermiştir ki: üç kimse de Cebrail (aleyhi’s-selâm) imiş... İşte İnsan Sûresinin indiriliş sebebi... Hadis-i şerîfin aslını şu anda denkleştiremedim. Ancak var idi. Ben aklımda kalanı yazdım. İmamı Ali (keremullahi veche) çok yüce şahsiyet ve Muhammedî meşrebdir. Tıpkı Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi yaşamıştır. Ömrü ilimle ve cihâdla geçmiştir. Hiç zengin olamamış, vakit bulamamış ve vaziyeti idâre etmiştir. Ancak; olandan verişi ve müstesnâ hâli ona ve Ehl-i Beyte mahsusdur:

---“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen (ALLAH sevgisiyle, seve seve) yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi ALLAH rızası için doyuruyoruz (yediriyoruz) Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan 76/7-8)

Kısacası ve açıkcası Muhammedî muhabbet, merhamet ve hasbî hizmet hârikadır ve hâl işidir...

Sevgili annemiz Fatımatü’z-Zehra (aleyhasselâm) başta olmak üzere tüm Ehl-i Beyte sonsuz salât ü selâmlarımızı arzeder inanç, amel, ahlâk ve Hâlerimide onlara uymayı kudsî bir görev bildiğimizi hayatımızda isbat etmeye çaba sarfederiz inşâallah...

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyül ümmîyyî ve alâ âlîhi vessahbihi ve ehlibeytihi.”


KULİHVANİ'DEN...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ...HZ. FATIMA ANAMIZ...

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

DERdin NE CeLÂLî BaBA
>YOL YOK-uşu ÇİLESi mi?
bAŞKa YOL YOK mu Aca
bu-> “BİZ BİR-İZ!” BİLEsi mi?..


ŞekvÂna.. ŞeKvÂ!..

HAKKı DUYmuyorsam >her türlü SESte
HAKK
ı GÖRmüyorsam herŞEY herKESte
->cAN KUŞum Hapisse -> kANlı KÂFeste
>BEn NEyi Anlayım -> KANdaCAN-lıktan!..

*

İNiş-ÇIKış-DÜZde -> hep ENgebeyseM
YETmişlik DeDeysem
-> Tıfıl BeBeyseM!
>Haksızlık İÇİnde -> HAKKa GEBEysem
-> NAsıl KURTULurum -> İkİCAN-lıktan!..

*

BeN kENDİmi BİLsem!.. -> RABBıma KULsam!
DERdimin -> DERmÂNı -> KÂMİLim BULsam!
CANıma tak!.” ETTi! -> gAYRı KURTULsam!.
ŞeÂNda.. şu AN-da.. şu -> ŞEY-t-ÂN-lıktan!..

*

VaYyleNÂ!. vaYy bana >ERENlere ->ERrdiM!
-> KITMÎR-in ÇULunu -> SIRATa ->SERrdiM!
heM DARmaDUMandım!.heMm DERbeDERdiM!
Ben BIKtıMm USsandım -> PERiŞÂN-lıktan!..

*

UYUmuş -> UYanmaz! ->GaFÎl ihvÂNi!
->
SEVene -> SEVgili -> KeFÎl ihvÂNi!
ÖLür de VAZz GEÇmez -> SeFÎl ihvÂNi!
ÂLİ ŞâH -> ŞÂHBAZı -> ÂLİŞÂN-lıktan!..


29.04.13.. > 12:14
brsbrs..tktktrstkks..



ÂLİŞÂN: İlâhî, Fıtrî, Kevnî ve Muhammedî SEVgi zincirinde ASLı-NESLi NEcÎB olanlar..
Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön